YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL POZİTİVİZM POZİTİF BİLİMLERİN SOSYAL ALANLARA ETİK DIŞI KULLANIMINA BİR ÖRNEK – ASTRONOMİ Mİ? ASTROLOJİ Mİ? Özkan DEMİRTAŞ 125212702 SOSYAL POLİTİKALARIN ETİK TEMELLERİ DERSİ ÖZET: Sosyal bilimler insan doğasına ve topluma geniş bir perspektiften yaklaşarak insan ve doğaya ait çözümlemelerini yaparken, kültürel, ekonomik, siyasi, fiziksel ve sosyal olmak üzere bütünsel bir yaklaşım sunar. Sadece bütünsel bakış açısıyla sınırlı kalmaz aynı zamanda zaman içerisinde var olabilecek değişimlere karşı kendini yeniler. Pozitivist teori belirli olay ve olguları açıklamak için duyu veri kullanılarak tümevarımsal yöntemle yasalara ulaşılır ve bu yasalar sosyal dünyayı açıklamada kullanılır. Yaşadığı tarihsel süreçle liberal yapıya dönüşen pozitivist yaklaşımı kollayan emperyalizm, doğa çekinmemektedir. bilimlerini sosyal alanlarda etik dışı kullanmaktan da 1. GİRİŞ Bu çalışmada sosyal pozitivizm incelenecek, özel olarak da pozitif bilimlerin sosyal alanlarda etik dışı nasıl kullanıldığına dair bir örnek (astronomi / astroloji) verilecektir. Bugün sosyal bilimler dediğimiz şey, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgeliğin mirasçısıdır. Sosyal bilim modern dünyaya ait bir tanımlamadır. Kökleri 16. yüzyıldan beri olgunluğa erişmekte olan ve modern dünyaya ait, amprik olarak doğrulanan sistemli bilgi üretme çabasına dayanır. Aynı zamanda köklerinde bilgi sevgisi yer alır (Demir, 2009). Bu görüş aynı zamanda bize sosyal bilimlerin yapısına ait bazı ipuçları verir. Sosyal bilimler insan bilimleridir ve insan bilimleri sorduğu sorular, kullandığı yöntemler ve içeriği nedeniyle tarih içerisinde değişime uğramaktadır. Bu değişim dışarıdan gelen müdahalelerden de etkilenmektedir. Bu nedenle insan bilimleri, nesnelleştirici değil, yansıtmalı olmalıdır. Yani, kendi uygulamalarının mantıklı açıklamasını da içermelidir. Aynı zamanda değişen toplumsal gerçekliklere göre kendisini sürekli yapılandırmalıdır. Bu süreç sosyal bilimlerin toplumsal yapı içerisinde daima dinamizmini korumasına yardımcı olur. Çünkü toplum her zaman ve her oluşumda tekrar tekrar kendini inşa etmektedir. Pozitivizmin kökenlerine baktığımızda aydınlanma düşüncesini görürüz. Comte’a göre Aydınlanma sonrası oluşan kaosa düzen verecek olan pozitif felsefedir. Pozitif düşünce, başta teolojik ve metafizik düşünce olmak üzere, farklı düşüncelere karşı çıkmıştır. Comte özellikle pozitif/bilimsel bilginin önemine vurgu yapar. Buna göre bilimdışı düşünceler safsata olarak değerlendirilir. Bir bilginin bilimsel nitelik taşıyabilmesi için gözleme ve somut verilere dayandırılması gerektiği ısrarla vurgulanır. Herhangi bir verinin anlamlı olabilmesi için, pozitivistlere göre doğrulanabilir olması gerekmektedir. 2 2. BİLİM VE POZİTİVİZM Bilim; toplumun yaşanmış ya da yaşanması olası deneyimlerine ilişkin birtakım soruların sorulması, o soruların cevaplarının belirlenmesi ve de kavramsallaştırılması sürecidir. Bilim genel yasalar arar. Bilimsel bilgi kesindir ve bilim ilerledikçe kesinliği değişebilir. Örneğin atom parçalanamaz denilirken bugün parçalanabilmektedir. Bilim zaman, mekan ve insanla doğal olarak da toplumla ilişkilidir. Her canlı doğar yaşar ve ölür. Yaşam boyunca da varlığını sürdürebilmek için çevre ile uyum sağlamak çabasındadır. Bunun için de birtakım düşünce ve davranış biçimleri geliştirir. İnsan topluluğu ve aralarındaki ilişki düzleminde toplumu karşılaştığı sorunları çözümlemek için değişik araçlar, yöntemler, düşünme ve örgütlenme biçimleri ortaya çıkarır. Ortaya çıkan sorunları çözümleyebilmek amacıyla toplumların meydana getirdikleri düşünsel, maddi, manevi tüm verilere birden kültür adı verilir. İnsan, ortaya çıkan sorunları çözümlemek ve bir arada yaşamak için birtakım normlar/kurallar oluşturur. Oluşturulan normlar, kurallar ve davranış biçimleri hepsi kültürel öğelerdir ve bireyi birçok yönden etkilerler. Toplumlar da dünyayı benimsedikleri yaşam ve düşünme biçimine bağlı olarak algılarlar. Dünyayı yorumlar ve kendi ürettikleri kavram ve inançlara göre de belirlerler. Toplumun kendi ürettiği kültür dünyaya bakışını da etkiler. Bu anlamda bilim içinden çıktığı toplumun izlerini taşır. Oysaki bilim gerçektir ve tektir. Çünkü bilim, var olanı keşfetmektir. Pozitivizm disiplinin, binlerce yıllık anlayışı silip süpürecek kadar “devrimci” olduğunu ama bizzat devrimcilerce “gerici” olarak suçlandığını keşfetmek, biraz “insana” özgüdür kuşkusuz. Önce “devrimci” sonra “evrimci” suçlamasına maruz kalmış bir bilim anlayışı. 3 “Pozitivizm” Türkçe’de “olguculuk” anlamına gelen bu kelime, pozitiften gelir. Bizzat bu kuramı atanlarca, “negatif” kelimesinin karşıtı olarak kullanılmıştır. Söz konusu negatif, metafizik başta olmak üzere soyut tüm anlayışlardır. Bir düşüncenin pozitif olabilmesi için mutlak bilimsel verilere dayanması gerekir. Pozitivizm, evrene dayalı meta anlatıların aksine, belirli problemlere dair çözüm önerilerine veya epistemolojik (bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı) akıl yürütme süreçlerine odaklanmaktadır. Pozitivizmin temel mantığı, bilimsel verilerin ışığında dünyayı yorumlamaya çalışan bir görüştür. Pozitivizme göre, gerçek veriler yani olgular, gözlemleyebildiğimiz şeylerdir. Bir kavramın olgu olarak kabul edilebilmesi için onun somutlaştırılabilmesi gerekir. Yani üzerinde bilimsel deneyler yapabilecek güce sahip olduğumuz şeyler, gerçek kabul edilir. Soyut kavramlar tümden reddedilir. Kendinden önceki bilimsel akımlardan ve “Deneycilik” gibi felsefi kavramlardan etkilenen pozitivizm, metafiziği kabul etmez. 2.1. Pozitivizmin Babası Auguste Comte (1798 – 1857) Hem sosyolojinin hem de pozitivizmin babası kabul edilir. Aslen fizik ve matematik ile uğraşan Comte, zamanla sosyal bilim alanına yönelmiştir. Comte’un yaşadığı çağ, Fransa için önemli bir dönemdir. Fransız Devrimi ertesinde yaşanılan iktidar mücadelesi ve Napolyon Bonapart’ın iktidara gelişi, ülkeyi ve Avrupa’yı derinden etkilemiştir. Napolyon’un kaybettiği savaşlar sonrası Fransa dış güçlerce istila edilmiş, Krallık geri gelmiştir. 1820’lerden sonra ise Krallık ve Cumhuriyet Fransa için mücadele alanı olmuştur. Bu karmaşık ortamda Comte, toplumları incelemeye başlamıştır. Comte, çalkantılı özel yaşamının sonunda başarısız bir intihar girişiminde bulunmuş, ardından da tekrar toparlanarak konferanslar vermeye başlamıştır. Özellikle İngiliz düşünürler, pozitivizm ile yakından ilgilenmişlerdir. Düşüncelerini yaymak için dış ülkelerin önemli devlet adamlarına mektuplar göndermiştir. Bunlardan biride Osmanlı Devlet adamı 4 Mustafa Reşit Paşa’dır (www.onurcoban.com). Comte’un düşünceleri, kendinden sonraki döneme damgasını vurmuştur. Toplum, “bilimsel” olarak 19. yüzyılda incelenmeye başlanmıştır. Bunun en büyük nedeni sanayi devriminin yaratmış olduğu olumlu ve olumsuz yeniliklerdir. Ardından Comte, “Toplumsal Fizik” adını verdiği kavramı ortaya atmıştır. Bu kavramın farklı kesimlerce farklı anlamlarda kullanılması üzerine “Sosyoloji” terimi, Comte tarafından ortaya atılmıştır. Toplum Bilimi olarak isimlendirilen Sosyoloji, emekleme çağında bilim olmak için metafizikle mücadele etmiştir. Aslen bir filozof ve iktisatçı olarak bilinen Karl Marx –ki tarihin de bilim olmasına katkıda bulundu, materyalist ve devrimci bir anlayışla toplum bilimine yaklaşmıştır. Birçok konuda çalışmalar yapan Max Weber, ise Marks ve Comte’a göre 3. bir sosyoloji yöntemi belirlemiştir. Özellikle bürokrasi alanında büyük çalışmalar yapmıştır. Tüm bu öncü isimler, birbirinden ayrı düşünseler de, ortak bir noktada kesişiyorlardı. Onlar toplumların bilimsel bir değerde ele alınması gerektiğini savunuyorlar ve metafizikle mücadele ediyorlardı. Comte, sosyolojiyi şekillendirdikten sonra, onu ele alış biçimine yöneldi. Bu aşamada ortaya Pozitivizm çıktı. İlginç bir tarihsel gelişme olacak ki, pozitivizm ilk çıktığında kendini dinci, muhafazakâr, idealist olarak isimlendirenler; bilim adamlarına pozitivist oldukları “suçlamasını” yapıyorlardı (hatta hala yapıyorlar). Bu büyük ölçüde de doğruydu. Ancak 21.yüzyıla gelindiğinde bilim adamları “dünyasında” pozitivizm neredeyse bir “hakaret” unsuru haline gelmiştir. Comte, toplumların sürekli daha iyiye ve doğruya doğru gelişmesinin doğal ve toplumsal evrimin bir sonucu olduğunu söyler. Bu evrim ise, toplumların kendi iç dinamiklerinden doğmaktadır. İnsan aklı, teolojik, metafizik ve pozitif olarak nitelenen üç tarihsel dönemden geçmiştir. İnsan aklının evreni ve toplumu kavrama ve değerlendirme konusunda, geçirmiş olduğu değişimleri ifade eden bu kurama "üç hal kuramı" denilmektedir. 5 Teolojik düşünme evresinde insan, evren hakkında doğru bir anlayışa sahip olmadığı için olayların ardında tanrısal ve gizemli güçler aramıştır, ikinci evrede de olayların açıklanmasında bazı metafizik güçlere başvurulmuştur. Ancak 19. yüzyılda, yani Comte’un da içinde yaşadığı çağda pozitif (bilimsel) düşünme evresine ulaşılmıştır. Bu dönemin ayırt edici özelliği, olguların ardında gizli güçler aramak yerine, onları deney ve gözleme dayanarak açıklama yoluna gidilmesidir (www.kalem.biz) 2.2. Pozitivizmin Özellikleri Özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz: Olgucudur. Bir kavramın olgu olarak kabul edilebilmesi için onun somutlaştırılabilmesi gerekir. Bilimsel deneyler yapılabilmelidir. Gözleme dayalıdır. Olgular doğrudan duyu algılarıyla yapılan gözlemlerle belirlenmiş, yasalarda bu gözlemlerden tümevarımla yapılan genellemelerle oluşturulmuştur. Soyut kavramlar tümden reddedilir. “Evrimci” ve “Devrimci”dir (Doğal evrim ve doğal devrim). Aydınlanmadır. Temelde SOL’cudur. Sağ ideolojiler ve merkez sağ muhafazakârları “bilime” karşı değildir ancak pozitivizmin deneyci ve somut anlayışına karşıdırlar. Bu yüzden muhafazakar sağ ideolojiler “negatif”tir. Ancak tarihsel sürecinde liberaller pozitivizmi kollamış ve kapitalist amaçlar için kullanılmıştır. Temeli doğa bilimlerine dayanır. Seçici, kuşkucu, nesnel, evrensel, kolektif, genelleyici, ölçücü, akılcıdır. Bu çerçeveye göre, günümüzde pozitivizm, bilim konusunda ampirist bir görüşe bağlılığı, toplumsal yaşama ampirist bilgi modeli üzerinde bilimsel bir yaklaşımı 6 tanımlar. Sosyal bilimler bağlamında ise, bu, insan ve toplum bilimlerinin yöntemlerinin doğa bilimlerinin yöntemlerine göre şekillenmesi veya oluşturulması; olgularla değerlerin birbirlerinden kesin olarak ayrılmaları gerektiği ve bu yapıldığında, sosyal bilimlerin de, doğa bilimlerinde keşfedilen yasalara veya yasa benzeri düzenliliklere koşut toplum yasalarına erişebileceği anlamına gelir. 2.3. Comte sonrası Pozitivizmin Tarihsel Gelişimi Pozitivizm, çağlar boyunca Comte’un sosyolojisine kafa yormuştur. İnsanların kültür ve toplum yapısını bilimsel analizler getirmek ister. Pozitif bilimde amaç, deneylerce kanıtlanabilecek kanunların, sosyolojiye uyarlama arzusudur. Bunu başarmak o yıllar için bile zor olsa da “mükemmel toplum” ileride gerçekleşebilir. Comte, evrimci bir görüş benimser. Ona göre doğal süreç işlemektedir. Şartlar pozitif bilime göre ilerlemeye devam etmektedir. Bilim adamları yeni buluşlar yapmakta, mutlak bilgiye ulaşmaya yaklaşılmaktadır. Comte sonrası bilim adamları, sübjektif bakış açısını bir yana bırakıp, objektif anlayışı savunmuştur. Günümüzde bile hala kabul edilen anlayış, bilim adamlarının objektif olma kuralıdır. Uygulamada tam olmasa da bir İranlı bilim adamıyla, İsrailli Bilim adamı, bilim konusunda ideolojik düşünceden sıyrılmalı ve objektif bir bilim için çabalamalıdır. Kübalı sosyalist bir biyolog ile ABD’li kapitalist bir biyolog için insan hücresi, insan hücresi olmalıdır. Ülkeleri ve idealleri için geliştirilmesi gerekilen bir araç değil! Pozitivizmin bir başka katkısı ise, eğitim alanında olmuştur. Birçok eğitimci, bilimsel eğitimi savunmuş, çağdaş okulların, deneysel derslerin ve uygulamaya dayalı ünitelerin daha başarılı olacağını ortaya koymuşlardır. Baskıcı ve dar kalıplı bir eğitimin sadece “ezber” olacağını savunmuşlardır. Bu amaçla modern üniversiteler kurulmuş, laboratuar 7 deneyleri, tıp başta olmak üzere tüm alanlarda hız kazanmıştır. Direkt olmasa da sosyal bilimlerin diğer alanları da pozitivizmden ve dolayısıyla sosyolojiden etkilenmişlerdir. Psikoloji gibi disiplinlerin bilimsel olmasında önemli bir katkısı vardır. İletişim bilimi de, bir ölçüde Pozitivizmden etkilenmiştir. Pozitivizmin gelişimi sadece biyoloji ve fizik alanında değil sosyal bilimlerde de (sosyoloji, psikoloji) evrimin gerekliliğini anlatır ve toplumun evriminden de bahseder. Doğa bilimlerinin gelişimine zemin hazırlamıştır. Özellikle Darwin’in evrim teorisini hızlandırmıştır. Evrim Kuramı gibi yaklaşımlar pozitivizm ile uyumluluk gösterir. Herbert, Spencer gibi düşünürler; toplumu bir organizmaya benzetirler. Evrim teorisi ile birlikle bu düşünce tüm Batı Dünyasının yapısını şekillendirmiştir. Modernizm tartışmaları yapıldığı 20. yüzyılda ilerlemek yani çağdaş olmak en büyük ülkü konumuna yükselmiştir. Batı dünyası bu amaçla dönüşüm yaşarken, Türkiye gibi yeni kurulan ve kendi içyapısında bir devrim yaşayan ülkeler de “çağdaşlaşma” amacı gütmüşlerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de “muasır medeniyetler” ülküsüne kavuşmadan kastı, pozitivizmin “soyut kavramlar yerine bilimsel kavramlar” yönüdür. Bu anlamda “Batının bilimini alalım, emperyalizmini değil”; yaklaşımı da önemlidir. Comte’un anlayışı siyasal yapıya da yön verdi. Fransız devriminin etkisiyle beraber ulus devletler ortaya çıkmaya, monarşiler yıkılıp cumhuriyetler kurulmaya başlandı. Özgür Bilim, insan hakları, demokrasi, demokratik seçim gibi kavramlar ortaya çıktı ve bu kavramlara sahip çıkılmaya başlandı. Türkiye’de ise bu kavramlar uygulamada tam olarak yerine oturmuş değil, özellikle de “özgür bilim” konusunda sıkıntılar devam etmektedir. Ancak tarih bize gösterdi ki, bu liberal anlayış zamanla (aslında başta da vardı), kapitalist bir çizgiye kavuştu. Kapitalist ideoloji ve onun sonucunda sömürgecilik bu devletlerin ortak özelliği haline geldi. Günümüzde birçok liberal ve 8 kapitalistin pozitif düşünceye değer vermesinin temelleri buralarda yatmaktadır. Çünkü pozitif sosyoloji, şuan yaşadığımız kapitalist sistemi de yaratan unsurlarda biridir. 2.4. Pozitivizmin Eleştirisi Pozitivizmin çıkış yıllarında ilk “sağ” kanattan tepki aldığı bir gerçektir. Ancak bu zamanla “sol” kanada ve ideolojiden bağımsız olarak, yeni bilim çevrelerine kaymıştır. Pozitivizm ütopyaya karşıyken kendi içinde “mükemmel toplum” oluşturma konusunda ütopyaya kaydığı görülmektedir. Comte Fransız Devrimi’ne karşıydı. Çünkü ona göre devrimler olağan evrim sürecine karşı duruş demekti. Pozitivizmin temelinde çizgisel bir evrim vardır. Comet’un Fransız devrimine ve Napolyon’a karşı olması da bir başka durumdur. Burjuvalar kapitalist toplum için pozitivizmi “resmi tez” haline getirmişlerdir. Bu kurama en büyük eleştiriyi Karl Marx yapmıştır. Marx, toplumlarda ekonomik sürecin önemine vurgu yaparken devrimlerin gerekliliğini açıklamıştır. Comte sonrası pozitivistler, sosyalizmle mücadeleye girişmişlerdir. Çünkü bu kişilere göre, doğal evrimini yaşayan sistem, en doğru yöntemle ilerlemekteydi. Mevcut liberal yapı korunmalıydı. Bu karşıtlık bilim dünyasına da yayıldı. Farklı düşünen bilim adamları ya dışlandı ya da görmezden gelindi. Soğuk Savaş sırası sosyalistlerin pozitivizme olan en büyük karşıtlığı bu nedenledir. Sistemin koruduğu pozitivizm zamanla emperyalist yapıya dönüşmüştür. 1800’lü yıllarda hızla artan Afrika keşifleri, yeni toplumlarla Batı Dünyasının karşılaşmasına tanık olmuştur. Batı dünyasına göre “ilkel” olan bu insanların, en kısa süre de “çağdaşlaşması” gerekmekteydi. Bunun tek yolu birçok pozitiviste göre sömürgecilikti. Örneğin, İngiliz veya Fransız sömürgesi altında ki bir Afrika toprağı, hızla kalkınacak ve orada yaşayanlar örnek batı toplumunun seviyesine ulaşacaktı. Bu durumun böyle sonuçlanmadığını bugün biliyoruz. Her türlü doğal kaynağı sömürülen Afrika, 9 günümüzde açlık ve (batının belirlediği) sınır çatışmaları yüzünden büyük bir yıkım içindedir. Belki de “çağdaşlaştıkları” tek konu, kıtanın neredeyse yarısının Fransızca bilmesidir(!). Pozitivizmin en büyük yanlışlarından biri “mutlak bilim” arayışıydı. Onlara göre bu evrensel kesin bilgiler, pozitif toplum için kaçınılmazdı. Soyut idealleri yıkmak için yola çıkan kuramın, kendi idealini yaratması bu aşamada kaçınılmazdı.Modern çağ adını verdiğimiz bir dönem yaşanmaktaydı. Ancak bugün batı dünyası,post-modern çağı yaşamakta… Modern kuramlar artık eleştirilmektedir. Günümüzde modernliği aşamamış bir pozitif kuramın var olmadığı ise bir gerçektir. Birçok düşünüre göre (hatta destekleyenlere göre) pozitivizmin zamanını doldurmuş olmasının en büyük sebebi budur. Onlara göre pozitivizm yaşanması gereken bir süreç olsa da 2000’li yılların ihtiyaçlarına cevap verememektedir. 1970’li yıllardan beri ciddi bir pozitif bilim eleştirisi yapılmaktadır (www.onurcoban.com). İdeolojik söylemden bağımsız olarak yapılan en başarılı eleştiri kuşkusuz Karl Popper tarafından yapılmıştır. Bilgi Felsefesi konusunda çalışmaları olan Popper, mutlak bilgiye ulaşılamayacağını belirtmiştir. Ona göre doğrular, kendinden önceki doğruları yanlışlayabilir. Bu durum sürekli bir hal kazanır. Yani sürekli “yeni” doğrular çıkabilir. Oysa pozitivistler doğrunun tek olduğuna inanıyorlardı. Yeterli bilimsel deneyler yapılır ve bir teori kanıtlanırsa, o teori artık doğru kabul edilirdi. Bu yeni doğru her yerde her zaman geçerli olurdu. Günümüzde doğru bilginin kalıcı olmadığını sadece Popper gibi filozoflardan değil, bizzat bilimin içerisinden de öğrenmiş bulunuyoruz. Comte’un yaşadığı çağ, bilimin sıçrama yaptığı bir çağdı. Örneğin, Newton, binlerce yıldır bilinen tüm teorileri çöpe attı. Fizik konusunda ortaya koyduğu kuramlar bilim dünyasını şekillendirdi. Tüm 19. yüzyıl çalışmaları gösterdi ki, Newton haklıydı. Ondan önceki bilimsel bilgi yanlıştı. 10 Defalarca deney yapılıyor, farklı koşullarda farklı mekânlarda laboratuar incelemeleri gerçekleşiyor ve sonuçta Newton’un “kesin” sonucu doğrulanıyordu. Bu pozitivistlerce umut demekti. Çünkü binlerce yıldır yapılan çalışmalar artık sona ermişti. Bilimsel deney üzerine şekillenen sistem, bu sonucu neşeyle karşıladı. Oysa işler 20. yüzyılda değişti. Albert Einstein, neredeyse tüm Newton fiziğini çökertti! Onun teorileri açıkça daha önce kesin denilen tüm verileri yanlışlıyordu. Bilim adamları yine birçok deney yaptılar. Farklı yer ve zamanda yeni laboratuar incelemeleri gerçekleştirdiler. Gördüler ki, bu sefer de haklı olan Einstein! Daha önceki Newton Teorilerini deneylendirdiklerinde ise onun yanlış olduğunu fark ettiler. Bu durumun etkisi yıkıcı oldu. Bilim dünyasında pozitivizmin sevilmemesinin en büyük sebebi mutlak bilgi anlayışıdır. Onlara göre bu anlayış bizzat bilim tarafından çürütülmüş durumdadır. Günümüzde hala bu anlayışa körü körüne bağlı olmak, bilime asıl ihanettir belki de. Ancak bu durumun bir ikilem yarattığı da gerçektir. Bazı kişiler, bilimin her zaman yanlış olabilme ihtimali sonucunda soyut kavramlara yönelmenin daha doğru olabileceğini söyler. Ki 21. yüzyılda metafiziğe toplumca bir geri dönüş gözlenmektedir. Oysa bu doğru bir tutum değildir. Bilim belki bir gün “mutlak doğruya” ulaşacaktır. Ya da “mutlak doğru” diye bir şeyin aslında olmadığını kabul edecektir. Ne olursa olsun, adımlarımızı bilime göre atmak, her durumda olumlu sonuç verecektir. Pozitivizmin kan kaybetmesi ile gözden düşmeye başlaması bir olmuştur. Üzerine kapitalist sistemin oyuncağı haline gelmesi ve faydacı yapının egemen olması, bu durumu hızlandırmıştır. Ancak felsefede ve kısmen bilimde, pozitivizm şekil değiştirip kendini yenilemeyi başarmıştır. Günümüzde saf pozitivizmden daha “saygın” görülen bu akım Mantıksal Olguculuk (Mantıksal Pozitivizm) olarak bilinir. Analitik Felsefe 11 akımına bağlı olan ünlü filozof Bertrand Russell ile başlayan bu süreç; Viyana Çevresi gibi felsefe gruplanınca sahiplenilmiştir. Russell’in çalışmalarının, eski pozitivizm gibi “sistem yanlısı” değildir. 3. POZİTİF BİLİMLERİN SOSYAL ALANLARDA ETİK DIŞI KULLANIMINA BİR ÖRNEK: ASTRONOMİ Mİ ASTROLOJİ Mİ? Pozitivizmin süreç içerisinde emperyalist çevrelerce kullanılması kapitalizme hizmet etmesi sosyal alanları etkilemiş, toplum yapısını değiştirmeye başlamış, sistem yöneticileri de diyebileceğimiz “toplum mühendisleri” ni ortaya çıkarmıştır. Özellikle kültür anlamında toplumları yönlendirmeye çalışmışlardır. Ancak doğa bilimlerin etik dışı ve hurafeye yönelik uygulanılmaya çalışılması özellikle içinde bulunduğumuz yüzyılda vahşice kullanılmaktadır. Bugün tüm doğa bilimleri insanlığa hizmet, var oluşu anlayabilmek, sorunları çözebilmek için doğmasına karşın kapitalizmle beraber sömürge hedeflerine yönelik kullanılmaya çalışılmaktadır ve çalışılmıştır da. Örneğin atomun parçalanabilirliği atom bombasını meydana getirmiş ve 2. Dünya Savaşı’nda kullanılmıştır. Ben, burada daha farklı bir örnekleme vermek istiyorum. Toplumun ve insanın duygu ve düşüncelerinin sömürülmesine yönelik bir uygulama çalışmasından bahsedeceğim. Evreni anlamak soru sormakla başlar ve doğa bilimlerini meydana getirir. Doğa bilimlerinin temeli “astronomi” kendi alanında çok farklı bir yere sahiptir. İnsanoğlu kendi farkındalığına eriştiği an yani akıl yürütmeye başladığı an kafasını gökyüzüne kaldırıp sorgulamasıyla insanoğlu için astronomi yani gök bilimi sorgusu da başlar. Böylece insanoğlu için astronominin ve astrolojinin çıkış noktası aynıdır. Biri bilim dalı iken diğeri şarlatanlıktan başka bir şey değildir. Hatta Uluslararası Astronomi Topluluğu astrologları ve astrolojiye inananları “şarlatan” olarak nitelendirir. 12 3.1. Kelime olarak “Astronomi” ve “Astroloji” Biyoloji, sosyoloji, psikoloji, fizik, kimya gibi bilim kavramların meydana gelmesi pozitivizm sayesinde olmuştur. Bazı bilim dalları “-loji” (biyoloji, jeoloji vb.) , bazı bilim dalları da “-nomi” (astronomi, gastronomi, medyanomi) eki almaktadır. Bu noktada astronomi ve astroloji kavgası özeldir. "-loji" en genel anlamda; "herhangi bir alandaki çalışmalar" demektir. Bu tür sözcükler genellikle Yunanca veya Latince köke sahip olup, son ek -loji, Yunancadaki -λογια (logia) dan gelir. Eski Yunanca, légō, log- λέγω, λογ- “söz söylemek” demektir. Bu ek buradan evrilmiştir (http://tr.wikipedia.org/wiki/-loji) “-nomi”, çeşitli isimlerde kullanılan bir son ek. İngilizce -nomy son ekinden gelir ki nomy kendisi Yunanca nomos yani "kanun, kural"dan türetilmiştir. “Belirli bir dala ait bilgi veya kanunların toplamı fikrini ifade” etmektedir (http://tr.wikipedia.org/wiki/nomi). Örnek olarak aşağıdaki kullanımları verilebilir: • Agronomi - tarım kanunları • Astronomi - gök nesnelerinin kanunları • Taksonomi - sınıflandırma kanunları • Radyo astronomi - gök cisimlerinin radyoelektrik dalgaları alanındaki elektromanyetik ışımasını inceleyen gökbilim dalı • Medyanomi - medya kanunları bilimi Kısaca astronomi gök bilimi anlamındadır ve kendi evrensel kanunları vardır. Astroloji ise gök bilimi değildir, insanların geleceklerini okuma fikrine kapıldığı bir alandır ve maalesef bilim olarak algılanıp yanlış değerlendirilmektedir. Astroloji kesinlikle bilim değildir. Buna karşılık örneğin “biyoloji” bilim dalıdır ve yaşam üzerine çalışmalar 13 yapar. Dayandığı kanunlar temel doğa ve astronomi gibi kanunlardır. Bu kanunun dili de “matematik”tir. Yani bilimin dili matematiktir. Bu yüzden matematik bilim değil, bilimin kullandığı dildir ve evrenseldir. Tektir. Astronomi ve astrolojinin çıkış noktası aynı iken astronomi kendini geliştirmiştir. Astroloji ise yerinde saymış, evrensel yasaların dışında kalmış, kendini geliştiremeyerek metafizik bir hal almış ve hurafe olarak kalmıştır. Fakat insanların nedense astronomiden çok ufo, uzaylı ve astroloji gibi kavramlara ilgisi vardır ve konu ile ilgili yanılgıları çok fazladır. 3.2. Temel Olarak Astronomiye Bir Bakış İçinde bulunduğumuz evren bundan yaklaşık 14 milyar yıl önce BIG-BANG yani “Büyük Patlama” ile başladı. Evren en başta bir portakal gibi bütündü ve sıcak ve çok şiddetli bir patlamayla saçılmaya ve genişlemeye başladı. Bu genişleme devam ediyor ve büyük patlamanın görüntüsü ve ses dalgası, radyo dalgası ve televizyon kanal karıncalanması olarak kendini göstermektedir. Oluşan patlamayla önce kararlı atomlar ardından da gök adaları yani galaksiler ve yıldızlar ve gezegenler oluşmaya başladı. Biz Samanyolu galaksisi içinde “Güneş” denilen orta halli bir yıldızın oluşturduğu sistemde “Yer” yani “Dünya” denilen gezegende bulunmaktayız. Bildiğimiz kadarıyla da evrende bizim yaşam formatımıza benzer başka bir yaşam başka bir sistemde yok. Ancak bunu şu anki verilere göre söyleyebiliriz. Evren çok büyük ve büyümeye devam ediyor. İnsanoğlu söz konusu olan bu makro yapıyı metafiziksel yorumlamaya çalışmış, yıldızlara üst düzey anlamlar katmaya çalışmış ve gelecek okumaya çalışmışlardır. Burada Yunan Mitolojisinin etkisi de çok büyüktür. Mitolojik anlayışlar ve tanrısal kavramlar astrolojik yaklaşımı getirmiştir. Yunan Mitolojisi bir “tanrılar soyağacı” nı meydana getirmiştir. Bu soyağacında içinde bulunduğumuz sistemin gezegenleri tanrı 14 olarak görülmüş ve bu tanrılar üremiştir. Bugün bu gezegenlerin isimleri mitolojik isimlerden almış ve kullanmaya devam ediyoruz. Peki evren ne kadar büyük? Astronomide mesafeler arası çok uzun olduğu için km’den sonra yeni ölçüm birimleri meydana gelmiştir. AB Astronomi Birimi: Güneş ve Yer arası uzaklık ortalama 149.600.000 km’dir ve buna 1 Astronomi Birimi (1AB) denir. Işık Yılı: Işığın bir yılda aldığı yoldur. Işığın hızı yaklaşık c=300.000 km/sn’dir. Bu durumda ışık 1 yılda yaklaşık olarak: 1ıy=300.000x60x60x24x365,25=9,46 trilyon km ~ 10 trilyon km’dir. Parsek: Astronomik bir birimdir, paralaksı 1” sn olan uzaklıktır (ayrıntısı burada anlatılmayacaktır). 1 pc=3,26 ıy=206265 AB’dir. Yer’e yakın yıldız, içinde bulunduğumuz sistemin yıldızı Güneş’tir. Güneş ışığı bize yaklaşık olarak 8 sn.de ulaşır. Sistemimize en yakın yıldız Centauri Takımyıldızına ait olan α-centauridir. Bize olan mesafesi 4,2 ıy’dır. Şimdi söz konusu olan bu yıldızda uzaylı olduğunu varsayalım ve oradan gezegenimize telefon hattı çekelim. Oradaki uzaylı bize “alo” dese bize “alo” sesi 4,2 yıl sonra gelir, bizim cevabımız da 4,2 yıl sonra gider, toplam 8,4 yıl gibi süren kısa bir telefon görüşmesi olmuş olur. Kısacası αcentauri yıldızından çıkan ışık bize yaklaşık 4 yılda gelir. Bunun anlamı şudur: yıldızların ışıkları bize aradaki mesafe kadar süre içerisinde gelir. Başka bir örnek; kutup yıldızının bize uzaklığı 431 ıy’dır. Kutup yıldızından çıkan ışık bize 431 yılda ulaşır. Yani biz kutup yıldızına baktığımız zaman 431 yıl önceki halini görüyoruz. Eğer kutup yıldızı ölmüşse biz bunu 431 yıl sonra anlarız. Bu şekilde milyon ışık yılı uzaklıkta yıldızlar mevcut. Evrende ortalama 200 milyar galaksi ve her galakside de ortalama 400 milyar yıldız olduğu sanılıyor ve evren büyümeye devam ediyor. 15 3.3 Burçlar var mıdır? Gökyüzünde birçok takımyıldızı mevcuttur. Güneşin gök küresinde izlediği bir eliptik yol vardır ve buna “Zodyak Kuşağı” denir. Bu kuşakta gözlenen takımyıldızlarına burçlar denir ve astrologların dediği gibi 12 değil 13 tanedir. Bunlar koç, boğa (öküz), ikizler, yengeç, aslan, başak (bakire), terazi, akrep, yılancı, nişancı (yay), oğlak (teke), kova (saka) ve balıklar. Ancak söz konusu burçların insanlar üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Evrensel çekim kanununa göre iki cismin birbirlerine etkisi evrensel bir formülle açıklanmaktadır. Buna göre: Büyük kütleli cisim = M (kg) (sbt) Küçük kütleli cisim = m (kg) (sbt) Aralarındaki mesafe = r (m) (değişken) Evrensel Çekim Sabiti G=6,67x10-11 Nm2kg-2 (sbt) İki kütle arasındaki çekim kuvveti=F olduğuna göre evrensel çekim kuvveti; F=G*(M*m)/r2 Yani aradaki mesafe artıkça kuvvet, mesafenin karesi kadar azalmaktadır. Bu kadar uzak mesafeden bir cismin bize etkisi olamaz. Yıldızların insan üzerinde etkisi olamayacağını matematik bize bu kanunla ispat etmektedir. Bir diğer husus da şudur: Güneş 21 Mart tarihinde “koç noktası”na gelmektedir, yani ilkbahar noktasına. Koç noktası ilkbaharın başlangıcıdır. Aynı şekilde 23 Eylülde de “terazi noktası”na yani sonbahar noktasına gelmektedir ki bu tarihler koç ve terazi burçlarının da başlangıcıdır. Ancak, Gök Küresinin topaç gibi bir devinimi ve Güneş ve Ay’ın çekim etkisi söz konusu olduğu için Zodyak kuşağındaki yıldızlar yılda 50 yay sn.lik bir açıyla batı yönüne kaymaktadır ve bu kayma hareketinin periyodu 26.000 yıldır. Bugün Güneş koç noktasında olduğunu varsayarsak 13.000 yıl sonra 21 Mart tarihinde Güneş koç noktasında değil terazi noktasında olacaktır. Bugün biliyoruz ki Güneş 21 Mart 16 tarihinde artık Koç noktasında değildir. 21 Mart tarihi balıklara kaymıştır. Kısaca 21 Mart tarihinde doğan bir çocuk artık Koç burcu değildir. Oysa astroloji koç burcunda olduğunu iddia eder. Konuyla ilgili diğer bir husus; takımyıldızlarını oluşturan yıldızlar birlikte değildirler yani aralarında bir bağ yok ve mesafeleri çok uzaktır. Biz bu yıldızları düzleme indirgediğimizde yakın gibi görüyoruz. Ayrıca takımyıldızlarına baktığımızda bir şekle benzetip isimlendirilmişlerdir. İnsan neye benzetirse onun ismini verebilir. Astrolojiye göre Zodyak kuşağında bulunan yıldızları yani burçları Güneş Sistemindeki gezegenler yönetmektedir ki tamamen saçmalıktır. Yıldızları gezegenler yönetseydi Güneş merkezli bir sistem de yer almazdık. Yıldızlar oluşurken artık maddelerinden gezegenler oluşur. Hangi hurafe hangi inanış “yıldızları gezegenler yönetir” gibi sapkın bir düşünceye yol açmıştır, anlaşılması mümkün değildir. Güneş Sistemimiz yaklaşık 4,5 milyar yıl önce oluştu yani güneşin yaşı ve dünyamızın yaşı aynıdır. Hesaplamalara göre de dünyamızın ve dolayısıyla sistemimizin 4,5 milyar yıl daha ömrü vardır. Güneş Sistemimizin gezegenlerine göz atalım: Merkür – Hermes (Dilek), Venüs – Aphrodite – Aşk (Çoban), Yer (Dünya), Mars - Ares (Savaş), Jüpiter – Zeus (Uğur), Satürn (Kuşak), Uranüs (Gökhan), Neptün – Poseidon (Denizhan), Plüto – Hades (Karahan). Pluto 2005 yılında uluslararası astronomi kararına göre sistemden çıkarılmış, “cüce gezegen” olarak tanımlanarak yeni bir kavrama öncülük etmiştir. Çünkü Plüto sistemin kuralını bozmaktadır. Mars ve Jüpiter arasında da bir kuşak vardır ve bu kuşağa Asteroid Kuşağı denir. Bu kuşakta binlerce küçük gezegen ve gök taşları yer almaktadır. Gezegenler oluşurken uyduları da oluşmuştur. Merkür ve Venüs’ün uydusu yoktur. Diğer gezegenlerin uydusu vardır. Yer’in uydusu Ay, Dünya’da yaşam olmasını sağlayan etkenlerden biridir. 17 Astrolojiye göre insan karakteri ve fiziksel yapıları burçlara göre ayrılmıştır. Oysa yapılan araştırmalar göstermiştir ki herhangi bir burç döneminde doğan kişi başka burcun özelliklerini de taşıyabilmektedir. Yani böyle bir genelleme yapılamaz. 3.4. Uzaylı ve UFO Kavramları UFO genel anlamda “tanımlanamayan uçan objeler” olarak tanımlanır. Ancak günümüzde uçan daire ya da uzaylı şeklinde saçma bir tanımla insanlara sunulmakta ve sosyal yaşamı etkileyebilmektedirler. Yukarıda evrenin büyülüğünden bahsettik. Evrende en hızlı şey ışık hızıdır. Hiçbir uzaylı o kadar yolu (tabi ışık hızına erişmesi gerek) kat ederek bize gelmez diye düşünüyorum. Nedense bu UFO ve uzaylılar Devlet Başkanlarını ziyarete gelmiyorlar da bizim köylü Ahmet Efendi, Fatma Hanıma görünüyorlar… Böyle bir saçmalık olamaz. UFO (uçan daire) ilk olarak 2. Dünya Savaşından hemen sonra Rusya semalarında görüldüğü kaydedilmiş ancak görülenin uçan daire olmadığı Amerikan casus uçağı olduğu ortaya çıkmıştır. ABD, gizli savunma çalışmalarını daha rahat yapabilmek için girilmesi yasak olan eyalet bölgesinde dikkatleri başka yöne çekmek için uzaylı fotoları basına vererek farklı düşüncelere sevk etmeye çalışmış ve başarılı olmuşlardır. Uzaylı ve UFO dernek(!) ve grup üyeleri bu aldatmacalardan öyle bir rant elde etmişlerdir ki, bu işin temsilcileri de uzaylı ve UFO’nun olmadıklarını çok iyi biliyorlar. Kısacası UFO diye tabir edilen uçan daireler ve uzaylılar yoktur. 3.5. Astroloji Kavramıyla Toplumu ve İnsanları ve Sosyal Olayları Etkileme Çabaları Gelişen teknoloji ve kültür endüstrisi ve kapitalist yaklaşımlar insanları farklı yoldan etkileme ve dikkatleri başka yöne çevirme gibi bir uğraş vardır. Bu yolda mistik anlayış 18 da alet edilmektedir. Oysaki Hyman Rickover’in dediği gibi “küçük beyinler insanlarla, orta beyinler olaylarla, büyük beyinler sistemlerle ilgilenir”. Astrologlar ve astrolojiye inananlar maalesef küçük beyinli kalmakta ısrar ediyorlar. Gökbilim ile uğraşan bilim insanları uzun zamandır yıldız falına bakan astrologlara karşıdır. Nedeni ise astrologlar yaptıkları işin bir bilim olduğunu ileri sürerler ve hatta yalan söyleyerek batıda bunun üniversitelerde okutulduğunu iddia ederler. Bizlerin bu konuda duyarlı olmamızın nedeni bazen çok eğitimli kişilerin dahi astronomiyi astroloji ile karıştırmasıdır. Biri temel bilim diğeri ise sahte bilim veya biraz argo bir tabirle sahtekarlık. Ama insanlarda bir şeye gönülden bağlanma, inanma güdüsü var, özellikle onu ikna edecek yetenekli biri ile karşılaşırsa dünden razıdır böyle konularda inanmaya (www.ethemderman.com) İnsanları ve toplumu kümeleştirme ve sınırlama anlayışı, doğal afetlere mistik hava da ekleyerek etkileme çabaları son dönemlerde daha da artmıştır. İşin ilginç tarafı kimi devlet başkanları da buna inanmış ve kendilerine özel falcılar bile tutmuşlardır. Nedense karanlık bir çağ yaşamaya çok meraklıyız. Oysa bu çağların mum ışığı her zaman bilim olmuştur. Bahsedilen sebepler ve matematiksel kanıtlarla astroloji bilim değildir. GERÇEK OLAN ASTRONOMİ BİLİMİDİR. Kapitalist sistem insanları ve toplumu uyutmak için elinden geleni yapar. Dikkatleri başka yerlere çekmeye çalışır ve düşünmelerine engel olur. Televizyon programlarına özellikle kadın programlarına baktığınızda kimse astronomiyi merak etmez, ilgilenmez ama astroloji ile ilgilenir ve ona inanır. Kültür endüstrisi de kapitalizmle birlikte buna göre hareket etmektedir. İnsanlar ne giyeceklerine kiminle yuva kuracaklarına, nasıl bir meslek seçeceklerine bu yıldız falı saçmalığına inanarak karar verebiliyorlar. Bu noktada ne pozitivizm ne de modernite anlayışı mevcuttur. Tamamen hurafeye ve saptırılmış mistik anlayışa dayandırılmıştır. Bu yüzdendir ki uygulanan konu, 19 uygulayıcılar ve bu saçmalıklara inananlar “negatif”tir. Oysaki bize fizik yasaları ve matematik dili astronominin evrenselliğini astrolojinin de sahtekarlığını çok güzel anlatmakta ancak sistem insanları saptırabilmektedir. Bunun nedeni hem eğitimsizlik hem de bozuk eğitim sisteminin ürünüdür. Özellikle Türkiye’de bu çok aşikardır. Liselerde astronomi eğitimi MEB tarafından 1974 yılında zorunlu eğitim olmaktan çıkartılmıştır (Tunca, 2002). 1980 darbesiyle de yerine din eğitimi zorunlu kılınmıştır. Bilimi geriletme ve toplumu koyunlaştırma olayları bugün de devam etmekte ve mevcut hükümetle bu süreç hızlandırılmaktadır. Bu yüzdendir ki mevcut hükümetimiz de “negatif”tir. Günümüzde astronomi eğitimi almış kişiler geniş bir dünya görüşü ve analitik düşünce yapısına sahip oldukları için öğretmen olarak atanamamakta buna karşılık ziraat fakültesi, hemşirelik gibi bölümlerden mezun olanlar öğretmen olabilmektedir. Milli eğitim sistemimizin ilk kuralı şudur: tek tip öğrenci yetiştirmek. Astronomların ve astrofizikçilerin matematik, fizik, astronomi gibi dallara öğretmen olarak atanmama nedeni de budur. Astronomi yerine din eğitiminin zorunlu olması ise toplumu mistik düşünce yapısına itmek ve pozitif bilimden uzaklaştırmaktan başka bir şey değildir. Astronomlar ülkemizde iş bulmakta zorlanırken Avrupa’da ve birçok ülkelerde prestijli bir meslek olarak görülmekte ve ücretler de ona göre verilmektedir. Pozitif bilimlerin sosyal olaylarda etik dışı kullanımına örnek olarak sadece astronomi / astroloji değildir. Fizik / metafizik, kimya / simya gibi diğer dallarda da buna benzer örnekler mevcuttur. 3.6 İnsanların Her Biri Bir Yıldızdır Pozitivist yaklaşımın toplumlara indirgenebileceğinden bahsetmiştik. Burada yıldız evrimini ve yıldız sistemlerini “gezegenler konseyi”ni toplumsal yaşama benzeterek indirgeyebiliriz. Bu bize makro boyutun mikro boyutla paralelliğini verir ki yıldız 20 evrimini incelediğimizde insan yaşamına ve evrimine ulaşırız. O zaman insanlar geleceği neden yıldızlarda arar ki, gelecek insanın kendisidir oysa. Büyük patlamayla meydana gelen atom ve elementler galaksi ve yıldızları, yıldızlar da kendi sistemlerini oluşturabilirse gezegenleri meydana getirdiğinden bahsetmiştim. Element ve bileşikler yıldızlarda meydana gelirler ve yıldız ölürken bu parçacıkları uzaya yayarlar. Parçacıklar hem yeni yıldızları meydana getirirler hem de parçacıklar yaşam formatı oluşturabilecek ortamlara düşerse yaşamları meydana getirebilirler. Böylece yaşam için gerekli malzemeler yıldızlarda oluşur ve yaşamın evrimini başlatabilirler. Yani yıldızlar dev fırınlardır. İhtiyacımız olan tüm elementler buralarda üretilirler. Kısaca bizler evrenin çocuklarıyız. Yıldızların yaşamı insan yaşamı gibidirler. Doğar, yaşar ve ölürler. Yıldızları yıldız yapan 3 temel faktör vardır, kimyasal yapısı, yaşadığı süre-yıl ve kütlesi. Yıldız=insan dersek insanı insan yapan da 3 temel faktör vardır; genetiği, yaşadığı süre ve kendini geliştirebilme kapasitesi. Doğanın evrimiyle insanın evriminin benzerliği burada yatmaktadır. İşte bu pozitif bilimdir. Görülüyor ki pozitif bilimleri yani doğa yaşamı, evrim ve kanunları toplum yaşamına ve evrimine bilimsel olarak benzetebiliriz. Demek ki gelecek bizleriz, geleceği mistik anlayışla hurafelerle yıldızlarda aramanın bir anlamı yoktur. Gelelim işin dini boyutuna. Bilimin keşfedeceği daha çok şey var. Keşfettiklerimiz ise daha okyanusta bir damla. Ben burada işin dini boyutunu tartışmayacağım. Ben pozitif bilimsel olarak size bilgimi aktarmaya çalıştım. "Kutsal kitaplarda zaten bilim üzerine her şey yazıyor, tartışmaya bile gerek yok" derseniz yanılırsınız. Kur-an'ı Kerim bile "OKU" emriyle indirilmiştir, önce araştıracaksınız, OKUyacaksınız ve ona göre değerlendireceksiniz. Ama önce bilimsel olarak araştırıp değerlendirin lütfen. 21 Ve son olarak; "HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR, FENDİR. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır, doğru yolu göstermeyene yol sormaktır." (MUSTAFA KEMAL ATATÜRK) 22 4. SONUÇ Bu çalışmada sosyal pozitivizm incelenmiş, özel olarak da pozitif bilimlerin sosyal alanlarda etik dışı nasıl kullanıldığına dair bir örnek (astronomi / astroloji) verilmiştir. İnsan aklının evreni ve toplumu kavrama ve değerlendirme konusunda geçirmiş olduğu değişimler üç tarihsel dönemdir. Bunlar teolojik, metafizik ve pozitivizmdir. Teolojik düşüncede insan tanrısal ve gizemli güçler aramış, ikinci evrede bazı metafizik güçlere başvurulmuştur. Comte ile birlikte sanayi devrimi ve Fransız Devriminin etkisiyle pozitif (bilimsel) düşünme evresine ulaşılmıştır. Marx, Weber gibi isimler de bu akımdan etkilenmiş ve toplumsal yapıyı dönüştürmüşlerdir. Pozitivizm başta sol olarak görülse de geçirdiği tarihsel süreçte liberal yapıya bürünmüş ve emperyalistler tarafından kullanılmıştır. Tek doğru tek bilgi mantığında geliştiği için son yüzyılda sorulara cevap bulamamış, gelişen pozitif bilimle çöküntüyü yaşamış ve yerine sistem yanlısı olmayan mantıksal olguculuk gelmiştir. Eğitim ve bilimin gelişmesine katkısı göz ardı edilemez. Pozitivizmin kapital yaklaşımı ve kültür endüstrisi ile emperyalist bir tutum içinde kalması pozitif bilimlerin sosyal alanlarda etik dışı kullanılmaya çalışılmasını da sağlamıştır. Buna en güzel örnek de astronominin astroloji adı altında kullanılmaya çalışılmasıdır. Bu noktada etimolojik olarak astronomi ve astroloji incelenmiş, alanları sorgulanmış ve astronominin bilim olduğu astrolojinin ise sahtekarlık olduğu anlatılmaya çalışılmıştır. 23 REFERANSLAR Baştürk, E.,2011. Pozitivizme eleştirel bir yaklaşım: Max Weber ve anlayıcı-yorumlayıcı sosyal teori http://ankara.academia.edu/EfeBasturk 15.05.2013 Demir, A., 2009. Sosyal bilimlere eleştirel bir bakış: Frankfurt okulu ve pozitivizm eleştirisi. SAÜ Fen Edebiyat Dergisi 1, 59-72 http://www.sosyalbilgiler.gen.tr/forum/sosyal-bilimler-sozlugu/pozitivist-kuramintoplum-modeli-ozellikleri-elestirileri/ 15.05.2013 http://www.kalem.biz/yazi.asp?islem=yazidetay&id=1092&db=20&konusu=POZ%DD T%DDV%DDZM%20NED%DDR%20NE%20DE%D0%DDLD%DDR 15.05.2013 http://www.fedu.metu.edu.tr/ufbmek-5/b_kitabi/PDF/Astronomi/panel/t1-5d.pdf 21.05.2013 http://www.onurcoban.com 15.05.2013 http://www.ethemderman.com/index.php/component/content/article/2uncategorised/73-kitap-liseler-icin 15.05.2013 http://www.nedir.net/pozitivizm.html 15.05.2013 http://tr.wikipedia.org/wiki/-loji 15.05.2013 http://tr.wikipedia.org/wiki/-nomi 15.05.2013 24 EK-1 25 EK-2: Büyük Patlamadan bu zamana kadar geçen süreyi 1 yıllık bir cetvele indirgersek: OLAY TARİH / SAAT BIG-BANG 1 OCAK 00:00 Kararlı Atomların Çıkışı 1 OCAK 00:24:31 Yıldızların ve Galaksilerin Oluşumu ~15 MART Güneş’in Doğumu 8 EYLÜL Dünya’nın Oluşumu 12 EYLÜL Ay’ın Oluşumu 13 EYLÜL Yer Atmosferinin Oluşumu 20 EYLÜL İLK CANLI (Yeryüzünde) 1 EKİM Atmosferde O2 (oksijen gazı)’nin oluşumu 10 KASIM İlk Omurgalılar 20 ARALIK Kara Bitkileri 21 ARALIK Böcekler 22 ARALIK (Sabah) Dinozorlar 26 ARALIK 18:26 Çiçekli Bitkiler 28 ARALIK 17:10 Dinozorların Yok Oluşu 30 ARALIK 10:02 Maymunlar 31 ARALIK 00:38 HOMO SAPIENS (İNSAN) 31 ARALIK 23:25 Son Buzul Çağı 31 ARALIK 23:59:22 Yazının Bulunuşu 31 ARALIK 23:59:47 Antik Mısır Dönemi 31 ARALIK 23:59:50 Hrıstiyanlık (İSA’nın Doğumu) 31 ARALIK 23:59:55,8 İSLAMİYET 31 ARALIK 23:59:57 GALILEO 31 ARALIK 23:59:59,2 A.EINSTEIN 31 ARALIK 23:59:59,8 *ÖZKAN DEMİRTAŞ’ın Doğumu 31 ARALIK 23:59:59,9 26