E.Yasemin ÖZDEK· 1990`LARDA İNSAN HAKLARI

advertisement
E.Yasemin ÖZDEK·
1990'LARDA İNSAN HAKLARI:
SORUNLAR VE YÖNELİMLER
GİRİş
Soğuk sava§ döneminde dünya sistemini karakterize eden Doğu ve Batı
blokları arasındaki kutupla§ma, 1989'da Sovyetler Birliği'nin tarih sahnesin­
den çekili§iyle birlikte, yerini Batı blokunun hegemonyasının belirlediği bir
"yeni dünya düzeni"ne bıraktı. Halen içinde bulunduğumuz 9O'h yılların ilk
yarısına kadar dünya genelinde ya§ananlar, §ckillenmekte olan bu yeni düze­
nin karakteristikleri hakkında kimi ipuçlarını da içeriyor: Ekonomide liberal
politikaların egemenliğinin sonucu olarak gelir dağılımındaki adaletsizliğin
dünya çapındaki artı§ı, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki sosyo-ekonomik
dengesizliğin derinle§mesi, milliyetçilik ve ırkçılığın yeniden canlanı§ıyla milli
ve etnik kimliklere bağlı §iddetin yükscli§i, içinde bulunduğumuz dönemin
insan hakları gündemini de belirleyen belli ba§lı özelliklerden bazıları.
İnsan hakları alanında bugün bir yandan, bu sorunların insan haklarını
tehdit eden pot,ansiyel tehlikeler olarak değerlendirildiği gözlenmekle
birlikte, "Sovyet ımparatorluğu'nun çökü§ünün ve soğuk sava§ın biti§inin,
insan haklarını daha ileriye götürecek, daha desteklenebilir yeni bir durumu
yarattığı" görü§ünün de egemenliğini sürdürdüğü görülüyor. ı "Yeni dünya
düzeni" ilc birlikte, insan hakları ve demokrasiye dayalı global bir sistemin
önünün açıldığı saptanıyoL "Totaliter" yönetimlerin birey haklarını ihmal eden
kolektivizmlcrinin sonunun ilanı, bireysel haklara bundan sonra gereken
değerin vcrileccği beklentileriyle kar§llanıyoL ı "Post-totalİtarİzm" söyleminin
yaygın olduğu bugünkü insan hakları teorisi ve pratiğinde, eski sosyalist
devletlerin piyasa ekonomisine ve hukuk devletine dayalı demokratik sistcme
geçi§lcri, bu dcvletlerin insan hakları karnesinin bundan böyle daha olumlu
olacağı yönündeki yorumlarla da destekleniyoL J
• Dr., TODAİE Asistanı.
ı Örne~in. bkz. Marek Thee, "The Philosophical-Existential Issues of the Human Rights Project:
Challenges for the 21st Century", Human Rights in Developing Countries Yearbook 1993, Nordic
Human Rights Publications, Copenhagen/Lund/Oslo/Abo-Turku. s. 18.
ı Örneğin, hkz. Vojin Dimitrijevic, "The Human Dimension of Post-Totalilarianism", in: The Future or
Human Right4ii Protedion in a Changing World, Asbjorn Eide & Jan Helgesen (Eds.), Noıvegian
University Press, Oslo, 1991, s. 29-39.
J "Demokr~si''ye geçiş sürecini yaşayan eski sosyalist devletlerde. insan haklarının gerçekleşmesi
bakimından. sivil toplumun gelişmemişliği ve geçmişte totaliter yönetimler altında yaşayan bireylerin
'oloriter' kişilikleri temel engeller olarak görülüyor. Bu nedenle. son dönemde 'insan hakları eğitimi'
4
İNSAN HAKLARI YILLlGI
Soğuk sava§ döneminde, 'insan hakları'nın, kapitalist dünyanın sosyalist
sistemlere kar§ı en önemli kozlarından biri olduğu hatırlandığında, sosyalist
devletlerin çökü§ünden sonra bu tür değerlendirmelerle kar§ıla§makta
gerçekte §a§ılacak fazla bir §ey görünmüyor. Soğuk sava§ boyunca, ABD'nin,
Sovyetler Birliği'ndeki 'birey' hakları ihlallerine kaI'§1 yürüttüğü kampanya, iki
"süper" devletin insan hakları yakla§ımlannın ayrı§tığının da en belirgin
pratiklerinden birini olu§turuyordu: Batı, insan haklarını, birinci ku§ak
bireysel haklara özgüleyip, Sovyetler Birliği'ni -özel mülkiyet hakkı dı§ında­
ba§ta dü§ünce ve vicdan özgürlüğü, din özgürlüğü ve seyahat özgürlüğü ile
ilgili ihlallerden dolayı suçlarken, Doğu, insan haklarının ikinci ku§ağı sosyal
hakları önemsiyordu. Ba§ka deyi§le, iki ayrı ideolojinin insan hakları
alanındaki çarpı§ması, Batı'nın liberal 'özgürlük', Doğu'nunsa 'maddi e§itlik'
idealleri arasında bir öncelik sorunu olarak gündeme geliyordu. Bugün bu
çarpı§manın e§İtlik idealinin yenilgisiyle bitmi§ gibi göründüğü bir noktada,
insan hakları adına da bir 'konsensus'tan sözediliyor. 4 Soyut bir insan hakları
kavramı üzerine değinilen konsensus, aslında, liberal özgürlük anlayı§ının
eksenini olu§turan 'bireyciliğin', e§itlik idealine olan zaferini simgeliyor.
Ancak, dünya genelinde toplumsal adaletsizliklerin sürekli ve büyüyen
oranlarda artı§ının gözlendiği bir ortamda, insan haklarının Batılı bakı§ı
üzerindeki bu tür bir 'konsensus' lafzının, suni bir nitelik ta§ıdığı da açıktır.
Bunun en belirgin i§aretini ise, Güney'in, Batılı insan hakları kavramla§­
tırmasına ve 'çifte standartlı' İnsan hakları politikalarına kar§ı çıkı§ının, içinde
bulunduğumuz dönemde yükselme eğilimine girmesi olu§turuyor. En ba§ta,
Afrika ve Asya kıtalarından gelen insan hakları kavramını sorgulayan yak­
la§ımlar, Batılı insan hakları bakı§ının 'evrenselliği' tezine bir itirazı ve insan
haklarını tanımlamanın Batı'nın tekelinde olmadığı genel fikrini içeriyor. Öte
yandan, egemen politikaların ana eğilimi, toplumsal mücadelelerin etkisiyle
"fazla" geni§lemi§ hakların içeriğini daraltma eksenine otursa da, moral alanda
hakların, toplumsal alandaki çeli§kilerin artı§ıyla/bilince çıkı§ıyla birlikte
konusu, özellikle bu ülkeler baglamında dillendiriliyor (Ömegin, bkz. Human RIghls EducaUon in the
Process of Transition to Democracy, European Information Centre of Charles University, Praha,
1993). Bireylerin 'otoriter' ki§i1iklerini geli§tiren -dü§ünce özgürlükleri ile örgütlenme taleplerinin
sürekli olarak bastırıldıgı- bir ortamda yeti§melerinin, insan hakları kültürüne elveren ko§ullar
açısından önemli birer engel olu§turdukları tartı§ma götürmez. Ancak, bu sorunların, en çok eski
sosyalist devletlere özgülenmesindeki ideolojik boyutu da gözden kaçırmamak gerekir. Batılı
uluslararası merkezlerin, bu ülkelerdeki insan hakları egitimi konusuna hassasiyetle egilmelerinin,
demokratik gclenegi yalnız kendilerine has sayan Batılı kültürel milliyetçi tutumla baglantılı görünmesi
biryana, eski sosyalist ülkelereyönelik olarak üretilen insan hakları egitimi programları, 'kolektivist' bir
geleneğe sahip bu toplumlarda -piyasa ekonomisi ve hukuk devletine dayalı liberal demokrasikre geçi§
süreci paralelinde-, 'birey' temelinde yükselen hakları yerle§tirmeye dönük politikaların bir ögesini
olu§turmaktadır. Öte yandan, bu ülkelerdeki temel insan hakları sorununu sivil toplumun zayınıgı
bağlamında degerlendiren Batılı bakı§ı, "genç demokrasiler"deki 'varolma' sorunu olarak dile
getirilebilecek ekonomik güçlükleri de görmezlikten gelmektedir.
4 Bkz. David P. Forsythe, "Human Rights After the Cold War'" NeUıerlands Quarterly of Human
Rlghb., Vol. ll, No. 4,1993, s. 395 vd.; 409.
1990'LARDA İNSAN HAKLARI
5
sürekli bir yaygınla§mayı ya§adığı da görülüyor. Yeni Iiberalİzmin dünya siste­
mindeki egemenliği, e§itlik ilkesi üzerinde biçimlenen sosyal hakların geri
alını§ına paralelolarak, insan haklarının temelini yeniden "bireycilik" olarak
sunuyor, ancak insan haklarının gerçek ta§ıyıcıları olan toplumsal hareketler,
e§itlik ve dayanı§ma talepleriyle, haklar kataloğuna yeni hakları eklemekten
geri durmuyorlar. Muhafazakar çevreler ile liberal tezlere bağlılığın bir
sonucu olarak bireysel haklardan ba§ka insan hakkı tanımayanların "insan
hakları enflasyonu" yaratma itirazıyla da kar§ıla§sa, insan hakları aktivist­
lerinin 9O'lar gündeminde, "yeni dünya düzenilinin karakteristikleri olarak da
sayılabilecek 'açlık' ve 'i§sizlik' olguları, 'yiyecek' ve 'istihdam' haklarında kar­
§ılığını buluyor. Batılı olmayan kültürlerin unutturulu§u, 'kültürel kimlik
hakkı 'nın doğumuna kaynaklık ediyor. Teknoloji, ileti§im ve medyadan
kaynaklanan yeni çeli§kiler ile, AIDS, pornografi ve devletdı§ı aktörlerden
gelen -özelde kadınlara yönelik- §iddet, birer insan hakkı sorunu olarak ele
alınıyor; e§cinseller, özürlüler, hastalar v~ gelecek ku§aklar, insan haklarının
"yeni" özne kategorilerini olu§turuyor. Qte yandan, haklar alanında bugün
artık İnsan-insan arasındaki egemenlik ili§kileri kadar, insanın doğa üzerin­
deki egemenliğinin de sorgulandığını ve yalnız 'insanlar' için hakların değil,
biyosferin tüm öğelerini kapsayan haklar anlayı§ının önerildiğini; uluslararası
hayvan hakları hareketinin bir kazanımı olarak da hayvan hakları söyleminin
me§ruiyetinin her geçen gün yaygınlığını artırdığını görüyoruz. Dolayısıyla,
gerek Batılı insan hakları yakla§ımının Batılı olmayan kültürlerce sorgulanı§ı,
gerek toplumsal hareketlerin insan hakları kavramını her tür baskı ili§kisini
reddeden bir tarzda yeniden kurma giri§imleri, bir yandan tek kutuplu dünya
sisteminde artık insan hakları kavramının Batılı liberal bakı§ı üzerinde bir
uzla§madan sözedilebileceği tezini bo§a çıkarıyor; diğer yandan, insan hakları
değerlerinin yeniden olu§turulabileceği bir potansiyelin varlığını da ortaya
koyuyor. Bu anlamda, "yeni dünya düzeni", insan hakları alanında getirdiği
tüm olumsuzluklara kar§ı, ondan çıkı§ı sağlayacak kanalların açılmasını da
zorluyor; kendi insan hakları yakla§ımının darlığı ile çeli§kilerini ve insan
hakları politikalarının çıkar eksenine oturduğunu su yüzüne çıkardığı ölçüde,
yeni bir insan hakları kavrayı§ının ye§ermesinin ko§ullarını da hazırlıyor.
politikalar düzleminde, inJan hakları retoriğinin içinde
dönemde her zamankinden daha fazla yaygın olmasına kar§ın
dev ihlallerin süregelmesi, İnsan hakları alanında günümüzün
temel paradoksunu olu§turuyor. Hükümetler, yenı dünya düzeninin bir 'insan
hakları düzeni' olduğunu kanıtlamak istercesine, insan haklarına dayalı söz
üretme çabalarını arttırmı§ görünüyorlar. Evrensel ve bölgesel ölçeklerde
insan hakları üzerine uluslararası belgeler üretilmeye ve devletlerin büyük bir
kısmı bu belgeleri formelolarak tanımaya devam ederlerken, ihlaller
grafiğindeki sürekli artı§, üzerinde konsensus sağlandığı öne sürülen bireysel
hakları ve bu söylemin sahibi Batılı ülkeleri de kapsayarak devam ediyor.
Egemen
bulunduğumuz
dünya çapında
6
İNSAN HAKLARI YILLIGI
Dünya geneline bakıldığında, yeni dünya düzeninin, "bir İnsan hakları
düzenİ" olacağı savının doğrulanma olasılığı fazla görünmüyor. En ba§ta,
ırkçılığın ve saldırgan milliyetçiliğİn yükseli§iyle birlikte geli§en etnik
çatı§malar ve sava§lar, böyle bir §ans tanımıyor. Ulus devletlerin zayıfladığı ve
dünya uluslararası sisteminİn yeniden yapılandığı içinde bulunduğumuz
dönemde, milliyetçi akımların harekete geçirdiği ulusal, etnik ve kültürel
azınlıklar ulus-devletleri çözücü bir rolü oynarken, ulusal azınlıklar üzerine
izlenen egemen İnsan hakları politikalarınınsa pragmatist bir nitelik ta§ıdığı
gözleniyor: Ulusal azınlıklardan, ulus devletlerin çözülü§ünü hızlandırmaları
bekleniyor ve etnik çatı§maları kı§kırtma kaygısının duyulması bir yana, insan
hakları adına, "azınlık hakları"na vurgu yapılarak, yeni uluslararası sistemin
yapılanmasında azınlıklar sorunundan yarar umuluyor.
1990'lı yılların ilk yarısını ya§adığımız halen içinde bulunduğumuz
günlerde, egemen insan hakları politikalarını karakterize eden ideolojinin
liberalizm olduğu görülüyor. Bu nedenle, çalı§manın ilk bôlümünde yeni
liberal politikaların insan hakları alanına etkileri ele alınıyor ve yeni
liberalizmin insan hakları kavramını yeniden formüle edݧinin teorik
düzeydeki' ifadesi' ile birlikte, bu politikaların uluslararası insan hakları
alanındaki yansımaları konu ediliyor.
Dünyanın Güney'inin, Batılı insan
hakları politikalarına kar§ı çıkı§ı, insan haklarının evrenselliği sorunsalıili da
beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, ikinci bölümde, insan haklarının
'evrenselliği' savına kar§ı, Güney'in İnsan hakJarını kültürel özgüllükler
bazında ifade edi§İ ele alınıyor. Son olarak ise, ulusal azınlıklara ili§kin
uluslararası İnsan hakları politikaları çözümlenmeye çalı§ılıyor. Ku§kusuz,
90'ların insan hakları gündemi burada ele alınan üç sorun alanından ibaret
olmayıp, daha karma§ık, daha fazla deği§kenin roloynadığı bir 'yeni dünya
düzeni'nin insan haklarına yönelik açılımlarını kapsamaktadır. Ancak, ele
alınan bu üç sorun/eğilim, genelliği ölçüsünde, bu yazının kapsamı dı§ında
bırakılan 90'ların diğer insan hakları sorunlarıyla da içiçe geçen, hatta bazan
onları türeten ana ba§lıklar olarak içinde bulunduğumuz dönemin insan
hakları gündemini de karakterize etmektedir.
LİBERAL YENİDEN DOGUŞ: SOSYAL HAKLARDA GERİLEME
80'li yıllarda ba§layıp 90'lı yıllara uzanan süreçte insan hakları alanında
önemli bir geli§me sosyal hakların geri alınmaya ba§laması oldu. İnsan hakları
politikalarındaki bu deği§iklik, 70'lerin ortalarında patlak veren ekonomik
bunalımı izleyen dönemde, uluslararası sermayenin "resmi ideolojisi" olarak
uygulamaya konan yeni liberal politikaların bir yansıması olarak gündeme
geldi. 80'li yıllar içinde devletin küçültülmesi, özelle§tirmeler, piyasanın
yüceltilmesi, sendikaların. marjinalle§tirilmesi, ekonominin yeniden yapılan­
dırılması gibi önlemlerle Ingiltere, Amerika gibi merkez ülkelerden ba§layıp,
Latin Amerika ülkelerini öncelikle kapsayan ve ülkemİzin de halen
ı990'LARDA İNSAN HAKIARI
7
ekonomik-politik gündeminde yeralan yeni liberal politikaların önemli bir
ayağını, sosyal haklardaki bu gerileme olu§turmaktadır.
Yeni liberalizm, aslında adındaki nitelerneden anl8§ıldığı gibi "yeni" bir
ideoloji değildir. Tıpkı klasik liberalizm gibi, piyasayı· ekonomik ili§kilerin
merkezine yerle§tirmekte, mülkiyet hakkını yüceitmektedir. Ü nedenle, yeni·
bir fikri üretimden çok, sosyal devlet sisteminde unutulan ve artık tarihe
gömüldüğü sanılan eski "parlak" fikirlerin yeniden kqfedilerek öne çıkartıl­
ması çabası sözkonusudur.! Liberalizmin yeniden canlanı§ında devletin
ekonomiye yoğun müdahalesinin karakterize. ettiği sosyal devlet uygula­
malarının tıkanması temel rolü oynamakta; Ikinci Dünya Sava§ı sonrası
büyüme döneminin getirdiği "refah" yıllarında hemen hemen bütün kapitalist
devletlerce uygulanan Keynesci ekonomik politikalar yeni liberallerce kıyasıya
ele§tirilmektedir. Keynesci dü§ünce, kapitalizmin iktisadi i§leyi§inden doğan
sorunların rasyonel biçimde davranan ve ekonomiye yeterli biçimde müdahale
eden devlet tarafından ortadan kaldırılabileceğini savunurken, yeni liberal
dü§ünce, kapitalizmin zaten rasyonel ve uyumlu bir sistem olduğu; iktisadi
ya§amda ortaya çıkabilecek pürüzleri ortadan kaldıracak mekanizmaları
içerdiği; piyasanın her tür dengesizliği gidermeye muktedir olduğu
varsayımına dayanmaktadır. Devlet müdahalesi olsa olsa bu uyumu bozup
sorunlar doğurmaktadır. "Refah" döneminde ortaya çıkan sendikalar, sosyal
güvenlik, devlet müdahalesi, vergileme sistemi, korumacılık gibi kimi uygula­
malar, piyasa düzeninin bu kendiliğinden uyumunu engelleyen faktörler
olarak devreye sokulup bazı dengesizliklerin ortaya çıkmasına neden olmU§­
lardır. Kısacası, bunalımın sorumlusu, devletin gittikçe artan harcamalarıdır;
bunalımda.~ çıkı§ın ko§ulu da devletin piyasaya müdahale etmekten vazgeç­
mesidir.' üzellikle Hayek tarafından 20. yüzyılın ortalarından itibaren dile
getirilen müdahaleci politikaların ele§tirisine dönük görü§lerin günümüzde
prim yapmasının ba§lıca sebebi de, kapitalist sisteınin halen ya§amakta olduğu
ekonomik bunalımdan bir çıkl§ yolu olarak görünmü§ olmasıdır.
.
Gerek geli§mi§, gerek azgeli§mi§ ekonomilerin Keynesci politikalarla
iktisat politikalarında yeni arayı§ ve uygu­
liberalizm; bugün bunalım içindeki egemen
burjuva ideolojisidir. "Refah devleti", yoksulluğun, i§sizliğin ve sefaletin
"kökünü kazıdığı" için dün burjuvazinin övünç kaynağı iken, bugün aynı sınıfın
büyük bir saldırısıyla kar§ı kaf§ıyadır. Her türlü devlet müdahaleciliği
"totaliter" bir karakter ta§ıdığı için reddedilmekte; en despotik devlet pater­
nalistik devlet olarak belirlenmekte; sosyal devlet sistemindeki Keynesci poli­
bunalımı 8§amamaları nedeniyle,
lamaların gündeme getirdiği yeni
!
,
"Gerçekte, yeni sağla birlqmi§ fikirlerin hiçbiri yeni değildir. Yeni olan şey, daha çok yeni sağın
durumudur" (Noel O'Sullivan, ''The New Right: The Quest for a Civil Philosophy in Europe and
Americalt, The Nalure of The Righl, Roger EatweU and Noel O'SuIlivan (Eds.), Pinter Publishers,
London, 1992, s. 170).
Bkz. Sungur Savran, "Bunalım, Sermayenin Yeniden Yapılanması, Yeni Liberalizm", içinde: Dünya
Kapitalizminin Bunalımı, Nail Satlıgan ve Sungur Savran (Der.), Alan Yayıncilık, İstanbul, 1988, s. 36.
İNSAN HAKLARI YILLIGI
8
tikalar ile refah ve e§itlik sloganları liberalizmin "yozla§masına" yol açtığı için
suçlanmaktadır.' Keynesci iktisat politikalarının uygulandığı dönemde emekçi
sınıfların bir kazanımı olarak gündeme gelen sosyal haklar da bu saldırılardan
nasibini almakta; yeni liberal politikalar insan hakları alanına, insan haklarının
ikinci ku§ağı sosyal hakların zayıflatılması biçiminde yansımaktadır. Yarım
yüzyıla yakın bir uygulaması olan sosyal hakların İnsan hakları arasından
çıkartılması ise, insan hakları, özgürlük ve e§itlik kavramlarının yeni liberal
ilkeler ı§ığında yeniden formüle edilmesiyle sonuçlanmaktadır.
Yeni liberalizm, e§itlik, adalet, demokrasi gibi kavramları yeniden ele
bu kavramların bile§kesini olu§turan özgürlük kavramının sosyal
devlet sisteminde kazandığı demokratik, pozitif, kolektif anlamları
özgürlükten soyutlamaya çalı§maktadır. Bu anlamda, yeni liberal öğretiye
önemlİ katkıları olan F. A Hayek'in özgürlük kavrayı§ı,
klasik liberal
kuramcılardan A Smith'in özgürlüğü tanımlayı§ından farklı değildir: Herkes
adaletin yasalarını ihlal etmediği sürC?ce, kendi yolunda, kendi çıkarlarını
izlernede tamamen özgür olacaktır. 8 Ozgürlük, ki§bin b3§kaları tarafından
zorlanmasının mümkün olduğunca azaltılmasıdır.' Bu yakla§ımda özgürlük,
insanın ba§kalarınca zorlanmamasının ko§uhı olarak algılanmaktadır.
Özgürlüğün yalnızca bireyin dı§ müdahalelerden bağı§ık tutulan özel alanının
korunması ar 1 :ı;mndaki bu negatif kavranı§ı, 18. yüzyılın liberal özgürlük
anlayı§ına denk dü§mekte; yeni liberalizm, özgürlük hakkındaki tezlerini
müdahaleci devletin "yanılgıları" üzerine biçimlendirmektedir.
alırken,
Yeni liberalizmin özgürlüğü yeniden ele alı§ı, bu kavramın liberal teoris­
yenlerce "orijinal" olarak nitelenen "bireysel" formuna dönü§ünü hedefle­
mektedir. Özgürlüğün yalnızca "bireysel" olabileceği fikri, her türlü kolektif
özgürlük yakla§ımını dı§lamaktadır. Bu yakla§ıma göre, kolektif özgürlük, tek
tek özgür İnsanların varlığını gerektirmediği ve payla§ılamadığı için bireyin
özgürlüğünü sağlamaz. Ki§inin hükümet seçimine katılma, yasama sürecine
katılma ve yönetimin denetimine katılma anlamında siyasal özgürlük de birey­
lcrce payla§ılamadığı için ki§ilerin bireysel özgürlüklerini tam olarak kullana­
mamalarına yol açmaktadır. 10 Kolektif özgürlükle birlikte siyasal özgürlüğü de
kapsayan bu itirazda, siyasal özgürlük, bireysel özgürlüğün bir gereği
sayılmayıp, tam tersine buna bir tehdit olarak algılanmakta; bu ise, birinci
ku§ak haklar içinde yer alan "ki§i hakları ve siyasal haklar" grubunun tümünün
dahi bireyin özgürlüğü için gerekli olmadığı dü§üncesini yansıtmaktadır.
,
Bkz. Milton Friedman, Kapitalimı ve Özgürlük, (Türkçesi: Dogan Erberk ve Nilgün Himmetogıu),
A1tın Kitaplar Yayınevi. İstanbul, 1988, s. 21.
8 Bkz. F. A Hayek, Law, Legislation and Liber1yl vol.ı: Rules and Order, Routledge & Kegan Paul
Ltd., London, 1973, s. 55-6.
9 F. A Hayek, "Freedom and Coercion". in: Llberty, David Miller (Ed.), Oxford University Press, 1991, s.
80 vd.
.
10 LlL, s. 82-3.
1990'LARDA 1NSAN HAKLARI
9
Özgürlüğün biricik formu olarak 'bireysel' özgürlüğü yücelten, bunun
dı§ındaki her türlü özgürlük kavrayı§ını, özgürlüğün "gerçek", "orijinal" anla­
mından uzakla§tığı, hatta onunla çatı§tığı gerekçesiyle tehlikeli ve (bireysel)
özgürlüğe de zarar verici nitelikte bulan ıı yeni liberal dü§ünee, özgürlüğün in­
sanın özgürle§tirilebilmesine dönük pozitif edimler gerektirdiği görü§ünü de
temelden reddetmektedir. Özellikle sosyal devlet sisteminde emekçi sınıflar
gündeme gelen sosyal haklar gibi "pozitif' nitelik ta§ıyan, yani devleti
ki§ilerin sosyal güvenliği için önlemler almaya yöneIten talepler, artık öz­
gürlük kavramının kapsamı içinde dü§ünülmemektedir. Özgürlüğün fiziksel
olarak "istediğin §eyi yapabilme" olanağı ya da iktidarın isteklerimizi doyur­
ması veya bize farklı olanakları seçme serbestisini tanıması anlamındaki
kavranı§ının, bireysel özgürlüğe, kolektif iktidar nosyonunun bedeli olduğu ve
"totaliter" devletlerde gerçek 'bireysel' özgürlüğün de, özgürlük adına böyle
bir dü§üneeyle bastırıldığı ileri sürülmektedir. 12 Özgürlük bir kez daha 'birey­
sel' ve 'negatif özgürlük formundan ibaret olarak sunulurken, liberalizm
bireysel özgürlüğü en üst düzeye çıkarmak için, devletin güçlerini en alt
düzeye indirmeye çalı§an öğreti olarak yeniden ortaya konulmaktadır. "Özgür­
lüğü sınırsız mülkiyet hakkına (indirgeyen) ve kapitalist pazar ekonomisinin
mekanizma1arına müdahale edilmemesi olarak karakterize eden geleneksel
özgürlük anlayı§ına bu geri dönü§ çabası, bütün "pozitif' özgürlük anlayı§larını
potansiyelolarak totaliteryen diye değerden dü§ürmeye uğra§(maktadır)."13
Pazar yoluyla düzenlenemeyecek konularla ilgili olanlar dı§ında her türlü
devlet müdahalesi, bireysel özgürlüğe bir saldırı olarak görülmektedfr.
yararına
Yeni liberallerin yücelttiği özgürlük, özgür giri§imciliktir. 14 Desteklenen
özgürlük türü, rekabet özgürlüğüdür. IS Özgür bir piyasanın varlığıysa, dev1eti
tümüyle yadsımamaktadır. Devletin ba§lıca i§levlerinden biri rekabetçi
piyasaları güçlendirmektir. 16 Devlet, piyasanın kendi ba§ına yapamayacağı
§eyleri, yani oyunun kurallarını belirlemek, hakemlik yapmak ve kuralları
uygulatmakla yetinmelidir. 17 Bu dü§üncelerle bağlantılı biçimde, "sosyal adalet
ilkesi" de, yeni liberalleree piyasa düzenine verdiği zarardan dolayı
ele§tirilmektedir: Sosyal adalet, belirli grupların korunması demektir ve piyasa
düzeninin kurum1arına zarar vermeksizin uygulanması mümkün değildir. ls
Dolayısıyla, temelinde sosyal adalet ilkesi bulunan sosyal hakların da piyasa
düzeninin kurumlarına zarar verdiği saptanmakta ve sosyal ve ekonomik
<
II Bkz. a.k., s. 85. ıı a.k., s. 85-6. 13 Ernesto Laclau & Chantal Mouffe, Hegemony,\ ve Sosyalist Strateji, (Çev. Ahmet KardamlDoğan Şahiner). Birikim Yayınlan, İstanbUl, 1992, s. 211.
14 Bkz. Milton Friedman, a.g.e.
15 Bkz. F.A.Hayek. "Competition as a Discovery Procedure", in: Contemporary Political Theory, Philip
Pettit (Ed.). Macmillan Publishing Company, New York, 1991, s. 229-238.
16 Milton Friedman. a.g.e., s. 15.
17 a.k.. s. 47 vd.
IS Bkz. F. A. J layek, "Compelilion as a Discovery Procedure", s. 236.
10
İNSAN HAKLARI YILLIGI
haklar "insan hakkı" niteliğinde kabul edilmemektedir: "... ekonomik ve sosyal
haklara kelimenin gerçek anlamında haklar yerine, devlet aracılığıyla bazı
insanlara başka insanlann cebinden sağlanan imtiyazlar demek gerekir. "rr1'Bu
haklar başkalanna külfetler yüklemeleri ve evrensel nitelik taşımamalan
yüzünden kelimenin gerçek anlamında insan haklanna dahil edilmeme­
lidider. "20 "Bu idealleri "hak"mış gibi düşünerek geleneksel haklada aynı
'kategoriye sokmak, binbir güçlükle kazanılmış ve yaygınlaştınlmış olan klasik
haklann gerekirse iktisadi ve sosyal haklar için feda edilebilecek bir konuma'
iti/erek zayıjlatılmasına, hatta zaman zaman yokedilmesine yol açmaktadır. "ll
Yeni liberal yakla§ımların ba§lıca saldırı hedefi, sosyal hakların
anamotifini olu§turan e§itlik ilkesidir. Hayck'e göre insanlar gerçekte e§it
olmadıkları için onları e§İt yapmak da mümkün değildir. Bu nedenle, öncelikle
"gerçek", "maddi" bir e§itlik talebinden vazgeçmemiz gerekir. Ayrıca devletin
ki§ilere e§it davranması yönünde bir talep de özgürlüğü sağlamaz. Dahası,
aile, eğitim, ki§isel yetenekler gibi ko§ullar bakımından herkes birbirinden
farklı olduğu içinherkese e§it davranmak e§itsizlikler üretir. Bu nedenle, e§it
bir pozisyonu elde etmek için tek yol bireylere farklı davranmaktır. Çünkü
gerçek bir e§itliğin bedeli, "özgürlük"ten vazgeçmemiz demektir. 22
Çalı§malarındaki temel amacı, genellikle "sosyalizmin hiçbir §ekilde
savunulamaz olduğunu ve iyi bir toplumun pazar ekonomisi ve hukuk
devletini destekleyen liberal kurumlarca yönetilen bir toplum olması
gerektiğini"23 göstermek olarak bilinen Hayek, klasik liberal hareketin de
"bireylerin sahip oldukları ayrıcalıkların sona erdirilmesi ve devletin herkes
için aynı iyile§tirici önlemleri alması"taleplerini sorgulamaktadır. Hayek'e
göre, insanlar farklı oldukça ve farklı ailelerde yeti§tikçe e§it bir ba§langıcın
sağlanarnaması, devletin görevinin herkesi aynı pozisyona ula§tırmak
olmadığını ortaya koymu§tur. 24
Maddi e§itsizliklerin giderilmesinin imkansız olduğu piyasa ko§ullarında
savunulabilecek tek e§itlik türü de "hukuk önünde e§itlik" ilkesidir. Hayek'e
göre, hukuk önünde e§itlik, özgürlüğe zarar vermeksizin güvenceye
bağlanabilecek, hatta özgürlüğe yol açabilecek tek e§itlik türüdür. Bu tür bir
e§itlik anlayı§ı, piyasa özgürlüğüyle bağda§makta, dahası piyasa özgürlüğü için
gerekli bulunmaktadır. Çünkü hukuk önünde e§itlik ilkesinin, 'maddi' e§itlik
gibi insanları e§it yapmaya dönük bir özü yoktur; yalnızca herkese birbiriyle
e§it biçimde özgür giri§imde bulunma, piyasaya katılma hakkını tanımaktadır.
19 Atilla Yayla, Liberal Bakışlar, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1993, s. 95.
20 a.k., s. 98.
21 a.k., s. 99.
22 F. A. Hayek, "Equality, Value, and Merit", in: Liberalism and Its Critics, Michael Sandel (Ed.), Basil
Blackwell, Oxford, 1984, s. 80-82.
23 Chandran Kukathas, Hayek and Modern Liberalism, Clarendon Press, Oxford, 1990, s. 4.
24 F. A. Hayek, "Equality, Value, and Merit", s. 87.
1990'LARDA İNSAN HAKLARI
11
Ayrıca, hukuk önünde e§İtlik ile maddi e§itlik yalnızca farklı değillerdir, aynı
zamanda birbirleriyle çatı§ırlar da. Bu nedenle ikisine birden ula§mak
mümkün değildir, yalnızbirini tercih edebiliriz. O da bizİ "özgürlüğe"
ula§tıracak e§itlik türü olan hukuk önünde e§itlik olmalıdır.ı!
Hayek'.in gerçek ya§amda herkesin e§İt olmadığı saptaması ku§ku
götürmez. Insan haıcları belgelerinde daima ihmal edİlmeksizin yer alan
"herkesin e§it doğduğu" lafzı bu anlamda gerçekten doğru değildir. Ne var ki,
Hayek'in toplumsal ya§amdaki 'e§İtsizlik' olgusunu saptaması, bu
e§itsizliklerin giderilmesi değil, tam· tersine, içinde ya§adığımız toplumsal
düzenle ilgili maddi e§itsizliklerimizin süregelmesini me§rula§tırma amacına
yönelmektedir. Fırsatların e§itliği, ko§ulların e§itliğiyle özde§le§tirilmekte;
içinde ya§adığımız düzende insanlar arasında varolan maddi e§itsizlikler
mutlak, deği§mez, dahası deği§mesi arzu edilmeyen doğal farklılıklar olarak
sunulmaktadır.
Maddi e§İtsizliklerin ya§andığı bir toplumsal sistem
onaylanmakta ve piyasa sistemi "evrensel" kabul edilmektedir. Piyasa sistemi
bir kez "evrensel" bİr sİstem olarak görüldüğünde, onun i§leyi§ini bozacak
hiçbir dı§ etkiye izin yoktur; e§itlik, adalet, demokrasi gibi idealler adına da
olsa. Çünkü, liberalizmin gereği, ba§kalarına vermek için bazılarından almanın
'haklılık', 'me§ruiyet' gibi gerekçelere dayanılarak savunulması değildir. "Bu
anlamda ki§i hem e§itlikçi, hem de liberal olamaz. LLL' Bu noktada, sorun,
aslında liberalizmin kendi çeli§kilerinden kaynaklanmakta; liberal yasakoyucu
da zor bir görevle kar§ı kar§ıya bulunmaktadır: Liberalizmin 'e§itlik' kavramı,
belli e§itsizlikler üreten bir ekonomik sistemi gerektirmektedir. Piyasa düzeni
e§itsizlikleri zorunlu kılarken, klasik liberalizmin "e§itlik" söylemi ise onun
terkedilmesini dayatmaktadır. Fakat e§itsizlikler olmaksızın piyasa düzenini
üreten alternatif bir sistem de yoktur. 27 Mükemmel bir çözüm olmasa da,
ekonomik büyüme döneminde liberal, bİr yeniden dağıtım planı yoluyla sosyal
hakların vergilerle finansmanını mümkün kılmı§sa da, buna olanak tanımayan
ekonomik bunalım ko§ullarında benzer bir stratejiyİ reddetmekte özgür
olacaktır. Bu noktada,· müdahaleci devletin niyetlendiği kendi programını
uygulama konusunda ye~erli bir iktidara sahip olmadığı da ortaya çıkmaktadır.
'Refah devleti'nin bizatihi bir zenginlik kaynağı olamaması, i§güvenliğini bir
insan hakkı olarak garanti edememesinde somutla§maktadıf. Bugünkü sonuç,
sosyal devlet projesinin uygulanmasındaki engellerden olduğu kadar, bu
vizyonun darlığından da kaynaklanmaktadır. 28 Kısacası, sosyal devlet
projesinin ya§amın bütün alanlarını e§itlikçi bir tarzda kurmak ve bireylerin
kendilerini gerçekle§tirecek alanların yolunu açmak amacı ile bu amaca
ula§mada izlenecek hukuksal ve yönetsel formlardaki politik programlar
25 a.k., s. 82. 16 Milton Friedman, a.g.e., s. 315. 17 Ronald Dworkin, "Liberalism", in: Liberalism and Il.. Crities, s. 69. 28 Jürgen Habermas, The New Conservatism, Polity Press, Oxford. 1989, s. 58. 12
İNSAN HAKLARI YIWGI
olarak belirlenebilecek yöntemi. arasında bir çeli§ki vardır.ı, Böylelikle,
hukuksal-bürokratik araçlarla Y3§anuQ yeni biçimlerinin yaratılamayacağı da
görülmektedir.
Yeni liberallerin e§itlik kavramına yönelttikleri ele§tirilere, yeni sağ'ın
kesimlerinden de farklı boyutlar katılarak, toplumda e§itliğin sağlanması
yolunda giderek artan istemler, günümüzdeki bunalımın ana nedenlerinden
biri olarak değerlendiriliyor. 30 Yeni sağcılar, 'farklı olma hakkı 'na sahip çıkı­
yorlar ve "farklılık = e§itsizli k = özgürlük"; "e§idik=özde§lik=totalitarizm" for­
mülünü savunuyorlar.l l E.§idikçiliğin, insanların ve toplumların doğal,
biyolojik farklılıklarına set çektiği ve en yetkinlerin ayakta kalabilmesi ilkesini
yaraladığı ileri sürüıüyor. 31 Bu görü§lerde ise, artık tek ba§ına e§idik idealine
kaqı değil, demokrasiye kar§ı doğrudan bir saldırı sözkonusudur. Çünkü
demokrasi idealinde aralarında derin farklılıklar bulunmasına kar§ın bireyleri
C§it saymak dü§üncesi egemendir. Böyle bir ideolojik saldırının tüm kolektivist
dܧünceleri, özelde sosyal demokrasinin değerlerinde yatan dܧünceleri zayıf­
latmaya yöneldiği söylenebilir. 33 Çünkü 1960'lardan beri yeni taleplerin fı§kır­
masında demokratik tasavvur temel bir rol oynamı§, pozitif özgürlüklerin sos­
yal haklarda vücut bulması bir dizi ekonomik e§itlik talebine ve yeni haklara
me§ruluk vererek egemen ortak duyuyu da derin biçimde dönü§türmü§tür. 34
Oysa, bugünkü gibi bunalım dönemlerinde demokrasinin varlığı ve i§leyi§i, bu
bunalımı 8§mak için hızlı sermaye birikimine gerek duyulan ko§ullarda, yok­
sullann taleplerine yer verdiği ölçüde ek bir yük. haline gelmektedir.3! Dolayı­
sıyla, bireylerin beklentilerini azaltmak, ayrıcalıklı olmayanlar kar§ısında
sorumluluk ve dayanı§ma duygularını tüketmek ve insanları otoriter tipte bir
topluma giderek alı§tırmak hedeflenmektedir. J6 Böyle bir dܧün~e bombar­
dımanının meyveleri ise 80'li yıllardan bu yana toplanmaktadır. Ingiltere'de
Thateher, ABD'nde Reagan yönetimleri b8§ta olmak üzere, kapitalist ve
bağımlı ülkelerde bir süredir devreye giren politikalar yeni sağda hakim olan
bu dܧüncelerin hayata geçmi§ biçimleridir. Bütün bu uygulamalarda piyasa­
daki özgürlüklerin korunup, bunun dı§ındaki tüm alanlarda müdahalenin ya­
pılabildiği 'otoriter liberalizm'in ağırlığı hissedilmektedir ki, bu tarz bir
diğer
19 a.ko, s. 59. 30 Bu gÖfܧlerin sistematik bir sunU§u ve elqtirisi için bkz.. Chantal Mouffe, "Demokrasi ve Yeni Sag", içinde: Kriz. Neo-Lıberalızm ve Reagan Dosyası, Dünya Sorunlan Dizisi 1, AJan Yayıncılık, 1985, s. 72­
3.
31 Bkz. a.ko, s. 7S.
31 Bkz. Elmar Altvater, "Yeni Liberal Kal"§1 Devrimin Mübtezelligi", içinde: Krız, Neo-Lıberalızm ve
Reagan Dosyası, s. 50.
33 Chantal Mouffe, ..g.m., s. 76-7.
34 Emesto Laclau il. Chantal Mouffe, a.g.e., s. 200. Aynca bkz. Giovanni Sanon, Demokrasi Teorisine
Geri DönÜot. (çev: T. Karamustafaogıu, M. Turhan), Türk Demokrasi Vakfı YaYlOı, Ankara, 1993, s.
428: "19. yüzyılda liberal öge (özgürlük), demokratik ögeye (qitlik) üstün gelmekteydi; 20. yüzyılda ise
sarkaç tersine dönmü§tür; yani günümüzde demokratik unsur liberal unsurdan daha agırııklıdır."
35 Necip Çakır, "Piyasa ve Demokrasi",11. Tez., Sayı 6, Haziran 1987, s.l25.
J6 Chantal Mouffe, a.g.m., s. 77.
.
1990'LARDA İNSAN HAKLARI
13
hükümet biçiminde "otoriter devletin iktisadi özgürlüklere dokunmayıp
için iyi olduğu, buna kaf§ılık totaliter devletin piyasaya yaptığı müda­
halelerden ötürü kötü olduğu" dܧüncesi vurgulanmaktadır. 37 Kısacası, bugün
yeni liberalizm, liberalizmin demokrasiyle ili§kileri açısından kazandığı tehli­
keli ve radikal yan anlamlardan kurtulmaya çalı§maktadır. 38 Refah devleti
döneminde liberalizmin demokrasi ile eklemlenmi§ olması, günümüzde libe­
rallerce Cl§ılması gereken temel problemlerden biri olarak görülmekte, libe­
ralizmin demokrasiden ayrı§tınlabilmesi önem kazanmaktadır. Liberalizmin
'özgürlük', demokrasinin 'e§itlik' amaçlannı birlqtirme iddiasında olan liberal
demokratik sİstemler,3' "özgürlük" ve " e§İtlik"in i§birliğinin sürdürülebilmesi
noktasında krize girmi§lerdir. Bu nedenle, bugünün krizi liberalizm ve demok­
rasi arasında bir kriz olarak kabul edilmektedir. Ekonomik büyüme
döneminde iyi kötü üstesinden gelinebilen çeli§kiler, bugün liberalizmi, sosyal
adalet, e§itlik, sosyal haklar gibi kavramlarla barı§ık tutamayacak denli
çözümsüzdür. Yeni liberal teorisyenlere de liberalizm ve demokrasi arasındaki
ili§kileri yeniden değerlendirme i§i d ü§mektedir.
yücelttiği
Yeni liberal yakla§ımların 80'li yıllardan bu yana dünya genelinde ulusal
politikalar . üzerindeki egemenliği, uluslararası politikalarla da bütünle§­
mektedir. Insan hakları açısından bakıldığında, uluslararası insan hakları
hukukunun kaynaklarında da benzer bir eğilim görülmektedir. Bu noktada,
hukuksal ki§iliği bulunmamakla birlikte, "yeni dünya düzenilinde siyasi karar­
larının etkisi artan bir ağırlıkla hissedilen, halen ABD, Kanada, Avrupa ülke­
leri, eski Doğu Bloku ülkeleri ve SSCB'nin dağılı§ından son~a kurulan yeni
Cumhuriyetler~n de içinde yer aldığı Avrupa Güveplik ve I§birliği Konfe­
ransı'nın (AGIK), 80'li yılların sonlarından bu yana geli§tirdiği ideolojik
açılıma değinilebilir. 80'lerin sonlarına değin bloklararası dengelerin belir­
leyici olduğu AGİK'de, bu tarihten itibaren bloksuzla§ma, "uyum" adı altında
liberalizmin hegemonyası sözkonusudur. Kasım 1990'da Paris Şartı'nın imza­
lanmasıyla temelleri atılan "yeni Avrupa düzeninnin ana fikri, siyasi çoğul­
culukla pazar ekonomileri arasındaki "zorunlu" bağdır. 9O'lardan bu yana
ulusal ve uluslararası resmi politikalarda neredeyse daima insan hakları kavra­
mıyla birlikte anılan Paris Şartı, eski sosyalist sistemlerin kapitalist sistemle
bütünle§tirilmesine yönelik ekonomik ve siyaSİ ilkelere özel bir ağırlık ver­
mektedir. Şart'ta ortak hedef, "pazar ekonomilerinin geli§tiriImesi" olarak
belirlenmekte; "pazar ekonomisine geçݧ yönünde çaba harcayan ülkelerdeki
değݧimin ba§arısı önem ta§ımaktadır".40 Paris Şartı'nda vurgulanan özgürlük,
'ekonomik özgürlük'tür, yani piyasa özgürlüğü. Katılan devletler, aralarındaki
"genel ekonomik i§birliğinin genݧletilmesi, hür te§ebbüsün te§vik edilmesi ve
Necip Çakır, Lg.m., S. 126. 38 Chantal Mouffe, Lg.m., s. 68. 39 Kavram hakkında bkz. Giovanni Sartori, Lg.e., s. 415. 40 Bkz. "Gelecek İçin Rehber İlkeler" Bölümü, "Ekonomik İşbirliği" altbaşlığı. Metin için bkz. Human Rlghl~ In Inkrnatlonal Law, Basic Texts, Council of Europe Press, Brussels, 1992, s. 458-9.
37
14
İNSAN HAKLARI YILUGI
ticaretin GATT kurallarına göre arttırılması ve çe§itlendirilmesi" gereğine
inanmakta; pazar ekonomisine geçen ülkelerin "uluslararası ekonomik ve mali
sistemle, faydalarımn yanısıra kurallarını da kabul edecek §ekilde bütün­
lqmeleri gereğine" dikkat çekmektedirIer. Yer yer sosyal adalet kavramına
değinip geçilse de, piyasa özgürlüğünün geli§tirilmesi sosyal adaletin ko§ulu
sayılmaktadır. Paris Şartı'nda "§imdi artık kazanılını§ sayılan veya sayılması
gereken 'sosyal haklar' yerine, 'iktisadi özgürlük' üzerinde durularak 'iktisadi
özgürlük" özellikle giri§im serbestisi anlamında, üzerinde consensus sağlanan
bir hakka dönilijmilijtür."41 Kısacası, Şart'taki deyimlerle "Avrupa'da yeni bir
çağ açılırken" ve "Avrupa'nın bölünmilijlüğü sona ererken", devletler bu
bütünlC§mi§ Avrupa'nın ortak temelini pazar ekonomisinde görmektedirler.
Aslında Paris Şartı'nda dile gelen yeni Avrupa düzeninin ekonomik
temelleri Nisan 1990'da toplanan Bonn Konferansı'nda atılmı§tır. Bonn Kon­
feransı Belgesi'nde deği§im içindeki ülkelerin uluslararası ekonomik sisteme
tam entegrasyonu için gerçeklc§tirmek zorunda oldukları ekonomik reformlar.
ayrıntılı biçimde açıklanmı§tır: Hedef, mülkiyet hakkı ve giri§im özgürlüğünü
tüm uzantılarıyla· birlikte güvenceye almaktır. Viy'ana Konferansı Kapanı§
Belgesi (1989) ise, pazar yasasına yer veren ilk AGIK belgesidir. Bu belgede
devletler, "kendi ekonomileri içinde giri§imlere daha fazla özerklik
sağlanmasının, pazar ihtiyaçlarına daha iyi cevap verilmesine yardımcı
olacağını ve bu suretle aralarında ticaret ve i§birliğinin geli§mesine katkıda
bulunacağını" kabul etmektedirler. 4l Paris Zirvesi'nden sonra gerçekle§en
HeIsinki Zirvesi'nde (1992) ise, devletler, Paris Şartı ve Bonn Konferansı
Belgesi'nin ilkelerini vurgulamakta, pazar ekonomisine geçi§ sürecinde bulu­
nan. "yeni demokrasiler"e tam destek sözü vermektedirler. 43 Dolayısıyla,
AGIK, 1989 yılında Avrupa'da meydana gelen alt üst olu§un ardından yeni
Avrupa düzeninin ilkelerini muzaffer liberalizm in ilkelerine uygun biçimde
belirlemektedir. "Böylece, egemen e§itlik adına ideolojilerin göreliliğinin
yerini, payla§ılan bir ideoloji adına egemenliklerin göreceliğinin almasına
doğru bir eğilim" ortaya çıkmaktadır .....
Öte yandan, son dönemde, 8ü'lerden bu yana uygulamada olan yeni li­
beral politikaların, özellikle artan i§sizliği önlemedeki çares~zliği, hükümetleri
yeni ekonomik politika arayı§larına da itmektedir. ABD, Ingiltere ve ABD
bağlantılı ülkeler ba§ta olmak üzere, dünya genelinde uygulanan monetarİst
uygulamalar sayesinde piyasa canlanmı§, ekonomik büyüme artmı§tır, fakat
özelle§tirmeler sonucunda kapanan fabrikaların da etkisiyle i§siz sayısında
4ı. Melda Sur, 'Taris Şartı'nda İnsan Haldan", AÜSBFD, Profesör Bedri Gürsoy'a Armağan, Cilt 47,
Haziran-Aralık 1992, Sayı 3-4, s. 304.
42 "Ekonomi, Bilim ve Teknoloji ve çevre Alanlannda ݧbirligi" Bölümü, 'Ticaret ve Sanayi Alanlannda
İşbirligi" altbaşhgı, m. 5.
43 Helsinti Zirvesi Bildirisi, m. 9; Helsinki Kararlan, Bölüm VII: "Ekonomik İşbirligi".
.... Emmanuel Decaux, AGİK (çev. Gökçen Tunah Alpkaya), Cep Üniversitesi, İletişim Yayınlan,
İstanbul, 1993, s. 78.
1990'LARDA İNSAN HAKlARI
15
hızlı bir artI§ sözkonusudur. ݧsiz sayısı İngiltere'de 3 milyona dayanmı§,
ABD'nde evsizlerin sayısı 4 milyona ula§mı§tır. Artık ABD'nde 35 milyon in­
san yoksulluk sınırının altında Y3§amaktadır. 4! Hızla artan i§sizlik, toplumların
sosyal açıdan mqruluğu için, toplumsal güvenlik ağının korunmasını, hatta
geni§letilmesini, yoksa kurulmasını gerektirmektedir. "Yani mevcut durum,
hem devlet müdahalelerini, hem de serbest piyasacı çözümlerin Qemberce
uygulanmasını ve bağd3§tırılmasını zorunlu (kılmaktadır)".'" ݧte bu arkaplan,
ABD'nde B. Clinton'ın, monetarist politikaların uygulayıcısı R. Reagan ve
onun izleyicisi G. Bush'a kaf§l, yoksulların Y3§am ko§ullarının iyi1qtirilmesi,
sağlık refo.rmu, gençlerin i§ bulması için eğitim reformu gibi sosyal içerikli
vaadlerle; Ingiltere'de ise M. Thatcher hükümetiııiıı yerine sosyal po1itika.l!ga
daha fazla ağırlık vereceğini vaad eden bir b3§ka Muhafazakar J. Major'ın
i§ba§ına gelmesine zemin hazırlamı§tır. Bütün bu geli§meler, Keynes politika­
larının deği§erek, hatta "liberallqerek" kendipe uygulamada bir yer bulacağı
§eklindeki değerlendirmelere yol açmaktadır. Insan hakları açısındansa, içinde
bulunduğumuz dönemde ve yakın gelecek.te, 'jstihdam hakkı 'nın (right to
employmenı) insan haklarının gündemini giderek artan bir ağırlıkla ݧgal
edeceği söylenebilir. Yükselen i§sizlik oranları, sosyal güvencesizlik ve Avrupa
ülkelerinde ݧsizliğe bir "çözüm" olarak gündeme gelen i§ saatlerinin azaltıl­
ması yoluyla ücretlerin dܧürülmesi uygulamalarına kar§ı, 60 yıl önceki sosyal
~e ekonomik taleplerin modernize edilerek yeniden önerilmesi gündemdedir.
I§ olanağı ve i§ güvenliği istemlerinin kaf§ısında, devletin tam istihdamı
sağlamak ve sürdürmek için i§ yaratma ödevine dikkat çekilmektedir. 4' Bu
taleplerin Keynesci müdahaleci devlet uygulamalarını gerektirdiği açıktır.
Fakat 1990'ların ekonomisi de 1930'lardan sonra Keynesci ekonomik politi­
kaların uygulama olanağı bulduğu ekonomik ko§ullardan çok farklıdır. En
b3§ta, çerçevesi uluslararasıdır. Oysa, yapması gerekenlerin. arttığı bir
dönemde ya§amamıza kar§ın, ulusal devletlerin gücü azalmı§tır. Ikincisi, ser­
!Daye üretime dönük olmaktan ziyade mali bir nitelik kazanmı§tır. Ayrıca,
Ikinci Dünya Sava§ı sonrasındaki yeniden yapılanma döneminin büy:ümeye
olanak sağlayan özgül ko§ullan günümüzde artık mevcut değildir. Ustelik,
kapitalizmin çevreye verdiği zarar had safhaya ul3§mı§tır. Daha da önemlisi,
öze ili§kin olarak, 'Refah devleti' dü§ünces.i ve deneyimi, kapitalist toplumda
reformun sınırları hakkında bir derstir." Ikinci Dünya Sava§ı'ndan sonraki
muazzam hükümet müdahalesi, kapitalizmin içine girdiği 1929'dan 1933'e
kadar süren Dünya ekonomik bunalımından sonra kapitalist giri§ime yeniden
hayat vermi§tir, fakat bu müdahalenin amacı toplumun ihtiyaçlarını doyurmak
değildir. Refah devleti uygulamaları boyunca silahlanmaya dönük §irketler
beslenmi§, onlara yeni alanlar açılmı§, ürünleri garantilenmi§tir. "Kapitalizmin
45 Hakan GüJdaj, "Keynes Geri mi Geliyor?", İktisat Dergisi, Temmuz-Agustos 1993, Sayı 340, s. ı4. 46 Tülay Ann, "Keynesçilik UberallC§Crek Geri Geliyol"I, LL, 5.69. 4' Bkz. Sumner M. Rosen, "1lıe Rigbt to Employment", Montbly Review, Volume 45/6, November 1993, 5.1-8.
" "1lıe Editofı Comment", LL, 5. 8.
İNSAN HAKLARI YILLIGI
16
sava§ sonrası
"ahengilı aslında çalı§an sınıfların büyük yenilgileriyle doludur ve
sağlanabildiği kadarıyla da ancak 20-25 yıl sürebilmi§ bir dönemdir, kimbilir
belki kapitalizmde bir parantezdir."49 Sosyal devlette Keynesci uygulamalara
olanak tanınması, ortak yarara dayanma ilkesi gereği değildir. Hem Keynesci
uygulamalara, hem de onların geri ahnı§ına dönük politikalarda belirleyici un­
sur kapitalist sistemin "rasyonel" bir §ekilde i§leyebilmesidir. Sonuç olarak,
önümüzdeki dönemde 'İstihdam hakkı'nı insan hakları gündeminin ana mad­
deleri arasına sokmanın, yeni liberal görܧlerin sosyal hakları İnsan haklarının
gündeminden çıkarma çabasına kar§ı son derece anlamlı ve gerekli olduğunu
söylemek mümkündür. Ne var ki, bu hakkın gerçeklc§tiği varsayılsa bile, kapi­
talist sistemin i§leyi§ yasaları içinde yeni bir reformdan öteye gitmeyecek bu
hakkın çalı§an sınıf1ara gerçek ve kalıcı bir özgürlük sağlayabileceği beklentisi,
kapitalizmin bunca yıllık tarihi dikkate alındığında temelli olmayacaktır.
İNSAN HAKLARI "EVRENSEL" Mİ?
1990'larda insan hakları alanındaki geli§melere damgasını vurması
muhtemel bir ba§ka sorunsal, insan haklarının "evrenselliği" teması etrafında
yürütülmekte olan tartı§malardır. Evrensel bir insan hakları kataloğu var
mıdır? Geleneksel Batılı insan hakları kavramı evrensel geçerliliğe sahip
olabilir mi? İnsan hakları kavramı Batılı olmayan kültürlerde ve politik felse­
felerde ne ölçüde geçerlidir? Birle§mi§ Milletler'in insan hakları kataloğu,
özelde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin evrenselliğinin kabulü, Batılı ~ı­
mayan toplumlara ba§ka bir kültürün değerlerinin empoze edilmesi midir? In­
san haklarının evrenselliği sorunsalının merkezini olu§turan bu ve benzeri
sorular, keskin görü§ ayrılıklarıyla sonuçlanan yoğun tartı§malara konu oluyor.
Evrensel bir insan hakları kataloğu olup olamayacağı tartı§ması da, tıpkı
yeni liberalizmin tezleri çevresindeki tartı§malar, gibi, 1990'lara özgü bir
tartı§ma değildir. Teorisyenler uzun zamandır insan haklarının "gerçek" an­
lamını tartı§maktadırlar. 19. ve 20. yüzyıllar boyunca insan haklarının temeli
olarak bireyci teori hem sağ'dan, hem de sol'dan elc§tirilmi§; sosyalist kanat­
tan bireysel haklara yöneltilen ele§tiriler, insa.~ haklarının ikinci ku§ağı sosyal
haklara me§ru bir zemin hazırlamı§tır. Ote yandan, insan haklarının
evrenselliği üzerine tartı§malar, 2. Dünya Sava§ı'ndan, özellikle de Üçüncü
Dünya ülkelerinin önemli bir kısmının bağımsızlıklarını elde etmelerinden
sonra yeni bir çerçeve ve yoğu~.luk kazanmı§tır. Avrupa sömürgeciliği ve
emperyalizm olguları kar§ısında Uçüncü Dünya ülkelerinin kültürel özellik­
lerine yaptıkları vurgu ve Avrupamerkezciliğin ele§tirisi, 'halkların hakları'nın
yoğun tartı§malarla insan hakları çerçevesine girmesiyle sonuçlanmı§tır. İnsan
haklarının "gerçek" niteliği üzerine insan haklarının ku§akları arasındaki
mücadele 9O'lı yılların insan hakları gündemini de belirlemeye devam
ederken, son yıllarda, insan haklarının liberal yakla§ımının, yine hem sağ'dan,
49
Tülay Ann. Lg.m., s. 72.
1990'LARDA İNSAN HAKLARI
17
hem de sol'dan ikili bir ele§tiriye uğradığı görülmektedir: Sağ'dan, cemaat­
yeni bir versiyonu bireysel insan haklarına kar§ı atağa geçerken;
sol'dan, toplumdaki öncelikler, ihtiyaçlar ve dezavantajlara dayanan kolek­
tivist bir insan hakları yakla§ımı insan haklarının liberal kavranı§ının
me§ruiyetini sorgulamaya devam etmektedir.so
çiliğin
1990'larda insan haklarının evrenselliğine yönelik itirazlar, genelolarak,
§u noktalarda toplanabilir: Batı'nın İnsan hakları anlayı§ı, liberal
demokratik ideolojinin bir uzantısı olduğu gibi, aynı zamanda Avrupamerkezli
bir ideoloji niteliğini de ta§ımaktadır ve son iki yüzyıl boyunca Batı, Batılı ol­
mayan halklara insan hakları alanında bu Avrupamerkezli bakı§açısını dayat­
mı§tır. Batı, insan haklarını bireyetrafında §ekillendirmektedir. Oysa, Asya ve
Afrika gibi Batılı olmayan toplumlarda kolektif, topluluk ve ulus hakları fikri
güçlüdür. Kültürel açıdan, insan haklarını Batı kökenli ki§i hakları ve siyasal
haklar ku§ağına özgülemek adaletsizdir. Çünkü, gerçekte, insan hakları
kültürel bağlamda doğar, büyür ve geli§ir; ondan bağımsız değildir, bu
bütünsel kimlik içinde yer alır. Bu anlamda, bugünkü mevcut Batılı insan
hakları yakla§ımı da 'kültürel' bir biçim olu§turmaktadır. Dolayısıyla, bu Batılı
kültürel biçimin, Batılı olmayan ülkelere empozesİ sözkonusudur. Öte yan­
dan, içinde bulunduğumuz dönemde, "yeni dünya düzeni" tarafından dayatılan
İnsan hakları kavrayı§ı da aynı kültürel biçimin bir uzantısıdır. "Yeni dünya
düzeni", insan haklarını, insan haklarının birinci ku§ağını olu§turan ki§İ hakları
ve siyasal haklara indirgemekte; sosyal haklar alanında ciddi geriye dönü§leri
zorlamaktadır. Kısacası, Batı, ikiyüzlü bir tutum içindedir: Üçüncü Dünya
ülkelerindeki ki§i hakları ve siyasal hakların ihlallerini insan hakkı ihlali olarak
görmekte ve müdahale etmektedir, fakat hem bu ülkelerdeki hem de kendi
ülkelerindeki sosyal hak ihlallerini insan hakkı ihlali olarak kabul etmemekte,
milyonlarca insanı açlık ve yoksulluğa terketmektedir. Oysa, özellikle kimi
Üçüncü Dünya ülkelerinde yoksulluk, köleliğin bir çe§idi haline gelmݧtir,
çocuk emeği sömürüsü, çocuk" fahi§eliği örneklerindeki gibi. Bu nedenle,
Batılı İnsan hakları kavrayı§ı, "Uçüncü Dünya halklarının çıkarlarına" uygun
ba§lıca
dü§memektedir. sı
90'larda Batılı insan hakları kavrayı§ının "evrenselliği" tezİne kar§ı
Üçüncü Dünya'dan yükselen bu seste, kapitalist iktisadi düzenin ele§tirisiyle,
Batılı kültürel değerlerin ele§tirisinin içiçe geçtiği görülmektedir. Birbirinden
ayrı dü§ünülmesi pek de mümkün olmayan bu iktisadi düzen (kapitalizm) ile
onun bütün unsurlarıyla ya§adığı coğrafya(Batı)nın 'bireyciliği', iktisadi ve
~.ültürel açılardan gelen ele§tirilcrin bulu§tuğu ortak noktayı olu§turmaktadır.
Uçüncü Dlinya tarafından kültürel bir eğilim olarak da öne çıkarılan sosyal
SO Rhoda E.Howard, "Cultura! Abso!utism and the Nostalgia for Community", Human Rights Quarterly,
Vol. ıs, No. 2, May 1993, s. 315.
sı Bu paragrafta yer alan görü§ler. a§ağıdaki kaynaktan özetlenerek aktanlmı§tır: Baharruddin Shamsul,
"Human Rights Between Universality and Cultural Conditioning", Development and Cooperatlon
(D+C), No. 3, May/June 1993, s. 4-5.
İNSAN HAKLARI YILLIGI
18
hakların zayıflığının ele§tirisi, yeni liberal politikaların karakterize ettiği,
içinde bulunduğumuz dönemin egemen insan hakları politikalarının
elc§tirisiyle çakı§makta; yoksulların konumunun giderek daha da güvencesiz­
le§tirilmesİ, Batı' dünyasındaki bireyci değerlerin, Batılı olmayan dünyaya
empozesi bağlamında değerlendirilmektedir..
İnsan haklarının 'evrenselliği' fikrine kar§ı kültürel göreceliğin savunul­
masında, Üçüncü Dünyalı toplumların, Batılı ülkelerin belirlediği Birle§mi§
Milletler'den kaynaklanan emperyalist bir liberal insan ha.kları gündeminin
mağdurları olarak dü§ünülmesinin önemli rolü vardır. sı Iki yüzyıldır Batı
dü§üncesinde varolan ve "evrenselliği" ileri sürülen insan hakları anlayı§ına
kar§ı 'küllürel görecelik', farklı kültürlerin kendi ya§am yollarının bir
savunusu olarak ortaya çıkmakta; Batılı insan hakları değerlerine kaqı kül­
türel ve etik göreceliğin henüz yanıtlanmamı§ bu mücadelesi, mevcut ulus­
lararası insan hakları standartlarının "evrenseııiğinİ" de tehlikeye dü§ür­
mektedif. Batılı İnsan hakları kavramının evrenselliği iddiası kar§ısında
kültürel görecelik öğretisi, ahlak hakkındaki kuralların yerden yere deği§tiği,
bu farklılığınsa ancak kültürel bağlamda anla§ılabileceği görü§üne dayanmak­
tadır. Bu öğretiye göre, ahlaki iddiaların kendisinden kaynaklandığı ve ken­
disiyle içiçe geçtiği §ey, kültürel bağlarndır. Evrensel bir ahlak yoktur. Çünkü
dünya tarihi, kültürlerin çoğulluğunun bir öyküsüdür. Dünyada varolan farklı
kültürler kendi değerlerini ürettikleri için, farklı, hatta birbiriyle çatı§an değer
sistemleri birarada varolacaktır. Ahlakın bir ölçütü olarak "evrenselliği" ileri
süren bir giri§im, az ya da çok iyi gizlenmi§ bir emperyalist tutum; farklı bir
kültürün değerlerini egemen kültür içinde eritrneye dönük bir çabadır. s3 Kaldı
ki, ba§arılı bir kültürel emperyalist politika bile, ancak bir ölçüde geçerli ola­
bilir. Çünkü bir kültüre ba§ka bir kültürün değerlerinin empozesi, daima
yüzeysel bir geçerlilik bulabilmi§tir; dünyanın çe§itli toplumsal olu§um­
larındaki kültürel özelliklerin özünün a§ındırılabilmesi mümkün değildir. s4
Toplumsal ve kültürelolguların, bilimsel ayrı§tırma yoluyla ya da verili bir
kültürün katılımcılarının ve destekleyicilerinin perspektifinden tanımlandık­
ları bir yöntem olan 'kültürel görecelik'
erken 20. yüzyılda, Batılıların kendi
beyaz, Hıristiyan toplumlarının ahlaki olarak diğerlerinin üzerinde olduğu
inancına kar§ı geli§mi§tir. Sömürgele§tirme sürecinde, Batı'nın ahlaki üstün­
lük inancı, antrorolojik çalı§malarda diğerlerinin "ilkel" ya da "doğal" kültürler
olarak kabul edili§İnde somutla§mı§tır ve antropolojistlerin beyaz üstünlüğüne
dayanan bakı§ı, Batılı emperyalist politikaları me§rula§tırmaya yaramı§tır.
Batılı güçlerin, yerli toplumlara verdiği zarar giri§imleri açısından bakıldığında,
kültürel görecelik, yerli halkların sömürgeciler, fatihler, misyone~ler ve diğer­
52
Rhoda E. Howard. aynı yer. 53 Bkz. R. J. Vinceni. Human Righl<; and International Relations, Cambridge University Press, Cambridge. 1986. s. 37-38.
54 Bkz. 1I.k.., s. 38.
ss D. Bidney. aktaran Rhoda E. i Ioward. a.g.m.. s. 316.
1990'LARDA İNSAN HAKLARI
19
tarafından çözülme ataklarına kar§ı değerli bir savununun öğretisidir. s6 Bu
bağlamda, kültürel görecelik yalnız bir yöntem değildir, aynı zamanda etik bir
duru§tur: 57 "Diğerlerini" ahlaki olarak belirleyen ve adetleri, gelenekleri ve
leri
inançları olan tek bir kültürün varsayılmasına kar§ı çıkmakta; 'kültürel açıdan
e§itlikçiliği' izlemektedir. 58 Kültürel göreceliğin tanınması, kendi değerlerinin
tanınması ile birlikte gelmektedir. Aılcak onu e§itlikçi kılan kendi değerleri ile
birlikte, ba§kalarının değerlerinin geçerliliğini de tanımasıdır.
Göreceliğin temelindeki ahlaki farklılıkların kabulü fikri, bir kültürel
değerin evrenselliği fikriyle uzla§mayı olanaksız kılmaktadır. Bu noktada, C.
Levi-Strauss'un ba§ını çektiği yapısa1cılık çerçevesindeki antropolojik çalı§­
malar, kültürel görecelik tezlerinin geli§mesinde önemli bir dayanak olu§­
turuyor. C. Levi-Strauss, mutlak değerde bir dünya uygarlığının olmadığını;
dünya uygarlığının herbiri kendi özgünlüğünü koruyan kültürlerin dünya
çapında bir koalisyonundan ba§ka bir§ey olmadığını açıklıyor. s9 Ona göre,
"Büyük insan hakları bildirileri, insanın doğasını, soyut bir insanlık içinde
değil, ( ... ) geleneksel kültürler içinde gerçek1e§tirdiği olgusunu çoğunlukla
unutan bir ideali dile (getiriyorlar)".60 Oysa, "Batı kökenli ( ... ) bir insan hakları
kavrayı§ı yerine, kendimizi bu konuda öteki uygarlıkların geli§tirdiği belirtik
ya da örtük bütün dü§ünlerle aynı düzeyde görmeye çalı§mak olanaklıdır."61
Bu görü§lere yakın bir biçimde, bugün, .farklı kültürel ortamlarda, farklı insan
hakları kavrayı§larının mümkün olduğu iddiası öne sürülmektedir. 62 Buna
göre, bir kültürün insan hakları kavrarrıla§tırmasının 'evrenselliği' iddiasında
bulunmak, etnomerkezci bir tutumdur; oysa bütün kültürlerde özgül insan
hakları kavramla§tırmaları sözkonusu olabilir. Bu görü§ün uygulamada da yan­
sımalarının görülmesi dikkat çekicidir. Farklı kültürel değerlere sahip top­
lumlar, insan haklarının deği§ik ku§aklarını vurgulamaktadırlar: Genel olarak
klasik Batılı liberal insan hakları yakla§ımı mutlak bire~el ki§i hakları ve
siyasal haklara vurgu yaparken, Batılı olmayan Üçüncü Dünya geleneklerinin
çoğu, haklar ve ödevleri topluluk temeli üzerine oturtmakta; ekonomik ve
sosyal haklar ile kolektif haklara özel bir önem vermektedirler. Ülkenin
siyasal sistemi kadar kültürel değerleri de, birey/grup (topluluk) hakları; ki§i
hakları ve siyasal haklar/sosyal haklar; negatif/pozitif haklar üzerine yapılan
S6 Rhoda E. Howard, a.g.m., s. 316-7. S7 .a.k., s. 317. S8 R. J. Vincent, a.g.e., s. 38. S9 Claude Levi-Strauss, Irk ve Tarih, (Çev. Reha Erdem/I-Ialdun Bayn), Metis Yayınlan, İstanbul, 1985, s. 77.
a.k., s. 41.
Claude Levi-Strauss, Mit ve Anlam, (Türkçesi: Şen Süer/Selahattin Erkanıı), Alan Yayıncılık, İstanbul,
1986, s. 79.
62 Bkz. Ajison Dundes Rentc1n, International Human Right'i: Universalism Versus Relativism, Sage
Publications, U.s.A, 1990, s. 54; iLA Cross-Cultural Approach to Validating International Human
Rights: The Case of Retribution Tied to Proportionality", in: ııUlnan Right.. TheOl-Y and
Measurement, David Louis Cingranelii (Ed.), Sr. Martin's Press, New York, 1988, s. 30.
60
61
lNSAN HAKLARI YILU(U
20
tercihi belirlemektedir.63 Dolayısıyla, Batılı insan hakları kavrayı§ı ·ile Batı
kökenli olmayan insan hakları bakı§larının geçerlilik bulduğu kültürel
ortamlardaki ahlaki değerlerin farklılığı olgusu, insan hakları kavramla§tır­
malarında belirleyici dinamiklerden biri olarak görünmektedir: Batılı insan
haklan öğretisinin temeli bireyciliktir. Bireycilik, salt kapitalizme ve pazar
ekonomisine denk gelen "mülkiyetçi" egoist bireycilikten ibaret görülmeyip,
"evrenselci-ahlakçı" boyut gözden kaçırılmasa bile,.64 'birey' fikri, toplulukçu,
kolektivist Batılı olmayan toplumlara yabancıdır. Örneğin, geleneksel Afrika
toplumunda ki§i olmak, belirli bir gruba dahil olmayı ifade eder. Kݧilik,
Batı'daki bireyciliğe zıt bir §ekilde, yalnız bir grup içinde veya ona kaqı
anla§ılabilir. Grup değerleri belirleyici olduğunda da, ödev söylemi, haklardan
daha fazla geçerlilik bulur. 65 Afrikalı dünya göfܧü, "grup dayanı§ması" ve
"kolektif sorumluluklıla karakterize edilir." Bu kıtada topluluğa kaqı
yükümlülüğün, bireysel özgürlükten önce gelmesi, Afrika İnsan ve Halklar
Haklan Şartı'na (1981) da yansımaktadır: Şart'ta bireysel haklara da yer
verilmekle birlikte, kolektif hakların ağırlığı hissedilmektedir. Grup ve ödeve
vurgu, birey çıkarlanndansa, Afrika dü§üncesinin temel insan ihtiyaçlarını
kar§damak üzere örgütlenmi§ bir toplumu öne çıkarmasıyla bağlantılıdır.
"Böylece, geleneksel Afrika kültürlerinin, Batılı liberal kapitalizmde
görülmeyen bir biçimde, sosyal malların dağıtımında adaleti gözettikleri
söylenebilir.-" Afrika'da insan haklan kavramı ve pratiği, kıtanın geçmi§i
(sömürgecilik mirası), kültürü, gelenekleri, değerleri, siyasal ve ekonomik
ko§ullan tarafından belirlenmi§tir. 6I Bir İnsan haklan Şartı tasarlarken de,
Afrikalılar, ancak "kendi toplumlarında daima varolan ahlaki değerleri
kodifiye etmi§lerdir."69
İnsan haklannın "tek" ya da "me§ru" kavramla§tırmasının Batılı değerlerle
bağlantılı
böyle bir
bireysel haklar olduğu fikrinde?O içkin
yakla§ımın bizatihi insan haklarının
Batımerkezciliğe bir yanıt,
"evrenselliği"ni engellediği
€ s Bu konuda bkz. M. Glen Johnson, "Human Rights in Divergent Conceptual Senings: How Do Ideas
64
6!
"
"
61
69
70
Influence Policy Choices?", in: Human Rights Theoıy and Measurement, ıs. 42-43.
Bu aynm için bkz. Guy Haarscher, ''European Cultule, Individual Rights, Collective Rights", in:
Human RJabIS in • Pluralkt World, (Ed. Jan Berting and Others), Unesco and Roosevelt Study
Center Publication, Meckler, Westport, London, 1990, ıs. 151-2.
R. J. Vincent, ....eo, ıs. 39-40. Josiah A M. Cobbah, "African Values and the Human Rights Debate: An African Perspective", Human RJabts Quaı1erly, Vol. 9, No. 3, Auguıst 1987, s. 323.
R. J. Vincent, ....eo, s. 40.
Olusola Ojo, "Understanding Human Rights in Africa", in: Human Rlgbts in aPiuralist World, 5. llS.
..IL, ıs. 118.
Jack Dannetlyı Batılı olmayan kültürel ve siyasal geleneklerin, yalnız insan haklan pratilinden deıil,
insan baklan kavramından da yoksun olduklannı sawnuyor. Ona cöre, insan haklanm içermeyen insan
onuru kavramlClftırmalanna çqitli toplumlarda raıstlanabilir, ama insan baklan kavramı yalnızca Batı
uygariıimm bir eseridir. Bkz. "Human Richts and Human Dignity: An Analytic Critique of Non­
Western Conceptions of Human Rights", The American PoUticai Sdeoce Review, Vol. 16,1982, s. 303­
316.
1990'IARDA İNSAN HAKLARI
21
yönündedir. İnsan haklarının Batılı kavram18..§tırmasına özgülenerek ileri
sürülmesinde "18. yüzyılın Avrupası ile tarihsel bağ vardır, fakat haklar böyle
bir hapsetmeyi gereksinmezler."71 Dahası, insan hakları standartlarını ill§a
etmek için bütün kültürler ahlaki ilke ve değerleri kabul etme yeteneğine
sahiptirler. n Dolayısıyla -bu adla olmayıI\_bCl§ka kavramsal çerçevelerde de
ifade edi1se-, 'insan hakları' kavramı, haldardan b8..§ka kavramları merkezine
alan ahlaki sistemlerde de vardır. Bu dܧüncenin amprik olarak geçerliliğini
görmek, birey ve hak temelli olmayan, ödev-temelli sistemlerin insal) hak­
lanna hizmet edemeyeceği itirazını geçersizle§tinnektedir.73 Öte yandan,
ahlaki sistemler arasında e§it bir etkile§im yoluyla dikkate değer bir yakınlCl§­
manın 7• zaman içerisinde sağl~nabileceğini ileri·· sürmek de mümkündür.
Fakat, geleceğe dönük böyle bir beklenti, görܧ ayrılıklarının kaynaklandığı
sorunların bugünden çözümü için bir temel olu§turamamaktadır. Bunun bCl§­
lıca nedenlerinden biri, günümüzde Birle§mi§ 'Milletler'den kaynaklanan insan
hakları bakı§ına Batıh devletlerin damgasını vurmakta olU§udur. BCl§ka bir
anlatımla, uluslararası hukuk, "e§it" devletler arasındaki ili§kilerden olu§­
mamakta;7! uluslararası insan haklarının standartları da bütün devletlerin
gerçek bir konsensusuyla sağlanmama~tadır. Birle§mi§ Milletler kapsamındaki
sözle§melerin hazırlık çalı§malarına Uçüncü Dünyalı ülkeler de katılmakta
olsalar bile, bunun hükümet elitlerinin katılımından olu§an formel bir katılım;
Üçüncü Dünyalı ülkelerin Birle§mi§ Milletler'in insan hakları sözle§melerini
imzalamalarının da formel bir tanımadan ibaret olduğu ileri s!irülebilir. Bu
noktada, Birle§mi§ Milletler'in 1948 yılında kabul ve ilan ettiği Insan Hakları
Evrensel Bildirgesi'nin gerçekte "evrensel" bir nitelik tWjımadığı yönündeki
iddialar önem kazanmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birle§mi§ Milletler Genel Kurulu'nca
"bütün halklar ve uluslar için ula§ı1acak ortak idealolarak"" ilan edilmekle
birlikte, Bildirge'nin yalnızca Batılı değerleri içerdiği ve Bildirge'ye damgasını
vuran öğretinin de bireyci İnsan hakları teorisi olduğundan77 hareketle, "ev­
rensel" bir nitelik ta§ımadığı görü§ü ileri sürülmektedir. Buna göre, Bildir­
ge'deki hükümler, dünyadaki farklı değer sistemlerİ ile uyumlu değildir, bu ne­
denle de Batılı olmayan ülkeleri temsil etmemektedir. Uluslararası insan hak­
ları standartlarını hazırlamaya katılanlar, ahlaki çe§itlilik gerçeğiyle yüzle§­
71 John O'Manique, "Universal and Inalienable Rights: A Search For Foundations", Human Rlghts
Quaı1erly, Vol.l2, No. 4, November 1990, s. 471.
n Alison D. Renteln, Lg.OL, s. 30.
73 Alison D. Renteln, a.g.e., s. 60. Kaldı ki, haklar kal"§ılıgında ödevleri gerektirir; haklar ve ödevler
arasında mantıksal açıdan bir kaqılıklılık sözkonusudur.Bkz. a.k., s. 44.
'
74 Bu ballamda, Alison D. Renteln, mevcut ahlaki sistemler arasında bugün de ortak egitimleri
saptamanın mümkün oldugunu ortaya koyuyor. Ona göre, bütün kÜıtürlerde cezalandırma, suçun
alırlıgıyla orantısaıdır; bütün kültürler keyfi öldürme ve §iddeti sınırlama egilimindedirler. Bkz. Lg.OL
75 Bkz. R. J. Vincent, a.g.e., s. 45-7.
76 Bkz. Bildirge'nin "Ba§langıç" Bölümü.
77 Ömegin bkz. Josiah A M. Cobbah, a.g.IJL, s. 316.
İNSAN HAKLARI YILLIGI
22
meye ba§lamak yerine, bu sorunu yoksaymaktadırlar. Dolayısıyla, insan hak­
belgelerinin çoğu, dünya çapında payla§ılan değerleri içermediğinden, bu
belgelerin değeri de tartı§malıdır. KJsacasl, Bildirge'nin ilanı, birçok ü!keye
yabancı bir değer sisteminin empoze edilmesi olarak görülmektedir: 78 Insan
Hakları Evrensel Bildirgesi, bir kültürde geçerli olan ahlaki ilkelerden. kay­
naklanmaktadır ve kültürler arasındaki ahlaki bo§luğa atılml§tır. 79 Insan
Hakları Evrensel Bildirgesi'nin evrensel olmadığına ili§kin itirazlara kar§ı ise,
Bildirge'nin ve önda içerilen değerlerin 'evrenselliği' fikri, Bildirge'de bireysel
özgürlüğün asgarisİ tanımlandığı ve kamu bütün ko§ullarda devlet iktidarın­
dan bağı§ık tutulduğu için desteklenmektedir. 80 Bu noktada, özellikle içinde
bulunduğumuz dönemde fıdemokrasiye geçi§" sürecinde bulunan eski sosyalist
ülkelerde Bildirge'nin evrensel karakterine vurgu yapılması dikkati çekmek­
tedir. Sl
ları
İnsan
haklarının
'evrensel1iği'
sorunsalı
etrafındaki
tartı§maların
uluslararası
plandaki yansımalarına gelince, son onyıllarda konunun giderek
daha fazla önem kazandığı görülmektedir. Evrensellik tezi kar§ısında, kültürel
özgüllüklerin öne çıkmasına paralelolarak, insan hakları çerçevesinde bir
yandan da 'kültürel kimlik hakkı' ile ilgili tartı§ma!ar ağırlık kazanmı§tır.
1960'h yıllardan) özellikle Afrikalı Üçüncü Dünya ülkelerinin önemli bir
lasmının bağımsızlıklarını elde etmelerinden sonra, Batılı degerlere kar§ı
Batılı olmayan kültürel değerlerin ifadesi ve savunusunun uluslararası planda,
özelde Birıe§mi§ Milletler kapsamında giderek daha fazla gündeme .geldiği
gözlenmektedir. sz Daha yakın bir dönemde, Birle§mi§ Milletler, Uçüncü
Dünya ülkelerinden gelen 'kültürel ge1i§me' talepleri sonucu, bu konudaki
etkinliklerine özel bir ağırlık vermeye ba§lamı§tır. Gerçekte, Üçüncü
Dünya'nın kültürel geli§me talebi, Batı ya da Batı kültürü tarafından 'bilinç­
78 Bkz. Alison D. Renteln, a.g.e., s. 51-3. Bildirge'nin tartışma yaratan başlıca hükümleri mülkiyet hakkını
düzenleyen 17. maddesi, Batı demokrasilerinin bir gereği olarak değerlendirilen seçimlerle ilgili 21.
maddesi ve evlcnme ve aile kurma hakkını düzenleyen 16. maddesidir.
79 A.Bozeman'dan aktaran, R. l. Vincent, a.g.e., s. 38.
80 Bkz. Dmitry Shestakov, "Is the Universal DecJaration of Human Rights Universal?", in: Human RighlS
and Human Righls f::ducalion in the Process of Transilion to Democracy, s. 66.
Philip Alston, Bildirge'nin evrenscl karaktcrini kabul etmekle birlikte, insan haklarının dinamik
karakteri gereği, Bildirgc'nin de dinamik biçimde yorumlanmasınm farklı kültürel değcrlerin
BiJdirge'de temsil edilmemesi sorununu önleycbileceği görüşünü bcnimsiyor. Bkz. ''The Fortieth
Annivcrsary of the Universal DecJaration of Human Rights: A Time More Reflection Than for
Celcbration", in: Human Righls in aPiuralist World, s. 7-8.
SI Bkz. Dmitry Shestakov, a.g.m.
82 UNESCO'nun 4 Kasım i 966'da ilan ettiği Uluslararası Kültürel İşbirliği İlkeleri Bildirisi'nin, bu bağlam
içinde, Üçüncü Dünyalı ülkelerin kültürel taleplerine Birleşmiş Milletler'ce verilen bir yanıt olarak
değerlendirilme olanağı vardır. Bildiri'nin 1. maddesinde. her kültürün saygı gösterilmesi ve korunması
gereken bir onur ve değere sahip olduğu; her halkın kendi kültürünü geliştirme hak ve ödcvi bulunduğu;
kendi çcşitlilik ve farklılıkları içinde ve birbirleri ile ka~ılık)ı etkileşim içinde bütün kültürlerin, tüm
insanlığa ait ortak mirasın bir parçasını oluşturdukları belirtilmektedir. Metin için bkz. Human Righls:
A Compilation of International Instrumenis, United Nations, New York, 1988, s. 409 vd.
1990'LARDA İNSAN HAKLARI
23
lerin sömürgele§tirilmesi'ne bir kar§ı çıkı§ niteliğini ta§ımakta; Üçüncü Dün­
halklar, kendi kültürlerinİ geli§tirme, yani kültürel kimlik hakkını ileri
sürmektedirler. 83 80'lerin ba§ında kültür sorunu ve kültürel geli§me talebinin
uluslararası topluluğun gündemine getirilmesi sonucu, 'kültürel kimlik
hakkı'nın bir insan hakkı olup olmadığı meselesi hala yanıtlanmı§ değildir.
UNESCO çevresinde tartı§ılmakta olan kültürel kimlik hakkının bir insan
hakkı olarak kabul edilmesi konusunda görü§ler ayrl§maktadır: Bir yanda, kül­
türün bütünselliğin bir parçası, halklar için kapsamlı bir ya§am yolu oldu­
ğundan hareketle kültürel grupların varlıklarını sürdürebilmelerine yönelik
hakları savunulurken,tw diğer yanda, 'kültürel haklar' yoluyla kültürel kimliğin
mevcut uluslararası sözle§melerle zaten korunduğu, bu nedenle, kültürel kim­
lik hakkının ayrıca bir insan hakkı olarak ilan edilmesine gerek olmadığı
görü§ü ileri sürülmektedir.~ Kültürel kimlik hakkını ikinci ku§ak kültürel hak­
lar çerçevesine sıkı§tıran bu ikinci yakla§ımda görüldüğü gibi, 'kültürel ge­
li§me' kavramından anla§ılan da, nereden bakıldığına göre deği§mektedir:
Batımerkezli bakı§, kültürel geli§me kavramını kültüre katılma olanaklarını
geni§letme, yani bireylerin sanatsal, bilimsel, felsefi etkinliklere katılma
potansiyelini arttırma biçiminde formüle etmektedir. Üçüncü Dünya ise, aynı
kavramdan, sömürgele§tirme döneminde Batılı kültürün hegemonyası altında
unutturulmaya çalı§IIan kendi kültürlerinin yeniden hayat bulmasını ve kül­
türel kimliklerinin geli§mesini anlamaktadır. 86 Kültürel geli§me kavramı
üzerinde süregelen bu görü§ ayrılığı, mevcut uluslararası belgelerde de daha
çok Batı'nın anladığı içeriğin yararına somutla§maktadır. Sözgelimi, her halkın
kendi kül.türünü geli§tirme hakkına yer vermekle birlikte (m. I), Uluslararası
Kültürel I§birliği Ilkeleri Bildirisi'nin vurguladığı, daha çok, eğitim ve bilimle
ilgili entelcktüel ve yaratıcı etkinliklerin te§vik edilmesi, herkesin bilgiye ula§­
masının ve sanatsal etkinliklere katılmasının sağlanması gibi genellikle Batılı
içeriğine yakın dü§en bir "ktiltürel geli§me" kavramıdır. Bu Bildiri ile aynı yıl
Birle§mi§ Milletler'ce ilan edilen Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Ulus­
lararası SözIe§mesi'nde tanınan eğitim hakkı, kültürel ya§ama katılma hakkı,
bilim ve sanat özgürlüklerinde ifadesini bulan kültürel haklar formülasyonu,
halen Batılı anlamda bir kültürel geli§mc kavramının içeriğini belirlemeye
devam etmektedir.
yalı
Batılı insan hakları değerlerinin 'evrenselliği'ne yönelik Üçüncü Dünyalı
ülkelerden gelen itirazlar, içinde bulunduğumuz 90'lı yıllarda, giderek daha
83 Ioanna Kuçuradi. "Philosophy Questioning Cultural Development", in: Philosophy and Cultural
Development, Ioanna Kuçuradi and Evandro Agazzi (Eds.), International Federation of Philosophica!
Sodeties and Philosophical Sodety of Turkey, Ankara, 1993, s. 13.
84 Bkz. Rodolfo Stavenhagen, "The Right to Cultura! Identity", in: Human Rights in aPiuralist World, s.
258.
~ Bkz. Jack Donnclly. "I luman Rights, Individual Rights and Collective Rights", in: a.k., s. 58-9.
86 Ioanna Kuçuradi, "'Ine Idea of Development: Its Past and Its Presentl', in: The Idea of Development
Between lt.. Pa... t and Its Future, Ioanna Kuçuradi (Ed.), International Federation of Philosophical
Societies and Philosophical Society of Turkey, Ankara, 1993. s. 12.
24
İNSAN HAKLARI YILLIGI
açık ve yoğun bir §ekilde ifade edilmeye ba§lanmı§tır. Bu bağlamda, insan
hakları alanında son yılların önemli toplantılarından olan Birle§mi§ Milletler
Dünya İnsan Hakları Konferansı'.da. (Haziran 1993, Viyana), Üçüncü
Dünyalı ülkelerin Batılı insan hakları kavraml3.§tırmasını ele§tirerek bu an­
layı§ın 'evrenselliği' s~vına kar§ı çıkmaları önem ta§ımaktadır. Çin, Endonezya
ve Malezya gibi Uçüncü Dünya ülkeleri, Batımerkezli insan haklan
kavrayı§ının 'evrenselliği' dü§üncesihe katılmadıklarını bu toplantıda açıkça
ortaya koymu§lardır. 87 Örneğin, Çin Delegasyonu Ba§kanının sözleri, Batılı
İnsan hakları kavramla§tırmasının evrenseıı~ğine açık bir muhalefet nite­
liğindedir: "Insan haklan kavramı, tarihsel gelişnıenin bir ürünüdür. Bir ülkenin
özgül toplumsal, siyasal ve ekonomik koşullan ve özgül tarih, kültür ve değerleri
ile yakın bir şekilde bağlantzlıdır. Farklı tarihsel gelişme aşamalan, [arklı insan
haklan gerekliliklerine sahiptir. Farklı gelişme aşamalanndaki ya da [arklı
tarihsel gelenek ve kültürel arkaplanlan olan ülkeler de insan haklannın [arklı
anlayışlanna ve pratiğine sahiptirler. Böylece, belli ülkelerin insan haklan
standardı ve modelinin, tek uygun standart ve modelolduğu ve bütün ülkelerin
onlarla uyumlu olma onusunda olduklan düşünülmemelidir ve düşünü­
lemez."88 Üçüncü Dünya'dan yükselen bu sözler, Batılı devletlerin temsilci­
lerince yanıtlanmı§ ve devletlerin insan haklarını koruma ve geli§tirme
ödevinin, onların siyasal, ekonomik, kültürel ve dinsel sistemleri dikkate ahn­
maksızın belirlendiği ve uluslararası topluluk tarafından defalarca onaylanan
insan haklarının evrenselliğinin artık tartı§ma konusu olmaması gerektiği
belirtilmi§tir. 89 Konferans'ın nihai metni niteliğindeki Viyana Bildirisi ve
Eylem Programl 90 da bu bakı§ı yansıtmaktadır: Bildiri'de, insan haklarının "ev­
rensel" niteliğinin tartı§ma dı§ı olduğu açıkça dile getirilmektedir (I. Bölüm,
m.ı). Tüm insan haklarının evrensel, bölünemez bir nitelik t3.§ıdığl; bu hak­
ların kar§ılıklı bağlantı ve ili§ki içinde bulunduğu; uluslararası topluluğun
insan haklarına globalolarak tam ve e§it bir §ekilde ve aynı yönde yürüyerek,
aynı vurgularla yakla§ması gerektiği; ulusal ve bölgesel farklılıklar ile çC§itli ta­
rihsel, kültürel ve dinsel arkaplanların önemi gözardı edilmemekle birlikte,
devletlerin siyasal, ekonomik ve kültürel sistemlerinin dikkate alınmaksızın
hepsinin tüm insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması ve gerçek­
le§tirilmesi ödevine dikkat çekilmektedir (I. Bölüm, m.5). Böylece, Konfe­
rans'ın nihai metninin hazırlık sürecinde, hükümetlerin delegasyonlan arasın­
daki resmi olmayan görü§melerde91 ana tartı§ma konularından biri olan insan
haklarının "evrenselliği" sorunsalı, nihai metinde insan haklarının evrenselliği
fikrine merkezi bir önem verilmesiyle sonuçlanmı§tır. Bununla birlikte, Bildiri,
devletler arasındaki özgül farklılıkların gözardı edilmemesi gereğinden
87 David P. Forsythe, ..g.DL, s. 394. Aynca bkz. s. 397. 88 Aktaran, Inek.e Boerefijn, "World Conrerence on Human Rights", Netherlands Quar1erly of Human Rights. Voı. ll, No. 3, 1993, s. 294-5.
89 Hollanda Dışişleri Bakanının bu yöndeki sözleri için bkz...IL, s. 295.
90 Metin için bkz. Human Rights Law Journal (HRW), Vol. 14, No. 9-10, 30 November 1993, s. 352 vd.
91 Bkz...IL. s. 35 ı.
1990'lARDA İNSAN HAKIARI
25
sözetmesiyle (I. Bölüm, m.S), bu konuda ortaya çıkan ciddi tartı§malan da
yansıtmaktadır. 91
Öte yandan, Dünya İnsan Hakları Konferansı'nın Asya Bölgesel Toplan­
Sonuç Bildirisi93 (Bangkok, 2 Nisan 1993), insan haklarının 'evrenselliği'
dܧüncesine katılmakla birlikte, Birle§mi§ Milletler'in insan hakları politika­
larının bir ele§tirisi niteliğini de tCl§ımaktadır. Bildiri'nin Ba§langıç bölümünde,
uluslararası insan hakları belgeleri ile getirilen uygulamayı sağlamaya dönük
mekanizmaların, yalnız inSan haklarının birinci kU§ağınl olu§turan ki§i haklan
ve siyasal haklarla ilgili olduğuna; oysa ekononıik, sosyal ve kültürel haklar ile
ki§i hakları ve siyasal hakların birbirinden ayrılamaz bir nitelik ta§ıdığına
dikkat çekilmektedir. İnsan haklarının uygulamasında çifte standarttan kaçı­
nılması gereği dile getirilirken, bu konuda uyu§maz değerlerin kar§IICl§tırılması
ve empoze edilmesi değil, i§birliği ve konşensusla te§vik yoluna gidilmesi
vurgulanmaktadır. Bildiri'de, Birle§mi§ M.illetler'in demokratikle§tirilmesi
zorunluluğu açıkça belirtilmektedir (m.3). Insan haklarının evrensel doğası
kabul edilirken, dinamik ve geli§en bir uluslararası norm olu§turma süreci
bağlamında ulusal ve bölgesel farklılıkların ve çe§itli tarihsel, kültürel ve
dinsel arkaplanların öneminin akılda tutulması gereğinin altı çizilmektedir
(m.8). Ayrıca, geli§me hakkının uluslararası makroekonomik düzeyde gerçek­
le§tirilmesinin ana engeli olarak Kuzey ve Güney, zengin ve yoksul arasındaki
uçurumun geni§lemesi belirlenmekte (m.18); buna paralel biçimde, yoksulluk
da, insan haklarının tam olarak gerçekle§mesinin ana engellerinden biri
olarak kabul edilmektedir (m.19). Dünya Insan Hakları Konferansı Afrika
Bölgesel Toplantısı Sonuç Bildirisi94 (Tunus, 6 Kasım 1992) de insan hakları­
nın evrensel doğasının tartı§ma dı§. olduğunu (m.2) açıkça belirtmekle birlik­
te, hiçbir hazır modelin evrensel düzeyde öngörülemeyeceğini, çünkü her
ulusun kültürel gerçekliklerinin ve her halkın gelenekleri, standartları ve
değerlerinin gözardı edilemeyeceğini vurgulamaktadır (m.S).
tısı
Asya ve Afrika ülkelerinin Dünya Konferansı bölgesel toplantılarındaki
sonuç bildirileri dikkate alındığında, bu devletlerin mutlak bir göreceliği
benimsemedikleri, insan haklarının 'evrenselliğini' ilkece kabul etmelerinden
anla§ılmaktadır. Ancak, Batı kökenli bireysel haklara da insan haklarının diğer
ku§akları kadar değer tanımakla birlikte, her iki kıta, kendi kültürel özgül­
lükleri bağlamında insan hakları kavramına yakla§ma eğilimindedir: Asya da,
Afrika da, Batılı İnsan hakları modelinin kendilerine dayatılmasına kar§ı çık­
makta, bu nedenle de Kuzey/Güney çeli§kileri içinde sosyal hakları, geli§me
hakkını ve halkların kendi geleceklerini belirleme ile kendi kaynaklarını
kontrol etme hakkını özel bir öJ1emle vurgulamaktadırlar. Kısacası, Viyana
Konferansı 'nın gösterdiği, Batılı olmayan ülkelerin insan haklarını reddet­
91 Ineke Boerefıjn, Lg.m., s. 295. 93 Metin için bkz. URU, Vol. 14, No. 9-ıo, 30 November 1993, s. 370-1. 94 Metin için bkz. Lk., s. 367-8. 26
İNSAN HAKLARI YILLIGI
içeriğini tartı§ma talebidir. Bu ülkeler, "benzerlikler içinde
farklılığın tanınmasında ısrar ediyor ve Batı damgalı olara~. dü§ündükleri etik
normlara tamamen uyumu reddediyorlar." Bu noktada, Uçüncü Dünya'nın
endi§esi, daha çok Batılı emperyalizmin yeni bir çe§idi olarak, "insan hakları
emperyalizmi" tehlikesine yöneliyor. 95
meksizin, onun
Üçüncü Dünya'dan Batılı insan hakları modelinin 'evrenselle§tirilmesi'ne
itirazlarda, insan haklarının liberal bireyci haklara indirgen.~esine
muhalefet açıkça kendini göstermektedir. Bu ele§tirinin gerisinde, Uçüncü
Dünyalı kültürlerin kapitalist sİstem içinde girdikleri homojenle§me sürecine
kar§ı direni§lerinin varlığından da sözedilebilir. Ba§ka bir anlatımla, 'bireycilik'
gibi kapitalist sistemin değerlerinin "evrenseııe§tirilmesi"ne duyulan tepkide,
aynı zamanda kültürel tekbiçimlile§meye zemin olu§turan sömürü ili§~ilerine
boyun eğmek istemeyi§in bir yansıması görülebilir. 96 Bu anlamda, Uçüncü
Dünyalı ülkelerin, insan haklarını Batılı içeriğine indirgerneyip, ona kendi
eksenlerinden yakla§malarında etik açıdan savunulabilecek değerli bir tavır
alı§ vardır. Öte yandan, Batılı değerlerin, özelde Batılı insan hakları kavrayı§ı­
nın 'evrenselle§tirilmesine' kar§ı çıkarken, Dünya Konferansı Asya ve Afrika
Bildirilerinde, kültürlerin sabit1e§tirilerek, farklı kültürler arasındaki alı§­
veri§in olumlu, zenginle§tirici etkilerini engelleyen muhafazakar bir eğilim de
görülmemektedir. Sözkonusu bildirilerde, Batı kökenli bireysel haklara insan
haklarının diğer ku§akları ile e§it değer verilmesi ve insan haklarının tümü
arasındaki tamamlayıcı ili§kiye değinilmesi, bildirilerin etnomerkezci bir
tutumla kaleme alın~adığının ba§lıca göstergeleri olarak değerlendirilebilir.
kar§ı
Batılı değerlerin empoze edilmesine kar§ı çıkarken, kendi kültürel
değerlerini en üstün değerler olarak kabul eden bir uca savrulma eğilimi,
bugün kültür konusundaki ba§lıca sağ yönelimlerden birini olu§turmaktadır.
Bu bağlamda, kültürlerin göreceliğini mutlaklaştıran bir eğilim, bir toplumun
kültürünün en değerli olduğundan hareket eden felsefi bir konumdur ve bir
toplumun kendi kültürel değerlerine etnomerkezli bir bağlılığı savunur. 97 Bu
anlamda, insan haklarını Batılı içeriğine e§itleyen bir konum ne kadar
etnomerkezci ise, deği§mez değerlerden yola çıkarak -eğer insan hakları Batılı
bir kavram olduğu için temelden reddedilmiyorsa-, insan haklarının farklı
kültürlerde mutlaka farklı içerikle re sahip olacağını kabul eden, farklı kültür­
lerin moral değerleri arasındaki etkile§imi reddeden bir Batılıla§ma kar§ıtı
dü§üncede de aynı etnomerkezci tutum içkindir. Bu bağlamda, farkçılığı mut­
lakla§tırmanın, 'yeni' ırkçılıkla bağlantısı önem kazanmaktadır ki, bu ırkçılıkta
baskın tema biyolojik soyaçekim değil, kültürel farklılıkların a§ılamazlığı
95 Rainer Tetzlaff, ''The 'Universality' of Human Rights in Theory and Practice in: Human Rİghts and
Development: German and International Comments and Documents, (pub. by Foundation
Development and Peace), RainerTetzlaff (Ed.), Bonn, 1993, s. ı3.
96 Bu konuda bkz. Samir Amin, Avrupamerkezcilik: Bir İdeolojinin Eleştirisi, (çev. Mehmet Sert).
Ayrıntı, İstanbul. 1993, s. 20.
97 Rhoda E. Howard, a.g.m., s. 315.
tl
,
1990'LARDA İNSAN HAKLARI
27
dü§üncesidir. 98 Görecelik, her kültüre kendi kültürünü dayattığı- qoktada,
muhafazakar bir konuma saplanmaktadır. Dolayısıyla, sorun, "ba§ka" bir
kültürün kendini dayatmasına boyun eğme ile kendi kültürel değerlerini
yüceItme arasında hassas bir noktada durmaktadır.
Kültürel kimlik hakkına yönelik kimi itirazlarda da, bu hakkın muhafaza­
kar bir nitelik ta§ıdığından hareket edilmektedir. Buna göre, kültürel kimlik
hakkı durağandır, oysa, kültürler, iç ve dı§ faktörlerin etkisiyle deği§me
eğilimindedir. 'Kültürel kimlik hakkı' fikri, bütün kültürlerin korunması
gerektiği dܧüncesinden yola çıkar, ancak, birçok kültür yeniden ezilmenin
öğelerini içerir, böylece de kültürel kimlik hakkı yeniden ezilme hakkı olur. 99
Bu açıdan, kadınlara kar§ı geleneksel ayrımcılığın ve §iddetin hakim olduğu
kültürler özel bir önem ta§ımaktadır. Dolayısıyla, farklı toplumlardaki ahlaki
değerlerin içeriği tartı§ılmayıp, bütün kültürel özellikler yalnız kültürel bir
değer oldukları için "korunması gerekli" kabul edildiğinde, insan haklarının
temelindeki e§itlik, özgürlük ve karde§lik temalarıyla çatı§an ahlaki normların
korunmasının da kültürel kimlik hakkının kapsamına girme tehlikesi vardır.
Bu nedenle, kültürel özelliklerin bir insan hakkı kapsamında korunması
ancak, insan haklarının baskıdan kurtulmayı sağlayan, özgürle§tirici pota n­
siyeliyle uyumlu olduğu ölçüde sözkonusu olabilmelidir. Benzer bir sapta­
manın 'farklılık hakkı' bakımından yapılması da mümkündür. Farklılık hakkı,
ancak her türden farklılığı, (cinsiyet, kültür, cinsellik... ) kabul eden, bu fark­
lılıkları onaylayan ve te§vik eden, fakat onların egemenlik ve baskı ili§kileri
haline gelmesine izin vermeyen bir tarzda kurulabilir. Bu noktada, yeni sağ'ın
önemli argümanlarından biri olan sınıfsal farklılıkların da aynı çerçevede
dü§ünülmesi fikrinin, insan haklarının özü olan özgürle§me içeriğini zedele­
meksizin mümkün olamayacağını belirtmek gerekir. Çünkü sömürü ve ege­
menlik olmaksızın sınıfsal farklılıkları dü§ünmek mümkün değildir}OO Kültürel
farklılıkların mutlakla§tırılmasının, siyasal muhafazakarlıkla sonuçlanması ise,
sorunun bir ba§ka boyutudur. Kültürel mutlakçılığın kabulü, sanki siyasal
rejimler yokmu§ gibi, gerçekte siyasal göreceliğin de kabulü ve tüm rejim tip­
lerinin, İnsan haklarının e§it kültürlerine sahip rejim tipleri olarak görülme­
sine yol açmaktadır. 101 Bu dü§ünceninse, diktatörlükleri dahi me§ru kılan bir
noktaya varması mümkündür.
İnsan
haklarının
'evrensclliği'
sorunsalı
etrafındaki
tartı§maların
yoğunluk kazandığı son yılların siyasal ve kültürel arkaplanına bakıldığında,
aslında insan hakları çevresindeki bu tartı§maların daha genݧ bir tartı§ma
Etienne Balibar "Bir Yeni-Irkçılık Var mı?", içinde: Etienne Balibar ve Immanuel Wallerstein, Irk,
Ulu.';;, Sıoıf: Belirsiz Kimlikler (çev. Nazlı Ökten), Metis Yayınlan, İstanbul, 1993, s. 30.
99
Kültürel kimlik hakkı üzerine yürütülen tartı~malann bir özeti için bkz. l. Herman Burgers,
"Introduction Item: The Right to Cultural Identity", in: Human Righl'i in aPIuralist World, s. 25 ı -3.
100 Ellen Meiksins Wood, "Sıvil Toplumun Yararlan ve Zararlan", Dünya Solu, Kış-Bahar '92, Sayı 8, s.
98
20.
101
Rhoda E. Howard, a.g.m., s. 336.
28
İNSAN HAKLARI YILLIGI
süreci ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Sözkonusu olan, bir yanıyla da,
Avrupa ya da Batı terimiyle kar§ılanan 'modernite' dünyasının ele§tirisidir.
"Postmodern" bir dünyada ya§adığımız savı, 'modern' değerlerin sonunu da
ilan etmektedir. Kültürler ile söylemlerin çoğulluğunun kabul edilmesi
öncülüne dayanan "postmodern politik durum", total ahlaki göreliliği, postmo­
dernitenin seçeneklerinden biri olarak sunmaktadır. lOl Dolayısıyla, evrenselci
projelerin hayat bulmasına olanak tanımayan mutlak ahlaki göreliliğin karak­
terize ettiği bu "durum", insan haklarının evrenselliği dü§üncesiyle de bağda§­
mamaktadır. Daha doğrusu, 'evrensel' bir tasarım olarak insan hakları da için­
de ya§adığımız "postmodern" dünyada olanaksızla§makta; bu "durum", insan
hakları gibi kendi ilkeleri etrafında ko§ulların sürekli dönü§ümünü gerekli
kılan öğretilere ya§ama §ansı bırakmamaktadır. Bu açıdan, kolektif ve 'büyük'
bir hedefin yokluğunun karakterize ettiği, sınırsız bir çoğulculuk fikrinden
kaynaklanan postmodernizm, muhafazakar bir tutumu da barındırmakta; her
tür dönü§türmenin olanaksızlığından/gereksizliğinden hareketle toplumdaki
egemenlik ve baskı ili§kilerini de farklılık ve çoğulculuk adına me§rula§tıran
bir i§levi yerine getirmektedir.
Aydınlanma çağının birçok kavramının sorgulanıp, ele§tirildiği günü­
müzde, bu yeniden dü§ünme süreci, modern Aydınlanma dü§üncesinin doğur­
duğu insan haklarına, onun 'evrenselliği' üzerindeki tartı§maların daha bir
yoğunluk kazanmasıyla yansımaktadır. Bunun, Batılı değerlerin 'evrensel­
liği'nin sorgulanması anlamında olumlu bir yönünün bulunduğunda ku§ku
yoktur. Batı'nın, Aydınlanma dü§üncesiyle bütün dünyayı evrensel bir tasarı
içine sokmaya çalı§ırken takındığı etnomerkezci tutumu yargılanırken, 'ev­
rensel' bir insan hak~~rı anlayı§ı olamayacağı yönündeki itirazlar, Avrupa kar­
§ısında tanımlanan "Otekilinin kendini yeniden ifade etmeye ba§ladığı süreçte
bir kimlik sorunu olarak gündeme gelmektedir. Diğer yandan, Batılı olmayan
kültürlerin, insan haklarının özgürleştirici potansiyelini geli§tirdikleri ölçüde,
sahici bir evrensel insan hakları tasarımının olu§umunda zenginle§tirici bir rol
oynayabilme olanakları da vardır. Batı tarafından "Batılı olmayan" biçiminde
tanımlanmı§ toplumların, 'Batılı' değerlerin kendilerine dayatılmasına direni§­
lerinin etik açıdan me§ruiyeti tartı§ma götürmemekle birlikte, bu saptamanın,
Aydınlanma'nın soyut 'evrensellik' fikrinin reddiyle sonuçlanmasının zorunlu
olmadığı belirtilmelidir. Gezegenimizdeki bütün toplumların dünya kapitalist
sisteminde bütünle§mesi, artık geriye dönülmez bir evrenselle§menin nesnel
ko§ullarını da yaratmı§ken, evrenselciliğe tepki, kültürel çe§itliliği (ve ona
bağlı etik değerleri) yeniden sağlamayı dü§leyen bir geçmi§ ütopyacılığına
dönܧebilir. ı03 Aydınlanma'nın evrenselciliği, özgürlük, e§itlik ve karde§lik
değerleri henüz ta§ıdıkları potansiyeli tüketmemi§lerdir. "Ilerici kafalar için
( ... ) daha ileri gitmek üzere, kapitalizmin yarım kalmı§ evrenselciliğini, gerçek
102 Agnes HeUer ve Ference Feher, Postmodern Polıtık Durum, (Türkçesi: Şükrü Argın ve Osman
Akmhay), Öteki Yayınevi, Ankara, 1993, s. 19.
103 Samir Amin, ..goe., s. 19-20.
1990'LARDA İNSAN HAKlARI
29
bir evrenselciliğin ko§ullarını yaratarak a§mak sözkonusudur."l04 Batılı evren­
selci öğretinin bizzat terminolojisi kendi kendini yalanlarken,los bugün sorun,
sahici bir evrenselliğe doğru yol alabilmektir. Bu da, ancak tüm kültür dünya­
larının, ezilen, horlanan sınıf ve kesimlerin aktif katılımıyla; tüm farklılıkların
göze alınması, tüm ezilen kesimlerin kendi haklarım dayatmaları ile sağlana­
bilir. 106 Şimdiki sorun, Batılı liberal öğretinin ötesine geçen bir insan hakları
öğretisinin kurulmasıdır ki, bu süreçte atılacak ilk adımlardan biri, Batı'nın
ötesinde bir dünyanın farkında olmaktır. 107
ULUS-DEVLETİN KRİzİ: ULUSAL AZıNLıK HAKLARININ YÜKSELİşİ
80'li yılların sonlarından bu yana milliyetçi-ırkçı akımların yeniden yük­
seli§i, insan haklarına yönelik ciddi tehdidi de beraberinde getiriyor. Özellikle
Avrupa'da geli§en saldırgan milliyetçilik, ırkçılık, yabancı dü§manlığı olguları,
bugüne değin uluslarası İnsan hakları hukukunda kabul edilmi§ anti-ırkçı,
e§itlikçi, ayrımcılık kar§ıtı ilkelerin yoğun ihlaliyle sonuçlamyor. Bir yandan,
Doğu Avrupa'da sosyalist blokun çökü§üyle ba§göstere~ 'milli mesele'nin
gündeme getirdiği etnik §iddetin, diğer yandan özellikie Uçüncü Dünya'dan
Batı'ya göç olgusuna kar§ı atağa geçen yabancı dü§manı hareketlerin
Avrupa'da yaygın tezahürü, aslında Avrupa'ya özgü sayılan insan hakları
değerlerinin bu kıtada krize girdiğini belgeliyor.
Ulusal, etnik, ırksal kimliklere bağlı §iddetin insan haklarını tehlikeye
soktuğu içinde bulunduğumuz ko§ullarda, insan hakları normlarının üretildiği
uluslararası alanda ise, bir yandan insan haklarının doğası gereği ırkçılığın, ya­
bancı dü§manlığının ve saldırgan milliyetçiliğin §iddetle kınandığını gözlerken,
diğer yandan, ilk bakı§ta çeli§kili görünen bir biçimde, etnik, ulusal kimliklerin
insan hakları çerçevesinde korunmasının giderek önemini arttırdığına tanık
oluyoruz. Bu geli§me ise, "adil ve objektif azınlık hakları standartlarının ve
onların etkin i§lerliğinin kurulmasının bu çatı§maları elimine etmeye ya da en
azından hafifletmeye yardım edebileceğine İli§kin bir bilincin geli§mesi" ile
açıklanma eğilimini ta§lyor. 108
104 .. ko, s. 20. 105 Evrenselci öğreti, insanlığın kardqliği adı altında, gerçekte erkelderin kardqliğinden (brotherhood of man) sözeder. İnsan haldan kavramının kökeni de 'erkelderin haklan'dır (rigltu ofman). 1118. yüzyıla
ait ideolojik belgelerde de facto ihmaller vardı- en çok da beyaz olmayanlar ve kadınlar unutulmuştu.
Ancak zaman geçtikçe bu ve diğer ihmaller, evrenseki öğreti başlığı altında bu gruplan da açık
biçimde içerecek şekilde düzeltilmiştir." Immanuel Wallerstein, "Kapitalizmin İdeolojik Gerilimleri:
ırkçılık ve Cinsiyetçilik Kaf§ısında Evrensekilik", içinde: Etienne Balibar ve Immanuel Wallerstein,
..g.e., s. 4 ı.
106 Taner Akçam, ݧkenceyi Durdurun! İnsan Uaklan ve Marksizm, Aynntı, İstanbul, 1991, s. 77.
107 K.r§. R. J. Vincent, ..g.e., s. 37.
108 Gudmundur Alfredsson and Alfred de Zayas, "Minority Rights: Protection by the United Nations",
IIRLJ, 26 Februaıy 1993, Vol. 14, No. 1-2, s. 1.
30
İNSAN HAKLARI YILLIGı
Aslında, azınlık gruplarına ilgi, modern ulus devletin 16. ve 17. yüzyıl­
larda yükseli§i ve bu sistemİ yansıtan bir uluslararası hukukun doğu§uyla bir­
likte gündeme gelmi§tir. 109 Bu anlamda, etnik, dinsel ve dilsel azınlık grup­
larının korunması yeni bir olgu değildir. Modern devleti, ortak bir dil, din ve
kültür olgularıyla kendini gösteren "milli birlik" ideali karakterize etmekte
olduğuna göre, bu ortaklıkları payla§mayan grupların dı§lanması ve ezilmesi
de devletlerin öz-kimlikler:inin temelini olu§turan aynı idealin bir sonucu
olarak gündemdedir. Bu nedenle, ulus devlet içindeki egemen dile, dine ve
kültüre dahil olmayan "azınlık"taki grupların gerek insani, gerek pragmatik
nedenlerle korunması giri§imleri de, ulus devletin tarihiyle ba§aba§ gitmekte­
dir. HO Bununla birlikte, uluslararası hukukta azınlıkların korunması belli
konjonktürlere bağlı olarak önemini arttırmı§ ya da azaltmı§tır. Örneğin,
Birinci Dünya Sava§ı sonunda, azınlıkların uluslararası planda korunması ­
sınırların yeniden çizilmesine bağlı olarak-, andla§malar, konferansıar, Mil­
letler Cemiyet i etkinlikleri ve devasa bir literatürle bir "moda" durumunu
andırırken, Ikinci Dünya Sava§ı sonrasında bu akımın modası geçmi§ görün­
mektedir. lll İkinci Dünya Sava§ı'ndan sonra BirIe§mi§ Milletler örgütünün
kurulması ile ba§layan insan haklarının uluslararasıla§ması sürecinde 'birey',
uluslararası hukukun öznesi olarak görülmeye ba§lamı§ ve azınlıkların hakları
da ayrı bir grup hakları kategorisinden çok, birey hakları çerçevesinde
.dü§ünülmü§tür. Bu dönemde, devletler hukuku literatüründe genellikle dev­
letler hukuku düzeyinde azınlık himayesinin bir geleceği olmadığı görü§ü tem­
sil edilmi§tir. lu Bununla birlikte, süreç içinde evrensel düzeyde tanınan insan
hakları arasında azınlıkların haklarına da ayrıca yer verilmesi gerektiği
yönünde bir eğilim geli§mi§ ve bunun ilk somut sonucu BirIe§mݧ Milletler'in
Ki§İsel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözle§mesinin (1966) 27. maddesi
olmu§tur. Maddeye göre; "Etnik, dinsel ya da dilsel azınlıkların bulunduğu
devletlerde, bu azınlıklara mensup ki§ilerin, gruplarındaki öteki üyelerle bir­
likte topluluk olarak kendi kültürlerinden yararlanmak, kendi dinlerinİ
açıklamak ve uygulamak ya da kendi dillerini kullanmak hakları yadsınamaz."
Bu hüküm, bireyler üzerine in§a edilmi§tir1l3 ve bubakımdan uluslararası
109 Bkz. Patrick Thomberıy, International Lawand the RighıS or Mınorities, Clarendon Press, Oxford,
1991, s. ı.
HO Ancak, azınlıklann korunması, tarihte daima sistemli bir görünüm anetmez. Örneğin, erken
dönemde, özellikle dinsel azınlıklar lehine koruyucu hükümler içeren uluslararası sözleşmeler yoluyla
sistematik olmayan bir koruma sözkonusudur. Sürecin ikinci a§amasında, Birinci Dünya Savaşı
sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti, üçüncü aşamada ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan
BirlC§miş Milletler örgütleri çerçevesinde azınlıklar sistematik bir korumaya kavuşturulmuştur. Bkz.
Natan Lemer, Group Righls and Discrimination iD International Law, Maninus Nijhoff
Publishers, DordrechtlBoston/London, 1991, s. 7.
111 J. Kunz'dan aktaran Patrick Thornberıy, a.g.e., s. 6.
112 Ayşe Füsun Arsava, "Ulusal Grup Haklan ve Bu Konuda Meydana Gelen Gelişmeler', AÜS8FD,
Proresör 8edri Gürsoy'a Armağan, Cilt 47, Haziran-Aralık 1992, Sayı 3-4, s. 14.
1990'LARDA İNSAN HAKLARI
31
insan hakları hukukunun azınlıklara ili§ldn 1990'lara değinld düzen­
lemclerinin genel eğilimini yansıtmaktadır. 114 Son zamanlara kadar azınlık
hakları üzerine geçerli olan klasik standartlar, her ikisi de e§itlik ilkesi
üzerinde temellenen iki ana öğeyle özetlenebilir: Bunlardan biri 'ayrımcılık
yasağı'dır, diğeri ise, azınlık özelliklerinin ve geleneklerinin korunmasıiçin,
farklı muamele de dahil olmak üzere, uygun araçların sağlanması gerekliliği
olarak tanımlanabilecek lls 'özel haklar'dır.
80'lerin
sonlarından
bu yana, milli, etnik ve kültürel kimliklerin önemini
birlikte, azınlıkların korunmasında da yeni bir evreye girildiği
gözlenmektedir. Bu bağlamda, Ki§isel ve Siyasal Haklar Sözle§mesi'nin 27.
maddesinin çerçevesini çizdiği, azınlık haklarını e§itlik temelinde bireyin hak­
ları olarak §ekillendiren. mevcut klasik yakla§ımın a§ılarak azınlık haklarına
yeni standartlar kazandırma yönündeki eğilimler önem ta§ımaktadır. Şimdi,
bireyler üzerİne yapılanan azınlık hakları kavramla§tırmasının, uluslararası
hukuk düzeyinde "etnik bir uluslararası grup hakları beklentisiline yanıt ver­
mekten uzak bulunduğu saptanmakta, ulusal grup haklarının tesisi ihtjyacı
vurgulanmakta ve bunun için de "ulusal grupların §u anda deği§im içinde
bulunan devletler hukuku düzeni ile uyum içinde devletler hukuku hak ve
mükellefiyetIeri ile donatılması" yapılması gereken i§ olarak belirlenmekte­
dir. 116 Ba§ka bir anlatımla, yeniden yapılanan uluslararası sistemde, ulusal
azınlıkların uluslararası hukukun özneleri olarak kabul edilmesi gerekli
görünmekte ve "azınlıkların himayesi(nin), azınlık mensuplarının diğerleri ile
tam olarak e§it kılınmasından daha fazlasını gerektir( diği)"u7 savunulmak­
tadır. Etnik grupların uluslararası hukukun özneleri olarak tanınmaları ve
uluslararası insan hakları andla§malarının da azınlıkların haklarını grup hakkı
olarak tanımaları yönündeki eğilim 1l8 egemen olmaya ba§larken, ulusal grup
haklarına doğru dönü§ümün tamamlanabilmesi için, ulusal grupların self­
dcterminasyon hakkının önemli bir dayanak olu§turduğu kabul edilmekte ve
bu doğrultuda, uluslararası hukukta, self-determinasyon'un halklara tanınıp,
arttırmasıyla
Bu hüküm çerçevesinde, bireyselolarak tanınan azınlık haklannın, kolektif haklann tanınmasını da
yönündeki görü§lerin bir eleştirisi için bkz. Douglas Sanders, "Collective Rights", Human
Righ1 Quarjerly, Vol. 13, No. 3. August 1991, s. 374.
114 Azınlık hakları ile ilgili uluslararası düzenlemelerin incelenmesi hakkında bkz. Ayşe Füsun Arsava,
Azınlık Kavramı ve Azınlık lIaklarının Uluslararası Belgeler ve Özellikle Medeni ve Siyasal Haklar
Süzleşınesinin 27. Maddesi ışığında İncelenmesi, AÜSBF Yayını, Ankara, 1993; "Azınlık Haklan ve
Bu çerçevede Ortaya Çıkan Düzenlemeler", AÜSBFD, Prof. Dr. Gündüz Ökçün'e Armağan, Cilt 47,
Ocak-Haziran 1992, Sayı 1-2, s. 51-62; Gökçen Alpkaya, "Uluslararası İnsan Haklan Hukuku
Bağlamında Alınlıklara ili§kin Bazı Gelişmder", İnsan Hakları ytlhğı, TODAİE Yayını, Cilt 14,
1992, s. 147-176.
ı 15 Gudmundur Alfredsson and Alfred de Zayas, a.g.m., s. 2.
116 Ayşe Füsun Arsava, "Ulusal Grup lIakları ve 8u Konuda Meydana Gelen Gelişmeler", s. 15.
117 a.k., s. 16.
llS Bkz. Peter Juviler, "Are Collective Rights Anti-Human? Theories on Self-Oetermination and
Practice in Soviet Successor States", /'IIetherlands Quarterly or Human Righl.., Vol. 11, No. 3, 1993,
113 gerektirdiği
s.281.
32
İNSAN HAKLARI YILLIGI
ulusal gruplara tanınmadığı yönündeki görü§ de yava§ yava§ ağırlığını kaybet­
mektedir. ll' Bugüne değin geçerliliğini koruyan azınlıkların self-determi­
nasyon hakkına sahip olmadıkları yönündeki yaygın eğilim, yeni uluslararası
sistemin gereklerine uygun bulunmamakta, "eğer hukuk devletine dayalı bir
yeni dünya düzenİ kurulacaksa, hukukun ve onun uygulamasının da son siyasi
geli§meleri yansıtması" zorunluluğundan hareketle, Itkolektif bir self-determi­
nasyon hakkının tanınması için temelleri yeniden dü§ünmek" gerekli
görülmektedir. uo Bu bağlamda, yerel ya da federal özerkliğin kazançlarının
merkezi hükümetin otoritesi altında kalmaktan daha ağır bastığından kalka­
rak, kolektif self-determinasyon'un mümkün olduğunca "özerkliği" amaçla­
ması gerektiği vurgulanırken, uı bir 'bölge'nin kolektif self-determinasyon
hakkının uluslararası planda tanınması yoluyla sağlanacak özerklik ya da
bağımsızlığın hayati öneme sahip olduğu da savunulmaktadır. uz Bu görü§lere
paralel olarak, self- determinasyon üzerİne temellenen maksimalist taleplere
artık devletlerin kar§ı durmaktan vazgeçip, 'özerklik' iddialarına bir yanıt
olarak azınlıkların self-determinasyon hakkını kabul etmeye ba§layabile­
cekleri de mümkün görülmektedir. 123
Günümüzde, uluslararası hukuk literatüründe azınlıkların korunmasına
ili§kin klasik çerçevenin a§ılması yönündeki eğilimin egemenlik kazanmasına,
uluslararası belgelerde azınlık haklarına ili§kin yeni standartlar geli§tirme
giri§iminin ko§ut gittiği gözlenmektedir. Özellikle Sovyetler Birliği'nin
çözülü§ünden sonraki birkaç yıllık süreç içinde kabul edilen yeni uluslararası
insan hakları belgelerinde, azınlık haklarını yeni standartlarakavu§turma
çabası temeldir. Gerek Birle§mi§ Milletler, gerek bölgesel sistemler düzeyinde
tanınan yeni belgelerle azınlık haklarının çerçevesi geni§letilmekte; azınlık­
ların korunması için yeni mekanizmalar geli§tirilmektedir. Bu yöndeki son
birkaç yıllık hızlı geli§menin ba§ını ise AGIK çekmektedir. "Yeni dünya
düzenilınİ belirleyen siyasi ~urumlardan biri olarak ve aynı zamanda bir
'Avrupa' kurumu olarak AGIK, özellikle kendi bölgesinde~ milli problem­
lerin rotasını çizme çabasındadır. Gerçi azınlık hakları AGIK belgelerinde
Sovyetler Birliği'nin çözüıü§ünden önce de ihmal edilmemi§tir. Ancak, bu
belgelerde azınlık hakları, uluslararası insan hakları hukukunun klasik
yakla§ımına uygun olarak ele alınmı§tır. Örneğin, Helsinki Nihai Senedi'nde
(1 Ağustos 1975), ülkelerinde azınlık bulunan devletlerin, bu azınlıklardan
olan kݧilerin hukuk önünde e§itlik haklarına saygı gösterecekleri; bu ki§ilere
insan haklarından ve temel özgürlüklerden etkin olarak tümüyle yararlanma
olanağını sağlayarak, bu alandaki mc§ru çıkarlarını koruyacakları beIİrtilmek­
119 AY§e Füsun Arsava, "Ulusal Grup Hakian ve 8u Konuda Meydana Gelen Gelilimeler", s. 15.
120 Peter Juviler, Lg.m., s. 281. P.Juviler, et.nik temelde bir self-determinasyon hakkından çok, ban§ı
tehdit etmeyi§i. demokratik ve adil brr nitelik ta§ıdığından hareketle "bölgesel" self-determinasyon
hakkına yakın duruyor. Bkz. Lk., s. 272.
ıu Lk., s. 281.
UZ Lk., s. 282.
123 Bkz. Patrick Thornbeny, Lg.e., S. 218.
ı990'LARDA ıNSAN HAKlARI
33
tedir. l14 Yine, Viyana Belgesi'nin (15 Ocak 1989) de, genelolarak He1sinki
Nihai Senedi'nin çizgisini izlediği söylenebilir. LU Bununla birlikte, Doğu
Bloku devletlerinin resmen yıki1dığı 1989 sonrasında, "yeni Avrupa düzeni"nin
hukuk devletine dayalı "demokratik" boyutunu çizen ve "insan hakları üzerine
bir Avrupa Anayasası"lU olarak ilan edilen Kopenhag Belgesill' (29 Haziran
1990) ile azınlık haklarının bu klasik çerçeveden sıyrılma süreci de b3.§latılml§­
tır. Azınlıklara ili§kin e§itlik temelindeki mevcut hakları da yineleyen
Kopenhag Belgesi'nin yeniliği, bu çerçevenin geni§letilmesine ve a§ılmasına
dönük yeni, özgül haklara da yer vermi§ olmasıdır. Belge'ye göre, ulusal azın­
lıklara mensup ki§iler, iradelerine kaf§1 herhangi bir asimilasyon giri§iminden
özgür olarak, etnik, kültürel, dinsel ve dilsel kimliklerini ve kültürlerini tüm
yönleriyle sürdürme ve geli§tirme hakkına sahiptirler. Bu bağlarndaki dikkat
çekici nitelikteki kimi hakları ise, özel alanın yanısıra kamusal alanda da ana­
dilini özgürce kullanma; kendi eğitsel, kültürel ve dinsel k~rumlarını, örgüt­
lerini ya da derneklerini kurma; kendi ülkeleri içinde ve kendi ülkeleri dı§ın­
daki ba§ka devletlerde aynı etnik ya da ulusal kökeni, kültürel mirası ya da
dinsel inançları payla§an ki§ilerle ili§ki kurma haklarıdır (m.32). Öte yandan,
Belge'nin, azınlıkların korunması için devletlere yüklediği yükümlülüklerin
ağırlığı da hissedilmektedir: Devletler azınlıkların kimliklerinin korunması için
gerekli ko§ulları yaratacaklar (m.33); azınlıklara resmi dili öğrenme zorunlulu­
ğunu dayatmaksızın kendi anadillerini öğrenmeleri için yeterli olanakları tanı­
yacaklar; eğitim kurumlarındaki tarih ve kültür öğretiminde ülkelerindeki
azınlıkların tarih ve kültürlerini de dikkate alacaklar (m.34); azınlıkların kim­
liklerinin korunması ve geli§tirilmesi ile ilgili katılım da dahil olmak üzere,
azınlıkların kamusal nitelikli i§lere etkin katılmalarına saygı göstereceklerdir
(m.35). Kopenhag Belgesi'nin önemli hükümlerinden biri ise, azınlıkların
etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerinin korunması için gerekli ko§ulların
yaratılmasında elverݧli araçlardan biri olarak, ulusal azınlıkların özgül tarihsel
ve bölgesel ko§uııarına kar§ılık gelen uygun yerel ya da özerk yönetimleri vur­
gulamasıdır (m.35). Ayrıca Belge, azınlık sorunlarının çözümü için devletler
arasında hukuk devleti ilkesine dayalı diyalog yoluyla i§birliğini öngörmekte
(m.36) ve Birle§mi§ Milletler ve Avrupa Konseyi de dahil olmak üzere yetkili
uluslararası örgütlerle i§birliğini gerek!i bulmaktadır (m.39).
Kopenhag Belgesi ile AGİK'in ulusal azınlıklar üzerine çizdiği politikada
aradan geçen birkaç yıl içinde köklü bir deği§im görülmemekte, daha yeni
114
l/a-VII, para. 4. Metin içiR bkz. Human Rlghts in International Law, Basic: Texts, s. 368. ııs Bkz. "ilkeler', m. 18-19. Ancak, Viyana Belgesi, ulusal azınlıklann anadillerini kuııanma hakkım düzenlemesi bakımından bir yenilik de içermektedir. Bkz. "İnsani ve Diger Alanlarda ݧbirligi", m. 45.
Metin için bkz. a.k., s. 410, 421.
ll' Kavram Sidorova'ya aittir. Aktaran, Ane Bloed, "A New CSCE Human Rights 'Catalogue': The
Copenhagen Meeting of the ConCerence on the Human Dimension of the CSCE", in: The Human
Dimen.sion of the HelsinldProcess, The Vienne Foıiow-up Meeting and Its Arkrmath, A Bioed
and P. Van Dijk (Eds.), Martinus NijhofC Publishers, Dordrect/Boston/London, 1991, s. 42.
ll7 Metin için bkz. Human Rights in International Law, Bask TexlS, s. 424 vd.
İNSAN HAKLARI YILLIGI
34
AGİK belgeleri de hemen hemen aynı ilkeleri tekrarlamaktadır. Bu
bağlamda,
Kopenhag Toplantısı'ndan hemen sonra gerçekle§en Paris
Zirvesi'nde de azınlıklar problemi ba§lıca gündem maddelerinden birini
olu~turmu~; Zirve sonucunda ilan edilen Paris Şartı'nda (21 Kasım 1990) dev­
letler, halkları arasındaki dostane ili~kilerle birlikte barı§ın, adaletin, istikrarın
ve demokrasinin, ulusal azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerin
korunmasını ve bu kimliklerin güçlendirilmesine yönelik ko§ulların yaratıl­
masını gerektirdiğine İlݧkin derin inaçlarını açıklaml§lardır.l ıs Paris Şartı'nın,
ulusal azınlıkların daha iyi korunması ve ulusal azınlıklar konusundaki i§bir­
liğinin arttırılması yönündeki acil ihtiyaçtan yola çıkarak gerçekle§tirilmesini
öngördüğü ulusal azınlıklar üzerine uzmanlar toplantısı (Cenevre, 19
Temmuz 1991) sonucunda açıklanan raporda da temelleri Kopenhag'da atılan
ilkeler geli§tirilmi§tir. Sözkonusu raporun dikkati çeken bazı noktaları
arasında §unlar belirtilebilir: Devletler, ulusal azınlıklara mensup ki§ilerin
kamu ya~amı, ekonomik etkinlikler ve kendi toplumlannın inşasıyla ilgili
olanaklara etkin biçimde sahip olmaları için gerekli ko§ulları yaratacak­
lardır. n' Azınlıkların korunması için uygulanabilecek demokratik yollar ara­
sında, yerel ve özerk yönetimin yanısıra, bölgesel (territorial) temeldeki özerklik
ve bölgesel temelli özerkliğin uygulanmadığı durumlarda da, ulusal azınlık­
lann öz-yönetimi dikkati çekmektedir. l30 Bunun yanısıra, devletler, ulusal
azınlıklar arasındaki enformasyon akı§ına özel bir önem vererek, kamu otori­
telerinin müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlar dikkate alınmakslZın ulusal
azınlıklar arasındaki ileti§imin önemini vurgulamakta ve ulusal azınlığa dahil
bir ki§inin kendi ülkesindeki veya ba§ka bir ülkedeki ortak kimliği payla§tığı
ki§İ1er ile bağlantısının cezaİ ya da idari bir yaptırıma bağlanmayacağını taah­
hüt etmektedirler. 131
•
AGİK'in İnsani Boyut Moskova Toplantısı Belgesi (3 Ekim 1991) de,
ulusal azınlıklar konusunda özellikle Kopenhag Belgesini ve Ulusal Azınlıklar
üzerine Uzmanlar Toplantısı Raporunu vurgulayarak, bütün AGİK belge­
lerini teyid etmekte ve bu belgelerdeki ilkelerin tam ve erken uygulamasına
çağrıda bulunmaktadır (m.37).
Relsinki Belgesi'nde (10 Temmuz 1992) ise, Paris Şartı'nda "Avrupa'da
çatı§ma tehdidinin azaldığı"132 yönünde yapılan saptamanın pratikteki
yanlı§lanı§ının etkileri görülmektedir. Helsinki Belgesi'nde, ~iyana Belgesi,
Kopenhag Belgesi ve Cenevre Raporu'yla birlikte tüm AGIK taahhütleri
teyid edilirken,133 çatı§maları önleme temasının belirleyici olduğu gözlenmek­
tedir: Belgede, barı§ı korumaya ili§kin öğeler ağır basmakta; ulusal azınlıklarla
IZI "Gelecek İçin Rehber İlkeler" Bölümü, "İnsani Boyut" altba§lılı, para. 3. Metin için bkz... k., s. 455. 129 Reportofthe CSCE Meeting of Experfs on National Mlnorities, Geneva, 1991, Bölüm IV, para. ı. 130 Bölüm IV, para. 10-11. 131
132
133
Bölüm Vii, para. 1. Bkz. "Gelecek İçin Rehber İlkeler" Bölümü, "Güvenlik" altba§hğı, para. 4. "Helsinki Kararlan", Vi: "insani Boyut", m. 23. 1990'LARDA ıNSAN HAKLARI 35
araçlarla ve diyalog yoluyla yapıcı bir §ekilde ele alın­
tehdit ya da zor kullanımından kaçınılarak bölgeler içindeki etnik
kompozisyonun deği§tirilme amacının güdülmemesi vurgulanmaktadır. l34 Bu
bağlamda, ulusal azınlıkları da içeren gerilimlerde "erken uyarılıyı v~ mümkün
olan en erken 3.§amada harekete geçmeyi sağlaması amacıyla AGIK Ulusal
Azınlıklar Yüksek Komiserliği oIWjturulmWjtur. 135
ilgili
sorunların barı§çı
ması,
AGİK'in ulusal azınlıklar konusunda belirlediği siyasi ilkelerin, Avrupa
Konseyi'nde de tam uyumla benimsendiği, Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı
sonucunda ilan edilçn Viyana Bildirisi'nde (9 Ekim 1993) açıklıkla görülmek­
tedir. Dahası, AGIK belgelerindeki ulusal azınlıklar konusunda Avrupa
Konseyi ile i§birliği çağrısına, Avrupa Konseyi tarafından, "Ulusal Azınlıklar"
üzerine bir ek'i de içeren bu Bildiri ile yanıt verilmi§tir: Konsey üyesi dev­
letler, "Kopenhag ve diğer AGİK belgelerindeki ulusal azınlıkların korunması
ile ilgili taahhütleri tamamen yerine getirme" kararındadırlar.l~ Devletler,
ulusal azınlıkları,n problemlerinin çözülmesine katkı bağlamında, "Avrupa
Konseyi ve AGIK Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği arasındaki yakın
ݧbirliği niyetlerini" de açıklamaktadırl.ar. 137 Bildiri 'de ayrıca, ulusal azınlıklara
mensup ki§ilerle ilgili olarak Avrupa Insan Hakları Sözle§mesine ek bir pro­
tok<?lün taslak çalı§malarının ba§latılması kararla§~ırılmı§tır.l38 Dolayısıyla,
AGIK'in Avrupa Konseyi ile i§birliğine girerek, AGIK düzeyindeki taahhüt­
lerin, Avrupa Konseyi içinde hukuksal yükümlülüklere dönü§türülmesİ
amacının 139 gerçeklc§tirilmesi sürecinde, Viyana Bildirisi ile önemli bir adım
atılmı§tır.
134 "Helsinki Kararlan", Vi: "İnsani Boyut", m. 26-27. 135 "Helsinki Kararlan", ii: "AGİK Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği", m. 3. Helsinki Belgesi ile önleyici diplomasinin bir aracı olarak dü~ünülen AGİK Ulusal Azınlıklar
Yüksek Komiserli~i'nin çabalan ise, faaliyete geçti~i 1 Ocak 1993 tarihinden bu yana AGİK
bölge~indeki, özellikle de eski sosyalist devletlerdeki ulusal azınlıklarla ilgili potansiyel çatı§malann
önlenmesine yönelmiştir. Bu bağlamda, Komiserlik, ilk etapta Baltık devletleri Estünya, Litvanya ve
!..etünya'daki Rus azınlıklan ile ilgili olarak Baltık devletleri ve Moskova'ya; Slovakya'daki Macar
azınlıklar ve Macaristan'daki Slovak azınlıklar ile ilgili olarak Slovakya ve Macaristan'a diplomatik
ziyaretlerde bulunmuştur. Komiserlik, aynca, Romanya'daki Macar azınlıklar ve Makedonya ve
Arnavutluk'daki azınlıklarla da ilgili olarak diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Bkz. Nelherlands
Quar1erly or Human RighlS, Vol. ll, No. 2,1993, s. 217·9; Vol. ll, No. 3,1993, s. 331-2.
136 "Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin Kontrol Mekanizmasının Reformu, Ulusal Azınlıklar ve
Irkçılı~a Karşı Eylem Planı Üzerine Avrupa Konseyi'ne Üye Devletlerin Devlet ve Hükümet
Başkanlannın Viyana Bildirisi", EK ll: "Ulusal Azınlıklar", para. 8. (Metin için bkz. URU, Vol. 14,
No. 9-10, 30 November 1993, s. 373 vd.)
137 aynıyer,para. ıo.
138 aynı yer, para. 15.
139 AGİK Ulusal Azınlıklar Sorunu Üzerine İnsani Boyut Semineri'nde (Mayıs 1993) resmi olmayan bir
raporda bu amaç açıklıkla dile getirilmiştir. RapOrda AGİK düzeyindeki politik andıaşma ve
taahhütlerin Avrupa Konseyi içinde uluslararası hukuksal yükümlülüklere dönüştürülmesi için,
Avrupa Konseyi üyesi devletlerin hızla "Bölgesel ya da Azınlık Dilleri için Avrupa Şartı"nı imzalama
ve onaylama ve "azınlık haklan üzerine Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'ne ek bir protokolü" kabul
etme girişimini başlatmalan salık verilmektedir. Bkz. CSCE Human Dlmenslon Semlnar On Cue
İNSAN HAKLARI YILLIGI
Ulusal azınlık haklarına yeni standartlar kazandırma sürecinde Birlqmi.§
Milletler'ce kabul edilen U'usal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara
Mensup Ki§ilerin Haklarına Ili§kin Bildiri'ninl '" (18 Aralık 1992) ise ayrı bir
önemi vardır. Bildiri'nin en önemli yönü, b8§lıb8§ına azınlık haklarına
.hasredilen ilk uluslararası insan hakları belgesi ph1§udur. l41 Bildiri'nin ~k
haklarına getirdiği yeni standartlarınsa, AGIK ilkeleriyle büyük ölçüde
örtü§tüğü gözlenmektedir: Ulusal azınlıkların bir yandan bugüne değin ulus­
lararası düzeyde. kabul edilmi§ qitlik temelindeki hakları yinelenirken, diğer
yandan hakların içeriğini geni§letici nitelikte kimi hükümlere yer verilmekte­
dir: Azınlılôara mensup ki§iler, k.ültürel, dinsel, toplumsal, ekonomik ve
kamusal Y8§ama tam olarak katılma hakkına; ulusal düzeyde ve gerektiğinde
bölgesel düzeyde, mensup oldukları azınlığa ya da Y8§adıkları bölgeye ili§kin
kararlarda etkili bir yer alma hakkına; kendi derneklerini kurma ve yönetme
hakkına; kendi gruplarının üyeleriyle ve b8§ka azınlıklara mensup ki§ilerle,
aynca sınırlann ötesinde b8§ka devletlerin ulusal ya da etnik gruplarıyla ya da
dinleri veya dilleriyle bağlı oldukları yurtt8§larıyla özgür ve barı§çı ili§kiler
kurma ve sürdürme hakkına sahiptirler (m.2). Bildiri'de devletlerin azınlıklara
kaf§ı yükümlülükleri ise oldukça geni§ biçimde ele alınmaktadır: Heqeyden
önce, devletler, ülkelerindeki azınlıkların varlığını ve kimliğini tanıyacak ve
azınlıkların kimliklerini ilerletmeye özgü ko§ul1arın yerlqtirilmesini
kolayla§tıracaklardır (m.l). Bu bağlamda, devletler, azınlıkların kendi özellik­
lerini ifade etmelerini ve kendi kültürlerini, dillerini, dinlerini, geleneklerini
ve adetlerini geli§tirmelerini sağlamaya yönelik ko§ulları yaratmak için; azın­
lıklara mensup ki§ilerin anadillerini öğrenmelerine ya da anadillerinde
öğretim görmelerine yönelik uygun olanaklara sahip olmaları için; ülkelerinde
bulunan azınlıkların tarihlerini, geleneklerini, dillerini ve kültürlerini tanı­
malarını te§vik etmek için ve ülkelerinin ~konomik ilerleme ve geli§mesine
tam olarak katılabilmelerini sağlamak için önlemler almakla yükümlüdürler
(mA). Aynca devletler, ulusal politika ve programları ile b8§ka devletlerle
yaptıkları i§birliği ve yardım programlarını da azınlıklara mensup ki§ilerin
mqru çıkarlarını gözönüne alarak hazırlama ve uygulama yükümlülüğü altın­
dadırlar (m.S).
Birle§mi§ Milletler'in Dünya İnsan Hakları Konferansı sonucunda ilan
edilen Viyana Bildirisi ve Eylem Programı (25 .Haziran-1993) da, devletlerin
ve uluslararası topluluğun, azınlıklara mensup ki§ilerin haklarını koruma
gereğini belirtirken, azınlık haklarının standardı olarak Birlqmi§ Milletler'in
plusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Ki§ilerin Haklarına
Ili§kin Bildirisini ölçü almakta141 ve' bu Bildiri'de kurulduğu biçimiyle ulusal
Studies On National Mlnorltles Issue&: Posltln Results, "Report on Discussion Group 2", (Jean­
Pierre Worms, moderator), May 28, 1993, m. 3, para. 4.
140 Metin için bkz. RRU, Vol. 14, No. 1-2, 26 February 1993, s. 54 vd.
141 Gudmundur Alfredsson and Alfred de Zayas, a.g.m., s. 3.
142 Bölüm II/B, m. 26. Metin için bkz. RRU, Vol. 14, No. 9-10, 30 November 1993, s. 352 vd.
1990'LARDA ıNSAN HAKLARI
37
azınlıklara me~up ki§ilerin haklarının etkin biçimde gerçekle§tirilmesi ve
korunması için Insan Hakları Komisyonu'nu usuller ve araçlar geli§tirmeye
çağırmaktadır.1.0
Gerek AGİK, gerek Avrupa Konseyi, gerekse Birle§mi§ MillIetler
düzlemlerinde azınlık haklarına getirilen yeni standartlara toplu olarak
bakıldığında, tanınan yeni haklarla azınlık haklanna daha geni§ bir çerçeve
kazandırıldığında kU§ku bulunmamakla birlikte, ele alınan bütün belgelerin
azınlık haklarını kolektif haklar olarak değil, bireysel haklar olarak
betimlemesi dikkat çekicidir. Sözkonusu uluslararası belgeler, azınlıkların
kolektif haklarından değil, azınlıklara mensup ki§ilerin haklarından
sözetmektedir ("persons belonging to mmorities"). Bu açıdan azınlık hakları
konusunda son dönemdeki uluslararası geli§melerin, azınlıkların yeni
uluslararası sistemde azınlık kimliklerine bağlı bir self-detenningsyon hakkı ile
donatılma beklentisine henüz yanıt vermediği görülmektedir. Ote yandan, ele
alınan belgelerin bir ba§ka vurgusu, azınlıklara tanınan hakların "devletlerin
egemen e§itliği, ülkesel bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığı"na aykırı olarak
kullanılamayacağı yönündedir. l44 Bu eğilim de, azınlık haklarınin klasik
çerçevesi içinde kalmaktadır. Çünkü, genel uluslararası hukuk ve azınlık
hakları, bir yandan azınlıkların varlığının ve kimliklerinin korunmasını ve
geli§tirilmesini vurgularken, diğer yandan -çeli§kili bir biçimde- devletlerin
egemenliğini ve bölgesel bütünlüğünü korumaktadır. 145 Dikkati çeken bir
b8§ka nokta ise, yeni belgelerle, azınlıklara mensup ki§ilerin haklarının
"hukuk devleti. temelinde demokratik bir çerçevedeli gerçekle§tirilmesi
gereğidir. l .t6 Azınlık haklarının korunması ve gerçekle§tirilmesi konusunda
Birl~mi§ Milletler ile bölgesel sistemler, özellikle de Avrupa Konseyi ve
AGIK arasındaki i§bir1iğinin vurgulanması ise belgelerin dikkat çekici ortak
bir b8§ka yönünü olu§turmaktadır.
Uluslararası belgelerin bu genel nitelikli gözden geçirilmesinin sonu­
uluslararası örgütlerin ulusal azınlıklara yönelik 9O'lardaki politikaları
hakkında,
8§ağıdaki
çıkarsamalarda
bulunmak mümkün görünüyor:
Uluslararası insan hakları normlarının üretildiği örgütsel düzlemlerde, etnik,
dinsel, dilsel azınlık kimlik/erine bağlı bir self-determinasyon hakkının kabulü
. bugün için sözkonusu olmamakla birlikte, yeniden yapılanan dünya düze­
nindeki 'yerellC§me' eğilimini kaf§ılar biçimde, yeni uluslararası belgelerin
cunda,
143 Bölüm II/B, m. 25.
144 Ömeı in bkz. (BM) Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Ki§ilerin Haklanna
İIi§kin Bildiri, m. 8/4; (Avrupa Konseyi) Viyana Bildirisi (9 Ekim 1993), EK II: "Ulusal Azınlıklart,
para. 3; (AGİK) Kopenhag Belgesi, m. 37; Paris Şartı, "Yeni Bir Demokrasi, Ban§ ve Birlik Dönemi"
bölümünde, "Katılan Devletler Arasında Dostane İli§kiler" altba§lııı, para. 3.
145 Bkz. Gudmundur Alfred.sson and Alfred de Zayas, a.g.m., s. ı.
146 Ömegin bkz. (BM) Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Ki§ilerin Haklanna
İIi§kin Bildiri, para. 6; (Avrupa Konseyi) Viyana Bildirisi, EK II: "Ulusal Azınhklar", para. 3; (AGİK)
Kopenhag Belgesi, m. 36.
38
'bölgesel' self-determinasyon hakkının tanınması yönelimini banndırdıkları 147
söylenebilir. Uluslararası belgelerin "devletlerin bölgesel bütünlüğü" ilkesini
muhafaza etmeleri ise, bu 'yerellC§me' eğiliminin, ulus devletlerin henüz
ortadan kalkmadığı içinde bulunduğumuz süreçte ulus devlet yapıları içinde
ve ona aykırı d~meyen bir 'bölgesel özerklik' modeli yoluyla sağlanacağının
i§areti olarakdeğerlendirilebilir. Bu noktada, illUl devletlerden olU§an bir
dünya sisteminden, geleceğin "§ehir devletleri"ne doğru dönܧümde,l4a
'bölgesel self-determinasyon', bu evrili§in önemli hukuksal dayanaklarından
biri olmaya aday görünmektedir. Diğer yandan, merkezi devletlerin gücünün
azaltılıp, yerel örgütlenmelerin güçlendirilmesine doğru bu geçi§ sürecinde,
uluslararası örgütler, azınlıkların self-determinasyon hakkını açıkça .tanı~
masalar da, azınlık haklarına getirdikleri daha gcni§çerçeveyle, bölgesel
özerklik taleplerini cesaretlendirmektedirler. Bu bakımdan henüz ulus
devletlerin çözülüp, yeni bir uluslararası sistemin ill§asının çok b3§ında
olduğumuz bir dönemeçte, azınlıklara mensup ki§ilerin haklarına yapılan
vurgu, §imdilik beklenen ulus devleti 3§ındırma i§levini yeterince kaf§ılamak­
tadır. Uluslararası merkezlerden üretilen belgelerin azınlıklara mensup ki§i­
lerin haklarının korunmasında devletlere yüklediği yeni yoğun görevler ise, bu
geçi§ sürecine ulus devletlerin engel olmalarının önlenmesine yönelik direk­
tifler biçiminde okunabilir. Azınlık haklarına iJi§kin yeni düzenlemeleri
getiren uluslararası belgelerin, bir yandan azınlık kimliklerip.i güçlendirip, ge­
li§tiren hakları tanıyan ve sözgelimi, ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın azın­
lıklar arasındaki bağlantıyı te§vik eden politikaları ile diğer yandan "bölücü­
lüğü" mahkum eden tutumları arasında ise, açık bir çeli§ki bulunmaktadır. Bu
da, uluslararası örgütlerin azınlık politikalarıyla bÜiünle§meyen hareketlerin
"bölücü", "terörist" giri§imler olarak damgalanma olasılığının het zaman için
mevcut olduğunun bir göstergesidir. 'Yeni dünya düzeni'nin azınlık haklarına
ili§kin olarak getirdiği bir ba§ka nokta, azınlık haklarının "hukuk devleti"ne
dayalı bir demokratik sistemde korunabileceği d~üncesidir ki, bu, yeni dünya
düzeninde ekonomik düzeyde piyasa sistemine, siyasi düzeyde liberal demok­
rasilerin egemenliğinin refakat etmesine paralelolarak, liberal demokratik sis­
temin, azınlıkların korunmasının önko§ulu sayıldığını ortaya koymaktadır.
Azınlık haklarına ili§kin belgelerin öneml.e altını çizdikleri, azınlıkların korun­
ması konusunda Birle§mi§ Milletler, AGIK ve Avrupa Konseyi arasındaki i§­
birliği ise, bu geçi§ sürecinde uluslararası örgütlerin artan rolünü belgelemek­
tedir ve son birkaç yıllık süreç içinde bu doğrultuda önemli mesafe katedil­
mi§tir.
Uluslararası insan hakları belgelerinde azınlıkların hakları bağlamında
vurgulanan "yerellc§me" eğilimi, gerçekte yeni dünya düzeni'nİn karakteris­
147 Özellikle bkz.
(AGİK) Kopenhag Belgesi, m. 35; (BM) Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel
Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklanna iJi§kin Bildiri, m. 2{3; (AGİK) Cenevre Raporu, Bölüm IV,
para.l0.
148 Bkz. Riccardo Petrella, "Geleceğin Şehir Devletleri", NPQ, Cilt 1-3, Kış 1992, s. 61-6.
I990'IARDA ıNSAN HAKLARI
39
tiklerinden biri olarak, bir süredir ulusal pazarların 3§ılıp, uluslarüstü merkez­
lerde alınmakta olan kararların ulus devletlerin rolünün azaltılması yoluyla,
doğrudan yerel merkezler eliyle yürütülmeye b3§lanması ihtiyacına kar§ılık
dܧüyor. Çünkü ulus devletler sermayenin uluslararasıl3§tığı günümüzde
uluslararası iktisadi merkezlerden üretilen kararların yerine getirilmesinde
i§levsizle§tikleri gibi, 'köstekleyici' roller de oynayabiliyorlar. Bu bağlamda,
·"globalle§me" ise, "yerelle§me" eğilimini tamamlayarak, sermayenin uluslar­
arası1a§masına paralel biçimde, iktisadi ve siyasi sistemin artık ulus devletlerce
değil, uluslarüstü merkezlerce yönetilmesini ifade ediyor. Dolayısıyla, ulus
devletlerin zayıflatılmasındaki önemli rolleri nedeniyle, azınlık gruplarının
kimliğinin tanınması sorunuyla, yalnız özgürlükçü hareketler ve hükümetler
değil, "ulusa§ırı §irketler ve mali acentalar't149 da ilgileniyorlar. Ulus devletlerin
gününün dolduğunun ilan edildiği günümüzde -özellikle Avrupa bölgesinde
Avrupa Birliği'ne katılma saikiyle de- yaygınla§an (mikro) milliyetçilik ulus
devletleri parçalarken, uluslararası kurumların azınlık haklarına vurgusu da
~enzer bir ݧlevi yüklenerek ulus devletlerin a§ındırılmasına yardımcı oluyor:
Insan hakları belgelerindeki azınlık haklarına ili§kin yeni düzenlemelerin,
özellikle ulusal azınlıkların kendi ülkeleri dı§ındaki ülkelerde ya§ayan aynı
etnik, dinsel, dilsel kimliği payla§an grup üyeleriyle bağlantısını te§vik etmesi
ve bu gruplar arasındaki enformasyon akı§ını devletlere bir yükümlülük olarak
yüklemesi, azınlık kimliğine vurgu dolayımıyla, ulus devletlerin güç­
süzle§tirilmesine katkıda bulunuyor. Ba§ka deyi§le, uluslararası kurumların
"bölgesel farklılıklara insan hakları adı altında yurgu yapması" ve "o farklılık­
ların artmasına çalı§ması", uluslararası kapitalist ideolojinin en yakın rakibi
olan ulus devletin zayıflatılması amacına yöneliyor. 1so
Azınlık hakları bağlamında ele alınan yeni uluslararası insan hakları ~l­
gelerinde kuvvetle vurgulanan Birle§mi§ Milletler, Avrupa Konseyi ve AGIK
i§bir1iği, aynı zamanda "küresel bir hukuk düzenilininisi de habercisidir. B3§ka
deyi§le, globalIe§me ye ona refakat eden bölgeselle§me eğilimlerinin iktisadi
düzeyine paralelolarak, siyasi ve hukuki düzeyde de kuruml3§ma süreci
ya§anmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa bölgesinde ulus devlet mekan lı hukuk­
tan, ulusalüstü hukuka geçi§ sürecinde 'yerel' hukukların daha az ulusal, ama
daha fazla Avrupalı olduğu gözlenmektedir. is2 Ancak, Avrupa bölgesel
kurumlarına damgasını vuran "Avrupalı" kimliğinin, yalnız bölgesel düzeydeki
egemenliğiyle kalmayıp, 'global' bir hukuk düzeninin de temel belirleyicisi
olacağı öngörülebilir. Ulusal azınlıklarla ilgili uluslararası. düzenlemeler
bağlamında bakıldığında, bir Avrupa kurumu olarak AGIK ilkelerinin
149
Bkz. Peter Juviler, a.g.m., s. 282. 150 Baskın Oran, "Milliyetçilik, Nereden Nereye? Tarihsel Bir Bakı§" (Söylt!§i), Marksizm ve Gelecek, Sayı
isı
iS2
5, 1992, s. 80-81.
Kavram için bkz. Brian Urquhart, ''Toprak Bütünlüğü Kutsal Değildif', NPQ, Cilt 1-3, Kı§ 1992, s. 31.
Bu konuda bkz. Bakır Çağlar, "Avrupa Yeni Mekanında Kurumsalla§ma: Hukuk ve Demokrasi",
Anayasa Yargısı 9. Ankara 1993, s. 235.
40
İNSAN HAKLARI YILLIGI
evrensel bir kurum olan Birle§mi§ Milletler'ce hızla kabulü de bu eğilimi
do ğrulamaktadır ..
Yeni dünya düzeninin 'globalle§me' söylemine e§lik eden 'bölgeciliğe'
kendini en hızlı biçimde uyarlayan kıta Avrupa'dır. Avrupa Birliği içinde ikti­
sadi düzeyde bugüne değin gerçekle§en entegrasyanun siyasi düzeyde de ken­
dini ifade etme sürecinin ba§lamasıyla, Avrupa'da ulus devletlerin önemi iyi­
den iyiye azalmı§tır. Bu yöndeki geli§melerse, "Avrupa ulus devletleri yerine,
bir Avrupa kültürel bölgesi"ne geçi§ eğilimini ortaya koymaktadır. u3 Bu nok­
tada, Batılı kültürel dı§layıcılık biçiminde kendini gösteren 'makro' ölçekli
milliyetçilik,u" Avru'"pa bölgeciliğine sarmalanmaktadır. Batılı kültürel dı§layı.cılığın en yakın muhatapları ise, "tüm yabancılar ayrılmalıdır" sloganı altında
8§lrı sağ'ın geli§me potansiyeli bulduğu bugünkü Avrupa'da, yabancı dܧman­
l~ğinın tehdidi altında ya§ayan GÜneylilerdir. Bu bağlamda, her ikisinin de
Uçüncü Dünyalı halklara yönelmesi bakımından, Avrupa'daki yeni ırkçılık,
Avrupa'nın eski ırkçılığıyla da paralellik gösteriyor: Eski ırkç~.lık, Avrupa'nın
sömürgeci geni§leme çağına aitken, yeni ırkçılık Avrupa'daki Uçüncü Dünyalı
göçmen ve mültecileri hedef alıyor. U !
Avrupa'da yükselen yabancı dü§manlığı olgusuna kar§ı Avrup~~ı dev­
JPtht, kö'i("~.i. "çÖZ;Ür!1l'i: yabancı nüfusun azaltılmasında görüyorlar. Uçün..;ü
Dünya'dan Batı'ya göçmen akı§ınıkesmeye dönük Batılı ülkelerin politika­
larına 15' mülteci sayısının dü§ürülmesine yönelik arayı§lar e§1ik ediyor. Batı
Avrupa ve Kuzey Amerika'ycf eski Yugoslavya ve Sovyetler Birliği'nden iltica
edenler ile birlikte, Güney ve Doğu Asya, Afrika ve Orta Amerikalı mülteci
sayısındaki son be§ yıl içindeki önemli artı§ın, dünya çapında doğurduğu
"mülteci krizi"ne çözüm arayı§larının, Avrupa ve Kuzey Amerika'ya iltica
ba§vurularının kesilmesini dayattığı ileri sürülürken, bu k<?,nuda sanayile§mi§
ülkeler arasında gerçekle§en % IO'luk önemsiz akı§tansa, Uçüncü Dünya'dan
gelen % 9O'hk iltica ba§vurusunun engellenmesinin önem kazandığı vurgu­
U3 Avrupa bÖlgeci1iğinin kültürel açıdan irdelenmesi hakkında bkz. Hermann Lübbe, '''Ibe Large and the
Smail Worlds: A Contribution to the Theol)' of Regionalism", in: Philosopby and eultural
Development, s. 57·64.
lS4 Bu konuda bkz. Tanıl Bora, "Milliyetçilik: 'Mikro' mu, 'Makro' mu?", Birikim, Sayı 45/46, Ocak­
Şubat 1992, s. 17-23.
US Theo van Boven, "Combating Racial Discrimination in the World and in Europe", Netberlancls
Quarterly or Human Rights, Vol. 11, No. 2,1993, s. 169.
156 Bu noktada, Maastricht Andla§ması, Avrupa Birliği'ne üye devletlerin dı§ sınırlanndan geçilmesi
sırasında vize zorunluluğu getirilen üçüncü ülkelerin bir listeyle belirlenmesi hükmünü getirerek (m.
l00c. Metin için bkz. Avrupa Birliği'ol Kuran ARdlatma, [Haz. Can Baydaroı], İktisadi Kalkınma
Vakfı Yayınlan, tarihsiz, s. 20) Avrupa Birliği üyesi ülkelerin üçüncü ülkelerden göçmen akı§ını
düzenleme konusundaki ortak politikalannı da ba§latml§tır. Maastricht Andıaşması yücürlüle
girdikten sonra, göçmen ve mültecilere ilişkin Avrupalı politikalann uyumlula§tınlması hakkındaki
geli§meler için bkz. Netherlands Quarterly ol Human Rights, Vol. 12, No. I, 1994, s. 69-71.
1990'lARDA İNSAN HAKI.ARI
41
lanıyor)S7
Böylece, göçmen ve mültecilerin ırkçı hareketlerce tehdidine,
GüneyIilerin artık Kuzey'de istenmeyi§inin hükümetler düzeyindeki politika­
ları refakat ediyor ki, bu politikaların Avrupa'daki ırkçı saldırıları beslediğini
görmek güç değildir)" Dolayısıyla, Avrupa'nın tarihsel çok kültürlü karakteri
de, içinde bulunduğumuz dönemde Avrupa'da yalnız Avrupalılar arasındaki
geçi§liliklerin açık tutulup, Avrupalı olmayanların dı§lanması bakımından sona
yakl3.§mı§ görünüyor. Kendi içinde ırkçılık ve milliyetçililç sorunlarına seyirci
kalan Avrupa, kendi dl§ında saydığı insan topluluklarına kapılarını kapatıyor.
Bu bağlamda, azınlık kimliklerini kı§kırtarak azınlıkların haklarını yeni bir
çerçeveye oturtan uluslararası belgelerin, aynı zamanda ırkçılığı, yabancı
dü§manlığını, ayrımcılığı kınaması ve bu kimliklere bağlı saldırganlığı ve
§iddeti onaylarnaması da açık bir çeli§ki olu§turuyor. Azınlıkların kimliklerini
korumalarını ve sürdürmelerini 3.§an, hatta bu kimlikleri yeniden edinmeleri
noktasına varan -anadillerini bilmiyorlarsa devletin öğrenmelerini sağlaması
gibi- kimi düzenlemeleri getiren ve azınlıkların ulus devlet sınırları dl§ındaki
akranlarıyla kimlikleri temelinde bağlantı kurmalarını te§vik eden bir
siyasanın, kaos halindeki bir Avrupa'da ulusal ve etnik gruplar arasında
§iddeti, çatı§mayı arttırması beklenebilir bir sonuçtur ve bu noktada mevcut
ulusal sınırların muhafazasının sağlanması da eski Yugoslavya'nın etnik
temelde yürüyen çatı§malar pratiğinde görüldüğü gibi pek mümkün değildir.
Yalnız bir yılda (Mart 1991-1992) eski Sovyet bölgelerinde etnik gerilim
ve çatı§maların iki katından daha fazlaya yükseldiğinin gözlenmesi,159 milli ve
etnik kimliklere bağlı §iddetin art~a eğilimi gösterdiği bir konjonktür içinde
bulunduğumuzu ortaya koyuyor. üzellikle Avrupa'da milyonlarca Arnavut,
Macar, Alman, Yahudi, Rus, ... topluluğun azınlık konumunda y3.§aması, eski
Yugoslavya'dan sonra kıvılcırnın nerede parlayabileceğine ili§kin endi§eli
soruları doğuruyor. ı60 Derin milliyetçi bir karakter t3.§ıdığı açık olan 'yeni
dünya düzeni'nin eksenini ise, Kuzey ve Güneyarasındaki hatların daha da
keskinle§mesi olu§turuyor. Bu noktada, §imdi daha fazla korkutucu görünen,
milliyetçiliğin Kuzey ve Güneyolarak bölünmü§ dünyalar arasında yükselme
eğilimidir ki, bu noktada Batılı kültürel ırkçılığın 'makro' ölçekli karakterine,
Güney'den tepkisel düzeyde kar§ılık bulma olasılığı da yok değildir.t 61
İnsan hakları açısından bakıldığında, Kuzey'in 'çifte standartlı' insan
hakları politikalarının,
Güney cephesinde tepkisel bir muhafazakar direni§e
yol açan sonuçları var. 162 Öte yandan, Güney'in insan hakları bakı§ında bu
bağlam içinde değerlendirilemeyecek, Batılı insan hakları kavraml3.§tırmasını
L57
158
159
160
161
162
Bkz. Geoff Gilbert, "Root Causes and International Law: Refugee Aows İn the 1990's", Netber1ands
Quarterly of Human Rigbls, Vol. 11, No. 4, 1993, s. 414.
Bu konuda bkz. Gülay Toksöz, "Neonazi Saldırganlıiı Üzerine", Cumhurıyet, 10 A.gust051993.
Bkz. Peter Juviler, a.g.m., s. 276.
Örnetin bkz. "Avrupa'da Saatli Bomba: Azınlıklar", Cumhuriyet, 28 Aralık 1993.
Bkz. Tanı! Bora, a.g.m., s.
Bkz. yukanda, "İnsan Haktan Evrensel mi?" Bölümü.
n.
İNSAN HAKLARI YILLIGI
42
ye bu yöndeki politikaları ele§tiren yerinde kar§l çıkı§lar da sözkonusu. Dünya
Insan Hakları Konferansı'nın Asya Bölgesel Toplantısı'nın Sonuç Bildirisi'nde
(Bangkok), geli§me hakkının uluslararası makroekonomik düzeyde gerçeklC§­
mesİnin engeli olarak, Kuzey ve Güney, zengin ve yoksul arasındaki uçuru­
mun geni§lemesinin görülmesi (m.18) ve sömürgecilik ya da yabancı egemen­
liği ve dı§ i§gal altındaki halkların me§ru mücadelesinin "terörizmI! kavramın­
dan ayrı tutulma çabası (m.2l) bu cümleden sayılabilir. Bunun gibi, azınlıklar
konusunda da, Kuzeyli politikaların, 'özgürle§tirici' bir saikten çok, pragmatist
nedenlerden kaynaklandığının ayırdında olmak gerekiyor. Bu bağlamda,
90'larda yükselen azınlıklara self-determinasyon hakkı vurgusu l6J da, 6O'larda­
kinden farklı bir ݧlevi yerine getiriyor: 60'larda, self-determinasyon hakkı,
özellikle Afrikalı halkların sömürgeciliğe direni§ini simgelerken, bugün özel­
likle Doğu Avrupa blokunun parçalanması ve Yugoslavya örneğinde görül­
düğü gibi, "coğrafi bakımdan yakın ve ba§arıh bir kapitalist uluslarüstü çekim
alanının (AT'nin) direkt etkisi sonucu."I64 Şimdilerde yükseltilen self-deter­
minasyon taleplerinin dayandığı temel görü§, "deği§ik dinIere ve etnik yapıya
mensup halkların barı§ içinde birarada ya§amayacakları"l65 dü§üncesine daha
yakın duruyor. Kısacası, self-determinasyon hakkının ölçüsünün de İnsan hak­
larının temelindeki anamotifi olu§turan özgürle§me dü§üncesiyle uyumlu
olması; dolayısıyla 'ctni' ölçütüne değil, 'baskı' ölçütüne dayanması gerekiyor.
Bu ise, Kuzey'in insani olmaktan çok, çıkara dayalı azınlık hakları politika­
larına eklemlcnmeden, barı§ içinde bit arada ya§amanın da önko§ulunu
olu§turuyor.
.
SONUÇ
İnsan haklarında günümüzün temel sorununun, onun içeriğini belirleme
sorunu olduğu söylenebilir. Her ne kadar uluslararası insan hakları belgelerini
imzalayan dev1etlerin sayısına ve geni§liğine bakarak, bugün insan hakları
nosyonunun üzerinde bir uzla§maya varıldığı ileri sürüIse de, her§eyden önce
yeni liberal tezlerle insan haklarının yeniden formüle ~~iilmesine ihtiyaç
duyulması, böyle bir uzla§ma varsayımını yalanlamaktadır. Ote yandan, Batılı
olmayan kültürlerin, kendi toplumlarına Batı'nın kültürel değerlerine göre
biçimlenmi§ insan hakları kavramının empoze edili§ine direni§leri, insan hak­
163
Örneğin, Hans Dietrich Genscher: "Kendi kaderini tayin hakkının, insan ve azınlık hakJannın
korunmasıyla elele gittiğini her devlet anlamalıdır", NPQ, Cilt 1-3, Kış 1992, s. 26.; Yelena Bonner,
"Her Milliyete Bir Devlet", Lk., s. 16-7.
164 Baskın Oran, Lg.m., s. 80.
Bununla birlikte. 60'Iardaki self-determinasyon hakkı iddialanDIn maddi koşullanna yakın durduğu
kuşku götürmeyecek Filistin halkı ve Kürt halkının self-determinasyon mücadelesi gibi günümüzde
çok az da olsa kimi örnekler var. Bu bağlamda, Dünya Konferansı Asya ve Afrika bölgesel toplantılan
sonucunda ilan edilen Bangkok (m. 16) ve Tunus (m. ll) Bildirilerinin de, Filistin halkının self­
determinasyon hakkını özel bir önemle vurguladıklannı eklemek gerekir.
165 Ronald Steel. "Self-Determinasyon Her Zaman Alkl§lanacak Bir Durum Değildir", Birikim, Sayı
45146, Ocak-Şubat 1992, s. 58.
1990'LARDA İNSAN HAKLARI larının 'tanımı' sorunu üzerindeki
somut göstergesidir.
tartı§manın kapanmadığının
43
bir b3§ka
Tarihsel olarak insan hakları bugüne değin üç ku§akta §ekillenmi§ ol­
8O'lerle birlikte egemen ideoloji olarak yükselen yeni libe­
ralizm, ikinci kU§ak sosyal hakları yoksayıyor ve İnsan hakları alanındaki resmi
politikalar da aynı rotayı izliyor. Buna kar§ılık, son otuz yıldır sosyo-ekonomik
eksene ottırmu§ olan Üçüncü Dünyalı insan hakları bakı§ı, 'birey' temelli
Batılı insan hakları kavraml3§tırmasına ve bu yöndeki politikalara itirazına
günümüzde yeniden ivme kazandırıyor. Önümüzdeki dönemde de, dünyadaki
. gelir dağılımındaki adaletsizliklerin, yoksulluğun, açlığın artı§ı ve sözgelimi
Güney-Doğu Asya ülkelerinde çocuk i§çilerin ve çocuk fahi§elerin " ça ğd3§"
köleliğinin süregelmesi ile birlikte, Güney'in Batı'ya insan hakları politikaları
açısından daha fazla yükleneceği ve liberalizmin 'birey' eksenli insan hakları
kavramının evrenselliğine itirazını daha fazla gündeme getireceği öngörüle­
bilir.
masına kar§ın,
Bugünkü insan hakları teorisi ve pratiğinde, "totaliter komünİzmler"in
ile birlikte, insan hakları açısından daha umutlu bir döneme girildiği
görü§ü egemen olsa da, Batı, kendi merkezinden tanımladığı insan hakları
kavramından ba§ka insan hakları kavraml3§tırmasını me§ru saymamakla insan
hakları alanındaki kendi 'totaliter' eğilimini gizleyemiyor. Batı'ya rağmen de
olsa, bugün, insan haklarının içeriğinin yoğun biçimde tartı§ma konusu
edileceği bir sürecin ba§ındayız. Bu noktada, insan hakları kavramının
Avrupamerkezli bir kavram olu§undan hareket eden Batılı olmayan kültür­
lerin insan hakları ele§tirisinin, sağ, muhafazakar eğilimlerin sonucunda, insan
hakları kavramının reddiyle ya da deği§mez kültürel değerlerden yola çıkarak,
evrenselciliğin terkedilmesiyle sonuçlanması da mümkündür. Soruna ilerici bir
bakı§sa, Aydınlanma'nın doğurduğu insan haklarının evrenselliğinden vazgeç­
meden, gerici ve muhafazakar uçlara savrulmadan, hala içeriği tükenmeyen
özgürlük ve e§itlik idealleriyle insan hakları kavramın'ı Batılı liberal içeriğin
ötesine geçirme zorunluluğunu dayatmaktadır.
yıkıh§ı
İnsan
hakları, §imdiye değin evrensel bir tasarı olarak da sunulsa,
bir sınıfın, bir kültürün ve bir cinsin hakları olarak kavramla§tırıldı.
Tarihsel olarak ikiyüz yıl önce 'burjuva' bireyinin hakları olarak gündeme
gelen birinci ku§ak ki§i hakları ve siyasal haklar, içinde bulunduğ~muz
dönemde hala insan haklarının egemen çerçevesini olu§turuyor. l66 Insan
haklarının, Batılı olmayan kültürleri dı§layarak formüle edili§ine yönelik Batılı
olmayan kültürlerden gelen ele§tirilerse, 'burjuva' bireyinin haklarının aynı
zamanda Avrupamerkezli bir kültürel bakı§la tasarlandığını ortaya koyuyor.
Öte yandan, kadınlar, her ne kadar 'kadın hakları' gibi özgül kategorilerle.
insan haklarına eklemlenseler de, mevcut insan hakları kavramının feminist
ağırlıkla
166 İnsan haklannın tarihsel evrimi ve kU§3klan hakkında bkz. E. Yasemin ÖZdek, İnsan Hakkı Olarak
çevre Hakkı, TODAİE Yayını, Ankara, 1993, s. 23-51.
İNSAN HAKLARI YILU(n
44
ele§tirileri, insan hakları kavramındaki 'insan'ın, erkek egemen bir toplumda
sonucu olarak hala (beyaz) 'erkek' olarak tasarlandığı üzerine
yoğunla§ıyor. Dolayısıyla, insan haklarını yeniden tanımlama sürecinde, onu
gerçekten evrensel bir proje haline getirecek bir evrenin de ba§ında olabiliriz.
En azından, insan hakları kavramını, ırksal, cinsel ve kültürel kimliklerden
birinin hegemonyasının karakterize ettiği bir durumdan çıkarmak ve bu
kavramı sahiplenebilmek için ona gerçek bir evrensellik kazandıracak bir
süreci ba§latma ihtiyacı var. Bu noktada, insan haklarını politikadan ayrı
tutan, ideolojiler-üstü olarak sunan egemen yakla§ıma kar§ı, insan haklarının
bizatihi politikanın bir unsuru olduğundan hareketle, §imdiki sorunu, ege­
menlik ve sömürü ili§kilerinden kurtulmada insan haklarının pratiğe m§kin .
bir halka olarak formüle edilmesi olü§turuyor. İçinde bulunduğumuz
dönemde, böyle bir insan hakları yakla§ımını kurmaya dönük yönelimlerde ise,
'dayanı§ma', 'kar§ılıkh bağımlılık' ve 'e§İtlik' kavramları anahtar rolü oynuyor.
Buradaki 'e§itlik'se, artık 'formel' bir C§itlik ya da 'fırsat e§itliği' olarak değil,
İlerlemeci bir praxis olarak 'durum e§itliği' biçiminde karakterize ediliyor. ı"
ya§amanın
Her bakımdanegemen içeriğinin inandırıcılığını yitirdiği bir noktada,
insan hakları kavramının yeniden tanımlanması i§i, milliyetçiliğin ve ırkçılığın
yeni bir dalga olarak güçlü ve tehlikeli bir biçimde geli§tiği, dinsel
siyasalla§manın özgürlükleri tehdit potansiyelini artırdığı içinde ya§adığımız
ko§ullarda olanca aciliyeti ilc kendini duyuruyor. Diğer yandan, insan hak­
larının kültürel formu üzerine tartı§malar, Kuzey/Güney kampla§masındaki
derinle§meye ݧaret ettiği gibi, Güney'in Batılı insan hakları kavramı üzerin­
deki ele§tirilerinin Batılı kültürel milliyetçiliğe tepkisel bir Güneyli kaf§ılığa
eklemlenme olasılığı da hesaba· katılmalıdır. Sahici bir evrensel insan hakları
tasarımı, farklılıklardan dü§manhklar üretmernek ve birarada ya§amanın
değerlerini olu§turmak için de gerekli görünüyor.
ı67
.
Bkı. ,Rıchard
Devlin, "Solidarity or Solipsistic Tunnel Vision? Reminiscenc.es of a Renegade
Ra pporteur", in: Human Righl.. in the Twenty-First Century: A Global ChalJenge, Kathleen
E.Mahoney and Paul Mahoney (Eds.), Martinus NijhoffPublisbers, Dordrecht, 1993, s. 995.
Download