KADIN SORUNLARI VE SOSYAL HİZMET DERS NOTU 1 • KADIN HAKLARI Konular: ¨ Kadın hakları, ¨ Kadın haklarına yönelik Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler düzenlemeleri, ¨ Kadın Haklarına yönelik ihlaller, ¨ “Aile İçi Şiddet” ve “Kadına Yönelik Şiddet”, ¨ Türkiye’de kadın hakları ile ilgili uygulamalar. İnsan hakları, kadınlar, erkekler ve çocukların insan olmaktan kaynaklanan herkesin eşit derecede sahip olduğu evrensel haklardır. Bu durum İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB) ikinci maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir: “Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.” Avrupa Konseyi’nin geliştirdiği ve dünyanın ilk bölgesel insan hakları düzenlemesi olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin birinci maddesi de taraf ülkelerde yaşayan herkesin Sözleşmede vurgulanan temel hak ve özgürlüklerden eşitçe yararlanma hakları olduğunu vurgulamaktadır. İlk insan hakları belgeleri kadın, erkek, çocuk, yetişkin, engelli ve engelsiz ayırımı yapmaksızın eşitlikçi bir temelde insan haklarını kabul etmişlerdir. İlk insan hakları belgeleri kadın, erkek, çocuk, yetişkin, engelli ve engelsiz ayırımı yapmaksızın eşitlikçi bir temelde insan haklarını kabul etmişlerdir. İHEB birinci madde bu durumu “Bütün insanlar onur ve haklar bakımından eşit ve özgür doğarlar “ diyerek düzenlemektedir. Fakat zamanla uluslararası toplum bu eşitlikçi anlayışın dezavantajlı ya da hassas grupların haklarını tam olarak koruyamadığını fark etmiştir. Bunun için kadın hakları, çocuk hakları, azınlık hakları ve engelli hakları gibi yeni ve özel bir takım insan hakları düzenlemeleri yapmışlar. Bu düzenlemeler temelde var olan ayrımcı uygulamalarla mücadele şeklindedir. Kadına karşı ayrımcılık BM Sözleşmesinde “kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsivete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlama anlamına gelecektir.” Kadın Haklarının Gelişimi Evrensel beyannameden 20 yıl sonra ilk önce 1967 yılında BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Deklarasyonu ardından 1979 yılında Kadına Karşı her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Anlaşmasını kabul etmiştir. Avrupa Konseyi de 2011 yılında Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Sözleşmesini kabul ederek toplumda kadına karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için geniş kapsamlı düzenlemeler yapılmıştır. Zira kadınlar kadın olmaları nedeniyle aile içi şiddete maruz kalabiliyor, dünyadaki tecavüz vakalarının neredeyse tamamı kadınlara yöneliktir, kadınlar doğum esnasında ölümler yaşayabiliyor ve dünyanın değişik bölgelerinde kadınlara zorla bir takım geleneksel güzellik uygulamaları dayatılarak kadın sağlığına zararlar verilebiliyor. Bu nedenle, kadınların biyolojik yapı ve sosyal konumlarından dolayı maruz kaldıkları bir dizi ayrımcılık ve insanlık onuruna yakışmayan durumlar mevcuttur. Kadın hakları temelde bu ayrımcı uygulamaları ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. • BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Anlaşmasını 1979 yılında kabul edilmiştir. • Avrupa Konseyi 2011 yılında Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Sözleşmesini kabul etmiştir. • Kadın haklarının literatürde uzun bir zaman için insan hakları olup olmadığı tartışılsa da 1993 Viyana Deklarasyonu ve Eylem Planı 8. maddesinde “Kadın hakları evrensel insan haklarının devredilemez ve ihlal edilemez bir parçasıdır” diyerek tartışmaya son verir. Zira ayrımcılığın yasak olması insan haklarının en temel değerlerindendir. • Internet: Avrupa’da kadın hakları ve kadına yönelik şiddetle mücadele ile ilgili detaylı bilgiye Avrupa Konseyi’nin Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Kampanyası internet sitesinden http://www.coe.int/t/dg2/equality/domesticviolencecampaign/ ulaşmak mümkün. Kadın Haklarının Korunması, Avrupa Konseyi ( AK) ve Birleşmiş Milletler (BM) Avrupa Konseyi 2011 yılında kabul etmiş olduğu Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Sözleşmesinin amaçları birinci maddede şöyle tanımlanmıştır: a) Kadını her türlü şiddetten koruma ve kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve ortadan kaldırmak; b) Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkı sağlama ve kadın ile erkek eşitliğini desteklemek; c) Şiddet ve aile içi şiddete maruz kalan mağdurları korumak amacıyla kapsamlı politikalar oluşturmak; d) Bu alanda uluslar arası işbirliğini desteklemek; e) Kadına karşı şiddeti ortadan kaldırmak için yargı ve sivil kuruluşlara destek olmak. Sözleşme, kadına yönelik şiddeti bir “insan hakkı ihlali” olarak düzenlemektedir. Sözleşme aile içi şiddeti de tanımlamaktadır. Aile içi şiddet “aile içinde fiziki, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddetle ilgili tüm eylemler” olarak ifade ediliyor. Internet: Kadın hakları ve sorunlarıyla ilgili bilgiye Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonunun http://www.tkdf.org.tr/ sitesinden ulaşılabilir. Kadına Karşı her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin (CEDAW) amacı ve taraf ülkelerin uygulamayı taahhüt ettikleri politikalar ikinci maddede şöyle düzenlenmiştir: Devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımı kınar, tüm uygun yollardan yararlanarak ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı bir politika izlemeyi kabul eder ve bu amaçla aşağıdaki hususları taahhüt ederler: a. Kadın ile erkek eşitliği ilkesini kendi anayasalarına ve diğer ilgili yasalara henüz girmemişse dahil etmeyi ve yasalar ile ve diğer uygun yollarla bu ilkenin uygulanmasını sağlamayı; b. Kadınlara karşı her türlü ayrımı yasaklayan ve gerekli yerlerde yaptırımları da içeren yasal ve diğer uygun önlemleri kabul etmeyi; c. Kadın haklarının erkeklerle eşit temelde himayesini, yetkili ulusal mahkemeler ve diğer kuruluşlarla kadının her tür ayrımcılığa karşı etkin bir şekilde korunmasını sağlamayı; d. Kadınlara karşı herhangi bir ayrımcı hareket yapılmasından veya uygulanmasından kaçınmayı ve kamu yetkilileri ile kuruluşlarının bu yükümlülüğe uyumlu olarak hareket etmelerini sağlamayı; e. Herhangi bir kişi veya kuruluşun kadınlara karşı ayrım yapma girişimini önlemek için bütün uygun önlemleri almayı; f. Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturulan mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları değiştirmek veya feshetmek için yasal düzenlemeler de dahil gerekli bütün uygun önlemleri almayı; g. Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan bütün ulusal cezai hükümleri yürürlükten kaldırmayı taahhüt eder. Kitap: Kadın haklarının ulusal ve uluslar arası boyutları, kadının insan haklarının mahiyeti ve önemi ile ilgili geniş bilgi için Rebecca J. Cook’un Human Rights of Women: National and International Perspectives, Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1994, kitabına bakılabilir. Kadın haklarına özel vurgu 1980’lerde marjinalleşmeye neden olur. 1993 Viyana deklarasyonu kadın haklarına genel olarak insan haklarına entegre ederek marjinalleştirmekten korumuştur. Kadın Hakları ve Eğitim Sözleşme özellikle eğitim alanında kadınlara yönelik ayrımcılıkların ortadan kaldırılmasına özel bir önem atfetmekte ve bu konudaki düzenlemeleri de detaylı bir şekilde ifade etmektedir. Sözleşmenin 10. maddesi eğitim hakkını hem kapsamlı hem de insan haklarına paralel bir şekilde düzenlemektedir. Maddeye göre, taraf devletler kadın-erkek eşitliği esasına dayanarak eğitimde erkeklerle eşit hakka sahip olmalarını sağlamak için kadınlara karşı ayrımı önleyen bütün uygun önlemleri alacaklardır: ¨ Meslek ve sanat yönlendirilmesinde kırsal ve kentsel alanlarda bütün dallardaki eğitim kurumlarına girişte ve diploma almada okul öncesi, genel, teknik, mesleki ve yüksek teknik eğitimde ve her çeşit meslekte eğitimde eşit şartların sağlanması; ¨ Kadınların erkeklerle aynı ders programlarından yararlanmaları, aynı sınavlara katılmaları, aynı seviyedeki niteliklere sahip eğitim görevlilerine, okul, bina ve malzemesine sahip olmaları; ¨ Kadın ve erkeğin rolleriyle ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinden ve kademesinden kaldırılması ve bu amaca ulaşılması için karma eğitimin ve diğer eğitim şekillerinin teşvik edilmesi, özelikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eğitim metotlarının bu amaca göre düzenlenmesi; ¨ Burs ve diğer eğitim yardımlarından faydalanmaları için kadınlara erkeklerle eşit fırsatların tanınması; ¨ Özellikle kadın ve erkekler arasında mevcut eğitim açığını en kısa zamanda kapatmaya yönelik olarak, yetişkin ve fonksiyonel okuma-yazma programları dahil, sürekli eğitim programlarıma katılabilmeleri için erkeklerle eşit fırsatların verilmesi; ¨ Kız öğrencilerin okuldan ayrılma oranlarının düşürülmesi ve okuldan erken ayrılan kız çocukları ve kadınlar için eğitim programları düzenlenmesi.; ¨ Spor ve beden eğitimi faaliyetlerine aktif olarak katılmaları için erkeklerle eşit fırsatlar tanınması; ¨ Kadınların, ailelerin sağlık ve refahını sağlamaya yardım edecek, aile planlaması bilgisi dâhil, özel eğitici bilgiyi sağlamaları. Sözleşmenin uygulanıp uygulanmadığını denetleyen BM Kadın hakları Komitesi (CEDAW Komitesi) de son yıllarda oldukça aktif çalışmalar yürütmektedir. Bu komite ülkeler ile ilgili raporlar hazırlar, ülkelere tavsiyelerde bulunur, gerektiğinde ülkelerle ilgili bireysel şikâyetleri alır ve değerlendirir. Türkiye ve Kadın hakları Türkiye son yıllarda kadın hakları alanında ciddi bir takım ilerlemeler sağlamasına rağmen ihlallerin toplumda tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmamıştır. BM Kadın Hakları Komitesi’nin 2005 Türkiye Raporu çarpıcı bir takım ayrımcılık ve kadın hakları ihlallerini içermektedir. Rapora göre, Türkiye’de mevcut sorunlar şöyle sıralanmıştır: ¨ Aile içi şiddet ¨ Yetersiz koruma kurumları ¨ Ataerkil davranışlar ¨ Erken evlilik ¨ Namus cinayetleri ¨ Zorla evlilik ¨ Siyasette ve kamuda kadınların yetersiz temsil edilmesi Internet: Türkiye’de kadın ve kadın hakları ile ilgili geniş bilgiye Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün http://www.kadininstatusu.gov.tr/tr sitesinden ulaşılabilir. Bu ihlalleri ortadan kaldırmak amacıyla son yıllarca bazı mekanizmalar geliştirilmiştir. Bunlar; ¨ Şikayet hatlarının kurulması, ¨ Kadın koruma merkezlerinin yaygınlaştırılması, ¨ TBMM’de Fırsat Eşitliği Komisyonunun kurulması, ¨ Kadına karşı şiddetin suç kapsamına alınması, ¨ Anayasa’da kadın-erkek eşitliğinin düzenlenmesi, ¨ Kadına yönelik pozitif ayrımcılığın anayasal güvenceye alınması, ¨ Avrupa Konseyi’nin Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşmeyi içine alan bir Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Kanun (2012) yapılması, Bütün bu tedbirlerden istenilen düzeyde bir sonucun alınması zaman alabilir, kısa vadede çok da süreci olumlu etkilediklerini söylemek zor görünmektedir. Aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddet ve ölüm haberleri, medyada sık sık yer almaktadır. Bu çerçevede Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Kanun (2012) çok önemli bir yasal çerçeve sunmaktadır. Özellikle kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet kavramlarının tanımlanması ve suç kapsamına alınması önemli noktalardır. Yasaya göre, Ev içi şiddet, “Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti” kapsarken, kadına yönelik şiddet: “Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranışı” ifade etmektedir. Bu tür şiddete maruz kalan kadınlara yasal tedbirler yanında koruyucu idari önlemler de Kanun’un 3. maddesinde şöyle sıralanmıştır: a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması. b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması. c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi. ç) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması. d) Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması. Kitap: Uluslararası Kadın Hakları Sözleşmesinin felsefesi ve tarihi ile ilgili geniş bilgi için Nazan Moroğlu’nun Kadınların İnsan Hakları Sözleşmesi, İstanbul: On İki Levha Yayıncılık,2009 kitabına bakılabilir. Sonuç Kadın haklarının uluslararası insan haklarının bir parçası olduğu ve kadına yönelik şiddetin düzeyi değişse bile dünyanın tüm toplumlarında ortak bir sorun olduğu bir gerçektir. Dünya toplumu eşitlikçi temelde düzenlenen insan haklarının kadını gerçek anlamda koruyamadığını geç fark etmiş ve 1970’li yıllarda kadına yönelik ayrımcılıkları içine alan kadın haklarını geliştirmiştir. Bugün oldukça yaygın olan kadın hakları söylemi, maalesef dünyadaki kadına yönelik ayrımcılıkları ortadan kaldıramamıştır. Ülkemizde de bu ayrımcılıklar köklü bir takım yasal düzenlemelere rağmen istenilen oranda azaltılamamıştır. Kadına yönelik ayrımcılık ve şiddetin ortadan kaldırılması için yasal düzenlemelerin yanında kültürel dönüşümün de zorunlu olduğu bir gerçekliktir. Kadın hakları ve sosyal hizmet Kadınların ilerlemesini engelleyen etmenler politik, ekonomik, sosyal, kültürel, hukuki, eğitsel ve dini koşullarla yakından ilişkilidir. Bu unsurlar ailede, toplumda, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde kadınlara yönelik eşitsizlik, haksızlık ve sömürücü koşulların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kadın On Yılı’nda “eşitsizlik, kalkınma ve barış” hedeflerinin saptanması, kadınların ulusal düzeyde statülerinin geliştirilmesi, kadınların ayrıma tabi tutulmasının önlenmesi, kalkınmanın nimetlerinden ve her türlü kaynaklardan eşit şekilde yararlanması için çalışmalar yapılmıştır. On yıllık dönemin ilk yarısındaki gelişmeleri gözden geçirmek için 1980 yılında Kopenhag’da II. Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiştir. Konferansın ardından “Kadınlara karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” 1 Mart 1980 tarihinde üye ülkelerin imzasına açılmıştır. Türkiye sözleşmeyi 1985 yılında imzalamıştır. 1995 yılında Pekin’de toplanan IV. Dünya Kadın Konferansı sonunda oluşturulan Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı, kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik somut politikalar ortaya koymuştur. Kadın sorunları konusunda toplumsal duyarlılığın artırılmasını sağlayan konferansta Türk delegasyonunca üç konuda taahhütlerde bulunulmuştur. Bu taahhütlere göre 2000 yılına kadar: 1- Kadın okur yazarlık oranı % 100’e çıkarılacak, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitime geçilecektir. 2- Anne ve çocuk ölüm oranı % 50 oranında azaltılacaktır. 3- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine konulan çekinceler kaldırılacaktır. EĞİTİM Kadınlara eğitim düzeyi erkelerle karşılaştırıldığı zaman kadınlar aleyhine bir durum görülmektedir. Ülkemizde bu eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla büyük çabalar harcanmaktadır. Örneğin zorunlu temel eğitimin 8 yıla çıkarılması ve Genç Kız ve Kadınların Eğitiminin Geliştirilmesi Projesi gibi. Sonuçları daha belirgin şekilde göstermek amacıyla okur yazar olmayan ve yüksekokul mezunu olan kadın ve erkekler karşılaştırılmıştır. Buna göre 1985 yılında okur yazar olmayan kadınların oranı % 34.8 (yani her üç kadından biri okur yazar değil), 1990 yılında % 30.7 ve 1998 yılında Nisan ayı itibarıyla okur yazar olmayan kadın oranı % 22.4 (yani her beş kadından biri okur yazar)’dır. Okur yazar olmayan erkeklerin oranına bakıldığında,1985 yılında % 12.4 (8/1), 1990 yılında % 10.1 (her 10 erkekten biri okur yazar değil) ve 1998 yılı Nisan ayı itibarıyla %5.9 (her 20 erkekten biri okur yazar değil)’dır. Bu durum, okur yazar olmayan kadınların oranının erkeklere göre oldukça yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı şekilde 1998 yılı Nisan ayı itibarıyla yüksekokula devam eden erkeklerin oranı % 5.4 iken, kadınların oranı % 2.8’dir. Son 10 yılda kız öğrenci sayısındaki en fazla artış kadınların zaten yoğun olduğu beşeri bilimler, güzel sanatlar ve eğitim gibi alanlarda olmuş ancak geleneksel olmayan ticaret ve iş yönetimi alanlarındaki kadınların oranı da önemli bir sıçrama göstermiştir. Kadınların okula gitmeme nedenleri ise: - Okul masraflarının yüksek olması. - Küçük kardeşe bakmak zorunda olmak. - Ev işlerinde ailesine yardım etmek. - Ailenin izin vermemesi. - Ekonomik katkı sağlamak zorunda olmaktır. Düşük eğitim düzeyi, kadının toplumsal statüsünün de düşük olmasına, erken yaşta yapılan evliliklere ve dolayısıyla yüksek doğurganlık oranlarına yol açmaktadır. Eğitimde kadının durumunu bu şekilde özetledikten sonra kadın ve sağlığa ilişkin verilere bakabiliriz. SAĞLIK Kadın ve sağlık denildiğinde üreme sağlığı akla gelmektedir. Bazı istatistiklere göre ortalama doğurganlık oranı % 2.7’dir. Bu oran Doğu Anadolu’da % 4.4, Batı Anadolu’da ise % 2’dir. En hızlı doğurganlık, 20-24 yaşları arasında görülmektedir. Hiçbir doğum kontrol yöntemi kullanmayanların oranı % 20’dir. Toplam düşük hızı % 29.4’tür. Bir kez ve isteyerek düşük yapanların oranı %28’dir. İsteyerek düşük hızı % 17.9’dur. Kendiliğinden düşük hızı % 11.5’tir. 15 yaşındakilerin % 1’i, 16 yaşındakilerin % 3.4’ü, 17 yaşındakilerin % 8.1’i, 18 yaşındakilerin % 15’i anne olmuştur ya da gebedir. Anne ölüm hızı yüz bin canlı doğumda 54.2’dir. Anne ölüm hızının kadın ölümlerindeki payı % 5.2’dir. Doğumların % 40’ı evde gerçekleşmektedir. Kadın ve çocuk hastanesi sayısı toplam 45’tir. HIV/AIDS hastalarının % 25’i ise kadındır. Doğurganlık oranının yüksek oluşu birçok değişken ile yakından ilişkilidir. İlk evlenme yaşının düşük olması, eğitim düzeyi (eğitimli olmayan kadınların ilkokul mezunu olan kadınlara göre bir fazla doğum yaptıkları saptanmıştır) ile doğurganlık oldukça yakından ilişkilidir. Doğurganlık oranında belirgin bölgesel farklılıklar göze çarpmıştır. Bunun temel nedeninin yine düşük eğitim düzeyi ve kadın statüsü olduğu unutulmamalıdır. SİYASET Kadınların siyasal yaşama katılımı Cumhuriyet Türkiyesi’nde 1923 yılında Halk Fırkası’nın kurulması ile başlamıştır. 1924 yılında aynı amaçla Türk Kadınlar Birliği Derneği kuruldu. 1930 yılında kadınlara Belediye seçimlerinde, 1933 yılında muhtar ve ihtiyar heyeti ve nihayet 1934 yılında milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilmiştir ve 1935 yılında kadınlar ilk kez bu haklarını kullandılar ve parlamentoya Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlı (%4.8) katılımı sağlanmıştır. Türkiye’de 1946 yılında çok partili sisteme geçilmesiyle birlikte yapılan toplam 13 genel seçimde 1983 yılı ve 1999 yılı seçimleri hariç TBMM’ne giren kadın milletvekili oranı %22yi geçmemiştir. Son seçimlerde TBMM’ne giren kadın milletvekili sayısı toplam 550 içinden 24’tür. Bu da %4.3’e karşılık gelmektedir. İSTİHDAM ve SOSYAL GÜVENLİK 1997 yılı verilerine göre 12+ yaştaki kadınların %25.22’si erkeklerin %69.9’u iş gücüne katılmaktadır. Bu durum kadınlar lehineymiş gözükse de gerçekte durum böyle değildir. Çünkü kadınların %56.2’si ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır (erkeklerin %99’u). Kamu kesiminde üst düzey yönetici olarak çalışan kadınların oranı düşüktür. 1995 verilerine göre müsteşar düzeyinde olan kadınların oranı %2.1, genel müdür yok, genel müdür yardımcısı oranı %10.3’tür.Her üç öğretim elemanından 1’i (%33.1) ve her 5 profesörden 1’i (%21.2) kadındır. Bu durum bir çok Avrupa ülkesinden daha yüksektir. Kadınların iş gücüne katılma oranının düşmesinin önemli bir nedeni göçtür. Bu anlamda göç, kadınların statüsünün düşmesine neden olmakta ve giderek yoksulluk oluşmaktadır. Her alanda olduğu gibi eğitim düzeyi kadının aile içi rolü ve güç ilişkileri ile karar alma mekanizmalarındaki konumu kentsel işgücüne katılımı belirleyen önemli etkenlerdir. Kent kadın istihdamı açısından olumsuz bir yapı yansıtmaktadır. Göçle gelen kadın ya ev kadını konumuna girmekte ya da marjinal işlerde yasal korumadan uzak sosyal güvenceden yoksun olarak çalışmaktadır. Ayrıca işe girerken ve çalışırken cinsiyete dayalı ayrım da söz konusu. Kadınların %79.6’sı herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı değil. %1.8’i Bağ-Kur, %10.7’si SSK, %7.8’i Emekli Sandığı sosyal güvence kapsamındadır. AİLE İÇİ STATÜ ve SORUMLULUK PAYLAŞIMI Ev işlerinde sorumluluk paylaşımına bakıldığında yemek pişirmek, temizlik yapmak, bulaşık yıkamak, ütü yapmak, çocuk bakımını üstlenmek gibi ev içinde gerçekleştirilen sorumluluklar kadın tarafından üstlenilirken alış-veriş yapmak, resmi kuruluşlarda iş izlemek gibi ev dışında gerçekleştirilen sorumluluklar erkek tarafından üstlenilmektedir. Aile bütçesinin düzenlenmesi erkek tarafından gerçekleştirilmektedir. Ev dışı işleri ve bütçenin düzenlenmesini eşleriyle birlikte yapanların oranı %20’yi geçmemektedir. Geleneksel olarak erkek ve kadına biçilen roller ve bu rollerin tekrar tekrar üretimi söz konusudur. Bu durum erkeğin kadına karşı olumsuz tutumunu pekiştirmekte ve aile içi şiddeti olağanlaştırmaktadır. SOSYAL HİZMET MESLEĞİ ve KADIN GRUBU Kadın grubu ile çalışan sosyal hizmet uzmanının rollerini aşağıda belirtildiği gibi özetlemek mümkün. 1.VAKA BULUCU: Bu rolde sosyal hizmet uzmanı kadın hakları konusunda ihlale uğrayan ya da risk altında bulunan kadınları veya kadın gruplarını belirlemeye çalışır. 2. ARABULUCU: Bu rolde sosyal hizmet uzmanı kadın hakları konusunda ihlale uğrayan ya da risk altında olan kadınların toplumda var olan hizmetlerden (kadın misafirhaneleri, sığınma evleri gibi) yararlanmalarına yardımcı olur. 3.SAVUNUCU: Savunucu rolünde sosyal hizmet uzmanı kadınlara yönelik uygulamaların düzenlemelerin kadınların bunlardan yararlanmalarını, kaynakları kullanmasını ve yardım almasını engelleyebilecek durumları ortadan kaldırmak, tek bir kadın adına mücadele etmek şeklinde de olabileceği gibi kadınların tümü için yasalarda, politikalarda değişiklik yapmak savunuculuk rolü içindedir. 4.DEĞERLENDİRİCİ: Bu rolde sosyal hizmet uzmanı kadın hakları ve ihlalleri konusunda bireysel ya da toplumsal sorunları konusunda bilgi toplamak, bunları değerlendirmek, alternatif ve öncelikleri ortaya koymak ve eylem için karar vermeye çalışır. 5.HAREKET GEÇİRİCİ: Harekete geçirici rolünde sosyal hizmet uzmanı var olan grupları, kaynakları, örgütleri, yapıları birleştirmek onlara enerji vermek ya da yeni gruplar, organizasyonlar ve kaynaklar oluşturmaktır. 6.ÖĞRETİCİ: Kadın hakları konusunda ihlale uğrayan ya da risk altında olan kadınlara yeni beceriler kazandırmak şeklinde sosyal hizmet uzmanının işlevi söz konusudur. Öğretici rol kapsamında kadın hakları ihlalinin ne olduğunun öğretilmesi ve kadınların toplumsal yaşama işlevsel olarak katılmasını sağlamakta vardır. 9.PLANLAYICI: Bu rol kapsamında sosyal hizmet uzmanı kadınların sosyal hizmet gereksinimlerini karşılamakta, toplumun bu konuya duyarlı olmasını sağlamak amacıyla diğer gruplar ve kurumlarla işbirliğine girmek ve yeni yapıların planlamasını sağlamaktır. 10.ARAŞTIRMACI: Sosyal hizmet uzmanı, kadın hakları konusunda veri toplamak, sınıflamak ve analiz etmek ve elde ettiği sonuçları yayınlamaktadır. 11.YÖNETİCİ: Yönetici rolünde sosyal hizmet uzmanı, kadın konusunda yapılan bir çalışmanın, programın hizmet ünitesinin ve organizasyonun yönetilmesi işlevini yerine getirmektedir. 12.KLİNİK HİZMET VERİCİ: Bu rolünde sosyal hizmet uzmanı kadın hakları konusunda ihlale uğrayan ve risk altındaki kadınlara destek sağlama yönünde çalışmalar yapmaktadır.