“Bir yalana 24 saat avans ver; ona yetişmek için 100 yıl gerekecektir.” (İngiliz Yazar C.F.Dixon-Johnson tarafından söylenen bu söz, 1916’da yazdığı “Ermeniler” adlı, Ermenilerin uydurmalarını ve yalanlarını ifşa eden kitabından alınmıştır. ERMEENİ UYDURMALARI Sahte Dokümanları Açıklayan ve Yalanları Ortaya Çıkaran “Broşürler Serisi” nin Listesi ŞUNA İNANABİLİR MİSİNİZ? Talat Paşa’nın portresinin “Apotheosis of War” adındaki savaşa ithaf edilen yağlıboya tablo üzerine monte edilerek, Der Völkermord an den Armeniern vor Gericht, Carroll & Graff Publishers, NY, 1980 kitabının kapağında bu kafataslarının Ermenilere ait olduğu iddiasıyla yayınlandığına ve dünya liderlerine yollanan kartpostallarda yer aldığına… (Bkz. Türkkaya Ataöv, Ermeni Belge Düzmeciliği, İleri yayınları, ISBN: 9944-109-08-8). BÖYLE BİRŞEY DÜŞÜNEBİLİR MİSİNİZ? Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün köpek yavrularıyla çektirdiği fotoğrafın foto montajla vahşileştirilerek UCLA Üniversitesinde poster olarak kullanıldığına… (Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Armenian Falsifications, Okey “ Enterprises, Inc., New York, NY, 2008) HİTLER’E ATFEDİLEN SÖZ’ün Washington DC’deki Holokast Müzesi’nin duvarında yer bulduğuna… (Heath Lowry, “TheUnited States Congress and Adolf Hitler on the Armenians,” Political Communication and Persuasion 3, 1985: 123). İNANIR MIYDINIZ? Donald Bloxham’ın The Great Game of Genocide - Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians 2005 kitabında, birkaç fotoğrafın birleştirilmesiyle elde edilen bir fotoğraf çorbasının altına “Elindeki ekmeği göstererek açlıktan kıvranan Ermenilerle alay eden Türk memuru” yazılacağına, hem de Oxford Üniversitesi’nin yayınlayabileceğine… SOYKIRIM MI??? SİZ KARAR VERİN. Birleşmiş Milletler Soykırım tanımının ve geçmiş tecrübelerin ışığında Guenter Lewy’nin, “Can there be genocide without the intent to commit genocide?” Journal of Genocide Research, 9. Cilt, 4. Baskı, Aralık 2007, s. 661 – 674 makalesine bakınız. SAYILARLA OYUN MU OYNANIYOR? (Şükrü S. Aya, The Genocide of Truth, İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2008,15. Bölüm). ERMENİ TERÖRÜNE KURBAN GİDENLER: Ermeni terörist örgütleri ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) / JCAG (Justice Commandos Against Genocide) ve ARA’nın sadece Türk oldukları için dünya başkentlerinde katlettiği diplomatlarla aileleri… ÇÖKEN ÜÇ SÜTUN Amerikan Kongresinin hatalı kararnamelerinin kökeni için bakınız: Guenter Lewy, “Revisiting the Armenian Genocide,” Middle East Quarterly, Fall 2005.) HENRY MORGENTHAU SENIOR’a atfen ABD’yi Birinci Dünya Savaşına sokmak amacıyla Amerikan halkını galeyana getirecek şekilde yazılan Ambassador Morgenthau’s Story adlı kitabın, Morgenthau’nun gerçek anılarında bulunmayan yalanlarla bezenmesinin içyüzü için bkz: Heath Lowry, The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, The Isis Press, İstanbul, Türkiye, 1990. Sayın Okurumuz; lütfen Ermenilere neden bu yalanlara ve sahtekârlıklara başvurduklarını sorunuz ve şu siteleri ziyaret ediniz: www.cptstrs.org, www.tallarmeniantale.com and www.armenians-1915.blogspot.com Hazırlayanlar: Concerned People To Set The Record Straight (CPTSTRS) ÖNSÖZ Onlarca yıldır sürdürülen sözde soykırım iddialarına cevap vermek için, küçük bir grup olarak toplanan bizler, ismimizden de anlaşılacağı gibi bu konuda söylenen yanlış sözleri ve yazılan uydurma iddialari düzeltmek üzere bir araya geldik ve kendimize “Concerned People To Set The Record Straight” , Türkçesi, yaklaşık olarak, “(Soykırımla İlgili) Yanlış Iddiaları Düzeltmek İsteyen İnsanlar“ adını verdik. Gayemize ulaşmak için de, ismimizdeki gibi, tarihi ve hakiki kayıtlara dönüyoruz ve bunları özetleyerek, dikkat çekici, düşündürücü ve ilginç bir şekilde anlatıp bastırarak toplantılarda, politikacıların ve halkın önüne koyarak herkesi bilgilendirmeye çalışıyoruz. Gayretlerimizin ardındaki itici güç şudur; Eğer hakikaten böyle bir ‘Soykırım’ olmuş olsa idi, 1915 olaylarının üstünden geçen bir asra yakın zaman içinde bunun delilleriyle birlikte çoktan ortaya çıkmış olması gerekirdi. İnanıyoruz ki; ellerinde sözde soykırıma ait inanılır bir delil olmadığı için Türkiye dışında yaşayan Ermeniler dünya kamuoyunu kazanmak için iddialarını çarpıtarak, değiştirerek ve sahte dokümanlar yaratarak ‘uydurmalara‘ başvurdular. Diğer yandan, onların bu ‘uydurmalarına’ karşı cevap vermek için makaleler, kitaplar ve ilmi çalışmalar yapıldı ise de bu çalışmalar ya birilerinin kitaplığında unutuldu ya da eğer Ermenilerin bu tip kitapları toplatıp yok ettirme çalışmalarından şans eseri kurtulabilmişse, kütüphanelerde toz topladı. Türkiye dışında yaşayan Ermenilerin diğer bir çalışması da bu konunun bazı ülkelerin okullarındaki tarihsel eğitim programlarından çıkarılarak, her olayın iki yüzü vardır prensibine aldırmadan Ermeni Soykırımı konusunda sadece kendi istediklerini duyurmaları ve öğretmeleri olmuştur. Bugün bizim üzerinde durduğumuz en önemli nokta, Türkiye dışında yaşayan Ermenilerin, bazı ülkelerdeki politikacılar ve meclis üyeleri arasında Türk-Ermeni ilişkileri konusunda yaratmayı başardığı yanlış ve uyduruk bilgilendirme olayıdır. Bu oldukça kuvvetli yanlış bilgilendirme ağını delmek için, bizler şimdilik, 1900 yılından bugüne kadar ortaya sürülmüş olan yalanları açıklayan ve ispat eden 9 adet broşür yayınladık. Bir Sivil Toplum Örgütü (STK) olarak, herhangi bir kişi, grup veya organizasyonun bize katılmasından çok memnun kalırız. Her tarafa yayılmış ve durmak bilmeyen Ermeni Uydurmaları’nı açıklayıp yalanları ortaya çıkarmayı amaçlayan her kişi, grup ve organizasyonla birlikte çalışmaktan çok memnun oluruz. “Concerned People To Set The Record Straight – CPTSTRS- “ info@cptstrs.org; www.cptstrs.org -2- olduğu söylenmekte ise de bu dokümanlar ilmi bir araştırmaya tabi tutulmamışlardır , Yeni dokümanlar ortaya çıkarılana kadar, Özel Teşkilat ile Ermeni cinayetleri arasındaki bağlantı desteksiz uydurmalardan başka bir şey olarak düşünülmemelidir.”….. Nihayet, Ermeni soykırım iddialarına destek veren ÜÇÜNCÜ SÜTUN Aram Andonian’ın Naim Bey’in Hatıraları adlı kitabıdır. Bir Osmanlı Ermeni’si olan Aram Andonian. 1914 savaş hazırlıklarında askeri kontrolör olarak vazifeli idi. Nisan 1915’deki tevkif ve İstanbul dışına sürülmesinden sonra Halep’e gitti ve orada geçici yaşam müsaadesini aldı. Halep’te iken, içinde devlette çalıştığı yıllarda eline geçen telgraf ve hükümet kararlarını içeren oldukça fazla miktarda resmi doküman bulunan hatıralarını kendisine veren Naim Bey adlı bir devlet memuru ile tanıştı. Andonian bu hatıraları Ermeniceye tercüme etti. Bir müddet gecikmeden sonra, bunlar Ermenice, Fransızca ve İngilizce olarak basıldı. Naim Bey’in Hatıraları’nda kopyaları bulunan dokümanlar soykırım iddialarını destekleyen en kuvvetli delillerdi Bilhassa, zamanın İç İşleri Bakanı Talat Paşa’nın telgrafları en kuvvetli deliller olarak gösteriliyordu. Naim Beyin hatıraları arasında yer alan pek çok dokümanın doğruluğu ve hakiki oluşu hakkında pek kuvvetli şüpheler vardır. 15 Mart, 1921’ de Talat Paşa’yı Berlin’de öldüren Soghomon Tehlirian’ın 1921’deki Alman mahkeme duruşmaları esnasında bu telgraflardan 5 tanesinin doğruluğunu kabul ettiğini iddia eden Ermeni ilim adamları vardır. Fakat 1921’de basılan stenografik kayıtlar, katilin savunma avukatı von Gordon’in bu 5 telgrafın doğruluğu ispat edilmeden delil olarak mahkemeye sunulmasından vazgeçtiğini göstermektedir. Naim Bey’in Hatıraları 1921’de basılıp piyasaya sürüldüğünde, Ermeni taraftarları Naim Beyi yaptıklarından pişman olduğu için hatalarını tamir etmeye çalışan dürüst bir kişi olarak lanse ettiler. Fakat Andonian tarafından 1937’de yazılan bir mektuba göre Naim Bey alkol bağımlısı ve kumarbaz bir kişi olarak açıklandı ve Naim Beyin dokümanlarının para karşılığında temin edildiği anlaşıldı. Andonian sonradan şunları yazdı; “Naim Bey hakkındaki hakikatler açıklandığında” hiçbir şeyi ispatlamadığımız ortaya çıktı. Daha önemlisi, “Hatıralar” önem ve güvenilirliğini kaybetmişti. Hiç kimse, para için sahte doküman hazırlayabilecek bir kumarbazın ve sarhoşun söyleyeceği tek kelimeye bile inanmayacaktı. Lewy der ki: “Sonuç olarak,Ermenilerin Birinci Dünya kayıplarını soykırım olarak sınıflandırmak için dayandıkları üç sütun, Genç Türk Rejiminin kasıtlı olarak katliam yaptığını kanıtlamaktan çok uzaktır. Planlı yok etme kararını ispat için ortaya atılan diğer deliller de daha inandırıcı değildir. -31- “Günümüzün yazarları, 1919-20 askeri mahkemelerine Müttefiklerin bir nevi cezalandırması olarak baktılar ve reddettiler.. O zamanda, muzaffer Müttefikler, mahkeme sonuçlarını, hukukun yanlış ifade edilmesi olarak kabul ettiler. Londra’ya yazdığı mektuplarda, o zamanki İngiliz Komutanı S.A.G Calthorpe, duruşmaların "bir palavra olduğunu ve hem kendi Hükümetimizin şerefini hem de Osmanlı Hükümetinin namını zedeleyecek şekilde geliştiğini söyledi. " Komutan John de Robeck’in görüşüne göre mahkeme ve ilan ettiği sonuçlar öyle başarısız idi ki“ kararlar hiçbir yerde kabul görmez ve uygulanamaz durumdaydılar.[ İngiliz Hükümeti. Duruşmaları yeniden Malta’da başlattığı zaman 1919–20 Osmanlı Mahkemelerinin kabul ettiği delillerin hiçbirisini kullanmadı.” ERMENİ UYDURMALARI Özel Teşkilat adı verilen İKİNCİ SÜTUN ve öldürme olaylarını önceden planlayarak gerçekleştirdiği iddia edilen bu kurum için Prof. Lewy, aynı makalede şunları söylemiştir: “1919-20’de kurulan Askeri Mahkemeler, Özel Teşkilat denilen grubun tahrip edici rollerine referansta bulunmuşlardır. Ermeni davasının taraftarlarının çoğu bu görüşü (suçlamayı) kabul etmişlerdir. Dadrian, Özel Teşkilat Grubu’nun elemanlarını, İttihat ve Terakki Cemiyetinin Ermenileri ortadan kaldırma planını yerine getirmek için kullandığı aletler olarak açıklamıştır. Adrian,"Bunların gayesi Türkiye’nin iç kısımlarındaki uzak bölgelerde ülke dığına çıkmakta olan Ermenilere ani baskınlar yapıp imha etmekti" diye yazmıştır. Özel Teşkilat’ın asıl gayesi Ermeni Soykırımı’nı gerçekleştirmekti. " demiştir. Fakat Lewy, devamla şunları söylemektedir: “Özel Teşkilatı cinayetlere bağlayan iddiaların çoğu, dokümanlara değil, onları okuyanların inanılması güç faraziyelerine dayanıyordu.. Dadrian, orijinal kaynakların desteklemediği iddialarda bulunan en çok tanınmış bilim adamları arasında idi. Kendisi Özel Teşkilatla Ermenilere yapılan cinayetler arasında bir bağı açıklamıştı ama bahis konusu dokümanı yazan Alman yazar yazısında Özel Teşkilat isminden katiyen bahsetmemiş ve onun yerine bir “pislik” kurum adını kullanmıştı. Ayrıca, Dadrian’ın iddiasının aksine Stange Bey’in Özel Teşkilat’la bir ilgisi olduğu konusunda hiç bir delil de yoktur.” …… “Osmanlı askeri arşivlerinde araştırma yapmış pek az Batılı ilim adamlarından biri olan Gweynne Dwyer, Ermeni cinayetleriyle Özel Teşkilat’ının bir ilişki olduğu iddiasını “dedikodu” olarak değerlendirmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genel Kurmay Başkanlığındaki arşivlerde Özel Teşkilata gönderilmiş şifreli telgrafların -30- Yukarıdaki liderlerden biri, çok sevdiği köpek yavruları ile birlikte bir sandalyede oturmaktadır. Sayfayı çevirdiğinizde, bu lidere yalancıların yarattığı uydurmalarla nasıl iftira atıldığını göreceksiniz. -3- Tekrar edersek; 1915 yılı Ermeni olaylarını Jön Türkler grubu mu organize etti? Massachusets-Amherst Universitesi Siyasal Bilimler Profesörü Guenter Lewy’nin de dediği gibi; “Ermeni ölümleri daha önceden planlanmıştır; öyleyse soykırımdır diyenlerin çoğu, görüşlerini üç sütuna dayandırmaktadırlar: (a) 191920’de kurulan Türk Askeri Mahkemelerinin Kararları ki Ermenileri öldürdüklerini iddia ederek Jön Türkler Hükümetine ait bazı görevlileri suçlu bulmuştu, (b) Özel Teşkilat adı altında kurulduğu ve olayları gerçekleştirdiği iddia edilen grubun rolü, (c) Naim Bey’in Hatıraları adlı kitap ki Dahiliye Bakanı Talat Paşa’nın Ermenilerin öldürülmesi emrini verdiği iddia edilen mektupları ihtiva ettiği iddia edilmektedir. Ancak, bu olaylar ve onları açıklayan kaynaklar dikkatle incelendiğinde, Ermeni ölümlerinin önceden planlandığı iddiasının, bırakın ispatlamasını, iddia edilmesinin bile çok tartışmalı bir temele oturtulduğunu işaret etmektedir”: Profesör Lewy, İLK SÜTUN – 1919-20 Türk Askeri Mahkemeleri’nin özelliklerini şöyle anlatmaya devam etmektedir: “Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşında yenilmesini takiben kurulan yeni hükümet, kendilerinden önceki Jön Türkler Hükümetini ciddi iddialarla suçlamıştı. Bu iddialar, 1908’de iktidara gelen ve o tarihten itibaren iktidarda olan İttihat ve Terakki Partisinin ileri gelenlerinin ve bazı üyelerinin Askeri Mahkemede yargılanmasıyla neticelenmişti. Suçlar, Anayasa’nın ihlal edilmesi, harp zamanında kar çıkarlı işler yapılması, hem Yunanlıların hem de Ermenilerin öldürülmesi gibi unsurları içeriyordu.” Ve ayrıca, Yukarıdaki fotoğraf, Ewing Galloway tarafından çekilmiştir, Atatürk’ün çok sevdiği köpekleri ile birlikte verdiği samimi bir pozudur. Halide Edip’in yazdığı ve 1930’da Yale University Press, New Haven, CT’de yayınlanmış olan Türkiye Batıya Dönüktür Biz Doğu’dan Gelir Batı’ya Doğru Gideriz adlı kitapta yer almıştır. -4- “Ermeni yazarlar askeri mahkemelerin, kendilerinin tarihi hakikatleri değiştirme planlarına yaptıkları katkıları övmüşlerdi, fakat böyle acele ile verilmiş kararlar, hem mahkemede takip edilen kurallar hem de buluşlarının güvenilirliği düşünülürse, çok problemli olmuşlardı. Askeri Mahkemeler, gerekli olan hukuki üslup ve usulden yoksundular. Osmanlı Hukukunu yakından tanıyan birkaç yazar, bilhassa askeri mahkemeler hakkında görüşlerini belirttiler. ……”.Duruşmalar boyunca, mahkeme hiçbir şahit dinlemedi ve karar, tamamen dokümanlara dayanmıştı ve ifadeler karşı tarafın avukatının sorgulamasına yer vermemişti ” Ve son analizde: -29- -28- ERMENİ UYDURMALARI 1915 Yılındaki Ermeni olaylarını Osmanlı İmparatorluğu’nun Jön Türkler grubu mu organize etti? Bu suale ‘evet’ diyenler iddialarını yukarıda görülen ve yıkılmakta olan ÜÇ SÜTUN’a dayandırmaktadırlar; sütunların isimleri acayip olduğundan değil, aşağıdaki sebeplerden: Bu fotoğraf ise, görüldüğü gibi, fotomontaj metodu ile utanmadan değiştirilmiştir. Bu sahte posteri gördüğünde, onunla gerçek fotoğraf arasındaki bağlantıyı kuran Prof. Türkkaya Ataöv’ün izniyle ABD’de yayınlanan, Ermeni Uydurmacalarını toparladığı kitabından alınmıştır. Bunları, milletvekillerinize ve senatörlerinize anlatarak bu seviyesiz ve alçakça yapılan uydurmalara inanmamalarını söyleyiniz. -5- -6- ERMENİ UYDURMALARI TECELLİ ARI 4 Mart 1981 Paris/France (Başkonsolos) ORHAN GÜNDÜZ 5 Mayıs 1982 Boston/ABD (Fahri Konsolos) Apotheosis of War adındaki tuval üzerine yağlı boya tablo, 1871-1872’de Vasily Vererschagin tarafından yapılmıştır. Bu tanınmış Rus ressamı 18421904 yılları arasında yaşamıştır ve eseri Moskova’daki Tretyakov Galeri’sinde sergilenmektedir.. Yukarıda görülen tablo, 1871 Prusya-Fransa Savaşına katılan meşhur Rus ressamı Vasily Vasilyevich Vereshchagin tarafından 1871-72 yıllarında yapılmış olup sanatkarın, savaşların feci neticeleri hakkındaki düşüncelerini yansıtmaktadır. Korkunç görünümlü bu realist manzara yüzünden eser, sonraları hiç bastırılmamış ve sergilenmemiştir. Fakat aynı eserin, 1921 yılından günümüze değin Daşnak Ermenileri tarafından, masum ve saf insanları kandırmak üzere nasıl kullanıldığını ilerideki sayfalarda göreceksiniz. BORA SÜELKAN 9 Eylül 1982 Burgazs/Bulgaristan (İdari Ataşe) IŞIK YÖNDER 28 Nisan 1984 M. SAVAŞ YERGÜZ CEMAL ÖZEN 9 Haziran 1981 24 Eylül 1981 Cenevre/isviçre Paris/Fransa (Konsolosluk koruması) (Başkonsolos) ERKUT AKBAY 7 Haziran 1982 Lizbon/Portekiz (İdari Ataşe) GALİP BALKAR 9 Mart 1983 Belgrad/Yugoslavya (Büyükelçi) ENVER ERGÜN 19 Kasım 1984 NADİDE AKBAY 7 Haziran 1982 Lizbon/Portekiz (İdari Ataşe) DURSUN AKSOY 14 Temmuz 1983 Brüksel/Belçika (İdari Ataşe) ERDOĞAN ÖZEN 20 Haziran 1984 KEMAL ARIKAN 28Ocak 1982 Los Angeles/ABD (Konsolosluk sekreteri) ATİLLA ALKIKAT 27 Ağustos 1982 Ottawa/Kanada (Askeri Ataşe) CAHİDE MIHCIOĞLU 27 Temmuz 1983 Lizbon/Portekiz (Konsolos eşi) Özen'in eşi MONİKA oğlu Murat ile yas tutu. A Myth of Terror kitabından Yazan: Erich Feigl Tahran/İran (Elçilik sekreterinin eşi) Viyana/Avusturya (BM Temsilcimiz) Viyana/Avusturya (İşçi Ataşesi) Devamı için lütfen bakınız: http://tallarmeniantale.com/ -27- MEHMET BAYDAR 27 Ocak 1973 Los Angeles/ABD (Baş Konsolos) BAHADIR DEMİR 27 Ocak 1973 Los Angeles/ABD (Konsolos) TALİP YENER 24 Ekim 1975 Paris/Fransa (Büyükelçi) OKTAR CİRİT 16 February 1976 Beirut/Lebanon (Elçilik sekreteri) BEŞİR BALCIOĞLU 2 Haziran 1978 Madrid/İspanya (Emekli büyükelçi) AHMET BENLER 12 Ekim 1979 The Hague/Netherlands (Büyükelçinin oğlu) NESLIHAN ÖZMEN 31 Temmuz 1980 ŞARIK ARIYAK 17 Aealık 1980 DANİŞ TUNALIGİL 22 Ekim 1975 Viyana/Avusturya (Büyükelçi) TAHA ÇARIM 9 Haziran 1977 Roma/İtalya (Büyükelçi) Atina/Yunanistan (Ataşenin kızı) Sidney/Avustralya (Başkonsolos) Sidney/Avustralya Paris/Fransa (Konsolosun koruması) (Çalışma Ataşesi) -26- İSMAİL EREZ Paris/Fransa 24 Ekim 1975 (Büyükelçi)) NECLA KÜNERALP 2 Haziran 1978 Madrid/İspanya (Büyükelçi eşi) YILMAZ ÇOLPAN 22 Aralık 1979 Paris/Fransa (Turism Ataşesi) GALIP ÖZMEN 31 Temmuz 1980 Atina/Yunanistan (Elçilik Ataşesi) ENGİN SEVER 17 Aralık 1980 REŞAT MORALI 4 Mart 1981 Yukarıdaki resim, “Ermeni Soykırımı Mahkemede” adı altında, Jön Türklerin liderlerinden biri olan Talat Paşa’nın fotoğrafı montaj olarak eklenerek, utanılmadan, ‘Türklerin Ermenilere işlediği vahşet’in deliliymiş gibi takdim edilmektedir… Profesör Türkkaya Ataöv’ün sayesinde şimdi biliyoruz ki, ne yukarıdaki Almanca kitabın kapağında ne de Farsça yazılmış başka bir kitapta veya dünya liderlerine yollanan kartpostallarda sunulanlar gerçek bir olayın fotoğrafı olmayıp, aslında bu yağlıboya eserin çeşitli yönlerden çekilmiş fotoğraflarıdır. Dikkat ediniz; bu yağlıboya tablo, daha Ermeni Sorununun ortalıkta olmadığı bir tarihte yapılmıştır… Prof. Türkkaya Ataöv’ün 1980lerde Ermenice dahil 8 dilde bu konuyu anlatan kitaplar yayınlamış olmasına rağmen, maalesef bugün hala, ANCA “Armenian National Committee of America” adlı bir kurum, sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıtmak için ellerinde başka bir delil bulunmadığından Amerikan halkını bu uydurmayla kandırmaya çalışmaktadır. -8- -7- ERMENİ UYDURMALARI ERMEN Nİ UYD DURMALARI KKUURRBBAANNLLAARRIINN FFOOTTOOĞĞRRAAFFLLAARRII İİSSM Mİİ ... ..ÖÖLLÜÜM M TTAARRİİHHİİ .... ÖÖLLDDÜÜĞĞÜÜ YYEERR M MEESSLLEEĞĞİİ …….. Yukarıdaki fotoğrafta bir yanlışlık var. Yanlışın ne olduğunu anlamakta size biraz sonra yardımcı olacağız. Paris’te bir Ermeni Terörist tarafından rehin tutulan bir kadın. Ermeni terörizmi 1980’lerin sonlarına doğru yavaşladı, fakat saldırılar durmadı. 7 Ekim 1991: Atina’daki TC Büyükelçiliğinde Basın Ataşesi olarak çalışan Çetin Görgü. 11 Aralık 1993: Bağdat’ta İdari Ataşe olarak çalışan Ali Kazmacı. 4 Temmuz, 1994: Haluk Sipahioğlu, Atina’daki TC Büyükelçiliğinde konsolos olarak çalışıyordu. 03.02.2009 tarihinde bile, http://forum.hyeclub.com/showthread.php?t=16228 adlı sitede grubumuzun (Concerned People to Set the Record Straight) bazı elemanları için şu konuşma geçiyordu; …Oh… Çok güzel bir kurban listesi… Şaka yapıyorum…) Saco Jan. Wolf Hunter’dan: http://www.armeniapedia.org/index.ph...enian_Campaign BU İNSANLAR BU İŞİN ŞAKASININ OLMAYACAĞINI BİLMELİLER !!!!!. -25- Şüphesiz; ‘Türkler dünyada bulunan insanlar arasında en centilmen olan birkaç milletten biridir’ dediğim zaman bana hak verirsiniz. Bu sözümü, harp ilanı olarak görmenizi istemem… Bunlardan bahsetmemin sebebi, size ABD’nin eski Büyük Elçisine karşı çıkmaktan korkmayan en az bir insanın hala ortada olduğunu göstermektir. Sonunda, dürüstlük kazanacaktır…” Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü adlı kitaptaki saptırmalar pek çoktur ama burada yerimiz müsait değil. Morgenthau’nın gayretlerine şahit olan pek az insandan biri olan Schneider’in mektubu ve Morgenthau’nun “Mektuplar”ı ve “Anılar”ındaki hakikatlerle, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü adlı kitap kıyaslandığında kitabın, olmuş olayların etrafına hakiki karakterlerin isimleri serpiştirilerek okuyucunun gözüne hayali bir örtü çekip, anlatılanlara hakikaten olmuş görüntüsü verilmeye çalışıldığı hayal mahsulü olduğu gerçeği çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Konu burada bitmiyor. O, Türklerin Ermenilere yaptıkları ile ilgili piyasaya sürülen savaş zamanı vahşet kitaplarının kaynak olarak alındığı bir kişiydi. Alman Lepsius, Ingiliz Lord Bryce ve Arnold Toynbee’ye kadar giden bilgi akışının kaynağı rolü ile Henry Morgenthau, Sr., Türkler ve Ermeniler hakkındaki Amerikan kamuoyu oluşturulmasında, 1917’de Başkan Wilson’a, sonradan Büyükelçi Morgenthau’nın Öyküsü adını alacak olan kitap için yaklaşmasından önce de önemli bir aktör idi. Böylesine önemli bir kitabın, Heath Lowry’nin kitabı ortaya çıkana kadar basılmış ciddi bir çalışmaya konu olmaması, ‘Türk-Ermeni Tarihi’ adlı dar bir tarihi bölüm hariç, tarihte inanılmayacak bir olaydır. Bu tarihi bölümde, aşırı duygusallık, ciddi ilim adamlığı yerine, propaganda bile tarihi olaymış gibi kullanılmıştır. Prof. Lowry’nin sorduğu gibi, “İnsan, kaç adet genç Ermeni delikanlısının Büyükelçi Morgenthau’nın Hatıraları kitabını okuduktan sonra 1970’lerde ve 1980’in başlarında Türk Dış İşleri Bakanlığı mensuplarını ve masum sivilleri öldüren Ermeni teröristler olarak bu katliamlara katıldığını, merak ediyor.” İnsan, bilim adamlarının ve yazarların asli görevlerinin, bazılarının yaptığı gibi, hayal ürünü hikayeleri hakikat olarak, olayları yalanlarla süsleyerek nefret hissini körüklemek değil de, hakikatleri bulmak, korumak ve aslı gibi anlatmak olduğuna, inanmak istiyor. Henry Morgenthau, Sr. 64 yıldır ölmüş durumda. “Kitabının da aynı şekilde gömülmesi için çok geç kalınmıştır. Onun şöhreti, Türkiye’de bulunduğu 26 ay esnasında ABD Dış İşleri Bakanlığına gönderdiği telgraf ve raporlarda ve ‘Anılar’da ve ailesine yazdığı ‘Mektuplar’da belirttiği bilgilerden ibaret olmalıdır, B. Elçi Morgenthau’nın Öyküsü adlı kitaptakiler değil. -24- “Aç Ermeni çocuklarına ekmek parçası göstererek işkenceye tabi tutan Türk Devlet Memuru” adlı bu fotoğraf, Donald Bloxham’ın The Great Game of Genocide - Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians, Oxford University Press, 2005 kitabında yayınlanmıştır. Oxford University Press’te tarih kitapları yayıncısı olan Christopher Wheeler, bu fotoğrafın (yan sayfadaki sebeplerden ötürü) sahte olduğu kendisine bildirildiğinde, fotoğrafın hakikaten sahte olduğunu kabul etmişti. Fotoğrafın, yeni basılacak kitapta aşağıdaki şekilde güya düzeltilerek anlatılacağı sözünü vermiştir. “Bu fotoğrafta, bir Osmanlı Devlet Memurunun ekmek göstererek aç Ermeni çocuklarına işkence ettiği ima ve iddia edilmektedir. Aslında, fotoğraf sahtedir ve iki veya daha fazla fotoğrafın montajıdır…” Bu fotoğrafın Gerard Chaliand ve Yves Ternon’un (1980‘de yayınlanan) Les Genocide des Armeniens adlı kitabında da kullanıldığı anlaşılıyor deyip, açıklamaya şu sözlerle devam eder: “fotoğrafın önceden kullanılmış olması, onun aslının derin bir şekilde araştırılmasına mani teşkil etmez ve aslının apaçık bilinmediği durumlarda, iyi yapılmış bir tetkikinin yerini hiç bir şey dolduramaz. Pek çok tarihçinin ortak bir özelliği fotoğrafik bir delili değerlendirmekteki beceri ve tecrübelerinden daha çok, yazılı kaynakları kullanmak ve kontrol etmektedir. -9- Yayınevleri ve yazarlar, sahte dokümanların kendilerine bildirilmesinden memnun olurlar”. [Vurgu tarafımıza aittir.] “Dikkatli incelemenin detayları”, Ankara’daki Bilkent Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde öğretim üyesi olan Profesör Jeremy Salt tarafından 29 Ocak 2010’da London School of Economics’de sunulan “Türk-Ermeni İlişkileri” adlı makalede, açıklanmıştır. Kendisi, Imperialism, Evangelism and the Ottoman Armenians 1878-1896, London: Frank Cass, 1993 ve Unmaking of the Middle East – A history of Western Disorder in Arab Lands, Berkeley: University of California Press, 2008 adlı kitapların yazarıdır. Merak edenler için “dikkatli incelemenin detaylarını” Profesör Salt’un izni ile onun şu sözleriyle aktarabiliriz: “…(fotoğraf hakkında) şüpheler arttığında, Ankara’daki bir fotoğraf uzmanına götürüldü. Uzman, fotoğrafın niteliği ve konusu hakkında bilhassa bilgilendirilmedi. Uzman, fotoğrafı teşkil eden küçük piksel noktalarını iyice görebilmek için onu 2400 kere büyüttü. Öyle ki noktalar artı işareti gibi gözükmeye başladılar. Bu ‘fotoğraf’ın bir adet fotoğraf değil, birden fazla fotoğrafın parça parça eklenmesinden ortaya çıkan bir fotoğraf çorbası olduğunu anlamak için uzmana on dakika kâfi gelmişti. Olayın teknik çözümü piksel hücrelerinde gizliydi. Eğer fotoğraf hakiki olsaydı, bunlar homojen bir şekilde dağılmış olacaklardı, fakat öyle değildi. Hepsi başka yönlere dağılmışlardı. Öyle ki, uzman, oradaki adamın sağ kolunun, vücuduna bağlı değilmiş gibi bir görüntü verdiğini fark etti. Kol, sanki başka bir yerden gelmiş gibi idi. Sağ bacağı ise, sanki tamamen ortadan kaybolmuştu. Memurun sağ yanında yerde oturan çocuk hiçbir şey tutmuyordu. Sahtekâr fotomontajcı, kopya olarak kullandığı fotoğraf kâğıdını parmaklar civarında keserken pek dikkat etmemişti. Fotoğrafta gösterilen insan, aslında 'Türk Devlet Memuru' olamazdı zira fotoğrafın çekildiği zamanda (yani Birinci Dünya Savaşı esnasında ya da hemen sonra) Türkiye diye bir devlet yoktu. Benzer şekilde ‘Türk Askerleri’ başlığı, başka bir fotoğrafta da kullanılmıştı. En sonunda, fotoğrafın ne olduğu söylendiğinde, uzman zaten açıkça görülen hakikati anlattı: “Hiçbir Osmanlı sivil devlet memuru önü açık ceket ile yakalı ve kravatlı gömlek giymezdi. Memurlar, boğazına kadar düğmeli yakasız gömlek giyerlerdi. Neredeyse her zaman (fotoğraf için mutlaka) fes giyerlerdi ve zaten o yıllarda fotoğraf çekimi çok uzun sürdüğü için bir Osmanlı Memurunun böyle bir poz vermiş olması imkânsızdı.” -10- Ne Türkçe ne de Fransızca bilmeyen Morgenthau aynı zamanda, kendisini ABD’ye kadar takip etmiş ve kitabın hazırlanması bitene kadar yanında kalmış olan Ermeni sekreteri Hagop S. Andonian’dan da büyük ölçüde faydalanmıştı. Kitabın hazırlanmasında rol oynayan başka bir önemli kişi de Morgenthau’nın İstanbul’daki tercümanı Arshag K. Schmavonian idi. Prof. Lowry şu neticeye ulaşmıştır; ‘Hatıralar’ kişisel hatıralar olmaktan ziyade, “bir nevi komitenin yazdığı” hatıralardı. Yani, “ Henry Morgenthau’nın Türkiye’de iken hakikaten yaşadıklarıyla pek az ilgisi olan bir çalışma idi.” O HALDE, ŞU SORUYU SORALIM: Büyükelçi Morgenthau’nın Öyküsü kitabının ne kadarı “Hatıralar” ve “Mektuplar”dan alınmamıştır, ne kadarı Burton J. Hendrick’in geniş hayalinden kaynaklanmıştır ve de ne kadarı Almanlar ile Türkleri kötüleyerek sansasyonel bir kitap yazmayı gaye edinen ve Amerikalı vatandaşları arasında savaşa destek yaratmak düşüncesinde olan Morgenthau tarafından yazılmıştı? Bu konuda, Lowry’nin yukarıda bahsedilen kitabının 4. Bölümünde pek çok örnekler vardır. Sayın okuyucu, ‘peki ne olmuş?’ diye sorabilirsiniz. Bu anlatılanlar, buzdağının sadece tepesidir. Bunların dışında, Morgenthau’nın yakın arkadaşları tarafından dahi kabul edilen pek çok terslikler ve saptırmalar var ki bunlar bugün dahi Amerika’da yaşayan Ermeni Grupları tarafında kullanılmakta ve yayılmaktadır.. Bu saptırmalardan biri, Hyde Park’taki Roosevelt Kütüphanesinde bulunan Morgenthau Dokümanları arasında saklı ve George A. Schreiner tarafından B. Elçiye yazılmış bir mektupdur ki Morgenthau’nın yakın arkadaşlarından en az birinin, söylenenlere şiddetle itiraz ettiğini gösterir. Morgenthau bile, bu arkadaşını AP-Associated Press adlı haber servisinin en tanınmış muhabirlerinden biri olarak kabul eder. “Schreiner’in mektubu, kendisinin Morgenthau ile Aralık 1918’de Dış İşleri Bakanlığında tesadüfî bir şekilde karşılaşmasıyla olduğu kadar, B.Elçi Morgenthau’nın Hatıraları kitabını da okumasıyla ilgilidir ve ona şöyle hitap etmektedir: “… Bu mektubu size, dünya barışının, sizin yaptığınız gibi palavra gayretlerden fayda bulmayacağı inancı ile yazıyorum... Hakikatleri konuşmak gerekirse, Türklere atfettiğiniz bu vahşetin pek azını siz kendi gözlerinizle gördünüz… Sizinle açıkça konuşmak istiyorum; Türkleri dünyanın en adi yaratıkları olarak gösterme gayretlerinizi alkışlayamayacağım… Elbette, Batı’da yaşayan bizleri melek farz edersek, o zaman hiç bir Türk iyi bir insan olamaz. -23- ERMENİ UYDURMALARI Çünkü Türkiye’de de Almanya’daki gibi kötü niyetlerin hakim bulunduğu bir ruh hali görmekteyim….” Prof. Heath Lowry, Morgenthau’nın ABD’den harp için destek almak gayesi ile yaptığı propagandanın, bugün bile maalesef hala ortada olan ve Birinci Dünya Savaşını sebep olarak kullanarak Jön Türkler Hükümetinin ülkedeki Ermeni azınlıkları önceden planlanmış bir şekilde ortadan kaldırmayı düşündüğü gibi temelden yanlış ve delilden yoksun yazı ve nutuklarındaki abartma ve yanıltma gayretleri ile izah etmektedir. Ermeni Sözcüler Morgenthau’nın demeçlerini devamlı olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu’sunda sözde soykırımın yaşandığına politikacıları inandırmak için ispat ve delil olarak kullanmışlardır. İşin tuhaf tarafı Bay Morgenthau İstanbul’dan hiç ayrılmamıştır ve hatta Morgenthau’nın kendisi Doğu Anadolu’yu hiç ziyaret etmediğini ve Osmanlı İmparatorluğuna karşı giriştiği diplomatik propagandayı Ermeni asıllı yardımcısına bıraktığını şu şekilde ifade etmiştir: "Benim için bir koltuğa oturup sessiz bir şekilde mektup yazdırmak imkansız gibidir. Onun için, Andonian’a talimat vererek, benim notlarımı alıp onları kendi görüşleri ile birlikte düzenlemesini söyledim. Tabii ki, bu (metot) beni herhangi bir hatadan gelecek mesuliyetten korur..." O HALDE BU ‘HİKÂYE’ KİMİNDİ? Heath Lowry’nin, Büyükelçi Morgenthau’nın Hatıralarının Arkasındaki Hikâye adlı kitabında sorduğu gibi, biz de bu soruyu sorabiliriz. Şans eseri olarak, bu konuda Morgenthau’ya ait dokümanlardan halen elde iki adet koleksiyon bulunmaktadır. Birisi Washington DC’de bulunan Milli (Meclis) Kütüphanesi diğeri de Hyde Park, NY’da bulunan Franklin D. Roosevelt Başkanlık Kütüphanesidir. Demeçlerinde kendisini yüksek perdeden atan birisi olarak tanımamıza rağmen, Kasım 1913’ten Şubat 1916’ya kadar Osmanlı B.Elçiliği yaptığı 26 ay içinde yazdığı ‘Hatıralar’ ve ‘Mektuplar’da B. Elçi Morgenthau’yu pek açık sözlü buluyoruz. Bu ‘Hatıralar’ ve ‘Mektuplar’, Büyükelçi Morgenthau’nun Hatıraları adlı kitabın iskeletini oluşturmaktadır. Kitap, Türk ve Alman İdarecilerle yapılmış olduğu iddia edilen uzun konuşmaları tırnak işareti içine almış; ama birkaç farkla; Morgenthau tarafından yazılan ‘Hatıralar’ ve ‘Mektuplar’da bu sözlerin hiçbirisine rastlanmamaktadır. Guenter Lewy’nin Osmanlı Tarihinde Ermeni Cinayetleri adlı kitabında bahsettiği gibi, “kelimelerin bazı önemli insanların sözü gibi tanıtılması edebi mekanizması, “söyleneni daha inanılır” yapıyordu. Bu metod, gazeteci Burton J. Hendrick’in fikri idi. Hendrick kitabın perde arkasındaki yazarı idi yani kitabın asıl yazarı idi ve elde edilen gelirden de pay almıştı. Lewy, Guenter, The Armenian Massacres in Ottoman Turkey, The University of Utah Press, 2005 -22- HİTLER, Amerika Ermeni Milli Komitesi (ANCA)’nın, söylediğini iddia ettiği hiçbir şeyi söylememiştir… Hitler’in ne söyleyip ne söylemediğinin teferruatına girmeden önce, Ermeni taraftarı yazarların Hitler’in söylediğine inanmamızı istedikleri sözlere bakalım: Şu: “Ermeni Katliamını Bugün Kim Hatırlar?" Veya bu: “Ermenilerin Ortadan Kaldırılmasını Bugün Kim Konuşuyor ki?” Yoksa Şu: "Ermenilerin Ortadan Kaldırılmasını Bugün Kim Hatırlıyor ki?” PBS’s “The Great War” program by PBS (Public Broadcasting Station), http://www. pbs.org/greatwar/ Guenter Lewy, The Armenian Massacres in Ottoman Turkey,s. 264-265, Utah Üniversitesi, 2005. Professor Weinberger given in http://www.tallarmeniantale.com/ -11- Olmazsa bu: “Ermenilerin Ortadan Kaldırılmasından Artık Bugün Kim Söz Ediyor ki?” Veya Şu: “Bizim gücümüz, çevikliğimizde ve acımasızlığımızdadır. Cengiz Han, milyonlarca insanı kendi arzusuyla ve memnuniyetle öldürtmüştür. Bugün tarih onu büyük bir devlet adamı olarak tanır. Zayıf Avrupa Medeniyetinin benim hakkımda ne düşüneceği önemli değildir. Tek kelime muhalefet gösteren herkesi hemen öldürme emrini ben verdim, bu tatbik edilecektir. Polonya lisanı ve kültürüne ait her çocuk, kadın ve erkeği insafsızca öldürme emrini tatbik etmek üzere Doğu’ya benim Ölüm Kıtalarımın gitmesi emrini ben verdim. Ermeni’lerin ortadan kaldırılmasını artık bugün kim konuşuyor ki” Eğer bu adama bir miktar kredi vereceksek, yukarıdaki sözlerden hangisini ve ne amaçla söylediği konusunda sualleri cevaplamalıyız. Bu sözde cümleler 100 yıldır etrafta dolaşmaktadır ve bunların tespit edilmesi şimdiye kadar mümkün olmalı idi. 1945 yılında yapılan Nürnberg Mahkemeleri 1939’da Hitler tarafından söylendiği ortaya atılan bu sözlerin Ermenilere ait olduğu iddia edilen hiçbir kelimesini kabul etmemiştir. Her şey söylenip bittikten sonra, “yegâne tarihi özelliği, büyük bir milleti harbe sokup, ülkeleri zapt edip harabeye çevirmek olan birisinin sözleri olduğunu iddia eden” bu cümlelere nasıl inanabiliriz? Sadece on kelimenin, geçtiğimiz asrın sonunun ve yeni asrın başlangıcının en çelişkili ve tartışılır olaylarını özetlediğini nasıl söyleyebiliriz? Tabii ki amaç, anlatılan yaklaşım ile İkinci Dünya Harbindeki Yahudi Soykırımı ve dünya kasabı arasında bağlantı kurarak, kamuoyunun “Soykırım” iddiasını daha kolaylıkla yutmasını temin etmektir. Aslında, uydurma yazılar ve iddialar konusuna biraz daha derinlemesine bakmak çok öğretici olacaktır. Şükrü Aya tarafından yazılıp, İstanbul Ticaret Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Türkiye, 2008’de basılan The Genocide of the Truth (Soykırım Tacirleri adıyla Türkçeye çevrilen) kitabının 366. sayfasında da açıkça belirtildiği gibi, “Bugüne kadar yazılanların hepsi, asıl kaynaklara değil, 24 Kasım 1945 günü London Times gazetesinde çıkan bir makaleye referansta bulunmuştur.” Professor Hovannisian as discussed in an article by Heath Lowry, “The United States Congress and Adolf Hitler on the Armenians,” Political Communication and Persuasion-3, 1985: 123 Wikipedia. Guenter Lewy, ibid Türkkaya Ataöv, The Ottoman Archives and the Armenian Question, Ankara, 1984 -12- O HALDE, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü, NE BİÇİM BİR KİTAPTI? Profesör Heath W. Lowry’nin, Büyükelçi Morgenthau’nın Hatıralarının Arkasındaki Hikaye adlı kitabından öğrendiğimize göre “Bu kitap eğer, başarılı bir emlak komisyonculuğundan politik seçimlere para kaynağı sağlamak için çalışan birine dönmüş ve bu gayretlerinden ötürü Hazine Bakanlığı pozisyonu ile mükafatlandırılmayı beklerken çok daha az şatafatlı bir pozisyon olan Osmanlı Hükümetine Büyükelçi’lik makamına razı olan birinin anıları olarak kalsa idi, biz de bütün dünya insanlarının yapacağı gibi, bir asır önce yaşamış olan Henry Morgenthau Sr.’ı (1856-1946) unuturduk.” Fakat, Lowry’nin bize hatırlattığı gibi, durum böyle değildi. 2010 yılında, ilk basıldığından 92 yıl sonra Büyükelçi Morgenthau’nın Hatıraları adlı kitap hala satıştadır. Daha bu yıl (2010) ABD Meclisinde iyi niyetli bazı senatörler tarafından Jön Türkler Hükümetinin Ermeni azınlıkları için sözde soykırım tasarladığı ve icra ettiğine dair delil olarak defalarca gösterilmiştir… Lowry, devamla, diyor ki “Şu anda bile, ABD Liselerinde talebelere ‘Soykırım ve Holokost Çalışmaları Öğreti Rehberi’ adlı kitaptaki bazı pasajlar, bazı insanların beyin yıkamada, soykırımın nasıl planlanıp gerçekleştirildiğine örnek olarak gösterilmektedir.” Kısacası Büyükelçi Morgenthau’nın Öyküüsü kitabı, hak ettiği ‘unutulmanın’ çok dışında, edebi eserler arasındadır ve Türkleri, tarihin durmak bilmez soykırım canileri olarak göstermiş ve göstermeye de devam etmektedir. Bizler, dünyada geçerli olan “suçu ispat edilene kadar insan suçsuzdur” deyimine inanırız. O halde sayın okuyucular, Morgenthau’nın hakiki hikâyesini okumaya devam ederek, bazı Ermenilerin saf insanları sonu gelmez uydurmalarla nasıl aldattıklarını görelim ve hep beraber bunları durduralım… O HALDE, BÜYÜKELÇİ NASIL BİR ADAMDI? Öncelikle, Morgenthau’nın kendi sözünü hatırlayalım: “benim fikrim o kadar önemli değildir.” Bu hakikat, Morgenthau’nın yazılı kayıtlardaki fikirlerinin çoğuna aynen tatbik edilebilir. Fakat Ermeniler onun her sözüne sorgu sualsiz büyük bir değer verdiler; çünkü Morgenthau Sr. “tanınmış bir Türk düşmanı idi ve Türkler’den nefreti, Osmanlı İdaresindeki Hıristiyan azınlıklara verdiği sınırsız destekle eşdeğerliydi.” Ayrıca ‘Üçlü Anlaşma’nın düşmanı’ olarak gösterdiği Osmanlı İmparatorluğu, ABD’yi Birinci Dünya Harbine sokmak için kullanılacak çok iyi bir uydurma sebepti. 26 Kasım 1917’de Başkan Wilson’a yazdığı bir mektupta şunları söylemişti, "Sadece Almanya’nın Türkiye ve Balkanları nasıl ele alacağını işlemekle kalmayacağım bir kitap yazmayı düşünüyorum,.…. Lowry, H W, The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, Isis Press, Istanbul, Turkey, 1990. Lowry, H. W., “American Observers in Anatolia CA. 1920: The Bristol Papers, s.2. -21- ERMENİ UYDURMALARI HENRY MORGENTHAU, SR… NASIL BIR INSANDI……? “İhtiyacımız olan yaşama alanına (lebensraum) ancak bu şekilde sahip olacağız. Bugünlerde artık kim Ermenilerin ortadan kaldırılmasını konuşuyor?“ o Türkleri kötülemekle meşhur birisi mi? o Hatıralarının asıl yazarı değil miydi…? o 1915 olaylarının hakiki görgü şahidi değil miydi……? o Birinci Dünya Savaşı’na destek sağlamak için çalışan bir propagandacı mı……, o Hatıralarında abartmalara ve hayale bol miktarda yer veren birisi mi……? B.Elçi Morgenthau’nun Hatıraları, Ve sorumsuz Bildirileri... Dürüstlüğü çok sorgulanan Henry Morgnethau Sr. YUKARIDAKİ BÜTÜN SUALLERİN CEVABI: KUŞKUSUZ EVET! ÖYLE IDI … Morgenthau’nın kitabı Osmanlı topraklarındaki tüm Ermenilerin öldürülmelerinin plan dâhilinde uygulandığına sizi inandırmak istiyorsa da, biz biliyoruz ki Osmanlı Hükümeti Ermenileri, öldürmek ve hapsetmek için değil, lojistik nedenlerle gibi sebeplerle ülkenin diğer bölgelerine sürmüştü. “Osmanlı ileri gelenleri, yerli idarecilere, sürgündeki insanların korunması için kesin emir vermişlerdi.” Bu emre itaat etmeyen bazı Türk yöneticiler, mahkemelere sevk edilmiş, hapse atılmış ve hatta bazıları idam edilmişlerdi. Yahudiler ise Polonya, Fransa veya Almanya’nın bazı yerlerine sürülmüşlerdi ve Hitler’in onlara kötü davranmış olan Alman subaylarını cezalandırması söz konusu değildi... Morgenthau, H., Ambassador Morgenthau’s Story, Doubleday, Page & Company, NY, 1918. Shaw, S. J., History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Vol. II, Cambridge University Press, 1977, p. 315. -20- “Nazi Germany’s Road to War” (Nazi Almanyası’nın Harbe Giden Yolu) adlı bu makale, Hitler’in altı yıl önce 22 Ağustos 1939’da, Polonya istilasından birkaç gün önce ileri gelen kumandanlarına yaptığı konuşmaya işaret etmekte ve sözlerin bu konuşmada söylendiğini iddia etmektedir. Times’ın ismi açıklanmayan bu yazarının makalesinde, Hitler’in nutku, 23 Kasım 1945’te yer alan Nürnberg Mahkemesinde güya delil olarak gösterilmiştir. Yanda görülen dokümanın aslı ve tercümesi www.cwporter.com/gl3.htm sitesinde bulunabilir. Bu 25 Haziran 1945 tarihli ve Uluslarlararası Askeri Mahkemenin Genel Sekreteri Paul A. Joosten’in imzasını taşıyan L-3 adlı doküman, (delil olarak sunulmuş olan USA-28 fotostat doküman) Mahkemenin 10 Numaralı Kuralı gereğince geri çekilmiştir (withdrawn) ve bugün ABD Milli Arşivlerinde saklanmaktadır. withdrawn Mahkemenin, bu uydurma ve sahte belgeyi dikkate almayı kabul etmediğini ispat eden, daha başka hangi belgeye ihtiyaç vardır? Bu dokümanları bulan Mr. Carlos Porter aşağıdaki görüşlerini ortaya koymuştur: “Bu tercüme, Almancada doğru olmayan orijinali, vurgulama ve stile sadık kalmaya teşebbüs etmektedir: mesela iki nokta üst üste ve virgülden önce tam açıklık ve kelimeyi takip etmeden önce tam açıklık olmaması, gibi… Bu doküman bir tane bile S (§) kullanmamaktadır ki bu, Alman Alfabesinde standart bir kelimedir. C. Porter. “ İnsan, böyle bir sahtekârlığın ABD Temsilciler Meclisinde Ermeni’lere ait kararlarda nasıl kullanılabildiğine ve Hitler’in bu uydurma sözünün Washington, DC’deki SOYKIRIM MÜZESİ’nin duvarlarını nasıl süsleyebildiğine ve böylece orayı ziyaret eden milyonlarca ziyaretçinin gözünde değerini kaybettiğine, doğrusu inanamıyor. -13- EERMENİ UYDURMALARI SİZ KARAR VERİN Birleşmiş Milletler’in Soykırım tanımı: Soykırımın tam tarifi değişik ilim adamları arasında değişik şekilde algılanıyorsa da, hukuki tanımı, Birleşmiş Milletler 1948 tarihli Soykırımı Önlemek ve Cezalandırmak kanununda yapılmıştır. Madde 2’de yazılı haliyle, şu şekildedir: "milli, etnik, ırkçı ve dini bir grubun üyelerine sırf bu gruba ait oldukları için ya tamamen ya da kısmen tahrip ve yok etmek gayesi ile yapılmış aşağıdaki hareketler: öldürmek; bilerek ciddi fiziksel veya ruhsal zarara sebep olmak; hesaplayarak fiziki zarar vermeyi yaratacak olaylara sebep olmak; yeni doğumlara mani olacak tedbirleri zorlayarak almak; (ve) bir toplumun çocuklarını zorla başka bir topluma transfer etmek." Şimdi, lütfen, II. Dünya Savaşında Japonlara ne olduğunu hatırlayarak, 1915 olaylarına bakalım …… Bizler, Amerikan halkı, Hiroşima ve Nagasaki üzerine atom bombaları atarak yüzbinlerce insanı birkaç dakika içinde öldürdük. Bazıları bunu ”soykırım” olarak düşünebilirler. Fakat biz Amerikalılar, niyetimizin bütün Japon Halkını ortadan kaldırmak değil, daha fazla halkın ölmesine mani olmak için savaşı durdurmak olduğunu söyledik. Eğer niyetimiz soykırım olsaydı bütün Japon Halkını yeryüzünden kaldırabilirdik, dedik. Aşağıdaki satırları okurken, lütfen hatırlayınız ki, bugün Türkiye denilen ülkede yaşayan Ermenilerin çoğu Anadolu’daki iç savaştan etkilenmemişlerdir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında aynı ülkedeki iki insan grubunun savaşmasına iç savaş denirdi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’da alınan stratejik tedbirler ırkçı, politik veya sosyal bir grubun bilinçli ve planlı bir şekilde ortadan kaldırılması değildi. Londra’da yaşayan bağımsız gazeteci Gwynne Dyer’in bir makalesinde anlattığına göre (http://www.embassymag.ca/page/view/dyer-10-21-2009), bugünkü modern Türkiye’den önceki Osmanlı İmparatorluğu’nun, Ekim 1914’te Birinci Dünya Harbine girmesinden sonra: “. . . Britanya ve Rusya, eş zamanlı hareket ederek, biri Anadolu’nun güney sahiline yaptığı çıkartmayla, diğeri Kuzeyden ilerlemesi ile, Osmanlı -14- a- “yardım ihtiyacından” bahseden İngiliz Raporu (30 Ekim 1918) tarihli miktar 1.000.000 b- Prof. Salahi Sonyel’in verdiği rakam 800.000 c- Raymond Kevorkian’ın bahsettiği rakam 870.000 d- Paris Delegasyonu Başkanı Boghos Nubar’ın 1918 tarihli yazısındaki uzaklaştırılan nüfus 700.000 idi; 390.000 hayatta kaldı, 310.000 ise 1915–1918 arasında ne oldukları belirsiz olarak kayda geçti... Üçüncü ve en önemli konu, hayatta kalanların ve hedeflerine sağ olarak varanların miktarıdır. Bazıları ulaştıkları şehirlerde yerleştiler ve yeni bir hayata başladılar. Bazıları, 1918’de Osmanlı İdaresine teslim olduktan sonra eski yerlerine döndüler. Bazıları da İngiliz ve Fransız Orduları ile Kilikya’ya yerleşerek orada tutunmaya çalıştılar. Richard Hovannissian, Armenia on the Road to Independence, Berkeley Univ. Press, s. 14-15’e göre, “1916’nın sonlarına doğru, yaklaşık 300.000 Ermeni Kafkasya Civarında güvenlik buldu. Ancak, nüfusun yarısından fazlası açlık ve hastalık yüzünden harap olacaktı.” Sayın Okuyucu: şimdiye kadar anlatılanlardan, Osmanlı İmparatorluğunun söz konusu bölgelerinde yaşayan Ermenilerin toplam nüfusunun 1. Dünya Savaşından önce 1,3 Milyon olduğu açıkça görülmektedir. Soru şudur: Toplam nüfus sayısı 1,3 Milyon olan Ermeni Topluluğundan 1,5 Milyon kişiyi öldürmek nasıl mümkün olabilir? ve geriye yine de %10’luk bir artışla 1,41 Milyonluk bir nüfus kalabiliyor? (Karşı sayfada Not 1’e bakınız.) 19151919 arasında Osmanlı Topraklarında ölen Ermeni sayısı 300.000 – 400.000 arasında tahmin edilmektedir. Buna ilave olarak 1917–1919 tarihleri arasında kurulan Ermenistan Cumhuriyeti Yönetimi altında ölenler de 200.000 olarak tahmin edilmektedir. Belli ki, sayfa 17de gösterildiği gibi, zaman geçtikçe ölen insanların sayısı yavaş yavaş ANCA gibi Ermeni kuruluşları tarafından yapay olarak artırılmaktadır. Doğru olan şu ki; hem Ermeni hem de Türk ve Kürtlerden pek çok insan, sadece savaştan ötürü değil, açlık ve hastalıktan da öldü. O yıllarda sağ olarak Suriye’ye ulaşanlar ölüm kamplarına değil Osmanlı İmparatorluğunun cephe gerisindeki topraklarına gönderilmişlerdi ve onlar günümüzün diasporasının ebeveynlerini teşkil ettiler. Ama ne yazık ki onların torunları günümüzde bu yalanları yaymaktalar. CPTSTRS olarak “Artık yeter!” diyoruz... -19- çıkartma yapan Rus ve Fransız silahlı kuvvetlerine yardım ve rehberlik eden Ermenilerden bahsetmeyip vatanlarını savunurken Rus ve Ermeni silahlı kuvvetlerinin elinde hayatlarını kaybeden yüzbinlerce Türk ve Kürt’ün öldürülmelerine tamamen ilgisiz kalması bir yana, ortaya çıkan soru şudur: Ermeniler iddialarına o kadar çok güveniyor olsalar, BU RAKAMLAR NEDEN HABİRE DEĞİŞİYOR? Bu rakamlar neye dayanıyordu? Yoksa, durmadan yükselen bir RAKAMLAR OYUNU MUDUR? Başlangıç olarak, Osmanlı topraklarında kaç Ermeni yaşıyordu, onlardan kaç tanesi yer değiştirmeye zorlanmıştı, kaç tanesi 1915’te istedikleri yerlere ulaşmıştı, kaç tanesi Rus ve Fransız kuvvetleri ile geri dönmüş veya Yunan Adaları, Kıbrıs, Fransa, Birleşik Amerika, Mısır, Filistin, Lübnan ve Rusya’ya göç etmişlerdir gibi sualleri inceleyelim. Referans olarak, 1915 yılındaki Osmanlı Arşivleri Ermeni azınlık nüfusunu 1.294.851 olarak göstermektedir… Diğer bazı kaynakların Ermeni nüfus tahminleri şöyledir: 1- ABD Senatosu Birleşik Kararı No: 192, 22 Nisan 1922: 31 Aralık 1922’deki Toplam Ermeni Nüfusu 2- ABD Senatosu Kararı Doküman 151, s.8, 10 Kasım 1919 Kasım 1919’daki Toplam Ermeni Nüfusu 3- Paris Konferansı Raporu (Şubat 1919) *American Official George Montgomery 4- BM Göçmenler Komisyonu Başkanı Dr. F. Nansen’in Kasım 1919 Demeci 5- Ermenistan Başbakanı Katchaznuni ve Tarihçi A.A. Lalaian (Haziran 1918) 6- Paris Konferansı Raporu (Şubat 1919) Boghos Nubar ve Yunan Başb. Venizelos 7- New York Times (22 Kasım 1915) 8- Encyclopedia Britannica – 1914 9- National Geographic, Kasım 1915 baskısı, - s.329 (Rusya ve İran dahil bütün ülkeler) 1.414.000 1.293.000 1.104.000 1.080.000 1.000.000 880.000 1.200.000 1.500.000 2.000.000 Bu rakamlara bakan AKLI BAŞINDA BİR İNSAN, iddia konusu topraklarda, MEVCUT NÜFUSTAN DAHA FAZLA BİR NÜFUSUN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ, NASIL İDDİA EDEBİLİR ?? RAKLAMLAR YALAN SÖYLER Mİ?? Osmanlı İdaresi’nin Doğu Anadolu’daki Ermeni azınlıkları yöreden uzaklaştırmasının nedeninin, onların yaklaşmakta olan işgalci ordulara yardım etmeleri ve Doğu Cephesinde ilerleyen Rus Ordusuna karşı savaşan Türk askeri hatlarının gerisinde terörist faaliyetlerde bulunmaları olduğunu hatırlarsak, Şükrü S. Aya, The Genocide of Truth, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Ocak 2008 -18- İmparatorluğunu çabucak ortadan kaldırmayı planladılar. Bu yüzden, Ermeni milliyetçi gruplarının kendilerine yaptıkları yakınlaşmayı memnuniyetle karşılayarak, onlardan kendi hareketleri ile eşzamanlı olarak Türk hatlarının arkasında sürpriz başkaldırmalarda bulunmalarını istediler. Her zamanki gibi yarım ağız yapılan “Bağımsızlık” vaatleri verildi ve Ermeniler de bunlara kolayca inandılar.” “Britanyalılar sonradan fikir değiştirerek, İstanbul’u bir an evvel almak için Çanakkale Boğazına hücum ettiler fakat Ermeni dostlarına güneyden gelecek saldırının kaldırıldığından bahsetmediler. Ruslar ilerlemelerine devam etti iseler de Türkler onları durdurmayı başardılar. Ermeni Milliyetçileri, söz verdikleri şekilde, Türk hatlarının arkasında başkaldırmaya devam ettiler ve Türkler hınçlarını onlardan cikartirken her iki tarafta pek çok ölüme sebep oldular.” “Osmanlı İdarecileri, hatların gerisinde bulunmalarının Türklerin savunmalarını tehlikeye soktuğu gerekçesi ile, Ermeni azınlıkların Doğu Anadolu’dan uzaklaştırılmalarını (zorunlu göçe tabi tutulmalarını) emrettiler. Zengin Ermeniler ya tren ya da gemi ile Suriye’ye gitmeyi başardılar fakat fakir Ermeniler için yegane yol kışın ortasında konvoylar halinde yürümek oldu. Korumalarının elinde ırza geçme ve öldürülme gibi olaylarla karşılaştılar, yiyecek ya hiç yok veya çok azdı ve yüzbinlerce kişi öldü. (Aynı zamanda, yüzbinlerce Türk ve Kürt de kırsal kesimde savaşan Ermeni gerillalarının elinde hayatlarını kaybettiler.)” “Eğer soykırım sadece fazla sayıda insanı öldürmek olsaydı, bu bir soykırım olurdu, [Tabii, sadece bir tarafa uygulanmaması şartıyla]. Yukarıda bahsedilen sebeplerden, hem Ermeniler, hem de Türkler ve Kürtler de öldürülmüştü. Eğer soykırım belirli bir etnik veya dini toplumu ortadan kaldırmak ise, o zaman bu soykırım değildi. İmparatorluğun başka yerlerinde, bilhassa İstanbul’da yaşayan Ermeniler, biraz hırpalanmışlar fakat toplu ölüme tabi tutulmamışlardı. O zamanlar Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası olan Suriye’ye giden Ermeniler ölüm kamplarına gönderilmemişlerdi.” Aynı makalede Gwynne Dyer’in yazdığı gibi, eğer kıyaslama ölçünüz Avrupa’daki Yahudilere yapılanlar ise, bu bir soykırım değildi, fakat Amerika’daki Ermenilerin soykırım iddialarından vazgeçmeleri çok zordu. www.youtube.com/watch?v=qG70UWESfu4 adresinde görülebileceği gibi, Princeton Üniversitesi, Yakın Doğu Kürsüsü Başkanı tanınmış Profesör Dr. Bernard Lewis 3 Mart 2002’de National Press Club’ta yaptığı konuşmada Ermeni iddialarını şöyle çürütmüştü: “Bugünlerde ‘soykırım’ kelimesi ciddiyetten çok uzak bir şekilde, hatta kanın akmadığı olaylar için bile kullanılmaktadır. Soykırıma karşı gelenlere olan -15- kızgınlığı anlayabilirim. Fakat bahis konusu olaylardaki önemli iddia, Osmanlı topraklarındaki Ermeni’lerin öldürülmelerinin Avrupa Yahudilerinin başına gelenlerle aynı olduğu idi. Ve bu, tamamen bir yalandır. Ermeni’lerin başına gelenler, harpten önce başlayan ve sonradan daha geniş bir ölçüde yayılan büyük ve silahlı bir Ermeni isyanının neticesi idi. Osmanlı Ordusundaki Ermeni askerler de dâhil olmak üzere çok miktarda silahlı Ermeni kuvvetleri sınırı geçerek Osmanlı topraklarını zapt etmek üzere ilerleyen Rus kuvvetlerine katılmışlardı. Ermeni kuvvetleri bir aralık Van şehrini ele geçirmiş ve yaklaşan Rus kuvvetlerine teslim etmek üzere kısa bir müddet için ellerinde tutmuşlardı. Anadolu’nun her tarafında, bugünkü deyimle Osmanlılara karşı Milli Ermeni Bağımsızlık Hareketi denilebilecek bir gerilla harbi vardı. Ve Türkler bu olayları çok kanlı bir şekilde bastırma yolunu tuttular. Ortada, Osmanlı İdaresi tarafından verilen ve bütün Ermeni nüfusunun hassas bölgelerden ki bu o zaman hala Osmanlı toprakları arasında bulunan Arap ülkeleri hariç, bütün Anadolu’yu içine alıyorduuzaklaştırmayı öngören bir kararın varlığının delilleri vardır. Ama, soykırımın tatbik edilmesi konusunda alınmış bir kararın delilleri yoktur. Tam aksine, buna mani olmak için yapılmış fakat başarılı olamamış teşebbüslerin delilleri vardır. Evet, çok miktarda vahşice öldürmeler vardı. Bu konudaki rakamlar belirsizdir. Bir milyon çok muhtemel bir rakam olabilir. Katliamlar, dağlardaki silahlı çeteler, kasabalardaki siviller tarafından kendilerine yapılanlara karşılık olarak yapıldı. Bunu, Almanya’daki Yahudi Soykırımı ile aynı paralelde düşünmek için, Almanya’daki Yahudilerin Alman Hükümetine karşı silahlı bir başkaldırıda bulunduklarını, Almanya’ya yaklaşmakta olan Müttefik Kuvvetleri ile birlikte çalıştıklarını, ihraç emrinde Hamburg ve Berlin’deki Ermenilerin hariç tutulduğunu, devlet içinde görevli Yahudilerin bu işe karıştırılmadığını, sadece Almanya sınırları içindeki Yahudilerin göç ettirildiğini ve toplu ölüme tabi tutuldukları zaman Polonya Yahudileri tarafından koruma altına alındıklarını kabul ve farz etmek gerekir ki bu çok saçma bir faraziye olurdu.” II. Dünya Savaşı sırasında ABD’nin Pasifik kıyılarında yaşayan Japon etnisitesinden gelme kimseler, toplanarak ülkenin içeri bölgelerindeki kamplara yerleştirilip göz altında tutuldular. Bunun nedeni bu insanların okyanusun öbür yakasından savaş açan Japon İmparatorluğu ile işbirliği yapabilecekleri ihtimalini önlemek idi. Bu insanlar Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin yaptığı gibi çevrelerindeki çok miktarda yerli halkı öldürmemişlerdi, Amerika’dan toprak talebinde bulunmamışlardı. Buna mukabil I. Dünya savaşı sırasında, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan Ermenilerin istilacı Rus güçlerine yardım ve yataklık ettiği tekrar tekrar ispatlanmış bir gerçektir. Zeytun’daki isyanlar, Kayseri’de depolanan silahlar ve Van şehrinin işgal edilip Rus birliklerinin şehri teslim almak üzere davet edilmesi bunu doğrular. Zaten, tehcirden sonra, Türk askerleri Anadolu’nun doğusundaki cephelerde savaşı kazanmaya başladılar, çünkü istilacı güçler yerli destekçilerini kaybetmişlerdi. ERMENİ UYDURMALARI ……… : ……… : 1980’lerde : …………….. 0.2 MİLYON 0,5 MİLYON 2000’lerde : 1,0 MİLYON 2010’da 1,5 MİLYON : GİTTİ GİDİYOR - YOK MU ARTIRAN?… Dediklerine göre, bunlar, öldürülen Ermeni’lerin (gittikçe artan) sayıları… Adeta, insanların hayatları ile oynanan rakamlar oyunu gibi… Hâlbuki çok ciddiye alınması gereken bir konu… Sayfayı çevirmeden önce, bir de Ermeniler tarafından öldürülen Türklerin sayılarına bakalım; Türk Devlet Arşivleri (2001)’e göre, 1914-1921 yılları arasında 518,105 ölü… Ayrıca, “iyi bilinen bir gerçek var ki o da, Osmanlıların ikazlarına rağmen, 1. Dünya Savaşının son yıllarında silahlanarak Müttefikler safına katılıp savaşan yerli Hıristiyanlar vardır… Bu anlaşmazlıkta, onlar da boş oturmayıp, kendilerini top, makineli tüfek ve bombalarla silahlandırıp düşmanlarına (Türklere) ciddi kayıplar verdirmişlerdir." George M. Lamsa (Hıristiyan Misyoner), The Secret of the Near East, The Ideal Press, Philadelphia, 1923, sayfa 133’teki “Ermeni İhtilali” başlıklı bölümden. Verdiğimiz sayılar, güya ANCA (Armenian National Committee of America) gibi bir çok Ermeni Derneklerinin propagandası olarak yayılan ve 95 yıl önce Türklerin ellerinde öldürülen Ermenilerin sayısını gösteriyormuş. İddia sahiplerinin, 20. Asrın başlarında Osmanlı İmparatorluğunun çöküş yıllarında, Osmanlı topraklarına -17-