su kirliliği

advertisement
SU KİRLİLİĞİ
Yer yüzündeki sular, güneşin sağladığı enerji ile sürekli bir döngü içinde
bulunur. İnsanlar, ihtiyaçları için, suyu bu döngüden alır ve kullandıktan sonra tekrar
aynı döngüye iade ederler. Bu süreç sırasında suya karışan maddeler, suyun fiziksel,
kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek “su kirliliği” olarak adlandırılan durum
ortaya çıkar. Su kirlenmesi, su kaynağının fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik, radyoaktif
ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde olur.
Yeryüzünü saran ve okyanuslarda, denizlerde, göllerde, akarsularda ve yer altı
sularında bulunan sularla atmosferdeki su buharının tümüne hidrosfer (su küre) adı
verilir. Yeryüzündeki sular, güneş enerjisi etkisi ile sürekli bir dolaşım içinde bulunur.
Yeryüzünden buharlaşarak atmosfere çıkan sular yoğunlaşarak tekrar yeryüzüne
dönerler. Bu dolaşma "Hidrolojik devre" denir. İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek ve
ekonomik ihtiyaçlarım giderebilmek için suyu bu dolaşımdan alır, kullandıktan sonra
yine aynı dolaşıma iade ederler. Bu olaylar sırasında suya karışan maddeler suların
fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak özelliklerinin değişmelerine neden olurlar. Su
kirliliği olara.k adlandırılan bu özellik değişimleri, aynı zamanda sularda yaşayan çeşitli
canlı varlıkları da etkiler. Böylece su kirlenmesi suya bağlı eko sistemlerin
etkilenmesine, dengelerin bozulmasına ve giderek doğadaki tüm suların sahip oldukları
kendi kendini temizleme kapasitesinin azalmasına veya yok olmasına yol açabilir.
Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve toprağın kirlenmesi
düşünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Çünkü her kirlenen
şey genelde su ile yıkanarak temizlenir, bu da kirliliğin son mekanının su olması
anlamına gelir. Havanın ve toprağın kirlilik bakımından zamanla kendi kendilerini
yenilemeleri bir bakıma kirliliklerini suya vermelerine neden olur.
Havanın içinde bulunan katı ve sıvı tanecikler, havadan çok ağır
olduklarından, çok geçmeden aşağı doğru inerek karalara ve sulara ulaşırlar. Havanın
içinde bulunan gaz ve buhar halindeki kirleticilerde zamanla yağmur suları ile
yeryüzünde toprak ve suya karışırlar. Bunlara örnek olarak, kükürt, azot ve karbon
dioksitler verilebilir.
HAVA KİRLİLİĞİ
Hava, içinde yaşadığımız gaz ortamı oluşturmanın yanında yaşam için temel bir
gaz olan oksijeni tutar. Oksijen yanma olaylarını da sağlayan temel bir maddedir.
Temiz hava olarak nitelendirilen atmosferin alt katmanı; azot, oksijen,
karbondioksit ve çok az miktarda diğer gazlardan oluşur. Ayrıca atmosferin üst
katmanında bir de ozon gazının (O3) oluşturduğu tabaka vardır. Ozon, güneşten
gelen zararlı ışınların çoğunu yansıtıp bir kısmını tutarak yeryüzüne ulaşmasını
engeller.
Evler, iş yerleri, sanayi kuruluşları ve otomobillerin çevreye verdikleri gaz atıklar
havanın bileşimini değiştirir. Havaya karışan zararlı maddelerin başlıcaları kükürt
dioksit (SO3), karbon monoksit (CO), karbon dioksit (CO2), kurşun bileşikleri,
karbon partikülleri (duman), toz vb. kirleticilerdir. Ayrıca deodorant, saç spreyleri
ve böcel öldürücülerde kullanılan azot oksitleri, freon gazları ile süpersonik
uçaklardan çıkan atıklar da havayı kirletir.
Zararlı gazların (özellikle kükürt bileşikleri); yağmur, bulut, kar gibi ıslak ya da
yarı ıslak maddelerle karışmaları sonucunda asit yağmurları oluşur. Asit yağmurları
da bir yandan orman alanları vb. yeşil alanları yok etmekte bir yandan da suları
kirletmektedir.
Aşırı artan CO2, atmosferin üst katmanlarında birikerek ısının, atmosfer dışına
çıkmasını engeller. Böylece yeryüzü giderek daha fazla ısınır. Bu da buzulların
eriyerek denizlerin yükselmesine kıyıların sularla kaplanmasına neden
olabilecektir. "Sera etkisi" denilen bu olay sonucu denizlerin 16 metre kadar
yükselebileceği tahmin edilmektedir.
Freon, kloroflorokarbon (CFC) gibi gazların etkisiyle ozon tabakası incelmektedir.
Bunun sonunda güneşin zararlı ışınlarıyeryüzüne ulaşarak cilt kanseri gibi
hastalıklara ve ölümlere neden olmaktadır. Sonuçta, biyosferin canlı kitlesini yok
etme tehlikesi vardır.
Büyük yangınlar da önemli ölçüde hava kirliliği yaratır. Örneğin; orman yangınları,
körfez savaşında olduğu gibi petrol yangınları vb.
Hava kirliliği aşağıda verilen uygulamalarla önlenebilir:





Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az
kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb.
enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık
verilmelidir. Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır.
Böylece, otomobil egzozlarının neden olduğu kirlilik azaltılabilir.
Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.
Yeşil alanlar artırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.
Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmamalıdır.
TOPRAK KİRLİLİĞİ
Canlılığın kaynağı sayılabilecek toprağın yapısına katılan ve doğal olmayan
maddeler toprak kirliliğine neden olur. Böyle topraklarda bitkiler yetişmez ve
toprağı havalandırarak yarar sağlayan solucan vb. hayvanlar yaşayamaz duruma
gelir. Topraktan bitkilere geçen kirletici maddeler, besin zinciri yoluyla insana
kadar ulaşır. Hastahane atıkları gibi mikroplu atıklar, hastalıkların yayılmasına
neden olur.
Toprak kirliliğine neden olan başlıca etmenler:






Ev, iş yeri, hastahane ve sanayi atıkları.
Radyoaktif atıklar.
Hava kirliliği sonucu oluşan asit yağmurları.
Gereksiz yere ve aşırı miktarda yapay gübre, tarım ilacı vb. kullanılması.
Tarımda gereksiz ya da aşırı hormon kullanımı.
Suların kirlenmesi. Su kirliliği toprak kirliliğine neden olurken, toprak
kirliliği de özellikle yer altı sularının kirlenmesine neden olur.
Toprak kirliliğinin önlenmesi için aşağıdaki uygulamalar yapılmalıdır.




Verimli tarım topraklarında yerleşim ve sanayi alanları kurulmamalı, yeşil
alanlar artırılmalıdır.
Ev ve sanayi atıkları, toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp depolanmalı
ve toplanmalıdır.
Yapay gübre ve tarım ilaçlarının kulanılmasında yanlış uygulamalar
önlenmelidir.
Nükleer enerji kullanımı bilinçli şekilde yapılamlıdır.
SES KİRLİLİĞİ
Sanayileşme ve modern teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan çevre sorunlarından
biri de ses kirliliğidir. Gürültü de denilen ses kirliliği, istenmeyen ve dinleyene bir
anlam ifade etmeyen sesler ya da insanı rahatsız eden düzensiz ve yüksek seslerdir.
Ses kirliliğini yaratan önemli etmenler;





Sanayileşme
Plansız kentleşme
Hızlı nüfus artışı
Ekonomik yetersizlikler
İnsanlara, gürültü ve gürültünün yaratacağı sonuçları konusunda yeterli ve
etkili eğitimin verilmemiş olmasıdır.
Ses kirliliği, insan üzerinde çok önemli olumsuz etkiler yaratır. Bu etkileri
aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
İşitme sistemine etkileri: Ses kirliliği işitme sistemi üzerinde, geçici ve kalıcı
etkiler olmak üzere iki çeşit etki yapar. Ses kirliliğinin geçici etkisi, duyma
yorulması olarak da bilinen işitme duyarlılığındaki geçici kayıplar şeklinde olur.
Duyma yorulması düzelmeden tekrar gürültüden etkilenilmesi ve etkileşmenin çok
fazla olması durumunda işitme kaybı kalıcı olur.
Fizyolojik etkileri: İnsanlarda görülen stresin önemli bir kaynağı ses kirliliğidir.
Ani olarak oluşan gürültü insanın kalp atışlarında (nabzında), kan basıncında
(tansiyonunda), solunum hızında, metabolizmasında, görme olayında bozulmalar
yaratır. Bunların sonucunda uykusuzluk, migren, ülser, kalp krizi gibi olumsuz
durumlar ortaya çıkar. Ancak en önemli olumsuzluk kulakta yaptığı tahribattır.
Psikolojik etkileri: Belirli bir sınırı aşan gürültünün etkisinde kalan kişiler, sinirli,
rahatsız ve tedirgin olmaktadır. Bu olumsuzluklar, gürültünün etkisi ortadan
kalktıktan sonra da sürebilmektedir.
İş yapabilme yeteneğine etkileri: Özellikle beklenmeyen zamanlarda ortaya çıkan
ses kirliliği, iş veriminin düşmesi, kendini işine verememe ve hareketlerin
engellenmesi şeklinde performansı düşürücü etkiler yapar. Gürültünün öğrenmeyi
ve sağlıklı düşünmeyi de engellediği deneylerle saptanmıştır.
Ülkemizde, insanları gürültünün zararlı etkilerinden korumak için gerekli önlemleri
içeren ve çevre yasasına göre hazırlanmış olan "Gürültü kontrol yönetmeliği"
uygulanmaktadır. Ancak yönetmeleğin hedeflerine ulaşabilmesi için insanların bu
konuda eğitilmeleri ve bilinçlendirilmeleri gerekir.
Ses kirliliğinin saptanmasında ses şiddetini ölçmek için birim olarak desibel (dB)
kullanılır. İnsan için 35-65 dB sesler normaldir. 65-90 dB sesler, sürekli
işitildiğinde zarar verebilecek kadar risklidir. 90 dB'in üzerindeki sesler tehlikelidir.
Ses kirliliği aşağıdaki uygulamalarla önlenebilir:


Otomobil kullanımını azaltacak önlemler alınmalıdır.
Ev ve iş yerlerinde ses geçirmeyen camlar (ısıcam gibi) kullanılmalıdır.

Eğlence yerleri vb. ortamlarda yüksek sesle müzik çalınması
engellenmelidir.
Gürültü yapan kuruluşlar, şehirlerin dışında kurulmalıdır
HAVA
KİRLİLİĞİ
ÇEVRE KİRLİLİĞİ
En geniş anlamıyla çevre "ekosistemler" ya da "biyosfer" şeklinde açıklanabilir.
Daha açık olarak çevre, insanı ve diğer canlı varlıkları doğrudan ya da dolaylı
olarak etkileyen fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etmenlerin tümüdür.
İnsanları çevre kirliliği konusunda duyarlı hale getirebilmek için 1997 yılı çevre
yılı olarak kutlandı.
Çevrenin doğal yapısını ve bileşiminin bozulmasını, değişmesini ve böylece
insanların olumsuz yönde etkilenmesini çevre kirlenmesi olarak tanımlayabiliriz.
Artık hepimizin bildiği gibi çevreden, içindeki varlıklara göre en çok yararlanan
bizleriz. Çevreyi en çok kirleten yine bizleriz. Bu nedenle "Çevreyi kirletmek kendi
varlığımızı yok etmeye çalışmaktır" denilebilir.
Bilinçsiz kullanılan her şey gibi temiz ve sağlıklı tutulmayan çevre de bizlere zarar
verir. Bu nedenle çevre denince aklımıza önce yaşama hakkı gelmelidir. İnsanın en
temel hakkı olan yaşama hakkı, canlı ya da cansız tüm varlıkları sağlıklı, temiz ve
güzel tutarak dünyanın ömrünü uzatmak, gelecek kuşaklara bırakılacak en değerli
mirastır.
1970'li yıllardan sonra bilincine vardığımız çevre kirliliği dayanılmaz boyutlara
ulaştı. Çünkü artık temiz hava soluyamaz olduk. Ruhsal rahatlamamızı sağlayacak
yeşil alanlara hasret kalmaya başladık. Yüzmek için deniz kıyısında bile yüzme
havuzlarına girmek zorunda kaldık.gürültüsüz ve sakin bir uyku uyuyamaz,
midemiz bulanmadan bir akarsuya bakamaz olduk. Kısaca artık kirleteceğimiz
çevre tükenmek üzeredir. 2000-3000 yıl önce bir doğa cenneti ve büyük bir kısmı
otlaklarla kaplı olan Anadolu'yu günümüzde bu durumlara düşürdük.
Doğada kirlenmeye neden olan etmenleri, doğal etmenler ve insan faaliyetleri ile
oluşan etmenler olmak üzere iki grupta inceleyebiliriz.
Doğal etmenler:depremler, volkanik patlamalar, seller gibi doğadan kaynaklanan
etmenlerdir.
İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan etmenler ise aşağıdaki gibi sıralanabilir.






Evler, iş yerleri ve taşıt araçlarında; petrol, kalitesiz kömür gibi fosil
yakıtların aşırı ve bilinçsiz tüketilmesi.
Sanayi atıkları ve evsel atıkların çevreye gelişigüzel bırakılması.
Nükleer silahlar, nükleer reaktörler ve nükleer denemeler gibi etmenlerle
radyasyon yayılması.
Kimyasal ve biyolojik silahların kullanılması.
Bilinçsiz ve gereksiz tarım ilaçları, böcek öldürücüler, soğutucu ve
spreylerde zararlı gazlar üretilip kullanılması.
Orman yangınları, ağaçların kesilmesi, bilinçsiz ve zamansız avlanmalardır.
Yukarıda sayılan olumsuzlukların önlenmesiyle çevre kirliliği büyük ölçüde
önlenebilir.
Çevre bilimcilere göre genelde, aşağıda verilen iki çeşit kirlenme vardır.
Birinci tip kirlenme; biyolojik olarak ya da kendi kendine zararsız hale
dönüşebilen maddelerin oluşturduğu kirliliktir. Hayvanların besin artıkları,
dışkıları, ölüleri, bitki kalıntıları gibi maddeler birinci tip kirlenmeye neden olur.
Kolayca ve kısa zamanda yok olan maddelerin meydana getirdiği kirliliğe geçici
kirlilik de denir.
İkinci tip kirlenme: biyolojik olarak veye kendi kendişne yok olmayan ya da çok
uzun yıllarda yok olan maddelerin oluşturduğu kirliliktir. Plastik, deterjan, tarım
ilaçları, böcek öldürücüler (DDT gibi), radyasyon vb. maddeler ikinci tip
kirlenmeye neden olur.
Kalıcı kirlenme de denilen ikinci tip kirlenmeye neden olan maddeler bitki ve
hayvanların vücutlarına katılır. Sonra besin zincirinin son halkasını oluşturan
insana geçerek insanın yaşamını tehlikeye sokar. Örneğin; Marmara denizine
sanayi atıkları ile cıva ve kadminyum iyonları bırakılmaktadır. Zararlı atıklar besin
zincirinde alglere, balıklara ve sonunda insana geçerek önemli hastalıklara ve ani
ölümlere neden olmaktadır.
Köy gibi kırsal yaşama birliklerindeki insanlar genellikle büyük kentlerde yaşayan
insanlardan daha sağlıklı ve daha uzun ömürlüdür. Çünkü kırsal ekosistemler, çevre
kirliliği yönünden kentsel ekosistemlerden daha iyi durumdadır. Bunu bilen kent
insanı fırsat buldukça, çevre kirliliği en az olan kırlara, köylere koşmaktadır.
Günümüzde en yaygın olan kirlilik su, hava, toprak, ses ve radyasyon kirliliğidir.
HAVA
KİRLİLİĞİ
Download