E.Yasemin ÖZDEK· 1990'LARDA İNSAN HAKLARI: SORUNLAR VE YÖNELİMLER GİRİş Soğuk sava§ döneminde dünya sistemini karakterize eden Doğu ve Batı blokları arasındaki kutupla§ma, 1989'da Sovyetler Birliği'nin tarih sahnesin­ den çekili§iyle birlikte, yerini Batı blokunun hegemonyasının belirlediği bir "yeni dünya düzeni"ne bıraktı. Halen içinde bulunduğumuz 9O'h yılların ilk yarısına kadar dünya genelinde ya§ananlar, §ckillenmekte olan bu yeni düze­ nin karakteristikleri hakkında kimi ipuçlarını da içeriyor: Ekonomide liberal politikaların egemenliğinin sonucu olarak gelir dağılımındaki adaletsizliğin dünya çapındaki artı§ı, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki sosyo-ekonomik dengesizliğin derinle§mesi, milliyetçilik ve ırkçılığın yeniden canlanı§ıyla milli ve etnik kimliklere bağlı §iddetin yükscli§i, içinde bulunduğumuz dönemin insan hakları gündemini de belirleyen belli ba§lı özelliklerden bazıları. İnsan hakları alanında bugün bir yandan, bu sorunların insan haklarını tehdit eden pot,ansiyel tehlikeler olarak değerlendirildiği gözlenmekle birlikte, "Sovyet ımparatorluğu'nun çökü§ünün ve soğuk sava§ın biti§inin, insan haklarını daha ileriye götürecek, daha desteklenebilir yeni bir durumu yarattığı" görü§ünün de egemenliğini sürdürdüğü görülüyor. ı "Yeni dünya düzeni" ilc birlikte, insan hakları ve demokrasiye dayalı global bir sistemin önünün açıldığı saptanıyoL "Totaliter" yönetimlerin birey haklarını ihmal eden kolektivizmlcrinin sonunun ilanı, bireysel haklara bundan sonra gereken değerin vcrileccği beklentileriyle kar§llanıyoL ı "Post-totalİtarİzm" söyleminin yaygın olduğu bugünkü insan hakları teorisi ve pratiğinde, eski sosyalist devletlerin piyasa ekonomisine ve hukuk devletine dayalı demokratik sistcme geçi§lcri, bu dcvletlerin insan hakları karnesinin bundan böyle daha olumlu olacağı yönündeki yorumlarla da destekleniyoL J • Dr., TODAİE Asistanı. ı Örne~in. bkz. Marek Thee, "The Philosophical-Existential Issues of the Human Rights Project: Challenges for the 21st Century", Human Rights in Developing Countries Yearbook 1993, Nordic Human Rights Publications, Copenhagen/Lund/Oslo/Abo-Turku. s. 18. ı Örneğin, hkz. Vojin Dimitrijevic, "The Human Dimension of Post-Totalilarianism", in: The Future or Human Right4ii Protedion in a Changing World, Asbjorn Eide & Jan Helgesen (Eds.), Noıvegian University Press, Oslo, 1991, s. 29-39. J "Demokr~si''ye geçiş sürecini yaşayan eski sosyalist devletlerde. insan haklarının gerçekleşmesi bakimından. sivil toplumun gelişmemişliği ve geçmişte totaliter yönetimler altında yaşayan bireylerin 'oloriter' kişilikleri temel engeller olarak görülüyor. Bu nedenle. son dönemde 'insan hakları eğitimi' 4 İNSAN HAKLARI YILLlGI Soğuk sava§ döneminde, 'insan hakları'nın, kapitalist dünyanın sosyalist sistemlere kar§ı en önemli kozlarından biri olduğu hatırlandığında, sosyalist devletlerin çökü§ünden sonra bu tür değerlendirmelerle kar§ıla§makta gerçekte §a§ılacak fazla bir §ey görünmüyor. Soğuk sava§ boyunca, ABD'nin, Sovyetler Birliği'ndeki 'birey' hakları ihlallerine kaI'§1 yürüttüğü kampanya, iki "süper" devletin insan hakları yakla§ımlannın ayrı§tığının da en belirgin pratiklerinden birini olu§turuyordu: Batı, insan haklarını, birinci ku§ak bireysel haklara özgüleyip, Sovyetler Birliği'ni -özel mülkiyet hakkı dı§ında­ ba§ta dü§ünce ve vicdan özgürlüğü, din özgürlüğü ve seyahat özgürlüğü ile ilgili ihlallerden dolayı suçlarken, Doğu, insan haklarının ikinci ku§ağı sosyal hakları önemsiyordu. Ba§ka deyi§le, iki ayrı ideolojinin insan hakları alanındaki çarpı§ması, Batı'nın liberal 'özgürlük', Doğu'nunsa 'maddi e§itlik' idealleri arasında bir öncelik sorunu olarak gündeme geliyordu. Bugün bu çarpı§manın e§İtlik idealinin yenilgisiyle bitmi§ gibi göründüğü bir noktada, insan hakları adına da bir 'konsensus'tan sözediliyor. 4 Soyut bir insan hakları kavramı üzerine değinilen konsensus, aslında, liberal özgürlük anlayı§ının eksenini olu§turan 'bireyciliğin', e§itlik idealine olan zaferini simgeliyor. Ancak, dünya genelinde toplumsal adaletsizliklerin sürekli ve büyüyen oranlarda artı§ının gözlendiği bir ortamda, insan haklarının Batılı bakı§ı üzerindeki bu tür bir 'konsensus' lafzının, suni bir nitelik ta§ıdığı da açıktır. Bunun en belirgin i§aretini ise, Güney'in, Batılı insan hakları kavramla§­ tırmasına ve 'çifte standartlı' İnsan hakları politikalarına kar§ı çıkı§ının, içinde bulunduğumuz dönemde yükselme eğilimine girmesi olu§turuyor. En ba§ta, Afrika ve Asya kıtalarından gelen insan hakları kavramını sorgulayan yak­ la§ımlar, Batılı insan hakları bakı§ının 'evrenselliği' tezine bir itirazı ve insan haklarını tanımlamanın Batı'nın tekelinde olmadığı genel fikrini içeriyor. Öte yandan, egemen politikaların ana eğilimi, toplumsal mücadelelerin etkisiyle "fazla" geni§lemi§ hakların içeriğini daraltma eksenine otursa da, moral alanda hakların, toplumsal alandaki çeli§kilerin artı§ıyla/bilince çıkı§ıyla birlikte konusu, özellikle bu ülkeler baglamında dillendiriliyor (Ömegin, bkz. Human RIghls EducaUon in the Process of Transition to Democracy, European Information Centre of Charles University, Praha, 1993). Bireylerin 'otoriter' ki§i1iklerini geli§tiren -dü§ünce özgürlükleri ile örgütlenme taleplerinin sürekli olarak bastırıldıgı- bir ortamda yeti§melerinin, insan hakları kültürüne elveren ko§ullar açısından önemli birer engel olu§turdukları tartı§ma götürmez. Ancak, bu sorunların, en çok eski sosyalist devletlere özgülenmesindeki ideolojik boyutu da gözden kaçırmamak gerekir. Batılı uluslararası merkezlerin, bu ülkelerdeki insan hakları egitimi konusuna hassasiyetle egilmelerinin, demokratik gclenegi yalnız kendilerine has sayan Batılı kültürel milliyetçi tutumla baglantılı görünmesi biryana, eski sosyalist ülkelereyönelik olarak üretilen insan hakları egitimi programları, 'kolektivist' bir geleneğe sahip bu toplumlarda -piyasa ekonomisi ve hukuk devletine dayalı liberal demokrasikre geçi§ süreci paralelinde-, 'birey' temelinde yükselen hakları yerle§tirmeye dönük politikaların bir ögesini olu§turmaktadır. Öte yandan, bu ülkelerdeki temel insan hakları sorununu sivil toplumun zayınıgı bağlamında degerlendiren Batılı bakı§ı, "genç demokrasiler"deki 'varolma' sorunu olarak dile getirilebilecek ekonomik güçlükleri de görmezlikten gelmektedir. 4 Bkz. David P. Forsythe, "Human Rights After the Cold War'" NeUıerlands Quarterly of Human Rlghb., Vol. ll, No. 4,1993, s. 395 vd.; 409. 1990'LARDA İNSAN HAKLARI 5 sürekli bir yaygınla§mayı ya§adığı da görülüyor. Yeni Iiberalİzmin dünya siste­ mindeki egemenliği, e§itlik ilkesi üzerinde biçimlenen sosyal hakların geri alını§ına paralelolarak, insan haklarının temelini yeniden "bireycilik" olarak sunuyor, ancak insan haklarının gerçek ta§ıyıcıları olan toplumsal hareketler, e§itlik ve dayanı§ma talepleriyle, haklar kataloğuna yeni hakları eklemekten geri durmuyorlar. Muhafazakar çevreler ile liberal tezlere bağlılığın bir sonucu olarak bireysel haklardan ba§ka insan hakkı tanımayanların "insan hakları enflasyonu" yaratma itirazıyla da kar§ıla§sa, insan hakları aktivist­ lerinin 9O'lar gündeminde, "yeni dünya düzenilinin karakteristikleri olarak da sayılabilecek 'açlık' ve 'i§sizlik' olguları, 'yiyecek' ve 'istihdam' haklarında kar­ §ılığını buluyor. Batılı olmayan kültürlerin unutturulu§u, 'kültürel kimlik hakkı 'nın doğumuna kaynaklık ediyor. Teknoloji, ileti§im ve medyadan kaynaklanan yeni çeli§kiler ile, AIDS, pornografi ve devletdı§ı aktörlerden gelen -özelde kadınlara yönelik- §iddet, birer insan hakkı sorunu olarak ele alınıyor; e§cinseller, özürlüler, hastalar v~ gelecek ku§aklar, insan haklarının "yeni" özne kategorilerini olu§turuyor. Qte yandan, haklar alanında bugün artık İnsan-insan arasındaki egemenlik ili§kileri kadar, insanın doğa üzerin­ deki egemenliğinin de sorgulandığını ve yalnız 'insanlar' için hakların değil, biyosferin tüm öğelerini kapsayan haklar anlayı§ının önerildiğini; uluslararası hayvan hakları hareketinin bir kazanımı olarak da hayvan hakları söyleminin me§ruiyetinin her geçen gün yaygınlığını artırdığını görüyoruz. Dolayısıyla, gerek Batılı insan hakları yakla§ımının Batılı olmayan kültürlerce sorgulanı§ı, gerek toplumsal hareketlerin insan hakları kavramını her tür baskı ili§kisini reddeden bir tarzda yeniden kurma giri§imleri, bir yandan tek kutuplu dünya sisteminde artık insan hakları kavramının Batılı liberal bakı§ı üzerinde bir uzla§madan sözedilebileceği tezini bo§a çıkarıyor; diğer yandan, insan hakları değerlerinin yeniden olu§turulabileceği bir potansiyelin varlığını da ortaya koyuyor. Bu anlamda, "yeni dünya düzeni", insan hakları alanında getirdiği tüm olumsuzluklara kar§ı, ondan çıkı§ı sağlayacak kanalların açılmasını da zorluyor; kendi insan hakları yakla§ımının darlığı ile çeli§kilerini ve insan hakları politikalarının çıkar eksenine oturduğunu su yüzüne çıkardığı ölçüde, yeni bir insan hakları kavrayı§ının ye§ermesinin ko§ullarını da hazırlıyor. politikalar düzleminde, inJan hakları retoriğinin içinde dönemde her zamankinden daha fazla yaygın olmasına kar§ın dev ihlallerin süregelmesi, İnsan hakları alanında günümüzün temel paradoksunu olu§turuyor. Hükümetler, yenı dünya düzeninin bir 'insan hakları düzeni' olduğunu kanıtlamak istercesine, insan haklarına dayalı söz üretme çabalarını arttırmı§ görünüyorlar. Evrensel ve bölgesel ölçeklerde insan hakları üzerine uluslararası belgeler üretilmeye ve devletlerin büyük bir kısmı bu belgeleri formelolarak tanımaya devam ederlerken, ihlaller grafiğindeki sürekli artı§, üzerinde konsensus sağlandığı öne sürülen bireysel hakları ve bu söylemin sahibi Batılı ülkeleri de kapsayarak devam ediyor. Egemen bulunduğumuz dünya çapında 6 İNSAN HAKLARI YILLIGI Dünya geneline bakıldığında, yeni dünya düzeninin, "bir İnsan hakları düzenİ" olacağı savının doğrulanma olasılığı fazla görünmüyor. En ba§ta, ırkçılığın ve saldırgan milliyetçiliğİn yükseli§iyle birlikte geli§en etnik çatı§malar ve sava§lar, böyle bir §ans tanımıyor. Ulus devletlerin zayıfladığı ve dünya uluslararası sisteminİn yeniden yapılandığı içinde bulunduğumuz dönemde, milliyetçi akımların harekete geçirdiği ulusal, etnik ve kültürel azınlıklar ulus-devletleri çözücü bir rolü oynarken, ulusal azınlıklar üzerine izlenen egemen İnsan hakları politikalarınınsa pragmatist bir nitelik ta§ıdığı gözleniyor: Ulusal azınlıklardan, ulus devletlerin çözülü§ünü hızlandırmaları bekleniyor ve etnik çatı§maları kı§kırtma kaygısının duyulması bir yana, insan hakları adına, "azınlık hakları"na vurgu yapılarak, yeni uluslararası sistemin yapılanmasında azınlıklar sorunundan yarar umuluyor. 1990'lı yılların ilk yarısını ya§adığımız halen içinde bulunduğumuz günlerde, egemen insan hakları politikalarını karakterize eden ideolojinin liberalizm olduğu görülüyor. Bu nedenle, çalı§manın ilk bôlümünde yeni liberal politikaların insan hakları alanına etkileri ele alınıyor ve yeni liberalizmin insan hakları kavramını yeniden formüle edݧinin teorik düzeydeki' ifadesi' ile birlikte, bu politikaların uluslararası insan hakları alanındaki yansımaları konu ediliyor. Dünyanın Güney'inin, Batılı insan hakları politikalarına kar§ı çıkı§ı, insan haklarının evrenselliği sorunsalıili da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, ikinci bölümde, insan haklarının 'evrenselliği' savına kar§ı, Güney'in İnsan hakJarını kültürel özgüllükler bazında ifade edi§İ ele alınıyor. Son olarak ise, ulusal azınlıklara ili§kin uluslararası İnsan hakları politikaları çözümlenmeye çalı§ılıyor. Ku§kusuz, 90'ların insan hakları gündemi burada ele alınan üç sorun alanından ibaret olmayıp, daha karma§ık, daha fazla deği§kenin roloynadığı bir 'yeni dünya düzeni'nin insan haklarına yönelik açılımlarını kapsamaktadır. Ancak, ele alınan bu üç sorun/eğilim, genelliği ölçüsünde, bu yazının kapsamı dı§ında bırakılan 90'ların diğer insan hakları sorunlarıyla da içiçe geçen, hatta bazan onları türeten ana ba§lıklar olarak içinde bulunduğumuz dönemin insan hakları gündemini de karakterize etmektedir. LİBERAL YENİDEN DOGUŞ: SOSYAL HAKLARDA GERİLEME 80'li yıllarda ba§layıp 90'lı yıllara uzanan süreçte insan hakları alanında önemli bir geli§me sosyal hakların geri alınmaya ba§laması oldu. İnsan hakları politikalarındaki bu deği§iklik, 70'lerin ortalarında patlak veren ekonomik bunalımı izleyen dönemde, uluslararası sermayenin "resmi ideolojisi" olarak uygulamaya konan yeni liberal politikaların bir yansıması olarak gündeme geldi. 80'li yıllar içinde devletin küçültülmesi, özelle§tirmeler, piyasanın yüceltilmesi, sendikaların. marjinalle§tirilmesi, ekonominin yeniden yapılan­ dırılması gibi önlemlerle Ingiltere, Amerika gibi merkez ülkelerden ba§layıp, Latin Amerika ülkelerini öncelikle kapsayan ve ülkemİzin de halen ı990'LARDA İNSAN HAKIARI 7 ekonomik-politik gündeminde yeralan yeni liberal politikaların önemli bir ayağını, sosyal haklardaki bu gerileme olu§turmaktadır. Yeni liberalizm, aslında adındaki nitelerneden anl8§ıldığı gibi "yeni" bir ideoloji değildir. Tıpkı klasik liberalizm gibi, piyasayı· ekonomik ili§kilerin merkezine yerle§tirmekte, mülkiyet hakkını yüceitmektedir. Ü nedenle, yeni· bir fikri üretimden çok, sosyal devlet sisteminde unutulan ve artık tarihe gömüldüğü sanılan eski "parlak" fikirlerin yeniden kqfedilerek öne çıkartıl­ ması çabası sözkonusudur.! Liberalizmin yeniden canlanı§ında devletin ekonomiye yoğun müdahalesinin karakterize. ettiği sosyal devlet uygula­ malarının tıkanması temel rolü oynamakta; Ikinci Dünya Sava§ı sonrası büyüme döneminin getirdiği "refah" yıllarında hemen hemen bütün kapitalist devletlerce uygulanan Keynesci ekonomik politikalar yeni liberallerce kıyasıya ele§tirilmektedir. Keynesci dü§ünce, kapitalizmin iktisadi i§leyi§inden doğan sorunların rasyonel biçimde davranan ve ekonomiye yeterli biçimde müdahale eden devlet tarafından ortadan kaldırılabileceğini savunurken, yeni liberal dü§ünce, kapitalizmin zaten rasyonel ve uyumlu bir sistem olduğu; iktisadi ya§amda ortaya çıkabilecek pürüzleri ortadan kaldıracak mekanizmaları içerdiği; piyasanın her tür dengesizliği gidermeye muktedir olduğu varsayımına dayanmaktadır. Devlet müdahalesi olsa olsa bu uyumu bozup sorunlar doğurmaktadır. "Refah" döneminde ortaya çıkan sendikalar, sosyal güvenlik, devlet müdahalesi, vergileme sistemi, korumacılık gibi kimi uygula­ malar, piyasa düzeninin bu kendiliğinden uyumunu engelleyen faktörler olarak devreye sokulup bazı dengesizliklerin ortaya çıkmasına neden olmU§­ lardır. Kısacası, bunalımın sorumlusu, devletin gittikçe artan harcamalarıdır; bunalımda.~ çıkı§ın ko§ulu da devletin piyasaya müdahale etmekten vazgeç­ mesidir.' üzellikle Hayek tarafından 20. yüzyılın ortalarından itibaren dile getirilen müdahaleci politikaların ele§tirisine dönük görü§lerin günümüzde prim yapmasının ba§lıca sebebi de, kapitalist sisteınin halen ya§amakta olduğu ekonomik bunalımdan bir çıkl§ yolu olarak görünmü§ olmasıdır. . Gerek geli§mi§, gerek azgeli§mi§ ekonomilerin Keynesci politikalarla iktisat politikalarında yeni arayı§ ve uygu­ liberalizm; bugün bunalım içindeki egemen burjuva ideolojisidir. "Refah devleti", yoksulluğun, i§sizliğin ve sefaletin "kökünü kazıdığı" için dün burjuvazinin övünç kaynağı iken, bugün aynı sınıfın büyük bir saldırısıyla kar§ı kaf§ıyadır. Her türlü devlet müdahaleciliği "totaliter" bir karakter ta§ıdığı için reddedilmekte; en despotik devlet pater­ nalistik devlet olarak belirlenmekte; sosyal devlet sistemindeki Keynesci poli­ bunalımı 8§amamaları nedeniyle, lamaların gündeme getirdiği yeni ! , "Gerçekte, yeni sağla birlqmi§ fikirlerin hiçbiri yeni değildir. Yeni olan şey, daha çok yeni sağın durumudur" (Noel O'Sullivan, ''The New Right: The Quest for a Civil Philosophy in Europe and Americalt, The Nalure of The Righl, Roger EatweU and Noel O'SuIlivan (Eds.), Pinter Publishers, London, 1992, s. 170). Bkz. Sungur Savran, "Bunalım, Sermayenin Yeniden Yapılanması, Yeni Liberalizm", içinde: Dünya Kapitalizminin Bunalımı, Nail Satlıgan ve Sungur Savran (Der.), Alan Yayıncilık, İstanbul, 1988, s. 36. İNSAN HAKLARI YILLIGI 8 tikalar ile refah ve e§itlik sloganları liberalizmin "yozla§masına" yol açtığı için suçlanmaktadır.' Keynesci iktisat politikalarının uygulandığı dönemde emekçi sınıfların bir kazanımı olarak gündeme gelen sosyal haklar da bu saldırılardan nasibini almakta; yeni liberal politikalar insan hakları alanına, insan haklarının ikinci ku§ağı sosyal hakların zayıflatılması biçiminde yansımaktadır. Yarım yüzyıla yakın bir uygulaması olan sosyal hakların İnsan hakları arasından çıkartılması ise, insan hakları, özgürlük ve e§itlik kavramlarının yeni liberal ilkeler ı§ığında yeniden formüle edilmesiyle sonuçlanmaktadır. Yeni liberalizm, e§itlik, adalet, demokrasi gibi kavramları yeniden ele bu kavramların bile§kesini olu§turan özgürlük kavramının sosyal devlet sisteminde kazandığı demokratik, pozitif, kolektif anlamları özgürlükten soyutlamaya çalı§maktadır. Bu anlamda, yeni liberal öğretiye önemlİ katkıları olan F. A Hayek'in özgürlük kavrayı§ı, klasik liberal kuramcılardan A Smith'in özgürlüğü tanımlayı§ından farklı değildir: Herkes adaletin yasalarını ihlal etmediği sürC?ce, kendi yolunda, kendi çıkarlarını izlernede tamamen özgür olacaktır. 8 Ozgürlük, ki§bin b3§kaları tarafından zorlanmasının mümkün olduğunca azaltılmasıdır.' Bu yakla§ımda özgürlük, insanın ba§kalarınca zorlanmamasının ko§uhı olarak algılanmaktadır. Özgürlüğün yalnızca bireyin dı§ müdahalelerden bağı§ık tutulan özel alanının korunması ar 1 :ı;mndaki bu negatif kavranı§ı, 18. yüzyılın liberal özgürlük anlayı§ına denk dü§mekte; yeni liberalizm, özgürlük hakkındaki tezlerini müdahaleci devletin "yanılgıları" üzerine biçimlendirmektedir. alırken, Yeni liberalizmin özgürlüğü yeniden ele alı§ı, bu kavramın liberal teoris­ yenlerce "orijinal" olarak nitelenen "bireysel" formuna dönü§ünü hedefle­ mektedir. Özgürlüğün yalnızca "bireysel" olabileceği fikri, her türlü kolektif özgürlük yakla§ımını dı§lamaktadır. Bu yakla§ıma göre, kolektif özgürlük, tek tek özgür İnsanların varlığını gerektirmediği ve payla§ılamadığı için bireyin özgürlüğünü sağlamaz. Ki§inin hükümet seçimine katılma, yasama sürecine katılma ve yönetimin denetimine katılma anlamında siyasal özgürlük de birey­ lcrce payla§ılamadığı için ki§ilerin bireysel özgürlüklerini tam olarak kullana­ mamalarına yol açmaktadır. 10 Kolektif özgürlükle birlikte siyasal özgürlüğü de kapsayan bu itirazda, siyasal özgürlük, bireysel özgürlüğün bir gereği sayılmayıp, tam tersine buna bir tehdit olarak algılanmakta; bu ise, birinci ku§ak haklar içinde yer alan "ki§i hakları ve siyasal haklar" grubunun tümünün dahi bireyin özgürlüğü için gerekli olmadığı dü§üncesini yansıtmaktadır. , Bkz. Milton Friedman, Kapitalimı ve Özgürlük, (Türkçesi: Dogan Erberk ve Nilgün Himmetogıu), A1tın Kitaplar Yayınevi. İstanbul, 1988, s. 21. 8 Bkz. F. A Hayek, Law, Legislation and Liber1yl vol.ı: Rules and Order, Routledge & Kegan Paul Ltd., London, 1973, s. 55-6. 9 F. A Hayek, "Freedom and Coercion". in: Llberty, David Miller (Ed.), Oxford University Press, 1991, s. 80 vd. . 10 LlL, s. 82-3. 1990'LARDA 1NSAN HAKLARI 9 Özgürlüğün biricik formu olarak 'bireysel' özgürlüğü yücelten, bunun dı§ındaki her türlü özgürlük kavrayı§ını, özgürlüğün "gerçek", "orijinal" anla­ mından uzakla§tığı, hatta onunla çatı§tığı gerekçesiyle tehlikeli ve (bireysel) özgürlüğe de zarar verici nitelikte bulan ıı yeni liberal dü§ünee, özgürlüğün in­ sanın özgürle§tirilebilmesine dönük pozitif edimler gerektirdiği görü§ünü de temelden reddetmektedir. Özellikle sosyal devlet sisteminde emekçi sınıflar gündeme gelen sosyal haklar gibi "pozitif' nitelik ta§ıyan, yani devleti ki§ilerin sosyal güvenliği için önlemler almaya yöneIten talepler, artık öz­ gürlük kavramının kapsamı içinde dü§ünülmemektedir. Özgürlüğün fiziksel olarak "istediğin §eyi yapabilme" olanağı ya da iktidarın isteklerimizi doyur­ ması veya bize farklı olanakları seçme serbestisini tanıması anlamındaki kavranı§ının, bireysel özgürlüğe, kolektif iktidar nosyonunun bedeli olduğu ve "totaliter" devletlerde gerçek 'bireysel' özgürlüğün de, özgürlük adına böyle bir dü§üneeyle bastırıldığı ileri sürülmektedir. 12 Özgürlük bir kez daha 'birey­ sel' ve 'negatif özgürlük formundan ibaret olarak sunulurken, liberalizm bireysel özgürlüğü en üst düzeye çıkarmak için, devletin güçlerini en alt düzeye indirmeye çalı§an öğreti olarak yeniden ortaya konulmaktadır. "Özgür­ lüğü sınırsız mülkiyet hakkına (indirgeyen) ve kapitalist pazar ekonomisinin mekanizma1arına müdahale edilmemesi olarak karakterize eden geleneksel özgürlük anlayı§ına bu geri dönü§ çabası, bütün "pozitif' özgürlük anlayı§larını potansiyelolarak totaliteryen diye değerden dü§ürmeye uğra§(maktadır)."13 Pazar yoluyla düzenlenemeyecek konularla ilgili olanlar dı§ında her türlü devlet müdahalesi, bireysel özgürlüğe bir saldırı olarak görülmektedfr. yararına Yeni liberallerin yücelttiği özgürlük, özgür giri§imciliktir. 14 Desteklenen özgürlük türü, rekabet özgürlüğüdür. IS Özgür bir piyasanın varlığıysa, dev1eti tümüyle yadsımamaktadır. Devletin ba§lıca i§levlerinden biri rekabetçi piyasaları güçlendirmektir. 16 Devlet, piyasanın kendi ba§ına yapamayacağı §eyleri, yani oyunun kurallarını belirlemek, hakemlik yapmak ve kuralları uygulatmakla yetinmelidir. 17 Bu dü§üncelerle bağlantılı biçimde, "sosyal adalet ilkesi" de, yeni liberalleree piyasa düzenine verdiği zarardan dolayı ele§tirilmektedir: Sosyal adalet, belirli grupların korunması demektir ve piyasa düzeninin kurum1arına zarar vermeksizin uygulanması mümkün değildir. ls Dolayısıyla, temelinde sosyal adalet ilkesi bulunan sosyal hakların da piyasa düzeninin kurumlarına zarar verdiği saptanmakta ve sosyal ve ekonomik < II Bkz. a.k., s. 85. ıı a.k., s. 85-6. 13 Ernesto Laclau & Chantal Mouffe, Hegemony,\ ve Sosyalist Strateji, (Çev. Ahmet KardamlDoğan Şahiner). Birikim Yayınlan, İstanbUl, 1992, s. 211. 14 Bkz. Milton Friedman, a.g.e. 15 Bkz. F.A.Hayek. "Competition as a Discovery Procedure", in: Contemporary Political Theory, Philip Pettit (Ed.). Macmillan Publishing Company, New York, 1991, s. 229-238. 16 Milton Friedman. a.g.e., s. 15. 17 a.k.. s. 47 vd. IS Bkz. F. A. J layek, "Compelilion as a Discovery Procedure", s. 236. 10 İNSAN HAKLARI YILLIGI haklar "insan hakkı" niteliğinde kabul edilmemektedir: "... ekonomik ve sosyal haklara kelimenin gerçek anlamında haklar yerine, devlet aracılığıyla bazı insanlara başka insanlann cebinden sağlanan imtiyazlar demek gerekir. "rr1'Bu haklar başkalanna külfetler yüklemeleri ve evrensel nitelik taşımamalan yüzünden kelimenin gerçek anlamında insan haklanna dahil edilmeme­ lidider. "20 "Bu idealleri "hak"mış gibi düşünerek geleneksel haklada aynı 'kategoriye sokmak, binbir güçlükle kazanılmış ve yaygınlaştınlmış olan klasik haklann gerekirse iktisadi ve sosyal haklar için feda edilebilecek bir konuma' iti/erek zayıjlatılmasına, hatta zaman zaman yokedilmesine yol açmaktadır. "ll Yeni liberal yakla§ımların ba§lıca saldırı hedefi, sosyal hakların anamotifini olu§turan e§itlik ilkesidir. Hayck'e göre insanlar gerçekte e§it olmadıkları için onları e§İt yapmak da mümkün değildir. Bu nedenle, öncelikle "gerçek", "maddi" bir e§itlik talebinden vazgeçmemiz gerekir. Ayrıca devletin ki§ilere e§it davranması yönünde bir talep de özgürlüğü sağlamaz. Dahası, aile, eğitim, ki§isel yetenekler gibi ko§ullar bakımından herkes birbirinden farklı olduğu içinherkese e§it davranmak e§itsizlikler üretir. Bu nedenle, e§it bir pozisyonu elde etmek için tek yol bireylere farklı davranmaktır. Çünkü gerçek bir e§itliğin bedeli, "özgürlük"ten vazgeçmemiz demektir. 22 Çalı§malarındaki temel amacı, genellikle "sosyalizmin hiçbir §ekilde savunulamaz olduğunu ve iyi bir toplumun pazar ekonomisi ve hukuk devletini destekleyen liberal kurumlarca yönetilen bir toplum olması gerektiğini"23 göstermek olarak bilinen Hayek, klasik liberal hareketin de "bireylerin sahip oldukları ayrıcalıkların sona erdirilmesi ve devletin herkes için aynı iyile§tirici önlemleri alması"taleplerini sorgulamaktadır. Hayek'e göre, insanlar farklı oldukça ve farklı ailelerde yeti§tikçe e§it bir ba§langıcın sağlanarnaması, devletin görevinin herkesi aynı pozisyona ula§tırmak olmadığını ortaya koymu§tur. 24 Maddi e§itsizliklerin giderilmesinin imkansız olduğu piyasa ko§ullarında savunulabilecek tek e§itlik türü de "hukuk önünde e§itlik" ilkesidir. Hayek'e göre, hukuk önünde e§itlik, özgürlüğe zarar vermeksizin güvenceye bağlanabilecek, hatta özgürlüğe yol açabilecek tek e§itlik türüdür. Bu tür bir e§itlik anlayı§ı, piyasa özgürlüğüyle bağda§makta, dahası piyasa özgürlüğü için gerekli bulunmaktadır. Çünkü hukuk önünde e§itlik ilkesinin, 'maddi' e§itlik gibi insanları e§it yapmaya dönük bir özü yoktur; yalnızca herkese birbiriyle e§it biçimde özgür giri§imde bulunma, piyasaya katılma hakkını tanımaktadır. 19 Atilla Yayla, Liberal Bakışlar, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1993, s. 95. 20 a.k., s. 98. 21 a.k., s. 99. 22 F. A. Hayek, "Equality, Value, and Merit", in: Liberalism and Its Critics, Michael Sandel (Ed.), Basil Blackwell, Oxford, 1984, s. 80-82. 23 Chandran Kukathas, Hayek and Modern Liberalism, Clarendon Press, Oxford, 1990, s. 4. 24 F. A. Hayek, "Equality, Value, and Merit", s. 87. 1990'LARDA İNSAN HAKLARI 11 Ayrıca, hukuk önünde e§İtlik ile maddi e§itlik yalnızca farklı değillerdir, aynı zamanda birbirleriyle çatı§ırlar da. Bu nedenle ikisine birden ula§mak mümkün değildir, yalnızbirini tercih edebiliriz. O da bizİ "özgürlüğe" ula§tıracak e§itlik türü olan hukuk önünde e§itlik olmalıdır.ı! Hayek'.in gerçek ya§amda herkesin e§İt olmadığı saptaması ku§ku götürmez. Insan haıcları belgelerinde daima ihmal edİlmeksizin yer alan "herkesin e§it doğduğu" lafzı bu anlamda gerçekten doğru değildir. Ne var ki, Hayek'in toplumsal ya§amdaki 'e§İtsizlik' olgusunu saptaması, bu e§itsizliklerin giderilmesi değil, tam· tersine, içinde ya§adığımız toplumsal düzenle ilgili maddi e§itsizliklerimizin süregelmesini me§rula§tırma amacına yönelmektedir. Fırsatların e§itliği, ko§ulların e§itliğiyle özde§le§tirilmekte; içinde ya§adığımız düzende insanlar arasında varolan maddi e§itsizlikler mutlak, deği§mez, dahası deği§mesi arzu edilmeyen doğal farklılıklar olarak sunulmaktadır. Maddi e§İtsizliklerin ya§andığı bir toplumsal sistem onaylanmakta ve piyasa sistemi "evrensel" kabul edilmektedir. Piyasa sistemi bir kez "evrensel" bİr sİstem olarak görüldüğünde, onun i§leyi§ini bozacak hiçbir dı§ etkiye izin yoktur; e§itlik, adalet, demokrasi gibi idealler adına da olsa. Çünkü, liberalizmin gereği, ba§kalarına vermek için bazılarından almanın 'haklılık', 'me§ruiyet' gibi gerekçelere dayanılarak savunulması değildir. "Bu anlamda ki§i hem e§itlikçi, hem de liberal olamaz. LLL' Bu noktada, sorun, aslında liberalizmin kendi çeli§kilerinden kaynaklanmakta; liberal yasakoyucu da zor bir görevle kar§ı kar§ıya bulunmaktadır: Liberalizmin 'e§itlik' kavramı, belli e§itsizlikler üreten bir ekonomik sistemi gerektirmektedir. Piyasa düzeni e§itsizlikleri zorunlu kılarken, klasik liberalizmin "e§itlik" söylemi ise onun terkedilmesini dayatmaktadır. Fakat e§itsizlikler olmaksızın piyasa düzenini üreten alternatif bir sistem de yoktur. 27 Mükemmel bir çözüm olmasa da, ekonomik büyüme döneminde liberal, bİr yeniden dağıtım planı yoluyla sosyal hakların vergilerle finansmanını mümkün kılmı§sa da, buna olanak tanımayan ekonomik bunalım ko§ullarında benzer bir stratejiyİ reddetmekte özgür olacaktır. Bu noktada,· müdahaleci devletin niyetlendiği kendi programını uygulama konusunda ye~erli bir iktidara sahip olmadığı da ortaya çıkmaktadır. 'Refah devleti'nin bizatihi bir zenginlik kaynağı olamaması, i§güvenliğini bir insan hakkı olarak garanti edememesinde somutla§maktadıf. Bugünkü sonuç, sosyal devlet projesinin uygulanmasındaki engellerden olduğu kadar, bu vizyonun darlığından da kaynaklanmaktadır. 28 Kısacası, sosyal devlet projesinin ya§amın bütün alanlarını e§itlikçi bir tarzda kurmak ve bireylerin kendilerini gerçekle§tirecek alanların yolunu açmak amacı ile bu amaca ula§mada izlenecek hukuksal ve yönetsel formlardaki politik programlar 25 a.k., s. 82. 16 Milton Friedman, a.g.e., s. 315. 17 Ronald Dworkin, "Liberalism", in: Liberalism and Il.. Crities, s. 69. 28 Jürgen Habermas, The New Conservatism, Polity Press, Oxford. 1989, s. 58. 12 İNSAN HAKLARI YIWGI olarak belirlenebilecek yöntemi. arasında bir çeli§ki vardır.ı, Böylelikle, hukuksal-bürokratik araçlarla Y3§anuQ yeni biçimlerinin yaratılamayacağı da görülmektedir. Yeni liberallerin e§itlik kavramına yönelttikleri ele§tirilere, yeni sağ'ın kesimlerinden de farklı boyutlar katılarak, toplumda e§itliğin sağlanması yolunda giderek artan istemler, günümüzdeki bunalımın ana nedenlerinden biri olarak değerlendiriliyor. 30 Yeni sağcılar, 'farklı olma hakkı 'na sahip çıkı­ yorlar ve "farklılık = e§itsizli k = özgürlük"; "e§idik=özde§lik=totalitarizm" for­ mülünü savunuyorlar.l l E.§idikçiliğin, insanların ve toplumların doğal, biyolojik farklılıklarına set çektiği ve en yetkinlerin ayakta kalabilmesi ilkesini yaraladığı ileri sürüıüyor. 31 Bu görü§lerde ise, artık tek ba§ına e§idik idealine kaqı değil, demokrasiye kar§ı doğrudan bir saldırı sözkonusudur. Çünkü demokrasi idealinde aralarında derin farklılıklar bulunmasına kar§ın bireyleri C§it saymak dü§üncesi egemendir. Böyle bir ideolojik saldırının tüm kolektivist dܧünceleri, özelde sosyal demokrasinin değerlerinde yatan dܧünceleri zayıf­ latmaya yöneldiği söylenebilir. 33 Çünkü 1960'lardan beri yeni taleplerin fı§kır­ masında demokratik tasavvur temel bir rol oynamı§, pozitif özgürlüklerin sos­ yal haklarda vücut bulması bir dizi ekonomik e§itlik talebine ve yeni haklara me§ruluk vererek egemen ortak duyuyu da derin biçimde dönü§türmü§tür. 34 Oysa, bugünkü gibi bunalım dönemlerinde demokrasinin varlığı ve i§leyi§i, bu bunalımı 8§mak için hızlı sermaye birikimine gerek duyulan ko§ullarda, yok­ sullann taleplerine yer verdiği ölçüde ek bir yük. haline gelmektedir.3! Dolayı­ sıyla, bireylerin beklentilerini azaltmak, ayrıcalıklı olmayanlar kar§ısında sorumluluk ve dayanı§ma duygularını tüketmek ve insanları otoriter tipte bir topluma giderek alı§tırmak hedeflenmektedir. J6 Böyle bir dܧün~e bombar­ dımanının meyveleri ise 80'li yıllardan bu yana toplanmaktadır. Ingiltere'de Thateher, ABD'nde Reagan yönetimleri b8§ta olmak üzere, kapitalist ve bağımlı ülkelerde bir süredir devreye giren politikalar yeni sağda hakim olan bu dܧüncelerin hayata geçmi§ biçimleridir. Bütün bu uygulamalarda piyasa­ daki özgürlüklerin korunup, bunun dı§ındaki tüm alanlarda müdahalenin ya­ pılabildiği 'otoriter liberalizm'in ağırlığı hissedilmektedir ki, bu tarz bir diğer 19 a.ko, s. 59. 30 Bu gÖfܧlerin sistematik bir sunU§u ve elqtirisi için bkz.. Chantal Mouffe, "Demokrasi ve Yeni Sag", içinde: Kriz. Neo-Lıberalızm ve Reagan Dosyası, Dünya Sorunlan Dizisi 1, AJan Yayıncılık, 1985, s. 72­ 3. 31 Bkz. a.ko, s. 7S. 31 Bkz. Elmar Altvater, "Yeni Liberal Kal"§1 Devrimin Mübtezelligi", içinde: Krız, Neo-Lıberalızm ve Reagan Dosyası, s. 50. 33 Chantal Mouffe, ..g.m., s. 76-7. 34 Emesto Laclau il. Chantal Mouffe, a.g.e., s. 200. Aynca bkz. Giovanni Sanon, Demokrasi Teorisine Geri DönÜot. (çev: T. Karamustafaogıu, M. Turhan), Türk Demokrasi Vakfı YaYlOı, Ankara, 1993, s. 428: "19. yüzyılda liberal öge (özgürlük), demokratik ögeye (qitlik) üstün gelmekteydi; 20. yüzyılda ise sarkaç tersine dönmü§tür; yani günümüzde demokratik unsur liberal unsurdan daha agırııklıdır." 35 Necip Çakır, "Piyasa ve Demokrasi",11. Tez., Sayı 6, Haziran 1987, s.l25. J6 Chantal Mouffe, a.g.m., s. 77. . 1990'LARDA İNSAN HAKLARI 13 hükümet biçiminde "otoriter devletin iktisadi özgürlüklere dokunmayıp için iyi olduğu, buna kaf§ılık totaliter devletin piyasaya yaptığı müda­ halelerden ötürü kötü olduğu" dܧüncesi vurgulanmaktadır. 37 Kısacası, bugün yeni liberalizm, liberalizmin demokrasiyle ili§kileri açısından kazandığı tehli­ keli ve radikal yan anlamlardan kurtulmaya çalı§maktadır. 38 Refah devleti döneminde liberalizmin demokrasi ile eklemlenmi§ olması, günümüzde libe­ rallerce Cl§ılması gereken temel problemlerden biri olarak görülmekte, libe­ ralizmin demokrasiden ayrı§tınlabilmesi önem kazanmaktadır. Liberalizmin 'özgürlük', demokrasinin 'e§itlik' amaçlannı birlqtirme iddiasında olan liberal demokratik sİstemler,3' "özgürlük" ve " e§İtlik"in i§birliğinin sürdürülebilmesi noktasında krize girmi§lerdir. Bu nedenle, bugünün krizi liberalizm ve demok­ rasi arasında bir kriz olarak kabul edilmektedir. Ekonomik büyüme döneminde iyi kötü üstesinden gelinebilen çeli§kiler, bugün liberalizmi, sosyal adalet, e§itlik, sosyal haklar gibi kavramlarla barı§ık tutamayacak denli çözümsüzdür. Yeni liberal teorisyenlere de liberalizm ve demokrasi arasındaki ili§kileri yeniden değerlendirme i§i d ü§mektedir. yücelttiği Yeni liberal yakla§ımların 80'li yıllardan bu yana dünya genelinde ulusal politikalar . üzerindeki egemenliği, uluslararası politikalarla da bütünle§­ mektedir. Insan hakları açısından bakıldığında, uluslararası insan hakları hukukunun kaynaklarında da benzer bir eğilim görülmektedir. Bu noktada, hukuksal ki§iliği bulunmamakla birlikte, "yeni dünya düzenilinde siyasi karar­ larının etkisi artan bir ağırlıkla hissedilen, halen ABD, Kanada, Avrupa ülke­ leri, eski Doğu Bloku ülkeleri ve SSCB'nin dağılı§ından son~a kurulan yeni Cumhuriyetler~n de içinde yer aldığı Avrupa Güveplik ve I§birliği Konfe­ ransı'nın (AGIK), 80'li yılların sonlarından bu yana geli§tirdiği ideolojik açılıma değinilebilir. 80'lerin sonlarına değin bloklararası dengelerin belir­ leyici olduğu AGİK'de, bu tarihten itibaren bloksuzla§ma, "uyum" adı altında liberalizmin hegemonyası sözkonusudur. Kasım 1990'da Paris Şartı'nın imza­ lanmasıyla temelleri atılan "yeni Avrupa düzeninnin ana fikri, siyasi çoğul­ culukla pazar ekonomileri arasındaki "zorunlu" bağdır. 9O'lardan bu yana ulusal ve uluslararası resmi politikalarda neredeyse daima insan hakları kavra­ mıyla birlikte anılan Paris Şartı, eski sosyalist sistemlerin kapitalist sistemle bütünle§tirilmesine yönelik ekonomik ve siyaSİ ilkelere özel bir ağırlık ver­ mektedir. Şart'ta ortak hedef, "pazar ekonomilerinin geli§tiriImesi" olarak belirlenmekte; "pazar ekonomisine geçݧ yönünde çaba harcayan ülkelerdeki değݧimin ba§arısı önem ta§ımaktadır".40 Paris Şartı'nda vurgulanan özgürlük, 'ekonomik özgürlük'tür, yani piyasa özgürlüğü. Katılan devletler, aralarındaki "genel ekonomik i§birliğinin genݧletilmesi, hür te§ebbüsün te§vik edilmesi ve Necip Çakır, Lg.m., S. 126. 38 Chantal Mouffe, Lg.m., s. 68. 39 Kavram hakkında bkz. Giovanni Sartori, Lg.e., s. 415. 40 Bkz. "Gelecek İçin Rehber İlkeler" Bölümü, "Ekonomik İşbirliği" altbaşlığı. Metin için bkz. Human Rlghl~ In Inkrnatlonal Law, Basic Texts, Council of Europe Press, Brussels, 1992, s. 458-9. 37 14 İNSAN HAKLARI YILUGI ticaretin GATT kurallarına göre arttırılması ve çe§itlendirilmesi" gereğine inanmakta; pazar ekonomisine geçen ülkelerin "uluslararası ekonomik ve mali sistemle, faydalarımn yanısıra kurallarını da kabul edecek §ekilde bütün­ lqmeleri gereğine" dikkat çekmektedirIer. Yer yer sosyal adalet kavramına değinip geçilse de, piyasa özgürlüğünün geli§tirilmesi sosyal adaletin ko§ulu sayılmaktadır. Paris Şartı'nda "§imdi artık kazanılını§ sayılan veya sayılması gereken 'sosyal haklar' yerine, 'iktisadi özgürlük' üzerinde durularak 'iktisadi özgürlük" özellikle giri§im serbestisi anlamında, üzerinde consensus sağlanan bir hakka dönilijmilijtür."41 Kısacası, Şart'taki deyimlerle "Avrupa'da yeni bir çağ açılırken" ve "Avrupa'nın bölünmilijlüğü sona ererken", devletler bu bütünlC§mi§ Avrupa'nın ortak temelini pazar ekonomisinde görmektedirler. Aslında Paris Şartı'nda dile gelen yeni Avrupa düzeninin ekonomik temelleri Nisan 1990'da toplanan Bonn Konferansı'nda atılmı§tır. Bonn Kon­ feransı Belgesi'nde deği§im içindeki ülkelerin uluslararası ekonomik sisteme tam entegrasyonu için gerçeklc§tirmek zorunda oldukları ekonomik reformlar. ayrıntılı biçimde açıklanmı§tır: Hedef, mülkiyet hakkı ve giri§im özgürlüğünü tüm uzantılarıyla· birlikte güvenceye almaktır. Viy'ana Konferansı Kapanı§ Belgesi (1989) ise, pazar yasasına yer veren ilk AGIK belgesidir. Bu belgede devletler, "kendi ekonomileri içinde giri§imlere daha fazla özerklik sağlanmasının, pazar ihtiyaçlarına daha iyi cevap verilmesine yardımcı olacağını ve bu suretle aralarında ticaret ve i§birliğinin geli§mesine katkıda bulunacağını" kabul etmektedirler. 4l Paris Zirvesi'nden sonra gerçekle§en HeIsinki Zirvesi'nde (1992) ise, devletler, Paris Şartı ve Bonn Konferansı Belgesi'nin ilkelerini vurgulamakta, pazar ekonomisine geçi§ sürecinde bulu­ nan. "yeni demokrasiler"e tam destek sözü vermektedirler. 43 Dolayısıyla, AGIK, 1989 yılında Avrupa'da meydana gelen alt üst olu§un ardından yeni Avrupa düzeninin ilkelerini muzaffer liberalizm in ilkelerine uygun biçimde belirlemektedir. "Böylece, egemen e§itlik adına ideolojilerin göreliliğinin yerini, payla§ılan bir ideoloji adına egemenliklerin göreceliğinin almasına doğru bir eğilim" ortaya çıkmaktadır ..... Öte yandan, son dönemde, 8ü'lerden bu yana uygulamada olan yeni li­ beral politikaların, özellikle artan i§sizliği önlemedeki çares~zliği, hükümetleri yeni ekonomik politika arayı§larına da itmektedir. ABD, Ingiltere ve ABD bağlantılı ülkeler ba§ta olmak üzere, dünya genelinde uygulanan monetarİst uygulamalar sayesinde piyasa canlanmı§, ekonomik büyüme artmı§tır, fakat özelle§tirmeler sonucunda kapanan fabrikaların da etkisiyle i§siz sayısında 4ı. Melda Sur, 'Taris Şartı'nda İnsan Haldan", AÜSBFD, Profesör Bedri Gürsoy'a Armağan, Cilt 47, Haziran-Aralık 1992, Sayı 3-4, s. 304. 42 "Ekonomi, Bilim ve Teknoloji ve çevre Alanlannda ݧbirligi" Bölümü, 'Ticaret ve Sanayi Alanlannda İşbirligi" altbaşhgı, m. 5. 43 Helsinti Zirvesi Bildirisi, m. 9; Helsinki Kararlan, Bölüm VII: "Ekonomik İşbirligi". .... Emmanuel Decaux, AGİK (çev. Gökçen Tunah Alpkaya), Cep Üniversitesi, İletişim Yayınlan, İstanbul, 1993, s. 78. 1990'LARDA İNSAN HAKlARI 15 hızlı bir artI§ sözkonusudur. ݧsiz sayısı İngiltere'de 3 milyona dayanmı§, ABD'nde evsizlerin sayısı 4 milyona ula§mı§tır. Artık ABD'nde 35 milyon in­ san yoksulluk sınırının altında Y3§amaktadır. 4! Hızla artan i§sizlik, toplumların sosyal açıdan mqruluğu için, toplumsal güvenlik ağının korunmasını, hatta geni§letilmesini, yoksa kurulmasını gerektirmektedir. "Yani mevcut durum, hem devlet müdahalelerini, hem de serbest piyasacı çözümlerin Qemberce uygulanmasını ve bağd3§tırılmasını zorunlu (kılmaktadır)".'" ݧte bu arkaplan, ABD'nde B. Clinton'ın, monetarist politikaların uygulayıcısı R. Reagan ve onun izleyicisi G. Bush'a kaf§l, yoksulların Y3§am ko§ullarının iyi1qtirilmesi, sağlık refo.rmu, gençlerin i§ bulması için eğitim reformu gibi sosyal içerikli vaadlerle; Ingiltere'de ise M. Thatcher hükümetiııiıı yerine sosyal po1itika.l!ga daha fazla ağırlık vereceğini vaad eden bir b3§ka Muhafazakar J. Major'ın i§ba§ına gelmesine zemin hazırlamı§tır. Bütün bu geli§meler, Keynes politika­ larının deği§erek, hatta "liberallqerek" kendipe uygulamada bir yer bulacağı §eklindeki değerlendirmelere yol açmaktadır. Insan hakları açısındansa, içinde bulunduğumuz dönemde ve yakın gelecek.te, 'jstihdam hakkı 'nın (right to employmenı) insan haklarının gündemini giderek artan bir ağırlıkla ݧgal edeceği söylenebilir. Yükselen i§sizlik oranları, sosyal güvencesizlik ve Avrupa ülkelerinde ݧsizliğe bir "çözüm" olarak gündeme gelen i§ saatlerinin azaltıl­ ması yoluyla ücretlerin dܧürülmesi uygulamalarına kar§ı, 60 yıl önceki sosyal ~e ekonomik taleplerin modernize edilerek yeniden önerilmesi gündemdedir. I§ olanağı ve i§ güvenliği istemlerinin kaf§ısında, devletin tam istihdamı sağlamak ve sürdürmek için i§ yaratma ödevine dikkat çekilmektedir. 4' Bu taleplerin Keynesci müdahaleci devlet uygulamalarını gerektirdiği açıktır. Fakat 1990'ların ekonomisi de 1930'lardan sonra Keynesci ekonomik politi­ kaların uygulama olanağı bulduğu ekonomik ko§ullardan çok farklıdır. En b3§ta, çerçevesi uluslararasıdır. Oysa, yapması gerekenlerin. arttığı bir dönemde ya§amamıza kar§ın, ulusal devletlerin gücü azalmı§tır. Ikincisi, ser­ !Daye üretime dönük olmaktan ziyade mali bir nitelik kazanmı§tır. Ayrıca, Ikinci Dünya Sava§ı sonrasındaki yeniden yapılanma döneminin büy:ümeye olanak sağlayan özgül ko§ullan günümüzde artık mevcut değildir. Ustelik, kapitalizmin çevreye verdiği zarar had safhaya ul3§mı§tır. Daha da önemlisi, öze ili§kin olarak, 'Refah devleti' dü§ünces.i ve deneyimi, kapitalist toplumda reformun sınırları hakkında bir derstir." Ikinci Dünya Sava§ı'ndan sonraki muazzam hükümet müdahalesi, kapitalizmin içine girdiği 1929'dan 1933'e kadar süren Dünya ekonomik bunalımından sonra kapitalist giri§ime yeniden hayat vermi§tir, fakat bu müdahalenin amacı toplumun ihtiyaçlarını doyurmak değildir. Refah devleti uygulamaları boyunca silahlanmaya dönük §irketler beslenmi§, onlara yeni alanlar açılmı§, ürünleri garantilenmi§tir. "Kapitalizmin 45 Hakan GüJdaj, "Keynes Geri mi Geliyor?", İktisat Dergisi, Temmuz-Agustos 1993, Sayı 340, s. ı4. 46 Tülay Ann, "Keynesçilik UberallC§Crek Geri Geliyol"I, LL, 5.69. 4' Bkz. Sumner M. Rosen, "1lıe Rigbt to Employment", Montbly Review, Volume 45/6, November 1993, 5.1-8. " "1lıe Editofı Comment", LL, 5. 8. İNSAN HAKLARI YILLIGI 16 sava§ sonrası "ahengilı aslında çalı§an sınıfların büyük yenilgileriyle doludur ve sağlanabildiği kadarıyla da ancak 20-25 yıl sürebilmi§ bir dönemdir, kimbilir belki kapitalizmde bir parantezdir."49 Sosyal devlette Keynesci uygulamalara olanak tanınması, ortak yarara dayanma ilkesi gereği değildir. Hem Keynesci uygulamalara, hem de onların geri ahnı§ına dönük politikalarda belirleyici un­ sur kapitalist sistemin "rasyonel" bir §ekilde i§leyebilmesidir. Sonuç olarak, önümüzdeki dönemde 'İstihdam hakkı'nı insan hakları gündeminin ana mad­ deleri arasına sokmanın, yeni liberal görܧlerin sosyal hakları İnsan haklarının gündeminden çıkarma çabasına kar§ı son derece anlamlı ve gerekli olduğunu söylemek mümkündür. Ne var ki, bu hakkın gerçeklc§tiği varsayılsa bile, kapi­ talist sistemin i§leyi§ yasaları içinde yeni bir reformdan öteye gitmeyecek bu hakkın çalı§an sınıf1ara gerçek ve kalıcı bir özgürlük sağlayabileceği beklentisi, kapitalizmin bunca yıllık tarihi dikkate alındığında temelli olmayacaktır. İNSAN HAKLARI "EVRENSEL" Mİ? 1990'larda insan hakları alanındaki geli§melere damgasını vurması muhtemel bir ba§ka sorunsal, insan haklarının "evrenselliği" teması etrafında yürütülmekte olan tartı§malardır. Evrensel bir insan hakları kataloğu var mıdır? Geleneksel Batılı insan hakları kavramı evrensel geçerliliğe sahip olabilir mi? İnsan hakları kavramı Batılı olmayan kültürlerde ve politik felse­ felerde ne ölçüde geçerlidir? Birle§mi§ Milletler'in insan hakları kataloğu, özelde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin evrenselliğinin kabulü, Batılı ~ı­ mayan toplumlara ba§ka bir kültürün değerlerinin empoze edilmesi midir? In­ san haklarının evrenselliği sorunsalının merkezini olu§turan bu ve benzeri sorular, keskin görü§ ayrılıklarıyla sonuçlanan yoğun tartı§malara konu oluyor. Evrensel bir insan hakları kataloğu olup olamayacağı tartı§ması da, tıpkı yeni liberalizmin tezleri çevresindeki tartı§malar, gibi, 1990'lara özgü bir tartı§ma değildir. Teorisyenler uzun zamandır insan haklarının "gerçek" an­ lamını tartı§maktadırlar. 19. ve 20. yüzyıllar boyunca insan haklarının temeli olarak bireyci teori hem sağ'dan, hem de sol'dan elc§tirilmi§; sosyalist kanat­ tan bireysel haklara yöneltilen ele§tiriler, insa.~ haklarının ikinci ku§ağı sosyal haklara me§ru bir zemin hazırlamı§tır. Ote yandan, insan haklarının evrenselliği üzerine tartı§malar, 2. Dünya Sava§ı'ndan, özellikle de Üçüncü Dünya ülkelerinin önemli bir kısmının bağımsızlıklarını elde etmelerinden sonra yeni bir çerçeve ve yoğu~.luk kazanmı§tır. Avrupa sömürgeciliği ve emperyalizm olguları kar§ısında Uçüncü Dünya ülkelerinin kültürel özellik­ lerine yaptıkları vurgu ve Avrupamerkezciliğin ele§tirisi, 'halkların hakları'nın yoğun tartı§malarla insan hakları çerçevesine girmesiyle sonuçlanmı§tır. İnsan haklarının "gerçek" niteliği üzerine insan haklarının ku§akları arasındaki mücadele 9O'lı yılların insan hakları gündemini de belirlemeye devam ederken, son yıllarda, insan haklarının liberal yakla§ımının, yine hem sağ'dan, 49 Tülay Ann. Lg.m., s. 72. 1990'LARDA İNSAN HAKLARI 17 hem de sol'dan ikili bir ele§tiriye uğradığı görülmektedir: Sağ'dan, cemaat­ yeni bir versiyonu bireysel insan haklarına kar§ı atağa geçerken; sol'dan, toplumdaki öncelikler, ihtiyaçlar ve dezavantajlara dayanan kolek­ tivist bir insan hakları yakla§ımı insan haklarının liberal kavranı§ının me§ruiyetini sorgulamaya devam etmektedir.so çiliğin 1990'larda insan haklarının evrenselliğine yönelik itirazlar, genelolarak, §u noktalarda toplanabilir: Batı'nın İnsan hakları anlayı§ı, liberal demokratik ideolojinin bir uzantısı olduğu gibi, aynı zamanda Avrupamerkezli bir ideoloji niteliğini de ta§ımaktadır ve son iki yüzyıl boyunca Batı, Batılı ol­ mayan halklara insan hakları alanında bu Avrupamerkezli bakı§açısını dayat­ mı§tır. Batı, insan haklarını bireyetrafında §ekillendirmektedir. Oysa, Asya ve Afrika gibi Batılı olmayan toplumlarda kolektif, topluluk ve ulus hakları fikri güçlüdür. Kültürel açıdan, insan haklarını Batı kökenli ki§i hakları ve siyasal haklar ku§ağına özgülemek adaletsizdir. Çünkü, gerçekte, insan hakları kültürel bağlamda doğar, büyür ve geli§ir; ondan bağımsız değildir, bu bütünsel kimlik içinde yer alır. Bu anlamda, bugünkü mevcut Batılı insan hakları yakla§ımı da 'kültürel' bir biçim olu§turmaktadır. Dolayısıyla, bu Batılı kültürel biçimin, Batılı olmayan ülkelere empozesİ sözkonusudur. Öte yan­ dan, içinde bulunduğumuz dönemde, "yeni dünya düzeni" tarafından dayatılan İnsan hakları kavrayı§ı da aynı kültürel biçimin bir uzantısıdır. "Yeni dünya düzeni", insan haklarını, insan haklarının birinci ku§ağını olu§turan ki§İ hakları ve siyasal haklara indirgemekte; sosyal haklar alanında ciddi geriye dönü§leri zorlamaktadır. Kısacası, Batı, ikiyüzlü bir tutum içindedir: Üçüncü Dünya ülkelerindeki ki§i hakları ve siyasal hakların ihlallerini insan hakkı ihlali olarak görmekte ve müdahale etmektedir, fakat hem bu ülkelerdeki hem de kendi ülkelerindeki sosyal hak ihlallerini insan hakkı ihlali olarak kabul etmemekte, milyonlarca insanı açlık ve yoksulluğa terketmektedir. Oysa, özellikle kimi Üçüncü Dünya ülkelerinde yoksulluk, köleliğin bir çe§idi haline gelmݧtir, çocuk emeği sömürüsü, çocuk" fahi§eliği örneklerindeki gibi. Bu nedenle, Batılı İnsan hakları kavrayı§ı, "Uçüncü Dünya halklarının çıkarlarına" uygun ba§lıca dü§memektedir. sı 90'larda Batılı insan hakları kavrayı§ının "evrenselliği" tezİne kar§ı Üçüncü Dünya'dan yükselen bu seste, kapitalist iktisadi düzenin ele§tirisiyle, Batılı kültürel değerlerin ele§tirisinin içiçe geçtiği görülmektedir. Birbirinden ayrı dü§ünülmesi pek de mümkün olmayan bu iktisadi düzen (kapitalizm) ile onun bütün unsurlarıyla ya§adığı coğrafya(Batı)nın 'bireyciliği', iktisadi ve ~.ültürel açılardan gelen ele§tirilcrin bulu§tuğu ortak noktayı olu§turmaktadır. Uçüncü Dlinya tarafından kültürel bir eğilim olarak da öne çıkarılan sosyal SO Rhoda E.Howard, "Cultura! Abso!utism and the Nostalgia for Community", Human Rights Quarterly, Vol. ıs, No. 2, May 1993, s. 315. sı Bu paragrafta yer alan görü§ler. a§ağıdaki kaynaktan özetlenerek aktanlmı§tır: Baharruddin Shamsul, "Human Rights Between Universality and Cultural Conditioning", Development and Cooperatlon (D+C), No. 3, May/June 1993, s. 4-5. İNSAN HAKLARI YILLIGI 18 hakların zayıflığının ele§tirisi, yeni liberal politikaların karakterize ettiği, içinde bulunduğumuz dönemin egemen insan hakları politikalarının elc§tirisiyle çakı§makta; yoksulların konumunun giderek daha da güvencesiz­ le§tirilmesİ, Batı' dünyasındaki bireyci değerlerin, Batılı olmayan dünyaya empozesi bağlamında değerlendirilmektedir.. İnsan haklarının 'evrenselliği' fikrine kar§ı kültürel göreceliğin savunul­ masında, Üçüncü Dünyalı toplumların, Batılı ülkelerin belirlediği Birle§mi§ Milletler'den kaynaklanan emperyalist bir liberal insan ha.kları gündeminin mağdurları olarak dü§ünülmesinin önemli rolü vardır. sı Iki yüzyıldır Batı dü§üncesinde varolan ve "evrenselliği" ileri sürülen insan hakları anlayı§ına kar§ı 'küllürel görecelik', farklı kültürlerin kendi ya§am yollarının bir savunusu olarak ortaya çıkmakta; Batılı insan hakları değerlerine kaqı kül­ türel ve etik göreceliğin henüz yanıtlanmamı§ bu mücadelesi, mevcut ulus­ lararası insan hakları standartlarının "evrenseııiğinİ" de tehlikeye dü§ür­ mektedif. Batılı İnsan hakları kavramının evrenselliği iddiası kar§ısında kültürel görecelik öğretisi, ahlak hakkındaki kuralların yerden yere deği§tiği, bu farklılığınsa ancak kültürel bağlamda anla§ılabileceği görü§üne dayanmak­ tadır. Bu öğretiye göre, ahlaki iddiaların kendisinden kaynaklandığı ve ken­ disiyle içiçe geçtiği §ey, kültürel bağlarndır. Evrensel bir ahlak yoktur. Çünkü dünya tarihi, kültürlerin çoğulluğunun bir öyküsüdür. Dünyada varolan farklı kültürler kendi değerlerini ürettikleri için, farklı, hatta birbiriyle çatı§an değer sistemleri birarada varolacaktır. Ahlakın bir ölçütü olarak "evrenselliği" ileri süren bir giri§im, az ya da çok iyi gizlenmi§ bir emperyalist tutum; farklı bir kültürün değerlerini egemen kültür içinde eritrneye dönük bir çabadır. s3 Kaldı ki, ba§arılı bir kültürel emperyalist politika bile, ancak bir ölçüde geçerli ola­ bilir. Çünkü bir kültüre ba§ka bir kültürün değerlerinin empozesi, daima yüzeysel bir geçerlilik bulabilmi§tir; dünyanın çe§itli toplumsal olu§um­ larındaki kültürel özelliklerin özünün a§ındırılabilmesi mümkün değildir. s4 Toplumsal ve kültürelolguların, bilimsel ayrı§tırma yoluyla ya da verili bir kültürün katılımcılarının ve destekleyicilerinin perspektifinden tanımlandık­ ları bir yöntem olan 'kültürel görecelik' erken 20. yüzyılda, Batılıların kendi beyaz, Hıristiyan toplumlarının ahlaki olarak diğerlerinin üzerinde olduğu inancına kar§ı geli§mi§tir. Sömürgele§tirme sürecinde, Batı'nın ahlaki üstün­ lük inancı, antrorolojik çalı§malarda diğerlerinin "ilkel" ya da "doğal" kültürler olarak kabul edili§İnde somutla§mı§tır ve antropolojistlerin beyaz üstünlüğüne dayanan bakı§ı, Batılı emperyalist politikaları me§rula§tırmaya yaramı§tır. Batılı güçlerin, yerli toplumlara verdiği zarar giri§imleri açısından bakıldığında, kültürel görecelik, yerli halkların sömürgeciler, fatihler, misyone~ler ve diğer­ 52 Rhoda E. Howard. aynı yer. 53 Bkz. R. J. Vinceni. Human Righl<; and International Relations, Cambridge University Press, Cambridge. 1986. s. 37-38. 54 Bkz. 1I.k.., s. 38. ss D. Bidney. aktaran Rhoda E. i Ioward. a.g.m.. s. 316. 1990'LARDA İNSAN HAKLARI 19 tarafından çözülme ataklarına kar§ı değerli bir savununun öğretisidir. s6 Bu bağlamda, kültürel görecelik yalnız bir yöntem değildir, aynı zamanda etik bir duru§tur: 57 "Diğerlerini" ahlaki olarak belirleyen ve adetleri, gelenekleri ve leri inançları olan tek bir kültürün varsayılmasına kar§ı çıkmakta; 'kültürel açıdan e§itlikçiliği' izlemektedir. 58 Kültürel göreceliğin tanınması, kendi değerlerinin tanınması ile birlikte gelmektedir. Aılcak onu e§itlikçi kılan kendi değerleri ile birlikte, ba§kalarının değerlerinin geçerliliğini de tanımasıdır. Göreceliğin temelindeki ahlaki farklılıkların kabulü fikri, bir kültürel değerin evrenselliği fikriyle uzla§mayı olanaksız kılmaktadır. Bu noktada, C. Levi-Strauss'un ba§ını çektiği yapısa1cılık çerçevesindeki antropolojik çalı§­ malar, kültürel görecelik tezlerinin geli§mesinde önemli bir dayanak olu§­ turuyor. C. Levi-Strauss, mutlak değerde bir dünya uygarlığının olmadığını; dünya uygarlığının herbiri kendi özgünlüğünü koruyan kültürlerin dünya çapında bir koalisyonundan ba§ka bir§ey olmadığını açıklıyor. s9 Ona göre, "Büyük insan hakları bildirileri, insanın doğasını, soyut bir insanlık içinde değil, ( ... ) geleneksel kültürler içinde gerçek1e§tirdiği olgusunu çoğunlukla unutan bir ideali dile (getiriyorlar)".60 Oysa, "Batı kökenli ( ... ) bir insan hakları kavrayı§ı yerine, kendimizi bu konuda öteki uygarlıkların geli§tirdiği belirtik ya da örtük bütün dü§ünlerle aynı düzeyde görmeye çalı§mak olanaklıdır."61 Bu görü§lere yakın bir biçimde, bugün, .farklı kültürel ortamlarda, farklı insan hakları kavrayı§larının mümkün olduğu iddiası öne sürülmektedir. 62 Buna göre, bir kültürün insan hakları kavrarrıla§tırmasının 'evrenselliği' iddiasında bulunmak, etnomerkezci bir tutumdur; oysa bütün kültürlerde özgül insan hakları kavramla§tırmaları sözkonusu olabilir. Bu görü§ün uygulamada da yan­ sımalarının görülmesi dikkat çekicidir. Farklı kültürel değerlere sahip top­ lumlar, insan haklarının deği§ik ku§aklarını vurgulamaktadırlar: Genel olarak klasik Batılı liberal insan hakları yakla§ımı mutlak bire~el ki§i hakları ve siyasal haklara vurgu yaparken, Batılı olmayan Üçüncü Dünya geleneklerinin çoğu, haklar ve ödevleri topluluk temeli üzerine oturtmakta; ekonomik ve sosyal haklar ile kolektif haklara özel bir önem vermektedirler. Ülkenin siyasal sistemi kadar kültürel değerleri de, birey/grup (topluluk) hakları; ki§i hakları ve siyasal haklar/sosyal haklar; negatif/pozitif haklar üzerine yapılan S6 Rhoda E. Howard, a.g.m., s. 316-7. S7 .a.k., s. 317. S8 R. J. Vincent, a.g.e., s. 38. S9 Claude Levi-Strauss, Irk ve Tarih, (Çev. Reha Erdem/I-Ialdun Bayn), Metis Yayınlan, İstanbul, 1985, s. 77. a.k., s. 41. Claude Levi-Strauss, Mit ve Anlam, (Türkçesi: Şen Süer/Selahattin Erkanıı), Alan Yayıncılık, İstanbul, 1986, s. 79. 62 Bkz. Ajison Dundes Rentc1n, International Human Right'i: Universalism Versus Relativism, Sage Publications, U.s.A, 1990, s. 54; iLA Cross-Cultural Approach to Validating International Human Rights: The Case of Retribution Tied to Proportionality", in: ııUlnan Right.. TheOl-Y and Measurement, David Louis Cingranelii (Ed.), Sr. Martin's Press, New York, 1988, s. 30. 60 61 lNSAN HAKLARI YILU(U 20 tercihi belirlemektedir.63 Dolayısıyla, Batılı insan hakları kavrayı§ı ·ile Batı kökenli olmayan insan hakları bakı§larının geçerlilik bulduğu kültürel ortamlardaki ahlaki değerlerin farklılığı olgusu, insan hakları kavramla§tır­ malarında belirleyici dinamiklerden biri olarak görünmektedir: Batılı insan haklan öğretisinin temeli bireyciliktir. Bireycilik, salt kapitalizme ve pazar ekonomisine denk gelen "mülkiyetçi" egoist bireycilikten ibaret görülmeyip, "evrenselci-ahlakçı" boyut gözden kaçırılmasa bile,.64 'birey' fikri, toplulukçu, kolektivist Batılı olmayan toplumlara yabancıdır. Örneğin, geleneksel Afrika toplumunda ki§i olmak, belirli bir gruba dahil olmayı ifade eder. Kݧilik, Batı'daki bireyciliğe zıt bir §ekilde, yalnız bir grup içinde veya ona kaqı anla§ılabilir. Grup değerleri belirleyici olduğunda da, ödev söylemi, haklardan daha fazla geçerlilik bulur. 65 Afrikalı dünya göfܧü, "grup dayanı§ması" ve "kolektif sorumluluklıla karakterize edilir." Bu kıtada topluluğa kaqı yükümlülüğün, bireysel özgürlükten önce gelmesi, Afrika İnsan ve Halklar Haklan Şartı'na (1981) da yansımaktadır: Şart'ta bireysel haklara da yer verilmekle birlikte, kolektif hakların ağırlığı hissedilmektedir. Grup ve ödeve vurgu, birey çıkarlanndansa, Afrika dü§üncesinin temel insan ihtiyaçlarını kar§damak üzere örgütlenmi§ bir toplumu öne çıkarmasıyla bağlantılıdır. "Böylece, geleneksel Afrika kültürlerinin, Batılı liberal kapitalizmde görülmeyen bir biçimde, sosyal malların dağıtımında adaleti gözettikleri söylenebilir.-" Afrika'da insan haklan kavramı ve pratiği, kıtanın geçmi§i (sömürgecilik mirası), kültürü, gelenekleri, değerleri, siyasal ve ekonomik ko§ullan tarafından belirlenmi§tir. 6I Bir İnsan haklan Şartı tasarlarken de, Afrikalılar, ancak "kendi toplumlarında daima varolan ahlaki değerleri kodifiye etmi§lerdir."69 İnsan haklannın "tek" ya da "me§ru" kavramla§tırmasının Batılı değerlerle bağlantılı böyle bir bireysel haklar olduğu fikrinde?O içkin yakla§ımın bizatihi insan haklarının Batımerkezciliğe bir yanıt, "evrenselliği"ni engellediği € s Bu konuda bkz. M. Glen Johnson, "Human Rights in Divergent Conceptual Senings: How Do Ideas 64 6! " " 61 69 70 Influence Policy Choices?", in: Human Rights Theoıy and Measurement, ıs. 42-43. Bu aynm için bkz. Guy Haarscher, ''European Cultule, Individual Rights, Collective Rights", in: Human RJabIS in • Pluralkt World, (Ed. Jan Berting and Others), Unesco and Roosevelt Study Center Publication, Meckler, Westport, London, 1990, ıs. 151-2. R. J. Vincent, ....eo, ıs. 39-40. Josiah A M. Cobbah, "African Values and the Human Rights Debate: An African Perspective", Human RJabts Quaı1erly, Vol. 9, No. 3, Auguıst 1987, s. 323. R. J. Vincent, ....eo, s. 40. Olusola Ojo, "Understanding Human Rights in Africa", in: Human Rlgbts in aPiuralist World, 5. llS. ..IL, ıs. 118. Jack Dannetlyı Batılı olmayan kültürel ve siyasal geleneklerin, yalnız insan haklan pratilinden deıil, insan baklan kavramından da yoksun olduklannı sawnuyor. Ona cöre, insan haklanm içermeyen insan onuru kavramlClftırmalanna çqitli toplumlarda raıstlanabilir, ama insan baklan kavramı yalnızca Batı uygariıimm bir eseridir. Bkz. "Human Richts and Human Dignity: An Analytic Critique of Non­ Western Conceptions of Human Rights", The American PoUticai Sdeoce Review, Vol. 16,1982, s. 303­ 316. 1990'IARDA İNSAN HAKLARI 21 yönündedir. İnsan haklarının Batılı kavram18..§tırmasına özgülenerek ileri sürülmesinde "18. yüzyılın Avrupası ile tarihsel bağ vardır, fakat haklar böyle bir hapsetmeyi gereksinmezler."71 Dahası, insan hakları standartlarını ill§a etmek için bütün kültürler ahlaki ilke ve değerleri kabul etme yeteneğine sahiptirler. n Dolayısıyla -bu adla olmayıI\_bCl§ka kavramsal çerçevelerde de ifade edi1se-, 'insan hakları' kavramı, haldardan b8..§ka kavramları merkezine alan ahlaki sistemlerde de vardır. Bu dܧüncenin amprik olarak geçerliliğini görmek, birey ve hak temelli olmayan, ödev-temelli sistemlerin insal) hak­ lanna hizmet edemeyeceği itirazını geçersizle§tinnektedir.73 Öte yandan, ahlaki sistemler arasında e§it bir etkile§im yoluyla dikkate değer bir yakınlCl§­ manın 7• zaman içerisinde sağl~nabileceğini ileri·· sürmek de mümkündür. Fakat, geleceğe dönük böyle bir beklenti, görܧ ayrılıklarının kaynaklandığı sorunların bugünden çözümü için bir temel olu§turamamaktadır. Bunun bCl§­ lıca nedenlerinden biri, günümüzde Birle§mi§ 'Milletler'den kaynaklanan insan hakları bakı§ına Batıh devletlerin damgasını vurmakta olU§udur. BCl§ka bir anlatımla, uluslararası hukuk, "e§it" devletler arasındaki ili§kilerden olu§­ mamakta;7! uluslararası insan haklarının standartları da bütün devletlerin gerçek bir konsensusuyla sağlanmama~tadır. Birle§mi§ Milletler kapsamındaki sözle§melerin hazırlık çalı§malarına Uçüncü Dünyalı ülkeler de katılmakta olsalar bile, bunun hükümet elitlerinin katılımından olu§an formel bir katılım; Üçüncü Dünyalı ülkelerin Birle§mi§ Milletler'in insan hakları sözle§melerini imzalamalarının da formel bir tanımadan ibaret olduğu ileri s!irülebilir. Bu noktada, Birle§mi§ Milletler'in 1948 yılında kabul ve ilan ettiği Insan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin gerçekte "evrensel" bir nitelik tWjımadığı yönündeki iddialar önem kazanmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birle§mi§ Milletler Genel Kurulu'nca "bütün halklar ve uluslar için ula§ı1acak ortak idealolarak"" ilan edilmekle birlikte, Bildirge'nin yalnızca Batılı değerleri içerdiği ve Bildirge'ye damgasını vuran öğretinin de bireyci İnsan hakları teorisi olduğundan77 hareketle, "ev­ rensel" bir nitelik ta§ımadığı görü§ü ileri sürülmektedir. Buna göre, Bildir­ ge'deki hükümler, dünyadaki farklı değer sistemlerİ ile uyumlu değildir, bu ne­ denle de Batılı olmayan ülkeleri temsil etmemektedir. Uluslararası insan hak­ ları standartlarını hazırlamaya katılanlar, ahlaki çe§itlilik gerçeğiyle yüzle§­ 71 John O'Manique, "Universal and Inalienable Rights: A Search For Foundations", Human Rlghts Quaı1erly, Vol.l2, No. 4, November 1990, s. 471. n Alison D. Renteln, Lg.OL, s. 30. 73 Alison D. Renteln, a.g.e., s. 60. Kaldı ki, haklar kal"§ılıgında ödevleri gerektirir; haklar ve ödevler arasında mantıksal açıdan bir kaqılıklılık sözkonusudur.Bkz. a.k., s. 44. ' 74 Bu ballamda, Alison D. Renteln, mevcut ahlaki sistemler arasında bugün de ortak egitimleri saptamanın mümkün oldugunu ortaya koyuyor. Ona göre, bütün kÜıtürlerde cezalandırma, suçun alırlıgıyla orantısaıdır; bütün kültürler keyfi öldürme ve §iddeti sınırlama egilimindedirler. Bkz. Lg.OL 75 Bkz. R. J. Vincent, a.g.e., s. 45-7. 76 Bkz. Bildirge'nin "Ba§langıç" Bölümü. 77 Ömegin bkz. Josiah A M. Cobbah, a.g.IJL, s. 316. İNSAN HAKLARI YILLIGI 22 meye ba§lamak yerine, bu sorunu yoksaymaktadırlar. Dolayısıyla, insan hak­ belgelerinin çoğu, dünya çapında payla§ılan değerleri içermediğinden, bu belgelerin değeri de tartı§malıdır. KJsacasl, Bildirge'nin ilanı, birçok ü!keye yabancı bir değer sisteminin empoze edilmesi olarak görülmektedir: 78 Insan Hakları Evrensel Bildirgesi, bir kültürde geçerli olan ahlaki ilkelerden. kay­ naklanmaktadır ve kültürler arasındaki ahlaki bo§luğa atılml§tır. 79 Insan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin evrensel olmadığına ili§kin itirazlara kar§ı ise, Bildirge'nin ve önda içerilen değerlerin 'evrenselliği' fikri, Bildirge'de bireysel özgürlüğün asgarisİ tanımlandığı ve kamu bütün ko§ullarda devlet iktidarın­ dan bağı§ık tutulduğu için desteklenmektedir. 80 Bu noktada, özellikle içinde bulunduğumuz dönemde fıdemokrasiye geçi§" sürecinde bulunan eski sosyalist ülkelerde Bildirge'nin evrensel karakterine vurgu yapılması dikkati çekmek­ tedir. Sl ları İnsan haklarının 'evrensel1iği' sorunsalı etrafındaki tartı§maların uluslararası plandaki yansımalarına gelince, son onyıllarda konunun giderek daha fazla önem kazandığı görülmektedir. Evrensellik tezi kar§ısında, kültürel özgüllüklerin öne çıkmasına paralelolarak, insan hakları çerçevesinde bir yandan da 'kültürel kimlik hakkı' ile ilgili tartı§ma!ar ağırlık kazanmı§tır. 1960'h yıllardan) özellikle Afrikalı Üçüncü Dünya ülkelerinin önemli bir lasmının bağımsızlıklarını elde etmelerinden sonra, Batılı degerlere kar§ı Batılı olmayan kültürel değerlerin ifadesi ve savunusunun uluslararası planda, özelde Birıe§mi§ Milletler kapsamında giderek daha fazla gündeme .geldiği gözlenmektedir. sz Daha yakın bir dönemde, Birle§mi§ Milletler, Uçüncü Dünya ülkelerinden gelen 'kültürel ge1i§me' talepleri sonucu, bu konudaki etkinliklerine özel bir ağırlık vermeye ba§lamı§tır. Gerçekte, Üçüncü Dünya'nın kültürel geli§me talebi, Batı ya da Batı kültürü tarafından 'bilinç­ 78 Bkz. Alison D. Renteln, a.g.e., s. 51-3. Bildirge'nin tartışma yaratan başlıca hükümleri mülkiyet hakkını düzenleyen 17. maddesi, Batı demokrasilerinin bir gereği olarak değerlendirilen seçimlerle ilgili 21. maddesi ve evlcnme ve aile kurma hakkını düzenleyen 16. maddesidir. 79 A.Bozeman'dan aktaran, R. l. Vincent, a.g.e., s. 38. 80 Bkz. Dmitry Shestakov, "Is the Universal DecJaration of Human Rights Universal?", in: Human RighlS and Human Righls f::ducalion in the Process of Transilion to Democracy, s. 66. Philip Alston, Bildirge'nin evrenscl karaktcrini kabul etmekle birlikte, insan haklarının dinamik karakteri gereği, Bildirgc'nin de dinamik biçimde yorumlanmasınm farklı kültürel değcrlerin BiJdirge'de temsil edilmemesi sorununu önleycbileceği görüşünü bcnimsiyor. Bkz. ''The Fortieth Annivcrsary of the Universal DecJaration of Human Rights: A Time More Reflection Than for Celcbration", in: Human Righls in aPiuralist World, s. 7-8. SI Bkz. Dmitry Shestakov, a.g.m. 82 UNESCO'nun 4 Kasım i 966'da ilan ettiği Uluslararası Kültürel İşbirliği İlkeleri Bildirisi'nin, bu bağlam içinde, Üçüncü Dünyalı ülkelerin kültürel taleplerine Birleşmiş Milletler'ce verilen bir yanıt olarak değerlendirilme olanağı vardır. Bildiri'nin 1. maddesinde. her kültürün saygı gösterilmesi ve korunması gereken bir onur ve değere sahip olduğu; her halkın kendi kültürünü geliştirme hak ve ödcvi bulunduğu; kendi çcşitlilik ve farklılıkları içinde ve birbirleri ile ka~ılık)ı etkileşim içinde bütün kültürlerin, tüm insanlığa ait ortak mirasın bir parçasını oluşturdukları belirtilmektedir. Metin için bkz. Human Righls: A Compilation of International Instrumenis, United Nations, New York, 1988, s. 409 vd. 1990'LARDA İNSAN HAKLARI 23 lerin sömürgele§tirilmesi'ne bir kar§ı çıkı§ niteliğini ta§ımakta; Üçüncü Dün­ halklar, kendi kültürlerinİ geli§tirme, yani kültürel kimlik hakkını ileri sürmektedirler. 83 80'lerin ba§ında kültür sorunu ve kültürel geli§me talebinin uluslararası topluluğun gündemine getirilmesi sonucu, 'kültürel kimlik hakkı'nın bir insan hakkı olup olmadığı meselesi hala yanıtlanmı§ değildir. UNESCO çevresinde tartı§ılmakta olan kültürel kimlik hakkının bir insan hakkı olarak kabul edilmesi konusunda görü§ler ayrl§maktadır: Bir yanda, kül­ türün bütünselliğin bir parçası, halklar için kapsamlı bir ya§am yolu oldu­ ğundan hareketle kültürel grupların varlıklarını sürdürebilmelerine yönelik hakları savunulurken,tw diğer yanda, 'kültürel haklar' yoluyla kültürel kimliğin mevcut uluslararası sözle§melerle zaten korunduğu, bu nedenle, kültürel kim­ lik hakkının ayrıca bir insan hakkı olarak ilan edilmesine gerek olmadığı görü§ü ileri sürülmektedir.~ Kültürel kimlik hakkını ikinci ku§ak kültürel hak­ lar çerçevesine sıkı§tıran bu ikinci yakla§ımda görüldüğü gibi, 'kültürel ge­ li§me' kavramından anla§ılan da, nereden bakıldığına göre deği§mektedir: Batımerkezli bakı§, kültürel geli§me kavramını kültüre katılma olanaklarını geni§letme, yani bireylerin sanatsal, bilimsel, felsefi etkinliklere katılma potansiyelini arttırma biçiminde formüle etmektedir. Üçüncü Dünya ise, aynı kavramdan, sömürgele§tirme döneminde Batılı kültürün hegemonyası altında unutturulmaya çalı§IIan kendi kültürlerinin yeniden hayat bulmasını ve kül­ türel kimliklerinin geli§mesini anlamaktadır. 86 Kültürel geli§me kavramı üzerinde süregelen bu görü§ ayrılığı, mevcut uluslararası belgelerde de daha çok Batı'nın anladığı içeriğin yararına somutla§maktadır. Sözgelimi, her halkın kendi kül.türünü geli§tirme hakkına yer vermekle birlikte (m. I), Uluslararası Kültürel I§birliği Ilkeleri Bildirisi'nin vurguladığı, daha çok, eğitim ve bilimle ilgili entelcktüel ve yaratıcı etkinliklerin te§vik edilmesi, herkesin bilgiye ula§­ masının ve sanatsal etkinliklere katılmasının sağlanması gibi genellikle Batılı içeriğine yakın dü§en bir "ktiltürel geli§me" kavramıdır. Bu Bildiri ile aynı yıl Birle§mi§ Milletler'ce ilan edilen Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Ulus­ lararası SözIe§mesi'nde tanınan eğitim hakkı, kültürel ya§ama katılma hakkı, bilim ve sanat özgürlüklerinde ifadesini bulan kültürel haklar formülasyonu, halen Batılı anlamda bir kültürel geli§mc kavramının içeriğini belirlemeye devam etmektedir. yalı Batılı insan hakları değerlerinin 'evrenselliği'ne yönelik Üçüncü Dünyalı ülkelerden gelen itirazlar, içinde bulunduğumuz 90'lı yıllarda, giderek daha 83 Ioanna Kuçuradi. "Philosophy Questioning Cultural Development", in: Philosophy and Cultural Development, Ioanna Kuçuradi and Evandro Agazzi (Eds.), International Federation of Philosophica! Sodeties and Philosophical Sodety of Turkey, Ankara, 1993, s. 13. 84 Bkz. Rodolfo Stavenhagen, "The Right to Cultura! Identity", in: Human Rights in aPiuralist World, s. 258. ~ Bkz. Jack Donnclly. "I luman Rights, Individual Rights and Collective Rights", in: a.k., s. 58-9. 86 Ioanna Kuçuradi, "'Ine Idea of Development: Its Past and Its Presentl', in: The Idea of Development Between lt.. Pa... t and Its Future, Ioanna Kuçuradi (Ed.), International Federation of Philosophical Societies and Philosophical Society of Turkey, Ankara, 1993. s. 12. 24 İNSAN HAKLARI YILLIGI açık ve yoğun bir §ekilde ifade edilmeye ba§lanmı§tır. Bu bağlamda, insan hakları alanında son yılların önemli toplantılarından olan Birle§mi§ Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'.da. (Haziran 1993, Viyana), Üçüncü Dünyalı ülkelerin Batılı insan hakları kavraml3.§tırmasını ele§tirerek bu an­ layı§ın 'evrenselliği' s~vına kar§ı çıkmaları önem ta§ımaktadır. Çin, Endonezya ve Malezya gibi Uçüncü Dünya ülkeleri, Batımerkezli insan haklan kavrayı§ının 'evrenselliği' dü§üncesihe katılmadıklarını bu toplantıda açıkça ortaya koymu§lardır. 87 Örneğin, Çin Delegasyonu Ba§kanının sözleri, Batılı İnsan hakları kavramla§tırmasının evrenseıı~ğine açık bir muhalefet nite­ liğindedir: "Insan haklan kavramı, tarihsel gelişnıenin bir ürünüdür. Bir ülkenin özgül toplumsal, siyasal ve ekonomik koşullan ve özgül tarih, kültür ve değerleri ile yakın bir şekilde bağlantzlıdır. Farklı tarihsel gelişme aşamalan, [arklı insan haklan gerekliliklerine sahiptir. Farklı gelişme aşamalanndaki ya da [arklı tarihsel gelenek ve kültürel arkaplanlan olan ülkeler de insan haklannın [arklı anlayışlanna ve pratiğine sahiptirler. Böylece, belli ülkelerin insan haklan standardı ve modelinin, tek uygun standart ve modelolduğu ve bütün ülkelerin onlarla uyumlu olma onusunda olduklan düşünülmemelidir ve düşünü­ lemez."88 Üçüncü Dünya'dan yükselen bu sözler, Batılı devletlerin temsilci­ lerince yanıtlanmı§ ve devletlerin insan haklarını koruma ve geli§tirme ödevinin, onların siyasal, ekonomik, kültürel ve dinsel sistemleri dikkate ahn­ maksızın belirlendiği ve uluslararası topluluk tarafından defalarca onaylanan insan haklarının evrenselliğinin artık tartı§ma konusu olmaması gerektiği belirtilmi§tir. 89 Konferans'ın nihai metni niteliğindeki Viyana Bildirisi ve Eylem Programl 90 da bu bakı§ı yansıtmaktadır: Bildiri'de, insan haklarının "ev­ rensel" niteliğinin tartı§ma dı§ı olduğu açıkça dile getirilmektedir (I. Bölüm, m.ı). Tüm insan haklarının evrensel, bölünemez bir nitelik t3.§ıdığl; bu hak­ ların kar§ılıklı bağlantı ve ili§ki içinde bulunduğu; uluslararası topluluğun insan haklarına globalolarak tam ve e§it bir §ekilde ve aynı yönde yürüyerek, aynı vurgularla yakla§ması gerektiği; ulusal ve bölgesel farklılıklar ile çC§itli ta­ rihsel, kültürel ve dinsel arkaplanların önemi gözardı edilmemekle birlikte, devletlerin siyasal, ekonomik ve kültürel sistemlerinin dikkate alınmaksızın hepsinin tüm insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması ve gerçek­ le§tirilmesi ödevine dikkat çekilmektedir (I. Bölüm, m.5). Böylece, Konfe­ rans'ın nihai metninin hazırlık sürecinde, hükümetlerin delegasyonlan arasın­ daki resmi olmayan görü§melerde91 ana tartı§ma konularından biri olan insan haklarının "evrenselliği" sorunsalı, nihai metinde insan haklarının evrenselliği fikrine merkezi bir önem verilmesiyle sonuçlanmı§tır. Bununla birlikte, Bildiri, devletler arasındaki özgül farklılıkların gözardı edilmemesi gereğinden 87 David P. Forsythe, ..g.DL, s. 394. Aynca bkz. s. 397. 88 Aktaran, Inek.e Boerefijn, "World Conrerence on Human Rights", Netherlands Quar1erly of Human Rights. Voı. ll, No. 3, 1993, s. 294-5. 89 Hollanda Dışişleri Bakanının bu yöndeki sözleri için bkz...IL, s. 295. 90 Metin için bkz. Human Rights Law Journal (HRW), Vol. 14, No. 9-10, 30 November 1993, s. 352 vd. 91 Bkz...IL. s. 35 ı. 1990'lARDA İNSAN HAKIARI 25 sözetmesiyle (I. Bölüm, m.S), bu konuda ortaya çıkan ciddi tartı§malan da yansıtmaktadır. 91 Öte yandan, Dünya İnsan Hakları Konferansı'nın Asya Bölgesel Toplan­ Sonuç Bildirisi93 (Bangkok, 2 Nisan 1993), insan haklarının 'evrenselliği' dܧüncesine katılmakla birlikte, Birle§mi§ Milletler'in insan hakları politika­ larının bir ele§tirisi niteliğini de tCl§ımaktadır. Bildiri'nin Ba§langıç bölümünde, uluslararası insan hakları belgeleri ile getirilen uygulamayı sağlamaya dönük mekanizmaların, yalnız inSan haklarının birinci kU§ağınl olu§turan ki§i haklan ve siyasal haklarla ilgili olduğuna; oysa ekononıik, sosyal ve kültürel haklar ile ki§i hakları ve siyasal hakların birbirinden ayrılamaz bir nitelik ta§ıdığına dikkat çekilmektedir. İnsan haklarının uygulamasında çifte standarttan kaçı­ nılması gereği dile getirilirken, bu konuda uyu§maz değerlerin kar§IICl§tırılması ve empoze edilmesi değil, i§birliği ve konşensusla te§vik yoluna gidilmesi vurgulanmaktadır. Bildiri'de, Birle§mi§ M.illetler'in demokratikle§tirilmesi zorunluluğu açıkça belirtilmektedir (m.3). Insan haklarının evrensel doğası kabul edilirken, dinamik ve geli§en bir uluslararası norm olu§turma süreci bağlamında ulusal ve bölgesel farklılıkların ve çe§itli tarihsel, kültürel ve dinsel arkaplanların öneminin akılda tutulması gereğinin altı çizilmektedir (m.8). Ayrıca, geli§me hakkının uluslararası makroekonomik düzeyde gerçek­ le§tirilmesinin ana engeli olarak Kuzey ve Güney, zengin ve yoksul arasındaki uçurumun geni§lemesi belirlenmekte (m.18); buna paralel biçimde, yoksulluk da, insan haklarının tam olarak gerçekle§mesinin ana engellerinden biri olarak kabul edilmektedir (m.19). Dünya Insan Hakları Konferansı Afrika Bölgesel Toplantısı Sonuç Bildirisi94 (Tunus, 6 Kasım 1992) de insan hakları­ nın evrensel doğasının tartı§ma dı§. olduğunu (m.2) açıkça belirtmekle birlik­ te, hiçbir hazır modelin evrensel düzeyde öngörülemeyeceğini, çünkü her ulusun kültürel gerçekliklerinin ve her halkın gelenekleri, standartları ve değerlerinin gözardı edilemeyeceğini vurgulamaktadır (m.S). tısı Asya ve Afrika ülkelerinin Dünya Konferansı bölgesel toplantılarındaki sonuç bildirileri dikkate alındığında, bu devletlerin mutlak bir göreceliği benimsemedikleri, insan haklarının 'evrenselliğini' ilkece kabul etmelerinden anla§ılmaktadır. Ancak, Batı kökenli bireysel haklara da insan haklarının diğer ku§akları kadar değer tanımakla birlikte, her iki kıta, kendi kültürel özgül­ lükleri bağlamında insan hakları kavramına yakla§ma eğilimindedir: Asya da, Afrika da, Batılı İnsan hakları modelinin kendilerine dayatılmasına kar§ı çık­ makta, bu nedenle de Kuzey/Güney çeli§kileri içinde sosyal hakları, geli§me hakkını ve halkların kendi geleceklerini belirleme ile kendi kaynaklarını kontrol etme hakkını özel bir öJ1emle vurgulamaktadırlar. Kısacası, Viyana Konferansı 'nın gösterdiği, Batılı olmayan ülkelerin insan haklarını reddet­ 91 Ineke Boerefıjn, Lg.m., s. 295. 93 Metin için bkz. URU, Vol. 14, No. 9-ıo, 30 November 1993, s. 370-1. 94 Metin için bkz. Lk., s. 367-8. 26 İNSAN HAKLARI YILLIGI içeriğini tartı§ma talebidir. Bu ülkeler, "benzerlikler içinde farklılığın tanınmasında ısrar ediyor ve Batı damgalı olara~. dü§ündükleri etik normlara tamamen uyumu reddediyorlar." Bu noktada, Uçüncü Dünya'nın endi§esi, daha çok Batılı emperyalizmin yeni bir çe§idi olarak, "insan hakları emperyalizmi" tehlikesine yöneliyor. 95 meksizin, onun Üçüncü Dünya'dan Batılı insan hakları modelinin 'evrenselle§tirilmesi'ne itirazlarda, insan haklarının liberal bireyci haklara indirgen.~esine muhalefet açıkça kendini göstermektedir. Bu ele§tirinin gerisinde, Uçüncü Dünyalı kültürlerin kapitalist sİstem içinde girdikleri homojenle§me sürecine kar§ı direni§lerinin varlığından da sözedilebilir. Ba§ka bir anlatımla, 'bireycilik' gibi kapitalist sistemin değerlerinin "evrenseııe§tirilmesi"ne duyulan tepkide, aynı zamanda kültürel tekbiçimlile§meye zemin olu§turan sömürü ili§~ilerine boyun eğmek istemeyi§in bir yansıması görülebilir. 96 Bu anlamda, Uçüncü Dünyalı ülkelerin, insan haklarını Batılı içeriğine indirgerneyip, ona kendi eksenlerinden yakla§malarında etik açıdan savunulabilecek değerli bir tavır alı§ vardır. Öte yandan, Batılı değerlerin, özelde Batılı insan hakları kavrayı§ı­ nın 'evrenselle§tirilmesine' kar§ı çıkarken, Dünya Konferansı Asya ve Afrika Bildirilerinde, kültürlerin sabit1e§tirilerek, farklı kültürler arasındaki alı§­ veri§in olumlu, zenginle§tirici etkilerini engelleyen muhafazakar bir eğilim de görülmemektedir. Sözkonusu bildirilerde, Batı kökenli bireysel haklara insan haklarının diğer ku§akları ile e§it değer verilmesi ve insan haklarının tümü arasındaki tamamlayıcı ili§kiye değinilmesi, bildirilerin etnomerkezci bir tutumla kaleme alın~adığının ba§lıca göstergeleri olarak değerlendirilebilir. kar§ı Batılı değerlerin empoze edilmesine kar§ı çıkarken, kendi kültürel değerlerini en üstün değerler olarak kabul eden bir uca savrulma eğilimi, bugün kültür konusundaki ba§lıca sağ yönelimlerden birini olu§turmaktadır. Bu bağlamda, kültürlerin göreceliğini mutlaklaştıran bir eğilim, bir toplumun kültürünün en değerli olduğundan hareket eden felsefi bir konumdur ve bir toplumun kendi kültürel değerlerine etnomerkezli bir bağlılığı savunur. 97 Bu anlamda, insan haklarını Batılı içeriğine e§itleyen bir konum ne kadar etnomerkezci ise, deği§mez değerlerden yola çıkarak -eğer insan hakları Batılı bir kavram olduğu için temelden reddedilmiyorsa-, insan haklarının farklı kültürlerde mutlaka farklı içerikle re sahip olacağını kabul eden, farklı kültür­ lerin moral değerleri arasındaki etkile§imi reddeden bir Batılıla§ma kar§ıtı dü§üncede de aynı etnomerkezci tutum içkindir. Bu bağlamda, farkçılığı mut­ lakla§tırmanın, 'yeni' ırkçılıkla bağlantısı önem kazanmaktadır ki, bu ırkçılıkta baskın tema biyolojik soyaçekim değil, kültürel farklılıkların a§ılamazlığı 95 Rainer Tetzlaff, ''The 'Universality' of Human Rights in Theory and Practice in: Human Rİghts and Development: German and International Comments and Documents, (pub. by Foundation Development and Peace), RainerTetzlaff (Ed.), Bonn, 1993, s. ı3. 96 Bu konuda bkz. Samir Amin, Avrupamerkezcilik: Bir İdeolojinin Eleştirisi, (çev. Mehmet Sert). Ayrıntı, İstanbul. 1993, s. 20. 97 Rhoda E. Howard, a.g.m., s. 315. tl , 1990'LARDA İNSAN HAKLARI 27 dü§üncesidir. 98 Görecelik, her kültüre kendi kültürünü dayattığı- qoktada, muhafazakar bir konuma saplanmaktadır. Dolayısıyla, sorun, "ba§ka" bir kültürün kendini dayatmasına boyun eğme ile kendi kültürel değerlerini yüceItme arasında hassas bir noktada durmaktadır. Kültürel kimlik hakkına yönelik kimi itirazlarda da, bu hakkın muhafaza­ kar bir nitelik ta§ıdığından hareket edilmektedir. Buna göre, kültürel kimlik hakkı durağandır, oysa, kültürler, iç ve dı§ faktörlerin etkisiyle deği§me eğilimindedir. 'Kültürel kimlik hakkı' fikri, bütün kültürlerin korunması gerektiği dܧüncesinden yola çıkar, ancak, birçok kültür yeniden ezilmenin öğelerini içerir, böylece de kültürel kimlik hakkı yeniden ezilme hakkı olur. 99 Bu açıdan, kadınlara kar§ı geleneksel ayrımcılığın ve §iddetin hakim olduğu kültürler özel bir önem ta§ımaktadır. Dolayısıyla, farklı toplumlardaki ahlaki değerlerin içeriği tartı§ılmayıp, bütün kültürel özellikler yalnız kültürel bir değer oldukları için "korunması gerekli" kabul edildiğinde, insan haklarının temelindeki e§itlik, özgürlük ve karde§lik temalarıyla çatı§an ahlaki normların korunmasının da kültürel kimlik hakkının kapsamına girme tehlikesi vardır. Bu nedenle, kültürel özelliklerin bir insan hakkı kapsamında korunması ancak, insan haklarının baskıdan kurtulmayı sağlayan, özgürle§tirici pota n­ siyeliyle uyumlu olduğu ölçüde sözkonusu olabilmelidir. Benzer bir sapta­ manın 'farklılık hakkı' bakımından yapılması da mümkündür. Farklılık hakkı, ancak her türden farklılığı, (cinsiyet, kültür, cinsellik... ) kabul eden, bu fark­ lılıkları onaylayan ve te§vik eden, fakat onların egemenlik ve baskı ili§kileri haline gelmesine izin vermeyen bir tarzda kurulabilir. Bu noktada, yeni sağ'ın önemli argümanlarından biri olan sınıfsal farklılıkların da aynı çerçevede dü§ünülmesi fikrinin, insan haklarının özü olan özgürle§me içeriğini zedele­ meksizin mümkün olamayacağını belirtmek gerekir. Çünkü sömürü ve ege­ menlik olmaksızın sınıfsal farklılıkları dü§ünmek mümkün değildir}OO Kültürel farklılıkların mutlakla§tırılmasının, siyasal muhafazakarlıkla sonuçlanması ise, sorunun bir ba§ka boyutudur. Kültürel mutlakçılığın kabulü, sanki siyasal rejimler yokmu§ gibi, gerçekte siyasal göreceliğin de kabulü ve tüm rejim tip­ lerinin, İnsan haklarının e§it kültürlerine sahip rejim tipleri olarak görülme­ sine yol açmaktadır. 101 Bu dü§ünceninse, diktatörlükleri dahi me§ru kılan bir noktaya varması mümkündür. İnsan haklarının 'evrensclliği' sorunsalı etrafındaki tartı§maların yoğunluk kazandığı son yılların siyasal ve kültürel arkaplanına bakıldığında, aslında insan hakları çevresindeki bu tartı§maların daha genݧ bir tartı§ma Etienne Balibar "Bir Yeni-Irkçılık Var mı?", içinde: Etienne Balibar ve Immanuel Wallerstein, Irk, Ulu.';;, Sıoıf: Belirsiz Kimlikler (çev. Nazlı Ökten), Metis Yayınlan, İstanbul, 1993, s. 30. 99 Kültürel kimlik hakkı üzerine yürütülen tartı~malann bir özeti için bkz. l. Herman Burgers, "Introduction Item: The Right to Cultural Identity", in: Human Righl'i in aPIuralist World, s. 25 ı -3. 100 Ellen Meiksins Wood, "Sıvil Toplumun Yararlan ve Zararlan", Dünya Solu, Kış-Bahar '92, Sayı 8, s. 98 20. 101 Rhoda E. Howard, a.g.m., s. 336. 28 İNSAN HAKLARI YILLIGI süreci ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Sözkonusu olan, bir yanıyla da, Avrupa ya da Batı terimiyle kar§ılanan 'modernite' dünyasının ele§tirisidir. "Postmodern" bir dünyada ya§adığımız savı, 'modern' değerlerin sonunu da ilan etmektedir. Kültürler ile söylemlerin çoğulluğunun kabul edilmesi öncülüne dayanan "postmodern politik durum", total ahlaki göreliliği, postmo­ dernitenin seçeneklerinden biri olarak sunmaktadır. lOl Dolayısıyla, evrenselci projelerin hayat bulmasına olanak tanımayan mutlak ahlaki göreliliğin karak­ terize ettiği bu "durum", insan haklarının evrenselliği dü§üncesiyle de bağda§­ mamaktadır. Daha doğrusu, 'evrensel' bir tasarım olarak insan hakları da için­ de ya§adığımız "postmodern" dünyada olanaksızla§makta; bu "durum", insan hakları gibi kendi ilkeleri etrafında ko§ulların sürekli dönü§ümünü gerekli kılan öğretilere ya§ama §ansı bırakmamaktadır. Bu açıdan, kolektif ve 'büyük' bir hedefin yokluğunun karakterize ettiği, sınırsız bir çoğulculuk fikrinden kaynaklanan postmodernizm, muhafazakar bir tutumu da barındırmakta; her tür dönü§türmenin olanaksızlığından/gereksizliğinden hareketle toplumdaki egemenlik ve baskı ili§kilerini de farklılık ve çoğulculuk adına me§rula§tıran bir i§levi yerine getirmektedir. Aydınlanma çağının birçok kavramının sorgulanıp, ele§tirildiği günü­ müzde, bu yeniden dü§ünme süreci, modern Aydınlanma dü§üncesinin doğur­ duğu insan haklarına, onun 'evrenselliği' üzerindeki tartı§maların daha bir yoğunluk kazanmasıyla yansımaktadır. Bunun, Batılı değerlerin 'evrensel­ liği'nin sorgulanması anlamında olumlu bir yönünün bulunduğunda ku§ku yoktur. Batı'nın, Aydınlanma dü§üncesiyle bütün dünyayı evrensel bir tasarı içine sokmaya çalı§ırken takındığı etnomerkezci tutumu yargılanırken, 'ev­ rensel' bir insan hak~~rı anlayı§ı olamayacağı yönündeki itirazlar, Avrupa kar­ §ısında tanımlanan "Otekilinin kendini yeniden ifade etmeye ba§ladığı süreçte bir kimlik sorunu olarak gündeme gelmektedir. Diğer yandan, Batılı olmayan kültürlerin, insan haklarının özgürleştirici potansiyelini geli§tirdikleri ölçüde, sahici bir evrensel insan hakları tasarımının olu§umunda zenginle§tirici bir rol oynayabilme olanakları da vardır. Batı tarafından "Batılı olmayan" biçiminde tanımlanmı§ toplumların, 'Batılı' değerlerin kendilerine dayatılmasına direni§­ lerinin etik açıdan me§ruiyeti tartı§ma götürmemekle birlikte, bu saptamanın, Aydınlanma'nın soyut 'evrensellik' fikrinin reddiyle sonuçlanmasının zorunlu olmadığı belirtilmelidir. Gezegenimizdeki bütün toplumların dünya kapitalist sisteminde bütünle§mesi, artık geriye dönülmez bir evrenselle§menin nesnel ko§ullarını da yaratmı§ken, evrenselciliğe tepki, kültürel çe§itliliği (ve ona bağlı etik değerleri) yeniden sağlamayı dü§leyen bir geçmi§ ütopyacılığına dönܧebilir. ı03 Aydınlanma'nın evrenselciliği, özgürlük, e§itlik ve karde§lik değerleri henüz ta§ıdıkları potansiyeli tüketmemi§lerdir. "Ilerici kafalar için ( ... ) daha ileri gitmek üzere, kapitalizmin yarım kalmı§ evrenselciliğini, gerçek 102 Agnes HeUer ve Ference Feher, Postmodern Polıtık Durum, (Türkçesi: Şükrü Argın ve Osman Akmhay), Öteki Yayınevi, Ankara, 1993, s. 19. 103 Samir Amin, ..goe., s. 19-20. 1990'LARDA İNSAN HAKlARI 29 bir evrenselciliğin ko§ullarını yaratarak a§mak sözkonusudur."l04 Batılı evren­ selci öğretinin bizzat terminolojisi kendi kendini yalanlarken,los bugün sorun, sahici bir evrenselliğe doğru yol alabilmektir. Bu da, ancak tüm kültür dünya­ larının, ezilen, horlanan sınıf ve kesimlerin aktif katılımıyla; tüm farklılıkların göze alınması, tüm ezilen kesimlerin kendi haklarım dayatmaları ile sağlana­ bilir. 106 Şimdiki sorun, Batılı liberal öğretinin ötesine geçen bir insan hakları öğretisinin kurulmasıdır ki, bu süreçte atılacak ilk adımlardan biri, Batı'nın ötesinde bir dünyanın farkında olmaktır. 107 ULUS-DEVLETİN KRİzİ: ULUSAL AZıNLıK HAKLARININ YÜKSELİşİ 80'li yılların sonlarından bu yana milliyetçi-ırkçı akımların yeniden yük­ seli§i, insan haklarına yönelik ciddi tehdidi de beraberinde getiriyor. Özellikle Avrupa'da geli§en saldırgan milliyetçilik, ırkçılık, yabancı dü§manlığı olguları, bugüne değin uluslarası İnsan hakları hukukunda kabul edilmi§ anti-ırkçı, e§itlikçi, ayrımcılık kar§ıtı ilkelerin yoğun ihlaliyle sonuçlamyor. Bir yandan, Doğu Avrupa'da sosyalist blokun çökü§üyle ba§göstere~ 'milli mesele'nin gündeme getirdiği etnik §iddetin, diğer yandan özellikie Uçüncü Dünya'dan Batı'ya göç olgusuna kar§ı atağa geçen yabancı dü§manı hareketlerin Avrupa'da yaygın tezahürü, aslında Avrupa'ya özgü sayılan insan hakları değerlerinin bu kıtada krize girdiğini belgeliyor. Ulusal, etnik, ırksal kimliklere bağlı §iddetin insan haklarını tehlikeye soktuğu içinde bulunduğumuz ko§ullarda, insan hakları normlarının üretildiği uluslararası alanda ise, bir yandan insan haklarının doğası gereği ırkçılığın, ya­ bancı dü§manlığının ve saldırgan milliyetçiliğin §iddetle kınandığını gözlerken, diğer yandan, ilk bakı§ta çeli§kili görünen bir biçimde, etnik, ulusal kimliklerin insan hakları çerçevesinde korunmasının giderek önemini arttırdığına tanık oluyoruz. Bu geli§me ise, "adil ve objektif azınlık hakları standartlarının ve onların etkin i§lerliğinin kurulmasının bu çatı§maları elimine etmeye ya da en azından hafifletmeye yardım edebileceğine İli§kin bir bilincin geli§mesi" ile açıklanma eğilimini ta§lyor. 108 104 .. ko, s. 20. 105 Evrenselci öğreti, insanlığın kardqliği adı altında, gerçekte erkelderin kardqliğinden (brotherhood of man) sözeder. İnsan haldan kavramının kökeni de 'erkelderin haklan'dır (rigltu ofman). 1118. yüzyıla ait ideolojik belgelerde de facto ihmaller vardı- en çok da beyaz olmayanlar ve kadınlar unutulmuştu. Ancak zaman geçtikçe bu ve diğer ihmaller, evrenseki öğreti başlığı altında bu gruplan da açık biçimde içerecek şekilde düzeltilmiştir." Immanuel Wallerstein, "Kapitalizmin İdeolojik Gerilimleri: ırkçılık ve Cinsiyetçilik Kaf§ısında Evrensekilik", içinde: Etienne Balibar ve Immanuel Wallerstein, ..g.e., s. 4 ı. 106 Taner Akçam, ݧkenceyi Durdurun! İnsan Uaklan ve Marksizm, Aynntı, İstanbul, 1991, s. 77. 107 K.r§. R. J. Vincent, ..g.e., s. 37. 108 Gudmundur Alfredsson and Alfred de Zayas, "Minority Rights: Protection by the United Nations", IIRLJ, 26 Februaıy 1993, Vol. 14, No. 1-2, s. 1. 30 İNSAN HAKLARI YILLIGı Aslında, azınlık gruplarına ilgi, modern ulus devletin 16. ve 17. yüzyıl­ larda yükseli§i ve bu sistemİ yansıtan bir uluslararası hukukun doğu§uyla bir­ likte gündeme gelmi§tir. 109 Bu anlamda, etnik, dinsel ve dilsel azınlık grup­ larının korunması yeni bir olgu değildir. Modern devleti, ortak bir dil, din ve kültür olgularıyla kendini gösteren "milli birlik" ideali karakterize etmekte olduğuna göre, bu ortaklıkları payla§mayan grupların dı§lanması ve ezilmesi de devletlerin öz-kimlikler:inin temelini olu§turan aynı idealin bir sonucu olarak gündemdedir. Bu nedenle, ulus devlet içindeki egemen dile, dine ve kültüre dahil olmayan "azınlık"taki grupların gerek insani, gerek pragmatik nedenlerle korunması giri§imleri de, ulus devletin tarihiyle ba§aba§ gitmekte­ dir. HO Bununla birlikte, uluslararası hukukta azınlıkların korunması belli konjonktürlere bağlı olarak önemini arttırmı§ ya da azaltmı§tır. Örneğin, Birinci Dünya Sava§ı sonunda, azınlıkların uluslararası planda korunması ­ sınırların yeniden çizilmesine bağlı olarak-, andla§malar, konferansıar, Mil­ letler Cemiyet i etkinlikleri ve devasa bir literatürle bir "moda" durumunu andırırken, Ikinci Dünya Sava§ı sonrasında bu akımın modası geçmi§ görün­ mektedir. lll İkinci Dünya Sava§ı'ndan sonra BirIe§mi§ Milletler örgütünün kurulması ile ba§layan insan haklarının uluslararasıla§ması sürecinde 'birey', uluslararası hukukun öznesi olarak görülmeye ba§lamı§ ve azınlıkların hakları da ayrı bir grup hakları kategorisinden çok, birey hakları çerçevesinde .dü§ünülmü§tür. Bu dönemde, devletler hukuku literatüründe genellikle dev­ letler hukuku düzeyinde azınlık himayesinin bir geleceği olmadığı görü§ü tem­ sil edilmi§tir. lu Bununla birlikte, süreç içinde evrensel düzeyde tanınan insan hakları arasında azınlıkların haklarına da ayrıca yer verilmesi gerektiği yönünde bir eğilim geli§mi§ ve bunun ilk somut sonucu BirIe§mݧ Milletler'in Ki§İsel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözle§mesinin (1966) 27. maddesi olmu§tur. Maddeye göre; "Etnik, dinsel ya da dilsel azınlıkların bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup ki§ilerin, gruplarındaki öteki üyelerle bir­ likte topluluk olarak kendi kültürlerinden yararlanmak, kendi dinlerinİ açıklamak ve uygulamak ya da kendi dillerini kullanmak hakları yadsınamaz." Bu hüküm, bireyler üzerine in§a edilmi§tir1l3 ve bubakımdan uluslararası 109 Bkz. Patrick Thomberıy, International Lawand the RighıS or Mınorities, Clarendon Press, Oxford, 1991, s. ı. HO Ancak, azınlıklann korunması, tarihte daima sistemli bir görünüm anetmez. Örneğin, erken dönemde, özellikle dinsel azınlıklar lehine koruyucu hükümler içeren uluslararası sözleşmeler yoluyla sistematik olmayan bir koruma sözkonusudur. Sürecin ikinci a§amasında, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti, üçüncü aşamada ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan BirlC§miş Milletler örgütleri çerçevesinde azınlıklar sistematik bir korumaya kavuşturulmuştur. Bkz. Natan Lemer, Group Righls and Discrimination iD International Law, Maninus Nijhoff Publishers, DordrechtlBoston/London, 1991, s. 7. 111 J. Kunz'dan aktaran Patrick Thornberıy, a.g.e., s. 6. 112 Ayşe Füsun Arsava, "Ulusal Grup Haklan ve Bu Konuda Meydana Gelen Gelişmeler', AÜS8FD, Proresör 8edri Gürsoy'a Armağan, Cilt 47, Haziran-Aralık 1992, Sayı 3-4, s. 14. 1990'LARDA İNSAN HAKLARI 31 insan hakları hukukunun azınlıklara ili§ldn 1990'lara değinld düzen­ lemclerinin genel eğilimini yansıtmaktadır. 114 Son zamanlara kadar azınlık hakları üzerine geçerli olan klasik standartlar, her ikisi de e§itlik ilkesi üzerinde temellenen iki ana öğeyle özetlenebilir: Bunlardan biri 'ayrımcılık yasağı'dır, diğeri ise, azınlık özelliklerinin ve geleneklerinin korunmasıiçin, farklı muamele de dahil olmak üzere, uygun araçların sağlanması gerekliliği olarak tanımlanabilecek lls 'özel haklar'dır. 80'lerin sonlarından bu yana, milli, etnik ve kültürel kimliklerin önemini birlikte, azınlıkların korunmasında da yeni bir evreye girildiği gözlenmektedir. Bu bağlamda, Ki§isel ve Siyasal Haklar Sözle§mesi'nin 27. maddesinin çerçevesini çizdiği, azınlık haklarını e§itlik temelinde bireyin hak­ ları olarak §ekillendiren. mevcut klasik yakla§ımın a§ılarak azınlık haklarına yeni standartlar kazandırma yönündeki eğilimler önem ta§ımaktadır. Şimdi, bireyler üzerİne yapılanan azınlık hakları kavramla§tırmasının, uluslararası hukuk düzeyinde "etnik bir uluslararası grup hakları beklentisiline yanıt ver­ mekten uzak bulunduğu saptanmakta, ulusal grup haklarının tesisi ihtjyacı vurgulanmakta ve bunun için de "ulusal grupların §u anda deği§im içinde bulunan devletler hukuku düzeni ile uyum içinde devletler hukuku hak ve mükellefiyetIeri ile donatılması" yapılması gereken i§ olarak belirlenmekte­ dir. 116 Ba§ka bir anlatımla, yeniden yapılanan uluslararası sistemde, ulusal azınlıkların uluslararası hukukun özneleri olarak kabul edilmesi gerekli görünmekte ve "azınlıkların himayesi(nin), azınlık mensuplarının diğerleri ile tam olarak e§it kılınmasından daha fazlasını gerektir( diği)"u7 savunulmak­ tadır. Etnik grupların uluslararası hukukun özneleri olarak tanınmaları ve uluslararası insan hakları andla§malarının da azınlıkların haklarını grup hakkı olarak tanımaları yönündeki eğilim 1l8 egemen olmaya ba§larken, ulusal grup haklarına doğru dönü§ümün tamamlanabilmesi için, ulusal grupların self­ dcterminasyon hakkının önemli bir dayanak olu§turduğu kabul edilmekte ve bu doğrultuda, uluslararası hukukta, self-determinasyon'un halklara tanınıp, arttırmasıyla Bu hüküm çerçevesinde, bireyselolarak tanınan azınlık haklannın, kolektif haklann tanınmasını da yönündeki görü§lerin bir eleştirisi için bkz. Douglas Sanders, "Collective Rights", Human Righ1 Quarjerly, Vol. 13, No. 3. August 1991, s. 374. 114 Azınlık hakları ile ilgili uluslararası düzenlemelerin incelenmesi hakkında bkz. Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık lIaklarının Uluslararası Belgeler ve Özellikle Medeni ve Siyasal Haklar Süzleşınesinin 27. Maddesi ışığında İncelenmesi, AÜSBF Yayını, Ankara, 1993; "Azınlık Haklan ve Bu çerçevede Ortaya Çıkan Düzenlemeler", AÜSBFD, Prof. Dr. Gündüz Ökçün'e Armağan, Cilt 47, Ocak-Haziran 1992, Sayı 1-2, s. 51-62; Gökçen Alpkaya, "Uluslararası İnsan Haklan Hukuku Bağlamında Alınlıklara ili§kin Bazı Gelişmder", İnsan Hakları ytlhğı, TODAİE Yayını, Cilt 14, 1992, s. 147-176. ı 15 Gudmundur Alfredsson and Alfred de Zayas, a.g.m., s. 2. 116 Ayşe Füsun Arsava, "Ulusal Grup lIakları ve 8u Konuda Meydana Gelen Gelişmeler", s. 15. 117 a.k., s. 16. llS Bkz. Peter Juviler, "Are Collective Rights Anti-Human? Theories on Self-Oetermination and Practice in Soviet Successor States", /'IIetherlands Quarterly or Human Righl.., Vol. 11, No. 3, 1993, 113 gerektirdiği s.281. 32 İNSAN HAKLARI YILLIGI ulusal gruplara tanınmadığı yönündeki görü§ de yava§ yava§ ağırlığını kaybet­ mektedir. ll' Bugüne değin geçerliliğini koruyan azınlıkların self-determi­ nasyon hakkına sahip olmadıkları yönündeki yaygın eğilim, yeni uluslararası sistemin gereklerine uygun bulunmamakta, "eğer hukuk devletine dayalı bir yeni dünya düzenİ kurulacaksa, hukukun ve onun uygulamasının da son siyasi geli§meleri yansıtması" zorunluluğundan hareketle, Itkolektif bir self-determi­ nasyon hakkının tanınması için temelleri yeniden dü§ünmek" gerekli görülmektedir. uo Bu bağlamda, yerel ya da federal özerkliğin kazançlarının merkezi hükümetin otoritesi altında kalmaktan daha ağır bastığından kalka­ rak, kolektif self-determinasyon'un mümkün olduğunca "özerkliği" amaçla­ ması gerektiği vurgulanırken, uı bir 'bölge'nin kolektif self-determinasyon hakkının uluslararası planda tanınması yoluyla sağlanacak özerklik ya da bağımsızlığın hayati öneme sahip olduğu da savunulmaktadır. uz Bu görü§lere paralel olarak, self- determinasyon üzerİne temellenen maksimalist taleplere artık devletlerin kar§ı durmaktan vazgeçip, 'özerklik' iddialarına bir yanıt olarak azınlıkların self-determinasyon hakkını kabul etmeye ba§layabile­ cekleri de mümkün görülmektedir. 123 Günümüzde, uluslararası hukuk literatüründe azınlıkların korunmasına ili§kin klasik çerçevenin a§ılması yönündeki eğilimin egemenlik kazanmasına, uluslararası belgelerde azınlık haklarına ili§kin yeni standartlar geli§tirme giri§iminin ko§ut gittiği gözlenmektedir. Özellikle Sovyetler Birliği'nin çözülü§ünden sonraki birkaç yıllık süreç içinde kabul edilen yeni uluslararası insan hakları belgelerinde, azınlık haklarını yeni standartlarakavu§turma çabası temeldir. Gerek Birle§mi§ Milletler, gerek bölgesel sistemler düzeyinde tanınan yeni belgelerle azınlık haklarının çerçevesi geni§letilmekte; azınlık­ ların korunması için yeni mekanizmalar geli§tirilmektedir. Bu yöndeki son birkaç yıllık hızlı geli§menin ba§ını ise AGIK çekmektedir. "Yeni dünya düzenilınİ belirleyen siyasi ~urumlardan biri olarak ve aynı zamanda bir 'Avrupa' kurumu olarak AGIK, özellikle kendi bölgesinde~ milli problem­ lerin rotasını çizme çabasındadır. Gerçi azınlık hakları AGIK belgelerinde Sovyetler Birliği'nin çözüıü§ünden önce de ihmal edilmemi§tir. Ancak, bu belgelerde azınlık hakları, uluslararası insan hakları hukukunun klasik yakla§ımına uygun olarak ele alınmı§tır. Örneğin, Helsinki Nihai Senedi'nde (1 Ağustos 1975), ülkelerinde azınlık bulunan devletlerin, bu azınlıklardan olan kݧilerin hukuk önünde e§itlik haklarına saygı gösterecekleri; bu ki§ilere insan haklarından ve temel özgürlüklerden etkin olarak tümüyle yararlanma olanağını sağlayarak, bu alandaki mc§ru çıkarlarını koruyacakları beIİrtilmek­ 119 AY§e Füsun Arsava, "Ulusal Grup Hakian ve 8u Konuda Meydana Gelen Gelilimeler", s. 15. 120 Peter Juviler, Lg.m., s. 281. P.Juviler, et.nik temelde bir self-determinasyon hakkından çok, ban§ı tehdit etmeyi§i. demokratik ve adil brr nitelik ta§ıdığından hareketle "bölgesel" self-determinasyon hakkına yakın duruyor. Bkz. Lk., s. 272. ıu Lk., s. 281. UZ Lk., s. 282. 123 Bkz. Patrick Thornbeny, Lg.e., S. 218. ı990'LARDA ıNSAN HAKlARI 33 tedir. l14 Yine, Viyana Belgesi'nin (15 Ocak 1989) de, genelolarak He1sinki Nihai Senedi'nin çizgisini izlediği söylenebilir. LU Bununla birlikte, Doğu Bloku devletlerinin resmen yıki1dığı 1989 sonrasında, "yeni Avrupa düzeni"nin hukuk devletine dayalı "demokratik" boyutunu çizen ve "insan hakları üzerine bir Avrupa Anayasası"lU olarak ilan edilen Kopenhag Belgesill' (29 Haziran 1990) ile azınlık haklarının bu klasik çerçeveden sıyrılma süreci de b3.§latılml§­ tır. Azınlıklara ili§kin e§itlik temelindeki mevcut hakları da yineleyen Kopenhag Belgesi'nin yeniliği, bu çerçevenin geni§letilmesine ve a§ılmasına dönük yeni, özgül haklara da yer vermi§ olmasıdır. Belge'ye göre, ulusal azın­ lıklara mensup ki§iler, iradelerine kaf§1 herhangi bir asimilasyon giri§iminden özgür olarak, etnik, kültürel, dinsel ve dilsel kimliklerini ve kültürlerini tüm yönleriyle sürdürme ve geli§tirme hakkına sahiptirler. Bu bağlarndaki dikkat çekici nitelikteki kimi hakları ise, özel alanın yanısıra kamusal alanda da ana­ dilini özgürce kullanma; kendi eğitsel, kültürel ve dinsel k~rumlarını, örgüt­ lerini ya da derneklerini kurma; kendi ülkeleri içinde ve kendi ülkeleri dı§ın­ daki ba§ka devletlerde aynı etnik ya da ulusal kökeni, kültürel mirası ya da dinsel inançları payla§an ki§ilerle ili§ki kurma haklarıdır (m.32). Öte yandan, Belge'nin, azınlıkların korunması için devletlere yüklediği yükümlülüklerin ağırlığı da hissedilmektedir: Devletler azınlıkların kimliklerinin korunması için gerekli ko§ulları yaratacaklar (m.33); azınlıklara resmi dili öğrenme zorunlulu­ ğunu dayatmaksızın kendi anadillerini öğrenmeleri için yeterli olanakları tanı­ yacaklar; eğitim kurumlarındaki tarih ve kültür öğretiminde ülkelerindeki azınlıkların tarih ve kültürlerini de dikkate alacaklar (m.34); azınlıkların kim­ liklerinin korunması ve geli§tirilmesi ile ilgili katılım da dahil olmak üzere, azınlıkların kamusal nitelikli i§lere etkin katılmalarına saygı göstereceklerdir (m.35). Kopenhag Belgesi'nin önemli hükümlerinden biri ise, azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerinin korunması için gerekli ko§ulların yaratılmasında elverݧli araçlardan biri olarak, ulusal azınlıkların özgül tarihsel ve bölgesel ko§uııarına kar§ılık gelen uygun yerel ya da özerk yönetimleri vur­ gulamasıdır (m.35). Ayrıca Belge, azınlık sorunlarının çözümü için devletler arasında hukuk devleti ilkesine dayalı diyalog yoluyla i§birliğini öngörmekte (m.36) ve Birle§mi§ Milletler ve Avrupa Konseyi de dahil olmak üzere yetkili uluslararası örgütlerle i§birliğini gerek!i bulmaktadır (m.39). Kopenhag Belgesi ile AGİK'in ulusal azınlıklar üzerine çizdiği politikada aradan geçen birkaç yıl içinde köklü bir deği§im görülmemekte, daha yeni 114 l/a-VII, para. 4. Metin içiR bkz. Human Rlghts in International Law, Basic: Texts, s. 368. ııs Bkz. "ilkeler', m. 18-19. Ancak, Viyana Belgesi, ulusal azınlıklann anadillerini kuııanma hakkım düzenlemesi bakımından bir yenilik de içermektedir. Bkz. "İnsani ve Diger Alanlarda ݧbirligi", m. 45. Metin için bkz. a.k., s. 410, 421. ll' Kavram Sidorova'ya aittir. Aktaran, Ane Bloed, "A New CSCE Human Rights 'Catalogue': The Copenhagen Meeting of the ConCerence on the Human Dimension of the CSCE", in: The Human Dimen.sion of the HelsinldProcess, The Vienne Foıiow-up Meeting and Its Arkrmath, A Bioed and P. Van Dijk (Eds.), Martinus NijhofC Publishers, Dordrect/Boston/London, 1991, s. 42. ll7 Metin için bkz. Human Rights in International Law, Bask TexlS, s. 424 vd. İNSAN HAKLARI YILLIGI 34 AGİK belgeleri de hemen hemen aynı ilkeleri tekrarlamaktadır. Bu bağlamda, Kopenhag Toplantısı'ndan hemen sonra gerçekle§en Paris Zirvesi'nde de azınlıklar problemi ba§lıca gündem maddelerinden birini olu~turmu~; Zirve sonucunda ilan edilen Paris Şartı'nda (21 Kasım 1990) dev­ letler, halkları arasındaki dostane ili~kilerle birlikte barı§ın, adaletin, istikrarın ve demokrasinin, ulusal azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerin korunmasını ve bu kimliklerin güçlendirilmesine yönelik ko§ulların yaratıl­ masını gerektirdiğine İlݧkin derin inaçlarını açıklaml§lardır.l ıs Paris Şartı'nın, ulusal azınlıkların daha iyi korunması ve ulusal azınlıklar konusundaki i§bir­ liğinin arttırılması yönündeki acil ihtiyaçtan yola çıkarak gerçekle§tirilmesini öngördüğü ulusal azınlıklar üzerine uzmanlar toplantısı (Cenevre, 19 Temmuz 1991) sonucunda açıklanan raporda da temelleri Kopenhag'da atılan ilkeler geli§tirilmi§tir. Sözkonusu raporun dikkati çeken bazı noktaları arasında §unlar belirtilebilir: Devletler, ulusal azınlıklara mensup ki§ilerin kamu ya~amı, ekonomik etkinlikler ve kendi toplumlannın inşasıyla ilgili olanaklara etkin biçimde sahip olmaları için gerekli ko§ulları yaratacak­ lardır. n' Azınlıkların korunması için uygulanabilecek demokratik yollar ara­ sında, yerel ve özerk yönetimin yanısıra, bölgesel (territorial) temeldeki özerklik ve bölgesel temelli özerkliğin uygulanmadığı durumlarda da, ulusal azınlık­ lann öz-yönetimi dikkati çekmektedir. l30 Bunun yanısıra, devletler, ulusal azınlıklar arasındaki enformasyon akı§ına özel bir önem vererek, kamu otori­ telerinin müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlar dikkate alınmakslZın ulusal azınlıklar arasındaki ileti§imin önemini vurgulamakta ve ulusal azınlığa dahil bir ki§inin kendi ülkesindeki veya ba§ka bir ülkedeki ortak kimliği payla§tığı ki§İ1er ile bağlantısının cezaİ ya da idari bir yaptırıma bağlanmayacağını taah­ hüt etmektedirler. 131 • AGİK'in İnsani Boyut Moskova Toplantısı Belgesi (3 Ekim 1991) de, ulusal azınlıklar konusunda özellikle Kopenhag Belgesini ve Ulusal Azınlıklar üzerine Uzmanlar Toplantısı Raporunu vurgulayarak, bütün AGİK belge­ lerini teyid etmekte ve bu belgelerdeki ilkelerin tam ve erken uygulamasına çağrıda bulunmaktadır (m.37). Relsinki Belgesi'nde (10 Temmuz 1992) ise, Paris Şartı'nda "Avrupa'da çatı§ma tehdidinin azaldığı"132 yönünde yapılan saptamanın pratikteki yanlı§lanı§ının etkileri görülmektedir. Helsinki Belgesi'nde, ~iyana Belgesi, Kopenhag Belgesi ve Cenevre Raporu'yla birlikte tüm AGIK taahhütleri teyid edilirken,133 çatı§maları önleme temasının belirleyici olduğu gözlenmek­ tedir: Belgede, barı§ı korumaya ili§kin öğeler ağır basmakta; ulusal azınlıklarla IZI "Gelecek İçin Rehber İlkeler" Bölümü, "İnsani Boyut" altba§lılı, para. 3. Metin için bkz... k., s. 455. 129 Reportofthe CSCE Meeting of Experfs on National Mlnorities, Geneva, 1991, Bölüm IV, para. ı. 130 Bölüm IV, para. 10-11. 131 132 133 Bölüm Vii, para. 1. Bkz. "Gelecek İçin Rehber İlkeler" Bölümü, "Güvenlik" altba§hğı, para. 4. "Helsinki Kararlan", Vi: "insani Boyut", m. 23. 1990'LARDA ıNSAN HAKLARI 35 araçlarla ve diyalog yoluyla yapıcı bir §ekilde ele alın­ tehdit ya da zor kullanımından kaçınılarak bölgeler içindeki etnik kompozisyonun deği§tirilme amacının güdülmemesi vurgulanmaktadır. l34 Bu bağlamda, ulusal azınlıkları da içeren gerilimlerde "erken uyarılıyı v~ mümkün olan en erken 3.§amada harekete geçmeyi sağlaması amacıyla AGIK Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği oIWjturulmWjtur. 135 ilgili sorunların barı§çı ması, AGİK'in ulusal azınlıklar konusunda belirlediği siyasi ilkelerin, Avrupa Konseyi'nde de tam uyumla benimsendiği, Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı sonucunda ilan edilçn Viyana Bildirisi'nde (9 Ekim 1993) açıklıkla görülmek­ tedir. Dahası, AGIK belgelerindeki ulusal azınlıklar konusunda Avrupa Konseyi ile i§birliği çağrısına, Avrupa Konseyi tarafından, "Ulusal Azınlıklar" üzerine bir ek'i de içeren bu Bildiri ile yanıt verilmi§tir: Konsey üyesi dev­ letler, "Kopenhag ve diğer AGİK belgelerindeki ulusal azınlıkların korunması ile ilgili taahhütleri tamamen yerine getirme" kararındadırlar.l~ Devletler, ulusal azınlıkları,n problemlerinin çözülmesine katkı bağlamında, "Avrupa Konseyi ve AGIK Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği arasındaki yakın ݧbirliği niyetlerini" de açıklamaktadırl.ar. 137 Bildiri 'de ayrıca, ulusal azınlıklara mensup ki§ilerle ilgili olarak Avrupa Insan Hakları Sözle§mesine ek bir pro­ tok<?lün taslak çalı§malarının ba§latılması kararla§~ırılmı§tır.l38 Dolayısıyla, AGIK'in Avrupa Konseyi ile i§birliğine girerek, AGIK düzeyindeki taahhüt­ lerin, Avrupa Konseyi içinde hukuksal yükümlülüklere dönü§türülmesİ amacının 139 gerçeklc§tirilmesi sürecinde, Viyana Bildirisi ile önemli bir adım atılmı§tır. 134 "Helsinki Kararlan", Vi: "İnsani Boyut", m. 26-27. 135 "Helsinki Kararlan", ii: "AGİK Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği", m. 3. Helsinki Belgesi ile önleyici diplomasinin bir aracı olarak dü~ünülen AGİK Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserli~i'nin çabalan ise, faaliyete geçti~i 1 Ocak 1993 tarihinden bu yana AGİK bölge~indeki, özellikle de eski sosyalist devletlerdeki ulusal azınlıklarla ilgili potansiyel çatı§malann önlenmesine yönelmiştir. Bu bağlamda, Komiserlik, ilk etapta Baltık devletleri Estünya, Litvanya ve !..etünya'daki Rus azınlıklan ile ilgili olarak Baltık devletleri ve Moskova'ya; Slovakya'daki Macar azınlıklar ve Macaristan'daki Slovak azınlıklar ile ilgili olarak Slovakya ve Macaristan'a diplomatik ziyaretlerde bulunmuştur. Komiserlik, aynca, Romanya'daki Macar azınlıklar ve Makedonya ve Arnavutluk'daki azınlıklarla da ilgili olarak diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Bkz. Nelherlands Quar1erly or Human RighlS, Vol. ll, No. 2,1993, s. 217·9; Vol. ll, No. 3,1993, s. 331-2. 136 "Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin Kontrol Mekanizmasının Reformu, Ulusal Azınlıklar ve Irkçılı~a Karşı Eylem Planı Üzerine Avrupa Konseyi'ne Üye Devletlerin Devlet ve Hükümet Başkanlannın Viyana Bildirisi", EK ll: "Ulusal Azınlıklar", para. 8. (Metin için bkz. URU, Vol. 14, No. 9-10, 30 November 1993, s. 373 vd.) 137 aynıyer,para. ıo. 138 aynı yer, para. 15. 139 AGİK Ulusal Azınlıklar Sorunu Üzerine İnsani Boyut Semineri'nde (Mayıs 1993) resmi olmayan bir raporda bu amaç açıklıkla dile getirilmiştir. RapOrda AGİK düzeyindeki politik andıaşma ve taahhütlerin Avrupa Konseyi içinde uluslararası hukuksal yükümlülüklere dönüştürülmesi için, Avrupa Konseyi üyesi devletlerin hızla "Bölgesel ya da Azınlık Dilleri için Avrupa Şartı"nı imzalama ve onaylama ve "azınlık haklan üzerine Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'ne ek bir protokolü" kabul etme girişimini başlatmalan salık verilmektedir. Bkz. CSCE Human Dlmenslon Semlnar On Cue İNSAN HAKLARI YILLIGI Ulusal azınlık haklarına yeni standartlar kazandırma sürecinde Birlqmi.§ Milletler'ce kabul edilen U'usal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Ki§ilerin Haklarına Ili§kin Bildiri'ninl '" (18 Aralık 1992) ise ayrı bir önemi vardır. Bildiri'nin en önemli yönü, b8§lıb8§ına azınlık haklarına .hasredilen ilk uluslararası insan hakları belgesi ph1§udur. l41 Bildiri'nin ~k haklarına getirdiği yeni standartlarınsa, AGIK ilkeleriyle büyük ölçüde örtü§tüğü gözlenmektedir: Ulusal azınlıkların bir yandan bugüne değin ulus­ lararası düzeyde. kabul edilmi§ qitlik temelindeki hakları yinelenirken, diğer yandan hakların içeriğini geni§letici nitelikte kimi hükümlere yer verilmekte­ dir: Azınlılôara mensup ki§iler, k.ültürel, dinsel, toplumsal, ekonomik ve kamusal Y8§ama tam olarak katılma hakkına; ulusal düzeyde ve gerektiğinde bölgesel düzeyde, mensup oldukları azınlığa ya da Y8§adıkları bölgeye ili§kin kararlarda etkili bir yer alma hakkına; kendi derneklerini kurma ve yönetme hakkına; kendi gruplarının üyeleriyle ve b8§ka azınlıklara mensup ki§ilerle, aynca sınırlann ötesinde b8§ka devletlerin ulusal ya da etnik gruplarıyla ya da dinleri veya dilleriyle bağlı oldukları yurtt8§larıyla özgür ve barı§çı ili§kiler kurma ve sürdürme hakkına sahiptirler (m.2). Bildiri'de devletlerin azınlıklara kaf§ı yükümlülükleri ise oldukça geni§ biçimde ele alınmaktadır: Heqeyden önce, devletler, ülkelerindeki azınlıkların varlığını ve kimliğini tanıyacak ve azınlıkların kimliklerini ilerletmeye özgü ko§ul1arın yerlqtirilmesini kolayla§tıracaklardır (m.l). Bu bağlamda, devletler, azınlıkların kendi özellik­ lerini ifade etmelerini ve kendi kültürlerini, dillerini, dinlerini, geleneklerini ve adetlerini geli§tirmelerini sağlamaya yönelik ko§ulları yaratmak için; azın­ lıklara mensup ki§ilerin anadillerini öğrenmelerine ya da anadillerinde öğretim görmelerine yönelik uygun olanaklara sahip olmaları için; ülkelerinde bulunan azınlıkların tarihlerini, geleneklerini, dillerini ve kültürlerini tanı­ malarını te§vik etmek için ve ülkelerinin ~konomik ilerleme ve geli§mesine tam olarak katılabilmelerini sağlamak için önlemler almakla yükümlüdürler (mA). Aynca devletler, ulusal politika ve programları ile b8§ka devletlerle yaptıkları i§birliği ve yardım programlarını da azınlıklara mensup ki§ilerin mqru çıkarlarını gözönüne alarak hazırlama ve uygulama yükümlülüğü altın­ dadırlar (m.S). Birle§mi§ Milletler'in Dünya İnsan Hakları Konferansı sonucunda ilan edilen Viyana Bildirisi ve Eylem Programı (25 .Haziran-1993) da, devletlerin ve uluslararası topluluğun, azınlıklara mensup ki§ilerin haklarını koruma gereğini belirtirken, azınlık haklarının standardı olarak Birlqmi§ Milletler'in plusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Ki§ilerin Haklarına Ili§kin Bildirisini ölçü almakta141 ve' bu Bildiri'de kurulduğu biçimiyle ulusal Studies On National Mlnorltles Issue&: Posltln Results, "Report on Discussion Group 2", (Jean­ Pierre Worms, moderator), May 28, 1993, m. 3, para. 4. 140 Metin için bkz. RRU, Vol. 14, No. 1-2, 26 February 1993, s. 54 vd. 141 Gudmundur Alfredsson and Alfred de Zayas, a.g.m., s. 3. 142 Bölüm II/B, m. 26. Metin için bkz. RRU, Vol. 14, No. 9-10, 30 November 1993, s. 352 vd. 1990'LARDA ıNSAN HAKLARI 37 azınlıklara me~up ki§ilerin haklarının etkin biçimde gerçekle§tirilmesi ve korunması için Insan Hakları Komisyonu'nu usuller ve araçlar geli§tirmeye çağırmaktadır.1.0 Gerek AGİK, gerek Avrupa Konseyi, gerekse Birle§mi§ MillIetler düzlemlerinde azınlık haklarına getirilen yeni standartlara toplu olarak bakıldığında, tanınan yeni haklarla azınlık haklanna daha geni§ bir çerçeve kazandırıldığında kU§ku bulunmamakla birlikte, ele alınan bütün belgelerin azınlık haklarını kolektif haklar olarak değil, bireysel haklar olarak betimlemesi dikkat çekicidir. Sözkonusu uluslararası belgeler, azınlıkların kolektif haklarından değil, azınlıklara mensup ki§ilerin haklarından sözetmektedir ("persons belonging to mmorities"). Bu açıdan azınlık hakları konusunda son dönemdeki uluslararası geli§melerin, azınlıkların yeni uluslararası sistemde azınlık kimliklerine bağlı bir self-detenningsyon hakkı ile donatılma beklentisine henüz yanıt vermediği görülmektedir. Ote yandan, ele alınan belgelerin bir ba§ka vurgusu, azınlıklara tanınan hakların "devletlerin egemen e§itliği, ülkesel bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığı"na aykırı olarak kullanılamayacağı yönündedir. l44 Bu eğilim de, azınlık haklarınin klasik çerçevesi içinde kalmaktadır. Çünkü, genel uluslararası hukuk ve azınlık hakları, bir yandan azınlıkların varlığının ve kimliklerinin korunmasını ve geli§tirilmesini vurgularken, diğer yandan -çeli§kili bir biçimde- devletlerin egemenliğini ve bölgesel bütünlüğünü korumaktadır. 145 Dikkati çeken bir b8§ka nokta ise, yeni belgelerle, azınlıklara mensup ki§ilerin haklarının "hukuk devleti. temelinde demokratik bir çerçevedeli gerçekle§tirilmesi gereğidir. l .t6 Azınlık haklarının korunması ve gerçekle§tirilmesi konusunda Birl~mi§ Milletler ile bölgesel sistemler, özellikle de Avrupa Konseyi ve AGIK arasındaki i§bir1iğinin vurgulanması ise belgelerin dikkat çekici ortak bir b8§ka yönünü olu§turmaktadır. Uluslararası belgelerin bu genel nitelikli gözden geçirilmesinin sonu­ uluslararası örgütlerin ulusal azınlıklara yönelik 9O'lardaki politikaları hakkında, 8§ağıdaki çıkarsamalarda bulunmak mümkün görünüyor: Uluslararası insan hakları normlarının üretildiği örgütsel düzlemlerde, etnik, dinsel, dilsel azınlık kimlik/erine bağlı bir self-determinasyon hakkının kabulü . bugün için sözkonusu olmamakla birlikte, yeniden yapılanan dünya düze­ nindeki 'yerellC§me' eğilimini kaf§ılar biçimde, yeni uluslararası belgelerin cunda, 143 Bölüm II/B, m. 25. 144 Ömeı in bkz. (BM) Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Ki§ilerin Haklanna İIi§kin Bildiri, m. 8/4; (Avrupa Konseyi) Viyana Bildirisi (9 Ekim 1993), EK II: "Ulusal Azınlıklart, para. 3; (AGİK) Kopenhag Belgesi, m. 37; Paris Şartı, "Yeni Bir Demokrasi, Ban§ ve Birlik Dönemi" bölümünde, "Katılan Devletler Arasında Dostane İli§kiler" altba§lııı, para. 3. 145 Bkz. Gudmundur Alfred.sson and Alfred de Zayas, a.g.m., s. ı. 146 Ömegin bkz. (BM) Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Ki§ilerin Haklanna İIi§kin Bildiri, para. 6; (Avrupa Konseyi) Viyana Bildirisi, EK II: "Ulusal Azınhklar", para. 3; (AGİK) Kopenhag Belgesi, m. 36. 38 'bölgesel' self-determinasyon hakkının tanınması yönelimini banndırdıkları 147 söylenebilir. Uluslararası belgelerin "devletlerin bölgesel bütünlüğü" ilkesini muhafaza etmeleri ise, bu 'yerellC§me' eğiliminin, ulus devletlerin henüz ortadan kalkmadığı içinde bulunduğumuz süreçte ulus devlet yapıları içinde ve ona aykırı d~meyen bir 'bölgesel özerklik' modeli yoluyla sağlanacağının i§areti olarakdeğerlendirilebilir. Bu noktada, illUl devletlerden olU§an bir dünya sisteminden, geleceğin "§ehir devletleri"ne doğru dönܧümde,l4a 'bölgesel self-determinasyon', bu evrili§in önemli hukuksal dayanaklarından biri olmaya aday görünmektedir. Diğer yandan, merkezi devletlerin gücünün azaltılıp, yerel örgütlenmelerin güçlendirilmesine doğru bu geçi§ sürecinde, uluslararası örgütler, azınlıkların self-determinasyon hakkını açıkça .tanı~ masalar da, azınlık haklarına getirdikleri daha gcni§çerçeveyle, bölgesel özerklik taleplerini cesaretlendirmektedirler. Bu bakımdan henüz ulus devletlerin çözülüp, yeni bir uluslararası sistemin ill§asının çok b3§ında olduğumuz bir dönemeçte, azınlıklara mensup ki§ilerin haklarına yapılan vurgu, §imdilik beklenen ulus devleti 3§ındırma i§levini yeterince kaf§ılamak­ tadır. Uluslararası merkezlerden üretilen belgelerin azınlıklara mensup ki§i­ lerin haklarının korunmasında devletlere yüklediği yeni yoğun görevler ise, bu geçi§ sürecine ulus devletlerin engel olmalarının önlenmesine yönelik direk­ tifler biçiminde okunabilir. Azınlık haklarına iJi§kin yeni düzenlemeleri getiren uluslararası belgelerin, bir yandan azınlık kimliklerip.i güçlendirip, ge­ li§tiren hakları tanıyan ve sözgelimi, ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın azın­ lıklar arasındaki bağlantıyı te§vik eden politikaları ile diğer yandan "bölücü­ lüğü" mahkum eden tutumları arasında ise, açık bir çeli§ki bulunmaktadır. Bu da, uluslararası örgütlerin azınlık politikalarıyla bÜiünle§meyen hareketlerin "bölücü", "terörist" giri§imler olarak damgalanma olasılığının het zaman için mevcut olduğunun bir göstergesidir. 'Yeni dünya düzeni'nin azınlık haklarına ili§kin olarak getirdiği bir ba§ka nokta, azınlık haklarının "hukuk devleti"ne dayalı bir demokratik sistemde korunabileceği d~üncesidir ki, bu, yeni dünya düzeninde ekonomik düzeyde piyasa sistemine, siyasi düzeyde liberal demok­ rasilerin egemenliğinin refakat etmesine paralelolarak, liberal demokratik sis­ temin, azınlıkların korunmasının önko§ulu sayıldığını ortaya koymaktadır. Azınlık haklarına ili§kin belgelerin öneml.e altını çizdikleri, azınlıkların korun­ ması konusunda Birle§mi§ Milletler, AGIK ve Avrupa Konseyi arasındaki i§­ birliği ise, bu geçi§ sürecinde uluslararası örgütlerin artan rolünü belgelemek­ tedir ve son birkaç yıllık süreç içinde bu doğrultuda önemli mesafe katedil­ mi§tir. Uluslararası insan hakları belgelerinde azınlıkların hakları bağlamında vurgulanan "yerellc§me" eğilimi, gerçekte yeni dünya düzeni'nİn karakteris­ 147 Özellikle bkz. (AGİK) Kopenhag Belgesi, m. 35; (BM) Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklanna iJi§kin Bildiri, m. 2{3; (AGİK) Cenevre Raporu, Bölüm IV, para.l0. 148 Bkz. Riccardo Petrella, "Geleceğin Şehir Devletleri", NPQ, Cilt 1-3, Kış 1992, s. 61-6. I990'IARDA ıNSAN HAKLARI 39 tiklerinden biri olarak, bir süredir ulusal pazarların 3§ılıp, uluslarüstü merkez­ lerde alınmakta olan kararların ulus devletlerin rolünün azaltılması yoluyla, doğrudan yerel merkezler eliyle yürütülmeye b3§lanması ihtiyacına kar§ılık dܧüyor. Çünkü ulus devletler sermayenin uluslararasıl3§tığı günümüzde uluslararası iktisadi merkezlerden üretilen kararların yerine getirilmesinde i§levsizle§tikleri gibi, 'köstekleyici' roller de oynayabiliyorlar. Bu bağlamda, ·"globalle§me" ise, "yerelle§me" eğilimini tamamlayarak, sermayenin uluslar­ arası1a§masına paralel biçimde, iktisadi ve siyasi sistemin artık ulus devletlerce değil, uluslarüstü merkezlerce yönetilmesini ifade ediyor. Dolayısıyla, ulus devletlerin zayıflatılmasındaki önemli rolleri nedeniyle, azınlık gruplarının kimliğinin tanınması sorunuyla, yalnız özgürlükçü hareketler ve hükümetler değil, "ulusa§ırı §irketler ve mali acentalar't149 da ilgileniyorlar. Ulus devletlerin gününün dolduğunun ilan edildiği günümüzde -özellikle Avrupa bölgesinde Avrupa Birliği'ne katılma saikiyle de- yaygınla§an (mikro) milliyetçilik ulus devletleri parçalarken, uluslararası kurumların azınlık haklarına vurgusu da ~enzer bir ݧlevi yüklenerek ulus devletlerin a§ındırılmasına yardımcı oluyor: Insan hakları belgelerindeki azınlık haklarına ili§kin yeni düzenlemelerin, özellikle ulusal azınlıkların kendi ülkeleri dı§ındaki ülkelerde ya§ayan aynı etnik, dinsel, dilsel kimliği payla§an grup üyeleriyle bağlantısını te§vik etmesi ve bu gruplar arasındaki enformasyon akı§ını devletlere bir yükümlülük olarak yüklemesi, azınlık kimliğine vurgu dolayımıyla, ulus devletlerin güç­ süzle§tirilmesine katkıda bulunuyor. Ba§ka deyi§le, uluslararası kurumların "bölgesel farklılıklara insan hakları adı altında yurgu yapması" ve "o farklılık­ ların artmasına çalı§ması", uluslararası kapitalist ideolojinin en yakın rakibi olan ulus devletin zayıflatılması amacına yöneliyor. 1so Azınlık hakları bağlamında ele alınan yeni uluslararası insan hakları ~l­ gelerinde kuvvetle vurgulanan Birle§mi§ Milletler, Avrupa Konseyi ve AGIK i§bir1iği, aynı zamanda "küresel bir hukuk düzenilininisi de habercisidir. B3§ka deyi§le, globalIe§me ye ona refakat eden bölgeselle§me eğilimlerinin iktisadi düzeyine paralelolarak, siyasi ve hukuki düzeyde de kuruml3§ma süreci ya§anmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa bölgesinde ulus devlet mekan lı hukuk­ tan, ulusalüstü hukuka geçi§ sürecinde 'yerel' hukukların daha az ulusal, ama daha fazla Avrupalı olduğu gözlenmektedir. is2 Ancak, Avrupa bölgesel kurumlarına damgasını vuran "Avrupalı" kimliğinin, yalnız bölgesel düzeydeki egemenliğiyle kalmayıp, 'global' bir hukuk düzeninin de temel belirleyicisi olacağı öngörülebilir. Ulusal azınlıklarla ilgili uluslararası. düzenlemeler bağlamında bakıldığında, bir Avrupa kurumu olarak AGIK ilkelerinin 149 Bkz. Peter Juviler, a.g.m., s. 282. 150 Baskın Oran, "Milliyetçilik, Nereden Nereye? Tarihsel Bir Bakı§" (Söylt!§i), Marksizm ve Gelecek, Sayı isı iS2 5, 1992, s. 80-81. Kavram için bkz. Brian Urquhart, ''Toprak Bütünlüğü Kutsal Değildif', NPQ, Cilt 1-3, Kı§ 1992, s. 31. Bu konuda bkz. Bakır Çağlar, "Avrupa Yeni Mekanında Kurumsalla§ma: Hukuk ve Demokrasi", Anayasa Yargısı 9. Ankara 1993, s. 235. 40 İNSAN HAKLARI YILLIGI evrensel bir kurum olan Birle§mi§ Milletler'ce hızla kabulü de bu eğilimi do ğrulamaktadır .. Yeni dünya düzeninin 'globalle§me' söylemine e§lik eden 'bölgeciliğe' kendini en hızlı biçimde uyarlayan kıta Avrupa'dır. Avrupa Birliği içinde ikti­ sadi düzeyde bugüne değin gerçekle§en entegrasyanun siyasi düzeyde de ken­ dini ifade etme sürecinin ba§lamasıyla, Avrupa'da ulus devletlerin önemi iyi­ den iyiye azalmı§tır. Bu yöndeki geli§melerse, "Avrupa ulus devletleri yerine, bir Avrupa kültürel bölgesi"ne geçi§ eğilimini ortaya koymaktadır. u3 Bu nok­ tada, Batılı kültürel dı§layıcılık biçiminde kendini gösteren 'makro' ölçekli milliyetçilik,u" Avru'"pa bölgeciliğine sarmalanmaktadır. Batılı kültürel dı§layı.cılığın en yakın muhatapları ise, "tüm yabancılar ayrılmalıdır" sloganı altında 8§lrı sağ'ın geli§me potansiyeli bulduğu bugünkü Avrupa'da, yabancı dܧman­ l~ğinın tehdidi altında ya§ayan GÜneylilerdir. Bu bağlamda, her ikisinin de Uçüncü Dünyalı halklara yönelmesi bakımından, Avrupa'daki yeni ırkçılık, Avrupa'nın eski ırkçılığıyla da paralellik gösteriyor: Eski ırkç~.lık, Avrupa'nın sömürgeci geni§leme çağına aitken, yeni ırkçılık Avrupa'daki Uçüncü Dünyalı göçmen ve mültecileri hedef alıyor. U ! Avrupa'da yükselen yabancı dü§manlığı olgusuna kar§ı Avrup~~ı dev­ JPtht, kö'i("~.i. "çÖZ;Ür!1l'i: yabancı nüfusun azaltılmasında görüyorlar. Uçün..;ü Dünya'dan Batı'ya göçmen akı§ınıkesmeye dönük Batılı ülkelerin politika­ larına 15' mülteci sayısının dü§ürülmesine yönelik arayı§lar e§1ik ediyor. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'ycf eski Yugoslavya ve Sovyetler Birliği'nden iltica edenler ile birlikte, Güney ve Doğu Asya, Afrika ve Orta Amerikalı mülteci sayısındaki son be§ yıl içindeki önemli artı§ın, dünya çapında doğurduğu "mülteci krizi"ne çözüm arayı§larının, Avrupa ve Kuzey Amerika'ya iltica ba§vurularının kesilmesini dayattığı ileri sürülürken, bu k<?,nuda sanayile§mi§ ülkeler arasında gerçekle§en % IO'luk önemsiz akı§tansa, Uçüncü Dünya'dan gelen % 9O'hk iltica ba§vurusunun engellenmesinin önem kazandığı vurgu­ U3 Avrupa bÖlgeci1iğinin kültürel açıdan irdelenmesi hakkında bkz. Hermann Lübbe, '''Ibe Large and the Smail Worlds: A Contribution to the Theol)' of Regionalism", in: Philosopby and eultural Development, s. 57·64. lS4 Bu konuda bkz. Tanıl Bora, "Milliyetçilik: 'Mikro' mu, 'Makro' mu?", Birikim, Sayı 45/46, Ocak­ Şubat 1992, s. 17-23. US Theo van Boven, "Combating Racial Discrimination in the World and in Europe", Netberlancls Quarterly or Human Rights, Vol. 11, No. 2,1993, s. 169. 156 Bu noktada, Maastricht Andla§ması, Avrupa Birliği'ne üye devletlerin dı§ sınırlanndan geçilmesi sırasında vize zorunluluğu getirilen üçüncü ülkelerin bir listeyle belirlenmesi hükmünü getirerek (m. l00c. Metin için bkz. Avrupa Birliği'ol Kuran ARdlatma, [Haz. Can Baydaroı], İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınlan, tarihsiz, s. 20) Avrupa Birliği üyesi ülkelerin üçüncü ülkelerden göçmen akı§ını düzenleme konusundaki ortak politikalannı da ba§latml§tır. Maastricht Andıaşması yücürlüle girdikten sonra, göçmen ve mültecilere ilişkin Avrupalı politikalann uyumlula§tınlması hakkındaki geli§meler için bkz. Netherlands Quarterly ol Human Rights, Vol. 12, No. I, 1994, s. 69-71. 1990'lARDA İNSAN HAKI.ARI 41 lanıyor)S7 Böylece, göçmen ve mültecilerin ırkçı hareketlerce tehdidine, GüneyIilerin artık Kuzey'de istenmeyi§inin hükümetler düzeyindeki politika­ ları refakat ediyor ki, bu politikaların Avrupa'daki ırkçı saldırıları beslediğini görmek güç değildir)" Dolayısıyla, Avrupa'nın tarihsel çok kültürlü karakteri de, içinde bulunduğumuz dönemde Avrupa'da yalnız Avrupalılar arasındaki geçi§liliklerin açık tutulup, Avrupalı olmayanların dı§lanması bakımından sona yakl3.§mı§ görünüyor. Kendi içinde ırkçılık ve milliyetçililç sorunlarına seyirci kalan Avrupa, kendi dl§ında saydığı insan topluluklarına kapılarını kapatıyor. Bu bağlamda, azınlık kimliklerini kı§kırtarak azınlıkların haklarını yeni bir çerçeveye oturtan uluslararası belgelerin, aynı zamanda ırkçılığı, yabancı dü§manlığını, ayrımcılığı kınaması ve bu kimliklere bağlı saldırganlığı ve §iddeti onaylarnaması da açık bir çeli§ki olu§turuyor. Azınlıkların kimliklerini korumalarını ve sürdürmelerini 3.§an, hatta bu kimlikleri yeniden edinmeleri noktasına varan -anadillerini bilmiyorlarsa devletin öğrenmelerini sağlaması gibi- kimi düzenlemeleri getiren ve azınlıkların ulus devlet sınırları dl§ındaki akranlarıyla kimlikleri temelinde bağlantı kurmalarını te§vik eden bir siyasanın, kaos halindeki bir Avrupa'da ulusal ve etnik gruplar arasında §iddeti, çatı§mayı arttırması beklenebilir bir sonuçtur ve bu noktada mevcut ulusal sınırların muhafazasının sağlanması da eski Yugoslavya'nın etnik temelde yürüyen çatı§malar pratiğinde görüldüğü gibi pek mümkün değildir. Yalnız bir yılda (Mart 1991-1992) eski Sovyet bölgelerinde etnik gerilim ve çatı§maların iki katından daha fazlaya yükseldiğinin gözlenmesi,159 milli ve etnik kimliklere bağlı §iddetin art~a eğilimi gösterdiği bir konjonktür içinde bulunduğumuzu ortaya koyuyor. üzellikle Avrupa'da milyonlarca Arnavut, Macar, Alman, Yahudi, Rus, ... topluluğun azınlık konumunda y3.§aması, eski Yugoslavya'dan sonra kıvılcırnın nerede parlayabileceğine ili§kin endi§eli soruları doğuruyor. ı60 Derin milliyetçi bir karakter t3.§ıdığı açık olan 'yeni dünya düzeni'nin eksenini ise, Kuzey ve Güneyarasındaki hatların daha da keskinle§mesi olu§turuyor. Bu noktada, §imdi daha fazla korkutucu görünen, milliyetçiliğin Kuzey ve Güneyolarak bölünmü§ dünyalar arasında yükselme eğilimidir ki, bu noktada Batılı kültürel ırkçılığın 'makro' ölçekli karakterine, Güney'den tepkisel düzeyde kar§ılık bulma olasılığı da yok değildir.t 61 İnsan hakları açısından bakıldığında, Kuzey'in 'çifte standartlı' insan hakları politikalarının, Güney cephesinde tepkisel bir muhafazakar direni§e yol açan sonuçları var. 162 Öte yandan, Güney'in insan hakları bakı§ında bu bağlam içinde değerlendirilemeyecek, Batılı insan hakları kavraml3.§tırmasını L57 158 159 160 161 162 Bkz. Geoff Gilbert, "Root Causes and International Law: Refugee Aows İn the 1990's", Netber1ands Quarterly of Human Rigbls, Vol. 11, No. 4, 1993, s. 414. Bu konuda bkz. Gülay Toksöz, "Neonazi Saldırganlıiı Üzerine", Cumhurıyet, 10 A.gust051993. Bkz. Peter Juviler, a.g.m., s. 276. Örnetin bkz. "Avrupa'da Saatli Bomba: Azınlıklar", Cumhuriyet, 28 Aralık 1993. Bkz. Tanı! Bora, a.g.m., s. Bkz. yukanda, "İnsan Haktan Evrensel mi?" Bölümü. n. İNSAN HAKLARI YILLIGI 42 ye bu yöndeki politikaları ele§tiren yerinde kar§l çıkı§lar da sözkonusu. Dünya Insan Hakları Konferansı'nın Asya Bölgesel Toplantısı'nın Sonuç Bildirisi'nde (Bangkok), geli§me hakkının uluslararası makroekonomik düzeyde gerçeklC§­ mesİnin engeli olarak, Kuzey ve Güney, zengin ve yoksul arasındaki uçuru­ mun geni§lemesinin görülmesi (m.18) ve sömürgecilik ya da yabancı egemen­ liği ve dı§ i§gal altındaki halkların me§ru mücadelesinin "terörizmI! kavramın­ dan ayrı tutulma çabası (m.2l) bu cümleden sayılabilir. Bunun gibi, azınlıklar konusunda da, Kuzeyli politikaların, 'özgürle§tirici' bir saikten çok, pragmatist nedenlerden kaynaklandığının ayırdında olmak gerekiyor. Bu bağlamda, 90'larda yükselen azınlıklara self-determinasyon hakkı vurgusu l6J da, 6O'larda­ kinden farklı bir ݧlevi yerine getiriyor: 60'larda, self-determinasyon hakkı, özellikle Afrikalı halkların sömürgeciliğe direni§ini simgelerken, bugün özel­ likle Doğu Avrupa blokunun parçalanması ve Yugoslavya örneğinde görül­ düğü gibi, "coğrafi bakımdan yakın ve ba§arıh bir kapitalist uluslarüstü çekim alanının (AT'nin) direkt etkisi sonucu."I64 Şimdilerde yükseltilen self-deter­ minasyon taleplerinin dayandığı temel görü§, "deği§ik dinIere ve etnik yapıya mensup halkların barı§ içinde birarada ya§amayacakları"l65 dü§üncesine daha yakın duruyor. Kısacası, self-determinasyon hakkının ölçüsünün de İnsan hak­ larının temelindeki anamotifi olu§turan özgürle§me dü§üncesiyle uyumlu olması; dolayısıyla 'ctni' ölçütüne değil, 'baskı' ölçütüne dayanması gerekiyor. Bu ise, Kuzey'in insani olmaktan çok, çıkara dayalı azınlık hakları politika­ larına eklemlcnmeden, barı§ içinde bit arada ya§amanın da önko§ulunu olu§turuyor. . SONUÇ İnsan haklarında günümüzün temel sorununun, onun içeriğini belirleme sorunu olduğu söylenebilir. Her ne kadar uluslararası insan hakları belgelerini imzalayan dev1etlerin sayısına ve geni§liğine bakarak, bugün insan hakları nosyonunun üzerinde bir uzla§maya varıldığı ileri sürüIse de, her§eyden önce yeni liberal tezlerle insan haklarının yeniden formüle ~~iilmesine ihtiyaç duyulması, böyle bir uzla§ma varsayımını yalanlamaktadır. Ote yandan, Batılı olmayan kültürlerin, kendi toplumlarına Batı'nın kültürel değerlerine göre biçimlenmi§ insan hakları kavramının empoze edili§ine direni§leri, insan hak­ 163 Örneğin, Hans Dietrich Genscher: "Kendi kaderini tayin hakkının, insan ve azınlık hakJannın korunmasıyla elele gittiğini her devlet anlamalıdır", NPQ, Cilt 1-3, Kış 1992, s. 26.; Yelena Bonner, "Her Milliyete Bir Devlet", Lk., s. 16-7. 164 Baskın Oran, Lg.m., s. 80. Bununla birlikte. 60'Iardaki self-determinasyon hakkı iddialanDIn maddi koşullanna yakın durduğu kuşku götürmeyecek Filistin halkı ve Kürt halkının self-determinasyon mücadelesi gibi günümüzde çok az da olsa kimi örnekler var. Bu bağlamda, Dünya Konferansı Asya ve Afrika bölgesel toplantılan sonucunda ilan edilen Bangkok (m. 16) ve Tunus (m. ll) Bildirilerinin de, Filistin halkının self­ determinasyon hakkını özel bir önemle vurguladıklannı eklemek gerekir. 165 Ronald Steel. "Self-Determinasyon Her Zaman Alkl§lanacak Bir Durum Değildir", Birikim, Sayı 45146, Ocak-Şubat 1992, s. 58. 1990'LARDA İNSAN HAKLARI larının 'tanımı' sorunu üzerindeki somut göstergesidir. tartı§manın kapanmadığının 43 bir b3§ka Tarihsel olarak insan hakları bugüne değin üç ku§akta §ekillenmi§ ol­ 8O'lerle birlikte egemen ideoloji olarak yükselen yeni libe­ ralizm, ikinci kU§ak sosyal hakları yoksayıyor ve İnsan hakları alanındaki resmi politikalar da aynı rotayı izliyor. Buna kar§ılık, son otuz yıldır sosyo-ekonomik eksene ottırmu§ olan Üçüncü Dünyalı insan hakları bakı§ı, 'birey' temelli Batılı insan hakları kavraml3§tırmasına ve bu yöndeki politikalara itirazına günümüzde yeniden ivme kazandırıyor. Önümüzdeki dönemde de, dünyadaki . gelir dağılımındaki adaletsizliklerin, yoksulluğun, açlığın artı§ı ve sözgelimi Güney-Doğu Asya ülkelerinde çocuk i§çilerin ve çocuk fahi§elerin " ça ğd3§" köleliğinin süregelmesi ile birlikte, Güney'in Batı'ya insan hakları politikaları açısından daha fazla yükleneceği ve liberalizmin 'birey' eksenli insan hakları kavramının evrenselliğine itirazını daha fazla gündeme getireceği öngörüle­ bilir. masına kar§ın, Bugünkü insan hakları teorisi ve pratiğinde, "totaliter komünİzmler"in ile birlikte, insan hakları açısından daha umutlu bir döneme girildiği görü§ü egemen olsa da, Batı, kendi merkezinden tanımladığı insan hakları kavramından ba§ka insan hakları kavraml3§tırmasını me§ru saymamakla insan hakları alanındaki kendi 'totaliter' eğilimini gizleyemiyor. Batı'ya rağmen de olsa, bugün, insan haklarının içeriğinin yoğun biçimde tartı§ma konusu edileceği bir sürecin ba§ındayız. Bu noktada, insan hakları kavramının Avrupamerkezli bir kavram olu§undan hareket eden Batılı olmayan kültür­ lerin insan hakları ele§tirisinin, sağ, muhafazakar eğilimlerin sonucunda, insan hakları kavramının reddiyle ya da deği§mez kültürel değerlerden yola çıkarak, evrenselciliğin terkedilmesiyle sonuçlanması da mümkündür. Soruna ilerici bir bakı§sa, Aydınlanma'nın doğurduğu insan haklarının evrenselliğinden vazgeç­ meden, gerici ve muhafazakar uçlara savrulmadan, hala içeriği tükenmeyen özgürlük ve e§itlik idealleriyle insan hakları kavramın'ı Batılı liberal içeriğin ötesine geçirme zorunluluğunu dayatmaktadır. yıkıh§ı İnsan hakları, §imdiye değin evrensel bir tasarı olarak da sunulsa, bir sınıfın, bir kültürün ve bir cinsin hakları olarak kavramla§tırıldı. Tarihsel olarak ikiyüz yıl önce 'burjuva' bireyinin hakları olarak gündeme gelen birinci ku§ak ki§i hakları ve siyasal haklar, içinde bulunduğ~muz dönemde hala insan haklarının egemen çerçevesini olu§turuyor. l66 Insan haklarının, Batılı olmayan kültürleri dı§layarak formüle edili§ine yönelik Batılı olmayan kültürlerden gelen ele§tirilerse, 'burjuva' bireyinin haklarının aynı zamanda Avrupamerkezli bir kültürel bakı§la tasarlandığını ortaya koyuyor. Öte yandan, kadınlar, her ne kadar 'kadın hakları' gibi özgül kategorilerle. insan haklarına eklemlenseler de, mevcut insan hakları kavramının feminist ağırlıkla 166 İnsan haklannın tarihsel evrimi ve kU§3klan hakkında bkz. E. Yasemin ÖZdek, İnsan Hakkı Olarak çevre Hakkı, TODAİE Yayını, Ankara, 1993, s. 23-51. İNSAN HAKLARI YILU(n 44 ele§tirileri, insan hakları kavramındaki 'insan'ın, erkek egemen bir toplumda sonucu olarak hala (beyaz) 'erkek' olarak tasarlandığı üzerine yoğunla§ıyor. Dolayısıyla, insan haklarını yeniden tanımlama sürecinde, onu gerçekten evrensel bir proje haline getirecek bir evrenin de ba§ında olabiliriz. En azından, insan hakları kavramını, ırksal, cinsel ve kültürel kimliklerden birinin hegemonyasının karakterize ettiği bir durumdan çıkarmak ve bu kavramı sahiplenebilmek için ona gerçek bir evrensellik kazandıracak bir süreci ba§latma ihtiyacı var. Bu noktada, insan haklarını politikadan ayrı tutan, ideolojiler-üstü olarak sunan egemen yakla§ıma kar§ı, insan haklarının bizatihi politikanın bir unsuru olduğundan hareketle, §imdiki sorunu, ege­ menlik ve sömürü ili§kilerinden kurtulmada insan haklarının pratiğe m§kin . bir halka olarak formüle edilmesi olü§turuyor. İçinde bulunduğumuz dönemde, böyle bir insan hakları yakla§ımını kurmaya dönük yönelimlerde ise, 'dayanı§ma', 'kar§ılıkh bağımlılık' ve 'e§İtlik' kavramları anahtar rolü oynuyor. Buradaki 'e§itlik'se, artık 'formel' bir C§itlik ya da 'fırsat e§itliği' olarak değil, İlerlemeci bir praxis olarak 'durum e§itliği' biçiminde karakterize ediliyor. ı" ya§amanın Her bakımdanegemen içeriğinin inandırıcılığını yitirdiği bir noktada, insan hakları kavramının yeniden tanımlanması i§i, milliyetçiliğin ve ırkçılığın yeni bir dalga olarak güçlü ve tehlikeli bir biçimde geli§tiği, dinsel siyasalla§manın özgürlükleri tehdit potansiyelini artırdığı içinde ya§adığımız ko§ullarda olanca aciliyeti ilc kendini duyuruyor. Diğer yandan, insan hak­ larının kültürel formu üzerine tartı§malar, Kuzey/Güney kampla§masındaki derinle§meye ݧaret ettiği gibi, Güney'in Batılı insan hakları kavramı üzerin­ deki ele§tirilerinin Batılı kültürel milliyetçiliğe tepkisel bir Güneyli kaf§ılığa eklemlenme olasılığı da hesaba· katılmalıdır. Sahici bir evrensel insan hakları tasarımı, farklılıklardan dü§manhklar üretmernek ve birarada ya§amanın değerlerini olu§turmak için de gerekli görünüyor. ı67 . Bkı. ,Rıchard Devlin, "Solidarity or Solipsistic Tunnel Vision? Reminiscenc.es of a Renegade Ra pporteur", in: Human Righl.. in the Twenty-First Century: A Global ChalJenge, Kathleen E.Mahoney and Paul Mahoney (Eds.), Martinus NijhoffPublisbers, Dordrecht, 1993, s. 995.