1 1960 SONRASI DÖNEMDE TÜRKİYE’DE NÜFUS YAPISI VE BAZI TEMEL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE TESPİTLER* Cahit Gelekçi† Özet Bir toplumun nüfus yapısı o toplumda uygulamaya konulacak politikaların oluşturulmasında önemli bir yer teşkil etmektedir. Nüfus yapısında meydana gelen değişmeler toplumdaki yapısal gelişmelerin ana özelliklerini ortaya koymakta; kültürel, sosyal ve ekonomik alanlarda meydana gelen değişiklikler de nüfusun yapısını etkilemektedir. Türkiye’nin nüfus yapısı Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze gelinen süreçte önemli değişimler geçirmiştir. Örneğin Türkiye’nin nüfus artış hızı, doğum-ölüm oranları, nüfusun eğitim düzeyi, yaşadığı yerler ve çalıştığı temel iş kollarında önemli farklılaşmalar yaşanmıştır. Bu çalışmaya konu olan 1960’lı yıllar ve sonrasındaki süreç Türkiye’nin nüfus politikasına yönelik önemli kararların alındığı bir dönemdir. Çalışmada öncelikli olarak 1960 sonrası süreçte Türkiye nüfusunun ortalama artış hızı, nüfus yapısını etkileyen temel unsurların neler olduğu, nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı, eğitim durumu, medeni durum, kır ve kent nüfusu, istihdam edilen nüfusun iktisadi faaliyet kollarına göre dağılımı Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) verileri bağlamında kısaca ele alınarak değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Nüfus, değişme, toplumsal yapı, göç, kentleşme, Türkiye. EVALUATIONS ON POPULATION STRUCTURE AND ITS MAIN FEATURES IN TURKEY IN THE POST-1960 ERA Abstract Population structure of a society forms an important basis of the establishment and implementation of the policies. Population change reveals the main features of structural developments of the society and cultural, social and economical changes affect the population structure. The population structure of Turkey has changed noticeably since the Proclamation of the Republic. For instance, population growth rate, birth and death rates, education level, settlement and line of work of the population have changed perceptibly. The subject of the study is the period of 1960s and the following years when the important decisions have been made on the population policy of Turkey. The study aims to discuss the population growth rate, key determinants of population structure, population age structure, education level, marital status, rural and urban population, employment areas of the 1960 yılına kadar olan süreç için bkz. “Türkiye’de Nüfus Yapısı ve Temel Özellikleri (1938-1960 Dönemi)”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 31, s.127-137. * † Prof.Dr., Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 2 employed population in the post-1960 era in Turkey by using the data based on Turkish Statistical Institute (TSI) statistics. Keywords: Population, change, social structure, migration, urbanization, Turkey. 3 Giriş Nüfus bütün toplumlar için önemli bir konu olmakla birlikte nüfus yapısı uygulamaya konulacak politikalar açısından ayrıca önem taşımaktadır. Çünkü bir toplumun nüfus yapısı o toplumda uygulamaya konulacak veya takip edilecek politikalar açısından önemli bir gösterge özelliği taşımaktadır. Toplumsal değişme ve gelişmenin ilk önce nüfus hareketlerinde ve nüfusun yapısında kendini gösterdiği göz önüne alındığında toplumsal gelişme dinamiklerinin en basit ve yalın gözlemlenebildiği yer nüfus yapısıdır. Bu durum toplum ve toplumsal değişme ile ilgili bütün bilimsel çalışmalarda nüfus incelemesini başlangıç noktası olarak ele alınmasını sağlamaktadır (Sezal, 2001:70). Nüfus konusu sosyal bilimlerin birçok alanı açısından önem taşımaktadır. Özellikle Sosyoloji, İktisat ve Siyaset Bilimi nüfus konusu üzerine yoğun araştırmaların yapıldığı alanlardır. 19.yüzyıldan itibaren nüfus konusu üzerine daha çok yoğunlaşılmış, bu alanda önemli çalışmalar yapılmıştır. Örneğin Avrupa ülkelerindeki doğum ve ölüm hızlarının uzun bir süre boyunca incelenmesi sonucunda “Demografik Geçiş Kuramı” geliştirilmiştir. Bu kuramın öne sürdüğü temel varsayımlardan biri her toplumun kaçınılmaz olarak doğum ve ölüm hızlarının yüksek olduğu bir aşamadan düşük olduğu bir aşamaya doğru bir geçiş süreci yaşayacağı yönündedir (Notenstein, 1945). Ancak bu kuramın Avrupa’yı merkeze alarak demografik dönüşümü açıklamaya çalışması ve diğer toplumların da bu aşamaları yaşayacağı iddiası birçok çalışmada eleştirilmiştir (Watkins 1991; Harbison ve Robinson 2002). Yine göç konusunu ilk olarak ele alıp inceleyen kişi olan Ernest Georg Ravenstein, 1885 yılında yayımlamış olduğu “Göç Kanunları” adlı çalışmasında Birleşik Krallıkta göçün nasıl ve nerelere gerçekleştiğini, göçü yöneten yasaların neler olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır. Ravenstein, bu çalışmasında göç hareketlerinin en önemli nedenlerinden birinin nüfus yapısındaki değişmelerden kaynaklı olduğunu ortaya koymuştur (Ravenstein, 1885:168). Nüfus konusu Türkiye’de, özellikle ekonomik alanda yaşanan problemlere bağlı olarak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra daha çok gündeme gelmeye başlamıştır. Bu çerçevede Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, nüfusa ilişkin konuların demografik, sosyal, ekonomik, kültürel ve sağlık boyutlarını inceleyen araştırmalar gerçekleştirmek amacıyla 1967 yılında 4 kurulmuştur. Nüfus Etütleri Enstitüsü kurulduğu tarihten bu tarafa Türkiye’nin demografik yapısı, dönüşümü ve değişimi konularında çok önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu çalışmaya konu olan 1960 sonrası dönem Türkiye’de nüfus artışı, ekonomik kalkınma, kentleşme ve eğitim konuları başta olmak üzere çok önemli kararların uygulanmaya konulduğu bir süreçtir. Çalışmada eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü yeni adıyla Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) verilerinden ve bu alanda yapılmış olan çalışmalardan yararlanılmıştır. Bu çalışmanın bir makale bağlamında ele alınması önemli bir sınırlılık olarak karşımıza çıkmıştır. Türkiye’nin 1960 sonrası süreçte demografik yapısındaki değişmeleri, daha geniş anlamda toplumsal yapısında demografik nedenlerden kaynaklı meydana gelen değişim ve dönüşümleri bir makale çalışmasında ele almak mümkün değildir. Bu durumu göz önünde bulundurarak çalışmada öncelikli olarak 1960 sonrası süreçte Türkiye nüfusu, nüfusun ortalama artış hızı, nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı, eğitim durumu, medeni durum, kır ve kent nüfusu, istihdam edilen nüfusun iktisadi faaliyet kollarına göre dağılımı eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü, yeni adıyla Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) verileri bağlamında kısaca ele alınarak değerlendirilmiştir. Yıllara Göre Türkiye Nüfusu ve Yıllık Nüfus Artışı Nüfusunun niceliksel ve niteliksel değişimi toplum yapısı ve toplumsal değişme noktasında önemli bilgileri sağlamaktadır. Kongar’ın belirttiği üzere, bir toplumun yapısını ve toplumsal değişmeyi, o toplumun nüfus yapısını incelemeden anlamak olanaklı değildir. Örneğin Türkiye’de ortalama ömrün yükselmesi nüfus artışını önemli bir sorun haline dönüştürmüş, bu durum nüfus artırma siyasetinin yerinin aile planlaması programlarına bırakılmasına neden olmuştur. Köylerden kentlere doğru gerçekleşen büyük göç, bugünkü toplumsal yapıyı belirleyen öğelerden biri niteliğini kazanmıştır. Çalışan nüfusun gösterdiği yapısal değişiklikler de toplumsal yapıdaki değişmenin önemli göstergelerinden birisi olmuştur (Kongar, 2008:521). 1960’tan günümüze kadarki süreç Türkiye nüfusunun niceliksel ve niteliksel değişiminin önemli düzeylerde yaşandığı yılları kapsamaktadır. Örneğin sayısal açıdan Türkiye nüfusunun yıllık artış oranları ele alındığında 1960 dönemi binde 28.5 ile Cumhuriyet döneminin en yüksek nüfus artış hızının yaşandığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. 5 Tablo 1. Yıllara Göre Türkiye Nüfusu ve Yıllık Nüfus Artış Oranı Sayım Yılı Nüfus Erkek Kadın Yıllık Artış (‰) 1960 27.754.820 14.163.888 13.590.932 28.5 1965 31.391.421 15.996.964 15.394.457 24.6 1970 35.605.176 18.006.986 17.598.190 25.2 1975 40.347.719 20.744.730 19.602.989 25 1980 44.736.957 22.695.362 22.041.595 20.7 1985 50.664.458 25.671.975 24.992.483 24.9 1990 56.47.035 28.607.047 27.865.988 21.7 2000 67.803. 927 34.346.735 33.457.192 18.3 2007 70.586.256 35.376.533 35.209.723 - 2008 71.517.100 35.901.154 35.615.946 13.1 2009 72.561.312 36.462.470 36.098.842 14.5 2010 73.722.988 37.043.182 36.679.806 15.9 2011 74.724.269 37.532.954 37.191.315 13.5 2012 75.627.384 37.956.168 37.671.216 12.0 2013 76.667.864 38.473.360 38.194.504 13.7 2014 77.695.904 38.984.302 38.711.602 13.3 (DİE 2001: 5; TÜİK) Tablo 1’de de görüldüğü üzere, Cumhuriyet döneminde en yüksek yıllık nüfus artışı binde 28.5 ile 1955-1960 yılları arasında gerçekleşmiştir. Ancak bu çalışmaya konu olan 1960 sonrası dönemde yıllık nüfus artış hızı 2012 yılına kadar önemli oranlarda düşüş göstermiştir. 1960-1965 döneminde yıllık nüfus artış hızı ortalama binde 24.6, 1965-1970 yılları arasında ortalama binde 25.2, 1970-1975 döneminde ise ortalama binde 25 olarak gerçekleşmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusu, özellikle kırsal nüfusu artırıcı politika, 1965’e gelince tam terse döndürülmüş, nüfus artışının azalmasını destekleyen bir politika benimsenmiştir. Bu 6 kapsamda özellikle kırsal alandaki nüfus kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bir süre gezici ekiplerle kırsal kesimde aile planlaması eğitimi yapılsa da genel olarak devlet eliyle yürütülen programların kırsal kesimde doğurganlığın düşürülmesinde önemli bir rol oynamadığı saptanmıştır (Özbay ve Yücel, 2001:15). 1960-1975 yıllarını kapsayan dönem hükümetlerin nüfus artış hızını kontrol altına almaya çalıştığı, bu yönde politikalar geliştirmeye başladığı bir dönem olmasının yanında Türkiye’den yurtdışına, işçi göçü kapsamında başta Almanya olmak üzere, göçlerin yaşanmaya başladığı döneme de denk gelmektedir. Bu dönemde resmi yollarla yurtdışına gönderilen toplam nüfus 801.648’dir. Toplam nüfus içinde doğurgan yaşta olanların payının 1960’dan sonra bir miktar gerilemesi, doğum oranlarının düşmesi, yurtdışından gelen göçmen nüfusun çok düşük düzeylere inmesi yıllık nüfus artışında gerileme yaşanmasının en önemli sebeplerinden olmuştur. Bu nedenlerin yanında diğer önemli bir neden de yukarıda bahsedildiği üzere bu dönemde Batı Avrupa’ya ve özellikle Batı Almanya’ya doğru başlayan Türk işgücü akımıdır. 1961’de Türkiye ve Almanya ile yapılan antlaşma çerçevesinde başlayan Avrupa’ya işçi göçü devletin kalkınma politikasında yeni bir döneme girdiği tarihlere rastlamaktadır. Kır nüfusunu boşaltma politikaları çerçevesinde devlet eliyle gönderilen ilk göçmen kafilelerinde kırsal alandan gelenler oldukça fazladır. İlk işçi göçünde devlet, vasıflı işçilerin gitmesini Türkiye’de onlara ihtiyaç olacağı gerekçesiyle teşvik etmemiştir (Özbay ve Yücel, 2001:15). Türkiye’nin ilk resmi anlaşmayı yaptığı 1961 yılından işçi göçlerinin durdurulduğu 1974 yılına kadar İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından yurtdışına gönderdiği toplam işçi sayısı 801.648’dir (Akgündüz, 2007:111; Yurt Dışı Göç Hareketleri ve Vatandaş Sorunları, 1973:101). Yurtdışına gönderilmiş olan bu nüfusun bir özelliği, genellikle genç yaş gruplarına dâhil olmalarıdır. Böyle bir nüfus kitlesinin Türkiye dışına çıkmış olması, doğumları da geriletici bir faktör teşkil etmiştir. Türkiye’nin nüfus artış hızının yıllar içerisinde düzenli olarak düşmesinde sanayileşme ve kentleşmenin de önemli bir etkisi vardır (Kongar, 2008:522). Şehirleşmenin yıllar boyunca devam etmesi ve genel nüfus toplamı içerisinde kentlerde yaşayanların oranının önemli artışlar göstermesi Türkiye’de ortalama nüfus artış hızını azaltan nedenler arasında yer almaktadır. Çünkü kentlerdeki doğum oranı köylere göre daha düşüktür (Yalçıntaş vd., 1980: 659). Bu dönemde nüfus artış hızının düşmesindeki diğer önemli bir neden ise 1938-1960 döneminde Türkiye’ye yurtdışından göç eden Türklerin sayısının 1960 yılından itibaren çok 7 düşmüş olmasıdır. Cumhuriyet’in başlangıcından 1960 yılına kadar Türkiye’ye göç etmiş olanların sayısı 1.204.205 kişi, 1969 yılına kadar geçen 45 sene içinde göç etmiş olanların sayısı ise 1.247.683 kişidir. Türkiye’ye olan göç hareketi bazı yıllar artmış, bazı yıllarda ise azalma göstermiştir. 1923 ve 1924 yıllarında Türkiye’ye önemli bir göç hareketi olmuştur. 1923 yılında 196.420, 1924 yılında ise 208.886 kişi Türkiye’ye göç etmiş, 1925 senesinde ise bu miktar 39.634’e düşmüştür. Göç edenlerin sayısında 1960 yılından itibaren görülen bu azalma daha sonraki yıllarda da devam ederek 1964’de 1381’e inmiştir. 1965-1969 yılları arasında göç edenlerin sayısı ise senede yaklaşık 3500 kişi civarında olmuştur (Yalçıntaş, 1972: 36-37). Türkiye’nin ortalama nüfus artışı 1975-1980 yılları arasında binde 20.7, 1980-1985 döneminde binde 24.9, 1985-1990 döneminde binde 21.7, 1990-2000 döneminde binde 18.3 olarak gerçekleşmiştir. 2007 yılında daha önce yapılan nüfus sayım biçiminden vazgeçilerek Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine geçilmiştir. Bu tarihten itibaren demografik veriler türüne göre aylık veya yıllık olarak TÜİK tarafından yayınlanmaya başlamıştır. Bu çerçevede 2008 yılında yıllık ortalama nüfus artış hızı binde 13.1, 2009 yılında binde 14.5, 2010 yılında binde 15.9, 2011 yılında binde 13.5, 2012 yılında binde 12, 2013 yılında binde 13.7, 2014 yılında ise binde 13.3 olarak gerçekleşmiştir (TÜİK). Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en düşük nüfus artış hızı ‰10.6 ile 1940-1945 döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemden sonraki en düşük nüfus artış hızı ‰12 ile 2012 yılında kaydedilmiştir. 1940-1945 döneminde nüfus artış hızının çok düşük düzeylerde olmasını etkileyen faktörler ile 2012 yılı nüfus artış hızını etkileyen faktörler birbirinden çok farklıdır. 1940-1945 döneminde nüfus artış hızının ‰10.6 gerçekleşmesinin nedenlerini Yalçıntaş (1980:658-659), demografik, sosyo-ekonomik ve siyasi etkenlere bağlı olarak açıklamaktadır. Yalçıntaş, bu dönemde ana baba olma şansına sahip nüfusun azalması nedeniyle doğumların az olduğunu, buna bağlı olarak da nüfus artış hızının düştüğünü belirtmektedir. Yalçıntaş’ın belirttiği üzere bu durumun sebepleri kısmen 20-25 sene öncesine dayanmaktadır. Balkan Savaşları’nın ve Birinci Dünya Savaşı’nın olduğu döneme denk gelen 1914-1922 yıllarında doğumların az ölümlerin ise çok olması, 1940-1945 devresinde doğurganlık çağına giren nüfusun azalmasının temel nedeni olmuştur. Ayrıca bu dönemde İkinci Dünya Savaşı’nın sürmesi nedeniyle baba olacak yaştaki erkek nüfusun büyük bir kitlesi silahaltına alınmıştır. Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na girmemiş olmakla beraber savaşın büyük sıkıntılarını yaşamıştır. Ayrıca savaş yıllarında Türkiye’ye doğru kayda değer bir göç hareketi de 8 olmamıştır. İkinci Dünya Savaşı döneminde ölüm oranlarında biraz yükselmenin olması, doğum oranlarında düşüklüğün yaşanması nüfus artış hızını önemli ölçüde azaltmıştır (Gelekçi, 2014). 2012 yılında kaydedilen ‰12’lik nüfus artış hızının temel nedenleri arasında ise kentleşme, doğum kontrol politikaları, eğitim düzeyinin yükselmesi ve ekonomik alanda yaşanan problemler gelmektedir. Tablo 2. Türkiye Nüfusunun Yıllara ve Yaş Guruplarına Göre Dağılımı Sayım Yılları Yaş Gurubu 0-14 15-64 65+ Bilinmeyen 1960 (%) 41.2 55.1 3.5 0.2 1965 (%) 41.9 54.0 4.0 0.1 1970 (%) 41.8 53.8 4.4 0.02 1975 (%) 40.5 54.7 4.6 0.2 1980 (%) 39.0 55.9 4.7 0.4 1985(%) 37.5 58.1 4.2 0.2 1990(%) 35.0 60.7 4.3 0.1 2000(%) 29.8 64.5 5.7 0.03 2007(%) 26.4 66.5 7.1 -- 2014(%) 24.3 67.8 8.0 --- (TÜİK) Bir ülke nüfusunun yaş gruplarına göre dağılımı o ülkenin sahip olduğu nüfusun dinamik veya durağan bir özelliğe sahip olduğunu veya yakın gelecekte nasıl bir seyir göstereceğini bilmek açısından önem taşımaktadır. Tablo 2’deki veriler değerlendirildiğinde 0-14 yaş aralığında bulunan nüfusun Türkiye’nin toplam nüfusu içerisindeki oranı 1955-1960 döneminde ortalama %41.2’dir. Bu oran 2000 yılındaki sayımda %29.8, 2007 yılında ilk defa yapılan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre %26.4, 2014 yılında ise %24.3 olarak gerçekleşmiştir. 0-14 yaş aralığında bulunan nüfusun toplam nüfusa oranı 1965 yılından itibaren devamlı bir düşüş gösterirken; 15-64 ve 65 yaş üstü gruptaki nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranları artış göstermiştir. 1960 yılı verilerine göre 15-64 yaş aralığındaki nüfus %55.1 iken, 1965 yılında %54, 1970 yılında %53.8, 1975 yılında % 54.7 olarak gerçekleşmiştir. Bu yaş grubunda bulunan nüfusun 1975 yılı sayımları dâhil olmak üzere 9 düşüş göstermesinin temel nedenlerinin başında Türkiye’den yurtdışına gerçekleşen işçi göçleri gelmektedir (Gelekçi vd., 2009). Ayrıca bu dönemde yurtdışında yaşayan Türklerden, başta Balkan coğrafyası olmak üzere, Türkiye’ye göç edenlerin oranında da çok düşüş yaşanmıştır. Bu iki temel neden söz konusu yaş grubunun toplam nüfus içerisindeki oranının düşük olmasının başlıca sebepleri arasında yer alsa da diğer önemli bir neden de 65 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının devamlı artış göstermesi sayılabilir. 1980 yılından itibaren ise 15-64 yaş aralığında bulunan nüfus devamlı artış göstermiştir. 1980 yılında %55.9, 1985 yılında %58.1, 1990 yılında %60.7, 2000 yılında %64.5, 2007 yılında ilk defa yapılan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre %66.5, 2014 yılında ise %67.8 olarak gerçekleşmiştir. 15-64 yaş aralığında bulunan nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının devamlı artış göstermesi o toplumun nüfus yapısının başlangıçta genç nüfustan orta yaşlı nüfusa doğru ilerlediği, ilerleyen süreçte ise orta yaş nüfusun ve yaşlı nüfusun oranının artacağına dair işaretler olarak yorumlanabilir. 1960 sonrası Türkiye nüfusu içerisinde 65 yaş ve üzeri nüfusun devamlı artış göstermesi nüfus içerisinde yaşlı nüfusun arttığına, diğer bir ifade ile nüfusun yaşlandığına işaret etmektedir. 1960 yılında %3.5 oranında olan 65 ve üstü nüfus oranı 2000 yılında %5.7’ye, 2007 yılında %7.1’e, 2014 yılında ise %8’e ulaşmıştır. 65 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının sürekli artışının temel nedenlerinden biri doğurganlık oranının düşmesi olmakla birlikte, diğer önemli bir neden sağlık alanında sağlanan gelişmelerdir. Sağlık alanında sağlanan gelişmeler ortalama yaşam süresini uzatmış, bu durum ise 65 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının devamlı artmasına neden olmuştur. Koç vd., “Türkiye’nin Demografik Dönüşümü” konulu araştırmalarında, Türkiye nüfusunun yaş yapısının değişimine geniş yaş grupları temelinde bakıldığında üç önemli dönüşümün öne çıktığını belirtmektedirler. Bunlardan ilki, Türkiye nüfusunun doğurganlık seviyesindeki azalmanın ve ölümlülük koşullarındaki iyileşmenin bir sonucu olarak, zaman içinde genç nüfus yapısına sahip olmaktan çıkarak gittikçe yaşlı nüfus yapısına dönüşmesidir. İkincisi, 15 yaşından küçük olan nüfusun payının, yine özellikle doğurganlık seviyesindeki azalmanın bir sonucu olarak, zaman içinde azalmasıdır. Örneğin bu nüfus grubunun payının 2023 yılında %22 seviyesine ineceği öngörülmektedir. Üçüncü gelişme ise, çalışma çağındaki nüfusu oluşturan 15‐64 yaş nüfusunun zaman içindeki artışıdır. Koç vd.,’ne göre, bu artışta erken dönem ölüm hızlarının azalmasının etkisinden daha çok yüksek doğurganlık koşullarının 10 hüküm sürdüğü yıllarda doğan nüfus gruplarının çalışma çağına girmeleri rol oynamaktadır (www.hips.hacettepe.edu.tr). 1960’lı yıllardan 2000’li yıllara kadar nüfus artış hızını kontrol altına almak için, yukarıda da ifade edildiği üzere, doğum kontrolü uygulamalarına büyük ağırlık verilmiştir. 2000’li yıllardan sonra ise yaşlı nüfus oranındaki artış ve nüfus artış hızının düşmesi, genç ve dinamik nüfus konusunda endişeleri de ortaya çıkarmıştır. Bu durum hükümet politikalarına da yansımaya başlamış, yeni doğacak çocuklar ve evlilikler için teşvik politikaları gündeme gelmiştir. Yeni evlenen çiftlere ve genç ebeveynlere 3 veya daha yukarı sayıda çocuk sahibi olmaları yönünde bir yaklaşım sergilenmektedir. 2012 yılı nüfus artış hızının ‰12, 2014 yılı yıllık nüfus artışının ‰13.3 olduğu düşünüldüğünde, dengeli bir nüfus artış politikası uygulamanın kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmaktadır. Aksi takdirde Batı Avrupa ülkelerinin yaşadığı dinamik ve genç nüfus problemini, başta Almanya ve Avusturya örneklerinde de görüldüğü üzere, aşmak için başka çözüm yolları aranmak durumunda kalınacaktır. Örneğin Almanya ve Fransa gibi ülkeler bu sorunu aşmak için nüfus artırıcı politikalar izlemiş, ancak yeterince başarı elde edilemeyince yurtdışından göç ve göçmen alma yolunu tercih etmişlerdir. Tablo 3. Medeni Duruma Göre Nüfusun Dağılımı (15 ve Daha Yukarı Yaştaki Nüfus) Kadın Sayım Erkek Hiç Evlenmemiş (%) Evli (%) Eşi Ölmüş (%) Boşanmış (%) Hiç Evlenmemiş (%) Evli (%) Eşi Ölmüş (%) Boşanmış (%) 1960 12.4 74.2 12.4 1.0 24.2 72.8 2.2 0.7 1965 14.6 72.8 11.7 0.9 26.5 70.5 2.3 0.7 1970 16.9 72.2 10.2 0.8 28.7 68.5 2.2 0.6 1975 21.0 69.2 8.9 0.9 31.4 66.0 2.1 0.6 1980 20.2 70.0 9.0 0.8 31.3 66.2 1.9 0.6 1985 21.8 68.8 8.6 0.8 32.1 65.6 1.8 0.5 1990 22.5 68.4 8.1 0.9 32.2 65.7 1.5 0.6 2000 23.8 66.5 8.2 1.5 32.9 64.8 1.4 0.9 2008 23.7 64.1 9.1 3.1 31.8 64.6 1.5 2.1 Yılı 11 2014 23.3 63.5 9.3 3.9 31.5 64.0 1.6 2.9 (TÜİK) Bir toplumdaki evlilik yaşı, evlilik durumu ve boşanmalar o toplumun yapısı hakkında bize bir takım bilgiler vermektedir. Örneğin erken yaşta evliliklerin olduğu veya boşanmaların yüksek olduğu toplumlarda bir takım sorunların gündeme gelmesi ve buna yönelik olarak toplumların çözüm yolları aramaları kaçınılmazdır. Tablo 3’deki verilere bakıldığında 15 yaş ve üzeri nüfusun cinsiyete göre medeni durumları ve boşanma oranları yer almaktadır. 1960 yılı verilerine göre 15 ve üzeri yaştaki kadınların %12.4’ü, erkeklerin ise %24.2’si hiç evlenmemişlerden oluşmaktadır. Kadın ve erkekler arasında hiç evlenmemişler oranındaki bu oransal farklılığın bu kadar yüksek olmasının en önemli nedenlerinin başında Türk toplumunda kadınların erkeklere göre daha erken yaşta evlenmeleri gelmektedir. Gerek kadınlarda gerekse erkeklerde hiç evlenmeyenlerin oranı 2000 yılına kadar, 1980 yılı verileri hariç, devamlı artış göstermiş, 2000 yılından sonra ise kısmi düşüşler yaşanmıştır. 2000 yılı verilerine göre kadınlarda hiç evlenmeyenlerin oranı %23.8, erkeklerde ise %32.9’dur. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminin uygulandığı 2008 yılı verilerine göre kadınlarda hiç evlenmeyenlerin oranı %23.7, erkeklerde %31.8, 2014 yılı verilerine göre ise bu oran kadınlarda %23.3, erkeklerde ise %31.5 olarak gerçekleşmiştir. Eğitim durumundaki yükselme ve kentleşme süreci Türkiye’de evlenme yaşını doğrudan etkileyen nedenlerin başında gelmektedir. Özellikle geleneksel toplumsal yapının egemen olduğu kırsal alanda evlilik yaşı hem erkeklerde hem de kadınlarda daha düşük olmuştur. Bu duruma bağlı olarak özellikle kadınların erken yaşta evlendirilmesi Türk toplumunun temel problemleri arasında yer almaktadır. Geçmişte olduğu gibi günümüzün temel problemlerinden birisi de kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesidir. “Çocuk Gelin” olarak da ifade edilen bu evlilikler, geçmişe göre oransal olarak düşüklük göstermiş olsa da, toplumsal bir problem olarak varlığını sürdürmektedir. Erken yaşta evliliğin birçok ülkede bir sosyal problem olarak kabul edildiğini belirten Burcu vd., sosyal problemlerin toplumdaki bireyler için büyük ölçüde dezavantajlı durumlar ortaya çıkardığının altını çizmektedirler. 1949 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve 1989 Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalarda yasal evlilik yaşı 18 olarak kabul edilmiştir. Uluslararası anlaşmalarda belirtilen standartlarda 18 yaşın altında yapılan her evliliğin erken evlilik, evlendirilen kız çocukların da çocuk gelin olarak nitelendiğini belirten Burcu vd., bir 12 toplumdaki 18 yaşın altındaki kız çocuklarının evliliklerinin varlığını ve bu durumun geleneklerle sürdürülmesini o toplum içinde kadının konumunu tehdit eden bir sosyal problem olarak kabul edilebileceğini ileri sürmektedirler. Burcu vd., yaptıkları çalışmada erken evliliğin geçmişten günümüze kadar uzanan ve kadın üzerinden kültürel olarak inşa edilen bir sorun olduğunu tespit etmişlerdir. Yaptıkları araştırmada erken evliliğin birçok toplumda olduğu gibi Türkiye’de de geçmişten bugüne hala devam eden bir gelenek olduğunu ve bu durumun Türkiye’de yaşayan kadınların bugünü ve gelecekleri için önemli sorunlar yarattığını tespit etmişlerdir (Burcu vd., 2015:64-67). Boşanma oranları ile ilgili verilere baktığımızda 1960-1990 yılları arasındaki verilerde pek fazla değişimin olmadığı görülmektedir. Boşanma oranları 1960’da kadınlarda %1 erkeklerde %0.7, 1990 yılında kadınlarda %0.9 erkeklerde ise %0.6 olmuştur. Ancak 2000 ve daha sonraki yıllarda boşanma oranlarında hızlı bir yükselişin olduğu görülmektedir. 15 ve daha yukarı yaş grubundaki kadınlar arasında boşanma oranları 2000 yılında %1.5, 2008 yılında %3.1, 2014 yılında ise %3.9 olarak gerçekleşmiştir. Erkeklerde ise bu oran 2000 yılında %0.9, 2008 yılında %2.1, 2014 yılında %2.9’dur. Eğitim ve Nüfus Yapısı Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, özellikle Balkan savaşları ve Birinci Dünya Savaşı sırasında, eğitimli nüfusun önemli bir bölümü kaybedilmiştir. Cumhuriyet’in ilan edildiği dönemde eğitimli nüfus bir tarafa, okuryazar nüfusun oranı çok düşüktü. Örneğin 1935 yılı verilerine göre 6 yaş ve yukarı nüfusun %80.8’i okuma yazma bilmemekteydi. Bu oran erkekler arasında %70.7, kadınlar arasında ise %90.2’dir. Cumhuriyet’in ilan edildiği ve onu takip eden ilk dönemlerde okuma yazma bilmeyen nüfusun oranı devamlı düşüş göstermiştir. Eğitim politikalarına önem verilmesi, okullaşma oranında artış ve kentleşme süreci okuryazarlık, dolayısıyla da eğitim alanında önemli aşamalar kat edilmesini sağlamıştır. Yalçıntaş’ında ifade ettiği üzere bir toplumdaki sosyal gelişmeleri açık bir biçimde görebilmek için nüfus durumunu ayrıntıları ile bilmek gereklidir. Ekonomik, kültürel ve sosyal alanda meydana gelen değişiklikler nüfusun bünyesini önemli ölçüde etkilemektedir. Ekonomik ve sosyal gelişmenin hızlanması veya yavaşlaması, bu gelişmenin modeli ve hedefleri, nüfusun birçok özelliklerini değiştirici yönde sonuçlar doğurur. Köylerin 13 kalkınmasına ve köylünün refahına öncelik veren bir kalkınma modelinde köylerde yaşayan nüfusun okuma-yazma oranı artar ve genel eğitim seviyesi yükselir. Yatırım politikası, önemli projelerin yer seçimi, iç ve hatta dış göçlerin yönünü ve büyüklüklerini etkiler. Sağlık alanındaki uygulamalar doğum ve ölüm oranlarını; bunların bölgesel dağılımını, ölüm sebeplerini belirleyici bazı sonuçlar doğurur. Yalçıntaş’a göre benzer örnekler çoğaltılarak iktisadi, siyasi, kültürel ve benzer sosyal alanlarda uygulanan politikaların nüfus üzerindeki etkileri açıklanabilir (Yalçıntaş vd., 1980:655-656). Aşağıda yer alan tablo 4’deki verilere bakıldığında 1960’dan günümüze Türkiye’deki 6 ve daha yukarı yaştaki nüfusun okuryazarlık durumu ve bunun cinsiyete göre dağılımı hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Tablo 4. Okuryazarlık ve Cinsiyete göre nüfus (6 ve daha yukarı yaştaki nüfus) Sayım Yılı Toplam Nüfus Okuma-Yazma Bilmeyen Nüfus Kadın % 75.2 Erkek % 46.4 1960 22 542 016 Toplam % 60.5 1965 25 664 797 51.2 67.2 35.9 1970 29 273 361 43.8 58.2 29.7 1975 33 530 605 36.3 49.5 23.8 1980 37 523 623 32.5 45.3 20.0 1985 43 112 337 22.6 31.8 13.5 1990 49 163 110 19.5 28.0 11.2 2000 59 859 243 12.7 19.4 6.1 2007 63 609 441 8.1 12.9 3.4 2013 67 028 777 4.0 6.6 1.3 (TÜİK) Tablo 4’deki verilere göre 1960 ve sonraki dönemde 6 yaş ve yukarı nüfusta okuryazar olmayanların oranı 1955-1960 döneminde ortalama %60.5, 1960-1965 döneminde %51.2, 1965-1970 döneminde %43.8, 1970-1975 döneminde %36.3, 1975-1980 döneminde %32.5, 1980-1985 döneminde %22.6, 1985-1990 döneminde %19.5, 1990-2000 döneminde %12.7, 2007 yılında Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre %8.1, 2013 yılında ise yine Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre %4 olarak gerçekleşmiştir. Burada ifade edilen oranlar toplam nüfus içerisinde okuryazar olmayanların dağılımını göstermektedir. Bu oranlar cinsiyet bağlamında ele alındığında durum farklılaşmaktadır. Örneğin 1960 yılında 14 kadınların %75.2’si, erkeklerin ise %46.4’ü okuryazar değildir. Bu oranlar 2013 yılı verilerine göre ise kadınlarda %6.6, erkeklerde %1.3’dür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze geçen süreçte gerek nüfusun okuryazarlık oranında gerekse her kademedeki eğitim düzeyinde önemli gelişmeler sağlanmıştır. Örneğin 1975 yılında yüksekokul ve fakülte mezunlarının oranı %1.8 iken (kadınlarda %0.7, erkeklerde %3), bu oran 2013 yılında %12.9’a (kadınlarda %10.7, erkeklerde %15.1) çıkmıştır. Ancak günümüzde bilindiği üzere yüksek lisans ve doktora eğitimi almış olanların oranı dünyadaki rekabet açısından daha önemli bir hale gelmiştir. TÜİK verilerine göre 2008 yılında yüksek lisans derecesine sahip olanların oranı %0.6, doktora derecesine sahip olanların oranı ise %0.2’dir. 2013 yılında ise yüksek lisans derecesine sahip olanların oranı %1.2, doktora derecesine sahip olanların oranı ise %0.3’dir (TÜİK). Türkiye’de yüksek lisans ve doktora derecesine sahip olanların oranı dünyada ilerlemiş ülke olarak değerlendirilen ülkelerin çok gerisindedir. Ancak son dönemlerde ülke politikası daha çok yüksek lisans ve doktora eğitimi verilmesine yönelik bir yaklaşım benimsemiştir. YÖK bu konuda ilerleme sağlanabilmesi için üniversiteleri yüksek lisans ve doktora programları açmaya ve kontenjanları artırmaya yönlendirmektedir. Nüfusun Yerleşim Yerine Göre Dağılımı Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre 1935 yılında Türkiye nüfusunun % 76.5’i köylerde, % 23.5’i ise il ve ilçelerde yaşamaktaydı. Bu oranlarda 1950 yılına gelene kadar çok fazla bir değişim olmamıştır. 1945-1950 döneminde kır ve kentteki nüfus değişimini gösteren 1950 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre il ve ilçelerde yaşayanların oranı %25, kırsal alanda yaşayanların oranı ise %75’dir. Bu oranlar Cumhuriyet’in kuruluşundan 1950’li yıllara gelene kadar köy ve kent nüfus oranlarında çok büyük bir değişimin olmadığını göstermektedir. Bu durumun nedenleri hem toplumsal yapının özellikleri hem de uygulanan politikalar kapsamında değerlendirilebilir. 1950 ile 1955 arası dönem Türkiye’de yüksek şehirleşme hızının önemli oranda artış gösterdiği ilk yıllardır. Yalçıntaş, kentlere göçü ve bu hızlı kentleşme oranlarını kısmen açıklayan faktörler arasında şehirlerde artan iş imkânlarının, uygun ekonomik koşulların, istikrarlı ve liberal bir hayat anlayışının sayılabileceğini ifade etmektedir (Yalçıntaş, 1972: 131). Özer (2012:326-334) ise, Türkiye’de kentleşme olgusunun Türkiye’ye özgü nedenlerini; 15 demografik nedenler, tarımsal yapıdaki değişimler, iletici, çekici, siyasal-hukuksal ve sosyopsikolojik nedenler bağlamında ele alarak değerlendirmektedir. Özer, Türkiye’de kente göçü genel olarak kırda hala var olan eski toplumsal yapıdaki değişimlere, tarımda makinalaşmaya, kenti çekici kılan eğitim, iş ve sağlık alanındaki olanaklara, ulaşım ve haberleşme alanındaki gelişmelere bağlı olarak açıklamaktadır. Kongar ise, Türkiye’deki kentleşme olgusunun, ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısını biçimlendiren temel öğelerden birisi olduğunu, bununla birlikte yalnız tarımdaki değişmelerin ve sanayileşmenin bir sonucu değil, toplumsal değişme sürecinin de bir göstergesi olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca siyasal, toplumsal ve ekonomik yapı üzerinde kendisine özgü etkilerinin olduğunun önemini belirtmektedir (Kongar, 2008:549). Tablo 5. Şehir ve Köy Nüfusları Sayım Yılı Toplam Nüfus Şehir Nüfusu (İl ve İlçe Merkezleri) Şehir Nüfusu Oranı (%) Köy Nüfusu (Belde ve Köyler) Köy Nüfusu Oranı (%) 1960 27.754.820 8.859.731 31.9 18.895.089 68.1 1965 31.391.421 10.805.817 34.4 20.585.604 65.6 1970 35.605.176 13.691.101 38.5 21.914.075 61.5 1975 40.347.719 16.869.068 41.8 23.478.651 58.2 1980 44.736.957 19.645.007 43.9 25.091.950 56.1 1985 50.664.458 26.865.757 53.0 23.798.701 47.0 1990 56.473.035 33.326.351 59.0 23.146.684 41.0 2000 67.803.927 44.006.274 64.9 23.797.653 35.1 2007 70.586.256 49.747.859 70.5 20.838.397 29.5 2012 75.627.384 58.448.431 76.8 17.178.953 22.7 2013 76.667.864 70.034.413 91.3 6.633.451 8.7 2014 77.695.904 71.286.182 91.8 6.409.722 8.2 (TÜİK) Tablo 5’de yer alan veriler 1960 yılından günümüze gelinen süreçte Türkiye’de şehir ve köylerdeki nüfusun değişimini ve toplam içerisindeki oranlarını göstermektedir. 1960 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun %31.9’u il ve ilçelerde, %68.1’i ise belde ve köylerde 16 yaşamaktaydı. 1960 sonrası kurulan hükümetler nüfusun kentlere göç etmesine sıcak bakmışlardır (Özbay ve Yücel, 2001:15). Bu yönde uygulanan politikaların etkisini daha sonraki yıllarda açık bir şekilde görebiliyoruz. Örneğin 1980 yılı verilerine göre nüfusun %43.9’u il ve ilçe merkezlerinde, %56.1’i belde ve köylerde; ilk Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminin yapıldığı 2007 yılı verilerine göre %70.5’i il ve ilçe merkezlerinde, %29.5’i belde ve köylerde, 2012 yılında ise %76.8’i il ve ilçe merkezlerinde, %22.7’si ise belde ve köylerde yaşamaktaydı. 2012 yılından 2013 yılına gelindiğinde ise bu oranlarda çok önemli bir farklılaşmanın olduğu görülmektedir. 2013 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre nüfusun %91.3’ü il ve ilçe merkezlerinde, %8.7’si belde ve köylerde; 2014 yılı verilerine göre ise nüfusun %91.8’i il ve ilçe merkezlerinde, %8.2’sinin ise belde ve köylerde yaşadığı görülmektedir. 2012 yılı verileri ile 2013 yılı verileri arasındaki bu büyük farklılık Türkiye’de Büyükşehir yasasında yapılan değişiklikle alakalı bir durumdur. 6 Aralık 2012 tarihinde Türkiye’de on üç ilde Büyükşehir belediyesi ve yirmi altı ilçe kurulması ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun Remi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanuna göre Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür. Ayrıca bu yasa ile bu illerin yanı sıra İstanbul ve Kocaeli il mülki sınırları içerisinde bulunan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine mahalle olarak katılmıştır. Türkiye’deki çok sayıda köyün Büyükşehir’e bağlı ilçelere mahalle olarak bağlanması Türkiye’nin il ve ilçelerde yaşayan nüfus ile belde ve köylerde yaşayan nüfusu arasında bir yılda gerçekleşen büyük farklılaşmanın en önemli sebebidir (http://www.resmigazete.gov.tr). Türkiye’de göç ve kentleşme konusu ele alındığında nüfusun özellikle belirli bölge ve şehirlere doğru göç ettiği görülmektedir. Konuyu şehirler bağlamında ele aldığımızda en çok göç almış şehirler olarak İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Mersin, Kocaeli, Gaziantep, Adana ve Kayseri gibi şehirlerin öne çıktığı görülmektedir. Bu şehirlerin en önemli ortak özellikleri iş imkânları açısından daha iyi olanaklara sahip olmalarıdır. 1960 yılından itibaren Türkiye’de bölgelerin nüfus hareketlerine baktığımızda Trakya, Akdeniz, Marmara ve Ege bölgelerinin nüfus oranları artarken Karadeniz ve Batı Anadolu’nun nüfus oranlarında önemli düşüşlerin yaşandığı görülmektedir. 17 Ekonomik Yapı ve Nüfus Türkiye, Cumhuriyetin ilan edildiği yıllardan 1950’li yıllara kadar ağırlıklı olarak nüfusunun büyük bir bölümü kırsal alanda yaşayan ve tarıma dayalı ekonomisi olan bir ülke konumundaydı. Büyük bir imparatorluk bakiyesi olmakla birlikte teknolojik gelişmelerin yetersiz kaldığı, sanayinin gelişmediği, hizmet sektörü alanında çalışanların çok düşük olduğu bir durum söz konusuydu. Kentleşme oranının ve eğitim düzeyinin düşük olduğu bir toplumda sanayi ve hizmet sektörünün gelişmesinden bahsetmek mümkün değildir. Ancak bu çalışmada ele aldığımız 1960 sonrası dönemde Türkiye’deki 15 yaş ve üzeri nüfusun iktisaden faal oldukları iş kollarındaki oranlarda önemli değişimler yaşanmıştır. 1960 sonrası süreç Türkiye’de ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan önemli dönüşümlerin, değişimlerin yaşandığı bir zaman dilimidir. Siyasal alanda yaşanan askeri darbeler, ekonomik alanda yaşanan sanayileşme hareketleri, eğitim ve kültürel alanda yaşanan gelişmeler, kentleşme ve gençlik hareketlerinin önemli olduğu bir dönemdir. İktisaden faal olan 15 yaş ve üzeri nüfusun 1960 yılında %74.9’unun, 1965 yılında %71.9’nun, 1970 yılında %66’sının, 1975 yılında %65.2’sinin, 1980 yılında ise %57.9’nun ziraat, avcılık, ormancılık ve balıkçılık kollarında çalıştığı görülmektedir. 1960’dan 1980 yılına kadar olan her beş yıllık bütün dönemlerde ziraat, avcılık, ormancılık ve balıkçılık kollarında çalışanların oranının devamlı düştüğü görülmektedir. Buna karşılık imalat ve hizmetler sektörlerinde çalışanların oranı devamlı artış göstermiştir. Örneğin 1960 yılında %6.8 olan imalat sanayinde çalışanların oranı 1965 yılında %7.1’e, 1970’de %8.8’e, 1980’de %11’e yükselirken, hizmet sektöründe çalışanların oranı 1960 yılında %5.2 iken, 1965’de 6.2’ye, 1970’de %12’ye, 1975’de %12.7’ye, 1980’de ise %15.6’ya yükselmiştir. Bu oranlar daha sonraki süreçte de aynı doğrultuda değişim göstermiştir. Örneğin 2000 yılı sonrası TÜİK verilerine bakıldığında 2005 yılında tarım alanında istihdam edilenlerin oranı %25.5, sanayi alanında istihdam edilenlerin oranı %21.6, inşaat alanında istihdam edilenlerin oranı %5.6, hizmetler alanında istihdam edilenlerin oranı ise %47.3 olmuştur. 2015 yılı ocak ayı verilerine göre ise tarım alanında istihdam edilenlerin oranı %19, sanayi alanında istihdam edilenlerin oranı %21, inşaat alanında istihdam edilenlerin oranı %6.7, hizmetler alanında istihdam edilenlerin oranı ise %53.3 olarak gerçekleşmiştir (TÜİK; DİE 1991; DİE 2001). 18 Nüfusun istidam edildiği alanlardaki değişmeler toplumsal yapıda hangi yönde bir değişiklik olduğunu göstermesi açısından önemlidir. 1950-1955 yılı verilerine göre ziraat, avcılık, ormancılık ve balıkçılık kollarında çalışan nüfus, toplam nüfusun %77.4’üne karşılık gelirken hizmet sektöründe çalışanlar oranı %4.1’dir. Bu veriler 1955’li yıllarda Türkiye’de tarıma dayalı bir ekonomik yapının ağırlıklı olduğunu göstermektedir. Bu veriler Türkiye’de çalışan nüfusun son altmış yıl içerisinde sektör bazında önemli bir değişim geçirdiğinin bir göstergesidir. Yalçıntaş, (1980: 659), Türkiye’de gelirlerin artması, kentleşme, sanayileşme, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaşıp gelişmesi ve altyapı sisteminin tamamlanmaya başlamasının, bazı geleneksel yaşam tarzlarının bırakılmasına neden olduğunu, bu durumun ise nüfus yapısını, doğum ve ölüm oranlarını doğrudan etkilediğini belirtmektedir. Sonuç ve Değerlendirme Çalışmamıza konu olan 1960 sonrası süreçte Türkiye’nin nüfus yapısında önemli değişmeler meydana gelmiş, nüfus artış hızı devamlı düşüş göstermiştir. Bu süreçte en düşük nüfus artış hızı ‰12 ile 2012 yılında kaydedilmiştir. 1960 yılında kaydedilmiş olan ‰28.5’lik nüfus artış hızı ise Cumhuriyet tarihinde görülmüş olan en yüksek nüfus artış oranıdır. Türkiye’de 1960’lı yıllardan itibaren nüfus artış hızının devamlı düşüş göstermesinin en önemli nedenleri arasında doğum kontrolüne yönelik uygulanan politikalar, sanayileşme, kentleşme ve eğitim alanında sağlanan ilerlemeler gelmektedir. Bu süreçte doğum kontrol politikaları hem özel sektör hem de devlet tarafından dile getirilmiş bu yönde uygulamalar yapılmış, düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Kentleşme, eğitim düzeyindeki ilerleme, özellikle kadınların eğitim düzeyindeki ilerlemeler, kadının çalışma yaşamında daha çok yer almaya başlaması, işsizlik ve ekonomik alanda yaşanan sıkıntılar vb. nedenler doğum oranlarında düşmeye, dolayısıyla da nüfus artış hızının düşmesine neden olmuştur. Bu nedenlerin yanında yurtdışına işçi göçü bağlamında gerçekleşen göçler ve bu göçlerin daha sonra aile birleşimleri ve evlilikler şeklinde devam etmesi de önemli bir etkendir. Türkiye’den yurtdışına bu bağlamda gitmiş ve orada çoğalmış olan nüfusun günümüzde dört milyondan fazla olduğu düşünüldüğünde ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. 1960’lı yıllarda yüksek nüfus artışı bir sorun olarak görülürken özellikle 2012 yılında kaydedilen ‰12’lik nüfus artış hızı düşük nüfus artış hızı sorununu gündeme getirmiştir. Türkiye’de nüfus yapısının değişmeye başladığı, orta yaş grubunda yer alan nüfus ile yaşlı nüfusun oranlarının devamlı artış gösterdiği, bu durumun ise gelecekte sorunlara yol açacağı 19 gündemdeki tartışmalara yön verir duruma gelmiştir. Yalçıntaş’ın da belirttiği üzere kentlerde yaşayan nüfusun toplam nüfus içerisindeki payı arttıkça, bu durumun nüfusun genel artış hızını azaltıcı etkisi daha da belirgin hale gelmektedir. Kentleşmenin yanında Türkiye’de devam eden iktisadi kalkınma, sosyal gelişme ve refahın yaygınlaşması, nüfus artış hızını azaltıcı faktörler olarak gözükmektedir. Refah seviyesi artan aileler genel olarak daha az sayıda çocuk sahibi olmayı tercih etmektedirler (Yalçıntaş vd., 1980: 660). Bu gelişmelere bağlı olarak Türkiye’de ilerleyen süreçte genç ve dinamik bir nüfus yapısının devam etmesi için doğum oranlarının artırılmasına yönelik bir yaklaşım gelişmektedir. Hükümet üç çocuk sloganının yanında, doğum yapan annelere maddi destek, çalışan annelere izin, maddi destek ve çocuk parası konularında politikalar geliştirme çabası göstermektedir. Türkiye’de 1960’dan günümüze gelinen süreçte nüfusun eğitim düzeyi, kentte yaşayan nüfusun oranı, istihdam edilen nüfusun çalıştığı iş kolları ve ortalama hayat sürelerinde önemli değişimler yaşanmıştır. Bu hususlar bir toplumda çeşitli alanlarda kabul edilecek politikaların ve yürütülecek uygulamaların tespitinde nelerin olması gerektiği konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü bir ülkenin nüfus yapısı ile diğer alanlardaki değişmeler birbiriyle bağlantılı ve birbirlerini etkiler niteliktedir. Bu çalışmanın birçok yerinde ifade edildiği üzere bir toplumun nüfus yapısı göz önünde tutulmadan o toplumu ilgilendiren diğer konularda doğru kararlar almak pek mümkün değildir. Örneğin Türkiye’de kentleşmeye yönelik uygulanan plansız politikalar birçok sorunun yaşanmasına neden olmuştur. Bu sorunların başında çarpık kentleşme ve gecekondu sorunu, işsizlik ve suç oranlarındaki artış ilk bakışta göze çarpmaktadır. Özellikle genç nüfus arasında işsizliğin artması, üniversite mezunlarının iş bulmakta çok zorluk çekmesi birçok sorunun yaşanmasına kaynaklık etmektedir. Ekonomik refahın eşit düzeyde dağıtılmaması ve gelir seviyesindeki adaletsizlik günümüz toplumunun temel problemleri arasında yer almaktadır. Türkiye’de geleceğe yönelik politikalar belirlenirken nüfus yapısının dikkate alınması ve bu yönde politikalar oluşturulması sorunların çözümü noktasında belirleyici olacaktır. 20 Kaynaklar Akgündüz, Ahmet (2007), Labour Migration from Turkey to Western Europe, 1960-1974 A Multidisciplinary Analysis, Amsterdam, Amsterdam University Pres. Burcu, Esra vd., (2015), “Çiçeklerin Kaderi: Türkiye’de Kadınların Erken Evliliği Üzerine Nitel Bir Araştırma”, bilig, Sayı 73, s.63-98. Devlet Planlama Teşkilatı (1963) Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara. Devlet Planlama Teşkilatı (1968) İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara. Devlet Planlama Teşkilatı (1973) Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara. Devlet Planlama Teşkilatı (1979) Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara. Devlet Planlama Teşkilatı (1985) Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara. Gelekçi, Cahit (2014), Türkiye’de Nüfus Yapısı ve Temel Özellikleri (1938-1960 Dönemi), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 31, s.127-137. Gelekçi, Cahit ve Ali Köse (2009), Misafir İşçilikten Etnik Azınlığa Belçika’daki Türkler, Ankara, Phoenix Yay. Harbison, Sarah F. ve Robinson, Warren C. (2002), “Policy Implications of the Next World Demographic Transition”, Studies in Family Planning, Vol.33, pp.37-48. Koç,İsmet vd., (1 Haziran 2015), Türkiye’nin Demografik Dönüşümü, Doğurganlık, Aile Planlaması, Anne‐Çocuk Sağlığı ve Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişimler: 1968‐2008, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, www.hips.hacettepe.edu.tr/TurkiyeninDemografikDonusumu_220410.pdf Kongar, Emre (2008), 21.Yüzyılda Türkiye 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, 41.bs., İstanbul, Remzi Kitabevi, Notestein,F.W (1945), “Population the Long View”, Food for the World, Ed. T.Schultz, Chicago, Chicago University Press, pp.36-57. Özbay, Ferhunde ve Banu Yücel (2001). “Türkiye’de Göç Hareketleri, Devlet Politikaları ve Demografik Yapı”, Nüfus ve Kalkınma: Göç, Eğitim, Demokrasi, Yaşam Kalitesi, Haz. Ferhunde Özbay vd., Ankara, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Yayın No.NEE-HÜ.01.02, s.1-68. Özer, İnan (2012), “Türkiye’de Kent, Kentleşme ve Kentsel Değişme”, Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, 3.bs., Haz. Mehmet Zincirkıran, Bursa, Dora Yayınları s.321-35. Ravenstein, E.G. (1885). “The Laws of Migration”. Journal of the Royal Statistical Society, Vol.48, pp.167-235. Sezal, İhsan, (2001) “Türkiye’de Eğitim ve Nüfus: Yapılar ve Etkileşimler”, Nüfus ve Kalkınma: Göç, Eğitim, Demokrasi, Yaşam Kalitesi, Haz. Ferhunde Özbay vd., Ankara, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Yayın No.NEE-HÜ.01.02, s.69-95. 21 T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü İstatistik Göstergeler 1923-1990 (1991), Ankara, T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü İstatistik Göstergeler 1923-1990 (2001) Ankara,T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası. T.C. Resmi Gazete, (6 Haziran 2015 ), http://www.resmigazete.gov.tr Türkiye İstatistik Kurumu, (5 Haziran 2015), www.tuik.gov.tr Yalçıntaş, Nevzat (1972), Türkiye’nin Sosyal Bünyesi, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yay. Yayın No: 1762. Yalçıntaş, Nevzat ve Nusret Ekin (1980), “Sosyal Meseleler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923-1978, Haz. Memduh Yaşa, İstanbul. Yurtdışı Göç Hareketleri ve Vatandaş Sorunları ( 1973), Ankara, Dışişleri Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal İşler Genel Müdürlüğü Yay. Watkins, S.C. (1991), From Provinces into Nations: Demographic Integration in Western Europe 1870–1960, Princeton, Princeton University Press.