Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 MAVİ ATLAS Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Elektronik Dergisi SAYI 7, GÜZ 2016 MAVİ ATLAS hakemli bir dergidir Indeks Bilgileri Türk Eğitim İndeksi (http://www.turkegitimindeksi.com) İletişim Bilgileri Gümüşhane Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Bağlarbaşı Mahallesi, Gümüşhanevî Kampüsü 29100 Gümüşhane/TÜRKİYE http://dergipark.ulakbim.gov.tr/gumusmaviatlas gu.maviatlas@gmail.com Tel: +90 456 233 74 06 (1726) Faks: +90 456 233 74 06 Yayım Tarihi 30 Ekim 2016 ISSN 2148-5232 Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 MAVİ ATLAS E-Journal of Faculty of Letters at Gümüşhane University ISSUE 7, FALL 2016 MAVİ ATLAS is a refereed journal Indexation Index of Turkish Education (http://www.turkegitimindeksi.com) Contact Information Gümüşhane University, Faculty of Letters, Bağlarbaşı Mahallesi, Gümüşhanevî Kampüsü 29100 Gümüşhane/TURKEY http://dergipark.ulakbim.gov.tr/gumusmaviatlas gu.maviatlas@gmail.com Tel: +90 456 233 74 06 (1726) Fax: +90 456 233 74 06 Publication Date 30 October 2016 ISSN 2148-5232 Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 MAVİ ATLAS Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Elektronik Dergisi SAYI 7, GÜZ 2016 GŞÜ Edebiyat Fakültesi Adına Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. M. Muhsin KALKIŞIM (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Editörler Yrd. Doç. Dr. Merve KARAÇAY TÜRKAL (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Seda ÖZSOY (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Ümit ÖZTÜRK (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Yayın Kurulu Prof. Dr. Hasan AYIK (Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Rize/Türkiye) Prof. Dr. Ksenija AYKUT (Belgrad Üniversitesi, Belgrad/Sırbistan) Prof. Dr. A. Mevhibe COŞAR (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Prof. Dr. Faruk BİLİCİ (INALCO, Paris/Fransa) Prof. Dr. Kerima FİLAN (Saraybosna Üniversitesi, Saraybosna/Bosna-Hersek) Prof. Dr. Âkif HÜSEYNLİ (Azerbaycan Millî İlimler Akademisi, Bakü/Azerbaycan) Prof. Dr. Adnan KARAİSMAİLOĞLU (Kırıkkale Üniversitesi, Kırıkkale/Türkiye) Prof. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL (Marmara Üniversitesi, İstanbul/Türkiye) Prof. Dr. Kamran TALATTOF (Arizona Üniversitesi, Arizona/ABD) Yrd. Doç. Dr. Arif ÇİÇEK (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Engin GÖKÇÜR (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Arş. Gör. Alperen GENÇOSMANOĞLU (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Arş. Gör. Oğuz Han KARAHAN (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Arş. Gör. Mesut KÜRÜM (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Arş. Gör. Ahmet TÜZEN ( Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Arş. Gör. Aslı ÜNER (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 MAVİ ATLAS E-Journal of Faculty of Letters at Gümüşhane University ISSUE 7, FALL 2016 Owner on the behalf of Faculty of Letters at GŞÜ & Head of the Editorial Board Prof. Dr. M. Muhsin KALKIŞIM (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Editors Assist. Prof. Dr. Merve KARAÇAY TÜRKAL (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Assist. Prof. Dr. Seda ÖZSOY (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Assist. Prof. Dr. Ümit ÖZTÜRK (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Editorial Board Prof. Dr. Hasan AYIK (Recep Tayyip Erdoğan University, Rize/Turkey) Prof. Dr. Ksenija AYKUT (Belgrade University, Belgrade/Serbia) Prof. Dr. A. Mevhibe COŞAR (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Prof. Dr. Faruk BİLİCİ (INALCO, Paris/France) Prof. Dr. Kerima FİLAN (Sarajova University, Sarajova/Bosna & Herzegovina) Prof. Dr. Âkif HÜSEYNLİ (Azerbaijan National Acedemy of Sciences, Baku/Azarbaijan) Prof. Dr. Adnan KARAİSMAİLOĞLU (Kırıkkale University, Kırıkkale/Turkey) Prof. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL (Marmara University, İstanbul/Turkey) Prof. Dr. Kamran TALATTOF (Arizona University, Arizona/USA) Assist. Prof. Dr. Arif ÇİÇEK (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Assist. Prof. Dr. Engin GÖKÇÜR (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Res. Assist. Alperen GENÇOSMANOĞLU (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Res. Assist. Oğuz Han KARAHAN (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Res. Assist. Mesut KÜRÜM (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Res. Assist. Ahmet TÜZEN (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Res. Assist. Aslı ÜNER (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 MAVİ ATLAS Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Elektronik Dergisi SAYI 7, GÜZ 2016 Danışma Kurulu Prof. Dr. Necmettin ALKAN (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Prof. Dr. Yavuz BAYRAM (Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun/Türkiye) Prof. Dr. Nazmiye Nazan BEKİROĞLU (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Prof. Dr. Erdoğan BOZ (Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir/Türkiye) Prof. Dr. Ahmet BURAN (Fırat Üniversitesi, Elazığ/Türkiye) Prof. Dr. Âdem CEYHAN (Celal Bayar Üniversitesi, Manisa/Türkiye) Prof. Dr. Menderes COŞKUN (Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta/Türkiye) Prof. Dr. A. Kadir ÇÜÇEN (Uludağ Üniversitesi, Bursa/Türkiye) Prof. Dr. Erol GÖKA (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Konya/Türkiye) Prof. Dr. Melek Dosay GÖKDOĞAN (Ankara Üniversitesi, Ankara/Türkiye) Prof. Dr. Ali Osman GÜNDOĞAN (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Muğla/Türkiye) Prof. Dr. Eva Csato JOHANSON (Uppsala Üniversitesi, Uppsalla/İsveç) Prof. Dr. Abdülkadir ÖZCAN (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İstanbul/Türkiye) Prof. Dr. Necdet ÖZTÜRK (Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul/Türkiye) Prof. Dr. Kemal SAYAR (Marmara Üniversitesi, İstanbul/Türkiye) Prof. Dr. Hacı Musa TAŞDELEN (Sakarya Üniversitesi, Sakarya/Türkiye) Prof. Dr. Hüseyin Gazi TOPDEMİR (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Muğla/Türkiye) Prof. Dr. Necmettin TOZLU (Bayburt Üniversitesi, Bayburt/Türkiye) Prof. Dr. Yavuz UNAT (Kastamonu Üniversitesi, Kastamonu/Türkiye) Prof. Dr. Celalettin VATANDAŞ (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Prof. Dr. M. Alaaddin YALÇINKAYA (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 MAVİ ATLAS E-Journal of Faculty of Letters at Gümüşhane University ISSUE 7, FALL 2016 Advisory Board Prof. Dr. Necmettin ALKAN (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Prof. Dr. Yavuz BAYRAM (Ondokuz Mayıs University, Samsun/Turkey) Prof. Dr. Nazmiye Nazan BEKİROĞLU (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Prof. Dr. Erdoğan BOZ (Osmangazi University, Eskişehir/Turkey) Prof. Dr. Ahmet BURAN (Fırat University, Elazığ/Turkey) Prof. Dr. Âdem CEYHAN (Celal Bayar University, Manisa/Turkey) Prof. Dr. Menderes COŞKUN (Süleyman Demirel University, Isparta/Turkey) Prof. Dr. A. Kadir ÇÜÇEN (Uludağ University, Bursa/Turkey) Prof. Dr. Erol GÖKA (Necmettin Erbakan University, Konya/Turkey) Prof. Dr. Melek Dosay GÖKDOĞAN (Ankara University, Ankara/Turkey) Prof. Dr. Ali Osman GÜNDOĞAN (Muğla Sıtkı Koçman University, Muğla/Turkey) Prof. Dr. Eva Csato JOHANSON (Uppsala University, Uppsala/Sweden) Prof. Dr. Abdülkadir ÖZCAN (Fatih Sultan Mehmet Vakıf University, İstanbul/Turkey) Prof. Dr. Necdet ÖZTÜRK (Bahçeşehir University, İstanbul/Turkey) Prof. Dr. Kemal SAYAR (Marmara University, İstanbul/Turkey) Prof. Dr. Hacı Musa TAŞDELEN (Sakarya University, Sakarya/Turkey) Prof. Dr. Hüseyin Gazi TOPDEMİR (Muğla Sıtkı Koçman University, Muğla/Turkey) Prof. Dr. Necmettin TOZLU (Bayburt University, Bayburt/Turkey) Prof. Dr. Yavuz UNAT (Kastamonu University, Kastamonu/Turkey) Prof. Dr. Celalettin VATANDAŞ (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Prof. Dr. M. Alaaddin YALÇINKAYA (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 MAVİ ATLAS Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Elektronik Dergisi Hakem Kurulu (7/2016) Prof. Dr. Necmettin ALKAN (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Prof. Dr. Ahmet DOĞAN (Kırıkkale Üniversitesi, Kırıkkale/Türkiye) Prof. Dr. Numan ELİBOL (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir/Türkiye) Prof. Dr. M. Muhsin KALKIŞIM (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Prof. Dr. M. Alaaddin YALÇINKAYA (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Doç. Dr. Erkan CEVİZLER (Atatürk Üniversitesi, Erzurum/Türkiye) Doç. Dr. Fatih DEMİREL (Uludağ Üniversitesi, Bursa/Türkiye) Doç. Dr. Erhan DURUKAN (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Doç. Dr. Ümit KILIÇ (Atatürk Üniversitesi, Erzurum/Türkiye) Doç. Dr. Bilal KIRIMLI (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Doç. Dr. Asaf ÖZKAN (Atatürk Üniversitesi, Erzurum/Türkiye) Doç. Dr. Yusuf SÜMBÜLLÜ (Erzurum Teknik Üniversitesi, Erzurum/Türkiye) Doç. Dr. Mehmet TOPAL (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir/Türkiye) Doç. Dr. Kaplan ÜSTÜNER (Harran Üniversitesi, Şanlıurfa/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Mustafa AYYILDIZ (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Ramazan DURAN (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Osman EMİR (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Mümin HAKKIOĞLU (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Yeşim IŞIK (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Aytaç ÖREN (Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Rize/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Eyyub ŞİMŞEK (Aksaray Üniversitesi, Aksaray/Türkiye) Yrd. Doç. Dr. Yakup TOPAL (Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane/Türkiye) Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 MAVİ ATLAS E-Journal of Faculty of Letters at Gümüşhane University Board of Referees (7/2016) Prof. Dr. Necmettin ALKAN (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Prof. Dr. Ahmet DOĞAN (Kırıkkale University, Kırıkkale/Turkey) Prof. Dr. Numan ELİBOL (Eskişehir Osmangazi University, Eskişehir/Turkey) Prof. Dr. M. Muhsin KALKIŞIM (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Prof. Dr. M. Alaaddin YALÇINKAYA (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Erkan CEVİZLER (Atatürk University, Erzurum/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Fatih DEMİREL (Uludağ University, Bursa/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Erhan DURUKAN (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Ümit KILIÇ (Atatürk University, Erzurum/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Bilal KIRIMLI (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Asaf ÖZKAN (Atatürk University, Erzurum/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Yusuf SÜMBÜLLÜ (Erzurum Teknik University, Erzurum/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Mehmet TOPAL (Eskişehir Osmangazi University, Eskişehir/Turkey) Assoc. Prof. Dr. Kaplan ÜSTÜNER (Harran University, Şanlıurfa/Turkey) Assist. Prof. Dr. Mustafa AYYILDIZ (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Assist. Prof. Dr. Ramazan DURAN (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Assist. Prof. Dr. Osman EMİR (Karadeniz Teknik University, Trabzon/Turkey) Assist. Prof. Dr. Mümin HAKKIOĞLU (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Assist. Prof. Dr. Yeşim IŞIK (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Assist. Prof. Dr. Aytaç ÖREN (Recep Tayyip Erdoğan University, Rize/Turkey) Assist. Prof. Dr. Eyyub ŞİMŞEK (Aksaray University, Aksaray/Turkey) Assist. Prof. Dr. Yakup TOPAL (Gümüşhane University, Gümüşhane/Turkey) Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 İÇİNDEKİLER MAKALELER Yavuz BAYRAM Fatma YILDIRMIŞ Önder DUMAN Kemal SAYLAN Asiye KAKIRMAN YILDIZ Çağlayan DOĞAN Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950) 36-54 Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler 76-94 Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile Çağdaş İngiliz Tiyatrosu Estetiğinin Değişen Algısı ve Mark Ravenhill 1-35 55-75 95-112 113-128 ÇEVİRİLER Bayram NAZIR Özgür YILMAZ Bekir OCAK Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu Fenelon’un “Aristonous” Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey 129-149 150-167 168-180 KİTAP DEĞERLENDİRME Mümin HAKKIOĞLU Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları 181-190 Mavi Atlas Sayı | Issue 7 Güz | Fall 2016 CONTENTS ARTICLES Yavuz BAYRAM Fatma YILDIRMIŞ Önder DUMAN Kemal SAYLAN Asiye KAKIRMAN YILDIZ Çağlayan DOĞAN Divan Poets’s Analogies and Metaphors Related to Poetry Traces of Oral Culture and Turkish Motifs in the Quilting Tradition of Trabzon Education in Gümüşhane in the First Quarter of Republic According to the Maarif Annuals (19231950) Some Observations about Gümüşhane Borned Officials According to Sicill-i Ahval Registers Family as a Role Model on Developing A Reading Habit for Preschool Children The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill 1-35 36-54 55-75 76-94 95-112 113-128 TRANSLATIONS Bayram NAZIR Özgür YILMAZ Bekir OCAK A Polish Officer’s Letters about Turkey A Report of Marius Outrey on the Travel from Trabzon to Erzurum and on the City of Erzurum in 1835 Summary Translation of Fenelon’s Work Named “Aristonous” and Ahmed Faik Reşad Bey 129-149 150-167 168-180 BOOK REVIEW Mümin HAKKIOĞLU A Story of Escape: Mim Kara’s Doğuya Hüzün Turları (Sorrow Tours to the East) 181-190 Ar | Research Article Doi: 10.18795/ma.60429 Yavuz BAYRAM Prof. Dr. | Prof. Dr. Ondo uz y Ün v , Eğ F ü , O Öğ So y n Eğ Bö ü ü, Samsun-Tü y Ondokuz Mayis University, Faculty of Education, Secondary Social Sciences Education, Samsun-Turkey yavuzebrar@gmail.com DİVAN ŞAİRLERİNİN ŞİİRLE İLGİLİ BENZETME VE İSTİÂRELERİ * Özet Dv n n n po n n po d ğ nd d doğ ud n nd gö ü v d y g ç d on y d b onu und , nd d ğ nd n yd . Günü üzd öz onu u ç ğ nd n y b n y gö ü d . Önc n od n n y ,dv n dv n c n nn . Bu makale ile d v n n n po nn b n ç n b ç n Bunun ç n doğ ud n d v n n n gö ü v d ğ nd n . Bu b ğ yüzy n ön 11 d v n ön o b n . Söz onu u ndv n n ; d d n b g v bu gu n f nd d ğ nd . d . d 16. Makalenin eksenini, d v n n n n g b nz i ou u d . Şüph z bu b nz n b bö ü ü b h, b bö ü ü d â yo uy o u u u u u . Söz onu u b nz , dv n nn ü çiçek, su, inci, meyve, amber g b o u u v v ög nd d n gö d . Dğ f n d y n n nd b ç d . Do y y po n n gö ü nnd d Anahtar Kelimeler: D v n Ş v v o n ön v bun n d ğerlendirmeler, divan ü ü y p y uyu u b po y h p o du n n ç d u onuç n o y on b ç n divan n zo un u hâ g . , Po , T b h, İ â . DIVAN POETS’S ANALOGIES AND METAPHORS RELATED TO POETRY Abstract In recent years, an increase is seen on studies about divan poets' poeticas. In the beginnig, modern researchers' evaluations are considered instead of divan poets' own evaluations about divan poets' poeticas. Divan poets' own opinions and evaluations are started to be considered with increasing mentioned the studies. * Bu , 1995 y nd n n yü n z z n b bö ü ünün güncellenip geliştirilmesiyle h z n . Y zd n v n y p o n 11 Tü ç d v n n o duğu un d : Fuzû î, Bâ î, N v‘î, H yâ î, T c Y hyâ, uh bbî, V fî, U û î, H â î, H y î, î. n y p n b y n üny , bu undu yf gö d ğ d v nd n n gö , G.906-5 ö n ğ nd v .Ön g n z n , nc b y n nu n gö d . Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. In this article, a contribution to the studies of determination of divan poets' poeticas' is intended. Therefore, divan poets' opinions and evaluations are considered directly. In this context, 11 divan poets of 16th century are determined as sample. Mentioned poets' divans are scanned stave by stave; obtained informations and documents are evaluated with a classification.. Divan poets' similes about poem which are scanned are made article's axis. Of course, some part of these similes are created with analogy, some are created with metaphor. Mentioned similes show that divan poets are associated the poem with affirmative concepts and elements such as flower, water, pearl, fruit, ambergris. On the other hand, sample poems and evaluations in article are pointing that divan poets have a poetica which are compatible with their own perspectives and cultural infrastructure. Because of that, considering divan poets' opinions is compulsory for producing consistent results in studies with poetica axis. Keywords: Divan Poem, Poetica, Analogy, Metaphor. GİRİŞ T nz y p Bu n n on dön Tü n n po üz nd b ço ç n dv n n n po üz nd yn ö çüd ç y p .1 d nd ç p nd b ğ y h d f d n n bu y z d , 16. yüzy d v n nd n on b n Tü ç d v n d y n po n d n (b y , , 2 bend...) y n g b nz n . Bu b nz n bir b h, b â nd y p . ğd b nz yn z b od 16. yüzy d b z dv n nn v .Y znnb n d öz y b c nd 16. yüzy d v n nd g n ç ç v g y p o n b o, bu b n d çz d . Tablo Bazı 16. Yüzyıl Türkçe Divanlarına Göre Şiirin Anlam Alanı ve Anlam Çerçevesi 3 b nz ‘,n z ,g z ,b y, öz, â‘ , nâz , ‘, , 1 (b nz y n): , öz, , ü û , dîvân, f âh , b âg , ‘, n zî â , uh n, z bân, , hâ ög ân, güf â , fz, nu , nü dh, nâ , n‘ , ‘nâ, , güf ü gû, ‘bî , , d bî , d vâ , bü bü , û î, uh n-gû, nâ , h- îd , n ‘ , ân nây ‘, g z -hân 1 Söz onu u ç ön ou u üz h z n n b yn ç y z n n onund v . Bu ü n n ço kasidelerin fahriyye bölümlerinde, gazellerin mahlas beyitlerinde, mesnevilerin sebeb-i teliflerinde ve dîbâcelerde n d . 3 T b onun bö ü ünd , n üz u nd d n ou d . Do y y bu , g bh v â d g n b nz y n ög ( ü bb h) o d ğ nd . İ nc bö ü d nd n b nz n ög d n ( ü bb hün b h) o u d . Bu b nz ög , y zd b d önc günc Tü ç d y , d nd n d p n z ç nd d v n nc u n d bç v /y n n y b v . 2 2 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. b nz ög 2: ( nd n b nz n) doğal ve bitkisel ögelerle ilgili benzetme ve istiâreler âb, âbn â, â bud ğ , ‘în, p yâz, f âvân, âb- h yâ , âbv , âb- vân, âb- âfî, âb- zü â , ‘ f, ‘ nb , ‘ nd îb, u, , bâğ, b h , b h - vân, b g ü bâ , bü bü , doğ n, hbâz, g zâ , g dâ, g y h- hu , gonc , gü gü , gü -i sad-b g, gü zâ , hû îd, hü â, î , b , v , u zü , û , â , ücc , â‘âhî, vc, yv , n â - û î, û , ü , n vâ, n y, n hâ , p nç cân, p ü bâ , v, ûz, ünbü , c , î , û î, zâğ, z nb ... değerli maden ve eşyâyla ilgili benzetme ve istiâreler n, c vâh , dü , dü - ‘ d n, dü - bî-b hâ, dü - g ân, dü dü - y î , g vh , gü ü , ‘ , ‘â , ü’ ü-y , ü’ ü, , d f, hâ , zîn ... în, dü - h-vâ , dü - y â, , , î ü z , zer, zer-i ‘ , ‘ , bâd , ç âğ, ngübîn, vc, h nc , nd ü n bâ , , bî, ü , ‘ ü’ - fâ, nâv , n dübân, n yâ , fâyîn, âb, , î , b , îğ, uhâf, uhf , yâd gâ , z h... değişik şahıslarla ilgili benzetme ve istiâreler çâpü - üvâ , d âv , î , g vvâ , hu yyâd, hhâ , pâh, u ân, y n ç ... v, , â , d, î , pâd âh, p h vân, ’î , âh , 1. Şiir Çiçeği (Çiçek, Ezhâr, Şükûfe) 16. yüzy u u d gön ünd n nd zâd ) o dv n . Ön ğn op p n N v‘î, n nd Gü n- b‘ S n gönd d , ğd b ög nd d ğ ç d n b y n nd V fî, gü b hç n b nz ğ v nd yâ n ğ n o gönd d ğ gü b n ü v (î ü )b d ğ oğ u ( bî‘ d : â â nd n o u u bu â f nd gü ğ n Ş ‘ - N v‘î hü n- n z u Şî ü b b n ‘nî- ngîn bî‘ -zâd d V fî, K. 7-35 N v‘î, G. 152-5 Dv n nd n ço nd n doğ ög nd ç ç ön b y 4 tutar. Ö n ğ n Bâ î ğd b y nd , n n ç n b ü bü benzettikten on d ğ d n ü ün o duğun d ç ç n on n n d uuo (giyeh- hu ) y n uygun gö d : 4 Dûd- âh n y n Bâ î -â ûd Yâ ‘ z y d b dân z - f ân ünbü Bâ î, G. 267-5 Nazm- hâ yâ y Bâ î ‘ n O h g y h- hu b âb ünbü Bâ î, K. 26-43 D h f z b g ç n b z. Bayram 2001. 3 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. D ğ b ço d v n g b V fî v uh bbî’d d - ü bü n ü ündü . ğd d z d V fî, vg n n zü fü g ğ nd d v n n z ü bü ü d ğ n öy n uh bbî, d v n nd h b b y n gü ; h ç zg n n d ü bü o duğu n nd d : Zü fün v âf nd V fî b g z y z yn Tâz ünbü zyîn y dîvân n Ş‘ Ey V fî, G. 88-8 n h b y gü dü h ünbü d n n ân uh bbî ünbü b ğ g z gü d d uh bbî, G. 906-5 Ş ün b ç nd n, ç ç nd n büyü g y gü op . Bu n d d , y p ğ , o u u, b hç d v n h n h n bü ün nc u n . Ö n ğ n H y î, b b y nd â v çn b g olarak dü ündüğü bü bü ün (h zâ ) gü g b b ho g z b ğ d ğ n öy n b b b y nd n n bu unduğu d f ç n “dîvân- gü ” f d n u n : Rûzgâ n çün bu v ch gö dü zîn n Gü g b b ho g z b ğ d ân d h zâ H y î, K.16-18 D f ü dîvân- gü d n dâ’ â ‘â o u Hân âh- bâğd d ân- â-y ûzgâ H y î, K.12-11 T c Y hyâ B y, h fn v y b nz ğ nd h n n gü bud ğ n h ğ n öy n N v‘î, “gü -i sad-b g” f d n ch d onu y b ğ nd n op p güz b h o n f h p n unduğunu öy d : H gü bud ğ nd n n ân Her elifi serv- c nând n b yân T c Y hyâ, Bâğ- b‘ d n op d bu gü -i sad-bergi ben Sundu n âf h n b yâdgâ - u‘ b T c Y hyâ, K. 12-96 uh bbî, gü g b z d v n y nd , n z h nn yâ n övgü ün öy d ğ gü n g z f h g g n ( n â - bü bü ) yâ n övgü ü ç n y p nd n (b g- gü ) o u u g y nd d : Ey uh bbî dü dü ‘ n d f n h -i nazm Gü g b h y b nd âz dîvân gö üp Midh nd n’o g z o bu Ky n d n ou ngîn g z z gü Hâ d n â - bü bü dh n cânân Berg- gü d n d y n v â n dîvân n d f o ES. 20 n dü dü , V fî , î bü bü ün u n p d v n n gü uh bbî, G. 127-5 V fî, G. 37-11 n î, G. 55-1 4 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. Bu ü b y d n b N v‘î’n n b y nd p d n “gonc - gü , gonc -i gü zâ - c nânî v gü - b h ”, uh bbî’n n b y nd p d n “gü ân, v -i gü , d v - gü , gü d f , v - gü ”, H y î v Bâ î’n n b y nd p d n “gü - gü zâ ” v H yâ î’n n b y nd p d n “ ‘nî gü ” gb v p d gü nd g u u duğunu gö n ön puç nd z d b . ğ d bu ü b y d nb ç ön o v : â’ b n n’o h vâ ‘ Gonca- gü dü bâ d ç y Gü - b h y n ‘ n fâ N v‘î, G. 30-4 ‘â z yâ f g b h h - d ccâ Bu uh bbî ‘ n n Vakt- gü d gü g b N v‘î, d n gü ân âz b dîvân v Devr- gü d bu uh bbî y n yâ ân v n Tâz âz gü g b ngîn g z b ğ B hâ ân- b‘ nd ç d b gü - û î H cî y n n h b g v â - gü ân Dğ d y nd n N v‘î b b y nd n b z b gonc o n â n n b ç ç ( ü ûf ) o UK. 2-7 uh bbî, G. 525-5 uh bbî, G. 1256-5 H yâ î, K. 14-30 vg n n d â n n b ç gü nd nb b b y nd n d : b vg n n Ş‘ n û â N v‘î gû - d â d S n o u u gonca- z nb b ç dân gü N v‘î, G. 281-6 Bu ‘ güz n’o b nd gö ü N v‘î o u u gû - d â ü ûf N v‘î, G. 403-7 16. yüzy d v n çç d nd y n b , ü bü , gü v z b g b ç ç y n nd , z nz nd d . Ö n ğ n uh bbî’d n n n ğd dz d g n n u u duğu gö ü d : Sözü ‘â - uh bbî’y y z p o v Sahn- gü nd y n y d n â â nb â uh bbî, G. 2424-5 2. Şiir Fidanı (Fidan, Nihâl), Şiir Meyvesi (Mîve) 16. yüzy d v n , n n n çç d n b “n hâ , c , v, yv ” g b b b ög d n d y n yo un g d . “N hâ ” n u n , nn z ng ç ç d h d g p o gun c ğn d d ç y ç y n , böy c yn z nd ny n b h v v y n b dâ z nd ğ n d vu gu o d . Ö n ğ n H yâ î v uh bbî’n n Tü ç d v n nd n n n ğd b y d “bü bü v h- ‘ ” g 5 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. ğ nd , “nâz nîn v n d : âz ” o ç nd n, H n hâ - nâz nîn o du b n z - bü nd Bü bü -i d ân- ây n â‘ -i sihr-âf în Nahl- gü d n âz n n çün h - ‘ d bu o n d b fd n o vvu H yâ î, G. 23-2 uh bbî’n n özü h bâ y uh bbî, G. 757-5 uh bbî b b y nd g nç b f d n (n hâ - âz ) o n n n g c gündüz d d n gü ç ğ n öy n b b b y nd f d n nd (n h - n z ) n n ön n i d n nc n yv y ( yv ‘nî) d ğ z n c ğn vu gu d : Ş ‘ - ngîn uh bbî b n hâ - âz d Eksik olmaz gic vü gündüz v â gü uh bbî, G. 1708-5 Nahl- n z ‘nî g o uh bbî, G. 965-6 y gönü b yv o z n âb-dâ ‘nî g ‘ ğd b y nd h b g z n n z yv o duğunu öy y n gö fd nnn n yv v ön d . uh bbî’n n bu ç , vg n n dud ğ nd n ( î în b) hâ d ğ gö ü d . y c nc b y gönü b ğ nd n (bâğ- d ) b ğ ç y p ond öz ( â ) yv n y d ğ n öy d : G ç uh bbî h g z n âz yv d Şî în b n n d h âb-dâ o u uh bbî, G. 369-5 uh bbî y d bâğ- d d nb c p ydâ K â yv n nd y d âb-dâ uh bbî, G. 1872-5 T c Y hyâ d ğ nd o duğunu öy gazel- âb-dâ , B y v Bâ î d uh bbî g b , n ‘ z b f d n’ o d . T c Y hyâ B y, n n h b d z n n “n hâl- âz ” n Bâ î yv nd y “n hâ ‘ f , yv -i ter, yv - ‘ v bâğ” g v f d c ğy d g d : Ş ‘ - Y hyâ’n n n hâ - âz d h ‘ Encü - h â gibi ucunda var yer yer mevc T Bâ î n hâ ‘ f n yv -i teri ‘ f nd b g z - âb-dâ d Bâ î, G. 483-7 Âb-dâ o U d Bâ î, G. 280-5 n’o yv - ‘ - Bâ î d h bu bâğ ç c Y hyâ, G. 40-5 ğd b y n nd N v‘î, yv v n b f d n (n h -i meyve-dâ ) o dü ünü n Bâ î n, nd yv v n b f d n ( yv -dâ - b âg ), vg n n övgü ünün d on yv v y p (b g ü bâ ) o duğunu öy d : 6 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. Bir nahl-i meyve-dâ - b âg du u bu H âh‘ nd b b g ü bâ - f h D N v‘î, K. 10-14 nd hâ f z u b âg n hâ d dh ü nâ-y âh- c hân n b g ü bâ ğd d z d d H y î, f d n b nz n on öz n nd d . Böy c , Bâ î, K. 16-22 vg n n boyunu güz n d bu f d n n nnd ğ n d f d Gü zâ - hü n ç nd boyu b n hâ d Bu nutk- âb-dâ n o du b g ü bâ b hç nd y yv v y p ğ o d : H y b o î, K. 21-11 3. Şiir Servisi, Şiir Ağacı (Servi, Ağaç, Şecer) 16. yüzy d v n , y v nd g u n vg n n boyunu d n v n n uzun v düzgün gö ünü ünd n y n y dü ün ü d . Bunun y n nd n f b gö v o dğn cy d ‘ yv v n ğ ç’ y n uygun gö ü d . “Ş -F d n” bö ü ünd n n ‘f d n (n hâ )’ b nz y , n n d h ço ‘y n v o jn ’ n d ç n y v yv y du u ğ ç b nz y , d n v n ön vu gu d . Ö n ğ n uh bbî’y gö , yv v n b ğ ç . B hç v n n yv v y n ğ c y z o u d ç nd güz n bu un y n g gö y c z nd o c d .Ş bu n d n gönü b ğ nd ğ cn y v onu öz yv y ü . uh bbî, ikinci beyitte y c n ç n g n duygu öy n g ğn d d ç : Çün g ‘nîd g özün D z n bâğbân v y uh yv c uh bbî y d bâğ- d d nb c p ydâ K â yv n nd n y d âb-dâ uh bbî, T H. 2-9 uh bbî, G. 1872-5 D ğ y nd n ğd b y nd V fî, ğ c n n g nç v düzgün o duğunu nc yv n n on b n ü ü n v d ğ n öy d . Yu d yv y n nd u u n b ğ n bu d d göz önünd bu undu u u V fî’n n bu b y nd n n d y v ön nd n öz ğ v n nd y u n n güç üğün d ğ nd ğ öy n b : N z B d câ o g ç ü vzûndu î z n d düb âv y bâ H y î b b y nd d n v b hç (bû ânb b y nd nnh b b y n v d nny V fî, K. 8-25 v) o n nd o c ğ n öy n bir d : 7 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. B bû ânvdu u bu îd Uğ nâ n n n bî-h âb âb H y î, K. 10-35 S v o du H b y H y î, K. 11-21 ây d h n’o uh bbî d b b y nd v âh ng nd g u oh udu nu â y gü -‘ zâ v v n n nd v boyund n v gb n H özün vzûn uh bbî v- â S nph y n n v-v fâ H yâ î, T c v v ğ ç düzgün gö ünü n d : n v zn gb ‘ uh bbî, G. 965-7 Y hyâ B y, H y î v V fî’d n n n ğd nd d ğ ç d n b ğ n u u duğu gö ü B n o H yâ î’y b n g d n c hân Dik bu n z bâğ n b yâd gâ v ön d : d d H yâ î, K. 11-20 H gü bud ğ nd n n ân Her elifi serv- c nând n b yân T c Y hyâ, Dîbâc . 20 Âb- vân du up â bu gün vzûn o u du b g z - âb-dâ v H y Gelip duru y n Çü v h b V fî, K. 6-33 b â - hûb- f â vzûn n hâ ü î în â î, K. 11-4 4. Şiir Bahçesi, Şiir Bağı (Gülşen, Bâğ, Gülistân) Dv n nn b ğd . B hç v n n ç ç d n o gun p h b yv o un d â y b nz ğ n beytinde ise gü b nz b hç n (gü ân) b nz nd d ü doğ ög n n gü n y u y p büyü ,fd n yv y h z gb n z nb çç , z nd z , v . Ö n ğ n uh bbî, d h önc d özü d n b b y “ hn- gü n”d y d ğ n öy ; b ğ y “v - gü ”d o u u duğu d v n n b d : Sözü ‘â - uh bbî’y y z p o v Sahn- gü nd y n y d n â â uh bbî, G. 2424-5 Bu uh bbî ‘ n n Vakt- gü d gü g b uh bbî, G. 525-5 d n gü ân âz b dîvân v ğd b y nd n n d ğ n gö (gü n) bü bü n d n uh bbî’y vg gûyâ) o bu gö ün d : uh bbî bü bü ündü gü n nd O u dh n o u u hô -âh ng d ho nd b gü nd n vg n n gü b hç nd d gü n n n onu n bü bü ü (bü bü -i uh bbî, G. 1480-7 8 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. Gü yüzü v f n d b p b nd n d d Bu uh bbî gü n d bü bü - gûyâ g ç uh bbî, G. 517-5 ğd v n b y n nd H y î, nd n uh bbî d n gö olacak ki vg n y v nd n dd n d . Çün ü vg n n gü b hç n onun g b b “bü bü - bâğ- b âg ” h z n kolay kolay g y c . D ğ y nd n H y î’y gö h y b z âf gü n d . H y î, vg n n b hç nd gö v n öy n güz v ç n y p d gö bü bü b onun nâ n d n y p ü ûn bu b c : H y î’y d gü ân- ûyun nc y n bü bü - bâğ- b âg g c g H y î, G. 85-5 B z âf gü ân d bu y H y î Sad-h zâ ân bü bü - bâğ- b âg op H y î, G. 47-5 H y î’n n d n Bü bü - gûyâ v H y î, G. 345-5 n ûyund h d nâ n p gü nd ydâ n n T c Y hyâ B y, y ğ u un b hç y c n g nd n hâ bu u g b öz b ğ n c n v h g d ğ , böy c gönü dd nd d : Beytleri sanki sehâbâ V d özü bâğ n n v ü n Bâ î d b ğ u o kadar â’ nâ ) Âbâf H yâ î Gü zâ - â’ nâ uv o gö o T c Y hyâ, Dîbâc .15 T c Y hyâ B y g b n u n d u ğ b h bu u unun ypy nd b ğ n u d . D ğ y nd n H yâ î’n n öz latif ve bereketlidir ki on b gü b hç n b nz ğ â n (gü zâ u y n b o u u: Ravza- ‘ âv d n Tâz gü n- bâğ n İnc â f nn d h ğ - hâ b - b hâ Bâ î, K. 23-31 â n ğ d H yâ î, G. 112-5 n n d v n d bu onuy g o d ço ö n ğ n n nc ü ün gö ün d . nc d ç c b gözd n g ç y nd o c . 16. yüzy d v n nng n nd n uygun b o v ğd b y d nd n gü b hç (gü n, gü ân, gü zâ ) v b ğ o d : Vücûdun hâ n u gözün y y y Bâ î Gü -i gü zâ ‘nâ ç o âb u g d n b Ed c û‘ n gü - gü zâ - v hd bu d n ön n n c ğ g b bu Bâ î, G. 256-5 nn 9 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. Söy y u g- îf- hân- hô -güf â - ‘ H y î, K. 7-37 B hâ ân- b‘ nd ç d b gü - û î H cî y n n h b g v â - gü ân H yâ î, K. 14-30 Eg ç b‘- hbâz f -p vâzd î n Z bân d b âg bâğ n n u g- hô - hân H yâ î, K. 22-22 K Fuzû î dh n o âh n bâğdh n n Bü bü ü o u du bu uvv - güf â gü Fuzû î, K. 9-58 L hz hz gü n-i medh nd gûyâ o Bü bü - nu u Fuzû î’n n hô - hân o Fuzû î, G. 235-7 n 5. Şiir Suyu (Su, Âb-ı Zülâl, Âb-ı Sâfî) 16. yüzy d v n , ini zaman zaman suya benzeterek bir yandan anlam b nd n f v b o du n y ç n bir yandan da suyun insan h y nd ön n u n do y yo d n d o ng ğ n vu gu y p d . uh bbî’n n ğd b y nd o duğu g b böy d d ç v h d ğ bu u d . ğd nc ö n n n dğ d y , f u (âb- âfî) b nz y n du u uğun d ç ç n o d : Âb- âfîy ü âb h y n b ‘ d d D d h în n gö c h - fâ uh bbî, G. 94-6 Ş ‘ n uh bbî âf uy benzedi senin Gö dü nd âb- f âvân g h g h uh bbî, G. 2448-5 T c Y hyâ B y d ğd b y nd , n n ho öz d n o u uğunu v n n uhun f h v d ğ n öy ç n “âb- zü â ” b nd n y n : Bahr- n z b b h- zîz y d bu u fâ vân n n âb- zü â S vâd- h K d gic d ‘ c bâ K u u nd zü â ‘ânî- ngîn î b b y nd , sevgilinin t dud L b n Lü d dh nd r n n âb- zü â n n ğ çn c Y hyâ, K. 14-36 T c Y hyâ, K. 19-51 b nz nn h n d ç : Ş , âb- zü â nb ç y dön ü ü : î hâ âb- zü â Bâ î d b b y nd nd f b nz n b vu d . Onun zü â d . ğd on ö n nd b u y y p . On gö T î, G. 67-5 v du u uğu f d ç n âb- zü â d î’n n g b gönü ç nd n âbd h d gd n , g z y âb- zü â g z nd âf âb- zü â d b yo u : 10 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. T ân y bü bü ç G önünd z în bû nd güf â d d âb- zü â Bâ î, K. 22-25 D ç - b âg n ü d Âb- zü â ‘ â - ‘â d Bâ î, G. 482-4 Bâ î âfet-i gazel- âb-dâ n H â budu gö d âb- zü â d Bâ î, G. 114-6 6. Şiir Denizi (Deniz, Bahr, Kulzüm, Deryâ) 16. yüzy d v n , d n z v d n z un u (d g , g , nc , üc vh , ‘ , d g ç) nd d ün b u u d . Sözü g ç n un u nd uyu un y n , bu b nz n n dön n h nh n bü ün nc g gö ü o d y c d ç c d . D h önc bö ü d d bu uyu v b ğn g ç o duğu göz önünd bu undu u u ç zn ç no n d ou u n ‘d v n nn d nd n özgü po n n bu unduğu’ gö ü ü uvv z n c . Bugün ü ğy ‘ d n z ’ (b h - ‘ , b h - n z , b h - g z ...) f d n nc n n ü d v n d n . Bu f d y ch d nd n n boyu uy g dü ünc n n büyü p y v d . Ö n ğ n ğd b y d U û î, düny n n g n ğ n f d ç n d n z n ng n gö ünü ünd n y n ; T c Y hyâ B y dğ ü ün üğünü vu gu üz “ -b v d n z-g z ” g n y v . D ğ y nd n H y î d nd kendine seslenerek gön ünün, do y y d düny n n g n ğ n gö çn fh v câhü - â f n n b vu u v n n yn ğ o n gön ünü b d nzo dü ün ü ü : Ey U û î n Bâ âh öz op n ç nv î n g vh d n d yâ Sü û d u‘ â âhî g b y Y hyâ K ç n hâmemi bahr- g z d öy H B özün cân gû un b g vh -i yek-dân d z y H y î gön ün n n d yâ d Gö ü düğü g b b ğ n y b y y n n d bü ün düny U û î, G. 54-8 T c H y Y hyâ, G. 268-5 î, G. 67-7 H y î, “ öz, g vh , gönü , d yâ” nd u duğu nd n nn y n , b y nd n d h p o duğu g n g d . V fî d b b y nd vg n n b n y ğn y onu n ğ d n z y do du b c ğ n öy d : Bahr- ‘ c hân pü o v f n g vh G b n V fî d y b z n n d V fî, G. 92-5 11 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. ğd n gö Bahrâf ç güh gö n N v‘î özünü d n â - dîb gö N v‘î, G. 61-7 Bahr- ‘â n d n ‘nî- hâ y n Ey U û î çün bu un z d g b d yâd U û î, G. 25-11 ğd b z “ b y d N v‘î, b y ğ üc vh d ğ nd n n güz ğ n ç n “b h âf ”; U û î nd o j n ğ v g n h y gücünü ç n “b h - ‘â ” bn y v : h b y d gö ü c ğ üz Bâ î, H yâ î, N v‘î v T c Y hyâ B y g b d bu ü p (b h - ‘â , b h - n z , bahr- g z , u zü -i nazm) , n düny ” n nd u n d : Bahr- ‘â y u du ü û vâc n D d ’ d du‘â dü n zîb- nâ Bâ î, K. 19-52 Bahr- n z ç H yâ î gö c dü - y î Verdi fer terbiyeth âh n H yâ î, G. 15-5 Çü N v‘î b h - n z z d n â nâ n Ş nâv d p dâ’ d - fgâ d n ç Bahr- g z d yüz g Y hyâ o n z - güh -bâ n N v‘î, G. 463-5 d â nâ T c Y hyâ, G. 8-5 Bahr- n z , b h - ‘ , b h - uh n, b h ‘ânî, b h - g z , ‘ânî b h , b h ‘â ... g b p ö n o b ecek pek ço b y o d ğ d bun n y n zc b v . y c bun d n b N v‘î v Bâ î’d n n n on üç ö n y n “ fâyîn- n z , fâyîn- ‘â v ’î -i bahr- n z ” p d bu n d d ç cd : Bu bahr- n z zîz y d uhî cân b- c nn n Bahr- ‘â b c Her ne beyti k d d Eg K D Dy v â â‘- îf ‘în îf o du h în f d n f dâ ûzgâ ou uvâf b h - n z güh d n ‘ânî b h n yâ ân gönd n z h h â böy vâh c vh gö T c Y hyâ, K. 19-43 T c Y hyâ, K. 31-18 N v‘î, KIT. 57-14 d uh bbî, G. 1563-7 K pn hz çün g d b h - ‘ nd n D z n d z n güh - âb-dâ d î â V fî, K. 1-36 Beyt- n z O du ‘ nd b n o b h - uh nd N v‘î n n g vh ‘nâ hâd N v‘î, G. 35-5 Ç d S n u hh g b fâyîn- n z n o d n b î -i milk- buhû N v‘î, K. 22-38 12 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. U Ş n h dü - pâ n u garba fâyîn- ‘â N v‘î, TRC. 6-52 R ’î -i bahr- n z o du bugün ‘â d G z d n n b‘- dü - f ân nd y Bâ î Bâ î, G. 487-5 7. Şiir Dalgası (Dalga, Mevc, Lücce) Dv n h y c n gön ünd , “ vc” (d g ) n d g y ç ç n v co un u , y d h ço nd duygu n v d . Ön ğn ğd b y d H yâ î’n n nd d z o o y ç d : H yâ î’n n d d yây b nz Sü û - ‘ d vâc- d yâ H yâ î, G. 3-5 B h z H yâ î vc z o du ü û - n z dü - übâ n h ng pü dü nâ z H yâ î, G. 194-5 H yâ î b b b y nd b nz n n yönünü d ğ d nzno d ç n n ,h çn n ğmen nc v üc vh ç dğn d ç d : B h ç Lücc - nd ğ yu o d b‘- H yâ î’y b d g vh T c Y hyâ B y’ n bahr- ‘ ) v ğd d g gb y v y v pâ ğ nd nn ç ğ H yâ î, G. 222-5 nd h b nc b y n n büyü ü , güz ‘ dğ : d nznnd g ’d ( vâcd y onun her beyti denizin Sü û - n z d vâc- b h - ‘ Y hyâ’n n Gözü nâ - c âd d Tû nnâd P yâp y o du h b y u‘ â Sü û â -i mevc- d yâ Bâ î’n n d z y böy c h nc v “b h - ‘â , ü û dü , ü û - d f d bun hü nnd güz y T T c c Y hyâ, G. 391-5 Y hyâ, İ nbu ŞEHR. 320 o u u duğu d g , d n z n n h n döv d . Ş üc vh ü d . Bunu f d ç n b b y nd vâc , dü v zîb- nâ ”; b b nd d “ nâ - b h - n z , ‘ v vâc- d yâ” g b v p d ny n v nd u duğu b ğ n y ç y ç : Bahr- ‘â y u du ü û vâc n D d ’ d du‘â dü n zîb- nâ Bâ î, K. 19-52 K nâ - b h - n z y n dü dz y Bâ î Sü û - d f - ‘ n g vâc- d yâd Bâ î, G. 472-5 D h önc nc n n b y nd T c Y hyâ B y, ğd b y d nznn d g o nn nd g z güz n nd n d n z (b h - 13 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. âh ), d z ( ü û ) d bu d n z n d g ( vâc) o n b y , yâ n g b güz d n z n n d g n (b h benzetmektedir: Gazel bahr‘ânî ‘ yn âh üû vâc d n n vâ dâ - cân b‘vâ Yâ n b û u g b b h âh vc d Y o u sa manzar- ü ü’ - b â ‘ nd âh T T n c c nc vc ) Y hyâ, G.1-2 Y hyâ, G.108-3 8. Şiir İncisi (İnci, Mücevher, La‘l, Dürr, Güher, Lü’lü) Dv n , n n n ço “dü ” v “güh ” y n d . Bu ,b z b y d b d ,b z b y u n . İnc n n d v n d o yüz d b y , b nz o d ç c d . nc ç z n boyu ön n nc üçü b bö ü ünün d ğ nd n y v o u u . İnc n y n b y n b n d bö ü onund uh bbî, h özünün nc y nd o duğunu öy y p gön ünü b nz ğ ğd b y nd bu bö ü d d ç y ç n“ v “ -g vh ” n o y oy d : H n öz öy d n b g vh - y dân d Ey uh bbî yoh bu gön ün n n d yâ nd n d d y y n bu ög y ö çü ünd , bu ü ün y v . ng n b d n z gön ü-deniz” uh bbî, G. 2764-5 uh bbî’n n bund n b ç n u nd ğ “dü - ‘ d n” v “dü - y î 5” terkipleri d g ç c d . Söz ü n ‘bu un z, z nc ’ o n “dü - y î ” f d , yn z nd Hz. P yg b ç n d f vy u n nb po ç nd n d d ğ nd d : O udun ü’ ü d nd n y uh bbî çün h dî n n çün o du ‘â n n n dü - ‘ d n Çün dü - y î o du y n n z - uh bbî Cânâ n gû un y dân n n uh bbî, G. 2120-5 uh bbî, G. 2245-5 V fî’n n “Söz c vh , d nzn u ğn g d f gb do du u du.” v Bâ î’n n “D y , d f n u ğ n öz nc n ü nd n özünü d n .” d d ğ b y d , uh bbî’n n yu d uyu gö d : ğz nc ç n duv n dü ünc y 5 Dü - y î : “Nâd ü’ -vücûd o n büyü , ‘ â nc y d n d ûn- d f y î , y n f d ü y gân o vvün büyü o up dân üç â dâ o duğu vîd .” [Nuhb Ş h , 253]. Dü - y î âb nây n P yg b zh nd d u n . (On y, 1992) 14 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. E ğz özü güh d yâ u ğ n d f g b pü d d ‘â V fî, G. 85-7 S d f gû un üz yy n ğ çün dü - fz nd n K â n â‘ y p - dîvâ d n d yâ ğd b y d H yâ î, â yo uy N v‘î, vg n n d n (d ndân) n ğ ‘â ) dü ü f nc o duğu n nd d : T b‘- H yâ î y y c Dald d f o g dü - n z b h- f “ - d f” b nz ğ n y v n nnn z h çn d n z n (b h - fâ H yâ î, G. 512-5 N gâ n N v‘îyâ d ndân v f h - n z Dü - nâ- üf d gûyâ dü ü b h - Güz Bâ î, K. 28-16 ç ‘â N v‘î, G. 441-5 özün c vh d ğ nd o duğunu öy y n Bâ î, c vh n z bu unduğun d d nn z o u unun b b n d ç y ç n T c Y hyâ n o uy n n h y ç nd c nd n n o duğu ç n “ â f n c h n u ğn ; c vh g b özü ü d n d h y d n z n d .” n nd n d : B y, c vh d Ço o z bu zd g z Bâ yâ Güz öz güh d güh z o u Ebr- nî ân g b bu Ey d gû - c hân Bâ î, G. 504-5 -i güh -bâ n d f- dü în ‘â f n güh n gû - nâdân Sözü c vâh rini dinle bahr- h y d Fuzû î y nd öy ğd bu u d : b y nd öz n dü n ç y Yü n- n ‘ nd n güh Ebr- nî ând n dön n o y n Bâ î, K. 27-27 T c Y hyâ, K. 20-29 Hz. P yg b ’ övdüğü ç n irlerinin nisan ( bn ) g b nc d c n yü dğn u Fuzû î öz ü’ ü- h-vâ u Fuzû î, K. 3-27 “Dü ” v “güh ” nd n b “ ü’ ü” v “ ‘â ” n n d “ - nc ” g n d g d u n d ğ gö ü d . î’n n, vg n n ‘ b nz y n dud ğ n n uzu uy öz öy y b d ğ nd c n p ğ n nc d zd ğ n öy d ğ ğd dz bu ü b y b ön ou u d : LebDz ‘ n güf â g n n - când ‘â î, G. 130-8 15 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. U ûî n n nc d ğ nd o duğun nd n y n n uh bbî, öz o duğunu dd ğ dz nd “ ‘ ” çn n n nc v n y v ğd b y nd “ ü’ ü” üc vh d n b d ğ : T b‘- dü -bâ n U û î b h - ‘ fân o duğun Söz n ü’ ü-y h-vâ o y nc b dn Dü ü c vh d n d h y gd V y gû y n z o ‘ - ğd nd b ğd v d n U û î, G. 73-8 uh bbî öz ân nd n h b uh bbî, G. 1043-5 (n z , uh n, g z ...) nc v üc vh ( ‘ , dü , güh , ü’ ü...) g uu n b y d y n n d ğ ün b (b nz , , â , n üp...) b ff ü n o poz yonu nd b d . Bu ün b , özü d n g n n ğ b z n ou u v d h z n ç nd n d : Tablo 5: Şiir-İnci İlgisi Açısından Etkili Olan Benzetme ve Bağdaştırmalar şiir dürr ü güher la‘l lü’lü le‘âl fâz g vvâ b ‘u û b h ‘ f b‘, gönü , dil d yâ b h,d nz leb, d ndân, ‘, bn u d f, ü’ ü, dü r sadef Konuy g p ço ö n nd n ç b y nb ğd v . B y d “ fâz, n z , h yâ - hâ , â , ‘ , uh n, öz, ‘nâ v n z - pâ ” “dü - ‘ d n, dü - bî-b hâ, dü ü g vh , güh , dü ü ‘â , dü , g vh , c vâh , cân, ü’ ü-y ” g b ög nd g n b nz v u y y d y y n b g n n u u duğu gö ü d . Bu d “b h , d , b, b h - ‘u û , d h n, d f, gû - â’ nâ , ‘ f d yâ , ân, b , n â , d n z ” gb g n, c - nc g o d ğ nd b c bu ün b d d v b y d “ , d n z, nc , d , dud ” o poz yonunu ( n üp) y nb v gö dü n d öy ü ündü : K gö T h în bu fâz d dy n z uh bbî y g dü - ‘ d n’d n B b h d bu n z îf f ’ -mesel O du h yâl- hâ n dü - bî-b hâ Ey uh bbî d İ nd d â y b nz y dn n dü ü g vh d n zîz uh bbî, G. 2099-5 T c Y hyâ, K. 24-50 uh bbî, G. 362-7 16 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. B n Ş‘ öy F’Deheni n özü v f- b- yâ n n z n z - güh -bâ y n y n H yâ î, G. 395-1 zâ îf d n n b h - ‘u û - d f uh n dü ü ‘â H yâ î, K. 18-11 Do du y Y hyâ dü - n z n gû - â’ nâ ‘ f d yâ n öz g vh n n ân n G d K p nd yn g T fâzd n b d ‘nâ c vâh n n â c Y hyâ, G. 354-5 V fî, K. 6-35 Gö üp bu ü ü ü ü n z - pâ d n Bâ î K z d p nç cân boz d ü’ ü-yi ter hem Bâ î, G. 591-5 9. Şiir Altını (Altın, Gümüş, Sîm ü Zer ) Yu d gö ü düğü g b , p ço b y nc v üc vh b nz n d v n n n, n n, gü ü v zü ü b nz b y d z nz n ü ündü . Ö n ğ n Bâ î, n z b b ( b î -i ahmer) b nz ğ ğd b y nd , nd n n d n yo ç on f al n (z - hâ ) o n d : Zer- hâ g b ngîn o up g ‘â n E nd hâ y Bâ î g b î -i ahmerdir N v‘î, b b y nd “dînâ ” harcamaya benzetirken ba öy d : Çün d gü vu Söz güh d y N â E y üy y ‘â özü b Bâ î, G. 457-5 p b y nd öy y vg uğ un vg n dînâ h c - dînâ h c N v‘î, G. 41-1 dü - n z yo und n â - î ü g vh N v‘î b b b y nd g z öy zü ü üdîn) v z f gö düğün düny üz nd n ç y yo unda para ç ğn N v‘î, K. 20-30 çnç nn d d ç : zü fz O du ç nd d b â - zü ü üdîn N z h n g z d g âz b z în ğ d d z d T c Y hyâ B y, nnh (zer-n ân îğ) o duğu; Bâ î nd n n z ö üğü dd ndayken uh bbî, â p n öy d : ü b nd n (b â n ç N v‘î, G. 371-1 b b y n nn n b nz b ç (h ‘ - n z ) düny y n uyuy y zd n 17 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. Ş‘ nh Zer-n ân b ‘ v f nd y Y hyâ n n îğd gûyâ vâd- h n yâ T T b‘- âh -pî n Bâ î gönü y d Ş r- ‘ -i dil-âvîz n g f ûn udu D ç g yd bâ ‘ n H ‘ - n z - c hân-gî n n n n d n u Z dûz-vâ ‘ - uh bbî’y y z n‘ - n z ç z - Ş nc , üc vh o dü ün d ğ nd v üc vh d nd nd n uh bbî, “ âf” u n : , c Bâ î, KIT. 17 ân uh bbî, G. 1785-7 n gb d ğ y b nz n n, d “ âf” doğ d . G ç n dv n , özü b h dd g b onu b uyu cu z ğy y güz v p h nc , d . T c Y hyâ B y ğd dz nd bund n do y n dü ünc n n öz c vh n âf o duğunu öy n n ‘ uğ n , d n n y n ’ n nd C vâh -i suhana o du f âf Gerek ki k y z b n o up h în T c Gö dü âf- c hân ‘ - uh bbî’y d d K y -i cevheri bu nazm- güh -bâ d ğd yo uy f Y hyâ, G. 253-5 Y hyâ, K. 19-48 uh bbî, G. 2686-5 b y nd nd n öz ü b p p ğ n ( û î- î în- uh n), ç â üc vh b nz n U û î, z bu y üc vh d n n y nb ğy ç d : Bugün b û î- î în- uh n n K bu g vh n âf n n U û î, Y n c ŞEHR. 97 10. Şiir Şarabı (Şarâb, Mey, Mül, Bâde) P ço b y “âb- h yâ ” v “âb- zü â ” b nz gö ü b z b y d d b b nz d .Dv n n n bu y n n uhund o u u duğu güz duygu d n yn n d . , nd n n n hâ v , duygu n d g d ç y ç d . Ön ğn ğd b y nd n nd nd n yo ç , ç n “bâd ” f d n u n H yâ î n z H î câ T c g dğ c n n n h nü nd n n ’ h î ç bâd -i bezm-i ezeldir bu Y hyâ B y ğd b y v co u n d n y n ch n dv n , Bu b nz gb n H yâ î, : , n y n n n H yâ î, G. 460-5 nd ; p b nz nc b y n bu b nz n n n uhun y “ âb- n z ” 18 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. te d by d nd g n N v‘î z d n b öy d . İ n nnb h n on ö n n y â ğn n vg z bü ün d v n d bu o h bb h n cân b ğ Ş âb- nâb b d d bu ‘ - g n d g nd n do y b n n ( â âbnn nd , nn h bb ) do nd n ğn â o : y Y hyâ ngîn T c Y hyâ, G. 290-5 Ş âb- n z ç z f- h f N v‘î H îf o u n d v ç d â‘ yo N v‘î, G. 232-5 V î n y n o up u z d n Ş âbh bb pü ‘ - â‘ N v‘î, K. 55-15 Bâ î, d h b nz ğ d v n n n (câ - n z ) d n do ğ n ve bu kadehin ç nd bu un n b b nz y n rleri sayesinde ün ü İ n Câ î d büyü b öh vu uğunu dü ün d : C hân câ - n z ‘ - Bâ î g b d v y Bu b z n d b z d Câ î- d v ân y z cânâ Bâ î, G. 59-5 N v‘î’n n ğd b y nd d v n nn n py y p b bn d h y n ü ündü . G ç d n, vg n n güz öz d ‘ gb z dud ğ d . Ş , vg n n ‘ n dud ğ n n gö o uy n n bu n ç n “S ho !” d d doğ d . Bu d ön b hu u d ç y v d . Bu hu u , d v n nn b nz b h n h çb b y g ç n y u n o d ü b y d b n g v câzî n y u n n n ç , yâ n z dud ğ n n n dğ o u nd n; ho o vg n n güz ğ nd h y n büyü n p n y p c n b b yd ğ d : Câ - ‘ n Ş ‘ - ngîn v n b z - v â nd nn gö n d d ân d nn ğ v ğn ço n . Bu p d nd n N v‘î, G. 55-4 11. Şiir Kevseri (Kevser, Âb-ı Hayât, Âb-ı Hayvân, Âb-ı Zindegânî...) D ğ b y d n n Hz. İ ’n n n f g b n n hyâ ğn v n n c n nd d ğ n öy y n 16. yüzy d v n , n n n çn b ü öü v o duğu n nd d . Ö n ğ n H â î, b nd n ö ü ü H z , öz n d “âb- h yâ ” diye tan dğ ğd dz nd bu dü o y oy u u : K nd Zu H z u öz âb- h yâ dâd u nd S nd -siyer kalem uhunu üz ü nd n ünc y H â î, K. 1-11 19 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. T c Y gönü ü o g ğn y hyâ B y, ğd b y nd uh yy y v y , d nd n d öz öy d . Z nc bu yo ü ün o b c : Yüzünü hâ Ş ‘ - cân-b h d b n on önc n âb- h yâ g b ö ü üz nd g b d n on uz özünü âb- h yâ Y hyâ g b hyâ o gö T ğd b y d T c Y hyâ B y, âb- h yâ g b do du duğunu öy n V fî H yâ î, bî h f n zu ç nd âb- h yvân b nzetmektedirler: B n gün g b ‘â c hân-gî o du y Y hyâ H yâ âb n dünyâd z yâd ây gân c y bü ün düny y d v n nd c Y hyâ, G. 262-7 y z T V fî, K. 1-38 H K H yâ î, K. 16-28 özü gö n bu du âb- h yvân ğd b y d N v‘î, öh ç b ü ûp ö ü üz üğün z nd gânî” v “h yât- câv dânî” z n ün ü h d d b c ğ n öy p n u n : d Y hyâ, G. 125-5 Gö n h - ‘ bî ç ‘nî- hâ n S n âb- h yâ zu ç â üz nu u ç n ön n Bâ î, gö ç n “âb- Âb- h yâ - n z d z nd -nâ Z nd d gü Hu v u Ef â yâb u Sâ N v‘î, K. 33-17 S fâ-y ‘ - Bâ î bâ’ h ü h bb Bu âb- z nd gânî o h yâ - câv dânîd Bâ î, G. 450-7 D ğ y nd n uh bbî, f n b ğ n do p öy d ğ n n “âb- h yvân” g b o uy n n c n b ğ d ğ n dd d n U û î, ö ü üz üğün vg n n ğz nd n ç n öz d o duğunu dü ün d . Z vg , ğz nd n ç n v v b n nd n öz d îb ho u ( - üdâ ) v d : Do n u g b uh bbî öz b‘ d -â-d cân b ğ D hân nd n ç n öz g K b cü ‘ y cân yn bâğ- ‘ fân âb- h yvând v - üdâ T c Y hyâ B y d U û î’n n yu öz nd v dn dp düny f nd n g gö dü n öy Sözü d âb- v g b Yüzü u udu v d-i ahmer gibi uh bbî, G. 480-5 âb d n U û î, G. 66-4 d b y nd y p ğ g b , vg n n n n “ âhîv ” o du ç n bü ün d : T c Y hyâ, Dîbâc , N v‘-i diger. 7 20 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. B y âhî-i kevser gibi Halk- c hân â b vü âğ b T c Y hyâ, Dîbâc , ES. 11 12. Şiir Askeri (Asker, Leşker, Sipâh, Pehlevân, Dilâver, Merd, Çâpük-süvâr...) P ço b y nd n ü nn u n n gö ü n 16. yüzy d v n , d z nz n n n o uy n ,f d v yğ o n d . Ö n ğ n N v‘î, ğd v n b y n lkinde kendisini bir yandan n z v n p d h (pâd âh- n z u n ), b y nd n d v d nz n u n n tikten sonra “ ‘â î b dîvân” u duğunu öy d . B nz d Bâ î d nc ö n d v n nd nn n o n n on b y H yâ î, g g ç bü ün n ( nd ) askerleri o duğunu öy y d ü ün üğün ç y ç : Pâd âh- n z u n b h u b u ân y L - ‘â d n b ‘â î dîvân y d N v‘î, G. 269-4 Vasf- dd n h â L ç d f Bâ î, G. 159-7 L ü - n z d ‘ gb ü dîvân af saf n nz- â-yefnây â â‘ ân- vv în ü âh în T c Y hyâ B y’ uh bbî g n “ pâh” n u n y p ğn z h b b nz y hezimetin ü d n H v o du ufûfŞâ î z h n h - pâh yâh uh bbî h yân ç Dn d d d ng pâh- n z n nh zâ âh y H yâ î, K. 23-39 ğd b y nd “ ” y n yn n d . T c Y hyâ B y, d v n n n h b n uh bbî, n z n dö b y n yd n o u d : T c Y hyâ, Dîbâc , n çün z uh bbî, G. 2364-5 T c Y hyâ B y’ n n O n y nç n b nz n d d ç cd . O n nn ğ y nç y gibi d z v güz y v dy nn p n ç ç d yâ Rû ’u y n ç v y ‘â - âz ân nd- â - ‘O ân ES. 7 ğ ğd b y bu n do u’yu f h : T c Y hyâ, G. 322-8 H yâ î, T c Y hyâ B y, H y î v U û î g b b z d v n , p hlivan nd b ğ n u nd nnd n n nd p h v n d güç ü, y ğ v c u o du n d . Ö n ğ n H yâ î, n z ü nn( v n z ) p h v n o arak rakiplerine meydan okurken n gücü y nd p n 21 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. ü ü ü ğ d ğ n dü ün n v n nd p h v n o övün h’ ü d : d n T c Y hyâ B y, n z K v - n z n H yâ î p h vân d bugün G n ydân n n n h o n b H yâ î, G. 113-5 K n z g z n’o ydân Minnet ol Allah’ o du n‘ d p h vân T N z H un â n p h vân b h u b n v ü zü-fünûn u nâ -dâ T T c Y hyâ B y’ n böy n nd n güv n ç gönü ü gö ün d . H y î, öz ( uh övünü n U û î, nd nd n nip “S n .” d . U û î’n n ğd v n b y nd o uyucu v d ğ uh p n n b nt nd d ğ b y n d : Ş d b p h vân y Dô u dü ân ç d Ey U û î n‘ ‘ cân-bâz uh n d u c c Y hyâ, K. 11-26 H y nd p h vân o g y n h on â n î, K. 11-32 U û î, G. 128-10 H yâ î, d c y ( îğ- z bân) bü ün düny y h o duğunu öy 6 ( uh n) yd n n n “çâpü - üvâ ” v “p h vân” o n , y n b y n b ğ d : N’o u H yâ î ‘â îğ-i z bân y Suh n ydân n n çâpü - üvâ p h vân d bu 7 ken bunu öz n ü ün H yâ î, G. 461-5 H y î N v‘î güç n “d âv 7” v “ d” ç d . H y î, nd b y n d âv gb tuttukla n ; N v‘î g z y y öz n n nd n zb “ d-i suhan-p dâz” o duğunu dd d : 6 Y hyâ, K. 2-38 ü ûbun H y îv U ûîd h n) yd n n n b p h v n o n nd p h v n o , g n onu und n n g n, n ön gö d y c d ydân n n d ç y n y nd ç f d ğ n , böy c Şöy âf b ğ d byâ - ’ gûy yâ E nd o d âv gb v d ç H y Sende hatm olmu u âyâ - g z vâ - öz H budu N v‘îyâ d-i suhan-p dâz n N v‘î, G. 325-5 uh bbî, ğd b y inde h Beyitlerinin birinde p h v nc öz Çâbü - üvâ (f.b. .c.: çâbü - üvâ ân) : y D âv (f.b. .c. : d âv ân) : 1. y ğ , yü n d d âv h öy d ğ n b ü n, . 2. d î, K. 11-33 lik iddi nd d . p n z yd n ndaki y b n n. (b z : çâbü - nân). (D v d . (D v oğ u, 1998). oğ u, 1998) 22 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. yğ ğn d g bu yo , d ğ gö ü düğü d b H nb b nd o duğun y n gb od ğ n b yü v c v o y o d ğ n vu gu ydân- n z ç nd öz n öy d uh bbî d âv o p h vân d d . Doğ o o duğunu, d d n : uh bbî, G. 454-5 Ey uh bbî n z bü dün n c n N zâ î Ehl- n z n nd d n v âh merd uh bbî, G. 344-5 13. Şiir Kılıcı (Kılıç, Tîğ, Şemşîr, Hancer, Niyâm) Dv n , çoğu z n h nç , ç, o g b c y b nz u p nv nd n y n n n , dd n bo ç çn u n d . Bu du u d d h önc u nd p d h, u n, , , pâh, p h v n, d âv g b b nz d göz önünd bu undu u duğund go b o du (d v ) z unu o y ç d . Bu ü b y d , h nd n n güv nc y ç b nd o du nd n g y oo , vz z v nd n güv n b ü up u n d .Ön ğn ğd b y nd öz öy y n y n ( b‘- uh ndân) c vh ç nb c ( îğ-i cevher-dâ ) b nz n N v‘î, nc b y nd alemle c y ny n dü ün her iki sahada z f çn h’ n y d n d d : T üb b d y K n n îğ-i cevher-dâ d Tîğ u Tûğ u ‘ nH d n y y y n nd ân n b‘- uh n-dân n û u uz ff dâ - ‘âd Diğ y nd n ğd b y n nd düny d u u uğ vu b c ğ n v öy n H yâ î’n n d c y ( îğ- z o nd n h özü d n h h Lu f d p h ‘ îğ- z bân n‘â y o u du V fî, N v‘î g b h gö hâ nd bu öz ü nn n n g ç b c ğn bân) bü ün â v n ü n f h d u u uğ vu uğu n d : V fî, K. 7-38 n îd-c nâb V fî, G. 5-6 N’o u H yâ î ‘â îğ- z bân y Suh n ydân n n çâpü - üvâ p h vân d bu ‘ânî ü ünü îğ- z bân d n pâd âh n î- N v‘î, K. 8-10 n b n b nd n â ân Tu îğ- z bân uh n Himmet ederse bana husrev- C O N v‘î, K. 49-13 b ü f h u ân H yâ î, G. 461-5 H yâ î, K. 14-28 23 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. T h c Y hyâ B y d H yâ î g b öz ü n b ğ o duğunu b d ğ ç n nd ç (z -n ân îğ) o n d : sini fethetmenin (fethh b d z y vg y n â ) yâ n n nb V ûy- yâ o f hâ o Y hyâ K î ’ cây- n yâz o du çün ü Tû T c Y hyâ, G. 129-7 Ş‘ nh Zer-n ân b T c Y hyâ, G. 253-5 ‘ v f nd y Y hyâ n n îğd gûyâ vâd- h n yâ nc T c Y hyâ B y, bunun d y n d . On gö öy n z. B n , b g y o d . N , nd c y ( îğ- z bân- hâ ) bunu b d ğ n nd d : Ş ‘ - Y hyâ g vh - îğ- z bân- hâ d Söz n n hâ d ‘vâ n n ‘nâ v , o un d y nd hâ d n n T c Y hyâ, G. 56-7 N v‘î, vg n n dud ğ n d nd n dü ü y nn ç g b güç ü v o n ğ ;H y îd n d uz n n n n z cy ( n z ) . ğ d i beyitler de gö d v n güz c v b n güz v öy n g ç ğ n n b nc nd d . On n dd d z güz ğ nd h ç n ç y c : u ‘ y d î - n z n y N v‘î D nd ‘ - b v f o dü - ‘ d n’ n N v‘î, G. 235-5 B n g d d uz üdd ‘î Ş î- n z gö c H y T c Y hyâ B y d p etkili d z u u u o h n nd nd gö d : Ş‘ nh ‘ î- â K n b Y hyâ g b f nn nd n î -i c gö n nd f nn nd h ç -bâ d ğ ûb o Ş cn p n y n n p h c n c b h nç o n y zo d o g ç ğ on bu u u uğuy h’ h d d : y n ç î, G. 485-6 ( î- â y boyun ğ T c -bâ ) g b övün Y hyâ, G. 316-5 çn u n n Fuzû î, v b h z uh g ç ğ h y , v bu ö uh yd n ğ vu u nn Bi-h d ’ h hâ â dîd -i bed-hvâh n ‘ nd n Fuzû î n z n n h d b cân- ân h nc Fuzû î, K. 4-28 y c Fuzû î, y n gö gönü b n b o (d - ûz nâv ), y n gö d dö n b h nç (hûn-f ân h nc ) o n dğ y d ch d d âf cz dü ü v on öy y c öz b d : n 24 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. Z bân- hâ bâ - ‘câz nd üffâ G hî d - ûz nâv gö g h hûn-f ân h nc Fuzû î, K. 4-29 14. Şiir Güzeli (Güzel, Şâhid, Nigâr), Şiir Sevgilisi (Sevgili, Mahbûb, Ma‘şûk) 16. yüzy d v n n n vg ç n u nd b z f çnd u n o , v d d ğ gö b nd n ön d . Z bu, on n en az sevgili k d vd n v d ğ bu du n gö d . H z n zam n , Fuzû î’d o duğu g b vg n n h n o u u d o u u: Ş‘ b ‘ û u hü n- ‘ bâ Cân u d d n nâz nîn hbûb Gö ü düğü g b o du ç ç b yetinmeyip n, öy n â o duğunu öy y et d . Fuzû î, b b b nd n yüzünü gö n v tarif etmektedir: zîv ‘â Fuzû î, ÜF. Dîbâc f d y vg o n y n , bunun d güz ğ n ü ü; n z v h gönü n d onun n öy n nd b z ön no y nd d gönü ç n d b g yb ö ü ü v b ç b güz (n gâ - ‘ nb în-hat) olarak B n gâ - ‘ nb în-h gönü ğ Gö h d n âb- g ybd n uh â öz Fuzû î, G. 119-4 Fuzû î’n n yu d b y v uh bbî’d n n n ğd b y , yn z nd d v n nn d n ny y g dü ünc n gö ç nd n d d d ğ gö ün d . B y d “ ö ü ü” g y h n d n g d dü ünü b . Bu d ğ nd doğ u u und Fuzû î’n n, n nc n y g ç b c ğ ; uh bbî’n n y n b y n n d n n f n v y c ğ gö ü ünd n h ğ bu d b . y c uh bbî, bir b y nd d n n öy o yc n y c ğn d d g d : B güz hbûbdu yüzd n n âb n Ky nb z gö y dîdâ T d ğ g ff c z ‘ uh bbî, G. 965-3 Y hyâ B y d Fuzû î v uh bbî g b o yc n y n çn b o gö y n , n bunu ç nd n zy o nd d .Ş nd nd n özgü ü ûp v f d güç n d y ç n T c Y hyâ B y, b f n d bunu n n u un dü ün, b güz (n gâ - p d -n în) o n b ğ d : H yâ - b gûyâ b y ‘ ûu S ây- îv d gûyâ n gâ - p d -n în T c Y hyâ, K. 19-44 25 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. ğd b y d N v‘î, n “ âd - û” b güz , ü ûbunu d b nz n Bâ î, n n n gü ü n vg ( î - n d dâ ) Bâ î’y gö n güz nd n y n b gy uygun b ü ûp v n g yd g d : n b ç nd Bu ‘ âd - û b hûb b nz L bâ N v‘îyâ ngîn dâd n N v‘î, G. 348-5 ‘nî- pâ z y Bâ î dâ-y hûb Sî - n d dâ b nz bâ y Bâ î, G. 148-5 b y d . n Bâ î b b y nd y n n , güz b nz d . O, o u u kaleminden dö üğü d n güz n n ( âh d‘nâ) yüzün b n y p övünü n T c Y hyâ B y d yn b nz y u n d n z nd n, y n gön ünd y n ng n y n ğ nd n n p b b g yd d ğ n öy d : No H b dö ü ü hâ - ü gîn nd n âh d‘nây o u hâ - ‘ zâ Ş ‘ - Y hyâ’d ‘ânî b ü hûbdu Bahr- n z nd n g y p â u ânî b h î Bâ î, iirdeki yenilik v f ğ d b b güz (o c hûb), nd H yâ î, p ço h z ( ‘n ‘nâ) v övün d : ç n ğyâ ) Bâ î, K. 29-32 T c Y hyâ, G. 132-5 çnb n n d n, ûh v âz b güz b nz n n ğ n n güz n ( âh d-i O c hûb gönü v y ‘ fân h Ş ‘ - Bâ î g b h ûh g h âz Bâ î, G. 156-5 Ey H yâ î âh dH f n n H yâ î, G. 244-5 ‘nây n yd nv î ‘n - ğyâ yo 15. Şiir Süsü (Süs, Zînet, Zîver, Zeyn) İnc n n d v n n b çoğund n d b ü c o n nd ğ n d h o un d . Ön ğn ğd b y n nd n d n c ğ g b Bâ î’n n p d h n u fun zh o duğunu gö n N v‘î, yn u f zh o ç n onun y p ğ gb y ü d ğ d v n n p d h un y dü ün d : Bâ yâ -levha-y ‘â ü n u f- h n âh S î- d v Sözün güh H yâ î, sunarken T zhîb y ngb h Bâ î, G. 252-7 ‘ z â vzûnu z yn y n bu dîvân N v‘î, K. 50-7 gücünü p c Y hyâ B y, “B ç n, h n ü ü v güz (zîbâ) b g z ”n n öz n b nd “ ünbü - zîbâ” o duğunu 26 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. belirttikten sonra sü ü v güz etmektedir: özünün ( â - zîbâ) uh g d o duğunu f d Ey H yâ î v d b zîbâ g z n z h n H b o un bun hâz -c vâp g n n H yâ î, G. 435-5 B Söz b T öz n ‘ â d n n ünbü - zîbâ d G dâ-y ûh d u fZ bân bü bü ü î în- â - zîbâ â d gûyâ c T c uh bbî d n öy güz , on öy ü h n nd n b zn n o uy c ğ nd n v h b o un! Ço güz o u !” (Z hî!) d y c ğ nd n n gö ün d : Y hyâ, Dîbâc Y hyâ, K. 26-22 o n özü ç n “H â Ş ‘ -i dil- ûz uh bbî öy zîn v d Ehl- d d o n o z d n n h n o u uh bbî, G. 542-5 İ p ‘ D h uh bbî, G. 1023-7 yâhûd gö n özü ç n z hîd T c Y hyâ B y, güz g z n h çb d ond n y c yn ğ n hpo ny n Ş v Y hyâ u un ‘nâ g z Nice bir send n n âh ây vg d n n gö d : öy n y n Nazm- h nd d H â î â âh B hu v o d n î ü z hî o dğ v v hâ öy d ğ ç n z n H â î, böy b hâ T c H â î, G. 6-7 Bun g z h o ( hf ) ç n zîn y n Fuzû î, d v y nb b ‘ nd f b y ü o gö d ç v y b n ü b vu z n d güz vun d . Ona gö b ü o gö , nc y n h b z y : K h H dO dü Ş‘ Ş‘ b O hf n zîn d g z nd n‘ d g z - dü c-i ene f h h dây hd y b- cân-perv n zîv d âbz nâ â d n uh âc- zîv Y hyâ, G. 335-5 n n n ön özünd nny n ğn öy y b c ğ n z, g ç d n Fuzû î, KIT. Dîbâc Fuzû î, KIT. Dîbâc H yâ î, özü güz çn b h n d h f z n h y ç o duğun d ç n T c Y hyâ B y’ V fî, y dv n n ü d n öy mekte,, Bâ î d n z n d f nc y p ç n öz nd n d d u duğunu b d : 27 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. T bîh âd v R ngîn dâ g z zîn öz H yâ î ‘â - d -gü âd Sü û - n z - cân-b h ‘ânî n gûyâ y y H yâ î, G. 471-6 zyîn o du dîvân n dübân T c Y hyâ, G. 262-6 Zü fün v âf nd V fî b g z y z yn Tâz ünbü zyîn y dîvân n V fî, G. 88-8 S d f gû un üz yy n ğ çün dü - fz nd n K â n â‘ y p - dîvâ d n d yâ Bâ î, K. 28-16 16. Şiir Gelini (Gelin, ‘Arûs) 16. yüzy d v n , ço büyü b öz n y n, h v z b ç y g n öy n n güç üğün ç n “nâz , nâz , nc , z îf, nâz nîn, ‘ û ” gb f v b nz u n d . Ön ğn uh bbî, ğd b y nd nd nd n önc h ç n n böy n n z v nc öz öy dğn, on gö n n z gü d n b n z o du n f d c n dd edir: Suhan- nâz Gö d gö bu n v‘ uh bbî d d o uh n nâz -ter uh bbî, G. 1037-5 R ngîn özün gö n z nd uh bbî D y gü d n bu g z d h nâz uh bbî, b gö p b b y nd n N zâ î’n n nc h y n d n uh bbî, G. 1633-5 y y n z v d : N z uh bbî n z n b nz N zâ î’n n İnc h yâ nâz ü ngîn dây gö B n ü ûbunu d uh bbî, G. 850-5 b y nd n “Nâz nîn !” d y n n H yâ î, bir d ğ nd d h d önc g z v boy u, â y n b vg y b nz ; vg n n düzgün boyu g z n v z n v âh n o u u nd ün b n vg g b “ vzûn u hûb u nâz ” o duğun etmektedir: H yâ î n n b Bu ‘ - nâz nîn Şo o ç b d nd n u p gü âd o ğ dâ’ d f ü dîvân p d H yâ î, G. 362-5 v dd- â -ruha bir gazel dedim vzûn u hûb u nâz g n bî-bedel dedim H yâ î, G. 332-1 Bâ î ğd b y n nd d v n n “z âf gü destek verircesine n y ğ b d n n ( v ndân ) y n ü ûp d öy n g ğn d ç d : B z âf gü ân d bu y H y î Sad-h zâ ân bü bü - bâğ- b âg op ân ”n b nz n H y î’y nc v ho (z îfân ) b H y î, G. 47-5 28 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. Bâ yâ z- ‘ böy g H z îfân h v ndân ğd ön g n (‘ û - ‘ ) Vasf- h n y N v‘î d h ‘ Bâ î, G. 130-7 v z f nhçu n g n y v : bu z âf d ğ n öy y n N v‘î, nd n u n z nu n z N v‘î ‘ û - ‘ v p zîv - dâ N z h n unu u S ân v nc ö n N v‘î, G. 191-5 n N v‘î, G. 319-5 Ş g n g sini N v‘î’n n y n T c Y hyâ B y’ H yâ î d u n . T c Y hyâ B y g n n n (‘ û - n z ) yüzünün, p ğ y gün yd n n b n H yâ î, n y n z g nn ü y ona inci ve üc vh b gö g d b c b güz z nd : ‘ û- n z Mün vv ç ç n âb n c â âf âb n ‘ û - n z zîv v Dü ün b ğ d nd y T c Y hyâ, İ ‘â - ngîn n g ç c vh n ân nbu ŞEHR. 69 H yâ î, K. 22-18 SONUÇ VE DEĞERLEDİRME Bu d ğ g Dv n v oy u nd y p ğ nd b z 16. yüzy d v n b nz ğ d g b öz d günü üz üz nd du u d . nn d , rleri gibi v bun , nn ü , g Dv n beyitleriyle , v o u g gö ü n f h yy b y nd v d v n Güz ; gü , â , ü bü g b vg n n d â n g b ç nd ö üp du duğu b b hç d (bâğ, gü n, gü Ş ,n z v z o b ğ c b nz . yoluyla n n ço g z n dîbâc nd n ğ b çç ân). n bü bü İç d ğ uh co un u ufuklara sahiptir. v h y c n Ş , h vg n n d olarak nc v üc vh v dud y b nz ğ n h b nz (dü , güh , ü’ ü, ‘â ...). Ş ; n n nd n, d ğ v gü ü ( ü î ) g b d . ç nd n b f d n ; n nd n v â v o u g b po o gu v dü ünc n nd o y b bhv ündü : y z b uğ yv v v h s n . ç nd n d , ng n b d n z g b on uz g d p h n d y nd n do y n 29 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. S vg n n ho pgbd . d c güz ğn v z dud n Güz , ö ü üz o duğu ç n n dn b dy ç n “âb- h y , âb- h yv n, âb- z nd gânî, âhî- v Ş , n b dî n o uy n v bu Ş ; d , güz hbûb, n gâ ). Ş ,h dv n o n v h y n p n ğn h ü h n , bu n . Bu n d n d ” hü ünd d . n , y b nc v (h nc , îğ, gö n y n, ûh v n n öü n î , nâv ) hü ünd d . z b güz d ( âh d, ç n n güz ü n ğ nd d . Bunun ç n d v n y p vg iye sunarlar. Ş ; “n z , n z , nc , z d d f, n z nîn, güz v u ng ç” b g n (‘ û ) b nz . Divan Şiirinde Poetika Eksenli Bazı Çalışmalar ÇIKGÖZ, Nâ (2000). “K â Tü Ş T n d T Ö n ğ ”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2: 149-160. ÇIKGÖZ, Nâ 397: 8-9. ÇIKGÖZ, N (2006). “ ‘H y ’d n ‘İ g ’y K (2015). “K Tü Po Tü no oj Ş v ‘Âb-dâ ’ ”, Türk Edebiyatı, ”, Bizim Külliye, 65: 46-49. ANDREWS, Walter G. (2006). “O n Ş Biyografileri (Tezkireler) v O n Ed b y E ”, Türk Edebiyatı Tarihi 2, h z. T â S H n, ss: 117-120, n : KTB Y y n . ARI, Ahmet (2005). “Ş yh Gâ b’ n Po Ottoman Studies), XXVI: 51-72. ”, Osmanlı Araştırmaları (The Journal of VŞ R, Ziya (1993). “ â ü’ -Şuâ u dd ’n Gö Â Ç b ’n n Ş Gö ü ü”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 4 (4). VŞ R, Ziya (2001). “D v n Ş n n Po V Hece, Türk Şiiri Özel Sayısı 53-54-55: 323-330. n Y n B Y D n ,” VŞ R, Z y (2007). “Ş n Gö üp Unu uğu B Rüy : B âg ”, Turkish Studies, (Tunca Kortantamer Özel Sayısı II): 161-184. Y N, Hü y n (1993). “L îfî’y Gö Bişimler Enstitüsü Dergisi, 1: 15-21. Ş v Ş ”, Atatürk Üniversitesi Sosyal 30 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. YDE İR, Y (2000). “Bu İ H ’n n E nd n H Ş Gö ü ü”, I. Uluslararası İsmail Hakkı Bursavî Sempozyumu Bildirileri, ss. 106-121. BAYRAM ,Yavuz (2004). “16.Yüzy D v n Ş nd ‘Ş , Söz v Ş ’ İ g n n (K v T p )”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 15: 53-64. BAYRAM, Yavuz (2004). “16.Yüzy d B z D v n Ş nnŞ N Üz Ku nd Sf ”, Türkbilig Türkoloji Araştırmaları, Ankara: Hacettepe Ün v Ed b y F ü Tü D v Ed b y Bö ü ü Y y n , 8: 36-53. BAYRAM, Yavuz (2005). “16.Yüzy d B z D v n Ş Gö ü ”, Millî Eğitim Dergisi, 68: 79-106. n n ‘Ş v O u BAYRAM, Yavuz (2005). “16.Yüzy d B z Dv n Ş D Gö ü ”, Türklük Bilimi Araştırmaları, 18: 31-68. n n ‘Ş BAYRAM, Yavuz (2014). “16.Yüzy d Mavi Atlas, 3: 1-21. n Gö B z Dv n Ş D ’ v İ hâ ’ Ş d Gây ”, BİLK N, Ali Fuat (1986). “D v n Ed b y nd T n d”, Millî Kültür, 54: 10-13. COŞKUN, Menderes (2011). “K 80. Tü Ş Ç P N, Pervin (1993). 18. Yüzy T z (Y y n Do o T z ), F Ün v n n Po Üz nd Ed b y So y B n ”, Bilig, 56: 57- En v T n d, ü ü, E z ğ. Ç VUŞOĞLU, Mehmed (1999). “16. Yüzy d Dîv n Ed b y -Dîv n Ed b y nd Ş K v ”, Osmanlı Divan Şiiri Üzerine Metinler, haz. Meh K p , ss. 208217, İ nbu : Y p v K d Y y n . ÇETİND Ğ, Yusuf (2002). “E T ç nd n H n do u T z n T ”, Bilig, 22: 109-131. ÇETİND Ğ, Yu uf (2002). “Ş E Araştırmalar Dergisi, 13: 187-201. ÇETİND Ğ, Yusuf (2005). “B yog f â ’”, Bilig, 34: 145-169. ÇETİND Ğ, Yusuf (2015). “D v n Ş Külliye, 65: 43-45. ç nd n ‘D v B g v Po Ş nd İ h b T z ah T z E nn ’”, Akademik ç nd n ‘Ç hâ v O ğ nü ü ü ”, Bizim 31 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. ÇOR K, Reyhan (2007). “D v n Ed b y ’nd E Konu und Ç ”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 5(9): 447-466. Y p n DOĞ N, M. Nur (2007). “N f’î’n n Ş nd Po v S n On o oj ”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk-İslam Düşünce Tarihinde Erzurum Sempozyumu, Cilt 2, ss. 411-424, Erzurum. DOĞ N, Muhammed Nur (1996). “Fuzû î’n n Po ”, İlmî Araştırmalar, 2: 47-72 DOĞ N, Muhammed Nur (2002). “T c Y hyâ’n n Yû uf ü Z îh ’ nd Ş Ş ”, Eski Şiirin Bahçesinde, ss. 126-127, İ nbu : Ö ü n N y . ERBAY, Nezire (2015). “K 50-59. Ş d K d ERBAY, Nezire (2015). “K Tü Ş Söy y ”, Curr Res Soc Sci, 1 (3): 52-62. K n d n ‘Söz’ ”, Bizim Külliye, 65: nd K ‘ v K ‘ d Po ERKAL, Abdulkadir (2009). “D v n Ş nd Ş b ân- H yâ T z Üz Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 41: 35-45. n ”, AÜ ERKAL, Abdulkadir (2009). Divan Şiiri Poetikası (17.Yüzyıl), B Ankara. D ğ ERKAL, Abdulkadir (2016). “D v n Ş n Po Y :Dv nŞ Ü ubu”, AÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 56: 923-939. GÜR, Nagihan (2009). L îfî’n n E Po , (Y y n Yü L En ü ü, n . nd S f Ş P p f nd n O n Dv n Ş nn n Tezi), Bilk n Üniversitesi Sosyal Bilimler İSEN DUR UŞ, Tub I n u (2007). “F h y Po ”, Bilig, 43: 107-116. I ğ nd O KAPLAN, Mahmut (2001). “S b - H ndî Ş N â î’n n D v n n Gö Ş v Ş H nd Sayısı (53-54-55). B y’ n Ş n Ş nd İd Ş n nd n F h , İ î, Nâ î v Gö ü ”, Hece, Türk Şiiri Özel KAPLAN, Mahmut (2010). Baki Güzellik-Aşk-Şiir, n KAYA, Bayram Ali (2012). “N c Dergisi, 27: 143-218. : : Öncü K p. n y ”, Türk Kültürü İncelemeleri 32 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. KAZAN, Ş v y (2004). “D v n Ş nd Ön B L o f: Süh n R d f Ş Çankaya Üniversitesi Journal of Art and Science, 2(2): 75-104. KILIÇ, Filiz ve Muhsin, CİT (1992). “D v n Ed b y nd Po T z Ön öz ”, Yedi İklim, 3: 28-33. KILIÇ, Filiz (1998). XVII. Yüzyıl Değerlendirmeler, Ankara: ç ğ Y y n Tezkirelerinde . Şair ve D n Eser Üzerine KILIÇ, Mahmut Erol (2009). Sûfî ve Şiir: Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası, İ İn n Y y n . ENGİ B D ğ n , (2000), “D v n Ş D nd n , z un, Nü K nd ”, Divan Şiiri Yazıları, ss. 30-44, n : ç ğY yn OKUYUCU, Cihan (2010). Divan Edebiyatı Estetiği, İ ÖZTOPR K, Nihat (2005). “Rûhî’n n Ş Dergisi, 12: 101-136. ÖZTOPR K, Nihat. (2006), “Rûhî’n n Ş 93-122. ”, nbu : Üz n . nbu : K p Y y n . n y ”, Türk Kültürü İncelemeleri n y ”, Osmanlı Araştırmaları, XXVII: S R Ç . .Y , (2000). “K â Tü Ed b y nd Journal of Turkish Studies, 24(1): 229-235. n d O jn ”, SAYAK, Bü n (2016). “N d v O h n V Üz n K B O u İf d y Üz n Po No ”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9(42): 362-367. SAZYEK, Hakan (2001). Şiir Üzerine Şiirler, İ ŞENÖDEYİCİ, Öz (2006). “N f’î’n n B K v ”, Eğitim Dergisi, 77-78: 65-69. Ş nbu : P nd n H b K p . Dv n Ş nd Söz ŞENTÜRK, Ahmet Atilla (2007). “K â Ş E ğ ”, Türk Edebiyatı Tarihi I, haz. T â S H n vd., ss. 361-402, İ nbu : KTB Yay n . ŞENTÜRK Ahmet Atilla (2006). “Klasik Şiir Estetiği”, Türk Edebiyatı Tarihi, ed. Talat Sait Halman, ss. 349-390, n : Kü ü v Tu z B n ğ Y y n . TARLAN, Ali Nihad (1990). “D vân Ed b y nd S n’ T â ”. Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan’ın Makalelerinden Seçmeler, haz. üjgan Cunbur, 45: 70-80, Ankara: K Y yn. 33 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. TILF RLIOĞLU, Musa (2016). “Ed n Studies, 4(7): 224-239. Ş v î’n n Ş n y ”, Asia Minor TOLASA, Harun (1982). “D v n Ş n n K nd Ş Üz n Dü ünce ve D ğ nd ”, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, ss. 15-46, İz : Ege Ün v SBE Y y n . TOLASA, Harun (1999). “K Ed b y zd D v n Ön öz (Dîbâc ) ; Lâ ’î D v n Ön özü v (Bun Gö ) D v n Ş S n Gö ü ü”, Journal of Turkish Studies, 3: 385-402. TOLASA, Harun (2002). Sehî, Latîfî ve Âşık Çelebi Tezkirelerine Göre. 16. Yüzyılda Edebiyat Araştırma ve Eleştirisi, n : ç ğY yn . TÖKEL, Dursun Ali (2003). “D v n Ed b y nd E 77-78-79: 15-47. ”, Hece Eleştiri Özel Sayısı, TUNÇ, S (2000). “ uh bbî Dîvân nd Ş v Ş İ g D ğ nd ”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 7: 265-283. ÜNVER, İ (2002). “D v n Ed b y nd Ş YILDIZ, Sü yy (2012). “O nN v Araştırmalar Dergisi, 5(21): 240-248. D ”, Türkbilig, 3: 225-232. ’ n Güz ğ ,Ş v Ş B ”, Sosyal Örnek Metinlerin Alındıkları Divanlar Amrî Divanı (1970). haz. Mehmed Ç vu oğ u, İ nbu : İÜEF Y y n Bâkî Hayatı ve Şiirleri (1935). haz. Saadettin Nüzh Matb . Fuzûlî Divanı (1990). haz. Kenan Ankara: ç ğ Y y n . yüz, Süh y B Hayretî Divanı (1981). haz. Y yn . h E gun, İ n, S d Yü Hayâlî Divanı (1992). haz. Ali Nihad Tarlan, Ankara: . ç ğY yn nbu : Bozkurt , üjgân Cunbu , . d Ç vu oğ u- M. Ali Tanyeri, İ Helâkî Divanı (1982). haz. Mehmed Ç vu oğ u, İ nbu : İÜEF Y y n Muhibbî Divanı (1987). haz. Co un k, Ankara: KTB Y y n nbu : İÜEF . . 34 Yavuz BAYRAM, “Divan Şairlerinin Şiirle İlgili Benzetme ve İstiâreleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 1-35. Nev‘î Divanı (1977). haz. Mertol TULUM- . Usûlî Divanı (1990). haz. Vasfî Divanı (1980). haz. u T NYERİ, İ f İSEN, Ankara: h ç ğY yn d Ç VUŞOĞLU, İ Taşlıcalı Yahyâ Bey Divanı (1977). haz. Y yn . h nbu : İÜEF Y y n . . nbu : İÜEF Y y n . d Ç VUŞOĞLU, İ anbul: İÜEF Yararlanılan Diğer Kaynaklar BAYRAM, Yavuz (2001). Ç ç n Ç ç v , (Y y n Samsun. Dğ B n Dv n Ş n Y n Doktora Tezi), O Ü So y B v En ü ü, DEVELLİOĞLU, Ferit (1998). Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara: Kitabevi Y y n . yd n ONAY, h T â (1992). Eski Türk Edebiyatında Mazmûnlar, haz. Cemal KURNAZ, Ankara: TDV Y y n . 35 | Research Article Doi: 10.18795/ma.91143 Fatma YILDIRMIŞ Y d. Doç. Dr. | Assist. Prof. Dr. Gü ü h n Ün v , Ed b y F ü , Tü D v Ed b y Bö ü ü, Gü ü h n -Tü y Gü ü h n Un v y, F cu y of L ,D p n of Turkish Language and Literature, Gü ü h n -Turkey fatma.hamzaoglu@hotmail.com TRABZON YÖRESİ YORGANCILIK MESLEĞİNDE SÖZLÜ KÜLTÜRÜN VE TÜRK MOTİFLERİNİN İZLERİ Özet İh y c n ğ dönü onucu o u n n , Tü ü ü h ç nd ön b y hp . H b n , Tü ü ü odu b g n ğ n ç nd öz ü ü ü d y ç nd n h b nd ç h n g .B n o n yo g nc , n do u’nun b ço h nd c d d v T bzon d bu h d n b d . T bzon, h boyunc b ço d ny v hp ğ y p v böy c ü ü yönd n z ng n . Bu ç d T bzon yö nd c d n yo g nc n üz nd du u u , n n g n v öz ü ü ü d y p d y ç . Yo g nc n v ğ , T bzon’d uzun y c n ğn ou u ; f günü üzd yo o y yüz u u d n b h n g . Yünd n y p n yo g n n u n nn gd z v y n f b yon ü ün b , bu ğ o n ğb d z .N yo g nc ny c ç bu bu du u u göz önün d . Yo g nc ğ , y p nd u n n z d nd n n , o f n d Tü ü ü ünün öz n b n, özü, f , b c g b öz ü ü ü ü ün nd v ğ n ou yönüy d d ğ d . Anahtar Sözcükler: E n , T bzon, Yo g nc , Gelenek, Söz ü ü ü . TRACES OF ORAL CULTURE AND TURKISH MOTIFS IN THE QUILTING TRADITION OF TRABZON Abstract The handicrafts, which have arisen as a result of n d’ ch ng ng n o aesthetic, have an important place in Turkish cultural history. Each handicraft has also entered into the working area of folklore in terms of living in oral culture with carrying Turkish culture code in the future. Quilting as a handicraft is performed in many cities of Anatolia and Trabzon is one of these cities. Trabzon has hosted many civilizations throughout history, thus it has enriched from the cultural side. In this study the quilting craft in Trabzon region has been focused on, and it is tried to determine the place of art in tradition and oral culture. Quilting craft and profession has maintained its vitality in Trabzon for many years; but today it has become one of the professions which have turned to disappear. The decrease in the usage of wool made quilts and leaving its place to the fabricated products, have reduced the demand for this profession. This situation has been highlighted from the fact that the quilt maker is unable to find apprentices to train. Quilting carries the extensions of Turkish culture when looked at from the materials used in the construction to its patterns, and it is remarkable in terms of the protection of the existence in manis, proverbs, anecdotes and riddles. Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. Keywords: Craft, Trabzon, Quilting Tradition, Oral Culture. GİRİŞ İn n ; g y n , b n , o un gb h y ç n y b çn y d ğ coğ fy d v o n doğ n gö n n o u u u , bu n g v uygu nd op u n ü ü ünün b p ç hâ n g ü ç ç nd g n v günü üz d uygu n g (O n, 2012: 127). G n n ç ç v nd o u n ,g ç nb h ğn ü ün y n g n yo ç y . Bu g n d ndü y ü ou nd n z y d b v o gücü ön p n ç d . İn n n h y ç doğ u u und o y ç n bu n d v ü ç h ü ü ünün y ğ b g n d . Bu b g d n yo ç y p n b ü ün d do y y h no b ğ n n y n v h ü ü ü ög n y n c (Yo cu, 2014: 1721). Fakat no oj n n y f b yon ü g ç , n n gücün o n h y c azaltm v ü n önünü ç t r. Dolay s yla bu durum da el emeğin v n ön n z na ve el sanatlar n n kaybolmas na sebep olmu tur. Bu n nd n b d yo g n n d . Z yo g nc n v ğ öz p üz n y p n, ç y y n n n g . Yo g n, h gün ü h ö n yas olarak kullan l rken, ustas n n nd ü n p onun uh düny n anlat n bü ün n gb h b ü ünü, h d halk n estetiğini yans n b z o gö ü ü . “Yo g n” Tü D Ku u u öz üğünd “y ö ün y y y n, ç p u , yün vb. y do du u d g n ö ü” (Tü ç Söz ü , 2005: 2193) nd n n d . Bu , 9. yüzy Tü nd “yogu n”, “yogu g n” nd gö ü ü ; bu öy y b ç b y g d d ç yu u , H z h , Ku n dön nd “yovu g n” nd u n (Ög , 2000: 221). Yo g n, O n y nd günd yo g n v ö n yo g n dy f ç doğ u u und y . H y ç v nd h d h nd ön b r yere sahip olan yo g n d p u n h z h g n v n d “yo g nc ” d verilmektedir (Koyuncu, 2005: 31). Tü d , öz n do u’d y düz n g ç d n on , yo g nc n g y b d . Bu g ,O n d nb b g p d b d . O n d yo g nc , n f onc nd yo g nc n f o b n d . Yo g nc , O n dön nd o du f ç d n önc z n nz f u çny d hz d n ünn düğün nd 37 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. düz n n n n 2011: 499-500). d p d h n önünd n n gö y ç d (Du n, Osmanl larda yorganlar n yüzü g n df , , p v nd n y p lm ve ü ün ç itli motifler i lenmi tir. Saraylarda, zenginlerin konak ve evlerinde kullan lan yorganlar değerli ta lar, alt n v gü ü tellerle bezenmi tir. Halk ise tahta kal plarla kuma a bas lan motiflerin bulunduğu b y d y z yüz ü yo g n u n tr (Komisyon, 2013: 287). 1. Trabzon Yöresinde Yorgancılık Mesleği T bzon, h ü ç b ço yy h v d v d n ğ y n; v up v y d ny n n bu u no , pv S v nn n h ; u zz Ro v O n p o u n n doğu und y n y , îv c d ğ o n ön b zd ( ygün, 2008: 75). T bzon h , doğud n n do u’y g y n, n do u’nun po nd b b y yn n Tü h nd n yd n g (Go oğ u, 2000: 15). T bzon, g d nz y o g kse K f y g ç güz gâh üz nd bu un nd n do y ç v b hn b n n ço ç üc d n n od no n o u u u u (E , 2011: 13). On y d ç o n T bzon’un do uz ç , h d nd d . Bun b -doğu ist nd B düzü, V f b , Ç b , ç b , Yo , n, , Sü n v Of ç ; ç d o n Ş p z , Tony , Düz öy, ç , Köp üb , D n p z , H y v Ç y ’d (Üçüncü, 2011: 181-182). B d ny n y y p g n nd v y d ğ p yo o ön o oyn . E v ,v op v u on d c z ng n b coğ fî h d b d ny n uu Bu d n h T bzon’un nn n o v ön üz nd bu un , coğ f d ğ n . nd yn doğ ç nd n o y o c . c yo nn T bzon g yn , yüzy boyunc T bzon’u v n n ön b c z o gö ü d . Ö n ğin bu kaynaklarda IX. as rda Trabzon’d n ü ü n ü n do u’nun ç ü ün , d ğerli kuma h ç d d ği, X. as d T bzon’un p v Ru n mallar n deği toku yapt ğ ön b p z y o gö ü düğü, XI-XII. yüzy d T bzon’un h c h d ü ü o arak ön n o uduğu, XIII. yüzy d T bzon’d n n, yün v T bzon h nn dokuduğu kuma lar, dağlardan elde edilen i lenmemi d n h ç d d ği, XIII, XIV, XV. yüzy d T bzon c nd C n v z v V n d n ön o oynad ğ eklinde bilgiler yer almaktad r. Fetihten sonra ticaret yeniden canlanm ve bu 38 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. durum Osmanl dön boyunc d v tir (Bostan, 2002: 372-375). Trabzon n üz nd n y p n c , Ö VII. yüzy d K d n z h vz nd gö ün n Yunan kolonileri i XIII. v XV. yüzy nd o du ç f du u d o n C n vz v V n d yü ü ü ü . C n v z z n S nop, S un, F , T bzon, Tun v Don n h ğz nd , V n d d K f v T bzon'd c o on o u u u u . İ y n Cu hu y , v up ü ç n ön o n buğd y, d , ü v ö K v ç v nd n ğ , n do u n o n S nop, S un v T bzon'd n ç p v do u , d v h y n p, gü ü v b n B ’y . T b z'd n h p , p b v b h ; v n T bzon nn g , bu d b ücc n u n n unu u u ( gün, 2000: 1). T bzon, n ü ün n n h h d ço uğu d ğ nd d ğ nd ço z ng n b onu und d . Bü ün n h b ç y d ğ g b d . Yö n n h p o duğu d ğ n f nd o n n hp ç . Sü n ’n n b ç ç ğ , Ç b ’n n n y p n b n b h d n vzuy güz b ön .Ç y onu o n yo g nc n h d n d n n b g y gö n ç ç nd y p d : “T bzon’d yo g nc d n nc ç g d .” (KK, 2). Fotoğraf 1: G n T c o f Yo g n Ö n ğ Yorganc , üçü y larda girdikleri ustalar n yan nd önc z n yarak sonra basit i y p n öğrenmektedirler. Bir yorganc ç rağ n n kalfa o b ç n uzun z n b ç mas gerekmektedir. Bu meslek, genellikle babadan oğula veya aileden bu i g duy n b n g ç d . Yo g nc l k, geli en teknoloji kar s nd popü ğn yb üz d . H zl ü b n v ucuz elyaftan yap lma haz yo g n , 1990’ y llardan itibaren sağl kl yün v p u n 39 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. yap lan geleneksel el i i yorganlar n yerini alm v n ü n v ü ün h zla yay lmaya ba lam t r (Duvarc , 2008: 514). Mesleklerini icra ederek g ç n ğlayan, ayn zamanda zevk ve sanat anlay n yans tan yorganc lar n her g ç n gün y s azalmaktad r. G nç yo g nc l k mesleğine ilgi duymad ğ nd n ç rak bulunamamakta, yeti mi eleman olan kalfalar bile kazanc az bulduğu ç n ği terk ederek ba ka i yön d . y ca, pazarlama ve tan t m konusunda da ciddi s k nt lar ya anmaktad r. Fotoğraf 2: Z nc L o f Yo g n Ö n ğ T bzon’d g n no oj o ü n y , yo g n v y y v y v g n y , yo g n v y ny n yo . Bu n d n on y d yo g nc n g y b . E d n h y d “D n İğn ”, “ n İğn ” y z n b yo g nc o y v y z du u d d . E o y p n y , yo g n v y n d h p h y o d bu z d büyü b n o d . Günü üzd z b b g n n ç yz n df , p v n u d n y p yo g n oyu g n ğ ü d . Bu yo g n n o f öz n ç v n d .H nd “ ohu ” v “ ünn ” yo g n , b z g n uygun o hâ n u n d . Yo g n , g n o ,çf yo g n o y p .B çocu ç n “b yo g n ”, d h büyü çocu ç n d “çocu yo g n ” y p d (Duman, 2011: 501). Ku n n ç g c g nc yorganc l k, basit malzemelerle yap lan bir i tir. Bu malzemelerin ba l calar ; h ç n (Pamuklar üçü p ç y r p, b y y y n b ç . E d n d b b ç y p lan bu i art k makineyle yap lmaktad r.), d n (Kuma lar birle çn kullan lmaktad r.), ğn (Dikilecek yorgan n cinsi, kuma n n gö d ği ir. Bir 40 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. ve iki numaral iğneler kaba i ç n, üç nu iğne ise ince i y p çn kullan l r.), yüzü (Yorganc yüzüğü d n y p lm , ucu kapal bir silindir eklindedir. Yorgan dikerken parmağ korur.), iplik (Yorganc larda her renk iplik bu unu . Çün ü u ve iplik ayn renkte olmal d r. Iplik cinsi olarak normal bobin ipliği, naylon iplik, ve pamuklu kal n yorgan ipliği kullan lmaktad r.), yo g nc op (Ayva veya k z lc k ağac ndan yap lm , 1 metre uzunluğunda, oklava kal nl ğ nda bir değnektir. Pamuğu v y yünü döv y v yo g n sağ o ç v y y .), âğ modeller (Yorgan n üz n ç z c modellerdir. Ağ r veya basit modeller olabilir.). Bunlardan ba , yü ü , , çuv d z, tebe ir, sabun, kantar, gibi basit ç d u n lmaktad r. “Yo g n , v çf o üz ç .B b yo g n n b d 2,20 y 1,90 y p yo uz. y n 2 y 2,25 y p ğ z o uyo . T yo g n 1,60 y 2,20, çocu yo g n d n v gö 1 y 1,30 o u . Çocu yo g n g n p b y v o uyo . Onun d y o uyo . Çün ü on bir model i y yo un, on b y p nc ğ . On üçü od u n yo uz” (KK, 2). “Yo g n n fiyatlar ise kuma n n v üz nd d nn zo u d c n gö d ği d ” (KK, 1). “K z ç y z ç n y od u n yo uz. Y n y g nç z , ğ yo g n yo . E d n z b n p yo g n d d . B ü ü o u du d , d zo b yo g n yo . D h önc h z bu unu du yo g n d d c p ü ün d yo uz. Ş d h p d d yo y n , öz ü d yo uz” (KK, 2). Uzun b dön n f g up ç nd y n yo g nc ğ n, h n d d öh o d , ö ü b ü ü ün z n d ğ üph zd . Yo g n n h g n b d ğ nd b ng ç d c ç d n y p d ğ d h on do u un b ço ng v d n ğ , Tü ü ü ünd y n n ç ğnn d b bo ü o duğu gö ü d . Bu ç ğ yo g n o f n n nd d gö ü ündü (D ç , 2014: 3-4). Yo g nc n n n n ön v zo u nd n b , yo g n yüz n y p n o f n ç , u üz n ç z v d d .U yo g n d ny b dğ o f y d nd h y düny nd o u u duğu uygu . Böy c u n n hün , y n b d n o u n ğ . D n , uygu n n o f n b nz ğ n v y o poz yon bü ün üğün gö (Ç v Ö z, 2012: 131). Bu o f , d n h yo g nc u n n özgün bu u unu y n n, nd b c n gö bu up ç dğ o f n on z n d yo g n d n ö f nd n h z n n o f ç z u n d . Yo g n o f n n yo g nc n nn h g n gö n o f n y n nd 41 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. yö o f d v d . Ö n ğ n: “gü ”, “gün ”, “ nf ”, “y d z “b ”, “ç ç v ”, “f d ”, vu u u”, “bü bü ”, “d “p p y ”, “dö ü S p ”, “ n ”, “b çf ” v d ğ motifler (Duman, 2011: 501). Fotoğraf 3: Yaprak Y d z b ”, yonc ”, g o o f Yo g n Ö n ğ Tü ğ önc ü O o y ü n , doğu und n günü üz d g n b coğ fy y y y n n nd ü ü v n öz n o u u u . Tü n n do u’y g d n O y ’d h p o duğu ü ü ün o u u duğu ü , S çu u dön n nn h b uz n d . Z Tü , n do u’y g d z n y ’d yüzy d g ç dğ d n y v dğ ç v n n onucu ç n n z d g d . Kü ü v , uu n düny uyg ğ n nn b g d . Uu ü ü v ğ z n o un v ğ b d g c u ,v o z n n ön nd n b d ( gün, 2008: 47). Tü ü n n bu z ng n ğ v o gun uğu, bo v o f ç nn bo uğund n v y py hpo nd n g d ( gün, 2008: 47). G ç bo , o f b ü ü y pnn d DN ’ d y d o y g n ğn d . S n b ü ü g ubun düny y g y z d . Bu n d n o f , bo , d g Tü h ç nd n on d c ön li belgelerdir (Aksoy, 2008: 87). o f ; op u un duygu v dü ünc n , h y zn, z v n göz önün , gün ğn ç v bun b ğ o g v z ng n . o f v d n yü n ou u n ü ü un u n yc , n d . Bu ç d n d ğ nd d ğ nd n , üz nd dğ o f b b nc nd ğ nd ç nd n ç ğ op u un ü ü od n v b . Bu hu u T bzon yö nd c d n yo g nc ğ nd u n n o f rin 42 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. Tü ü ü h fz ön d yö d y ny n v nd b nz yo g n üz . nno bunu n n y p n o f b Fotoğraf 4: Kelebek Motifli Yorgan n Tü Fotoğraf 5: Yo g n S n nd B nz d . n ğd v n nd b nz o f n n Tü [Kaynak: B.B.O.B.T.M.A: 54, Kelebek, s. 11] Kelebekler motifi, sar tonlar nd d h y gö ü ü . Z kelebekler tasvir ediliyor. H b od d . K b Fotoğraf 6: B G fğ K Fotoğraf 8: Yo g n nf o f Yo g n o f n n Tü S n nd b çç ğn 6 n o Fotoğraf 7: on y ç an düz n n b . Yorgan Motifinin B nz 43 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. [Kaynak: B.B.O.B.T. . : 734, K Ö n ğ , . 115, 288, Ç ç B K nf : İ n p o uygu İ n ö ü v y yo g n o u ü üd nf ç ç ğ oy n n g n v ğ n ü dü düğü, y d “K nf gün zg d d .” g b b Fotoğraf 9: Üzü Fotoğraf 11: Yo g n . 43] n , d n o d n . 13 u gd . v z f nd n dn n y nd n f d d y u nd gö ü o f Yo g n o f n n Tü o f Fotoğraf 10: Yo g n S n nd y p b . G n bugün b çn d . o fnnG fğ B nz 44 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. [Kaynak: B.B.O.B.T.M.A: 2845, Ü üd Yo g n Yüzü K b , s. 305] H d b y n n öz ü ü ü ü ün nd üzü ç öz y v ğn ou d . Üzü ; d n, , h h ây , f n , öz , b c , ân , n nn v ü ü , v . d onu o u u (Ş noc , 2007: 165). Üzü h n d bî ü ü ünd y dd ü ü d d ü yen motif olarak z ç d . Yo g nc ğ nd o f o u n n üzü , h n gö ü b y on ch d . F z p u d z. T f u n . Fotoğraf 12: B h D o f Yo g n [Kaynak: B.B.O.B.T.M.A: 1642, Y Kaynak Kişi: F B h D : B h ho uğunu n Y d üjd Fotoğraf 13: Yo g n S n nd B nz n K p , s. 194] d n n n v y n çç . Yo g n üz nd b h n . Fo oğ f 14: Bulut Motifli Yorgan Fotoğraf 16: Yo g n o f n n Tü o f n n Tü Fotoğraf 15: Yo g n S n nd o fnnG fğ B nz 45 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. [Kaynak: B.B.O.B.T.M.A: 3185, O Kaynak Kişi: F Y d n P N , s. 340] v Bu u : O n f n nd ç u n n bu o f, yo g n n . İ yoğun v o du ç z v b od d . Fotoğraf 17: Siyah Lale Motifli Yorgan Fotoğraf 19: Yo g n o f n n Tü S n nd [Kaynak: B.B.O.B.T.M.A: 2199-2215, Ç n Kaynak Kişi: F Y d Sy hL :O n ’n n b dön y nb od d . p o n Fotoğraf 18: Yo g n y o fnnG fğ B nz d L o f , s. 248] v n y n n nv ç ğnn ,y 13 d nî n y n günü üz . u u n . 46 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. Fotoğraf 20: Kardelen Motifli Yorgan Fotoğraf 22: Yo g n o f n n Tü Fotoğraf 21: Yorgan Motif n n G f ğ S n nd [Kaynak: B.B.O.B.T.M.A. : 1490, Ü üd Kaynak Kişi: F K d n: B h Y d n üjd c Y B nz n K pÖ n , s. 173] v o n d nçç ğnnz v b uygu n d . Yo g n, z ng n y d f o un bü ün n n n u nd ğ b v y d . y c yo g n, ç y z n d n ön p ç nd n b d . Ço z ng n o f n bu unduğu yorg n , ü ü ün yn gö v nd d . T bzon’d d ü zn dğ y nd o duğu g b yo g nc ğ n n ybo nd b b p bu un d . Doğ o d d n yün v p u n y p n yo g n n y n on v y f d v n n y ü ün nd n y p v yö d “h z yo g n, y f yo g n” d y b n n yo g n n bu n d n n b nd g d .G ç T bzon’d h g nç z n ç y z nd bu un g n ğ v göz nu u h z n yo g n , günü üzd b f z o gö ü d . T nd v z n nd o y d n do y c h d n h z yo g n n ğ ğ v o duğu z göz d d d . Böy g n yo g nc ybo y yüz u u u . Ü b ço yo g nc , dü ân n p d v ç y z ğ z n ç v g ç n 47 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. ğ y ç . S d c yo g nc uğ n yo g nc yo u . Yo g n p d n n y n nd , y n ü ün o , b gö d d . Ç y y n, d h doğ u u bu y p y n b n bu y n yo g nc , bu ğ nd nd n on d v c n n bu un y c ğ n dü ün d . Yo g nc g gö ü n dğ z u , yo g n n gün ü h y y nd n b h d n yo g nc y n n o duğunu v h n bun ğb ğn f d . “E d n yo g nc y o u u . Yo g nc f y d . Dü ün ; yo g nc yo g n d c , vd z ğn y o v vd ğ n v . Eğ z uzun u uz , p do . İğn y p d . S vd ğ z p v nc uğu o u ” (KK 2). 2. Yorgancılık ile İlgili Sözlü Kültür Ürünleri Doğu K d n z do y y T bzon, hn n dön nd n b ç top u u v hp ğ y p . n yn d K d nz h nd y y n doksan kadar etnik gruptan bahsedilir. İ , Makronlar, Mossinoikler, Kolkhlar, Driller, Khalybler, T b , H n bun d n n ön o d ğ nd . Bunun d nd Hun , v ,H z ,S b , Bu g Tü , Uz , P ç n , Kumanlar ve d ğ Tü boy d nd n yu o T bzon’u ç d . G coğ f g y onu u b b y T bzon, büyü b c vh n z onu und d . Bu n d n T bzon v ç v hn yn yapacak zengin bir öz ü ü ü , y d ğ b h z n d . T bzon yö n destanlar, masallar, efsaneler, memoratlar, n b , düğün ve askerlik h , aile tarihleri, b c , , öz , ve g , argo ve deyimler, ğ z öz üğü, ğ r, ân , ü ü , g ç ö n v ü , fo oğ f , yer ve mevki d (h ü ü coğ f nd ), p , boy v ü , d , oy d , n ve kutlamalar, halk y , bö g z özgü g n n (b c , kuyumculuk, gü ü c ğ, c , ğ ç ç ğ [halk teknolojisi], y , ç g ç v g b b ço onu bu n b p ç o y b d (Üçüncü, 2007: 171-172). Bu hu u c , ö v y profesyone o g nog fy g öz ü ü ü üz nd h ç y p y b . Bu ç onund öz g n n n n ço yd ân , özü, b c , ğ , , f g b non ü ün p d . Bu ü ün d n ân n h n h n bü ün d o v y n n ço o d d ğ d .Ç n n onu u o n yo g nc ğ 48 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. g d h d n n . ân , özü, d y , b c v f ü ünd öz ü ü ü ü ün 2.1. Mâni Dikerken yorgancuğum K d y ğn cuğu Asker ettiler beni ğ yu nn cuğu (Ç 2005: 191). F nd f o u u? Yorgan y o u u? Gündüzü öy böy Gece dostluk olur mu? (Atay 1947: 14). F nd oydu h n Ho b yo y b n B y y n d yo S yorgana (Atay 1947: 14). Go du g d od y O da hemen gizlendi Yorganinin altindan G y dy nd (Ç 2005: 352). Ko y u y p S ç d yorgan B ub n Bu c n n u b n (Ç Neriye gidiyusun Ben da gelecek miyim Sen yorgana dn Y b nö c y (Ç 2005: 429). S n yd n Ü ünd c yorgan Y ç g K ç f u b n (Ç 2005: 197). S d boğ z Ko n n Yorganı dö g etti Dz n n (Ç 2.2. 2005: 440). 2005: 276). Atasözü ve Deyim B p ç n b yorgan y (C voğ u, 2009: 49). Yorgan g vg b (C voğ u, 2009: 64). Yorganına gö y ğ n uz (C voğ u, 2009: 64). 49 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. 2.3. Bilmece B ü ü h nd , yü d b n (B göz, 1993: 577). nd , v hb f n ü ün b nd . (Yorgan) 2.4. Fıkra T b gün Du un’ f ğ g g , od n gö , bu y y d . T y yorgandan d . Du un’u ç ğ var. Temel: , o u, y z y , yo g n ü ün . Du un g , nd b n , op - Bu yorgan üçü . Du un h nT ’n y n b n vu u . T Du un T ’ d n o du d y o u , y c v b g yorganına gö y n uz d . (KK 1) y n op . Du un, d . N dd n Hoc b gün b yorgancıya gider, bir yorgan . Dü ân h b n y zd f ,g c yv , d . Son y o u , hoc yo g nc y g d , u bu y ço , b yo g n nd y yo uz, gelecek ay veririm, der gider. Son y y n hoc böy öy , d d g d . Üçüncü ünd d bu nu y y z, hoc y dön , “S n v n, onun ç n b yorganın nd y yo unuz” d y nc Hoc yo g nc n n p n v zo und . (KK 1) SONUÇ Sy , hî, coğ f , ono , d nî vb. f o n ğ .B h g ç nf ö ü ü ög , öz ü ü ü ü ün , h y op u n ç nd v o n o y g up v , op u n g ç n g c ğ Top u ng n z hn y n y n ç nd ön b y v d . E n boyunc dü ünc z n Yu ç , b v n günü üz g n, ü ü b . Tü op u u ,g d b h g ç n ü ü n n onu unu o u u u . ö op u n yn b d d nd ö f, âd , g n , gö n , dd n g ç dön ç nd g n ; n ü ü ünü o u u u . Bu n d n ü ü b ğ n o n b öp ü du u und d . n n v n ü ün n n, ü ü ün n ; z v , g n v gö n b ğ o h ; o y ç ğ op u un h y z n , duygu v n y n v böy c g n b boyu coğ fy d p ço n c d . nd n dd ü ü ög dd ü ü ü ün , u v öz ü ü ü ü ün bu n u ğ b 50 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. b h y c v günü üz d g . H b ü ün, g ç ğ y n ü ü üy n z n , d nzn d g Tü n gd b dğ h y u . Yüz c y önc nd n Tü v hp ğ y p T bzon yö ü ü ünü bu b ğ d d ğ nd g d . T bzon yö n n dd ü ü ög , b n c y d Tü n y d ğ coğ fy d y ğ ü ü ün u zz b uz n d . h y nd bu undu duğu , o f , n , ü ün n y p v u n bç b g n ç nd . Bugün g n ü ü ün nd b d o b gücü çn b y p o ü n ny u y o d nd n n , n y d v önc nd n y v n ü dü d . Bu sanatlar, seri ve fabrikasyon y y c , fo o n v u z n y n z n b d . Ö n ğ n, günü üzd u dğ o d n ; nc b hç v p ân d o yonu ü b v y u ç u n n f y on y p n (Yo cu, 2014: 1723). Yo g n, z ng n y d f bü ün n n n h y ç h ği bir ev e yas d r. Ayr ca yorgan, gelinlik k z ç y z n n o z o z d . B ç y zd bu un n yo g n y s , h b n n ono gücünün gö g o bu d d . nc g en ve deği en teknolojinin geleneksel yorganc l ğ da etkilemesiyle yorgan diktirme oran nda dü ü olmu , yorganc l k sanat ve ustalar unu u y yüz u u tur. El yap m yorganlar n y n d d h ucuz ü n h z r yorganlar alm t r (Kemer ve Etikan, 2014: 34). Ç d yö d yo g nc g öz ü ü ü ü ün o n, özü, d y ,b c v f p d . y c yo g n üz n n n o fo d uyo u, üç d b v , b , b nf , y , h n , uğu yonc , üzü , y p n , vu u u, y p ğ, o n , sma, göb yonc , b h d , bu u , göb , b , f nd d , p u , buğd y b ğ, d , y h , b n gün , d n gb o f u n ; yö d yo g n o f n n b ,b nf , üzü , b h d , bu ut, siyah lale, d n o f n n Tü n nd b nz p d .Y b o f n y d n n n Tü n nd b nz bu unu n d ğ o f g n b y h y d yn n g b c o f d : T vu u u, buğd y b ğ , b v , yonc motifleri gibi. S n y bö g d n n b onucu o nüfu u d no oj . Öz g , d n n n b n , öy d z 51 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. nüfu göç b c H o f z ğ ou hz n . n b z n ü ün n b po u u , bunun onucund d öy d n n v büyü h G n d ğ n y y n bu n n , g n n v y b , on nd d no oj ü ün ch d . n h y cn z , ç z n o n n y v y v yo u u. KAYNAKÇA KGÜN, B nu (2008). “Tü Sü S n nd H ”, 38. ICANAS, 1(1): 45-59, n : ü Kü ü , D v T h Yü Ku u u Y y nlar . KGÜN, N c n (2000). “T bzon Gü üğünd İ d F y (1750-1800) I”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 11: 1-21. AKSOY, Mustafa (2008). “Kü ü So yo oj ç nd n H -K E nog f E d D g n Dili”, 38. ICANAS, 1 (1): 75-120, n Kü ü , D v T h Yü Ku u u Y y nlar . ARSEVEN, Celal Esad (1950). Sanat Ansiklopedisi, Cilt 4, İ B v. T Y, h (1947). “T bzon Fo o und F nd YGÜN, N c n (2008). “XIX. Yüzy n O Y p ”, Karadeniz Araştırmaları, 5(17): 75-111. nbu : ve ü Eğ 1”, İnan Dergisi, 30: 13-14. nd T bzon’d So y Başlangıcından Bugüne On Bin Türk Motifi Ansiklopedisi (1986). İ B n ğ Y yn . B ŞGÖZ, İ h n (1993). Türk Bilmeceleri 2, n S n : : Kü ü B v İ d nbu : Kü ü n ğ Y yn . BOSTAN, M. Hanefi (2002). XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat, n : Tü T h Ku u u Y y n . CİR VOĞLU, T vf Matb c . ÇELİK, Y yn . Vu (2009). Trabzon Folkloru, İ (2005). Mânilerimiz ve Trabzon Mânileri, 1. B nbu : Tü , n ÇELİKER, D n z v F z Nu h n ÖL EZ (2012). “Bu du İ nd Yo g nc SDÜ Arte-Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, 5(10): 122-138. n : ç ğ S n ”, 52 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. DİŞÇİ, Öznu (2014). “Yo g n o f n n İ Gü oy Naskali ve Hilal Oytun Altun, 1: 1-18. ”, Kü ü ü üzd İsim, ed. Emine DUMAN, Mustafa (2011). Trabzon Halk Kültürü, 1. B Y yn . , İ nbu : H y DUVARCI, y (2008). “K ybo n B Kü ü Yo g n v Yo g nc H B Y ”, 38. ICANAS, 2 (2): 507-516, n : ü Kü ü , D Yü Ku u u Y y nlar . o B v T h E İR, O n (2011). Prehistorik Dönemden Roma Dönemine Kadar Trabzon ve Çevresi, 1. B , T bzon: S nd Y y n . GOLOĞLU, h u (2000). Trabzon Tarihi (Fetihten Kurtuluşa Kadar), 1. B T bzon: S nd Y y n . KE ER, Gözd v S ETİK N (2014). “N ğd İ K h Yo g nc ”, Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, 3(1): 25-36. Komisyon (2014). Yaşayan El Sanatlarımız, n : u K Ku n Kü ü ünd v Türkçe Sözlük (2005). 10. B : Tü , n ÜÇÜNCÜ, K (2007). “T bzon Yö T h İç n K yn O Araştırmaları, 170: 171-172. o oj D Ku u u Y y n Söz ü Kü ü /T h Du u u v Ön nbu : yd n v Ko u Kü ü ü”, , : Kü ü ÖGEL, B h dd n (2000). Türk Kültür Tarihine Giriş 3, 4. B B n ğ Y yn . ŞENOC K Eb u (2007), “Tü H Yeri”, Millî Folklor, 76: 164-172. ”, z. Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi (1973). c: 20, İ Y yn v. y ’d Top nd î Eğitim Bakanl ğ Yay nlar . KOYUNCU, y gü (2005). “Bu du ’d K ybo y Yüz Tu I. Burdur Sempozyumu, ss. 29-38, Bu du : F ü K p Ev B OK N, T n v d ğ (2012). “Tü Acta Turcıca, 1: 119-131. B d , B ğ n d Üzü ün . z n n T bzon ”, Türk Dünyası 53 Fatma YILDIRMIŞ, “Trabzon Yöresi Yorgancılık Mesleğinde Sözlü Kültürün ve Türk Motiflerinin İzleri”, Mavi Atlas, 7/2016: 36-54. ÜÇÜNCÜ, K (2011). “T bzon v Yö Y y c G n ğ Üz n B D ğ nd ”, Uluslararası Trabzon ve Çevresi Kültür ve Tarih Sempozyumu, 1. B , 2: 181-196, T bzon: E Of b c . YOLCU, h (2014). “Nev h ’d Y ayan Geleneksel Mesleklerin Deği im v Dönü ü ü”, Turkish Studies, 9(2): 1719-1738. Kaynak Kişiler KK 1: h u B 20.06.2016) b n, T bzon 1968, KK 2: İb h 20.06.2012) ç, Sü KK 3: F To S ,u öğ n 1950, o u o u zunu, zunu, n f. (Gö ü me tarihi n f. (Gö ü me tarihi c . (Gö ü me tarihi 28.06.2016) 54 Araştırma Makalesi| Translation Article Doi: 10.18795/ma.59468 Önder DUMAN Doç. Dr. | Assoc. Prof. Dr. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Samsun-Türkiye Ondokuz Mayıs University, Faculty of Science and Letters, Department of History, Samsun-Turkey onder.duman@omu.edu.tr MAARİF YILLIKLARINA GÖRE CUMHURİYET’İN İLK ÇEYREĞİNDE GÜMÜŞHANE’DE EĞİTİM (1923-1950) Özet Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı ile birlikte eğitim sahasında ciddi bir değişim ve dönüşüm sürecine girildi. Öncelikle Heyet-i İlmiye toplantıları, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Maarif Teşkilatına Dair Yasa ve de Talim ve Terbiye Kurulu vasıtası ile değişim ve dönüşümün hukuki ve idari temelleri oluşturuldu. Bunlarla eş zamanlı olarak eğitim programları yenilenmeye ve yeni okullar açılmaya başlandı. 1928 yılına gelindiğinde ise okur-yazar oranını yükseltmek, öğretimi kolaylaştırmak ve Türkçeyi ortak dil yapmak amacıyla Lâtin temelli yeni bir alfabe kabul edildi. Yeni harflerin kabulü ile gerek okul çağındaki kuşağa ve gerekse de toplumun tüm kesimlerine yönelik olmak üzere bir eğitim seferberliği başlatıldı. Yeni harfler bir taraftan okullarda öğrencilere öğretilirken, bir taraftan da okul ders ve araçları bu yeni duruma göre düzenlenmeye çalışıldı. Yeni harfleri toplumun tüm kesimlerine öğretebilmek, sıfır noktasına gelen okuma yazma oranını bir an önce arttırmak üzere millet mektepleri faaliyete geçirildi. 1935 yılında millet mektepleri ulus okulları adı altında faaliyetlerine devam etti. Anahtar Kelimeler: Gümüşhane, Eğitim, Öğrenci, Öğretmen, Millet Mektebi. EDUCATİON IN GÜMÜŞHANE IN THE FİRST QUARTER OF REPUBLIC ACCORDİNG TO THE MAARİF ANNUALS (1923-1950) Abstract Turkey witnessed a considerable change and conversion process in the field of education after the proclamation of the Republic. Initially, legal and administrative basis of this change and transformation was provided by means of Heyet-i İlmiye meetings, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Maarif Teşkilatına Dair Yasa and Talim Terbiye Kurulu. Simultaneously, training programs were redeveloped and new schools were established. In 1928, a new alphabet based on the Latin alphabet was adopted in order to increase the literacy rate, to facilitate teaching and to make Turkish a common language. With the adoption of the new letters, an education campaign was launched aiming both school students and all the other segments of society. The new letters were, on one hand, being taught to students in schools and on the other hand school lessons and tools were reorganized according to the new situation. Millet Mektebi was activated to teach the new alphabet to all sections of society, to improve the literacy rate-decreasing to the zero levelimmediately. Public schools continued to operate under the name of national schools in 1935. Keywords: Gümüşhane, Education, Student, Teacher, Millet Mektebi. Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. GİRİŞ Osmanlı Devleti’nde 18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren bir değişim ve dönüşüm arayışının var olduğu ve bu arayışın bir boyutunun da maarif sahasında gerçekleştiği rahatlıkla söylenebilir. Nitekim önce mühendishanelerin kurulması, ardından 19. yüzyıldan itibaren sırasıyla ortaokul düzeyinde rüştiyelerin açılması, Maarif Nezaretinin teşkili, öğretmen okullarının faaliyete geçirilmesi, mülkiyenin ve eş zamanlı olarak meslek okullarının öğrenci almaya başlaması, kız çocuklarına yönelik okulların faaliyete geçirilmesi, sultanilerin açılması ve II. Abdülhamit ile onu takip eden II. Meşrutiyet dönemindeki maarif sahasındaki diğer pek çok yenilikler bu değişim ve dönüşümün önemli parametreleri olmuştur. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise eğitim sahasındaki bu değişim ve dönüşüm arayışının ivmesi artmış, sırasıyla ifade edilecek olursa, maarif kongresi, Tevhid-i Tedrisat Kanunun kabulü ve uygulanması, aşamalı biçimde karma eğitime geçilmesi, yabancı uzmanların ülkeye daveti ve bunların hazırladıkları raporlar üzerinden bir gelecek provizyonu çizilmesi, harf inkılabı uygulaması ve millet mekteplerinin faaliyete geçirilmesi, okulların adedi ve fizikî imkânlarını arttırma çabaları en dikkat çeken değişim ve dönüşüm hamleleri olmuştur (Bkz. Ergin, 1997; Tekeli-İlkin, 1999). Mevcut çalışmada Cumhuriyetin ilanından 1950’ye kadar olan süreçte eğitim sahasındaki bu değişim ve dönüşümün Gümüşhane yerelindeki boyutu maarif yıllıklarına dayanılarak rakamsal nitelikte ortaya konulmaya çalışılacaktır. Ancak daha öncesinde Gümüşhane’nin söz konusu yıllardaki idarî durumu ve nüfusu hakkında bazı bilgiler vermenin faydalı olacağı düşünülmüştür. A. Cumhuriyetin İlk Yıllarında Gümüşhane’nin İdarî Taksimatı ve Nüfusu Osmanlı son dönemine sancak statüsünde giren Gümüşhane, Cumhuriyet döneminde vilayete dönüştürülmüş olup 1925 yılı itibariyle Gümüşhane merkez, Kelkit, Torul ve Şiran kazalarından müteşekkildi. 1926 yılında bunlara Bayburt dâhil edildi ve Gümüşhane uzun süre, 1980’lere kadar bu idarî yapıyı muhafaza etti (Şaşmaz, 2014: 115). Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımı olan 1927’de Gümüşhane vilayetinin toplam nüfusu 122.231 olarak tespit edilmiş olup (28 Teşrin-i Evvel 1927, 1929: 13), söz konusu nüfus, sonraki yıllarda tedrici olarak artmıştır. Nitekim vilayetin nüfusu 1935’te 162.667 (Genel Nüfus, 1937: 5), 1940’da 181.290 (20 İlkteşrin 1940, 1941: 283) ve 1945’te 190.130 olarak belirlenmiştir (21 Ekim 1945, 1950: 8). 56 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. B. Harf İnkılabı Öncesi Gümüşhane’de Eğitim 1. İlköğretim Cumhuriyetin ilânı sonrasındaki ilk eğitim-öğretim yılında Gümüşhane’de 34 ilkokul faaliyet halinde olup bu okulların 29’u erkek öğrencilere ve 5’i de kız öğrencilere yönelikti. Okulların sadece 3’ü iki ve 1’i de üç derslikli olup geriye kalanı tek dershaneliydi. Vilayette ayrıca 4 ilkokul da öğretmensizlik veya başka nedenlerle kapalı durumdaydı (Maarif 1339-1340, 1341: 52-53). Açık olan 34 okulda 68’i kız, 1084’ü erkek olmak üzere toplam 1152 öğrenci bulunurken (Maarif 1339-1340, 1341: 62) söz konusu okullarda 5’i kadın, 34’ü erkek olmak üzere toplam 39 öğretmen görev yapmaktaydı (Maarif 1339-1340, 1341: 66). 1924-1925 ders yılı başına gelindiğinde okul adedi aynı kalırken öğrenci sayısında nispi de olsa bir artış gerçekleşti. Bu ders yılı başında yine 34 okul mevcut iken öğrenci sayısı kızlarda 98’e, erkeklerde 1147’ye ve toplamda 1244’e yükseldi (Maarif 1340-1341, 1927: 22). 1924-1925 eğitim-öğretim döneminde sadece öğrenci değil, öğretmen sayısı da arttı. Nitekim Gümüşhane’de söz konusu ders yılında toplam 49 öğretmen görev yapıyordu (Okay, 1938: 61). Bir sonraki eğitim-öğretim yılında Gümüşhane’de ilköğretim sahasındaki niceliksel artışın devam ettiği gözlenmektedir. Nitekim 1925-1926 ders yılı başında Gümüşhane vilayeti dâhilinde 5’i kız, 50’si erkek, toplam 55 ilkokul mevcut olup bunların 18’i merkez ilçede, 12’si Kelkit’te, 10’u Şiran’da ve 15’i de Torul’da bulunmaktaydı. Vilayetteki ilkokulların 73 dershanesi mevcut olup bu dershanelerde 120’si kız, 1393’ü erkek, toplam 1513 öğrenci eğitim almakta, 68 öğretmen de buralarda görev yapmaktaydı (Maarif 1925-1926, 1928: 88, 112). 1926-1927 ders yılına gelindiğinde vilayet dâhilinde okul, öğrenci ve öğretmen bazlı yükselişin daha da arttığı dikkati çekiyordu. Bu durum esas itibariyle Bayburt’un vilayet sınırları içine alınmasından kaynaklanmaktaydı1. Nitekim bu ders yılı başında Gümüşhane’de 67 okul mevcut iken bu okullarda 97 dershane bulunuyordu. Okulların 17’si merkez ilçede, 13’ü Kelkit’te, 11’i Şiran’da, 15’i Torul’da ve 11’i de Bayburt’ta faaliyet halinde idi. Söz konusu okullarda 146’sı kız, 1859’u erkek, toplam 2005 öğrenci ile (Maarif 1926-1927, 1929: 106) 10’u kadın 85’i erkek toplam 95 öğretmen bulunuyordu (Maarif 1926-1927, 1929: 82). 1 Bayburt 1926’da Gümüşhane’ye kaza olarak bağlanmıştır. Bkz. Musa Şaşmaz, Türkiye’nin İdari Taksimatı (1920-2013), VII. Cilt, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2014, s. 115. 57 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. Cumhuriyetin ilanı ile harf inkılabı arası dönemde Gümüşhane’ye ait tüm bu eğitimöğretim verileri aşağıdaki tablolarda bir bütün olarak da görülebilir: 1923-1924 Ders Yılı Gümüşhane Vilayeti Öğret. Okul 34 Kazalar 1924-1925 Ders Yılı Öğrenci 39 Derslik Kız Erkek 68 1084 39 1925-1926 Ders Yılı Okul Öğret. Okul 34 Öğret. Sınıf 49 Derslik Kız Erkek 98 1147 - 1926-1927 Ders Yılı Öğrenci Derslik Kız Erkek Okul Öğret. Sınıf Derslik Kız Erkek Merkez 18 21 - - - 17 25 - - 23 Kelkit 12 15 - - - 13 16 - - 16 Torul 15 19 - - - 15 19 - - 19 Şiran 10 13 - - - 11 16 - - 15 Bayburt - - - - - 11 19 - - 24 Toplam 55 68 120 1393 73 67 95 146 1859 97 Cumhuriyetin ilk yıllarında Gümüşhane’de ilkokul eğitimi tüm ülke genelinde olduğu gibi kesintisiz beş yıl olup, okullarda 1924’te II. Heyet-i İlmiye Toplantısı’nda belirlenen müfredat uygulanmaktaydı (Aslan, 2011: 724). İlkokullara yönelik bu program sadece iki yıl yürürlükte kalırken 1926’da ilköğretim programı şehir ve köy biçiminde ikiye ayrıldı. Yeni düzenlemede şehir ve kasabalardaki okullar I. ve II. devre olarak ikiye ayrılırken ilk üç sınıf ilk devre, son iki sınıf ikinci devre kabul edilmiş, her iki devrede de yine 26 saatlik bir ders programı öngörülmüştür. Köy okulları için ise üç sınıf ve tek öğretmeni esas alacak biçimde haftada 24 saatlik bir ders programı yürürlüğe konulmuştur (İlk Mekteplerin Müfredat, 1927: 5; Köy Mektepleri Müfredat, 1927: 10). 58 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. 2. Ortaöğretim Cumhuriyetin ilânı itibariyle Gümüşhane’de 1921 senesinde inşasına başlanan ve 19231924 ders yılında öğrencisi bulunan bir erkek orta mektebi bulunuyordu. İki katlı olarak inşa edilen binanın alt katı teneffüshane, jimnastik salonu ve altı odadan ibaretti. Alt kattaki teneffüshane ve jimnastik salonunun işlevsel biçimde kullanılması ancak 1930’da mümkün olabildi. İkinci kat bir salon ve dokuz odadan ibaret olup çatı arasında ayrıca geniş bir konferans ve müsamere salonu vardı (Cicioğlu, 1985: 588). Okulda ilk zamanlar 8 sınıf mevcut olup öğrencilerin yatılı olarak kalmaları mümkün değildi. Yatılılık için mutfak, kiler ve çamaşırhane gibi bazı ek birimlerin inşa edilmesi gerekiyordu. Okulun ilk zamanlardaki en önemli sıkıntısı tuvaletlerin “gayrisıhhiliği” ile öğrenci mevcuduna göre azlığıydı. Tuvalet sıkıntısının yanı sıra, ders aralarında öğrencilerin teneffüs yeri için bir bahçenin hazırlanmamış olması da bir diğer önemli eksiklikti. Tüm bunların yanı sıra okul binası şehrin dağlık ve yüksek bir noktasına yapıldığı için öğrenciler sabahları okula gelmek için adeta “tırmanış” yapmak zorunda kalıyorlardı (BCA, 180.09/95.466.1). Gümüşhane Erkek Orta Mektebinde 1924-1925 ders yılında 27 öğrenci ve bunlara eğitim vermekle görevli 9 öğretmen bulunuyordu (Maarif 1340-1341, 1927: 38). Müdürlük görevini Nizamettin Bey’in yürüttüğü okulda biri muavin ve diğeri kâtip olmak üzere iki memur görev yapıyordu (BCA, 180.09/95.466.1). 1925-1926 ders yılında okulun öğrenci sayısı 42’ye yükselirken (Maarif 1925-1926, 1928: 43) okulda 4’ü vekil toplam 10 öğretmen bulunuyordu (Maarif 1925-1926, 1928: 34). Bir sonraki yıl ise nedeni tespit edilememekle beraber okulun hem öğrenci hem de öğretmen sayısında ciddi bir düşüş meydana geldi. 1926-1927 ders yılında Gümüşhane Erkek Orta Mektebinde 9’u birinci, 15’i ikinci ve 5’i de üçüncü sınıf öğrencisi olmak üzere 29 öğrenci eğitim alırken okulda 8 öğretmen ve 2 memur görev yapmaktaydı (Maarif 19261927, 1929: 29, 33). Okulun kütüphanesi bu eğitim-öğretim yılında faaliyete geçirilmiş olup okul kütüphanesinde 877 basma eser mevcuttu (Maarif 1926-1927, 1929: 206). Harf inkılabına kadar olan bu dönemde ortaokulda ilk yıllarda ülke genelinde olduğu gibi haftalık 28 ders saatini öngören bir program uygulanmıştır (Yücel, 1994: 166). 1927 yılında ortaokul ders programında tarih ve coğrafya ders saatleri arttırılmış, jimnastik dersi müfredata eklenmiş, buna karşılık din dersi programdan çıkarılmıştır. Bu haliyle 32 saatlik bir haftalık program tatbik safhasına konulmuştur (Cicioğlu, 1985: 172; Yücel, 1994: 167). 59 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. C. Harf İnkılabı Sonrası Gümüşhane’de Eğitim 1. Gümüşhane’de Millet Mektepleri ve Ulus Okulları Alfabe değişikliği konusu, esasında II. Meşrutiyet’ten itibaren ülkenin kültürel sahadaki ana gündem maddelerinden biriydi.1908 sonrası basına bakıldığında yeni bir Türk alfabesinin meydana getirilmesini salık veren pek çok yazıya tesadüf edilebilir. Alfabe değişikliği meselesi Cumhuriyetin ilk yıllarında da gündemde kalmış, gazetelerde konuya dair anketler bile yayımlanmıştır (Kılıç, 1991: 551-558). 1928 yılına gelindiğinde konunun yeterince olgunlaştığı düşünülerek, 14 üyeli bir Dil Encümeni kuruldu ve encümenin konu ile ilgili bir rapor hazırlaması istendi (Ergün, 1997: 117). Raporların hazırlanması ve bunların tetkiki sonrasında Gazi Mustafa Kemal’in 9 Ağustos 1928’de İstanbul Sarayburnu’nda yaptığı bir konuşma ile harf inkılabı süreci başladı. Konuşmadan iki gün sonra İbrahim Necmi (Dilmen) Bey Cumhurbaşkanlığı maiyet memurlarına, milletvekillerine ve bazı ileri gelenlere yeni harflerle alakalı ilk dersleri verdi (Albayrak, 1989: 483). Konu 1 Kasım 1928’de TBMM’nin açılışında gündeme getirildi ve bununla ilgili hazırlanan önerge yasalaştı. “Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkında Kanun” başlıklı yasa 3 Kasım 1928’de Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girdi (Resmi Gazete, S: 1030, 3 Teşrini Sani 1928: 6001-6002). Harf inkılabına dair kanunun yürürlüğe girmesi sonrasında halledilmesi gereken en önemli sorun, hiç şüphesiz yeni harflerin halka öğretilmesiydi. Nitekim bu sorunu çözebilmek adına 11 Kasım 1928’de İcra Vekilleri Heyeti, “Millet Mektebleri Teşkilatı Talimatnamesi”ni onayladı ve bu talimatname 24 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi (Resmi Gazete, S: 1048, 24 Teşrini Sani 1928: 61026107). Millet mektepleri teşkilatından temel beklenti yeni Türk harflerini en kısa sürede öğretmek, büyük halk kitlelerini okuryazar hale getirmekti. Bu amaçla hareket edecek mektepler A ve B kursları biçiminde örgütlenecek, A kurslarına tahsil çağını geçirmiş olup, hiçbir şekilde okuma yazma bilmeyenler, B kurslarına ise eski yazıyı okuyup yazanlar katılacaktı. A kursları 4, B kursları ise 2 ay sürecekti. 1929 yılında yapılan bir düzenlemeyle B kurslarının süresi de 4 aya yükseltilmiştir. Millet mektepleri törenlerle 1 Ocak 1929’da açılmış ve yaklaşık altı yıl bu isimle faaliyetlerine devam etmiştir. Millet Mekteplerinin 1936 yılına kadar ülke genelindeki faaliyeti ile ilgili sayısal veriler aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Maarif 1928-35, 1935: 70-71). 60 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. Yıl Açılan Dershane Katılımcı Adedi Başarılı Olanlar A B A B A B 1928-29 17.531 2.958 916.170 129.330 433.472 93.409 1929-30 10.244 2.663 446.244 98.290 191.344 54.319 1930-31 7.582 2.020 288.906 63.996 133.454 28.868 1931-32 4.837 1.078 170.772 34.577 79.747 19.744 1932-33 3.925 1.182 134.954 22.682 66.043 14.516 1933-34 2.033 650 63.706 13.966 27.669 8.890 1934-35 2.841 829 85.140 18.112 38.411 11.236 Ülke geneli ile ilgili rakamlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde her iki dershane grubunda da açılan dershane adedi ile katılımcı sayısının 1934’e kadar sürekli olarak düştüğünü, son yıl ise bu trendin tersine döndüğünü, önceki yıla nazaran nispi bir artışın olduğunu söylemek mümkündür. A grubu dershanelerinde bu düşüş oranı çok daha dikkat çekicidir. Öyle ki, 1934-35 döneminde A grubu dershanelerdeki katılımcı adedi ilk yıla nazaran % 10 seviyesinin bile altına inmiştir. Tablodaki katılımcı adedi ile başarılı olanlar karşılıklı olarak mukayese edildiğinde ise ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Nitekim buna göre A grubu dershanelerin başarı oranının hiçbir zaman % 50’nin üzerine çıkamadığını, en yüksek başarı oranının % 48.93 ile 1932-33 döneminde yakalandığını, buna karşılık B grubu dershanelerin daha başarılı olduğunu, bu grupta başarı oranının ise sadece bir kez 1930-31 döneminde % 50’nin altına düştüğünü ve başarı oranının ortalama % 60’lar seviyesinde olduğunu tespit etmek mümkündür. Gazi Mustafa Kemal’in Ağustos 1928 başında İstanbul’da Sarayburnu’nda yaptığı konuşma ile fiilî olarak başlayan harf inkılabı tüm ülke genelinde olduğu gibi Gümüşhane’de de hemen yankısını buldu. İlk etapta memurlar ve öğretmenler için kurslar açılarak bunların okuma yazma öğrenmesi sağlandı. 1929 yılı başına gelindiğinde ise tüm ülke genelinde olduğu gibi törenlerle millet mektepleri açılarak halkın yeni harfleri öğrenmesi için çalışmalara başlandı. Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere ilk yıl Gümüşhane’de 62’si erkek ve 13’ü kadınlara yönelik toplam 75 A, 21’i erkek ve 4’ü kadınlara yönelik olmak üzere toplam 25 B kursu açıldı. A kurslarına 4844 erkek ile 2527 kadın toplam 7372, B kurslarına ise 801 erkek ve 20 kadın toplam 821 kişi katılırken kurs sonunda A kurslarında 2325 ve B kurslarında 608 61 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. kişi başarılı olmuş ve “şehadetname”lerini almışlardır. Sonraki yıllara ait veriler ise aşağıdaki tabloda gösterildiği şekildeydi (Maarif 1928-35, 1935: 34-35): Yıl Katılım Dershane Adedi A B Başarılı Olanlar A B A B E. K. T. E. K. T. E. K. T. E. K. T. E. K. T. E. K. T. 1928-29 62 13 75 21 4 25 4844 2527 7371 801 20 821 1898 427 2325 589 19 608 1929-30 66 42 108 11 6 17 3090 1474 4564 368 164 532 1550 367 1917 414 59 473 1930-31 81 32 113 7 7 24 2497 1167 3664 729 184 913 937 189 1126 505 58 563 1931-32 38 14 52 6 - 6 786 444 1230 358 38 396 421 68 489 261 31 292 1932-33 34 3 37 6 - 6 922 134 1056 259 - 259 430 39 469 194 - 194 1933-34 11 2 13 10 1 11 245 52 297 206 19 225 118 34 152 117 15 132 1934-35 12 - 12 - - - 421 - 421 - - - 184 - 184 - - - Tablodaki veriler bir bütün olarak değerlendirildiğinde ilk dikkati çeken husus, hiç şüphesiz açılan dershane sayısının ve katılımcı adedinin yıllar ilerledikçe düşüş göstermesidir. 1930 yılından itibaren rakamlar sürekli biçimde düşüş seyrindedir. Öyle ki 1935 yılına gelindiğinde B kursu açılmamış, açılan A kurslarına katılım adedi de 1928-29 dönemine nazaran yüzde on seviyelerine gerilemiştir. Bu durum yukarıda da görüleceği üzere nispeten ülke geneli ile uyumlu bir durumdur. Ülke genelinde rakamlar açılışın hemen ertesinde düşerken Gümüşhane’deki düşüş, ikinci yıldan itibaren kendini göstermiştir. Başarı oranlarına bakıldığında Gümüşhane’de A dershanelerinin ülke geneliyle paralel bir biçimde oldukça düşük seviyede kaldığı tespit edilmektedir. Başarı oranı bir dönem (1933-34) hariç sürekli olarak % 50’nin altında kalmış, hatta 1928-29 ve 1930-31 dönemlerinde oran % 30-31 gibi oldukça düşük seviyede gerçekleşmiştir. A dershanelerinde ülke başarı ortalaması % 45 iken Gümüşhane için bu oran % 40 olarak gerçekleşmiştir. B dershanelerinin ise A’ya nazaran yine ülke geneliyle uyumlu olarak çok daha başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim rakamlar mukayese edildiğinde Gümüşhane’de B dershanelerinin başarı oranının sadece iki kez % 70’in altına indiği ve altı yıllık başarı ortalamasının % 71 olduğu tespit edilmektedir ki bu oran ülke ortalamasının da 10 birim kadar üzerindedir. Tüm bu tespitlerden hareketle 62 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. şaşaalı törenlerle ve iddialı vaatlerle açılan millet mekteplerinin ve bilhassa da A dershanelerinin Gümüşhane ölçeğinde kendinden beklenen yetkinliği gösterdiğini söylemek zordur. Millet mektepleri, 1935 yılına gelindiğinde dönemin “Öz Türkçecilik” akımının da etkisiyle olsa gerek ulus okulları adı ile faaliyetlerine devam etmiş olup aynı süreç Gümüşhane’de yaşanmıştır. Gümüşhane’deki ulus okulları 1935-1947 yılları arasında faaliyet yürütmüş olmakla beraber 1938-39, 1939-40 ve 1943-44 dönemlerinde ulus okulu açılmamıştır. Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere Gümüşhane’de açılan ulus okulları nicelik itibariyle 1942’ye kadar tek haneli rakamlarda kalmış, 1942-43 döneminde açılan okul adedi aniden çift hanelere yükselmiş, ertesi yıl okul açılmamış, 1944-45 döneminde ise üç haneli rakamlara ulaşmıştır. Dolayısıyla ulus okullarının sayısının ve katılım adedinin yıllar itibariyle dalgalı bir seyir takip ettiğini söylemek mümkündür. Bu yargıya dayanak teşkil edecek rakamsal veriler ise aşağıdaki tabloda gösterilmiştir2. Yıl Katılım Dershane Adedi A B Başarılı Olanlar A B A B E. K. T.3 E. K . T.4 E. K. T. E. K. T. E. K. T. E. K. T. 1935-36 2 5 7 - 1 1 67 215 282 6 34 40 13 46 59 6 21 27 1936-37 4 2 9 4 - 4 452 186 638 95 39 134 238 47 285 69 - 69 1937-38 7 - 7 1 - 1 223 33 256 109 13 122 124 7 131 82 5 87 1940-41 1 - 1 1 - 1 26 - 26 14 - 14 - - - - - - 1941-42 4 - 4 1 - 1 151 - 151 62 - 62 82 61 143 42 18 60 1942-43 25 - 25 16 - 16 616 - 616 351 - 351 70 18 88 11 - 11 1944-45 145 99 244 40 7 47 3344 2877 6221 816 94 910 1802 1249 3051 665 85 750 1945-56 4 - 4 3 1 4 118 11 129 87 22 109 103 11 114 62 22 84 1946-47 3 - 10 4 - 9 320 186 506 216 124 340 158 47 205 122 50 172 2 Tablodaki veriler, 1935-1947 yıllarına ait maarif istatistiklerinden derlenmiştir. Toplam içine erkek ve kadın dershanelerinin yanı sıra karma dershaneler de eklenmiş vaziyettedir. 4 Toplam içine erkek ve kadın dershanelerinin yanı sıra karma dershaneler de eklenmiş vaziyettedir. 3 63 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. 2. İlköğretim Harf inkılabını takip eden ilk dört yıllık dönemde Gümüşhane’de ilköğretimin durumuna bakıldığında gerek okul, gerek öğrenci ve gerekse de öğretmen sayısı itibariyle dikkate değer bir artıştan bahsetmek mümkün görünmemektedir. Hatta bazı yıllarda okul ve öğrenci adedinde bir düşüşün yaşandığına rakamlar işaret etmektedir. 1928-29 ders yılından itibaren dört yıllık bir döneme ait Gümüşhane’nin ilköğretime dair sayısal verileri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir (Maarif 1923-32, 1933: 18-19,8081): Öğrenci Adedi Okul Adedi Öğretmen Adedi Sene Şehir Köy Toplam Şehir Köy Toplam Erkek Kadın Toplam 1928-29 15 40 55 927 1148 2075 75 11 86 1929-30 9 35 44 624 1381 2005 55 12 67 1930-31 10 36 46 843 1557 2400 71 11 82 1931-32 8 38 46 763 1923 2685 71 10 81 Yukarıdaki rakamlara dâhil olmamakla beraber bu dört yıllık dönemin son yılında Bayburt’ta köy çocuklarının yatılı olarak eğitim görmelerine imkân sağlayacak bir “ilk yatı mektebi” açıldığını da ifade etmek gerekir. 1931-32 ders yılı başında faaliyete geçirilen yatılı okula o sene 48 kız, 154 erkek toplam 202 öğrenci yerleştirilmiştir (Maarif 1923-32, 1933: 29). Bayburt ilk yatı mektebi, ertesi yıl da faaliyetine devam etmiş olmakla beraber (Maarif 1932-33, 1934: 81), 1933-34 ders yılı başından itibaren yatılılıktan çıkarılarak gündüzlü okul statüsüne dönüştürülmüştür. Gümüşhane’de 1932-33 ders yılından 1939-40 ders yılına kadar geçen yedi yıllık dönemde ilköğretime dair sayısal veriler ise şu şekildeydi5: Gümüşhane Merkez Bayburt Kelkit Şiran Torul Gümüşhane Toplam Okul 10 12 9 7 8 46 Öğrenci 782 962 597 429 389 3159 Sene 1932-33 5 Bu veriler, ilgili yıllardaki maarif istatistiklerinden derlenmiştir. 64 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. 1933-34 1934-35 1935-36 1936-37 1937-38 1939-40 Öğretmen Tespit edilemedi. Okul - 48 Öğrenci - 3558 Öğretmen - 86 Okul 12 Öğrenci - 4404 Öğretmen - 86 Okul 12 14 9 8 7 50 Öğrenci 1191 1754 808 644 531 4922 Öğretmen - - - - - 91 Okul 13 13 10 9 7 52 Öğrenci 1348 1905 860 711 653 5477 Öğretmen - - - - - 104 Okul 12 14 9 9 7 51 Öğrenci 1385 1984 871 703 642 5585 Öğretmen - - - - - 100 Okul 12 14 8 9 7 50 Öğrenci 1461 1963 887 728 681 5670 Öğretmen - - - - - 104 13 9 8 7 49 Tabloda belirtilmemiş olmakla beraber Gümüşhane’de 1937-38 ders yılı başından itibaren köy çocuklarının okullaşma oranını arttırmak adına ülke geneliyle eşzamanlı olarak eğitmenli köy okulları açılmaya başlanmıştır. Vilayet dâhilinde ilk olarak 32 okul açılmış olup bu okullar tek öğretmenli ve tek dershaneli, diğer bir ifadeyle birleştirilmiş sınıf esasına dayanıyordu (Maarif 1937-1938, 1939: 35). Eğitmenli köy okullarının sayısı sonraki yıllarda artmış olup 1939-40 ders yılında Gümüşhane’de bu nitelikte 82 ilkokul mevcuttu (Maarif 1939-1940, 1942: 117). 65 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. 1932-1940 dönemi Gümüşhane ilköğretiminin sayısal verilerini içeren yukarıdaki tablo bir bütün olarak değerlendirildiğinde öğrenci sayısının nüfus artışıyla paralel olarak ritmik biçimde arttığı, buna karşılık okul adedinin değişim göstermediği tespit edilmektedir. Bu dönemde sadece öğrenci sayısı değil öğretmen sayısı da artmıştır. Dolayısıyla vilayetin bu dönemde ilkokul bazında fizikî mekâna gereksinim duyduğu veya duyacağı hususunda ciddi işaretler mevcuttu. Bu dönemde Gümüşhane’de öğrenci sayısının ritmik biçimde artıyor olması olumlu bir gelişme olmakla beraber yukarıdaki veriler okullaşma oranı hakkında bir fikir vermeye yetmemektedir. Nitekim bu noktada Maarif Vekâletinin 1942’de basımını gerçekleştirdiği “Maarif İlk Tahsil Çağındaki Çocuklar İstatistiği”ne müracaat etmek yerinde olacaktır (Maarif İlk Tahsil 1940, 1942). Nitekim söz konusu esere göre ilkokul çağındaki çocuklar bakımından okullaşma oranının Gümüşhane’de %23,7 seviyesinde olduğu, Türkiye ortalamasının ise %30’a yakın olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu dönemde Gümüşhane’de öğrenci sayısı artıyor olsa bile okullaşma oranı açısından vilayet Türkiye ortalamasının oldukça altındaydı. 1940-1950 yılları arasında Gümüşhane’de ilköğretimle ilgili niceliksel veriler ise aşağıda sunulmuştur6: Gümüşhane Merkez Bayburt Okul 12 14 9 9 7 51+104 Öğrenci 1373 2066 890 783 697 5814+? Öğretmen - - - - - 64+104 Okul 12 14 8 9 7 50+99 Öğrenci 1340 1963 796 800 703 5602+2839 Öğretmen - - - - - 102+99 Okul 12 14 9 9 8 52+104 Öğrenci 1342 1913 902 761 714 5634+2607 Öğretmen - - - - - 97+104 Sene 1940-41 1941-42 1942-43 6 7 Kelkit Şiran Torul Gümüşhane Toplam7 Bu veriler, ilgili yıllardaki maarif istatistiklerinden derlenmiştir. Toplam kısmında + sonrasındaki rakamlar eğitmenli köy okullarını ifade etmektedir. 66 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. 1944-45 1945-46 1946-47 1947-48 1950-51 Okul 12 16 9 9 9 55+121 Öğrenci 1755 2355 1218 1075 1266 7669+3539 Öğretmen - - - - - 96+121 Okul 18 16 9 9 9 61+123 Öğrenci 2091 2660 1339 1078 1305 8473+4035 Öğretmen - - - - - 128+121 Okul 25 17 9 10 10 71+124 Öğrenci 2574 2888 1295 1125 1315 9197+4201 Öğretmen - - - - - 146+124 Okul - - - - - 89+121 Öğrenci - - - - - 11431+3546 Öğretmen - - - - - 178+124 Okul - - - - - 221 Öğrenci - - - - - 15104 Öğretmen - - - - - 297 Bazı yılların eksik olduğu bu on yıllık döneme ait rakamlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde Gümüşhane’de ilköğretim alanında 1945-46 döneminden itibaren okul, öğrenci ve öğretmen bazında ciddi bir artışın meydana geldiği rahatlıkla söylenebilir. Anlaşıldığı kadarıyla II. Dünya Savaşının akabinde vilayet dâhilinde önemli miktarda yeni okul açılmış, buralara öğretmenler görevlendirilmiş ve bunlarla eşzamanlı olarak ilk tahsil çağındaki öğrenci adedi de dikkate değer biçimde artmıştır. 3. Ortaöğretim 1928 yılı itibariyle Gümüşhane’de biri merkezde ve diğeri Bayburt’ta olmak üzere iki ortaokul bulunuyordu. Merkezdeki okul, önceki yıllarda erkek orta mektep statüsünde olup 1928’de karma ortaokula dönüştürülmüştü. Bayburt’taki ortaokul ise 1928-1929 ders yılı başında faaliyete geçirilmişti (Yücel, 1994: 651). Bu iki ortaokulun 1928’den 67 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. 1950’ye kadar olan dönemdeki tespit edilebilen öğrenci ve öğretmen sayıları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir8: Dönem Gümüşhane Ortaokulu Öğrenci Sayısı 8 Bayburt Ortaokulu Öğretmen Sayısı Erkek Kız T. Bay 1928-29 106 29 135 1929-30 133 18 1930-31 165 1931-32 Öğrenci Sayısı Öğretmen Sayısı Erkek Kız T. Bay Tespit edilemedi. 40 4 44 Tespit edilemedi. 155 Tespit edilemedi. 65 5 70 Tespit edilemedi. 28 193 Tespit edilemedi. 61 5 66 Tespit edilemedi. 198 28 226 Tespit edilemedi. 57 4 61 Tespit edilemedi. 1932-33 63 10 73 5 - 5 58 6 64 3 - 3 1933-34 231 38 269 8 2 10 67 5 72 5 - 5 1934-35 79 5 84 9 1 10 58 4 62 7 - 7 1935-36 96 9 105 9 1 10 75 6 81 7 - 7 1936-37 118 13 131 7 2 9 95 9 104 8 1 9 1937-38 130 16 146 5 1 6 Tespit edilemedi. 1939-40 188 29 217 8 2 10 29 3 32 6 2 8 1940-41 31 4 35 8 2 10 35 7 42 7 2 9 1941-42 62 9 71 8 3 11 17 1 18 9 2 11 1942-43 64 6 70 8 3 11 53 6 59 8 2 10 1943-44 69 11 80 8 3 11 28 4 32 5 5 10 1944-45 66 8 74 7 2 9 33 6 39 7 3 10 1945-46 48 10 58 9 1 10 45 2 47 11 1 12 1946-47 83 20 103 10 1 11 40 5 45 9 1 10 1947-48 143 46 189 8 1 9 146 16 162 8 2 10 Bayan T. Bayan T. Rakamlar, ilgili yıla ait maarif yıllıklarından derlenmiştir. 68 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. 1948-49 144 36 180 9 2 11 139 12 151 6 2 8 1949-50 136 41 177 9 3 12 132 11 143 6 2 8 Gümüşhane’deki ortaokulların durumunu gösteren tablo bir bütün olarak değerlendirildiğinde okulların öğrenci ve öğretmen sayısı itibariyle dönemsel dalgalanmaların yaşadığı dikkati çekmektedir. Nitekim her iki ortaokulda 1930’ların başlarından itibaren öğrenci ve öğretmen adedinde bir düşüş yaşandığı ve bu durumun 1937’ye kadar devam ettiği, 1937-40 döneminde ise öğrenci ve öğretmen adedinde nispi bir artış yaşandığı, 1940’dan sonra ise yine bir düşüş döneminin var olduğu tablodaki verilerden tespit edilebilmektedir. Bu düşüş halinin 1947’de sona erdiği ve söz konusu tarihten itibaren öğrenci ve öğretmen adedinde tekrar bir artışın meydana geldiği rakamlarla sabittir. 1950 yılına kadar iki ortaokulun bulunduğu Gümüşhane’de bu tarihten itibaren okul adedinin 4’e yükseldiği tespit edilmektedir. 1950-51 ders yılı başında Kelkit ve Torul ilçelerinde de ortaokul açılmış ve eğitime başlamıştır (Milli Eğitim 1950-51, 1952: 4445). 4. Meslekî Eğitim ve Kurslar Tespit edebildiğimiz kadarıyla Gümüşhane’de meslekî eğitim konusunda dikkate değer ilk çalışmalar 1933 yılında Halkevi tarafından başlatıldı. Haziran 1933’te Gümüşhane Halkevi’nde bir biçki-dikiş kursu açılırken bu kursa 19 kadın katıldı. Gümüşhane Halkevi yine 1942’de bir dokumacılık kursu açarken söz konusu kursa 120 kişi iştirak etti. Kurs sonunda 15 öğrenci başarı gösterdi ve bunların da kurs açabilecek seviyede oldukları görüldü. Yine Gümüşhane Halkevi, Temmuz 1947’de Ziraat Bakanlığınca görevlendirilen arıcılık uzmanı İsmail Hakkı Arıcı vasıtasıyla bir haftalık müddetle arıcılık kursu açmış, yine Halkevi aynı yıl eylül ayında bir biçki-dikiş kursunu faaliyete geçirmiştir (Fıçıcı, 2013: 70,72, 73). Gümüşhane’de Halkevi’nin yanı sıra 1930’lu yıllarda meslekî eğitim veren bir de özel biçki-dikiş kursunun açıldığı tespit edilmektedir. Gümüşhane Merkez Türk Kadınları Biçki Dikiş Yurdu adı verilen özel dershane, 1936-37 ders yılında bir kurs açmış ve bu kursa 13 kadın iştirak etmiştir. Tek öğretmen tarafından yürütülen kursa katılanlardan toplam 193 lira ücret alınmış ve kurs sonunda katılımcıların tümü diplomalarını almışlardır (Maarif 1936-1937, 1938: 230-231). 69 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. Gümüşhane’de meslekî eğitime yönelik örgün nitelikteki ilkokulun açılması ise ancak 1946 yılında mümkün olabildi. Gümüşhane Erkek Sanat Okulu, 1946-1947 ders yılı başında eğitime başlarken 108 öğrencinin adı geçen okula kayıt yaptırdığı tespit edilmektedir. Bu öğrencilerden 39’u ders yılı içinde okuldan ayrılırken 69’u ders yılı sonuna kadar okula devam etti. Söz konusu ders yılında okulda 9 öğretmen görev yapmaktaydı (Milli Eğitim Meslek 1946-1947, 1948: 32, 99). Okulun enstitü kısmının ilave edildiği 1949’a kadar öğretmen ve öğrenci sayıları şu şekilde oluşmuştur9. Sene Öğrenci Öğretmen Sınıf I Sınıf II Sınıf III 1946-1947 69- - - 9 1947-1948 49 56 - 9 1948-1949 26 33 40 12 Gümüşhane Erkek Orta Sanat Mektebi, ilk mezunlarını 22 kişi ile 1949 yılında verirken (Milli Eğitim Meslek 1948-1949, 1950: 92), 1949-50 ders yılı başında ortaokulun enstitü kısmı açıldı. Ders yılı sonuna gelindiğinde ortaokulun ilk üç sınıfında 85, enstitünün iki sınıfında 26, toplam 111 öğrenci okulda öğrenim görmüş, 13 öğretmen görev yapmıştı (Milli Eğitim Meslek 1949-1950, 1952: 68, 69, 112, 174). Bunların dışında Gümüşhane’de Milli Eğitime bağlı olarak 1946-47 ve 1949-50 ders yıllarında Kur’an kursları ile yine 1949-50 ders yılında demircilik ve marangozluk kursu açıldığı tespit edilmektedir. 1946-47 ders yılında Gümüşhane merkezde açılan Kur’an kursuna bir öğreticinin nezaretinde 10 kişi katılırken (Milli Eğitim Meslek 19461947, 1948: 174), 1949-1950 ders yılında Gümüşhane ve Kelkit’te iki Kur’an kursu faaliyete geçirilmiş ve bu kurslara 15’i kadın toplam 44 kişi iştirak etmiştir (Milli Eğitim Meslek 1949-1950, 1952: 290-291). Aynı ders yılında Gümüşhane merkezde açılan demircilik ve marangozluk kursuna ise 2 öğretmen nezaretinde 16 kursiyer katılmıştır (Milli Eğitim Meslek 1949-1950, 1952: 272-273). D. Gümüşhane’de Okuma Odaları ve Kütüphaneler Tespit edebildiğimiz kadarıyla Gümüşhane’de Cumhuriyet’in ilk yılları itibariyle genele hitap eden bir kütüphane mevcut değildi. Bu yıllarda Gümüşhane’de okul kütüphaneleri dışında sadece bir tane halk okuma odası bulunmaktaydı. Gümüşhane merkezdeki bu 9 Veriler, Milli Eğitim istatistiklerinden derlenmiştir. 70 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. okuma odasında 1933 yılı itibariyle 263’ü Latin harfli, 425’i Arap harfli toplam 689 kitap bulunmaktaydı. Bu kitapların önemli bir kısmı felsefe, terbiye, mantık, ahlâk, tarih ve coğrafya ile alakalıydı. 1933-1934 döneminde bu halk odasına 910 okuyucu gelirken bunun 160’ı öğrenci, 197’si öğretmen, 255’i askerî personel ve sivil memur, 298’i de diğer meslek gruplarına mensuptu. Bu okuma odasının dışında Gümüşhane’de yukarıda da ifade edildiği üzere kültürel mekân olarak okulların kütüphaneleri mevcuttu. 10’u şehirlerde, 38’i köylerde toplam 48 ilkokul kütüphanesinde 2’si yabancı dilde, 1561’i Latin harfli ve 720’si de Arap harfli toplam 2283 kitap mevcuttu. Gümüşhane ve Bayburt’taki iki ortaokulda ise 12’si yabancı 266’si Latin harfli, 497’si Arap harfli toplam 775 kitap bulunuyordu (Maarif 1933-34 Halk Okuma, 1935, 3, 10-11, 23, 63, 70). 1933 yılı Şubat’ında Gümüşhane’de Halkevi’nin açılması sonrasında yukarıda bahsi geçen okuma odası, 160 cilt kitap ile Halkevi’ne devredildi. Halkevi kütüphanesi bu şekilde tesis edildikten sonra ilk dokuz ay içinde kütüphaneye 153 kitap daha kazandırıldı. Kütüphanede bu dönemde okuyucuların tek partiyle organik ilişkisi bulunan Ülkü, Hakimiyet-i Milliye-Ulus, Kadro, Cumhuriyet, Akşam gibi süreli yayınları okuma şansları da vardı (Gümüşhane Halkevi, 1933: 9; Fıçıcı, 2013: 60). Gümüşhane’de kütüphane adedi, 1936’da Bayburt Halkevi bünyesinde bir kütüphane oluşturulması ile ikiye yükseldi. Bayburt’taki bu kütüphanede 784’ü Türkçe, 68’i Arapça toplam 852 kitap mevcut iken kütüphaneden bir yılda 11’i kadın toplam 1070 okuyucu istifade etti (Maarif 1936-1937, 1938: 311). 1939’da Şiran ve Kelkit Halkevleri bünyesinde de birer kütüphane açılması ile Gümüşhane’deki kütüphane sayısı 4’e yükseldi (Maarif 1939-1940, 1942: 494). 1944’de bu sefer Torul Halkevi bünyesinde bir kütüphane faaliyete geçirilince vilayet dâhilindeki kütüphane sayısı 5 oldu (Milli Eğitim Kitaplıklar 1944-1945, 1947: 20). Bu beş kütüphanenin 1939’dan 1945’e kitap ve okuyucu durumu aşağıdaki tabloda gösterilmiştir10: Okuyucu Sayısı Kitap Adedi Sene Gümüş. Bayburt Kelkit Şiran Torul Gümüş. Bayburt Kelkit Şiran Torul 193940 2292 1072 111 141 - 2402 408 661 256 - 10 İlgili yılların maarif yıllıklarından derlenmiştir. 71 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. 194041 2458 1111 161 184 - 699 793 417 253 - 194142 2986 5878? 204 320 - 993 14190? 210 87 - 194243 3319 1146 252 475 - 1358 274 309 136 - 194344 3493 1156 200 528 - 1578 353 328 149 - 194445 3594 4590 124 542 205 1525 1410 768 203 2116 Yukarıdaki sayısal verilere bakıldığında Gümüşhane merkez, Kelkit ve Şiran’daki kütüphanelerin kitap adedinin ritmik olarak arttığı, buna karşılık okuyucu sayısının yıllar itibariyle dalgalı bir seyir izlediği söylenebilir. Bayburt Halkevi kütüphanesinin rakamlarında ise dikkate değer iniş ve çıkışlar görülmektedir. Nitekim 1940-41 döneminde kitap adedi 1111’den 5878’e, okuyucu adedi 793’ten 14.190’a yükselmiş, ertesi yıl ise kitap adedi aniden 1146’ya, okuyucu adedi ise 274’e düşmüştür. Yine iki yıl sonra aynı kütüphanede buna benzer bir artış da gözlenmektedir. Eğer Başbakanlık İstatistik Umum Müdürlüğünün yayımladığı bu verilerde maddi bir hata yok ise, bu durumun araştırılmaya değer bir husus olduğu açıktır. Yine tabloya bakıldığında 1944’te açılan Torul Halkevi kütüphanesine bir yılda gelen okuyucu adedinin de iki binli rakamları ile dikkat çektiğini söylemek mümkündür. SONUÇ Cumhuriyetin ilanı ile birlikte eğitim ve öğretim alanındaki değişim ve dönüşüm hamlesinin tüm parametreleriyle Gümüşhane ölçeğinde de kendini gösterdiğini söylemek mümkündür. Nitekim bu kapsamda ilk olarak vilayet dâhilinde karma eğitime geçiş yapılmış, kız çocuklarının ilkokullarda daha fazla eğitim alması sağlanmış ve yeni eğitim kurumları faaliyete geçirilmiştir. 1928’de Latin harflerinin kabulü sonrasında ise Millet Mektepleri vasıtasıyla birkaç yıl yoğun bir okuma yazma seferberliği yürütülmüştür. Ancak bu seferberliğin ülke genelinde olduğu gibi Gümüşhane’de de istenen başarı oranını yakalayamadığını söylemek gerekir. Vilayette 1930’ların sonlarından itibaren vilayet dâhilinde gerek okul ve gerekse öğrenci adedi bakımından önemli bir atılım kendini göstermiştir. Bu ivme II. Dünya Savaşı yıllarında aşağı doğru bir eğilim gösterse de 1940’ların sonlarına doğru yine yukarı yönlü bir dönem yaşanmıştır. 1940’ların sonlarında vilayet dâhilinde örgün meslekî eğitim kurumlarının 72 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. açılması da bir dönüm noktasıdır. Tüm bu olumlu gelişmelere karşılık çeyrek asırlık süreçte okullaşma oranı bakımından Gümüşhane’nin ülke gerisinde kaldığını ve kız çocuklarının okullaşma oranının Cumhuriyetin ilk yıllarına nazaran sonraki yıllarda düştüğünü de ayrıca ifade etmek gerekmektedir. KAYNAKÇA A. Arşivler Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA) B. Süreli Yayınlar Resmi Gazete C. Yıllık, Kitap ve Makaleler ALBAYRAK, Mustafa (1989). “Yeni Türk Harflerinin Kabulü Öncesinde Halk Eğitimi ve Yazı Değişimi Konusunda Bazı Tartışmalar ve Millet Mekteplerinin Açılması”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Ata Yolu Dergisi, 4: 483-487. ASLAN, Erdal (2011). “1924 İlk Mektepler Müfredat Programı”, İlköğretim Online, 10(2): 717-734. CİCİOĞLU, Hasan (1985). Türkiye Cumhuriyetinde İlk ve Ortaöğretim (Tarihi Gelişim), Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları. ERGÜN, Mustafa (1997). Atatürk Devri Türk Eğitimi, Ankara: Ocak Yayınları. FIÇICI, Nazım (2013). Gümüşhane Halkevleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Erzurum. Gümüşane Halkevi (1933). Gümüşane: Vilayet Matbaası. İlk Mekteplerin Müfredat Programı (1927). İkinci Tab, İstanbul: Devlet Matbaası, KILIÇ Selami (1991). “Türkiye’de Latin Harfleri Meselesi”, Atatürk Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 11(7): 551-558. Köy Mektepleri Müfredat Programı (1927). Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekâleti Talim ve Terbiye Dairesi, İstanbul. Kültür 1936-1937 İstatistiği (1938).İstanbul: Sakarya Matbaası. Kültür 1934-35 İstatistiği (1936). Ankara: Köyhocası Matbaası. Kültür 1935-1936 İstatistiği (1937). Ankara: Mehmed İhsan Matbaası. 73 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. Kültür 1936-1937 İstatistiği (1938). İstanbul: Sakarya Matbaası. Maarif 1932-33 İstatistiği (1934). İstanbul: Devlet Matbaası. Maarif 1933-34 İstatistiği (1935). İstanbul: Devlet Matbaası. Maarif 1937-1938 İstatistiği (1939). İstanbul: Sühulet Basımevi. Maarif 1933-34 Halk Okuma Odaları ve Umumî Kütüphaneler İstatistiği (1935). İstanbul: Devlet Matbaası. Maarif 1928-35 Millet Mektepleri Faaliyeti İstatistiği (1935). İstanbul: Hüsnütabiat Matbaası. Maarif 1923-32 İstatistikleri (1933). İstanbul: Devlet Matbaası. Maarif İlk Tahsil Çağındaki Çocuklar İstatistiği 1940 (1942). İstanbul: Hüsnütabiat Basımevi. Maarif İstatistiği 1938-1939 (1942). Ankara: Ulusal Matbaa. Maarif İstatistiği 1939-1940 (1942). Ankara: Ulusal Matbaa. Maarif İstatistiği 1940-1941 (1943). Ankara. Maarif İstatistiği 1941-1942 (1944). Ankara. Maarif Vekâleti 1925-1926 Ders Senesi İhsaiyyat Mecmuası (1928). İstanbul: Devlet Matbaası. Maarif Vekâleti 1926-1927 İstatistik Yıllığı (1929). İstanbul: Devlet Matbaası. Maarif Vekâleti 1339-1340 Ders Senesi İhsaiyyat Mecmuası (1341). Matbaa-i Amire. Maarif Vekâleti 1340-1341 Ders Senesi İhsaiyyat Mecmuası (1927). Dersaadet. Milli Eğitim Genel Kitaplıklar ve Müzeler İle Halkevleri, Odaları ve Okuma Odaları, Kitaplıkları İstatistiği 1944-1945 (1947). Ankara: Biricik Matbaa. Milli Eğitim İstatistikleri 1942-1943 (1945). Ankara. Milli Eğitim İlköğretim İstatistikleri 1943-1944 (1946). Ankara. Milli Eğitim Ortaöğretim İstatistikleri 1943-1944 (1946). Ankara. Milli Eğitim İlköğretim İstatistikleri 1944-1945 (1947). Ankara. Milli Eğitim Ortaöğretim İstatistikleri 1944-1945 (1947). Ankara. Milli Eğitim İlköğretim İstatistikleri 1945-1946 (1947). Ankara. 74 Önder DUMAN, “Maarif Yıllıklarına Göre Cumhuriyet’in İlk Çeyreğinde Gümüşhane’de Eğitim (1923-1950)”, Mavi Atlas, 7/2016: 55-75. Milli Eğitim Ortaöğretim İstatistikleri 1945-1946 (1947). Ankara. Milli Eğitim İlköğretim İstatistikleri 1946-1947 (1948). Ankara. Milli Eğitim Ortaöğretim İstatistikleri 1946-1947 (1948). Ankara. Milli Eğitim İlköğretim İstatistikleri 1947-1948 (1949). Ankara. Milli Eğitim Ortaöğretim İstatistikleri 1947-1948 (1949). Ankara. Milli Eğitim İlköğretim İstatistikleri 1948-1949 (1950). Ankara. Milli Eğitim Ortaöğretim İstatistikleri 1948-1949 (1950). Ankara. Milli Eğitim İstatistikleri Orta Öğretim 1950-1951 (1952). Ankara. Milli Eğitim Meslek, Teknik ve Yüksek Öğretim İstatistikleri 1946-1947 (1948). İstanbul: Pulkan Matbaası. Milli Eğitim Meslek, Teknik ve Yüksek Öğretim İstatistikleri 1948-1949 (1950). Ankara: Yeni Matbaa. Milli Eğitim Meslek, Teknik ve Yüksek Öğretim İstatistikleri 1949-1950 (1952). Ankara: Doğuş Matbaası. OKAY, Vehbi (1938). Cumhuriyetin 15 inci Yılında Gümüşhane. ŞAŞMAZ, Musa (2014). Türkiye’nin İdari Taksimatı (1920-2013), VII., Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. YÜCEL, Hasan Âli (1994). Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları 75 | Research Article Doi: 10.18795/ma.64038 Kemal SAYLAN Y d. Doç. Dr. | Assist. Prof. Dr. Gü ü h n Ün v , Ed b y F ü , T h Bö ü ü, Gü ü h n -Tü y Gü ü h n Un v y, F cu y of L ,D p n of H o y, Gü ü h n -Turkey kemalsaylan52@gmail.com SİCİLL-İ AHVAL DEFTERLERİNE GÖRE GÜMÜŞHANE DOĞUMLU MEMURLAR HAKKINDA BAZI TESPİTLER Özet Sicill- hv d f , II. bdü h d dön nd u nd h no on o n n c y u u n, u n v u y h y h nd b g v nd f d . 19. yüzy v nd b ço ç d n ön onu yn d b c n bu defterler, u n gö vleriyle ilgili bilgiler verirken, gö v y p h b z öz o y koymakta, d v n d , y p v ğ h nd da bilgi vermektedirler. Sicill-i ahval defterler nd Gü ü h n doğu u u y d y d . Bu ç nn c , sicill-i ahval defterlerinden hareketle O n bü o nd y Gü ü h n ’n n ön d ğ n o y ç v Gü ü h n h n bu n d üçü d o b un . Anahtar Kelimeler: Sicill-i Ahval, Defter, Memur, Gü ü h n . SOME OBSERVATIONS ABOUT GUMUSHANE BORNED OFFICIALS ACCORDING TO SİCİLL-İ AHVAL REGISTERS Abstract Sicill-i ahval registers are the records documents which were written during Abduhamid II’ period for the purpose of controlling the officials effectively and to inform about their identity and official lives. These registers are documents since they can be considered as sources for many important topics during 19th century. These documents are informative about duties of officials, the properties of the cities where they work, the administrative, financial and education system of the government. In these registers there are documents about officers who were born in Gumushane province, too. The main objective of the current study is to reveal the important values of Gumushane in Ottoman bureaucracy and to contribute to Gumushane history by using sicill-i ahval registers. Keywords: Sicill-i Ahval, Register, Officer, Gumushane. GİRİŞ Sicill-i ahval defterleri, cü - h u u y nn üb , hp nn nn Bu ç , 16.F1210.02.02 od u GÜB P p oj p olarak yer alan Ar . Gö . Gü N h KUL’ b g n nd , d n h v y üny , b b h ng ü y n up nd h z n nd n do y . Projede c ü d yo u . Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. o duğu, gö v b ynv uh (B b n O u nd h d h d C vd y , ,g y h ü du u , y ve b d n y n v R hb , 2000: 241). no on o n n P ’n n ç b y uu y b ehliyet dereceleri, varsa n n yd d d ğ d f II. bdü h d dön c y dön n büyü d n (Mert, 2000: 99). azl, d nd v Sicill-i ahval defterleri, 19. yüzy v nd b ço ç d n ön onu yn d b c n y d . Bu defterler, d c d v u nn hayat h ây nn y z o duğu b yog f öz ğ ni z, yn z nd u n gö v y p h b z öz d o y oy , d v n d , y p v ğ h nd b g v (Özg r, 2010: 25). O n D v ’n n on dön yd nz n v fn d f nn , ğ ğ, d f n n uu c ğ D v ’n n bu n d ön n bu d f n n uu c ğn d ço h z n . Günü üz d u n sicill-i ahval u n n âğ d n v c d n n n y c n o , bu g ço yd nz n y yn n O n v d ğ n gö d (Ü z-Efe, 2015: 15). Günü üzd sicill-i ahval defterleri verdikleri bilgilerle g ç dön O n yerel tarih ç n yn o u u d . Konuy g on n d b yü n z o üz ço yd p, v b d y y n y b (Saylan-Gö , 2016: 14). Ancak konunun g n ğ n b d ğ nd y p n y y n y n n o du ç n o duğu gö ü d . Bu konuda Gü ü h n g dy d y p n h h ng b ç bu un d .Ç nn c , bu topraklarda doğ u v O n bü o nd y ön d ğ o y ç Gü ü h n h n bu n d üçü d o b ğ . Ç nn n n o y oy ,b ç ç v çz v doğ u p d bu un dn d f n u u duğu dön d Gü ü h n nc ğ n n d y p n o y oy y o c . Çün ü O n d y p n nd d ğ p o 19. yüzy boyunc Gü ü h n S nc ğ ’n n d y p nd b ço d ğ y n . Bu dön d Gü ü h n ’n n O n d y p ç nd Merkez, Torul, K v Ş n z nd n o u n, Trabzon Vilayeti’n b ğ b nc onu und o duğu gö ü d (Saylan, 2014: 25-47). Ç y b za B b n O n n Gü ü h n doğu u n c . Dğ d v ndeki sicill-i ahval d f öz nd u n y h nd b z bilgiler verilerek y Gü ü h n ’d doğ u o n u n 77 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. , unv n y b nc d h , p , doğu y nd b g v c v h , ğ im seviyeleri ve bildikleri . B b n O n v nd nf d o n sicill-i ahval defterlerinde tespit d b d ğ z d y 102 Gü ü h n doğu u u bu un d . Bunlardan 96’ ü ü n, 6’ G y ü d .G y ü u n 3’ü Ru , 3’ü d E n ö n d . Başbakanlık Osmanlı Arşivinde Yer Alan Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkındaki Kayıtlar v G n üdü üğün b ğ B b n O n v nde y p ğ z d Gü ü h n doğu u o duğu b n 110 y gö ün d . Bu y DH. S İDd... v DH. S İD. E fon nd y d . Bunlar n büyü b bö ü ü DH. S İDd... fonund , b ç n d DH. S İD. E fonund d . Devlet Dh. saidd... Fonunda Yer Alan Kayıtların Dosya Numaraları Sı ra N o 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 Dosya Numarası Sır a No Dosya Numarası Sır a No Dosya Numarası Sır a No Dosya Numarası Sıra No Dosya Numarası 1/682 22/395 15/81 8/995 12/43 18/395 11/427 74/271 71/329 55/89 7/637 11/477 62/19 63/429 8/231 6/133 7/555 3/650 13/95 14/79 21/61 14/383 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 60/469 8/1023 8/255 6/5 192/181 8/575 8/723 8/273 8/927 194/135 183/57 146/487 137/177 80/339 27/257 4/1000 7/935 15/15 64/171 122/423 39/387 161/383 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 46/45 8/1021 173/475 16/477 17/323 40/133 62/381 8/705 8/423 8/243 12/299 57/205 37/501 125/303 183/108 147/121 137/265 198/229 8/279 39/305 60/25 21/67 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 128/409 198/138 136/399 153/347 108/119 147/413 146/485 180/205 185/238 136/281 51/215 99/417 99/35 125/173 127/367 121/397 111/139 49/277 109/459 172/315 13/75 34/231 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 126/471 159/317 86/381 192/61 185/165 148/63 154/211 171/323 136/49 156/321 151/153 82/401 133/25 189/204 151/273 139/13 138/233 188/111 70/191 130/75 T b od d gö ü düğü g b DH. S İDd... fonund y n y y op 108’d . 78 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. DH. S İD. E fonunda yer alan iki kayd n do y nu 33/6, 34/2’d . Bu y üz nd y p ğ z nc d y g b z p ğ z hususlar öz onu udu . Bu hususlardan ilki, k y n b z nd y n belgelerdeki isimlerin birbirini tutma d . Ö n ğ n Dh. S d… 22/395 dosya nu yd n 1245 h Gü ü h n doğu u üf dz d u f N c Ef nd ’n n oğ u h ud F z Ef nd ’y o duğu gö ü b b g nn ç ğ 1269 doğu u H c H b Ef nd ’n n oğ u h d Ş Ef nd ’y . Yine 6/5 do y nu y 1273 h nd Gü ü h n ’d doğ n Gü ü h n S nc ğ nüfu â b Ö ğ ’n n oğ u Ef nd ’n n c bu unduğu b nc b g n n 1272 h nd D d ’ doğ n Kov nc y n K n Ef nd ’y o duğu gö ü d . K yd n ğ f nd f n o gö n 60/469 no’ u do y n n b y p d ğ nd yd n 6/5 no’ u öz b n Gü ü h n S nc ğ nüfu â b Ö ğ ’n n oğ u Ef nd ’y o duğu p d d . Dh. Said. Mem fonunda yer alan 34/2 no’ u yd n öz nd b g n n 1290 Gü ü h n doğu u Hop kaz nüfu u u Yu uf B y’ n oğ u R z B y’ o duğu b d b g nn ç ğ nd n bu b g n n 1281 D d doğu u - Ş h n â p nd n S h B y’ n oğ u h d S d n B y’ o duğu n d . Dğ f n b z y da b b c n d v n ğ nd d . Bu y d öz n n onund p n z ç n d ğ b g n n do y nu no dü ü ü ü . Böy c bu yd n b b c n d v o duğu ifade edil y ç . Ö n ğ n, Dh. S d… fonund y n 80/339 no’lu kayd n 1269 h nd Gü ü h n ’d doğ n İb h Lü fü P ’y o duğu b v 4/1000 no’lu do y f n o gö d . Do y n n b y p p 4/1000 no’lu belgeye b d ğ nd b g n n b f nd bu b g n n İb h Lü f P ’n n cü -i ahvalinden nd ğ n d no bu un d . yn d Dh. S d… fonund y n 180/205 no’lu yd n öz nd b g n n 1293 h nd Gü ü h n ’d doğ n P n N b n z d h d F Ef nd ’n n oğ u h d S fv Ef nd ’y o duğu belirtilerek 96/451 no’lu b g f n gö d . 180/205 no’lu belgenin b nd ise cü -i halin Kaymakam Safvet Efendi’n n d v o duğu b ancak belgede Safvet Efendi’ n üny h nd b g verilmemektedir. Mehmed S fv Ef nd ’n n b g n n doğ u uğu öz f n o v n 96/451 no’lu belgeden teyit edilebilmektedir. y c b z öz d b g Ö n ğ n 21/67 no’lu kayd n öz b g n o uyu d ğ gö ü nd , bu b g n n 1265 Gü ü h n doğu d . u Bar 79 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. z n b İ Ef nd ’n n oğ u Sü y n S Ef nd ’y o duğu b d . Ancak belgey nc d ğ zd Sü y n S Ef nd ’n n 1279 n nd B z nd doğduğu belirtilmektedir. Yine 34/231 no’lu kayd n öz nd b g n n 1279 Gü ü h n doğu u nüvv bd n Gü ü h n İb h Edh Ef nd ’n n oğ u O n Nu Ef nd ’y o duğu f d d nc b g d O n Nu Ef nd ’n n Mamure ü’l-Aziz vilayeti tevabiinden Genveric karyesi ahalisinden Ahmed Ef nd ’n n oğ u o duğu v 1272 n nd G nv c y nd doğduğu yaz d . Son olarak 33/6 no’lu kayd n öz nd b g n n 1288 Gü ü h n doğu u K onu- ç h N hy üdü ü h d S B y’ n oğ u O n Z B y’ o duğu b v öz n onund 109/459 no’lu dosyaya f y p d . 109/459 no’lu do y y b d ğ nd b g n n 1287 Gü ü h n doğu u Gü ü h n S nc ğ c - İd z nd n Mehmed S B y’ n oğ u O nZ B y’ o duğu gö ü d . yn n b do y d y o duğu d d ç n hususlardan bir d ğ d . Ö n ğ n, Dh. S d… fonund y o n 146/485 no’lu dosya ile 147/413 no’lu dosya 1293 Gü ü h n doğu u İb h Edh Ef nd ’n n oğ u Ö Lü f Ef nd ’y . Bu b doğu o doğu g d nh B b n O n v y nd Gü ü h n u u y 110 o gö ü b b z y nb b nnd v ,b z b g d n doğu y Gü ü h n b n ğ ng ç yerlerinin f o gb n d n bu y 102’y dü d . Memurların İsim, Unvan ve Lakapları u n , yö d h d nn v ç nd n ön d . Yö d h ng n yoğun o h y d c b d n o n ono b n Unv n , op u v d v n zd nd du u n c y uğ n c ön puç Sicill-i ahval defterleriyle ilgili b “ f nd ”, “b y” vb. g b b n f d u n “h f z” g b f d d y h v n p n u n dğnn p d d ön ğ gö , ü p v d . p d . y y n n nz n d u n y unv n n y n “ ”, “ hüd ” vb. ü n . y c ğ du u unu ön p n ç n “h c ”, . 80 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. Memurların isimleri, Unvan ve Lakapları Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 Memurun Adı Abdurrauf bdü z z F bdü h Ahmed Ahmed Fevzi h dİh h d v üd Ahmed Nazif Ahmed Refik Ahmed Rifat h dŞ v h d Zühdü Ali Ali Rz Rz Rz Rz Ali Tevfik Bahaddin Bahaeddin Dursun Bekir Sami Cemaleddin Dikran (Ermeni) H fzH Halim Hamdi Hasan Hasan Fehmi Hasan Hilmi Hasan Tahsin Hayri Hayri Hayri Hü y n F vz Hü y n Hü nü Hü y n Rü dü Hü y n Rü dü Hü nü İb h İb h Unvanı Lakabı Efendi Efendi Bey Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Bey Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Silahtarzade ------------Sofuzade ----------------Kadirbeyzade ü zz nz d N z ğ z d N ç cz d ----------------K b yoğ u ------------------------Hasanalizade ------------Du u z d --------Eskicizade ------------Gezginzade --------------------- 81 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 İb h İb h İb h H İb h H d İb h Lü f İb h Lü fü İ do (E n) İv o (Ru ) İ H İ Ş v İzz S İ y n K o (E n) Kostaki (Rum) h ud Ş v Mehmed Akif Mehmed Ali Mehmed Ali Mehmed Arif Mehmed Ataullah Mehmed Avni Mehmed Mehmed Fehmi Mehmed Fikri Mehmed Kamil Mehmed Nuri h dR d Mehmed Refik h dŞ f h dŞ v h dŞ v Mehmed Nureddin Mehmed Safvet Mehmed Tevfik Mehmed Zeki Mehmed Ziya Mehmed Ziyaeddin Mustafa Fehmi Mustafa Hasbi Mustafa Hayri Mustafa Nazmi Mustafa Nuri u f Ş v Mehmed Burhaneddin O n Hü nü Efendi Efendi Efendi Efendi P Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Bey Efendi Bey Efendi Efendi Bey Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi ----Alemdarzade --------bdü d b yz d ----------------------------------------K dz d ----B nd c z d ------------üf d f nd z d ------------H c oçz d ----H c z d --------ü zz nz d --------Kadirbeyzade H c oçz d ----Karakellezade ----z d ----------------H co f nd z d 82 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 O nN z Osman Nuri Osman Nuri Osman Nuri O nR gp Osman Zeki Ö Ö Lü f Raif R d F düdd n Receb Fevzi Subhi Sadullah Sadi Sü y n F V yüdd n V y Rz Yordam (Rum) Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Bey Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi Efendi T b o’d n da n c ğ üz Gü ü h n doğu u u çf d . S d c 25 u d . Bu onud G y ü u n b h ç dğ nn o b z n u nd d h y yg n o duğu gö ü n ço u n n d . h d n u n n u y h d, 8 y İb h , 7 y v O n, 6 y d . Bu d bö g d d n h y n, p yg b v d büyü o duğunu gö d . ----H c z d ----- H c z d --------------------Velibeyzade --------Gü cüoğ u --------Harputizade ----- n büyü b bö ü ü d ç n hu u d . Gü ü h n ’d d .Ön ğn h d 22’d . Bunu 9 y u f d p ehlibeyt sevgisinin ne u n unv n v p , n n up o du ü y, b b nn n,g d y h n ç nd n ön b g v b d . Gü ü h n doğu u u n 95’ f nd unv n n , 5’ b y v 1’ f nd b y, 1’ d p unv n n kullan .B z u d bu undu ç v d n n n nd ğ lakaplar d n d . Bun d n b z Gü ü h n ’de bdü d b yz d , H c z d , Velibeyzade, K d b yz d , H c o n f nd z d , S b f nd z d , Alemdarzade, Eskicizade, B nd c z d , N ç c z d , H pu z d , Gü cüoğ u, z d , Sofuz d , S ahdarzade, K d z d , üf üz d , ü zz nz d , S d z d , H c b n z d , N z ğ z d , H c p c z d , D v z d , H c oçz d ; K ’ Alemdarzade; Ş n’d Gezginzade; To u ’d Hasanalizade g b p d . 83 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. Memurların Doğum Yerleri ve Tarihleri Sicill-i ahval y n n u u duğu 1879-1909 y d n , günü üzd n nd n p f Gü ü h n ’n n z , yu d d f d ğ zgb Torul ve Kelkit’ n b . nd Gü ü h n nc ğ n n d ğ d . Bu dön d z z o n Gü ü h n , Memurların Doğum Yerleri ve Tarihleri Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 Memurun Adı Abdurrauf Efendi bdü z z F Ef nd B y bdü h Ef nd Ahmed Efendi Ahmed Fevzi Efendi h dİh Ef nd h d v üd Efendi Ahmed Nazif Efendi Ahmed Refik Efendi Ahmed Rifat Efendi h d Ş v Ef nd h d Zühdü Ef nd Ali Efendi Ali Efendi R z Ef nd R z Ef nd R z Ef nd R z Ef nd Ali Tevfik Efendi Bahaeddin Efendi Bahaeddin Dursun Efendi Bekir Sami Bey Cemaleddin Efendi Dikran Efendi H fzH Ef nd Halim Efendi Hamdi Efendi Hasan Efendi Hasan Fehmi Efendi Hasan Hilmi Efendi Hasan Tahsin Efendi Hayri Efendi Hayri Efendi Hayri Efendi Hü y n F vz Ef nd Hü y n Hü nü Ef nd Doğum Yeri Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Ş n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Torul Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Doğum Tarihi (Hicri) 1273 1266 1260 1283 1262 1270 1270 1293 1292 1253 1298 1282 1268 1273 1272 1279 1292 1307 1269 1303 1290 1280 1274 1294 1291 1259 1281 1295 1256 1262 1265 1280 1290 1305 1256 1282 84 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 Hü y n Rü dü Ef nd Hü y n Rü dü Ef nd Hü nü Ef nd İb h Ef nd İb h Ef nd İb h Ef nd İb h Ef nd İb h H Ef nd İb h H d Ef nd İb h Lü f P İb h Lü fü Ef nd İ do Ef nd (E n) İv o Ef nd (Ru ) İ H Ef nd İ Ş v Ef nd İzz S Ef nd İ y n K o Ef nd (E Kostaki Efendi (Rum) h ud Ş v Ef nd Mehmed Akif Efendi Mehmed Ali Efendi Mehmed Ali Efendi Mehmed Arif Efendi Mehmed Ataullah Efendi Mehmed Avni Efendi Mehmed Efendi Mehmed Fehmi Efendi Mehmed Fikri Efendi Mehmed Kamil Efendi Mehmed Nuri Efendi h d R d Ef nd Mehmed Refik Efendi Mehmed Ş f Ef nd h d Ş v Ef nd h d Ş v Ef nd Mehmed Nureddin Efendi Mehmed Safvet Efendi Mehmed Tevfik Efendi Mehmed Zeki Bey Mehmed Ziya Efendi Mehmed Ziyaeddin Bey Mustafa Fehmi Efendi Mustafa Hasbi Efendi Mustafa Hayri Bey Mustafa Nazmi Efendi Mustafa Nuri Efendi u f Ş v Ef nd n) Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Kelkit Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Kelkit Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Ş n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n 1278 1278 1297 1279 1260 1279 1297 1297 1271 1269 1299 1277 1279 1294 1289 1269 1296 1283 1296 1270 1257 1276 1250 1255 1299 1296 1292 1298 1264 1271 1277 1296 1255 1298 1259 1260 1293 1266 1301 1292 1265 1279 1254 1274 1274 1280 1303 85 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Kelkit Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n Gü ü h n 1256 1273 1296 1260 1304 1306 1262 1287 1254 1293 1272 1296 1280 1297 1278 1253 100 Mehmed Burhaneddin Efendi O n Hü nü Ef nd O n N z Ef nd Osman Nuri Efendi Osman Nuri Efendi Osman Nuri Efendi O n R g p Ef nd Osman Zeki Bey Ö Ef nd Ö Lü f Ef nd Raif Efendi R d F düdd n Ef nd Receb Fevzi Efendi Subhi Efendi Sadullah Sadi Efendi Sü y n F Ef nd V yüdd n Ef nd Gü ü h n 1277 101 V y Gü ü h n 1288 102 Yordam Efendi (Rum) Gü ü h n 1265 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 R z Ef nd T b od gö ü c ğ z z d doğ z z y 3 etmektedir. T b od z z doğu üz Gü ü h n n ou u d u K ,2 d ç n hu u uo d . doğu u u n büyü b bö ü ünü . z z d doğ n u y 96’d . u Ş nv 1 u To u z p d nb d G y ü u nh p nn Memurların Eğitim Durumları O n D v ’n n dön nd d v n gö v d nd u u n ğ öğ f y 19. yüzy d n b n d v gö v h n g y b (Akkutay, 1984: 15-16). Bu alanda II. Mahmud dön nd 1824’ n b n ön d y b nd . 1838’d Meclis-i Umur- N f ’y f n yü ü yetkisi verildi ve Mekatib- Rü diye Nezareti u u du. 1845 y nd uv c -i Maarif T , 1851’d Encü n- D n , 1857’d f-i Umumiye Nezareti ihdas edildi. 1869 senesinde ise Maarif-i Umumiye Nizamnamesi y y n ğitimde nun ü c b d (Kodaman, 1990: 456-460). Bu nizamnameyle birlikte p , by n, ü d y , d d , u n v yü p o üz 5 ub y y d (İh noğ u, 1992: 372). Eğ d bu y p n d b z n d o uygulanmaya ç d.B f by n b, d gb ğ uu v n d v n b f n d b d v ü dy gb od n ğ 86 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. uu ğ n öğ nc d ğ ğn h d bu un yd . y b d . Bunun y n nd öz hoc Ü g n nd ğ nd bu gö ü d . u d nb z ğ d od n ğ uu nd h gö dü . veren kurumlar, by n p v d yd by n b v d . 19. yüzy n Y ğ u d ’d 5, Kov n ’ 17, To u ’d 29, o üz op 164 by n b ğ y d y d h zd . Gü ü h Y ğ ud v Kov n ’ b n o üz (TVS, 1869: 157). K z ğ n u K T zd Eğ d nd ğ n Gü ü h n ’y y n d ğ uu nd ğ nb z Sancak dâh nd zd ğ d . Sancak dâh nd ğ v n ço nc y nd Gü ü h n ’d 37, Kü ün’d 18, Ş n v K ’ 58 v yd . S by n p n n ’d 7, To u ’d 5, K , Kü ün, op 16 d bu un yd un d : n Sıbyan Mektebi bdü h Ef nd Ali Efendi Abdurrauf Efendi R z Ef nd Hü y n Rü dü Ef nd İb h H d Ef nd h dİh Ef nd h dRf B y Cemaleddin Efendi O n Hü nü Efendi Mehmed Ataullah Efendi Mehmed Ali Efendi Ö Ef nd Ahmed Fevzi Efendi Mehmed Ali Efendi Mustafa Hasbi Efendi Ali Tevfik Efendi Osman Nuri Efendi R z Ef nd h d Zühdü Ef nd Hasan Tahsin Efendi h d R d Ef nd Mustafa Nazmi Efendi İb h H Ef nd Ali Efendi Mehmed Burhaneddin Efendi Halim Efendi O n N z Ef nd Hü y n F vz Ef nd h d Ş f Ef nd Mehmed Fikri Efendi Özel Hoca İb h Lü fü B y h dRf B y Mehmed Kamil Efendi Mehmed Ali Efendi Osman Nuri Efendi h d R d Ef nd H n F h Ef nd ( y c İ nbu F h Su n h d Han Camii’nd d d) Hü y n F vz Ef nd h d Ş f Ef nd Mehmed Nureddin Efendi Medrese Mehmed Arif Efendi R z Ef nd İb h H d Ef nd h dİh Ef nd Mehmed Ali Efendi O n R g p Ef nd Sü y n F Efendi Hasan Tahsin Efendi Mehmed Tevfik Efendi H fzH Ef nd İb h Ef nd Mehmed Akif Efendi 87 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. Hamdi Efendi Ahmed Refik Efendi Mehmed Fehmi Efendi İ Ş v Ef nd Bahaeddin Dursun Efendi Yordam Efendi (Rum) İb h Ef nd Hayri Efendi h ud Ş v Ef nd Hü nü Ef nd Mehmed Avni Efendi Mehmed Ziya Efendi İzz S Ef nd Bekir Sami Bey u f Ş v Ef nd İ H Ef nd Bahaeddin Efendi h d Ş v Ef nd İb h Ef nd Mehmed Nureddin Efendi T b od d gö ü c ğ üz u n büyü b bö ü ü bu undu öy y d kasabada bulunan by n ekteplerinde ve medreselerde ğ gö ü d . B z bu o u d ğ n n y n nd b nd b nd , ç v h d y d İ nbu ’d öz hoc d n d d . Bun n y n nd İ nbu ’d c d o uy n d bu un d . Ö n ğ n, Hasan Fehmi Efendi öz hoc d n d d n on İ nbu F h Su n h d Han Camii’nd de ders . u n b z d od n zd ğ v n uu d tahsillerini d . 19. yüzy n on nd sancak genelinde toplam 244 ibtidai mektebi bu un yd (TVS, 1898: 671). Bu dön d ancak dâh nd y n zc 3 ü d y b v d . Bun d n bir tane Gü ü h n b nd , b n K ’ , bir n d To u ’d d (TVS, 1876: 223; TVS 1880: 223; BOA, MF. MKT, No. 928/72; Saylan 2014:174-179). Rü d y d n on ğ n d v y n Gü ü h n ’d d d v u n bu un d ğ nd n vilayet merkezlerine giderek ğ n ü dü ekteydiler. Gü ü h n doğu u u nd od n zd ğ alan u un d : Modern Eğitim Kurumlarına Devam Eden Memurlar İbtidai V y R z Ef nd Hü y n Hü nü Ef nd Mehmed Tevfik Efendi H fzH Ef nd İb h Ef nd Mustafa Nuri Efendi Rüşdiye Sadullah Sadi Efendi Hayri Efendi Hü y n Rü dü Ef nd Hü y n Rü dü Ef nd Cemaleddin Efendi O n Hü nü Ef nd İdadi Hasan Hilmi Efendi Mehmed Refik Efendi Osman Nuri Efendi Hayri Efendi İb h Ef nd Sultani Ahmed Nazif Efendi Mehmed Zeki Bey 88 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. R d F düdd n Efendi Ö Lü f Ef nd Ö Lü f Ef nd h d Ş v Ef nd İb h Lü f Ef nd Mustafa Hayri Bey Mehmed Akif Efendi Hayri Efendi R z Ef nd Mehmed Efendi Hasan Efendi R z Ef nd Raif Efendi h d v üd Ef nd Receb Nuri Efendi Mustafa Fehmi Efendi Ahmed Efendi bdü z z F Ef nd B y V yüdd n Ef nd Mehmed Ziyaeddin Bey Ali Tevfik Efendi R z Ef nd h d Zühdü Ef nd Mustafa Nazmi Efendi V y R z Ef nd İb h H Ef nd Hü y n Hü nü Ef nd O n N z Ef nd Mehmed Fikri Efendi Hamdi Efendi Ahmed Refik Efendi Mehmed Fehmi Efendi H fzH Ef nd Ahmed Nazif Efendi Osman Zeki Bey İ Ş v Ef nd Bahaeddin Dursun Efendi İb h Ef nd Hayri Efendi Mehmed Refik Efendi h ud Ş v Ef nd Hü nü Ef nd Mehmed Avni Efendi Mehmed Ziya Efendi Mustafa Nuri Efendi R d F düdd n Ef nd Ö Lü f Ef nd h dİh Ef nd Bekir Sami Bey Ö Lü f Ef nd u f Ş v Ef nd h d Ş v Ef nd İ H Ef nd Bahaeddin Efendi İb h Lü f Ef nd h d Ş v Ef ndi Mehmed Zeki Bey Kostaki Efendi (Rum) R z Ef nd Mehmed Efendi Hasan Efendi İb h Ef nd R z Ef nd Raif Efendi Receb Nuri Efendi İzz S Ef nd ( İd d ) 89 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. T b od ü dy gö ü b nd . İd d y d d d nd d . n d c ğ üz Gü ü h n doğu u u n büyü b o u u u. u d nb d d d v u n v d n g n d ü y d d nd o u n İzz S ğ . Su n d ğ n u y bö ü ü d v Ef nd o du ç Bunun y n nd G y ü n ğ du u n b d ğ nd öğ n n ubu bu undu d nî c o u d d gö ü d . Ö n ğ n, Ru ö n o n İv o Ef nd , Ko Ef nd v Yo d Ef nd Ru millet mektebinde o u n E n ö n olan Dikran Ef nd , İ y n K o Ef nd v İ do Ef nd d E n b nd ğ gö ü d . G y ü u d n b z d ğ n nd c p nd d n on d h ço ü ü n n ch ğ ü diyeye d v . Ö n ğ n Ru ö n Kostaki Efendi, Rum millet m b nd n zun o du n on ü diye mektebine yd n y p bu d ğ . Memurların Bildikleri Diller ve Seviyeleri Sicill- hv d f nd n u n b d dğ dilleri de tespit etmek ü ündü . D f d u n h ng d ne seviyede bildikleri “ n d ”, “ onu u ”, “okur” ya da “okur-yazar” nd b d . Gü ü h n doğu u u nd b dil bilenlerin isimleri ve bildikleri dillerin seviyeleri öy d : Memurların Bildikleri Diğer Diller ve Seviyeleri Diller pç 1 Sc bö ü Aşinadır1 Konuşur Mehmed Arif Efendi Hasan Hilmi Efendi İb h Lü fü B y Ali Efendi Osman Nuri Efendi Abdurrauf Efendi Mehmed Nuri Efendi R z Ef nd İb h H d Ef nd h dİh Ef nd h dRf B y Cemaleddin Efendi Ahmed Fevzi Efendi O n Hü nü Ef nd Mehmed Ataullah Efendi yd nd o uduğu dâh d . p “ R z Ef nd Hü y n F vz Efendi pç v F ç d Okur Bekir Sami Bey .” b Okur-Yazar Hasan Fehmi Efendi y n , bu 90 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. F ç O n R g p Ef nd Mehmed Kamil Efendi bdü z z F Ef nd Bey Sü y n F Ef nd Mehmed Ali Efendi V yüdd n Ef nd Mustafa Hasbi Efendi Ali Tevfik Efendi Osman Nuri Efendi Hasan Tahsin Efendi h d R d Ef nd Mustafa Nazmi Efendi V y R z Ef nd Ali Efendi Mehmed Burhaneddin Efendi Osman Zeki Bey İb h Ef nd Mehmed Zeki Bey Kostaki Efendi Mustafa Hayri Bey Mehmed Arif Efendi Hasan Hilmi Efendi İb h Lü fü B y Ali Efendi Abdurrauf Efendi Mehmed Nuri Efendi R z Ef nd İb h H d Ef nd h dİh Ef nd h dRf B y O n Hü nü Ef nd Mehmed Ataullah Efendi O n R g p Ef nd Ahmed Fevzi Efendi bdü z z F Ef nd Bey Sü y n F Ef nd Mehmed Ali Efendi V yüdd n Ef nd Osman Nuri Efendi R z Ef nd Hasan Tahsin Efendi Mustafa Nazmi Efendi V y R z Ef nd Ali Efendi Mehmed Burhaneddin Efendi Osman Zeki Bey Kostaki Efendi Cemaleddin Efendi Hasan Fehmi Efendi 91 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. F n zc V y R z Ef nd Ahmed Nazif Efendi Dikran Efendi Mehmed Zeki Bey İng zc Receb Nuri Efendi Ermenice Rumca İ Dikran Efendi Kostaki Efendi İ y nK Efendi y nc Kü ç İ do Ef nd Mehmed Avni Efendi İ y nK o Efendi Hayri Efendi İ y nK o Efendi or Receb Nuri Efendi T b od d gö ü c ğ üz pç y n o n 35, onu n 2, o uy b n 1, h o uyup h y z b n 1 u v d . F ç y n o n 27, onu b n 1, h o uyup h y z b n 1 d . F n zc y n o n 3, onu b n 1, okuyup y z b n4 d . İng zc v İ y nc y o uyup y z b n 1’ bu un d . 1’ d E n c v Kü ç onu b d . 2 ise Ru c y n d . Gü ü h n doğu u u nd nc b d b n u y 82’d . ncak bun d n 67’ bu d d c n d . O u -y z v y nd y b nc d b n u y y n zc 8’d . Bu d u n y b nc d vy nn n d dü ü o duğunu gö d . Gü ü h n doğu u u , b pç v F ç o üz F n zc , İng zc , İ y nc v Kü ç gibi dilleri bilmektedirler. Mü ü n u d h ço pç v F ç gibi Doğu d n b nG y ü F n zc v İng zc gibi B ö n d b d ler. y c b od d ç n b ç hu u bu un d . Bun d n biri, ü ü n u n pç ve F ç dillerini n derecesinde bilmeleridir. Bunun sebebi, by n b nd v d d bu derslerin yeter düz yd v o d .G y ü r çn du u un daha f o duğu gö ü d . F n zc v İng zc b n G y ü memurlar, bu dilleri okur-yazar seviyesinde b d . Bu d g y ü o u nd B d n v n ön gö d . D ç n d ğ husus ise Ru ö n Kostaki Ef nd ’n n c yd nd Ru c y n o duğunun y z o d . Kostaki Ef nd ’n n Ru o n ğ n c yd nd Ru c y n o v , y c yd n bu f d n n y n y z d ğ n y d bu n n Ru o y n b r ailenin y n nd y ğn g d . 92 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. SONUÇ İnc d ğ doğ n op G y ü ö n ğ nd b dğn z dön d T bzon vilayetine b ğ o n Gü ü h n 102 u bu un d . Bu u d n 96’ d .G y ü n 3’ü Ru , 3’ü E n ’d . Bu du gö ü düğü g b op u d bü ün un u n O n bz gö d . nc ğ dâh nd ü ü n, 6’ u Gü ü h n d nd y Bu ç onund Gü ü h n doğu u u n y y g p ğ z b z hu u v d . Bu hu u un d : Sicill- hv y nda d n u rastlanmakla birlikte Gü ü h n ’d doğ n u n nn o duğu gö ü d . ü ü n u n büyü bö ü ü G y ü u n , z z d doğ u u . u n b z yö d ö ü n up n b z d yn O n bü o nd gö v n u çocu d . u n büyü b bö ü ü, bö g d y d od n zd ğ v n öğ uu nd n zun o u , yü öğ d v d . Bu du u d n büyü n, sancak dâh nd yü öğ uu n n bu un v ğ v y n yü y n n nc d n ç mak zorunda kalma d . Bu d doğ o u nd nc b d b o nn dü ü ü ü . S c y nd d ç n hu u d n b d ü ü n u nd nc d o pç v F ç g b Doğu d n n, G y ü murlar nd İng zc , F n zc g b B ö n d n ch d d . Bu durum, dön n ğ nno y ç d ğ b onuç olsa gerektir. Sonuç o ö üb hî v ü ü g ç h p o n Gü ü h n , günü üzd o duğu g b O n bü o nd gö v n ço yd u y . Bu da bu op n h boyunc z , ç n v y n n n büny nd ba nd d ğ n n g d KAYNAKÇA Arşiv Kaynakları Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dahiliye Nezareti Sicill-i Ahval Defterleri BOA, DH. SAİDd: No. 1/682, 22/395, 15/81, 8/995, 12/43, 18/395, 11/427, 74/271, 71/329, 55/89, 7/637, 11/477, 62/19, 63/429, 8/231, 6/133, 7/555, 3/650, 13/95, 14/79, 21/61, 39/387, 122/423, 64/171, 15/15, 7/935, 4/1000, 27/257, 80/339, 137/177, 146/487, 183/57, 194/135, 8/927, 8/273, 8/723, 8/575, 192/181, 6/5, 8/255, 8/1023, 60/469, 46/45, 8/1021, 173/475, 16/477, 17/323, 40/133, 62/381, 8/705, 8/423, 8/243, 93 Kemal SAYLAN, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Gümüşhane Doğumlu Memurlar Hakkında Bazı Tespitler”, Mavi Atlas, 7/2016: 76-94. 12/299, 57/205, 37/501, 125/303, 183/108, 147/121, 137/265, 198/229, 8/279, 39/305, 60/25, 13/75, 172/315, 109/459, 49/277, 111/139, 121/397, 127/367, 125/173, 99/35, 99/417, 51/215, 136/281, 185/238, 180/205, 146/485, 147/413, 108/119, 153/347, 136/399, 198/138, 128/409, 130/75, 70/191, 188/111, 138/233, 139/13, 151/273, 189/204, 133/25, 82/401, 151/153, 156/321, 136/49, 171/323, 154/211, 148/63, 185/165, 192/61, 86/381, 159/317, 126/471, 14/383, 161/383, 21/67, 34/231. DH. SAİD. MEM: No. 33/6, 34/2. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Maarif Nezareti Mektubi Kalemi BOA, MF. MKT: No. 928/72. TVS (Trabzon Vilayet Salnameleri) TVS 1869; TVS 1898; TVS 1876; TVS 1880. Diğer Kaynaklar KKUT Y, Ü (1984). Enderun Mektebi, Ankara: G z Ün v Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İ Y yn . nbu 2000. İHS NOĞLU, Ekmeleddin (1992). “T nz Önc v T nz Dön O n B v Eğ n y ”, 150. Yılında Tanzimat, ss. 335-395, Ankara: Tü T h Ku u u Y y n . KODAMAN, Bayram (1990). “II. bdu h d D v nd Eğ v Doğuştan Günümüze Büyük İslam Ansiklopedisi, Cilt 12, ss. 456-460, İ Y yn . MERT, Talip (2000). “S c hv D f v Nizamnameler-I”, Arşiv Araştırmaları Dergisi, 2: 97-111. Bun D Öğ ”, nbu : Ç ğ Y y n n ÖZGER, Yunus (2010). Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Osmanlı Bürokrasisinde Yozgatlı Devlet Adamları, İ nbu : IQ Y y n . SAYLAN, Kemal (2014). Gü ü h n -İd Gü ü h n Ün v Y yn . , So y v E ono T h, Gü ü h n : SAYLAN, Kemal ve İ h n GÖK (2016). Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Ordulu Devlet Adamları, İ nbu : İd &Kü ü Y y n . ÜRK EZ, Naim ve yd n EFE (2015). Hataylı Osmanlılar, Konya: Ç zgi Kitabevi. 94 | Research Article Doi: 10.18795/ma.94919 Asiye KAKIRMAN YILDIZ Doç. Dr. | Assoc. Prof. Dr. Ün v , Fen-Ed b y F ü , B g v B g Yön Bö ü ü, İ nbu -Tü y Marmara University, Fac. of Sciences and Letters, Dep. of Information and Records Management, Istanbul-Turkey akakirman@marmara.edu.tr OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANMASINDA ROL MODEL OLARAK AİLE Özet Bu ç nn c , Tü y ’d o u n ğn y b v o u y b ü ü dönü ü b ç n, o u f y n n o u önc dön çocu n nd g n g ğnn n çz . Bu ç o u önc dön çocu n n z h n erin p v n y b ç n nn b b n n f o g ğ n vu gu . Bu ç d , çocuğun o u u d v n g nd o od o g n nn b b n n, o u n ğn h p o up o d ve bu n üz nd o b c ğ h n d nf ö nd n n kriterler nd analiz edilecektir. Bu n z yn z nd , Tü op u unun o u n ğ n n b gö g o da yorumlanabilecektir. Bu ç h z n n n , İ nbu ’un f bö g nd y n z n b ğ uygu n o u nd çocuğu o n 546 aileye uygu n . “ ç nd o u d v n , n n bü ün b y n etkiler.” h po z nd n h ç d ,h b v yn n b o model olarak o u n ğn h p o up o d h d çocuğun o u n ğ z n çn n n ç b n n o up o d ğ o gu n . Anahtar Kelimeler: Okul öncesi dön , Kitap o u n ğ , Anne-b b n n o ü, Tü y . FAMILY AS A ROLE MODEL ON DEVELOPING A READING HABIT FOR PRESCHOOL CHILDREN Abstract The purpose of this study is to emphasize the importance of the active role of the parents to implement the concept of books in the minds of preschool children for establishing the reading habit in Turkey and turning the act of reading a culture, underlining that the reading activity should be started from preschool children. In this study, the relation between whether the parents, who must be the role model for the child, have a reading habit and variables that are thought to affect said habit will be analysed. This analyse will also be able to be interpreted as an indicator of the reading habit of Turkish society. To reach the intended audience, the questionnaire prepared for this purpose has been used on 546 families with children who attend preschool educ on n u on . In h udy, b d on h hypo h “Th d ng h b n h f y ff c v y b of h f y”, wh h h p n h v d ng h b nd f h y h v ny effort to make their child to develop a reading habit have been examined. Keywords: Preschool period, Reading habit, The role of the parents, Turkey. Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. Giriş O u n ğ, n o u y öğ nd n on bu y z v y p n ğ çn z n g n ön b b c d . O u önc dön çocu n n büyü çoğun uğunun o u y z b d ğ v do y y bu dön çn o u n ğ v nd n b h d y c ğ dü ünü d ü d , bir n n n h y nd n n, d v n p nn v öz nn n nd n ön dön n, n çocu u o d d nd n 3-6 y o duğund n b h d d . Öz n v Y n ’ n (2014) B oo ’un y p ğ b y f b ğ n gö , 17 y n d o nzhn g n n %50‘ 4 y n d ou d . % 30’unun 4 y nd n 8 y n d ; % 20’ n n 8- 17 y nd z n dğ p d . Y n Öz n v Y n ’ n (2014) f bu unduğu b b y gö o u önc nd çocu b,d g v b y n çocu – gö - öz ü d % 12 d h y kullanabilmekte ve bu becerileri, ilkokulda % 13, ortaokulda % 19, lisede % 30, ün v d % 34 o d v gö d . B nz d ,o u zevki ve o u ü üü dn n dn o n gö öz ü v y z b c düz yd o b v d h b o b c öngö ü d . Do y y bu dön d z n y n b g, b c v n n y ny d öğ n o du ç güç gö ün d . O u önc döne çocuğu ç n o u n ğ,b y d n önc nn -b b y d b büyüğü f nd n nd n y p n o u f y nn b z b n y b b d nd p ğ nd n dğ y yn çp d c n bakmak d ğ d . Bu faaliyetler düz n o y p d ğ nd , çocu b y yn nd b b ğ g c v b üdd on çocu ç n n ğ dönü ileride iyi bir okuyucu o nnz n d böy c o c . İn n n h y nd okuman n n hâ n g n ğ y n ve bunda rol oynayan b ço n bu un d . Bun nd n b çocuğun , on d ç nd y d ğ op u , o u u v öğ n gelmektedir (Tanju, 2010, 31). F çocu o u g n ou u nb n n gö v d . U u Eğ B n B Ku u u u IE ’n n (In n on oc on for the Evaluation of Educational Achievement) ilkokul 4. s n f öğ ncileri ve aileleriyle Tü y ’d d uygu d ğ p oj , nn b b n çocu n o u b c n g d ön b o h p o duğunu o y ç (S v , 2003, 59). Bu n d n bu ç d , çocu no u b c n g d o hpo n n nd n n bu 96 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. n ğ n d c h p o duğu n z d c . p d y ç c ; Tü y ’d p - çocu - Türkiye’de Okuma Alışkanlığı Sorunu Tü y ’d pv o u ü üü y p bu unduğu uz o u( ) o ununun hâ â d v d yo o n n n ön no nd öz h b o c çocu z b y y p yo o u u uzdur. n n on d c z y f o , bugün ç nd n d n d . Bu onud y p ğnn n d n , g c ü n n h h ng b , p v ü üph n ü ü ünü y c Bu o unun çözü ü b n n o c ; n nng doğduğu nd n b n b y c .Ü zd bu ö ü d ğ ,y d h d n o u önc dön çocu g ç c . G c ğn y n o n çocu y p c h ü ü y , nd ü y y p n y n n g . O hâ d y p g n, çocu n doğu nd n b n h ü ü g n ğ o d . Bunu y p c z , b d .F onuç ndan d d n bu gu gö Tü y ’d , o u önc dön çocu nn p o u n ğ z n nd o od o g n n n gö v n y nc y n g d ğ gö ü d (Tuğ u v Y z, 2013, 29; S v , 2003, 59; T nju, 2010, 31; S v , 2013; Ş n, 2007; Tuğ u v F y n, 2013). Uu öç d fü o o u b c v d v n n hpo dğ z y d .N Uu O u B c nd G Projesi PIRLS’ (The Project of International Reading Language Skills) gö Tü y , o u n ğ v ü ü ü onu und 35 ü nd 28. d y . 2001 y v n gö ü zn b z onuç d nd n nd un y d (Ç b vd., 2014, 68): - n o u önc bu un , - O u - Evd ü üph n ğ nin v yn - no u - Ü ü zd d n - Snf dön d çocu b n f ü üph n nn n y ğ, nny b n ğ nd nin z ğ , zo , o u önc ğ g n ön d c Tü y v İ n o u önc ğ ng n o nc o u vcud hpo n v uygu d b (K c zd .) , 97 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. - Snf y p çocu p n , g z v d g d y n erin fazla O u n ğ z onu und , f z n d y p n b n onuç d Tü op u unun o u d ğ n , o uy n n çoğunun y p g y yn o uduğunu gö d (Özd rci, 1990, 154-155; O u Kü ü ü H , 2011; Güv n v yo , 2014, 99). Do y y d c d by y d n çny p y n, f yd d ç n y p n “o u ” n y n n b zz nd d p ob gö ün d . Bu n d n , okur y y n, ü ü d y (Ş n, 2007, 96-97) b o u n ğ po nng v bu po nn ü g n n y y g d . Bu po nn b p uygu n c ğ b o u önc dön çocu y d . Çözümün Odak Noktası: Okul Öncesi Dönem O u önc dön , n n n düny y g n n d nd n b y o u ğ n d g ç n v y ç . O u önc dön d çocu öğ n n ğn n c d y n b , zhn v d gb ç n d hz b g gö d . Çocu d y z v p n z n , y z n nd b c b c n g d bu dön d g ç . y c çocu no u y g nnou d o u önc dön d g d n b d . Çocu o u y yön o n bu g , z n ç nd g d n b g n dönü ü v ç çocuğun h y nd y (Oktay, 2002; Güv n v yo , 2014; S v , 2013). O u önc dön , b çocuğun o u y o n g n ç üz n uygun v d (Y vuz , 1997, 204). Bu dön çocu n ç b nc o n ğnn y , p n bö ü o uyup n n h y c n b y nd p b n d v n n çocuğun h y gücün b d n n d . Çocuğ y b n n , ç ğ b d y p y gb ân nn ; çocu nd nc d ğ ph nd onu u u d (S n Ç g n, 2006, 179). O u önc dön ğ , öz ğ g ğ y n z u u o d ğ , yn z nd d d g ç b c b ğ d . Bu dön d y b ğ b uu n çocu , o u önc ğ uu nd v n ğ d nd ğ z n çocuğun g ç nd n ço ön onuç d d c . 98 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. O u önc dön d çocu , ç v nd h y g , fb c v b b n n g b d . Bu dön d on y n zc öz n y n ,o yn o u u un f o n ğ d h ğ c b v d . Çocu y n onu çn uy nd , onun o u o n d , g duy b c ğ y n onu h nd ön b g v v h y gücünü d ğ n b (Oktay ve Polat, 2005, 6). Çocuğun o u önc dön d dğ ğ n y d ğ v d b üz nd büyü b y h p o duğu y p n rmalarla da ortaya onu u u . O u önc dön b yn g n n n yoğun v h z y nd ğ dön d . B y n g çocuğun b , d , o o , o y v duygu g çn güç ü b z n o u u u . Bu n d n , çocu öz o u önc dön o d nd ny n y nd ço h z büyü v bu g n nd c b hz y n . Böy c çocuğun nd po n y n g ç nn v op u un ü nb b y o b n n yo u ç o u . B y n o u önc dön boyunc h z g ğ ç n bu dön , b yn n ç v n ç o duğu dön d . Bu p d ç v , çocuğun g n v öğ n o v yonunu d nd n . Çocuğun n d f d b c ğ, n öğ n b c ğ v h ng h z öğ n b c ğ çocuğun ç v n n n d d y c o duğuy v çocuğ n g b o n unu duğuy y nd n d (O u Önc Eğ P og , 2013, 12 ). Okuma Alışkanlığı Kazanımında Ailenin Rolü İn n g nn y p y ç ç d . Bu n d n , v d ön p nd d . nd ğ nd , yn d bunun d o yo- ü ü ç v y ç ç o duğu gö ü d (K ğ ç b , 2010, 32). İn n n h p o du d , öz z ç ç nd n, g n n ön b oü v d g p o oj n n f n nd d d n bu gu , d n d ğ z üz , vd ğ z insanlar, o uduğu uz p ,bz v n d p n, h ğ z duygu g b y d ğ z her y n b yn z d nd n d ğ n gö d . B b d y , b yn z n n n v doğu n g n z c z n ö nd , b v yn n çocu n d nç v y n g o u b b y n un onu und y p b c p ço y o duğu gö ü d (Siegel ve Bryson, 2015, 23). Buna paralel olarak a da, düz n o u n ğ o n nn b b n çocu nnd h y b o uyucu o du n gö d . Öz y n y nd çocu n ,zhnv o y g nd v n dn nd n o ü büyü ü . L üd , o u n ğnn nn f nd n 99 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. dğ g ço yd ç y p . Bu ç gö , nd p o uy n, çocuğun p n v çocuğun p o uy ön o n n çocu ç n doğ b öğ n o ğ d ğ nd n b hsedilmektedir. Ebeveynlere bir tavsiyelerin v d ğ üd ç z n n ön no d n b , p o u n ğnn z n nd üy nnb b y o n n n ön d . Çocuğu z p yüz yüz g n d . O u önc dön çocu oyun ç ğ nd d v bu çocu h y n “y ” oyun öğ d ; p oyun vd d . O u y h nüz b y n çocu , nd n o un n p v y n n y d h ây d n . Çocu , 2 y nd n b n v h f y y b . K nd n n n v b h ây on ço u u d . 34 y n g d ğ nd çocu , nd n h ây p n n o un nd n ho n . 4-5 y nd , nd n p v p ğnn o gerekmektedir. A b y önc nd p o uy çocu ç n od d . Evd b p o duğunu v nn b b n n p o uduğunu gö çocuğun p o u n ğ z n ç n on d c ön d (S n Ç g n, 2007, 29-30). Okuma ğ büyü ö çüd çocuğun v nd pv d of y b n . Bu n d n b v yn o u ğ n n çocuğun d h b nc y nd , nd n b d ğ n öğ n d . Çocu n do un c ğ v gö c ğ y d nb kitaplar ol d . Çocu n n b , b v yn çocu b v on d n n d nd u y b çocuğ n v yü o u d . Böy c çocuğun d , p o n g b g . Eğ ebeveyn p ç y n gö , o u y g uy nd c v o u çn y b h z o n “göz öz üğü” g c (Bamberger, 1990, 45). Söz ü d b c v o u -y z g onu nd on , n yü ü , o u o up c v p , h ây n , p o u v ü g n o y h nd y d ç n g n nne-baba-çocu öz ü n n ön n gö d . Çocuğun d v o u b nne-b b n n öz ü y n v y hevesli o , vd p n bu un v ny p o un y b n nn o u ü üü nd güç ü b ğ n bu un u u . Söz ü d b c v b dy y n özcü d ğ c ğ g b f ö ç n o u ü ü ünü n y v o nd y nn g o u -y z ğ ç ç gö ü d . Bu ü b d n y d n yo un o büyüy n b çocu , o u h y nd 100 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. o duğu g b , o u -yazar toplu d . (K ğ ç b , 2010, 114) b y n o d b Son z n d y p n , n çocu nn v d d ou u n gö .A n bu gu önc nd vd p yod o çocu n kitap o uy n h y boyu d h ço o udu n , ono , d v düz y ç b d n,dğ nn bu du u un n b belirtilmektedir (Zembat, 2005, 41). d z v n jlarla ğ nd n n n uzun o onuç , okul d y n n o y n d d h ü p fo n gö d Y p n , h nh ü d , y o u b y n g d h d , o u un n y nc y y n çocu n bu unduğunu gö d . Bu b d n öz o u önc dön d v y nç v d n d uy n y z ğ yüzünd n vcu po n y n y nc g y n çocu sorunu dikkati ç d (O y, 1983, 3). Çocuğun o u g n n o u u und nn -b b b nd u b c ğ y n b n bu f o uy ou ub od o u u n nn v b b , ö çüd d bu unu (Y vuz , 1997, 165). Kongresi’nd (2014) n n d çocu n çocu o u ü ü ü d nd çn y b n : y çocu - Gö - E - v d n b bu u u u y , v ç n dön d n b n nd y p nd nno u duyu y od v o u 1. po dü g n uy nno u f çocuğun h ç n n o ü büyü n v çocuğun y g nng Tü y Çocu u n ğ n ou uu c y ü . Çocuğ n nd p n ön v edya z n v u d v n p n n önün g ç b c ğ b n , p ğn y , ü ü ü onu und çocuğ ö n o . Yöntem Bu ç p nd , o u önc ğ uu n . Bu u u uu nn d ğy n ğ çocuğun o büny nd uygu n o u u bu undu n v ç v u o d hz v n z meslek liselerinden d 3-6 y nd çocuğu bu un n , u n uygu n . n , nn u n ğ nd o üz , h destek ğ o u nn 101 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. ğ vy , b y d ğ bü ç , çocuğ p o u ğ, ü y yn p n ğ, p n d v n ve vd p ğ n o up o d ğ g b kriterlerin çocuğun o u n ğ üz nd nc n . Bu incelemeyi y p b çn ou uu n n , 6 n f ö nd 20 o ud n o u d . n , ço n ç o u o duğu g b ç uç u o u d y d . Ankete n basit g ön oduy ç . Anket, uygulamaya d v n z n n uygu n o u und çocuğu o n bü ün v d ğ , ç y y bu d n 546 velinin (anne ya da baba) onuç d ğ nd . Anketlerden elde edilen veriler SPSS p og nd ANOVA testiyle analiz d ;b z v n yo u n çnç p z bo u n . Bulgular ve Yorum d uygu n n yön onucund n c bu gu u . U n bu gu n d ğ nd nd çocuğun o u u d v n g nd o od o g n nn b b n n, o u n ğn h p o up o d v bu n üz nd o b c ğ h n d n f ö nd n z d . Faktör 1. Ailenin Eğitim Seviyesi İle Çocukla Yapılan Faaliyetler Arasındaki İlişki d , ğ vy yü o n n, çocu nn o u n ğ z n çn dğ gö f d v n g yp g diklerini analiz d b çn n ğ vy n gö ü üph n u n n ve çocu y y p f y nd nc n . onuç nd n d d n bu gu gö , a n ğ vy ü üph n u n y d ü üph n y o n h y ç nd n b bu un u u . Nitekim an n n % 20,6’ öğ , % 35,9’u lise, % 30,8’ ün v , % 12,8’ nü ü ğ h p . Ün v v isansü ü ğ hp n ü üph n u n onu und büyü o nd “çoğu z n” c v b n v o duğu gö ü ü n “h çb z n” c v b n n v d ğ gö ü ü ü . Bunun n , öğ zun ny % 10’unun “çoğu z n” c v b n v d ğ , d ğ % 10,6’ n n “b z n” y d “h çb z n” c v b n v d ğ gö ü ü ü . 102 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. Grafik 1- Ailelerin eğitim seviyelerine göre çocuğuyla yaptığı faaliyetler F ç d , ü üph n y o n h y ç v y n n yü o nd d n ün v v n ü ü zunu g ubun çocuğuy o u f y y p n n dü ü g up o duğu p d . Ankette “Çocuğunuz b y p ğnz ğd f y 1 ilâ 5 nd pu n v y n z.” dd n n ü ü g ubu d n velilerin “oyun oynamak” ve “ n n do ” d d ğ gö ü ü ü . Eğ vy öğ o nv n , ü üph n h y c duy d n b n ğ n çocu y o u f y y p yo o , z h n nd ü üph n fhu unun v h y cnny o y ç n b . Tablo 1– Ailenin Eğitim Seviyesi ile Çocukla Yapılan Faaliyetler Arasındaki İlişki Çocukla Birlikte Yapılan Faaliyetin Türü Resim ya da Okuma Boyama Faaliyetleri Faaliyetleri Oyun Oynamak İnternette Dolaşmak Televizyon İzlemek Eğ S vy İlkokul/Ortaokul 43 14 0 30 29 Lise 85 0 91 13 14 203 Üniversite 40 26 13 39 39 157 Y. Lisans/Doktora 44 26 0 0 0 70 Toplam 212 66 104 82 82 546 Toplam 116 103 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. Faktör 2- Ailenin Süreli Yayın Takip Alışkanlığı ile Çocuğun Süreli Yayın Takibi Arasındaki İlişki nh nd n n h d çocu nnb ü y yn p dp dğnn o gu nd ğ b d ğ d ğ n n onuç n gö , ailelerin sadece % 15; çocu nn % 25 v y nd bir ü y y n düz n p ğ gö ü tedir. Sü y yn b n düz n o y p n n çocu n d düz n o ü y yn dğ p d . n n onucun gö g nç o n no , ü y yn b n ğ n n, n yü ğ v y ndeki ailelerde en az seviyede gö ü ü o d .N onuç gö , ü y yn b n z o n g ubu % 2 o ny nü ü ğ vy n hp , % 4 o n y d on n çocu ou u d . Düz n ü y yn b onu und n yü o n hp ğ seviyesini % 15’ g ubun ç nd % 65 o n y ün v zunu v on n çocu ou u d . Tablo 2 – Ailenin Eğitim Seviyesine Göre Genel Anlamda Süreli Yayın Takip Etme Alışkanlığı İlkokul/Ortaokul Lise Üniversite Yüksek Lisans/Doktora Toplam Evet Hayır Bazen Toplam 44 59 13 116 79 124 0 203 52 52 53 157 28 26 16 70 203 261 82 546 Tablo 3 – Ebeveynin Eğitim Düzeyine Göre Çocuğun Süreli Yayın Takip Etme Alışkanlığı İlkokul/Ortaokul Lise Üniversite Yüksek Lisans/Doktora Toplam Evet Hayır Bazen Toplam 44 45 27 116 82 121 0 203 39 39 79 157 42 0 28 70 207 205 134 546 104 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. Faktör 3- Ailenin Düzenli Okuma Alışkanlığı ve Sıklığı O u n ğ onu und d çocu n o od o b n n ailelerin “Çocuğunuz z o u f y y p n ( nd n z b y y n) h ç gö dü ü?” o u un v d ğ c v p , n n yo u n ç nd n o du ç g nç gö g h p . Bun gö , “çoğu z n” c v b v n n o n % 25.6, “b z n” dy n % 71.8, “h çb z n” ise %2.6’d . Okuma faaliyetinin ü o durumunda nc n o yo u n b c ğ göz önünd bu undu u u , b z n c v b n d o u uz b f d o d ğ nd p n % 74.4’ünün o u n ğn hpo d ğ onucun u d . Bu onuç n d nd n, o u önc dön oü g ou v nc v p no f pf dğn b üz - Çocuğunuz p o uyo - Çocuğunuz z po u - Çocuğunuz b çocu f n ğ nn ö 3’ün v g nd bn n ğ v y n gö nd y n u unuz? n h ç gö dü y öğ n ou n v n c v p y c çocuğun g nd bn oü ç nd n o du ç ön gö g p n ü? d nd z d g uu hp . yo u unuz? . E d d n bu gu , ailelerin v d v n n da ortaya koym n n onuç n gö nn ğ vy çocuğ p o u ğ nd ve ailenin kendi o u n ğ çocuğun po u ğ ara nd n b v d . Bun gö “çocuğunuz p o uyo u unuz” o u un ün v zunu n % 70 o n nd “çoğu z n”; öğ zunu n ise % 40 o n nd “çoğu z n” c v b n v d ğ gö ü d .E n g n b d ğ no , ün v v nü ü ğ vy n hp o n n bu o uy “h çb z n” c v b n v d ğ gö ü z n, öğ zun n n % 40, zun n n % 19 o n nd “h çb z n” d d ğ ; “h z n” c v b n , 546 n n d c %1’ n n v o d . Tablo 4 –Ailenin Eğitim Seviyesine Göre Okul Önceki Dönem Çocuklarda Kitabın Rolünün Değerlendirilmesi Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları f , x ve ss Değerleri Grup N ANOVA Sonuçları x ss Var. K. KT Sd KO F p 105 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. 116 2,27 ,29 İlkokul/Ortaokul 203 2,37 ,19 157 2,58 ,27 Üniversite Y. Lisans/Doktora 70 2,6 ,33 Toplam 546 2,44 ,29 Lise Gruplar Arası 9,06 3 3,022 Gurup İçi 37,76 542 0,70 Toplam 46,83 546 43,381 ,000 Faktör 4- Ailenin Çocuğuna Kitap Alma Davranışı Ç n n onucund n çocu n p onu und o du ç h v d v nd gö ü ü ü . Ailelerin % 94.9’unun çocuğun h d y o p dğ; % 75’ n n çocuğu 0-3 y nd y n kitap d ğ gö ü d . Ancak bu kadar yü gö g h p bu onuç , “b nç” vy y ğ zd gö g n y n c o duğunu gö üyo uz. N n çocu n p en b n “f y ç ” (% 39) ve “bo o ” (% 28) gibi okuma n ğ c nd n uz b y g d ğ gö ü ü ü . Bunun y n “Popü ç zg f nn p n y c h d yo u unuz?” o u un aileler % 82 o n nd “ v ” c v b n v . K b n ğ c v çocu g çn v y edilmesine dikkat eden aileler n o n n n o o % 18 o duğu p d . Kitabın Dayanıklılığına; 72; 13% Kitabın Faaliyet İçeriyor Olmasına; 215; 39% Kitabın Bol Resimli Olmasına; 151; 28% Kitabın Mesaj İçermesine / Eğitici Olmasına; 95; 18% Edebi Yönden Tavsiye Edilmesine; 13; 2% 106 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. Tablo 5- Ailelerin Çocuklarına Kitap Alırken Dikkat Ettiği Kriterler Kitap Alırken Dikkat Edilen Kriterler K bnd y n ğn K b n bol resimli o n Edebî yönd n tavsiye edilmesine K o bnm n j İç K b n faaliyet iç Toplam İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Yüksek Lisans Doktora Toplam 28 30 14 0 72 47 26 52 26 151 0 13 0 0 13 14 13 39 29 95 27 121 52 15 215 116 203 157 70 546 n / eğ c yo o n Faktör 5- Ailenin Kitaba Ayırdığı Bütçe d o gu n n b b v n c v p d o du ç g nç b gö g y hp . n çocu n p çn y d y bü ç g n o on d c dü ü ü . N çocu d b y ç ç v nd n g o n y y n y d o u önc dön çocu çnh z n o np j y yn v n , do un v b kitaplar d ğ p n p nd h p h d . F n d c % 7.7’ n n y o 30 TL v üz bü ç y b d ğ gö ü d . n n n % 30.8’ ün v , % 12.8’ nü ü ğ hp o b d c % 7.7’ n n çocuğun g yn nd bu unduğu v y ch ğ b n f y n n yü ğn b nc , p b nç ç ğ gö ü d . Bu onuç gö no 10 - 20 TL p bü ç n n o duğu p d . Tablo 6- Ailelerin Çocuklarına Ayırdığı Aylık Kitap Bütçesi N Yüzde (%) 10 TL'den az 196 35,9 10 - 20 TL 224 41,0 20 - 30 TL 56 10,3 30 - 40 TL 42 7,7 40 TL'den fazla 28 5,1 Toplam 546 100,0 107 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. Faktör 6- Evde Kitaplığın Olması / Çocuğa Ait Kitaplığın Olması B b d , v nd g n b p bu unup bu un d ğ sorgulanan ailelerin % 33 o n nd “h y ” y n n v d ğ v yn n çocu nnd nd n b p ğ n n bu un d ğ p d . Evd p n çocuğ y n kitap n nd birebir benzerlik son derece ilginç . p, p v o u onu und n b y hp , f b b yn n çocuğun d d .N ev nd p o duğunu b n % 67’ g ubun d c % 15’ n n 200’d n f z b o duğu gö ü d . Bun p o , çocu n p ğ n o duğunu b n nd d ğ d 50’d n f z b o n çocu y 84’ ü (% 15). Tablo 7- Çocuğun Şahsî Kitaplığı ile Evdeki Genel Kitaplık Arasındaki İlişki Çocuk Kitaplığı N Genel Kitaplık % N % 10-20 123 22.50% 50'den az 120 22.00% 20-30 118 21.60% 50 - 100 108 19.80% 30-40 39 7.10% 100 - 150 40 7.30% 50'den fazla 81 14.80% 200'den fazla 87 15.90% Yok 185 33.90% Yok 191 35.00% Toplam 546 100.00% Toplam 546 100.00% yn f ö nd n çocu n ç y nd n b n p y b dğnn o gu nd ğ b b o unun c v b n gö , çocu n p n y ortalama 2-3 y d . Çocuğun doğduğu nd n b n p n nn doğ b ü ç ç nd g v 0-2 y ç n öz uygun o n b z p y nd bu n ğn v n n ü ün o duğu; bu p d b u y çocu n “göz öz ü ”n n o u uğu dü ünü ü , b çocuğun p n y n n 2-3 y o on d c g ç b z nd d . Tablo 8 - Çocukların kitapla tanışma yaş aralığı Y 0-1 y a ğ N % 117 21,4 108 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. 1-2 y a 2-3 y a 3y nd n sonra Toplam 126 23,1 160 29,3 143 26,2 546 100,0 SONUÇ VE ÖNERİLER Çocuğu p z n o uy çocu ç n od b b nn p o uduğunu gö on d c ön d . n d . b y d . Evd b , çocuğun p o u önc p nd o duğunu v n ğ z n p nn çn Fakat e d d n bu gu gö n n d y % 50’sinin evinde genel bir p ğ n bu un d ğ gö ü ü ü . Bunun yn o nd b v yn n p o u n ğ n n o d ğ , h h ng b ü y yn bnn d y p dğ gö ü d . nh nh n h p n n çocu n p d ğ , ancak evde ne genel n d çocuğ b p ğ n o d ğ gö ü d . Bunun y n çocu y b v g ç n n y p n f y nd v zyon z v boy f y nn d y n ğ n p o u nn y b g o nd d . Ç y n n çocu n n o u önc ğ uu n d v ğ v bu ç d d c bu çocu yön n n y p d ğ göz önünd bu undu u duğund , ü zd z n b ğ uygu n o u nnd o u n ğ n d nd m v g onu und b o du n öy ü ün d ğ d . Bunun n ön n d n , o u önc ğ uu nd o u n ğ z nd c n o u u ü üph n n n bu un d . Bunun y n p n on d c z y f o duğu b d büyüy n çocuğun, h y nd p o u y n o u n ğn d v c ğ , ç nd bu unduğu uz op u onuç d n d n d . Bu nedenle gelecekteki gö v, çocu düz n o u ç n hb y p v h gün o u y y n z n y v y v o d . Çocuğun o u n ü ü düz y n n çocu n nn -b b v çocu nn nd ğ z n nd b bu un d . N öğ n nn v y n yo gö zn n n o yo-ekonomik seviyesinin ve o v d h ü ç v d n g n n b d ğ ; dü ü g nn g güz o u y p ğ h n 109 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. d d . F onuç nd d gö ü düğü üz , ğ vy v ono du u u yü o d , op u u uzd o u n ğ ü ü ünün g d ğ gö ü d . Bu onuç , nd op u umuzda kitap ve okuma fhu unun on d c ön v y gö ü düğü, nc bu ön v y n h y n çn n dâh d c ğ n n b nc n h p o d ğ z gö ektedir. Nitekim çoğu n n çocuğun b y y n n b çn y nc bü ç y dğ v y ls b , bunu f çn b ü üph n y üy o up o d n ödünç p dü ünü d . Bu n d n b d bz op u u uz ç n o u n ğn z nd ç d ğ d okuma ü ü ünü d nd ç nny p d h doğ u bir tercih gö ün d . KAYNAKÇA BAMBERGER, Richard (1990). Okuma Alışkanlığını Geliştirme, çev. B ngü Ç p , Ankara: Kü ü B n ğ Y y n . ÇELEBİ, Nurhayat vd. (2014). “N o b Eğ Po v Eğ d F E ğ B ğ nd U u S n v n (PIS , TI SS v PIRLS) n z ”, Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, 3 (3): 33-75. GÜVENLİ, Gü ün ve Feyza AK AKYOL (2014). “Zo B İ :K pv D g O u n ”. 23 Nisan TRT Uluslararası Çocuk ve Medya Kongresi II, ss. 97117, Ankara: TRT Eğ D B n ğ Y y . K ĞITÇIB ŞI, Ç ğd İ nbu : Koç Ün v (2010). Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi Kültürel Psikoloji. Y yn . KAKIRMAN YILDIZ, Asiye (2015). “Tü y ’d O u O u Önc Eğ Ku u nd n o u u Kü üph n Eğitim Dergisi, 44 (208): 90-105. n ğ Kü ü ü İç n nn G ğ ”, Milli OKTAY, Ayla (2002). Yaşamın Sihirli Yılları: Okul Öncesi Dönem, İ Y yn . nbu : Ep on OKTAY, Ayla ve Özgü POLAT UNUTKAN (2005). “O u Önc Eğ nT İ ”, Okul Öncesi Eğitim Denetim Rehber Kitabı içinde, ss. 36-48, İ nbu : YA-PA Y yn . OKTAY, Ayla (1983). Okul Olgunluğu, İ F ü Y yn . nbu : İ nbu Ün v Edebiyat 110 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. Okul Öncesi Eğitimi Programı (2013). üdü üğü, n . Eğ B n ğ T ÖZDE İRCİ, Fahrettin (1990). ”N ç n z O uyo uz K Sonuç nd ”, Türk Kütüphaneciliği, 4 (3): 154- 155. Eğ G n uoyu ÖZEN LTINK YN K, Ş n y v Cengiz YANIKLAR, (2014) “ nn v B b O u Önc Eğ D v Ed n Çocu nn G n Yön B n Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 30: 56 – 72. S ÇKESEN, S p (2008). Çocu K p S ç Öğ n n n Gö ü n n İnc n , (Y y Ün v Eğ B En ü ü, n . nd n nn B b Yü SEVER, Sedat (2013). Çocuk Edebiyatı ve Okuma Kültürü, İz n v O u Önc L n T z ), G z : Tud Y yn SEVİ , O n (2003). Kitap Okuma Alışkanlığı Kazandırma Projesi, İ Kü ü S n . . nbu : Bilge SIEGEL, Daniel ve Tina Payne BRYSON (2015). Bütün Beyinli Çocuk, İ Ko do Y y n . SIN R ÇILGIN, lev (2006). “Çocuğ Büyü ü B Düny n n K p Eğitim Dergisi, 172: 175-182. SIN R ÇILGIN, v (2007). Çocuk Edebiyatı, İ nbu : n ”, n ç op Y yn . nbu : ”, Milli ŞİRİN, u f Ruh (2007). Çocuk Edebiyatı Kültürü Okuma Alışkanlığı ve Medya Sarmalı, Ankara: Kö Y y nc . TANJU, Ebru Hasibe (2010). “Çocu d K p O u B ”. Aile ve Toplum, Nisan- y -Haziran: 31-41. n ğn G n B TUĞRUL, B v Nihan FEYMAN (2007). “O u önc çocu çnh z n öy ü p nd u n n ”, II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu, Ankara Ün v . TUĞRUL, B v Hakan YILMAZ (2013). Toplum Temelli Erken Çocukluk Hizmetleri Sunumu Kılavuzu, Ankara Tü y O u Kü ü ü H , 2011. http://www.kygm.gov.tr/Eklenti /55, yoneticiozetipdf.pdf?0 [E h 13 T uz 2015]. 111 Asiye KAKIRMAN YILDIZ, “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Okuma Alışkanlığı Kazanmasında Rol Model Olarak Aile”, Mavi Atlas, 7/2016: 95-112. YAVUZER, Haluk ve Mustafa Ruhi ŞİRİN (2014). Kongresi Bildiriler Kitabı, İ nbu : Çocu V f Y y n YAVUZER, Haluk (1997). Ana – Baba ve Çocuk. İ I. Türkiye Çocuk ve Medya . nbu : Remzi Kitabevi. ZEMBAT, Rengin (2005). “O u Önc Eğ d Günc Konu ”, Okul Öncesi Eğitimde Nitelik, ed. Ayla Oktay, ss. 25-45, İ nbu Morpa: Y y n . 112 | Research Article Doi: 10.18795/ma.70519 Çağlayan DOĞAN Okutman | Instructor Gü ü h n Ün v , Y b nc D Bö ü ü, Gü ü h n -Tü y Gü ü h n University, Department of Foreign Languages, Gumushane-Turkey caglayandogan@gumushane.edu.tr THE CHANGING PERCEPTION OF CONTEMPORARY BRITISH THEATRE AESTHETIC AND MARK RAVENHILL Abstract This study aims to scrutinize h 1990’ British theatre aesthetic and in-yer-face theatre which experienced many fluctuations that determine the movement of current theatre tendency. In-yer-face theatre was initiated in the early 1990s by appearing Sarah Kane on Royal Court. In this study, it is put forward the historical background of the British theatre from Look Back in Anger (1956) that revealed a new theatre aesthetic in that term. After the background information about in-yer-face theatre, it mainly focuses on Mark Ravenhill who is one of the most prominent figures of British Theatre n1990’ wh ch called nasty nineties that includes in violence, scenes of rape, cannibalism, depression, alienation, consumerist culture, and sexuality on stage. Keywords: Contemporary British Theatre, Mark Ravenhill, In-yer-face Theatre. ÇAĞDAŞ İNGİLİZ TİYATROSU ESTETİĞİNİN DEĞİŞEN ALGISI VE MARK RAVENHILL Özet Bu ç S h K n ’ n 1990’ n b nd Roy Cou hn nd görün nd n on o y ç n ç ğd y o g n yön veren bi ço n ç hn o n Britanya tiyatrosunun on y d n ön ç nd n b o n u n y o v onun n ön c nd n b o n R v nh ’ ü ç ğ y nc y ç d . Bu ç Britanya tiyatrosunda yeni bir y o g n o y ç n Loo B c n ng oyunund n b yd n g n h g g bilgiler v d n on , oyun nd y y , d p yon, y b nc , ü op u u, c n g b öğ b nd n ö ü do n d y d n n u n y onun ön ç n oyun y z n nd n R v nh ’ n dön üzerine n od n . Anahtar Kelimeler: Ç ğd Britanya Tiyatrosu, Mark Ravenhill, Su n T y o. INTRODUCTION f h g p c of John O bo n ’ Look Back in Anger, the contemporary British theatre experienced many fluctuations in the twentieth century that directly depend on the social and political agenda which occurred in the post-war period. The end of the S cond Wo d W n : “ on ng nd pov y n cono c nd u of this economic weakness, a greater degree of political dependence upon othe coun ” Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. (Skovmand, 1991: 7). In 1945, the Labour Party acceded and provided young people coming from the labour-class the opportunity to get involved in the higher education process and thus create a welfare society, but people were still suffering from the d uc on of h S cond Wo d W . In 1956, h Su z c “ n wh ch h u ho y of British imperial impulses was judged, globally and domestically, to have overstepped its po c ” (R b y, 2003: 29) developed, Hungary was invaded by Russia, the predominant view in the political arena was oppositional and the interest of Britain focused on the politically conscious. Because of the loss of reputation in the economic and political arena, The Suez crisis also initiated a poignant discussion on public opinion. The British people who believed that they were still the superpower of the world were deeply disappointed as a result of the loss of Suez. In the 1950s and 1960s, Britain came up from behind its European neighbours with the effects of social drawbacks that occurred in this period. The increasing unemployment and rising prices were the most significant problems which Britain faced. The young generation, who were forced to maintain their lives in hard economic circumstances, started to inquire about the political system and the culture in which they grew up. At the end of the twentieth century, the novel was the most dominant sub-branch of literature, since it was the most obtainable and popular cultural literature sub-branch in this period. In the 1950s, the social and political visions were introverted, the novels of this period, which were quite national, and limited, reproduced the British social milieu. At that time, the art of novel was a genre which appealed to middle class reader. As for the genre of theatre, it was an art which was heavily affected by the Second World War. F f y p c n of B n’ h w n ou of bu n n London un S cond Wo d War. Because of the war, most of the theatre halls were destroyed and the war conditions caused a deep sorrowful aura in the society, and therefore it was not possible to perform anything on stage in this period. After several stagnant years, T.S. Eliot, Christopher Fry, and Terence Rattigan restored the British theatre over the period of ten y . h , John O bo n ’ Look Back in Anger, which reproduced the social and political circumstances and the milieu of the period in which it was written, breathed a sigh of relief into the post-war British theatre. It is considered that the debut of Look Back in Anger “ h b -through of the new drama into the British h ” (Inn , 1992: 98). Michael Billington who is the one of the most notable theatre critics of The Guardian highlights the importance of it in his State of the nation: British Theatre since 1945: 114 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. O bo n ’ Look Back in Anger, which opened at the Royal Court in May 1956, as ushering in a revolution in British theatre. [...] What actually happened, both in theatre and society, was something more complex: a perceptible shift in the balance of power and a growing tension between an entrenched conservatism and a burgeoning youth culture impatient with old forms and established institutions. The Tories were still in office and many familiar British rituals, from the Boat Race and Royal Ascot to the Last Night of the Proms, remained unchanged; but there is little doubt that the country itself became a more turbulent and violent place. (2007: 84) This new spirit unearths a sort of long-awaited freshness in British theatre which had been in the doldrums since the beginning of the new century. The playwrights of this period started to write their plays for the Royal Court which supported and paid young writers. They wrote to take on the problems and sensibility of twentieth century man and depicted their anger against the system. Those writers unveiled their anger via their plays which grabbed truth instead of degenerate bourgeoisie theatre and gave voice to social and political issues of the period in which they lived. Since capitalism was the solitary economic system in existence in the monopolar world at the end of the Cold War, and since so many developments occurred, the pre-existing modernism and postmodernism which had come to exist were also surpassed, making a new kind of aesthetic inevitable to express the political and social atmosphere. The post-war period was reclaimed in the Renaissance of British theatre after the Elizabethan period, but the playwrights focused on similar topics in their plays and people grew accustomed to the issues which the writers dealt with. The new playwrights were less interested/attached to these ideas, thus theatre writing and theatre in Britain were under threat. Moreover, in the 1980s, the Tories returned to power and implemented their harsh conservative policies which adversely affected the British theatre. On 4th May 1979 Margaret Thatcher, who was the first woman Prime Minister in British history, went to Buckingham Palace, thereby giving birth to Thatcherism which created many complications for the British theatre in this decade. In this respect, it is important to note the specialities and implications of Thatcherite politics and policies. As Michael Billington in his book State of the Nation expresses: What, though, did we mean by Thatcherism? Hugo Young in One of Us calls it a ragbag of ideas often lacking intellectual coherence. Peter Clarke in Hope and Glory, however, helpfully quotes Nigel Lawson’ d f n on: x u of f markets, monetary control, privatisation and cuts in both spending and taxes, combined with a populist revival of the Victorian values of self-help and nationalism. At the heart of Thatcherism also lay a belief in the sacredness of the individual entrepreneur. (2007: 28) 115 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. Although Thatcherism was dominant in every sector such as the economy, the way of thinking, taxation, and individuality in entrepreneurship, it particularly delivered a blow to the theatre. Even Caryl Churchill, one of the most predominant feminist playwrights, d“h yb wo n bu h no , h yb bu h no comrade. And in fact things have got much worse for women und Th ch ” (Bilington, 2007: 307). Another s gn f c n p Th ch ’ nc n on o h oc y on wh ch h d n n Wo n’ own g z n : I h n w ’v b n h ough p od wh oo ny p op h v b n g v n o und nd h f h y h v p ob , ’ h gov n n ’ job to cope with it. I have a problem, I'll get a grant. I'm homeless, the government must house me. Th y’ c ng h p ob on oc y. nd, you now, h no uch h ng society. There are individual men and women, and there are families. (Thatcher, 1987) Margaret Thatcher did not believe in the unification and power of society. In her ruling period, her inclinations towards any kind of art were not bright, and she even suspended payments to the theatre. These oppressive implications stifled theatrical developments and intellectual discussion, so there could not be a new sort of theatrical sensibility; therefore, British theatre remained vicious, helpless, and prosaic in this period. In 1989, the Berlin Wall fell. The perception of this event in the media varied, so the Iraq war was broadcast live by CNN International using simulations. The genocides in Bosnia and Rwanda took place in the eyes of the world. When it comes to the early nineties, the world witnessed many political and social fluctuations, such as the fall of co un g , h un f c on of G ny, nd g Th ch ’ gn on. From the theatrical point of view, British theatre experienced stagnation, so everybody blamed each other and institutions could not meet the need of contemporary theatrical d v op n . I w unv d h “B h p yw ng w n oub , h p yw gh and new writing no longer appeared to be the driving force of Br h h ” (U b n, 2006: 5-6). The predominant feeling of the early 1990s is bleakness towards the British theatre. Michael Billington in his One Night Stands: A Critique’s View of Modern British Theatre d h “n w d no ong occup h cu u po on h n British theatre over the 35 years and he criticized new writing for its small scale nature which increasingly pr v z xp nc ” (1993: 360-361). In such an atmosphere Sarah Kan ’ Blasted debuted in Royal Court in 1995, and a new aesthetic and sensibility to British theatre labelled as In-yer-face Theatre by theatre critic Aleks Sierz appeared. By the 1990s, the rise of In-yer-face Theatre resurrected British theatre with a new sort of brutality. At the beginning of the 1990s, British drama 116 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. was deprived of liveliness and it had recurrent circles of pedestrian forms. Sierz puts fo w d h “ n h n n ,B hd w n oub , w In-yer-face writers that saved Brit h h ” (S z, 2001: x ). Th v of In-yer-face Theatre secured British Theatre with new kinds of aesthetics and its experimentality. It is described by S z: “In-yer-face theatre is any drama which grabs the audience by the scruff of the neck and shakes it unti g h g ” (2001: 4). How can you tell if a play is inyer-face? Sierz in his In-yer-face Theatre: British Drama Today explains: ...the language is filthy, there's nudity, people have sex in front of audience even homosexual intercourse, violence is seen, one character humiliates another, taboos are broken, unmentionable subjects are broached, conventional dramatic structures are subverted. Expect tales of abuse; don't worry about the subversion of theatre form; expect personal politics, not ideology. Above all, this brat pack is the voice of youth. At its best, this kind of theatre is so powerful, so visceral, that it forces you to react - either you want to get on stage and stop what's happening or you decide it's the best thing you've ever seen and you long to come back the next night. As indeed you should. (2001: 5) An unusual way is used in the new aesthetics and form and different types of staging can be seen on stage. It draws on scenes of sex and sexual violence to agitate the audience. It uses a harsh language overtly, and the topics dealt with on-stage go beyond the ordinary, and many nasty things such as eye-gouging, rape, and homosexuality are witnessed on stage. It is postulated that In-yer-face theatre deals with taboo-breaking elements in its plays generally. As Aleks Sierz noted; How can theatre be so shocking? The main reason is that it is live. Taboos are b o n no n nd v du c u on bu ou n h op n. Wh n you’ w ch ng play, which is mostly in real time with real people acting just a few feet away from you, not only do you find yourself reactive but you also know that others are reactive and aware of your reaction. [...] Situations that are essentially private, such as sex, seem embarrassingly intimate onstage. Compared with the rather detached feeling of reading a play text, sitting in the dark surrounded by a body of people while watching an explicit performance can be an overwhelming experience. When taboos are broken in public, the spectators often become complicit witnesses. (2001: 7) I pu fo w d h 1990’ B hd w n d p op o b hoc d by g ng h taboo-b ng on g . In h n ,S zd n h “ u u y nvo v the breaking of taboos, insistently using the most vulgar languages, sometimes blasphemy, sometimes pornography, and it shows deeply private acts in public. These have the power to shock, and constitute anthropology of transgression and the testing of the boundaries of cc p b y” (S z, 2003: 19). In-yer-face theatre shocks spectators 117 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. by using awfully filthy language and disgusting images, and it disturbs them by referring to violence onstage and shocks them by its unusual way of staging. Most Inyer-face playwrights are not involved in unveiling events in a normal manner: spectators sit and watch the play, they are totally passive- instead, the in-yer-face plays are experimental-the playwrights want audiences to feel the extreme emotions that are being shown on stage. In-yer-face theatre is totally experiential theatre. c u y, h u n ng po n of h h n h 1990 S h K n ’ appearance that triggered a rampart theatre aesthetic in British drama. Her first play, Blasted, which was staged on 12th March 1995 in the Royal Court breathed new life into the British h . K n U b n xp h f ng : “K n ’ p y d h nd c p of B h h n h 1990 ” (U b n, 2001: 25). Mary Luckhurts draws a parallel between Bond nd K n ;” [W th] Blasted the Royal Court directorate could argue that they had discovered a 1990s version of Bond” (Luc hu , 2005: 111). I c h K n ’ theatre, which includes scenes of abuse, rape, cannibalism, eye-gouging, torture, mutilation, annihilation, castration, addiction, madness, trauma, depression, and horror, is not completely new, but the timing of its appearance in British drama makes it more effective. Given that In-yer-f c Th n xp n h ,K n ’ p y o y o the sense of this new sensibility, and Urban in his An Ethics of Catastrophe highlights h “[...] S h K n g h o f -reach ng xp n ” (2001: 40). S z’ wo d uppo h In-yer-f c h xp n h , “[…] nd works because it exploits two of the special characteristics of the medium: first, b c u ’ v xp nc , ny h ng c n h pp n. Th p dox h wh h audience is watching in perfect safety, it feels as if it is in danger. Second, theatre in Britain is technically uncensored, so everyth ng ow d” (S z, 2003: 19). Kane refers to extreme violence and an unstageable new aesthetic in her plays to strengthen h n w nh c, b u , nd n h .R b o ph z h “S ah Kane was not some petulant enfant terrible who simply glorified in shocking audiences; she was a committed, sophisticated, challenging playwright who had a fine sense of the traditions from which she came, and had a generous respect of and love from the community of writers sh ov d n” (R b o, 1999: 281). As the pioneer of In-yer-face theatre, Kane creates a world in which harsh act of violence appeals, emphasizing her incredulous point of view. In point of fact Kane and the other in-yerface theatre playwrights restored the nasty 90s theatre; Michael Billington, theatre critic of the Guardian, changing his first assessment which he made five years 118 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. p v ou y, co n d n 1996: “I c nno c wh n h w o ny exciting dramatists in the twenty-something age group: what is more, they are p ng o ud nc of h own g n on” (B ng on, 1996). In-yer-face writer, as Billington says, shifted the demographics of the theatre goers which consisted of older audiences before In-yer-face, but after the theatre halls were full of the twentysomething generation. In the light of these developments, British Theatre in the 1990s gave birth to new playwrights such as Mark Ravenhill, Jez Butterworth, Judy Upton, Joe Penhall, Patrick Marber, Anthony Neilson, Philip Ridley, Phyllis Nagy, Naomi Wallace and Martin McDonagh. Their main inclination was not to expose their socialist utopia, yet they wrote their plays within the scope of decentralization, nihilism, incredulity of metanarratives, and postmodern society. They mostly focus on consumerist society which gained strength after the Thatcher regime, because they followed the criticism of postmodernist philosophers such as Jameson and Baudrillard who deal with the spoiled or reckless sides of capitalist society in their works. In this period, Quentin T n no’ ov Pulp Fiction, Reservoir Dogs and Natural Born Killers came out, d d I v n W h’ Trainspotting, in wh ch “W h h o of g oup of Scottish junkies, with a wacky humour and dark, sty z d ngu g ” (Sierz, 2001: 57). For those playwrights who accepted the challenge that plays would be written for black box (small theatre halls), a contest was arranged in Britain at the beginning of the 1990s, and they stood out with the harsh language they used, a more extreme version of sexuality on stage, and the manipulation of the depiction of intense violence. The playwrights of this period chose people who are exhausted, powerless, hopeless, and isolated for their plays because In-yer-f c h n p h ud nc ’ heads off with the most relentless of truth. In-yer-f c , wh ch Bo d c b d “h cond n nc of con po y English drama, which is always surprising, ever challenging and, on occasion, a tad y” (Bo , 1999: 125) refers to aggression, addiction, postmodern consumerist oc y, nd xu v o nc on g . S z und n h “ yp of d [h ] uses explicit scenes of human emotion. It is characterized by stage images that depict acts such as anal rape, child abuse, drug injection, cannibalism, and vomiting. It also has a rawness of tone, a sense of life being liv d on h dg ” (S z, 2003: 19). It applied shock tactics to increase the effectiveness of the plays; De Buck clarifies that “h n of h n w [...] [ h c] o h p c o c o h o 119 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. problems discussed in their plays. It is no longer possible to simply enjoy watching a play without being provoked and feeling h n d o pond” (2009: 5). In-yer-face theatre is a sense of theatre which is inevitable, and reproduces the aggressive side of contemporary society. It shocks the audience, without regards to the moral and social facts, and groups close together extreme violence, sexuality, and postmodern consumerism. In-yer-face theatre wh ch nc ud ho ch c c “[...] no c y d n d ov n , bu h h c n b y” (D Buc , 2009: 5). R v nh ’ wo d uppo D Buc ’ c : “[...] w h d no n n on of b ng choo . I h dn’ S h un w f h first production of Blasted in 1995, and I had neither seen nor read her play when I wrote Shopping and F***ing” (Ravenhill, 2006 (a): 2). This is openly a product which is made by individual, twentysomething playwrights who are called by some critics as New Nihilists, New Jacobeans and Cool Writers. The Playwrights of the nasty Nineties who wrote about the problems of postmodern society, post-consumerism, and alienation of modern man, selected their characters for their plays as reflections of the imminent milieu of British society which consisted of ribald, impertinent, troubled, and isolated members. These playwrights touch upon h ch c ’ n nn conf c by using the most powerful postmodern discourses to postulate the present conditions. It was unveiled that Ravenhill generated the most significant examples of the new aesthetic and De Buck discloses that “ n o of h p y , R v nh focu on h absence of reliable ideologies and the link between sex and consumerism. Sexual transactions, omnipresent in contemporary British society, are emphasized, whereas political viewpoints are neglected to entire y f ou ” (2009: 4). Mark Ravenhill, considered one of the trailblazers and prolific playwrights of In-yerFace Theatre, was born in 1966 in Haywards Heath, West Sussex and Ravenhill managed to study Drama and English at Bristol University from 1984 to 1987. In his w n , h d cov d h h w no g c o , nd h d h “I o g n y w n d o c , […], bu I qu c y z d h o h p op w b h n ” (S z, 2001: 122). Ravenhill has always been concerned with theatre through different lenses, h fo “h h d n job d co, d n v n, d ch nd freelance director before he decided to become a p yw gh ” (Go h , 2010: 26). Ravenhill lays bare that two things in his life urge him to write: the death of his homosexual boyfriend and the James Bulger murder (Ravenhill, 2004: 312) He was diagnosed HIV-positive in the mid-90s (Ravenhill, 2008), and his boyfriend died from 120 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. AIDS during that decade (Ravenhill, 2004: 309). The other event, the James Bulger murder in 1993, was also very heart wrenching. James Bulger was only three years old when he was kidnapped from a shopping mall by two boys: Jon Venables and Robert Thompson. The boys harass d h nd f h o d . In R v nh ’ A tear in the Fabric: The James Bulgur Murder and The New Theatre Writing in the Nineties he xp n h : “how cou d I h v n v po d b fo h I w o on who h d never written a play until the murder of James Bulger? And it was the Bulger murder h po p d o w ? I’v b n w ng v nc h u d ” (2004: 308). As his late childhood and his twenties were impressed by the social and literal development in the 1980s, Ravenhill found n p on n “ n y c n nov of h E gh nd N n : Doug Coup nd’ Generation X, B E on E ’ Less than Zero, T Jonow z’ Slaves of New York nd J y cIn n y’ Bright Lights, Big city” (S z, 2001: 124). He exp h “h y n g d o c pu h essence of materialism and a kind of moral vacuum, and they reflected my sense of the world better than any British fic on o d ” (S z, 2001: 124). Ravenhil is regarded one of the most revolutionary playwrigh n h n n ’ n w theatre aesthetic in Britain, like Sarah Kane and Anthony Neilson, his works gained him n on pu on. R v nh ’ f job w d n v n h Soho Poly, a new writing theatre. After he left the contemporary theatre, he became a freelance director, taught drama and worked at the Finborough Theatre, run by Phil W o ’ S Indu y. f h xp nc , R v nh d c d Hansel and Gratel wh ch ch d n’ p y, w n by Sh Goff n he Midlands Arts Center in B ngh fo Ch Ev . H co p n d bou h d’ c ng, y ng “Oh God, when I get back to London I just want to do something y du ” (S z, 2001: 123). Then, Ravenhill wrote his first play, Fist, in which two men talk about sex for ten minutes; it is considered to be the precursor of the beginning of the new sensibility in British theatre. R v nh ’ f ou nd ng p y Shopping and F***ing*; it was directed by Max Stafford –Clark for the Out of Joint Theatre at the Royal Court Theatre in September in 1996. It is considered one of the most important plays obviously reflecting the * Because of the Indecent Advertisement Act of 1889, the title was transformed to Shopping and F***ing, (Sierz, 2001, p. 125) Under a Victorian law –the Indecent Advertisement Act 1889, amended by the Indecent Displays (Control) Act 1981- h wo d ‘fuc ’ b nn d f o pub c d p y. O g n y d f d o p ou h xplicit adverts that prostitutes once put in shop windows, a law designed to curb a real-life activity was used to ban adverts for a play h p n d, ong o h , h c v y.” (S z, 2001, 125) F o now on u d n h w y. 121 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. Nn ’-especially the nasty Nineties- social fluctuations in In-yer-face Theatre. The play harbours some cruel characters in the chaos, the social criticism, isolation, alienation, sexual violence, and postmodern society; it was taken into consideration with hoc ng nd conf on ng d . cco d ng o S z “If S h K n ’ Blasted publicized the aff on ng n w w v , R v nh ’ Shopping and F***ing proved that a new sensibility had w nd u y v d” (2001: 122). He divulges that the characters mirror physical, verbal, and sexual violence which are seen in the British society of the 1990s. Ravenhill made social criticism via using harsh metaphors on stage. As all leftist playwrights, Ravenhill implements as the main topic of his play consumerism and nd h ph on h xp o v y of od y’ c u wo d. H desires only to be a playwright who reflects his own truth through the use of violence on stage. However, he approaches gay relationships in most of his plays, and he handles the topic of homosexuality by scrutinizing the concepts of otherness, alienation, and consu . R v nh ’ ch c n Shopping and F***ing are lacking a certain n of uc u , h xp : “C n y n Shopping and F***ing the young ch c n wo d h ’ w hou po c , w hou g on, w hou f y, without any kind of history, without structures or narratives, and as a consequence they have to build up their own uc u ” ( onfo , 2007: 93). Ravenhill brings forward some supplementary parts by using postmodern images which are considered philosophical insertions to his play. In this sense, the actual pon b y on h ud nc ’ hou d , nd hu , h fo c h o c , nd h d vu g h “ h ud nc d o v w h x n uch w y h h ff c b [like] being p p how” (Svich, 2003: 83). Ravenhill desires that audiences pay n on nd o h d h nd of h p y. I d f o R v nh ’ theatre perception which intensifies criticism of corrupted relationships of the contemporary milieu. In this respect, Ravenhill highlights the agency of the audience who no ong ju h go . Sv ch c h “h f x v n u of Shopping and F***ing places the audience as not only voyeurs but also consumers of R v nh ’ h c ou . While this is a provocative concept, it allows the play to turn back on itself, leaving the audience simply as consu of f ng good … (2003: 83) Apart from Shopping and F***ing, Ravenhill wrote other shocking plays such as Faust is Dead, Sleeping Around, Handbag, and Some Explicit Polaroids. R v nh ’ o controversial plays were written in the mid to late Nineties period. In Faust is Dead, R v nh pu fo w d po od n p p c v , Sv ch “un Shopping and 122 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. F***ing’ qu -epic Kafka-esque commentary on an immediate, specific London, Faust is Dead presents California as a virtual Baudrillard-like world whose topography is flattened by transito y xp nc ” (Sv ch, 2003: 85). Ravenhill touches upon two h “ nony y nd h ndo n of d n y n h con po y wo d” (Sv ch, 2003: 84). His next play, Sleeping Around, was written by in cooperation with three other writers: Abi Morgan, Hillary Fannin, and Stephen Greenhorn. It is about emotional violence. Svich comment bou h p y: “W n wh h w y d c o of P n ’ Plough Theatre Company, which is based in London but is devoted to supporting writers from Scotland, Wales, and the regions of England, Sleeping Around is a unique modern-day version of Schn z ’ La Ronde” (Sv ch, 2003: 85). R v nh ’ n x p y Handbag (1998) w p oduc d f o O c W d ’ c c p y The Importance of Being Ernest (1895). Sv ch no h “R v nh ’ p y bo h p qu o W d ’ x and a contemporary story about unconventional parenting and its effects. The marriage of two fin-de-siecles, Handbag looks back and forward in time with equal moments of un nd d d” (Sv ch, 2003: 85-86). Next Ravenhill wrote Some Explicit Polaroids which is a follow-up of Shopping and F***ing. It revolves between two different g n on nd “ w po of oc ch o , ndo v o nc nd d n ized London” (Go h , 2010: 28). In Mother Clap’s Molly House (2001), Ravenhill changes his style, a bit musically, and h dd ong o h p y fo h f . Go h o xp “ n Mother Clap’s Molly House (2001) Ravenhill worked with alternations of songs and d ogu ” (Goethals, 2010: 28). Ravenhill altered his perception of form and he applied different themes after 2000 writing Product which was highly experimental and referred to new h wh ch “ bo h on ou po -9/11 attitudes to terrorism, and also a minutely observed reflection on the limits of language and form to capture contempor y y” (D Buc , 2009: 4). Mark Ravenhill is referred to by Matt Wolf as the one of the new Nihilists (1997: 44) along with Sarah Kane. In onfo ’ n v w, h y “h on why I b c interested in Faust was actually the responsibility-or irresponsibility- of the philosopher who creates-even fetishizes- a sense of nihilism and pointlessness in the way that B ud d c n do” (2007: 96). In this statement, he reflects on his point of view and why he chose to write about Faust, and we notice that one of the most appealing 123 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. features of it is the sense of nihilism. The dirty realism is seen and he recreates the hopeless moral nihilism of the world in his plays. In most of his plays, he highlights post-consumerist society and sexual violence by u ng hoc chn qu wh ch w c d upon by fo p yw gh : “L Jo O on, to whose anarchic spirit he is often compared, Ravenhill revels in unnerving his audience and crossing boundaries of authority and moral license in order to expose the licentiousn of h g ” (Sv ch, 2003: 90). Ravenhill wants the audience to be shocked by his vulgar, harsh, and violent images on stage. Therefore, he refers to explicit presentations of sexual intercourses in order to shock theatergoers and create re c on . R v nh ’ ch c o y unv h n n u nd y b h post-consumerist lifestyle. It is disclosed that humankind consumes everything and therefore, they are numb towards everything. It is postulated in the play that the characters have no responsibilities and commitments to each other. Peter Billingham expresses that in Shopping and F***ing “[…] v yon now h p c of v y h ng but h v u of no h ng” (2007: 137). They are all alone in their quasi-crowded desolate ambit. The conditions make them more selfish and ignorant to other issues. The relationships are mannered and being human is on sale. Ravenhill criticizes the spoilt y of oc y by nd c ng d o d on h p on g . “R v nh no n angry young man, but a more paradoxical figure: his plays may explore contemporary life, using gadgets, pop culture icons and poststructuralist ideas, but his values are traditional. His motive is always moral, his politics leftist. Not for him the relativism of postmodern philosophy; he much prefers traditionally hum n c v u ” (S z, 2001: 152). He also alludes to many diseased connections, which are mainly related to immorality and the dark side of consumerist society. The emotional relations among characters are unwell, materialistic and carnal. All of them have assorted ailing affinities with others. In addition to their own relationships, it is seen in the plays that there are strong bonds between characters and some commoditization. A direct link between stories and distorted sensual pleasure is also emphasized. It is divulged that transactions o ub n n n R v nh ’ p y nd p cfc y oc d w h disclosing the trashiness of others. Ravenhill explicitly indicates that the consumerism and materialism of the exploitative y of od y’ c u wo d h n op c n h p y . H f c h b d d of the contemporary world which is full of fatal consumerism in all arenas. Even as the problems of the consumerist lifestyles he saw in society urged him to write, he also highlights the totally materialized world in his plays. En c onfo ’ n v w w h 124 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. Mark Ravenhill puts forth the reason for the cruel consumerism in his plays, and why his plays reflect so much of a commercial, economic, and highly materialized world: There were massive changes happening in Britain all the way during my education at university, with the country moving from being a society with a mixed economy and an anachronistic consensus about politics – a consensus about a form of state capitalism-to a free market economy. It was the first country in Europe to do that so aggressively and to do it very quickly. The whole fabric of the country was transformed, and that had a huge effect on everybody. Those kids in Shopping and F***ing are at the very tail end of that experience in terms of what wild free market, that radical western capi do … ( nfo , 2007: 95) R v nh ’ p y “ d v n by bo h h pp op on nd on of po od n superficiality or depthlessness, and a critique of these same features and values. In particular the role of consumption and commodification in the plays produces a problematic commentary on contemporary selfhood and re pon b y” (W c , 2005: 269). He presents his point of view by exhibiting postmodern discourses in his plays, which are commonly deal with the corrupted sides of human being, selfhood, irresponsibility, alienation, post-consumerism, ailing relationships in society, hypocrisy of the political system, and incredulity of grand doctrines. Since the contemporary theatre goes beyond borders and the plays show unstageable things – i.e. extreme violence on stage, rape, castration, and visceral images - Ravenhill refers to the discourse of postmodern philosophers such as Baudrillard, Foucault, Jameson, and Lyotard in order to support his claims. Therefore, his plays are reflections of a typical response to the difficulties of living in a postmodern society which is described as a blurry, chaotic ambit. CONCULUSION In this study it is put forward the reflections of British theatre aesthetic until nineties, the background information of in-yer-face theatre, and one of the most prominent playwrights Mark Ravenhill and his works includes all features of in-yer-face theatre such as violence, humiliation, drug addiction, homosexuality, alienation, cruelty on stage. This study divulges that Mark Ravenhill who chooses not only social topics and political issues to criticize seriously but also the consumerist society, and capitalism in his works is one of the most predominant members of in-yer-face theatre. As a result of this study, it is easily seen Mark Ravenhill whose masterpieces which are accepted to stand for as an excellent prototypical figure of nineties British theatre are worth being appreciated and read. 125 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. WORKS CITED BILLINGHAM, Peter (2007). At the Sharp End, London: Methuen Drama. BILLINGTON, Michael (1996). “Fabulous Five”, The Guardian (The Gurdian2 Supplement), 13th March: 10-11. BILLINGTON, Michael (1993). One Night Stands: A Critic’s View of Modern British Theatre, London: Nick Hern. BILLINGTON, Michael (2007). State of the Nation: British Theatre Since 1945, London: Faber and Faber. BOLES, William, C. (1999). “V o nc h Roy Cou , n cDon gh’ The B u y Qu n of L n nd R v nh ’ Shopping and F***ing.”, Theatre and Violence, pp.125-135, Alabama: University Alabama Press. DE BUCK, Gerty (2009). Homosexuality and Contemporary Society in Mark R v nh ’ Wo , (Unpublished Master Thesis), Master Thesis Ghent University, Ghent. DE VOS, Jozef (2002). Ravenhill’s Wilde Game, Crucible of Cultures: Anglophone Drama at the Dawn of a New Millennium, ed. Marc Maufort and Franca Bellarsi, Brussels: P.I.E.-Peter Lang. INNES, Cristopher (1992). Modern British Drama: 1890-1990, Cambridge: Cambridge University Press. LUCKHURST, M., Infammy; YOUNG, D. & KANE, S. (2005). 1971-1999 in Theatre and Celebrity in Britain, 1660-2000, ed. By Mary Luckhurst and Jane Meody, New York: Palgrave Mac Million. MONFORTE, Enric (2007). Mark Ravenhill”in British Theatre of the 1990s, ed. M. Aragay, H. Klein, E. Monforte, P. Zozoya, New York: Palgrave Macmillan. RABEY, David I. (2003). English Drama since 1940, London: Longman Literature in English. RAVENHILL, Mark (2001). Plays 1: Shopping and F***ing, Faust is Dead, Handbag, Some Explicit Polaroids, London: Methuen Drama. RAVENHILL, Mark (2004). “A Tear in The Fabric: The James Bulgur Murder and New Theatre Writing in the Nineties”, New Theatre Quarterly, 26 (Winter-Spring): 305-314. 126 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. RAVENHILL, Mark (a) (2006). “Th B u y of B u y”, The Guardian, London,. http://www.guardian.co.uk/stage/2006/oct/28/theatre.stage/print RAVENHILL, Mark (b) (2006). “Me My iBook, and Writing in America”, Contemporary Theatre Review, 16(1): 131-138. RAVENHILL, Mark (2008). “ y N D h P od”, The Guardian 26th March Web. https://www.theguardian.com/stage/2008/mar/26/theatre RAVENHILL, Mark (2003). “A Touch of Evil”, The Guardian, 22nd March https://www.theguardian.com/stage/2003/mar/22/theatre.artsfeatures REBELLATO, Dan (2001). “Introduction” to Plays 1: Shopping and F***ing, Faust is Dead, Handbag, Some Explicit Polaroids by Mark Ravenhill, pp: ix-xx, London: Metheun Drama. REBELLATO, Dan (1999). “Sarah Kane: an Appreciation”, New Theatre Quarterly, pp: 280-281. SIERZ, Aleks (2001). In-yer-face Theatre: British Drama Today, London: Faber and Faber. SIERZ, Aleks (2002). “Still In-Yer-Face? Towards a Critique and a Summation”, New Theatre Quarterly, pp. 17-24, Cambridge: Cambridge University Press. SKOVMAND, Michael (1975). The Angry Young Man, ed. by Michel and Stefan Skovmand, Vognmagergade: Akademisk Forlag. SVICH, Caridad (2003). “Commerce and Morality in the theatre of Mark Ravenhill”, Contemporary Theatre Review, 13(1): 81-95. TH TCHER, g , Wo n’ Own http://www.margaretthatcher.org/document/106689. g zn , Oc ob 31, 1987. THIJS, Goethals (2010), Co p v S udy on R v nh ’ Shopp ng nd F*** ng nd John O bo n ’ Loo B c n ng , (Unpublished Master Thesis), Ghent University. URBAN, Ken (2001). “An Ethichs of Catastrophe: The Theatre in PAJ”, A Journal of Performance and Art, 23(3): 36-46. WALLACE, Clare (2005). “Responsibility and Postmodernity: Mark Ravenhill and 1990s British Drama”, Universitas Masarykiana, in Proceedings from the Eight 127 Çağlayan DOĞAN, “The Changing Perception of Contemporary British Theatre Aesthetic and Mark Ravenhill” Mavi Atlas, 7/2016: 113-128. Conference of British, American and Canadian Studies, pp. 269-275, Theory and Practice in English 4. 128 Çeviri | Translation Bayram NAZIR Doç. Dr. | Assoc. Prof. Dr. Gümüşhane Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Gümüşhane-Türkiye Gümüşhane University, Faculty of Letters, Department of History, Gümüşhane-Turkey bayramnazir@gmail.com POLONYALI BİR SUBAYIN TÜRKİYE MEKTUPLARI Özet Macar ve Polonya halklarıyla Osmanlı Devleti arasında 1849-1851 yıllarında önemli ilişkiler kurulmuştu. Bu tarihlerde birçok Macar ve Polonyalı, Osmanlı Devleti’ne sığınmıştı. Bu sığınmacılarla ilgili Osmanlı Devleti ile Rusya, Avusturya, İngiltere ve Fransa arasında yoğun diplomasi trafiği yaşandı. Bu diplomasi trafiğinin merkezi İstanbul olmuştur. Bu sırada Osmanlı ülkesinde bulunan Polonyalı Czaykowski’nin yazdığı mektuplar mülteciler sorunu ve diplomatik gelişmelerin seyri hakkında önemli bilgiler vermektedir. Czaykowski, Osmanlı Devlet adamlarıyla kolayca görüşebiliyordu. Üstelik Czaykowski Aralık 1849’da Müslüman oldu ve Mehmed Sadık Paşa ismini aldı. Mehmed Sadık, İstanbul’da güvenilen diplomat oldu. Paşa, İstanbul’da bulunduğu süre içinde birçok mektup yazdı. Bu mektuplar, Osmanlı Devleti ile Rusya, Avusturya, İngiltere ve Fransa arasındaki ilişkiler hakkında doyurucu bilgiler içermektedir. Anahtar kelimeler: Czaykowski, Mehmed Sadık Paşa, Polonya, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu. A POLISH OFFICER'S LETTERS ABOUT TURKEY Abstract Important relations were established between Ottoman Empire and the Hungarian and the Poland was in 1849 – 1851. Many Hungarians and Polish took refuge to Ottoman Empire during those years. There was an intensive diplomacy about those refugees between Ottoman Empire and Russia, Austria, England and France. The centre of that diplomacy was İstanbul. Letters of Polish Czaykowski who resided in Ottoman territories at that time give significant information about the matter of refugees and diplomatic progress. Czaykowski could easily negotiate with Ottoman statesmen. Also Czaykowski became a Muslim in 1849 and he was given a name Mehmed Sadık Paşa. Mehmed Sadık became a trustworthy diplomat in İstanbul. When Paşa was in İstanbul, he wrote many letters. Those letters include satisfactory information about relations between Ottoman Empire and Russia, Austria, England and France. Keywords: Czaykowski, Mehmed Sadık Paşa, Poland, İstanbul, Ottoman Empire. Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. GİRİŞ Czaykowski, 1808’de Berdiçev’de doğmuştur. 1831’de Ukrayna’daki isyana katılmış ve daha sonra Paris’e gitmiştir. 1830 yılında Avrupa’da çıkan isyanlara destek verdi. Ruslara karşı önemli başarılar elde etti. Varşova’nın Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine Paris’e gitti. Adam Czartoryski tarafından İstanbul’da daimi bir diplomatik ajans kurulmuş ve başına Czaykowski getirilmişti. Bu diplomatik temsilcilik 1848 yılından sonra daha da büyük önem kazandı. Bu tarihte Macar ve Polonyalı mülteciler Osmanlı Devleti’ne sığındı. Czaykowski, bu diplomatik temsilciliğin başkanı olarak önemli işler görmekteydi. Czaykowski, İstanbul’dan gönderdiği mektuplarda mülteciler sorunu ve diplomatik gelişmelerin seyri hakkında Macar Kralı Kossuth’a ayrıntılı bilgiler vermekteydi. Aralık 1849’da önemli bir gelişme oldu. Czaykowski Müslüman oldu ve Mehmed Sadık Paşa ismini aldı (Beydilli, 2008: 397). Osmanlı belgelerinde ismi daha çok Sadık Paşa olarak zikredilmektedir (Gümüş, 2010: 1367). Sadık Paşa, koyu bir Rus düşmanıydı. Rusya ile yapılacak savaşa katılmak için fırsat kolluyordu. 1853 Kırım Savaşı onun ve diğer Müslüman olan mülteciler için bir fırsat oldu. Bâbıâli’ye başvurarak Osmanlı Devleti’nin düşmanı Rusya’ya karşı savaşa katılma arzusunu dile getirdi (BOA, A.DVN., 93/91). Bu arzusu Bâbıâli tarafından olumlu karşılandı. Kırım Harbine iştirak eden Sadık Paşa, Kazak Süvari Alayı’nı kurdu. Bu süvari alayı 1872 yılına kadar varlığını sürdürdü (Beydilli, 2008: 397). Kırım Savaşı’nda gösterdiği başarılardan dolayı kendisine Rumeli beylerbeyi rütbesi verildi. Ancak Sadık Paşa, karısının ölümünden sonra tutum değiştirdi ve Türk ordusundan istifa etti. Daha sonra 1872’de Kiew’e yerleşti. Ruslara karşı tavizsiz tutumuyla tanınan Paşa, orada tavır değiştirip kendini Ruslara sevdirmeye çalıştı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’na Osmanlı hükümeti tarafından davet edilmesine rağmen katılmadı. Polonyalıların Ruslarla uzlaşması gerektiğine dair birçok yazı yazdı. Fakat Rusya’ya da yaranamadı ve saygınlığını önemli ölçüde kaybetti. Bunalım dolu günler yaşadı. 1886’da intihar etti (Beydilli, 2008: 397; Der Große Brockhaus, Leipzig, 1929: 313; Ziolowski, 1922: 37-38; Anafarta, 1979: 120). Mehmed Sadık Paşa’nın Türkiye’deki yazışmalarını Istvan Hajnal’ın, Budapeşte’de 1927 yılında yayınlanan A Kossuth-emigracio Törökorszagban adlı eserinden tespit ediyoruz. Hajnal, bu kitabında Macar, İngiliz ve Avusturya’nın arşiv malzemesinden ve zengin literatüründen istifade etmiştir. Bu belgelerde Osmanlı Devleti’ne ait oldukça önemli bilgiler bulunmaktadır. Yazar, Avrupa arşivlerinde bulunan belgeleri de eserinde neşretmiştir. Bu belgelerin bir kısmı, Sadık Paşa’nın İstanbul’da bulunduğu sırada 130 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. yazdığı mektuplardır. Bu makalede adı anılan kitapta yayınlanan Paşa’ya ait önemli bulduğumuz bazı mektuplarını neşredeceğiz. Czaykowski'nin Sadrazam Reşid Paşa'ya Mektubu Altesleri, Son mektubumda V. A'ya Polonyalılara İslamiyet’i açıklama konusunda yaptığım öneriyi tekrar ediyorum. Bu kararı korkuya bağlayabilseydik halkımız için bu, onur kırıcı olurdu. Öte yandan da Osmanlı İmparatorluğuna zararlı olurdu. Ancak, şayet bu karar, kendi arzularıyla İslamiyet’i kabul ederlerse Türkiye ve hatta Polonya'nın geleceği için avantajlı olurdu. Bu durum her türlü uygun tedbirlerle oluşmalıdır. Şu tarzı tavsiye ediyorum: Serasker S. A'nın subaylarından biriyle, Dembinsky, Bem ve diğerlerine bu öneriyi götürecek ve mektuplarımı taşımakla görevli olacak olan Tercüman Saich'i gönderin. Onların fikirlerini aldıktan sonra bana ve V. A'ya bildirmek üzere bir mektup gönderecek. Böylece ben ve buradaki diğer Polonyalılar onlarınkine benzer bir bildiri yayınlayacağız. Böyle yapmakla bu adımın (hareketin) sebebinin korku olduğu şüpheleri ortadan kalktığı gibi öte yandan Macar mültecileri ile aynı pozisyonda olmayan Polonyalılar da onlar gibi yapacaklar. Bu iş oluncaya kadar Babıali'nin Rusya'nın isteklerini biraz olsun kabul etmek niyetinde olduğu görüntüsünü vermekten kaçınmak gerekiyor. En erken zamanda başlamak gerekiyor. Tercümanım Serasker S. A'nın emrindedir. Yalnızca tercümanın güvenliğinin sağlanmasını istiyorum. Serasker S. A ile yapmış olduğum bir konuşmadan sonra V. A'ya şu birkaç satırı yazıyorum ve Seraskerin aracılığıyla naklediyorum. V. A'nın, Osmanlı İmparatorluğu'nun ve ülkemin menfaatlerini savunduğumu ve Osmanlı İmparatorluğu'na gerçek bir güç ve zafer kazandıracak ve Polonya'nın geleceğini garanti altına alacak çalışmalar için yaptığım önerilerin derin inançlar olduğuna inanmalarını rica ediyorum. Bu iş düzenli yürütülmediği takdirde Türkiye bir avantaj elde etmediği gibi Polonyalıların onuru ve zaferi lekelenecektir. V. A'ya duyduğum saygıyla beraberim. (Hajnal, 1927: 467, belge no:18) İlticaya Bağlanan Ümitler Hakkında Czaykowski'nin İstanbul’dan Kossuth'a Mektubu Sayın General! 131 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. Sayın General’in İslam dinini kabul ettiğinden bahseden haberin alınmasından sonra Rus ve Avusturya elçileri, Babıali ile hiçbir resmi münasebetleri olmadığı için mektuplarını Bay Aristarkis Logoteti’ye göndermişlerdir. Mektubun içeriği şöyledir: Sayın General’in bu teşebbüsünün mülteci konusunu karıştırdığını ve gerçek bir casus olduğundan bahsetmektedir. Oldukça resmi olan bu mektuplar derhal Babıali’ye ulaştırıldı. Diğer taraftan bu elçiler, Fransız ve İngiliz elçilerine Çar Nikolaus’un Türkiye’den gelen mültecilerin kimliklerinden mutluluk duyduğunu, fakat General’in bu teşebbüsünün Çar’ı tüm düşüncelere karşı acımasız yapabileceğini ifade etmişlerdir. Siz bu elçilerden Babıali’ye karşı şuurlanmalarını ve kendilerini bu bataktan kurtarmalarını rica ediniz. Babıali’ye, Fuat Efendi’nin raporu alınacağı ana kadar, deklarasyonun kabul edilmemesi, yeni Müslüman mültecilerin Hıristiyan mültecilerden ayrılmaması ve hepsinin Vidin’de muhafaza edilmesi için talepte bulunulabilir. Makamın bana müsaade ettiği sürece saray diplomasisinde böyle görülmemiş davranışlarda bulunan kötülere mani olmak için tüm kadrolara güvenmeye devam edeceğim. Bu konuda benimle istişarede bulunması için yüksek memurlardan birine emir verilmişti. Ben şunları talep ettim. Deklarasyonu kabul etmek, yeni Müslümanların sahip oldukları askerî rütbeye eşit olan unvanın verilmesi, dinî formaları öğrendikten sonra acilen hizmete kabul etmek, layık olan saygı ve riayeti göstermek, yeni Müslüman mültecilerin Hıristiyan mültecilerinden acilen ayrılması hususunda sayın General’e Serasker ya da Dışişleri vasıtasıyla bir mektup yazmak… Bu mektup, resmi kanallardan olmalıdır. Ben sözlü cevapla yetinmedim, aksine yazılı da bildirdim ve suretini sayın General’e gönderiyorum. Rusya ve Avusturya’nın korkusu, a tout prix barışını isteyen diplomasisinin tutumu- a tout prix Polonya’nın bağımsızlığını yeniden kavuşmasını istemiyor. Sayın General’in tutumunun Avrupa için ve özellikle vatanımız için ne kadar önemli olduğunu en iyi şekilde göstermektedir. Eğer Çar alelacele hiddetinden ötürü Türkiye’ye savaş ilan etmezse aşılacak binlerce engelin varlığından bahsedilmektedir. Hal böyleyken bu engellerle mücadele ederek bunları savaşa götürebiliriz. Bizden talep edilen ve Polonya’yı kurtarabilecek savaşa sayın generalin deklarasyonunun kabul edilmesiyle Babıali bu yolda adım atmıştır. Babıali devamlı savaşa karıştırılmalıdır. Yalnız bu yapılırken çok dikkatli ve sabırlı olmak gereklidir. Türkler devamlı bu yöne çekilmelidir. Sabırsızlık göstererek onlar bu yoldan caydırılmamalıdır. Yöneten, bakanlık, ulema, halk, ordu, sayın General’in teşebbüsünün önemini anlamakta ve değer 132 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. vermektedir. Burada hangi avantajların olacağını biliyorlar. Fakat bu bakanlık yeterli cesarete sahip değil ve belki de manevi gücü de yoktur. Sayın General! Ben şahsen Rus ihtilaline ve ilerlemesine inanmıyorum. Walewods Polonya’sına inanmıyorum. Çünkü ben Lanckoroncki, Jublonowski, Radziwill, Komar, Niepokoczycki ve diğerlerinin Rusya ve Avusturya’ya hizmet edeceklerini görüyorum. Fakat General Bem’in bugünkü gayretleriyle Polonya’nın uykudan uyanacağına inanıyorum. Allah, General’i mutlak bir ölümden kurtardı. Dünyaya yeryüzünde mevcut olan en cesaretli ordu komutanlarından birini gösterecek. O bunu bugünkü teşebbüsleriyle ispatlıyor. Sabır ve sebat gösterecek. Çünkü bu Polonya içindir. Sayın General’in bu tutumu hakkında hemfikir olan Polonyalılar ve Macarlar, General’in onları teslim olmaktan kurtardığını görecekler. Çünkü sayın General, İngiltere ve Fransa’yla aktif ilişkileri başlattı. Babıali artık mültecileri iade etmeye yanaşmaz. Çünkü Müslümanlar bunu istemiyorlar. Aynı durumda olan Hıristiyanları da Batı’ya kendilerini küçük düşürmemek için iade etmeyecekler. Babıali mültecilerin himayesi için yeni bir yetki alıyor. Bu, Osmanlı imparatorluğunun organik ve dinî kaynağı olan Kur’an’la korunmuş bir yetkidir. Tüm Hıristiyan elçiliklerinin çığırtkanlıklarına şu cevabı veriyoruz: “Fransa ve İngiltere, Moskofluğu kabul ediyor. Neden Polonyalılar ve Macarlar İslamiyet’i kabul etmesin? Sanki Çar’ın dini, Sultan’ın dininden daha mı iyi?” Bu cevap onları korkuttu ve düşünmeye sevk etti. Korktuklarını belli etmediler. Polonyalılar İslamiyet’i tümüyle kabul edebilirlerdi. Tüm Doğu’ya hükmedebilirlerdi. Savaş araç ve gereçleri bakımından zengindirler. Dünyayı savaşla tedirgin edebilirler. Bu, barışın ve düzenin sağlanması için sonsuz bir engel olacak ve hatta dünyayı değiştirebilecektir. Bu endişe her görüşmede dile getirilebilir. İngiltere ve Fransa korkuyor. Türkiye çok güçlü ve bağımsız olabilir. Türkler bunu biliyorlar ve bu nedenle bundan bir fayda sağlamak niyetindedirler. Bu yüzden beni koruyorlar ve ben de onların himayesine güveniyorum. Çünkü onlar çok samimidirler. Çünkü onlar barış için özel bir gayret gösteriyorlar. General’in mektubu hükümete ulaştırıldı. Mektupta Çara karşı açık bir düşmanlık mevcuttur. O mektubu kimseye göstermedi. Yalnızca Vezir-i Azam ve Serasker’e gösterdi. Diğer rütbelilere de takdim edilmiş olabilir. Bu iki memura mektubun sır olarak kalması emrini verdi. Sayın General’in Şeyhü’l-İslam’a bir mektup yazması belki iyi olurdu. O, tüm ulemanın başıdır ve Polonya ve Macaristan konusunu iyi biliyor. Ayrıca sayın General’in, İslamiyet’i kabul etmiş olmasına çok seviniyor. Halk üzerinde söz sahibidir. Değil sadece halk, Sultan ve divan üzerinde de etkisi vardır. 133 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. Sayın General, üstüme vazife olmadan bu tür görüş ve düşünceleri ifade etmemden dolayı beni affediniz. Fakat ben Polonyalıyım ve uzun bir süredir Polonya için çalışan ve halen de çalışmakta olan bir efendinin ajanıyım. Polonya için bir umudun belirdiği her yeri zorluyoruz. Vatanımız için yardıma hazırız. Sayın General’den bu yardımı kabul etmesini rica ediyorum. Sayın General, meselemizin çözümü sizin elinizdedir. Lütfen size ve vatanımıza hizmet etmemize müsaade ediniz. Saygı ve minnetimi kabul etmekle bana şeref verirsiniz. (Hajnal, 1927: 499-502, belge no:30) Mültecilerin Toplu Kampı Hakkında Kossuth'un Czaykowski'ye Mektubu Beyefendi, Cana yakın karakteriniz bana işlerimizde yardım edeceğiniz izlenimini veriyor. Reşid Paşa'ya göndermiş olduğumuz mektubun içeriğini biliyorsunuz. Biliyorsunuz ki Avusturya'nın bizim Küçük Asya'da bir yere sürülme isteğine son gücümüzle karşı koyuyoruz. Kont Andrassy'den aldığım mektupta bizim tutsak edileceğimiz yerin artık Küçük Asya'da bir yer olmadığını ve İstanbul yolu üzerindeki Filibe şehri olduğunu ve buraya da 30-35 kişinin gönderileceğini ve bunun tüm mültecileri kapsamadığını öğrendim. Ben de bu grup içerisinde yer almağı istemedim. Ancak Beyefendi, böyle bir bölünmenin mülteci topluluğumuza ne kadar zararlı olduğunu anlarsınız. Bu noktada Avusturya'nın amacı, 30-35 kişilik bu grubun sürgünde ebediyen kalmasını ve bölünen mültecilerin milliyetçi hareketlerde bulunamayarak eriyip gitmelerini sağlamaktır. Ancak Türkiye'nin Avusturya'nın planlarına uyup en yakın dostlarından uzaklaşmasına şaşıyorum. Böylece Beyefendi, sizden ricam Türk hükümetine Macar mültecilerinin bölünmeden bir bütün halinde tutulmalarının çok önemli olduğuna ve bir savaş durumunda bunların ancak bir bütün oldukları zaman destek verecek bir güç olabileceğini anlatmanızdır. Benim Macarları temsil etmemin (milletvekili olarak) mültecilerin bölünmelerini engellemek ve bütünlüklerini korumak için çok önemli olduğunu söyleyiniz. Nihayet geri kalanlarla ne yapılmak isteniyor? Hepimizin Filibe’ye gitmesine çok memnun olurdum Yoksa vatandaşlarımla Şumnu'da kalmayı tercih ederim veya Macar halkı olarak bir bütün olarak bölünmeden Avrupa'nın geri kalanıyla kolayca iletişim kurabileceğimiz bir yer gösterilmesini isterdim. Şayet bu işte sizin çalışmalarınız boşuna ise şayet hükümet, tartışmasız esaret yeri olarak Phillippopolis'i seçmişse bu 3035 kişilik grup oraya gitmeğe zorlansın, fakat geri kalanlar birbirinin kaderini ve hükümetin verdiği imkânları paylaşsınlar. Lütfen çalışmalarınızı bu yönde yapınız ve 134 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. gönderilecek olan 30-35 kişilik gurubun bir listesini ve bu olayın gerçekleşeceği tarihi bildiriniz. Minnettarlık ve saygı ifadelerimi kabul buyurun. (Hajnal, 1927: 552-553, belge no:55) Czaykowski'nin Zamoyski'ye 11 Aralık 1849’da İstanbul’dan Yazdığı Mektup Sayın Kont, Bay Kossuth'un Bay Andrassy'e yazdığı mektubu aldım ve emirlerinizi yerine getirmek için mektubun içeriğindeki işlerle ilgilenmeye başladım. Bay Kossuth'un isteklerini ifade etmekte gecikmesi çok üzücü. Zira bu iş Babıali ve Avusturya tarafından bitmiş olarak kabul ediliyor. Baştan beri Babıali, mültecilerin Rusya ve Avusturya'ya iadesini reddetti. İngiltere ile Fransa'nın tavsiyesi doğrultusunda bu insanların gözetim altında tutulmalarını veya sürülmelerini önerdi. Rusya, iadelerini Avusturya ise gözetim altında tutulmalarını tercih etti. Çanakkale Boğazı yakınlarında daha önceden donanmaları bulunan Fransa ve İngiltere tarafından desteklenen Babıali, çok şey istemeye alışmış ve Babıali'nin tavsiyelerine uymaya eğilimli olan güçleri tatmin etmeğe çalışıyor. Bu iş temelde tamamlandı. Devam eden görüşmelerde alınan kararların uygulanması hususu tartışılıyor. Avusturya süresiz bir gözaltında bulundurma isterken Babıali bunu reddediyor ve Macaristan tekrar barışa kavuşuncaya kadar mültecilerin gözaltında bulundurulmalarını benimsiyor. Avusturya, sığınmacıların bakımı için para vermek istediğini belirtiyor, ancak bunu yaparken sığınmacıların gözetlenmesi için kendi adamlarının görevlendirilmesi şartını koyuyordu. Babıali bunu da reddetti. Avusturya mültecilerin gözetim altında tutulacağı yerin Mardin olmasını istiyordu. Babıali buna cevaben mültecilerin Kütahya'ya veya daha uygun bir yere yerleştirileceğini ve hatta sığınmacıların Babıali'nin uygun gördüğü bir zamanda serbestçe istedikleri yere gidebileceklerini ilan etti. Tüm bunlar Babıali'nin özgür iradesiyle İngiltere veya Fransa'nın yardımı olmaksızın yapıldı. Şunu da belirtmek gerekir ki bizim haricimizde kimse Macarların işiyle Babıali nezdinde ilgilenmedi ve hatta Macarlar, Fransa ve İngiltere'ye Babıali'yi şikâyet ettiler. Gözaltında bulunmanın Polonyalılar için daha avantajlı olduğunu düşünüyordum. Ancak şunu itiraf etmeliyim ki Macarlar bizden daha iyi bölündüler. Zira dost ve komşu bir ülkede organizeli bir şekilde bir arada olmak, sağa sola dağılmaktan ve bizlerin istemeyen halkların konuğu olmaktan daha avantajlıdır. Öte yandan B. Kossuth'un isteklerinin haklı sebepleri olabilir. Bu yüzden Bay Kossuth'a yardım edebilmek için elimden geleni yapıyorum. İlk önce Babıali'ye gittim ve bana alınan kararlardan dönmenin sakıncalarını anlattılar. Kosstuh'un mektubunda yer alan sürgün kelimesine itiraz ettiler ve hiç bir zaman sürgün ve 135 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. tutuklamanın olmayacağını garanti verdiler ve Kossuth'un isteklerini müzakere edeceklerini bildirdiler. Bugün veya yarın bu konu görüşülecek ve bana bir cevap verilecek. Kossuth'un mektubunun bir tercümesini Stratford Canning'e ve bir tanesini de bizzat General Aupick'e verdim. General Aupick, yapması gereken iş hususunda çok tedirgin görünüyordu. Kossuth'un isteklerinin özel bir durum olduğunu, kabinenin savaş olmadan sorunların çözülmesinden memnun olduğunu ve kararlaştırılmış bir anlaşmanın tekrar ele alınmasının sakıncalı olacağını hatta savaşa neden olabileceğini ve İngiltere'nin bu hususta bir adım atacağına inanmadığını, ancak İngiltere Macarların lehine hareket ederse onları izleyeceğini belirtti. Stratford Canning'den bir haber alamadım. Zaten Kossuth'un mektubu 8.d.m.c'de Mecidiye Fırkateyni'nin Varna'ya hareket etmesinden sonra geldi. Ancak sayın Kont, sizden ricam Kossuth'u her ne kadar taleplerinin gerçekleşebilir olduğuna inanmasam da arzusunu yerine getirmek ve gözaltında bulunmasının olumsuzluklarını azaltmak, başkente yakın bir yer bulmak, serbest bırakılma tarihini öne almak için elimden geleni yapacağım hususunda rahatlatmanızı rica ediyorum ve Kossuth'a başvurularını İngiliz veya Fransızlar yerine direkt olarak Babıali'ye yapmasını tavsiye etmenizi rica ediyorum. Çünkü İngiltere ve Fransa, gelişmekte olan olayları destekliyor ancak olayın oluşması için ilk adımları atmıyorlar. (Hajnal, 1927: 561, belge no:61) Czaykowski'nin 15 Aralık 1849 Tarihinde Kossuth'a Yazdığı Mektup Beyefendi, Bana göndermiş olduğunuz mektubu ve Sultan Hazretlerine ulaştırılmak üzere gönderdiğiniz çok imzalı şikayet mektubunuzu aldım. Beyefendi, istediğiniz gibi Bay General Guyon ile Brousse'a gitmesinden dolayı görüşemiyorum. Fakat Zamoyski'nin emirlerini yerine getirmek ve Kont'un ajanlarının sizin işlerinize önem verdiğini göstermek için bana ısmarladığınız işlerle ilgilendim. Kont Zamoyski'ye 11 Aralık’ta bir rapor gönderdim. Bu rapor, Kont Andrassy'e geçen 25 Kasım'da yazdığınız mektuba bir ön cevap olabilir. Raporu göndermenin ardından Dışişleri Bakanlığından cevap aldım. Size bu cevabın muhteviyatını sunuyorum. Sığınmacıların hayatını kurtarmak ve zorunlu olan anlaşmaları çiğnememek gerekiyordu. Mültecilerin iadesini reddettik. Fakat önceden belirlenen gözaltında bulundurulmaları fikrini kabul etmek zorunda kaldık. Ulusların ve insanların hakları bizleri buna mecbur etti. Macarlar imkânsızı istemekle hata ediyorlar. Mültecilerin gözaltında bulunmalarını reddederek bunu Macaristan'ın barışa kavuşmasına bağladık ve mültecileri serbest bırakma zaman ve yetkisini kendimize sakladık. Viyana'daki 136 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. Büyükelçimiz Bay Mussurus, Avusturyalıların mültecilerin gözetim altında tutuldukları yerde bir Avusturyalı Komiser bulundurma talebini reddetti. Yabancıların gözetimini reddettik ve gözetim yerini kendimizin seçeceğini belirttik. Avusturya kesin bir liste vermedi, ancak bu listede şeflerin olacağı ve hepsinin aynı yere gönderileceği olasıdır. Listede adı yer almayanlara gelince onlara şeflerini izleyerek ülkeden ayrılmak veya istedikleri gibi hareket edebilme izni verilecektir. Babıali, Bakanları gözetim yeri olarak Filibe şehrinin seçildiği yolundaki haberlerin uydurma olduğunu ve ne bu şehrin ne de diğer Macar mülteci şeflerinin sürgün edilmesinin söz konusu olmadığını belirttiler. Verilen bu teminatların ardından Sultan Hazretlerine şikâyet mektubunu iletmenin boş olacağını düşündüm ve bu şikâyet mektubunu daha sonraki emirlerinize kadar saklamak üzere General Guyon'un dönüşünde kendisine vereceğim. Osmanlı Bakanlarının Macarlara ve davalarına bakışları bana fevkalade geldi. Ancak onlar da görmezlikten gelemeyecekleri diğer hükümetlere karşı da sorumlular. Bazı şeyler vardır ki yasal izin alınamaz. Fakat bazı riskleri göze alarak hükümetin pozisyonundan istifade edilebilir. Bu istifadelerden bir tanesi de Polonyalı sığınmacıların da yaptığı içeri ve dışarıyla iletişim kurmaktır. Osmanlı hükümetinin samimiyetine ve Macarlara olan iyi niyetlerine inanmakta haklı olduğumu, Fransız ve İngiliz Büyükelçileriyle temasa geçerek yazmış olduğunuz mektubu onlara gösterip Batı'da sizin lehinize çalışmalarını sağlamam hususunda tavsiyelerde bulunmalarından sonra daha iyi anladım. Sizin durumunuzu kolaylaştırmak için Sultan'ın yüce gönüllülüğünden hiçbir zaman tereddüde düşmedim. Fakat politik beklentilerinizin geleceği Batının dostluğuna ve mültecilerin hareketine bağlıdır. Beyefendi, sanıyorum ki Türkiye'de kalarak İngiltere'de, Fransa'da ve Amerika'da serbest olan hemşerileriniz (vatandaşlarınız) sayesinde faaliyette bulunabilirsiniz. Bay Fontana için yazmış olduğunuz mektup gönderildi. Her durumda size faydalı olmaktan mutluluk duyacağım ve her zaman çağrılarınıza cevap vereceğim. Saygılarımı kabul buyurun. (Hajnal, 1927: 564-565, belge no:62) Rus-Türk Savaşı Meselesine Dair Czaykowski'nin Tebliği Odessa gemisi ayın 15'i akşamı geldiğinde şehirde bin bir türlü haber yayıldı. Tehditkâr bir ültimatomdan, savaş ilanından vesaireden söz edildi. Ancak tüm bu söylentilerin gerçek olmadığı izlenimi var. 137 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. Fuad Efendi, Babıali'ye notu olduğu gibi kabul etmesini söyledi ve Titoff, Dışişleri Bakanlığına görüşülmek üzere protokolü açacağını belirtti. Hiç şüphesiz Rusya, mültecileri bahane ederek bir savaş açmak istemiyor. Mülteci sorunu, Türkiye'de kamuoyu oluştururken Batı hükümetlerinin de desteğini aldı. Bu durumda çok güçlenen Türkiye'ye karşı Rusya savaşmak durumunda olmadığını hissediyor. Öte yandan İngiltere ve Fransa, mülteci sorunları yüzünden savaşmak istemiyor. Onlar, Polonya ve Macarların haklarını savunmak isterlerdi ve başka türlü davranamazlardı. Mülteci sorunu üzerine çıkan bir savaşta Polonyalılar ve Macarlar kendi yerlerini alıp kendi davalarını temsil edeceklerdi. Batılı güçler Rusya'yı küçük düşürmekten başka bir şey istemiyorlar ve Rusya'nın bir denge unsuru olduğuna ve Polonya'nın tekrar oluşturulmasının düzeni bozacağına ve Slavların bağımsızlık için ayaklanacağına inanıyorlar. Bu güçler, Avusturya'nın emri altındaki Slavların ne milli bağımsızlık ne de milli özgürlük elde edemediğini gördüklerinden Rusya'nın yönetimindeki Slavların da aynı şekilde olacaklarına inanmışlardı. Bu güçler Moskova kaynaklı Panslavizm’den korkmuyorlar. Onların korkusu daha çok Macarlar ile Polonyalıların çıkarlarının Batı’nın çıkarlarıyla özdeşleşmesidir. Şayet İngiltere bir savaş isteseydi, sebep olarak tercihen MoldoValaque sorununu ortaya atardı. Yalnızca Türkiye mülteci sorunu için savaş isterdi. Yalnızca İngiliz ve Fransız donanmalarının Osmanlı sularında bulunması kaydıyla. Zaten bir şekilde Osmanlı bu güçlerin buyruğu altındadır ve geleneksel alışkanlıklarına göre saldırgan taraf değil, saldırıya uğrayan taraf olmayı tercih ederler. (Hajnal, 1927: 573-574) Kampın Şekli Hakkında Kossuth'un 23 Aralık 1849 Tarihli Czaykowski'ye Mektubu. Beyefendi, Yazmış olduğunuz 15 Aralık tarihli mektubunuzu aldım. Her ne kadar gözetim altına alınmamızı öngören işlem kesin olarak durdurulmuş görünse de göndermiş olduğum şikâyet dilekçesini Sultan’a ona olmaz ise bakanlara birer kopyasını göndermenizi istiyorum. Zira sanıyorum ki bu dilekçe, mektubumuzun yapmadığını yapacak ve dileklerimizi daha iyi anlatacak. Size iletilmek üzere Binbaşı Böck'e verdiğim talimatların ardından şunu tekrar belirteyim ki İstanbuldakiler bizim hiçbir zaman uzaklaştırmak için verilmesini 138 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. isteyeceğimizi düşünmesinler. Tam tersi sığınmacıların Türkiye'den çıkartılarak dağıtılmasının bizim tüm umutlarımızı yıkacağını bilsinler. Lütfen başvurumuza cevap verme lütfunda bulunan Padişah hazretlerinin hükümetine cevaplarını zevkle ve minnettarlıkla aldığımızı bildirin. Şimdiye kadar Babıali'nin bizim hakkımızdaki görüşleri hususunda bu kadar net bir açıklama almamıştık. Babıali nezdinde yapmış olduğumuz müracaat hususunda pişmanlık duymuyoruz. Her ne kadar bu müracaat ilk etapta Babıali'de yanlış algılanmışsa da majestelerinin hükümeti bizim haberimiz olmaksızın hakkımızda insanlık ve misafirperverlik çizgisi içerisinde kendine yakışır bir şekilde kararlı olarak bizleri çok memnun etmişlerdir. Dolayısıyla bu cevabı kabul ediyor ve bir garanti belgesi olarak telakki ediyoruz. Babıali'nin bu cevabı, onun bize verdiği değer ve onunla olan ilişkilerimizde kılavuz görevi görecektir. Ancak İstanbul'dan da rahatça anlaşılabilecek bazı hususlar var. Bunun için sizden ricam İstanbul'u ve işlerimizin yürümesinde faydalı olabilecek kişileri iyi bildiğinizden, Türk bakanlarına bu düşüncelerimi iletmenizdir. Bana göre sığınmacılar birlik ve beraberlik içerisinde Türkiye'de kalmalıdır. Ve bunun için her ne kadar gözetim altında tutma kararı biz olmadan halkların haklarına aykırı olarak alınmış ve bizi şok eden bir karar olmasına rağmen şimdiye kadar Sultan hazretlerinin misafiriyken bu anlaşma ile mahkûmu olduk. Hükümetle mültecilerin yerleşebileceği uygun bir yer hususunda hükümeti zor durumda bırakmayacak şekilde ve kendi vatanımızla Türkiye'ye hizmet edecek bir yöntem hususunda anlaşmaktan başka bir şey isteyemem. Bunun içindir ki geçici bir süre için ve mültecilerin yerleştirilmesinden sonra diğer vatandaşlarımızla temasa geçebilmek amacıyla İngiltere'ye gidebilmek için kendim, Kont Batthyany ve General Perczel için serbestî istiyorum. Bu serbestîyi istiyorum. Şu bir gerçek ki burada bizlerin soğuktan ve açlıktan ölmemiz için her şey yapılıyor. Fakat burada zavallı bir hayat sürmekten başka bir şey yapamıyoruz ve günden güne umutlarımızın ve seçkin melekelerimizin yok olduğunu görüyoruz. Mektubunuzda dile getirdiğiniz amaçlar için bu seyahat serbestliğine ihtiyacımız var. Uzun zamandan beri bazı şeyleri bizzat yapmanın çok önemli olduğunun farkındayız. Fakat bunun için tüm yollarımız kapatılmış durumda. Polonyalı mültecilerin yaptığı gibi kendimize bir yuva, bir üs bulmalıyız. İngiltere, Fransa ve Amerika'ya dağıtılmış olan dostlarımızla temasa geçmeliyiz. Buradan hareketle işe başlayarak kendi aramızda ve vatanımızla iletişim kurabiliriz. 139 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. Kendi vatandaşlarınız adına Babıali'de ifade ettiğiniz şeyleri bizim adımıza da ifade etmenizi isterdim, yani düşük sınıfların idare edilmesinin zorluklarından bahsetmenizi. Zira zorunlu olarak hareketsiz bırakılan zenginler ümitsizliğe kapılırken aşağı tabakadaki insanlar bu hareketsizlikten dolayı her kötülüğün anası olabilecek olan geleneklerden uzaklaşmağa başladılar. Şimdiden bu moral çöküşünün yanı sıra tatmin olmaz duygularla birlikte her ne kadar Babıali insanlara özgürlük tanısa da içimizden çoğunun kendi vatanlarındaki imkânları bulamadıkları için bundan rahatsızlık duyabileceklerini görebiliyoruz. Babıali bu insanlara yardım ederken kendisine de menfaat temin etmek istiyor. Bu yüzden Babıali ne kadar hoşgörü gösterse, o kadar bu insanlardan fayda temin edebilir. İşte sizden Kont Zamoyski'nin amaçladığı şeylerin aynısını Macar mültecileri için de temin etmenizi diliyorum. Beyefendi, sizden Babıali nezdinde girişimlerinize devam ederek dilekçemizde yer alan isteklerimizin gerçekleşmesi için çalışmanızı rica ediyorum. Mektubunuzda Babıali'nin Avusturyalıların gözetim altında tutulduğumuz yere gözlemci gönderme talebini reddettiğini yazıyorsunuz. Hükümete bu konuda teşekkür ediyorum. Ancak bu karar Türkiye'nin de lehine bir karardır. Zira Babıali, Avusturya'nın bir eyaleti olmak ve bağımsız devlet imajını zedelemek istemez. Sultan hazretlerinin misafirlerini Avusturyalı bir gözlemcinin takip etmesi duyulmadık bir şey olurdu. Ama yine de Avusturyalıların gözlemcileri var. Bunlar konsolosluk görevlisi adı altında faaliyetlerde bulunarak sığınmacıların arasında umutsuzluk, şüphe ve disiplinsizlik aşılıyorlar. Şimdiden 3.000 insanımızı oyunlarıyla kandırıp bizden ayrılmalarına sebep oldular. Fakat onlara halen yetkiler veriliyor ve bizim güvenliğimizi, hayatımızı tehdit ederken aynı zamanda koruyucu devletin onuruyla oynuyor ve tuzaklar kuruyorlar. Böyle bir şeye müsaade edilerek Mussurus'un Viyana'da Avusturyalıların talebini reddetmesinin ne anlamı kalıyor? Evet beyefendi, peşimizde bizi Vidin'de izleyen, burada izleyen ve gittiğimiz her yerde bizi izleyerek tehdit eden Avusturyalı gözlemciler var. Bize Babıali'nin gözetim altındaki insanları serbest bırakma hakkını saklı tuttuğunu söylüyorsunuz. Bu durumda bizler misafir değil, mahkûmlarız. Babıali'nin kendisine yakışır bir şekilde ve halkların haklarına uygun olarak bizlerle ağır misafirler gibi Türkiye'de kalmamız hususunda görüşmesi daha doğru olmaz mıydı? Ama biz kalmak istiyoruz ve hükümeti zor durumda bırakmak istemiyoruz. Bizler 140 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. hırstan körleşmiş ve nankör insanlar değiliz. Bu yüzden sesimize kulak verilsin, bizimle görüşülsün Böylesi, Babıali'ye düşman politik görüştekilerle anlaşmaktan daha doğrudur. Bizleri Avusturya vatandaşları gibi görmesinler, zira bizler Avusturya vatandaşı değiliz ve asla da olmayacağız. Bizler haklı olduğumuz mücadelede destek görmeyen yenilmiş insanlarız. Avusturya'ya saldıran bizler değiliz. Bilakis Avusturya bizim milletimize ve devletimizin varlığına saldırarak zavallı vatanımızdaki birlik ve düzeni zorla ortadan kaldıran taraftır. Nihayet Babıali'nin gözetim yerini kendisinin seçeceğini belirttiğini söylüyorsunuz. Buna gerçekten çok sevindim. Babıali'nin gözetim yerimizi seçerken gözlem altında bulunmamızı katlanır hale getirecek veya bunu acımasız bir sürgüne çevirecek bir karar verdiğinin farkına varmasını diliyorum. Gözetim altına alınacağımız haberinin yayılmasının ilk şokuyla bizleri Mardin'e veya Kütahya'ya yerleştireceklerini duyunca da oraya gönüllü gitmeyeceğimizi ancak zor kullanılarak bizleri oraya yerleştirebileceklerini söyledik. Bay Andrass, bizlerin Filibe’ye yerleştirilmemize karar verildiğini duyunca sakinleştik. Bu tepkilerimizin sebebi, rahatımızı düşündüğümüzden değil. Zira biliyorum ki sürgün yeri bir dinlenme yeri değildir. Bizim kaygımız ve tepkimiz, Babıali'nin, moral olarak yıkılacağımız, ailemizle ve Avrupa ile iletişimimizin kesilmesine yol açacak bir karar vermesinden çekindiğimiz içindir. Türkiye'nin Asya'daki topraklarına yerleştirilmemiz bizim için sürgün edilmekten farksız bir uygulamadır. Fakat bizim başkente gitmemize izin verilmezse en azından deniz kenarında örneğin İzmir, Gelibolu hatta Varna'nın seçilmesini isterdik. Ancak bizim tercihimiz başkente yakın bir yerdir. Örneğin Edirne. Beyefendi sizden ricam, tüm etkinliğinizi kullanarak Babıali'nin gözetim yerimizin tayini için bizimle önceden görüşmesini sağlamanızdır. Sizin "Listede olmayanlar, şeflerini izleyerek ülkeden ayrılabilirler veya istedikleri gibi hareket edebilirler." görüşünüz beni çok sevindirdi. Bu kararın alınmasını size borçlu olduğumu biliyorum. Bu sevincimin devam edebilmesi için aşağıdaki hususlarda garanti verilmesini diliyorum. 1. Şeflerini takip edenlere Sultan hazretlerinin şimdiye kadar kendilerine bahşetmiş olduğu maddi desteğin devam etmesini talep ediyoruz. Zira ihtiyaçlarından dolayı bizleri terk edebilirler. Bizler de fakir olduğumuzdan onlara yardım edemeyiz. Bunlar 141 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. yapılmazsa verilen bu izin (şeflerini takip etme izni) aldatmacadan başka bir şey değildir. 2. Türkiye'ye yerleşmek isteyenelere kolaylık gösterilerek bizim yönetimimizde Polonyalıların olduğu gibi başkent yakınlarında bir yere yerleştirilmeleri veya onlara uygun işler verilmesini diliyoruz. Yoksa bu insanlar açlıktan ölürler. Babıali yukarıda sözünü ettiğim maddelerden hiçbirini kabul etmezse en azından benim, Kont Batthyany'nin ve General Perczel'in, mültecilerin hayatlarını idame ettirebilmeleri için çalışmalarda bulunmak için İngiltere'ye gitmelerine izin vermesi gereklidir. İşte size görüşlerimi açıkladım. Sizden ricam bizim durumumuzu ve ilişkilerimizi çok iyi bilen Bay Böck ile birlikte bu işi devam ettirmenizi diliyorum. Beyefendi, en derin minnettarlık hislerimi kabul buyurun. (Hajnal, 1927: 579-582, belge no: 71) İstanbul'daki Müzakereler ve Suikast Haberi Hakkında Czaykowski'nin Zamoyski'ye İstanbul’dan Yazdığı 24 Aralık 1849 Tarihli Mektup Karşılıklı haberleşmelerden sonra iki güç arasındaki ilişkilerin ele alınmasına yönelik bir protokol imzalanmasına ve en önemlisi üzerinde daha önce görüşülmüş işlerin uygulanmasına karar verildi. Ruslar ve Avusturyalılar, İngiliz ve Fransız donanmalarının geri gönderilmesi için büyük çaba gösterdiler. Onlar, taleplerinin amaçlarına ulaşmasından dolayı büyük bir sevinç duyuyorlardı. Ancak Stradfort Canning'in tavizsizliği, Rusya'nın umutlarını boşa çıkararak bu sevinci yarıda bırakmıştır. Bu enerjik diplomat, mülteci sorunu tamamen çözülmediği müddetçe donanmanın olduğu yerde kalacağını ilan etti. General Aupick'in de onun yolundan gideceğinden şüphe etmemek gerekir. Avusturya bütün tahminleri altüst ederek ve Rusya'dan daha talepkâr davranarak mültecilerin sürekli gözaltında bulundurulmalarını ve bunlar arasına zaman zaman gözlemciler gönderme isteğini yinelemektedir. Stürmer, listesine önemli sayıda sığınmacı ekledi. Bu listeye askerleri ve hizmetçileri dahi yerleştirdi. Fakat Babıali bundan fazla etkilenmiş görünmüyor. Avusturya'ya önem vermediği gibi bu gücün Rusya'nın yolunu izlemekten başka bir şey yapamayacağını biliyor. Titoff'un az sayıda mültecinin sürülmesini istemekle yetineceğine garanti veriliyor. Mülteciler Şumnu'da kalmayacaklar, gözetim altında olanlar Kütahya'ya taşınacaklar. Bunların İstanbul'a gitmemeleri için Samsun ve Sinop tarafına gidecekleri söylenmektedir. 142 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. Eğer bir aksilik olmazsa mülteci sorunu çözümlenmiş olarak kabul edilebilir. Sultan, Sadrazam, Serasker ve Sultan'ın topçu kuvvetleri komutanı olan ikinci kayınbiraderi tavizsiz ve asil durumdadırlar. Diğer Bakan ülkeleri, bu güçlü baskılara boyun eğdiler. Türkiye bir savaştan kaçınmıyordu, kaçınan taraf Rusya idi. Bir İngiliz diplomat St. Petersburg'tan şunları yazdı: "Rusya mülteci sorununu bahane ederek savaş ilan etmeyecek. Çünkü kamuoyunun ve Batı'nın desteği ile çok kuvvetli olan Türkiye'ye savaş açmak istemiyor. Ancak mutlaka başka sebepler bulup bunu yapacaktır. Çünkü görmüş olduğu hakaret, İmparatora olduğu kadar Rusya'nın politikasına yapılmıştır ve bunun öcünü almak için başka fırsatlar arayacaktır." Canning, donanmasının varlığından istifade ederek Moldo-Valaque işini, yani Rusya'yı Balta Limanı’nı boşaltmaya ve bir anlaşma imzalamaya niyetli gibi görünüyor. Lord Palmerston'un onu destekleyip desteklemeyeceği ve Fransa'nın İngiltere ile hareket edip etmeyeceği bilinmiyor. Murad Paşa'yı ve Kossuth'u öldürmek üzere Hırvatların Şumnu'ya gönderildiği haberi yayıldı. Lusch’in daha önce öldürülmüş olması bu haberin ciddiyetini artırdı. Wallenstein cinayeti, Rastadt Kongresine gönderilen üç Fransızın öldürülmesi ve Reichstadt Dükü'nün ani ölümü bazı hükümetlerin bu tür yollara başvurmaktan çekinmediklerini göstermektedir. Türk polisi alarmda (Hajnal, 1927: 590-591, belge no: 76). Kampın Biçimi Hakkında Kossuth'un Czaykowski'ye Yazdığı 30 Aralık 1849 Tarihli Mektup 15 Aralık tarihli mektubunuzu aldığımı belirtirken sizden Sultan hazretlerinin hükümetine 24 Kasım tarihli mektubumuza verdikleri cevaptan dolayı sevincimi ve minnettarlığımızı bildirmenizi rica ediyorum. Şimdiye kadar Babıali'nin bizim hakkımızdaki düşünceleri yansıtan böylesine net bir açıklama görmemiştik. Bu açıklamanın, majestelerinin bakanlığı tarafından yapılması onun değerini daha da artırıyor. Bu açıklama Babıali'nin duygularını yansıtan bir belgedir. Bu mektup (açıklama) yalnızca bu günümüzü değil geleceğimizi de garanti altına alıyor. Çünkü majestelerinin bakanlıkları geçmişte olduğu gibi gelecekte de insanlık ve misafirperverlik adına hareket ederek Osmanlı İmparatorluğu'nun menfaatlerini tüm dünyaya karşı korumayı düşünüyorlar. Macar mültecilerinin 3 Aralık'ta gönderdiği dilekçe sanıyorum ki ilk önce göndermiş olduğumuz dilekçenin sebep olduğunu zannettiğimiz yanlış anlamaları gidereceğini 143 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. ümit ediyorum. Çünkü bu dilekçede (3 Aralık dilekçesi) görüşlerimiz, arzularımız ve duygularımız açıkça belirtilmiştir. Bu konuda Alteslerinin ve majesteleriyle (Padişah) bakanlarının dikkatlerini çekmenizi rica ediyorum. Zira İstanbul'un iyi bilgilenmesi bizim için çok önemli. Bizim Babıali'nin bizlere sığınacak bir yer temin etmekle ne gibi zorunluklara girdiğini unutmak istemediğimizi bilmeliler. Türkiye'yi terk etmek istemiyoruz. Bizim tek isteğimiz, bu ülkede kaldığımız sürece yaşantımızın insanî ve ulusların haklarına uygun olarak devam etmesidir. Bizler hiçbir zaman bu değerlerden vazgeçmedik ve Babıali de her zaman bu değerlere sahip çıktığını bizlerin iadesini reddetmekle gösterdi. Vatandaşlarımızın Türkiye'ye yerleştirilme kararının mültecilerimizin çoğu için büyük bir menfaattir. Ancak şu üç şey yapılırsa bu bizim için bir ölüm fermanı olur. Bunlardan bir tanesi mültecilerin Türkiye'den sürülmesi, ikincisi mültecilerin birbirinden ayrılarak imparatorluğun çeşitli yerlerine dağıtılması ve en kötüsü ise mültecilerin tamamı veya büyük bir bölümünün sürgün ve mahkûm muamelesi görmesi. Babıali'nin bu konudaki cevabı bizleri rahatlattı. Gerçekten de Avusturya'nın dikte etmeğe çalıştığı tarzda bir gözetim altına alma işlemi, şimdiye kadar hayata geçirilmedi. Bir yerden bir yere sürülürken insanlara acı veren, gidilen yer değil bazı beklenmedik durumların birtakım kişi ve kişiler üzerinde yaptığı etkilerden kaynaklandığını belirtmemize izin veriniz. Genel Avrupalı için başka bir dünya, iklim, Avrupa medeniyetinden ve gelişmelerinden ayrılma korkusu bu türden acılardır. Hele vatanları uğruna sürgün olup da ondan (vatanından) haber alamamak çok daha kötüdür. Kütahya, Mardin veya Diyarbakır'a yerleştirilmemizden bahsedildiği zaman bizim kaygılarımız, yukarıda bahsetmiş olduğumuz sebeplerden kaynaklanmaktadır. Şayet böyle bir karar alınmış olsaydı aramızdan çoğu kendileri için en değerli olan vatanından, ailelerinden dostlarından ve ilişkilerinden ebediyen mahrum bırakılmış olacaktı. Avrupa'ya yakın olması durumunda ailesi ve vatanıyla iletişim halinde olmak için maddi gücü yeterli olanlar bile uzakta bunlardan mahrum kalırlardı ve daha önce kurmuş oldukları işleri iletişim eksikliği nedeniyle batardı. Bu insanların geleceği, yalnızca Türk hükümetine bağlıdır. Bunlara bir de meşguliyet, iş ve birkaç moral kaynağına duyulan ihtiyaçları da ekleyiniz. Halkımız özellikle de alt sınıftaki insanlarımız, avarelikten çok fazla etkilenmektedirler. Böylece avarelik her türlü kötülüğün anası durumuna gelmektedir. Bu yüzden majesteleri yapmış olduğu yardımları azaltmağa karar verirse en azından mültecilere kendi gayretleriyle yaşamaları ve geleneklerini geliştirmeleri ve çalışmaları 144 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. için fırsat versinler. Böylesi hem mülteciler için hem de Babıali için faydalı olacaktır. Şayet alınan gözetim altında tutma kararı, değişmez bir kararsa (Bunu ne biz ne de Avrupa kamuoyu hiçbir zaman tanımaz.) da bünyesinde bazı olumlu şartlar toplayabilir. Aksi takdirde bu karar en acımasız sürgün kararı ve mahkûmiyet anlamına gelir. İşte Avusturya'nın Osmanlı İmparatorluğu'na empoze etmeğe çalıştığı da budur. Ancak majestelerine yakışan ve bizim gözlemlerimizden de anlaşıldığına göre bu kararlar Avusturya'nın empoze etmeğe çalıştığından çok daha insancıl ve makuldür. Mültecilerin yerleştirileceği yerin dış dünya ile iletişiminin kolay sağlanabileceği Selanik, İzmir ve Gelibolu gibi deniz kenarında olması, diğer tüm yerlere tercih edilir. Ancak bizlerin ülkenin içlerinde bir yere yerleştirilmesi şartsa bu yerin başkente yakın olmasını veya büyük bir ulaşım (iletişim) yolu üzerinde olmasını tercih ederiz. Örneğin Edirne bizim bu arzumuza uygun bir yerdir. Bu kararın uygulanma tarzı Babıali'nin iyi niyetleriyle çakışmayacağı gibi bizim kurmak istediğimiz birliğin de Babıali'ye hizmet edeceğini düşünüyoruz. Bunun için kurulan birliğin vatandaşlarımızın karakterine uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Bunlar mülteciler için temel esaslardır. İşte bu yüzden majestenin hükümetinden bizleri yerleştireceği zamanı kararlaştırdığı andan itibaren bizimle görüşerek bu uygulamanın yapılış tarzını belirlemesini rica ediyoruz. Bu amaçların gerçekleşebilmesi için halkımızın genelinin güvenini kazanmış olan aramızdan birkaçının veya birisinin İstanbul’a giderek bakanlarla bizzat görüşmesi faydalı olacaktır. Böyle bir görüşme, Avusturyalıların halkımız arasına casusları aracılığı ile bazı olayları kullanarak ve bunları olduğundan farklı göstererek ekmiş olduğu fitne ve şüphe tohumlarını yok edecektir. Babıali'nin, Avusturyalıların bizlerin yerleştireceği yere bir gözlemci gönderme önerisini reddettiğini memnuniyetle öğreniyoruz. Majestelerine bunun için minnettarız. Majesteleri bizleri korumak istediğini ilan ederek diğer güçler karşısındaki saygınlığını korumak istemiştir. Bu açık ilana rağmen Avusturyalı komiserlerin gittiğimiz her yerde bizleri takip ettiğini belirtmek zorundayız. Bizleri takip edenler bazen, izinleri dahi olmayan Avusturyalı bir konsolos veya konsolos yardımcısı bazen de kimilerini etkileyerek, boş vaatlerde bulunarak aramıza disiplinsizlik, moral bozukluğu ve düzensizlik tohumları eken alt düzeydeki ajanlardır. Bu ajanlar, aramızda bazılarını satın alarak ve sürgünlüğün verdiği sıkıntı, yoksulluk ve zayıflığı kullanarak bunları rahatlıkla ağlarına düşürüyorlar. Bunlar Babıali'yi yererek onun niyetlerini karalamayı 145 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. elden bırakmıyorlar. Bu şekilde Vidin'de Babıali'nin çıkarlarına sadık kalabilecek saflarımızdaki 3.000 insanı Avusturya'nın acımasızlığına terk etmek için kaçırdılar. Buradaki bu kötülük hoş görülürse Viyana'daki Mussurus'un reddi neye yarar? Avusturya komiserlerinin (gözlemcilerinin) gözetimi altında olduğumuz bir gerçek. Bu, Vidin'de böyle idi. Burada da aynı durumlar devam ediyor ve bunun her geçen gün arttığını ve gittiğimiz her yerde de bizi takip etmek niyetinde olduklarını görüyoruz. Hatta bunun endişe verici yankılarını duyuyoruz ve Şumnu civarında bu komiserlerin emrinde hareket eden silahlı çetelerin varlığı kulaktan kulağa yayılıyor. Kim bilir bunların bizim güvenliğimize veya kişisel özgürlüğümüze kastederek Babıali'yi de Avrupa önünde küçük düşürmek için ne karanlık tasarıları vardır. Ve bütün bunlar Babıali'nin verdiği söze ve bağımsız bir gücün bir diğerine saygı duyması geleneğine rağmen Türk yetkililerin bilgisi dâhilinde güpegündüz gerçekleşmektedir. Sayın beyefendi, lütfen bu kötülüğün Babıali'nin gözleri önünde nihai çözme kavuşmasını isteyiniz. Burası ne Avusturya ile ülkemiz arasında askıda kalan sorunlara girmenin yeri ne de onların bize olduğu kadar Babıali'ye karşı çevirdikleri cüretkâr dolapları ve korkunç entrikaları hatırlatmanın yeridir. Babıali'nin bizi Avusturya'nın uyruğuna girmememiz ve bu ülkenin bizimle sürtüşmeye girmemesi için Avusturya-Rus birliğinin iade edilmemize ilişkin isteğini reddederek bizi istisnai bir yere koyması ve bizleri misafirleri olarak kabul etmesi yeterlidir. Son olarak gözetim altındakilerin bulunduğu listede yer almayanların liderlerini takip etme iznine sahip olacaklarını öğrenmiş bulunmaktayız. Bu haber, lehimizde bir karar olmakla birlikte en son yazmış olduğumuz dilekçeye bir cevap niteliğindedir. Fakat bu iyiliğin mükemmel olabilmesi için en son yazmış olduğumuz dilekçedeki isteklerin gerçekleşeceğine emin olmamız gerek. Yani: 1. Liderlerini izlemeye karar verenlerin majestelerinden aldıkları maddi yardımların kesilmemesi ve gelecekte de devam etmesi. Zira kendimizin onlara yardım etme imkânı bulunmamaktadır. Ve maddi yardımlar olmaksızın yerinde kalma izni geçici bir çözüm olacaktır. 2. Türkiye'ye yerleşmek isteyenler ya daha önce Polonyalıların olduğu gibi bizim yönetimimizde kolonileştirilmeli ya da geçimleri için uygun bir iş verilmelidir. Bununla birlikte eğer Babıali bu seçeneklerden hiçbirisini kabul etmez, fakat gözetim altında olmayanların hepsine sadece oturma izni verirse, en azından aramızdan birisine diğer sığınmacılara destek aramak için İngiltere'ye geçici yolculuk izni verilmelidir. İşte 146 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. sizden Babıali'ye sunmanızı ve çözümlemenizi istediğimiz görüş ve isteklerimiz bunlardır. Bu görüş ve isteklerin uygulanması karşılığında hepimizin ve Macaristan'daki vatandaşlarımızın bir araya gelip Avrupa'nın sesi olup majestelerinin yüce gönüllülüğünü ve zaferini kutlayacaklarını majestelerine lütfen bildiriniz. Ancak 24 Kasım'daki Kütahya'ya sürülme kararını protesto etmiştik. Bu protestomuzu açıklayan ilanımızı lütfen tekrar gündeme getirin. Babıali'yle ilgili buna benzer (Kütahya'ya yerleştirilme) en ufak bir haber, gerçek olsun olmasın yurttaşlarımız arasında genel bir nefret meydana getiriyor. Bunun için böyle bir uygulamanın yapılabilmesi için, yine tekrar ediyorum, güç kullanılması gerekmektedir. Ancak böyle bir tutum sizin ve İmparator hazretlerinin yüceliğine uygun düşmeyecektir. (Hajnal, 1927: 608-612, belge no: 84) Kampın Biçiminin Değiştirilemez Olduğu Hakkında Czaykowski'nin Kossuth'a İstanbul’dan Yazdığı 11 Ocak 1850 Tarihli Mektup Beyefendi, 30 Aralık 1849 tarihli mektubunuzu aldım ve Dışişleri Bakanına ulaştırmak için acele ettim. General Guyon ve Bay Beck'in Osmanlı bakanları ile görüşmelerde bulunduklarını biliyorum. Ancak size sorunun temelinde hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylemekten üzüntü duyuyorum. Babıali tarafından mültecilerin (Rusya ve Avusturya'ya) iade edilmesi reddedildiği zaman Babıali'nin iki önerisi vardı. Gözetim altında tutmak veya sınır dışı etmek (bulundukları yerden çıkarmak). Rusya ve Avusturya Babıali'nin isteklerini kabul etme lütfunda bulunarak onu, verdiği sözleri yerine getirmeğe zorladı. Rusya ile uzlaşma sağlandı ve siz bu mektubu aldığınızda Avusturya ile de uzlaşma sağlanacaktır. Anlaşmalar, İngiltere ve Fransa'nın desteği ile yapıldığından Babıali bu kararları uygulama durumunda. Zira aksi bir harekette Babıali, karşısında yalnızca düşmanlarını değil, barış isteyen müttefiklerini de bulacak. İşte Babıali'nin gerçekte durumu bu. Bizim arzularımıza cevap vermezse onu suçlamaya hakkımız yok. Kütahya şehrinin seçilmesine gelince bu seçim özellikle yapıldı. Zira burası yumuşak havasıyla, zengin toprağıyla ve kalabalık bir nüfus ortasında bulunmasından dolayı Rusya ve Avusturya'nın mülteciler üzerinde etkin olmalarını önlemek için en uygun yer olarak görülüyordu. Kont Zamoyski'ye Babıali'nin ne gözetim altına alınacak ne de dışarı atılacak (Osmanlı İmparatorluğu'ndan) sığınmacılar sınıfına girmeyen mülteciler hakkında yapmak 147 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. istediği şeyler hususunda detaylı bilgiler yazıyorum. Osmanlı hükümetinin gözünde Polonyalı ve Macar mülteciler aynı kategoride yer alıyor gibi görünmektedir. Bu yüzden bu iki grubun geleceği ve umutları birleşmiş gibi. Macaristan'ın tekrar ayağa kalkması için elinden gelen çabayı gösteren ve bunun için vatanperverliğinden ve bitmez tükenmez enerjisinden başka bir şeyi olmayan ve hiçbir yerden yardım almayan sizin gibi bir insan Osmanlı hükümetinin niyetlerini takdir etmelidir. Şayet bunun bir tersi yapılırsa davamızdan vazgeçmek zorunda kalabiliriz. Şayet Babıali’yle iyi ilişkilerin devam etmesi isteniyorsa Macar mültecilerine yakışan, gözetim altına alınanların dışında kalan Macar mültecilerin, Şumnu'ya gönderilen Osmanlı komiserine, önderlerinden ayrılmak istemediklerini ve Kütahya'ya kadar onları takip etmek istediklerini bildiren bir dilekçe yazmalarıdır. Zira aktif veya pasif olarak yapılacak her türlü itiraz düşmanlarımız ve sözde dostumuz Batılılar tarafından kötüye kullanılacak ve mülteciler sorunu münasebetiyle oluşan Macar - Polonya ve Osmanlı arasında oluşan iyi ilişkileri bozmaya çalışacaklardır. Beyefendi, size bu görüşlerimi açıkladığım için beni affedin. Çünkü size karşı duyduğum saygı bunu gerektiriyor. (Hajnal, 1927: 642-643, belge no:95) SONUÇ Czaykowski, 1840’lı yıllarda hayatının en önemli değişikliklerini yaşayacağı İstanbul’a geldi. 1830’lardan sonra Osmanlı başkentine gelen Polonyalı mültecilerin sorunlarıyla yakından ilgilendi. Vatandaşlarının Osmanlı ülkesinde huzurlu bir yaşam sürmesi için çalışmalar yaptı. Polonezköy’un kurulmasında ve buranın gelişmesinde aktif rol aldı. 1849 yılında Osmanlı Devleti yeni bir göç dalgası ile karşılaştı. Bu tarihte Macar ve Polonyalı mülteciler Osmanlı ülkesine sığındı. Czaykowski, İstanbul’daki gelişmeleri Macar Kralı Kossuth’a ve diğer önemli şahsiyetlere aktarmaktaydı. Aynı zamanda onlardan gelen istek ve önerileri de Türk yetkililerine iletiyordu. Sadrazam Mustafa Reşid Paşa ve Hariciye Nazırı Ali Paşa ile yakın ilişkiler kurdu. Mültecilerin toplu bir yerde kalmaları için gayret gösterdi. İstanbul’dan yazdığı mektuplarda bu maksatla yaptığı çalışmaların boyutları hakkında geniş bilgi öğrenmekteyiz. Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı savaş açmasını arzuladığı mektuplarından anlaşılmaktadır. Mültecilerin bir kısmının Müslüman olmalarını normal karşılamaktadır. Hatta Osmanlıya sığınan bütün Polonyalıların İslam dinini kabul edebileceklerini ifade etmektedir. Osmanlı hükümeti de Czaykowski’ye değer veriyordu. Czaykowski mektuplarında kendisinin Macar ve Polonyalı mültecilerin sorunlarını samimi bir şekilde Babıali’de dile getirdiğini hatta Macarların sorunlarıyla İstanbul’da sadece kendisinin ilgilendiğini 148 Bayram NAZIR, “Polonyalı Bir Subayın Türkiye Mektupları”, Mavi Atlas, 7/2016: 129-149. belirtmektedir. Czaykowski, Kossuth’a başvurularını İngiliz ve Fransızlar yerine doğrudan Babıali’ye yapmasını tavsiye ediyordu. Çünkü ona göre İngiltere ve Fransa gelişmekte olan olayları destekliyor ancak olayın oluşması için ilk adımları atmıyordu. Ona göre bir yandan sığınmacıların hayatlarını kurtarmak gerekirken diğer yandan da Osmanlı Devleti ile Rusya ve Avusturya arasındaki anlaşmaları da çiğnememek gerekiyordu. Czaykowski Osmanlı hükümetinin mülteciler sorununa bakışının fevkalade olduğunu mektuplarında ifade ediyordu. Ona göre, Osmanlı hükümetinin uymak zorunda olduğu uluslararası anlaşmalar vardı. Czaykowski, Rusya’nın mülteciler sorununu bahane ederek Osmanlı Devleti’ne savaş açamayacağı görüşündedir. Çünkü Rusya, kamuoyu ve Batı’nın desteği ile çok kuvvetlenen Türkiye’ye savaş açmak istemiyordu. Fakat savaş açmak için başka nedenler arayacaktır. KAYNAKÇA Arşiv Kaynakları BOA, A.DVN., 93/91. Ansiklopedi Der Große Brockhaus, Leipzig 1929. BEYDİLLİ, Kemal, (2008). “Mehmed Sadık Paşa”, DİA, 35: 396-397. Araştırma Eserleri ANAFARTA, Nigar (1979). Osmanlı İmparatorluğu İle Lehistan (Polonya) Arasındaki Münasebetlerle İlgili Tarihi Belgeler, İstanbul: Bilmen Basımevi. GÜMÜŞ, Musa Summer (2010). “Mehmed Sadık Paşa (Michal Zzajkowski) ve Osmanlı Devleti’nde Kazak Süvari Alayı”, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 5(3): 1362-1375. HAJNAL, Istvan (1927). A Kossuth-emigracio Törökorszagban, Budapeşte. ZİOLOWSKİ, Paul (1922). Adampol, İstanbul. 149 Çeviri | Translation Özgür YILMAZ Yrd. Doç. Dr. | Assist. Prof. Dr. Gümüşhane Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Gümüşhane-Türkiye Gümüşhane University, Faculty of Letters, Department of History, Gümüşhane-Turkey ozguryilmaz@gumushane.edu.tr MARIUS OUTREY’NİN 1835 YILINDA TRABZON’DAN ERZURUM’A SEYAHATİ VE ERZURUM ŞEHRİ HAKKINDA RAPORU Özet 1830’lu yıllar, İran’a yönelik uluslararası ticaretin yeni bir yol üzerinden gelişmeye başladığı bir dönem olmuştur. İngilizlerin teşebbüsleri ile ortaya çıkan bu gelişme, öncelikli olarak Trabzon ve Erzurum gibi transit ticaret noktalarının ticari açıdan daha da önem kazanmalarına neden olmuştur. İngilizlerin başını çektiği ticari faaliyetler bölgede uzun zamandan beri nüfuz kazanmaya çalışan Fransızların da takibinde olmuş ve Fransız konsolosları gelişen ticaretten istifade etmek için gerek Trabzon’dan yazdıkları raporlar gerekse de diğer bilgi kaynaklarından istifade ile Fransız tüccar ve girişimcilere yol göstermeye çalışmışlardır. Marius Outrey’nin bu çalışmaya konu olan raporu da bu açıdan Erzurum’un önemine ve bölgede gelişen ticarete dikkat çekme amacı ile hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Erzurum, Transit ticaret, Marius Outrey, Fransız konsolosluğu. A REPORT OF MARIUS OUTREY ON THE TRAVEL FROM TRABZON TO ERZURUM AND ON THE CITY OF ERZURUM IN 1835 Abstract 1830s was a period that international trade to Iran changed its route and began to develop by TrabzonTebriz route. This new development, which was the result of British enterprises, enabled to raise Trabzon and Erzurum as transit trade cities. The French, who was trying to gain political and commercial influence in the region for a long time, followed the British desire for the Persian transit trade. Therefore, the French consul resided in Trabzon since 1803 monitored these commercial developments and prepared useful reports to benefit this increasing trade for French and to guide the French merchant who wants to invest in the region. The report of Marius Outrey, which is the topic of this study prepared to draw attention to the importance of Erzurum and the growing trade in the region. Keywords: Erzurum, Transit trade, Marius Outrey, French consulate, AMAE, CADN, APD, Constantinople (Ambassade), Série D, Trébizonde, Tome III, Outrey’den Roussin’e, Trabzon, 20 Aralık 1835. “Notice sur la ville d’Erzeroum et son environ ainsi que sur le commerce de la Perse; précédée et suivie d’un itinéraire de Trébizonde à cette capitale de l’Arménie Turque et retour” adını taşıyan raporun çevirisine dayanan bu çalışmanın “Özet”ler, “Anahtar Kelimeler”, “Giriş”, “Sonuç” ve “Kaynakça” bölümleri Yrd. Doç. Dr. Özgür YILMAZ tarafından hazırlanmıştır. Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. GİRİŞ Her ne kadar Karadeniz’in uluslararası ticarete açılması 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile olsa da başta Trabzon olmak üzere Güney Karadeniz limanlarının bu ticaretten istifade etmeye başlaması, 1829 Edirne Antlaşması sonrasına denk gelmektedir. Öyle ki Osmanlı idaresi Çanakkale ve İstanbul Boğazlarında sıkı denetimi elinde tutması sayesinde Edirne Antlaşması’na kadar Karadeniz’de belirli hak ve öncelikleri kullanmaya devam etti. Ancak Osmanlıların mağlubiyeti ile biten 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nı sona erdiren Edirne Antlaşması, savaşın galibi Rusya’ya yeni ekonomik ve politik avantajlar verdi. Antlaşmanın VII. maddesine göre; Karadeniz ve Akdeniz boğazları, Rus ticaret gemilerine açık olduğu gibi, Osmanlılarla savaş halinde bulunmayan devletlerin Rus limanlarına gelip gidecek ticaret gemilerine de açık olacaktı (Turan, 1952: 139). Rusya’ya verilen bu hak daha sonra diğer Avrupalı devletlere de verildi. Bu sayede boğazlardan geçişin serbestleşmesiyle birlikte Rusya’nın ve diğer Avrupalı devletlerin Karadeniz’deki ticari faaliyetlerinde gözle görülür bir artış oldu (Turgay, 1983: 301). Bu artıştan doğal olarak en çok istifade edecek limanlar arasında her zaman geniş bir hinterlanda sahip olan Trabzon da yer almaktaydı. Doğu Anadolu’nun ve İran’ın doğal bir limanı olan Trabzon bu gelişmenin etkisiyle yeni bir döneme girdi. Edirne Antlaşması’nın etkileri Trabzon ticaretinde hissedilmekte gecikmedi. 1828 yılında ihracat 217.500, ithalat ise 1.105.000 ruble idi. Çok geçmeden bu rakamlar 1830 yılında ihracatta 752.000, ithalatta ise 5.270.000 rubleye yükselmiştir (Turgay, 1994: 51). Özellikle 1830 yılında daha önceki senelerde görmediğimiz sayıda 26 Avrupa gemisi Trabzon’a gelmiş ve İran’a ihraç edilmek üzere mamul malları limana getirmişlerdi (Yılmaz, 2014: 178). Trabzon limanı üzerinden Trabzon-Erzurum-Tebriz yolunun önem kazanmasında İngilizlerin İran transit ticaretine yönelik olarak daha kısa bir güzergâh arayışı başlıca etkenlerden biriydi. 1812 yılında Sir Gore Ouseley, East India Company’nin İran ipeğini Buşir yerine Trabzon’dan gemiye yüklenmesinin kara nakliye ücretini % 2,5’ten % 1’e indireceği ve Trabzon-İngiltere deniz nakliye ücretinin Buşir-İngiltere istikametinden daha ucuz olacağını belirtmişti. Ancak bu planlar 1830’lara kadar bir karşılık bulmadı (Issawi, 1970: 19). İngilizlerin bu yeni güzergâhta ticaret yapma isteklerinin yanında bu güzergâhın öne çıkmasını teşvik eden bir diğer etkeni de göz ardı etmemek gerekir. Bu da Rusya’nın kontrolünde olan ve Gürcistan üzerinden İran’a bağlanan diğer ticaret yolundaki gerilemedir. Bilindiği gibi 1832 yılından önce Avrupa ve İran arasında Karadeniz yoluyla yapılan ticaret, büyük ölçüde Suhumkale’ye odaklanmıştı. Bunda Rus Çarı’nın emirnamesiyle 1821’den itibaren Kafkasların 151 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. güneyindeki Rus eyaletlerine uygulanan bazı vergi muafiyetleri ve yabancı mallar üzerindeki gümrük vergilerinin düşürülmesi etkili olmuştu (Turgay, 1994: 52). Bunun yanı sıra Suhumkale-Tiflis yolunun Trabzon-Tebriz yoluna nazaran iki önemli avantajı bulunuyordu: Bunlar, daha iyi taşıma koşulları ve Rusya’nın istikrarlı mali politikalarıydı (Issawi, 1970: 22). Fakat 1832 yılında Rus Çarı, Kafkasya ötesindeki yerli tekstil üreticilerini teşvik etmek ve İngiliz ve Fransız mallarının bu bölgeye ithalini sınırlamak amacıyla bazı tedbirler aldı. İmparatorluğun diğer yerlerinde de geçerli olan gümrük tarifelerini burada da uygulamaya koydu. Tiflis, gümrük idaresinin merkezi haline getirildi. Buna bir de Rusya’nın Çerkes ve Gürcü sahillerindeki hâkimiyeti eklenince Redutkale-Tiflis-Hazar Denizi-İran ticaret yolu gerilemeye başladı (Turgay, 1982: 290). Bu yolun Avrupa ticareti açısından eski cazibesini yitirmesi ticaretin Trabzon-Tebriz yoluna kaymasına neden oldu (Fontanier, 1834: 224). Bu yeni yolda ticarete konu olan malların %70-80’lik bölümü pamuklular, yünlü kumaşlar ve şeker olmak üzere İngiliz kökenli ürünlerdi. Ticaret hacmindeki artış, bir önceki yıla oranla Trabzon’a gelen yabancı gemilerin sayısından da anlaşılabilir. 1831 yılında Trabzon limanına gelen yabancı gemilerin sayısı 26’dan 42’ye yükselmiştir (Yılmaz, 2014: 179). Trabzon-Erzurum-Tebriz yolunun önem kazanması, Anadolu’daki eski bir ticaret güzergâhının da değişmesine neden oldu. Metin içinde Marius Outrey’nin de işaret ettiği gibi, Erzurum üzerinden uzun bir kara yolculuğu ile İzmir’e ulaşan yolun önemi azaldı. Önceleri İzmir limanına ulaşmak için uzun bir kara yolculuğu yapmak zorunda olan tüccarlar, Trabzon’u tercih etmeye ve mallarını deniz yolu ile İstanbul ve diğer Avrupa limanlarına göndermeye başladılar. İran’ın ithalatı açısından da Trabzon yolu en kestirme güzergâh olduğu için İngilizler tarafından canlandırılan bu yol üzerinden önemli bir ticari hareketlilik ortaya çıktı (Fontanier, 1834: 223). Marius Outrey’nin de belirttiği gibi, bölgede gelişen ticaretten en çok İngiltere istifade ediyordu. Bu bakımdan bu yükselişin ortaya çıkışı İngiliz girişimcilerin bir başarısı olarak görülebilir. Bilhassa 1820’li yıllarda Tebrizli Ermeni bir tüccar olan Sittik Han ve ilerde Trabzon’da İngiliz konsolosu olacak olan James Brant’ın faaliyetleri Trabzon limanında İngiliz ticaretinin gelişmesine katkı yapmıştır. İstanbul, Trabzon, Erzurum ve Tebriz’de şubeleri olan Sittik Han, sık sık Londra ve Manchester’a seyahatler yapmakta ve Erzurum ve İran’ın kuzeyinde satılmak üzere İngiliz pamuklu mamulleri ithal etmekteydi. İzmir ve İstanbul’daki İngiliz tüccarlarla Londra’daki firmalar üzerinden bağlantıları bulunan Brant, 1830 yılında birkaç gemi kiralamış ve bu gemiler İngiliz malları ile Trabzon’a gelmişti (Issawi, 1970:19). Bir yıl sonra İran’daki veliaht Prens Abbas Mirza adına ticaret yapan diğer bir Ermeni tüccar olan Sadi Han, İngiliz malı yüklü gemilerle 152 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. Trabzon’a geldi. Sadi Han, bağlantıları olduğu bir İngiliz ticarethanesi lehine bir tekel elde etmişti. Bu çalışmalar neticesinde James Brant tarafından Trabzon’da bir İngiliz ticarethanesi tesis edildi (Issawi, 1980: 127). Brant, İngiliz arşiv belgelerine göre, uzun seneler konsolos olarak görev yaptığı Trabzon’da İngiliz ticaretinin gelişmesi için çok fazla çaba sarf etmiş ve burada kurmuş olduğu şirket vasıtası ile gelecekte daha kârlı olacak ticaretin gelişmesi için kendi servetini de harcamaktan geri durmamıştı (Turgay, 1983: 301). Bu çalışmalarını daha da derinleştirmek için 1836’da Trabzon’daki konsolosluğun merkezini Erzurum’a taşıyarak İran transit ticaretine yönelik faaliyetlerini uzun süre devam ettirmiştir. İşte Marius Outrey’nin Erzurum’a giderek bölgede gelişen ticareti incelemeye çalıştığı dönem aslında Fransızların gözü önünde İngilizlerin İran’da adeta ticari bir tekel oluşturmaya başladıkları bir döneme denk gelmektedir. Outrey’nin bu seyahatini ve seyahat raporunu daha iyi anlamamız açısından Fransa’nın bölgedeki geçmişine de gitmek gerekir. Aslında Fransızların bu bölgede İngilizlerden çok daha geriye giden bir geçmişleri vardı. 1803 yılında Trabzon’da kurmuş oldukları konsolosluk ile Fransız hariciyesi bölgede siyasi ve ticari bir etki alanı oluşturmaya çalışmış ve bu amaçla Pierre Dupré’yi Trabzon’a tayin etmişti (Bilici, 2003: 655-676). Ancak Dupré’nin Trabzon’da geçirmiş olduğu uzun senelere karşın Fransızlar bölgede istedikleri planları bir türlü gerçekleştirmeye muvaffak olamadılar (Yılmaz, 2103: 39-76). Yine de Trabzon’daki konsolosluk kapatılmamıştır. Fransızları tekrar bu bölgeye yönlendiren yeni bir gelişme de yukarıda özetlediğimiz 1829 Edirne Antlaşması’nın neden olduğu yeni ortam oldu. Victor Fontanier’nin olağanüstü talimatlar ile Trabzon’a konsolos vekili olarak atanması ve çok geniş bir misyon çerçevesinde faaliyetler yapmak üzere görevlendirilmesi Fransa’nın hem Rusların günden güne siyasi olarak hâkim oldukları bölgedeki gelişmelerin hem de ticari olarak İngilizlerin İran’daki ticari faaliyetlerinin izlenmesine yönelikti (Yılmaz, 2014: 163-168). Fontanier’ye verilen talimatlar içinde elbette hem siyasi hem de ticari olarak Doğu Anadolu’nun en önemli merkezi olan Erzurum’a yönelik olanlar da vardı. Fransız Dışişleri Bakanı Polignac, Fontanier’nin Erzurum’a gitmesini ve bir şekilde konsolosluğun merkezini buraya taşıyarak bölgedeki en önemli merkezde Fransa’nın da var olduğunu göstermesini istemişti. Ancak Fontanier, Trabzon’a geldikten sonra Fransızların elindeki sınırlı imkânlar ile talimatnamede belirtilen pek çok isteği yerine getiremeyeceğini, dahası konsolosluğun merkezini Erzurum’a taşımasının da bu ortamda yersiz olduğunu Fransız hariciyesine bildirmişti. İşte Fransa’nın Erzurum’a yönelik Fontanier’nin misyonu çerçevesindeki planları Fontanier’nin Temmuz 1832’de görevinden ayrılması ile sona ermiştir. Ancak 153 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. halefi Georges Outrey, Trabzon-Erzurum üzerinden bölgedeki İngiliz ticaretinin geliştiğini ve İngilizlerin de Anadolu’nun değişik şehirlerine konsoloslar atayarak ticari faaliyetlerini geliştirdiklerini gözlemlerken yine Erzurum’da bir Fransız konsolosluğunun kurulmasına yönelik talepleri dile getirmeye devam etti. Elbette Outrey’nin Erzurum’da bir Fransız konsolosluğunun açılmasına yönelik talepleri yersiz değildi. Öyle ki 1835 Eylül’ünde Trabzon’daki İngiliz ve Rus konsolosların Babıali’den aldıkları yetki ile konsolosluk bölgelerini Erzurum’a kadar genişletmeleri Outrey’nin gözünden kaçmamıştı. Bundan dolayı elçilik ile yaptığı yazışmalarda Erzurum’da Fransa’nın da konsolosluğu olması konusunu tekrar ediyordu. Hatta Erzurum’da Fransa adına görevlendirilecek bir isim olarak Piccore adlı bir tüccarın adını da elçiliğe bildirdi (AMAE, CADN, APD, Constantinople, (Ambassade), Série D, Trébizonde, III). Ancak bu taleplerin sonucunu alamayan Outrey bu kez oğlu Marius Outrey’yi Fransız makamlarına tavsiye etmeye çalıştı. Öyle anlaşılıyor ki Outrey bu talebinin Fransız makamlarından destek bulması için oğlunu Eylül 1835’te iki ay sürecek olan bir Erzurum seyahatine gönderdi. Bu çalışmaya konu olan rapor da Marius Outrey’nin bu iki aylık seyahati sonunda ortaya çıktı. Marius Outrey, raporuna eklemese de babasının raporlarından, onun Erzurum’da Vali Esad Paşa tarafından kabul edildiği ve valinin kavaslarından birini Outrey’e tahsis ederek oldukça yakın davrandığı anlaşılmaktadır. İşte bundan dolayı Marius’un Erzurum’dan dönmesinden sonra konsolos George Outrey, oğlunun Erzurum’da kurduğu iyi ilişkilerden Fransız makamlarına bahsederek oğlunun Erzurum’a atanabilecek en uygun adaylardan biri olduğunu belirtiyordu (AMAE, CADN, APD, Constantinople, [Ambassade], Série D, Trébizonde, III). Ancak Trabzon Fransız konsolosu, bu konuda bir türlü Fransız makamlarından beklediği yetkilendirme yazısını alamadı. Her ne kadar 1836’da Erzurum, Georges Outrey’nin konsolosluk bölgesine dâhil edilse de orada Fransa’nın bir konsolosluk açması için 1843 yılını beklemek gerekecekti (Yılmaz, 2015: 160-163). Çalışmamıza konu olan raporun yazarı Marius Outrey (tam adı Louis Antoine Christophe Marius Outrey) hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Ancak Doğu’ya yerleşmiş olan meşhur Levanten bir ailenin üyesidir. Marius Outrey, Bağdat, Rodos ve Trabzon’da konsolosluk yapan ve aslında eczacılık mesleğinden olan Georges Outrey’nin (1775-1848) oğlu olarak 1814’te Paris’te doğmuş ve 1893’te yine Paris’te ölmüştür. Fransız Dışişleri personel dosyalarına bakıldığında Marius Outrey’nin diplomatik bir kariyere ulaşamadığı görülmektedir. Ancak kardeşi Ange-Georges Maxime Outrey (1822-1888) Japonya ve Amerika’da Fransız maslahatgüzarlığı yapacak kadar diplomatik kariyeri yüksek bir görevli olmuştur. Marius Outrey’nin Cezayir’e 154 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. giderek Buleyde’de görev yaptığı görülmektedir. Daha sonra Kırım Savaşı sırasında yine doğuya gelmiş ve yaptığı hizmetler karşılığında Chevalier de la Légion d’honneur ödülüne layık görülmüştür. Cezayir’deki çalışmaları sırasında bu ülke hakkında bir eser de hazırlamıştır1 Aslında Marius Outrey’nin Erzurum hakkında yazdığı rapor, onun bölge hakkındaki ilk çalışması değildi. Fransa’nın Trabzon konsolosluğunun yazışmalarından takip edebildiğimiz kadarıyla Marius, babası ile Trabzon’a gelir gelmez (Babası 1832’de Trabzon’a gelerek görevine başlamıştı.) şehir hakkında oldukça güzel bir rapor hazırlamıştı. Hatta çeviri metinde de işaret ettiği gibi, bu rapora liman ve şehre dair bir harita da ilave etmiş ve şehirdeki önemli yerleri bu haritada işaret etmişti. Bu bakımdan 1833 tarihli bu rapor Trabzon için oldukça kıymetlidir (AMAE, CADN, APD, Constantinople (Ambassade), Série D, Trébizonde, III). Burada çevirisini yapmış olduğumuz çalışma ise yukarıda bahsetmiş olduğumuz bir ortamda hazırlanması itibarıyla elbette önemlidir ve Fransa’nın beklentilerini ortaya koymaktadır. Marius Outrey çok az seyyahın takip ettiği bir güzergâhı takip ederek Trabzon-Gümüşhane arasını geçmiştir. Yol boyunca yapmış olduğu gözlemler çok önemli olmasa da raporu Fransız makamları açısından kıymetli yapacak olan bilgiler elbette Erzurum üzerinden yükselen ticaretin niteliğine dair detaylardır. Outrey’nin verdiği bilgilerin bölgeye çekmeye çalıştığı Fransız tüccarlara yönelik bir rehber çalışma olduğunu anlamak zor değildir. Ancak daha sonraları da pek çok konsolosluk yazışmasına konu olan bu davetler uzun bir süre karşılık bulamamış ve Fransa bölgedeki ticaretten sınırlı bir oranda istifade etmiştir. Marius Outrey’nin Trabzon-Erzurum Güzergâhından Seyahati, Erzurum Şehri, Çevresi ve İran İle Olan Ticareti Üzerine Raporu Erzurum’a kadar yapmış olduğum seyahatin daha faydalı olması için bu raporu yazma gereği duydum. Öncelikle Doğu Anadolu’nun2 başkenti olan Erzurum’a olan yoluculuğumda kullandığım yoldan bahsedeceğim ve bu yolculuk sırasında olanların ayrıntılarına girmeksizin bu güzergâha dair çizmiş olduğum haritada gösterilen yerlerin adlarına ve bu yerlere ilişkin bazı gözlemler yapmakla yetineceğim. Trabzon’dan hareket ettikten sonra ilk durak noktası Çayırlar’dır.3 Burası Trabzon’a yedi buçuk saat mesafededir. Yolun oldukça kötü halde olduğu bu yerde aralıklarla birkaç ev görünmektedir. Çayırlar’da sadece yamaç üzerinde olan birkaç dükkân bulunur. Ancak, yaklaşık olarak Kızıldağ’ın aşağılarından itibaren yol 1 Outrey ailesi için ayrıca bkz. http://www.levantineheritage.com/pdf/Consuls_of_the_Dardanelles.pdf Raporda Türk Ermenistan’ı (L’Armenie Turque) olarak verilmiştir. Çevirenin Notu (ç.n.). 3 Maçka’ya bağlı Çayırlar Köyü. ç.n. 2 155 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. oldukça sarp bir hal alır ve burada oldukça tehlikeli geçitler başlar. Bu yol kışın kullanılabilir bir yol değildir ve bundan dolayı kervanlar Cevizlik ve Zigana yolunu kullanırlar. On saatlik bir yürüyüşten sonra Şebhane4 adlı bir köye vardım. Bu köy adını civarda bulunan şap madeninden almaktadır. Tüm bu yol boyunca hiçbir yerleşim yeri yoktur. Kazıklı Dağı’nın bitiminde bulunan Şebhane Köyü’nde yirmi beş Türk evi ve kırk ahır yer alır. Buranın halkı Trabzon’a satılmak üzere peynir ve tereyağı imalatı ile uğraşmaktadır. Tüm bu evler Ermenistan’da karşılaştıklarımız gibidir, yani çamurdan yapılmış ve üzerleri de toprak damla kapatılmıştır. Bundan dolayı buralardan geçerken bu köyleri ayırt etmek zordur. Kışın ise sadece bacasından çıkan duman ile ayırt edilebilirler. Şebhane ile Balahor arasında sekiz saatlik bir mesafe vardır. Balahor’da arazi ekilmeye başlar ve arpa ile buğday yetiştirilir. Balahor’a yaklaştıkça yol daha iyi bir hal alır. Seksen hane olan Balahor’da on beş Ermeni hanesi vardır ve geri kalan da Müslümanlara aittir. Köy halkı Gümüşhane ve Bayburt’a giderek buralarda arpa, buğday, tereyağı ve peynir satarlar. Buradan dört saatlik bir yürüyüşten sonra Bayburt’a varılır. Bayburt, kalesi İmparator Justinien tarafından yapılan eski bir savaş alanıdır. Kale, Türkler döneminde de önemini muhafaza etmiştir. Ancak günümüzde neredeyse terk edilmiş bir haldedir ve buradaki evler de harabe halindedir. Bayburt’un nüfusu üçdört bin civarındadır. Çoruh Nehri, Bayburt’un içinden akmakta ve Batum’un doğusundan Karadeniz’e ulaşmaktadır. Terk edilmiş Bayburt Kalesi, izole edilmiş bir tepe üzerinde yer alır. Duvarlarının birinin üzerinde bir kapıya yakın on-on iki adım yüksekliğinde bir aslan ve bir kaplan kabartması vardır. Bayburt’un ticareti kayda değer değildir. Bayburt’un çarşısı Trabzon ve Erzurum’dan gelen ürünler ile desteklenmektedir ve civar köylerden gelenlerin yaptığı alış veriş ile ayakta durmaktadır. Bayburt’tan on altı saat mesafede Hoşapınar5 adlı küçük bir köye ulaşılır. Bu köye Maden yolunu geçtikten ve Hoşapınar Dağı’nı aştıktan sonra ulaşılmaktadır. Bu dağın zirvesi 7.695 Fransız adımı6 yüksekliğindedir. Barometrik gözlemlere göre bu dağın doruğu, hemen hemen tüm sene boyunca karla kaplıdır. Hoşapınar’dan iki saatlik yürüyüşten sonra Fırat nehri’ni geçtim ve biraz daha ilerledikten sonra meşhur Erzurum Ovası’na girdim. Otuz altı köyü barındıran bu ovanın Romalıların Mitridat’ı yendiği yer olduğu düşünülmektedir. Daha sonra dokuz saatlik bir yürüyüşten sonra Kayapa’yı7 geçerek Erzurum’a ulaştım. Armenia, Armenus’tan adını almaktadır. Crysilus ve Medius’u dikkate almak gerekirse, Thessalien, Jason Seferi esnasında bu taraflara gelmiş, eski krallığı ele geçirmiş ve burada önemli bir rol oynayarak söylendiğine göre bütün bölgeyi yağmalayıp tahrip etmiştir.8 Antik döneme ilişkin çok fazla detaya girmeden, Trabzon ve Erzurum’da bulunmuş olmamın verdiği imkânlar ile sadece Erzurum ve İran ile olan ticaretine dair bazı yüzeysel gözlemler yapmakla yetineceğim. Verecek olduğum bu detayların faydalı olmasını umuyorum. Bazılarına göre Erzurum eski Ozirin’den, bazılarına göre ise Theodosiopolis’ten9 gelmektedir. İkincisi daha makul görünmektedir. Ancak Erzurum adından dolayı 4 Gümüşhane’ye bağlı Şephane Köyü. ç.n. Erzurum Aşkale’ye bağlı Koşapınar Köyü. ç.n. 6 32 cm’ye denk gelen eski bir Fransız uzunluk ölçüsü. ç.n. 7 Erzurum’un Aziziye ilçesine bağlı Kayapa Köyü. ç.n. 8 Outrey burada Ermenilerin Teselya’dan geldiklerine dair Strabon’un görüşünü yansıtmaktadır. ç.n. 9 Buna göre şehrin adı, Bizans İmparatoru II. Theodosios’tan (408-450) gelmektedir. ç.n. 5 156 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. bu ikinci görüşe karşı çıkanlar da vardır. Bu isim meselesini çözmek için bu şehrin Türkler ve İranlılar tarafından nasıl adlandırıldığına bakmakla yetineceğim. Türkler ve İranlılar bu şehri Arze-rum olarak adlandırırlar. Bu adın Arapçadaki gerçek telaffuzunu takip etmek için şu şekilde düşünmeyi tercih ediyorum. Osmanlı İmparatorluğu’nu halen bir Rum devleti olarak düşünen İranlılar bu şehir ile ticari münasebetlerini eskiden olduğu gibi devam ettirmektedirler ve bundan dolayı şehre Rum toprağı manasına gelen Erze-Rum adını vermişlerdir. Osmanlı sultanları tarafından da bu şekilde adlandırılmaya devam eden Erzurum, Temmuz 1784 depremi ile büyük bir yıkım yaşadı. Şehir, deniz seviyesinden 5.466 Fransız adımı yüksekliğindedir. Kalesi yüksek bir tepe üzerinde yer alır ve etrafı hendekle çevrilidir. Kalenin etrafı bazen dörtgen, bazen beşgen bazen de altıgen bir dış sur ile çevrilidir. Tüm bu yapılar şimdi harabe halindedir. Kaleyi ziyaret ettiğimde burada, yalnızca ikisinin kundağı olmayan altı parça top görebildim. Erzurum kalesi şehre hâkim bir konumdadır ve hemen hemen dolu durumda bir hendekle çevrilidir. Hendeğin kenarları duvar örülüdür ve genişliği değişken olan hendek, bir adam boyu derinliğindedir. Erzurum şehrinin yerleşimi ise iyi değildir. Evler toprak damla kaplıdır. Şehir halkının durumu iyi değildir. Öyle ki Ruslar 1829’da şehir halkını zorla göçe tabi tutmuştur. Erzurum bu son savaşta adeta harabe haline gelmiş bir şehirdi. Kalede eski Ermenistan devrine ait bazı kalıntılar yer almaktadır. Bu yapılardan biri şimdilerde cephane olarak kullanılan Hatuniye’dir. Bu yapı, eskiden kalan bir manastır olmalıdır ki bu da Türk dilinde hatun anlamına gelmektedir. Kapısında gotik tarzı süslemeler vardır. Kapının dış yüzünde bir levha vardır. Bu levhada yer alan her bir kartalda Ermeni mimari tarzında iki baş bulunmaktadır. Girişin her iki tarafında kırmızı tuğladan yapılmış iki kolon yer almaktadır. Yivli bir şekilde yapılan bu kolonların tepe kısımları yoktur. Yapının girişinden büyük kemere kadar olan ilk alan, altmış adım uzunluğunda ve yirmi iki adım genişliğindedir. Binanın her iki tarafı iki katlı, iki ayrı yapıdır ve mimarisi birbirinden farklı olan kolonlar ile yapılmıştır. Alt koridorda on altı, üst katlarda ise on dört oda yer alır. Eskiden zırh odası olarak kullanılan oda ise, harabe halindedir. İlk giriş kısmının dibinde, iki yapıyı birbirine bağlayan büyük bir kemerin altından geçtikten sonra yeni yapılan duvarların arasında çepeçevre bir şapel yer alır. Burası da tuğladan inşa edilmiştir ve yapının kapatılmış dört büyük camı ve iki de küçük penceresi vardır. İçeride girişin her tarafında mermer bir sütun yer almakta, ancak kapının çok güzel olduğu söylenen çevre süslemeleri, 1829 yılında şehrin Rus işgaline uğradığı dönemde General Pankratief tarafından çıkarılmış ve St. Petersburg’a gönderilmiştir. Beyaz mermerden olan bu oda belli bir yüksekliğe kadar çok güzel işlemeler ile süslenmiştir. Odanın ortasında bir açıklık yer almaktadır ve bu açıklık iyi bir şekilde yapılmış ve muhafaza edilmiş bir yeraltı geçidine açılır. Şimdi ise bu geçidin girişi döküntüler ile doludur. Hatta burada kemiklere bile rastladım. Bu yapı Erzurum’un en ilginç yapısıdır; ancak ben, bu yapının detaylarına girmeyeceğim. Bu yapı kadar önemli olmayan diğerlerine gelince; bunlardan ilki benim de girmeye muvaffak olduğum sütunlu bir cami, doksan sekiz adım uzunluğunda ve altmış iki adım genişliğindedir. Ulucami olarak bilinen bu yapı, sağlam bir binadır, ancak çok büyük değildir. Müslümanlar tarafından içeri alınarak ahşap bir zemine oturtulan ve benim de kopyaladığım Arapça kitabeye göre bu cami Hicri 575 senesinde, yani bundan 676 yıl önce Abdül-feth Mehmed 157 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. tarafından inşa edilmiştir. Şehirdeki ikinci yapı ise büyük bir sütündür. Tepsi Minare olarak bilinen bu sütun, 12 adım yüksekliğindedir ve temelde kare taş duvar üzerine inşa edilmiştir. Geri kalanı ise, tuğladır. Bu yapının içinde bir merdiven vardır; ancak bu merdiven şimdilerde oldukça kötü durumdadır. Bu yapının üzerinde General Pankratief’in aynı şekilde St. Petersburg’a gönderdiği görkemli bir saat vardı. Abartmayı seven Türkler, bu saat hakkında bana bilgi verirken saatin sesinin otuz iki Fransız fersahına denk gelen dört konak10 uzaklıktan duyulabildiğini söylediler. Şehirdeki üçüncü önemli yapı ise eskiden bir kilise olan Yakutiye, St. Jakop’tur. Bu yapı şimdilerde paşanın arabalarını muhafaza etmek için kullanılmaktadır. Dördüncü yapı ise Mavgos adlı bir sütundur ve diğerleri gibi kırmızı tuğladan yapılmıştır. Bunların yanında şehirde harabe halinde ve çok dikkat çekici olmayan başka yapılar da yer almaktadır. Doğu Anadolu’nun en büyük şehri olan Erzurum, Trabzon’dan daha önemli bir yerdir. Nüfusu otuz beş-kırk bine yaklaşmaktadır. Şehirde Katolik Ermeni hane sayısı seksendir. Bunların kendilerine ait bir kiliseleri yoktur ve törenlerini büyük bir salonda gerçekleştirirler. Gregoryenler en kalabalık olanlardır; zira burada yüz yirmi Gregoryen hane mevcuttur. Gregoryen Ermenilerin kötü durumda olan iki kiliseleri bulunmaktadır. Şehirde sadece on kadar Rum hanesi bulunur. Rumların piskoposu Gümüşhane’de ikamet ederken Katolik ve Gregoryen Ermenilerin piskoposları Erzurum’da ikamet ederler. Erzurum’da bunların yanında yarısı Yahudi olan üç yüz Rus tebaasını da saymak gerekir. Erzurum’da kışlar aşırı soğuktur ve şehir soğuklardan o kadar etkilenir ki odun ancak iki üç günde buraya getirilir. Fakir kesimler topak haline getirdikleri tezekleri yakarlar. Bana doğuya doğru iki konak yani yaklaşık olarak on altı saat mesafede yer alan Soğanlı Dağı’nda kömür olduğunu, ancak bunun işletilmediğini söylediler. Eğer bu maden işletilse halk için çok faydalı olabilir. Erzurum’un içme suyu çok hoştur, ancak yabancılar için zararlıdır; zira suda belirli bir miktar şap ve boraks bulunmaktadır. Erzurum’un şarabının tadı kötüdür. Bundan dolayı Avrupalılar Trabzon’dan şarap getirirler. Erzurum meyve açısından zayıf bir bölgedir ve Gürcistan sınırına yakın olan Tortum’dan meyve tedarik etmek zorunda kalır. Buradan mükemmel meyveler gelir. Bunun yanında ovada nadir ve çok değişik sebzeler yetiştirilir. Oftalmi11 çok sık görülür, ancak bünye olarak sağlam yerli halkta çok nadir ortaya çıkar. Faydasız olabilecek çok fazla detaya girmeksizin sadece bu gözlemleri yapmakla yetiniyorum. Erzurum’da gümrüğün önemli bir geliri vardır. Bu gelirin bir kısmı beş bin kişilik düzenli bir birliğin iaşe ve ücretini ödeyebilir. Gümrük İstanbul’dan gönderilen bir görevli vasıtasıyla yönetilir. Gümrük mağazası büyüktür ve ticari emtia güvenli bir şekilde burada depolanabilir. Şehirde çok sayıda han ve kervansaray vardır, ancak bunlar tek katlı ve kötü durumdadır. Erzurum’da geçici olarak bulunan İranlılara ait olanlar da vardır. Bunların ikisinde iki İranlı görevli, siyasi meseleler için ikamet eden Hasan Han ve ticari meseleler için ikamet eden Mehmed Han bulunmaktadır. Erzurum, sadece Rus ve İran sınırına yakın olmaktan dolayı önemli değildir; aynı zamanda İran ve Avrupa arasında aracı bir konumu vardır ve ticari bir merkezdir. Erzurum, coğrafi olarak konumundan istifade etmektedir. Bu husus, buradaki 10 11 Burada konak, genellikle 30-40 km arası mesafelerde yapılan menzil anlamında kullanılmıştır. ç.n İltihaplı göz hastalıklarına verilen genel ad. ç.n 158 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. ticaret ile ilgilenmeye ve Trabzon üzerinden doğrudan bir bağlantı kurmaya çalışan tüccarlar açısından elzemdir. Bu tüccarlar yavaş yavaş bir transit ticaret noktası olan Trabzon üzerinden de Erzurum’da olduğu gibi kayda değer bir kazanç elde edebilirler. Trabzon eskiden de İran’a yönelik malların giriş ve çıkış kapısı özelliğindeydi. Buradaki ticaret 1829’dan itibaren düzenli bir hale gelmiş ve Halep-Bağdat yolunun yerini almıştır. Zira tüccarlar Bender-Abbas, Bender-Buşir ve Basra yolunu terk etmişlerdir. Mevcut koşulların ortaya çıkardığı bu değişikliği dört yıldan beri bulunduğum bu bölgeden tecrübe etmekteyim. Herkesin bildiği gibi İran’a ulaşmak için kullanılan başlıca yollar; İran Körfezi ve Halep, Şam-Bağdat yollarıdır. Ancak bu yollardaki zaman kaybı, güvensizlik ve navlun ücretleri nedeniyle mallar tüketicilerin alabileceğinden daha yüksek fiyata satılmaktadırlar. Öyle ki pek çok İranlı tüccarın hac ibadeti dışında artık Bağdat’a gitmediği ve ticaret yapmak üzere Erzurum’a yerleştiği görülmektedir. Halep de ticari olarak günden güne gerilemektedir. Diğer bir ifade ile İran’a ve İstanbul’a çok az bir mesafede olan Trabzon ve Erzurum, kendi endüstriyel ürünlerini isteyen Avrupa için bir pazar görevi icra edebilir. Bunun için sadece haritaya bakmak yeterlidir. Bu önemin farkına varan İngilizler ve Ruslar buralarda müesseseler tesis etmişlerdir. Bundan dolayı Fransızların da bu avantajlı koşullardan istifade etmesini, Fransız hükümetinin sürekli olarak ilgilendiği Marsilya-İstanbul arasında işleyecek bir buharlı gemi hattından yararlanmasını umuyorum. Bu hat, Doğu ile olan ilişkilerin daha sık ve düzenli olmasını sağlayacaktır. İranlılar ile ticari münasebete geçmeden önce İranlıların mizacını iyi öğrenmek gerekir. İranlılar ticari işlemlerde mahir, kuşkucu ve aşırı tutumlu insanlardır. Satıcıların kârı olmaksızın az da olsa bir malı piyasaya hiçbir zaman süremezler. Trabzon veya Erzurum’da bir ticarethane kurulduğu takdirde burada ticaretin geliştiği görülecektir. Bu tarafların zenginliklerinin nasıl öngörüldüğüne gelince; öncelikle İran, Gürcistan, Ermenistan ve Diyarbakır’ın limanı olarak Trabzon üzerinden ticaret yapılabilir. Karadeniz’in bir diğer limanı olan Samsun, zaman kazanmak ve daha düşük navlunlar nedeniyle Trabzon’un yerine Tokat, Sivas, Kayseri ve Malatya’ya gönderilecek mallar için önemli bir geçiş noktası olabilir. Bu yörenin tüccarları, Samsun vasıtası ile Sivas yakınlarındaki Gürün’den İstanbul’a yün ihraç etmektedir. Nihayetinde Erzurum’da ise İran, Gürcistan ve Kürdistan’dan gelen malların takası yapılabilir. Erzurum’un tüketimi diğer şehirler ile mukayese edilecek bir durumda değildir. Yüzden fazla İranlı tüccar Doğu Anadolu’nun en büyük şehrinde ikamet etmekte ve Hoy, Tebriz ve Tahran ile ticaret yapmaktadır. Bu tüccarlar Erzurum’dan mal alır ve gerek fiyatı gerekse de diğer nedenler ile bulamadıkları malları İstanbul’a bildirirler. Bu tüccarlar Tebriz’deki tüccarların temsilcileridirler. İçlerinden birkaçı ise İstanbul’daki tüccarların aracılarıdırlar. Bunun dışında senenin belirli dönemlerinde çok sayıda İranlı tüccar Erzurum’a gelerek buradan Avrupa mamulleri satın alırlar. Tüccarların bana söylediğine göre bu ticaretten büyük kazançlar elde ederler. 159 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. Bayezid ve Hoy vasıtasıyla Tebriz’e giden kervanlar, buraya on sekiz-yirmi günde ulaşmaktadır ve 180 okkalık bir yükü 290-310 kuruşa (74-80 frank) taşımaktadırlar. Dönüşte ise altı okkalık bir yükü 3-4 kuruşa getirmektedirler. Bir at, 120-130 okka yük taşıyabilir. Bu kervanlar Avrupa endüstri ürünlerini getirip karşılığında ağartılmış ipek, keçi yünü, Keşmir ve Kirman’dan gelen şallar, inci, afyon, ravent, zamk ve diğer tıbbi malzemeler, boya, tömbeki, beyaz pamuk, bir miktar örülmüş kırmız pamuk, kaba kumaşlar ve takke yapımında kullanılan deri alırlar. Trabzon’dan Erzurum’a ise 12-13 günde ulaşılır ve her bir at yükü 95-135 (24-30 frank) kuruşa nakledilir ve dönüşte ise bu meblağ 68-80 (16-20 Frank) kuruş arasındadır. Bu düşüş, bu taraftan gelen malların gidenden daha fazla olmasından ileri gelmektedir. Bunun dışında bir diğer nakliye vasıtası da Erzurum’a gönderilen demir için kullanılan katırlardır. Katırlar, atlar kadar süratlidir ve 70-80 okka taşıyabilirler. Erzurum’a kadar her bir katır yükü için 60-80 kuruş (15-20 frank) arasında bir ücret ödenir. Bu ücret, dönüşte 50-65 kuruşa düşer. Taşıdıkları mallar ise yapıştırmada kullanılan toz halinde çiriş ve bazen de mazıdır. Ticaretini buralara kadar genişletmek isteyen tüccarların ticari ehemmiyet bakımından İsfahan’ın yerini alan Tebriz’de bir temsilcilerinin olması gerektiğini, Trabzon’da hatta Erzurum’da ikamet etmelerinin iyi olacağını belirtmem gerekir. Çünkü bu iki şehirden birinde ikamet etmek, Avrupa ile ticari bir bağ kurmayı kolaylaştıracaktır. 1834’te Tebriz’in ithalatı 12.540.000 franka; ihracatı da 1.240.000 franka yükselmiştir. 1835 yılında ise ithal edilen malların değeri, ihracat oranından çok çok fazladır. Bu da bana göre bizim mamullerimizin buralarda gerekli olduğunu, İran ile Avrupa arasında yapılan ticaretin ne kadar önemli olduğunu ispat etmek için yeterlidir. Burada sadece Trabzon üzerinden geçen mallar hakkında değerlendirmeler yapacağım. Halen İran’ın altın ve gümüş rezervinin ne kadar olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Öyle ki bu değerli metallerin çıkarıldığı bir maden ocağı, henüz İran’da bulunmuş değildir. Bildiğimiz sadece Rusya’nın Gilan’dan yaptığı ipek alımına karşılık olarak İran’a senede altı yüz bin düka (7.200.000 frank) akıttığıdır. Rusya bu ürünü hiçbir zorluk olmadan almaktadır; zira 1828 yılındaki anlaşma ile bunu garanti altına almış ve bu iş için konsoloslarını yetkilendirmiştir. Tüm bu göstergelere göre bu meblağın diğer gelirler ile Erzurum ve İstanbul piyasalarında dağıtıldığı anlaşılmaktadır. İran’ın yeni hükümdarı Mehmed Şah bu sermaye çıkışının önüne geçmek için bazı yollar aradı. Bu bağlamda İran’ın en büyük sermayedarlarının içinden bazı fabrikatörler, şaha Avrupa’daki gibi kaliteli bir kumaş örneği sundular. Bu şekilde İranlı fabrikatörler Avrupa’dan gelene göre yüzde yüz daha pahalı olacağını hesaplamadan Avrupa mallarının İran’a girişini yasaklamaya çalıştı. Bereket versin ki Mehmed Şah İran’da bulunan İngiliz elçisi Sir Campbell’le danışmış, bu plana karşı çıkmıştır. Bu gelişme bir süre ticareti felce uğrattı; ancak tüm endişelerin sona erdiği görülmektedir. Bu plan gerçekleşmeyecek bir plandı; çünkü birkaç fabrikatörü teşvik etmek halkın büyük bir kısmının zararına olabilirdi. Şüphesiz İran piyasasına sürülen malın miktarı şaşırtabilir. Ancak ülkenin genişliği ve devletin halkın ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduğu düşünüldüğünde bu 160 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. miktar anlaşılabilir. Ülkenin sınırları bir taraftan Hindistan, Tataristan ve Kabil’e kadar uzanmaktadır. İran piyasasına sürülen mallar içinde değeri bir milyon franktan fazla olan Avrupa mamulleri Tebriz ve Erivan üzerinden kaçak yollarla Gürcistan’a gönderilir. Bu da bu miktarın yüksekliği için yeterli fikir verir. İran’da biri Burges Biraderler, diğeri de May Bonhome tarafından kurulan iki İngiliz ticarethanesi vardır. Her iki ticarethane de iyi iş yapmaktadır. Buradaki ticaretin çok kârlı olduğunu kanıtlayan şey, Gürcülerin de Avrupa’nın oldukça uzağına giderek sadece kendi ülkelerinde değil Tebriz pazarında da satılmak üzere mal almalarıdır. İngilizler İran’a getirdikleri mallara karşılık olarak İstanbul’a ipek, mazıyı gönderirken; diğerleri Moskova’ya ipek gönderir ve elde ettikleri sermayeyi de % 6 faizle bankaya yatırırlar. Daha sonra Almanya, Fransa ve İngiltere’ye giderek kârlarını artırmak için uzun vadeli alımlar yaparlar ve bu şekilde navlunları da kazanmış olurlar. İranlı tüccarlar bazen İstanbul, Erzurum ve Trabzon ile ticaret yapmaktan çekinmektedir. Eğer Fransız tüccarlar bu ticaret ile ilgilenmek isterlerse İngilizlere göre büyük kârlar elde edebilirler. Özellikle Elbeuf ve Kuzey Fransa’dan gelen yünlü kumaşlar ve Lyon ipeklileri ile bu rekabeti yapabilirler. Her ne kadar fiyatları nedeniyle rekabet edemeseler de Fransa’nın yerli üretim diğer mamulleri üzerinden de ticaret yapılabilir. Avrupalılar tarafından İran’a taşınan mallar % 5 gümrük vergisine tabidir. Ancak İranlılar ve Osmanlı tebaası tarafından taşınanlar için gümrük % 4 civarındadır. İngilizler uzun zamandan beri İran hükümeti ile bu konuda bir anlaşma zemini aramış; ancak bir netice elde edememiştir. Bu % 5’lik vergi, uzmanların tahminine göre alınır ve bu uzmanlar Türkiye’de olduğu gibi faturayı göstermeye de razı olmazlar. Tebriz’de satışlar peşin olarak yapılır ve iskonto vadesi aylık % 1 karşılığında yapıldığında bundan önemli avantajlar elde edilir. Bu da burada yapılan ticareti daha önemli bir hale getirir. Ancak şimdiye kadar bizim Fransız yatırımcılar bu ticaretten aracılar vasıtası ile çok az istifade etmiş ve buralarda elde edebileceklerinden mahrum kalmışlardır. Burada tüccarların sattıkları ürünler için nadiren senet kullandıklarını gözlemledim. Yapılan ticari işlemlerde mallarının karşılığı olarak bazen nakit bazen de takas usulü uygulanır. Bu tüccarların sattıkları mallar da bizim mamul mallarımız için en temel ihtiyaç ürünleridir. Bunlar içinde ipek, keçi yünü, boraks, özellikle Horosan mazısı, zırnık, sarı tohuma işaret edeceğim. Gilan ipeğinin İran’ın en önemli ürünü olduğunu belirtmek gerekir. Bu ürünün yüksek kalitesi sürekli olarak Tebriz’de 27 okkalık bir balyasının 48-52 tamana (636-689 frank) satılmasına imkân tanır. Bu ürün için Avrupalılar İran’da % 5, Türkiye’de ise % 1 gümrük vergisi öderler. Bu değerlendirme raporunu tekrar Erzurum’un ticaretine dönerek bitireceğim. Erzurum’da senelik olarak otuz bin parçadan fazla tavşan derisi alınabilir. Bu deriler Erzurum ve Gümüşhane’den gelmektedir. Tavşan derisinin 50-80 para (3353 santim) arasında bir değeri vardır. Bunun gibi, diğer kıymetli hayvanların kürklerinin de bulunduğunu belirtmeliyim. Bağdat ve Halep’ten çıkan kervanlar eskiden olduğu gibi artık doğrudan İstanbul ve İzmir’e gitmemektedirler. Diyarbakır’dan gelen kervanlar Kürdistan’dan zamk ve mazı, kaba kumaş, özellikle en çok tercih edilen kırmızı maroken; Malatya’dan 161 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. gelenler Karahisar üzerinden pamuk, Halep ve Şam kumaşları, Halep sabunları; Tiflis’ten gelenler Ahılkelek üzerinden İç Anadolu’ya gönderilen sığır derisi ve az miktarda ipek; Bitlis’ten gelenler ise tütün getirirler. Muş ve Arapkir’den gelen kervanlar da tütün getirmektedirler. Trabzon üzerinden Erzurum’a gelen Rize bezi çok meşhurdur ve özellikle İranlılar tarafından kolaylıkla alınır. Çok hafif bir kumaş olan Rize bezi gömlek yapımında kullanılır. Doğu Anadolu’nun başkenti olan Erzurum halkının endüstriyel faaliyetleri oldukça geridir. Bu faaliyetler, kalitesi Diyarbakır’da üretilenlere göre daha düşük olan maroken yapımı, basmacılık, Hoy ve Malatya taraflarından gelen pamuğun eğirilmesi ve bu pamuktan bez imal etmekten ibarettir. Pamuğun eğirilmesiyle elde edilen ürünlerin buralarda çok yüksek bir tüketimi vardır. Erzurum’da bulunmuş olmanın verdiği fırsattan istifade ederek Fırat nehrinin başlıca kaynaklarından olan ve Erzurum’a altı buçuk saat mesafede ve şehrin kuzey doğusunda kalan bölgeyi ziyaret ettim. Burada bulunan Fanç Köyü’nün12 orta yerinde küçük bir tepeliktir ve bu tepenin üzerinde küçük bir Gregoryen Ermeni şapeli yer almaktadır. Bu kiliseyi açtırdım ve burada gördüklerim beni oldukça şaşırttı. Burada yer alan bir sunağın süslemeli çerçevesi olduğunu ve bu çerçevede altı yedi yaşlarında bir kız çocuğunun gravürü bulunduğunu fark ettim. Buranın halkı bu gravürü Kutsal Bakire olarak niteler ve ona büyük bir itibar gösterir. Bu bilgileri halkın cahilliğini göstermek için aktardım. Hınıts’ın13 konumu oldukça hoştur ve halk bayram günlerinde burada toplanır. Akdağ ise Gâvur Dağı’nın eteklerinde kurulmuştur ve burada kötü durumda olan sülfürik suyun kullanıldığı bir hamam vardır. Suyun sıcaklığı çok yüksek değildir. Bu son köyden sonra yol oldukça taşlık bir hal almaya başlar. Bu mevsimde (Ekimin sonu) Kürtlerin yapmış olduğu akınlar nedeniyle bölge halkı yola devam etmememi tavsiye etse de silahlı olduğum ve yanımda da birkaç adam olduğu için kötü bir şeyle karşılaşmadan istediğim yere kadar ulaştım. Müslümanların Dumlu, Ermenilerin ise Haçapay olarak adlandırdıkları Fırat’ın bu kaynağı deniz seviyesinden 5.916 Fransız adımı yüksekliğindedir ve sakin akan bir suyun oluşturduğu bir havzadır. Bu suyun oluşturduğu çay ilk önce doğuya doğru yönelir. Bu bölgede hiçbir yerleşim yoktur. Biraz daha uzakta, kuzey doğuya doğru Fırat’ın bir başka kaynağı yer alır. Dumlu havzasının suyu oldukça soğuktur. Reomür termometresine göre burada sıcaklık sıfırın altında 7 dereceydi.14 Bu termometreyi suya soktuğumda ise öğle olmasına rağmen sıcaklık 2,5 dereceyi gösteriyordu. Bundan suyun yazları çok daha soğuk olduğu anlaşılmaktadır. Fırat’ın en önemli kaynağı, en uzakta yer almaktadır. Bu kaynak Diyadin’e birkaç saat mesafededir ve Dumlu’dan gelen kaynağa dört saat uzaklıktadır, Palu’nun kuzeyinde birleşirler. Ortaya çıkan bu çayı ise halk Murat Çayı olarak adlandırır. Birkaç gün sonra Hasankale’ye gittim. Kalenin durumu kötü, ancak kalenin kayalık mevkideki yerleşimi çok iyidir. İçkale yüz elli Müslüman ve Ermeni hanesini ihtiva eder. Aras Nehri, kaynağını Hasankale’ye yakın bir mesafede olan Bingöl olarak 12 Yakutiye ilçesine bağlı ve şimdiki adı Güzelova olan Tufanç Köyü. ç.n. Muhtemelen şimdiki Gökçeyamaç Köyü. ç.n. 14 -8.75 santigrat derece. ç.n. 13 162 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. adlandırılan bölgeden alır. Burada kullanışlı bir termal su hamamı vardır. Hamamın üzerindeki damda buharın çıkması için bir açıklık vardır. Su çok soğuk değildir. Nihayetinde Erzurum’da yaklaşık iki ay süren ikametten sonra Trabzon’a gitmek için yeniden yola koyuldum ve ekteki haritada gösterdiğim güzergâhı izledim. Yol üzerinde bulunan Ilıca’da sülfürik suların kullanıldığı iki hamam vardır. Bunlardan büyük olanına girdim Bu hamam sekizgen şeklinde sekiz on adım derinliğinde bir havuzdur ve etrafı da on sekiz- yirmi adım yüksekliğinde bir duvar ile örülüdür. Hasankale’deki hamam bana daha sıcak gelmişti. Bu, şüphesiz Hasankale’nin kapalı, Ilıca’nın ise açık bir hamam olmasından ileri gelmektedir. Erzurum’dan dokuz saat yürüyüşten sonra Aşkale köyüne ulaşılır. Burası yaklaşık olarak kırk kadar Müslüman ve Ermeni hanesinden mürekkeptir. Buranın halkının başlıca meşgalesi, tüm ovanın olduğu gibi arpa ve buğday ekerek bunu Erzurum’da satmaktır. Ayrıca buraların samanı ve beyazlığı ile bilinen balı meşhurdur. Bu civarda tuz yatakları da vardır ve buradan elde edilen tuz mandalara yüklenerek büyük oranda Bayburt ve Gümüşhane’ye nakledilir. Zirvesinde taş bir kümbet olduğu için Arzmezere Dağı denilen dağı geçtikten sonra Şeyh Mezarlı Boğazı’na girdik. Bu boğazın ortasından Kop Suyu akmakta ve Çoruh Nehri’ne karışmaktadır. Buradan sonra Bayburt’un sınırları başlar. Aşkale’ye on iki saat mesafede olan Bayburt’tan ayrılırken Balahor’a kadar gelmiş olduğumuz yolu takip ettik. Buradan sonra yol ikiye ayrılır. Balahor’dan beş saat mesafeden sonra eski bir kale kalıntılarının olduğu ve Kale olarak adlandırılan bir yere, iki saat sonra da Tekke’ye ulaştık. Pek çok seyyah, Xenophon’un seferden dönüş yolunda on bin askeri ile denizi ilk gördükleri yer olan Tekke’den bahsettiğini bilir. Burada yapmış olduğum incelemelere göre civarda yer alan en yüksek dağ olan ve aşağı kısmında Tekke’nin kurulduğu Kızıl Dağ’dan bile denizi görmenin mümkün olmadığını tespit ettim. Hatta bu konuda yörenin önde gelenleri de bunun mümkün olmadığını bana söyledi. Bundan dolayı “Tekke”nin Türkiye’de çok sık rastlanan bir isim olduğuna şaşmamak gerekir. Bayburt’tan on dört saat sonra ana yola bir buçuk saat mesafede olan Gümüşhane’ye ulaşılır. Tarihi oldukça eskiye giden bu küçük kasaba Feldun Dağı’nın eteklerinde bir anfitiyatro şeklinde kurulmuş ve buradan çıkarılan simli gümüşten dolayı bu ismi almıştır. Çıkarılan maden, şehre getirilerek buradaki fırınlarda eritilir. Ziyaretim sırasında bunlardan üçü çalışıyordu. Birbirinden ayrı olan metaller bir araya getirildikten sonra maden diğer bir fırına gönderilir ve gümüş kurşundan ayrılır. Bunun her bir okkasından kırk beş drahmi gümüş ve iki drahmi altın elde edilir. Gümüşhane, bahçeleri ve meyveleri ile de ünlüdür. Burada yaşayan dört-beş bin kişi Trabzon ile ticaret yapar ve civardaki köylerin iaşesini sağlar. Kuzeye doğru bir saatlik yürüyüşten sonra bu seyahatin sırasında gördüğüm en sapa ve en tehlikeli olan dağlardan olan Koroş Dağı başlar. Hatta bu dağın büyük bir kısmını yürüyerek inip çıkmak zorunda kaldık. Kışın kervanlar bu dağdan geçmekten kaçınırlar ve batıda kalan Zigana yolunu kullanırlar. Koroş Dağı’nı geçtikten sonra büyük bir köy olan ve öteye beriye yayılmış iki yüz evi ihtiva eden Stavri’ye ulaştık. Stavri’yi geçtikten sonra Cevizlik’e kadar devam eden Kolat Dağı’na tırmanılır. Karakaban’dan Cevizlik’e kadar olan yol eğimlidir ve duvar örülmüştür. Yol büyük bir kısmı çam olmak üzere yeşilliklerle doludur ve bu da yolu çok sevimli bir hale getirir. Bu son köy çok önemli bir yer değildir. Sonunda Kaskı Deresi’nin üzerinde yer alan taş bir köprüden geçtik. Bu dere Trabzon yakınlarında Değirmendere adıyla denize 163 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. dökülür. Nihayetinde Gümüşhane’den on sekiz saatlik bir yürüyüşten sonra küçük bir imparatorluğun eski bir başkenti olan Trabzon’a ulaştık. Bu raporu bitirirken burada vermiş olduğum ve ilginç gelebilecek ayrıntılardan dolayı hoşgörü diliyorum. Trabzon hakkında herhangi bir bilgi vermedim; zira 1 Haziran 1833 tarihli Trabzon hakkındaki raporuma ve liman ile iskeleyi tarif ettiğim haritaya ekleyecek yeni bir şey yoktur. Babam bu raporu Paris’te Société de Géographié’ye vermeyi ve değerli bulacak olan Dışişleri Bakanlığına göndermemi çok istemişti. Trabzon, 15 Aralık 1835 Marius Outrey SONUÇ Yukarıda hangi ortamda ortaya çıktığına dair bir giriş kısmı ile çevirisini sunmuş olduğumuz Marius Outrey’nin bu gezi raporunu elbette daha sonraki gelişmelerden ayrı olarak değerlendirmemek gerekir. Belirtmiş olduğumuz gibi, Fransızların Güney Karadeniz sahillerindeki varlığı 19. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Fransızlar bu şekilde içinde Doğu Anadolu ve İran’ın da yer aldığı geniş bir coğrafyada siyasi-ticari bir etki alanı arayışı içinde olmuşlardır. Ancak bu erken girişime rağmen Fransız konsolosluk sistemi, Fransız müteşebbislerin ilgisizliği ve İngiliz rekabeti gibi nedenler dolayısıyla Fransızlar bölgeden istedikleri oranda istifade edemediler. Fransızların bölgeye olan ilgileri İngilizlerin öncülüğünde gelişen İran transit ticareti ile yeniden canlansa da Trabzon’daki Fransız konsolosların uzun süreli talepleri ve Fransız makamları nezdindeki isteklerine rağmen bölgede Fransızların etki alanı sınırlı kalmıştır. İngilizlerin ticaret yapma hakkı ile donatarak Anadolu’nun değişik şehirlerine atadığı konsoloslar, İngiltere’nin siyasi ve ticari yayılımına hizmet ederken Fransızlar da bu yönde talepler dile getirmişlerdir. İşte Trabzon’daki konsolosluk için Erzurum 1843 yılına kadar Fransızların temsilcilik açmaları gereken bir yer olarak tavsiye edilmiştir. 1843 yılında Erzurum’da Fransız konsolosluğu kurulmasına karşın TrabzonErzurum-Tebriz hattında İngilizlerin ticari hâkimiyeti ile rekabet etmeye hizmet edecek bir ticari müessese haline gelemedi. Öyle ki Erzurum’daki Fransız konsolosları ticari meseleler ile ilgilenecek imkânlardan mahrum oldukları bu şehirde sadece siyasi meseleleri gözlemlemek zorunda kalmışlardır. Ticari açıdan diğer Avrupalı rakiplerine göre daha pahalı Fransız ürünleri ile bu piyasada rekabet edemeyeceğini bilen Fransız yatırımcılar da bu bölgeye yatırıma çok sıcak bakmamışlardır. Her ne kadar 1845’te Trabzon’da Fransız ticarethanesi açılsa da ticaret hacmi oldukça sınırlı kaldı. Bu bağlamda Marius Outrey’nin Erzurum’a yaptığı gezi sonucunda hazırlamış olduğu bu raporunda belirtilen ve Fransa’nın ticari çıkarları için yapılan tespitler uzun bir süre 164 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. bölgedeki değişik Fransız konsolosları tarafından da teyid edilecektir. Ancak konsolosların kendi görev bölgelerindeki ticaret potansiyelini belirlemeye yönelik olan ve önemli bir faaliyet olarak dikkate değer raporların ortaya çıkmasına vesile olan konsolos gezileri açısından bakıldığında, Outrey’nin takip ettiği güzergâh, bu güzergâha dair verdiği bilgiler, Erzurum üzerinde yapılan ticarete ve şehre dair tespitleri bölgeyle ilgili konsolos gezilerine güzel bir örnek teşkil etmektedir. KAYNAKÇA A. Arşiv Kaynakları Archives du ministère des Affaires étrangères (AMAE), Centre des Archives diplomatiques de Nantes, (CADN), Archives des postes diplomatiques, (APD), Constantinople (Ambassade), Série D. Trébizonde, Tome III. B. Diğer Kaynaklar BİLİCİ, Faruk (2003). “La France et la mer Noire sous le Consulat et l’Empire : « la porte du harem ouverte », Méditerranée, Moyen-Orient : deux siècles de relations internationales, recherches en hommages à Jacques Thobie (dir. W. Arbid, S. Kançal, J.D Mizrahi, S. Saul), Paris : L’Harmattan : 655-676. FONTANIER, Victor (1834). Voyages en Orient, entrepris par ordre du gouvernement français de 1830 à 1833, deuxième voyage en Anatolie, Paris: Librarie de Dumont. http://www.levantineheritage.com/pdf/Consuls_of_the_Dardanelles.pdf (Ekim 2016) ISSAWI, Charles (1970). “The Tabriz-Trabzon Trade, 1830–1900: The Rise and Decline of A Route”, International Journal of Middle East Studies, I: 18-27. ISSAWI, Charles (1980). The Economic History of Turkey 1800-1914, Chicago: The University of Chicago Press. OUTREY, Marius (1860). Dictionnaire de toutes les localitées de l'Algérie, Paris. TURAN, Şerafettin (1951). “1829 Edirne Antlaşması”, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, IX/1-2: 111-151. TURGAY, A. Üner (1983). “Ottoman-British Trade Through Southeastern Black Sea Ports During the Nineteenth Century”, Economie et Sociétés dans L’empire Ottoman (fin du XVIIIe- début du XXe siècle), der. J.-Louis Bacqué-Grammont, P. Dumont, Paris : Editions du Centre national de la recherche scientifique, pp. 297-315. 165 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. TURGAY, A. Üner (1994). “Trabzon”, Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri, çev. Gül Çağalı Güven, ed. Ç. Keyder, Y. E. Özveren, D. Quataert, pp. 45-73, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. TURGAY, A. Üner (1982). “Trade and Merchants in Nineteenth-Century Trabzon: Elements of Ethnic Conflict”, Chiristians and Jews in the Ottoman Empire, Volume 1, ed. B. Braude-B. Lewis, pp. 287-313, New York. YILMAZ, Özgür (2013). “19. Yüzyılda Trabzon’da Fransız Ticareti ve Yatırımları. Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 15: 39-76. YILMAZ, Özgür (2014). “Victor Fontanier’nin Trabzon Konsolosluğu (1830-1832)”, OTAM, 35:153-195. YILMAZ, Özgür (2015). “Erzurum Fransız Konsolosu Challaye’nin Kırım Savaşı Döneminde Askeri İstihbarat Faaliyetleri (1853-1854)”, History Studies, 7(4): 157-174. 166 Özgür YILMAZ, “Marius Outrey’nin 1835 Yılında Trabzon’dan Erzurum’a Seyahati ve Erzurum Şehri Hakkında Raporu”, Mavi Atlas, 7/2016: 150-167. Ek 1: Marius Outrey’nin Hazırladığı Trabzon-Erzurum Yolu Haritası Kaynak: AMAE, APD, CADN, APD, Constantinople (Ambassade), Série D. Trébizonde, Tome III. 167 Çeviri | Translation Bekir OCAK Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Doktora Öğrencisi, Erzurum-Türkiye Atatürk University, Faculty of Letters, Department of Turkish Language & Literature, Department of New Turkish Literature, Postgraduate, Erzurum-Turkey, ocakbekir21@gmail.com FENELON’UN “ARİSTONOUS” ADLI ESERİNİN MÜLAHHAS TERCEMESİ VE AHMED FAİK REŞÂD BEY Özet Yaşadığı dönemin önemli simalarından biri olan Faik Reşad, dilimize birçok çeviri eser kazandırmıştır. Bu eserlerden birisi de Telemak yazarı Fenelon’un kaleminden çıkan Aristonous adlı eserdir. Faik Reşad’ın buradaki mülahhas tercümesi, Tanzimat devri edebiyatçılarının yöneldiği metinler bakımından da bizlere ipuçları vermektedir. Bu yönüyle Hikâye-i Aristonous hem felsefî hem de edebî yönden büyük bir öneme sahiptir. Anahtar Kelimeler: Fenelon, Faik Reşad, Aristonous. SUMMARY TRANSLATION OF FENELON’S WORK NAMED “ARİSTONOUS” AND AHMED FAİK REŞAD BEY Abstract Faik Reşad who was one of the most important figures of his period added many translated works to our language. One of these works is Aristonous of Fenelon who is also the writer of Telemak. Summary translation of Faik Reşad gives us some clues in terms of texts that Tanzimat Era men of letters are interested. From this aspect, the story of Aristonous has a great importance in terms of both literary and philosophical aspect. Keywords: Fenelon, Faik Reşad, Aristonous. Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. GİRİŞ Ahmed Faik Reşad (Bey), 26 Eylül 1851’de İstanbul’da doğmuştur. Sırasıyla Sultanahmet’te Sıbyan Mektebi, Divanyolu’nda Mekteb-i İrfâniyye Rüşdiyesi, Bezmialem Vâlide Sultan Rüşdiyesi, Bâb-ı Serâskerî Muhâsebe Kaleminde eğitim görmüştür. Sonrasında nüfuzlu bir ailenin üyesi olması hasebiyle Divan-ı Hümayûn Kalemine nakledilmiştir. Burada bulunduğu esnada Farsça ve Arapça ile iştigal eden Reşâd, aynı zamanda şiirle de uğraşmıştır. Daha sonra Hariciye Nezâreti Mektûbî Kalemliğine naklolan Reşad, burada da Fransızca öğrenimine başlamıştır. Mektûbî Kalemliğinde geçen yıllar, Reşad’ın kültürel ve fikirsel yaşamının en önemli yıllarını teşkil etmiştir. Burada Fransızcayı da öğrenen Faik Reşad, Fransız edebiyatından tercüme denemelerine başlamıştı (...) Batı edebiyatını tanıması onun edebi zevkinde mühim değişmeler meydana getirdi. Bunun sonucunda o zamana kadar eski yolda yazdığı bütün şiirlerini yok ettiği gibi eski edebiyata ve o tarzın devam ettirildiği yeni şiire tenkitler yönelttiği bir makale ile ortaya çıkıp gerçek şiirin Batı'da olduğunu, artık edebiyatçılarımızın devri geçmiş köhne şeyler yazmak yerine kendilerine Batı şiirini örnek almaları gerektiğini ifade etmek ihtiyacını duyar. (Akün, 1995: 104) Reşad, döneminin ve öncesinin hafızası olma vazifesini üstlenmiştir. Değişimlerin sür’atle sürdüğü bir çağa şahitlik eden yazar, oluşturduğu bibliyografik eserlerle mazi ve günümüz arasında bir köprü görevi görmüştür. Edebiyatımızın geçmişteki simaları hakkında bir dizi tutturarak devam ettirdiği hal tercümesi ve değerlendirme yazıları ile tezkirelerde unutulup kalmış bilgileri geniş okuyucu kitlesine yaymak vazifesini üstlenmiş, Türk edebiyatının mâzisine karşı mevcut olmayan bir ilgiyi yaratmaya çalışmıştır. (Akün, 1995: 105) Çok yönlü bir isim olan Faik Reşad, Tanzimat döneminin en önemli yayın organı olan dergi ve gazetelerde sıklıkla yazmış ve “Malumat”, “Hazine-i Fünûn” gibi mecmualarda isminden söz ettirmiştir. Ayrıca dönemin en ses getiren yayınlarından biri olan Tercüman-ı Hakikat’te de yazılar yazan Reşad, hem nitelik hem de nicelik bakımından oldukça hacimli bir yazı mazisine sahiptir. Hat sanatını icra edenlerden biri olan Reşad, rik’a hattında üstat sayılan isimlerden olmuştur. “Sahafların sâdık bir müdavimi, değerli bir eser için para esirgemez bir kitap meraklısı olarak tanınan Fâik Reşad’ın bir şöhreti de rik‘ada üstat bir hattat oluşudur. Divanlardan, nâdir eserlerle kaynak değerini taşıyan yazmalardan rik‘ası yanında nefis bir ta‘likle yaptığı birçok istinsah bilinmektedir. Ancak bütün bunlar kütüphanesini silip süpüren yangında yok olmuştur. (Akün, 1995: 106) 169 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. Bu bilgiler ışığında Reşâd’ın sanata, edebiyata ve edebiyat tarihçiliğine olan ilgisi mâlûmdur. Dolayısıyla yazarın eser adedi de aynı oranda zengindir. Konumuzun aslını teşkil etmediğinden yazarın eserlerini burada zikretmemeyi uygun gördük. 1. Hikaye-i Aristonous Hakkında Ünlü Telemak adlı eserin müellifi olan Fenelon’un bir başka eseri olan “Aristonous” adlı eser ülkemizde yalnızca Faik Reşad tarafından tercüme edilmiştir. 1862-1896 arası, tercüme çalışmalarının hızla devam ettiği yıllardır. Faik Reşad da bu çalışmalara özellikle Şark mecmuasında neşredilen küçük çaptaki çevirileriyle ve Hikaye-i Aristonous ile katılmıştır. Bu çeviriden edebiyat tarihlerimiz hemen hemen hiç söz etmemiştir (Yüksel (Seçkin), 1997: 111). Esere dair söz eden isimler de İsmail Habib Sevük1 ve Kenan Akyüz2’dür. Reşad’ın bu eseri tercümeye niyetlenmesindeki en büyük unsur, Fransız yazar Fenelon’a ve onun eseri olan Telemak’a olan hayranlığıdır. Ayrıca Faik Reşad’ın yaşadığı dönem itibariyle Fransızcadan yapılan tercümelerin sıklığı yine yazarı bu eserin tercümesine yönelten sebepler arasında sayılır. Tüm bunların yanı sıra Faik Reşad’ın bu tercüme eserinin önsözünde eserin muhtevasını beğenmesi de Telemak yazarının bu eserini dilimize kazandırmaya itmiştir. Aşağıda Latin harflerine aktardığımız eser, Atatürk Üniversitesi Kütüphanesinin Seyfettin Özege Kitaplığından tedarik edilmiştir. Eser “0112354” demirbaşı olarak bulunup “5266/SÖ” yer numarasına kayıtlıdır. 1 Bkz. İsmail Habib Sevük, Avrupa Edebiyatı ve Biz II, Remzi Kitabevi, İstanbul 1940 Bkz. Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923), İnkılap Kitabevi, İstanbul 2014 2 170 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. HİKÂYE-İ ARİSTONOUS Mütercimi: Müellifi: REŞAD FENELON Sahib ve Naşiri Asır Kütübhanesi Sahibi Kirkor ************* Maarif Nezaret-i Celilesinin ruhsatıyla İstanbul Kasbar Matbaası - Bab-ı Âlî Caddesinde Numara 25 1306 MUKADDİME Bu kitab, meşhûr “Telemak” hikâyesinin müellifi edib-i hakîm “Fenelon”un yine Telemak vadisinde hikmet-i ameliye ve fezail-i ahlâkiyeyi musavvir ve fakat muhtasar olarak yazdığı bir eserin mülahhas tercümesidir. İnsan bu eserde hikâye kitablarındaki gibi öyle bir takım garaib vuku’ata tesadüf etmez. Fakat eğer hikâye kitabları mütalaasından ahlaken bir faide veya mücerred bir intibah husulü lazım ise bu onu maa’ziyadetin tazammun eder. Fransız erbab-ı fikir ve kaleminden bir zatın buna dair yazdığı bir makale-i intikadiyede dediği gibi: Şu küçücük facia; tab-ı afitab altında cereyan eden parlak bir cuybara benzer: Suret-i cereyanı sâkinane olmakla beraber her halde kendinde bir hareket-i devriye, olduğu gibi bunda da bir gaye-i maksad vardır. 2 KANUN-I EVVEL 1304 REŞAD 171 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. **TERCÜME-İ HÂL-İ FENELON** Fransua De Salinak De Lamot Fenelon” (François de Salignac de la MotheFénelon) 1651 senesi Ağustosunun 6’sında “Perigor”da kain Fenelon kasrında vücuda gelmiştir. Mebadi-i ‘ulûmu ailesi nezdinde tahsil ettikten sonra “Kahor”a giderek oranın Darü’l-Fünûn’unda ikmal ve Paris’in Döbles Mektebi’nde (College Du Plessis) dahi ilm-i hikmet taallüm eylemiştir. Mervidir ki müşarünileyh, “Busue” (Jacques-Benigne Bossuet) gibi bir zaman sonra namını ila eyleyen talâkat-ı lisan ve belagat-ı beyanını bir gün mektepte icra olunan umumi imtihanda izhar etmiştir. Yirmi dört yaşında olduğu halde “Sansulpş” Saint-Sulpice manastırından çıktığı zaman Kanada’ya ve sonra da Yunanistan ile daha sair bazı bilâd-ı şarkiyeye azimet niyetinde bulunmuş ise de zaaf-ı mizacı ve amirlerinin nesayihi sebebiyle niyetini kuvveden fiile çıkaramayıp Fransa’da kalarak Protestan mezhebini yeni terk eden genç kızlara mahsus “Novel-Katolik” (Nouvelles-Catholiques) manastırı müdürlüğüne tayin olunmuş ve bu memuriyeti on sene imtidad etmiştir. “Terbiye’tül-Benat” (Treatise on the Education of Daughters) namındaki eser-i meşhurunu orada iken kaleme aldı. Bu eser 1687’de tab’ olunmuştur. 1685’de “Nant”(Nantes) şehrinde vukû’ bulan münazaat-ı mezhebiye esnasında müşarünileyhe “Santonj” (Saintonge) ve “Onis” taraflarında bir memuriyet-i mahsusa tevdi’ ve ihale ve icra-yı vazifede kendine muavenet olmak üzere Kralın Dragon (Ejder) alayı terfik olunmak istenilmiş ise de müşarünileyhe öyle zûr-i şimşir ile icra-yı memuriyetten istinkâf etmiş ve filhakika kimsenin muavenetine muhtaç olmaksızın birçok âdemleri Katolik mezhebine idhale muvaffak olmuştur. “Fenelon” bu sırada otuz sekiz yaşındaydı. Edeb ve fazileti ve hele Santonj’da bir ‘ıyd-i millî günü icra eylediği mev’ize-i meşhure sebebiyle ‘eazım-ı ulema ve kibar nas taraflarından mazhar olduğu hüsn-i teveccüh ve rağbet herkese kendisinin bir gün olup da piskoposluk makamına veya diğer bir memuriyet-i mühimmeye geçebileceği ümidini hasıl ettirmiş idi. 1689’da “Dük De Büvilye”nin (Duc de Beauvilliers) veliahdı “Dük De Burgun”un kethüdalığı hizmetine tayin olunduğunun ertesi günü Fenelon bu genç prensin muallimliğine tayin edilmiştir. Fenelon mahall-i memuriyet-i ruhaniyesi olan Kambra’ya (Cambrai) çekilip orada herkesin hürmet ve muhabbetini celp etmişti. Müşarünileyhin merhamet ve şefkat-i fevkaladesi kendisi için medar-ı tesliyet hatır ve ihrazına bihakkın layık olduğu şan ve şeref-i hayâlâtını dahi satir olmakta idi. Ma’hazâ bir aralık kendisinin Fransa başvekâleti makamına geçmek ihtimali dahi suretnüma-yı zuhur olmağa başladı. Zira 1711’de veliahdın vuku’-ı vefatına mebni yerine Fenelon’un terbiye-kerdesi olan Dük De Burgun’un sandali-i Kraliye kuudu me’mul olunmuştu. Dük De Burgun ise muallimi Fenelon hakkında fevkalade hüsn-i teveccüh ve hulus ve muhabbeti olduğundan hemen kendisinden taleb-i rey ve malumat ederdi. Fakat bu ümitler, bu ihtimaller çok geçmeden mahv ve zail oldu. Çünkü vefat eden veliahddan bir sene sonra Dük De Burgun dahi terk-i hayat etti. 172 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. Bunun üzerine artık Fenelon’a “Dük De Relean”ın ‘atıfetindan başka melce’ kalmamıştı. Dük De Relean ise müteveffa-yı müşarünileyh gibi Fenelon’dan daima rey danışır olmasıyla veliahd sabî olarak hükümdar olduğunda ona vasi olacaktı. Ne çare ki Kral’ın vefatından bir kaç gün evvel Kambre ser-piskoposu (Fenelon) dahi hufre-i mezara girdi (1715). Fenelon vakt-i şeyhûhetinde uhdesine muhavvel olan memuriyet-i ruhaniye vezaifini layıkıyla ifa ve hayr ve hasenat icra ve dostlarını ziyaret eyleyerek hali kalan saatini edebiyata vesair telifat-ı nafi’aya hasr etmiş idi. Zann olunduğuna göre “belagat üzerine mübahase” namındaki eserini ihtiyarlığı zamanından evvel yazmış olduğu gibi “vahdaniyet-i ilahiye hakkında münazara” ismindeki kitabını 1711’de kaleme almış ve “Fransa encümen-i edebîsinin meşagiline dair mektub” unvanlı kitabını da 1711’de yazmıştır. ARİSTONOUS “Sofronim abâ ‘an-ceddin mâlik olduğu serveti, gemilerinin kazaya uğraması vesâir gûne-i âfât ve mesâ’ibin vukû‘u sebebiyle, elden çıkarmış olduğundan bu yüzden kalbinde hâsıl olan ceriha-i teessüre “Delos”3 (Delos) ceziresinde fazilet-i zatiyesiyle merhem-sâz-ı tesliyet olurdu: Cezirenin mabudu add olunan âlihe-i mevhûmenin havârik ve mucizatını müş‘ir bestelerin yaldızlı çenginin nagamâtına hem-âhenk ederek okur ve sanâyi‘-i nefîse-i âlihe ve hamiyelerinin indinde makbul ve mergûb olması cihetiyle kâffe-i serâir-i tabiatı, anâsırın hüsn-i tertib ve intizamını, binâ-yı azim-i kainatı mütecessisâne tedkik ve ale'l-husûs nebatâtın havâssını, hayvanâtın keyfiyet-i tekevvününü bi'z-zât tetebbu‘ ederek ruhunu hilyei fezail ile tezyine çalışır idi. İşte bu vech ile kendini galtîde-i haziz-i idbâr etmek isteyen tâli‘ evc-i i‘lâ-yı ikbal-i hakikiye -ki irfan ve hikmetten ibarettir- is‘ad etmiştir Şu hâl-i inzivâda âzâde-i kayd-ı bûd u nebûd pek mes‘ûd olarak yaşamakta olduğu esnada bir gün deniz kenarında tanımadığı bir pir-i muhterem gördü ki oraya daha yeni çıkmış yabancı bir adam idi. İhtiyar besbelli cezirenin başka zamanda sâbih bir cezire olduğunu bilir olmalıdır ki sevâhili nazar-ı hayretle temâşâ ederdi. Kumların, kayaların üst tarafında, suret-i daimede hurrem ve şükûfe-dâr bir çemen-zâr ile mestûr, tepeciklerin bulunduğu ciheti nazar-ı itibara alıp artık biraz da bu sahra-yı nüzhet-fezayı saky ve irvâ eyleyen berrak pınarları serî‘ü'l-cereyan ırmakları seyr edemeyerek ma‘bedin etrafını ihâta eden mukaddes koruluğa doğru yürüdü. Bâd-ı sarsarın bile soldurmaya eli varamamış olan sebze-zârı görerek izhar-ı hayret ve marmara ceziresinin kardan beyaz mermerinden yapılmış ve etrafı âlî yeşim sütunlarla çevrilmiş olan ma‘bede hasr-ı nazar-ı dikkat etti. Sofronim dahi ihtiyarı temaşada ondan az dikkatsiz değildi: 3 Adalar denizinde Syklara cezairinden birinin ismidir ki “Apollon” ve “Artemis” nâm ma‘bûdlara vakf olunmuştu. Evâ’ilinde bu adaya hiç mevtâ defn olunmayıp cevillerinde kâin diğer bir adaya nakl olunur ve her beş senede Atinalılar cezire-i mezkûreye bir meb‘ûs gönderirlerdi. “Mitridat” tarafından gönderilen kumandanlar baştanbaşa tahrib ettiklerinden o vakitten beri bu ada fakir kalıp el-yevm ise ahâliden hâlîdir (Yunan-ı Kadim Tarihi'nden) 173 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. Aksakalı göğsüne kadar inmiş; buruşuk çehresi asla hâl-i tabi‘îsinden çıkmamış; halâsın hermek-i tesirât-ı muhribesinden âzâde ve masûn; gözleri pür-lem‘a ve halâvet-nümûn; kameti bülend ve mehâbet-nümâ ise de biraz mâil-i enhâ olup fildişi bir asâya ittikâ ederdi. Sofronim ihtiyara dedi ki: “Ey vatan-ı cüdâ! Ahvâl-i mechûleniz gibi görünen bu adada ne arıyorsunuz? Eğer ma‘bedi arıyorsanız uzaktan görünüyor. Oraya kadar götürmek için size kendimi arz ederim. Zira ben Allah'dan korkar ve garib olanlara imdad ve mu‘âvenet “Jüpiter” indinde makbul olduğunu bilirim”. İhtiyar da buna cevaben: “Pek ziyade lütuf eseri olarak vâki‘ olan teklifinizi kabul ile beraber gurabâ hakkında gösterdiğiniz şefkat ve muhabbetin mükâfatını Cenab-ı Hakk'dan temenni ederim. Haydi, buyurunuz ma‘bede gidelim dedikten sonra keyfiyet-i seyahatini esnâ-yı râhda Sofronim'e şu vechile hikâyeye başladı: İsmim Aristonous'dur. İzmir'in Klazomn4 kasabası ahalisindenim. Bu kasaba hemen denize doğru çıkarak “Omer”in (Homere) vatanı olmakla müşerref bulunan Sakız adasıyla birleşir gibi görünen şu sahil-i latif üzerindedir. Asaletleriyle beraber fakir bir ana ve babadan vücûda geldim. Pederimin ismi “Polistrat”dır ki zâten a‘zâsı kesir olan bir ailenin bâr-girân-ı infakı altında ezilmekte olduğundan beni kendi yanında büyütüp terbiye etmek istemeyerek tuttu “Teos”lu (Teos) bir dostunun yanına yolladı. Burada mülk sahibi bulunan “Eriter”li5 (Erythre) bir ihtiyar kadın beni hanesinde keçi sütüyle besledi. Lakin kadın emr-i maişetinde zarurete düçâr olmakla iş görecek bir yaşa gelir gelmez beni bir esir tacirine ve o da “Lycie”ye6 götürerek “Alsin” (Alcine) isminde Atinalı ağniyâ ve ashâb-ı irfan ve faziletden bir zâta sattı. Bu zât gençliğim zamanında terbiyem hususuna pek ziyade ihtimam etmişti. Ben kendisine mutî‘ ve münkâd, munsıf, sadık, muhlis ve bâ-husus öğrenmek istediği münasib şeylerin tahsiline sâ‘î ve mukdim göründüğümden bana “Apollon”un sevdiği sanâyi‘i tahsis ederek musiki, riyazet-i beden ve bâ-husus insanların yaralarını tedavi etmek (ilm-i tıb) sanatını öğretti. Lüzûm ve faidesi derkâr olan bu sanatda az bir müddet sonra epeyce bir şöhret kazandım. Apollon'un feyz-i ruhaniyetiyle bana bir takım serâir-i acîbe keşfi dahi ilham olundu. Hakkımdaki muhabbetini gittikçe ziyadeleştiren ve ikdam ve ihtimamının benim için hasıl ettiği muvaffakıyyâtı görmekle hayran olan Alsin beni malından âzâd ile Sisam hükümdarı “Polikrat”ın yanına gönderdi. Polikrat benim müddet-i ömrümü kendi yanında geçirmek niyetinde bulunduğuma memnun olub, rabıta-i intisab ve ta‘allükumu teşyid içün, bir servet-i azime bahş ve i‘tâ ve müstağrak-ı ni‘am-ı lâyuhsâ etti. Bu zat tâli‘in kendisine suret-i daimede yâr ve yâver olmasından pek ziyade memnun olup hatta bir gün tecrübe-i tâli‘ yolunda parmağında bulunan gayet kıymet-dâr bir yüzüğü çıkarıp pencereden denize attı. Biz ancak min-tarafillah gelen mihen ü âlâm-ı gayr-ı tabî‘iyye ve nâgah zuhurla müte’ellim oluruz. Polikrat tâli‘i râm etmek içün vâsıta-yı hakikiye, bunun bahş eylediği bi'l-cümle bekâsız nimetlerden akıl ve itidal yardımıyla, kendini ayırmak olduğunu bilmez idi. O, tâli‘ uğrunda yüzüğünü feda etmek istedi, tâli‘ bu fedakârlığı aslâ kabul etmedi. Polikrat istemediği halde pek ziyade bahtiyar oldu. 4 İzmir vilayetinin cihet-i cenûbiyyesinde “Urla” isminde bir kazânın nâm-ı diğeridir. Ağrıboz ceziresinde ve sevâhil-i garbiyede vâki‘ yaşlıca bir şehrin ismidir. 6 Saruhan sancağı havalisine itlâk olunur. 5 174 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. Meğer bir balık yüzüğü yutmuş; balık sayd olunarak Polikrat'ın ta‘am sofrasına konulmak üzere saraya getirilmiş; aşçı balığı ayıklar iken yüzüğü bulmuş; yüzük Polikrat'a iade olundu! Artık kendine himayede bu kadar muzırr olan bir tâli‘in şu müsaadesi Polikrat'ın benzini sararttı. Melik-i muazzam-ı İran Dara bin Keştasib Yunaniler ile muharebeye kıyam ile az vakit sonra Asya sahilinde bulunan bütün Yunan müsta‘merâtını ve Adalar Denizi'ndeki cezâir-i mütecâvireyi yed-i zabt ve teshire aldı. Sisam da zabt olundu. Polikrat mağlub oldu! İran serdarı “Orant” (Orante) bir büyük ve yüksek salîb rekz ettirerek onu buraya rabt etti. Emniyet ve nüfûzunu sû-i isti‘mâl edenler envâ‘-ı ukûbât ile mücâzât olundular. Ben ise kimseye asla fenalık etmeyip bilakis elimden geldiği kadar iyilik etmiş olduğumdan esirgedikleri ve hürmetle muamele eyledikleri yalnız bir ben kaldım. Herkes de bundan memnun oldu. Zira herkesin muhabbetini kazanmış ve şu saadetten şiddet ve azamet ve hırs ve tama‘ göstermediğim halde faide-mend olmuştum. Sisam'da epeyce bir istirahat ile bir kaç sene daha kalarak nihayet âvân-ı sabâvetimi pek güzel geçirdiğim Lidya'yı tekrar görmek arzusunu şedîden hissettim. Beni büyütmüş ve nail olduğum servet ü sâmâna birinci derecede sebep olmuş bulunan Alsin'in burada bulunmasını ümid ederdim. Lidya'ya geldiğimde Alsin'in bütün mâ-meleki mahv olduktan ve ihtiyarlığın meşâkk ve metâ‘ibine pek ziyade sebât ve metanet ile göğüs verdikten sonra vefât etmiş olduğunu öğrendim. Hâk-i mezarı üzerine çiçekler ve gözyaşları saçmağa gittim ve zikr-i cemilini mutazammın güzel bir kitabe vaz‘ etdim. Evlâdının ne hâlde bulunduklarını sordum. Haber verdiler ki: yalnız “Orsilok” (Orciloque) isminde bir oğlu kalıp o da pederinin şöhretli bulunduğu bir memlekette nazar-ı halkda parasız pulsuz görünmeği bir türlü zihnine sığdıramayarak denizin hâlî bir adasına çekilip orada hâl-i uzlet ve inzivada yaşamak için bir ecnebi gemiye binip gitmiş. Mu’ahharan Orsilok'un süvâr olduğu geminin “Karpati” adasına karîb bir mahalde fırtınaya tutularak kazâ-zede olduğunu ve artık velî-ni‘metim Alsin'in ailesi efrâdından kimse kalmadığını da ilâveten söylediler. Derhâl hatırıma şu geldi ki Alsin'in ikamet ettiği haneyi, etrafındaki mahsûldâr tarlalar ile birlikte iştirâ edeyim. Hengâm-ı şebâbetimin yâd-ı latifiyle bir iyi efendinin hatırasını mûcib olan bu yerleri tekrar gördüğümden pek mahzûz oldum: Bana sanki Alsin'in yanında hizmet ettiğim zamana yani ömrümün eyyâm-ı baharına avdet etmişim gibi geldi. Alsin'in emvâl-i metrûkesini dâ’inlerden mübâya‘a edip Klazomn'a gitmeye mecbur oldum. Pederim Polistrat ile validem “Fidil” (Phidile) vefat etmişler idi. Birçok kardeşlerim vardı ki birbirleriyle geçinemezler idi. Ben bunlara mallarını kaybetmiş bir adam gibi âdi bir elbise ile göründüm. Bunlar cüz’iyyü'l-mikdar olan miraslarını taksim etmek üzere bulundukları Polistrat'ın varisleri idâdına benim dahi girerek adedini çoğaltmış olduğumu görmekle müte‘accib oldular. Bununla da kalmayarak benim Polistrat evladından olduğumu inkâr ve huzur-ı hâkimde beni tanımaktan imtinâ‘ ettiler! Ben de bunların insaniyetsizliğine mücâzât olmak için davamda ısrar etmeyerek fakat ile'l-ebed bana vâris olabilmek hakkından ıskât edilmelerini taleb ettim. Suret-ı hâl taraf-ı hâkimden kendilerine de tebliğ edildi. Ben o zaman sefinemde beraber getirmiş olduğum hazâ’ini bunlara irâ’e ile Sisam 175 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. hükümdarı yanında kalan ve asla te’ehhül etmemiş bulunan Aristonous namındaki kardeşlerinin ben olduğumu anlattım. Bunun üzerine biraderlerim bana bu derece gaddarâne muamele etmiş olduklarına izhâr-ı nedâmet ve bir gün benim vârislerim olabilmek hakkını muhafaza emeliyle dostluğumu kazanmak için boş yere sarf-ı sa‘y ve himmet ettiler. Pederimin emvâli satıldı. Cümlesini de ben iştirâ ettim. Pederimin bütün mâ-melekinin böyle cüz’î bir hissesini bile vermek istemedikleri bir adamın eline geçtiğini biraderlerim kemal-i ıstırâb ile gördüler. Müdhiş bir zarurete giriftâr oldular. Fakat kabahatlerinin cezâ-yı sezâsını epeyce gördükten sonra bunlara hüsn-i hulkumu göstermek isteyip cümlesini affettim; yanıma aldım. Her birine deniz ticaretiyle iştigal için lâzım gelen mebâliği verdim. Ve hepsini bir araya topladım. Kendileri ve çoluk çocukları hep birlikte kemâl-i istırahat ve âsâyiş-i bâl ile benim yanımda ikamet ettiler. Ben bu muhtelif ailenin peder-i müştereki hükmünde kaldım. İttihâd ve ikdâmları semeresi olarak biraz müddet sonra azim servetlere nail oldular. Ma‘mâfih siz de görüyorsunuz ki artık ihtiyarlık geldi çattı. Saçımı sakalımı ağarttı, çehremi buruşturdu ve bununla bu kadar güzel bir saadet-i hâlden çok vakit daha müstefid olamayacağımı ihbar etmiş oldu. Terk-i hayat müstear etmezden evvel bana pek ziyade aziz olan ve vatanımdan ziyade beni müteessir eden bu toprağı yani fazilet-mend Alsin'in takayyüdâtıyla iyi ve âkıl olmağı içinde öğrenmiş olduğum Lidya'yı son defa olarak bir daha görmek istedim. Buraya gitmek için denizden geçerken yolda “Sıklad” (Cyclades) adaları ahalisinden bir tâcir buldum ki Orsilok'un büyük pederi Alsin'in akıl ve faziletini imtisâl eden bir oğlu ber-hayât olarak elyevm Los'da bulunduğunu bana temin etti. Derhal Lidya tarikini terk ettim. Mâlik olduğum her şey için minnet-dâr ve şükr-güzârı bulunduğum ailenin geri kalan bir ferd-i kıymet-dârını Apollon'un adasında aramağa müsâra‘at eyledim. Müddet-i hayatımın hitamına az zaman kaldı. Fanilere nadir olarak ihsan olunan bu tatlı istirahatın düşmanı bulunan “Park”7 (Parques) hayatıma bir an evvel nihayet vermekte isti‘câl edecektir. Bu halde ben de memnûnen terk-i hayat edeceğim. Ey, siz ki bu odada ikamet ediyorsunuz. Şimdi söyleyiniz, bakalım, dediğim zatı tanır mısınız? Kendisini nerede bulabileceğimi söyleyebilir misiniz? Eğer onu bana gösterirseniz Cenab-ı Hakk da bunun mukabilinde size beş batna kadar ahfâdınızın ahfâdını göstermekle mükâfat etsin ve faziletinizin semeresi olarak ailenizi daima huzur ve istirahat ve feyz ve bereket içinde saklasın. Aristonous macerayı buraya getirdiği sırada Sofronim sürur ve kederle karışık gözyaşlarını akıtır idi. Nihayet bir şey söylemeğe kâdir olamaksızın bilâ-ihtiyar ihtiyarın boynuna sarılarak göğsü üzerine aldı. Ve nefesi tıkana tıkana şu sözleri söyleyebildi: “Ah, babacığım! İşte aradığınız benim; karşınızdaki dostunuz Alsin'in hafidi Sofronim'dir. Hiç şüphe etmem ki sizi buraya âlâm ve ekdârımı teskin ve ta‘dil için Cenâb-ı Allah göndermiştir. Dünyada mahvolmuş gibi bulunan nimet-şinaslık yalnız sizde kalmış. Şisam'da âlî ve zengin bir zatın vaktiyle büyük pederimin terbiye-kerdesi olduğunu çocukluğumda işitirdim. Ancak genç vefat eden pederim Orsilok beni beşikte iken terk ettiğinden bu mesmû‘ât bana rü’yâ gibi geliyor. 7 Esâtîr kavlince ömr-i insaniyenin suret-i güzârâne nezâret eden bir müekkel-i semavî imiş. 176 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. Böyle bir hâl-i tereddüt içinde Sisam'a gitmeğe cesaret edemedim ve bekâsı olmayan serveti ele geçirmek yolunda izâ‘a-i evkâtdan ise Apollon'un ma‘bedinde tahsil-i ilm ile lezzetli bir ömür sürmek tesellisiyle bu adada kaldım. İnsanları az şeyle iktifâya ve huzur-ı kalbe alıştıran akl u hikmet benim için sair her türlü servet yerine kâim oldu” Sofronim ma‘bede yaklaşmış olduklarını görmesiyle sözüne hitam vererek Aristonous'a burada dua ve niyaz etmesini ve ifâ-yı nezr eylemesini teklif etti. Kardan daha beyaz iki koyun ile iki boynuzunun ortasında ve pişânîsi üzerinde bir hilâl şekli bulunan bir boğa kurban ettiler. Ba‘dehû kâinâtı tenvir, mevasimi tertib ve ulûm ve fünûna nezâret ve dokuz âlihenin terennümâtına halâvet ve tesir bahş eden ma‘bûd-ı mafrûzun şerefine bir takım şiirler okudular. Sofronim ve Aristonous ma‘bedden çıktıktan sonra günün bakiyesini de sergüzeştlerini yekdiğerine nakil ve hikâye etmekle geçirdiler. Sofronim şimdi eğer berhayat olmuş olsaydı, bizzat Alsin'e gösterebileceği hürmet ve muhabbetle ihtiyarı yanında misafir etti. Ertesi günü birlikte Lidya'ya doğru bâdbân- küşâ-yı azimet oldular. Aristonous Sofronim‘i “Kant” (Xante) nehrinin sahili üzerinde mahsuldar bir ovaya götürdü ki bu nehirde Apollon şikârdan avdetinde pek çok kereler vücudunu ve kumral saçlarını yıkamış idi8. Nehir boyunca kavak ve söğüt ağaçları buldular ki dalları gece gündüz teganni eden sayısız kuşlara melce olmuştu. Nehir bir kayalıktan pek ziyade bir şematet ve köpük ile sukut ettiğinden dalgalarını ufak çakıl taşlarıyla dolu bir kanalda çatlatır idi. Bütün arazi yaldız gibi ekinlerle mestur ve birbiri üzerinden tereffu‘ eden bayırlar asma kütükleri ve meyve ağaçlarıyla muhat idi. Burada tabiat latif ve ferah-feza, sema sakin ve berrak, arz -çiftçiye zahmetlerinin mukabili olarakhızâne-i sinesinden yeni yeni cevâhir-i ganimet çıkarmağa hazır idi. Sahil-i nehirden ilerlediklerinde Sofronim alelâde sade fakat suret-i inşasıyla taksimatı mütenasib bir hane gördü. Lakin öyle mermer sütunlar altun, gümüş, fildişi evânî ile erguvânî kumaşlar yoktu. Burada her şey, temiz, hoş, tab‘a muvâfık, fakat debdebe ve ihtişamdan ârî idi. Avlunun ortasından bir su akar ve yeşil çemenzârın boyunca ufak bir kanal teşkil eder idi. Bağçesi asla vâsi değildi. İçinde insanların taayyüşü için lazım olacak meyve ve sebzeden başka bir şey görünmüyordu. Bağçenin iki tarafında iki koruluk olup ağaçları pek eski ve dalları şua‘at-ı şemse gayr-ı kabil-i nüfuz birer siper idi. Her ikisi bir salona girerek bahşâyiş-i tabiat olan me‘kûlat ve meşrubattan güzel bir ta‘am ettiler; bu ta‘amın içinde medenilerin gayet ağır baha ile uzak mahallerden, büyük şehirlerden getirttikleri ağdiyeden bir şey yoktu: Apollon Kral “Admet”in (Admete) çobanı iken kemal-i itinâ ile sağdığı süt kadar leziz bir süt, Sicilya‘da “Hibla” (Hybla) veyahut Atike‘de “Himet” (Hymette) dağı arılarının verdiği baldan ahlâ bir bal ve bağçenin sebzevatıyla ağaçlarından yeni koparılan meyveler var idi. Büyücek kablar derununda mâ‘ü’l-hayât vasfına layık bir şarâb ma‘den kupalara dökülürdü. Sade ve fakat tatlı tatlı ve tekellüften âzâde olan bu ta‘ama 8 Apollon, güneş ve şu‘a ve sanâyi‘ ve edebiyat ve tabâbet ma‘bûdu ve “Zifis”in oğlu olduğu zan olunurdu. Mahall-i velâdeti “Dölus” adasıdır. Resminde kendisi gayet yakışıklı, elinde ok tutar ve saçları yerlere sürünür bir erkek çocuğu suretinde gösterilir. Ona mahsus birçok ibadethaneler olup en meşhuru “Delfi” mabedidir. (Yunan-ı Kadim Tarihi'nden) 177 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. Aristonous oturmak istemedi. Evvela iltizam-ı tevazu‘la bir takım bahaneler buldu. Sofronim'in ısrarı üzerine nihayet bunca zaman bu salonda hizmet ettiği Alsin'in şimdiki hafidi ile birlikte ta‘am edemeyeceğini söyledi. Sofronim “bu pir-i irfan-ı semirin işte burada ta‘am etmek mu‘tadı idi, işte dostlarıyla şurada musâhabet eder, orada oyun oynar. Şurada “Heziod”9 (Hesiode) ile Omer'in (Homer) eş‘arını okuyarak gezinir, işte geceleri burada istirahat ederdi” diye ahvâl-i maziyeyi tahattur ederek kalbi müteessir olur ve gözlerinden yaşlar akar idi. Ba‘de't-ta‘am Sofronim Aristonous'u nehir sahilinde kendi koyun sürülerinin gezdiği küçük çayırları görmeye götürdü. Ba‘dehû mer‘alarından avdet eden koyun sürülerini meleyen ve memeleri sütle dolu olan validelerinin arkaları sıra sıçrayarak koşan kuzularını da temâşâ ettiler. Ötede beride işleriyle meşgul birçok işçi esirler gördüler. Bunlar kendilerine pek ziyade hilim ve rıfkla muamele eden insaniyetli sahiplerinin menfaati için can-sipârâne çalışırlardı. Aristonous Sofronim'e bu vadiyi, esirleri, koyun sürülerini ihtimamlı bir hirâset sayesinde gayet mahsul-dâr olan araziyi gösterdikten sonra dedi ki: “Sizi ecdadınızdan müntekıl bir mülkün içinde görmekliğim beni hakikaten neşelendiriyor. Alsin'e birçok zaman ettiğim hizmetlerin yâdına sebeb olan bu yerleri taht-ı tasarrufunuza koyduğum için ne derece memnun olduğumu siz de hish ediyorsunuz sanırım. Bir vakit onun istifade etmiş olduğu şeylerden şimdi de siz müstefid olunuz; bahtiyarâne ömr geçiriniz ve ihtiyarlık hâlinde siz de onun gibi bir hüsn-i hatimeye nâil olmak için müteyakkızâne davranınız” Aristonous kanunen iktiza eden muamele-i ferağiyeyi icra ile beraber şayed bu babda varis-i tabiileri bulunan biraderleri tarafından bir gûne mümanaat zuhura gelebilmesi mülahazasına mebni bu hibeyi Sofronim kabul etmeyecek olur diye bunları hakk-ı verasetinden ıskat etmiş olduğunu da beyan eyledi. Lakin Aristonous‘un gönlü bu kadarla da kanaat edemediğinden haneyi baştan aşağı gayet mükemmel bir suretde tefriş ve tanzim ettirdikten başka zahire anbarlarını Siroz‘un mahsulât-ı arziyesiyle ve kilerlerini Jüpiter'in sofrasına layık olacak nefis şarablar ile imla etti. “Hymet” “Hyble” balından ve hemen bal gibi leziz olan Ayt'in zeytinyağından dahi kifayet mikdarı bırakdığı gibi Arkadi dağlarında ve Sicilya‘nın feyzli meralarında ra‘y olunan ağnâmın ince ve kar gibi beyaz yapağılarını da zam etti. İşte Sofronim‘e bu halde bir hane bahş etti. Bunlar miyânında elli talandan ibaret bir meblağd a var idi. “Klazomn” şibh-i ceziresiyle İzmir'de kâin “Lebede” (Lebedee) ve “Kolofon” (Colophon) civarında mutasarrıf olduğu emlâkı kendi ta‘allükâtı için sakladı. Ferâğ resmi icra olunup bittiği cihetle Aristonous artık sefinesine rakib olarak Yunanistan'a avdet etti. Bu derece sehâ ve mürüvvetden hem müte‘accib hem müte’essif olan Sofronim Aristonous'a daima “Pederim” diye hitab ve boynuna sarılarak gözyaşları döktüğü hâlde sefinesine kadar teşyi‘e şitâb etti. Aristonous güzelce bir yolculuktan sonra meskenine vasıl oldu. Sofronim'e verdiği şeylerden dolayı ta‘allükâtından hiç biri beyan-ı şikâyete cesâret-yâb olamadı. Aristonous bunlara “Ma‘lûmunuz olsun ki ben vesâyetnâmeme kendi arzu ve ihtiyarımla şurası da ilâve ettim ki ben vefat ettikten sonra emvalim satılıp 9 Omer'in muasırı bir şair-i Yunânî’dir. 178 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. Yunanistan'ın fukara ve muhtacına tevzi‘ olunacak ve sizden biri gerek bu surete gerek Alsin'in hafîdine verdiğim şeylere itiraz ve muhalefet edemeyecektir”. Âkil, ihtiyar, bakiyye-i ömrünü kemal-i âsâyiş ve huzur ile geçirmekte ve fazilet-i müktesebesine mukâbil min-kıbeli'r-Rahmân nail olduğu nimetlerden müstefid olmakta idi. Sofronim'i görmek ve mimarlıkla seng-tıraşlıkta olan mahâret ve kuvvetiyle pek güzel bir hâlde tezyin etmiş olduğu Alsin'in makberi üzerine zebh-i kurban etmek için her sene Lidya'ya icrâ-yı seyahat eder idi. Vefatından sonra vücudu ihrak edilerek hâsıl olacak ramadinin de oraya götürülüp makberin yanına konulmasını vasiyet etti. Sofronim her sene mevsim-i rebî‘ hulûl edince Aristonous'un vürûdunu sabırsızlıkla intizâr ile ve mevsim takarrübe başladıkda Aristonous'un gemisini görebilmek için muttasıl sahile doğru bakar dururdu. İndinde pek aziz ve kıymettar olan bu geminin dalgalar arasında yuvarlanarak geldiğini görmekle dilşâd olur ve sefinenin vürûdu dehşetli bir kışın şedâid-i tahammül-fersâsından sonra gelen mevsim-i baharın letafet-i tabî‘iyyesinden ziyade kendine sefâ-bahş görünür idi. Bir senenin yine bu mevsiminde idi ki sair senelerde yaptığı gibi çeşmân-ı intizârını kâh sahile kâh gemiye atf etmekten bir dem hâlî kalmadığı hâlde hiç bir şey göremiyor ve acı acı içini çekiyor idi. Çehresini havf ve keder istî‘âb etmiş idi. Geceleri uyku uyuyamıyor ve bütün eşya ve mevcudâtdan bir lezzet alamıyordu. Hastalar gibi cüz’î bir şemâtetten müte’essir oluyordu. Daima adanın liman tarafında bulunup rast geldiğine Yunan taraflarından gelmiş veya gelmekte bulunmuş bir gemi görüp görmediklerini sual ediyordu. Bir gün limanda gemiyi gördü. Lâkin heyhât! İçinde Aristonous yokdu. Ona bedel gümüşten ma‘mûl bir kavanozda mahfûz olan remadiyi hâmil idi! Bunu müteveffânın muhibb-i kadîmi ve hem-sinni olup sevk-i arzularının icrasını der‘uhde eden “Amfiklos” kemâl-i hüzn ve elemle getirmiş idi. Amfiklos Sofronim'in yanına geldi. Bir zaman her ikisi de mebhût ve sâkit kaldılar. Yalnız ağlamakla yekdiğerine endişelerini anlatmış oldular. Sofronim kavanozu öperek ve gözlerinden akan sirişk-i hüzn ve matemle ıslatarak şöyle hitap etti: “Ah, ey pir-i muhterem! Sen ki benim hayatımı mes‘ûd etmiştin şimdi en acı bir kedere mübtelâ ediyorsun. Âdil olan Cenab-ı Hakk faziletine mükâfaten ruhun için cennet-i a‘lâda bir saadet-i cavidânî in‘âm buyurmuştur ki takib ile onu görmek için terk-i hayat bana lezzetli gelecekdir. Zamanımızda adalet, merhamet ve şükran-ı nimet gibi hasâ’ili canlandıran sensin. İnsanların faziletden mahrum ve bedbaht olduğu bir zamanda a‘sâr-ı maziyye-i mes‘ûdenin kerem ve inayetini i‘tisâm ve iffetini izhâr eden sensin. Cenâb-ı Hakk seni ashab-ı adaletin me’vâsına iclâs etmezden evvel bu cihan-ı fanide sana mes‘ûd ve tavil bir pirlik ihsan buyurdu. Ah, heyhat! Müddet-i medîde devam edecek gibi görünen bir saadet dahi hiç vakt-i derece-i kifayede uzun değildir!” “Mademki bana bahş eylediğin nimetlerden şimdi sensiz müstefid olacağım, bu istifade arzusunu kendimde his etmiyorum. Ey ruh-ı aziz! Ne zaman sana pey-rev olacağım? Ey kıymet-dâr güller! Siz bazı şey hiss ediyorsanız o da şüphesiz eksik 179 Bekir OCAK, “Fenelon’un ‘Aristonous’ Adlı Eserinin Mülahhas Tercemesi ve Ahmed Faik Reşâd Bey”, Mavi Atlas, 7/2016: 168-180. günlere karışmak arzusundan ibarettir. Bir gün benimkiler de bunlara karışacaktır. Şimdiki hâlde benim için yegâne medâr-ı tesliyet en ziyade sevmiş olduğum bir vücûdun şu bakiyye-i âsârını saklamaktır. Ey Aristonous! Sen terk-i hayat-ı suverî etmiş isen de ma‘nen hayysın. Beni o derece seven ve fazilet-i insaniyye muhibbi olan bir zâtı vazife-i sadakate münâfi olarak unutmaktan ise kendimi unutmak bence daha evlâdır” Sofronim kalb-i me’yûsânesinin en derin köşelerinden kopup gelen figanlar ile ancak bu kadar tekellüme muktedir olabilip ba‘dehû ister istemez sözünü keserek kavanozu Alsin'in mezarına götürdü. Orada bir kaç da kurban kesti ki bunlardan çıkan kan-ı makbereyi muhit olan çemenistâna istîlâ etti. Ma‘bûd namına şarab ve süt döktü. Tâ müntehâ-yı hudûd-ı şarkıyyeden gelmiş ıtriyâtı dahi yaktı ki bunlardan hâsıl olan sehâb-ı rakîk-i râyiha-dâr âsumâna kadar urûc etti. (İNTİHÂ) KAYNAKÇA AKÜN, Ömer Faruk (1995). “Faik Reşad”, DİA, 12: 103-109, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. AKYÜZ, Kenan (2014). Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923). İstanbul: İnkılap Kitabevi. SEVÜK, İsmail Habib (1940). Avrupa Edebiyatı ve Biz II, İstanbul: Remzi Kitabevi. YÜKSEL (SEÇKİN), Süheyla (1997). Faik Reşad’ın Hayatı ve Eserleri. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 180 Kitap Değerlendirme | Book Review Mümin HAKKIOĞLU Yrd. Doç. Dr.| Assist. Prof. Dr. Gümüşhane Üniversitesi, Yabancı Diller Bölümü, Gümüşhane-Türkiye Gumushane University, Department of Foreign Languages, Gumushane-Turkey muminhakkioglu@gumushane.edu.tr BİR KAÇIŞ ÖYKÜSÜ: MİM KARA’NIN DOĞUYA HÜZÜN TURLARI Özet Doğuya kutsallık atfederek bütün suç ve günahlardan Batı’yı sorumlu tutan, kendi eleştirisini Batı’nın yanlışları üzerinden yapanların karşısında, Mim Kara’nın, Doğuya Hüzün Turları’nda anarşik bir tutum takındığı ve savunmanın acziyetini tümüyle dışladığı görülür. Şair, sözünü eğip bükmeden söyleyen bir kaçak, anlattığı ise bir kaçışın öyküsüdür. Kaçış, kurtuluşun yegâne adresi Doğu’yadır. Ancak Doğuya Hüzün Turları’nda yönler bir mekâna değil bir duruma ve duruşa işaret eder. Doğu insanın aklını, aklının anlamını yitirdiği yerde başlar; mekân buna bir kolaylık sağladığı ölçüde doğudur. Buna koşut olarak Kara’nın kitabından iki karşıt denklem çıkarmak mümkündür: Doğu=hüzün=saf akıl ve Batı=Ø=verili akıl. Batı, bir kurgunun mamulü, Doğu ise tanrının yansımasıdır. Doğuya Hüzün Turları, kendi Doğu’sunda Batı’yı yaşayanlara, çağdaş yalanlardan sanal hakikatler çıkaranlara, aklını ve vicdanını terk edenlere uyarılarla doludur. Kara’ya göre bilmemek suçtur, hayata karşı dalgınlık ise ihanetten başka bir şey değildir. Bu yolculukta Doğu hep daha öteye çağıran sürekli bir tekâmülün adıdır. Anahtar Sözcükler: Mim Kara, Doğu-Batı, Hüzün, Saf akıl, Verili akıl. A STORY OF ESCAPE: MİM KARA’S DOĞUYA HÜZÜN TURLARI (SORROW TOURS TO THE EAST) Abstract Opposing those who sanctify the east, blame the west for all crimes and sins, and make their selfcriticisms on the basis of the wrongs of the west, Mim Kara, in his Doğuya Hüzün Turları (Sorrow Tours to the East), is seen to develop an anarchist attitude and exclude the impotence of defence thoroughly. The poet is a fugitive who speaks without beating around the bush and what he tells is the story of escape. The escape is towards the east, the sole address of salvation. However, directions do not denote a place, but a state and a stance in Doğuya Hüzün Turları (Sorrow Tours to the East). The east starts at a point where man loses his reason or the meaning of his reason; the place can be regarded east as long as it provides convenience for this. Concordantly, it is quite possible to infer two counter equations from Kara’s volume: East=sorrow=pure reason and West==Ø=given reason. The west is a product of fiction, but the east is the reflection of God. Doğuya Hüzün Turları is full of warnings for people who experience the west in their east, discover virtual truth out of modern lies and abandon their reasons and conscience. According to Kara, to be in the dark about the world is a crime, so vacancy in life is no other than a betrayal. In this journey, the east is the name of a perpetual maturation which always calls us further. Keywords: Mim Kara, East-West, Sorrow, Pure reason, Given reason. Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. KİTABIN KÜNYESİ: Kara, Mim. (2015), Doğuya Hüzün Turları, İstanbul: Barbar Kitap, ISBN 978-605-62686-2-5, 166 s. siz sayın büyüklerimiz bir şey dediniz sanmıştım dememişsiniz elbet bir yer var sanmıştım gittiğiniz uğurlama ekibindeymişsiniz çok geç fark ettim bağışlayın (s. 64). Dünya genelindeki yazınsal hareketlere koşut olarak öznelliğin ve nesnelliğin ölçüsü, toplumsal sorunlara ve açmazlara şairin yanıtları, gelenekle ilişkinin içyüzü, biçemsel gereklilikler gibi şiir tartışmaları öteden beri ülkemizde de yapılıyor. Miras elbette önemli, ancak çağdaş okuru çoğunlukla yeni şeyler ilgilendiriyor artık. Egemen konuyu şairin kendi öznelliğine dönüştüren şiirden, bir şey söyleyen, bir çözüm üreten şiir arayışları giderek artıyor. Kendi içlerine gömülüp olup bitene ilenen şairler, kimi zaman saygıyla karşılansa da, artık çoğunlukla eleştiriliyor, onlardan yeni biçemler deneyerek yeni şeyler söylemeleri bekleniyor; tümüyle retorik kokan ya da ‘söz güzellemesi’ne indirgenen şiirlerin hangi insani yarayı saracağı sorgulanıyor. Onlardan, önceki çağların şiir zevkini ve pratiğini göz ardı etmeden, kendi çağına özgü bir dil yaratarak kendi zevk ve pratiklerini ortaya çıkarmaları isteniyor. Mim Kara, Doğuya Hüzün Turları adlı şiir kitabıyla bütün bu tartışmalardan geçerek bir karara varmış. İlk kitabı Ergen Ruhlar İlmihali’nde ‘Kara’ müstearını kullanan şair, şimdi de Mim Kara’yı tercih etmiş. Bilinmenin marazî bir tutkuya dönüştürüldüğü yazın dünyasında, müstear kullanarak aslında bir mesaj gönderiyor bizlere: kim olduğuma değil, ne söylediğime bakın. Kuşkusuz şairin, bilinmezliği seçişi, olası sair nedenlerin yanında, kendi içinde bir iddia taşımakta. Bu iddia, kitabın dış kapağına da yansımış. Siyah zemin üzerine giydirilmiş turuncu parmak izi, hem kullanılan renklerle okurun ciddi bir tartışmaya beklendiğini hem de şairin yazın dünyasında güçlü bir iz bırakma niyetinde olduğunu duyuruyor adeta. Kara’nın iddiası, ‘Hüzün Sahibi’ başlıklı şiirde, iç sayfalara şöyle yansıyor: kenarda durduğum yerden bağırıyorum hepinizi birden sevebilirim öyle güçlüyüm (s. 40). Arka kapak, yine siyah zemin üzerine bırakılmış turuncu bir parmak iziyle bütünleştirilmiş. Ancak, kitaptaki başat eylem ‘yürümek’ olduğundan, bunu şairin 182 Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. düşünsel yolculuğundaki bir kalem adımı da sayabiliriz. Arka kapaktaki izin hemen altına ise üç dize düşürülmüş: şimdi sırf ölebilmem için ne çok şey vermem gerekiyor. Şair, çağdaş dünyayı kuşatan dertlerin düşünce yoluyla iyileştirilebileceğine inanıyor ve tanık olduğu sorunları çözümleriyle yansıtıyor dizelerine. Bunlar, gerçekte yanı başımızda duran, fakat çeşitli nedenlerle ayırdına varamadığımız, insan olmakla ve insan kalmakla ilgili temel sorunlar. Onca acının yaşandığı, şiddetin kuşattığı, bütün inanç gruplarının iç içe geçtiği ve birbirini beslediği dünyada şair başkaca yazamazmış gibidir. Mim Kara öfkelidir. Öncü olarak ortaya çıkan, kurgulanmış bir hayata çağıran, kendilerine gösterilen saygıyı ve bulundukları konumu hak etmediklerini bildikleri halde bunu itiraf etmeyen, hatta zamanla kendilerini bile sözü edilen kurguya inandıran politikacılar, din adamları ve yazın insanları, hepsi nasibini alır Doğuya Hüzün Turları’nda. Bir de dünya ile hayatı uzlaştıran, “itidali telkin ederken de infiale göz kırparken de gücün yanında saf tuta[n]” ve “yürümekten korka[n]” insan. (s. 46) Kara, kitabına seçtiği alt başlık Kaçağın ve Cehennem Yolcusunun Birbirine Düğümlenmiş Hikâyeleri ile okurda mistisizm eksenli bir merak uyandırıyor. Peki, ama neden kaçıyor şair? Okudukça anlaşılıyor ki, onun kaçışı insanî bulmadığı her şeyden. Bilgiden gerçekliğe, akıldan inanca, Batı dediği anlayışın kapladığı ve kirlettiği her şeyden. Aklını ve gönlünü korumak için, salt uyanık kalabilmek için kaçıyor. Seferi, kurtuluşun yegâne adresi olarak gördüğü Doğu’ya. Kitap, ‘Dibace’ (s. 5-8) ve ‘Hatime’ (s. 159-166) dışında üç ana bölümden oluşuyor: ‘Bilmeceler’ (s. 9-68), ‘Ara Söz: Yürüyüşün Destanı-Kaçak ve Ötekiler’ (69-100) ve ‘Sınır Bekçileriyle Karşılaşma’ (s. 101-158). “[S]özün güzel söylenebileceği yerde/ güzel sözler söylenemezdi” (s. 5) saptamasıyla başlayan ‘Hatime’, şairin tanımını değilse bile bir tarifini yaparak selamlıyor okurunu: yarasalarla uçandır o. körlük nedir bilir, ses nedir bilir. yuvadan düşenleri bilir. uzaklarda yanan ateşleri bilir. bilir ateşle ışığın farkını. kelimelerle uçandır o. bilir kanatlarında hafifleyen nedir. bilir kalbin huzursuzluğunu. bilir seslerin oyununu, bilir gecenin huyunu. bilir şunu bunu, enikonu bilir (s.7). 183 Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. Kara, Doğuya Hüzün Turları’nın sonunda söyleyeceği şeyi en başında dile getirerek ‘Hatime’yi sonlandırıyor. Okurun kitap boyunca karşılaşacaklarını ve sonunda elde edeceklerini ortaya dökerek adeta ona bir tercih sunuyor, yolculuk için son kararını verme olanağı tanıyor: ben hiçbir şey söylemeyerek her şeyi anlatmayı düşündüm sözün muhatabı da öyle hiçbir şey anlaması gerekmeden her şeyi anlayacak (s. 8). ‘Bilmeceler’ bölümünün ilk şiiri, ‘Hüzün Söylencesi’. Ancak bu şiir, alışılmışın ötesinde, Batı yazınında çokça kullanılan nesir-şiir (prose-poem) biçeminde çıkıyor karşımıza. Şair, ülkemizdeki yerleşik şiir kabullerine çok da yakın durmayan bu yazınsal biçemin okuru ürkütebileceğini biliyor. Yazdıklarının kesinlikle şiir olduğuna yönelik iddiasının arkasında durduğunu enikonu anlatabilmek için bütün bölümü her nesir-şiirin ardından bir serbest şiir getirerek planlamış. ‘Hüzün Söylencesi’, bir anlamda kitabın tartışmaya açtığı temel kavramlardan ‘hüzün’ ve ‘Doğu’ ikilisine yüklenen anlamların ipuçlarını sunuyor. Kaçak olarak Kara’nın çıktığı yolculukta hüzün, onun “yol gösterici[si]”dir (s. 12). Bu nedenle, aynı zamanda onun aklıdır; “verili bir akılla, kurgulanmış bir akılla anlaşılamayaca[k]” (s. 11), “hep yaşamamız gereken o hayret için” (s. 12) kuşanılan ham akıldır; ümmi akıl olarak da adlandırılabileceği söylenen saf akıldır. Şair, Doğu=hüzün=saf akıl olarak formüle edilebilecek denklemin tanımını dizelerine şöyle yansıtıyor: İşten güçten geçip, düşlerden geçip, efsanelerden kaçıp çıktığım bu yolculukta bir şey gördüm. Doğu’da bir yerdi, bir şey gördüm. Bir şeyi yerinde görmek gibiydi. Hüzündü o, vardı, görünür bir şeydi. Yerinden oynamış aklımdı, yerine oturdu. Hüzündü o, benim aklımdı, varlığımın aslıydı (s. 11). Kuşkusuz, Kara’nın şiirinde Doğu bir mekândan çok, düşünsel bir durumun, duygusal bir aidiyetin, bilişsel bir uyanıklığın adıdır. Bu nedenle, dünyanın her yerinde, daha doğrusu hüznün olduğu her yerde, Doğu’yu bulmak olasıdır ona göre. Bu konumlandırmanın karşıtını oluşturacağını görmek elbette güç değil. Ancak kitap boyunca, insanın ilk ve gerçek yurdunun Doğu olduğu vurgulandığına göre, Doğu bir karşıtlıktan üreyen değil, bir karşıtlık üretendir. Sözü edilen karşıt, şairin kaçtığı ve okurunu kendisine katılmaya çağırdığı Batı’dır. Kara’nın Batı’ya ilişkin düşünceleri Batı=Ø=verili akıl biçiminde özetlenebilir. Verili akıl aynı zamanda kurgulu ve makul akıldır. ‘Makul Aklın Eleştirisi’nde (s. 46) anlatıldığı üzere vasata zorlanan, iğdiş 184 Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. edilmiş, anlamadığını anlayabileceği şekle dönüştürerek hakikati çarpıtan, gücün yanında saf tutan ve toplumsal vasatı bir “sürü”ye dönüştüren bu aklın ürediği coğrafya da bir mekâna işaret etmez. Hüznün tartışmasız bir karşıt anlama sahip olmayışı, bu denklem içinde, Batı’nın hakikat planında yokluğunu anlatır. Yokluğun içinde debelenen insan, bu durumda içyüzü gizlenen ve ilkeleri sürekli değişen bir oyunun figüranı olup çıkmıştır. Kara’nın, dünyanın nasıl bir yer olduğuna yönelik yargısı oldukça kesindir. Politik, ideolojik ve inançsal ezberlerin ötesinden, bir kaçak rahatlığı ile gördüğü manzarayı şöyle özetler: Şimdi dünyanın tamamı Batı olduğuna göre hüznü gördüğüm her yere Doğu adını vermem gerekiyor. Dünyayı yönlere pay edenler, yönleri dünyanın tamamına pay etmemi anlarlar sanıyorum. Hüzün, kendine yer seçiyor ama yön seçmiyor. Her şey Batı’nın dünyayı kaplamasıyla alakalı. Batı’nın bilimkurgu varlığındaki mistik akıl çelmiyor hüzünlü gözlerimin bakışlarını. Akıl diyorum Doğu’da hayat süren şeye (s. 12). ‘Doğu Nereden Başlar’ adlı nesir-şiirde Doğu’nun koordinatları yukarıda söylenenlere koşut olarak daha da belirginleştirilir: “Doğu aklını yitirdiğin yerden başlar. Aklını ve daha çok aklının anlamını yitirdiğin yerden. Mekân ise buna bir kolaylık sağladığı ölçüde Doğu’dur” ( s. 24). Hüzün ise, aynı zamanda varlığın melalini gösteren bir bakıştır, insanın kendisine acımayı unutup varlığa acımaya başladığı bir şeydir (s. 38). Her ne kadar hayatta karşılık bulamasa da şairin dünyasında bir üstünlük aracıdır. Bir baba sıcaklığı sağlar, şair için güvende oluşun diğer adıdır. ‘Hakikat Suretleri’, şairin hüzne ve Doğu’ya yüklediği anlamların doğal sonucu olarak dolaşımdaki bilgiyi Batı’nın bir icadı olarak ele alır, Doğu ile bu bilgi arasına aşılmaz bir duvar örmeye çalışır. Değil mi ki Doğu, hüznün yuvasıdır ve saf aklın önderliğinde hakikat yolculuğunun merkezidir, o zaman “[b]ilgi, hakikatin tek gerçek düşmanı. Ölümlü gerçeklere ölümsüz suretler biçiyor.// Bilgi bir hayalet. Sefil gerçeklere can ve beden veren bir kıyafet. Neye hayat vermişse onunla hayat buluyor. Her yerde hazır ve nazır bu yüzden (s. 16). Kara’nın savaş açtığı bilgi, insanı kendinden geçirerek uykuya yatıran ve başkasına boyun eğdiren bilgidir. Bu anlamda, gücün öteki adıdır. Ona göre, bu kurulu hayatta insan, hayatı yaşamaz; hayat, insanı yaşar. İnsan hayatın öznesi değil nesnesidir; iradesi gölgelenmiş, edilgen bir konuma itilmiştir. Zihinleri ve kalpleri iğdiş eden bilgi ve 185 Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. taşıdığı albeniler, bu acınası insan durumunun ortaya çıkmasında başlıca etkenlerdendir. ‘Hava Tahlilleri’nde bilginin bu yırtıcı ve parçalayıcı yanına bir kez daha dokunur şair: Bilgi kuduz. Isırmazsa daha ölümcül. Bilgi tasmasız üstelik, bilgi şimdi serbest dolaşıyor. Bilgi hakikat yolunu tutmuş, tek gerçek postuna bürünüp. Gerçeğin karşısında gerçek, gerçeğe düşman gerçek. İnsan şimdi bu karşıtlıktan, bu düşmanlıktan besleniyor. Tahlil için salya örneği yok, kimse kimseyi ısırmıyor çünkü (s. 42). Kara için, kimsenin kendi macerasına razı olmaması, aklın, gözün ve kalbin sürekli dışarıda kalması, dolaşımdaki bilginin hükmettiği hayatın doğal sonuçlarındandır. Dünya, bilginin insan yaşamını ve varlığın anlamını gizlice yıkışına dair sayısız örnekle doludur. Peki, Batı’nın, kurgulu aklın, hesapçılığın ağına düşen çağdaş insan, olup bitenin farkına ne zaman varacaktır? Okuruna sorular sordurarak onu özeleştiriye ve başkaldırıya çağıran şair, ‘Çelişkide Hayır Vardır’da bu konuyu biraz daha irdeleyerek çağdaşlarına şöyle seslenir: Matematik avucuna almış bizi kendi peşimizden koşarken. Biz, ama özellikle biz, yolun bir noktasında oturup düşünmeye başlayanlar çıkarım yaparak eşitlik kurarak “hayata inanç”a dönüştürüyoruz her şeyi. Kalple çalışan hesap makineleriyiz (s. 34). Kara’ya göre “yürümek başlıca maharetidir hayatın. Yürümek nefes alışıdır kaçağın” (s. 51) ve sebeplerini yitiren insanların mutlu yüzlerle dolaştığı dünyada kaçak, “unutmadığı için kaçaktır (s. 52). Başına gelenleri hatırladığı ve başkalarına anlatmak istediği için yola çıkmıştır. ‘Kaçağın Hikâyesi: Yeniden Üşüyebilmek için Fırsatlar ve Öneriler’de “[t]abiattaki derin hüznü görebilmek için Doğu’ya, biraz daha Doğu’ya” (s. 50) doğru yol almaktadır. Doğu, bu şiirde, kaçağın gerçek evidir, yolculuğu ise bir eve dönüş hikâyesi. Kaçak ve eve dönüş ironisini, insan-şairin kendisine dönüşü olarak da anlamak olası. Doğu, insanın yegâne kurtuluş reçetesidir, “cennetimizdir bizim. aden’dir o.” (s. 50). ‘Tanışmalar II.’de bu bahsi daha da açar Kara: Orada fazlaca bir zahmete katlanmadan kendi ayaklarınızla şöyle bir gezintiye çıktığınızda, ıssız zannettiğiniz bir yerde insan izleri görürsünüz. Gözlerinizde biraz olsun Batılı bir ışık varsa onun bildiğiniz türden bir insan olmadığını da anlarsınız. Henüz yaratılmış ve dünyaya gönderilmiş. Öyle ki geçiciliğinden başka bir şey bırakmıyor ardında. Onlardan sadece birini hayal edin kısa bir süre. Yaşının ve cinsiyetinin hiç önemi yok, gözleriniz onun gözleri olsun yeter. Nereye bakarsanız bakın, neye bakarsanız bakın hüznü göreceksiniz. Bunlar dünyadaki en sahici insan izleridir. Siz bile, o izlerde uygarlığı veya başka bir şeyi değil, insanı göreceksiniz (s. 55). Şair, böylece bir kez daha Doğu-Batı karşılaştırması yapar ve Doğu’yu faniliğinin farkında olan insanların yurdu, Batı’yı ise sonsuz bir iştahla hayata dalan ve kalıcı 186 Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. olmaya dair hesaplar yapanların diyarı olarak betimler. Tanrı’nın sonsuzluğuna ve ulûhiyetine ortak olmak isteyen Batı’nın tersine, hayatı ‘kul’ gibi yaşama kararlılığındakilerin adresi olan Doğu, hem daha insanî hem de haddini bilen gerçekçi bir görüntü sunmaktadır. Şair, birinci bölümü, Batılılaşmış çağdaş insanın açmazlarını ‘Liyakat Sorunları’nda bir kez daha hatırlatarak kapatır: kuşlardan vakit bulup uçamıyoruz yollardan vakit bulup yürüyemiyoruz iptiladan vakit bulup aşık olamıyoruz hayattan vakit bulup yaşayamıyoruz uykudan vakit bulup uyuyamıyoruz tembellikten vakit bulup dinlenemiyoruz ibadetten vakit bulup secde edemiyoruz aklımızdan vakit bulup düşünemiyoruz putlardan vakit bulup iman edemiyoruz vakit bulup gözlerimizden göremiyoruz hiçbir şey (s. 67) Kaçağın neden ve nereye kaçtığı ile ilgilenen birinci bölümden sonra Kara, ‘Ara Söz: Yürüyüşün Destanı-Kaçak ve Ötekiler’ başlıklı ikinci bölümde kaçışın nasılına eğilir. Yolculuk zordur, fakat hepsi kaçağın kendi seçimidir. ‘Bela Vadisinden Geçerken’de şair bunun kendi tercihi olduğunu açık biçimde ortaya koyar: “kimi girmez/ kimi savuşup kaçarken/ yaşamak için bu yeri seçtin sen/ geçmek lafın gelişi” (s. 96). Her şeyi göze alarak yola çıkan kaçağın sitemde bulunmaya belki hakkı olsa da sızlanmaya kesinlikle yoktur. Çünkü karar verilmiş, kaçış başlamıştır. ‘Sayrılık Defteri’nde, nice kaçağın yaşadığı hikâyenin kahramanının da başına gelebilecek bir olasılığa gönderme yapılır: “bunu hiç beklemiyordum/ bunu da/ bunu hiç/ sırtımı sana emanet etmemiş miydim/ sırtımdan ne yollar geçiyor öyle/ kalabalık/ çok kalabalık (s. 74). Saf kişiliğin ve ham aklın varisi kaçağın bu durumda kuşanacağı şey soğuk yüzlü hüzündür. Hayret ettikçe üşüyecek, üşüdükçe varlığının ayırdına varacaktır. Hiçbir gerekçe, hiçbir engel onu yolundan alıkoymamalıdır. ‘Azametle Yürürken’, incindiği anlarda, yaralandığında, vurulduğunda, dara düştüğünde kaçağa ne yapması gerektiğini öğütler: “her taraftan görülmüşsün/ sağın pusu solun pusu/ kalkıp yürüyeceksin artık/ azametle// başını dik tut şimdi/ hedefi büyüt” (s. 75). Kara, kaçağın yolculuğunda onu tepeden tırnağa soyar, kahraman için geride bırakılamayacak veya götürülemeyecek hiçbir şey yoktur. Ancak, ‘Nihai Kaçış Planı’nda kullanılan birinci çoğul şahıs ifadeleri, anlatılanın yalnızca kaçağın değil, onun duyarlılığını taşıyan herkesin hikâyesi olduğunun ipuçlarını verir. Öyleyse, bu hikâye, aynı zamanda okurundur da. Kaçış plansızdır ve hayata yansıması “sıfır plan 187 Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. sıfır hata”dır. Mesele, arkasına bakmadan kaçmak değil, arkasına bakarak kaçabilmektir. Çünkü birincisi korkunun sonucu iken ikincisi cesaretindir. Bu kaçışta, “öne düşen önce düşmeyi de geride/ bırakılmayı da göze alacaktır” (s. 99). Aslolan, öncü olmak değil, yola sadık kalabilmektir, yolu unutmamaktır. Öncülüğün kârına talip olurken başına gelecek olumsuzluklara da gerçek anlamda kâr gözüyle bakabilmektir. Kuşkusuz, bu eleştiriden siyasetçilere ve inanç önderlerine de düşen bir pay vardır. Kitabın son bölümü ‘Sınır Bekçileriyle Karşılaşma’, haddini aşmayan ancak gözünü de budaktan sakınmayan kaçak-şairin yolculuğundaki bir sonraki evreyi anlatır. Kara’nın dünyasında, sınır bekçileri somut varlıklar değildir. ‘Beyan ve İhsas-ı Rey’de söylediği gibi isim olarak vardırlar ve onlarla karşılaşmak karşı karşıya gelmek değildir (s. 103). Sınırlar ise çoğunlukla insan yapımı ve üst akıl(lar) tarafından makul akıl sahiplerine sunulan verili ve yapay hapishane duvarlarıdır. Bu noktada, şairin şu saptaması oldukça tesir uyandırıcıdır: “çizgiler hani, çitler nerede. Aklımızdan geçen hangi sınırdan geçmeyecek” (s. 103). Kara, bu yapay duvarlardan yayılan tehlikeyi öyle önemser ki ‘Hapishane Yönetimine Dilekçe’ adlı bir şiire bile yer verir bu bölümde. Hüzün Suçluları Koğuşu’nca yazılan gerçeğin tersyüz edildiği bu alaycı dilekçede, bulundukları şartlar altında mutlu olmaları gerektiğini kabul eden mahkûmlar, mutluluğun görsellik üzerine kurulduğu bir dünyada, filmlerin uzunluğu da göz önünde bulundurularak sürpriz bir biçimde mutlu biten bir hikâyenin giriş ve gelişme bölümlerindeki acının stresini kaldıramadıklarını anlatıp kendilerine mutlu başlayıp mutlu devam eden ve görkemli bir şekilde mutlu biten filmler göstermelerini istirham ederler yönetimden (s. 107). Bu şiir, bir çağdaş dünya eleştirisidir ve hiç kuşkusuz bu dünyada yaşayan insanın üzerine alınması gereken şeyler söylemektedir. Her şeyin birbirine karıştığı, neyin neyden ayırt edileceğinin belli olmadığı bir dünyada, “gerçeğin alt üst ettiği bir hayat/ hayatın alt üst ettiği bir gerçekle/ utanç içinde koyun koyuna” (s. 115) kendi köleliğini satın aldığını anlatır kaçak. Burada, bir eleştiri de dosta, dostluklara gelir, çünkü sözü edilen satış rezaletinde dostlarının ne diyeceğini hiç düşünmez şair. Değil mi ki onun yalnızlığına göz yummuşlardır ve en çok ihtiyaç duyduğu anlarda dostluğun gereğini yapıp yanında olmamışlardır, “rezalet/dostlar içindir asıl” (s. 115). Ancak, şair bu yola talip olmuşsa “yılgınlığın teslimiyetine teselliler” (s. 135) aranacak değildir. Kaçışı kendi seçmiştir ve yalnız kalmak bahasına yürüyecektir, başına ne gelirse gelsin sürekli aynı yanıtı verecektir: “bir daha mı/ hep/ 188 Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. efendim” (s. 125) ve dünyaya bir kez daha gelse aynı sözleri yineleyecektir: “kaderim diyorum/başka türlü olamazdı” (s. 135). Kaçağın bütün arzusu, doğduğunda olduğu gibi, ölüm vakti geldiğinde de yaşamını çırılçıplak tamamlamaktır, ardında paraya ve makama çevrilebilecek hiçbir miras bırakmadan çekip gitmektir. Bu, hiç kuşkusuz, Tanrı merkezli bir inancın yansımasıdır: Dünya hayatı, oyun ve eğlencedir, sahip olduklarımız asla bizim değildir. Kara’nın “İsmet Özel’e sevgi ve hürmetle” dipnotuyla ithaf ettiği –bu onun öncüleriyle ve aklı uyanık tutan düşün ve şiir geleneğiyle bütünleşmek isteğinin göstergesidir- ‘Neyi Bulduğunu Unut’ şiiri bizlere bu sarsıcı gerçeği hatırlatır: Unut, çünkü sen de yalan olursun bir gün. Neyi buldunsa, bulduğun bildiğin bir şeyden başkası olmayacak. Bildiğin bir şeyi bulmanın ayıbıyla yetin de uzak dur çığırtkanlıktan. Seslerini keşfeden bebekler gibi bağırıp durma. Neyi bulduğunu unut. Çünkü bir hazinedir bulduğun muhakkak. Unut ki sahibi kim belli olsun. Unut ki ömrün hazine bekçiliği ile geçmesin. Unut ki adın yağmacıya, adın haine çıkmasın. Şimdi neyi bulduysak kaybettik demektir (s. 150). Kara, okuru meselenin özünü görmeye çağırırken gerçekte kendisine de bir görme alanı açmaktadır. ‘Hatime’deki ‘Gözün Sultanlığı Hüzün’de söylediği üzere “kendini görmeksizin (içinde sen olmaksızın) gördüğün hiçbir şeyin değeri yoktur” (s. 164). Böylece, kaçağın yaşadıklarının şairin kendi hikâyesi olduğu kesinleşir. Bu yolculukta, şair yaralandıkça iyileşir, eridikçe pişer ve piştikçe kendisi olur: “Mum biri yukarı biri aşağı doğru iki zıt hareketle yanarken mumdur asıl” (s. 164). Kara, Doğuya Hüzün Turları’nda başkaldıran, yıkıcı ve anarşik bir tutum benimser. Aykırı şeyler söylediğinin bilincindedir. Tarihteki benzer tercihlerin ortak yazgısı, itilmek, dışlanmak, taşlanmaktır; bunu bilir. Özsever bir eğilimle özgüvenin doruklarında dolaşır yine de: o bir hakikat arayıcısı, bir düzen yıkıcıdır: ne yaşasam müstahak bozdum tertibini dilimdeki hakikatin eşitliği bozdum düzeni bozdum sessizliği bile bozdum ki bir bozguncu diye anılacak adım (s. 165). Sonuç olarak Kara, kitabında sorunların kaynağını sınırların aşılmasında, yeniden oluşturulmasında ve dengelerin altüst edilişinde görür. Hayatın ve aklın bozulmasından, kalbin ve vicdanın yozlaşmasından Batı’yı, Batılılaşmış aklı ve inancı sorumlu tutar. Doğu ise hüznü, arılığı ve doğal olanı çağrıştıran ne varsa onun adıdır. Oraya ulaşmak için Batı’nın ürettiği bütün sınırlar aşılmalıdır. Çağın temel sorunu da budur: sürekli 189 Mümin HAKKIOĞLU, “Bir Kaçış Öyküsü: Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları”, Mavi Atlas, 7/2016: 181-190. olarak aşılamazlığı telkin edilen manipülatif sınırların kıskacındaki insanın gerçek sınırları unutmuş olması, hakikatten kopmasıdır. Mim Kara, Doğuya Hüzün Turları’nda, çağdaş insanın açmazlarını akıcı bir üslupla anlatıyor ve okura bir ayna tutuyor. Kaçağın serüvenine katılma, kitabın başında da söylediği gibi, anlattıklarının hiçbirini anlamadan her şeyi anlama olanağı sunuyor ona. 190