Gecikmiş Bir Rönesans! Her milletin, her topluluğun, her kendini birşeye yakın hissedenin bir birliği, bir bildiği var! Köklü devlet olmak demekte bu olsa gerek. “Ağaç yaşken eğilir” ya da “yedisinde ne ise yetmişinde de odur” sözleri boşuna söylenmemiş. Bir insan hayatı içine sıkıştırılan bu söylemlerin, köklü milletler için ne anlama geleceği de çok açıktır. Kolay değil tarihi binlerce yıla yayıp, geleceğe bakmak. Bu bağlamda kendi tarihimize bakıp ta neden bu kadar sıkı bir toplumsal yapımızın olduğu ve neden bir türlü yıkılma sınırlarına dahi çekilemediği buradan daha net anlaşılacaktır. İç karmaşıklıklar, ihtilaller, demokrasi kavgaları, ve hükümetsel paylaşımlar/paylaşamamazlıklar. Ama neticede ülkesinin asla ve asla parçalanmasını dahi düşünemeyen bir topluluk; Türk milleti. Kolay değil binlerce yılın yorgunluğunu taşıması ve isyan edercesine, “boşuna mı tükettik bu tarih yıllarını” demesi. Çağımız hızla değişiyor. Uzay çağı da olabilir, bilişim çağı da, kim ne derse desin sonuçta “küreselleşme çağı” bu çağ. Tarih boyunca her zaman insan topluluklarının gücü tek temele dayanmıştır. Bu üretim gücüdür. Ürettiğiniz sürece varsınız anlamındadır bu. Üretilmez ise ne olur; aç ve açık kalırsınız! Ya tüketilmez ise ne olur? Yanıtları bundan da farklı değildir. Üretimin insancıl, sağlıklı ve planlı olmadığı yerde, tüketimin de adaletli ve hukuka uygun olması imkansızlaşır. Örnek! Arap dünyası… Tunus, Mısır, Libya, Ürdün, Sudan, belki Fas ve zamanla diğerleri. Bu yaşananların temelinde yine üç kavramı görüyoruz. Üretim, tüketim ve açlık. Çağımız, teknolojinin “en”leri ile donandı ama insanları doyuracak gıdaların paylaşımını o kadar kolaylaştıramadı. Yani, insanların, üretilen gıda maddelerine ulaşacak gücü o kadar sınırlı ki onun için kendini feda ediyor. Bir anlamda, temel gıdalar yaygınlaştırılacağı yerde, tekellerin eline bırakılmaktadır. İşte, yukarıda saydığımız ülkelerin tümünde olayların başlangıcı bundan dolayı, işsizlik ve gıda maddelerinin pahalılığıdır. Artık milyonlarca insan ayağa kalkıyor, sokaklara ve meydanlara iniyor, aç insanın önünde de hiçbir şey duramıyor. Uzun bir zamandır bu patlama açıkçası bekleniyordu. Henüz daha çağın farkındalığını yakalayamamış bu tür köklü geçmişleri olmayan toplulukların geleceği noktadır buraları. Çorap söküğü gibi giden bu durum, daha da yayılacak ve insanlığın özüne hiçbir zaman uymayan ama uydurulmaya çalışılan bu kapitalizmi sorgulatacaktır. Dünyayı ve ülkeleri yönettiklerini sanan güçler bu olup bitenleri doğru okumadıkları sürece, bu rüzgar, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları silip süpürecektir. Uzun yıllar bir tarım, hayvancılık ve sebze-meyve ülkesi olarak bilinen bizde ise durum nasıldır? Köklü geçmişimize sığınıp, sineye çekeceğimiz çok kavramlar olabilir ancak, bu milyonlarca ailenin ocağında tencerenin iyi kaynadığı anlamına gelmemeli. Milyonları bulan üniversite öğrencisi gençlerin cebinde, bırakın yemek parasını, ulaşım ve çay parası olduğu anlamına da gelmemeli. Üretimin bitirilip, tüketimin körüklenmesi ile insanların teslim alınabileceğini düşünmek, artık modası geçmiş kavramlar olarak meydanlarda boy gösteriyor. İktidarların da, muhalefetlerinde olup bitenleri doğru okuması gereken zamanlardır artık. İnsanlar her alanda planlı-programlı üretime ve hukuka, adalete dayalı tüketime döndürülemez ise geleceğimizin parlak olduğunu iddia etmek, yukarıda saydığımız ülkelerin durumuna düşmek olur. Arap dünyasında olan bu olaylar, dileriz ki bir “Arap Rönesans”ına sebep versin. Bu Rönesans kendi devrimini yaratsın. Rönesans hareketi Avrupa’da bireyi toplumsal yaşamın merkezine nasıl koyduysa Arap ülkelerinde de modern diktatörler ve ortakları toplumun merkezinde uzaklaşsın ve yerini halka bıraksın. İşte o zaman Arap kardeşlerimiz, biz Türklerin demokrasi uğruna verdiği mücadelenin ne kadar zor koşullarda gerçekleştiğini anlayabileceklerdir. Voltaire’nin 1751’de söylediği ” gördüğüm her şey, bir devrimin tohumlarını atıyor ve kaçınılmaz olarak gelecek bu devrim” diye haber verdiği Fransız Devrimi gibi Arap ülkelerinde de gördüğümüz bu hareketler bir devrimin habercisi olsun!