Dünya Çevre Günü - Orman ve Su İşleri Bakanlığı

advertisement
“DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ”
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI PROF. DR. VEYSEL EROĞLU’NUN
KONUŞMA METNİ
5 Haziran 2008 – ANTALYA
Sayın Misafirler,
Saygıdeğer Basın Mensupları,
Bütün Çevre Gönüllüleri,
Bugün; toprağı, suyu, havasıyla içinde yaşadığımız çevrenin günüdür. Çevre;
insan ve tabiat varlıklarının birbirleriyle etkileşim içinde bulunduğu bir sistemdir.
1972 yılından beri 5 Haziran, Dünya Çevre Günü olarak kutlanmaktadır.
Her 5 Haziran daha sağlıklı bir çevre, daha temiz bir dünya için umutları
yeşertir, çabaları yoğunlaştırır.
Türkiye; yer şekilleri, dağları, akarsuları ile ormanın bozkıra, bozkırın denize
yakınlığıyla olağanüstü, yeryüzünde başka bir yerde görülmeyen bir çevre
çeşitliliğine sahiptir.
Ülkemiz, tabii alanlar bakımından gerçekten de dünyanın en önemli
alanlarından biridir. Dünya genelinde hassasiyetle korunması gereken 34 sıcak
noktanın 3 tanesi ülkemizde bulunmaktadır.
Bu hazinelerin, gelecek kuşakların ihtiyaçları gözetilerek korunmasına yönelik
çevre yönetim sistemleri oluşturulması, hem ülkemiz hem de dünyamız için bir
sorumluluktur.
Tabiat sevgisi ve çevre hassasiyeti daima bizim kültürümüzün önemli parçası
olmuştur. “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.” atasözümüz emekle, sevgiyle
yaşanılan yerin bir cennet köşesine çevrilebileceğini en iyi şekilde anlatır.
1
İnsanlık, varoluşundan bu yana çevresini kendi ihtiyaçları doğrultusunda
biçimlendirmeye çalışmış, bu zaman zarfında da çevreyi etkilemiş ve ondan
etkilenmiştir. Nasıl ki tabiatın insan hayatı üzerinde derin tesirleri varsa, bizlerin
faaliyetleri de tabiat üzerinde tesirde bulunmaktadır.
Bizim hedefimiz tabiatın gösterdiği yoldan gitmek yani onu tahrip etmeden,
onunla uyum içinde yaşamayı başarabilmektir.
Anayasamızda ifadesini bulan “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı”
çevre politikalarımızın esasını oluşturmaktadır. Bu çerçeveye, 2007-2013 yıllarını
kapsayan 9. Kalkınma Planı’nda da hassasiyetle uyulmuştur.
Tabii kaynakların yönetiminde; varolan kaynakların korunması birinci
önceliğimizdir. Koruyarak kullanmayı, en önemli prensip olarak kabul ettik.
Bu prensibi; ulaştırmadan tarıma, enerden sanayiye bütün sektörlerde işler
hale getirmek için kanun ve yönetmelikleri güncelleştiriyoruz.
Çevre konusunda özellikle son beş yılda uzun süre sürüncemede kalan Çevre
Kanunu ve çok sayıda yönetmeliği yürürlüğe soktuk.
Çevre Kanunu ile Türkiye çevre konusunda çok ciddi bir sıçrama
gerçekleştirmiştir.
Ayrıca Ağaçlandırma, Su, Biyolojik Çeşitlilik, Atık, Orman Yangınları gibi
çevre ile alakalı hususlarda Eylem Planları hazırladık. Böylece nereden nereye
geldiğimizi ve varmak istediğimiz noktayı somut olarak görüyoruz. Misal olarak,
atık sektöründe 2003 yılında 15 olan düzenli katı atık bertaraf tesisi sayısı, bugün bu
rakamın iki katından fazladır. 2012 yılına kadar bütün ülkeye yaymayı planladığımız
tesislerle 50 milyon kişinin atıklarını düzenli şekilde bertaraf edeceğiz.
Aynı dönemde şu anda yarısını tamamladığımız Çevre Düzeni Planları’nı da
hayata geçirerek, bütün şehirlerde çevre ile uyumlu ve düzenli gelişmenin zemini
oluşturacağız. Yine son 5 yılda, planı ve çalışmaları tamamlanan korunan alanların
sayısı, ilk Milli Parkın ilan edildiği 1958 yılından itibaren geçen 45 yıllık
süredekinden tam 3 kat fazladır.
2
Malumunuz olduğu üzere, hükümetimiz çok önemli bir meseleye al atarak,
GAP’ın biran önce bitirilmesi için çalışmaları hızlandırmış ve daha önce
yapılmayanı yaparak büyük bir kaynağı bu projelere aktarmıştır. Böylece ülkemizin
toprak ve su potansiyeli doğru şekilde değerlendirilebilecek, insanımıza iş ve aş
olarak yansıyacaktır. Ayrıca bölgedeki tuzlanma ve çölleşme konusunda da önemli
projeler yürütülecektir.
Yaban Hayatının korunması için Bern Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik
Sözleşmesi, Karadeniz ve Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi gibi
uluslararası pek çok sözleşmeye imza atan ülkemiz, küresel sorumluluklarının da
farkındadır.
Türkiye, sera gazı emisyonları hususunda “ortak fakat farklılaştırılmış
sorumluluk” ilkesinin benimsendiği İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf
ülkelerden biri olarak yükümlülüklerini yerine getirme gayretindedir.
Bu çerçevede Türkiye’nin iklim değişikliği alanında izleyeceği politikaların
belirlenmesi için Çevre ve Orman Bakanlığı’nın başkanlığında İklim Değişikliği
Koordinasyon Kurulu ve 8 adet Çalışma Grubu oluşturulmuştur.
Geçen yıl iklim değişikliği başlığıyla kutlanan Dünya Çevre Günü’nün bu
yılki ana teması da aynı konu ile alakalıdır.
“Alışkanlıklarından Vazgeç! Daha Düşük Karbon Ekonomisine Doğru”
sloganıyla yürütülen çalışmalarda, Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP, sera
gazı emisyonlarına dikkat çekmeyi hedeflemektedir.
Aslında bilindiği üzere sera gazları iklim için çok mühimdir. Bu gazlar
olmasaydı, yeryüzünde ortalama sıcaklık -20 civarında olacaktı ve canlı hayatı
mümkün olmayacaktı. Burada esas problem, insanların diğer faaliyetlerine bağlı
olarak sera gazı tesirlerinin artışıdır.
İklim değişikliği ile alakalı iki temel alan, su ve enerji olarak görünmektedir.
Su sektöründe, en önemli tedbir, sulamada tasarruf sağlanmasıdır. Çünkü
ülkemizde suyun %70’i sulama için harcanmaktadır. Bu sebeple 2003 yılından
3
itibaren zirai sulamada kapalı sistemlere geçiş, ivme kazanmıştır. Ayrıca kredi
yoluyla çiftçilerimizin damla sulama sistemine geçişleri kolaylaştırılmıştır.
İçme suyu tedbirlerinin başında da su depolama tesislerinin artırılması
gelmektedir. Bireysel ölçekte tasarruflar da çok faydalı olacaktır.
Atıksu arıtımı ile bu suların sulamada kullanılması, şehir ve sulama
şebekelerinde kayıpların azaltılması ve şebekelerin yenilenmesi de gerekmektedir.
Burada belediyeler ve özel sektörün yatırımlarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Enerji alanında ise enerji verimliliği ve temiz enerji kaynaklarının kullanımı
gerekmektedir.
Binaların, makinelerin enerji verimliliği esasına göre tasarlanması ve enerji
kayıplarının önlenmesi düşük karbon ekonomilerini beraberinde getirecek ve
güçlendirecektir.
Enerji üretimi, bugün sera gazı emisyonları bakımından kilit sektörlerden
biridir. İklim değişikliği ile mücadelede en önemli faaliyet, yeşil enerji kaynaklarının
kullanımıdır.
Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları konusunda çok ciddi potansiyeli
vardır. Misal olarak, dünyanın toplam jeotermal potansiyelinin sekizde birini elinde
bulundurmaktadır. Biz bunların daha süratli hayata geçirilmesi için çalışıyoruz. Bu
bağlamda 2003 yılında önemli bir adım atmış ve henüz %36’sını kullanabildiğimiz
hidroelektrik potansiyelimizi özel sektöre açmıştık.
Bunun yanında diğer temiz enerji kaynaklarımızı değerlendirmek için de ciddi
adımlar atılmaktadır. Mevcut potansiyeli belirlemek için bir rüzgâr atlası
hazırlanmıştır.
Ülkemiz sera gazının azaltılması yolunda çevre dostu, enerji güvenliği ve
çeşitliliğimizi arttıran biyoyakıtlara oldukça önem vermektedir.
15 milyon tonluk biyokütle potansiyelimizi tamamen harekete geçirilmesi
için mali destek projeleri uygulanmaktadır.
4
İklim değişikliği ile mücadelede, yeni enerji teknolojilerine yönelik Ar-Ge
çalışmaları da hızla artmaktadır. Bu çerçevede; hibrid teknolojisi ve hidrojenin yakıt
olarak kullanılmasına yönelik bilimsel çalışmalar devam etmektedir.
Eski araçların trafikten çekilmesi, büyük şehirlerde toplu taşımacılığın teşviki
de önemli miktarda sera gazı emisyonunu önleyecektir.
Küresel ısınma ile mücadele için bütün bunların yanı sıra karbonu tutan tabii
alanlarımızdaki kaybı engellememiz lazım. Bunun yolu da orman alanlarının
korunması ve artırılmasından geçmektedir.
Ormanlar, toprak ve su rejiminin korunmasından iklimi dengelemeye kadar
çok hayati işlevleri olan, insanoğlunun vazgeçilmez kaynaklardır.
Türkiye’de ormanlar, 1990’da 43 milyon ton, 2004’te ise 74 milyon ton sera
gazını yutmuştur. Hedefimiz 2007 Aralık ayında Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın himayelerinde başlattığımız Milli Ağaçlandırma Seferberliği ile bu
oranı artırmaktır.
Sayıları her geçen gün artan Kent Ormanları da bir taraftan şehirlerde karbon
yutağı vazifesi görecek, diğer taraftan da insanımızı yaşadığı yerin yanı başında
yeşille buluşturacaktır.
Böylece, ülkemizin her karışı, bir şairin mısralarında “Bir yer düşünüyorum,
yemyeşil; bilmem, neresinde yurdun?” diye dile getirdiği yeşiller bahçesi haline
getirmek istiyoruz. Ancak bu çalışmaların başarıya ulaşması için bütün
vatandaşlarımızın toplumsal desteğine ihtiyaç duyuyoruz.
Çevre; bir eğitim meselesidir ancak bu sadece bir bakanlığın, tek başına bir
kurumun başarabileceği bir iş değildir. Bütün kişi ve kurumların içinde yer almasını
gerektiren bir seferberliktir.
Bütün canlılara hayat bahşeden tabiat ve çevrenin öneminin bir kez daha
yüksek sesle dile getirildiği bugün, daha güzel bir dünya için herkese açık bir
davettir.
Daha temiz bir çevrede yaşamak dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
5
Download