ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ VE ETİK Ü-2 SİSTEM YAKLAŞIMI Dunlop’a göre endüstri ilişkileri sistemi; belirli aktör, çevre ve sistemleri birbirine bağlayan bir ideoloji olup bu aktörlerin çalışma ortamlarındaki hareketlerini yönlendiren kurallar bütünüdür. Sistemler çoğu zaman birbiriyle ilişkili iki veya daha fazla alt sistemden meydana gelir. Boulding, etrafımızı çevreleyen bu sistemleri dokuz ayrı kategoride sınıflandırmaktadır: • Statik Yapı Düzeyindeki Sistemler: Binalar, yollar, eşyalara ilişkin sistemler • Kontrolümüz Dışında Hareketlere Sahip Dinamik Sistemler: Güneş Sistemi, Yıldız Sistemi, Doğal Hareketler gibi • Kontrol Mekanizmalı Sistemler • Kendi Kendini Otomatik Olarak Düzenleyen Sistemler: Fotokopi makineleri, termostatlı ev kombi sistemleri gibi. • Kendi Kendini Koruyucu ve Çevre ile Etkileşimi Olan Sistemler: Canlı hücreler gibi • Jenetik-Toplumsal Düzey Sistemi ‘Çevresi ile Etkileşim Halinde Ancak Hareketsiz Sistemler’: Ağaçlar ve bitkiler gibi • Hayvan Sistemi: Hareketli ve yaşamak için aktif faaliyet içinde olan hayvanlar gibi • İnsan Sistemi: Hem hareketli ve yaşamak için faaliyette olan hem etkileştiği çevreyi dil ve sembol kullanarak tanımlayabilen akıllı sistem • Sosyal ve Örgütsel Sistemler: ‘İnsanların etkileştiği çevreyi kendine göre yapılandırması neticesinde ortaya çıkan sistemler’: Aile, devlet, endüstiriilişkileri sistemi gibi • Fizik Ötesi Sistemler: Müdahale edilememekle birlikte varlıkları kabul gören sistemler olarak sıralanabilir. Sistem, statik ve dinamik tüm hayatın işleyişine yönelik, fiziksel, mekanik, biyolojik, sosyal ve beşeri gibi geniş bir alanda oluşturulmuş kurallar bütünüdür. Endüstri ilişkileri Boulding’in sıralamasındaki sekizinci başlık altında sıralanan yapıya girmektedir. Nitekim endüstri ilişkilerinin düzenli bir şekilde yürümesi, onun üzerinde düşünülerek geliştirilmiş bir sistem dâhilinde işlemesine bağlıdır. Endüstri ilişkileri tüm dinamikleri ile birlikte yeni bir toplum oluşturmuştur. “Endüstri Toplumu” adı verilen bu oluşumun sistematik altyapıdan yoksun olarak var olması mümkün değildir. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ve ENDÜSTRİYEL TOPLUM Endüstri toplumu üretimin genele yayılması ile birlikte, çalışan ve yönetici arasında belirgin bir çizginin ve çalışma ilişkilerinde belirli kuralların oluşturulduğu politik yapıdaki toplumsal dönüşümün adıdır. Endüstri toplumu; endüstrileşme ile birlikte ortaya çıkan yeni dinamiklerin meydana getirdiği toplumdur. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNİN YAPISI Endüstri ilişkileri kurallarını derli toplu olarak ortaya koyan ilk kişinin Harvard üniversitesinden John Dunlop olduğu kabul edilir.(1958) Dunlop, endüstri ilişkileri sistemini açıklarken onun ekonomik sistemden ayrışan yanlarına defalarca vurgu yapma gereği duymuştur. Dunlop’a göre; • Endüstri ilişkileri sistemi bir endüstri toplumunun analitik alt sistemi gibi görünmektedir. Ekonomik sistemle aynı değerlere sahip değildir. Zira iki sistem işgücünü ve üretimi birbirinden farklı yorumlamaktadır. • Endüstri ilişkileri sistemi ekonomik sisteme bağlı bir sistem değildir ancak toplumun ayırtedici bir alt sistemidir. • Endüstri ilişkileri sistemi ile toplum arasında bütüncül bir ilişki vardır. Gerek sosyal ve ekonomik sistem, gerekse endüstri ilişkileri sistemi insan davranışlarından önemli ölçüde etkilenir. Hem sosyal sistem hem de ekonomik sistem endüstri ilişkileri sistemi ile benzer parametreleri kullansa bile, temel kaygılarındaki farklılık, endüstri ilişkileri sisteminin bağımsız bir disiplin olarak kabul edilmesini gerektirir. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNİN AKTÖRLERİ Her endüstri ilişkileri sistemi üç grup aktörü içerir. Bunlar kısaca işçi, işveren ve kamu (devlet) /Özel kuruluşlar olarak sıralanabilir. Elbette bu aktörleri kendi içindeki yapılanmaları ile zenginleştirmek mümkündür. Dunlop, sistemin aktörlerini şu şekilde sıralamıştır: 1- Yöneticiler (işverenler) ve onların idaresindeki temsilcilerden oluşan (İşveren örgütleri ve sendikaları) bir yapılanma (hiyerarşi) 2- İşçiler (yönetimde görev almayan) ve onların temsilclerinden (işçi sendikaları) oluşan bir yapılanma (hiyerarşi) 3- İşçi-işveren ilişkilerinde uzmanlaşmış kamu kuruluşları ile (Çalışma Bakanlığı, İşKurvb) ilk iki aktör tarafından aynı amaçla oluşturulmuş özel kuruluşlar. 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunununun 2.maddesine göre; işçiler toplu iş sözleşmesi yapabilmek için mutlaka bir işçi sendikasına ihtiyaç duymaktadır. İşçi, işveren ve devlet üçleminde saydığımız aktörler, devletin endüstri ilişkileri sistemi içerisindeki yeri, benimsenen ekonomik ideolojiye göre farklılık gösterebilir. Liberal ekonomilerde devletin etki alanı darken, sosyalist ekonomilerde geniştir. Dunlop, endüstri ilişkileri sistem teorisini liberal ekonomik tabanda kurguladığından, devletin rolunü küçültmüştür. Netice itibariyle endüstri ilişkilerinin işçi, işveren ve kurumsal yapılar (Devlet ve özel) olmak üzere üç aktörden oluştuğu görülmektedir. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNİN ÇEVRESİ Endüstri ilişkileri aktörleriyle etkileşen üç temel çevre bulunmaktadır. Dunlop bunları şu şekilde sıralamaktadır: 1- İşyeri ve iş toplumunun teknolojik özellikleri 2- Aktörler üzerinde olumsuz etkisi olan piyasa (ürün piyasası) veya bütçe kısıtları 3- Gücün toplumdaki mevkii ve dağılımı Teknolojik özellikler, mal ve hizmet üretiminde kullanılan işgücü sayısından, işgücünün yerleşim alanlarına, işgücünden beklenen beceri ve yeteneklerin kapsamından müşteri ilişkilerine, ürünlerin sağlıklı ve güvenilir olmasından toplumsal ve ekonomik kalkınmaya, hatta eğitim yapısından kadın ve çocukların çalıştırılmasına kadar geniş bir alanda etkisini göstermektedirTeknolojinin bu ve buna benzer diğer birçok özelliği işçi, işveren ve kamu kurumları arasındaki ilişkileri de etkilemektedir. Teknoloji kendine has yeni bir toplum yapısıoluştururken yeni problemleri ve çözüm önerileri ile dinamik bir endüstri ilişkiler yapısını da beraberinde getirmektedir. Endüstri ilişkileri sisteminin bir diğer çevresini, piyasa (ürün piyasası) veya bütçe kısıtları oluşturur. Bütçe kısıtı, tüketicilerin gelir seviyelerine göre mevcut fiyatlarla satın alabileceği mal ve hizmet bileşimini ifade eder. Tüketici hangi maldan veya hizmetten ne kadar satın alacağına ancak tercihi (ihtiyacının şiddeti) ve elindeki parası ile orantılı olarak karar verir. Dunlop’un endüstri ilişkileri sistem teorisi de çatışmayı değil uyumu ihtiva eder. Bir firmanın bütçe kısıtı, o yerin teknolojik altyapısı ile üretim ve istihdam hacmini de belirler. Örneğin yeterince sermayesi olan bir firma mevcut teknolojiyi kullanarak daha düşük maliyetle daha kaliteli ürün üretebilir. Böylece pazardaki konumunu kuvvetlendirerek mevcut istihdamını koruyabilir. Ya da tam aksine teknoloji yoğun bir üretime geçerek mevcut istihdamını azaltabilir. Bu durum her ne kadar işverenin tercihi gibi görünse de özünde bütçe kısıtı ile ilgili bir problemdir. Güç, sosyal bilimlerin en temel ve önemli tartışma konularından biridir. Weber’e göre güç; sosyal ilişki içinde bulunan bir aktörün, diğerlerinin gösterdiği dirençten etkilenmeksizin istediğini yapababilme yeteneğidir. Otorite ise, bir grup itaat eden insanın, kendilerini yönetmek üzere gücü devretmeleridir. İşbirliği veya çatışmanın odağında güç bulunur. Bu güç kimi zaman bireylerin ve grupların rasyonel davranışlarıyla toplumu yönlendirmesinde kullanılırken (öznel yaklaşım), kimi zaman da sınırlayıcı ve baskıcı bir yapı kurarak toplumu kontrol altında tutmaya (nesnel yaklaşım) yarar. Endüstri ilişkilerinde güç, öznesi ve nesnesi ile aktörler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Güç kaynaklarının üç önemli özelliği; kıt olması, önemli olması ve ikame edilemez olması şeklinde sıralayabiliriz.Güç; iktisadi, teknolojik, siyasi, kültürel ve ideolojik gibi faktörlerden etkilenir. Endüstri ilişkilerinin en önemli aktörlerinden biri işçilerdir. Biz buna emek gücü diyoruz. Buradaki güç kelimesi, işçilerin üretim kapasitesini ifade etmektedir. Asıl konumuzdaki güç kelimesi ise işçilerin kendi hak ve menfaatlerini ne kadar koruyabildikleri ile ilgilidir. Ancak bu iki güçsel yapı birbirine o kadar bağlıdır ki, işçilerin hak ve menfaatlerini maksimize edebilmelerinin tek yolu bu emek gücünü ne oranda ve hangi doğrultuda kullandıkları ile ilgilidir. İşçiler bireysel ve kollektif olarak güce sahip olabilirler. Bireysel olarak işçiler eğer; • Kolaylıkla ikame edilemeyecek vasıflara sahiplerse • Üretim sürecinin hayati bir noktasında çalışıyorlarsa • Üretim sürecini kolaylıkla aksatabiliyorlarsa • Üretim sürecinde belirsizlik yaratabiliyor ve bu belirsizlikle mücadele edebilme kapasitesine sahiplerse diğerlerine göre daha güçlü olacaklardır. Her durumda sendikaların güç kaynakları içinde en önemli yer tutan unsur, maddi güçtür. Maddi gücü yüksek olan sendikaların yaptırım güçleri de artmaktadır. 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 25. maddesinde; “İşçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla aralarında anlaşarak veyahut bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarına grev denilir” ifadesi ile yasal grevin tanımı yapılmıştır. Burada hemen, grev kararının sadece işçi sendikası kararıyla ve ancak toplu iş sözleşmelerinde ortaya çıkan uyuşmazlık neticesinde alınabileceğini hatırlatalım. Yoksa sendika ya da işçiler dilediği zaman grev yapamaz! İşçiler üretim sürecine, fiili ve fikri emek güçleri ile katılırlar. Sadece fiili emeğini arzeden işçiye literatürde ‘mavi yakalı’ ya da ‘kol işçisi’ adı verilir. Kimi zaman da hem fiili hem de fikri emeğini arz eder. Literatürde bu işçilere, ‘beyaz yakalı’ ya da ‘ofis işçisi’ adı verilir. İşveren, üretim sürecine ne kadar hammadde, sermaye, teknoloji, stoklama imkânı, pazar genişliği vs. katarsa katsın, işçiler emek gücünü üretimden çektikleri anda sistem sekteye uğramaktadır. Bu durum toplu iş sözleşmesi müzakerelerinde işçi sendikalarının en etkin silahıdır. O halde sendikaların güç kaynaklarını özetle; • Üye sayıları • Üyelerini ortak bir amaç etrafında toplayabilme kabiliyetleri • Üyelerinin üretim sürecindeki konumu • Siyasi güç • Emek piyasasının durumu • Maddi güç • Grev olarak sıralamak mümkündür. Bu kapsamda sendikaların gelecekteki rolleri ve gücünü belirleyen faktörlerin ise; • Teknolojik değişim • İşgücünün yapısı • Ekonomik çevre • Yönetim biçimleri • Baskın ideoloji • Hükümetlerin rolleri gibi değişkenler olması beklenmektedir. İşverenler, işçilerin sendikalar aracılığı ile yürüttüğü örgütlü harekete, ister bir işveren örgütü kurarak, isterlerse tek başlarına karşılık verebilirler. Yukarıda sendikaların güç kaynakları arasında sıralanan ‘grev’ e karşı, ‘lokavt’ uygulamasına sahiptirler. Lokavt 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt kanunun 26 maddesinde; “İşyerinde faaliyetin tamamen durmasına sebep olacak tarzda, işveren veya işveren vekili tarafından kendi teşebbüsü ile veya bir işveren kuruluşunun verdiği karara uyarak işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasına lokavt denilir” şeklinde tanımlanmıştır. Burada da şunu hatırlatmakta fayda vardır. Lokavt işverenlerin işçilerin sözleşmelerini feshedip işten çıkarması anlamına gelmez. Lokavt sadece greve karşı işverene tanınmış bir tedbir uygulamasıdır ve işçilerin grev kararı almaları halinde, geçiçi olarak işten uzaklaştırılması anlamını taşır. Aksine davranış yasa dışı lokavt hükümlerini doğurur. Dunlop’a göre endüstri ilişkileri sistemindeki gücün dağılımı, toplumun genelindeki aktörlerin prestiji, pozisyonu ve otoritesinin endüstri ilişkilerine yansımasından ibarettir.Dunlop, endüstri ilişkileri sisteminin çatışma değil uzlaşma üzerine kurulu olduğunu ima ederken gücün mevkii ve dağılımının, sistemin dışından yani tüm toplumun kendisinden kaynaklandığını ve dolayısıyla doğal bir denge oluştuğunu ifade etmek istemiştir. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNDE KURALLARIN OLUŞUMU Kurallar, endüstri ilişkileri sisteminin aktörleri tarafından, sistemin en uyumlu şekilde işlemesi yönünde oluşturulur. Dunlop, genel sistem teorisini ‘çatışma’ yerine ‘uzlaşı’ üzerine kurarken bu ilkeden hareket etmiştir. Önemli olan kuralların etkinliği ve işlerliğidir. Kuralların oluşumu endüstri ilişkileri sisteminin merkezinde yer alır.İşverenler kuralların oluşumunda diğer iki aktöre göre görece daha özgürdür. İşçiişveren meselelerinde uzmanlaşmış kamu kuruluşları, devlet erki gereği en baskın kural koyucu pozizyonunda iken işçiler, konulacak kuralların belirlenmesinde en büyük role sahiptir. Birbirleri ile çok boyutlu ilişki içinde olan kurallar aşağıdaki gibi üç temel esasa göre oluşturulur: • Kural oluşturma işlemlerinin (prosedürler) yürütülmesi • Bağımsız kurallar oluşturma • Oluşturulan kuralların ilgili durumlara uygulanmasına karar verme ve uygulama Böylece oluşturulan bağımsız kurallar endüstri ilişkileri sisteminin merkezine Oturur. Endüstri ilişkileri sisteminde oluşturulan kurallardan bazılarını şu şekilde sıralamamız mümkündür. • Anayasadaki ilgili maddeler (48 ile 55 ya da 60 ile 62 arasındaki maddeler gibi) • Uluslararası kuruluşlarca hazırlanan sözleşmeler (ILO sözleşmeleri gibi) • Kanunlar (İş ve Sosyal Güvenlik Kanunları gibi) • Tüzükler (İş Süreleri Tüzüğü gibi) • Yönetmelikler (Ücret Garanti Fonu Yönetmeliği gibi) • Tebliğler (İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Tehlike Sınıfları Listesi Tebliği gibi) • Kararnameler (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gibi) • Toplu İş Sözleşmeleri • Mahkeme karar ve içtihatları (İş ve Sosyal Güvenlik Mahkemeleri ile Yargıtay ilgili dairelerinin kararları gibi) • İşyeri Uygulamaları • Gelenek, Örf ve Adetler Bu kurallar dinamik işgücü piyasası koşullarına göre yeniden geliştirilmekte, ya da yeniden yapılandırılabilmektedir. Örneğin Cumhuriyet tarihimize göz attığımızda 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı ilk iş kanunumuz, zaman içinde birçok değişime uğramış, ardından 1967 tarihinde topyekün değiştirilerek yerini 931 sayılı iş kanununa bırakmıştır. Çoğu maddesinde değişiklik yapılmakla birlikte 1971 yılına kadar geçerliliğini koruyan bu kanun yerini aynı yıl 1475 sayılı iş kanununa bırakmıştır. Gelişen dünyanın koşulları karşısında yine değişikliklere uğrayan bu kanun ise 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı dördüncü iş kanunumuz ile yürürlükten kaldırılmıştır. Şu an hala 4857 sayılı iş kanunu yürürlüktedir.Kurallar, endüstri ilişkileri sisteminin aktörleri tarafından bağımsız ya da birlikte oluşturulabilir. Bu oluşumun genel olarak dört boyutta gerçekleştiği kabul edilmektedir. Kuralları; • İşverenler • Yetkili kamu kuruluşları • İşçi ve İşveren örgütleri • Yetkili kamu kuruluşları, işçi ve işverenlerin ortak kararları ile oluşturmak mümkündür. Türkiye’de endüstri ilişkileri sistemine yönelik kanunlar, meclis tarafından çıkarılsa da, bu kanunların içeriği, sistemin aktörleri tarafından müzakere edilip oluşturulmaktadır. Elbette bu kural, ülkelerin tercih ettikleri ekonomik sistemle uyum içinde olan endüstri ilişkileri ideolojilerine göre farklılık gösterebilir. Dunlop ülkelerin endüstri ilişkileri sisteminin, ilk dönem gelişim sürecinde benimsenen ilkelerle yakından ilişkili olduğunu belirtmektedir. Anılan yapının özellikleri zaman içinde değişime uğrasa da temel kurguya ait izlerin silinmesi mümkün değildir. Bu husus yukarıda endüstri ilişkileri sistemine ilişkin kuralların genellenemezliği ilkesini destekler niteliktedir. Ancak küreselleşme Dunlop’un bu öngörüsünü önemli ölçüde zedelemiştir. Sanayileşme sürecini birbirinden çok farklı dinamiklerle geçiren ülkeler, küreselleşme ile birlikte birbirlerine daha fazla bütünleşmeye başlamışlardır. Ortak üretim ve tüketim kalıpları ise ortak standartlarıngeliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi kuruluşlar yayınladıkları sözleşmelerle ülkeleri benzer koşullarda çalışma kuralları koyma yükümlülüğü altına sokmaktadır. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNİN İDEOLOJİSİ İdeoloji, en genel anlamı ile fikirler, değerler ve inançlar bütünüdür. Bir diğer anlatımla, dünya görüşü ya da düşünme tarzı olarak da açıklanabilir. Dunlopendüstri ilişkileri sistemi ideolojisini Bendix’in ideoloji kapsamı çerçevesinde yapılandırmıştır. Bendix ideolojisini en kısa ve öz olarak tanımlayan Kerr’ e göre ideoloji; sosyal ilişkilerde içsel ve bilinçli bir tutarlılık içeren fikir sistemidir. Endüstri devrimi, demokratik fikirlerin yayılıp kitlesel siyasi hareketlerinin yaşandığı yeni bir dünya düzeni meydana getirmiştir. İdeoloji ise endüstri devrimi ile birlikte ortaya çıkan sosyal, politik ve entellektüeltartışmaların ürünüdür. Bu nedenle, demokrasi, özgürlük gibi birlikte kullanıldığı terimlerden çok daha yeni bir kavramdır. İdeoloji, bilimsel bir karakter iddası ile geleneksel dogmatizm eleştirisinden doğmuştur. Gücün geleneksel meşruiyeti yerine bilimin mantığı ve eleştiriyi esas alır. Habermas, “İdelojiler, ideoloji eleştirisi ile yaşıttır” derken bu hususu vurgulamaktadır. Endüstri ilişkilerinde ideoloji, en temel anlamı ile aktörlerin ortaklaşa benimsediği fikir ve inançlar olarak anlaşılmaktadır. Burada devlet ideolojisi, her ne kadar baskın bir karaktere sahip olsa da, kural olarak endüstri ilişkileri sistemi ideolojisinden ayrı tutulmalıdır. Endüstri ilişkileri sisteminde işçi ve işveren, konumları ve işlevleri bakımından birbirinden farklıdır. Elbette bu farklılık benimsedikleri ideolojilere de yansıyacaktır. İdeoloji, endüstri ilişkileri teorisinin çevresinde oluşmuş değerler, kurumsal ve davranışsal varsayımlar, grevlere yönelik yasal hükümler ve değerlendirmeler ile grev uygulaması ve sonuçları gibi çok boyutlu etkileşimin tepesinde yer almaktadır. İşçi hareketinin ideolojisi üç temel unsura dayanır. • (a) Felsefi olarak, işçileri ve sosyal grupları etkileyen tanımlanabilen ve değerlendirilebilen toplam çevrenin akılcılığı (rasyonalitesi), • (b) Programsal olarak, yorucu ve yıpratıcı koşullardaki üretim sürecine ve bu durumun sebepleri ile nasıl mücadele edileceğeğine yönelik, toplumun verdiği tepkinin ilerisinde bir tutuma sahip olma, • Hedeflenen amaçlara ulaşmak için en etkili hareket yöntemine karar verme, • Mantıksal olarak, örgütsel yapılanmanın felsefi anlam ve kabulleriyle en uyumlu ideal bir yapının oluşturulmasına yönelik harekette bulunma. İşverenlerin ideolojisi ise temel olarak teknolojik yapılanmaya (yeni üretim tekniklerine) duyarlılık ve toplumsal (ya da sınıfsal) farkındalığın seviyesine göre şekillenmektedir. Bu ideloji, geleneksel tarım ve ticaret algısının ötesinde endüstrileşmenin bir altbileşeni olarak meydana gelmiştir. SİSTEM YAKLAŞIMINA GETİRİLEN ELEŞTİRİLER Endüstri ilişkileri, ele aldığı konuları açıklamakta diğer disiplinlerin teori ve bilgilerinden faydalanır. Ekonomi, Sosyoloji, Psikoloji bu disiplinlerin en belirginleridir. Ancak bu husus onun bağımsız bir disiplin olmadığını da göstermez. Nitekim endüstri ilişkilerinde ‘sistem teorisi’ ile Dunlop, endüstri ilişkileri olgularını açıklamak için kullandığı sistematik yapılanma ile onun bağımsız bir disiplin olmasına yönelik teorik temelleri atmıştır. Böylece endüstri ilişkileri, varlığını diğer sosyal bilimlerin altında değil bağımsız olarak ortaya koymak için gerekli altyapıya kavuşmaya başlamıştır. Bu süreçten itibaren Dunlop’un sistem teorisine getirilen eleştiriler, endüstri ilişkileri sistemini daha ileri götürmek ve teorisini kuvvetlendirmek için önem arz etmiştir. Bu eleştirileri üç temel başlık altında toplamak mümkündür. • Genel Denge Vurgusu ve Kapsam Eksikliği • Örgütsel Yapılanma • Aktörlerin Rolleri Endüstri ilişkileri sistemi içinde düzen, Dunlop’un ileri sürdüğü gibi ideolojik bir uyum sonucu değil çatışma sonucu ortaya çıkmıştır ve Dunlop teorisi bunu ihmal etmiş gözükmektedir. Günümüzde endüstri ilişkilerine yönelik kuramların birçoğu, verimlilik, finansal performans ve rekabet gibi sistemin çıktılarına dönüşmüştür. Üstelik çıktılara yönelik teorik taban, etik perspektiften sosyal sorumluluk hareketlerine ve ordaniş süreçleri ve eşitliğe kadar uzanmaktadır. Dunlop teorisi bu tür konuları da kapsamı alanına almamaktadır. Dunlop’un vurgu yapmaya çalıştığı asıl konu, işçilerin ortak menfaatlerinden dolayı belirli bir örgütlenme zihniyetine sahip olacaklarıdır. Oysa birçok küçük işletmede formal bir örgütlenmeyi bırakın informel örgütlenme zihniyetine sahip olmayan işçi kitlelerine rastlamak mümkündür. Bu nedenle Dunlop teorisinin, büyük ve kurumsal işletmelere uygun olduğu, küçük ve kurumsal olmayan işletmelere uygun olmadığı ileri sürülmektedir. Dunlop, teorisinde insanlardan çok roller üzerinde durmaktadır. Bu nedenle insanların tutum ve davranışları ile motivasyonları ihmal edilmiş görünmektedir. Kuram, insanlardan çok roller üzerinde durulması, kadın ve erkeklere yönelik farklılaşan çalışma koşullarına değinilmemesi bakımından eleştirilmiştir. Sistemin aktörlerine, işçi cephesinden getirilen bir diğer eleştiri, işçilerin sadece bir üretim aracı olarak görülmesidir. Oysa işçiler hem üretici hem de tüketici rolündedir ve endüstri ilişkileri sisteminin işlerliği üretim kadar tüketime de bağlıdır. Bu nedenle ‘işçi-tüketici’ ve ‘işçi-toplum’ ilişkisi kurulmadan endüstri ilişkileri sistemini sağlıklı olarak tanımlamak mümkün olmaz. Dunlop, işletme sahipleri ile yöneticileri de birbirlerinden ayırarak, işletme sahiplerini sistemin dışında değerlendirmiştir.Sistem yaklaşımına getirilen eleştirileri üç temel başlık altında toplanabilir. (1)Genel Denge Vurgusu ve Kapsam Eksikliği (çatışma değil uzlaşma üzerine yapılanma), (2)Örgütsel Yapılanma (işçiler mutlaka örgütlüdür), (3)Aktörlerin Rolleri (insanlardan çok roller üzerinde durulur). Ayrıca Dunlopteorisinde devletin rolü de gereğince önemsenmemiştir. 1. “Statik ve dinamik tüm hayatın işleyişine yönelik, fiziksel, mekanik, biyolojik, sosyal ve beşeri gibi geniş bir alanda oluşturulmuş kurallar bütünüdür” şeklinde ifade edilen kavram aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir? a) Endüstri İlişkileri Yaklaşımı b) Sistem Yaklaşımı c) Endüstri Toplumu d) Anayasa e) Sendika 2. Sanayi devrimi ardından üretimin genele yayılması ile birlikte, çalışan ve yönetici arasında belirgin bir çizginin ve çalışma ilişkilerinde belirli kuralların oluşturulduğu politik yapıdaki toplumsal dönüşüme ne ad verilmektedir? a. Demokratik Toplum b. Teknolojik Dönüşüm d. Sosyoloji e. Modern Toplum c. Endüstri Toplumu 3. Aşağıdakilerden hangisi John Dunlop tarafından ortaya konulan Endüstri İlişkileri Sisteminin özelliklerinden biri değildir? a. Endüstri ilişkileri sistemi endüstri toplumunun analitik alt sistemi olarak ekonomik sistemle aynı değerlere sahip değildir. b. Endüstri ilişkileri sistemi ekonomik sisteme bağlı değildir. c. Endüstri ilişkileri sistemi toplumun ayırt edici bir alt sistemidir. d. Endüstri ilişkileri sistemi ile toplum arasında bütüncül bir ilişki vardır. e. Endüstri ilişkileri sistemi çatışmacı bir karaktere sahiptir. 4. Aşağıdakilerden hangisi Endüstri ilişkileri Sisteminin aktörlerinden biri değildir? a. İşçi Sendikaları b. İşverenler/Yöneticiler c. Türkiye İstatistik Kurumu d. Çalışma Bakanlığı e. Türkiye İstihdam Kurumu 5. Endüstri ilişkileri sisteminin aktörleri tarafından, sistemin en uyumlu şekilde işlemesi için oluşturulmuş ve endüstri ilişkilerinin temel amacı olarak benimsenip sistemin merkezine yerleştirilmiş husus aşağıdakilerden hangisidir? a. Sistemin Kuralları d. Sistemin Gücü b. Sistemin İdeolojisi c. Sistemin Çevresi e. Sistemin Aktörleri 6. Aşağıda verilen başlıklar endüstri ilişkileri sistemini etkileyen hangi özelliği ifade etmektedir? a. Sistemin Aktörlerini b. Sistemin İdeolojisini d. Sistemin Çevresini e. Sistemin Gücünü c. Sistemin Kurallarını 7. Aşağıdakilerden hangisi Endüstri İlişkileri İdeolojisi ile anlatılmak isteneni ifade etmektedir? a. Sistemi meydana getiren aktörler tarafından sistemin optimal devamını sağlamak üzere meydana getirilen kuralları ifade eder. b. Endüstri ilişkileri ideolojisi, bu yapının çevresi ile girdiği etkileşimi ifade eder. c. Endüstri İlişkileri sistemi aktörlerinin ortaklaşa benimsediği fikir ve inançları ifade eder. d. Daha güçlü olabilmek ve birtakım yasal haklardan faydalanabilmek için konseyler, sendikalar ve partiler gibi resmi örgütler kurma ihtiyacını ifade eder. e. Bilimsel bir karakter iddası olmaksızın geleneksel dogmatizme destek olan fikir ve inançları ifade eder. 8. Aşağıdakilerden hangisi Dunlop’un Endüstri İlişkileri Sistemi özelleklerinden biri olarak sıralanamaz? a. Sistem, çatışma değil denge üzerine kurulmuştur b. İşçiler mutlaka bir örgütsel yapı içinde değerlendirilir c. İnsanlardan çok roller üzerinde durulmaktadır d. Yöneticilerin endüstri ilişkileri sistemi içindeki aktif rolü ihmal edilmiştir e. Devletin rolü de gereğinden fazla önemsenmiştir. 9. Dunlop Endüstri İlişkileri Sistemi aşağıda verilen hususlar içinde hangi yönden olumsuz yönde eleştirilmemiştir? a. Sistemin denge üzerine inşa edilmesi b. Endüstri İlişkilerinin sistematik olarak akademik alana taşınması c. Sistemin sanayileşmiş toplum yapısına yönelik kurgulanması d. İşçileri sadece bir üretim aracı olarak görülmesi e. Yöneticilerin endüstri ilişkileri sistemi içindeki aktif rolünün ihmal edilmesi 10. Aşağıda sıralanan hususlardan hangisi Dunlop’un Endüstri İlişkileri Sistem Teorisinde ihmal edilmemiş hususlardan biridir? a. Verimlilik b. Finansal Performans c. Rekabet Anahtarı: 1.B, 2.C, 3.E, 4.C, 5.A, 6.D, 7.C, 8.E, 9.B, 10.E d. Sosyal Sorumluluk e. Örgütlü toplumCevap