ERMAN SÜER PELİN YILMAZ Herhangi bir organizmanın belli bir durumda yaptığı tepki ve hareketlere davranış denir. Davranış kavramı daha çok, dışarıdan gözlenebilen hareketler için kullanılmaktadır. İnsan davranışı çevredeki koşulların etkisiyle değişkenlik gösterir. Bu dış etkenlerin etkisiyle birey belirgin davranışı yapmaktan kaçınır ya da o davranışı yapmaya başlar. Bireyin davranışı yapmasına etken olan bu çevresel uyaranın ne olduğunu anlarsak, davranışını değiştirebilir,düzeltebilir ve yeni davranışlar kazandırabiliriz. Davranışçı yaklaşım, öğrenmenin uyarıcı ile bir bağ kurularak geliştiğini ve pekiştirme yoluyla davranış değiştirmenin gerçekleştiğini kabul eder. Davranışçılara göre insanlar doğuştan iyi yada kötü değildir. Geçirilen yaşantılar ve çevre, insanın kişiliğini oluşturur. Yani; insan davranışları öğrenilmiş davranışlardır. Onlara göre insan beyni kara kutuya benzetilebilir. Kara kutunun içinde ne olup bittiğini ne bilebiliriz, ne de bilmemize gerek vardır. Bu kara kutunun içinde olup bitenler değil, kara kutuya girenler (girdiler) ve o kutudan çıkanlar (çıktılar) önemlidir. Çıktılar objektiftir, gözlenebilir ve ölçülebilir. Girdiler ve çıktılar kontrol altına alınabilir. İnsan duyuları değil dışarıya yansıyan yanları önemlidir. Davranışçı yaklaşımın öncüleri; İvan Petroviç Pavlov John B. Watson Edward Lee Thorndike Edwin Ray Guthrie Burrhus Frederic Skinner Darwin’ in evrim görüşüyle birlikte canlıların içinde bulundukları çevreye uyum sağlamak durumunda oldukları şeklindeki düşünceler psikolojide yankı uyandırmıştır. Bu bağlamda değerlendirilebilecek diğer bir gelişme ise hayvan psikolojisi çalışmalarıdır. Gene Darwin’ in etkisiyle hayvanların psikolojik durumları araştırma konusu edilmiştir ve algılama, ayırt etme gibi özelliklerinin yanı sıra bilinç gibi özelliklerinin de bulunduğu düşünülmüştür. Böyle bir dönem içerisinde J.B.Watson’un yazmış olduğu bir makale ise (Davranışçının Bakışıyla Psikoloji) devrim niteliği taşımaktadır. Watson, psikologların bilinç gibi gözlenemeyen olaylarla ilgilenmelerinin bilimsel olmadığını, bilimin gözlenebilen davranışları ele alması gerektiğini belirtmektedir. Davranışçılığın önemli isimlerinden olan Thorndike ve Pavlov her ne kadar bu yıllardan önce davranışçı yaklaşımlar göstermiş iseler de, Watson’un makalesi davranışçılığın doğuşu olarak kabul edilir. Genel olarak bakıldığında iki tür davranışçı vardır; 1. Metodolojik davranışçılar 2. Radikal davranışçılar Watson ve Skinner radikal davranışçı grubunda olup psikolojinin sadece gözlenebilen davranışlar ve çevresel durumları incelemeleri gerektiğine inanırken, Bandura ve Rotter metodolojik davranışçı grubuna girip bilişsel süreçlerin de incelenebileceğini, ama yöntem olarak davranışçıların yöntemini kullandıklarını kabul ederler. Günümüzde ise davranışçılık eski gücünü kaybetmenin de ötesinde bilişsel devrime yenilmiş görünmektedir. Watson, Pavlov ve Skinner gibi katı davranışçılar bir yana, yeni yeni davranışçılar bilişsel davranışçı olduklarını ifade etmektedirler. İnsanın öğrenmesi ile diğer canlıların öğrenmeleri birbirlerine benzer. Bir köpek nasıl öğreniyorsa insanın öğrenmesinde de aynı kurallar geçerlidir. Bu nedenle davranışçılar açıklamalarında organizma terimini kullanırlar ve organizma terimi insanları da hayvanları da kapsar. Öğrenme fiziksel konular gibi ölçülebilir ve gözlenebilir olaylar üzerinde odaklanarak incelenebilir. Öğrenme kuralları uyarıcı ile tepki arasında ki bağlantılara bağlıdır. Davranışçılara bu yüzden U-T kuramcıları da denir. Davranışçılar öğrenme teriminden ziyade şartlanma (koşullanma) terimini kullanırlar. Buna göre öğrenmede organizma çevresel uyarıcılar tarafından şartlandırılmaktadır. Dolayısıyla bu şekliyle öğrenme organizmanın kontrolü dışında gerçekleşir. Organizmanın davranışında bir değişiklik meydana gelmişse öğrenme gerçekleşmiştir. Davranış Skinner davranışı, kişinin çevreyle etkileşimi sonucunda kişide ve çevrede oluşan gözlenebilir ve ölçülebilir değişiklikler olarak tanımlamıştır. Davranışçı yaklaşıma göre davranışlar gözlenebilir ve ölçülebilir olmalıdır. Bir davranışın gözlenebilir olması, bireyin gözle görülebilen davranışları, ölçülebilir olması ise davranışın oluşum süresi yada sıklığıdır. Davranışın bazıları koşulsuz davranışlardır; refleks davranışlar ya da amaçlı davranışlar (birine sarılma gibi). Bazı davranışlar ise koşullu ya da öğrenilmiş davranışlardır. Sıcak çaydanlıktan kaçınma, birini model alıp onun gibi davranma. Bazı davranışlar tek basamaklı davranışlardır, işaret etme gibi. Bazı davranışlar ise birden fazla basamak içerir, diş fırçalama gibi. Görüldüğü gibi gün içerisinde birçok davranış göstermekteyiz. Öğretim ve öğrenme için bu davranışların neden ortaya çıktığı ya da çıkmadığını anlarsak onları kontrol etmemiz de mümkün olabilir. Davranışçı yaklaşım bize bu açıklamaları vermektedir. Hoş olmayan davranışlar öğrenme yoluyla kazanılır ve yine öğrenme ilkeleri yoluyla değiştirilebilir. Örneğin: bir öğrenciye, “Matematik zekası yok bu konuyu öğrenemez.” gibi cümleler kurulursa buna bağlı olarak öğrenci bu etki üzerine girer ve öğrenemeyeceğine inanır. Davranış Öncesi Davranış öncesi, davranıştan önce ortamda bulunan uyaran olarak tanımlanır ve davranışın ortaya çıkmasında etkendir. Edimsel davranışlar belli uyaranların varlığında oluşur. Bir davranışın hangi uyaranın varlığında ortaya çıktığını belirlemek o davranışın tekrar oluşma yada oluşmamasını kontrol etmek için davranış öncesine de dikkat etmemiz gerektiğini vurgular. Belirli çevresel koşullar olası davranışları ortaya çıkarır. Oysa bu davranışlar belki de basit çevresel düzenlemelerle önlenebilir ya da ortaya çıkmasının önüne geçilebilir. Örneğin, prizler duvarın alt kısmına yapılırsa çocuğun elini prize sokmasına neden olunabilir. Fakat prizler duvarın üst kısmında yani çocuğun ulaşamayacağı bir konumda olursa bu davranışta ortaya çıkmamış olur. Bazen de davranış öncesi ortaya çıkmasını istediğimiz davranışları kontrol etmek için kullanılır. Örneğin, okuma kitaplarının öğrencinin sırasında hazır bulunması öğrencinin kitap okuma davranışına zemin hazırlayabilir. Davranış Sonrası Davranışı hemen izleyen çevresel olaylardır. Davranışın yönetilmesinde önemli rol oynar. Davranışın ileride oluşumunu etkiler. Davranış sonrasında olayların kontrol edilmesiyle davranış arttırılabilir ya da azaltılabilir. Davranış sonrasının iki ayrı formundan söz edilmektedir. Birincisi, çevreye yeni uyaran eklemedir. İkincisi, çevrede var olan uyaranı geri çekme ya da engellemedir. Örneğin, ……. Şartlanma Davranışçı yaklaşım öğrenmenin şartlanma yoluyla gerçekleştiğini öne sürmüştür. Şartlanma organizmanın çevredeki belli bir uyarıcı ile bir tepkiyi eşleştirmesi şeklinde gerçekleşir. Şartlanma klasik ve edimsel olmak üzere iki çeşittir. Tepki Gözlenebilir ya da ölçülebilir davranışlara tepki denir. Örneğin, saatin alarmı çalınca uyanmak gibi. Uyarıcı Organizmayı harekete geçiren iç ve dış durum değişiklikleridir. Davranışçı yaklaşımın büyük bir kısmı için bu durum değişikliği daha çok dışsaldır. Onlar içsel durum değişikliği ile ilgilenmeyebilirler. Pekiştirme Davranışı izleyen ve organizma üzerinde bir etki yaratarak davranışın ortaya çıkma ihtimalini arttıran uyarıcılara pekiştireç denir. Yapılan işlem ise pekiştirmedir. pekiştirici uyaranlar uygun olan davranışı arttırdıkları gibi uygun olmayan davranışları da arttırabilirler. Örneğin, çocuk istediği bir şeyi ağlayarak elde ederse ve izleyen zamanlarda da aynı şekilde yapmaya devam edersek çocuğun ısrar etme ve ağlama davranışı arttırırız. Böylece çocuk ileri de bir şey istediğinde ağlamasını arttıracak ve tepinerek istemeye başlayacaktır. Birincil Pekiştireçler İnsanların fiziksel ihtiyaçlarını karşılayanlardır. Yiyecek, su, kendini güvende hissetmek. (birincil olumlu pekiştireç) Elektrik şoku. (birincil olumsuz pekiştireç) İkincil Pekiştireçler Birincil pekiştireçlerle birlikte ortaya çıkan pekiştireçlerdir, bu nedenle “koşullu pekiştireç” de denilebilir. Gülümseme, para, değer verme. (ikincil olumlu pekiştireç) Kızgın ses tonu. (ikincil olumsuz pekiştireç) İkincil pekiştireçler üç temel gruba ayrılmıştır; Sosyal pekiştireçler. (övgü,gülme,bağrına basma,kucaklama) Dönüştürülebilir sembol pekiştireçler. (para,notlar,yıldızlar) Etkinlik pekiştireçler-Premack ilkesi. (yemeğini bitirdikten sonra dışarı çıkabilirsin) Olumlu pekiştirme Pekiştirme ilkesine uygun olarak izlediği davranışın oluşum sıklığını arttırır ya da güçlendirir. Ortama yeni uyaran ekleme vardır. birçok davranışın öğrenilmesi bu sayede olmaktadır. Öğrenciniz ders çalıştığı zaman aferin dediğinizde “aferin” olumlu pekiştireçtir. Ders çalıştığı için aferin demeniz ise olumlu pekiştirmedir. Olumsuz Pekiştirme Hoş olmayan durumlardan kurtulmak. Örneğin; ailesi eğer derslerini yaparsa çocuğunun tabakları yıkamasından kurtulabileceğini söylemesi gibi. Bulaşık yıkamak olumsuz bir durum olsa da bu durumdan kurtulmak bir pekiştireçtir. Sabit oranlı Organizmanın belli sayıdaki davranışları pekiştirilmektedir. Zaman değil, doğru davranış sayısı önemlidir. Örneğin, 10 tane problem çözen öğrencinin dışarı çıkmasına izin vermek. Değişken oranlı Organizmanın belirli sayıdaki doğru davranışları yerine, değişen sayılardaki doğru davranışların pekiştirilmesidir. Davranışın sürekliliğini sağlamanın en etkili pekiştirme tarifesidir. Pekiştirmenin hangi davranıştan sonra geleceği belli değildir. Sabit aralıklı Organizmanın davranışları belli zaman aralıklarıyla pekiştirilmektedir. Pekiştirmeler arası zaman sabittir. Doğru davranış sayısı değil zaman önemlidir. Örneğin; memurların maaşlarını aylık alması. Değişken aralıklı Zaman sabit değildir. Değişen zamanlardaki doğru davranışlar pekiştirilir. Sabit aralıklı tarifeye göre daha çok değişen oranlıya göre daha az etkilidir. Ceza Organizmaya istemediği bir şeyin verilmesi ya da istediği bir şeyin verilmemesidir. Cezada pekiştirme gibi davranışı izleyen bir uyaran tipidir. Pekiştirmenin aksine ceza izlediği davranışı azaltır ya da güçsüzleştirir. I. Tür Ceza Ortama olumsuz pekiştireç ekleme durum vardır. Örneğin, tören esnasında konuşan öğrencilere öğretmenin arkadaşlarının yanında bağırması. II. Tür Ceza Davranışın pekiştireçle sonuçlanmasına son verme ya da davranışı devam ettiren pekiştirecin geri çekilmesi. Çok istenilen bir şeyden mahrum bırakmak. Davranışçı Sonrası Uyaranı Geri Çekme Uyaran Ekleme Davranışı Arttırır Davranışı Azaltır Davranışı Arttırır Davranışı Azaltır Olumlu Pekiştirme I.Tür Ceza Olumlu Pekiştirme II.Tür Ceza Sönme Koşullu uyarıcının tepki ortaya çıkaramaz hale gelmesine denir. Pekiştirilmeyen davranışlar sönme ile sonuçlanır. Örneğin, üst üste parmak kaldırılması ve öğretmenin onu görmeyip bir süre sonra parmak kaldırmaktan vazgeçmesi. Kendiliğinden Geri Gelme Sönme meydana geldikten sonra, koşullu uyarıcı ile tekrar karşılaşan organizmanın koşullu tepkiyi tekrar göstermesidir. Refleksi davranışlarda ortaya çıkar. Örneğin, diş hekiminden korkan kişinin davranışının söndüğünü düşünelim, sönmenin gerçekleşmesinin üstünden bir süre geçtiği halde diş hekimine gittiğinde tekrar korkarsa kendiliğinden geri gelme gerçekleşmiş olur. Klasik şartlandırma,ilk kez fizyolog Pavlov tarafından yapılan deneysel öğrenme çalışmalarıyla gündeme gelmiştir. köpeklerin sindirim sistemiyle ilgili çalışmalar yapan Pavlov bakıcının köpekleri beslemek için kafesi her açtığında köpeklerin salya salgıladıklarına dikkat etmiştir. Köpeklerin daha yemek verilmeden kapı sesine salya salgıladıklarını fark eden Pavlov bu süreci etkileyenin dış uyaran olup olmadığını anlamak için bir deney desenlemiştir. Köpeklere her yemek verildiğinde gerçekte, salgılamaya neden olmayan zil sesi de beraberinde verilmiştir. Zil sesiyle beraber yemek verildiğinde salya salgılayan köpeğin daha sonra yemek verilmediği halde sadece zil sesinin de salya salgılamasına neden olduğunu belirlemiştir. Pavlov aynı zamanda sadece zil sesi verildiği durumun yiyecek izlemeden bir süre devam ettiğinde, sadece zil sesi duyulduğunda oluşan salgılamanın kesildiğini gözlemlemiştir. (Sönme) Pavlov’un yapmış olduğu deneyde köpeğe verilen yiyecek pekiştirme niteliği taşımaktadır ve yiyecek verildiği sürece köpek salya salgılamaya devam etmektedir. Pavlov refleksle ilgilenmiştir. Refleks kavramı organizmanın doğuştan getirdiği ve gündelik yaşamda belli bir uyarıcıya karşı gösterilen davranışı ifade etmektedir. Köpeğin verilen yiyeceğe karşı salya salgılaması doğal bir reflekstir. Pavlov oldukça somut ve işlevsel bir şekilde yapmış olduğu çalışmaları betimlemiş ve psikolojide nesnel bir metodolojinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Skinner Pavlov’un belli bir uyarıcıya karşı organizmanın gösterdiği davranışla ilgilenmesine karşılık edimsel davranış dediği, herhangi bir dış uyarıcı olmaksızın gerçekleşen davranışla ilgilenmiştir. Pavlov’un doğal davranışta ki şartlanma ile ilgilenmesine karşılık Skinner doğal olmayan davranışlarda ki şartlanma ile ilgilenmiştir. Skinner kendisinin geliştirmiş olduğu “Skinner kutusu” adını verdiği bir düzenekte fare ve güvercinler üzerine çalışmıştır. Bu kutu farelerin her basışında yiyecek ve başka bir düğme ile su alabildiği bir düzenekten oluşmuştur. Tesadüfi olarak fare düğmelere basmaya başlamıştır. Birkaç kez basmasından sonra fare belli bir düğmeden yiyecek geldiğini fark ederek sıklıkla yiyecek alabilmek için her seferinde o düğmeye basmaya başlamıştır. Edimsel şartlanmada (en azından en başta) uyarıcıdan söz edilemez. Ancak bu uyarıcının olmadığını değil farkında olunmadığını ya da açık bir şekilde belirtilmediğini ifade eder. Klasik şartlanma ve edimsel şartlanma arasında ki bir diğer fark ise, tepkisel davranışın çevre üzerinde bir etkisi olmamasına karşılık edimsel davranışın çevreyi etkilemesidir. Edimsel şartlanmada her şey organizmanın davranışına bağlıdır. Organizma davranışta bulunmadığı zaman şartlanma meydana gelmediği gibi, organizma ilgili davranışta bulunarak içinde bulunduğu ortamı değiştirir, en azından ortama hoş bir uyarıcı olan pekiştireci sokar. Genel olarak ifade edilen klasik şartlanmada pekiştirmenin davranıştan önce geliyor olmasına karşılık edimsel şartlanmada davranıştan sonra geliyor olmasının anlamı aslında budur. Skinner’in eğitime diğer bir katkısı da programlı öğretim modelidir. Programlı öğretim; öğrencinin küçük ilerlemeler şeklindeki öğretim materyaline vermiş olduğu tepkilerin pekiştirilerek yönlendirilmesinin sağlanması demektir. Programlı Öğretimin Dayandığı İlkeler; Küçük adımlar ilkesi Etkin katılım ilkesi Başarı ilkesi Anında düzeltme ilkesi Bireysel hız ilkesi 1.Küçük Adımlar İlkesi: Öğretilecek her bilgi, konu, kavram küçük birimlere bölünerek anlatılır. Bu birimler basitten karmaşığa doğru ve hangi koşullar gerekli ise onlarında dikkate alınmasıyla oluşturulur. 2.Etkin Katılım İlkesi Öğretilen her birimden sonra öğrenciden, yönlendirilecek sorularla kazandırılması istenen davranışı göstermesi istenir. Soru hem sunulan bilginin kazanılıp kazanılmadığını yoklamalı hem de öğrencinin öğrenme sürecinde aktif bir rol üstlenmesini sağlamalıdır. 3.Başarı İlkesi Öğrenciye yöneltilen sorular onun cevaplayabileceği güçlükte olmalıdır. Ve öğrenci her doğru cevabı ve doğru davranışı için pekiştirilmelidir. 4.Anında Düzeltme İlkesi Sorulan soruya öğrencinin verdiği yanıtın doğruluğu yanlışlığı anında ona bildirilmeli, yanlışsa hemen düzeltme olanağı ve fırsatı verilmelidir. Yanlış cevap düzeltilmeden ikinci bilgiye geçilmemelidir. 5.Bireysel Hız İlkesi Öğrenciler arasında bireysel farklılıklar olduğu kabul edilip her öğrencinin kendi hızıyla ilerlemesi sağlanmalıdır. Öğrenci için zaman bakımından bir sınırlama yoktur. Her öğrenci kendi hızına göre ilerler. Böylece, çabuk ilerleyen öğrenciler, yavaş ilerleyenleri beklemek zorunda kalmaz. Bu “bireysel hız” sayesinde, öğretimin bireyselleştirilmesi sağlanmış olmaktadır. Jhon B. Watson (1878-1958) E.R. Guthrie (1886-1959) Jhon B. Watson Watson kendine özgü bir kuram geliştirmemekle birlikte davranışçılığın kurulması ve yaygınlaştırılmasında oldukça etkili olmuştur. Watson’un bilim dünyasında ki önemli katkılarından biri de küçük Albert deneyidir. Bu deneyde Albert adında 11 aylık bir bebek kullanmıştır. Albert’ e beyaz bir fare gösterilmiş ve her gösterildiğinde arkasından büyük bir gürültü verilmiştir. Kısa bir süre içinde Albert fareden korkmaya başlamıştır. Albert ‘in fareye karşı gösterdiği tepki daha sonra tavşan,kürklü ceket, noel baba gibi uyarıcılara da gösterilmeye başlanmıştır. Bu ve benzeri araştırmalara dayanarak Watson insanların korkularının, kaygılarının vb. duygularının erken çocukluk yıllarında ki şartlanmalarının bir uzantısı olduğunu öne sürmüştür. E.R. Guthrie Guthrie’ nin öğrenme psikolojisine iki önemli katkısı olmuştur. Bunlardan birincisi öğrenmenin tek denemede gerçekleştiği düşüncesidir. Guthrie’ ye göre gerçek hayatta öğrenme tek ve son seferde gerçekleşir. Guthri’ye göre ödüllendirme veya tekrar öğrenme de önemli değildir. Organizma son tekrarda ne yapmışsa onu yineleme eğilimdedir. Guthrie’nin ikinci katkısı ise unutturma yöntemleri ile ilgili olmuştur. Guthrie bir davranışın unutturulması için üç yöntem olduğunu belirtmiştir. 1. Eşik Yöntemi: İstenmeyen davranışa neden olan uyarıcı bulunarak, uyarıcının dozu azaltılır. (Alttan cümlelerle konuşmak) 2. Bıktırma Yöntemi: İstenmeyen davranışa neden olan uyarıcı sürekli verilerek, bireyin istenmeyen davranışı bıkıncaya kadar yapması sağlanır. 3. Zıt Tepki: İstenmeyen davranışı meydana getiren uyarıcıyla, istenilen davranışı meydana getiren uyarıcı beraber verilir. ( En sevmediğin işi en sevdiğin kişiyle yap.) Thordike’ a göre temel öğrenme biçimi deneme yanılmadır. Yaptığı deneyler için geliştirmiş olduğu bulmaca kutusundan hayvan dışarı çıkabilmek için bir dizi karmaşık davranışı göstermek zorundadır. Başlangıçta çeşitli davranışlar sergileyen kedi bir çok denemeden sonra uygun davranışı gösterebilmektedir.bu aşamada uyarıcı (kutu) ile kedinin kapıyı açmak için mandalı çekme tepkisi arasında bağlantı kurulmuş olmaktadır. Thorndike’ a göre öğrenme ansızın değil derece derece gerçekleşir. Kedinin davranışında önceleri bir miktar süre geçerken ilerleyen zamanlarda kedi hemen kapıyı açma davranışı gösterebilmektedir. Thorndike’a göre öğrenmenin üç temel kanunu vardır: 1. Hazır bulunuşluk: Bilgi, Zihin ve duygu bakımından. 2. Tekrar: 1930 öncesi, uyarıcı ve tepki arasındaki bağ tekrarla güçlenir tekrar edilmeyen uyarıcı-tepki bağı zayıflar. 1930 sonrası, yalnızca tekrar etme bağı güçlendirmediği gibi, kullanmama da bağın gücünü azaltmaz. 3. Etki : Edimsel koşullanmanın temelini oluşturur. Davranışı olumlu sonuç takip ederse etki kuvvetlenir. İpucu İpucu belirli bir davranışın üretilmesi için ek olarak davranış öncesi sunulan ayırt edici uyarandır. İpucunun kullanımı geçici olmalı ve mümkün olan en kısa sürede geri çekilmelidir. Çünkü öğretimlerin amacı öğrencilerin davranışları bağımsız olarak göstermeleridir. Doğal İpucu Davranış öncesinde çevrede doğal olarak bulunan ipuçlarıdır. Davranışın bağımsız olarak ortaya çıkmasını sağlamak için doğal ipuçlarını kullanmak gerekir. Öğretim sırasında kullanılan yapay ipuçları (sözel ipucu) öğrenciyi bağımlı hale getirebilir. (Sabah saatin çalmasıyla belirlenen saatte uyanılması.) Sözel İpucu Kullanılan en yaygın ipucu türüdür. Yapacağı davranışı söyleme açıklama yapma anlamına gelir. (Şimdi dolaptan sütü al.) Jest İpucu Beden hareketleriyle verilen ipuçlarıdır. İşaret ipuçları bunlardan biridir. İşaret ve sözel ipucunun eşlenmesi hedef davranışın üretilmesini garanti altına alır. (Öğretmenin ders anlatırken yüz ifadelerini kullanması) Model Olma İpucu İstenilen davranışın nasıl yapılacağını uygulamacı tarafından gösterilmesidir. Model olma da jest ipuçları gibi sözel ipuçlarıyla eşlenerek kullanılmalıdır. Örneğin, diş fırçalama becerisi öğretilirken, eğitimci bütün aşamaları bir anda yapmaz. Önce fırçayı eline alır, çocuğun da fırçayı eline almasını sağlar. Sonra macunu sürer, çocuğun da aynı davranışı yapmasını bekler. Böylece bütün aşamaları birlikte yaparlar. Fiziksel Yardım İpucu Öğrencinin istenilen davranışı göstermesi için fiziksel olarak rehberlik etmektir. Fiziksel yardım ipucu diğer ipuçlarına göre mümkün olan daha kısa sürede geri çekilmelidir. Çünkü pek de doğal olmayan bu durumda çocuklar savunmaya geçebilir ya da hoş olmayan şekilde çocuklar tepki gösterebilirler. Bazı çocuklar başkalarının kendilerine dokunmasından hoşlanmayabilirler. Zamanla fiziksel yardım yerini sözel ipucuna bırakır ve çocuk beceriyi bağımsız yapar duruma gelir. Günümüz eğitim sistemlerinde pek çoğunu sorgulamadan kabul ettiğimiz pek çok genel geçer uygulamalar davranışçı paradigmanın bir sonucudur. Örneğin “asit ve bazları birbirinden ayırabilme” hedefi şu davranışların geliştirilmesi yoluyla öğretilebilir: “asitlerin özelliklerini sıralama”, “bazların özelliklerini sıralama”, “asit ve baz arasındaki farklılıkları listeleme”. Dikkat edilecek olursa bu davranışların gelişip gelişmediği kolayca gözlenebilir ve ölçülebilir (-ki bu tipik bir sınavda yapılan işin ta kendisidir). Burada davranışçı yaklaşımın hiyerarşik yapılaşmayı nasıl ön plana çıkardığının yanı sıra program anlayışı yoluyla da pozitivizmin temel ilkelerinden olan “bir bütünün parçalarına ayrıştırılarak çalışılabileceği” ve “her bir parçanın dikkatli ölçümü sonucu bütünün bilgisine ulaşılabileceği” varsayımlarının da etkili bir şekilde eğitim ortamlarında hayata geçirildiğini görmekteyiz. Öte yandan, eğitimin en kritik unsurlarından birisi olan öğretmene ilişkin davranışçı yaklaşım karşımıza çok tanıdık olduğumuz bir tablo çıkarır. Öğretmen, öğrenmenin asıl kaynağı olan çevresel etkenlerden birisidir. Hiyerarşik yapılaşma ve hiyerarşik/aşamalı program anlayışı içinde öğretmen alan bilgisini önceden saptanmış ve geçerliği kanıtlanmış öğretim stratejileri yoluyla öğrenciye aktaran bir alan uzmanıdır. Davranışçı yaklaşımın program anlayışını temelden başlayıp üst üste konan tuğlalarla yükselen bir duvar olarak nitelersek, bu süreçte öğretmen bir “duvar ustası” rolünü üstlenir. Diğer bir betimleme ile, öğretmen mutlak alan ve sınıf otoritesi yoluyla şekillenmemiş bir nesneye şekil ve biçim veren bir heykeltraştır. Bu nedenle olsa gerektir ki ülkemizde pek çok öğretmen ve özellikle sınıf öğretmenleri öğrenciyi tanımlarken şekil ve biçim verilmeyi bekleyen şekilsiz bir “hamur” veya “çamur” nitelemelerini yaygınlıkla kullanırlar. Sevil Büyükalan Filiz - Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları . Zeki Kaya – Öğrenme Ve Öğretme Kuramlar, Yaklaşımlar, Modeller. Yrd. Doç. Dr. Bilal Duman – Öğrenme Öğretme Kuramları Ve Süreç Temelli Öğretim. Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü – Öğretim Programlarının Yenilenme Gerekçeleri ve Davranışçı Yaklaşım İle Yapılandırmacı Yaklaşım Arasındaki Farklar. Hülya KAYGISIZ- İpuçları ve Kullanımı. Bilgi ve Toplum Dergisi – Davranışçılıktan Oluşturmacılığa: “Öğrenme” Paradigmasının Dönüşümü ve Türk Eğitimi. Hülya KASAPOĞLU- Gelişim Psikolojisi Ders Anlatımı Notları http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/21/15/967807/dosyalar/20 13_03/15105002_beceriogretimi2006.pdf http://ozelegitimsitesi.gen.tr