ÇEVRE MUHASEBESİ İnsanlık bilim ve teknolojiyi kullanarak yaşam kalitesini yükseltebilmek için, bir yandan ekonomik gelişmeyi ve kalkınmayı sağlarken, diğer yandan bu gelişme ve kalkınma faaliyetleri sonucu meydana gelen hava, su ve toprak kirliliği gibi çevre sorunlarını azaltmak ve önlemek için çalışmaktadır. Genelde ilk amaçlarından birisi kâr elde etmek olan işletmeler; çevreye özen göstermemek gibi bir yanılgıya düştüklerinde, orta ve uzun dönemde iş yapacakları ve kâr sağlayacakları çevreyi bulamayacaklarının bilincine varınca, üretim yöntemleri ve yatırım planlarında çevreciliğe önem vermeleri gerçeğinde birleşerek “çevre korumaya” yönelik çalışmalara başlamışlardır. Diğer yandan toplumsal baskılar, tüketici talepleri, çevreyle ilgili çeşitli organizasyonlar ve yasal düzenlemeler, işletmeleri çevre konusunda duyarlı davranmaya ve karar alma süreçlerinde çevresel faktörleri de dikkate almaya yöneltmiştir. Geleneksel finansal raporlar veya açıklamaları ile yetinmeyen işletme dışı gruplar, günümüzde hızla gelişen doğal çevre bilincine paralel olarak, işletmelerden ayrıca çevre konularını da içeren raporlar istemektedirler. (Yarbaşı, 1998; 50) İşletmeler katlandıkları çevresel faaliyetlerle ilgili bilgileri bu raporlarda düzenli olarak sunarken finansal bilgileri de göstermektedirler. Genel anlamda çevre muhasebesi; çevre ve ekonomi arasındaki etkileşim sonucunda çevrede oluşan niteliksel ve niceliksel olumsuzlukların belirlenmesi, belirlenen bu olumsuzlukların fiziksel ve parasal değerlerinin hesaplanarak izlenmesi üzerinde durur. Çevre muhasebesi işlem muhasebesi içinde yer alan ve türsel muhasebeler içinde düşünülebilecek olan bir muhasebe türü olup, çevrenin artan önemi nedeniyle, muhasebe sistemi içerisindeki çevresel faaliyet ve maliyetlerinin belirlenebilmesi ve raporlanmasını amaçlayan bir muhasebedir. Son yıllarda, araştırmacılar çevre ile ekonomi arasındaki karmaşık ilişkiler ağının giderek daha çok farkına varımışlardır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde, sürdürülebilir kalkınma amaçları ile tutarlı iktisadi ve çevresel politikalar oluşturabilmek konusunda yoğun bir çaba gözlenmektedir. Ancak , bu , geleneksel iktisadi karar alma, veri toplama ve model oluşturma süreçlerinin sürdürülebilir kalkınma amaçları ile tutarlı olacak şekilde yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir. 1960’lardan beri “her ne pahasına olursa olsun ekonomik büyüme” diyenler ile “önce çevre” diyenler olmak üzere iki grup ortaya çıkmış ve bunlar arasında son kırk yıldır hararetli tartışmalar olmuştur. Birinci gruba girenler öncelikle ekonomik kalkınmanın ve refahın amaçlanması gerektiğini ve bunun sonucunda da ekonomi ile çevre arasındaki dengenin çevre aleyhine bozulmasının normal olduğunu savunmuşlardır. İkinci gruba girenler ise ekonomik büyümeden önce ekolojik dengenin ve tabiatın korunması gerektiğini öne sürmüşlerdir. 1960 ile 1970 arasındaki yıllarda taviz vermez tavırlarla sürdürülen bu tartışmalar, 1970’lerden sonra yerini ölçülü ve daha yumuşak tartışmalara bırakmıştır. Gerek çevrecilerin sayısının artması ve gerekse toplumsal çevre bilincinin artmasıyla birlikte 1970’lerde ekolojik dengeyi ve doğayı koruma bilinci yasalara yansımaya başlamıştır. 19731977 döneminde, çok uluslu şirketler çevre konusunda bilinçlenmeye öncülük ederek, çevre yönetim fonksiyonunu örgüt yapılarına katmışlardır. 1980-1990 dönemi artık pek çok işletmenin çevresel sorunlarla doğrudan ilgilendiği ve sorunları çözmek için gayret sarf ettiği bir dönemdir. Bu dönemde çevre sorunları küresel boyutta tartışılmıştır. Hem firma bazında hem de ülke bazında önlemler ve çözümler bulunmaya çalışılmıştır. 1990’lı yıllarda “doğal çevre korunarak ekonomik kalkınma nasıl gerçekleştirilebilir” sorusuna herkes cevap aramaya başlamıştır. Bu dönemde yapılan çalışmalar sonucunda “sürdürülebilir kalkınma (sustainable development)” modeli doğmuştur. “Sürdürülebilir Kalkınma”, ekonomi ile çevre arasında entegrasyon sağlamaya çalışan bir kalkınma modelidir. Uzun dönemde çevreyi dikkate alan tek kalkınma modeli olup tüm kaynakları israf edilmeden, optimum kullanımını amaçlamaktadır. Bu model, hem doğal kaynakların etkinliğini hem de çevresel kalitenin korunmasını amaçlayarak ekonomik büyüme ile ekolojik dengeyi birlikte ele alır. Çevresel sorunları çözebilmek ve çevre kalitesini maksimum kılabilmek için bütün bilim dalları hummalı bir faaliyet içindedir. Bu doğrultuda muhasebe biliminin de çevreye ilişkin araştırmalarda bulunması ve çevre konusundan sorumlu tutulması gerekir. Muhasebeciler de çevresel sorunların çözümüne katkıda bulunabilmek için Çevre Muhasebesi kavramını gündeme getirmiştir Çevre muhasebesi, kendinden daha kapsamlı olan sosyal muhasebenin bir alt dalını oluşturmaktadır. Yeşil muhasebe (Green Accounting) olarak da ifade edilen çevre muhasebesi, günümüzde çevresel konuların cazipliği ve hızlı sanayileşme sonucu öneminin giderek artması nedeniyle sosyal muhasebenin alt dalları içerisinde en popüleri olmuştur. Çevre muhasebesi, ekonomi ve çevre arasındaki etkileşimi açıklamak amacıyla çevrenin durumu ve gelişim hakkında makro seviyede bilgi üretmek olarak tanımlanabilir. Çevre muhasebesi, finansal muhasebede ölçümlenme işlevlerinin, örneğin, finansal raporlama ve işletme içi ve işletme dışı çevre faktörlerinin dikkatle uygulanmasıdır. Çevresel maliyetlerin bir kısmı çevreyi korumak amacıyla gerçekleştirilen faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkmakta, bazı çevresel maliyetler ise çevresel kaynakların kullanımları sonucunda oluşmaktadır. Diğer çevresel maliyetler de işletmelerin sebep olduğu çevresel kirlilikler nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Bu tespitler doğrultusunda çevresel maliyetler; önleme maliyetleri, kullanma maliyetleri ve zarar maliyetleri olmak üzere üç başlık altında sınıflandırılabilir. Birleşmiş Milletler (BM)’in 1992’de Rio de Janeiro’da yaptığı Çevre Kalkınma Konferansı (Yeryüzü Zirvesi)’nın aksiyon planı olan “Agenda 21” de şöyle tanımlanmaktadır : “ Global çevrenin bozulmasının temel nedeninin özellikle gelişmiş ülkelerdeki sürdürülemez tüketim ve üretim biçimleri”dir. Sürdürülebilir tüketim, çevrenin bugünkü ve gelecekteki nesillerin gereksinimlerini tatmin etme kapasitesini zedelemeden insanların temel gereksinimlerinin giderilmesi anlamına gelmektedir. Çevre muhasebesinin temel felsefesi; doğal çevrenin önemini çok çarpıcı olarak ifade eden, Kuzey Amerika yerlilerinin “ Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık ” atasözü ve benzeri görüşlere dayanmaktadır. Birleşmiş Milletler çevre muhasebe sistemini SNA93’e dayanan Milli muhasebe sistemi ile bütünleştirmek için bir uydu hesaplar sistemi önermiştir. Bu sisteme Bütünleşik Çevresel ve Ekonomik Hesaplar sistemi adı verilmiştir. (SEEA) (BM 1993). Bu sistemin amacı, çevreyi korumanın maliyetini gözönüne alarak, kirlilik önleyici politikaların sürdürülebilir kalkınma amaçlarıyla tutarlı bir biçimde oluşturulmasına yardımcı olacak bir veri sistemi geliştirmektir. Bu muhasebe sisteminde iktisadi faaliyetlerin çevre üzerindeki olumsuz etkileri de Milli Muhasebe siteminin içine alınmaya çalışılmaktadır. Böyle bir sistemin oluşturulması, tüketim ve üretimden kaynaklanan iktisadi faaliyetlerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması için yapılan harcamaların ve maliyetlerin milli hesaplar sisteminin içinde değerlendirilmesi ile mümkün olabilir. SEEA sistemi, Birleşmiş Milletler ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından kabul edilmiş ve önerilmitir. Kore, Tayland, Kolombiya, Gana, Endonezya, Japonya, Meksika, Papua Yeni Ginesi, Filipinler ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler SNA93 ile tutarlı uydu hesaplarını geliştirmek için çalışmalara başlamışlardır. Çevresel hesaplar, şu anda kullanılan milli muhasebe sistemi ile tutarlı olmalıdır. Birleşmiş Milletler, bu nedenle, milli hesaplar sistemi ile uyumlu ve tutarlı olan çevresel hesaplar sistemini geliştirmek için uydu muhasebe sistemini önermektedir. Bu sistemin iki amacı vardır. İlki, üretim ve tüketim faaliyetlerinden oluşan kirliliğin ve varolan doğal kaynakların fiziksel muhasebesini yapmaktır. İkinci amaç ise, çevresel sermaye stokunda olan değişimlerin parasal muhasebesini geliştirmek ve bu muhasebe sistemini milli gelir hesapları ile tutarlı bir biçimde savunma harcamalarıyla birleştirmektir. Çevresel ve ekonomik hesapları birleştirecek olan bu sistem, sürdürülebilir kalkınma amaçları ile tutarlı iktisat ve çevre politikaları geliştirmek için önemli bir araç olacaktır. Bu sistem aynı zamanda, çevreyi göz önüne alan milli gelir hesaplarını geliştirmek için de yardımcı olacak olan bir araçtır. Milli Gelir Hesapları, Girdi-Çıktı Hesapları ve Üretim Hesapları’nı kapsayan Milli Muhasebe Sistemi, iktisadi politika geliştirme ve bu politikaları analiz etme sürecinin önemli bir parçasıdır. Bu geleneksel muhasebe sistemi, iktisadi büyüme, iktisadi gelişmenin eğilimleri ve sosyal refahın analizinde kullanılabilecek önemli göstergeler sağlamıştır. Buna rağmen, varolan biçimiyle milli muhasebe sitemi, çevredeki bozulmanın ekonomideki ve sosyal refahdaki etkilerini yansıtacak göstergelerden yoksundur. Milli gelir hesaplarının çevreyi de kapsayacak biçimde değiştirilmesi gerekliliği, 1960 lardan sonra yoğun olarak tartışılmıştır. Çevresel muhasebenin milli gelir muhasebesiyle birlikte bütünleşik olarak ele alınması hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde farklı biçimlerde denendiler. Ancak, günümüzde çevre hesapları, milli muhasebe sistemlerin bütünleşmiş ve tutarlı bir parçası olmadığı gibi, bu ülkelerde yapılan çalışmalar da hala deneysel sayılabilirler. Bu çalışmada, çevresel hesapların bugünkü durumu, hangi ülkelerin neler denediği, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde denenen farklı yöntemler, ve bu hesapların tutarlı olması için neler yapılması gerektiği tartışılmaktadır. Prof.Dr. Ahmet KIZIL