PAZARLAMA DERKEN… Dj : Merhaba kiminle görüşüyorum Dinleyici : Merhaba, Ben Ahmet Pazarbaşı Dj: Ahmet Bey hoşgeldiniz yayınımıza. Ne işle meşgulsünüz acaba? Dinleyici: Pazarlamacıyım ben (Sessizlik………………….. ardından gülüşmeler) Dj: Ne pazarlıyorsunuz diye sormaya korkuyorum Ahmet Bey (gülme efekti) Bu konuşma bir radyo programında 2012 senesinde geçiyor. Pazarlamanın hayatın her anına girdiği hatta hayatı şekillendirdiği bir dönemde Türkiye’de hala böyle konuşmalar duyabiliyoruz. Bunun suçlusu tabiki pazarlama denilince aklına binbir türlü şey arasından o kötü anlamı getiren toplum değil, tüm markaları insanların zihinlerinde bir yerlere koyabilen, her markanın konumlandırmasını mükemmel şekilde yapan, deterjan deyince akla ilk olarak hangi markanın geleceğini belirleyebilen, ancak iş kendilerini bir yere konumlandırmaya gelince tökezleyen ‘pazarlama profesyonelleri’. Pazarlama deyince hala bir neslin aklına Bizimkiler dizisindeki Kapıcı Cafer’in kayınpederi ‘Halil Pazarlama’ gelir. Her hafta ‘Halil Pazarlama kapınızda’ sloganını duya duya pazarlamanın yalnızca satış yapmaktan ibaret olduğunu sandı toplumumuz. Ben de eğer pazarlamayla özel olarak ilgilenmeseydim, muhtemelen öyle olduğunu sanacaktım hala. Ancak pazarlamanın bir hayli karmaşık, zor ve bir o kadar da hayata yön veren bir alan olduğunu bu konuda kitaplar okudukça ,gerçekten marka olmuş markaların yaptığı pazarlama faaliyetlerini gördükçe anladım. Ancak markaları gerçek markalar haline getiren pazarlama profesyonellerinin de insanların kafasındaki pazarlama algısını değiştirmek için hiçbir şey yapmamalarına anlam vermek güç. Batının iyi yanlarını alalım felsefesi hala geçerliyse alınması gereken en iyi yanlardan biri de budur bence; pazarlamayı bir sisteme oturtabilmek ve insanların kafalarındaki bu yanlış algıyı yıkmak. Bir pazarlama bloğunda okuduğum yazıda şöyle diyor, “Anadolu esnafı ‘müşteri velinimettir’ dedi; Peter Drucker ‘tüketici kraldır’ dedi ve sanki ekonomiyi yeniden icat etmiş, yeni bir şey söylemiş gibi marka oldu. Anadolu toptancısının 200 tane müşterisi varsa 200 tane de yaklaşım tarzı vardır, bu yıllardır böyle devam eder, ancak Avrupa buna CRM, (Customer Relation Managament) yani Müşteri İlişkileri Yönetimi dedi, bunu bir sistem ve disiplin haline getirdi, yeni bir şeyi keşfetmiş oldu.” Pazarlama profesyonelleri bu işi Batı’dan aldıkları sistemlerle gayet başarılı bir şekilde uygulamaya başladılar. Ancak önce keşke kendi konumlandırmalarını yaparak işe başlasalardı. En azından pazarlamacı olmak isteyen gençlerin ailelerine ben pazarlamacı olacağım dediğinde, ailenin aklına bizim çocuğumuz kötü yola mı düşecek acaba düşüncesi gelmemiş olurdu.