İnsan Hakları İhlallerini Önlemede Bireysel Başvurunun Rolü

advertisement
İnsan Hakları
İhlallerini Önlemede
Bireysel Başvurunun Rolü
ve siyasi idealin üstünde olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Bu haklar, keyfiliği önlemek
amacıyla siyasal iktidarı sınırlar, onun meşruluğunu bireyin rızasına dayandırarak bireyin
kendini gerçekleştirebilmesi için gerekli
ortamı hazırlar. İnsanın kişiliğine ve onuruna
bağlı olan bu hakların varlık kazanması için
devlet tarafından tanınması zorunlu değildir.
Siyasi iktidar tanımasa da sırf insan olmak
vasfıyla sahip olunan bu haklar niteliklerini yitirmez.
Haşim Kılıç*
İnsan hakları ihlallerinin genel olarak
dünyada özelde bir toplumda barış ve huzuru
tehdit eden unsurlar olduğu, geçmiş tecrübeler ışığında, inkâr edilemez bir gerçektir. 20.
yüzyıl bu gerçeğin farkına varan devletlerin,
bu ihlalleri önlemek amacıyla oluşturdukları
küresel ve bölgesel kuruluşların ön plana
çıktığı bir dönem olmuştur(I). Devletler de
kendi iç hukuk düzenlerinde insan haklarına
saygılı ve adil bir yönetim kurdukları inancını
toplumda yerleştirmek ihtiyacını duymuşlardır(II). Ülkemizde de insan haklarının daha
etkin korunması amacıyla 2010 yılında yapılan
anayasa değişikliği ile kabul edilen bireysel
başvuruyu da bu çerçevede ele almak
gerekir(III).
Giriş
YENİ TÜRKİYE 50/2013
28
Günlük hayatta sıklıkla kullandığımız
ama içeriğinden çok da haberdar olmadığımız
kavramlardan biri de insan haklarıdır. İnsan
hakları, insanın sırf insan olmasından dolayı
sahip olduğu haklar olup, kişinin aidiyetine,
doğuştan getirdiği özelliklere veya sonradan
kazandığı maharetlere bağlı olarak değişmeyen, vazgeçilemeyen ve devredilemeyen bir
nitelik taşımaktadır.
İnsan hakları, özgür ve eşit bireyler
olarak insanlar arasında hiçbir ayrım
gözetmeksizin insan onuruna uygun tarzda
muamelede bulunulmasını gerekli kılar. Bu
haklar insan varlığının özündeki onurdan
kaynaklanır ve insan haklarına onurlu bir
hayat için ihtiyaç duyulur. İnsan hakları ihlalleri, bir kişinin fiziki ihtiyaçlarının karşılanmasını her zaman engellemeyebilir, ama
her zaman onun insanlığını inkâr eder. Bu nedenle insan hakları öğretileri, insan haklarına
sahip olmakla insan olmayı bir tutar, kişi bu
tür haklarını kaybettiğinde bir insan için
değerli olacak bir hayatı da sürdüremez.
Ayrıca insan hakları her zaman ve her
durumda insanların eşit olduğunu ve eşit olan
bu insanların ve haklarının her türlü amacın
I. İnsan Hakları İhlallerinin
Küresel Etkileri
20. yüzyılın ilk yarısında Avrupada totaliter idarelerin yıkımları, yol açtığı ölümler
ve insan hakları ihlalleri, bir daha aynı
olayların yaşanmasını arzulamayan toplumların çabalarıyla, bölgesel ve küresel ölçekte
insan haklarının gelişmesi, güçlenmesi ve olmazsa olmaz evrensel değerler haline gelmesine yol açmıştır.
İkinci Dünya Savaşının ardından BM
Genel Kurulunun ilan ettiği İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinin Giriş kısmında
dünyada barışın tesisinde insan haklarına
saygının önemine vurgu yapılmakta ve bu
hakları tanımamanın yol açabileceği olumsu(*) Anayasa Mahkemesi Başkanı.
5 Mayıs 1949’da Londra’da statüsü
kabul edilen Avrupa Konseyi (AK) demokrasi
ve temel özgürlükleri korumak ve geliştirmek
iradesiyle kurulmuş bölgesel bir uluslararası
örgüttür. Konsey Statüsünün Giriş kısmında
taraf devletler, “adalet ve uluslararası işbirliğine dayalı olan barışı sürdürmenin insanlık
toplumu ve uygarlığının korunması için
yaşamsal bir önem taşıdığına… (olan inançlarını); Halklarının ortak mirası olan ve tüm
gerçek demokrasilerin temelindeki bireysel
özgürlük, siyasal özgürlük ve hukuk düzeni
ilkelerinin gerçek kaynağını oluşturan manevi
ve ahlaki değerlere derin bağlılıklarını”2
deklare etmektedirler. AK bünyesinde imzalanan ilk çok taraflı sözleşme olan Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), AK Statüsünün kurduğu demokratik rejim ile insan
hakları arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmektedir. Sözleşme’nin Giriş kısmı taraf devletlerin
“ortak mirasa” olan bağlılıklarını hatırlatmakta ve barış ve adaletin temininin “gerçekten demokratik olan bir siyasi rejim” ve “insan
haklarına saygıda birliktelikle” mümkün
olacağını belirtmektedir. İnsan haklarının korunma ve geliştirilmesi AK’ın “kendi üyeleri
arasında daha sıkı bir birlikteliğin kurulması”
amacına ulaşmadaki araçlardan biridir.
Evrensel bir değer olarak kabul gören
insan hakları, küresel düzeyde siyasi rejimlerin
saygınlık ve meşruluk kriteri haline gelmiştir.
Bu nedenle bütün siyasal sistemler insan
haklarını, söylem düzeyinde de olsa, kabul etmekte ve ona saygı göstereceğini ilan etmek
durumunda kalmaktadır.
Anayasa Mahkemesi de 16/6/1992 tarihli ve E.1992/8, K.1992/39 sayılı kararında
insan haklarının evrensel bir nitelik arz
ettiğini, insan haklarına yeterli koruma
sağlamayan bir devletin, Anayasa’nın 2. maddesi bağlamında insan haklarına saygılı devlet
olarak nitelendirilmesinin mümkün olamayacağını ifade etmektedir:3 “İnsan, içinde
yaşadığı toplumun bireyi olması kadar,
insanlığın da bir üyesidir. Bu durum, çağımızda, insan hak ve özgürlüklerini yalnızca
ulusal bir sorun olmaktan çıkarmış ve ona
evrensel bir anlam ve içerik kazandırmıştır. Bu
açıdan Anayasa'nın Başlangıç'ı ve 2. maddesi
kuralları gereği olarak "İnsan Haklan Evrensel
Demeci" ile "Avrupa İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme"yi de
itiraz konusu kuralın değerlendirilmesinde
gözden uzak tutmaya olanak yoktur”. Bu anlamda Anayasa Mahkemesi yakın dönemde,
özellikle siyasi partilerin kapatılması ile ilgili
davalar başta olmak üzere, birçok davada
uluslararası insan hakları belgelerini anayasal
hükümlerin yorumlanmasında destekleyici
norm olarak kullanmıştır.4
29
II. İnsan Hakları İhlallerinin
Ulusal Etkileri
Evrensel insan hakları anlayışı ile çelişen
bir siyasi ve hukuki rejimin, kendi ülkesinde
de meşru olarak kabul edilmesi imkânsızdır.
Devletin, insanları kendi organlarının keyfi ve
baskıcı politikalarına karşı korumak için
güvenceler oluşturması ve insan haklarını fiilen
kullanılmasına imkân verecek kural ve kurumları kalıcı hale getirmesi beklenir. Ancak
ülkemizde kamu kurumlarının insan haklarını
korumada bir takım eksiklikleri olduğu bilinmektedir. Türkiye yukarıda ikisi belirtilen
uluslararası kuruluşlara üye ve insan hakları
alanındaki uluslararası andlaşmalara taraf
(1) Enver BOZKURT vd., İnsan Hakları Mevzuatı, Asil Yayın
Dağıtım, Ankara, 2004, s. 1.
(2) http://www.barobirlik.org.tr/insanhaklari/mevzuat/ub/belgeler/coestatusu.pdf
(3) E.1992/8 K.1992/39 k.t. 16 Haziran 1992, AYMKD n° 28
Cilt 2, s. 446.
(4) Bkz., 11/12/2009 tarihli ve E.2007/1, K.2009/4 sayılı karar
(Demokratik Toplum Partisi), 19/1/2012 tarihli ve E.2011/43,
K.2012/10 sayılı karar (Norm denetimi).
YENİ TÜRKİYE 50/2013
zluklara dikkat çekilmektedir. Beyannamenin
Girişine göre insan onurunun ve insanların
eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması
dünyada “hürriyetin, adaletin ve dünya
barışının temeli”dir. İnsan haklarının
tanınmaması ve hor görülmesi “insanlık
vicdanını isyana teşvik eden vahşiliklere
sebep” olmuş ve olmaya devam edecektir.
“İnsanın istibdat ve baskıya karşı son çare
olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için
insan haklarının bir hukuk rejimi ile
korunması esaslı bir zaruret”tir.1
Download