23.04.15 Gauck İngilizce Basın Bildirisi Tercümesi ve Türkçe cevapları 23 Nisan 2015 tarihinde, Federal Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un, Alman Protestan Kilisesi, Alman Papazları Konferansı ve Almanya Ermeni Kilisesi Ruhani Başkanı’nın katıldıkları e Berlin’de yapılan “ Ermenilerin, Süryanilerin ve Pontuslu Rumların Soykırımlarını Anma Dini Töreni’nden sonra söylediği sözleri hatırlayalım: Yunanlılar: 1919-1922 yıllarında Yunanlıların Anadolu’da yaptıkları vahşetin detayları için Bkz.http://www.ataa.org/reference/greekinvasion.html. (Bilim adamları yerine maalesef din adamlarının görüşleri ilim ve belgesel tarih kitaplarına geçmektedir.) Yine Bkz. “ Yunanlıların çekilişlerinin arkasından İzmir’de görülen manzara “ ( British Foreign Office, Rumbold to Curzon, no. 440, 19 Eylül 1922: FO 371/7891). “Bu dinî ayin, bundan bir asır kadar önce plânlı ve sistematik bir katliama uğratılan yüz binlerce Ermeniyi anmak üzere düzenlenmiştir.” Bkz: Ek # 1: Birinci Dünya harbinde hayatlarını kaybeden insanların toplam sayısı yaklaşık 40 Milyondur. Bu rakam içinde Ermeni kayıplarından bahsedilmez çünkü onlar rakam olarak çok küçük kalmaktadır. 200,000 kadarı kendi ülkelerine saldıran düşmanla işbirliği yaparken savaşta öldüler. 195,000 kadarı da, ilk Ermenistan Cumhuriyeti esnasında (Haziran 1918 Aralık 1920) Ermenistan’da açlık ve bulaşıcı hastalıklardan ötürü hayatlarını kaybettiler. Bunları ispatlayan tarihsel dokümanlar münakaşa götürmez. “Erkekler, kadınlar ve çoluk çocuk ve yaşlılar tehcir edildiler yani yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırılarak ölüm yürüyüşlerine zorlandılar, kırsal topraklarda ve çöllerde aç, susuz ve yatacak yerler verilmeden, canlı canlı yakıldılar, dövülerek öldürüldüler ve gelişi güzel kurşunlandılar.” Bütün bunlar, Amerikan ve Rus Resmi Raporları ile katiyen desteklenmeyen klasik Ermeni palavralarıdır. Tartışma götürmez yazılı deliller için Bkz. Ek # 2. Bu konuda yukarıdaki iddiaları destekleyen tek bir resmi belge ve tarafsız görgü şahidi bulunamaz, yoktur. Hiç kimse canlı olarak yakılmamış veya dövülerek öldürülmemiştir; İngilizler, bütün limanları bloke ederek “açlığı da harp malzemesi veya yöntemi olarak” kullandığı için, ülkenin her tarafında yiyecek sıkıntısı vardı. Açlık ve bulaşıcı hastalıklar sadece Ermeniler için geçerli değildi! Ülkeden her Ermeni’nin değil de sadece bazı Ermenilerin tehcir edildiğine dair bir izah veya referans bulunmaması ilginçtir. “ Bu planlanmış ve hesaplanmış vahşi karar sadece Ermenilere, tek bir sebepten ötürü, tatbik edilmişti: çünkü onlar Ermeni idiler. Benzer vahşi davranışlar ayrıca kader ortaklığı yaptıkları Pontus Rumlarına ve Süryanilere de uygulandı.” Savaş bölgelerindeki ve stratejik yollar civarında yerleşmiş Ermeniler, daha fazla sabotaj faaliyetlerinde bulunmasınlar diye geçici olarak ülkenin başka kısımlarına yerleştirildiler. Böylelikle, dağlarda yaşayan ve Ermeni köylüleri tarafından beslenen Ermeni gerillacılar artık sığınacak yer bulamaz olmuşlardı. Rusya’ya gitmek mecburiyetinde kaldılar; Türk Ordusu, Gelibolu’da Müttefiklerin karaya çıkarma yapmalarına mani olmaya çalışıyordu ve bu gaye için 15 yaşındaki gençler bile askere alınmıştı. Sizin danışmanlarınız, size önemli iki noktada belge göstermeyi unutmuşlardır; Ek # 3. (1) Osmanlı Ordusu’nun Başkomutanı (gizli bir anlaşmayla atanan) Liman Von Sanders idi ve bütün karar ve talepler ondan gelmiştir. İlişikteki zarf 2 Ağustos 1914’te imzalanan bu anlaşmanın kopyasını içinde bulundurmaktadır. Ayrıca, bazı Amerikan dokümanları, “Askerî sebeplerden ötürü Ermeni tehcirini isteyen Sanders Paşa idi. İlaveten, Osmanlı Ordusunun Kurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Enver Paşa’nın yardımcısı Bronsart von Schellendorf idi ve Savunma Bakanlığı dokümanlarını imzalama yetkisi vardı. Bütün bunlar inkâr edilemez delillerdir. Neredeyse bütün Ordu’nun üst düzey komutanları Alman idi! (2) Cemiyet-i Akvam’ın (şimdiki B.M.) o zamanki Genel Sekreteri Sir Eric Drummond, 1 Mart 1920 tarihinde verdiği bir demeçte şöyle dedi: “... Ayrıca, Türkiye’de, azınlıklar ekseriyetle baskı altında tutulmuşlardı fakat katliamlar merkezî Türk Hükümetinin tamamen kontrolü dışında olan sivil çeteler tarafından gerçekleştirilmiştir.” Bu beyan zamanın Türk Hükümetini bu konudaki ithamların dışında tutmuştur. “ Bugünkü bilgimizi ve son on yılların politik ve insancıl vahşetlerini göz önüne alırsak, toplu kıyımın, etnik temizliğin, tehcirin ve belki de soykırımın Ermenilerin kaderini temsil ettiğini ve yirminci yüzyılı kötü bir şekilde lekelemiş olduğunu görürüz. “ Sadece boş kelimeleri kullanarak (fakat tarafsız bir görgü şahidi veya yazılı bir belge olmadan) yapılan bu meyhane tipi genel konuşmalar, Ermenilerin “ maharetle”“ işledikleri vahşeti örtmeye ve gizlemeye çalışmaktadır. Ek-4’te sunulan resmi dokümanlar söylediklerimizin delilleridir. (Yüzbaşı Emory Niles ve General Harbord, Amiral Bristol ve Rus Generallerinin Raporları) . Ek-5’te de, soykırım suçlamasının yapılabilmesi için gerekli resmî şartları, yani, ya soykırımın yapıldığı iddia edilen ülkenin en yüksek yetkili mahkemesi veya Uluslararası Yetkisi Olan Mahkemenin (Tribunal) yazılı şartlarını sunmaktayız. B.M. şimdiye kadar sadece Yahudi Holokostu’nu ve Rwanda Katliamlarını soykırım olarak tanımıştır çünkü her ikisi de hukuksal kararlara dayanarak verilmiştir. Biz ciddi tarihî olaylardan ve hukuksal yollardan bahsediyoruz fakat karşılığında karşıt bir görüş vermeden veya savunma yapmadan, sadece boşlukta yapılan tek taraflı iddialar duymaktayız Bu “Basın Duyurusu”, politikacıların hata çukurlarına nasıl kolayca düşebildiklerini göstermektedir. Sayın Bayım; siz, bir asır önce olanlar hakkında karar verecek “ Yetkili Bir Hâkim “ değilsiniz ve üstelik WW-2 esnasında Ermeni Lejyoner Alayı’nın Nazi Almanya’sına ne gibi kıymetli hizmetlerde bulunduğunu bile bilmiyorsunuz. Harbin son dakikasına kadar, General (Kasap) Dro Kanajan’ın Hitler’e nasıl sadakatle hizmet ettiğini de bilmiyorsunuz. Ek6’daki diğer delillere de bakmakta fayda vardır. Vichy Fransa’sında, orada vazifeli Türk diplomatların, 10,000 kadar Yahudi’nin hayatlarını kurtarıp Filistin’e gönderdiğini de nereden bileceksiniz? Ofisinizin, Ermenilerin maceralarını savunurken kendi ülkesinin tarihini bilmemesi hakikaten üzücüdür. “ Bu cinayetler savaşların gölgesinde işlenmişti, savaş, bu barbarlıkları yasallaştırmada da kullanılmıştı. Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermenilerin başına gelen de bu oldu. Aynı şey, son yüzyıl boyunca başka yerlerde başka insanların başına da geldi. Bugün bile aynı şey, pek çok diğer dinî ve millî azınlıkların başlarına gelmektedir. Bu azınlıklar, genellikle, casus, yabancı güçlerin adamı, millî dayanışmayı tehdit eden baş belaları, halk düşmanı veya ırk düşmanı veya bütün vücudu harap eden patalojik mikrop, diye de adlandırıldılar. “ Sayın Bay, lütfen, yapılan iddianın ciddiyetini düşünmeden ve içinde bir damla hakikat payı bulunmayan dedikodulara inanmayın. “ Bu cinayetlere kurban gidenleri hatırlayarak, onları ve onların kaderlerini unutturmayalım. Onları, kendi hatırları için hatırlayalım. Böyle yaparak, her bir kişinin daima saklı olan saygınlık hakkını hatırlatalım. Bu saygınlık harap edilip ortadan kaldırılamazsa da, ayaklar altına alınma ihtimalinin daima mevcut olduğunu hatırlayalım.” Sayın Bay, sadece hayal gücü fakat ispatsız söylenen bu yalanlar yazılmaya bile değmez. “ Cinayet kurbanlarını bir kere daha hatırlamakla, onlara bir kere daha söz hakkı vermiş oluyoruz, böylece onların anıları, zamanla unutulması beklenen anıları, yaşamağa devam edecektir. Evet, kurbanları kendi gayelerimiz için de hatırlıyoruz. Kendi insanlığımızı, sadece yaşayanların veya galip gelenlerin hatıralarının tarihi yazmasına müsaade ederek değil, aynı zamanda yaralanan, öldürülen, ortadan kaybolanlara da ses vererek korumaya devam edebiliriz.” Sayın Beyefendi, Türklerin ellerinde, öldürülen 500,000’den fazla Türk’ün her birinin ismi, tarihi ve ölüm yeri yazılı ve Amerikan arşivlerinde de mevcut belgeler var; Birinci Dünya Harbinin toplam insan kaybı 40 Milyon kadardır, Almanya’nın ise 1.7 Milyonu ölü olmak üzere yekûn kaybı 7 Milyon civarındadır. Prof. Justin McCarthy’nin hesaplarına göre, 1914-1922 yılları arasındaki toplam Ermeni can kaybı, her türlü sebep dahil olmak üzere, ( savaşlarda ölen 200,00 ve kendi memleketlerinde ölen 195,000’nin dışında ) maksimum 200,000 250,000 civarındadır. Ermeniler için “insanlıktan” bahsederken benzer şekilde ölen diğer milyonlarca insandan neden bahsetmiyorsunuz? Yoksa onları insan saymıyor musunuz? Hayatlarını kaybeden insanların hatıralarını anarken, buna sebep olanlardan bahsetmezsek, hatırlama görevimizi yarım bırakmış oluruz. Birisi öldürüldü ise muhakkak bir öldüren de vardır. Öldürme işini organize edenler, yardımcıları da dahil olmak üzere, o zamanki Osmanlı İmparatorluğu liderleri idi ve bunlar, fanatik bir şekilde, yaptıklarının doğru olduğuna inanan ırk, etnik köken ve din açısından toplu katliama inanan insanlardı. Tehcir esnasında ortaya çıkan bazı yanlış karar ve davranışları mahkeme etmek üzere Osmanlı Hükümeti, 1916 yılında, 1600’den fazla suçluyu mahkemelere götürdü ve neticelenirdi. Yaklaşık 400 kişi suçsuz bulundu ve serbest bırakıldı. 1200 kişi suçlu bulundu ve bunlardan 67 tanesine idam hükmü verildi; kalan yüksek rütbeli devlet adamları da dâhil olmak üzere - gayet ağır cezalara çarptırıldı. Osmanlılar, hem dışarıdan gelen düşmanlarla, hem de içeriden düşmana yardım eden ve ülkenin her tarafında isyan etmiş hainlerle uğraşmakta idi. Memleketin Batı tarafındaki Ermeniler zorunlu göçe tabi tutulmadılar ve 250,000 kadar Ermeni de Ruslar Anadolu’dan çekilirken onlarla birlikte Rusya’ya göç ettiler. Bu tarihsel bilgi ortalıkta pek dolaşmaz. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Anlaşmasından sonra teslim olan Osmanlı yeni hükümeti, Şubat 1919’da tarafsız bir mahkeme kurmak üzere İsveç. İsviçre, İspanya’dan, Hollanda ve Danimarka’dan ikişer hakim talep etti. Bu ülkeler; Britanya ile görüştükten sonra, talebi reddettiler, Sadrazam istifa etmek mecburiyetinde kaldı ve İngiltere’nin kararıyla 144 ileri gelen Türk aydını mahkeme edilmek üzere Malta’ya sürüldüler. Delil yetersizliğinden ötürü bir türlü başlayamayan mahkemeyi 30 ay beklediler; suçlamalar, dedi kodu ve yalan yanlış varsayımlar üzerine kurulmuştu. Bunların danışmanlarınızca size anlatmamış olması üzücü bir gerçektir. Beyefendi… Ermeni tarih yazarları hakikatleri atlayarak genellikle hep kendi hikayelerini ve idıraplarını anlatırlar. “ Genç Türkler ideolojik akımı, ayrı din ve ırklardan oluşan batmakta olan Osmanlı İmparatorluğuna alternatif olarak, etnik yönden homojen ( yabancı ırktan olanları içine almayan ) ve aynı dinden insanlardan oluşan milli bir devlet öngörüyordu. Yirminci asrın başlarında, değişik ırk ve etnik yapıdan gelen halk kitlelerinden oluşan devletlerde etnik temizlemeler ve kitlesel ihraç edilmeler gözüküyordu. Birlik ve beraberlik öneren nutuklar, genellikle dışlamalara ve sonunda da katliama sebep oluyordu. Osmanlı İmparatorluğunda aynen böyle oldu ama boyutları Ermeniler için soykırım boyutunda oldu.” Tekrar söylemek durumundayım; bunlar, pek çok tarihsel dokümanların yalanladığı uydurma suçlamalar. Ermeniler, İmparatorluğun yüksek makamlarında vazifelendirilmişlerdi; Bakan, Belediye Başkanı, yüksek dereceli devlet memurları ve hatta Ordu’da subay olarak bile görevlendirildiler… “Soykırımsal dinamikler…” gibi şiirsel deyimler, beyni yıkanmış fanatikleri geri kafalı caniler olarak değil de “ kurban edilmiş zavallılar “ olarak göstermekte kullanılmaya çalışılmıştır. Bkz. Ek #7. “ Bizler, şu günlerde, yüz sene önce yer almış olayları tam manasıyla tarif eden bir fikir alışverişinin tam ortasındayız. Fakat, hepimiz bu fikir alışverişinin, aramızda. terminoloji farkına dönüştürülmemesine dikkat etmeliyiz. Herşeyden önce önemli olan şudur; -yüz yıl sonra bile olsa - yapılan sistematik soykırımı tanımak, acımak ve üzüntü ve saygı ile anmak. Bunda başarı gösteremezsek, bizleri yönlendiren ışığımızı ve kendimize olan saygımızı kaybetmiş oluruz. “ Yapıldığı iddia edilen bu soykırımın 1915’lerde yer aldığı söyleniyor fakat nedense Daşnakçıların halktan ve etraftan para toplama kararı alınan 1965’e kadar yazılı veya sözlü olarak, Ermeniler bu konuyu hiç ortaya getirmediler; ta ki, yaptıkları 250’yi aşkın terör faaliyetinin arasında 40’tan fazla Türk diplomatını öldüren teröristleri Bekaa Vadisinde eğitimlerinin parasal ihtiyaçlarını karşılama mecburiyeti ortaya çıkana kadar! Bkz. Ek-8’te, Berlin Karaborsası, Berlin Daşnakçılarının para toplama için nasıl çalıştırıldığını ve benzer muhtelif dokümanları okuyabilirsiniz. Gerekli bilgilerin hepsi orada, benim yaptığım gibi, siz de okuyup öğrenmek isterseniz, 10,000’i aşan otantik doküman sayfasını çeviriniz. Beyefendi, siz münazara değil dikte ediyorsunuz. Tarihi değerlendirmemizde anlaşmaya varırsak, haksızlık yapan bizim milletimiz de olsa bunu görüp haksızlık oldu dersek, günlük hayatımızda insan haklarına saygı göstermekte birleşirsek, o zaman ölenlerin saygınlığını muhafaza etmiş oluruz ve hem kendi ülkemizde hem de dünyanın herhangi bir yerinde birlikte yaşamak için gerekli insancıl ortaklaşmayı gerçekleştiririz. Yukarıda söylenilenleri, bir asır önceki tarihin münakaşasını yapmak için, okumak veya cevap vermek harcanan zamana değmez. Eğer elinizde varsa, lütfen belgeleri konuşturun; boş sözlere lüzum yoktur, lütfen. Bunları hatırlamakla, bugün yaşamakta olan hiç kimseyi zor veya suçlu duruma düşürmek istemiyoruz. Bu cinayetleri işleyenler artık uzun zamandır aramızda değiller ve onların çocukları veya çocuklarının çocukları suçlu bulunamazlar. Ama, ölenlerin akrabalarının veya ailelerinin, tarihî hakikatler, dolayısı ile tarihî suçlular belirlensin diye bekleme ve isteme hakları vardır. Yaşama hakkına saygı duymak ve korumak ve herkesin, azınlıklar da dahil olmak üzere, ama herkesin insan haklarına sahip olduğunu teslim etmek, bugün yaşamakta olanların kısmen mesuliyetidir. Vatana ihanet, ihanetin yapıldığı yerde ihaneti yapan kişinin idamı ike cezalandırılacak bir suçtur. Hatırlarım; İkinci Dünya Savaşında, Paris’teki Fransız Direniş Güçleri bir Alman askerini öldürdüğü zaman, ceza olarak, Almanlar, hemen orada, askerin öldürüldüğü yerde, önlerine gelen herhangi 50 Fransız sivilini toparlayıp kurşuna dizerlerdi. Suç ve ceza başkasına transfer edilemez, bir kişiden öbürüne nakil veya veraset edilemez ve ciro edilemez. Kanunlar geri doğru işlemezler. Soykırım, yetkili mahkemelerce alınabilecek bir karardır ve sadece 1948’den sonra işlenen suçlar için geçerli bir tanıtımdır. Ölenlerin ailecinin devamı, aynı zamanda 500,000 masum ve suçsuz Müslüman’ı öldüren Devrimcilerin ailelerinin devamıdır. Tehcire gönderilip te 30 Ekim 1918’ten sonra evlerine dönmek isteyenlere müsaade edilmiş, mal zararlarını beyan edenlerin zararları, o sıralarda işgal altında olan Osmanlı İmparatorluğu tarafından hemen karşılanmıştı. Hatta kapitülasyonlar bile geri getirilerek tekrar yürürlüğe konmuştu. Lozan Anlaşması’nın maddelerinden biri, başka ülkelere göçenlerin iki yıl içinde dönerek hem tüm mallarına hem de milliyetine tekrar kavuşturmasını mümkün kılıyordu. Tehcire gidenlerin yarıdan fazlası geri dönüp mallarına sahip oldular. Gittikleri yerden memnun olanlar, dönmeyip bulundukları şehirlerde yaşamaya devam ettiler. Tarihi araştırmayan ve tehcire gidenlere nasıl muamele edildiği konusunda bilgisi olmayanlardan ve öğrenmeyenlerden nutuk veya ders dinlemeye ihtiyacımız yok. “ Ermenilerin durumuna gelince, suçumuzu kabul etmemekle, bastırarak veya küçümseyerek kendimizi serbest ve hür hissedemeyeceğimizi bize gösteren kendi insancıl tecrübelerimizin haricinde, başka bir yol takip etmeyeceğiz. Biz Almanlar, Nasyonal Sosyalistler döneminde, yaptığımız cinayetleri, fakat hepsinin ötesinde Avrupa’nın Yahudilerine tatbik ettiğimiz katliamları büyük bir üzüntü içinde ve bazen da utanç verici gecikme ve inkâr olaylarından sonra öğrendik. Suçun, tamamen onu işleyene ait olduğunu öğrenirken ve bu suçun sahibinin sadece onlar olduğunu teslim ve takdir ederken, aynı zamanda o suçluların ailevi devamlarının - çocuk, torun akraba… - da olayları uygun ve saygın bir şekilde anmak, hatırlamak ve yadsımak mesuliyeti olduğunu kabul ettik.” Bu Ermeni fanatizmi usulü saçmalıklar, bu yazının saygınlığını kaybetmesine sebep olmaktadır. Utanılacak davranış; hiç bir şeyden haberi olmayan halk kitlelerini yanıltarak ve “nefret satarak para kazanma endüstrisini kurmaktır”. Bkz. Ek - 9. ” Ermeni halkının öldürülmesini hatırlamak, Almanya’da gereklidir. Burada, Ermenilerin ve Türklerin ailevi kalıntıları ve her birinin anlatacak hatıra ve hikayeleri vardır. Barış geçmişle barışık yaşamak için, hepimizin aynı prensipleri lâzımdır. da, çok önemli ve açıkça da yaşamaya devam etmektedirler içinde beraber yaşamaları için, takip ve kabul ediyor olmamız Bu durumda, biz Almanlar bir bütün olarak, Ermenilere uygulanan soykırımda katkımız, mesuliyetimiz hatta belki de suçumuz olduğundan, çözümde bir rol almalıyız.” Sayın Bayım, Türklerle beraber savaşan ve ölen yaklaşık 10,000 Alman subay ve askeri bulunuyordu. O zaman neden - fanatik Lepsius’un yalanlarının dışında - suçlamaları gösteren tek bir Alman belgesine işaret edemiyorsunuz? General Bronsart von Schellendorf’un, mesela, 24 Temmuz 1921 tarihli, “ Deutsche Allgemeine Zeitung “ adlı gazetenin 342 numaralı sayfasına bakınız. O her şeyi yaşadı ve her şeyi biliyordu, zira Genel Kurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Yardımcısı idi. Bkz. Ek - 10. Beyefendi; neden yüksek rütbeli bir generalinize güvenmiyor veya inanmıyorsunuz da bu saçmalıklara inanıyorsunuz? Evet, tabii ki Almanya, 812. Alaydaki 22,000 Ermeni’yi eğitmekle ve sonra da özel 4,800 SS askeri barındıran Ermeni Lejyonu’nu kurmakla bu büyük suçtaki rolünü kabul etmelidir. Bu Ermenilerin Hitler’e olan bağlılıklarını Şubat 1945 tarihlinde, Hitler’in intiharından iki ay önce, Almanca-Ermenice olarak basılan HAYASTAN gazetesinde okumalısınız. Ayrıca okumanız gereken bir başka kitap ta, Arthur Derounian’ın 1949’da Berlin’e gelerek Daşnak Ermenileri hakkında yazdığı kitaptır. Bu savaşçı Ermeniler, sonraları, “zavallı yersiz yurtsuz insanlar“ olarak kabul edilip özel muhaceret kuralları yaratılarak Amerika’ya gitmelerine müsaade edilmiştir. Hatta, meşhur Kasap General Dro da (Rusların kendisini dikkatle aramalarına ve istemelerine rağmen)Amerika’ya gidenler arasında yer almıştır. Bkz. Ek-11. “ Alman ordusu subayları zorunlu göçün planlanmasında ve bir noktaya kadar da gerçekleştirilmesinde rol almışlardı. Ermeniler hakkında verilen bu kararın doğuracağı zararlı neticeleri tahmin eden Alman gözlemcilerden ve diplomatlardan gelen tavsiyeler gözardı edildi. Alman liderlerinin istedikleri yegâne şey Osmanlı idareci ve liderleri ile aralarının bozulmaması idi. Özel danışmanın verdiği bilgilerle, Ermenilerin karşılaştıkları güçlükleri ve çektikleri eziyetleri detayları ile öğrenen Alman Şansölyesi Bethmann Hollweg, Aralık 1915’te şunları söylemiştir: “ Ermeniler öldürülsün veya öldürülmesin, yegane gayemiz, Türkleri harbin sonuna kadar yanımızda tutmaktır. “ “ Şansölye Hollweg her şeyi başından beri biliyordu zira Wangenheim’ı Türklerle anlaşma yapmaya yetkilendiren o idi. Yeni B. Elçi Metternich oldukça dindar birisi idi ve Wangenheim’ın yaptığı anlaşmadan haberi olmadan Berlin’e haber gönderdi. Metternich’in davranışlarından Başbakan Talat Paşa pek hoşlanmamıştı ve onu görmek istemiyordu. O yüzden, kısa zamanda Berlin tarafından geri çekildi. Hollweg’ın cevabı doğru idi; olanları biliyordu ve sonunda bir zafer bekliyordu. Bkz. Ek-12. “ Fakat bazı Almanlar vardı, meselâ, en ileri gelenlerden biri Johannes Lepsius idi, Ermenilerin çektiği izdırabı dünyaya anlatmıştır. “ Lepsius fanatik bir Protestan idi. İstanbul’a, Temmuz 1915’te, tam tehcir hareketinin başladığı günlerde gelmişti. İstenmeyen birisi idi, Alman B. Elçisi kendisini görmeyi kabul etmedi. Morgenthau ile 3-4 kere ve Ermeni Patriği ile de birkaç kere görüştü ve eline “ uydurma, dedikodu” dan başka bir şey olmayan dökümanlar verildi ve o da bunları İsviçre Kızılhaç teşkilatından yardım parası almakta kullandı. Lepsius’un yalanları ve taraf tutuşundaki detaylar “ Talat Paşa’nın Öldürülmesi ( 15.3.1921): Berlin Mahkemelerindeki Komik Gösteri “ adlı kitapta okunabilir. (1) http://www.gifre.org/admin/papers/gjiss/103-115-Talat-vol-3-4-gjiss.pdf (2) JOURNAL OF LAW AND ETHICS (JLE), 5. BASKİ, NO.1, ISSUE ID: JLE14V5N1 DOI: dx.doi.org/10.7813/jle.2014/5-1/4http://www.ijar.lit.az.law.php?go=currentjlp “ Ermenilerin acıklı durumunu fotoğraf makinesi ile kayda geçiren ve harpten sonra Alman halkına gösteren kişi Armin Theophil Wengler adında bir hastabakıcı idi. “ Hastabakıcı Wengler, hasta ve aç insanların fotoğraflarını çekti ama hastaneden hiç çıkmadan… Onun fotoğraflarından bazıları ilişikteki kitapta gösterilmektedir; Wengler’e poz veren misyoner kadınların kol saati takmaları, Atatürk’ün ayakları altında ölü olarak gösterilen kız çocuğunun uydurma olduğunu artık bütün dünya biliyor, Bkz. Ek - 13. “ Ve, yazdığı ‘ Musa Dağında 40 Gün ‘ adlı kitabı ile Ermenilerin çektiği ızdıraba artistik bir ışık tutan Avusturya’lı Franz Werfel idi. 1933 yılında basımından hemen sonra kitap Türkiye’de yasaklandı. Fakat, başlarına yakında gelecekleri anlatır gibi Vilnius ve Bialystok’ta yaşayan Yahudiler tarafından okunuyordu. Alman 3. Cumhuriyeti ve Yahudi ileri gelenleri kitabı ve anlatılanları doğru olarak anlamışlardı. “ Franz Werferin itirafları ve yakın dostu Sou Sever’in yazılı ve noter tasdikli bildirisinde gösterilmiştir. Werfel kendisine verilen bilgilerin sahte ve yalan olduğunu ve bu yalanlara dayanarak bahis konusu kitabı yazdığını çok sonraları öğrenmiştir. Bu konuda daha fazla bilgi için Bkz. http://armenians-1915.blogspot.com/2005/07/66-forty-days-of-musadagh.html . Gerisi palavra ve yalandır. Bkz. Ek - 14. “ Hitler, Alman Ordusu’na Polonya’ya 22 Ağustos 1939 tarihinde hücum emrini verdiği ve komutanlarına planlarını anlattığı zaman “ Acımasız herkesi öldürün…bütün Polonyalı erkekleri, kadınları ve çocukları acımasız öldürün..” demişti ve bunun izahını da şöyle yapmış₺ı : “ Bugün, artık kim Ermenilerin katliamından söz ediyor …” ? “ Bu meşhur cümle de öbürleri gibi koskoca bir yalandır ve maalesef resmi bir çok yazıya dahil edilmiştir. Bkz. Ek-15. Danışmanlarınızın da bu konuda bilgisizliklerinden bu yalanı da sizin konuşmanıza dâhil etmeleri hayret vericidir. Böylesine dikkatsiz yardımcıların böylesine yüksek pozisyonlara nasıl gelebildikleri de ayrı bir tartışma konusudur. “ Onlar hakkında konuşuyoruz…Bugün bile, yüz yıl sonra, halâ bu konuda konuşuyoruz.. Bu ve diğer gayri-insani davranışlar ve insanlığa karşı işlenmiş suçlardan bahsediyoruz. Bütün bunları, Hitler’in doğru ve haklı olmadığını göstermek için yapıyoruz. Bunları sadece Hitler değil, bundan sonra, hiçbir diktatörün ve zalimin suçlarının unutulmayacağını veya gözardı edilmeyeceğini hatırlatmak için yapıyoruz. “ Beyefendi, bu satırlar, eğer ilişikteki kitabımdaki inkârı imkânsız pek çok delillerin gösterildiği sayfalarda işaretlendiği gibi, Nazi Ermeni Alayı’nın tarihinizdeki yerini biliyorsanız, sizin olamaz…Bu konuda daha fazla bilgiyi http://armenians-1915.blogspot.com/2014/01/3432free-e-book-genocide-of-truth.html . Bkz. # 16. “ Evet, biz halâ tarihin, (soykırım) olayının mesuliyetini ve geçmişteki bizi halâ rahatsız eden suçlulukları reddedilmesinden bahsediyoruz. Bunu, kendimizi devamlı olarak geçmişin acılarına bağlı tutmak için değil, daha ziyade, insanların ve halk kitlelerinin terör ve tahribat ile tehdit edildiklerinde hazır ve zamanında tedbir alabilmeleri için yapıyoruz.” Ümit ederim ki bu tip “ ispatlanmamış trajik bildiriler “ tarafsızlığın ötesinde ve saygıdeğer pozisyonunuzun dışında kalan şeylerdir. 80 Milyon Türk’ü kolayca itham etme konusu, ciddi bir sorgulamayı ve incelemeyi gerektirir. “ Bütün bunları, her birimizin din, dil, etnik grup ve ülke sınırlarımız göz önüne alınmadan, hep birlikte yaptığımız zaman iyi olur. Bugün, dünyanın her tarafından gelen anma ve barışma işaretlerinden ötürü memnunuz. Ben şahsen, Türklerle Ermeniler arasında olabilecek her türlü anlayış ve barışçıl hareket başlangıcı veya işareti için bilhassa müteşekkirim. Kimse hakikatlerden korkmamalı. Bizleri ayıran ve ayırmaya devam eden şeylerin üstesinden sadece beraberce uğraşırsak ve çalışırsak gelebiliriz. Bizlere emanet edilen bu Dünya’da parlak istikbali sadece birlikte olursak görebiliriz. “ Sayın Bayım, Ben, bir bilim adamı değilim, atölye makineleri ithal işinden emekli olmuş, bu arada, Berlin’i işgal altında iken ziyaret etmiş ve İkinci Dünya Harbini yaşamış birisiyim. Harpten sonra Leipzig Fuarı’nı ziyaret ettim ve 60 yıllık iş hayatım boyunca dünyayı epeyce dolaşmış sayılırım. Amcam Çanakkale’de şehit düştü, babam ise denizci olduğu için Goeben gemisinde ayakkabı tamircisi olarak vazife görmüş, o yüzden de amcam ile aynı akibeti paylaşmamıştı. Sonraları Tuna nehrinde kılavuz kaptanlık yaptı ve İkinci Dünya Savaşını Rus ve Alman işgali altında geçirdi. Yahudilerin, daha harp başlamadan önce, nehir mavnalarında nasıl toparlanıp götürüldüklerini gözlerimle gördüm, çünkü Romanya lideri General Antonescu Hitler’in yakın arkadaşı idi ve Ermeni General Devrimci (Kasap ) Drastamat Kanajan’ı, sayıları Ruslara esir düşen Ermeni askerinin de katılımı ile 22,000’e çıkan 812. Alay kurması için Almanya’ya göndermişti. Benim ailem ve şahsen ben, Ermenilerle olan çok hoş dostluk ve arkadaşlık anılarımızı hâlâ hatırlarım. Bilhassa bu hislerim, beni, geçmişte nelerin olup bittiğini merak etmeye sürüklemiştir. Beş adet kitap yazdım, internette 400’den fazla makalem ve incelemelerim var, Wurzburg Üniversitesinde Almanca dilinde takdim edilen makalem internette mevcuttur. Bkz. “ Unterschieedliche Meinungen Über Die Politisch-Militarische Und Wirtschaftliche Beziehungen Zwischen Osmanen und Deutschen” . ( Research Academy of Social Sciences, International Journal of Management Sciences, ) ISSN : 2310-2829, Vol. 1, No. 8, 2013, 290-301 http://www.rassweb.com/archive-details-vol-1-issue-8-ijms/. Sayın Bayım, Benim, Türk devlet liderlerinden hiç bir şekilde menfaat beklentim ve bağlantım yoktur. Sizin de olmadığı gibi, onların da, son 15 yılda benim okuyup incelediğim 15,000 sayfalık Daşnakçıların 1890’dan beri para yapma sistemleri gibi tarihsel bilgileri incelemeye ne vakitleri ne de yetkili adamları yok. Ben, her kim olursa olsun, hangi yetenek veya unvanda olursa olsun, birlikte oturup, elimdeki dokümanlarla, Daşnakların bu yaptıklarının halktan para sızdırmak için hazırlanan büyük bir tuzak olduğunu ispat etmeğe hazırım. Bu durum, birçok propaganda malzemesi ile hâlâ canlı tutulmaya çalışılmaktadır, çünkü Diaspora Liderleri lüks içinde yaşamaya alışmış durumdalar. Bkz. Ek-17. Bu detaylı çalışma benim tarafımdan bir haftada hazırlanmıştır ve emekli bir vatandaşın bilinen dar bütçesi ile size gönderilmektedir. Sayın Bay, lütfen gönderdiğim delilleri araştırınız ve inceleyiniz ve Türk-Alman Dostluğu’nun dününü, bugününü ve yarınını YAZIK EYMEYINIZ… Lütfen, Ek-17, Reno Evening Gazette makalesini okuyunuz. Bu gazete makalesinde yazılı gerçekler 1915’te görülmüştü ama yazarın Amerikan halkını ikaz ettiği gibi, bazı insanlar, bir asır sonra bile halâ uyumaktalar. Sayın Bay, inşallah bu mektubum ve HİÇ BİRİ NE BİR KİŞİ NE DE BİR OFİS TARAFINDAN İNKÂR EDİLEMEYECEK OLAN pek çok delil ekleri, Ek-18, dikkatinizden kaçmayıp gerekli ilgiyi görecektir ve soykırım palavrası ile kafaları kirlenmemiş bütün uzmanlar tarafından incelenmeye hak kazandığını teslim edeceğinizi umarım. Daha önce de belirtildiği gibi, bütün bu deliller yetkili bir kişi tarafından kullanılmadan önce, uygun bir mahkemede görüşülmelidir. Saygılarımla, Şükrü Server Aya İşadamı ) (1930 Romanya Doğumlu Araştırmacı Yazar - Emekli Uluslararası Ceviren : Şadi Dinlenç, New York