Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 Muzaffer DENİZ1 HİTLER DÖNEMİ TÜRK-ALMAN ANLAŞMALARI Özet Alman Devlet başkanı, daha doğrusu Führeri/Şefi/Önderi Adolf Hitler, 1933-1945 yılları arasında Almanya’nın kaderine hâkim olur. Bu dönemdeki Alman dış politikası uluslararası yapının, sınırların ve egemenlik alanlarının değişmesini talep etmektedir. Almanya revizyonist politika izler. Türkiye ile olan ilişkilerinde ise kendi tarafında yer almasını bu olmazsa da tarafsız kalmasını talep eder biçimdedir. Özellikle II. Dünya Savaşı boyunca Almanya’ya meyilli bir tarafsızlık politikası Almanya için yeterli olur. Dış politikada da daha çok ekonomik ilişkiler öne çıkar. Bu durum iki taraf arasında yapılan antlaşmalarda da kendini gösterir. Akdedilen anlaşmaların yüzde doksanından fazlası ekonomik ilişkileri düzenler. Bu durum Almanya’nın Türkiye’ye bakışını en iyi yansıtan etken olarak ortaya çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Almanya, Hitler, Dış politika, Türkiye, Antlaşmalar TURKISH GERMAN AFREEMENTS DURING HİTLER ERA Abstact German president, in other wordss führer, leader, was in power in Germany between 1933-1945. Hitler era of Germany had influenced the whole World. Hitler era forced the change international power sturcture. Germany followed revisionist politics. In terms of Turkish relations, Germany asked from Turkey to support germany or at least to be independent. During World War II, Germany enjoyed because of the Turkish poltics of supporting Germany time to time. Relations of Germany and Turkey were heavly economic. These economic relations could be seen in trade agreements. More than 90 percent of the all agrements were economic. This situation reflected the Turkish German relations better. Key Words: Germany, Hitler, Foreign relations, Turkey, Agreements 1 Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi, mdeniz@yyu.edu.tr Muzaffer DENİZ Giriş: Hitler dönemi Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivlerinde inceleme yapan bir araştırmacı kendisinin yanlış bir yere geldiği kanısına kapılabilir. Kendini Ekonomi Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı arşivinde sanabilir. Çünkü arşiv belgelerinin büyük kısmı ticari ve ekonomik konuları içermektedir. Bu durum o dönem Almanya-Türkiye ilişkilerinin eksenini de gözler önüne sermektedir. Bu olguyu göstermek için de Hitler döneminde Türkiye ile Almanya arasında yapılan anlaşmaların tümü -onlarca protokol, mektup teatileri ve notaların dışında- bu makalede yer almaktadır. Yukarıda değinilen olgu aynı zamanda aşağıdaki soruların cevaplarını da içinde barındırmaktadır: Hitlerin neredeyse bütün Avrupa’yı işgal etmesine karşın Türkiye’yi neden işgal etmez? O dönemin önemli güçlerinden ve işgal edilecek uçsuz bucaksız devasa coğrafyasına karşın Sovyetlere bile saldıran Hitler, neden Türkiye’ye saldırmaz? Türkiye üzerinden -çok ihtiyaç duyduğu- Musul petrollerine neden ulaşmak istemez. Ya da Sovyetleri güneyden de kuşatıp bir an önce teslim olmasını sağlamak için neden Türkiye’ye girmez. İşte bu soruların cevabı da bu makalenin konuları arasında yer alır. Gerçi yukarıdaki paragrafta öz olarak cevabın bir kısmı peşinen verilir. Almanya Türkiye’yi ticari partner olarak değerlendirme eğilimindedir. Bu eğilimini zaman zaman inişli çıkışlı ilişkilere rağmen dönem boyunca korur. Burada şu soru da akla gelebilir. Hitler döneminden önce iki ülke arasında ticari ilişkiler yok mu idi, ya da çok düşük düzeylerde mi idi? Sorunun cevabı kısmen evet biçimindedir. Hitler öncesi dönemde mevcut ekonomik ilişkilerde Almanya yerine daha çok İngiltere’nin ağırlığı öne çıkmaktadır. Uzun yıllar Türkiye’nin dış ticaretinde Almanya’nın payı yüzde onlar civarında seyretmiştir.2 Bu noktada Türkiye-Almanya ilişkilerinin tarihi seyrine göz atmak gerekir. Türk Alman ilişkileri 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşmaları hükümleri gereği kesilmişti.3 Buna göre Türkiye’deki Alman misyon şefliği, yani Alman büyükelçiliği ve konsolosluklar kapatılmıştı. Aynı şekilde Osmanlı Devleti’nin büyükelçiliği de kapatılmış ve büyükelçi ülkeye geri dönmüştür. Bu hükümler Mondros Ateşkes Antlaşmasında yer aldığı gibi aynı şekilde Almanya’nın İtilaf devletleri ile yaptığı Versailles Antlaşması’nda da yer almıştır. Versailles Antlaşması’na göre de Almanya Osmanlı Devleti ile her türlü ilişkisini kesmek zorunda kalmıştır. Bunun dışında Türkiye’de bulunan ve sayıları 10.000’i bulan Alman askerleri ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Bunların ülkelerine dönmeleri 1919 yılı ortalarını bulmuştur. Böylece uzun bir süre Türk-Alman ilişkileri donmuş vaziyettedir. Bunda hem Versailles ve Mondros anlaşmalarının dayattığı hükümler etkili olmuş hem de her iki ülke de kendi iç sorunları ile boğuşmak zorunda kamışlardır. Dışarı ile temasları sınırlı kalmıştır. Almanya ekonomik sorunlar altında ezilmektedir. Hem savaşın bıraktığı ekonomik yıkım hem savaş Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri 1923-1939, ttk yayınları Ankara 1991, s. 89, 90. Ali Fuat Türkgeldi, Moudros [Mondros] ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, Ankara 1948, s. 73. 2 3 SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 86 Hitler Dönemi Türk-Alman Anlaşmaları tazminatları ile boğuşmaktadır. Türkiye ise işgale uğramış ve işgali bertaraf etmek için ulusal bir kurtuluş savaşı vermektedir. Durumun yavaş yavaş normalleşmeye başlaması ile birlikte iki ülke arasında ilişkiler de yeniden kurulur. İlk ilişkiler altı yıllık bir kesintiden sonra 1924 yılında başlar. 1924 yılında iki ülke arasında dostluk anlaşması yapılır. Bu istek iki taraftan da gelir. Arkasından da misyon şeflikleri kurulur. İlk Alman büyükelçisi de bu yılda Türkiye’de göreve başlar. Bu arada ticari ilişkiler de başlar ve ticareti düzenleyen ikili anlaşmalar yapılır. Her ne kadar ticari ilişkiler başlasa da ticaret hacmi Osmanlı dönemindeki büyüklüğe ulaşamaz. 1930’lu yıllara kadar Türkiye’nin dış ticaretinde Almanya’nın payı -yukarıda da söylendiği üzere-yüzde onlar civarında kalır. Adolf Hitler’in iktidarını sağlamlaştırmasından, içeride düzenlemelerini bitirdikten sonraki devrede Türk Alman ticaret hacminin arttığı gözlenmektedir. Dönem boyunca Almanya’nın Türk dış ticaretindeki payı yüzde ellilerde seyreder. Almanya, ticaret anlaşmaları ve ekonomik ilişkileri ile Türkiye üzerinde hegemonya kurmaya çalışır ve bu hegemonyanın siyasi sonuçları olacağını da hesap eder. Almanya’nın bu beklentisi Berlin’de Haziran 1938’de devam eden Türk-Alman ticaret görüşmeleri döneminde Alman Dışişleri Bakanlığı Ekonomi Politikası Dairesi’nin bir memorandumunda şu sözlerle ifade edilir:4 “Ekonomik sonuçlarından başka, görüşmeler siyasi bir önem de taşımaktadır… Bizim Türkiye’nin dış ticaretindeki hissemiz halen yüzde 40-50 oranında olduğuna göre, Türkiye ile Almanya’nın ticareti artırıldığı takdirde Türkiye iktisadi bakımdan Almanya’ya gittikçe daha fazla tâbi olacaktır… Türkiye’yi iktisadi bakımdan Almanya’ya daha fazla bağlamak ve bu devlet üzerindeki nüfuzumuzu artırmak mümkündür.” Türkiye bir taraftan bu bağımlılıktan kurtulmak ister bir taraftan da ürünlerine daha iyi pazar/fiyat bulamadığı ve kârlı olduğu için sürdürmek zorunda kalır. Çünkü Türkiye bilmektedir ki ekonomik hegemonyanın sonuçları da olacaktır ve ekonomik hegemonyasının kendiler lehine siyasal sonuçları olacağını ummaktadır. Almanya ise Türkiye’nin ekonomik olarak daha çok kendisine bağlanması politikasını güder. Bu politikaları uygulamasında bir dönem Almanya’da başbakanlık görevinde de bulunan usta politikacı Franz von Papen’i Türkiye’ye elçi olarak atanmasının da etkisi vardır.5 1. Almanya ile Yapılan Anlaşmaların niteliği Daha önce de belirtildiği üzere anlaşmaların, hatta ilişkilerin ana konusunu ekonomi oluşturmaktadır. Buradan siyasal, hukuksal ve iki ülke arasındaki ilişkileri düzenleyen anlaşmalar yapılmadı anlamı da çıkarılmamalıdır. Ancak ağırlıklı olarak anlaşmalar ticari anlaşmalardır. Ramazan Çalık, “Türk-Alman İlişkileri (1923-1945)”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 818-819. 5 Nurettin Gülmez-Ersin Demirci, “von Papen’in Türkiye Büyükelçiliği”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XIII/27, 2013 Güz, s. 226. 4 SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 87 Muzaffer DENİZ Almanya’nın Türkiye’ye bakışı şöyledir: Ordusu ve Alman sanayi ve ekonomisi için Türkiye, ürünlerin alınacağı pazardır. Hammadde sağlayacağı bir ülkedir. Gıda ve ihtiyaç maddeleri, askerlerin beslenmesi, pamuk, yün, madenler konusunda Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’den alınan ürünler büyük ölçüde hammadde biçimindedir. Katma değeri düşük ürünlerdir. Örneğin pamuklu ürünlerden daha çok pamuk, yünlü ürünlerden ziyade ham yün almaktadır. Özellikle sanayisi ve savaş sanayisi için vazgeçilmez bir maden olan krom Türkiye’dedir. Türkiye’nin stratejik ürünlerindendir. Dünya krom üretiminde Türkiye önde gelen ülkelerdendir. Savaş döneminde ise Almanya’nın krom madenini bulabileceği neredeyse yegâne ülke Türkiye’dir. Diğer taraftan Türkiye, Alman sanayi ürünleri için bir pazardır. Bu pazara da aşama aşama egemen olmuştur. Türk dış ticaretinin yarısından fazlası Almanya ile yapılmaktadır. Dahası dışalımının yarısını Almanya’dan sağlamaktadır. Bu alışveriş Almanya için aynı zamanda kârlıdır. Türkiye’de bu alışverişte kârlıdır. Ürünlerine bu savaş döneminde Pazar bulabilmiş ve böylece bu tehlikeli ortamda özellikle savunma sanayisi için malzeme alabilmiştir.6 Almanya ile yapılan ticaretin bir özelliği de döviz sıkıntısı çeken iki ülke için de avantajlı olan kliring/takas yöntemidir. Almanya’dan alınan malların bedeli dövizle ödenmek yerine mal ile ödenmektedir. Türkiye’nin de çıkarına olan bir ticaret yürütülmektedir. Anlaşmaların ve ticari ilişkilerin bir diğer boyutu ise Alman kredileridir. Almanya nakit parası/dövizi olmayan Türkiye’ye krediler açar. Hatta aldığı en büyük kredinin miktarı 150 milyon marktır. Gerçi Türkiye bu krediyi, yine Alman malları almak için kullanmak durumundadır. Anlaşmalarda dikkat çeken bir noktada güçlü bir ülkenin zayıf bir ülke ile yaptığı anlaşmalar niteliğinde değildir. Her ne kadar Almanya o dönemde dünyanın en zengin ve güçlü devletlerinden biri olsa da yapılan anlaşmaların niteliğine bakınca iki eşit ülke arasında yapılan anlaşmalardır. Yapılması planlanan bazı anlaşmalarda pürüzler çıktığı da görülmektedir. Özellikle iki noktada bu pürüzler, gerginlikler kendini gösterir. Birincisi Türkiye’nin mihver devletlere, yani İngiltere, Fransa ve ABD’ye yakın ilişkilerini geliştirdiği, onlarla ittifak anlaşmaları yaptığı ve bu yönde duyumlar aldığı dönemlerde kendini hissettirir. İkinci olarak Alman ordusunun da kullandığı modern ve ağır silahların satışında Almanya ya satış yapmama ya da ağırdan alma yönünde tavır geliştirir. Bu silahların kendine karşı da kullanılabileceği endişesi taşımaktadır. Çünkü Türkiye Almanya’nın savaş halinde olduğu İngiltere ve Fransa ile bir ittifak anlaşması yapmıştır.7 Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Akten zur deutschen Auswärtigen Politik 1918-1945, Serie D: 19371945, Band: VII, die Krigsjahre, erster Band: 4 September bis 18 März 1940, Nr. 390: 27 Kasım 1939 taih ve 522 sayılı Ankara Büyükelçiliği’nden Alman Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen telgraf. 7 Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Akten zur deutschen Auwärtigen Politik 1918-1945, Serie D: 19371945, Band: VII, die Krigsjahre, erster Band: 4 September bis 18 März 1940, Nr. 69: 14 Eylül 1939 6 SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 88 Hitler Dönemi Türk-Alman Anlaşmaları Değinilmesi gereken diğer bir olgu Almanya ile yapılan ticari anlaşmaların ve bu anlaşmaların getirdiği ekonomik rahatlığın Türk ekonomisine kattığı değerdir. Türkiye savaş yıllarının bunalımını Almanya ile yaptığı anlaşmaların getirileri ile atlatmıştır. Almanya’ya sattığı fiyattan diğer ülkelere bazı ürünlerini satamazdı. Ayrıca Almanya’nın sunduğu bu imkânları örneğin İngiltere müttefik olmasına karşın sunmamıştır. Türk mallarına büyük bir pazar olamamıştır. Bu durum da Türkiye ve Almanya’yı birbirine yaklaştıran etkenlerin başında gelmektedir. İlişkilerde ve anlaşmalarda Adolf Hitler ve Türk devlet başkanı İsmet İnönü’nün tavırlarının da özel yeri vardır. Her iki liderde ilişkilerin koparılmaması yönünde çaba sarf etmiştir. Özellikle İnönü’nün tavrı, İngiltere ve Fransa ile yapmış olduğu ve anlaşmadan kaynaklanan yükümlülüklerine göre Almanya ve İtalya ile savaşa girmesi gerekirken yürüttüğü savaş dışı kalma ve Almanya ile dostluğu bozmama siyaseti ile özel bir yere sahiptir. Anlaşmalar ve ikili ilişkilerde belki de İnönü’den daha fazla üzerinde durulması gereken kişi Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu’dur. Menemencioğlu’nun Almanya yanlısı tutumu Almanya’nın Türkiye ile ilgili kuşkularının giderilmesinde önemli rol oynar. İlişkilerin kazaya uğramamasında Türk büyükelçiler Hüsrev Gerede8 ve Saffet Arıkan’ın da olumlu rollerinin de payı büyüktür. 2.1.Yapılan Anlaşmalar ve Özellikleri Birinci Dünya Savaşı sonrası kesilen Türk-Alman ilişkileri 3 Mart 1924 tarihinde imzalanan dostluk anlaşması ile yeniden başlar. Anlaşma sonrasında konsolosluk ve büyükelçilikler açılması da gündeme gelir. Çok geçmeden Almanya’nın ilk Türkiye Büyükelçisi Rudolf Nadolny Ankara’ya gelip göreve başlar. Böylece başlayan ilişkiler ticaret, hukuk ve ikamet anlaşmaları ile devam eder. Konumuz Hitler döneminde yapılan anlaşmaları ile sınırlı olduğu için bu anlaşmalar burada yer verilmeyecektir. Ankara’da 26 Mayıs 1930’da imzalanan “Türkiye ile Almanya Arasında Ticaret Anlaşması”9 her ne kadar 1933 tarihinden önce, yani Hitler döneminden önce imzalanmış olsa da incelenen dönemdeki iki ek anlaşmanın temelini oluşturduğu/atıfta bulunulduğu için bu incelemeye bu anlaşmadan başlamak gerek. Bu anlaşma iki taraf arasında ticari ilişkileri düzenliyor. Temel özellikleri ise akit taraflarının birbirinden alacakları malların satış fiyatlarının üçüncü bir ülkeye satış fiyatından yüksek olamayacağı; vergilerinin de aynı şekilde üçüncü bir devlete uygulanan vergilerden daha yüksek olamayacağı; ulaşım bedel, harç ve vergilerinin imzacı devletin kendi vatandaşlarına uyguladığı bedeller üzerinden olacağı gibi hükümlerdir. Ayrıca karşılıklı ticaret konu olacak mal ve ürünler ile bunlara uygulanacak gümrük vergisi oranları listelenmektedir. tarihinde Büyükleçi von Papen’den Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop’a çekilen telgraf; aynı yer Nr. 324: 3 Kasım 1939 tarih ve POL II 4228 sayılı Bakan Ribbentrop’tan Elçi Von Papen’e gönderilen yazı. 8 Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Akten zur deutschen Auwärtigen Politik 1918-1945, Serie D: 19371945, Band: VII, die Krigsjahre, erster Band: 4 September bis 18 März 1940, Nr. 330: 7 Kasım 1939 tarih ve 416 sayılı Alman Dışişleri Bakanlığı Ekonomi Politikası Dairesinden Ankara Büyükelçiliği’ne gönderilen telgraf. 9 Resmi Gazete, 26 Haziran 1930, S. 1530. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 89 Muzaffer DENİZ 2.2. Türkiye ile Almanya arasında 26 Mayıs 1930 tarihli ticaret anlaşmasına ek ikinci anlaşma (15 Nisan 1935, Berlin)10 Anlaşma 1 Mayıs 1935 tarihinde başlayıp 30 Nisan 1936 tarihinde sona erecektir. Ancak anlaşmanın ilk ayağını oluşturan 26 Mayıs 1930 tarihli anlaşma gereği önceden fesih ihbarnamesi yapılmazsa anlaşma yürürlükte kalmaya devam edecektir. Anlaşmaya ek olarak verilen listede dışalım ve dışsatıma konu olan mal ve ürünler ile bunların vergi miktarları yer almaktadır. Anlaşmaya konu olan mal ve ürünlere bakılınca oldukça geniş bir ürün yelpazesi göze çarpmaktadır: halı, ham ve işlenmiş deri, kösele, cam, porselen, yün ve yün iplik, ibrişim, ipekliler, kadife, yün ve pamuklu kumaş, elbiseler, madenler,… ayrıca işlenmiş ürünler, kağıt, selüloz, araba lastikleri, bakır, nikel, alüminyum teller, kuyumcu aletleri, saatler, mikroskop, teleskop, yazı makinesi ve şeritleri, kimyasallar… Ticarete konu olan mallara bakınca Türkiye’nin dışsatım kalemleri arasında yer alan mallar daha çok hammadde ve yarı mamul maddeler, madenler ve tarım ürünleri iken, Almanya’nın dışsatımına konu olan mallar ise kimyasallar, işlenmiş ürünler, makineler ve parçaları, sarf malzemeleri biçimindedir. 2.3. 26 Mayıs 1930 tarihli Türkiye ve Almanya arasındaki ticaret anlaşmasına üçüncü ek anlaşma (19 Mayıs 1936, Ankara)11 Bu anlaşma da 30 Nisan 1937 tarihine kadar fesih olmazsa yürürlükte kalmaya devam edecektir. Bu anlaşma ve ek protokolünden anlaşılan bir keyfiyet de bazı ürünlerin dışalımının serbest olmayıp İktisat ve Ziraat bakanlıklarının iznine tâbi olmasıdır. Bazı ürünler için ithalat izni şartı aranırken bazı ürünlerde buna gerek görülmemiştir. Ek protokol B listesinde yer alan ürünler Türkiye ile Almanya arasındaki anlaşma ve protokol gereği önceden izne tâbi değildir. İzne tâbi olmayan bu ürünlerden bazıları makineler, kâğıt, kimyasallar gibi teknolojik ürünlerdir. İlginç olan bir durum, bu ürünlerden elektrik süpürgesinin de daha o yıllarda Türkiye’de ihtiyaç olup dışalıma konu olmasıdır. Anlaşmada yer alan Türk vergi tarifeleri gereği bazı ürün ve malların vergileri şöyledir: Ürün vergi (Reichsmark:RM) İpekli halı (1 ton) 600 Kuru üzüm (100 kg) 5 (önceki anlaşmada 8 RM idi) İşlenmiş deri (100 kg) 666 TL Yün iplik (100 kg) 114 TL Kuyruklu piyano 200 TL Teleskop-mikroskop (100 kg) 135 TL Terazi (100 kg) 225 TL Elektrik süpürgesi (adet) 60 TL Otomobil (her 100 kg için) 75 TL 10 11 Resmi Gazete, 17 Haziran 1935, S. 3030. Resmi Gazete, 11 Temmuz 1936, S. 3353. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 90 Hitler Dönemi Türk-Alman Anlaşmaları 2.4. Türkiye ile Almanya arasındaki ticari mübadelâta ve ödemelere ait anlaşma (30 Ağustos 1937, Berlin)12 26 Mayıs 1930 tarihli anlaşma ve bu anlaşmada değişiklik yapan yukarıda verilen anlaşmalar artık yeni şartları karşılayamaz olmuştur. Çünkü geçen zaman içinde ekonomik, mali, ticari şartlar da değişmiştir. Bu durum yeni bir anlaşma yapmayı zorunlu kılmıştır. Yapılacak yeni anlaşmada ilk göze çarpan olgu, takas yöntemine yer verilmesidir. İki ülke arasındaki ticaret bundan sonra malların takasıyla yapılacaktır. Almanya’dan alınan malların karşılığı dövizle ödenmek yerine, yerine aynı meblağda Türkiye’den mal gönderilmesi biçiminde bir ticaret söz konusudur artık. Bunun için her ürünün bedeli dünya rayiç bedelleri de dikkate alınarak ayrıntılı listeler hazırlanıyordu. Bazen bir ürünün dünya rayiç bedelleri dikkate alınmak yerine daha fazla bir bedelle satılmak isteniyor bu da görüşmelerin zaman zaman çetin geçmesini getiriyordu. Doğal olarak her iki ülkede kendi ürününü hem satmak hem de en iyi fiyattan satmak istiyordu. Bu konuda özellikle Almanya kendine satılan bazı Türk mallarının dünya fiyatlarının çok üzerinde Almanya’ya satılmak istendiğinden ve dünya rayiç bedelinin üzerinde bir bedelle almak zorunda kaldıklarından yakınmaktaydılar. Bir taraftan da ise Türkiye’yi kendilerine daha fazla bağlamak için buna razı oluyorlardı. Türkiye’de serbest döviz ile başka ülkelerden daha uygun fiyatla teknolojik ürünleri alabileceğini zaman zaman vurguluyordu. Ancak her zaman sonunda bir uzlaşmaya varılıyordu. Çünkü her iki ülke de takas ticaretinden bir şekilde kazançlı çıkmaktaydı. Özellikle döviz sıkıntısı içinde bulunan Türkiye için bu yöntem kazançlı ve ülke için yararlı görülmekteydi. Bu açıklamalardan sonra anlaşmanın getirdiği hükümlerden belki en önemlisi alacakların tahsili idi. Bunun için görevlendirilen iki kurum vardı. Anlaşmanın birinci maddesi bunu düzenliyordu: “iki memleket arasındaki mal takasından oluşacak alacaklılar, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ile Reichsbank arasında yapılan 15 Nisan 1935 tarihli anlaşma hükümlerine göre düzenlenecektir.” Anlaşmanın ikinci maddesi dışalımların, ilgili devletlerin yürürlükte olan dışalım rejimlerine göre düzenlenir demektedir. Anlaşmanın beşinci maddesi her iki devlette bloke edilmiş alacakları, iyi niyetle, talepte bulunan alacaklılara derhal ödenecektir biçiminde yapılacak ticaretin sekteye uğramasını engellemeye yöneliktir. Yapılan anlaşmanın yürürlüğü ile ilgili düzenlemeye sekizinci maddede yer verilmektedir: “madde 8. İşbu anlaşma 15 Eylül 1937 tarihinde yürürlüğe girecek ve 31 Ağustos 1938 tarihine kadar yürürlükte kalacaktır. İki hükümet işbu anlaşmayı bir senelik yeni bir müddet için uzatmak hususunda mutabık olup olmadıklarını 1938 senesi Mayıs ayı içerisinde birbirlerine bildireceklerdir.” 12 Resmi Gazete, 22 Teşrinievvel (Ekim) 1937, S. 3741. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 91 Muzaffer DENİZ 2.5. Türkiye ile Almanya arasında ticari mübadelelere ait anlaşma (25 Temmuz 1938, Berlin)13 Anlaşmanın birinci ve ikinci maddesi her bir ülkeden diğerine gönderilecek mallar için “menşei şahadetnamesi” düzenlenmesini öngörmektedir. Dolayısıyla üçüncü ülkelerden alınıp bu anlaşmanın tarafı olan diğer ülkeye aynı sözleşme hükümlerine göre mal satılmasının önüne geçilmiş olacaktır. Bu maddeleri ticari konuda bir güvensizliğe işaret etmektedir. Üçüncü madde ise ödemelerin düzenli yürümesi ve herhangi bir tehlikeye düşmemesi için ve bu anlaşmanın sorunsuz yürümesini sağlayacak bir komitenin kurulmasını öngörmektedir. Buna göre her iki ülkede üyelerinin kimlerden oluşacağını ilgili hükümetlerin kendisinin belirleyeceği anlaşma hükümlerini yürütecek birer “hükümet komitesi” kurulacaktır. Bu hükümet komiteleri karşı ülkedeki hükümet komiteleri ile sürekli temas halinde çalışacaklardır. Her iki komite, dışsatımı artırmaya veya her iki tara için de diğerinin dışsatımını sınırlandırmaya yönelik önlemleri ortaklaşa kararlaştıracaklardır. Anlaşmaya bağlı olarak düzenlenen “Ticari mübadelelere ve ödemelere müteallik protokol” ile Avusturya’nın Almanya’ya katılmış olması ile oluşan yeni durum itibarıyla Avusturya ile olan dış ticareti biçimlendirmektedir. Buna göre, Avusturya ile Türkiye arasındaki ticari sözleşmelerde 15 Ağustos 1938 tarihine kadar olan hükümler geçerli olacaktır. 15 Ağustos 1938 tarihinden sonrası ise mevcut hükümlerin yerine, Türkiye Hükümeti ile Almanya arasında bugün imzalanan (25 Temmuz 1938) ticari takas anlaşması ve bunun eklerindeki hükümler geçerli olacaktır. 2.6. Türkiye ile Almanya arasında kredi anlaşması (16 Ocak 1939, Berlin) 14 Bu anlaşma diğerlerinden farklı olarak bir kredi anlaşmasıdır. Anlaşma Türkiye’nin finansman ihtiyacını büyük ölçüde karşılayacak büyüklüktedir. Toplam tutarı 150 milyon Reichsmark’tır. Bunu ifade etmek için 1938 yılı Türkiye’nin Almanya’ya olan toplam ihracatından yüzde 30 daha fazla bir tutar olduğunu15 belirtmek gerekir. Bunun diğer bir ifadesi ise Türkiye’nin ekonomik olarak Almanya’ya daha çok bağlanacak olmasıdır. Bu yönüyle yapılan anlaşma Almanya için de bir kazançtır. Bu yıllarda İngiltere ve Almanya’nın Türkiye üzerinde egemenlik kurma, kendi safına çekme, kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye’yi yöneltme çabaları vardır. Üstelik bu çabalar çok yoğun bir şekilde sürmektedir. Bu çabaların başında Türkiye ile ticaret yapmak, Türk mallarına alıcı olmak, Türk savunması için modern silah ve mühimmatlar sağlamak ve bunları gerçekleştirmek için de Türkiye’ye kredi açmak gelmektedir. İngiltere bu konuda Almanya’ya karşı daha zayıf kalmıştır. Kendi savaş hazırlıkları ve ihtiyaçları Türkiye’ye cömertçe yardım yapmasını engelleyecek durumda ya da yeterince istekli 13 Resmi Gazete, 25 Kanunusani (Ocak) 1939, S. 4120. Resmi Gazete, 12 Mayıs 1939, S. 4206. 15 Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), ttk yayınları, Ankara 2013, s. 240. 14 SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 92 Hitler Dönemi Türk-Alman Anlaşmaları bir konumda değildir.16 Bu yetersizlik ve isteksizlik boşluğunu Almanya böylesine büyük tutarda bir kredi ile dolduracaktır. Bu açıklamalardan sonra anlaşmanın neler getirdiğine bakılacak olursa, anlaşmanın birinci maddesi aynen şöyledir: Türkiye Hükümeti’ne, Almanya’ya vermeyi arzu ettiği sınai malzemeye ait siparişlere müteallik ödemelerin icrasını temin etmek üzere, Deutsche Golddiskontbank nezdinde 150 milyon Reichsmark’a kadar bir kredi açılmıştır.” Kredi 10 yıl vadeli ve yıllık yüzde beş faizlidir. Her altı ayda bir ödemesi yapılacaktır. Kredi Almanya’dan alınan ürünler için ödeneceği gibi, Almanya’ya yapılacak her siparişin yüzde 20’sine kadar olan kısmı siparişin Türkiye’deki icrası için de kullanılabilecektir. Ayrıca kredi kapsamındaki Almanya’ya yapılacak siparişler, 31 Ocak 1941 tarihine kadar verilmiş olacaktır. Yine anlaşmaya göre, sipariş edilmiş sevkiyatlar, Alman sigorta şirketlerince sigortalanacak ve yüklerin gönderilmesi yine bazı istisnaları da olsa Alman gemileri ile yapılacaktır. 2.7. Türkiye ile Almanya arasında ticari mübadelelere ait hususi anlaşma (25 Temmuz 1940, Ankara)17 Türkiye ile Almanya arasında ticari takasa dair bu anlaşmanın finansman büyüklüğü toplam 42.800.000 Türk Lirası’dır. Her iki taraf da birbirlerine 21.400.000 liralık mal ve ürün dışsatımı gerçekleştireceklerdir. Anlaşma hükümlerini yürütmek üzere bir karma komisyon kurulacaktır. Karma komisyon, yapılan ticarette taraflardan birinin gönderdiği mallarda 1.500.000 liradan fazla fark oluşması durumunda bunun giderilmesi için gerekli önlemleri alacaktır. Bu anlaşmanın ödeme hükümlerini düzenleyen “Türkiye ile Almanya arasında ticari mübadelelere ait ödeme anlaşması” da aynı gün, yani 25 Temmuz 1940 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşmada her iki ülkenin dışsatıma konu olan mal ve ürünleri ve bunların tutarları ayrı ayrı listelenmiştir. Buna göre Türkiye’nin göndereceği mallar; arpa, darı, yağlı tohumlar, zeytinyağı, tiftik, pamuk, afyon, zımpara, keten, deri, palamut, tütün, peynir, ceviz, fındık gibi ürünlerden oluşurken; Almanya’nın Türkiye’ye göndereceği mallar; jeodezi ve fotometri aletleri, tıbbi ve cerrahi aletler, lokomotif, demir köprüler, türbin santralı, trafo, dizel motor ve jeneratörler gibi sanayi ürünlerinden oluşmaktadır. 2.8. Türkiye Cumhuriyeti ile Alman Reich’ı arasında dostluk anlaşması (18 Haziran 1941, Ankara)18 Türk-Alman saldırmazlık paktı ya da anıldığı diğer adıyla Türkiye ile Almanya arasında samimi dostluk anlaşması 18 Haziran 1941 tarihinde Ankara’da imzalanır.19 Anlaşmanın Bu durumu Churchill de itiraf etmektedir: “Türkiye ile karşılıklı yardım paktı imzalamıştık. Kendi araçlarımız zaten çok sınırlı olduğuna göre Türklere neler verebileceğimizi düşünüp duruyorduk.” Bkz. Winston Churchill, 2. Dünya Savaşı Hatıraları Savaşın Alacakaranlık Dönemi 1939-1940, Örgün Yayınevi, İstanbul 2004, s.231. 17 Resmi Gazete, 10 Ağustos 1940, S. 4584. 18 Resmi Gazete, 2 Temmuz 1941, S. 4849. 16 SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 93 Muzaffer DENİZ imzalanmasının dışarıdaki yankıları büyük olur.20 İngiltere ve Sovyetler Birliği bu anlaşmadan memnun kalmazlar ve bu hoşnutsuzluklarını Türkiye’ye iletirler. Türkiye için ise bu anlaşma, Almanya karşısında Türk sınırlarını garantiye alan hayati bir öneme sahiptir. Almanların Balkanlara inmesi ve özellikle Yugoslavya ve Yunanistan’ı işgal etmeleri ile Bulgaristan ile yaptığı ittifak sonucunda Bulgaristan’a asker sokmaları Türkiye’yi kaygılandırır. Hatta Türkiye önlem olarak Trakya’da sınıra yakın kendi topraklarındaki bazı köprüleri imha eder. İstanbul’da ve bazı şehirlerde karartma uygulanır. Gerçi daha sonra Alman büyükelçi von Papen’in girişimleri, Hitler’in Türk Devlet Başkanı İsmet İnönü’ye mektup yazarak, Türkiye üzerinde emellerinin olmadığını bildirmesi kaygıları bir nebze giderir. Ancak kaygılar tamamıyla yok olmaz. Nihayet Almanya’nın talebi ile başlayan saldırmazlık ve samimi dostluk anlaşma önerisi Ankara’da kaygıları gideren önemli bir anlaşma olarak görülür. Gerçi bu anlaşma Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile yaptığı ittifak anlaşması ile çelişir bir durum ortaya çıkarır. Ancak Türkiye kendi ulusal çıkarlarını, savaş dışı kalmasını sağlayacak tarafsızlık politikasında görür ve anlaşmayı duraksamadan imzalar. Hitler ve Almanya için bu anlaşmanın önemi ise Türkiye’nin müttefiklere katılmasını, Almanya’ya karşı savaşa girmesini önleyecek bir gelişme olarak görülür. Ayrıca bir hafta içinde başlatılacak Sovyet harekâtı öncesinde güney/sağ kanadını güvenceye almış olacaktır. Bu da Almanya’nın diğer bir kazancıdır. “Türkiye bu pakt ile cephe değiştirmediğini kanıtlamağa özen göstermişti… Fakat (bu durum) kuşkusuz İngiltere’nin hoşuna gitmemişti. Ayrıca henüz savaşa girmemiş olmakla birlikte, İngiltere’yi destekleyen ABD de hoşnutsuzluğunu göstermiş ve Türkiye’ye yapılmağa başlanmış olan ‘ödünç verme-kiralama’ yardımlarını bir süre durdurmuştu. En olumsuz tepki ise Sovyetler Birliği’nden gelmişti.”21 Burada İngilizlerin tepkisini anlamak güç olabilir. Zira İngiliz Büyükelçi KnatchbullHugessen anılarında, Türklerin Almanlarla yaptıkları görüşmelerden İngilizleri haberdar ettiklerini yazmaktadır.22 Bu tepkileri de beraberinde getiren anlaşmanın süresi 10 yıl idi. Ancak savaşın seyri zaman içinde Almanya’nın aleyhine değişip ve Almanya’nın koşulsuz teslim olması ile anlaşma geçersiz kalacaktır. Anlaşma ile taraflar birbirlerinin toprak bütünlüğüne, saygı göstereceklerini, doğrudan ya da dolaylı yoldan da olsa birbirlerinin aleyhlerine bir harekete girişmeyeceklerini garanti Türk-İngiliz-Fransız ittifak anlaşması bulunmasına karşın Almanya ile yapılan bu anlaşmanın zorunluluğunu daha sonraki yıllarda başbakan Saraçoğlu; “Alman orduları ile bir gün yapayalnız karşı karşıya kaldık” sözleriylele ifade eder. Gerçi anlaşmanın sürecinden müttefiklerini de bilgilendirir. Bkz. Gotthard Jaeschke, Türkiye Kronolojisi (1938-1945), TTK yayınları, Ankara 1990, s. 105. 20 Çünkü Churchill’in beklentisi bunun tersine Türkiye’nin Almanya ile savaşa girmesidir. Hatta bununla ilgili 2 Kasım 1940’da dışişleri bakanına verdiği tezkeresinde Türkiye’nin bir an önce savaşa girmesini arzuladıklarını bildirmektedir. Winston Churchill, 2. Dünya Savaşı Hatıraları Tek Başımıza Mücadele 1940, Örgün yayınevi, İstanbul 2005, s. 342. 21 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, c. 1 (1920-1945), ttk yayınları, Ankara 2000, s. 645. 22 William Hale, Türk Dış Politikası 1774-2000, Mozaik yayınları, İstanbul 2003, s. 85. 19 SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 94 Hitler Dönemi Türk-Alman Anlaşmaları etmekteydiler. Ayrıca birbirlerini ilgilendiren konularda sorunların çözümü için dostane temaslarda bulunacaklardı. 2.9. Türkiye ile Almanya arasında ticari mübadelelerin tanzimine dair anlaşma (9 Birinci Teşrin (Ekim) 1941, Ankara)23 Türkiye ile Almanya arasında 9 Ekim 1941’de imzalanan ticari mübadelelerin tanzimine dair anlaşma Türkiye ile Almanya arasındaki takas ticaretinin genişlemesi için gayret sarf edilmesi ve bunu sağlamak için de bu ticaretin kontrolüne dair formalitelerin basitleştirilmesi hükmünü getirmektedir. Anlaşmanın hacmi toplam 151 milyon Türk Lirası olup, anlaşma 31 Ağustos 1943 tarihine kadar yürürlükte kalacaktır. Daha çok teknik bir anlaşma olan bu düzenlemede dışsatımı gerçekleştirilen bir malın gümrükleme işlemi tamamlandıktan sonra en geç bir ay sonunda ödemesinin yapılması hükmünü getirmektedir. Yine uygulamada bütün sorunları çözmek üzere her iki ülkede birer hükümet komisyonu kurulmasını öngörmektedir. Anlaşma eklerinde aynı tarihli mektup teatileri ile bir protokol ve Türkiye ile Almanya arasındaki ödemelerin düzenlenmesine dair bir anlaşma yer almaktadır. 2.10. Türkiye ile Almanya arasında ticari mübadelelerin tanzimine dair 9 İlk Teşrin 1941 tarihli anlaşmaya ek anlaşma (12 Haziran 1942, Ankara)24 Yukarıdaki 9 Ekim 1941 tarihli anlaşmanın yapılmasından yaklaşık dokuz ay sonra bu anlaşmaya ek bir anlaşmanın yapılması ihtiyacı doğmuştur. Buna göre 12 Haziran 1942 tarihinde “Türkiye ile Almanya arasında ticari mübadelelerin tanzimine dair 9 İlkteşrin 1941 tarihli anlaşmaya ek anlaşma” yapılmıştır. Anlaşmanın ana konusu, her iki ülke arasında yapılan ticarette fiyat dalgalanmalarının önüne geçmek üzere alınacak önlemler oluşturmaktadır. Buna göre, Türkiye ve Almanya, satacakları ürünleri listeleyerek bu ürünleri listede belirtilen fiyattan satmaya özen gösterecekleri hükmünü getirmektedir. O dönemdeki ürün ve malların fiyatlarını öğrenmek için konuya ilgi duyanlar ilgili resmi gazeteye bakarak bu listelere ulaşabilirler. Listede verilen bazı ürünlerin önerilen bedelleri şöyledir: Ürün : Bakır Krom Zeytinyağı Fasulye 320 Bakla Nohut Darı Keten tohumu Ayçiçeği 23 24 ton metrik başına Türk lirası: 900 70,30 1.150 190 210 145 480 270 Resmi Gazete, 22 Aralık 1941, S. 4990. Resmi Gazete, 17 Aralık 1942, S. 5285. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 95 Muzaffer DENİZ Kenevir tohumu Susam Haşhaş 345 480 480 2.11. Türkiye ile Almanya arasında kredi anlaşması (31 Aralık 1942, Berlin)25 Türkiye’nin Almanya ile yaptığı ikinci büyük kredi anlaşmasının toplam tutarı 100 milyon Reichsmark’tır. Bu kredi ile Almanya’dan savaş malzemesi alınacaktır. Anlaşmanın birinci maddesi aynen şöyledir: “Almanya Hükümeti, bir Alman firmaları konsorsiyumunun/şirketler birliğinin, işbu anlaşmaya bağlı listede sayılan ve toplam tutarı 100 milyon Reichsmark’a varan harp malzemesinin, bu listede gösterilen fiyatlar ve müddetlere göre, Türkiye Hükümeti’ne teslimini temin etmek için gereken bütün tedbirleri alacaktır. Yeni ve Alman mamulâtından olması gereken işbu harp malzemesi Alman ordusunda kullanılan aynı modern malzemeden olacaktır.” İkinci maddede de “Harp malzemesinin teknik kabulü, Alman ordusunun tesellüm memurları tarafından ve tamamen bu ordunun kendi ihtiyaçlarına ait malzemenin kabulü için takip edilen aynı usul dairesinde yapılacaktır” hükmü yer almaktadır. Bu iki maddeden de anlaşılacağı üzere, Türkiye, Alman ordusunun kullandığı modern savaş malzemeleri ve silahlarına sahip olacaktır. Anlaşmaya konu olan savaş malzemesi İstanbul’da teslim edilecek olup, anlaşmada belirtilen kredi tutarının dışında, tutarı tahmini 7.250.000 Mark kadar tahmin edilen ambalaj, nakil ve sigorta masrafları Türkiye tarafından ayrıca ödenecektir. Kredinin ödenmesi ile ilgili hükümlere bakıldığında Türkiye’nin bu krediye ödeyeceği faiz oranı yıllık yüzde 6,3125’tir. Kredinin vadesi ise10 yıl olup Türkiye bunu 20 eşit taksitte ödeyecektir. Almanya bu krediden kaynaklı alacaklarını yine Türk mallarının dışalımında kullanacaktır. 2.12. Türkiye ile Almanya arasında ticari mübadelelerin tanzimine dair anlaşma26 (18 Nisan 1943, Ankara)27 Anlaşma ile Türk ve Alman hükümetlerinin iki ülke arasındaki takas ticaretini mümkün mertebe geliştirmeye gayret etmeleri amaçlanmaktadır. Yine anlaşma ile 1 Nisan 1943 ile 31 Mayıs 1944 tarihleri arasındaki dönemde takas edilecek malların ortaklaşa tespit edilmesi kararlaştırılır. Türk-Alman takas ticaretinin uygulanmasının yürütülmesini sağlamak üzere her hükümet nezdinde birer komisyon kurulması karara bağlanır. Yapılan bu anlaşma ile birlikte 25 Resmi Gazete, 21 Nisan 1943,S. 5387. İngiltere’nin Türkiye’yi Almanya’ya karşı savaşa sokmak için Adana Konferansı’nı yapmasından ve Churchill’in 2 Şubat 1943’te Stalin’e telgraf göndererek, Türklerin kendilerine yaklaştığını bilgisini vermesinden yalnızca iki ay sonra Türkiye Almanya ile yeni bir ticaret anlaşması yapıyordu. Bkz. Edward Weisband, 2. Dünya Savaşında İnönü’nün Dış Politikası, Milliyet Yayınları, İstanbul 1974, s. 161. 27 Resmi Gazete, 7 Nisan 1944, S. 5675. 26 SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 96 Hitler Dönemi Türk-Alman Anlaşmaları aynı gün anlaşma hükümlerinin nasıl yapılacağını açıklayan bir protokol ile ödemeleri düzenleyen bir anlaşma daha imzalanır. Anlaşmanın toplam tutarı 124 milyon liradır. Anlaşmaya göre Türkiye’nin satacağı mallar; tiftik, pamuk, keten, kenevir, ipek, yün, afyon, pamuk, tütün yağlı tohumlar ve madenler gibi ürünler iken, Almanya’nın Türkiye’ye satacağı ürünler ise savaş malzemesi, demir çelik ürünleri, makineler, tıbbi malzeme, kağıt, selüloz gibi sanayi ürünlerinden oluşmaktadır. Sonuç: İncelenen dönemde Türkiye Almanya arasında toplam 11 anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmaların onu ticari anlaşma olup yalnızca biri siyasi anlaşmadır. Ticari anlaşmaların iki tanesi de büyük tutarlı kredi anlaşmamalarıdır. Yukarıdaki açıklamalar ile giriş kısmında da değindiğimiz üzere Almanya’nın Türkiye ile olan ilişkileri daha çok ticari alanda yürütülmüştür. Yine daha önce söylendiği gibi Alman Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye ile ilgili belgelerin büyük kısmı Türkiye ile Almanya arasında yürütülen ticaret ile ilgilidir. Almanya Türkiye’yi hem ticari partner hem de siyasi partner yapmak için çok gayret göstermiştir. Becerikli ve bir zamanlar Almanya’da başbakanlık görevini de yürütmüş olan ünlü siyasetçi Franz von Papen’i Türkiye büyükelçisi olarak atamıştır. Bu atama da Türkiye’ye Almanya’nın verdiği önemi göstermektedir. Papen de bu görevini bütün enerjisini ve siyasi yeteneğini kullanarak hakkıyla yürütmüştür. Ancak bütün enerjisi, ikna kabiliyeti ve ustalığına karşın Türkiye’yi kendi tarafına çekmeyi, yani siyasi partner yapabilmeyi becerememiştir. Bu konuda ilerleme sağlayamayınca Türkiye’nin savaşta tarafsız kalmasını sağlayarak ticari ilişkileri geliştirmeye odaklanmıştır. İncelenen dönemde Türk-Alman ticareti büyük gelişme göstermiştir. Öyle ki Türkiye’nin dış ticaretine Almanya egemen olmuştur. Dış ticaretinin yarısı Almanya ile doldurulmuştur. Özellikle savaş yıllarında bu durum yukarıda değinildiği biçimiyle bir seyir izlemiştir. Türkiye dış ticareti için yeterli finansmana sahip değildir. Finansman ihtiyacı içinde bir ülkedir. Bu konuda dış desteğe ihtiyaç duymaktadır. Konuyla ilgili olarak İngiltere’ye de başvurulur. Gerçi İngiltere de Türkiye’ye kredi açar. Ancak bu Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır. Bu boşluğu ve ihtiyacı Almanya giderecektir. Almanya iki büyük kredi açmıştır. Türkiye’ye açtığı kredilerin toplamı 250 milyon marktır. Fakat belirtilmesi gereken olgu, alınan bu kredilerin yine Alman malları ve Alman savaş malzemeleri alımında kullanılmasının zorunluluğudur. Almanya ile yapılan ticarette öne çıkan bir olgu da takas yöntemidir. Takas, iki ülkenin de savaş koşullarında oluşan büyük döviz ihtiyacından kaynaklanan bir zorunluluktur. Bu ticaretten iki ülke de kendi hesaplarına göre kazançlı çıkmışlardır. Türkiye bu sayede elindeki belki başka ülkelere pazarlayamayacağı ürünlerini de Almanya’ya satma imkânına kavuşmuştur. Almanya’da Türkiye’nin başka pazarlardan da temin edebileceği malları, sanayi ürünlerini ve savaş gereçlerini Türkiye’ye bol miktarda satabilmiştir. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 97 Muzaffer DENİZ Almanya’nın Türkiye’ye, Türk dışalımının yarısı büyüklüğünde mal satmasında iki kazancı vardır. Birincisi yukarıda değinildiği üzere ürettiği sanayi ürünleri için Türkiye iyi bir pazardır. İkinci olarak ise Türkiye için bu büyüklükte ticaretin getirdiği siyasal etkidir. Almanya yaptığı ticaret, takas ve verdiği kredi ile Türkiye’yi hem ekonomik hem siyasal hegemonyası altına almak istemiştir. Sonuç olarak bunda başarılı da olmuştur. Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile yaptığı ittifak anlaşması Türkiye’yi Almanya ve İtalya ile savaşa girmesini gerektirdiği halde hem bu ilişkilerin etkisi hem Almanya’nın büyük askeri gücünün caydırıcılığı hem de savaş dışı kalma politikasının etkisi ile tarafsız kalmıştır. Daha doğrusu tarafsız kalmayı becerebilmiştir. Bunda Almanya’nın Türkiye’yi işgal etmeme politikasının da rolü ve etkisi olmuştur. Sonuç itibarıyla incelenen dönemde Türkiye ile Almanya arasında yapılan anlaşmaları iki ülke arasında iyi ilişkiler kurulmasını ve savaş boyunca devam etmesini sağlamıştır. İnişli çıkışlı olsa da zaman zaman ilişkiler gerginleşse de Türk Alman ilişkileri ve iki ülke arasında yapılan anlaşmalar, dostane ilişkiler Türkiye’nin Almanya ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini kestiği 3 Ağustos 1944 tarihine kadar sürmüş, ancak artık Almanya’nın kesin yenilgisinin ortaya çıktığı dönemde sona ermiştir. KAYNAKLAR Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Akten zur deutschen Auswärtigen Politik 1918-1945, Serie D: 1937-1945, Band: VII, die Krigsjahre, erster Band: 4 September bis 18 März 1940, Nr. 390: 27 Kasım 1939 taih ve 522 sayılı Ankara Büyükelçiliği’nden Alman Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen telgraf. Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Akten zur deutschen Auwärtigen Politik 1918-1945, Serie D: 1937-1945, Band: VII, die Krigsjahre, erster Band: 4 September bis 18 März 1940, Nr. 69: 14 Eylül 1939 tarihinde Büyükleçi von Papen’den Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop’a çekilen telgraf; aynı yer Nr. 324: 3 Kasım 1939 tarih ve POL II 4228 sayılı Bakan Ribbentrop’tan Elçi Von Papen’e gönderilen yazı. Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Akten zur deutschen Auwärtigen Politik 1918-1945, Serie D: 1937-1945, Band: VII, die Krigsjahre, erster Band: 4 September bis 18 März 1940, Nr. 330: 7 Kasım 1939 tarih ve 416 sayılı Alman Dışişleri Bakanlığı Ekonomi Politikası Dairesinden Ankara Büyükelçiliği’ne gönderilen telgraf. Churchill, Winston, 2. Dünya Savaşı Hatıraları Savaşın Alacakaranlık Dönemi 1939-1940, Örgün Yayınevi, İstanbul 2004. Churchill, Winston, 2. Dünya Savaşı Hatıraları Tek Başımıza Mücadele 1940, Örgün yayınevi, İstanbul 2005. Çalık, Ramazan, “Türk-Alman İlişkileri (1923-1945)”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002. Gülmez, Nurettin-Demirci, Ersin, “von Papen’in Türkiye Büyükelçiliği”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XIII/27, 2013 Güz, s. 225-250. Hale, William, Türk Dış Politikası 1774-2000, Mozaik yayınları, İstanbul 2003. Jaeschke, Gotthard, Türkiye Kronolojisi (1938-1945), ttk yayınları, Ankara 1990 Koçak, Cemil, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), ttk yayınları, Ankara 2013. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 98 Hitler Dönemi Türk-Alman Anlaşmaları Koçak, Cemil, Türk-Alman İlişkileri 1923-1939, ttk yayınları Ankara 1991. Resmi Gazete, 10 Ağustos 1940, S. 4584. Resmi Gazete, 11 Temmuz 1936, S. 3353. Resmi Gazete, 12 Mayıs 1939, S. 4206. Resmi Gazete, 17 Aralık 1942, S. 5285. Resmi Gazete, 17 Haziran 1935, S. 3030. Resmi Gazete, 2 Temmuz 1941, S. 4849. Resmi Gazete, 21 Nisan 1943,S. 5387. Resmi Gazete, 22 Aralık 1941, S. 4990. Resmi Gazete, 22 Teşrinievvel (Ekim) 1937, S. 3741. Resmi Gazete, 25 Kanunusani (Ocak) 1939, S. 4120. Resmi Gazete, 26 Haziran 1930, S. 1530. Resmi Gazete, 7 Nisan 1944, S. 5675. Soysal, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, c. 1 (1920-1945), ttk yayınları, Ankara 2000. Türkgeldi, Ali Fuat, Moudros [Mondros] ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Türk DevrimTarihi Enstitüsü, Ankara 1948. Weisband, Edward, 2. Dünya Savaşında İnönü’nün Dış Politikası, Milliyet Yayınları, İstanbul 1974, s. 161. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 85-99 99