Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. Türkiye'de Kadınlara Yönelik Sosyal Politikalar Öğr. Gör. Dr. Zeynep Özmen, Düzce Üniversitesi, TR zsertkan@gmail.com Özet Bu çalışmada, kadınlara yönelik sosyal politikalar ele alınmaktadır. Öncelikle, kadınların sosyal politika açısından risk grubu olmasının nedenlerine değinilecek, daha sonra Türkiye'de kadınlara yönelik sosyal politika uygulamalarına yer verilecektir. Bu çalışma net bir şekilde, cinsiyet eşitliği sağlamaya yönelik reformların resmi bir kadın-erkek eşitliği getirse de gerçek anlamda eşit bir refah sağlanmasında yol açmadığını göstermektedir. Kadınların güvenceli işlerde çalışmadığı ülkemizde, erkek aile reisine bağlı kalmaya devam edecektir. Anahtar Kelimeler: Kadın, Sosyal Politika, Türkiye Jel Kodları: J01, J16, J18 Abstract In this study, social policies will be taken according to women. First, women's risk group for social policy. If it happens, the reasons will be mentioned, then social policy towards women in Turkey. This study clearly shows that reforms aimed at ensuring gender equality bring formal equality between men and women but do not lead to genuine equitable prosperity. In our country where women do not work in safe jobs, men continue to remain committed to the president. Key Words: Woman, Social Policy, Turkey Jel Codes: J01, J16, J18 1 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. Türkiye’de Kadınlara Yönelik Sosyal Politikalar 1. Giriş Kadın işgücü geçmişten günümüze hep varolmuştur. İlk dönemlerde tarımda ücretsiz aile işçisi olarak karşımıza çıkan kadın; daha sonra sanayi devrimiyle birlikte iş hayatında, zorlu ve çok kötü şartlarda çalışan işçi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de kadın istihdamı, Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında, rekor denebilecek oranda düşüktür. Çalışmayan ya da atıl olarak nitelendirilebilecek kadınlarının oranı da yine rekor derecede yüksektir. Kırdan kente göç, ekonominin zayıf istihdam yaratma kapasitesi ve kadın çalışmasına ilişkin varolan kültürel faktörler, kadınların düşük istihdam oranlarını açıklamak için kullanılan nedenlerden bazılarıdır. Son yıllarda AB cinsiyet eşitliği politikaları içinde giderek önem kazanan bakım hizmetleri ve iş ve aile yaşam dengesine yönelik politikalar kadın istihdamını artırıcı politikalardır. Türkiye’nin de AB’ye aday olma süreciyle birlikte önemli adımlar attığı bu politikalar sosyal güvenlik ve sağlık gibi alanlara yansımıştır. Amaç kadını bağımsızlaştırmaya çalışmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de var olan toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden kadınlara yönelik sosyal politikalar irdelenmiştir. Yazıda yasal değişimlere yönelik ciddi adımların atılmadığı vurgulanmakta ve kadın istihdamını ve çocuk bakım hizmetlerinde uygulanan politikaların daha çok piyasa mekanizmasına bırakıldığı görülmektedir. 2. Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Kavramı Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve erkeklerin cinsiyetlerinden bağımsız olarak toplumda eşit hak, fırsat ve sorumluluklara sahip olması anlamına gelmektedir (Gül, 2014:169). Kadın sorunu uzun yıllardır Türkiye’de var olmuştur. Kemalist reformlar kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanırken, kanun önünde eşit vatandaşlık hakları Cumhuriyet’in kuruluşunun erken yıllarında sağlanmıştır. Bu reformların önemli gelişmeler yaratsa da yine de kadınları bağımsız kılmamıştır. Eşitsizliklerin modernleşme yoluyla yok edileceğini savunan Kemalist reformlar sadece üst sınıf kadınlara ulaşabilmiştir (Acar ve Altunok, 2009). 1980’ler sonrasında gelişen feminist hareket bu eşitsizliklere işaret ederken, ev içi şiddet ve kadına karşı taciz gibi konular hareketin merkezine taşınarak geniş kitlelere ulaşılmaya 2 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. çalışılmıştır. Kemalist eşitlik kavramı bireyleri görevler çerçevesinde eşit kabul ederken, feministlerin eşitlik kavramı bireysel özgürlük ve haklara dayandırılmıştır (Arat, 1998:84). 1990’larda ise kadın sorunları ve hakları ve daha çok uluslararası kuruluşlara üyelik ve uluslararası sözleşmeler ışığında tartışılır hale gelmiştir. CEDAW Sözleşmesi’nin 1986’da imzalanmasını takiben, 1990 yılında ulusal kurum olarak Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Kadın erkek eşitliğinin kurumsallaşması yönünde ciddi adımlar atılmış olmasına rağmen, Cumhuriyetçi geleneğin eşitlik algısı kadın ve erkeğin aynı oluşu üzerinden süregelmiştir (Dedeoğlu, 2012:217). Cumhuriyet dönemi reformları kadınlara belli haklar tanıyan ve eğitim olanakları geniş bir toplumsal alana yayılmış olsa bile, Türkiye’nin refah devleti anlayışı normatif bir aile modeline dayanmaktadır. Erkek aile reisi iken, kadınlar ev kadını ve anne rolleri ile tanımlanmıştır (Dedeoğlu, 2012:217). Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak kabul edilmesiyle başlayan süreçte, cinsiyet eşitliği politikaları alanında ciddi adımlar atılmıştır. 2001 ve 2004 yıllarında yapılan anayasal değişiklikler eşitlik ilkesini sağlamakta devleti sorumlu ilan edilmiştir. Bu değişikliklerle beraber hem Medeni Kanun hem de Ceza Kanunu’nda kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılmasına ilişkin ciddi düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin, aile reisliği kavramının kaldırılması, eşlerin eşit ve hak yükümlülüklerinin güvence altına alınması, evlilik birliği sırasında eşit paylaşılması gibi alanlarda kadınlar lehine düzenlemeler getirilmiştir. 2003 yılında 4857 sayılı İş Kanunu ile işgücü piyasalarında kadın erkek eşitliğini destekleyen AB direktiflerine uyum sağlanmaya çalışılmıştır. Bu politikalar sosyal güvenlik ve sağlık gibi alanlara yansımış ve bu reformların kadınlara ilişkin algıda bir paradigma kayması yarattığı ve kadınların konumunun bağımlı vatandaştan bağımsız vatandaşa doğru kaydığı yönünde analizlere yol açmıştır (Kılıç, 2008:490). AB sürecinde yaşanan reformlar sırasında, kadın istihdamı ve çocuk bakım politikaları aracılığı ile Türkiye’nin refah rejiminde ortaya çıkan değişimler göstermektedir ki, kadın istihdamı istikrarlı bir şekilde desteklenmekten çok uzaktır ve Türkiye’nin refah rejimi erkek hane reisi modeline sıkı sıkı bağlı kalırken, kadınların ise ev kadını ve enformel çalışan rolleri belirginlik kazanmaktadır. AB sürecinde yürürlüğe konan reformlar, uygulamaya dönük politikalarla desteklenmediği için kadınların hayatını etkilemekte ve kadın-erkek eşitliğini sınırlamakta çok sınırlı bir etkileme gücüne sahip görünmektedir. Bu ise 3 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. erkek egemen toplum yapısını değiştirmekte reformları zayıf kılmaktadır (Dedeoğlu, 2012:220). 3. Kadınların Sosyal Politika Açısından Risk Grubu Olmasının Nedenleri Sosyal politika en genel anlamda, amacı, toplumsal adalet olan, ekonomi biliminin doğal yasalarını düzeltici ve kapitalist toplum içinde sınıf savaşımlarının nedenlerini gidermeye dönük önlemler ve siyasalar öngören bir denge, barış ve uyum bilimidir (Talas, 1995:27). Amacı toplumsal adaleti sağlamak olan sosyal politikanın doğuşu, Sanayi Devrimi ve bu devrim ile birlikte değişen üretim biçimleri (ücretli işçi ve işveren ilişkilerinin ortaya çıkışı) ve bunun sonucunda ortaya çıkan ortamın düzenlenmesi çabalarına dayanmaktadır. Sosyal politikanın gelişim süreci incelendiğinde, gerek doğuş yıllarında gerekse de süreç içerisindeki gelişimlerde temel olan anlayış, öncelikle risk grupları ya da özenle korunması gerekli gruplara yönelik sosyal politikaların oluşturulması ve geliştirilmesidir. Sosyal politikanın gelişiminde öncü olan ülkelere baktığımızda, sosyal politika önlemlerinin öncelikle, Sanayi Devrimi ile birlikte, çalışma yaşamına yoğun bir biçimde giren ve oldukça olumsuz şartlarda çalışmak zorunda kalan çocuk ve kadınlara yönelik olduğu görülmektedir (Talas, 1995:30). Çalışma yaşamında yetişkinlere yönelik sosyal politika önlemleri, çocuk ve kadınlara yönelik sosyal politika önlemlerinden çok daha sonra gündeme gelmiştir. Çalışılan sektör ve konular açısından, sosyal politika düzenlemelerin gelişimi incelendiğinde, ilk sosyal politika düzenlemelerinin iş kazaları ve hastalıklar açısından, birçok riski içinde barındıran “madencilik sektörüne” yönelik olduğu görülecektir. Konular açısından gelişime bakıldığında, öncelikle çalışma yaşı ve çalışma sürelerine yönelik düzenlemelerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bunun nedeni, bu dönemde çalışma sürelerinin oldukça uzun olmasının, işçilerin çalışma ortamında karşılaştığı riskleri attırması, bünyelerinin bu uzun çalışma süresi karşısında yıpranması, özellikle çocukların, bünyelerine uygun olmayan işlerde çalışmasının beraberinde ciddi riskleri getirmesidir (Gülmez, 2011:25). Sosyal politikada risk grupları yaklaşımı, bir bütün olarak toplumsal yaşama yönelik riskler, bu risklerden öncelikli olarak etkilenen grupları ortaya çıkarmak, bu gruplara yönelik önleyici politika ve uygulamalar oluşturarak, toplumsal risklere karşı sürekli savunma halinde olmak ve toplumsal adalet amacına hizmet etmek için önem taşımaktadır. Risk gruplarına 4 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. yönelik sosyal politikalar kısa erimde-vadede, bu grupları çalışma ve sosyal yaşamda koruyucu nitelikteki uygulamaları içerirken, uzun erimde; risk gruplarını risk grubu olarak değerlendirmemize neden olan olumsuzlukları giderici yönde, bir bütün olarak ekonomik ve sosyal yaşama yönelik uygulamaları içermektedir (Gökbayrak, 2003:12). Genel olarak toplumsal yaşamda, özel olarak çalışma yaşamında kadını etkileyen ve kadınları bir risk grubu olarak değerlendirmemize yol açan temel etken, toplumsal cinsiyetçi işbölümü çerçevesinde şekillenen toplumsal cinsiyet rolleridir. Bu roller çerçevesinde, kadının öncelikli sorumluluk alanı, yeniden üretim faaliyetleri olarak adlandırılan çocuk doğurma, bakımı ve ev içi işlerinin yapımıdır. Bu sorumluluklar, kadının çalışma yaşamına girişini zorlaştırmakta, ekonomik güçlükler nedeniyle bir şekilde çalışma yaşamına giren kadın ise, hem üretim hem yeniden üretim faaliyetleri kaynaklı sorumluluklar nedeniyle çalışma yaşamında bir risk grubu olarak ortaya çıkmaktadır. Kadınların bu şekilde bir toplumsal kurgu tarafından değerlendirilmesi, çalışma yaşamında kadın emeğinin ikincil olarak kabulüne yol açmakta, dolayısıyla düşük ücret ve olumsuz çalışma koşullarında çalışması bir anlamda meşruiyet kazanmaktadır (Gökbayrak, 2004:14). Kapsayıcı bir sosyal güvenlik ve yardım sisteminin yokluğunda, aile ve akrabalık bağları birçok kişi için sosyal devletin sağladığı güvenlik ve yardımın yerini almaktadır. Toplumsal yapının devamlılığında ve yeniden üretilmesinde ailenin böyle bir merkezi konumda olması, hiç kuşkusuz kadınların toplum içindeki başat rollerinin eş ve anne olması ile sonuçlanmaktadır. Kadınların toplum içindeki konumları ise yine anne ve eş olma rolleri üzerinden kurulurken, aynı zamanda bu roller aracılığı ile toplumun önemli bir kesimi için güvenlik ve dayanışma sağlayan ailenin devamlılığı sağlanmaktadır. Kadınların sistem içindeki rolleri sadece ev içi hizmetler ve çocuk/yaşlı bakımı ile sınırlı kalmamakta, ailenin içinde bulunduğu akrabalık ve hemşehrilik üzerinden kurulan dayanışma ağlarının devamı anlamında da önemli görevler içermektedir. İşte bu sistemin olası sonucu olarak kadınların ekonomik yaşama katılımı çok düşük kalmakta ya da bu katılım enformel ve ev eksenli çalışma biçiminde gerçekleşmektedir (Dedeoğlu, 2012:218) 4. İşgücü Piyasasında Kadınlar Türkiye’de kadın istihdamının genel özellikleri, işgücüne katılım oranlarının düşüklüğü, enformel istihdamın yaygınlığı ve çalışma yaşında önemli oranda kadının ev 5 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. kadını olarak istihdam dışı kalıyor olması olarak sıralanabilir. Çalışan kadınların çoğu tarımsal alanlarda ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken, son yıllarda kentsel alanlarda da ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken, son yıllarda kentsel alanlarda da kadınların enformel hizmet sektöründe yoğunlaştığı tespit edilmektedir. Özellikle 2008 yılında yaşanan krizle beraber kentsel işsizlik oranlarının kadınlar için daha hızlı yükseldiği tespit edilmiştir (Toksöz 2007:36). Türkiye’de kadının işgücüne katılımının düşük seviyede olmasının başlıca nedenlerinden birisi, kadının yeteri düzeyde eğitime ulaşamamasıdır. Kadınların eğitim imkânlarından yeterince yararlanamamaları sonucu eğitim düzeylerinin düşük olması, bir işte çalışmaları durumunda elde edebilecekleri ücretin düşük ve çalışmanın fırsat maliyetinin yüksek olmasına yol açmaktadır. Çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi konularda kamusal destek ve hizmetlerin azlığı ve bunların kadının bireysel düzeyde çözmesi gereken problemler olarak görülmesi, bu hizmetlerin piyasadan temin edilmesi ölçüsünde çalışmanın fırsat maliyetlerini yükseltmektedir (Önder, 2013: 49). 2011-2012 öğretim yılında ilköğretimde okullaşma oranı kadınlarda %98,6, erkeklerde %98,8, ortaöğretimde okullaşma oranı kadınlarda %66,1, erkeklerde %68,5, yükseköğrenimde okullaşma oranı kadınlarda %35,4, erkeklerde %35,6’dır. 2012 yılında işgücüne katılım oranı kadınlarda %29,5 iken erkeklerde %71’dir. İstihdam edilen kadın nüfus oranı %26,3, erkek nüfus oranı ise %65’tir (TUİK, 2013). Ücretli veya yevmiyeli olarak çalışan kadınların oranı %54,3 iken kendi hesabına çalışan kadınların oranı %10,8’dir. Ücretli veya yevmiyeli olarak çalışan erkeklerin oranı %66,5, kendi hesabına çalışan erkeklerin oranı ise %22,3’tür (Süral, 2014:206). Kadınların eğitim düzeyi iş bulmalarında önemli bir etkendir. 2010 yılında işgücüne katılma oranı lise altı eğitimli kadınlarda yüzde 23,8, lise eğitimlilerde yüzde 30,4, yüksek öğretimlilerde yüzde 71’dir (Toksöz, 2012:115). Türkiye’de kadınların işgücüne katılımında eğitimsel verileri dramatik bir durum arz etmektedir: Okuma yazma bilmeyen yüzde 16, lise altı eğitim yüzde 22, lise mezunu yüzde 32, yüksekokul mezunu yüzde 70 oranında işgücüne katılım olmaktadır (Kahveci, 2013:12). Kısacası kadınlarda eğitim ile çalışma arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur. 6 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. Kadınların istihdamı ve işgücüne katılımları hem kendi ekonomik özgürlüklerini kazanmada hem de ülkede üretime katkıları bağlamında önemlidir. Yapılan araştırmalar yüzde 5 kadın istihdamının, ülkede yüzde 15 yoksulluğu engellediğini göstermektedir (Gerşil, 2015:168). Türkiye’de kadın ve erkeler arasındaki gelir ve yoksulluk farkı ciddi boyuttadır. Kadınlar daha az emek geliri ve emek dışı gelire sahiptirler. Gelir dağılımı kadınlar arasında daha bozuktur. Erkeklerin finansal varlıklar üzerinde daha fazla kontrol gücü söz konusudur. Bu kadınların mali anlamda çok daha kırılgan olduklarını ortaya koymaktadır (Dayıoğlu ve Başlevent, 2011:127). Kasım 2014 ve Kasım 2015 döneminde işgücü 831 bin (% 2,9) artarken, kadın sayısında artış 453 bin, erkek sayısında ise 378 bindir. Bir yıl içinde ev işleriyle meşgul olan kadın sayısı 11 milyon 675 binden 11 milyon 638 bine gerilemiştir. Bu faal olmayan önemli miktarda kadının işgücüne geçiş yaptığını göstermektedir. Bir yılda toplam istihdam artışı 802 bin (%3,1), erkek istihdamı 407 bin artarken kadın istihdamı 396 bin olmuştur. Erkek istihdamı işgücünden 29 bin fazla, kadın işgücü artışı kadın istihdam artışından 54 bin daha fazla arttığından kadın işsiz sayısı artıyor. Kadın genel işsizlik oranı yüzde 13, erkek işsizlik oranı yüzde 9,7’den 9,3’e geriliyor. Tarım dışı işsizlik oranları kadınlarda yüzde 17,5’ten 17,2’ye, erkeklerde yüzde 10,9’dan 10,5’e gerilemektedir (TUİK, 2015). Özetlenecek olursa kadın istihdamı kırda hızla gerilemekte, kentteki artış bu gerilemeyi telafi etmemekte, özellikle genç kadın nüfus işsizlikten olumsuz etkilenmekte, iş bulma umudunu yitirdiğinde işgücü dışına çıkmaktadır. Özellikle genç ve eğitimli kadın kitlesine istihdam fırsatlarının yaratılması için somut adımlar atmak aciliyet taşımaktadır (Toksöz, 2007: 6-7). 5. Kadınların Sosyal İçermesine Yönelik Politikalar Sağlık ve emeklilik sistemine giriş genellikle formel sektörlerde çalışıp prim ödeyen kişiler ve ilgililer için oluşturulmuştur. Böyle bir sosyal devlet anlayışı ve uygulamalarının, enformel çalışmanın, kendi adına çalışmanın ve ücretsiz aile işçilerinin yaygın olduğu bir istihdam yapısı varken, bu formel yapı ve sosyal güvenlik sisteminin insanlara hak ettikleri bir güvenliği sağlamaktan uzaktır (Dedeoğlu, 2012:218). 7 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. Sosyal Güvenlik Yasası’nda, dul ve yetim aylıklarında ve kullanımında erkekler ve kadınlar arasında ciddi farklar mevcuttur. Kadınlar evlenip bir erkeğin korumasına giren kadar bu haklardan yararlanmaları sağlanmıştı. Kanunlar önünden kadınların erkeklere bağımlı olarak tanımlanmasının yanında, formel istihdam dışında kalan kadınlar da refah devleti uygulamalarında bağımlı anne ve eş olarak görülmektedir (Dedeoğlu, 2012:218 ). Yasalar kadınların evlilik sonrası 1 yıl içinde kendi istekleri ile işten ayrılmaları durumunda kıdem tazminatı hakkı tanımaktadır. İş Kanunu’nda geçen evlilik sonrası işten ayrılmaları teşvik eden bu madde erkekler açısından geçerli değildir. Öte yandan kadının evlilik nedeniyle işten ayrılması başka bir yerde işe girerek çalışmasına da herhangi bir engel teşkil etmemektedir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu da kadına yönelik birçok yeni düzenleme mevcuttur. Bunlardan birisi ise, doğum borçlanmasıdır (Süral, 2014). Hak sahibi kadın sigortalıların çalışırken kullandıkları ücretsiz doğum ya da analık izin sürelerinin emeklilik için hesaplanması işlemine doğum borçlanması denilmektedir. Yasaya göre kadın sigortalıların doğum nedeniyle çalışamadıkları sürelerin geriye dönük olarak borçlanılması öngörülmüştür. Ayrıca hak sahibi sigortalılar yeni dünyaya gelen çocuklarını emzirmesinden dolayı kendilerine emzirme ödeneği olarak maddi bir destek verilmektedir. Sigortalı kadına veya sigortalı olmayan eşinin doğum yapması nedeniyle sigortalı erkeğe emzirme ödeneği verilmesi için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 gün prim yatırmış olması yeterlidir. Kanunda kadına verilen bir diğer hak, özürlü çocuğu olan kadınların emekliliğidir. 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten (1 Ekim 2008) sonra geçen prim ödeme gün sayılarının dörtte biri, prim gün sayılarına eklenir ve eklenen bu süre emeklilik yaş hadlerinden indirilir. Halk dilinde çeyiz parası olarak da bilinen evlenme ödeneği, yetim aylığı almakta olan ve evlenmeleri nedeniyle gelir ve aylıklarının kesilmesi gereken kız çocuklarının evlenmeleri ve talepte bulunmaları halinde bir defaya mahsus olmak üzere kendilerine yapılan peşin ödemeye denilmektedir. 4857 sayılı İş Kanunun 88.maddesi, işverenlerin emzirme odaları veya çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gereken durumların veya hangi hallerde dışarıdan hizmet alabileceklerinin Yönetmelikle düzenleneceği hükmünü getirmiştir. Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, bir yaşından küçük çocukların 8 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. bırakılması ve bakılması ve emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur. Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150 den çok kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması ve bakılması, emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın bir yurdun kurulması zorunludur. Yurt açma yükümlülüğünde olan işverenler yurt içinde anaokulu da açmak zorundadırlar. Yurt, işyerine 250 metreden daha uzaksa işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür. 2008 yılında yürürlüğe giren İstihdam Yasasıyla işyerleri bu hizmetleri özel sektörden satın alabilir. Türkiye’de izinlere bakıldığında doğumdan önceki 8 hafta ve doğumdan sonraki 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta izin vardır. Ayrıca memurlara 24 ay ücretsiz izin ve özel sektörde çalışanlara ise 6 ay ücretsiz izin hakkı getirilmiştir. Kadın istihdamını artırmaya yönelik en etkili politika ise ilk defa çalışacak bir kadını çalıştıracak işverenlere vergi indirimi sağlanmasıdır. Bu vergi indirimi üç yıl boyunca sağlanmakta ve ilk defa çalışan bütün kadınlar ile 19 ve 20 yaş arasındaki gençleri kapsamaktadır. Bu yıl yapılan bir düzenlemeyle kadın istihdamını artırmak amacıyla çalışan annenin 0-6 yaş arasındaki çocuğuna bakan büyükanneye aylık 425 lira bakım ödemesi yapılacaktır. Kadınların çalışma hayatındaki yerinin ve öneminin giderek artmasının yanında, kayıt dışı istihdamda bir çok kadının mevcut olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Özellikle işverenlerin, kadınların çalışması açısından bir takım destek teşviklerle yönlendirilmesi hem kadın çalışanların kayıt altına alınmasını hem de kadının iş gücü piyasasında etkin rol alabilmesini sağlayacaktır. Kadınların çalışma ve sosyal alanda bir takım pozitif ayrıcalıklı haklara sahip olması her ne kadar çalışan kadınlar açısından geçmişe nazaran büyük bir ilerleme olarak görülmesinin yanında bu ayrıcalıkların bazen de kadınları çalışma hayatından uzaklaştırabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Makroekonomik politikalar ışığında kadının işgücü piyasasındaki rolünün arttırmasını sağlamak isterken işçi-işveren dengesini ve sosyal adalet dengesini korumak da Devletin görevlerinden birisi olmalıdır. Kamuoyunda bazı yasal düzenleme ve uygulamalar istihdam edilen kadınları çalışmaktan caydırıcı nitelikte olduğu görüşü de dikkate alınarak, sosyal adalet dengesini bozmadan ve işverenleri kadın çalışan tercihinden uzaklaştırmadan üretilecek politikalar hem iş gücü 9 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. piyasasında kadının hak ettiği yere gelmesini sağlayacak hem de bireysel ekonomik güç olması ile Ülkemiz sosyal hayatında olumlu yönde etkiler bırakacaktır. 6. Sonuç Türkiye’de kadınların anne ve eş olarak kabulü üzerine kurulu ataerkil refah devleti yapısı son yıllarda uygulamaya konan cinsiyet eşitliği politikalarından çok fazla etkilenmemiştir. Her ne kadar AB’ye uyum sürecinde yasal değişimler yapılmış olsa da bu politikalar çocuk bakım hizmetlerinde kamusal hizmetler geliştiremediğinden ve pratik politikalar olmadığından kadın istihdamı ve teşvik edilememektedir. Örneğin doğum ve emzirme izinleri, kadınları işverenin gözünde maliyetli bir duruma getirmektedir. Çocuk bakımında ise kamu hizmetlerinin yetersizliği, çocuk bakımını orta sınıflar için piyasadan satın alınacak pahalı bir hizmete dönüştürmekte, bu da vasıfsız ve düşük eğitimli kadınların işgücüne girmelerine engel olmaktadır. Bu politikalar, kadınların işgücü piyasasındaki giderek artan çalışma biçimlerinin esnekleşmemesi ve enformelleşmesi ile daha da kadın emeğini değersizleştirmekte ve kadınları ev eksenli çalışmaya itmektedir. Kadınların işgücüne katılımlarının arttırılması ve güvenceli işlerde istihdamı, kadınların özgürleşmesi ve güçlenmesi üzerinde ciddi etkisi vardır. Öncelikle devlet kamusal çocuk bakımı hizmetlerini yaygınlaştırmalı ve herkese açık ve bedava hale getirmelidir. Daha sonra eviçi cinsiyetçi rollerde dönüşüm yaratacak ebeveyn izinleri yasallaşmalı ve erkeklerin çocuk ve bağımlı bakımında aktif rol almasını sağlayan düzenlemeler yapılmalıdır. Çocuk bakım hizmetlerine ilişkin yasal düzenleme kadınların formel işlere girişini zorlaştırmakta ve kadın işçi çalıştıran işverenleri cezalandıran nitelikler barındırmaktadır. İşverenlerin rolü ise işyerlerine özel kreş bulundurmakla sınırlı kalmamalı, çalıştırdıkları kadın sayısına bakılmaksızın işletmelerinin içinde bulunduğu belediyeye bağlı olarak işletilen ve yeni açılacak kreşlere doğrudan katkı yapmaları sağlanmalıdır. Ancak, beklenen türde radikal değişimlerin ortaya çıkabilmesi için makroekonomik yapının da buna elverişli olması ve işgücü talebi yaratıyor olması gerekir. Küresel ekonomik krizin şiddetini giderek hissettirdiği ülkemizde bu günler olumlu beklentiler içinde olmak için pek uygun görünmese bile geleceğin bilinçli müdahalelerle şekillendirilebileceği bir ortam da sunmaktadır. 10 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. Kaynaklar Acar F. ve Altunok G. (2009)., “Paths, Borders and Bridges: Impact of Ethnicity and Religion on Women’s Movement in Turkey”, the QUING Conference, Budapeşte. Arat Y. (1998)., “Türkiye’de Modernleşme Projesi ve Kadınlar”, Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik içinde, S. Bozdoğan ve R. Kasaba (ed.), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 82-98. Aydın S., (2016), “Türkiye’de Kadının İstihdamı ve Kadına Dair Sosyal Güvenlik Uygulamaları”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 7(1): 243258. CEDAW (2016), http://www.unicef.org/turkey/cedaw/_gi18.html; Erişim Tarihi:03.03.2016 Dayıoğlu, M. and C. Başlevent (2011) “Income Distribution and Poverty in Turkey: Recent Trends and Gender Aspects”, in Gender and Society in Turkey: The Impact of NeoLiberal Policies, Political Islam and EU Accession, S. Dedeoğlu and A. Y. Elveren (Eds.), London: I.B.Tauris, pp. 65-86. Dedeoğlu S., (2009), “Eşitlik Mi Ayrımcılık mı?”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Sayı:2, 41-54. Dedeoğlu S., (2012), “Türkiye’de Refah Devleti, Toplumsal Cinsiyet ve Kadın İsithdamı”, Türkiye’de Refah Devleti ve Kadın içinde, S. Dedeoğlu ve A. Elveren (ed.), İletişim Yayınları, 211-231. Durudoğan H. vd. (2010), Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları: Eşitsizlikler, Mücadeleler, Kazanımlar, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Gerşil G., (2015), Küresel Boyutta Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu, Yönetim ve Ekonomi, Cilt: 22, Sayı:1 Gökbayrak Ş., (2003), ”Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Risk Gruplarına Yönelik Sosyal Politikalar”, Çalışma Ortamı, (71) :11-13. 11 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. Gökbayrak Ş., (2004), “Çalışan Kadınlar ve Üreme Sağlığı Üzerindeki Riskler”, İş Sağlığı ve Güvenliği Dergisi, Sayı:17, 14-22. Gökbayrak, Ş. (2015), Gökbayrak, Ş. (2015), “New Social Protection Policies in Turkey: Reductive or Reproductive of Inequality”, in Employment and Equity (eds: Berrin CeylanAtaman and Risa L. Lieberwitz), International Labour .Organization Gül H., (2014), “Türkiye’de Çalışma Yaşamında Kadının Konumu ve Sorunları”, TAF Preventive Medicine Bulletin, 169-176. Gülmez M., (2011), Uluslararası Sosyal Politika, Hatipoğlu Yayıncılık, Ankara. Kahveci A.N., (2012), 21.Yüzyılda Türkiye'de Kadın İstihdam Raporu, Demokrasi ve Kadın Platformu, http://www.ayseguldalkirkahveci.com/2012-04-23-12-08-36/haberler/21-yuzy-ldaturkiye-de-kad-n-istihdam-raporu, Erişi Tarihi: 03.03.2016 Kılıç A., (2008), “The Gender Dimension of Social Policiy Reform in Turkey: Towards Equal Citizenship”, Social Policy&Administration 42/5, 487-503. Önder, N.,(2013), “Türkiye’de Kadın İşgücünün Görünümü”, ÇSGB Çalışma Dünyası Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, S. 35-61. Özaydın M., (2013), “Cinsiyete Dayalı Refah Sınıflandırmaları Temelinde İş Ve Aile Yaşamının Uyumlaştırılması Sorunu”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 15/3, 47-72. Süral N., (2012), Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 15, Özel S., 2013, s.279-309 (Basım Yılı: 2014); hukuk.deu.edu.tr/dosyalar/dergiler/...15...ishukuku/11- nurhansural.pdf Talas C., (1995), Toplumsal Politika, İmge Yayınları, Ankara. Tezgel, O, ve Gökbayrak Ş. (2013). “The Effects of Gender Inequalities in the Labor Market and The Social Security System on Women’s Social Inclusion in Turkey”. "İs, Güç" Endüstri İliskileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 15(4): 39-59. 12 Anadolu International Conference in Economics V, May 11-13, 2017, Eskişehir, Turkey. Toksöz, G., (2007), “Türkiye’de Kadın İstihdamın Durumu”, Uluslararası Çalışma Örgütü, Uluslararası Çalışma Ofisi yayınları, Ankara. TUIK, (2013), http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16056, Erişim Tarihi: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16056, Erişim Tarihi: 03.03.2016. TUIK, (2015), 03.03.2016. 13