OKUL BAŞARISIZLIĞI Yrd. Doç.Dr. Özlem YILDIZ ÖÇ Kocaeli Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü Çocuk sosyal yaşama ilk adımını okul ile atar. Okul, çocuğun bilgi ve becerilerini arttırma yanında, yaşadığı topluma sağlıklı bir şekilde uyum sağlamasına etki eden en önemli kurumlardan biridir. Okul başarısı çocuğun arkadaş, öğretmen ve anababa ilişkilerini doğrudan etkileyen önemli bir konudur. Okul başarısı iyi olan çocukların özgüvenlerinin, okula devamlılıklarının daha fazla olduğu, okulda bulunmaktan daha fazla zevk aldıkları bilinmektedir. Bir çocuğun başarısızlığından bahsedebilmek için onun bilgi ve beceri edinmede kendi gelişim düzeyindeki yaşıtlarına göre geri olması gerekmektedir. Okul başarısızlığının çocuğun kendisinden ya da çevresinden kaynaklanan nedenleri vardır. OKUL BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER: I-ÇOCUK YA DA ERGENİN BİREYSEL ÖZELLİKLERİNDEN KAYNAKLANAN NEDENLER : Zeka Düzeyi: Ders notlarının zayıf olması, öncelikle çocuğun bu bilgileri öğrenecek ve özümseyecek düzeyde olup olmadığı sorusunu akla getirmelidir. Zekaları normale yakın ya da hafif düşük (donuk-sınır zeka) olan çocukların ders başarıları da düşük olacaktır. Bu çocuklarda anababaların beklentileri, idealleri değil çocuğun kapasitesi ve yapabilecekleri belirlenmelidir. Aile ve öğretmenlerin katkılarıyla ancak bir noktaya kadar eğitimlerini sürdürebilirler. Bu çocuklardan büyük başarılar beklemek doğru olmaz. Kapasitelerinin elverdiği kadarıyla okula devamları önerilir. Okul sonrası beceriye dayalı bir işe yönlendirilmeleri uygun olacaktır. Özgül Öğrenme Güçlüğü: Bu çocuklarda zeka geriliği olmadığı halde okuma, yazma ve aritmetik gibi akademik becerilerin bazıları ya da tümünde yetersizlik söz konusudur. Akademik becerileri zekalarına göre belirgin derecede geridir. Sıklıkla zeka geriliği ile karışır. Ancak uzman kişilerin muayenesi ve özel testlerle tanı konabilir. Üç tipi vardır: 1-Okuma bozukluğu: Okuma bozukluğu olan çocuklar sözel okumalarında birçok hatalar yaparlar. Okuma hataları kelime atlamaları, eklemeler ve kelimelerin çarpıtılması şeklinde görülebilir. Bu çocukların yazılı harf karakterlerini ve büyüklüklerini, özellikle uzaysal yönelimde ve çizginin uzunluğunda farklı algılamalarından dolayı, ayırt etme güçlükleri vardır. Çocuğun okuma hızı yavaştır, sıklıkla okuduğunu anlama zorluğu çeker. Okuma bozukluğu olan birçok çocuk yaşıtlarına uygun bir şekilde yazılı veya basılı metini kopya edebilir fakat hemen hemen hepsinin hecelemeleri kötüdür. Ek sorunlar arasında dil güçlükleri bulunur. Ses ayırım bozuklukları ve kelimeleri arka arkaya söyleme güçlükleri nedeniyle cümleyi okurken ortasından veya sonundan başlarlar. Bu çocuklar sağ-sol ayırımını iyi yapamadıklarından harflerin yerlerini de değiştirirler. Hem bellek çağrımında hem de devamlılığı sağlamadaki başarısızlıklar harflerin isimlerini ve seslerini hatırlama güçlüğü meydana getirir. Okuma bozukluğu olan birçok çocuk okumaktan ve yazmaktan hoşlanmaz ve kaçınır. Bu gibi işleri yaparken kaygıları artar. 2-Matematik bozukluğu: Tek başına veya dil ve okuma bozuklukları ile birlikte görülebilir. Bu bozuklukta çocuğun zeka kapasitesi ve eğitim düzeyi beklenen kadar olmalıdır. Matematik yeteneğindeki bozukluk okul performansını veya günlük etkinlikleri etkilemeli ve herhangi bir nörolojik veya duyusal bozuklukla birlikte olmamalıdır. 3-Yazılı ifade bozukluğu: El yazısında, heceleme yeteneğinde ve cümlelerde kelimeleri doğru olarak yerleştirmede bozukluklar vardır. Yazma performansı kişinin zeka kapasitesinin altındadır. Konuştukları ve yazdıkları cümlelerde çok sayıda dil bilgisi yanlışları ve paragraf düzensizlikleri bulunur. Daha ileri sınıflarda çocukların sözel ve yazılı cümleleri daha belirgin olarak geri kalır. Kelime seçimleri hatalı ve uygunsuz, paragrafları düzensiz, hecelemeleri daha zor ve kelime dağarcığı daha dar olur. Özgül öğrenme güçlüğü olan çocuklarda akademik zorluklara ek olarak okula gitmek istememe, ev ödevlerini yapmama, okuldan kaçma, dikkat eksikliği ve davranım bozukluğu belirtileri eşlik edebilir. Öğrenme bozukluğu olan çocukların ortalama % 75 i sosyal yeterlilik bakımından da sorunludur. Bundan dolayı tedavi programının bir parçası olarak sosyal yeteneklerin geliştirilmesi de önemlidir. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu: DEHB, bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan dikkat sorunları, aşırı hareketlilik ve istekleri erteleyememe (dürtüsellik) ile kendini gösteren nöropsikiyatrik bir bozukluktur. Toplumda %3-5 oranında görülmektedir, bu da 2530 kişilik bir sınıfta en az 1-2 tane DEHB’li çocuk olabileceği anlamına gelir. Dikkat eksikliğinin önde geldiği tip, hareketlilik ve dürtüselliğin önde geldiği tip ve kombine tip olmak üzere üç tipi vardır. Sadece dikkat sorunu olan çocuklar sınıfın huzurunu bozmayabilir, ancak derse katılımları sınırlıdır, hayal dünyasında gibidirler. Dalıp gider, dersi dineme yerine başka şeyler düşünürler. Ev ödevlerini çok yavaş tempoda yaparlar. Hareketlilik ve dürtüselliğin de eşlik ettiği durumlarda ise kurallara uyma zorluğu, sırasında oturamama, sırasını bekleyememe, diğer çocukların da dikkatini dağıtacak davranışlarda bulunma, çok konuşma gibi sorunlar ön plandadır. DEHB olan çocukların tedavi edilmedikleri sürece ders başarılarının artması beklenemez. Zeka sorunu olmayan DEHB’li çocuklar uygun tedavi yaklaşımları ile ders başarısı açısından beklenen performansı gösterebilir, hareketlilik ve dürtüselliğin yol açtığı sorunlar azalabilir. Davranım Bozukluğu: Okulda kurallara uyma güçlüğü yaşayan bu çocukların arkadaş ve öğretmenleriyle ilişkileri bozuktur. Okul devamsızlıkları fazladır. Genelde derse karşı ilgisiz davranır ve başarılı olamazlar. Okula uyumsuzlukları nedeniyle eğitimlerini sürdürmeleri oldukça zordur. Tehlikeli türden yalanlar söylerler. Kendi isteklerini yaptırmak için hile yaparak insanları kandırırlar. İnsanlara ve hayvanlara acımasız davranırlar, bilerek ve isteyerek onların canlarını yakarlar. Genellikle kabadayı tarzı davranışlar sergilerler. Kuralları sık sık bozarak çevreye ve kendilerine zarar verici davranışlarda bulunurlar. Kurallar ve sınırların yoğun olduğu ve akademik zorluklar yaşadığı okuldan kaçma ya da var olan düzeni bozma eğilimindedirler. Akranlarıyla sık sık kavga ederler, ergenlik döneminde kavgaların içine kesici aletler ve silahlar girmeye başlar. Sinirli davranışları fazladır. Pervasız/umursamaz davranırlar. Sigara ve yoğun alkol kullanımı olabilir. Yaşlarına uygun olmayan cinsel davranışlarda bulunabilirler, karşılarındakini cinsel ilişkiye zorlayabilirler. Kanunla başlarının belaya girme ihtimali yüksektir. Aile içi çatışmalar fazladır, evden kaçma, gece aileden habersiz eve gelmeme gözlenebilir. Bu çocuklar ya da gençler “kötü” değillerdir. Uygun olmayan davranışlarda bulunurlar ancak bu bir hastalık/psikiyatrik bir bozukluktur. Durum ne kadar önceden fark edilir ve ne kadar erken müdahale edilirse olumlu sonuç alma ihtimali o kadar artar. Çocuk ya da ergenin yanında okul, aile ve çevrenin de katıldığı tedavi planlarının yapılması, gerektiğinde ilaç tedavilerine başvurulması, madde kullanımı ve depresyon gibi eşlik eden durumların da mutlaka tedavi edilmesi gerekmektedir. Depresyon: Ergenlerde depresyon ders başarısında düşme, okula devam etmede isteksizlik, genel bir ilgi ve istek kaybı, arkadaş çevresinden uzaklaşma, arkadaş ilişkilerinde bozulma gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Depresyon, tedavisi mümkün olan psikiyatrik bir bozukluktur. Ders başarısı gittikçe düşen ve daha önce belirgin olmayan davranış sorunları ortaya çıkan çocuk ve gençlerde depresyon yönlendirilmelidir. akla gelmeli ve uygun bir merkeze tedavi amacıyla Bedensel Hastalıklar: Uzun süre bedensel hastalığı olan çocukların okula uyumlarında ve ders başarısında sorunlar ortaya çıkabilir. Hastalıkları nedeniyle okuldan bir süre uzak kalmanın yanında hastalığın verdiği ağrı, yorgunluk ve hareket kısıtlılığı gibi engeller çocuğun derslere olan ilgisini azaltabilir. İşitme, görme gibi duyusal alanlarda sorun yaşayan çocuklarda da ders başarısızlığı gelişebilir. Okul başarısı ve uyumunu arttırmak için öncelikle fiziksel hastalığın tedavi edilmesi uygun olacaktır. II- ÖĞRETMEN-ÇOCUK- ANABABA İLİŞKİSİNDEN KAYNAKLANAN NEDENLER: Eğitimin başarıyla gerçekleşebilmesi için çocuk, aile ve öğretmen üçlüsünün uyum içinde olması gerekir. Öğretmen ve anababanın ilişkisi yapıcı, karşılıklı saygıya ve işbirliğine dayalı bir ortaklık gibi olmalıdır. Bu ortaklık içinde anababa pasif izleyici olmak yerine aktif katılımcı bir rol üstlenmelidir. Bu konuda da öğretmenin rehberliğine ihtiyaç duyarlar. Okulla bağlantı kurma açısından uygun tutum sergileyen anababalar, belirli aralıklarla okula gelen, bilgi edinen, öğretmenin önerilerine saygı duyup bunları destekleyen, çocuğun okulda öğrendiklerini ve ödevlerini kontrol eden, okulu karşısına almak yerine okulla ve öğretmenle işbirliği yapabilen anababalardır. Okulla bu tür bir ilişki kurabilen anababaların çocukları daha başarılı olmakta ve sorunlar daha kolay çözümlenmektedir. Öğrenci ile öğretmen arasında olumlu bir ilişki olmadan da başarılı bir eğitim yapılamayacağı bilinen bir gerçektir. Başarılı bir eğitimin diğer bir önemli özelliği bireysel eğitime özen gösterilmesi yani öğrencinin kişisel özelliklerinin ve yeteneklerinin tanınması, güçlü yanlarının ortaya çıkarılması ve bunların kullanılmasıdır. Öğrenme hızları ve davranışları açısından diğer çocuklardan farklı olan öğrenciler için en önemli risk ise bu özellikleriyle etiketlenmeleridir. Örneğin öğrenemeyeceğine inanılan çocuk gerçekten öğrenemez ya da öğrenme arzusu iyice körelir. Bunun tam tersi zeki olduğuna ve başaracağına inanılan çocuğun başarılı olma şansı daha yüksektir. Sınıfın en yaramazı olarak tanınan çocuk her zaman bu tanıma uygun davranır, çünkü ondan daha farklı davranması zaten beklenmiyordur. Öğretmenleri ve/veya arkadaşları tarafından sevilmediğine inanan bir çocuğun kaybedeceği bir şey yoktur. Bu noktada öğretmene düşen görev etiketlememek konusunda öğrencilere örnek olmak, öğrencinin var olan olumlu ya da güçlü yanlarını ortaya çıkarabilmektir. Son yıllarda çocuk ruh sağlığı kliniklerine yapılan başvuruların önemli bir bölümünü okul başarısızlığı, ders çalışmaya karşı isteksizlik, okulda yaşanan davranış ya da ilişki sorunları gibi okulla ve eğitimle bağlantılı sorunlar oluşturmaktadır. Rekabetçi toplum yapısı, ailelerin gelecek kaygıları ve bundan kaynaklanan yüksek başarı beklentileri, sınav maratonları, giderek artan sınıf mevcutları bu sorunların artışını körüklemektedir. Öğretmenlerin okul başarısızlığı ve davranış sorunları olan çocukları erken fark edip aileye rehberlik ederek uygun merkezlere yönlendirmeleri ve tedavi ekibi ile işbirliği içinde çalışmaları sorunların en aza indirilmesine büyük katkı sağlayacaktır.