İMAM-HATİP LİSELERİ KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİ DERS KİTABI YAZARLAR Ekrem ÖZBAY Eyüp KOÇ Ahmet YAPICI Ahmet TÜRKAN Mehmet BAYDAŞ İsa HEMİŞ DEVLET KİTAPLARI BEŞİNCİ BASKI .........................., 2014 MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI ...............................................................: 4833 DERS KİTAPLARI DİZİSİ ..........................................................................................: 1424 14.?.Y.0002.3975 Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri kısmen de olsa hiçbir surette alınıp yayımlanamaz. Editör Dil Uzmanı Görsel Tasarım : Ramazan YILDIRIM : Erdal ALTUN : Ertuğrul ÇAKIR Dilek ANDER Emre ANDER Rehberlik Uzmanı : Erdal USLUER Program Geliştirme Uzmanı : Dr. Yalçın BAY Eğitim Teknolojisi Uzmanı : Ahmet KOPMAZ Veysel KUBAT ISBN 978-975-11-3342-7 Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun 18.12.2009 gün ve 285 sayılı kararı ile ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 28.03.2014 gün ve 1310094 sayılı yazısı ile beşinci defa 76 .921 adet basılmıştır. Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl. Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli. Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın; Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Âkif Ersoy GENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Mustafa Kemal Atatürk İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE: KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ 1. Tanımı, Konusu ve Metodu................................................................................................ 10 2. Din Bilimleri Arasındaki Yeri.. ........................................................................................... 11 3. Temel İslam Bilimleriyle İlişkisi.. ...................................................................................... 12 4. Diğer Dinleri Öğrenmenin İslam Açısından Önemi.. ......................................................... 15 5. Türkiye’de Karşılaştırmalı Dinler Tarihinin Tarihçesi........................................................ 17 2. ÜNİTE: DİNİN MAHİYETİ 1. Dinin Tanımı ile İlgili Görüşler........................................................................................... 23 2. Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler.. ................................................................................ 25 2.1. Evrimci Görüş............................................................................................................. 26 2.2. Vahiy Temelli Görüş.. ................................................................................................. 27 3. Din ile Mitoloji.. ................................................................................................................. 29 4. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi.. ........................................................................... 30 3. ÜNİTE: VAHYE DAYALI DİNLER 1. Vahiy Geleneği .................................................................................................................... 36 2. Yahudilik ............................................................................................................................. 37 2.1. Yahudi, İbrani ve İsrail Terimleri ................................................................................ 37 2.2. Yahudiliğin Doğuşu ve Gelişmesi .............................................................................. 38 2.3. Yahudiliğin Temel Özellikleri ..................................................................................... 45 2.4. Yahudiliğin On Temel İlkesi: On Emir ....................................................................... 46 2.5. Günümüzde Yahudilik ................................................................................................ 47 2.6. Yahudiliğin Diğer Dinlere ve Irklara Bakışı ............................................................... 48 2.7. Kur’an-ı Kerim Açısından Yahudilik ve Yahudiler .................................................... 48 2.8. Türkiye’de Yahudilik .................................................................................................. 50 3. Hristiyanlık ......................................................................................................................... 51 3.1. Hristiyanlığın Tanımı ve Tarihçesi.............................................................................. 51 3.2. Hristiyan Mezhepleri ................................................................................................. 54 3.3. II.Vatikan Konsülü ve Hristiyan Dünyasına Etkileri .................................................. 57 3.4. Hristiyanlığın Temel Özellikleri ................................................................................. 58 3.4.1. Mesihçilik......................................................................................................... 58 3.4.2. Kilise ve Sakramentler ..................................................................................... 59 3.5. Hristiyanlığın Diğer Dinlere Bakışı ............................................................................ 62 3.6. Kur’an-ı Kerim Açısından Hristiyanlık ve Hristiyanlar ............................................. 65 3.7. Türkiye’de Hristiyanlık .............................................................................................. 66 4. İslamiyet ............................................................................................................................. 68 4.1. İslamiyetin Kelime ve Terim Anlamları ..................................................................... 68 4.2. İslam’ın Doğuşu ......................................................................................................... 69 4.3. İslamiyetin Temel Özellikleri ve Farklılıkları ............................................................ 69 Okuma Metni: İslam’ın Diğer Din ve Geleneklere Bakışı ................................................ 72 4. ÜNİTE: HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ 1. Hint Dinleri.. ....................................................................................................................... 77 1.1. Hinduizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ....................................................... 77 1. 2. Budizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ......................................................... 79 1.3. Sihizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.............................................................. 81 1.4. Caynizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................ 83 2. Çin ve Japon Dinleri.. ......................................................................................................... 84 2.1. Konfüçyanizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ............................................... 84 2.2. Taoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................... 86 2.3. Şintoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................ 87 3. Diğer Dinler.. ...................................................................................................................... 87 3.1. Zerdüştlük.. ................................................................................................................. 87 VII 3.2. Kabile Dinleri.. ........................................................................................................... 88 3.3. Eski Türk İnançları.. ................................................................................................... 90 5. ÜNİTE: DİNLERDE İNANÇ 1. Tanrı İnancı ......................................................................................................................... 95 1.1. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyette Tanrı İnancı.. .................................................. 95 1.2. Hint ve Doğu Asya Dinlerinde Tanrı İnancı.. ............................................................. 98 2. Peygamber veya Din Kurucusu İnancı.. ........................................................................... 101 2.1. Hz. Musa.. ................................................................................................................. 102 2.2. Hz. İsa.. ..................................................................................................................... 104 2.3. Hz. Muhammed... ..................................................................................................... 105 2.4. Buda, Nanak, Parsva, Mahvira... .............................................................................. 106 2.5. Konfüçyüs, Lao-Tzu, Zerdüşt... ................................................................................ 108 3. Ahiret İnancı... .................................................................................................................. 110 3.1. Hesap Verme... .......................................................................................................... 112 3.2. Ceza ve Mükâfat.. ..................................................................................................... 113 3.3. Ahiret İnancının Yaptırım Gücü................................................................................ 114 4. Mehdi-Mesih İnancı.......................................................................................................... 114 5. Kutsal Kitap İnancı.. ......................................................................................................... 117 5.1. Dinlerde Kutsal Kitaplar ve Kaynakları.. ................................................................. 117 5.2. Kutsal Kitapların Dinlerdeki Yeri ve Otoritesi.. ....................................................... 119 6. ÜNİTE: DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ 1. Dinlerde İbadet.. ............................................................................................................... 123 1.1. Dua ve Namaz... ....................................................................................................... 123 1.2. Oruç... ....................................................................................................................... 130 1.3. Hac.. .......................................................................................................................... 132 1.3.1. Hac Merkezleri.. ............................................................................................. 132 1.3.2. Hac Yapma Şekilleri. ...................................................................................... 136 1.4. Sadaka. ...................................................................................................................... 138 1.5. Kurban. ..................................................................................................................... 139 1.6. Kutsal Günler, Geceler ve Bayramlar. ...................................................................... 141 2. Dinlerde İbadet Yerleri...................................................................................................... 143 7. ÜNİTE: DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ 1. Doğruluk. .......................................................................................................................... 150 2. Temizlik. ........................................................................................................................... 151 3. İyilik ve Yardımseverlik.................................................................................................... 153 4. Büyüklere Saygı................................................................................................................ 155 5. Başkalarına Zarar Vermemek............................................................................................ 157 6. Öldürmemek. .................................................................................................................... 158 7. Hırsızlık Yapmamak. ........................................................................................................ 158 8. Zina Yapmamak. ............................................................................................................... 160 9. Yalancı Şahitlik Yapmamak. ............................................................................................. 160 8. ÜNİTE: DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK 1. Dinî Çoğulculuk................................................................................................................ 164 2. Türkiye’deki Dinî Gruplar. ............................................................................................... 165 3. Dinler Arası Diyalog. ........................................................................................................ 166 4. Misyonerlik.. ..................................................................................................................... 168 4.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Misyoner Gruplar...................................................... 170 4.1.1. Hristiyan Gruplar............................................................................................ 170 4.1.2. Yahova Şahitleri.. ........................................................................................... 174 5. Laikliğe Yönelik İç ve Dış Tehditler.. ............................................................................... 176 SÖZLÜK............................................................................................................................... 178 KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 180 VIII KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ 1.ÜNİTE KARŞILAŞTIRMALI AŞTIRMALI DİNLER İ TARİHİNE GİRİŞ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Karşılaştırmalı dinler tarihinin konusuyla ilgili bilgi toplayınız. 2. Karşılaştırmalı dinler tarihinin din bilimleri arasındaki yerini araştırınız. 3. Karşılaştırmalı dinler tarihinin temel İslam bilimleriyle ilişkisini inceleyiniz. 4. Diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmanın İslam’ı anlamadaki rolünü araştırınız. 9 1.ÜNİTE 1. Tanımı, Konusu ve Metodu TARTIŞALIM Karşılaştırmalı dinler tarihi, tarih boyunca yeryüzünde var olmuş bütün dinlerin diğer dinlerle münasebetlerini, benzer, farklı ve ortak yönlerini tarafsız biçimde karşılaştırmalı olarak ele alan bir bilim dalıdır.1 Bu bilim, konu olarak ele aldığı dini, tarihî açıdan karşılaştırma metodu ile inceler. Dinler tarihinin konusunu ve metodunu bilmenin neden gerekli olduğunu sınıfça tartışınız. Geçmişte ve günümüzde yeryüzünde var olan bütün dinler, karşılaştırmalı dinler tarihinin konusunu oluşturur. Bu bilim dalı, dinlerin doğuşlarını, gelişmelerini, birbirleriyle etkileşimlerini, karşılaştırmalı tarihlerini, inanç, ibadet ve ahlak sistemlerini, dinî kurumlarını, kültlerini ve mezheplerini hak-batıl ayrımı yapmaksızın inceler.2 NOT EDELİM Dinler tarihi; tarih, filoloji, arkeoloji, etnoloji, antropoloji ve sosyoloji gibi bilimlerin verilerinden yararlanarak dinleri inceler. (Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 5.) Dinler tarihi, herhangi bir dinin savunmasını yapmaz. Onun için ilahiyat bilimlerinden ayrılır. Hiçbir dini, üstünlük, gelişmişlik, doğru veya yanlışlık bakımlarından değerlendirmeye tabi tutmaz. Hepsini aynı kategoride, oldukları gibi değerlendirir. Karşılaştırmalı dinler tarihinin konusuna bütün dinler girdiği için İslam ve Hristiyanlık gibi bir dinin tarihini inceleyen bilim dallarından da ayrılır.3 Dinler tarihinin amacı, dinler hakkında en doğru bilgileri toplamak ve gerektiğinde bu bilgileri karşılaştırarak bir sonuca ulaşmaktır.4 Her bilimin kendine has bir metodu vardır. Metot ise bizi gerçeğe götüren yoldur.5 Bilimler, sahasına giren konuları kendi metoduyla inceler. Dinler tarihinin de kendine has “nitelendirici” bir metodu vardır. Olayları, olduğu gibi ayrıntılarıyla nasıllığını tanıtır ve nitelendirir. Dinler tarihinde nitelendirici metot yanında, karşılaştırma metoduna da başvurulur. Bu bakımdan dinler BEYİN FIRTINASI tarihine “karşılaştırmalı dinler tarihi” de denir. Dinler tarihi, dinlerin doğuşu, gelişmesi, yok olması gibi konularda tarih metoduna başvurur. Bu sırada verilerini daima tarihten, yaşanan ve tecrübe edilen hayattan alır. Topladığı verileri bazen karşılaştırma metoduyla inceler. Buna, tarihî-karşılaştırmalı metot adı verilir. Dinler tarihi, bu metodu kullanarak bir dinin veya “Vusulsüzlük, usulsüzlüktendir.” Yukarıdaki cümle üzerinde düşünerek beyin fırtınası yapınız. 1 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 19; Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 4. 2 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 5; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 3. 3 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 2. 4 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 59. 5 Zeki Arslantürk, Araştırma Metod ve Teknikleri, s. 47. 10 KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ dinlerdeki bir özelliğin nasıl ortaya çıkıp geliştiğini tespit eder. Örneğin Hristiyanlıktaki teslise dayalı tanrı inancının tarihî sürecini, Hrıstiyanlığın irtibatta bulunduğu diğer dinlerdeki tanrı anlayışıyla karşılaştırarak ortaya koyar.6 TARTIŞALIM Dinler tarihini öğrenmek insana ne kazandırır? Tartışınız. 2. Din Bilimleri Arasındaki Yeri Din bilimleri, bütün dinleri inceleme konusu olarak ele alan bir grup bilim dalıdır. Din bilimlerinin yeryüzünde yaşamış ve yaşamakta olan bütün dinleri doğuşundan yok oluşuna kadar her yönüyle incelediği bir alanı vardır. Karşılaştırmalı dinler tarihi de din bilimleri çatısı altında yer alır. Bu geniş alan, genelden özele doğru alt dallara ayrılır. Örneğin dinler tarihi, din sosyolojisi, psikolojisi, fenomenolojisi ve felsefesi gibi dalların hepsi din bilimleri adı altında değerlendirilir. Bu bilim dalları dini incelerken hak, batıl, doğru- yanlış gibi herhangi bir değerlendirmeye gitmez. Diğer bir ifadeyle bu bilim dalları inceledikleri dinleri objektif olarak ele alır. Bu bilim dallarının da İslam ve Hristiyanlık tarihi gibi alt dalları vardır. Bunlar din bilimlerinin özel alanlarını oluşturur. TARİH ile ilişkisi vardır. DİN FENOMOLOJİSİ ile ilişkisi vardır. DİN FELSEFESİ DİN SOSYOLOJİSİ ile ilişkisi vardır. DİNLER TARİHİNİN ile ilişkisi vardır. DİN PSİKOLOJİSİ ile ilişkisi vardır. Dinlere ait inanç, ibadet ve ahlak sistemBİLGİ KUTUSU leri, kurumların oluşum süreçleri gibi konular din bilimlerinin inceleme alanına girer. Bunun yanında dinî değerler, tecrübeler, idealler, beklentiler, hisler, tavırlar, hayat ile din arasındaki bütün ilişkiler, bu bilim dallarının inceleme konusunu oluşturur.7 Örneğin din psikolojisi, ferdin dinî tecrübesini ve bu tecrübenin çeşitli tezahürlerini konu edinirken din felsefesi de dinin mahiyetini, insanın dinî hakikatlerle alakasını ele alır. Din fenomenolojisi, dinin görünen, dışa akseden yönlerini sistematik olarak inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı, dinin tarihî gelişimini dikkate almaksızın dinî olguları, görünen yönleriyle konu edinir. Çeşitli dinlerin ibadet, ayin, yer, zaman, eşya, şahsiyet ve kutsallarını inceler, ortak noktalarını bulmaya çalışır. (Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 21.) 6 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 20; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 3. 7 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 4. 11 1.ÜNİTE Din bilimleri çatısı altında yer alan din sosyolojisi, psikolojisi, fenomenolojisi ve felsefesi ile karşılaştırmalı dinler tarihinin ortak noktasını din oluşturur. Dolayısıyla bu disiplinlerle dinler tarihi yakın ilişki içindedir. Ayrıca tarih; yer ve zaman göstererek geçmişteki olayları ele alan bir bilim dalı olduğu için dinler tarihine malzeme verir. Bunların yanında dinler tarihi araştırmalarında filoloji, mitoloji, arkeoloji, sanat tarihi, folklor ve benzeri bilim dallarından da faydalanır.8 NOT EDELİM Din sosyolojisi, din-toplum münasebetlerini ve bunlardan doğan olayları inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı; sosyal dinî kurumları, dinin devlet, millet ve aileye karşı tutumunu, din alanında meydana gelen sosyolojik olayları, çeşitli dinî cemaatlerin toplumla olan münasebetlerini konu edinir. (Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 21.) 3. Temel İslam Bilimleriyle İlişkisi Din bilimleri, dini bir olgu olarak inceler. Dinler tarihi de din bilimleri arasında yer aldığından hem yapısı hem de uyguladığı metot itibarıyla objektiftir. Temel İslam bilimleri ise İslam dininin çeşitli dallarını içine alan ve savunmasını yapan ilahiyat bilimleridir. Karşılaştırmalı dinler tarihi, konu ve metot bakımından temel İslam bilimlerinden farklı olsa da malzeme bakımından birebir ilişki içindedir.9 Birçok konuda temel İslam bilimleri karşılaştırmalı dinler tarihi verilerinden faydalanır. Dolayısıyla karşılaştırmalı dinler tarihi ve temel İslam bilimleri arasında yakın bir ilişki vardır. Temel İslam bilimlerinden olan tefsir, Kur’an ayetlerinin doğru anlaşılmasını ve yorumlanmasını konu edinir. Tefsir bilimi ayetlerin açıklanmasında birçok bilimin verilerinden yararlandığı gibi dinler tarihi verilerinden de yararlanır. Örneğin, Kur’an-ı Kerim, bazı ayetlerinde eski kavimlerden ve onların inançlarından söz eder. Fakat onların yer ve zamanını belirtmez. Tefsir bilimiyle uğraşanlar, Kur’an-ı Kerim’in bu tür ayetlerini yorumlarken karşılaştırmalı dinler tarihinin verilerinden yararlanmazlarsa tefsir usulünde “İsrailiyat” olarak bilinen TEMEL İSLAM BİLİMLERİ mitolojik hikâyelerle ayetleri tefsir etme yanılgısına Tefsir Hadis Fıkıh Kelam düşebilirler. Bu konuda dinler tarihinin verilerinden yararlanarak tefsir kitaplarına girmiş olan İsrailiyat türünden hikâyelerin aslı ortaya konulabilir. Böylece dinler tarihinin sağladığı malzemeler vasıtasıyla Kur’an’daki bazı ayetler tarihî gerçeklere 8 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 22, 23. 9 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 7. 12 KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ uygun olarak yorumlanır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de “Garibü’l-Kur’an” denen Arapça kökenli olmayan kelimeler bulunmaktadır. Tefsir bilimcileri, bu kelimelerin çoğunun Sami dil grubundan olan Akatça, Asurca ve Ugaritçe gibi dillerden geldiğini dinler tarihi yardımıyla öğrenebilirler.10 Bu sayede o kelimelerle ilgili daha gerçekçi yorumlar yapılabilir. Diğer taraftan dinler tarihi de Kur’an-ı Kerim’deki bilgilerden yararlanır. Örneğin insanlığın ilk dini ile ilgili tarihî belgeler bulunamazken Kur’an bu alanda bilgiler verir. Dinler tarihi bilimcisi de bu bilgilerden faydalanır. Temel İslam bilimlerinden olan hadis, Hz. Muhammed’e (s.a.v.)11 atfedilen söz, fiil ve takrirleri inceler. Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi hadislerde de eski kavimlerden, onların başlarından geçen olaylardan ve inançlarından bahsedilir. Karşılaştırmalı dinler tarihinden elde edilen veriler, bu tür hadislerin daha doğru anlaşılması ve yorumlanmasında yardımcı olur. Karşılaştırmalı dinler tarihi, hadislerin sahih olup olmadığının tespit edilmesinde de önemli katkı sağlar. Kur’an-ı Kerim’in ruhuna ve genel olarak İslam’ın özüne ters düşen bazı hadislerin kaynağını karşılaştırmalı dinLİSTELEYELİM ler tarihi verileriyle tespit etmek mümkündür.12 Karşılaştırmalı dinler tariÖrneğin ‘gayrimeşru bir evlilikten dünyaya hhinin temel İslam bilimleri gelen bir çocuğun cennete giremeyeceğini’13 ile ilişkisini sınıfça tartışarak il belirten hadis, Kur’an ve İslam’ın ruhuna ters vardığınız sonuçları listeleyiniz. düşmektedir. Dinler tarihi verilerine göre bu • ..................................... hadisin İsrailiyattan olma ihtimali yüksektir. Çünkü Yahudiliğe göre evlilik dışı dünyaya • ..................................... gelen çocuk, normal bir insan kabul edilmez. Bu çocuk, Yahudi olma hakkını kaybeder ve Yahudi din otoriteleri tarafından cemaatten atılır. Bu uygulama, kaynağını Tevrat’tan alır. Nitekim Tevrat’ta bu konuyla ilgili şöyle bilgi verilir: ‘Nâmeşru çocuk Rabb’in cemaatine girmeyecektir; kendinden olanlardan hiçbiri, hatta onuncu nesle kadar Rabb’in cemaatine giremeyecektir.’14 Görüldüğü gibi hadislerin sıhhatinin tespit edilmesinde dinler tarihi verileri önemli katkı sağlamaktadır. Diğer bir temel İslam bilimi olan fıkıh, kendine özgü metotlarla, Kur’an ve sünnetten çıkardığı hükümleri düzenler ve inceler. Bunu yaparken kural koyucunun amacını belirlemeye de çalışır. Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği üzere Allah, her toplum içinden bir elçi çıkarmış15 o elçileri aracılığıyla da bazı kurallar göndermiştir. Bu kuralları o dönemdeki insanlar anlamaya çalışmış ve bunun için yöntemler geliştirmişlerdir. Özellikle Yahudi ve Hristiyanların bu konudaki birikimleri fıkıhçılara bir veri kaynağı olabilir. Bu verileri ancak dinler tarihi ortaya koyar. Ayrıca karşılaştırmalı dinler tarihi, önceki toplumlara gönderilen ilahî kurallarla ilgili malumat vererek fıkıhçılara benzer kurallar arasında 10 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 8. 11 Sallallahü aleyhi vessellem ( Allah’ın salat ve selamı onun üzerine olsun.) 12 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 9. 13 Aliyyü’l -Kâri, el- Mevzuatü’l-Kübra, s. 268; Acluni, Keşfü’l-Hafa, C 2, s. 372. 14 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 23/ 2. 15 Nahl suresi, 36. ayet. 13 1.ÜNİTE mukayese yapma fırsatı sunar. Bu mukayese soÖRNEK BULALIM nucu fıkıhçılar kural koyucunun amacını, hangi kuralların değişim gösterdiğini öğrenebilirler.16 Kur’an-ı Kerim’den dinler Örneğin Tevrat’ta “erkek evlat varsa kızlar vâris tarihinde veri olarak kullanılan olamazlar. Oğul ve kız yok ise miras sırasıyla örnekler bulunuz. kardeşlere, amcalara, yakınlık derecelerine göre • Hz. Musa ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı. diğer akrabaya intikal eder.”17 denilir. Kur’an-ı (Tâ-Hâ suresi, 77. ayet.) Kerim’de ise “...ebeveyn ve akrabanın bırak• ..................................... tığında, ister az ister çok olsun, kadınların da bir payı olacaktır. Allah tarafından tayin edilen bir paydır bu.”18 buyrulur. Görüldüğü gibi Kur’an’da önemli bir değişiklik yapılarak erkeğin yanında kadına da miras hakkı tanınmıştır. Fıkıhçılar dinler tarihinin bu verilerinden hareketle zaman ve mekân açılarından bilgiler arası mukayese yapabilirler. Yine fıkıhçılar İslam öncesi toplumlarda hac, kurban, namaz ve oruç gibi ibadetlerin nasıl uygulandığı hususunda dinler tarihinin ortaya koyduğu bilgilerden yararlanabilir. Temel İslam bilimlerinden kelam, İslam’ın inanç esaslarını Kur’an-ı Kerim çerçevesinde sağlam bir temele oturtmaya çalışan bir ilimdir. Kelamın temel konularını Allah’ın sıfatları, peygamberlik, vahiy, ahiret ve iman oluşturur. Karşılaştırmalı dinler tarihi, kelam konularının işlenmesi sırasında bu ilimle uğraşanlara birçok malzeme verir. Ayrıca dinler tarihi, diğer din ve kültürlerden geçen ve İslam’ın yapısına uygun olmayan inançların kökeni hakkında bilgiler de verir. Kelamcılar, dinler tarihinin vereceği bu malzemelerden hareketle sağlam, işlevi olan bir itikat sistemi ortaya koyabilirler. Allah’ın sıfatları, peygamberlik ve vahiy, Allah-insan ilişkisi gibi önemli konularda çağın ihtiyaçlarına uygun fikir geliştirebilirler.19 Dinler tarihi, İslami ilimler üzerine çalışan araştırmacılar için çok önemlidir. 16 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 12,13. 17 Kitab-ı Mukaddes, Sayılar, 27/ 8-11; Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 42. 18 Nisâ suresi, 7. ayet. 19 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 9,10. 14 KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ 4. Diğer Dinleri Öğrenmenin İslam Açısından Önemi Kur’an-ı Kerim, bilenlerle bilmeyenlerin asla bir olamayacağını belirtir,20 “Oku.”21 emriyle söze başlar ve bilmediğimiz konuları bilenlerden öğrenmemizi22 tavsiye eder. İnsanların zararına olmayan her türlü bilginin öğrenilmesini teşvik eder. Kur’an-ı Kerim’de, Allah katında tek geçerli dinin İslam olduğu23 belirtilmekle birlikte diğer dinlerin bir olgu olarak varlığı da kabul edilir. Örneğin “Kim İslam’dan başka bir din seçerse bu ondan kabul edilmeyecektir.”24 diyerek İslam dışındaki dinlere de dikkat çekilir. Dolayısıyla diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmak, mensuplarını tanıma, anlama ve kendi inancımızla mukayese etme açısından önemlidir. Yukarıdaki sembollerin hangi dinlere ait olduğunu söyleyerek anlamlarını araştırınız. Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından hiçbir zararı bulunmadığı gibi tam aksine birçok yararı da vardır. “Diğer dinler hakkında bilgi sahibi olduğumuz zaman kendi dinimizin farkını daha iyi görür ve değerini takdir ederiz. Kur’an-ı Kerim’de diğer din mensuplarının eleştirilen davranışlarının bizde de bulunup bulunmadığını anlayabiliriz.”25 DEĞERLENDİRELİM “Sizden önce nice (milletler hakkında) ilahî kanunlar gelip geçmiştir. Onun için yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah’ın ayetlerini) yalan sayanların akıbeti ne Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından başka bir faydası da İslam literatüründe “İsrailiyat” olarak bilinen konuların tanınmasıdır. İslam, doğuşundan bugüne kadar değişik din ve kültürlerle karşılaşmıştır. İslam’a giren insanlar, eski kültürlerinden bazı unsurları İslam’a taşımışlardır. Zamanla bu yabancı unsurlar, olmuş, görün.” (Âl-i İmrân suresi, 137. ayet.) Yukarıdaki ayeti diğer dinleri öğrenmenin önemi açısından değerlendiriniz. 20 Zümer suresi, 9. ayet. 21 Alak suresi, 1. ayet. 22 Nahl suresi, 43. ayet. 23 Âl-i İmrân suresi, 19. ayet. 24 Âl-i İmrân suresi, 85. ayet. 25 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6. 15 1.ÜNİTE İslam’ın aslındanmış gibi algılanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmak bu unsurların tanınması açısından önemlidir. TARTIŞALIM “İsrailiyat” konuları İslam kültürünü nasıl etkilemiştir? Tartışınız. Dinler hakkında bilgi sahibi olmanın diğer bir yararı da misyonerlik (Hristiyanlar, Mormonlar, Yahova Şahitleri, Bahailer vs.) faaliyetleri ile ilgilidir. Misyonerlerin propagandalarına cevap verebilmek için önceden o dinleri tanımak gerekir. BEYİN FIRTINASI Farklı dinlere mensup insanlar arasında diyaloğun sağlanmasında din adamlarının rolü nedir? Son yıllarda, dinler arası diyalogla ilgili ülkemizde çeşitli toplantılar düzenlenmektedir. Dinler arası diyaloğun ne anlama geldiğini bilmek ve bu diyalog toplantılarında etkili olabilmek için yine diğer dinler hakkında önceden bilgi sahibi olmak önemlidir. Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşarak beyin fırtınası yapınız. Diğer dinleri bilmek din hizmetleri açısından da önem taşır. Din hizmeti veren kişiler, bir noktada toplumun önder ve münevverleridir. Bundan dolayı insanlar, ister diğer dinlerle ister merak ettikleri çeşitli konularla ilgili olsun din hizmeti veren kişilere sorular sorabilir. Bu sorulara doğru, doyurucu ve tutarlı cevap verebilmek için İslam’ın dışındaki dinleri bilmenin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ayrıca din görevlisinin İslam’ı topluma daha iyi anlatabilmesi için onun diğer dinlerden farkının ne olduğunu bilmesi gerekir. Küreselleşme ve iletişimin arttığı günümüz dünyasında farklı dinleri ve mensuplarını tanımak bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Bundan dolayı insanlar farklı din ve kültürlerden insanlarla bir arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla farklı dinleri ve mensuplarını bilmek yaşadığımız dünyanın sosyolojik bir gerçeğidir.26 26 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6. 16 KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ LİSTELEYELİM Diğer dinleri öğrenmenin İslam’ı anlamada ne gibi faydalar sağlayacağını listeleyiniz. • Çünkü Hristiyanlıktaki teslisi öğrenmemiz İslam’ın tevhit anlayışını daha iyi anlamamızı sağlar. • ……………………………………………………………………………… • ……………………………………………………………………………... Sonuç olarak genel kültür sahibi olmak, diğer din mensuplarıyla sağlıklı bir iletişim kurmak, misyonerlik faaliyetlerini tanımak ve önlem almak, İslam’ı diğer din mensuplarına daha iyi anlatabilmek, İslam’a karışmış hurafeleri ayırt edebilmek, eksik ve yanlışlarımızı tanımak; İslam’ı günümüz şartlarında daha iyi yorumlamak ve din hizmetlerini daha verimli hâle getirmek gibi nedenlerden dolayı diğer dinleri bilmek gerekir.27 YORUMLAYALIM Hz. Ömer, “İslam atmosferinde yetişip cahiliye âdetlerini tanımayan kimse yavaş yavaş İslam’la çelişkiye düşer…” demiştir. (Ali el-Hasen en-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, s. 162.) Hz. Ömer’in yukarıdaki sözünü diğer din ve âdetleri öğrenmek açısından yorumlayınız. 5. Türkiye’de Karşılaştırmalı Dinler Tarihinin Tarihçesi Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin hadislerinde diğer dinler (Yahudilik, Hristiyanlık, Mecusilik, Sabiilik ve putperestlik) den bahsedilir. Kur’an ve hadislerde o dinlerden söz edilmesi bazı Müslüman bilginlerde merak uyandırmıştır. Zaman zaman o dinlere mensup kimselerle karşılaşma, konuşma ve çeşitli konularda yapılan tartışmalar onların inançlarının incelenmesini gerekli hâle getirmiştir. Ayrıca İslam’a giren bazı insanların önceki inançlarından bazı kalıntıları İslam’a taşımaları Müslümanlar arasında ciddi tartışmalara neden olmuştur. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Müslüman bilginler diğer dinleri inceleme ve öğrenmeyi önemsemişlerdir. 27 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6,7. 17 1.ÜNİTE Ülkemizdeki dinler tarihi çalışmaları Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına rastlar. İslam ve Batı dünyasında dinler tarihi ile ilgili yazılan eserlerden faydalanılarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde “tarih-i edyan” adı altında bazı kitaplar yayımlanmıştır.28 Türkiye’de dinler tarihi dersi ise Osmanlının son dönemlerinde okutulmaya başlanmıştır. İstanbul’da Darülfünun Edebiyat Fakültesinin 1874 yılı ders programına “tarih-i umumi ve din-i esatiri’l-evvelin” dersleri konmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra “Ulum-ı Şeriyye” şubesinin dersleri arasına 6 saat “tarih-i din-i İslam” ve “tarih-i edyan” dersleri birlikte yer almıştır. Daha sonraki düzenlemelerde de Bugünkü İstanbul Üniversitesinin eski adı İstanbul Darülfünunu idi. dinler tarihi dersine ders programlarında yer verilmeye devam edilmiştir.29 Örneğin 1913 yılında açılan “Medresetü’l-Vaizin ve Medresetü’lİrşat” bölümlerinde de dinler tarihi dersleri okutulmuştur.30 1918 yılında “Darü’l-Hilafeti’l-İslamiyye” Medresesi köklü bir değişikliğe tabi tutulmuş ve “Medrese-i Süleymaniye” adıyla yeniden organize edilerek buranın ders programına “tarih-i edyan” dersi konmuştur. Medreselerin kaldırılmasından sonra adı geçen medrese İlahiyat Fakültesi adını almış ve programında dinler tarihine yer vererek öğretimine devam etmiştir. 1933’te İlahiyat Fakültesi kapatılmış ve yerine “İslam Tetkikleri Enstitüsü” açılmıştır. Bu enstitüde de “genel dinler tarihi” adı altında bu dersin okutulmasına devam edilmiştir. “İslam Tetkikleri Enstitüsü” 1936 yılında kapatılmış ve 1949 yılında Ankara Üniversitesine bağlı bir İlahiyat Fakültesi açılıncaya kadar Türkiye’de dinler tarihi öğretimi yapılamamıştır.31 DÜŞÜNELİM Bir Biruni’nin (öl. M. 1048) “el-Asaru’l-Bakiye” ve “Kitabü’t-Tahkik M Mali’l-Hint” isimli eserleri, modern dinler tarihi bilimi açısından İslam dünyasının bir yüz akıdır. Ayrıca dinler tarihi çalışmaları İslam dünyasında Hristiyan dünyasından çok daha önce başlamıştır. Fakat daha sonra Batı dünyası bu alanda ciddi çalışmalar yaparak ileri geçmiştir. (Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 10.) Dinler tarihinde ilk çalışmalar İslam dünyasında başladığı hâlde bu alanda neden geri kaldığımızın sebeplerini düşününüz. 28 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 10. 29 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 11. 30 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 82. 31 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 26. 18 KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ 1950-51 öğretim yılından itibaren açılmaya başlayan İmam Hatip Okullarının 7. sınıflarında dinler tarihi tekrar okutulmaya başlanmıştır. Türkiye’de ilk Yüksek İslam Enstitüsü 1959 yılında İstanbul’da açılmış; I, II ve III. sınıflarında birer saat mukayeseli dinler tarihi dersi yer almıştır. Bunların dışında 1971 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı olarak “İslami İlimler Fakültesi” açılmış ve burada da dinler tarihi dersine yer verilmiştir. 1982 yılında çıkarılan Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu ile Yüksek İslam Enstitüleri İlahiyat Fakültesi adıyla yeniden düzenlenmiş ve dinler tarihi dersi bu fakültelerde yerini almıştır.32 Günümüzde ilahiyat fakültelerinde felsefe ve din bilimleri ana bilim dalına bağlı olan dinler tarihi bilim dalı bulunmaktadır. KARŞILAŞTIRALIM Ülkemizde dinler tarihi alanında yapılan bazı çalışmalar şunlardır: 1. Şemsettin Sami, Esatir, 1878. 2. Ahmet Mithat Efendi, Tarih-i Edyan, 1911. 3. Mahmut Es’ad bin Emin Seydişehri, Tarih-i Edyan, 1912. 11. Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi, 1976. 12. Hüseyin G. Yurdaydın- Mehmet Dağ, Dinler Tarihi, 1978. 4. Es’ad, Tarih-i Edyan, 1912. 13. Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, 1983. 5. Şemsettin Günaltay, Tarih-i Edyan, 1922. 14. Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, 1984. 6. Ömer Hilmi Budda, Dinler Tarihi, 1935. 15. Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, 1988. 7. Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzünde Dinler Tarihi, 1947. 16. Şaban Kuzgun, Dinler Tarihi, 1988. 8. Anna Marie Schimmel, Dinler Tarihine Giriş, 1955. 9. Mehmet Taplamacıoğlu, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, 1966. 10. Hikmet Tanyu, Dinler Tarihi Araştırmaları, 1973. 17. Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, 1990. 18. Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, 1996. 19. Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, 2007. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yazılan birer dinler tarihi kitabı bularak bunları konu ve dil bakımından karşılaştırınız. 32 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 84. 19 1.ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Diğer dinleri öğrenmenin yararını anlatınız. 2. Türkiye’de karşılaştırmalı dinler tarihinin tarihçesini anlatınız. 3. Bir tefsir bilgini, dinler tarihi verilerinden nasıl yararlanır? Açıklayınız. 4. Küreselleşen günümüz dünyasında dinler tarihini bilmek neden önemlidir? 5. Din görevlilerinin diğer dinler hakkında bilgi sahibi olması neden önemlidir? Açıklayınız. B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdaki kitap ve yazar eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır? A) Şemsettin Sami- Esatir B) Ahmet Kahraman- Dinler Tarihi C) Şemsettin Günaltay-Tarih-i Edyan D) Mehmet Aydın-Tarih-i Edyan E) Günay Tümer ve Abdurrahman Küçük- Dinler Tarihi 2. Türkiye’de hangi tarihler arasında dinler tarihi dersinin okutulmasına ara verilmiştir? A) 1936-1949 B) 1971-1982 C) 1913-1918 D)1936-1950 E) 1948-1960 3. Ülkemizde İlahiyat Fakültelerinde dinler tarihi hangi ana bilim dalına bağlı olarak okutulmaktadır? A) Tefsir B) Hadis C) Felsefe ve Din Bilimleri D) Temel Dinî Bilimler 4. Aşağıdakilerden hangisi diğer dinleri öğrenmenin yararları arasında yoktur? A) Genel kültürümüz artar. B) İslam’a karışan gayri İslami inanç ve uygulamaları tespit ederiz. C) Diğer inanç sahipleriyle daha rahat iletişim kurarız. D) Daha dindar oluruz. E) İslam’ı daha iyi anlarız. 20 E) Kelam KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ 5. Aşağıdaki bilim dallarından hangisinin dinler tarihiyle ilişkisi yoktur? A) Din Sosyolojisi D) Tarih B) Din Psikolojisi C) Din Felsefesi E) İnsan Fizyolojisi C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parentez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz. (savunmasını, asla bir, gerçeğe, Osmanlı Devleti, bir olgu, gösteren.) 1. Ülkemizdeki dinler tarihi çalışmaları …………………’nin son zamanlarına rastlar. 2. İslam’da diğer dinlerin de varlığı ………………………olarak kabul edilir. 3. Dinler tarihi, her hangi bir dinin………………………… yapmaz. 4. Kur’an-ı Kerim, bilenlerle bilmeyenlerin …………………..olamayacağını belirtir. 5. Metot, bizi ………………………..götüren yoldur. D- Aşağıdaki bilgilerin doğruları (D), yanlışları (Y) ile işaretleyiniz. 1. ( …) Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından hiçbir zararı yoktur. 2. ( …) Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin hadislerinde diğer dinlerden bahsedilir. 3. ( …) İsrailiyat, sadece İslam öncesi ilahî dinlerin kalıntılarıdır. 4. ( …) Tarih, yer ve zaman göstererek geçmişi inceleyen bir bilim dalıdır. 5. ( …) Dinler tarihi, İslam tarihi ile aynı konuları inceleyen bir bilim dalıdır. 21 2.ÜNİTE DİNİN NİN İ MAHİYETİ İ İ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. ‘‘Mitos’’ kavramının anlamını sözlükten araştırınız. 2. İslam Ansiklopedisi’nden din maddesini bularak dinin mahiyeti hakkında bilgi edininiz. 3. Kur’an-ı Kerim’den Bakara suresinin 213. ayetini okuyunuz ve anlamı üzerinde düşününüz. 22 DİNİN MAHİYETİ 1. Dinin Tanımı ile İlgili Görüşler “Din” kelimesi Türkçemize Arapçadan geçmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu kelime yol, hayat tarzı, hesap günü, kanun, hüküm vb. anlamlarda kullanılır. Buna göre din, genel olarak insanın hayat tarzı ya da hayatında izlediği yol anlamına gelir.1 “Din, tarih boyu insan hayatında var olmuş, insanın düşüncelerini, tavırlarını, davranışlarını ve diğer insanlara ve çevreye karşı tutumlarını belirlemiştir.”2 Çünkü insan, var oluş nedeni ve amacının cevabını dinde bulmuştur. Hiçbir baskı ve zulüm, insanın hayatından onu söküp atamamıştır. Din, insanları ayakta tutan bir hayat kaynağı olmuştur. Samimi olarak bağlanılan nice felsefi sistem veya ideolojiler bir zaman sonra toplumun hayatından çıkıp giderken din, insanın ruhunda yerini her zaman korumuştur.3 O hâlde din nedir? Sizce din nedirr DİNİN TANIMI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER Din Bilimcilerinin Tanımları İslam Bilimcilerinin Tanımları Dinin Özünü Oluşturan Unsurlar AçısındanTanımlar Din bilimcileri tarafından dinle ilgili birçok tanım yapılmasına rağmen üzerinde ittifak edilen bir tanım yoktur. Çünkü herkes kendi açısından bakarak dini tanımlamıştır.4 Örneğin, bir dine mensup olanlar, kendi inançlarını merkeze alarak tanım yaparken dini, bir olgu olarak ele alanlar ise elde ettikleri verilere göre bir din tanımı yapmışlardır. Dolayısıyla din sosyolojisi, psikolojisi ve felsefesi gibi bilim dallarıyla uğraşan birçok din bilimcisi din hakkında değişik tanımlar ortaya koymuştur. Tanımlardaki farklılığın nedeni, dinin karmaşık bir yapıya sahip olması ve dinin tanımını yapanların sübjektif davranmalarıdır.5 “Aslında dini inceleme ve araştırma konusu edinen her disiplin, Yukarıdaki fotoğrafı inceleyerek dinin insan işine yarayan bir din” tarifiyle yola çıkmıştır. 6 hayatındaki önemini yorumlayınız. Din bilimcilerinin yaptığı tanımlardan bazıları şöyledir: Konuya din sosyolojisi açısından yaklaşan Emile Durkheim (Emil Durkaym), “Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir.” sözüyle dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu göz önünde bulundurmuştur. Konuya din psikolojisi açısından yaklaşan Feurbach (Fuurbah) ise dinin dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzu olduğunu vurgulayarak7 dini, insan psikolojisiyle ilişkilendirmiştir. Hegel de dini, akıl ve ruhun daimi, bağımsız faaliyetlerinden ibaret olan bir sistem 1 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 19. 2 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 14. 3 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 16. 4 Ekrem Özbay, Ergenlerde Allah ve Din İnancı, s. 30. 5 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17. 6 Mehmet Aydın, Din Felsefesi, s. 4. 7 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17. 23 2.ÜNİTE sayarak kâinatın zirvesine Allah yerine insanı koymuş, dini bu felsefi zihniyetle yorumlamıştır.8 Bu ve benzeri örneklerde görüldüğü gibi her bilgin, dine kendi penceresinden bakmıştır. İslam bilginlerinin yapmış olduğu tanımlar, din bilimcilerin yaptığı tanımlara nazaran dinin yapısına daha uygun ve birbirine daha yakındır. Örneğin Seyyit Şerif Cürcani dini şöyle tarif etmiştir: “Din, akıl sahiplerini peygamberin bildirdiği şeyleri kabule çağıran ilahî bir kanundur.”9 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ise, “Din, zevilukulü hüsni ihtiyarlarıyla bizzat hayırlara sevk eden bir vaz’ı ilahîdir.”10 demiştir. Yani din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle kabul ettikleri hayra götüren ilahî kanundur. Bu taElmalılı Muhammed Hamdi Yazır nımlara biraz daha açıklık getiren Ömer Nasuhi Bilmen de dini şu şekilde (1877-1942) tarif etmiştir: “Din, Allah’ın bir kanunudur ve birtakım hükümlerin, hakikatlerin mukaddes bir mecmuasıdır ki bunu peygamberleri vasıtasıyla insanlara lütuf ve ihsan buyurmuştur. Bu kanun, insanları hayra götürür; insanlar, bu ilahî kanun hükümlerine kendi güzel ihtiyarlarıyla riayet ettikçe doğru yolu bulmuş, hidayet üzere bulunmuş olurlar, dünyada da ahirette de selamete, saadete kavuşurlar.”11 İslam bilginlerinin yaptığı bu tarifler, aşağı yukarı aynı muhtevayı içermektedir. Bu tarifler hülasa edildiğinde İslam’a göre din; akıl sahibi şuurlu insanları kendi irade ve arzularıyla hayırlı olan şeylere sevkeden ilahî bir kanundur.12 Bu tariflerde ortak noktalardan biri, dinin ilahî kaynaklı olduğunun vurguÖmer Nasuhi Bilmen lanmasıdır. Buna göre gerçek din, beşerî kaynaklı olamaz. Yine bu tarif(1883-1971) lerde dinin akıl ve irade ile ilişkisi ortaya konmuştur. Bu da dinin bir bilgi ve tercih konusu olduğunu göstermiştir. Nihayet dinin insanları özü itibariyle hayır olana yönelten bir kanun şeklinde tanımlanması, dinin aynı zamanda bir aksiyon alanı olduğunu gösterir.13 Kur’an, “insanlar için temelde iki dinin varlığından bahseder. Bunlardan ilki Allah’ın insanlar için seçtiği ve öngördüğü din olan İslam ya da Allah’ın dinidir; diğeri ise İslam dışındaki din veya dinlerdir.”14 Kur’an-ı Kerim’in dine yaklaşımı yukarıdaki tanımlardan daha kapsamlıdır. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de, “Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki kendisinden (böyle bir din) kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.”15 ayetiyle İslam’dan başka dinlere de işaret edilir. NOT EDELİM Dini ifade etmek için İbranicede kanun ve hüküm, anlamına gelen “dat”, Sanskritçede ezelî ve ebedî hakikat anlamında “sanatana dharma”, İslam’dan önce Türkçede ”darm” veya “nom”, Batı dillerinin çoğunda Latincede saygı ve titizlik anlamına gelen “religion” kelimeleri kullanılmıştır. (Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17; Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 2.) 8 Yümni Sezen, Sosyoloji Açısından Din, s. 25, 26; A. Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, s. 329, 330. 9 Seyyit Şerif Cürcani, Tarifat, s. 72. 10 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C 1, s. 83. 11 Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 5. 12 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 18. 13 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 314. 14 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 96. 15 Âl-i İmrân suresi, 85. ayet. 24 DİNİN MAHİYETİ Bu bağlamda İslam dışındaki inanç sistemlerine de “din” denildiği görülür. Yine Kur’an-ı Kerim’de İslam dışındaki inanç sistemlerine, hatta müşriklerin inandıklarına bile din adı verildiğine Kâfirûn suresinin 6. ayetinde de dikkat çekilir. Bunlar dikkate alındığında yukarıdaki tariflerin geniş anlamda dinin tarifi olmayıp özellikle hak din için düşünülmüş dar kapsamlı tarifler olduğu anlaşılır. Din bilimcileri ve İslam bilginlerinin yapmış oldukları din tanımları, kapsam açısından bütün dinleri içine alacak nitelikte gözükmemektedir. Bütün dinleri kapsamına alacak bir tanımı ancak dinin özünü dikkate alarak yapmak mümkündür. Dinin özünü oluşturan unsurlar bakımından bir din tanımı yapabilmek için onun yapısını KARŞILAŞTIRALIM ve tarihsel gelişimini göz önünde bulundurmak Batılı ve İslam bilgerekir. Bu durumda kutsal kitap ve kurumsalginlerinin din tanımlarını göz önünde laşma merhalelerini esas alma zarureti ortaya bulundurarak benzer ve farklı yönlerini çıkar. Kutsal kitap merhalesi esas alındığında karşılaştırınız. din, Tanrı’nın veya din kurucularının (Buda gibi) kutsal metinlerde yer alan sözlerinden ibarettir. Görüldüğü gibi bu tanımda dinin orijinal kaynağı olan naslar ve buyruklar söz konusudur. Bu, Yahudilik, Hristiyanlık, İslam, Budizm ve Hinduizmin özgün tanımıdır. Kurumsallaşma merhalesi esas alındığında ise din; bir inanç, davranış ve sosyal hayatın belirli şartlarına göre oluşturulmuş kurumlar sistemidir. Dikkat edilirse bu tanım, dinin kurulmasından sonraki gelişmeyi tanımlıyor. Din değişmeyen, durağan (statik) bir olgu değildir. O, kök değerlerden hareketle her tür probleme çözüm üreten dinamik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla devamlı gelişme gösterir. Yukarıdaki “kutsal kitap ve kurumsallaşma merhaleleri” esas alınarak yapılan tanımlardan hareketle genel bir din tanımı yapılacak olursa şu şekilde yapılabilir: “Din; insanların mutlu bir hayat sürmesini amaçlayan Tanrı’nın veya din kurucularının kutsal kitaplarda yer alan sözlerinden, insanların bu amacın gerçekleşmesi için yaptıkları davranış ve oluşturdukları kurumlardan meydana gelen bir sistemdir.”16 LİSTELEYELİM Vahye dayalı dinler (Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet) in özünü olu oluşturan unsurları listeleyiniz. • Allah Alla inancı •.................................... •.................................... 2. Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler Dinin ne zaman, nasıl ortaya çıktığı, kaynağının ne olduğu hususunda kutsal kitapların verdiği bilgilerin dışında herhangi tarihî bir belge yoktur. O bakımdan bilimsel metotlarla dinin başlangıcı ve kaynağı hakkında kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. DİNİN KAYNAĞI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER Evrimci Görüş 16 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 18, 19; Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 21. 25 Vahiy Temelli Görüş 2.ÜNİTE Bununla birlikte dinin kaynağını tespit etmeye çalışan bazı sosyal bilimciler ortaya çıkmış ve elde ettikleri veriler çerçevesinde dinin kökeni hakkında birtakım teoriler ileri sürmüşlerdir. Bu teoriler bir dönem Batı dünyasında kabul görmüş ve bilim çevrelerinde sevinç yaratmıştır. Fakat daha sonra bunların tenkitleri yapılmış ve geçersizliği ispatlanmıştır. Dinin kaynağı hakkındaki görüşleri, evrimci görüş ve vahiy temelli görüş olmak üzere iki grupta değerlendirmek mümkündür.17 2.1. Evrimci Görüş Evrim, birbirini takip ederek yavaş yavaş meydana gelen değişme ve gelişmeye denir. Dinlerin zaman içinde çeşitli sebeplere bağlı olarak (vahiy kaynaklı değil) ortaya çıkıp geliştiğini iddia eden görüşe de evrimci görüş adı verilir. 19. yüzyılda dinlerin kökeninin araştırılTARTIŞALIM masına ağırlık verildi. Dinler belli bir evrim geçirmiş midir, ilk din sistemi hangisiydi gibi 1. Natürizm, (Max Müller, 1823-1900) sorulara cevaplar arandı. Bu araştırmalar so2. Animizm, (Edward Tylor, 1832-1917) nunda ortaya beş farklı ekol çıktı.18 Onlardan 3. Atalar Kültü, (Herbert Spencer, 1820-1903) monoteist dışındaki görüşler evrimci gelişimi 4. Totemizm, (Emile Durkheim, 1881-1917) savunmuşlardır. Birçoğuna göre insanlar korku, suçluluk duygusu, atalara saygı ve benzeri 5. Monoteist, (Wilhelm Schmidt, 1868-1954) sebeplerden dolayı dine yönelmiştir. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlaYukarıdaki kavramların anlamlarını İslam rında yapılan araştırma ve inceleme sonuçları, Ansiklopedisi’nden bularak sınıfta tartışınız evrim teorisinin lehine yorumlandı. Evrimciler artık insanın, hayatın, tabiatın ve canlı varlıkların sırrının çözüleceğini iddia ediyorlardı. Dolayısıyla artık din, insanın hayatından çıkacak ve yerini bilime terk edecekti. Fakat, dinin insan hayatından çıkması ve yerini bilime terk etmesi nasıl olacaktı? Biyolojik evrim yanında insanın kültürel bakımdan da evrim geçirdiğini ispatlamak üzere antropolog, etnolog, sosyolog ve psikologlar arasından bazı bilim adamları, ilkel hayat yaşayan kabilelerin inançlarından hareketle dinin kökeni hakkında değişik görüşler ortaya attılar. Çünkü onlar, dinin kökenini hâlâ ilkel hayat yaşayan kabilelerin din ve kültürlerinin incelenmesi sonucu bulunabileceğini düşünüyorlardı.19 Bu çerçevede yapılan çalışmalarda örneğin Edward Tylor (Edvırd Teylır), dinin başlangıcının “animizm”, Frazer (Freyzır) “büyü”, Marett (Maret) “mana”, Spencer ( Spensır) “atalar kültü”, Durkheim (Durkaym) ise “totemizm” olduğunu ileri sürdü.20 Evrimcilerde oluşan bu heyecan zaman içinde hayal kırıklığına dönüştü. Çünkü dinin kaynağı ile ilgili ortaya atılan evrimci teoriler eleştirilmeye başlandı. Zaten evrimci teorisyenlerden hiçbiri ilkel kabileler arasına giderek bizzat gözlem ve inceleme yapmamışlardır. Teorilerini seyyahların anıları ve misyonerlerin raporlarına dayandırmışlardır. Daha sonra bizzat ilkel topluluklar arasında yapılan araştırmalar bu teorilerin tutarlı olmadığını ortaya koymuştur. Dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş karşısında monoteist (tek tanrıcı) görüşü savunan bilim adamlarının başında Lang ve Schmidt gelir. Bunların savunduğu teze göre insanoğlunun en eski inancı, tek tanrı itikadıdır.21 17 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 19; Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 15; Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 29. 18 Kürşat Demirci, Dinler Tarihinin Meseleleri, s. 52. 19 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 31, 32; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 19,20. 20 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 20. 21 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 20. 26 DİNİN MAHİYETİ Evrimci Tylor (Teylır)’ın animizm nazariyesine ilk ciddi itiraz öğrencisi Andrew Lang (Endru Lenk)’ten gelmiştir. Lang, Güneydoğu Avustralya ilkel kabileleri ile ilgili elde edilen son bilgilere dayanarak ilkel kabilelerde animizme rastlanmadığını, aynı zamanda insanların ahlaki adaba uyup uymadıklarını denetleyen ve gökte bulunduğuna inanılan yüce bir tanrı kavramına her yerde rastlandığını ortaya koymuştur. Buna benzer başka bir tez de Wilhelm Schmidt (Wilhelm Şimit) tarafından savunulmuştur. Schmidt, ilkel kabileler arasında yaptığı etnolojik araştırmalardan sonra dinin ilk şeklinde tek tanrı anlayışının var olduğunu ileri sürmüştür. O, görüşlerini “Tanrı Kavramının Kaynağı” adlı eserinde ortaya koymuştur.22 Tevhidi geleneğe söylem ve eylemleri ile yön veren peygamberler çeşitli bölge ve çevrelere gönderilmiştir. Doğuda eski Hint ve Çin, Batı’da Yunan düşünürleri kendilerine has motiflerle düşüncelerini ortaya koyarken kavram ve ilkeler bazında tevhidi gelenekten doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiklerini gösterir.23 Ancak düşünce kaynakları tevhide dayanmasına rağmen zamanla tevhidi çizginin dışına çıkarak insan, doğa, evren ve tanrıya dair çeşitli açıklamalar ileri sürmüşlerdir. Allah, bu çevreleri söz konusu sapmalardan tevhidi çizgiye çekmek için tarihin çeşitli dönemlerinde peygamberler göndermiştir. Bu elçiler insanların fıtratına uygun genel kavram ve ilkeleri bulundukları çevrelere hem söylem hem de eylemleriyle aktarmışlardır.24 DEĞERLENDİRELİM “İnsanlar bir tek topluluk idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için onlarla beraber hak yolu gösteren kitaplar da gönderdi. Ancak kendilerine kitap gönderilenler, apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler…” (Bakara suresi, 213. ayet.) Wilhelm Schmidt ve Lang’ın vardıkları sonucu yukarıdaki ayetin ışığında değerlendiriniz. 2.2. Vahiy Temelli Görüş DÜŞÜNELİM Dinin kaynağı ile ilgili vahiy temelli görüşe göre din, Allah tarafından vahiy yoluyla insanlar arasından seçtiği peygamberlere gönderilen ilahî kurallar bütünüdür. İslam bilginlerine göre dinin kaynağı mutlak surette vahiydir. Din, Hz. Âdem’le başlayıp Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliği ile tamamlanmıştır. Bu dinin genel adı İslam’dır. Müslüman bilginler; dinleri, kaynağı bakımından “ilahî ve beşerî dinler” olarak ikiye ayırmışlardır. İlahî dinleri, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam oluşturur. Ancak Yahudilik ve Hristiyanlık kaynağı itibarıyla ilahi olsalar da • “…Hiçbir toplum yoktur ki kendisine bir uyarıcı gelip içlerinde kalmış olmasın.” (Fâtır suresi, 24. ayet.) • “… (Hâlbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.” (Ra’d suresi, 7. ayet.) Yeryüzündeki dinleri göz önünde bulundurarak yukarıdaki ayet mealleri üzerinde düşününüz. 22 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 31; Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 18. 23 Hacı Mustafa Açıköz, Tevhidi Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, s. 287. 24 Hacı Mustafa Açıköz, Tevhidi Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, s. 169. 27 2.ÜNİTE bugün Müslümanlar açısından muharreftir. Bu üç dinin dışındaki dinler ise beşerî kaynaklı kabul edilir.25 Yani insanlar tarafından oluşturulmuştur. Kur’an-ı Kerim dinin kaynağının vahiy olduğunu açıklar. Allah Kur’an’da Hz. Âdem’i, Hz. Nuh’u ve Hz. İbrahim’i seçip görevlendirdiğini ve onların birbirinin neslinden geldiklerini şöyle açıklar: “Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem’i, Nuh’u İbrahim ailesiyle İmran ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir.”26 Nisâ suresinin 163. ayetinde de diğer peygamberlere gönderdiği vahyi Peygamberimiz Hz. Muhammed’e de gönderdiğini şöyle belirtir: “Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a Yakup’a esbata (torunlara) İsa’ya, Eyüp’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davut’a da Zebur’u verdik.” Kur’an din konusunda geniş bir perspektiften bakılmasına işaret eder. Nitekim Allah, Nahl suresinde bütün milletlere peygamber gönderdiğini, “Andolsun ki her ümmete Allah’a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının diyen bir elçi gönderdik…”27 ayetiyle bildirmektedir. Bu ve benzeri ayetler, Kur’an-ı Kerim’de adı zikredilmeyen; fakat asırlardır devam edegelen ve bugün yüz binlerce mensubu bulunan dinlerin de ilahî menşeli olabileceğine işaret eder. Binlerce yıl tarih sahnesinde kalan ve bugün hâlâ yaşayan bazı dinler vahye dayansa da tarih içinde bunların kimileri değişime uğramış ve dejenere olmuş olabilir. Vahye dayanmayan dinler ise belli bir dönem kabul görmüş olsalar da bunlardan birçoğu zamanla varlığını kaybetmiştir.28 Sonuç olarak dinin kaynağı Allah’tır. Peygamber dahil hiçbir beşer din koyamaz. Allah, insanoğluna rehber ve örnek olan birçok elçi göndermiştir. Onların sonuncusu tevhit zincirinin son halkası Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir. Hz. Âdem’den bu yana gönderilen elçiler belli bir bölge veya topluma gönderildiğinden elçilerin tebliğ ettikleri ilahî mesajlar o bölge ve toplumla sınırlı olmuştur. Oysa son elçi Hz. Muhammed, bütün insanlığa gönderildiği için onun tebliğ ettiği din evrensel bir özellik taşır. İlk vahyin geldiği Ğar-i Hira’nın iç mekânı (Mekke) 25 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22. 26 Âl-i İmrân suresi, 33, 34. ayetler. 27 Nahl suresi, 36. ayet. 28 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22. 28 DİNİN MAHİYETİ 3. Din ile Mitoloji Din, insanla beraber var olan ve yaşayan bir gerçektir. O hem ferdî hem de sosyal bir realitedir. İnsanın yaratılışına bağlı, tarihin her devrinde, dünyanın her köşesinde fertlere ve toplumlara hâkim olan, insanın mutluluğunu amaçlayan ilahî kurallardır. O her türlü felsefi ve ilmî düşüncelerden önce var olmuş, insanların yaşamlarına yön vermiştir.29 İnsanı yaratan Allah, onun yaratılış amacına uygun yaşayabilmesi için dini de ortaya koymuştur. Ancak din, aslını koruduğu müddetçe insanlara faydalı olmuştur. Asıl yapısından uzaklaşarak amacından saptığı zamanlar ise insanın yaratılış gayesine uygun yaşamasına engel olmuştur.30 BİLGİ KUTUSU Mitos; efsane, destan, hikâye ve masaldan farklıdır. Mitosta kutsal bir hikâye anlatılır. Konusu gerçek olaylardan alınmış ve gerçekten olup bitmiştir. Mitoslar, olmuş olayları insanların anlayabileceği dille anlatırlar. Fakat anlatımda mecazî bir dil ve semboller kullanılır. (Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 23.) Dinin asıl yapısı ve amacından uzaklaşmasına sebep olan temel faktörlerden en önemlisi “mitos”lardır. O hâlde “mitos” nedir? Batı’dan dilimize geçen “mit” kelimesi Yunanca “mitos”’ hikâye ve masal anlamına gelir. Mitoslar, kâinatın oluşumu, tanrılar ve kahramanların hikâyeleridir. Mitoloji ise bütün efsaneleri içine alan ve onları belli bir tarzda inceleyen bir disiplindir. Mitoloji; efsaneler, ilk ölüm, ilk günah, tufan, tanrıların insanları nasıl cezalandırdığı, avcılığın ve hayvancılığın nasıl başladığı, ilk ateşin ve ilk ailenin nasıl oluştuğunu konu edinir. Bunlardan dinî boyutu yansıtanlar ise kutsal sayılır.31 Psikolog ve antropologların tespitlerine göre insan farkında olmasa da mitoslar onun dünyasında her zaman varlıklarını sürdürürler. Bazı mitoslar insanlar için anlamlı mesajlar da taşırlar. İnsanlar yaratılışı gereği her şeyi merak eder. Açıklayamadıkları olayları çoğu zaman mitoslarla anlamaya çalışır.32 Diğer taraftan bazı dinî konular o dinin mensupları tarafından mitos hâline getirilebilir. Örneğin Allah, Kur’an-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf kıssasını anlatır. Fakat kıssada yer, zaman ve sayı ile ilgili bir bilgiye yer verilmez. İnsanların, Ashab-ı Kehf’in sayısı hakkında değişik rakamlar öne sürüleceğini; fakat gerçek sayılarını sadece Allah’ın bildiğini, “(İnsanların kimi:) ‘Onlar üç kişidir, dördüncüleri de köpekleridir.’ diyecekler. Yine: ‘Beş kişidir, altıncısı köpekleridir.’ diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) ‘Onlar yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir.’ derler. De ki: ‘Onların sayılarını Rabb’im daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır…”33 ayeti haber verir. Buna rağmen insanlar Ashab-ı Kehf hakkında hikâyeler üretmiş ve şahısların sayısı bir tarafa “o şahısların Ashab-ı Kehf Mağarası ( Tarsus ) 29 Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, s. 31. 30 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22, 23. 31 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 46; Bahaddin Ögel, Türk Mitolojisi, C 1, s. 7. 32 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 23. 33 Kehf suresi, 22. ayet. 29 2.ÜNİTE isimleri, hangi dine mensup oldukları, yanlarındaki köpeğin adı, rengi, cinsi ve kime ait olduğunu bile belirtmişlerdir.”34 Bu hikâyeler tefsir kitaplarımızda detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Bunun neticesinde Tarsus ve Afşin gibi birçok yerde Ashab-ı Kehf’e atfedilen kutsal ziyaret yerleri ortaya çıkmıştır. İnsanlar bu tür yerleri ziyaret ederek adak adamakta ve dileklerde bulunmaktadırlar. Mitosların din için en tehlikeli yanı burasıdır. Mitos bir inanç ve tapınma hâline dönüştüğünde dinde yozlaşma başlar. Ancak kutsal öykü hâlinde kalmış, dinî inanç ve tapınma hâline gelmemiş mitosların zararı olmadığı gibi bazen faydası da olabilir.35 Mitoslar dinden beslenir, dine yapışır ve onunla birlikte yaşar. Bu yüzden insanlar mitoslardan manevi haz duyarlar. Bunlar dinin zayıfladığı zamanlarda ön plana çıkarlar, önlem alınmadığı takdirde zamanla dinin yerine de geçebilir, bu da dine zarar verir.36 Sonuç olarak din ve mitolojinin hem benzer hem de farklı yönleri vardır. Farklı yönleri; mitoslar bazı olaylardan hareketle insan hayaline dayanan ve dinden beslenen ürünlerdir. Din ise tanrıya dayanır. Dinin özünü tevhit, nübüvvet ve ahiret oluşturur. Mitoslarda böyle bir esas yoktur. Mitoslarda tanrılar müşahhas bir şekilde anlatılırken dinde tanrı mücerrettir. Din vahiy yoluyla peygamberlere gelir, peygamberler de insanlara ulaştırır. Din aynı zamanda insanlara hukuki düzenleme ve sorumluluk getirir. Mitosların insanlar arası hukuki bir yönü yoktur. Mitoslarda birçok tanrı vardır ve bu tanrılar zaman zaman savaşarak birbirini yok eder. Benzer yönleri ise insanların mitoslara inanması (inanç), onunla ilgili birtakım pratikler yapması (ibadet), psikolojik tatmin (iç huzur) ve ona kutsallık (yücelik) atfetmesidir. LİSTELEYELİM Din ile mitoloji arasındaki farkları listeleyiniz. Di i kaynağı k • Dinin Tanrı, mitolojinin kaynağı insandır. • ………………………… • ………………………… 4. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi Tarihin her devrinde ve bütün toplumlarda görülen din, insanı hem içten hem dıştan kuşatan, onun düşünce ve davranışlarında kendini gösteren bir disiplindir. İnsan, her zaman kendisini aşan bir kudrete yönelmesi gerektiğini düşünmüştür.37 Her ne kadar insan, akıl ve yetenekleriyle yaşadığı çevrede otoriter bir yapı kurmuş olsa da kendi gücünü aşan sorunlarla karşılaştığı zaman acziyete düşer. Güçlü bir elin, içine düştüğü çaresizlik ortamından kendisini çekip çıkarmasını, himayesine almasını ister. Diğer taraftan yaptığı yanlışlıklar nedeniyle içine düştüğü vicdan azabını hafifletecek, kendisini affedecek bir gücü arzular. İnsanın bütün bu duygularını yalnızca içinde bulunduğu maddi âlem çerçevesinde kalarak tatmin etmesi mümkün değildir. Her insan, yaşamında hiçbir maddi güç ve kuvvetin yardımcı olamayacağı olaylarla ya da duygu yükleriyle yüz yüze kalabilir. Bütün bu du34 Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 177, 178. 35 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 24. 36 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 23. 37 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 36. 30 DİNİN MAHİYETİ rumlar, insanın sınırsız ve her şeye güç yetiren aşkın bir varlığa inanıp yönelmesini zorunlu kılar. Nitekim Kur’an, “Sizi karada ve denizde gezdiren odur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgarla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak: ‘Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız.’ diye Allah’a yalvarırlar.”38 Yukarıdaki sembol ve fotoğrafları inceleyerek bunların ayetiyle tevhide inanmayan insanlardan hangi inançları temsil ettiklerini söyleyiniz. bahsederken zaman zaman onların çaresiz kaldıklarında Allah’a yönelip ondan yardım dilediklerine dikkatimizi çeker. Böylelikle Kur’an, inanan-inanmayan bütün insanların, sınırsız güce sahip varlığın himayesine sığınma ve yardımını dileme duygularını taşıdığını vurgular.39 İnsanın yüce bir kudrete gönülden bağlanması onun gücüne güç katar; dua, niyaz ve iltica insanı ulvileştirir. “Allah sevgisi ve bu sevgiden kaynaklanan saygı insanı olgunlaştırır. Ona kuvvetli bir irade ve sağlam bir karakter kazandırır. Böyle kimselerin içinde yer aldığı toplumlarda erdemli davranışlar artar.”40 Din, insana içgüdüleri ile maddenin esiri olmadığını ve sonsuz bir hürriyet içinde bulunmadığını telkin eder. Kişi yalnız her şeyin sahibi olan Allah’a boyun eğer, bencil duyguların, canlı ve cansız tabiatın esiri olmaz. Dinin YORUMLAYALIM bu telkini, insana gerçek hürriyet ve bağımsızlığını kazandırır.41 “Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır, Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.” Din; fertleri mukaddes duygu, ortak şuur ve vicdan etrafında birleştiren bir faktör olduğu Mehmet Âkif Ersoy gibi aynı zamanda toplumları yükselten, onSizce bu mısralarda anlatılmak istenen nedir? ların gelişmesini sağlayan bir kurumdur. Din, Yorumlayınız. ahlaki bir müessese olarak en mükemmel kanunlar ve nizamlardan daha kuvvetli bir şekilde kişiyi içten kuşatan, kucaklayan ve yönlendiren bir disiplindir. Dinin zayıflaması ahlaki ve hukuki suçların artmasına yol açabilir. Çünkü din olmayınca ahlak için yaptırım gücü kalmaz. İnsanın toplumsal bir varlık olmasının yanında onun bir de iç dünyası vardır. “Yalnızlık, çaresizlik, korku, keder, hastalık, musibet ve felaketler karşısında insanın yegane teselli kaynağı dindir.”42 Ayrıca dinî meşguliyetlerin, insanı lüzumsuz ve zararlı endişelerden uzaklaştırdığı, böylece ruhi bunalımlardan koruduğu bilinmektedir. Allah’a itaat etmek; ana babaya ve büyüklere saygı duymak, devlete ve millete bağlılık, küçüklere sevgiyle yaklaşmak gibi ahlaki duyguları geliştirir. 38 Yûnus suresi, 22. ayet. 39 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 31. 40 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 37. 41 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 317. 42 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 37. 31 2.ÜNİTE Dindeki ahiret inancı, insana dünyevi ve uhrevi sorumluluk kazandırır. İnsanın ahlaki gelişmesine katkıda bulunur ve ölüm korkusunun insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisini azaltır. Çünkü ahiret inancı, insanın içindeki ebediyet duygusuna cevap verir. Sıkıntılardan kurtulup ebedî huzura ulaşma, Allah’ın rızasını elde etme düşüncesi insanda yaşama sevincine yol açar, dünyanın ıstıraplarına karşı tahammül gücü verir. Geçici dünya arzuları aslında insan ruhunu tatmin etmediğinden din, ona en ulvi ve manevi hazlar kazandırır.43 Bir insan, maddi ihtiyaçlarını ne kadar karşılarsa karşılasın, manevi ihtiyaçlarını din duygusuyla tatmin etmemişse iç huzuru yakalaması çok zordur. Beşerî ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayan toplumlarda görülen bunalımlar bunun bir göstergesidir.44 LİSTELEYELİM Dinin insan yaşamına ne gibi önemli katkıları vardır? Listeleyiniz. • ……………………… • ……………………… İnsanlık âleminin manevi ve zihnî gelişmesinde dinin ne kadar geniş bir etkiye sahip olduğu medeniyet tarihi incelendiğinde hemen göze çarpar. İlahî vahyin peygamberler tarafından telkin ve tebliğ edilmesiyle insanlar birtakım kötü alışkanlıklarından kurtularak daha asil ve daha ulvi fikirlere yükselmişlerdir. Dinin istediği ideal hayatın bu dünyada yaşanması ve bu dünya şartları içinde elde edilmesi gerekir. Dinin insanoğlunun manevi ve ahlaki yönden gelişmesinde önemli bir yeri vardır. Din; insanı kuralsızlıktan, ilkesizlikten ve başıboşluktan kurtarır. Gerçekte din, kin ve nefret duymayı, intikam almayı ve kan dökmeyi reddeder. Buna karşılık din, sevgi, saygı ve nezaketi telkin eder. Buna rağmen bazı dindarlarda bayağı duygu ve eğilimlerin varlığı o kişilerin, dini anlayamaması veya yanlış anlamasından kaynaklanır.45 BEYİN FIRTINASI YAPALIM Dinin insan hayatı açısından önemi ile ilgili bir beyin fırtınası yapınız ve ortaya çıkan görüşleri sıralayınız. Toplum hayatının her alanında din kendini gösterir. Mimari, estetik, sanat, edebiyat, kişi ve yer isimlerinde, örf, âdet ve geleneklerde, hukuki, siyasi, sosyal, kültürel, iktisadi ve turistik alanlarda hep dinî motifler, deyim ve anlayışlar göze çarpar. Bu da dinin hayatımızın her alanında yer aldığını gösterir. TARTIŞALIM İnsan, sürekli bir anlam arayışı içindedir. Kendi kendine, “Ben kimim, niçin yaratıldım, nereye gideceğim, iyi ve doğru nedir, adaletli ve güzel olan nedir, bu dünyanın sonu ne olacak?” gibi sorular sorar. İşte aklın ve bilimin cevaplar aradığı bu önemli sorulara cevap bulmada ona yardım eden ve insan düşüncesini aydınlatan din olmuştur. Din, insanın hayatını nasıl anlamlı hâle getirir? Tartışınız. 43 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 317. 44 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 20. 45 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 318. 32 DİNİN MAHİYETİ ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Din ve mitolojinin birbirinden ayrılan yönleri nelerdir? Açıklayınız. 2. Dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş nedir? Açıklayınız. 3. Din hakkında ortak bir tanım neden yapılamamıştır? Açıklayınız. 4. Mitoslar dine hangi durumlarda zarar verir? Anlatınız. 5. Dinin hayatımızdaki önemini anlatınız. B-Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi dinin kaynağını büyüye bağlamıştır? A) Wilhelm Schmidt B) Max Müller D) E. Durkheim E) Frazer C) Andrew Lang 2. Bütün efsaneleri içine alan ve onları belli bir metotla inceleyen disiplin aşağıdakilerden hangisidir? A) Mit B) Mitos C) Mitoloji D) Hikâye E) Masal 3. Vahiy temelli görüşe göre dinin kaynağı aşağıdakilerden hangisidir? A) Totem B) Mana C) Animizm D) Tanrı E) Büyü 4. Aşağıdaki din bilimcilerinden hangisi tek tanrıcılığı savunmuştur? A) Andrew Lang B) E. Durkheim D) Frazer E) S. Freud C) Max Müller 5. İslam bilginlerinin yaptığı din tanımlamalarında aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) İlahî kanun olduğuna. B) İnsanın hür iradesiyle seçtiğine. C) Akıl sahibi insan olması gerektiğine. D) İnsanı iyi, doğru ve güzele götürmesi gerektiğine. E) Her insanın inanması gerektiğine. C-Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz. (manevi, dil bilimsel, irade ve arzularıyla, ebediyet, evrim, inanç sistemlerine.) 1. Ahiret inancı, insanın içindeki ……………….duygusuna cevap vermek bakımından da önem taşır. 2. Din; akıl sahibi şuurlu insanları kendi …………………….hayırlı olan şeylere sevkeden ilahî bir kanundur. 3. Max Müller, dinin kaynağını……………… metotlarla tanrısal ilk vahye dayandırmaya çalışmıştır. 33 2.ÜNİTE 4. Kur’an-ı Kerim’de İslam dışındaki …………….hatta müşriklerin inandıklarına bile din adı verildiğine dikkat çekilir. 5. İnsandaki ………………..boşluk ancak din ile doldurulabilmiştir. D-Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz. 1. (...) Tarihte ne kadar geriye gidilebilirse gidilsin, dinsiz bir topluma rastlanmamıştır. 2. (...) Aslında dini inceleme ve araştırma konusu edinen her disiplin, işine yarayan bir din tarifiyle yola çıkmıştır. 3. (...) İslam bilginlerine göre dinin kaynağı mutlak surette vahiydir. 4. (...) Evrimci teorisyenler ilkel kabileler arasında gözlem ve inceleme yapmışlardır. 5. (...) Din, insanı sadece içten kuşatan bir olgudur. 34 3.ÜNİTE VAHYE DAYALI DİNLER ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Orta Doğu haritasını inceleyerek Mısır, Kızıldeniz ve İsrail’in konumuyla ilgili bilgi edininiz. 2. Anadolu’nun Hristiyanlık tarihindeki önemi hakkında bilgi edininiz. 3. İslam’ın inanç açısından hangi özellikleriyle Yahudilik ve Hristiyanlıktan ayrı olduğunu araştırınız. 4. İslam’ın yayıldığı coğrafyayı atlastan bularak bu coğrafyanın çevresinde hangi dinlerin yer aldığını araştırınız. 5. Çevrenizde İslam’ın dışındaki dinlere ait mabetler varsa bu mekânlarla ilgili gözlemlerinizi yazınız. 35 3.ÜNİTE 1. Vahiy Geleneği Vahiy kavramı Yahudilikte önemli bir yer tutar. Yahudilerin kutsal kitabı olan Tora, Hz. Musa’ya Sina Dağı’nda levhalar hâlinde vahyedilmiştir. Tanrı; Hz. Musa’yı, İsrailoğullarını Mısır’dan kurtarması için firavuna göndermiştir. Bunun için Hz. Musa’ya bir dizi mucizeler vermiştir.1 Tanrı’nın Hz. Musa’ya gönderdiği vahiy onun vefatına kadar çöl yolculuğu boyunca devam etmiştir. Hz. Musa’nın vefatından sonra İsrailoğullarına gelen peygamberlerle de vahiy geleneği devam etmiştir.2 Bu gelenek, aslında Allah tarafından gönderilen tek bir din olduğunu gösterir. Hristiyanların kutsal kitabı olan Ahd-i Cedit’in bölümlerinin İsa’nın bu kitabın yazarlarına yaptığı ilhamlar sonucu yazıldığına inanılır. Hristiyanlığın Katolik mezhebi, vahiy geleneğinin kilise kurumunda hâlâ devam ettiğini ileri sürer.3 İslam anlayışına göre vahiy, peygamberlerin insanlara iletmek üzere Allah’tan aldığı bilgilere denir.4 Peygamberler Allah’tan bu bilgiyi değişik yollarla alırlar. Bu konu Kur’an’da şöyle geçmektedir: “ Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz o yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.”5 Kur’an-ı Kerim, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelen vahye ve peygamberlere dayanan dinî geleneğe İslam adını vermektedir.6 İslam’a göre insanları başıboş bırakmayan Allah, onların nasıl hareket edeceğini bildirmek üzere ilk insan Hz. Âdem’e aynı zamanda ilk peygamberlik görevini de vermiştir. Kur’an’da geçen, “Biz her kavme bir peygamber gönderdik.”7 ve “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjde ve azabının habercileri olmak üzere peygamberleri gönderdi ve beraberlerinde insanların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için hak ve gerçek kitaplar da indirdi.”8 ayetleriyle Allah kelamının her dönemde insanlara iletildiği bildirilmektedir. Allah tarafından peygamberler vasıtasıyla insanlara gönderilen bu dinlerin esası İslam olup bunların tümü vahye dayalı dinlerlerdir. Yahudilik ve Hristiyanlık ise vahye dayalı dinler olmakla birlikte Kur’an, bunları bozulmuş dinler olarak nitelendirilir.9 Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret edilir: “…Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (Kitaplarını tahrif ederler.) Kendilerine öğretilen ahkâm (Tevrat)ın önemli bir bölümünü unuttular…”10 YORUMLAYALIM “…O (Allah), gerek daha önce (gelmiş kitaplarda) gerekse bunda (Kur’an’da) size “Müslümanlar” adını verdi…” (Hac suresi, 78. ayet.) Yukarıdaki ayeti vahiy geleneği süreci açısından yorumlayınız. 1 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 4/1-31. 2 Kitab-ı Mukaddes, Yeşu, 1/1-17. 3 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 381. 4 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 380. 5 Şûrâ suresi, 51. ayet. 6 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 203. 7 Nahl suresi, 36. ayet. 8 Bakara suresi, 213. ayet 9 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 64. 10 Mâide suresi, 13. ayet. 36 VAHYE DAYALI DİNLER Dinlerin dünya genelinde yayıldığı bölgeleri gösteren harita 2. Yahudilik Yahudilik MÖ 15. yüzyılda Hz. Musa’ya gelen vahiyle başlayıp gelişen bir dindir. Kur’an’da bu dinin mensuplarından sıkça bahsedilmektedir. Yahudilik; vadedilmiş topraklarla özdeşleşmiş bir millet hayatını, ortak inancı, dili, edebiyatı ihtiva etmektedir. Yahudi olmanın temel ön şartı, Yahudi bir anne babadan veya en azından Yahudi bir anneden doğmaktır. Bu bakımdan Yahudilik terimi belli bir ırka, kültüre ve dine mensup olmayı ifade eden çok kapsamlı bir anlam ihtiva etmektedir.11 Yahudiler başta İsrail olmak üzere Amerika ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşamaktadırlar. 2.1. Yahudi, İbrani ve İsrail Terimleri Tarih boyunca Yahudiler pek çok isimle anılmışlardır. İbrani, İsrail ve Yahudi bu isimlerin başında gelmektedir. Yahudi: Bu isim, İsrailoğulları Babil Sürgünü’nde iken ortaya çıkmıştır. Babil’in yerli halkı, İsrailoğullarına, geldikleri Yahuda bölgesinin adından dolayı, “Yahudalı” anlamında “Yahudi” demiştir. İsrailoğulları, Yahudi ismini kendileri de benimsemişler ve genellikle bu ismi kullanmışlardır.12 11 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 206. 12 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 29. 37 3.ÜNİTE TARTIŞALIM Yahudiler, MÖ 586 yılında Yahudi Krallığı’nın düşmesinden sonra Babil’e sürüldüler. Pers Hükümdarı Cyrus MÖ 539 yılında Yahudilerin Filistin’e geri dönmelerine izin verdi. Yahudilerden bir kısmı Filistin’e dönmeyi kabul ettiği hâlde bir kısmı da Babil’de kalmayı tercih etmişlerdir. Yahudiler ilk diasporayı bu sürgünle Babil’de yaşamışlardır. Yarım asra yakın bu sürece tarihte Babil Sürgünü adı verilir. (Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Tarihi, s. 80.) Babil Sürgünü Yahudilikte ne gibi değişiklikler meydana getirmiştir? Arkadaşlarınızla tartışınız. İbrani: MÖ 15. yüzyılda Filistin’de göçebe olarak yaşayan kabilenin adıdır. İbrani, “öte tarafın insanları” anlamına gelmektedir.13 Bununla da Fırat ve Ürdün nehirlerinin öte kıyısından gelen göçmenler kastedilmiştir. Yahudilere bu ad, Filistin bölgesinde yaşayan yerli halk tarafından verilmiştir.14 İsrail: Bu isim Hz. Yakup’un lakabıdır. Tevrat’ta anlatıldığına göre Hz. Yakup, bir gece kırda bir adamla karşılaşmış ve onunla sabaha kadar güreşmiştir. Sabah olunca adam, Hz. Yakup’u kutsamış ve ona “Tanrı’yla uğraşan”15 anlamına gelen “İsrail” adını vermiştir. Hz. Yakup’un bu unvanından sonra İbraniler, İsrailoğulları adını almıştır.16 Bu kelime Hz. Süleyman’dan sonra kuzeyde kurulmuş olan devletin adı olmuştur. 1948 yılında Filistin’de kurulan devlete de bu ad verilmiştir.17 Kur’an’da Benisrail (İsrailoğulları) kelimesi geçmektedir. Bu ayetlerde Allah’ın İsrailoğullarına verdiği nimetler hatırlatılmaktadır. Ayrıca, İsrailoğullarına verilen nimetlere rağmen sözlerinden nasıl döndükleri anlatılmaktadır. 2.2. Yahudiliğin Doğuşu ve Gelişmesi Yahudilik, tarihini Hz. İbrahim’le başlatır. Yahudi inancına göre Hz. İbrahim ilk Yahudi’dir. Hz. İbrahim, Tevrat’ın ifadesine göre Keldanilerin yaşadığı Ur şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Terah (İslam kaynaklarına göre Azer), ailesini alarak Harran’a göç etmiştir. Tanrı, daha sonra, Hz. İbrahim’e Kenan bölgesine gitmesini emretmiştir. Bunun üzerine Hz. İbrahim yanına ailesini de alarak Kenan’a gitmiştir. Burada kuraklığın baş göstermesi üzerine Mısır’a giden Hz. İbrahim tekrar Kenan’a dönmüştür.18 Yaşı ilerlemiş olan Hz. İbrahim ve eşi Sara’nın çocukları olmamıştır. Bu durumdan rahatsız olan Sara, Hz. İbrahim’e cariyesi Hacer’le evlenmesini teklif etmiştir. Hz. İbrahim’in Hacer’le evlenmesinden Hz. İsmail dünyaya gelmiştir. Hacer’in çocuğunun olması Sara’nın onu kıskanmasına 13 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 14/73. 14 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 66. 15 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 32/22. 16 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 29. 17 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 224. 18 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 30. 38 VAHYE DAYALI DİNLER yol açmıştır. Daha sonra Sara’nın da İshak isminde çocuğu dünyaya gelmiştir. İshak’ın dünyaya gelişi, Sara’nın Hacer’e ve oğlu İsmail’e daha fazla kıskançlık duymasına neden oldu. Bunun üzerine Hz. İbrahim bu gergin havayı dağıtmak için Hz. Hacer ve oğlu İsmail’i bugünkü Arabistan Yarımadası’nda bulunan Paran denilen yere götürmüştür. Hz. İsmail, buraya yerleşmiş ve Arapların atası olmuştur.19 Tevrat’a göre Hz. İbrahim’in neslini devam ettiren Hz. İshak’ın da iki oğlu vardı. Bunlardan Hz. Yakup, İsrail unvanını kullanarak Yahudi tarihinde ön plana çıktı.20 Hz. Yakup, çocuklarının içerisinde Yusuf’a derin bir sevgi duymaktaydı. Bu durum, kardeşlerinin Yusuf’u kıskanmasına Hz. İbrahim’in ailesi ile beraber yaptığı yolculuğu gösteren harita neden oldu. Bundan dolayı da Yusuf’u kuyuya attılar. Daha sonra oradan geçen bir kervan onu Mısır’a götürüp firavunun memuru olan Potifar’a sattı. Potifar’ın karısı, Yusuf’a aşık olup ilgisine karşılık görmeyince iftira ederek onu hapse attırır.21 Yusuf hapiste iken firavunun gördüğü bir rüyayı tabir ederek hapisten kurtuldu ve firavunun yanında önemli bir mevkiye yükseldi. Daha sonra Filistin’de bulunan babası Yakup ve kardeşlerini Mısır’a getirtti. İsrailoğulları böylece Mısır’a yerleşmiş oldular. Fakat Hz. Yusuf’un ölümünden sonra Mısır’da durum değişti. Tahta geçen yeni firavun, İsrailoğullarını köleleştirmeye başladı. Böylece İsrailoğulları, dört yüz sene Mısır’da köle olarak kaldı.22 İsrailoğulları Mısır’da köle olarak yaşarken dönemin Mısır firavunu bir rüya gördü. RüyaBİLİYOR MUYDUNUZ? yı yorumlayan kâhinler, yakında İsrailoğulları Tevrat’a göre Yahudilerin soyu, arasında bir erkek çocuğun dünyaya geleceğini Hz. Yakup’un on iki oğluyla devam etmiştir. ve bu çocuğun firavunun tahtını elinden alacağını söylediler. Bu haber, firavunu telaşlandırdı. Firavun, İsrailoğullarından doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretti. O yıl dünyaya gelen Musa’yı annesi bir sepetin içine gizlice koyup Nil Nehri’ne bıraktı. Nehirdeki sepet, firavunun kızı tarafından bulundu. Çocuğu sevimli olması nedeniyle öldürmeye kıyamadılar ve onun evlatlık olarak sarayda büyütülmesine karar verdiler.23 Böylece Hz. Musa o zamanki dünyanın en güçlü imparatorlarından biri olan firavunun sarayında yetişti.24 19 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 210. 20 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 30. 21 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 39/20. 22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 211. 23 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 2/ 5-10. 24 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 225. 39 3.ÜNİTE BİLGİ KUTUSU Firavun: Eski Mısır hükümdarlarına verilen unvandır. Eski Mısır inancına göre güneşin doğmasını ve Nil’in yükselmesini sadece firavun sağlamaktadır. Tanrıların yanında insanların yegane temsilcisidir. Güneş Tanrısı Re’nin oğludur. Bunun yanında o, halkın nazarında büyük güçlerle donatılmış bir devlet başkanıdır. Kur’an’da, Hz. Musa’nın firavunla olan mücadelesi uzunca anlatılır. Hz. Musa Dönemindeki bu firavunun II. Ramses olduğu ileri sürülmüştür. Kur’an’a göre firavun, azgın ve kendisini Rab ilan eden bir şahıstır. Ancak firavun, Allah’ın gazabı ile helak olmuştur. Ölümü anında imana gelmiş; ancak bu iman kabul edilmemiştir. (Mehmet Aydın, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 236; Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 131.) Mısır’da firavunlar için yapılmış olan piramitler sizce niçin bu kadar görkemli inşa edilmiş olabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız. Firavunun sarayında büyüyen Hz. Musa, bir gün şehre gitti. Şehirde dolaşırken bir İsrailli ile bir Mısırlının kavga ettiğini gördü. Hz. Musa, İsrailliye yardım etmek amacıyla kavgaya müdahale etti ve Mısırlıya bir tokat vurarak onu kazara öldürdü. Firavunun kendisini cezalandırmasından korkan Hz. Musa, Mısır’ı terk edip Medyen’e gitti. Orada Yetro’nun (Şuayp) yanında çalışmaya başladı. Bir süre sonra onun kızı ile evlendi.25 Hz. Musa, bir gün Yetro’nun koyunlarını otlatırken Tanrı, Horep Dağı’nda yanan bir çalılığın içinden Hz. Musa’ya hitap etti. Ona İsrailoğullarını Mısır esaretinden kurtarma görevini verdi.26 Kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptı. Bu, aynı zamanda Hz. Musa’nın peygamberlik görevinin de başlangıcıdır.27 Hz. Musa, Tanrı’dan bu görevi aldıktan sonra İsrailoğullarını atalarının yurduna götürmek için Mısır’a döndü. Firavundan kendi kavmini serbest bırakıp Mısır’dan çıkmasına izin vermesini istedi. Fakat firavun, bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Mısır’a birçok felaket geldi.28 Felekatlerin sebebinin İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmasına izin verilmemesinden kaynaklandığını düşünen Mısır’ın yerli halkı, firavunun bu ısrarından vazgeçmesini istedi. Hz. Musa İsrailoğullarıyla birlikte Mısır’dan çıktı ve üç ay sonra Sina’ya vardı. Orada Tanrı, Yahudiliğin temel ilkelerini oluşturan On Emir’i iki levhaya yazılmış şekilde Hz. Musa’ya verdi. Sina’daki bu vahiy olayından sonra Hz. Musa, atalarına vadedilmiş topraklara gitmek için İsrailoğullarıyla birlikte yola çıktı.29 İsrailoğulları bu göç esnasında sık sık isyan edip Hz. Musa’ya zorluk çıkardı.30 Tanrı, isyanları nedeniyle birçok kez onları cezalandırdı. En büyük ceza ise kırk yıl çölde dolaşmalarıydı. Hz. Musa, peygamberlik görevi süresince Tanrı’nın vahyettiği ayetleri bir kitap hâline getirdi ve onu iki 25 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 2/25,26. 26 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3/1. 27 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 211. 28 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 8/16. 29 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 212. 30 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 32/1-6. 40 VAHYE DAYALI DİNLER levhayla birlikte Ahit Sandığı’nın içine koydu. da Bu Ahit Sandığı’nı İsrailoğulları göç yolunda daima yanlarında taşıdı. Hz. Musa, yüz yirmii yaşındayken Moep (Sina Çölü’nün Filistin sınırına yakın kısmı)’te vefat etti ve oraya gömüldü.31 ARAŞTIRALIM Firavunun Hz. Musa ve kabilesi ol olan İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmal malarına izin vermek istememesinin sebeple sebeplerini araştırınız. Hz. Musa’nın peygamberliği döneminde Yahudi dini büyük ölçüde teşekkül etti. İtikat, ibadet, ahlak ve hukukla ilgili kurallar belirlendi.32 Hz. Musa’dan sonra onun yerine Yeşu (Yûşâ) geçti. Yeşu, kutsal topraklara göç esnasında İsrailoğullarına hem liderlik hem de peygamberlik yaptı.33 Yeşu’dan sonra İsrailoğulları bir süre lidersiz kaldı. Daha sonra İsrailoğullarına peygamber olarak Samuel gönderildi. Samuel, İsrailoğullarının ısrarı üzerine onlara Saul’u (Talut) kral tayin etti. Saul zamanında İsraioğulları çevre kabilelerle büyük savaşlar yaptı. Bu savaşlarda Hz. Davut büyük başarılar gösterdi ve İsrailoğullarının zafer kazanmasını sağladı.34 TARTIŞALIM Arzımevut (vadedilmiş topraklar),Yahudilerin atalarına vadedilmiş olan topraklara denir. Bu topraklar Tevrat’ta şöyle anlatılır: “Rab; sizi Kenan, Hitit, Amor, Hiv ve Yevus topraklarına, atalarınıza vereceğine ant içtiği süt ve bal akan ülkeye götürdüğü zaman bu ay şu törelere uyacaksınız; yedi gün mayasız ekmek yiyecek, yedinci gün Rabb’e bayram yapacaksınız.” (Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 13/5, 6.) Yahudilerin vadedilmiş topraklar düşüncesi onların dinî algılamalarını nasıl etkilemiştir? Arkadaşlarınızla tartışınız. Hz. Davut Kudüs’ü fethedip orayı başkent yaptı ve orada büyük bir mabet inşa etmek istedi. Fakat Tanrı bu işin oğlu Hz. Süleyman’a nasip olacağını söyledi.35 Hz. Davut’un ölümünden sonra yerine oğlu Hz. Süleyman geçti. Tanrı’nın vadettiği gibi Hz. Süleyman, Kudüs’teki Moriah Dağı’nda büyük mabedi inşa etti. Bu mabedin inşasıyla Yahudi tarihinde I. Mabet Dönemi başlamış oldu. Adı Bet-Hamikdaş olan bu mabet, İslam geleneğinde Beytü’l-Makdis olarak bilinir.36 Hz. Süleyman’ın vefatından sonra İsrailoğulları biri kuzeyde İsrail, diğeri güneyde Yahuda olmak üzere ikiye bölündü. Bunlardan İsrail Krallığı putperestliğe yöneldi. İsrail’in kralı Yerobeam, halkının Kudüs Mabedi’ne eğilim göstereceği endişesiyle iki altın buzağı yaptırarak Yahudileri bunlara tapınmaya teşvik etti.37 Yerobeam, bu putların İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmalarına yardım eden tanrılar olduğunu ilan etti ve Tevrat’ı da yürürlükten kaldırdı. Halkı putperestleştiren bu krallık MÖ 722 yılında Asurlular tarafından yıkıldı.38 31 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 34/6. 32 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 213. 33 Kitab-ı Mukaddes, Sayılar, 28/15. 34 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 213. 35 Kitab-ı Mukaddes, I. Samuel, 17/50. 36 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 214. 37 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 233. 38 Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 108. 41 3.ÜNİTE KARŞILAŞTIRALIM Hz. Davut, Yahudi kutsal kitabına göre büyük bir kral kabul edilir. Fazilet ve hikmet sahibi bir kişi kabul edilen Hz. Davut, peygamber olarak kabul edilmez. Onun krallığı altında İsrailoğulları en ihtişamlı dönemlerini yaşamıştır. Tarih boyunca Yahudiler hep onun zamanındaki ihtişamlı yaşamı özlemişler, onun soyundan bir Mesih’in gelip kendilerini kurtarmasını ve kutsal topraklarda o ihtişamlı krallığı yeniden kurmasını beklemişlerdir. 1948 yılında bağımsız İsrail Devleti kurulmuş olmasına rağmen dindar Yahudilerin hepsi hâlâ o Mesih’i beklemektedir. (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 214.) İslam’ın ve Yahudiliğin Hz. Davut’a bakış açılarını karşılaştırınız. Yahuda Krallığı ise MÖ 587 yılında Babil Kralı Buhtunnasır (Nabukadnezzar) tarafından yıkıldı. Kudüs’teki mabet, Babilliler tarafından tahrip edildi. Hz. Süleyman zamanında başlayan I. Mabet Dönemi böylece sona erdi.39 İsrailoğulları Babil Sürgünü’nden yetmiş yıl sonra tekrar Kudüs’e döndü. Ezra’nın önderliğinde tekrar mabedi inşa ettiler ve sürgünde uygulayamadıkları kuralları hayata geçirdiler. Böylece, Yahudi tarihinde II. Mabet Dönemi başlamış oldu. II. Mabet Dönemi, 70 yılına kadar devam etti. Bu dönemde Yahudilik din olarak gelişme sürecine girdi. TARTIŞALIM Yahudi tarihi ve geleneğinde önemli bir isim olan Ezra, bir peygamber değildir. Fakat peygamberden de öte bir konuma sahiptir. Yahudi din bilginleri olan rabbiler onu Hz. Musa ile mukayese etmiş ve onun da Hz. Musa gibi Tevrat’ı almaya layık olduğunu ileri sürmüşlerdir. Rabbilere göre Hz. Musa daha önce gelmeseydi Tevrat, Ezra’ya verilmiş olacaktı. Ezra’nın Yahudi tarihinde ön plana çıkışı, Babil Sürgünü dönüşünden sonra olmuştur. Tevrat’ın usta yazıcısı olarak bilinen Ezra, mabedin yeniden yapılmasına öncülük etmiştir. Ezra’nın yaptığı bu reform niteliğindeki faaliyetler, Yahudiliği yeniden sistematize etmiştir. Ezra, Babil’den geldikten sonra İsrail topraklarında yaşayan Yahudiler arasında sözlü yorumu ile birlikte tamamen unutulan Tevrat’ı Hz. Musa’dan yaklaşık sekiz asır sonra yeniden yazmıştır. Ezra,Tevrat ile ilgili bu düzenlemelerin dışında başka önemli işleri de gerçekleştirmiştir. Senenin başlangıç ayını değiştirmiş; Mısır’dan çıkışı hatırlatan nisan yerine, Babil’den çıkışı hatırlatan tişri ayını senenin ilk ayı kabul etmiştir. Ezra’nın reformları arasında oldukça önemli olan diğer bir husus, Yahudilerin yabancılarla evlenmelerini yasaklaması ve yabancı kadınlarla evlenmiş olan İsrailoğullarından boşanmalarını istemesidir. Ezra, böylelikle İsrailoğullarının etnik öncelikler bağlamında yeniden örgütlemesi yoluna gitmiş, İsrailoğulları merkezli etnik bir din olarak Yahudiliğin tarihsel gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca o, Yahudi töre ve törenlerini yeniden uygulamaya koymuştur. Bütün bu uygulamalarıyla Ezra, Yahudiliğin bugünkü yapısını almasında ciddi bir rol oynamıştır. (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 215, 216.) Ezra’nın Yahudiliğe katkılarını arkadaşlarınızla tartışınız. 39 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 214. 42 VAHYE DAYALI DİNLER Hristiyanlığın ortaya çıktığı miladi yılın BİLİYOR MUYDUNUZ? başlarında Yahudilerin yaşadığı Filistin’de büyük karışıklık vardı. Roma idaresi altında Yahudiler MÖ 587’den 1948 yılında İsrail’in kurulmasına kadar yaşayan Yahudiler, çeşitli dinî ve siyasi baskı bağımsız bir devlete sahip olamaaltındaydılar. Yahudi isyanları yüzünden 70 dılar. yılında Romalılar Kudüs’ü tamamen işgal etti ve Babil Sürgünü dönüşünde inşa edilen mabedi yıktılar. Yahudilerin bazılarını da sürgüne gönderdiler. 40 Yahudiler, mabedin tahrip edilmesinden sonra da Romalıların takibatından kurtulamadılar. Bu durum, 636 yılında Hz. Ömer Döneminde (634-644) Müslümanların bu bölgeye gelmesine kadar devam etti. Bu dönemde Yahudiler Müslümanların himayesi altında Filistin bölgesinde rahat bir ortamda yaşadılar. Haçlı Seferleri sırasında Hristiyanların zulmüne uğradılarsa da Selahaddin Eyyubi’nin bölgeye tekrar hâkim olmasından sonra Kudüs’te rahat bir yaşam sürdüler. Orta Çağda Avrupa’daki Yahudilerin durumları ülkelere göre farklılık gösterir. Avrupa’da en huzurlu dönemlerini Müslümanların himayesindeki Endülüs Emevileri zamanında yaşamışlardır. Ancak burada Müslüman hâkimiyetinin sona ermesi ile tekrar Hristiyanların zulmüne uğramışlar ve zorla Hristiyanlaştırmaya tabi tutulmuşlardır. Osmanlı Padişahı II. Bayezit 1492 yılında burada zulüm gören Yahudilere kucak açmış ve onları İstanbul’a yerleştirmiştir. Avrupa’daki Yahudilerin, İsa’nın vücudu sayılan komünyon ekmeğini çaldıkları, çeşmeleri zehirledikleri ve Hristiyan çocukları ibadet gayesiyle öldürdükleri iddialarıyla haklarında özel kanunlar çıkarılmıştır. Hemen her dönemde bu türden takibata uğrayan Yahudiler, Almanya ve Rusya gibi birçok ülkeden başka ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır.41 Mescid-i Aksa ve çevresinden genel görünüm 40 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 221. 41 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 240. 43 3.ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM Musevilerin İspanya’dan Osmanlı Devleti’ne hicret etmelerinin 400. senesine tesadüf etmesi nedeniyle Osmanlı Devleti’nde bulunan üç yüz on dört bin nüfusu aşkın Musevi, padişaha teşekkürlerini bildirmektedirler. Aynı zamanda 1492 yılında Osmanlı Devleti’nden elde ettikleri şefkati cennetmekân sultan II. Beyazit Han tarafından da mazhar oldukları hüsnü kabule bütün sinagoglarda İbrani lisanında manzumeler okumuşlardı. Bu münasebetle Paris’te bulunan İttihadıisrailiye Cemiyeti azası da Sultan II. Abdülhamit’e aşağıda tercümesi verilen teşekkürü ifade etmişlerdir: “Huzur-u şevketnüşur hazreti şehriyarilerine maruzdur. 1492 senesi baharında İspanya’dan uzaklaştırılmış olan Museviler, Osmanlı Devleti’nde bir sığınma bulmuşlardır. O tarihte Museviler dünyanın diğer yerlerinde zulüm altında bulundukları hâlde Osmanlı Devleti’nin himayesine mazhar olmuşlar ve günümüze kadar bu himayeden faydalanarak padişahın idaresi altında hayatlarını sürdürüp terakki etmişlerdir. Museviler mazhar oldukları bunca lütuf ve yardıma karşı teşekkürü ifa etmeye âciz kaldıkları hâlde bu himayeye layık olduklarını ispata çalışacaklardır.” Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Süreli Yayınlar Bölümü Sabah Gazetesi, 24 Nisan 1892 (26 Ramazan 1309) Osmanlıların Yahudilere göstermiş olduğu hoşgörü ve himayeyi aslı yanda verilen üstteki metin çerçevesinde değerlendiriniz. 44 VAHYE DAYALI DİNLER 2.3. Yahudiliğin Temel Özellikleri Yahudiliği, İslam, Hristiyanlık ve diğer dünya dinlerinden ayıran seçilmişlik, kutsal toprak, mabet ve Mesihçilik gibi bazı özellikler vardır. Seçilmişlik: Yahudilere göre Tanrı; ataları İbrahim, İshak ve Yakup’la bir ahit yapmış ve onların soyunu kendisi için özel bir millet olarak seçmiştir. Bu yüzden Tanrı, tarihte onlara daima yardım etmiştir. Onları Mısır esaretinden kurtarmak için Hz. Musa’yı görevlendirmiş ve kendisi de onların kurtuluşuna müdahalede bulunmuştur. Kutsal kitap Tevrat’ı diğer milletlere vermemiş, onu seçilmiş millet olarak kabul ettiği Yahudilere vermiştir. Seçilmişlik fikri, tarih boyunca Yahudileri diğer milletlerden farklı kılmıştır. Yahudiler her türlü baskı ve zorlama karşısında millî ve dinî benliklerini bu fikir sayesinde korumuşlardır. Bu sebepten dolayı onlar, yaklaşık iki bin yıllık sürgün hayatından sonra 1948’de bağımsız Yahudi Devleti’ni kurmuşlardır.42 Kutsal Toprak: Yahudilik diğer dinlerden TARTIŞALIM farklı olarak belli bir toprakla bütünleşmiş bir Filistin toprakları Yahudilik açıdindir. Yahudiliğin en temel kurum ve kuralları sından neden önemlidir? Arkadaşlarınızla tartışınız. bu topraklara göre belirlenmiş ve şekillenmiştir. Tanrı’nın seçmesiyle belirlenen, vadedilen bu toprakların dışında Yahudilik yaşanamaz. Zorunlu sürgün hariç, Tevrat’ın emirlerine kulak veren Yahudilerin mutlaka bu topraklarda yaşamaları gerekir. Yahudi din bilginleri, şartları uygun olup da kutsal topraklarda yaşamayan Yahudileri Tevrat’ın emirlerine karşı gelmiş bir asi olarak değerlendirmektedirler. Yahudi din geleneğine göre kutsal topraklar içinde yer alan Kudüs, dünyanın merkezidir. Öldükten sonra tekrar dirilme buradan gerçekleşecektir. Dünyanın değişik bölgelerinde gömülmüş Yahudiler, tekrar dirilme gününde yer altındaki kanallar yoluyla kutsal topraklara gelecek ve oradan dirileceklerdir. Mabet: Yahudilik, aynı zamanda mabet merkezli bir dindir. Yahudilikteki birçok ibadetin mabette gerçekleştirilmesi gerekir. Bu mabet de herhangi bir yerdeki Yahudi mabedi değildir. Yerini Tanrı’nın belirlemiş olduğu ve onun istemesiyle Kral Süleyman tarafından yaptırılan Kudüs’teki Süleyman Mabedi’dir.43 Bu mabedin Yahudiler nezdindeki adı Bet-Hamikdaş’tır. Çoğu kez tahribata uğrayan ve en son 70 yılında tamamen yıkılan Süleyman Mabedi’nden geriye sadece Batı Duvarı kalmıştır. Batı Duvarı günümüzde Yahudiler için önemlidir. Yahudiler, bu duvarın önünde mabet yıkıldığı için ağıt yakarlar ve en kısa zamanda yeniden inşa edilmesi için Tanrı’ya yakarırlar. BİLİYOR MUYDUNUZ? Yahudilikte dinî bir görev olan kurban günümüzde yapılmamaktadır. Çünkü Yahudiliğe göre kurban ancak kutsal mabette yerine getirilebilen ibadetlerdendir. 70 yılında yıkılan Kutsal Süleyman Mabedi’nden geriye ancak fotoğrafta görülen Batı Duvarı kaldığı için bu ibadet askıya alınmıştır. 42 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 48. 43 Kitab-ı Mukaddes, I. Krallar, 5/5 45 3.ÜNİTE Mesihçilik: Mesih terimi Yahudilerin kutsal kitaplarında herhangi bir göreve gelen kişi veya krallar için kullanılmıştır.44 Yahudilerdeki Mesih beklentisi 70 yılında Roma İmparatorluğu’nun Kudüs’ü istila edip kutsal mabedi yıkmasından sonra belirgin hâle gelmiştir. Romalılar, mabedi yıkmanın yanında Yahudilerin dinî kurumlarını da ortadan kaldırarak büyük bir baskı uygulamışlardır. Bu yıkımdan BİLGİ KUTUSU sonra bir daha toparlanamayan Yahudiler,1948 Mesih, Yahudilerin dili olan İbyılına kadar devamlı başka milletlerin egemenranicede yağlanmış, meshedilmiş ve kutsanmış anlamlarına gelir. liği altında yaşamışlardır. Bu durum, onlarda Davut soyundan gelecek ve kendilerini kurtaracak olağanüstü güçlere sahip bir Mesih inancının doğmasına yol açmıştır.45 2.4. Yahudiliğin On Temel İlkesi: On Emir Hz. Musa, İsrailoğulları ile birlikte firavunun zulmünden kurtulup Mısır’dan çıktıktan üç ay sonra Sina’ya vardı. Daha sonra Hz. Musa, kabilesinin yanından ayrılarak kendisine Tanrı tarafından işaret edilen Sina Dağı’na çıktı. Burada kırk gün oruç tuttu ve ibadet etti. Daha sonra kendisine, kavminin uyması gereken inanç ve davranış esasları içeren On Emir verildi.46 On Emir, Yahudi inancına göre Museviliğin temel ilkeleridir. Bunlardan ilk dördü insanın Tanrı’yla olan ilişkisinin hangi temellere dayanacağını belirtmektedir.47 ARAŞTIRALIM Yahudilikteki On Emir şunlardan oluşmaktadır: • Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Tanrı’n benim. • Benden başka Tanrı’n olmayacak. • Kendin için yontma put yapmayacaksın. Hiçbir şeyin resmini yapıp tapmayacaksın. • Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın. • Cumartesi gününü daima hatırlayıp onu kutsal bileceksin. Haftanın altı günü çalışacak, yedinci gün dinleneceksin. Cumartesi, Rabb’ine tahsis edilmiş genel dinlenme günüdür. O gün ne sen ne oğlun ne kızın ne hizmetçilerin ne de hayvanların iş yapacaktır. • Babana ve annene hürmet edeceksin. • Öldürmeyeceksin. • Zina yapmayacaksın. • Çalmayacaksın. • Komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın. Komşunun evine tamah etmeyeceksin. Komşunun eşine, kölesine, cariyesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin. Yukarıdaki On Emir ilkelerini okuyarak İslam ve Hristiyanlıkta bulunan benzer ve farklı yönleriyle araştırınız. 44 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 3/ 4; I. Samuel, 24/6. 45 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 37. 46 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 227. 47 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 212. 46 VAHYE DAYALI DİNLER 2.5. Günümüzde Yahudilik Fransız İhtilali’nin (1789) meydana getirdiği değişiklikler Yahudi dünyasını da etkilemiştir. Bu ihtilalden sonra Avrupa’da Yahudilere karşı tavır değişmiş ve Yahudiler, kısmen de olsa rahata kavuşmuştur. Bu rahat ortam Yahudilerin din anlayışını etkilediği gibi yıllardır beklenen Mesih’in gelmemesi onların ümidini kırmıştır. Bunun üzerine Avrupa Yahudileri, bulundukları ülkelerin şartları altında yaşamaya karar vermişlerdir. Bu durum onların geleneksel Ortodoks Yahudilik anlayışını gözden geçirmelerine sebep olmuştur. Çünkü geleneksel Yahudilik anlayışı, mevcut duruma uygun düşmemekteydi. Bundan dolayı Yahudiliği çağın şartlarına uyarlamak için farklı düşünce ve mezhepler ortaya çıkmıştır.48 Günümüzde Yahudiler arasında en yaygın olan mezhepler Ortodoks ve Reformist Yahudiliktir. Ortodoks Yahudilik, Kudüs Mabedi’nin yıkılışından (70) günümüze kadar gelen geleneksel Yahudilik anlayışıdır.49 Ortodokslara göre Tevrat, bütün harf ve kelimeleriyle Tanrı’nın Musa’ya yazdırdığı ilahî bir kitaptır. Onlara göre Tevrat’ın yorumu olan Mişna ve Talmut da vahiy kaynaklı kitaplardır. Ortodokslar, Tevrat’ın ve din bilginlerinin belirlediği kuralların mutlak otoritesini kabul ederler ve bunlarda hiçbir değişikliğin meydana gelmesine izin vermezler.50 Ortodoks Yahudilik inancına göre Mesih, bir gün gelecek, Yahudilerin sürgünü sona erecek, Yahudiler gerçek evlerine dönecek ve mabet yapılacaktır. Ortodoks Yahudiler bu sebeplerden dolayı Yahudi şeriatı olan Halakha’da bir değişiklik yapmaya gitmezler. Bununla beraber onu günümüz şartlarına uydurabilmek için hileli yollarla (hileişeriye) ayakta tutmaya çalışırlar. Mesela, Halakha’ya göre cumartesi günü ateş yakmak yasaktır. Ortodoks Yahudiler, otomatik elektrik ayarlayıcı ile elektrikli eşyaya dokunmadan ateşten yararlanırlar. Bunun, Halakha’ya aykırı olmadığını ileri sürerler. Cumartesi günü araba kullanmazlar. Koşer (helal yiyecekler) kuralına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Koşer kuralına uymayan yiyecekleri yemez, bu tür yiyecek satan dükkanlardan alışveriş yapmazlar. Ayrıca koşer kuralı gereği et ile sütü bir arada yemezler; et pişen kapta süt, süt pişende de et yemezler.51 Ortodoks Yahudilik anlayışı günümüzde İsrail’de hâkim olan unsurdur.52 Reformist Yahudilik, 19. yüzyıl başlarında Alman Yahudileri arasında çıkmıştır. İlk fikir babası Moşes Mendelshon (Moşe Mendelson)’dur. Orta Avrupa’da yaşayan Yahudileri bulundukları ülkelerin kültürleriyle entegre olmaya çağıran bu reformist hareket, asıl gelişimini ABD’de yaşayan Yahudiler arasında göstermiştir. Reformist Yahudiler, bugün Amerikan Yahudilerinin % 40’ını oluşturmaktadır. 48 Abdurrahman Küçük- Günay Tümer, Dinler Tarihi, s. 241. 49 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 86. 50 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 244. 51 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 242. 52 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s . 86. 47 BİLİYOR MUYDUNUZ? Reformist Yahudiliğin ortaya çıkışında en önemli etkenler 1789 Fransız İhtilali ve beklenen Mesih’in gelmemesidir. 3.ÜNİTE Günümüzde Reformist Yahudilik, laik bir karaktere bürünmüştür. Yahudiliğe sadece kültürel bir olgu olarak bakarlar. Bunun yanında şabat ve koşer kurallarına riayet etmezler. Sinagogta kadınlarla erkekler yan yana oturabilir; hatta kadınlar haham olarak da görev yapabilirler. Sinagogta başa kipa giyme zorunluluğu yoktur.53 Reformistler, başta Mesihçilik olmak üzere geleneksel Yahudiliğin birçok ilkesini kabul etmezler. Onlar, kutsal toprak “arzımevut” ülküsünü de benimsemezler. Reformistlere göre yaşanılan her yer kutsaldır. 54 2.6. Yahudiliğin Diğer Dinlere ve Irklara Bakışı Yahudi hukukuna göre Yahudi olmayanlar, “Nuhiler” ve “putperestler” olarak iki kısma ayrılırlar. Nuhiler, Hz. Nuh’un tevhit esasına dayalı yedi temel kanununu benimseyen kimselerdir. Nuhilik esaslarını yerine getirenler, yarı mühtedi sayılırlar. Her iki dünyada kurtuluşa ulaşırlar. Yaptıkları işe göre kutsiyet kazanırlar. İslam ve Hristiyanlık Nuhi dinlerden sayılır. Ancak bir Yahudi’nin İslam veya Hristiyanlığa geçmesi büyük günah sayılır. Çünkü Yahudilikten çıkan bir kişi, kendisini Tanrı’ya ve halkına bağlayan ahdini bozmuş olur. TARTIŞALIM Nuhilik esasları şunlardır: • Putlara tapmamak. • Küfürden kaçınmak. • Zinadan, özellikle yakın akraba zinasından uzak durmak. • Adalete riayet etmek. • Kan dökmemek. • Hırsızlık yapmamak. • Eti kanıyla birlikte yememek. Yahudilik, Müslümanları Nuhi saymakla birlikte Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmez. İbadethanelerine suret (resim) sokmamak, domuz eti yememek, sünnet olmak iki dinin ortak noktalarındandır. İslam’ı Hristiyanlığa göre inanç açısından kendilerine daha yakın görürler. Yahudilik niçin diğer dinlerden farklı olarak İslam ve Hristiyanlığı Nuhi dinlerden saymaktadır? Tartışınız. Yahudilik, diğer gruba giren putperest ve müşrikler için ise hiçbir kurtuluş ümidi kabul etmez.55 2.7. Kur’an-ı Kerim Açısından Yahudilik ve Yahudiler Kur’an-ı Kerim’de, ehlikitap içerisinde en çok Yahudilerden bahsedilmiştir. Bunun nedeni İslam’ın doğuşunda Yahudilerle yaşanan sorunlardır. Medine ve çevresinde birçok Yahudi kabilesi yaşamaktaydı. Bunlar; Nadiroğulları, Kureyzaoğulları, Kaynukaoğulları ve Hayber Yahudileri idi. Yahudiler, Hz. Muhammed’e ve Müslümanlara karşı şiddetli tepki göstermişlerdi. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim onlardan daha çok bahsetmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili genel olarak şu hususlara değinilmiştir: 53 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 243. 54 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 247. 55 Türkiye Dinler Tarihi Sempozyumu, s. 115. 48 VAHYE DAYALI DİNLER Allah tarafından Yahudilere verilen nimetler ve onların bunlardan yüz çevirmeleri. (Bakara suresi, 47. ayet.) Bir zamanlar bereketli topraklara vâris kılınmaları. (A’râf suresi, 138. ayet.) Yahudilerin uymaları gereken dinî hükümler ve Yahudilerin bunlara uymamaları. (A’râf suresi, 163. ayet.) Peygamberlerine karşı gelmeleri ve bazılarını öldürmeleri. (Âl-i İmrân suresi, 112. ayet.) Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve ahdi bozmaları. (Nisâ suresi, 47. ayet.) İşittikleri vahiy ifadelerini çarpıtmaları. (Mâide suresi, 13. ayet.) Kendilerini Allah’ın seçkin milleti kabul edip diğer kavimleri hor görmeleri. (Mâide suresi, 18. ayet.) Haddi aşmaları nedeniyle üzerlerine ağır hükümlerin konması. (Nisâ suresi, 155. ayet.) Bu maddelerde de dile getirildiği gibi Kur’an-ı Kerim’de Yahudilere yöneltilen eleştiriler inançtan ziyade ahlakla ilgilidir. Kur’an-ı Kerim’in getirdiği bu eleştiriler, Yahudilerin tümünü kapsamaz. Ehlikitabın içerisinde yer alan Yahudilerden de sözüne güvenilir, emanete sadık kişiler vardır. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili geçen ayetler Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğü içinde tarihe uygun olarak doğru yorumlanmalıdır. Yahudilerle yaşanılan sorunların niteliği dinî, siyasi, sosyal ve ekonomik açılardan değerlendirilmelidir.56 YORUMLAYALIM “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.” “Kitap ehlinden öylesi vardır ki ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez…” (Âl-i İmrân suresi, 75. ayet. ) “Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden (her bir grubun şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara suresi, 40-41. ayetler.) “Andolsun, İsrailoğulları’ndan sağlam söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.” (Bakara suresi, 62. ayet. ) (Mâide suresi, 70. ayet.) Yukarıdaki ayetlerden hareketle Kur’an’ın Yahudiliğe bakışını yorumlayınız. 56 Baki Adam-Mehmet Katar Dinler Tarihi, s. 187. 49 3.ÜNİTE 2.8. Türkiye’de Yahudilik Osmanlı Devleti’nde Yahudiler dinî, kültürel ve ekonomik yönden önemli bir topluluk olarak huzur içinde yaşamışlardır. Bizans’ın baskılarına maruz kalan Yahudiler, Osmanlıları bir kurtarıcı gibi karşılamışlardır.57 İstanbul’u başkent yapan Fatih Sultan Mehmet, fetihten hemen sonra Balkanlar ve Batı Anadolu’da yaşayan Yahudilere bu şehre gelmeleri için davet mektubu göndermiştir. Bu çağrı üzerine birçok Yahudi İstanbul’a gelmiştir.58 Türkiye topraklarındaki Yahudi nüfusunun çoğalması 1492’deki İspanya Sürgünü’nden sonra gerçekleşmiştir. İspanya’yı Müslümanların elinden alan Hristiyanlar, Yahudi ve Müslümanları göçe zorlamışlardır. İspanya’yı terk eden Yahudiler Osmanlı topraklarına sığınmışlardır. Dönemin padişahı II. Bayezit, eyalet valilerine ve sancak beylerine gönderdiği fermanda Yahudi göçmenlere yardımcı olunmasını istemiştir. Daha sonraki dönemlerde de özellikle 19. yüzyılda Polonya ve Rusya’dan göçe zorlanan Yahudiler yine Osmanlı topraklarına sığınmışlardır. II. Dünya Savaşı sırasında Hitler’in zulmünden kaçan birçok Yahudi Türkiye’ye göç etmiştir. Filistin topraklarında 1948 yılında bağımsız bir İsrail Devleti kurulunca Türkiye’deki yetmiş bin Yahudi’nin yarıya yakını İsrail’e göç etmiştir. Anadolu’daki Yahudilerin çoğu da ya İsrail’e gitmiş veya İstanbul’a yerleşmeyi tercih etmiştir. Bu tarihten itibaren Anadolu’daki Yahudi nüfusu oldukça azalmıştır. Bugün, Türkiye’de yaşayan Yahudilerin sayısının yirmi beş bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bunların büyük bir kısmı İstanbul ve İzmir’de ikamet etmektedir. Bunun yanı sıra Ankara, Bursa, Edirne, Çanakkale, Kırklareli, Adana ve Hatay’da az da olsa Yahudi yaşamaktadır.59 Türkiye Yahudilerinin yasal temsilcisi hahambaşıdır. Bugün bu makamda İsak Haleva bulunmaktadır. Hahambaşıya görevlerinde danışmanlık yapan iki meclis vardır. Bunlardan biri dinî konsey, diğeri de fahri danışmanlar kuruludur. Dört hahamdan oluşan dinî konsey, dinî konularda hahambaşıya yardımcı olmaktadır. Otuz beş kişiden oluşan fahri danışmanlar kurulu cemaatin işlerini yürütmektedir. Yahudilerin İstanbul ve İzmir’de ortaöğretim düzeyinde eğitim kurumları bulunmaktadır. Bu okullardaki eğitim dili Türkçedir. Haftada üç ile beş saat arasında İbranice dersi verilmektedir.60 Yahudiler, İstanbul’un birçok yerinde bulunan on yedi sinagogta ibadetlerini sürdürmektedirler. Bunun yanında İstanbul’da yayınevi ve hastaneleri İstanbul Galata’da bulunan Yahudi sinagogu de bulunmaktadır.61 57 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 267. 58 Heyet, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, s. 204, 205. 59 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 272. 60 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 158. 61 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 273. 50 VAHYE DAYALI DİNLER 3. Hristiyanlık Günümüzde dünyanın her tarafında mensupları bulunan Hristiyanlık, Filistin bölgesinde doğmuştur. Ancak bugün en fazla nüfusunun bulunduğu bölge Avrupa’dır. Kuzey Amerika’nın büyük bir çoğunluğu, Güney Amerika’nın kıyı kesimleri ve Avustralya’nın büyük bir kısmı da Hristiyan nüfustan oluşmaktadır. Bu dinin bir milyar yedi yüz elli milyonu aşan mensubu bulunmaktadır. 3.1. Hristiyanlığın Tanımı ve Tarihçesi Hristiyan, Mesih’e bağlı demektir. Bu kelime Yunanca “Hristos”tan gelmektedir. İbranice Maşiah olup yağlanmış anlamına gelir. İncil’de Hristiyan ve Hristiyanlık gibi terimler yer almaz62. Bu terimler ilk defa Hz. İsa’dan yirmi-otuz yıl sonra Antakya’da kullanılmıştır.63 Hristiyanlık, Hz. İsa’nın tebliğiyle başlamış ve sonraki bazı gelişmelerle günümüzdeki şeklini almıştır. Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda Filistin, Roma’nın hâkimiyeti altında idi. Yahudiler, çeşitli mezheplere bölünmüş, dinî konular çıkar meselesi hâline gelmişti. Kudüs’teki mabet, ticaret yeri hâline getirilmiş, şekilcilik samimiyeti boğmuştu. Tek tanrı inancına sahip olan Yahudiler, putperest Romalılardan kurtulma yollarını arıyorlardı. Bunun için bir kurtarıcı Mesih bekliyorlardı.64 İşte Hz. İsa böyle bir dönemde gelmişti. Bu amaçla o, kendisinden önceki Yahudi peygamberleri gibi topluma gerekli uyarıları yapmış ve etrafında bir cemaat oluşturmuştur.65 Hz. İsa’ya ilk inananlar bir grup Yahudi’ydi. Hz. İsa’nın Yahudilerin mevcut dindarlık anlayışlarını eleştirmesi, ona inanmayan diğer Yahudileri rahatsız etti. Buna Romalı idarecilerin İsa’nın kendileri için bir tehdit oluşturacağı endişesi de eklenince çarmıha germe hadisesi meydana geldi.66 Hristiyan inancına göre Hz. İsa, çarmıha gerildikten üç gün sonra dirilerek bir süre havarileriyle birlikte yaşadı. Bu durum ise ona inananların sayısını arttırdı.67 Hz. İsa’nın tebliğ ettiği din bir süre sonra YORUMLAYALIM Yahudilerin dışında başka milletler arasında Hristiyanlar Hz. İsa’nın çarda yayılmaya başladı. Bu milletlerden Yamıha gerildiğini kabul ederler. hudi ibadet ve geleneklerine uymaları istenHz. İsa’nın çarmıha gerilmesi Hz. Âdem’den bu yana gelen di. Putperest kökenli bu insanlar, Hz. İsa’ya insanoğlunun günahına kefaret olması açısıninanmakla birlikte kendilerine zor gelen bazı dan Hristiyanlıkta çok önemli bir hadisedir. Yahudi kurallarına uymak istemiyorlardı. Bu İslam’ın bu konudaki görüşünü Kur’an-ı durum, Yahudi geleneklerini sürdürme yanlısı Kerim’in Nisâ suresinin 157, 158. ayetlerinden araştırarak İslam’ın ve Hristiyanlığın Hz. olan Hristiyanlarla bu geleneklere karşı çıkan İsa’ya yüklediği misyonu yorumlayınız. ve çoğunluğu putperestlikten gelen Hristiyanları karşı karşıya getirdi. Bu durum karşısında ağırlığını koyan Pavlus, Hristiyanlığa girenlerin eski Yahudi âdetlerine uymalarının zorunlu olmadığını belirtti. Onun bu yaklaşımı havarilerle, özellikle de onların lideri konumundaki Petrus ve Yakup’la ilişkilerinin bozulmasına neden oldu. Bu karşılıklı zıtlaşma Yahudi asıllılarla, putperest 62 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 261. 63 Kitab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 11/26. 64 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 268. 65 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 12/38, 39. 66 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15/21-26. 67 Kitab-ı Mukaddes, Matta, IV/23-25. 51 3.ÜNİTE asıllı Hristiyanların yollarını tümden ayırmalarına neden oldu. Merkezi Kudüs’te olan Yahudi asıllı Hristiyanlar, liderleri Yakup’un öldürülmesi ve arkasından 70 yılında Kudüs’ün Romalılar tarafından yakılıp yıkılmasıyla büyük bir darbe yediler. Bu durum onları, Pavlusçu grup karşısında zayıf düşürmüş ve gitgide zayıflayarak 4. yüzyılda tarih sahnesinden silinmişlerdir.68 YORUMLAYALIM Pavlus (MÖ 5 / MS 67): Yabancıların havarisi diye adlandırılan Pavlus Tarsus’ta doğmuştur. Diğer adı Saul’dur. Yahudiliğin Ferisi mezhebinin inançlarına bağlı olarak yetişmiştir. Pavlus, otuz yaşlarındayken Kudüs’e gelerek burada Hz. İsa taraftarlarına karşı mücadeleye girişmiştir. İncillere göre katı bir İsa düşmanı olan Pavlus, İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra Tanrı tarafından uyarılarak İsa’nın taraftarlarına karşı eziyet etmemesi istenmiştir. Yaptıklarından pişman olan Pavlus, şiddetle karşı çıktığı İsa’nın taraftarları arasına katılarak onların inancının en büyük savunucusu olmuştur. Pavlus, Hz. İsa’nın getirdiği inancın yayılması için Havari Barnaba’yla beraber Anadolu, Kıbrıs ve Antakya’ya seyahatler düzenledi. Bu seferler esnasında önceleri Barnaba’nın yardımcısı konumundayken sonradan lider konumuna geldi. Pavlus’un gittiği yerlerde karşısına genellikle Roma’nın putperest inancına sahip bir halk kitlesi çıkıyordu. Hz. İsa’nın getirdiği din, Yahudiliğin birçok ilkesini de içerdiğinden putperest halk, buna uymak istemiyordu. Özellikle putperestlere, Yahudiliğin en önemli ilkelerinden olan sünnet olma zor geliyordu. Bundan dolayı Pavlus, Yahudi şeriatına uymanın gerekli olmadığı yönünde görüş belirtti. Bu düşünce Hz. İsa’ya bağlı olan Kudüs’teki çekirdek cemaatin tepkisine yol açtı. Bu tartışmaların giderilmesi için 50 yılında Kudüs’te Havariler Konsülü yapıldı. Bu konsül sonucunda Pavlus’un lehine karar çıktı. Bu durum Hz. İsa’nın çevresindeki çekirdek cemaat ile Pavlus taraftarları olmak üzere iki grup meydana getirdi. Pavlus, bu konsülden sonra Anadolu, Yunanistan Makedonya ve birçok bölgeye dinî seferler düzenledi. Buradaki insanlara kurtuluş yolunu ve İsa Mesih hakkındaki yeni fikirlerini anlattı. 58 yılında tekrar Kudüs’e döndü. Ancak orada İsa’nın mesajını değiştirdiği iddiasıyla suçlandı ve fiili saldırılara uğradı. Pavlus, bir Roma vatandaşı olduğundan Romalı askerler tarafından kurtarıldı. Ancak Kudüs’te daha fazla mücadele edemeyeceğine inandığından Roma’ya gitti. 67 yılında Roma’da öldürüldü. Pavlus Hristiyanlığa teslis inancı, evharistiya, ilk günah tasavvuru gibi fikirleri getirmesi bakımından Hristiyanlığın şekillenmesinde çok büyük rol oynamıştır. Pavlus, Hz. İsa’nın havarilerinden değildir. Ancak o, kendisinin ilham (vahiy) yoluyla havari olduğunu söylemiştir. (Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 303.) Yukarıdaki metinden hareketle Tarsuslu Pavlus’a niçin yabancıların havarisi denildiğini düşününüz. Pavlus’un günümüz Hristiyanlığının oluşumundaki rolünü yorumlayınız. Pavlus’un etkisiyle farklı bir yöne giren Hristiyanlık, Roma Devleti içerisinde hızla yayılmaya başlamıştır. Bu yayılma putperest inancın savunucusu olan Romalı idarecileri rahatsız etmiştir. Bu durum Hristiyanlara yönelik baskılara neden olmuştur. Aynı dönemde Hristiyanlar çok büyük kayıp vermişlerdir. İnsanlar korkularından çoğu kez yer altı şehirleri ve mağaralarda ibadet etmişlerdir. Bu zulümler İmparator Konstantin’in 313’te Hristiyanlara serbestlik tanıyan Milan Fermanı’nı ilan etmesine kadar devam etmiştir. Bu serbestlikle birlikte kutsal kitap, inanç esasları ve uygulamaları gibi konularda birçok tartışma meydana gelmiştir. Bu farklılıkları sona erdirmek isteyen İmparator Konstantin, 325 yılında İznik’te bir konsül toplamıştır. Bu konsülde İsa’nın tanrılığını savunanların görüşü kabul edilmiştir. Farklı birçok İncil’in içerisinden dört tanesi sahih olarak seçilmiştir. Ayrıca bu konsülde baba ile oğulun tabiatı tartışılmış ve sonunda ikisinin de tanrılığı üze68 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 69. 52 VAHYE DAYALI DİNLER rinde bir karara varılmıştır. İmparator Büyük Teodosius Döneminde 381 yılında toplanan İstanbul Konsülü’nde de kutsal ruhun tanrılığına karar verilmiştir. Böylece baba tanrı ve oğul İsa’dan sonra kutsal ruhun da eklenmesiyle teslisin (üçlü tanrı anlayışının) unsurları tamamlanmıştır. ARAŞTIRINIZ İmparator Büyük Teodosius ayrıca Hristiyanlığı Roma’nın resmî dini hâline getirmiş Kapadokya’daki kiliseler niçin mağara ve yer altında yapılmıştır? Araştırınız. ve imparatorluğun her tarafında putperestliği yasaklamıştır. Böylece kilise düşmanlığından onun hamisi durumuna gelen Roma imparatorları, politik düzenin korunması için Hristiyanlık inancı konusunda aktif rol oynamaya başlamışlardır.69 Bunun sonucunda Hristiyanlık bir yandan devletin himayesini kazanırken diğer yandan da devletin kontrolü altına girmeye başladı. Bu süreçte kilise, çoğu zaman Roma toplumunun eski inanç ve uygulamalarını da özümseyerek onları Hristiyanlaştırmıştır. Kilise, bu karşılıklı etkileşim sürecinde, örgütlenme modeli olarak Roma İmparatorluğu’nun idari yapısını kendisine örnek almıştır. Yönetim birimlerine getirilen kişilere Roma’nın siyasi literatüründe kullanılan unvanları vermiştir. Bu bağlamda putperest Roma başrahibinin pontifeks maksimus şeklindeki unvanı da daha sonraki dönemlerde Roma piskoposu papa için kullanılmaya DÜŞÜNELİM başlanmıştır.70 Roma Devleti’nin Hristiyanlı- ğı resmî dini hâline getirmesi Roma İmparatorluğu 395 yılında Doğu ve bu dini nasıl etkilemiştir? Batı Roma adıyla ikiye bölünmesinden sonra Düşününüz. İstanbul ile Roma Kilisesi arasındaki ilişkiler yeni bir döneme girmiştir. Papa Batı Roma’nın zayıflamasıyla sadece kilisenin değil, tüm Batı dünyasının dinî ve siyasi lideri hâline gelmiştir. Ancak Doğudaki Antakya, İskenderiye ve İstanbul kiliseleri Roma Kilisesi’nin tüm kiliselere liderlik yapmasına sıcak bakmamıştır. Özellikle kendisini Grek kültür ve düşüncesinin temsilcisi olarak gören İstanbul Kilisesi, Latin düşüncesinin temsilcisi sayılan Roma’yı otorite olarak kabul etmemiştir. İstanbul Konsülü’nde unsurları tamamlanan teslis, daha sonra başka tartışmalara yol açmıştır. İstanbul Piskoposu Nestoryus, İsa’da biri beşerî, diğeri ilahî iki tabiat bulunduğunu söylemiştir. Ancak Nestoryus’un bu fikri reddedilerek kendisi de aforoz edilmiştir. Bunun üzerine Suriye, İran ve Hindistan’a kadar yayılmış olan gruplar, Nestoryus’un görüşlerini benimseyerek ana kitleden kopmuş ve Nesturi olarak anılmıştır. 451 yılında yapılan Kadıköy Konsülü’nde yine teslis üzerinde yapılan tartışmalar sonucunda ayrılıklar meydana gelmiştir. Bunun sonucunda Monofizit Kiliseler denilen Antakya Süryani, Kıpti, Habeş ve Ermeni Gregoryen kiliseleri ortaya çıkmıştır. Monofizit Kiliselerinin doğmasıyla Hristiyanlıkta meydana gelen kopmaları 1054 yılında ortaya çıkan İstanbul Ortodoks Kilisesi’nin Roma’dan ayrılışı takip etmiştir. Temelde iki farklı kültürün temsilcileri olan Latin Roma Kilisesi ile Grek Bizans Kilisesi, özellikle siyasi nüfuz konusunda birbirleriyle tartışmaktaydı. Roma Kilisesi kendisinin havarilerin lideri Petrus tarafından kurulmuş olduğunu söyleye69 Mehmet Aydın, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, s. 24. 70 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 105. 53 3.ÜNİTE rek üstünlük iddia ediyordu. Buna karşılık Bizans, Roma’yla eşit olduklarını söylüyordu. Buna bir de teslis konusundaki inanç tartışmaları girince iki kilise 1054 yılında kesin olarak ayrılmış oldu. Batı dünyasındaki Hristiyanlar Katolik Kilisesi’ne bağlı kalırken Grek kültürünün egemen olduğu bölgelerdekiler de Ortodoks Kilisesi’ne tabi oldular. Haçlı Seferleri sırasında 1204 yılında Katoliklerin İstanbul (Bizans)’da yaptıkları zulüm ve haksızlıklar, Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki düşmanlığı daha da artırmıştır.71 Doğu ve batı arasındaki bu bölünmeden sonra Katolik ve Ortodoks kiliseleri kendilerine özgü bir kilise hayatı geliştirmeye başladılar. Özellikle Katolik Kilisesi’nin birçok bilimsel gelişmelere engel olması ve siyasal alandaki boşluktan faydalanarak her yere egemen olmak istemesi çeşitli problemlere neden oldu. Kilisenin günahları affetme yetkisini mali bir kaynak hâline getirmesi bu tepkileri bir kat daha artırmıştır. Yoğunlaşan bu tepkiler üzerine bir Alman papazı olan Martin Luter’le birlikte dinde reform isteyen bir hareket başladı. Bunun sonucunda da Katolik Kilisesi’nden bir kopuş daha yaşandı ve 16. yüzyılda Protestan mezhebi ortaya çıktı. Katolik Kilisesi de bu reform hareketlerine tepkisiz kalmadı. Kendisi de karşı reform hareketi başlatarak haklılığını savundu. Bu süreç 1962-65 yıllarında yapılan II. Vatikan Konsülü’ne kadar devam etti. Bu konsülde papalık, Katolik olmayan kiliselerle diyalog sürecine girilmesi gibi kararlar alarak yeni bir süreci başlatmış oldu. Bu süreç hâlen devam etmektedir. 3.2. Hristiyan Mezhepleri Tarihî süreç içerisinde farklı sebeplere bağlı olarak Hristiyanlakta birçok mezhep ortaya çıkmıştır. Katolik, Ortodoks ve Protestan mezhepleri bunların başında gelmektedir. ARAŞTIRALIM Hristiyanlık dininin farklı mezhe heplere bölünmesinin sebepleri neler olab olabilir? Araştırınız. Katolik Mezhebi: Doğu ve batı kiliselerinin birbirinden kopmasından sonra Roma’daki kilise evrensel anlamına gelen Katolik adını almıştır. Günümüz Hristiyan dünyasının büyük çoğunluğu Katoliklerden oluşmaktadır. Katolik nüfusun büyük bir kısmı Güney ve Orta Amerika ülkeleri ile İtalya, İspanya, Portekiz, Fransa, Polonya ve Macaristan gibi Avrupa ülkelerinde yaşamaktadır. Ayrıca Almanya, Avusturya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de büyük oranda Katolik nüfus bulunmaktadır.72 Katolik Kilisesi’nin merkezi Vatikan’dır. Bu kilisenin başında papa bulunmaktadır. Papa Roma piskoposu olarak Petrus’un halefidir. Böylece papa, ruhani Vatikan Devleti’nin başı olarak İsa’nın vekili durumundadır. O, yeryüzünde Tanrı’nın temsilcisidir. Papayı kardinaller seçer ve görevleri ölünceye kadar devam eder.73 71 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 74. 72 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 110. 73 Mehmet Aydın, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, s. 114. 54 VAHYE DAYALI DİNLER NOT EDELİM Katolik mezhebinin başlıca özellikleri şunlardır: • Dinî başkan papadır. Papa İsa’nın vekili, Petrus’un halefidir. • Papa, yanılmaz otoritedir. • Roma, Katolikliğin merkezidir ve diğer kiliselerden manevi açıdan üstündür. • Evrensel kurtuluş, sadece Katolik Kilisesi’nin öğretilerine bağlanmakla mümkündür. Çünkü Katolik Kilisesi kutsal ruhun yönetimi altındadır. • Katolik Kilisesi vahyin kaynağı olarak kutsal kitap ve geleneğe büyük önem verir. Çünkü kutsal kitap ve gelenek aynı kaynaktan çıkmaktadır. • Katolik Kilisesi, göğe yükseldiğine inandığı Meryem’e büyük önem vermekte ve onu hem oğul tanrının hem de kilisenin annesi olarak görmektedir. • Katolik Kilisesi, rahiplerin bekârlığını zaruri görmektedir. • Boşanmak yasaktır. • Başlangıçtan günümüze kadar yapılan yirmi bir konsülü ve onların aldıkları kararları kabul etmektedir. • Noel’i 25 Aralık’ta kutlarlar. • Hristiyan sakramentlerinden yedisini kabul ederler. Ortodoks Mezhebi: Ortodoks, doğru inanca sahip anlamına gelir. Doğu ve batı kiliselerinin ayrılmasından sonra, doğu kilisesi, kendisinin doğru inanç üzerinde olduğunu ifade etmek için bu adı kullanmaya başladı. Bu mezhep, İstanbul ve Roma kiliselerinin siyasal çekişmeleri ve dinî ihtilafları sonucu ortaya çıkmıştır. Türklerin Anadolu ve Balkanlarda ilerlemesi karşısında Bizans’ın papalıktan yardım istemesi tekrar iki kilisenin birleştirilmesi düşüncesini akla getirmiştir. Ancak halkın ve ruhbanların buna taraftar olmaması bu girişimleri sonuçsuz bıraktı. Fatih Sultan ARAŞTIRALIM Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethiyle İstanBizans’ın ileri gelenlerinden Lubul Kilisesi tarihinde yeni bir dönem başlaca cas, “Şehrin ortasında (İstanbul’da) Lati Latin (Kardinal) şapkasını görmekmış oldu. Fatih, patriğe Ortodoksların miltense M Müslüman sarığını görmeyi tercih letbaşı unvanını vererek geniş haklar tanıdı. ederim ederim.”” sözünü niçin söylemiştir? Böylece Ortodoks Kilisesi Osmanlı idaresinAraştırınız. de varlığını sorunsuz olarak sürdürdü. Ortodoks Patrikhanesinin Osmanlı Devleti’nin himayesine girmesinden sonra bu patrikhaneye bağlı olan Rusya Kilisesi 1589 yılında patriklik seviyesine yükselerek bağımsız hâle geldi. Bu millî kiliseyi 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin gerilemesi sürecinde bağımsızlıklarını ilan eden Balkanlardaki ulusal kiliseler takip etmiştir. Böylece Ortodoks kiliselerinin günümüzdeki yapılanması büyük oranda ortaya çıkmış oldu. Ortodoks Kilisesi, Katolik Kilisesi’nden farklı olarak hiyerarşik bir yapı yerine, eşitlik anlayışını esas alan kiliseler topluluğundan oluşmaktadır. Bu eşitlik arasında İstanbul Kilisesi, öncelik şerefine sahiptir. Ancak bu durum ona diğer kiliselerin işine müdahale yetkisi vermez. Ortodokslar, bu eşitlik anlayışı sebebiyle Katoliklerin iddia ettiği gibi patriğin veya bir başka piskoposun yanılmazlığı iddiasını kabul etmezler.74 74 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 118. 55 3.ÜNİTE NOT EDELİM Ortodoks mezhebinin başlıca özellikleri şunlardır: • Ortodoksluğun ruhani lideri patriktir. Patrik, papa gibi tek otorite değildir. • Kutsal ruhun sadece Babadan çıktığına inanırlar. • Papanın yanılmazlığını kabul etmezler. • Sadece ilk yedi konsülün kararlarını kabul ederler. • Hz. İsa, Meryem ve Hristiyan azizlerinin resim ve heykellerinden oluşan ikonlara önem verirler. • Rahipler istedikleri takdirde evlenebilir. Ancak piskoposlar ve patrikler evlenemezler. • Boşanmak serbesttir. Ancak belli şartlara bağlıdır. • Hristiyanlığın sembolü olan haçın yatay ve dikey kolları birbirine eşittir. • İbadet her ülkenin diliyle yapılır. • Noel’i 6 Ocak’ta kutlarlar. • Yedi Hristiyan sakramentini kabul ederler. Protestan Mezhebi: Protestan başkaldıran, itiraz eden anlamına gelir. 16. yüzyılda Katolikliğin dinî uygulamalarına tepki olarak ortaya çıkan reformist topluluklara Protestan adı verilmiştir. Protestanlık, Ortodoks ve Katolik kiliselerinin dışındaki birçok grubu oluşturan geniş bir Hristiyan mezhebini ifade eder. Uygulamalarıyla bu iki kiliseden önemli farklılıkları bulunan Protestanlığın kökleri 16. yüzyıldaki dinî reform hareketlerine dayanır. Alman Rahip Martin Luther (1483-1546), Roma Katolik Kilisesi’nin günahları bağışlayıp bunu mali bir kaynak hâline getirmesi, kutsal kitap yorumunu sadece kendi yetkisinde görmesi ve ayin dilinin sadece Latince olması gibi hususlara karşı çakarak ilk itirazı başlattı. Bu itirazlarını doksan beş maddelik bir belgeyle Wittenberg Katedrali’nin kapısına astı.75 Luther’in başını çektiği bu hareket, daha sora Zwingli ve Calvin gibi birçok Protestan tarafından Avrupa’nın her yerine yayıldı.76 TARTIŞALIM Martin Luther (1483-1546) : Ünlü Alman reformist Martin Luther, Katolik bir aile ortamında büyümüştür. 1505 yılında Agustinian tarikatına girerek manastır yaşamına başlamıştır. 1507’de rahip olarak kutsanan Luther, kilise hiyerarşisi içerisinde hızla yükselerek ilahiyat profesörlüğünü elde etmiştir. Kutsal kitap dersleri veren Luther, Tanrı’nın rahmet anlayışının göz ardı edildiğini söyleyerek Katolik Kilisesi’nin cezalandırıcı tanrı anlayışını eleştirmiştir. İncil’den alıntı yaparak düşüncesini iki temel üzerinde bina etmiştir. Bunlar; “Tanrı’nın insanı arındırdığı ve kurtuluşun yalnızca imanla olacağı” nı açıklayan İncil’in buyruklarıdır. Bu görüşlerine ilaveten Luther, Katolik Kilisesi’nin endüljansla ilgili görüşünü, papanın yanılmazlığını, kutsal kitap ve ibadet dilinin Latince olması gerektiği düşüncesini eleştirdi. Luther’in bu fikirleri, reformist düşünceli aydınlar arasında da taraftar buldu. Papalık önce Luther’i bu fikirlerinden vazgeçirmek için ikna yollarını aradı. Ancak geri adım atmayan Luther, papa tarafından aforoz edildi. Buna karşılık Luther, Katolik Kilise tarihinde papanın fermanını halk önünde yakan ilk kişi oldu. Luther’in başlattığı bu hareket, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde yayıldı ve Katolik Kilisesi’nden kopmalar başladı. (Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 240.) Martin Luther’in “merhametli tanrı” ve “imanla kurtuluş” anlayışının temelinde yatan sebepler neler olabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız. 75 Mircea Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 133. 76 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 92. 56 VAHYE DAYALI DİNLER NOT EDELİM Protestan mezhebinin başlıca özellikleri şunlardır: • Papanın yanılmazlığı ve otoritesi kabul edilmez. • Dini anlama ve yorumlamada kilise yetkilerini değil, kutsal kitabı esas alırlar. • Sadece vaftiz ve evharistiya sakramentlerini kabul eder, diğerlerine değer vermezler. • Kurtuluşta amelden çok imanı esas alırlar. • Din hizmetleri sınıfı bulunmakla beraber ruhbanlığı kabul etmezler. • Azizlere ve Meryem’e önem vermezler. • Kiliselerinde resim ve heykel bulundurmazlar. • Günah çıkarma kabul edilmez. • Rahipler evlenebilirler. • İbadet ve ayinler her ülkenin diliyle yapılır. 3.3. II. Vatikan Konsülü ve Hristiyan Dünyasına Etkileri Martin Luther’le başlayan Hristiyanlıkta reform girişimleri, Katolik Kilisesi’nde büyük rahatsızlıklara neden oldu. Bu kilise, bir yandan reform yanlılarına sert tepki gösterirken diğer yandan da kendisine yöneltilen eleştirileri gözden geçirmeye başladı. Bu girişim Katolik Kilisesi’nde karşı reform hareketinin başlamasına neden oldu. Bu amaçla sorunların çözümü için konsüller toplandı. 20. yüzyıla gelindiğinde ise Katolik DÜŞÜNELİM Kilisesi’ni başka sorunlar beklemekteydi. II. Vatikan Konsülü, Katolik Çünkü bu yüzyılın başından itibaren dünyada mezhebinin diğer Hristiyan mezmeydana gelen siyasi ve ekonomik gelişmeler heplere ve farklı dinlere bakış açısında ne gibi değişikliklere yol açmıştır? Hristiyan kiliselerini de etkiledi. Bu etkiyi KatoDüşününüz. lik Kilisesi daha da belirgin bir şekilde hissetti. Bu dönemde kilise aleyhtarı yönetimler, kilisenin siyasi ve sosyal alandaki gücünü büyük ölçüde kısıtlamaya başladılar. Katolik Kilisesi modern hayatın getirdiği bu zorlu süreç karşısında uzun süre sessiz kaldı.77 Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Katolik Kilisesi kendi anlayışını çağın şartlarına uydurmak için önemli girişimlerde bulunmaya başladı. Bu çerçevede Papa XXIII. John önderliğinde 1962 yılında II. Vatikan Konsülü toplanmış ve bu 1965 yılına kadar sürmüştür. Dünyanın her tarafından Katolik piskoposlar bu konsüle katılırken Ortodoks ve Protestanlar sadece resmî gözlemci göndermişlerdir. Bu konsül, Hristiyan birliğini sağlamak için diyaloğun başlatılması ve Hristiyanlığın modern dünyadaki konumunun tartışılması bakımından Hristiyan dünyasında geniş yankı uyandırmıştır.78 II. Vatikan Konsülü’nde günümüz yaşam tarzını kolaylaştırıcı, Katolik karşıtlığını azaltıcı bir dizi karar alınmıştır. Bu bağlamda bazı ibadet ve ayinlerin yerine getirilmesinde kolaylıklar sağlanmıştır. Hristiyan halka, Latince dışında da ibadet yapma hakkı tanınmış ve laiklerin (ruhban sınıfından olmayan) dinî işlere katılabileceği bazı düzenlemeler yapılmıştır. 77 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 108. 78 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 75. 57 3.ÜNİTE Aynı konsülde farklı Hristiyan grupların birliğini sağlamaya yönelik diyalog faaliyetlerinin önemine dikkat çekilmiştir. Bunun için gerekli çabaların gösterilmesi kararı alınmıştır. Bu amaçla papa değişik ülkelerdeki Hristiyan gruplara birlik amaçlı ziyaretler düzenlemiştir. Papa XVI. Benedict bu ziyaretlerinden birini de 28 Kasım-1 Aralık 2006 tarihleri arasında Türkiye’ye yapmıştır. 29 Kasım 2006 günü Fener Patrikhanesi’nde yaptığı konuşmada 1054 yılında iki kilisenin ayrılmasına İtalya’da bulunan Vatikan Saint Pierre Meydanı sebep olan olaylardan dolayı üzgün olduğunu belirtmiştir.79 Konsülde ayrıca diğer din mensuplarıyla iyi ilişkiler kurmak, çağın inançsızlık sorununa karşı dinlerin dayanışmasını sağlamak ve diğer din mensuplarına Hristiyanlığı daha iyi tanıtabilmek için diyalog girişimlerinin başlatılması kararı alınmıştır. Bu amaçla 1964 yılında “Hristiyan Olmayanlar Sekreteryası” oluşturulmuştur. Günümüz dünyasında değişik din mensuplarıyla diyalog faaliyetlerini yürüten bu sekreteryada, İslam ile ilgili de bir masa oluşturulmuştur.80 3.4. Hristiyanlığın Temel Özellikleri Her dinde olduğu gibi Hristiyanlığın da kendine has bazı özellikleri vardır. Bunların başında Mesih inancı, kilise ve sakramentler gibi konular gelmektedir. 3.4.1. Mesihçilik Mesihçilik, Hristiyanlığın Yahudilikten KARŞILAŞTIRALIM almış olduğu bir kavramdır. Yahudiler, Hz. Hristiyanların Hz. İsa’ya Davut’un soyundan gelecek kurtarıcı bir (Mesih) bakışıyla, Müslümanların Hz. Mesih’in geleceğine inanıyorlardı. Hristiyanİsa’ya bakışını Âl-i İmrân suresinin 59. ayetini okuyarak karşılaştırınız. lar, Yahudilerin beklediği bu Mesih’in Hz. İsa olduğunu iddia ettiler ve onun Mesihliğine inandılar. Hristiyan inancına göre Mesih olan Hz. İsa, insanları günahlardan kurtarmak için kendini çarmıhta feda etti ve göğe yükseldi. O, kıyamete yakın bir zamanda yeniden gelerek tanrısal krallık denilen idareyi kuracaktır. Hristiyanlar bu tanrısal krallıkla mutlu bir yaşam süreceklerdir. Protestan mezhebine bağlı olan Hristiyanların çoğu (özellikle Evanjelikler) İsa Mesih’in gelmesinin yakın olduğuna inanırlar. Katolikler ise onun ne zaman geleceğinin bilinemeyeceğini ve 79 http://www.vatican.va/holy_father/benedict_xvi/speeches/2006/november/documents/hf_ben-xvi_ spe_20061129_bartholomew-i_en.html 80 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 108. 58 VAHYE DAYALI DİNLER bundan dolayı gündelik hayatı bu inanca göre belirlemenin doğru olmadığını söylerler.81 Katolikler ayrıca Hz. İsa’yı şöyle tanımlamaktadırlar: “Mesih İsa, gerçek insan ve gerçek tanrıdır. O ezelî ve ebedî ilahî kelamdır. O, Tanrı’nın tek oğludur. O, ezelden beri pederden çıkmaktadır. Tanrı’dan gelen Tanrı’dır. Peder ile aynı özdendir.82 3.4.2. Kilise ve Sakramentler Hristiyanlığın ilk ortaya çıktığı dönemlerde inanç esasları gibi ibadet şekilleri de belirlenmiş değildi. Çünkü havariler Yahudi şeriatının gereklerine göre ibadetlerini yapıyorlardı. Daha sonra Yahudi şeriatını uygulamaktan vazgeçen ilk Hristiyanlar, İsa’nın son akşam yemeği anısına kutladıkları evharistiyadan başka bir ibadet uygulamamışlardı. Bu nedenle Konstantin’in Hristiyanlığa serbestlik tanımasına kadar Hristiyanlığın sistematik ibadet şekilleri olan sakramentler ve bir ibadet kurumu olan kilise tam olarak teşekkül etmemişti. Kilise: Kilise, Grekçe ecclesia (eklesya) kelimesinden gelip topluluk, cemaat anlamlarını taşır. Hristiyanlığa göre ise Hz. İsa’nın yolunu benimseyenleri temsil eder. İlk Hristiyanlar uzun yıllar Roma’nın takibatına uğramaları ve inançlarını açıkça gösterememeleri nedeniyle kiliseler yapamamışlardı. Bundan dolayı İmparator Konstantin’in 313 yılındaki Milan Fermanı’yla Hristiyanlığa serbestlik tanımasına kadar kilise bir mekândan çok, bir cemaati ifade etmekteydi. Moskova’da bulunan Aziz Basil Katedrali (Rusya) Orta Çağ, kilisenin en yaygın gelişme çağı oldu. İlk kiliseler, eski çok tanrılı dinlerin tapınakları örnek alınarak yapıldı. Hatta Roma Devleti, Hristiyanlığı resmen kabul edince (381) eski tapınaklar kiliseye çevrildi. Daha sonraki dönemlerde kiliseler görkemli bir şekilde bina edilerek katedrallere dönüştü. Şekilleri asırlara göre değişen kiliselerin ortak özelliği iki bölümden meydana gelmesidir. Bu bölümlerden biri Kudüsü’l-Akdes diğeri ise cemaatin oturduğu yerdir.83 Hristiyan mezheplerinin kiliseye yaklaşımları birbirinden farklıdır. Katolikler kiliseyi, İsa’nın mistik bedeni, inananları da onun uzuvları olarak görmektedirler. Bunun yanında Katolikler, kilisenin teşekkül etmesi için bir rahibin varlığını şart koşmaktadırlar. ARAŞTIRALIM Hristiyanlar ibadetlerini niçin kilisede bir dinî lider önderliğinde yapmak zorundadırlar? Araştırınız. 81 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 45. 82 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 299. 83 Galip Atasagun, İlahî Dinlerde Dinî Semboller, s. 200. 59 3.ÜNİTE Protestanlar, cemaatin olduğu yerde kilisenin görevini yerine getirebileceğini ve bir rahibin bulunmasının zorunlu olmadığını belirtirler. Ortodokslar ise kiliseyi birinci derecede İsa’nın bedeni, kutsal ruhun mabedi ve Allah’ın cemaati olarak görürler.84 Sakramentler: Sakrament kelime olarak ayin, inancın göstergesi için yapılan dinî tören anlamına gelir. Tüm Hristiyan mezheplerinin kabul ettiği iki sakrament bulunmaktadır. Bunlar vaftiz ve evharistiyadır. Bununla birlikte Ortodoks ve Katolikler bu iki sakramente ilave olarak beş sakrament daha kabul ederler. Bunlar; vaftiz, kuvvetlendirme, evharistiya, evlilik, ruhbanlık, günah itirafı ve son yağlama sakramentleridir. Hristiyanlara göre tanrısal İsa, yaşamaya devam etmektedir. Onun görünmeyen eylemleri (şifa vermesi, duaları kabul etmesi) kilise gizemlerinin (sakramentlerinin) yaşanmasıyla görünür. Kişi bu sakramentlere iştirak ettiği takdirde Tanrı’nın kurtarıcı lütfunu bağışlayan İsa’yla beraber olur. Vaftiz: Suya dalma veya vücudun belirli kısımlarını yıkamak suretiyle yapılan vaftiz, Hristiyan imanının ilk aşaması olarak kabul edilmektedir. Baba-oğul-kutsal ruh adına vaftiz olma İncil’in bir emridir. Vaftiz, insanların asli ve kendi işledikleri günahları siler. Bu anlamda vaftiz yeniden bir doğuştur. Bir Hristiyan, vaftizle günahlarından temizlenerek Hristiyan cemaatine katılmış olur.85 Kuvvetlendirme (Konfirmasyon): Vaftiz edilen kişinin kutsanmış bir yağla, vücudun çeHristiyanlıkta çok önemli olan vaftiz töreni şitli yerlerinin yağlanmasına denir. Konfirmasyon vaftiz ayininin kuvvetlendirilmesidir. Bu sakrament doğu kiliselerinde vaftizden hemen sonra, batı kiliselerinde ise daha sonra yapılır. Evharistiya (Komünyon): Şükretmek anlamına gelen evharistiya, Hristiyan inanç ve ibadetlerin temelini oluşturan sakramentlerin en önemlilerindendir. Evharistiya, çarmıha gerilmeden önce İsa’nın havarilerle yediği son akşam yemeğinin hatırasıdır. İncil’e göre son akşam yemeğinde İsa, ekmeği böldü ve parçaladı, “Bu benim etimdir.”86 diyerek havarilerine verdi. Sonra bir kase içindeki şarabı da “Bu benim kanım.” deyip onlara içirdi. Daha sonra Aziz Pavlus bu olayın yorumunu yaptı ve bunu bir kilise ayini hâline getirdi. Hristiyanlar evharistiyayı bir çeşit kurban olarak görürler. Bugün de kiliselerde yapılan evharistiya ayininde verilen ekmek ve şarap kurban niteliğindedir. İsa, çarmıhta kendini kurban ettiği için şarap onun kanını, ekmek ise bedenini temsil etmektedir. Hristiyanlar bu ayini yapmakla bir nevi kurban edilen İsa’nın bedeniyle bütünleşmiş olurlar. Evharistiya, kilisede pazar günü yapılan bir ayindir. İlk zamanlar senede bir defa yapılırken daha sonra ise her hafta yapılan bir ayin hâline gelmiştir.87 84 Mehmet Aydın, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 388. 85 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 116. 86 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 14/22. 87 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 297. 60 VAHYE DAYALI DİNLER Hz. İsa’nın son akşam yemeğini anımsatan resim Evlilik (Nikâh): Hristiyanlar için evlilik, Tanrı’nın insanlığa, İsa’nın ise kiliseye ve şakirtlerine olan sevgisini sembolize eder.88 Bir ayin olan evlilik, iki kişinin, kilisede mukaddes bir bağla bağlanmasıdır. Evlilikler genellikle kadının bağlı olduğu kilisede yapılır. Katolikler boşanmaya kesinlikle izin vermezken Ortodokslar boşanmayı, belli şartlara bağlı olarak kabul ederler. KARŞILAŞTIRALIM Hristiyanlığın evlilik ve boşanma anlayışı ile İslam’ın evlilik ve boşanma anlayışını karşılaştırınız. Ruhbanlık: Hayatını dinî hizmetlere adamayı gönüllü olarak kabul eden kimselere bazı unvanların verilmesi ayinidir. Papaz ve piskopos makamına gelecek olanların törenle takdis edilmesi zorunludur. Bu takdis ayini piskopos tarafından yerine getirilir. Hristiyanlıkta kilisede yapılan takdis ruhbanlığının dışında manastır ruhbanlığı da vardır. Manastırlarda yaşayan keşişler dünyadan el etek çekip kendilerini Tanrı’ya adayarak münzevi bir hayat yaşarlar. Ruhbanlığı en canlı bir şekilde yaşayan Hristiyan mezhepler, Ortodoks ve Katoliklerdir. Protestanlar ise ruhbanlığı kabul etmezler.89 Günah İtirafı (Tövbe): Kişinin işlediği günahın kötülüklerinden kurtulmak ve vaftizin etkisini tekrar kazanmak amacıyla yaptığı ayin- Sümela Manastırı sizce niçin dağın yüksek yamacına yapılmıştır? Düşününüz. 88 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 10/5-9. 89 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s. 648. 61 3.ÜNİTE dir. Ne kadar çok günaha sahip olursa olsun günah itirafında bulunacak olan kişi, kilisedeki özel bölmeye girerek rahibe suçunu itiraf eder. Günahları bağışlama yetkisine sahip olan rahip, kilise adına o kişinin bütün günahlarını affeder. Bazı durumlarda rahip, kişinin günahına kefaret olarak ceza takdir edebilir.90 Son Yağlama (Hasta Gizemi): Hastalıkta ve özellikle ölüm anında kişiyi rahatlatmak için yapılan bir ayindir. Hastaya şifa bulması veya rahat ölmesi için kutsanmış bir yağ sürülür. Bu ayinin amacı hastaya yalnız olmadığını, Hz. İsa’nın onunla beraber olduğunu ve Tanrı’nın onu bırakmayacağını anımsatmaktır. ARAŞTIRALIM Hristiyanlar, Hz. Âdem ve Havva’nın cennette yasak meyveyi yeme hatası ile ezelî günah işlediklerini ve bu günahın da miras olarak zürriyetlerinde devam ettiklerine inanırlar. Bu ezelî günahtan insanlığın kurtulması için Tanrı önce Eski Ahit şeriatını tebliğ etmiştir. Ancak kimse bu şeriatı tam olarak tatbik edememiş ve günahtan kurtulamamıştır. Bunun üzerine Tanrı ezelî ve tanrısal varlık olan kelamını İsa’da kendi suretinde göstermiştir. İsa, Tanrı’nın emrini insanlara hayatı boyunca tebliğ etmiş; ancak o, insanların anlayışsızları yüzünden çarmıha gerilmiştir. O da Tanrı’ya itaat için geçmiş ve gelecek tüm insanların günahlarına kefaret olarak kendini çarmıhta kurban etmiştir. Bu kefaret kurbanı ile tüm Yahudi şeriatı ve ezelî günah ortadan kalkmıştır. Bu sebeple, İsa’ya inananlar herhangi bir hukuk kuralına ve davranışa bağlı olmadan, yalnız inançları ve sevgiyle kurtuluşa ulaşacaklardır. Hristiyanlar, idam edilen İsa’nın, Tanrı’nın lütfu ile ölümden dirildiğine inanırlar. Bu dirilme ile Tanrı, İsa’nın üstlendiği görevi, tüm yaptıklarını ve hayat tarzını onaylamıştır. İsa’nın ölümü ve dirilişi günah ve ölüme karşı kazanılan bir zaferdir. Bununla İsa’nın günaha ve ölüme giden yolu yıktığına inanılır. Bu sebeple Hristiyanların ev ve okullarında, İsa’nın vücudunu taşıyan çarmıh suretleri görülür. Çarmıh tüm Hristiyanlar için inancın simgesidir. Hz. İsa’nın ölümü, sadece Yahudilerle değil, tüm insanlıkla Tanrı arasında yapılan yeni bir anlaşmanın (Ahd-i Cedit) başlangıcı sayılır. (Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 302.) Yukarıdaki bilgilerden hareketle aşağıdaki soruları cevaplayınız. 1) Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yasak meyveden yemesinin, Hristiyanlık anlayışında ne gibi sonuçlar doğurduğunu arkadaşlarınızla tartışınız. 2) Hz. Âdem ve Havva’nın yasak meyveden yemesinin, İslam anlayışında nasıl algılandığını araştırınız. 3.5. Hristiyanlığın Diğer Dinlere Bakışı Hristiyanlığın başka dinlere bakışı, tarihî bir gelişim göstermektedir. Hristiyan kutsal kitaplarında dinî inançların çeşitli şekillerinden bahsedilmiştir. Ancak Hristiyan dininde önemli bir otorite olarak kabul edilen kilise, 15. yüzyılın ortalarına kadar bu din ve inanç şekillerinden bahsetmeyi gerekli görmemiştir. Bunun sebebi, kilisenin Hristiyanlıktan başka din tanımamasıdır. Kilise, insanoğlunun dinî tarihinde Yahudiliğe az da olsa yer vermekle birlikte Hristiyanlığın çıkışından sonra 90 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 48. 62 VAHYE DAYALI DİNLER Yahudilik de dahil olmak üzere hiçbir dini geçerli saymamıştır. Buna bağlı olarak da “kilise dışında kurtuluş yoktur” anlayışı hâkim olmuştur. 20. yüzyıla gelindiğinde kilise, kendisini sorgulamaya başlamıştır. Bu amaçla 1962-65 yılları arasında II. Vatikan Konsülü düzenlenmiştir. Bu konsülde Katolik Kilisesi’nin diğer dinler konusundaki görüşleri yumuşamış ve bu dinlerin mensuplarıyla iş birliğine girmeyi kararlaştırmıştır.91 Hristiyanlığın Yahudiliğe Bakışı: Hristiyanlar nazarında Yahudiliğin önemli bir yeri vardır. Bunun en önemli sebebi Hz. İsa’nın Yahudi soyundan gelmesidir. Ayrıca ilk Hristiyanlar da Yahudi asıllı olmasından dolayı Hristiyanlığın Yahudilikle bir köken bağı bulunmaktadır. Bu nedenle Hristiyanlar, Yahudi kutsal metinlerini kendi kutsal metinleri olarak görmektedirler. DÜŞÜNELİM Hristiyanların, Yahudilerin kutsal kitabına niçin “Eski Ahit” adını verdiklerini arkadaşlarınızla beraber düşününüz. Ancak Hristiyanlar, Hristiyanlığın ortaya çıkmasıyla Yahudiliğin iptal edildiğini, Yahudilerin Hristiyanlığa girmeleri gerektiğini iddia etmişlerdir. Bu iddialarını şu esaslara dayandırmaktadırlar: • Eski Ahit’te geleceği bildirilen Mesih, haça gerilen Mesih İsa’dır. • Yahudilerin seçilmişliği, onların işledikleri günahlar sebebiyle Hristiyanlara geçmiştir. • İsa’nın haça gerilmesinin cezası olarak Kudüs’teki Süleyman Mabedi yıkılmıştır. • Pavlus’un içtihadıyla Yahudi şeriatı ortadan kalkmıştır. Hristiyanlar, çarmıh olayından dolayı tarih boyunca Yahudilere baskı uygulamışlardır. Bu baskı, II. Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. II. Vatikan Konsülü’nden sonra Hristiyanların Yahudiliğe bakışında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bu konsülde Hristiyanların Yahudilerle olan tarihsel bağı üzerinde durulmuş ve ortak mirastan bahsedilmiştir. Yahudilerin İncilleri kabul etmedikleri, bununla birlikte onların da Tanrı’nın sevgili kullarından oldukları belirtilmiştir. Ayrıca İsa’nın öldürülmesinde Yahudi liderlerin rolünü dile getiren Yuhanna İncili’ndeki pasajlara dikkat çekilmiş ve yeni bir yorum getirilmiştir. Burada, Tanrı İsa’nın ölümünden bütün Yahudilerin sorumlu olmadığı, bugünkü Yahudilerin ise hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı, bu nedenle onların lanetlenmemesi gerektiği vurgulanmıştır.92 Hristiyanlığın İslam’a Bakışı: Hristiyanların İslam’a bakışı, Yahudiliğe bakışından farklıdır. Bunun nedeni, Hristiyanlıkla İslam arasında tarihsel bir bağın bulunmamasıdır. HristiyanARAŞTIRALIM lıktan sonra farklı bir coğrafi ve kültürel orHristiyanlığın İslam ile Yahuditamda ortaya çıkan İslam, Yahudilik ve Hrisliğe yaklaşımı hangi yönlerden farktiyanlıktan bağımsız bir şekilde gelişmiştir. lılık gösterir? Araştırınız. Bu nedenle Hristiyanlarla Müslümanlar arasında Yahudilikte olduğu gibi seçilmişlik, 91 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 181. 92 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 184. 63 3.ÜNİTE Mesih inancı gibi dinî problemler söz konusu olmamıştır. Başka bir ifadeyle İslam, Hristiyanlığın dinî yapısıyla ilgili doğrudan problem meydana getirmemiştir. Bundan dolayı II. Vatikan Konsülü’ne kadar hiçbir konsül belgesinde İslam’dan bahsedilmemiştir. Bununla beraber Müslümanlarla Hristiyanlar arasında özellikle polemik (reddiye) tarzında tartışmalar meydana gelmiştir. Hristiyanlarla Müslümanlar arasında ciddi tartışmalar, Hristiyanların Müslümanlarla karşılaşmasıyla başlamıştır. Yunanca konuşan Doğulu Hristiyan ilahiyatçılar, İslam’la ilk karşılaştıklarında, onu Hristiyanlıktan ayrılmış (heretik) bir akım olarak görmüşlerdir. Fakat İslam’ı daha yakından tanıyınca onun zannettiklerinden farklı bir inanç yapısına sahip olduğunu anlamışlar ve Hristiyanlığı ona karşı savunmaya çalışmışlardır. Bunu yaparken İslam’a eleştiriler getirmekten de kaçınmamışlardır.93 Bunların en başında ise İslam’ın silah zoruyla yayıldığı iddiası gelmektedir. İslam âlimleri de Hristiyan ilahiyatçıların yapmış olduğu bu eleştirilerin gerçek dışı olduğunu ifade eden reddiye türünde eserler yazmışlardır.94 Haçlı Seferleri sırasında ise Hristiyan bilginler, İslam’ı daha yakından tanıma imkânı bulmuşlardır. Ancak İslam’ı olduğu gibi Avrupa’ya tanıtmak yerine çarpıtılmış bir İslam ve Müslüman imajı sunmayı tercih etmişlerdir. II. Vatikan Konsülü’nden sonra ise Hristiyanların Müslümanlara bakış açısında biraz değişiklik meydana gelmiştir. İlk defa bu konsülde Müslümanlardan, onların inanç ve ibadetlerinden söz edilmiştir. Bu konsülün belgesinde Müslümanlarla ilgili olarak şu ifadelere yer verilmiştir: “ Kilise, Müslümanlara da büyük bir saygıyla bakar. Onlar; tek, hayatta olan, merhametli, göğün ve yerin yaratıcısı ve insana hitap eden Tanrı’ya ibadet ederler. Müslümanlar, kendi inançlarıyla derin bir bağ kurdukları gibi İbrahim’in Tanrı’nın planına teslim olması gibi çekinmeden Tanrı’nın gizli emirlerine boyun eğmeye çalışırlar. Her ne kadar Tanrı olarak kabul etmeseler de İsa’ya bir peygamber olarak saygı gösterirler. Aynı zamanda, onun bakire annesini de yüceltirler ve zaman zaman onu samimiyetle anarlar. Daha da ötesi, ölümden sonra dirilmeyi takip eden hüküm gününü ve Tanrı’nın vereceği karşılığı beklerler. Bu nedenle onlar, dürüst yaşamaya oldukça değer verirler. Tanrı’ya dua, oruç ve sadaka yoluyla ibadet ederler. Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında, asırlar boyunca pek çok ayrılık ve düşmanlık meydana gelmiştir. Konsül, taraflara geçmişi unutmalarını, karşılıklı anlayışı sağlamak için samimi gayret göstermelerini, insanlığın menfaati için barışı, özgürlüğü, sosyal adaleti ve ahlaki değerleri birlikte koruyup ilerletmelerini tavsiye eder.”95 II. Vatikan Konsülü’nde Müslümanlarla diyalog kurulması için de çalışmalar yapılmıştır. Günümüzde diyalog süreci, papalığın zaman zaman Hz. Muhammed ve İslam hakkında söylediği olumsuz sözlerle etkilenmesine rağmen hâlen devam etmektedir. 93 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 184. 94 Hidayet Işık, Âmiri’ye Göre İslam ve Öteki Dinler, s. 176. 95 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 185. 64 VAHYE DAYALI DİNLER YORUMLAYALIM “...İman edenlere sevgi bakımından en yakınının da ‘Biz Hristiyanlarız.’ diyenler olduğunu görürsün...” (Mâide suresi, 82. ayet.) “…Onların (ehlikitabın) hepsi bir değildir. Ehlikitap içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okuyan bir topluluk da vardır. Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.” “De ki: ‘Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak olan bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilah edinmesin.’ Eğer onlar yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahit olun, biz Müslümanlarız.” (Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.) “Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçti. Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilah olabilirler?) ikisi de yemek yerlerdi…” (Mâide suresi, 75. ayet.) (Âl-i İmrân suresi, 113-114. ayet.) “O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona, içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.” “(Ey Muhammed!) Sana da o kitabı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma…” (Mâide suresi, 48. ayet.) (Mâide Suresi, 46. ayet.) Yukarıdaki ayetlerden hareketle Kur’an’ın Hristiyanlığa bakışını yorumlayınız. 3.6. Kur’an-ı Kerim Açısından Hristiyanlık ve Hristiyanlar Kur’an-ı Kerim’de Hristiyanlar, birtakım ahlaki davranışları ve Müslümanlara sevgi bakımından en yakın olmaları itibarıyla övülmüşlerdir.96 Ancak Hristiyanlar, inanç bakımından Yahudilerden daha çok eleştirilmiştir. Bu eleştirilerin başında teslis inancı gelmektedir. Kur’an-ı Kerim, Hz. İsa’nın Allah’ın bir kulu ve resulü olduğuna ve onun hiçbir şekilde bir ilah olamayacağına değinir.97 Nitekim Kur’an’da bu durum şöyle geçmektedir: È ǫÈ ȁÈ ǶÈ ÈȇǂÌ ǷÈ ǺÉ ÌƥơƶȈ È ƾÌ ǫÈ È È ƟơǂÈ LJÊ ǶÌ ǰÉ ōƥǁÈ ȁÈ ȆŏƥǁÈ ÈَّهƅơơȁƾÉ ÉƦǟÌ ơDzȈÊ ō ƛơȂÉdzƢǫÈ ǺȇÊ Ì ƛȆÊǼÈƥƢÈȇƶȈ È ǀōdzơǂÈ É LjÊ ǸÈ ÌdzơDZƢ É LjÊ ǸÈ ÌdzơȂÈ ǿÉ ÈَّهƅơǹÊ È Ǩǯ “Andolsun, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.’ diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabb’im, sizin de Rabb’iniz olan Allah’a kulluk edin.”98 Yine Kur’an, Allah’tan başkalarını tanrılaştıran Hristiyanları uyarmak üzere Allah’ın Hz. İsa’ya şu soruyu soracağını ve alacağı cevabı temsilî olarak anlatır: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah olarak benimseyin, dedin? Haşa, sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer demiş olsaydım sen bunu bilirsin.”99 96 Mâide suresi, 82. ayet. 97 Mehmet Aydın, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, s. 10. 98 Mâide suresi, 72. ayet. 99 Mâide suresi, 116. ayet. 65 3.ÜNİTE KARŞILAŞTIRALIM “Ben aranızdayken size bunları söyledim. Ama “baba”nın benim adımla göndereceği yardımcı, kutsal ruh size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.” “...Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan ve benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak peygamberi müjdeleyen Allah’ın size göndermiş bir peygamberiyim.” (Kitab-ı Mukaddes Yuhanna, 14/26.) (Saff suresi 6. ayet.) Yukarıda verilen Kur’an-ı Kerim ayetiyle İncil’den alınan bölümü karşılaştırınız. 3.7. Türkiye’de Hristiyanlık Hristiyanlık, Filistin’de doğmuş, esas gelişmesini ise Anadolu’da sürdürmüştür. Hristiyanlığın bugünkü şeklini almasında önemli rolü bulunan Pavlus, Tarsusludur. Pavlus Hristiyanlığı yaymak için Türkiye’nin birçok yerini dolaşmıştır. 100 Pavlus’un gittiği bu yerler, Katolik Hristiya larca hac mekânları olarak kabul edilmiştir. Bunların en önemlisi Efes’tir. Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in Efes’te öldüğüne inanmaktadırlar. Bundan dolayı her yıl binlerce Hristiyan Efes’e hacı olmak amacıyla gelmektedir. Türkiye’yi Hristiyanlık tarihi açısından önemli kılan etkenlerden biri de ilk yedi konsülün İznik, İstanbul, Efes ve Kadıköy’de yapılmış olmasıdır. Miladi ilk yüzyılda Antakya’da yapılmış olan St. Pierre Kilisesi. İlk kilise Antakya’da yapılmış ve Hristiyan kelimesi de ilk defa burada kullanılmıştır. TARTIŞALIM Hristiyanlık tarihinde çok önemli olan ilk dört konsül şunlardır: İznik Konsülü (325): Hristiyanlığın temel inanç öğretilerinin şekillendiği konsüldür. Bu konsül sonucunda baba ve oğulun tanrılığına karar verilmiştir. İsa’nın bir beşer olup herhangi bir tanrısal özelliğinin bulunmadığını söyleyen Arius aforoz edilmiştir. İstanbul Konsülü (381): Teslisin üçüncü unsuru olan kutsal ruhun tanrılığına karar verilmiştir. Efes Konsülü (431): İsa’nın tanrısal ve beşerî iki yönünün bulunup bunların birbirine karışmadığını söyleyen Nestoryus aforoz edilmiş ve bugün bildiğimiz Nesturi mezhebi ortaya çıkmıştır. Kadıköy Konsülü (451): İsa’da tek tabiat (tanrısal tabiat) bulunup beşerî tabiatın bulunmadığını söyleyen Monofizit görüş kabul edilmemiştir. Bu görüşün sahibi olan topluluklar da bundan dolayı ana kiliseden ayrılmışlardır. Ayrılanlar Yakubi, Kıbti ve Ermeni kiliselerini kurmuşlardır. Yukarıdaki metinlerden hareketle Türkiye’de yapılan konsüllerin Hristiyanlığın şekillenmesindeki rolünü arkadaşlarınızla tartışınız. 100 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 160. 66 VAHYE DAYALI DİNLER Türkiye’deki Hristiyanların büyük çoğunluğu, tarihi ilk yüzyıllara kadar uzanan kiliselerin mensuplarıdır. Ülkemizde bugün Hristiyan gruplar olarak Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Arap Ortodoksları yer alır. İstanbul Kumkapı’da bulunan Ermeni Ortodoks Patrikliği İstanbul Rum Patrikliği Rumlar Türkiye’de Fener Patrikhanesine bağlı iki bin Ortodoks Rum yaşamaktadır. Fener Rum Patrikhanesinin idaresi patrik ve sinot (yüce meclis) tarafından sağlanmaktadır. Patrikhanenin Türkiye’de dört metropolitlik merkezleri vardır. Bunlar Kadıköy, Tarabya , Adalar ve Gökçeada-Bozcaada Metropolitliğidir. ARAŞTIRALIM İstanbul Rum Ortodoks Patrikliğine niçin “Fener Patrikhanesi” denilmiş olabilir? Araştırınız. Süryaniler Türkiye’de Süryani grupların içerisinde üç grup vardır. Bunlar Süryani Kadim, Süryani Katolik ve Süryani Ortodoks kiliselerinin mensuplarıdır. Katolik ve Protestan Süryanilerin sayısı oldukça azdır. Süryani Kadim Kilisesi mensuplarının büyük çoğunluğu Mardin ilimizde yaşamaktadır. Bu şehirdeki Süryani nüfusu İstanbul’a yapılan göçlerin sonucunda oldukça azalmıştır. Türkiye’deki Süryaniler, Suriye Şam Patrikliğine bağlıdır ve din işleri başrahiplerce yönetilir. 67 Ermeniler Türkiye’de yaşayan Ermeniler, Hristiyan gruplar arasında en kalabalık topluluğu oluşturmaktadır. Sayıları altmış bin kadar olan Ermeni nüfusunun büyük çoğunluğu da İstanbul’da yaşamaktadır. Ermenilerin büyük çoğunluğu, İstanbul’daki Ermeni Patrikliğine bağlıdır. Bu patrikliğin Anadolu’da Kayseri, Diyarbakır ve İskenderun olmak üzere üç metropolitliği bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul’da bir metropolitliği vardır. İstanbul Ermeni Patrikhanesine bağlı olan Ermenilerin haricinde ana kiliseden ayrılmış olan Katolik ve Protestan Ermeniler de vardır. Arap Ortodokslar Antakya Patrikliğine bağlıdır. İlk dönemlerdeki kilise tartışmalarında İstanbul Patrikliğinin görüşlerini benimsemediği için uzun yıllar bu patrikhane Bizans’ın baskılarına maruz kalmıştır. Bugün Türkiye’de yedi bin civarında Arap Ortodokslar yoğun olarak Hatay’da yaşamaktadırlar. Hatay’ın dışında Adana, Mersin ve İstanbul’da az sayıda Arap Ortodoks bulunmaktadır. 3.ÜNİTE 4. İslamiyet İlahî dinlerin sonuncusu İslamiyettir. İslamiyet, Hz. Muhammed’e yirmi üç yılda gelen vahiyle tamamlanmıştır. Bugün dünyada bir milyar beş yüz milyon civarında Müslüman yaşamaktadır. İSLAMİYET İslam’a göre bütün peygamberler birer İslam peygamberi, onlara vahyolunan bütün ilahî mesajlar da insanlara İslam’ı öğreten ilahî buyruklardır. İslamiyet, 7. yüzyılın başında Arabistan’da doğmuş olan evrensel bir dindir. İslam’ı diğer dinlerden ayıran en temel özellik, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarında bir olarak kabul edilen tevhit inancını önemle vurgulamasıdır. 4.1. İslamiyetin Kelime ve Terim Anlamları İslam kelimesi sözlükte itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, bir şeye teslim olmak, esenlikte ve barışta olmak gibi anlamlara gelir. İslam’ın terim anlamı ise, yüce Allah’a teslim olup ona itaat etmek, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği her şeyi bütün varlığıyla benimsemek ve bunu yaşantısında göstermek anlamına gelir. İslam dininin mensubu olan ve bu dinin hükümlerini uygulayan kişiye de Müslim ya da Müslüman denir.101 “Kim İslam’dan başka din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmrân suresi, 85. ayet.) “…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim.” (Mâide suresi, 3. ayet.) “İbrahim neYahudi idi ne de Hristiyan’dı. Fakat o, Hanif bir Müslüman’dı. Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (Âl-i İmrân suresi, 67. ayet.) YORUMLAYALIM “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Ahmet bin Hanbel, el-Müsned, C 2, s. 381.) Yukarıdaki hadisi peygamberlerin geliş amaçları açısından yorumlayınız. DÜŞÜNELİM “De ki: Rabb’imden bana apaçık deliller gelince Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı ve bana âlemlerin Rabb’ine teslim olmam emredildi.” (Mü’minûn suresi, 66. ayet.) “De ki: Bana ancak, ilahınızın yalnızca bir tek Allah olduğu vahyolunuyor. Artık Müslüman oluyor musunuz?” (Enbiyâ suresi, 108. ayet.) “Azap size gelmeden önce Rabbi’nize dönün ve ona teslim olun. Sonra size yardım edilmez.” (Zümer suresi, 54. ayet.) Kur’an’ın ifade ettiği İslam, hangi anlamları ihtiva etmektedir? Düşününüz. 101 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 51. 68 VAHYE DAYALI DİNLER 4.2. İslam’ın Doğuşu İslam, 7. yüzyılın başında Arabistan’da doğmuş olan evrensel bir dindir. İslam’ın çıktığı dönemde yeryüzünde pek çok din bulunmaktaydı. Taoizm, Konfüçyanizm, Hinduizm, Budizm, Caynizm, Zerdüştlüğün devamı olan Mecusilik, Maniheizm, Sabilik, Yahudilik ve Hristiyanlık bu dönemde bilinen dinlerdendi. Aynı dönemde, belli bir adı olmayan geleneksel putperestlik dinleri de yaygındı. Arabistan o devirde, ticaret yollarının geçtiği önemli bir kavşak noktasında bulunmaktaydı. Hz. İbrahim’in inşa ettiği Kâbe’nin yer aldığı Mekke hem dinî hem de ticari açıdan Arap Yarımadası’nda önemli bir rol oynamaktaydı. Arap toplumu İslam’ın doğuşundan önce DÜŞÜNELİM ahlaki açıdan tam bir çöküntü içinde idi. Kız Cahiliye Döneminde Mekkeli çocukları diri diri gömülüyordu. Halk, putmüşrikler yaratıcı bir ilahı kabul lara tapıyor, çeşitli hurafe ve batıl inançlarla ettikleri hâlde niçin ona yaklaştırıömürlerini geçiriyordu. Kâbe’de Arap kabilecı bir puta ihtiyaç duymuş olabilirler? leri sayısınca put vardı. Bu putların en büyüğü Düşününüz. Hübel idi. Kişiler, kabilesinden çıkmadıkça putunu değiştiremezdi. Evlerde de put bulundururlar ve onu yüceltirlerdi. Cahiliye Arapları putperest olmalarının yanında Allah’ı biliyorlardı. Fakat putları Allah’la kendi aralarında aracı kabul ediyorlardı. Bununla beraber, sayısı az da olsa putları reddeden ve tek ilah fikrini benimseyenler de vardı. Bunlara Hanif denilmekteydi. Arap Yarımadası’nda genellikle putperestlik hâkim iken çevresinde farklı dinlere bağlı devletler bulunmaktaydı. Bunlardan Bizans’ın ve Habeşistan’ın dini Hristiyanlık, Sasanilerin ise Mecusilikti. Yemen, Taif ve Medine gibi şehirlerde önemli miktarda Yahudi nüfus bulunmaktaydı. Ayrıca Yemen’in Necran bölgesinde Hristiyanlar yaşamaktaydı. İslam’ın ortaya çıktığı dönemde Arabistan ve çevresinde savaş, haksızlık, mezhep çatışmaları, kabilecilik anlayışları ve benzeri olaylar yaygınlaşmıştı. Yanlış yorumlar ve uygulamalar nedeniyle daha önceki peygamberlerin tebliğ ettiği dinin, yani tevhit dininin canlandırılması gerekiyordu. Allah, bunun için Arap toplumundan bir peygamber seçti ve onu bu işle görevlendirdi. Bu, son peygamber Hz. Muhammed idi. Hz. Muhammed, kendisine peygamberlik görevi gelmeden önce Mekke’de sevilen ve güvenilen bir kişiydi. Bundan dolayı Mekkeliler ona el-Emin sıfatını vermişlerdi. O, tefekkür etmek amacıyla zaman zaman Mekke’de bulunan Hira Mağarası’na gidiyordu. Bir gün 610 yılında bu mağarada tefekkür hâlinde iken ona “Oku!” emriyle ilk vahiy geldi. Cebrail’in getirdiği bu ilk vahiylerle artık risalet başlamış oluyordu. Hz. Muhammed başına gelen bu durumu eşi Hz. Hatice’ye anlattı. Hz. Hatice de eşini teselli ederek amcası Varaka bin Nevfel’e götürdü. Varaka, Hz. Muhammed’i dinleyerek ona gelenin Cebrail olduğunu söyledi. Bunun üzerine eşi Hz. Hatice, Hz. Muhammed’e iman ederek ilk Müslümanlardan oldu. Daha sonra Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Muhammed’in azatlı kölesi Zeyd bin Harise Müslüman oldu. Zaman içerisinde İslam hızla yayıldı.102 4.3. İslamiyetin Temel Özellikleri ve Farklılıkları İslam, Hz. Muhammed’in peygamberliği ile tamamlanmış ve son şeklini almış bir dindir. Bu dinin Kur’an-ı Kerim’de belirtilen temel özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür: 102 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 333. 69 3.ÜNİTE • İslam’da ruhbanlık yoktur. İslam, dini tekeline alan ve insanların üzerinde hâkimiyet kuran din adamları sınıfının varlığını tanımaz. Bu konuda Kur’an’da Hristiyanlar eleştirilmiştir. Rahipler Allah’tan başka rabler edinmekle suçlanmıştır.103 İslam, insanla Allah arasında aracı kabul etmez. Herkes Allah’a doğrudan ulaşabilir. Kişi, sahip olduğu doğru inanç ve iyi amellerle Allah’ın rızasını kazanır ve kurtulur. KARŞILAŞTIRALIM İslam’ı diğer dinlerden ayıran en temel özellik, onun tevhit inancına dayalı olmasıdır. Bu özellik Kur’an’da İhlâs suresinde en güzel şekilde özetlenmiştir. İhlâs suresinin anlamını araştırarak İslam ve diğer dinleri tevhit inancı açısından karşılaştırınız. • İslam amentüsünde kurtarıcı Mesih inancı yer almaz. Kur’an-ı Kerim’de Mesih inancına yer verilmemiştir. Bununla birlikte Müslüman toplumlarda zaman zaman Mesih-mehdi anlayışı ortaya çıkmıştır. • İslam dini, bütün insanları doğuştan hür ve günahsız kabul eder. Önceki kişilerin veya önceki hayatların suçunun doğuştan geldiği inancına sahip olan Hristiyanlık inancını, İslam kabul etmez. Günahlar ve sevaplar, insanların ergenlik yaşlarından itibaren hür seçimleri ile yaptıkları iş ve davranışlara bağlıdır.104 • İslam’da peygamberler de dahil hiçbir beşer, olağanüstü ilahî nitelikler taşıyamaz. Bundan dolayı İslam’a göre hiçbir beşerî varlık, mutlak manada mükemmel olamaz. Mükemmel olan ancak Allah’tır. Hz. İsa İslam’a göre bir peygamber iken Hristiyanlarca ona olağanüstü güçler atfedilerek tanrılaştırılmıştır. • İslam’ın inanç ilkeleri ve ibadet esasları Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. Hz. Peygamber de dinin tebliğcisi ve uygulayıcısı olduğu için onun din ile ilgili söz ve uygulamaları olan sünnet de İslam için önemli bir kaynak olmuştur. İslam’da inanç ilkelerinin başında Allah’a iman gelir. İslam, sadece Allah’ın varlığı açısından birliği değil, varlığın yanı sıra bütün isim ve sıfatlar bakımından da bir birlik ve tekliği vurgular. Tevhit inancı doğrultusunda Kur’an, Cahiliye Dönemi Araplarının Allah inancının yanlışlığını vurgular ve eleştirir. Onların, Allah’ı gereği gibi takdir edemediklerini belirtir.105 Benzer şekilde Yahudiler ve Hristiyanlar gibi grupları da eleştirir ve onları tevhit inancına davet eder. Bu konu Kur’an’da şöyle geçer: “De ki: Ey kitap ehli, ancak Allah’a kulluk etmek, ona bir şeyi ortak koşmamak, Allah’ı bırakıp başkalarını rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse; Bizim Müslüman olduğumuza şahit olun.’ 103 Âl-i İmrân suresi, 64. ayet. 104 Zümer suresi, 7. ayet. 105 Hac suresi, 74. ayet; Zümer suresi, 67. ayet; En’âm suresi, 91. ayet. 70 VAHYE DAYALI DİNLER deyin.”106 Tevhit inancı bozulan Hristiyanlıkta, yaratıcı bir tanrının yanında onun sıfatlarını paylaşan başka tanrılara yer verilmiştir. Bu, Hristiyanlık inancında baba-oğul-kutsal ruh olarak sistemleştirilmiştir. Yahudilikte her ne kadar tek Tanrı inancı korunmuşsa da Tanrı’ya istirahat etmek gibi sıfatlar verilmiştir.107 İslam’ın ibadet anlayışı, kişinin bütün yaşantısını kapsayan bir olgudur. Bu durumda kişinin çalışması, uyuması, yemesi ve yürümesi gibi bütün davranışları ibadet olarak değerlendirilir. Örneğin Hz. Muhammed, insanlara zararlı bir nesneyi yoldan kaldırmak, selam vermek gibi davranışların birer ibadet olduğuna işaret etmiştir. Genellikle İslam’da ibadetlerin önem bakımından imandan sonra geldiği kabul edilir. Kur’an’da iyi davraÇifte Minareli Medrese (Erzurum) nışlar (salih amel) çoğunlukla imanla bir arada zikredilmektedir. Dolayısıyla imansız ibadet, gerçekte sadece riya ve münafıklıktan doğan bir gösterişten ibarettir. Bu durum Kur’an’da şöyle geçmektedir: “Ey iman edenler! Gösteriş için mal harcayan, Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen gibi sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmekle boşa çıkarmayın. Bunun hâli, üzerinde toprak bulunan şiddetli yağmurun vurup da çırılçıplak bıraktığı büyük ve düz bir kayaya benzer. Bu gibiler, kazandıklarından hiçbir şeyi elde tutmaya muktedir olamazlar. Allah kâfirler topluluğuna hidayet etmez.”108Ayetten de anlaşılacağı üzere ibadetlerde asıl olan, imanla birlikte niyet, ihlâs ve takva gibi kavramlarla ifade edilen samimiyettir.109 İslam’da ibadet ve ahlakla ilgili hükümler gelişmiş ve nihai hâle gelmiştir. Hac hariç, ibadetler belirli bir yere bağlı değildir, her yerde yapılabilir. Duruma göre hem cemaatle hem de tek LİSTELEYELİM başına olabilir. İslam’da hiç evlenmemek veya İslam’ın diğer dinlerden ayrılan temel özelliklerini listeboşanamamak gibi insan ve toplum tabiatına leyiniz. aykırı davranışlar yoktur. İslam, kadına gerçek hakkını ve değerini vermiştir. İslam’da ruhbanlık yoktur. • …………………………………. • …………………………………. İslam’da dünya ahiret dengesi vardır. Dünya, ahiretin tarlasıdır. 106 Âl-i İmrân suresi, 64. ayet. 107 Kitab-ı Mukaddes, Yaratılış, 2/1. 108 Bakara suresi, 264. ayet. 109 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 65. 71 3.ÜNİTE İslam, diğer dinlerin peygamberlerini ve kutsal kitaplarını tasdik eder. Ancak bunların tahrif edilmiş oduğunu belirtir. Peygamberler arasında ayrım yapmaz. İslam’da seçilmişlik ve üstünlük anlayışı yoktur. İnanan herkes, İslam’da eşit haklara ve statüye sahiptir. İslam’da tövbe ve bağışlanma, kul ile Allah arasındaki bir ilişkidir. Günahlarından tövbe etmek isteyen bir kişi, herhangi kişi veya kuruma başvurmadan günahlarına tövbe edebilir. İslam, akla ve bilime önem verir. İslam, putperestliğin ve şirkin her türlüsüne karşı çıkar; dinî kişilerin veya varlıkların resim ve heykellerine tapılmasını, bunların ibadet yerlerinde bulundurulmasını reddeder. İslam, sahip olduğu bu özellikleri başlangıçtan günümüze kadar korumuştur.110 Okuma Metni İslam’ın Diğer Din ve Geleneklere Bakışı Kur’an insanlığa, tarihte tamamıyla yeni olan bir öğreti sunduğu iddiasında değildir. Onun getirdiği ilkeler, Allah’ın peygamberler aracılığıyla Hz. Âdem’den itibaren insanlara göndermiş olduğu mesajın yeniden hatırlatılmasıdır. Allah’ın insanlardan kabul etmesini istediği mesaj, tevhit ve onun doğrultusunda hayatı algılamayı ifade eden İslam’dır. Kur’an, geçmişteki peygamberlerin ilkelerini insanlara hatırlatarak onları İslam’a davet etmektedir. O, insanlığa hatırlatmayı yapan son vahiy, Hz. Muhammed ise son elçidir. Bundan dolayı Kur’an, önceki vahiyleri reddetmeyen, bilakis onları tasdik eden bir kutsal kitaptır. Bu durum Kur’an’da Âl-i İmrân suresinin 3 ve 4. ayetlerinde şöyle zikredilir: “O, sana kitabı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmiştir. Furkân’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli azap vardır. Allah mutlak güç sahibidir.” Kur’an, vahiy geleneğinin son halkası olarak ilahî mesajın tarihsel açılımını tamamlamakta ve son vahiyle ilk vahiy Kur’an’da buluşmaktadır. Kur’an kendisinden önceki vahiyleri doğrulamakla birlikte kendisinden önceki kitapların değiştirildiğine ve bozulduğuna dikkat çeker. Kur’an’ın genelinde kendinden önceki kutsal kitaplara yapılan tahriflere çeşitli örnekler vermekte ve benzeri birçok konuyla ilgili ehlikitabın (Yahudilerle Hristiyanların) yanlışları düzeltilmektedir. Kur’an hem Yahudileri hem Hristiyanları unuttukları veya farklılaştırdıkları Allah’ın dinine tekrar davet etmekte ve bir Allah inancında buluşmaya çağırmaktadır. (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 59.) 110 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 54. 72 VAHYE DAYALI DİNLER Tanrısı Allah Yahve Üçleme tarzındaki baba, oğul, kutsal ruh Kutsal Kitabı İsrail, ABD ve dünyanın pek çok ülkesinde. Ahiret inancı var. Bazı Yahudi mezhepleri haricinde çoğunluk ahirete inanınr. Kur’an-ı Kerim Ahd-i Atik içinde Tevrat (Torah) Ahiret inancı var. Asya, Afrika, Avrupa ve diğer kıtalarda. Amacı bütün milletlerin bu dine girmesidir. Evrenseldir. Ancak Yahudi ırkından olan bu dine mensup olabilir. Millî bir dindir. Bütün insanların İslam’a girmesini ister. Evrenseldir. Öldükten sonraya iliş- Mensupları daha çok Farklı dinlerden geçiş kin inanç (Ahiret İnancı) nerelerde yaşamaktadır? mümkün müdür? VAHYE DAYALI DİNLERİN BAŞLICA ÖZELLİKLERİNE TOPLU BİR BAKIŞ Peygamberi Hz. Muhammed Hz. İbrahim Hz. Musa Hz. İsa Ahd-i Atik Ahd-i Cedit (İnciller) Avrupa ve Amerika kıtası başta olmak üzere dünyanın her yerinde. 73 Dinin Adı İslamiyet Yahudilik Hristiyanlık 3.ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Hristiyanlık ve Yahudilikte Mesihçilik anlayışı neden çok önemlidir? Açıklayınız. 2. Yahudi soyundan gelen Hz. İsa, Hristiyanlıkta nasıl tanrılaştırılmıştır? Anlatınız. 3. İslam’da niçin ruhbanlık anlayışı yoktur? Açıklayınız. 4. Süleyman Mabedi Yahudiler açısından niçin çok önemlidir? Açıklayınız. 5. Hristiyanlıkta; Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık gibi mezhepler hangi sebeplerden dolayı doğmuştur? Açıklayınız. B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. İsrail lakabı aşağıdaki peygamberlerden hangisine aittir? A) Hz. Musa B) Hz. Süleyman C) Hz. İbrahim D) Hz. Yakup E) Hz. Davut 2. Hristiyanlığın doğduğu bölge aşağıdakilerden hangisidir? A) Roma B) Antakya C) Efes D) Filistin E) İstanbul 3. Peygamberler tarihi kronolojisi açısından aşağıdaki sıralamalardan hangisi doğrudur? A) Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup, Hz. Yusuf. B) Hz. İshak, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf. C) Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yusuf, Hz. İshak. D) Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Süleyman, Hz. Davut. E) Hz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. İbrahim, Hz. İsmail. 4. Yahudilerce kutsal sayılan Kudüs’teki mabet kim tarafından inşa edilmiştir? A) Hz. Musa B) Hz. Süleyman C) Hz. Davut D) Hz. İbrahim 5. Hristiyanlıkla ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? A) Hristiyanlık, Yahudi gelenekleri içinde doğmuştur. B) Hristiyanlık, Yunan ve Roma kültürlerinden etkilenmiştir. C) Hristiyanlıkta Hz. İsa, merkezî bir öneme sahiptir. D) Hristiyanlık yayılmacı karakterli bir dindir. E) Hristiyanlıkta Hz. İsa, kurtarıcı Tanrı değildir. 74 E) Hz. Yakup VAHYE DAYALI DİNLER C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz. (Konsül, Babil, arzımevut, İznik, Ermeniler, Rumlar.) 1. Süleyman Mabedi ilk defa ……………..kralı tarafından tahrip edilmiştir. 2. Hristiyanlığın inanç esaslarının şekillendiği toplantılara........................denir. 3. Yahudi inancına göre Hz. Musa ve atalarına Tanrı tarafından vadedildiğine inanılan kutsal topraklara …….…………..denir. 4. Türkiye’de yaşayan en kalabalık Hristiyan grup………………………..’dir. 5. Hristiyanların ilk konsülü Türkiye’nin sınırları içerisinde bulunan …………….şehrinde toplanmıştır. D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz. 1. (... ) İslam, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelen dine genel olarak verilen isimdir. 2. (... ) Mesihçilik anlayışı İslam’ın temel inanç ilkelerinden biridir. 3. (... ) Hristiyanlığın bugünkü şeklini almasında en önemli rolü olan kişi Aziz Pavlus’tur. 4. (... ) Siyonizm ideolojisi Theodor Herzl tarafından oluşturulmuştur. 5. (... ) Türkiye’de yaşayan Yahudilerin yasal temsilcisine patrik adı verilir. 75 4.ÜNİTE HİNT VE DOĞU OĞU Ğ ASYA DİNLERİ İ İ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. “Tenasüh, reenkarnasyon, enkarnasyon, nirvana, om, tabu ve totem” kavramlarının anlamlarını araştırınız. 2. Hint Yarımadası’nda günümüzde varlığını devam ettiren dinler hakkında bilgi toplayınız. 3. Çin ve Japonya’daki inanç sistemlerinin ortak özellikleri nelerdir? Araştırınız. 4. İlkel dinlerin temel özellikleri hakkında bilgi toplayınız. 5. Eski Türk inançlarındaki temel ilkeleri inceleyiniz. 76 HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ 1. Hint Dinleri Hint Yarımadası’nda doğmuş ve gelişmiş dinlere Hint Dinleri denir. Bunların felsefeleri genel olarak birbirlerine benzemekle birlikte tarihî gelişimleri veya kurucuları açısından kendilerine has özellikleri vardır.1 HİNT DİNLERİ Hinduizm Budizm Caynizm Sihizm 1. 1. Hinduizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri Hint Alt Kıtası’nda ortaya çıkan inanç sistemleri arasında tarihî bakımdan en eskisi Hinduizmdir. Müslümanların İndus Nehri etrafında oturan halka verdikleri ismin Farsça ifadesi olan Hindu tabiri tamamen coğrafi bir deyimdir.2 Bazı kaynaklarda Hinduizme Brahmanizm de denilmiştir. Hindular ise kendi dinlerini, dünyanın yaratılışı aşamasında, insanın burada huzurlu bir hayat yaşayabilmesi için Tanrı tarafından önerilen ve tesis edilen yol manasındaki “Sanatana Dharma” (Ebedî Düzen) terimiyle ifade ederler.3 Hinduizm, günümüzdeki çok tanrılı inançların en renkli temsilcisidir. Köy mabetlerinde bazen sayıları yüzleri bulan putlar bulunur. Hintli Müslümanlarla iç içe yaşayan Hindular dünya nüfusunun yaklaşık %12’sini oluştururlar.4 Hinduizm, Hint Yarımadası’yla sınırlı bir din oluşu itibarı ile etnik kökenlidir. O, diğer millî dinlerden, belli bir kurucusu ve inanç sisteminin olmamasıyla ayrılır. Hinduizmin bilinen tarihi, otuz beş asırdan daha uzun bir zaman dilimini kapsar. Tarihsel gelişimi “Klasik, Orta Çağ ve Modern Hinduizm” olmak üzere üç ana bölümde incelenebilir. Klasik Dönem, miladi 9. asra kadar devam eden süreçtir. Orta Çağ Hinduizmi, bu dinin içerisindeki değişim ve dönüşümde özellikle İslam’ın büyük rol oynadığı dönemdir. Bireyin ancak kendini sevgi ve samimiyetle Tanrı’ya adaması sayesinde kurtuluşa erebileceği inancı bu dönemin en belirgin özelliğidir. Modern Dönemde bu dindeki değişim ve dönüşümde Hristiyanlık etkili olmuştur.5 UPANİŞATLARA GÖRE EVRENİN GELİŞİM SEYRİ Saf Madde Madde Hayat Bilinçlilik 1 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 155. 2 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 156. 3 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 277. 4 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 47. 5 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 277. 77 Akıl Yetkinlik Saf Ruh 4.ÜNİTE Hinduizmde varlıkların oluşumu, saf maddeden saf ruha doğru bir süreçle ifade edilir. Bu iki uç arasında madde ve ruhtan oluşan varlıklar yer alır. Buna göre başlangıçta sadece Brahman vardı. Diğerleri ondan sudur ederek varlık sahasına çıkmıştır. Ancak bu oluşumun ne zaman ve niçin meydana geldiği belli değildir. Çünkü o, zaman sürecinin dışındadır. Varlıklar dünyası, cansız nesneler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar şeklinde kategorilere ayrılır. Varlıkların Mutlak Ruh’a (Brahman) benzerlik oranı, insanlar kategorisinden aşağıya inildikçe azalır. Ancak bu kategori içerisinde yer alanlar da aynı özelliklere sahip değildir.6 Hinduizmin en belirgin özelliklerinden biri kast sistemidir. Hindulara göre kast sistemi dinî bir inançtır ve Rigveda’ya dayanır. Kast, aynı işle meşgul olan, görev ve gelenekleriyle birbirine sımsıkı sarılan insanların meydana getirdiği birlik anlamına gelir.7 Kastlar, tanrı Brahman’ın insan şeklinde tasavvur edilen vücudunun farklı yerlerinden yaratılmıştır. Bundan dolayı insanların Brahmanlar (Din Adamları) farklı karakterlerde ve farklı işler yapmaya meyilli oldukları kabul edilir. Bu çerçevede herkesin öncelikle, kendi kastının gereklerini yerine getirmesi gerekir. Bireyin şu andaki hayatında çalışarak kastını değiştirme imkânı yoktur. Ancak daha üst kastlara mensup bir kimse olarak yeniden dünyaya gelmek (reenkarnasyon) ise kişinin içinde bulunduğu kastın gereklerini ek(İşçiler ve Hizmetçiler) siksiz olarak yerine getirmesiyle mümkündür.8 Hint dinlerinde ahiret inancı; karma, tenasüh Paryalar (Kast dışı kabul edilen ve toplumda hiçbir görevi ve hakkı (ruh göçü ) ve defalarca dünyaya gelme (reenbulunmayan kimseler) karnasyon) inancıyla bağlantılıdır. Hinduizmde bu kavram “samsara” terimi ile ifade edilir. Bu inanç sistemine göre tam olgunluğa ulaşamamış kimseler öldükten sonra başka bir hayat yaşamaya devam ederler. Hinduizmde bulunan karma inancı dünya hayatındaki ilişkileri düzenleyen ahlaki prensiplerdir. Bu prensiplere göre dünya hayatında yapılan ameller, kişinin kaderine tesir eder ve tekrar vücut bulmasında rol oynar. Ölüm, bir korku vasıtası, bir yokluk ARAŞTIRALIM değil, bir varlıktan diğerine geçiştir. Ruhlar, ölümsüz ve ebedîdir. Kişi, karma kanunu gereği iyi veya kötü davranışlarına göre ilahî, beşerî, hayvani ya da nebati vücutlar şeklinde tekrar hayat bulur.9 6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 287. 7 Osman Cilacı, Dünya Dinleri, s. 152. 8 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 288. 9 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 160. 78 Kast sistemi ve Hinduizm arasında bir ilişki var mıdır? Araştırınız. HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ Yoga ve meditasyon da Hinduizmde önemli dinî kavramlardandır. Yoga, insanın beden, zihin ve manevi gücünü bir araya getirme egzersizidir. Meditasyon zihni olumsuz düşüncelerden arındırma ve bir rahatlama yöntemidir. Hulul (enkarnasyon) ise tanrı Vişnu’nun insan şekline girmesidir. TARTIŞALIM Hinduizmin belli bir kurucusu olmasa da kutsal metinler bakımından oldukça zengindir. Bunların dili ise çoğunlukla Sanskritçedir. 10 Hintlilerde ortak ibadet sembolü, “om”dur. Om kelimesi, Vedaları okumaya başlamadan, duadan, yemekten ve herhangi bir işe başlamadan önce söylenir. Hinduizmde inek kültünü tartışınız. Hinduizmde ibadet, tapınaklarda din adamları liderliğinde okunan ilahiler dışında temelde bireysel bir faaliyettir. Hindu ibadetleri, evde günlük yapılanlar, özel durumlarda icra edilen törenler ve ay takvimine göre yılın belli günlerindeki periyodik ibadetler olmak üzere üç gruba ayrılır. BİLGİ KUTUSU Nirvana (mokşa) terimi, kelime olarak mutlak sükûnet, aydınlanma, özgürlük ve en yüksek mutluluk anlamına gelir. Terim olarak ise doğum-ölüm girdabı ve bu sürecin sebep olduğu her türlü acı ve kederden kurtulup mutlak aydınlanmaya kavuşmak demektir. (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 282.) Hint dininde hayatın her safhasını kapsayan diğer bazı ritüeller de vardır. Bunlardan biri de cenaze törenleridir. Hindular, ruhun ölmezliğine inandıkları için ölülerini gömmezler. Cesetleri yakarak küllerini kutsal kabul edilen Ganj Nehri’ne dökerler. Cenaze törenlerinden ve bu törenlere katılanlara yapılan ikramlardan amaç, ölünün yeni bir ruhsal bedene girmesine yardımcı olmaktır. 1.2. Budizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri Budizm, MÖ 6. yüzyılda Hindistan’da Buda tarafından kurulmuş bir dindir. Günümüzde yaşayan büyük dinler arasındaki Budizm Hindistan’da doğmuş olmasına rağmen mensupları daha 10 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 98. 79 Hinduizmde kutsal sembol om 4.ÜNİTE çok ülke dışında yaşamaktadır. Güney Asya ülkelerinde ve Uzak Doğu’da yaygın olan Budizm, bazı Batı ülkelerinde özellikle yeni bir mezhep olan Zen-Budizm’le ilgi görmüş ve taraftar kazanmıştır. Günümüzde üç yüz elli, dört yüz milyon civarında Budist olduğu kabul edilir. Budizm, Hinduizmdeki Brahman şekilciliğine ve kast taassubuna karşı bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Himalayaların eteğinde küçük bir bölge hükümdarının oğlu olarak dünyaya gelen Buda’nın asıl adı “Siddharta Gautama”dır. “Buda”, kendisine ilhama kavuşmuş, aydınlanmış, uyanmış anlamında sonradan verilmiş bir lakaptır. Asıl ismi olan Siddharta ise “gayesine ulaşan” anlamına gelmektedir. 11 TARTIŞALIM Budizmin kurucusu Buda hakkında bilgi toplayınız ve Buda’nın hayatındaki değişim süreçlerini tartışınız. Buda’nın doktrinine Pali dilinde “dhamma” denilmektedir. O, ulaştığı hayat kanununu ilan ettiğinde verdiği ilk vaazını “kanun tekerleğini döndürmek” şeklinde açıklamıştır. Bu sebeple tekerlek, Budizmin sembolü olmuştur. Buda, iki aşırılık arasında orta yolu telkin etmiştir. İki aşırılık ıstıraplı iken orta yolda, bilgi, kurtuluş ve mutluluk vardır. Bu orta yol, kişiyi nirvanaya ulaştıracaktır. Nirvanaya ulaşmak için kötü huylara sahip benliği, arzu ve ihtirası yok etmek, hikmet olgunluğuna kavuşmak gerekmektedir. Kişi ancak nirvanaya ulaşarak tenasühten kurtulabilir. Buda heykeli (Boghaya) Istırabın kaynağı olan arzu ve ihtirasların giderilmesinde başvurulan “sekiz dilimli yol” Budizmin temelini oluşturur. Bu sekiz madde, sila (ahlak), samadhi ( meditasyon) ve panna (hikmet) prensiplerinin geliştirilmiş hâlidir. SEKİZ DİLİMLİ YOL Doğru Bilgi Kesin İman Doğru Amaç Doğru Düşünce Doğru Konuşma Doğru Davranış Doğru Meslek Doğru Sürekli Çaba Doğru/Sürekli Gözetim Doğru Konsantrasyon Budizmde iman ikrarına “tri-ranta” (üç cevher) denir. Bu ikrar, “Buda’ya sığınırım, dhammaya (doktrin) sığınırım ve sanghaya sığınırım” şeklinde ifade edilir. Buda, son vaazında her şeyin geçici olduğu, bu sebeple gerçek kurtuluş için gayret edilmesi gerektiğini ifade etmişti. Bu vaazından bir müddet sonra ölen Buda’nın cesedi yakılarak kemikleri ve 11 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 159. 80 HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ kalıntıları stupalarda muhafaza altına alındı. Buda’nın öğretileri vefatından sonra bir araya getirilmiştir. Budizm, en güçlü dönemini Magadha Kralı Aşoka’nın Budizmi kabul etmesinden sonra yaşamıştır. Bir devlet dini hâline gelen Budizm, Hindistan dışında da yayılmaya başlamıştır. Aşoka, Budist düşüncelerin, unutulmaması için bunları Hindistan’ın çeşitli yerlerinde taş ve kaya kitabelere yazdırtmıştır.12 Buda, vefat ettiği zaman geride ne bir kitap ne de bir vekil bırakmıştır. O, herkesin kendi kendine ışık tutmasını istemişti. Ancak kurmuş olduğu sangha teşkilatı onun öğretilerini yaşatmayı ve kayıt altına almayı üstlendi. Hindistan dışında Budizm; Çin, Burma, Seylan, Nepal, Tayland ve Japonya’da yayılmıştır. Buda heykeli ve Buda’nın cesedinin kalıntılarının saklandığı stupalar BİLGİ KUTUSU Budizmin dört temel kutsal gerçeği şunlardır: • Hayat acı ve ıstıraplarla doludur ve bunlar dünyevi var oluşun temel özelliğidir. • Acı ve sıkıntıların nedeni arzulardır. • Acı ve sıkıntıları sona erdirmek, arzu ve isteklerden vazgeçmeye bağlıdır. • Arzu ve isteklerin üstesinden gelmek ‘‘sekiz dilimli yol’’u izlemekle mümkündür. (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 321.) 1. 3. Sihizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri Sihizm, 16. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış, İslam ve Hinduizm karışımı bir dindir. Millî bir karaktere sahip olan Sihizmin kurucusu Guru Nanak’tır (1469-1539). Günümüzde Hindistan’da önemli bir yer tutan bu dinin dünyanın çeşitli yerlerinde üyeleri bulunmaktadır. İslam’ın Hindistan’da yayılmasıyla beraber bazı Hindular İslam’a girerken bazıları da Hinduizmi İslam’la uzlaştırmaya çalışmışlardır. Bunlardan biri de İslami fikirlerin etkisinde kalan Nanak’tır. O, bir din kurma iddiasında bulunmamıştır. Hinduizmin örf, âdet ve kültürünü tasfiye etmek, politeizmi, putçuluğu ve kast sistemini ortadan kaldırıp İslam ile Hinduizm arasında orta bir yol tutmak istemiştir. 12 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 167. 81 4.ÜNİTE Siyasi olarak başlayan bu hareket, daha sonra dinî bir şekil almıştır. İslam mutasavvıflarının etkisinde kalan Nanak, Kuzey Hindistan’da vaazlarda bulunmuş ve “sinkretist” (uzlaşmacı) Sih Hareketi’ni ortaya çıkarmıştır. O, İslam’ın tek tanrı inancı gibi bazı hususlarından etkilenmiştir. Ona göre Tanrı; tek, ebedî, görünmez, sözle anlatılmaz, her yerde hazır ve nazırdır. Nanak, bununla birlikte Hint felsefesinden gelen maya ve nirvana tasavvurlarını benimsemiş, tenasüh fikrini kabul etmiş, fakat avataralara (tanrının bedenleşmiş görüntüsü) inanmayı reddetmiştir.13 Sihler kendilerine has kıyafetleriyle toplum içerisinde dikkat çekerler. Tanrının birliği, ibadette ilahî adın tekrar tekrar zikredilmesi, çeşitli kastlardan insanların eşitliği, putlara tapınmanın kötülüğü, sevginin önemi ve rehber olarak “guru”ya (rehber) ihtiyaç bulunduğu şeklinde özetlenen bu dinî anlayış, Nanak tarafından herkes için uygun bir dille anlatılmış ve hayat nizamı olarak sistemleştirilmiştir. Nanak ölmeden önce en sadık öğrencisini Sihlerin gurusu olarak kendisine halef tayin etti. Onun telkin ettiği tenasüh inancı gereği, ruhunun sırasıyla kendisini takip eden guruya geçeceği fikri ortaya çıktı. Bunun için guruların hepsi Nanak’ın yeni tezahürü olarak görüldü. Bu silsile onuncu guru Gobind Singh’in 1708’de ölümüyle sona erdi. LİSTELEYELİM Sihizimde İslam ve Hinduiz duizmin etkileri nelerdir? Listeleyiniz. • İslam dininin tek tanrı inancının etkileri gözükür. • ......................................... • ......................................... Gobind, Sihleri askerî bakımdan güçlendirerek taraftarlarını bir cemaat halinde birbirleriye kaynaştırdı. Khalsa ismindeki bu cemaatin temel esasları şunlardır: • Saç ve sakalın kesilmemesi. • Tarak takılması ve sarıkla onların intizamının sağlanması. • Diz altında bağlanan kısa pantolon giyilmesi. • Sağ bilek üzerine çelik bilezik takılması. • Kama taşınması. Bu cemaate kabul edilenler sıkı bir disipline alıştırılırdı. Onlar, içki ve sigara içmez ve İslami usulle kesilmiş eti yemezlerdi.14 Günümüzde Hindistan’daki Sihler, sayılarının azlna rağmen askerlik, taşımacılık, siyaset, spor, eğitim ve ekonomi alanlarında söz sahibidirler. 13 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 113. 14 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 115. 82 HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ 1. 4. Caynizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri MÖ 6. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkan dinlerden biri de Caynizmdir. Bazı bilginlere göre bir mezhep, bazılarına göre ise bir tarikat olarak görülen Caynizm, millî bir karaktere sahiptir. Günümüzde, üç milyon civarında mensubu olduğu tahmin edilmektedir. Caynizmin kökleri MÖ 8. yüzyıla kadar gider. Kşatriya sınıfından olan Parsva, inzivaya çekilmiş ve aydınlanınca vaazlara başlamıştır. Parsva’nın ortaya koyduğu aydınlanma doktrini kendisinden sonra Mahavira Vardhamana Cina (öl. MÖ 599) tarafından geliştirilmiş ve sistemleştirilmiştir. Bu nedenle Cina’nın doktrinine Caynizm, taraftarlarına da Caynist denmiştir. Aynı dönemlerde yaşamış olan Buda ile Cina’nın hayatları, inanç ve uygulamaları arasındaki benzerlik dikkati çeker. Her ikisi de din adamları sınıfına, onların ayin ve usullerine karşı olmakla beraber Hinduizmin ruh göçü teorisinden etkilenmişlerdir. Her iki hareket de çok tanrıcılığa, kast sistemine ve kurbanlara karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır. Budistlerle birçok yönden benzerlikleri olan Caynistler, züht hayatına daha fazla önem verir. Budizm ise bu konuda daha müsamahakârdır. Caynizm, Hinduizmin bazı özelliklerini ve mabet ayinlerinde din adamlarının rolünü kabul eder. Ahimsa (aşırı züht)yı prensip olarak alır, her türlü varlığı öldürmeyi yasak eder. Bu sebeple ziraatla uğraşmaz, iş hayatını tercih ederler. Beslenmelerinde biraz sebze ve meyve ile yetinirler. İyi bir Caynist içtiği suyu, aldığı havayı süzmek zorundadır. Bunun için de daima ağzında bir bez taşır, küçük bir canlıyı öldürmemek için yürürken önünü süpürür. MÖ 3. yüzyıldan itibaren rahipler arasında giyinmeyle ilgili tartışma, Caynistleri ikiye bölmüştür. Mahavira’ya uyarak tamamen çıplak gezenler digambara (havayı elbise edinenler) diye isimlendirilmiş ve daha sonra Müslümanların etkisi ile vücudun belli bölgelerini örten bir kıyafeti benimsemişlerdir. Svetambara diye isimlendirilen ikinci grubun özelliği ise beyaz giyinmektir. İnanç bakımından aralarında büyük farklılıklar yoktur. Yogayı uygular, Cina, Tirthankara (veli) ve azizlerin varlığına da inanırlar. Misyonerlik amacı gütmeyen Caynizmin hedefi, karmadan kurtulup nirvanaya ulaşmaktır. Bu da Caynizmdeki beş yasağa uymakla gerçekleşebilir. Caynistlere göre bu dine uyanlar ölümsüz ve ebedîdirler. KARŞILAŞTIRALIM Caynizmde ahlaki kurallar, ruhban sınıfında olmayanlarda bile oldukça katı olup beş başlıkta toplanır: 1. Öldürmemek. 2. Yalan söylememek. 3. Hiçbir şekilde çalmamak. 4. Mümkün olduğu kadar cinsî münasebetten kaçınmak. 5. Asgari derecede mal ile yetinmesini bilmek. Caynizmin ve ilahî dinlerin ahlaki kurallarını karşılaştırınız. 83 4.ÜNİTE Caynistlere ait bir mabet 2. Çin ve Japon Dinleri Günümüzde, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın dışında Çin’de resmî niteliğe sahip üç din vardır. Bu dinler Konfüçyanizm, Taoizm ve Budizmdir. Çin’in dışında Japonya’da doğup gelişen Şintoizm ise dördüncü bir din olarak kabul edilir. Ayrıca Japonya’da Budizmden etkilenen Zen-Budizm ortaya çıkmıştır. 2. 1. Konfüçyanizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri Çin’in büyük filozoflarından biri olan Konfüçyüs (Kung Fu- Tzu, MÖ 551- 478) Konfüçyanizmin kurucusudur. O, hayatının ilk yıllarının yoksulluk içinde geçmesine rağmen öğrenmeye olan merakı sebebiyle iyi bir eğitim görmüştür. Yirmi yaşında öğrenci yetiştirmeye başlamıştır. Metodu, geçmişlerin hikmetini yorumlamaktır. Onun sisteminin temelinde insan fıtratının iyi olduğuna inanmak ve bu fıtrata uygun davranmak yatar. Konfüçyüs, hayatının son beş yılını meşhur eserlerini kaleme almak, öğrenci yetiştirmek ve doktrinini öğretmekle geçirmiştir. Ölümünden sonra şöhreti yayılmış, mezarı bir ziyaret yeri haline getirilmiştir.15 YORUMLAYALIM “Ağırbaşlıysan saygı görürsün, cömertsen birçok şeyi elde edersin, samimiysen halkın güvenini kazanırsın, doğru isen çok şeyi başarırsın ve naziksen başkalarından kolaylıkla yardım görürsün.” Konfüçyüs’ün mükemmel erdem olarak nitelendirdiği bu ahlaki ilkeleri yorumlayınız. Konfüçyüsçülükte sosyal düzen ve sağlam bir toplumun oluşması için aile ve akrabalık bağları da son derece önemlidir. Konfüçyüsçülükte ahlaki yön, diğer özelliklerden daha fazla ön plana çıkmakta ve bu durum, yöneticilerde idare sanatı, soylularda 15 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 60. 84 HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ siyasi ahlak, halkta da geleneğe bağlılık olarak gerçekleşmektedir. Konfüçyüs’ün ahlak sistemi, cemiyet ve millet içindir. Gayesi ise milleti siyasi bir terbiye ile saadete ulaştırmaktır. Konfüçyüs, dünyada ağırbaşlılık, cömertlik, samimiyet, doğruluk ve nezaket gibi beş ilkeyi her şeye uygulayabilme yeteneğine mükemmel erdem demektedir. Konfüçyanizme ait bir mabet Konfüçyüs, insanın rahat bir hayat sürebilmesi için hayatın her safhasında orta yolu tutması, aşırılıktan kaçınması, iyiliğe iyilik, kötülüğe karşı da adalet gösterilmesi gerektiğini ifade eder. Adaletin gerçekleşmesi, menfaati önler. LİSTELEYELİM İktidar sahibi olan kimselerin beş üstün şeye değer verip dört kötü şeyden de kaçınması gerekir. Beş üstün şey: • • • • • Aşırı derecede harcama yapmadan faydalı olmak. Halkına, pişmanlığa sevk etmeyecek görevler vermek. Açgözlülük etmeden istediği şeyi almak. Gururlu olmadan itibar kazanmak. Korkutucu olmadan yüce olmaktır. Dört kötü şey: • • • • Halka bir şey öğretmeden ölüme sürüklemek, buna “zulüm” denir. Onları haberdar etmeden ani olarak iş yüklemek, buna “baskı” denir. Acele olmayan emirler verip bunların hemen uygulanmasını istemek, buna “gaddarlık” denir. İnsanlara bir şey verirken hasis olmak, buna da “yersiz davranmak” denir. (Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 66.) Yukarıdaki metinde Konfüçyüs’ün önerdiği ahlaki ilkeleri birer kavramla listeleyiniz. • Tasarruflu olmak. • ................................ 85 4.ÜNİTE Amirlerin riayet etmesi gereken temel esas, yönettiklerinin güvenini ve sevgisini kazanmaktır. Ülkesini erdemlilikle yöneten hükümdar, kutup yıldızına benzer. O, halkını doğru yola iletir. Halk doğru yola ulaşırsa kimse yanlış davranmaya cesaret edemez. Konfüçyanizm, 1912 yılına kadar Çin’in resmî devlet dini olmuştur. Bu dine bağlı olanların çoğunluğu Çin’de, geri kalanları ise Japonya, Burma ve Tayland’da yaşamaktadır.16 2. 2. Taoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri Taoizmin kurucusu “Lao-Tzu’dur. Lao-Tzu Konfüçyüs ile aynı yüzyılda yaşamıştır. Çu hanedanının son döneminde bölge muhafızı olan bir öğrencisi, ondan bir kitap yazmasını istemiş, o da, “Tao Te King”i yazmıştır. “Tao” yaratıcı prensip, “te” insan fazileti, “King” de kitap demektir (Hikmete Götüren Kitap). Bu kitap, bu güne kadar, bütün Taoist düşüncelerin kaynağı olup “Tao”nun ne olduğunu açıklamaktadır. Lao-Tzu, öğretilerinde ahlaki değerler üzerinde de durmuştur. Ona göre insan ancak manevi faziletleriyle insandır. Örnek insan; iyi, merhametli, sadık, dürüst ve mütevazı olmalıdır. İnsan, tabiatın sesine kulak vererek Tao’nun kanunlarına tabi olmalıdır. Çünkü memlekette ne kadar fazla şey yasaklanırsa millet o kadar fakir olur. İnsanlara karşı alınan tedbirler ne kadar ustalıkla hazırlanırsa o kadar inanılmaz hileler ortaya çıkar. Ne kadar çok kanun ve emir bildirilirse o kadar eşkıya ve hırsız zuhur eder.17 O, kibir ve gururu reddeder ve insanın ihtiraslarına esir olmamasını ister. Taoizmde bu ahlaki prensipler sadece fertler için değil, milletlerarası münasebetler için de geçerlidir. Saygı ve itaatle her şeyin elde edilebileceği, hatta sevgi ile düşmanların bile alt edilebileceğini savunur ve bu sebeple savaşa da karşıdır. Lao-Tzu’ya göre insanın kendine hâkimiyeti, nefsini bilmesinden geçer. Başkalarını bilenin zeki, kendini bilenin akıllı, başkalarına karşı zafer kazananların kuvvetli, kendi nefsine karşı zafer kazananların ise kudretli olduğunu belirtir. Taoizme ait bir mabet Taoizmde ölüm ve ölüm sonrasından bahsedilmesine rağmen, cennet ve cehennem kavramı konusunda pek açıklık yoktur. Bununla beraber ruhun ölümsüzlüğü ve dünyada iyi bir hayat sürenlerin Tao’yla beraber olacağı gibi anlayışlara rastlanır. 16 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 26. 17 Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 162-164. 86 HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ 2.3. Şintoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri “Şin” Çin dilinde, tanrı, “ to (tao)” da yol anlamında kullanılır. Bu iki kelimenin birleşimi olan “Şinto” ise “tanrıların yolu” demektir. Japoncada “Kami no miçi” şeklinde ifade edilen Şinto terimi, Japonların eski dini inançlarını Budizmden ayırmak için kullanılmıştır.18 Şintoizm, diğer dinlere tepki göstermeyen bir dindir. Bir kurucusu da bulunmayan Şintoizmde tabiat güçlerine ve ruhlara tapınma vardır. Bu inanca göre her şeyde bir ruh bulunur. Şintoizmde insan kavrayışının üstündeki varlıkları ifade etmek üzere “kami” (üstün, yüksek) Japonya’da Şintoistlere ait bir tapınak kelimesi kullanılır. Ruhun ölümden sonra yaşadığına ve ataların nesilleri koruduğuna inanılır. Ölen herkes kami olur; ama her kami tanrı olmaz. Güneş tanrısının neslinden geldiğine inanılan imparatorlar da tanrı olarak kabul edilir. Şintoistlerin kutsal kabul ettikleri Kojiki ve Nihongi denilen vakayinameleri vardır. Çin yazısının kabulüne kadarki dönemlerle ilgili olaylar sözlü olarak rivayet edilmiştir. Şintoizmde bilinen anlamda put yoktur. Tanrılara, tapınaklarda onları sembolize eden nesneler vasıtasıyla tapınılır. İbadet, tapınakta veya evde yapılır. Şintoist olan kişi aynı zamanda başka dinlere de mensup olabilir. Bununla birlikte asıl olan Japon olmaktır. Japon dilinde din ve milliyet eş anlamda kullanılmaktadır. Japon halkı, belli bir dinden daha çok geleneksel halk inançlarının etkisi altındadır. Evlilik merasimleri Şinto tapınaklarında rahibin huzurunda yapılır. Cenaze işlerini ise Budist rahipler idare eder. 3. Diğer Dinler 3.1. Zerdüştlük Zerdüşt, MÖ 6. asırda ortaya çıkan Zerdüştlük dininin kurucusudur. Soylu bir aileden gelen Zerdüşt, İran’da doğmuştur. Zerdüşt, İran dinleri üzerinde önemli bir etki bırakmıştır. Tek tanrılı bir inanç telkin ettiği için onu, vahiy NOT EDELİM Zerdüşt, Zarathustra’nın Yunanca karşılığıdır. (Zarath güzel, doğru; ustra develer demektir. Güzel develere sahip olan anlamını ifade eder.) 18 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 222. 87 4.ÜNİTE alan bir peygamber olarak kabul edenler vardır. Gathalar diye adlandırılan kutsal metinler ona dayandırılır. 19 Zerdüşt, eski İran’a tevhit inancını getirmiştir. Onun getirdiği din, tek tanrı inancına dayanmaktadır. Ondan önce İranlılar, bir kısım tanrılara tapınmakta ve rahiplerin hazırladığı ve insanı uyuşturan bir kutsal içkiyi içerek uygulanan haoma (bütün âlemi sıvı şekilde doldurduğuna inanılan hayat tanrısı) kültürünü devam ettirmekteydiler. Zerdüşt, dünyayı kurtarmak üzere faaliyete geçtiği zaman, yüce tanrı Ahura Mazdah’a ibadet, feriştehlere (meleklere) hürmet, kötü güçlere (şeytanlar gibi) lanet ve iyilikte yarış gibi konuları, öğretisinin temeli yapmıştır. Zerdüşt’ün temsilî resmi Zerdüştlüğe göre âlemin gayesi yalanın ve kötülüğün hakikat tarafından yok edilmesidir. Zerdüşt, yüce tanrı olarak inandığı Ahura Mazdah ile yakın irtibatta bulunduğunu söylemiştir. Ona göre âlemde mücadele eden iki ruh bulunur. Ahura Mazdah, bu iki ruhtan iyi olanla beraberdir. İnsanoğlu da bu iki ruhtan birini seçmek zorundadır. Bu seçim onun kaderini belirleyecektir. Ahura Mazdah, önce manevi bir nur olarak kabul edilirken Zerdüşt’ten sonra bu manevi nur, ateş olarak düşünülmüş ve böylece ateş kültü olan Mecusilik gelişmiştir. ARAŞTIRINIZ Zerdüştlüğe neden Mecusilik denmiştir? Araştırınız. d Ahura Mazdah’ın yanında altı büyük melek bulunmaktadır. Ameşa Spentalar ( Kutsal Ölümsüzler) denilen bu melekler iyi akıl, adalet, ilahî irade ülkesi, tevazu, mükemmeliyet ve ölümsüzlük şeklinde Ahura Mazdah’ın sıfat ve fonksiyonları olarak telakki edilir. Zerdüşt’e göre bir tarafta iyilik ve aydınlıktan oluşan “aşa” (âlem nizamı), öteki tarafta da kötülük ve karanlığı içinde bulunduran “drug” (yalan, anarşi) vardır. Zerdüştlüğe göre, insanları, hayvanları, öldürmek büyük günahtır. Zina da yasaktır. 3.2. Kabile Dinleri Gelişmiş bir hayat tarzına ulaşamamış, geçimlerini avcılık, balıkçılık ve toplayıcılık gibi uğraşlarla sağlayan küçük topluluklara kabile denir. Kabileler, günümüzde genel olarak Afrika, Avustralya, Pasifik Okyanusu, Cava, Brezilya gibi bölgelerde bulunmaktadır. 19 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 116. 88 HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ İlkel kabile dinlerinde çeşitli kavramlar vardır. Bunlar her kabilede değişik kelimelerle ifade edilse de özde aynıdır. İlkel kabile mensupları kendilerinin görünmez kuvvetlerle kuşatıldığına inanırlar. Bunlardan “mana” gizli bir gücü, saklı bir enerji kaynağını ifade etmek için kullanılan bir kelimedir. BİLGİ KUTUSU Manaya sahip bulunduğuna inanılan ve taşıyanlara güç verdiği kabul edilen değişik taşlar, zincirler, muskalar, maskotlar ve kaba tasvirlere “fetiş” denir. Fetiş kelime olarak “yapılmış” anlamındadır. Muskalar, tılsımlar ve uğur getirdiği kabul edilen şeylerin fetişizmden kaldığı ileri sürülmektedir. Yüce tanrı ve yaratıcı varlık inancı kabilelerde ortak inançlar arasındadır. Ancak bu üstün varlığı tasavvur şekilleri farklıdır. Bu yüce Tanrı, hükmeder veya daha aşağı derecede bulunan ruh ve tanrıları yönetir. O, insanları ve her şeyi yaratandır. Yüce Tanrı’ya ancak büyük felaketlerde dua edilir. “Tabu” haram anlamına gelen bir kelimedir. Tutulması tehlikeli ve yasaklı şeylerin dokunulmazlığını ifade eder. Mana inanışının tabi bir sonucu olarak “mana”ya sahip olan bir kimse, bir yer ve nesne tabu kabul edilir. “Totem” kelime olarak alamet, işaret anlamına gelir. Terim olarak ise genellikle ilkel kabile mensuplarının kendilerine akraba saydıkları hayvan, bitki veya cansız varlıklara verdikleri bir isimdir. Toteme, kabilelerin büyük atası olarak inanılır. Aynı toteme bağlı kimseler kenARAŞTIRINIZ di aralarında evlenemezler. Totem yenilmez, Totemizm ve mitoloji kavramtabu kabul edilir ve ona dokunulamaz. ları la neyi ifade eder? Araştırınız. “Şaman”, kabilelerde dinî ayin ve törenlerle meşgul olan, büyü yapan, gelecekten haber veren ve çoğu zaman kendinden geçerek ruhlar alemiyle iletişim kurabilen kimselere verilen bir isimdir. “Büyü” tabiatüstü güçlerle bağ kurarak belirli bir gayeye ulaşmak veya bir durumu gerçekleştirebilmek için kendilerinde gizli güçler olduğu kabul edilen kişiler tarafından uygulanan bir işlemdir.20 İlk kabilelerde din ile büyü birlikte yaşarken toplumlar şehirlileştikçe büyü bilimsel bir yapıya bürünmüştür. “Efsane” ve “mit” kelimeleri Yunanca “mitos”tan (hikâye, masal) dilimize geçmiştir. Bunlarla, tanrı, kahraman ve kâinatın oluşumu ile ilgili hikâyeler anlatılır. “Ayin” bir dinin pratiği ve uygulanması ile ilgili kurallar ve törenler bütünüdür. Kabilelerde, birçok farklı amaçla geleneksel törenler yapılır. Bu törenlerde danslara da yer verilir. Kabile mensupları, ruhi durumlarını danslar aracılığıyla dışa vururlar. 20 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 76. 89 4.ÜNİTE KARŞILAŞTIRALIM GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN BAZI KABİLE DİNLERİ DİNKA DİNİ AİNU DİNİ MAORİ DİNİ GA DİNİ Güney Sudan Japon Adaları G. Pasifik Adaları (Polinezyalılar) Gana Kutsal kitapları ve yazılı kaynakları yoktur. Belli bir kabileye ait olup kabilesinin adıyla anılırlar Mahalli bir özelliğe sahiptir. Bir din kurucusu bulunmaz. Büyüye ve büyücüye aşırı ilgi gösterilir. YAŞAYAN KABİLE DİNLERİNİN ÖZELLİKLERİ Farklı şekillerde ifade edilen bir yüce tanrı anlayışı vardır. NAMBALAR DİNİ Güney Pasifik Melekula Adası Ruhun çeşitli şekillerde yaşadığına inanmakla birlikte bir ahiret inancı yoktur. Kabile fertlerinin başka bir din seçme şansı yoktur. Günümüzde yaşayan kabile dinlerinin temel özelliklerini yukarıdaki şemadan inceleyiniz ve diğer dinlerle karşılaştırınız. 3.3. Eski Türk İnançları İslamiyetten önce bazı Türk boylarının, Budizm, Hinduizm, Maniheizm, Mecusilik, Musevilik ve Hristiyanlık gibi dinleri benimsedikleri görülür. İslam öncesi Türklerin geleneksel dinlerinde Gök Tanrı inancı hâkim unsurdur. Türklerin geleneksel inanç ve ibadetlerinden bahsedilirken Batılı etnologların etkisiyle bu inanca “Şamanizm” deniliyordu. Bu kavram, gerçekte eski Türk inançlarını ifade etmemektedir.21 Ancak Eski Türklerde tanrı inancı “Henoteizm”di. Bu deyim, birçok tanrının varlığını kabullenmekle birlikte bunlardan birine tapınmayı ifade eder. Tanrının her şeye gücü BİLİYOR MUYDUNUZ? yeter ve o, sadece iyilikten hoşlanır. Türklerde Orhun Kitabeleri’nde de Türk ha“tanrı” kelimesi, eskiden hem “gök” hem de kan ve beyleri, daima kendilerini ve “ilah” anlamında kullanılıyordu. Farklı bölgemilletlerini koruyan Gök Tanrı’ya lerde, tanrı için Ülgen, Ülgön, Kuday, Tanaşükrederlerdi. Başardıkları işlerden bahsederken, “Tanrı’nın inayetiyle” ra, Tura, İdi, Çalap ve Bayat gibi terimler de demeyi ihmal etmezlerdi. kullanılmıştır.22 (Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Eski Türk inançlarında “dağ kültü”, Gök Tanrı anlayışıyla ilgilidir. Dağların, Tengri’nin Dinler Tarihi, s. 105.) 21 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 104. 22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 530. 90 HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ makamı olduğuna inanılır. Dolayısıyla Türkler için dağlar, göller ve ırmaklar ruhları olan canlı varlıklardır. Su kültü de Eski Türk inançlarında önemli yer tutar. Su; yetiştirici, saf ve temizdir. Bilgiyi, aklı ve gücü sembolize eder. 23 Eski Türklerde, dinî ayin ve kurban merasimlerini yöneten, ruhlarla insanlar arasında aracılık yapan, din adamlarına “kam” denir.24 Bunlar, bir yandan iyi ruhların insanlar için faydalı, hayırlı tesirlerini devam ettirmeye, diğer yandan da çeşitli çarelere başvurarak kötü ruhların zararlı faaliyetlerini önlemeye çalışırlar. İlkel kabilelerde totemler Eski Türkler, hastalık gibi ölümü de kötü ruhların bir eseri sayarlardı. Altay Türklerine göre yeraltı dünyasının hâkimi olan Erlik, yeryüzüne gönderdiği Aldaçılar vasıtasıyla, insanların ruhunu yakalatarak hayatlarına son verdirirdi. Yakutlar da ölümü insan ruhunu, kötü ruhların kapması ile açıklarlar. Eski Türk inançlarında, ölen için duyulan acı, çeşitli şekillerde ve bazı merasimlerle ifade edilirdi. Örneğin Kırgızlarda ölünün gömüldüğü gün, dul kalan zevcesi ile kızları saçlarını keserlerdi. Hunlar da kabile reislerini sırmalı elbiseler içinde gömerlerdi.25 Eski Türklerde önemli inançlardan biri de dağ kültüdür. 23 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 87. 24 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 93. 25 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 110-113. 91 4.ÜNİTE Tanrı İnancı Peygamberi veya Kurucusu Kutsal Kitabı Öldükten Sonraya İnanç (Ahiret İnancı) Mensupları Daha Çok Nerede Yaşamaktadır? Farklı Milletlerden Mümin Kabul Ederler mi? Sihizm Budizm Caynizm Hinduizm Şintoizm Konfüçyanizm Taoizm Dinin Adı TAMAMLAYALIM - KARŞILAŞTIRALIM Hint ve Doğu Asya dinleriyle ilgili olarak yukarıdaki tabloyu tamamlayınız ve ortaya çıkan bilgiler ışığında bu dinleri karşılaştırınız. 92 HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Hint Yarımadası dinlerinin benzer özellikleri nelerdir? Açıklayınız. 2. Budizm ve Caynizmin ortaya çıkış sebepleri nelerdir? Sıralayınız. 3. İlkel kabile dinlerinin temel özellikleri nelerdir? Belirtiniz. 4. Türklerin İslam’ı kabul etmelerinde eski inançlarının etkisi var mıdır? Açıklayınız. B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Hint Yarımadası dinlerinden değildir? A) Hinduizm B)Budizm C) Zerdüştlük D) Caynizm E) Sihizm D) Zerdüştlük E) Taoizm 2. Aşağıdakilerden dinlerden hangisinde kast sistemi vardır? A) Konfüçyanizm B) Budizm C) Hinduizm 3. Aşağıdaki dinlerden hangisi İslam’dan etkilenmiştir? A) Budizm B) Sihizm C) Zerdüştlük D) Şintoizm E) Caynizm 4. Aşağıdakilerden hangisi Çin ve Japonya’da yaygın olan dinlerden biri değildir? A) Konfüçyanizm B) Caynizm C) Zerdüştlük D) Şintoizm E) Budizm C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz. (Totem, om, yoga, meditasyon, nirvana.) 1. Genellikle ilkel kabile mensuplarının kendilerine akraba saydıkları hayvan, bitki veya cansız varlıklara verdikleri isimlere …………. denir. 2. İnsanın beden, zihin ve manevi gücünü bir araya getirme egzersizine …………., zihni olumsuz düşüncelerden arındırma ve rahatlama yöntemine de ……………. denir. 3. Hintlilerde ortak ibadet sembolü olan Vedaları okumaya başlamadan, duadan, yemekten ve herhangi bir işe başlamadan önce söylenen kelimeye ……………. denir. D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz. 1. (…) Eski Türklerde, dinî ayin ve kurban merasimlerini yöneten, ruhlarla insanlar arasında aracılık yapan, din adamlarına “kam” denir. 2. (…) Totem yenilir, tabu kabul edilmez ve evcilleştirilebilir. 3. (…) Zerdüşt’e göre bir tarafta iyilik ve aydınlıktan oluşan “aşa” (âlem nizamı), öteki tarafta da kötülük ve karanlığı içinde bulunduran “drug” (yalan, anarşi) vardır. 4. (…) Şintoist olan kişi aynı zamanda başka dinlere de mensup olabilir. Şintoizmde asıl olan Japon olmaktır. 93 5.ÜNİTE DİNLERDE İNANÇ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. İslam inanç esaslarının temeli olan tevhit inancı hakkında bilgi toplayınız. 2. Peygamber, din kurucusu, ahiret ve Mesih kavramlarının anlamlarını sözlükten öğreniniz. 3. Kur’an’ı- Kerim, Peygamberimiz zamanında hangi yollarla korunmuş ve sonraki dönemlere bozulmadan nasıl aktarılmıştır? Arkadaşlarınızla konuşunuz. 94 DİNLERDE İNANÇ 1. Tanrı İnancı Yazılı kaynaklar ve arkeolojik bulgular, tarih boyunca herhangi bir tanrı inancına sahip olmayan bir toplum bulunmadığını göstermektedir. Yaratılıştan günümüze kadar, insanların bir kısmı tek, bir kısmı da birden fazla tanrı inancına sahip olmuştur. Tek tanrıcılığa monoteizm, çok tanrıcılığa ise politeizm denilmektedir. Çok tanrıcılığın hâkim olduğu inançlarda genellikle tanrıların içlerinden biri, en büyük tanrı kabul edilmiştir. Nitekim ilkel kabile dinlerinde bile totemist, animist inançlar, büyü ve atalar kültü yanında bir de yüce tanrı anlayışı vardır.1 TARTIŞALIM İslam’a göre din Hz. Âdem ile başlamıştır. Hz. Âdem ilk peygamber olup insanlara tek tanrı (tevhit) inancını öğretmiştir. Zaman içinde din anlayışının bozulmasıyla tek tanrının yanında başka tanrılara da inanma anlayışı (şirk) ortaya çıkmıştır. Darwin’in evrim anlayışını dine uyarlayan pozitivistlere göre ise tanrı inancının kaynağında insanın tabiat karşısındaki zayıflığı bulunmaktadır. İlk zamanlar birden fazla tanrıya inanan insanlar, bilgi ve güçlerinin artmasına bağlı olarak tek tanrıya inanmaya başlamışlardır. Bu süreç, insanın tanrıya ihtiyaç duymayacağı zamana kadar sürecektir. Tek tanrılı dinlerde tanrı, zaman ve mekân ötesi bir varlıktır. Her şeyi o yaratmıştır. Yaratılmış hiçbir varlık ona benzemez. Onun eşi ve benzeri yoktur. İslamiyet ve Yahudilik, tek tanrılı dinlerin en somut örnekleridir. Çok tanrılı dinlerde ise bazen tanrıların sayısı binleri, hatta milyonları bulur. Nitekim Şintoizmde milyonlarca tanrı bulunmaktadır.2 Yukarıdaki metinden hareketle bu iki yaklaşımı karşılaştırarak tartışınız. KARŞILAŞTIRALIM 1.1. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyette Tanrı İnancı Musa bin Meymun’un belirlediği on üç maddelik iman esaslarından tanrı ile ilgili olanlar şunlardır: Yahudilik, aynı kaynaktan gelen İbrahimî dinlerin en eski olanıdır. Yahudi kutsal kitaplarında iman esasları ile ilgili kesin bilgi olmayışı Yahudiler açısından problem olarak görülmüştür. Yahudiliğin inanç esasları konusunda din bilginleri tarafından çalışmalar yapılmıştır. Fakat Yahudi bilgini Musa bin Meymun’a (1135- 1204) kadar bu faaliyetlerden bir sonuç alınamamıştır. Musa bin Meymun, Yahudiliği savunmak için Müslüman ve Hristiyanlara karşı İslamiyetteki “amentü”ye benzeyen on üç maddelik iman esası belirlemiştir.3 • Tanrı birdir ve ondan başka tanrı yoktur. • Tanrı her şeyi yaradan ve onlara hükmedendir. • Tanrı bir cisim değildir ve hiçbir biçimde tasvir edilemez. • Tanrı, ezelî ve ebedîdir. • İbadet, sadece Tanrı’ya mahsustur; ona ortak koşulamaz. • Tanrı, insanın bütün işlerini ve düşüncelerini bilir. • Tanrı, emirlerini yerine getirenleri mükâfatlandırır, getirmeyenleri ise cezalandırır. (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 237.) Yahudilik, tek tanrı inancına önem verir. Tevrat’ta konuyla ilgili olarak, “Dinle ey İsrail! Yukarıdaki metni okuyarak İslam’daki Allah inancı ile karşılaştırınız. 1 Günay Tümer, Abdurrahim Küçük, Dinler Tarihi, s. 462. 2 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 69. 3 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 256. 95 5.ÜNİTE Allah’ımız Rab, bir olan Rab’dir.”4 denilmiştir. Yahudiliğe göre tanrı hiçbir yaratılmışa benzemediği için asla resmi ve heykeli yapılamaz. Onun adı gereksiz olarak zikredilemez. İbadet yalnızca ona yapılır. Tanrı’nın Elohim ve Yahve şeklinde iki tane ismi vardır. Elohim onun gazap tarafını, Yahve ise rahmet tarafını ifade eder. Yahudiler, Tanrı’nın isimlerini söylemekten çekinirler. Bu yüzden ona “Ha-şem ve Adonay” diye seslenirler. Yahudilere göre Tanrı Yahve (Yahova) Yahudileri diğer insanlardan üstün yaratmıştır.5 Hristiyanlık, Yahudilikten doğmasına rağmen ondan oldukça farklı bir tanrı inancına sahiptir. Hristiyanlar tek tanrıya inandıklarını söylemekle birlikte Hz. İsa ve kutsal ruhun da tanrı olduğunu kabul ederler. Onlara göre aynı özden türeyen üç tanrı vardır. Buna teslis (trinite/üçleme) denir. Teslis; baba, oğul ve kutsal ruhtan oluşur. Hristiyanlar teslisi, “üç kişilikte tek bir Tanrı”nın varlığı olarak ifade ederler. Üç ayrı varlığın tek bir varlık olarak açıklanması akli olarak mümkün değildir. Bu nedenle Hristiyanlar bu konunun ancak imanla idrak edilebileceğini söylerler.6 Bazı Hristiyan teolog (ilahiyatçı)lar ise baba tanrı dışındaki tanrısal varlıkları mecazi kabul ederek tek tanrı anlayışını savunurlar. Ne var ki bu yaklaşım Hristiyanların kutsal kitaplarına terstir. Bundan dolayı da genel kabul görmemiştir. Hristiyanlıktaki teslis anlayışının birinci unsuru olan baba tanrı; ezelî, ebedî, her şeye güç yetiren, her şeyi bilen, her şeyi yaratan ve merhamet sahibi bir varlıktır. Teslisin ikinci unsuru ise oğul İsa’dır. Oğul İsa, baba tanrının insan bedenine geçmiş kelamıdır. Dolayısıyla oğul İsa, baba tanrıyla aynı cevherden olan tanrıdır. Günümüzdeki Hristiyanların çoğunluğuna göre baba tanrı, insanlara olan sevgi ve merhameti sebebiyle onların arasında İsa’nın bedenine girerek (hulul) Mesih İsa şeklinde bulunmuştur. İsa, Tanrı’yla insanlar arasında yegâne ara bulucudur. O, çift tabiatlı bir varlıktır. Bir anneden dünyaya gelmesi sebebiyle bir insan, baba tanrının çocuğu olması hasebiyle tanrıdır. İsa, insanlığın Hz. Âdem’den beri devam eden asli günahlarını bağışlatmak için bedenini feda etmiştir. Böylece onun insan olan tarafı çarmıhta son bulmuştur. Fakat ilahî yönü devam etmektedir. Ona kulluk, baba tanrıya kulluktur. BİLGİ KUTUSU Hz. İsa, Yahudilere gönderilmiş bir peygamberdir. Ona inananlar ilk zamanlarda tevhit inancını savunuyorlardı. Hz. İsa da diğer insanlardan farklı görülmüyordu. Pavlus’un bu dini kabul etmesiyle birlikte Hz. İsa’nın Tanrı olduğu, Hz Âdem’in işlediği günah sebebiyle insanların günahkâr doğduğu gibi anlayışlar dine sokuldu. Fakat bu anlayışa karşı çıkanlar da oldu. İskenderiye Piskoposu olan Arius (280-336), tevhidi savunarak İsa’nın Tanrı olduğunu reddetti. Bir ara Bizans İmparatorluğu’nun resmî anlayışı da monoteizme dayanıyordu. Zaman içinde Arius’un görüşü azınlıkta kaldı. 325 yılında yapılan İznik Konsülü’nde Arius’un görüşleri kabul edilmedi ve Arius aforoz edildi. Teslisin üçüncü unsuru kutsal ruhtur. 381’de (Muhammed Ataurrahim, Bir İslam Peygamberi yapılan İstanbul Konsülü’nde kutsal ruhun da Olarak Hz. İsa, s. 112- 113.) tanrı olduğu ilan edilmiştir. Böylece Hristiyan inancının temelini teşkil eden teslis tamamlanmıştır. Kutsal ruh, baba tanrı ile aynı özden olmakla beraber mahiyeti farklıdır. O, diğer iki tanrı gibi ezelî olup insanların kalbinde ve evrende ya4 Kitab-ı Mukaddes,Tesniye, 6/ 4. 5 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 69. 6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 95. 96 DİNLERDE İNANÇ şayan tanrının kendisidir. Baba tanrı bütün işlerini onunla yapar ve kudretini onunla gösterir. O, ayrıca insanları iyiliğe yönlendirerek kötülüklerden uzak kalmalarını sağlar. İslam’ın iman esasları Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette açıklanmıştır. Ayrıca Peygamberimizin hadislerinde de iman esasları bir arada zikredilmiş ve bunlara Müslümanların amentüsü denilmiştir. İmanın ne olduğunu soran bir kimseye Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “İman Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerri Allah’ın yarattığına inanmaktır.”7 İslam’ın iman esasları oldukça sade ve anlaşılır niteliklere sahip olup evrenseldir. İslamiyet, tanrı inancı konusunda tek tanrıya inanmaya büyük önem vermiş ve bu inancı tevhit Darü’l-Hadis Camii (Edirne) olarak isimlendirmiştir. İslam’a göre hiçbir noktada yaratılmışlara benzemeyen Allah, meydana gelen her şeyin sebebi ve yaratıcısıdır. Hiçbir konuda onun ortağı yoktur. Onun bilgi ve kudreti dışında hiçbir şey meydana gelmez. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Kur’an’da yaratıcının özel ismi Allah olup onun çeşitli yönlerini gösteren sıfat isimleri vardır. Bunlara Esmaü’l-Hüsna ( Güzel İsimler) denir. İslam’daki tek tanrı anlayışına en yakın din Yahudiliktir. Fakat Yahudilikte yer yer antropomorfist (insan görünümlü) tanrı tasvirleri görülmektedir. Yahudilikte tanrı için kutsal kitaplarında, dinlenme,8 bahçede gezinme,9 pişman olma,10 görünme11 gibi ifadeler kullanılır. İslam bu yaklaşımları asla kabul etmez. Zaman ve mekândan münezzeh olan Allah, diğer varlıklarda bulunan bu gibi özelliklerden uzaktır. Ayrıca Yahudiliğin yaratıcısı, millî bir özelliğe sahiptir.12 Diğer insanlara karşı Yahudileri her zaman korur. Oysa İslam’a göre Allah, herkesin ilahı olup kulları arasında ırka dayalı bir ayrım yapmaz. LİSTELEYELİM Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyetin tanrı anlayışlarıyla ilgili özellikleri listeleyelim. Yahudilik ............ ............ Hristiyanlık ............ ............ 7 Müslim, İman, 1. 8 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2 / 2. 9 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2 / 8. 10 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 6 / 7. 11 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 12 / 7. 12 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 17 / 9. 97 İslamiyet Tevhit ............ 5.ÜNİTE İslam, tanrı inancı konusunda Yahudilik gibi Hristiyanlıktan da ayrılır. Hristiyanlık üçlü tanrı anlayışını kabul ederek monoteizmden uzaklaşmış ve politeizme yaklaşmıştır. Bazı mezhepler dışında Hristiyanlar kilisede oğul tanrıya ait resimler bulundurarak bunlarla saygı göstermişlerdir. Bu yaklaşım tarzını Yahudilik ve İslamiyet reddetmiştir. Kur’an, Hristiyanlıkta savunulan tanrının İsa’nın bedenine enkarnasyonunu da reddeder. İslam’a göre Allah, zaman ve mekândan münezzeh olan, müteal (aşkın) bir varlıktır. İslam’ın Allah anlayışı deistlerin tanrı anlayışıyla da uyuşmaz. Deistlere göre evreni yüce bir tanrı yaratmıştır. Fakat bu yaratıcı, insanların işlerine karışmaz. Onlara akıl vermiş ve iyi ile kötüyü birbirlerinden ayırmalarını istemiştir. İslam’daki yaratıcı dinamiktir.13 Evrendeki hiçbir olay, onun yaratıcılığı olmadan açıklanamaz. Kullarına kendi aralarından peygamberler göndermiş, onları dünya ve ahiret konusunda aydınlatmıştır. O, her an kullarının yanındadır. İslam, panteizmin tanrı anlayışını da reddeder. Panteizme göre tanrı, tabiattaki herşeyin içinde bulunmaktadır. Tabiattaki her şeyin içinde tanrı bulunmaktadır. Tabiatın dışında bir tanrı yoktur. İslam’a göre tabiatta bulunan her şey Allah’ın eseridir. Fakat Allah evrenin bir parçası değildir. O, bütün varlıkların ötesinde bir varlıktır. Evrendeki her şey onun varlığına ve birliğine delil olmakla birlikte onun keyfiyeti bilinemez. Çünkü sonlu bir varlığın, ezelî ve ebedî bir varlığı tam olarak idrak edebilmesi imkânsızdır.14 1.2. Hint ve Doğu Asya Dinlerinde Tanrı İnancı Hinduizmin tanrı tasavvuru açık ve net değildir. Hinduizmin kutsal kitaplarında, birçok tanrının isim ve görevlerinden bahsedilir. Bundan dolayı Hinduizm çok tanrılı bir din olarak tanımlanmıştır. Tanrıların en üst tabakasını, yaratıcı tanrı Brahma, koruyucu tanrı Vişnu ve cezalandırıcı tanrı Şiva oluşturmaktadır. Hinduizmde bu tanrılar dışında da pek çok tanrı bulunmaktadır. Bununla birlikte Hinduizmin kutsal kitapları olan Vedalarda, tek tanrı inancını ifade eden cümleler de bulunmaktadır. Örneğin Rigveda’daki “Onu, İndra, Mitra, Varuna ve Agni diye çağırdılar. Bilgeler onu farklı isimlerle çağırsalar da hakikat birdir.” ifadesi Hinduizmin tek tanrı inancına işaret eder. Ayrıca VedalarBİLGİ KUTUSU da tanrı Brahma’nın ezelî ve ebedî, zaman ve Hinduizmdeki üç tanrının dışında mekândan münezzeh, doğurulmamış, insanönemli bazı tanrılar ve görevleri şunlardır: lar tarafından idrak edilemeyen bir varlık olSurya, Savitar: Güneş tanrıları. duğundan da bahsedilir.15 Soma: Ay Tanrısı. İslam bilgini Biruni’ye göre Hinduizmde Vayu: Rüzgar Tanrısı. aydınların ve halkın din anlayışı birbirinden Yama: Ölüler âleminin Tanrısı. farklıdır. Brahmanlarda tek tanrı anlayışı Agni: Ateş Tanrısı. Varuna ve Mitra: Kozmik düzeni sağlayan tanmevcuttur. Onlara göre tanrı hiçbir varlığa rılar. benzemeyen bir varlık olup onun her şeye İndra: Savaş Tanrısı. gücü yeter. Oysa halk pek çok tanrıya inanır (Mircea Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 154.) ve onların heykellerini yapar. Biruni’ye göre 13 Rahmân suresi, 29. ayet. 14 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 15. 15 Swami Nikhilananda, Hinduizm, s. 27- 33. 98 DİNLERDE İNANÇ Hint Kıtası’nda ilk önce tevhidî bir din anlayışı mevcutken zaman içinde meydana gelen yozlaşmayla çok tanrılı din tasavvuru ortaya çıkmıştır.16 Hinduizme tepki olarak ortaya çıkan Budizm, tanrı konusuna ilgisiz kalmıştır. Fakat Buda’nın tanrı inancını reddettiğini gösteren bir bilgi de yoktur. Budizmin üzerinde odaklandığı konu, insanın acı ve ıstıraplarından kurtularak nirvanaya ulaşmasıdır. Buda, Hinduizmde bulunan antropomorfist tanrı inancına ve tanrıların heykellerinin yapılBİLGİ KUTUSU masına karşı çıkarak17 tanrı adına yapılan heykellerin kırılmasını istemiştir. Ne var ki sonraki Çin’de yaygın dinlerden biri yüzyıllarda bazı Budistler, Buda’nın heykelKonfüçyanizmdir. Bu dinin kurulerini yaparak onu tanrı kabul etmişlerdir. Bu cusu Konfüçyüs, metafizik konudurum özellikle Mahayana Budizminde açıkça larla fazla ilgilenmemiştir. Onun görülür. Bu mezhebin yaygın olduğu ülkelerde asıl ilgi alanı erdemli bir toplum meydana çeşitli tanrı tasavvurları bulunmaktadır. Onlara getirmektir. O, yaşadığı dönemin sosyal pargöre Buda, tanrı veya tanrıların en büyüğüdür. çalanmışlığına son vererek iyi insanlardan Budizmin diğer mezhebi Theravada, tanrıyla oluşmuş bir toplum meydana getirme gayilgilenmemektedir. Tanrı konusundaki bu belirretindedir. Bununla birlikte onun bir tanrı sizlik nedeniyle Budizmin tanrısız bir din oldu18 anlayışına sahip olduğu bilinmektedir. Geleğu görüşünde olanlar vardır. neksel Çin anlayışında insanlar tanrılara ve Hinduizm kökenli diğer bir din de Caykutsal ruhlara inanırlar. Konfüçyüs, büyük nizmdir. Bu din, evrenin bir yaratıcısı olduğuoranda geleneğin takipçisi olmasına rağmen nu kabul etmemekle birlikte tanrıların varlığını bu varlıkları reddetmiştir. Daha önceden benimser. Caynistlere göre tanrısal varlıklar, Çinliler tarafından yüce tanrı için “Şang-ti” güçlerine göre göklerin çeşitli tabakalarında ve “Tien” kelimeleri kullanılmıştır. Konfüçotururlar. Bazı tanrılar uzun ömürlü olmakla yüs de bunlardan Tien kelimesini “her şeye birlikte ölümsüz değildir. Gökler âleminin üshâkim olan tanrı” anlamında kullanmıştır. tünde bir yer daha vardır ki burada kurtulmuşOna göre Tien, her türlü iyiliğin, ölüm ve lar oturur. Bu makam, tekrar dünyaya gelme hayatın kaynağıdır. Tanrı her şeyi görmekte zahmetinden kurtulanlar içindir.19 olup bütün işlerinde insanlarla beraberdir. O, Hint Kıtası’nda, Hinduizm ve İslam’ın senyasaları koyar. Tien, iyi davranışlar sergitezinden meydana gelen Sihizm, monoteist bir leyenlerin ömrünü uzatabildiği gibi erdemdindir. Sihlere göre Allah vardır ve birdir. Buli davranışları da mükâfatlandırmaktadır. nunla birlikte Tanrı ölümlü olan insan tarafınKonfüçyüs’e göre yerde bulunanlar, göğün dan tam olarak idrak edilemez. Allah, varlığıemrine uygun yaşamalıdırlar. Çünkü göğü nın fark edilmesi için insana akıl ve anlayabilgücendiren bir kimsenin dua edecek başka me yeteneği vermiştir. Allah, her yerde hazır ve bir yeri olamaz. nazırdır. Her şey onun varlığını gösterir. Sih(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 388, 389; ler, Tanrı’yı “Nam”,”Rama” ve “Allah” diye Konfüçyüs, Konuşmalar, s. 27.) isimlendirirler.20 16 Günay Tümer, Biruni’ye Göre Dinler ve İslam Dini, s. 175-178. 17 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 353. 18 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 71 19 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 178. 20 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 183; Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 463. 99 5.ÜNİTE Lao-Tzu’un düşüncesinin temeli, misDEĞERLENDİRELİM tik bir panteizmdir. Taoist ahlak zühde dayanır. Tao, dünyayı yöneten sebeptir, insan onu bilmeLao-Tzu’nun tanrı anlayışı lidir. Tao, âlemden önceki yaratıcı prensiptir. O, ile İslam’ın Allah anlayışını degörülemez, işitilemez ve kavranılamaz. O, ezelî ğerlendiriniz. ve ebedîdir, kendiliğinden vardır. Her şeyi yaratan ve besleyen odur, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Başka güçlerle rekabet etmez. Dolayısıyla insanlar da Tao gibi rekabet ve hırstan uzaklaşırlarsa iyi bir hayata sahip olurlar. Tao, bazen “ana” diye de isimlendirilir. Çünkü her şey ondan gelir. Tao’dan bir, birden iki (Yin ve Yang), ikiden üç (Yin, Yang ve Nefes) doğar. Üçten ise evren yaratılır. Taoizmde Tao ile beraber bir de “te” kavramı vardır. Te, Tao’nun tabiattaki her şeyi değiştiren gücüdür. Bütün varlıkları Tao meydana getirir. Te ise onları besler, büyütür, madde olarak şekil verir, kuvvetini tamamlar. Bundan dolayı bütün varlıklar Tao’yu yüceltir ve Te’ye değer verir. Lao-Tzu’dan sonraki yıllarda Taoizmin tanrı anlayışında büyük değişiklikler meydana geldi. Bu din, yayılma esnasında Çin’de varlık gösteren Budizm ile büyük bir rekabete girişti. Fakat Taoizme inananlar Budizm’le ilişkilerinde onların çok tanrılı din anlayışının etkisinde kalarak evrenin ilahlarla dolu olduğu sonucuna ulaştılar.21 Japonların millî dini olan Şintoizm, politeizmin hâkim olduğu dinlerdendir. Bu dinde politeist tanrı anlayışı yanında animist tanrı inancı da mevcuttur. Tanrı ve ruh gibi varlıklar “Kami” kelimesiyle ifade edilmiştir. Şintoistlere göre dünya, birbiri üzerinde duran üç tabakadan oluşur. Bunlar gök, yer ve yer altıdır. Her üçünde de tanrılar oturur. Ancak yer altında ölüler ve devler bulunur. Şintoistlere göre birçok Japon adası tanrıların evliliğinden doğmuştur.22 Japonya’da tanrıların sayısı milyonlarla ifade edilir. Dağ, ırmak, ağaç, gök gürültüsü, rüzgar ve ateş ilahları olduğu gibi her çeşit meslek sahibinin de bir ilahı vardır. Hemen hemen her nesne bir ilaha bağlıdır. Bununla birlikte en büyük tanrı Amaterasu (Güneş Tanrıçası)’dur. İmparatorun soyunun ondan geldiğine inanılır.23 Eski Türk dinleri de Doğu Asya din grubuna girmektedir. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türk boyları çeşitli din anlayışlarını kabul etmişlerdir. Uygurlar Mani dinini, Hazar kıyısınBİLGİ KUTUSU da bulunan Hunlar Museviliği, Bulgarların bir Eski Türkler, yüce tanrı ankısmı ise Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini lamında en çok “Tengri” kelibenimsemiştir.24 mesini kullanmışlardır. Zamanla bu kelime tanrıya dönüşerek Geleneksel Türk dinleri ile ilgili açık bir bilgünümüze kadar gelmiştir. gi bulunmamaktadır. Orhun Abideleri gibi geç Bununla birlikte çeşitli Türk boylarında, dönem yazılı kaynaklarda ise monoteizmin izleÜlgen (Ulu), Bay Ülgen (Zengin Ulu), Kurine rastlanmaktadır. Şurası da bir gerçek ki taday, Tanara, Tura, Idi, Ugan, Çalap ve Bayat rih boyunca Türklerin hayatında tanrı, merkezî gibi kelimeler de telaffuz edilmiştir. bir öneme sahip olmuştur. Türkler, her zaman “yüce tanrı” anlayışını öne çıkarmışlardır. (Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 105.) Doğu Asya dinlerinden bir diğeri de Zerdüştlüktür. Ari ırktan olan eski İranlılar, Zerdüştlüğü 21 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 407. 22 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 222, 223. 23 Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, s. 65; Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 463. 24 Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, s. 57; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 103. 100 DİNLERDE İNANÇ kabul etmeden önce kendileriyle aynı ırktan olan Hindularla aynı inancı paylaşıyorlardı. Zerdüşt, İranlılara tek tanrı esasına dayalı bir din öğretti. Zerdüşt’ün getirdiği anlayışa göre tanrı yüce ve bir olup maddi bir yapıya sahip değildir. Ahura Mazdah, merhametli, her şeyi bilen, her yerde hazır olan ve değişmeyendir.25 Sonraki dönem Avesta yazılarında, iyi olan şeylerin Ahura Mazdah, kötü olan şeylerin ise şeytani kuvvet olan Ehrimen, diğer adıyla Angra- Mainyu tarafından yaratıldığı belirtilmektedir. Ehrimen, emrindeki şer kuvvetlerle evreni kaplamıştır. Bu anlamda iyilik tanrısı ile kötülük tanrısı arasında amansız bir savaş sürmektedir. Bu savaşın sonunda Ahura Mazdah galip gelecek ve evren nurla dolacaktır.26 Bu ikili tanrı anlayışına dualizm (seneviyye) denir.27 ÇÖZÜMLEYELİM Aşağıdaki tabloyu çözümleyiniz. Eski Türk İnançları Kabile Dinleri Zerdüştlük Şintoizm Taoizm Konfüçyanizm Caynizm Sihizm Budizm Hinduizm Monoteizm X Politeizm Panteizm 2. Peygamber ve Din Kurucusu İnancı İnsanların inandıkları dinlerin kaynağı ya vahye ya da insan düşüncesine dayanmaktadır. Vahiy kaynaklı dinlerde Allah, insanlardan seçtiği peygamberlerle dini insanlara ulaştırmıştır. Bazı insanların düşünceleri de zaman içinde dinî bir şekil kazanmış ve insanlar tarafından benimsenmiştir. İnsan kaynaklı bu dinlere beşerî dinler denir ve isimlerini kurucularından alır. Beşerî dinler, kurucusu sayılan kişilerin görüşleriyle şekillenmiştir. Bu dinlerden çoğunun kurucusu bilinmekle birlikte Hinduizm, Şintoizm ve ilkel kabile dinlerinin din kurucuları bilinmemektedir. Vahye dayalı dinlerin kaynağı Allah’tır. Peygamberler Allah’tan aldıkları vahyi kendi görüşlerini katmadan insanlara tebliğ ederler. Onlar, dinin nasıl yaşanacağı konusunda insanlara örnek olmuşlardır. Bu yönüyle beşerî dinlerin kurucusu sayılan insanlarla peygamberlerin konumları farklıdır. Peygamber inancı, İslam’ın iman esaslarındandır. Kur’an’da, Müslümanların bütün peygamberlere iman ettiği açıkça vurgulanır. Bakara suresinin 285. ayetinde konuyla ilgili olarak şöyle buyrulur: “Peygamber, Rabb’i tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah’ın 25 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 2, s. 472. 26 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 121- 123. 27 Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, s. 81. 101 5.ÜNİTE peygamberlerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabb’imiz, affına sığındık! Dönüş sanadır.’ dediler.” Müslümanlar, Yahudi ve Hristiyanların yaptığı gibi peygamberler arasında ayrım yapmazlar. Her bir peygamberin Allah katında diğer insanlardan daha değerli olduklarına inanırlar. Ne Yahudilerin peygamberlere büyük günah isnat etmelerini28 ne de Hristiyanların Hz. İsa’yı tanrılaştırmalarını29 kabul ederler. Hz. İsa, diğer insanlar gibi Allah’ın bir kulu, diğer peygamberler gibi de Allah’ın bir elçisidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle açıklanır: “İsa şöyle dedi: Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı.”30 Yahudilerin kutsal kitaplarında inanç esasları belirtilmemiştir. Bununla birlikte onlar da peygamberlere iman ederler. Fakat Hz. İsa ve Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmezler. Hristiyanların kutsal kitaplarında da peygamberlere iman konusunda belirleyici bir ifade bulunmaz. Bu nedenle Hristiyan olmak için peygamberlere iman zorunlu değildir. Bununla birlikte onlar Yahudi peygamberleri kabul ederler. Hristiyanlar Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmezler. Ayrıca Hz. İsa da onlara göre bir peygamber olmayıp teslisi oluşturan unsurlardan Tanrı’nın oğlu konumundadır. Bu üç İbrahimî dinin dışında, MÖ 6. yüzyılda İran’da ortaya çıkan Zerdüştlükte de peygamberlik inancı bulunur. Zerdüşt’ün bir peygamber olduğuna inanılır. Tanrı Ehrimen ona Avesta isimli kitabı indirmiştir. 2.1. Hz. Musa Hz. Musa, Yahudilere göre en büyük peyTARTIŞALIM gamberdir. Onun bu öneminden dolayı Yahudiliğin bir adı da Museviliktir. Kabul edilen Batı ülkelerinde yazılan kitapların anlayışa göre Hz. Musa, MÖ 1250’li yıllarda bazılarında Hinduizm ve Budizm gibi yaşamış olup Levi kavmindendir. Tevrat’a göre ifadelerin yanında Muhammedizm ifadesi de kullanılmaktadır. Sizce bu kulHz. Musa İsrailoğullarının Mısır’daki esareti lanım doğru mudur? Tartışınız. sırasında doğmuştur. Onun doğduğu yılda, İsrailoğullarından doğacak bir çocuğun firavunun hâkimiyetini sona erdireceği kehaneti yayılmıştır. Bunun üzerine firavun tarafından erkek çocuklar öldürtülmüştür. Allah’tan aldığı ilhamla Hz. Musa’nın annesi onu bir sepet içinde Nil Nehri’ne bırakmış ve çocuk, firavun (II.Ramses)’un kızı tarafından bulunarak saraya getirilmiştir. Hz. Musa’nın kız kardeşi, saraya gelerek çocuğu emzirmesi için bir kadın bulabileceğini söylemiştir. Firavunun kızı, bu teklifi kabul edince çocuğun öz annesi saraya gelerek çocuğunu emzirmiştir.31 Hz. Musa’nın çocukluk dönemiyle gençlik döneminin bir kısmı sarayda geçti. Bu süreçte İsrailoğulları Mısırlılar tarafından hor görülüyordu. Hz. Musa bir gün bir Mısırlının bir Yahudiyle kavga ettiğini gördü. Kendi ırkından olan kimsenin yardım istemesi üzerine olaya karışan Hz. Musa hata ile Kıpti’yi öldürdü. Bunun üzerine Mısır’ı terk ederek Midyan ( Kur’an’da Medyen)32’da 28 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 19/30-36. 29 Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 10/30-38; 13/3. 30 Meryem suresi, 30. ayet. 31 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış,1/8-22; 2/1-7. 32 Tâ-Hâsuresi, 40. ayet. 102 DİNLERDE İNANÇ bulunan bir kâhin (Kur’an’da Şuayp peygamber)33in yanına sığındı. Onun yanında uzun zaman kalan Hz. Musa, onun kızlarından biriyle evlendi.34 Onun sürülerini otlatırken Tanrı onu Horep’te peygamber seçti ve İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmasını istedi.35 Harun’u da ona yardımcı verdi. Musa ve Harun, firavuna gelerek İsrailoğullarını Kenan diyarına götürmek istediklerini, bunun Allah’ın emri olduğunu söylediler. Firavun ve onun etrafında bulunan kimseler Hz. ARAŞTIRINIZ Musa’nın çağrısına olumsuz karşılık vererek Hz. Musa ve sihirbazlar arasınonu toplum düzenini bozmakla suçladılar. Fida geçen mücadeleyi Kur’an’dan ravun, Hz. Musa ve Hz. Harun’u insanların göaraştırınız. zünde küçük düşürmek istiyordu. Bu nedenle onlardan mucize göstermelerini istedi. Harun (Kur’an’da Musa) değneğini atınca yılan oldu. Bunun üzerine firavun, meşhur sihirbazlarını çağırdı. Onlar da değneklerini attılar ve onların değnekleri de yılan oldu. Fakat Harun’un yılanı onların hepsini yuttu. Sihirbazlar ve firavun böylece büyük bir yenilgiye uğradı. Firavun ve yanındakiler inatlarına devam ederek onlara izin vermedi. Daha sonra Hz. Musa’nın bahsettiği bazı felaketlerin meydana gelmesiyle firavun, Hz. Musa’nın İsrailoğullarını götürmesine izin verdi. Hz. Musa başkanlığında İsrailoğulları giderlerken firavun, görüşünden dönerek onları takip etmeye koyuldu. Onlar mucizevi olarak Kızıldeniz’den geçiyorlardı ki firavun da askerleriyle onları takip etti. Fakat Kızıldeniz’in eski şeklini almasıyla firavun ve ordusu boğuldu. 36 Hz. Musa, İsrailoğullarını firavunun zulmünden kurtararak Filistin (Kenan) bölgesine getirdi. Orada İsrailoğullarının özgür bir toplum olarak dinlerini yaşamalarını sağladı. Fakat KARŞILAŞTIRALIM Kur’an’ın beyanına göre Hz. Musa, kavmi Yahudi inancına göre tarafından devamlı zor durumda bırakıldı. O, Hz. Musa bütün peygamberlerden üstündür. Sina Dağı’nda Rabb’inden vahiy aldığı sırada Onun dışındaki peygamberlerin tamamı sakavmi Samiri adlı kişinin yaptığı puta tapındece bir eğitici ve mürşittir. Oysa Hz. Musa, maya başladı.37 ideal bir yönetici, hâkim ve peygamberliğin bütün özelliklerine sahip olan bir peygamYahudilere göre Hz. Musa’nın getirdiği din berdir. Onlara göre diğer peygamberler, yalnesholmamıştır. Kendinden sonra İsrailoğullanızca Allah’ın dilediği zaman vahiy alabilirrından gelen peygamberler ona gelen dine herler. Hz. Musa ise Rabb’iyle her istediğinde hangi bir şey eklemeksizin veya ondan bir şey iletişim kurma ve onunla konuşabilme niçıkarmaksızın onun dinine uymuşlardır. Onlateliklerine sahiptir. Yahudiler Hz. Musa’nın ra göre esasında Allah, Hz. Musa’nın dininin çok sayıda insanın onun mucizelerini gördışında bir din göndermemiştir. Sonuç olarak mesi sebebiyle bu konuda da diğer peygamberlerden üstün olduğuna inanırlar Yahudilere göre Allah, dini insanlığa Hz. Musa kanalıyla öğretmiştir. Kendinden önce gelenler Yukarıdaki peygamber anlayışı ile İslam’ın onu müjdelerken sonra gelenler ise ona gelen peygamber anlayışını karşılaştırınız. dini tebliğ etmişlerdir.38 33 Kasas suresi, 25. ayet. 34 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 2/11-17. 35 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3/1-13. 36 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 7/9-12; 12/12-14; 14/21-31. 37 Tâ-Hâsuresi, 85,86. ayetler. 38 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 237- 238; Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s.71,72. 103 5.ÜNİTE İLAHÎ DİNLERE GÖRE HZ. MUSA YAHUDİLİKTE - Peygamberdir. - Kendisine kitap verilmiştir. - Ona gelen dinin aslı hiç bozulmamıştır. HRİSTİYANLIKTA - Peygamberdir. - Kendisine kitap verilmiştir. - Ona gelen din neshedilmiştir. İSLAM’DA - Peygamberdir. - Kendisine kitap verilmiştir. - Ona gelen dinin aslı bozulmuştur. 2.2. Hz. İsa Hz. İsa, miladi takvimin başlarında, Filistin’in Nasara kasabasında, Yahudi soyuna mensup olarak doğdu. Kur’an ve İncillere göre Hz. İsa’nın doğumu babasız olarak gerçekleşti. İncil’e göre Meryem bu sırada Yusuf ile nişanlı olup Hz. İsa’nın mucizevi şekilde doğumu Allah tarafından kendisine bildirilmiş ve o da hanımına sahip çıkmıştır.39 Yahudiler, Hz. İsa’nın babasız olarak dünyaya gelmesini kabul etmediler ve Meryem’i iffetsizlikle itham ettiler. Hz. İsa’nın beşikte iken konuşması gibi mucizeleri de onların görüşlerini değiştirmedi.40 Hz. İsa’nın çocukluk ve gençlik dönemleriyle ilgili İncil’de ve Kur’an’da fazla bilgi yoktur. Hristiyanlar, Hz. İsa’nın akrabası vaftizci Yahya (Yahya Peygamber) tarafından vaftiz edilerek otuzlu yaşlarda tebliğe başladığını kabul etmektedir. Hz. İsa’nın tebliğ faaliyetleri, o günkü otoriteleri rahatsız etmiştir. Özellikle Yahudi din adamları, onun din anlayışından ve mevcut Yahudiliğe yaptığı eleştirilerden büyük bir rahatsızlık duymuşlardır. Onu engellemek amacıyla bağlı bulundukları Roma idaresine onu şikâyet etmişlerdir. Bu süreçte Hz. İsa ve ona tabi olanlar (havariler) gizli tebliğ yapıyorlardı. Hristiyanlığa göre havarilerden biri olan Yahuda İşkariyot, Hz. İsa’ya ihanet ederek onların yerlerini Romalı idarecilere bildirmiştir. İşkariyot, Yahudi din adamlarını Hz. İsa ve arkadaşlarının saklandıkları yere götürerek Hz. İsa’nın Romalı askerlerce yakalanmasını sağlamıştır. Hz. İsa yargılanmış ve Romalı Vali Pilatus, Yahudi din adamlarının ısrarı sonucu onu cezalandırmıştır. Hristiyan inancına göre Hz. İsa, Kudüs’te çarmıha gerilerek öldürülmüş ve akşama doğru gömülmüştür. Tanrı’nın iradesiyle pazar sabahı dirilmiş ve kırk gün havarilerin arasında yaşamıştır. Daha sonra göğe yükselerek baba olarak isimlendirdiği Tanrı’nın sağına oturmuş ve Hristiyan cemaati koruması için kutsal ruhu onlara göndermiştir.41 Hristiyanlara göre Hz. İsa, doğumu ve hayatındaki olağanüstü bazı durumlardan dolayı diğer insanlardan farklıdır. O, Allah’ın oğlu konumunda bir tanrıdır. O, bir peygamber değildir. Hristiyanlığın bugünkü şekliyle oluşmasında başrolü oynayan Pavlus ise bir peygamber konumundadır. Çünkü onun, tanrı İsa’dan vahiy aldığına inanılır.42 39 Kitab-ı Mukaddes Luka,1/26-38; Luka 2/21-40. 40 Meryem suresi, 27-29. ayetler. 41 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s.3. 42 Kitab-ı Mukaddes Resullerin İşleri, 26/13-18. 104 Hz. İsa ve Hz. Meryem figürü (Ayasofya/İstanbul) DİNLERDE İNANÇ İslam, Hz. İsa’nın doğumu ve tabiatı konusunda Hristiyanların görüşlerini kabul etmez. İslam’a göre onun babasız olarak dünyaya gelmesi Hz. Âdem’in babasız ve annesiz olarak doğmasına benzer. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanır: OKUYALIM DÜŞÜNELİM Hz. Muhammed, Müslümanları kendisine insanüstü özellikler atfetmeme konusunda uyarmıştır. Sahabelerin kendisini aşırı övmesi karşısında şöyle buyurmuştur: “Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı surette övdükleri gibi sakın sizler de beni övmede aşırı gitmeyiniz. Şüphesiz ki ben ancak bir kulum. Onun için bana Allah’ın kulu ve elçisi deyiniz.” ِﻴﺴﻰ ِﻋ ْﻨ َﺪ ﱠ َ ﺍﺏ ﺛ ﱠُﻢ َﻗ ٍ ِﻦ ﺗُ َﺮ ﺎﻝ ﻟَ ُﻪ ْ ﺍﷲِ َﻛ َﻤﺜَ ِﻞ ﺁ َﺩ َﻡ َﺧ َﻠ َﻘ ُﻪ ﻣ َ ﺇِ ﱠﻥ َﻣﺜَ َﻞ ﻋ ُ ُ َ ﻮﻥ ُ “ ﻛ ْﻦ ﻓﻴَﻜŞüphesiz Allah katında (yaratılış- ları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona ‘Ol!’ dedi. O da hemen oluverdi.”43 Müslümanlar Hz. İsa’nın babasız olarak Hz. (Buhari, Enbiyâ, 50.) Meryem’den dünyaya gelmesi konusunda HrisHz. Muhammed bu uyarısıyla hangi tiyanlarla hemfikirdirler. Fakat Hristiyanların mesajları vermiştir? Düşününüz. ona olan sevgilerinin aşırılığı sebebiyle onu tanrı olarak görmelerini reddederler. İslam, Allah’ın dışında hiçbir varlığı tanrı olarak kabul etmez ve bu anlayışı (şirk), en büyük günah olarak kabul eder. Hz. Muhammed, Hristiyanların içine düştüğü tehlike konusunda Müslümanları uyarmıştır. İLAHÎ DİNLERE GÖRE HZ. İSA YAHUDİLİKTE - Onu peygamber olarak kabul etmezler. HRİSTİYANLIKTA - O, babasız olarak Meryem’den doğmuştur. - Allah ona tanrısallık vermiştir. - O, İncil yazarlarına vahyetmiştir. İSLAM’DA - O, babasız olarak Meryem’den doğmuştur. - O, bir kul ve peygamberdir. - Ona İncil adlı kitap vahyolunmuş olup kitabın aslı bozulmuştur. 2.3. Hz. Muhammed Hz. Muhammed, Allah’ın gönderdiği son peygamberdir. 571 yılında Mekke’de dünyaya gelen Hz. Muhammed, küçük yaşta yetim ve öksüz kalmıştır. Onun bakımını önce dedesi Abdülmuttalip, onun vefatıyla amcası Ebu Talip üstlenmiştir. Gençliğinde amcasıyla birlikte ticaretle meşgul olmuştur. Hz. Muhammed, çocukluğundan itibaren, güzel ahlakı ile toplumun beğenisini kazanmıştır. Onu takdir eden Mekkeliler, “Muhammedü’l- Emin (Güvenilir Muhammed)” sıfatını kendisine layık görmüşlerdir. Hz. Peygamber; yalan, aldatma, insanlara zulüm gibi huy ve davranışlardan uzak durmuş ve putlara tapmamıştır. Hz. Muhammed, yirmi beş yaşında Hz. Hatice ile evlenmiş ve ticaretle uğraşmıştır. Mekke toplumunun şirk anlayışı ve kötü davranışları onu her zaman rahatsız etmiştir. Kırk yaşına ulaştığında ilk vahyi almış ve çevresindeki insanları İslam’a davet etmiştir. Bu davet karşısında Mekke’nin 43 Âl-i İmrân suresi, 59. ayet. 105 5.ÜNİTE ileri gelenleri sert tepki göstermişler ve onu NOT EDELİM davetinden vazgeçirmeye çalışmışlardır. Bu Peygamberimizin kul ve elçi çabalar onun tebliğini engelleyememiştir. Ona olduğu en güzel şekilde kelimeiinanan insanların çoğalması sebebiyle de onu şehadette şöyle ifade edilmiştir: öldürmeye karar vermişlerdir. Bunun üzeri“Tanıklık ederim ki Allah’tan başka ne Hz. Muhammed, iman edenlerle birlikte ilah yoktur ve yine tanıklık ederim ki 622’de Medine’ye hicret etmiştir. İslam dini Muhammed onun kulu ve elçisidir.” Medine’de hızla yayılmıştır. Peygamberimiz vefat ettiği zaman Arap Yarımadası’nın büyük çoğunluğu Müslüman olmuştu. Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in insanüstü bir varlık olmadığını ifade eder. Onu diğer insanlardan ayıran en önemli yön, Allah’tan vahiy almasıdır. Konuyla ilgili bir ayette, “De ki: Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, ilahınızın, tek bir ilah olduğu vahyolunuyor.”44 buyrulur. Hz. Muhammed, tüm insanlığa gönderilen bir peygamberdir. Bu nedenle o, insanlığa evrensel mesajlar getirmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”45 buyrularak onun tüm insanlığın peygamberi olduğunu vurgulanmıştır. O, Hz. Âdem’den başlayan peygamberler silsilesinin son halkasıdır. Cenab-ı Allah, Ahzâb suresinin 40. ayetinde onun son peygamber olduğunu açıkça vurgulamıştır. “Muhammed sizden herhangi birinin babası değil; fakat Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur.” Ondan sonra başka bir peygamber ve Kur’an’dan sonra başka bir kitap gelmeyecektir. Kur’an, insanlık tarihinde orijinalliğini koruyabilen yegâne ilahî kitaptır. İLAHÎ DİNLERE GÖRE HZ. MUHAMMED YAHUDİLİKTE - Onu peygamber olarak kabul etmezler. HRİSTİYANLIKTA - Onu peygamber olarak kabul etmezler. İSLAM’DA - O, insanlara gönderilmiş son peygamberdir. - Ona vahyolan Kur’an günümüze aslı bozulmadan gelebilen tek kitaptır. - O, bütün insanlık için örnek bir şahsiyettir. 2.4. Buda, Nanak, Parsva ve Mahavira Budizmin kurucusu olan Buda, MÖ (563-483) tarihleri arasında bugün Kuzey Hindistan’la Nepal sınırları arasında bulunan bir bölgede yaşamıştır. Buda “aydınlanmış” anlamına gelir. Soylu bir aileye mensup olan Buda’nın asıl adı Siddharta (başarılı/gayesine ulaşmış), aile lakabı ise Gautama’dır. Buda’nın hayatı ile ilgili bilgiler, kendisinden sonraki dönemlerde oluşmuştur. Rivayete göre Buda’nın annesi Maya, Buda’nın doğumundan önce bir rüya görmüş ve bu rüyada ona doğacak olan oğlan çocuğunun ileride meşhur bir mürşit olacağı bildirilmiştir.46 44 Kehf suresi, 110. ayet. 45 Sebe suresi, 28. ayet. 46 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 160. 106 DİNLERDE İNANÇ Buda’nın gençlik yılları, sarayda halktan uzak olarak mutluluk içinde geçmiştir.47 Ancak günün birinde saray dışına çıkmış ve tanık olduğu dört durum, onun hayatında köklü bir değişime sebep olmuştur. Beli bükülmüş bir ihtiyar, acılar içinde kıvranan bir hasta, bir dilenci ve ölen bir kişiyi görünce bütün neşesini kaybetmiş ve hayatın boş olduğunu düşünmüştür. Önce hayatın gaye ve anlamını öğrenmek için Hindu din adamları olan Brahmanlara müracaat etmiştir. Fakat onlardan öğrendiği bilgilerden tatmin olmayan Buda, bir ormanda inzivaya çekilmiştir. Ormanda üzerinde bulunan mücevherleri çıkarıp hizmetçisine vermiş ve onu at ile geri göndermiştir. Saçlarını kökünden keserek suya atmıştır. Altı yıl boyunca hayatın anlamını öğrenmeye çalışmış ve sıkı bir züht hayatı yaşamıştır. Daha sonra bu derece ağır züht hayatı yaşamanın doğru olmadığı kanaatine vararak bu hayatı Budist bir rahip bırakmıştır. Bundan sonra hayatın gaye ve anlamını aramak için başka yollar aramıştır. Kendini tefekküre vermiş, uzun zaman hiç ayrılmadan “bodhi” denilen bir “incir” ağacının altında derin düşüncelere dalmıştır. Sonunda orada aydınlanmış ve kendisine aydınlanmış anlamına gelen “Buda” sıfatı verilmiştir. Buda, yedi yıllık bir arayıştan sonra hakikate ulaşmıştır. Buda, bu aydınlanmadan sonra ulaştığı hakikatleri başka insanlara da anlatmıştır. Kırk beş yıllık bir tebliğ faaliyetinin ardından MÖ 483 yılında vefat etmiştir. Buda ile aynı asırda yaşayan Mahavira, Caynizmin kurucusu kabul edilir. Asıl adı Vardhamana (mutlu) olup MÖ 6. yüzyılda Hindistan’ın Bihar eyaletinde doğmuştur. Anne ve babasının ölümünden sonra, otuz yaşında ailesini terk ederek kendini züht ve riyazete vermiştir. On üç yıl süren sıkı bir riyazetle aydınlanmıştır. Bundan sonra ona Cina (Fatih) veya Mahavira (Büyük Kahraman) unvanı verilmiştir. O, ömrünün kalan kısmını, keşfettiği hakikatleri ve kendisinden önceki yirmi üç Tirthankara’nın öğrettiklerini yeniden yorumlayarak halka anlatmakla geçirmiştir. O, Parsva’nın dinî kurallarına bağlı olarak yaşamakla birlikte onun öğretilerini yenileyip geliştirmiştir.48Asketizmi (çilecilik) hayatının bir parçası hâline getiren Mahavira, MÖ 470’li yıllarda aralıksız oruç sonucunda ölmüştür. BİLGİ KUTUSU Parsva, MÖ 8. yüzyılda yaşamış olup hakkında fazla bilgi mevcut değildir. Hindistan’a bağlı Benares’te doğmuştur. Hayat hikâyesi Buda ve Mahavira ile benzerlik gösterir. Her üçü de Kşatriya (Prensler ve Savaşçılar) kastındandır. Çile içinde yaşamayı bir hayat felsefesi hâline getiren Parsva, bu yaşantı sonucunda aydınlanmış ve öğrendiklerini insanlara anlatmaya başlamıştır. Caynizmde 24 tane Tirthankara (Yol Gösteren) vardır. Bunların yirmi üçüncüsü Parsva’dır. (Dinler Tarihi, Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, s. 107.) 47 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 309. 48 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 358, 359; M ircea Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 74. 107 5.ÜNİTE Nanak da Buda ve Mahavira gibi Hint Kıtası’nda yaşamış bir din kurucusudur. Nanak, 1469’da Pakistan sınırları içerisinde bulunan Lahor yakınlarındaki Talvandi köyünde doğdu. O, Hindu bir aileden olup yüksek bir kasta sahipti. Çocukluk dönemiyle gençlik döneminin bir kısmı bu köyde geçti. Çocukluğunda geleneksel Hindu eğitimi aldı. Köyünde evlendi ve iki çocuk sahibi oldu. Bir müddet sonra köyden ayrılarak Sultanbur şehrine gitti. Burada Müslüman bir idarecinin yanında çalıştı. Nanak, çoğunluğu Hindulardan oluşan Hindistan’da, İslam’ın insanlar üzerinde etkili olduğu bir dönemde yaşadı. Dolayısıyla hem Hindu hem de İslami gelenekten etkilendi. Nanak, boş zamanlarında inzivaya çekilerek derin düşüncelere dalardı. Rivayete göre günün birinde, yaratıcı, korku ve düşmanlıktan uzak, doğmamış, zatı ile var olan Tanrı’yı idrak etti. Bu gerçeği insanlara anlatmak ihtiyacını hissederek yaşadığı şehri terk etti. Çeşitli yerleri gezerek “tek ve gerçek olan Tanrı” hakkındaki görüşlerini insanlara anlattı. Vaazlarıyla meşhur oldu. Nanak’ın Hinduizm ve İslamiyeti sentezleyen fikirlerinden Sihizm adlı yeni bir din oluştu. Nanak, Mekke’nin de aralarında bulunduğu dinlerce mukaddes kabul edilen mekânları gezdi. Hindu ve Müslümanlarla tartışmalara girdi. Gezdiği yerlerde gördüğü dine dayalı çatışma ve savaşlardan çok rahatsızlık duyarak insanlar arasında barış ve kardeşliği öne çıkardı. Nanak, Kartapur adlı köyde 1539’da vefat etti.49 Guru Nanak’ın temsilî resmi 2.5. Konfüçyüs, Lao-Tzu, Zerdüşt Konfüçyüs, Konfüçyanizmin kurucusu olup MÖ 551’de, Çin’de Lu eyaletinin Tsou şehrinde dünyaya geldi. O, Kung Fu-Tzu (üstat veya filozof Kung) olarak anılmıştır. NOT EDELİM Konfüçyüs’ün yaşadığı dönemde toplumda Konfüçyüs kendisiyle ilgili şu iç çatışmalar bulunmaktaydı. O, insanlar arasınbilgileri vermiştir: da barışa büyük önem veriyor, toplumda barışı • 15 yaşında kendimi öğrenmeye verdim. tesis etmenin eğitimden geçtiğine inanıyordu. • 30 yaşında irademe sahip olabildim. Bundan dolayı genç yaşlarından itibaren ken• 40 yaşında şüphelerden uzaklaştım. dini eğitime verdi. Konfüçyüs, geçmişten gelen • 50 yaşında göğün emrini öğrendim. bilge insanların söylediği hikmet dolu sözlerin, • 60 yaşında seziş yoluyla her şeyi kavradım. • 70 yaşında doğru olan şeylere zarar vertoplum barışı için çok önemli olduğuna inanımeden kalbimin isteklerini yerine getireyordu. Bundan dolayı öğrencilerine geleneksel bildim. bilgileri öğretti. Toplumda bulunan kargaşanın sona ermesi için devlet idaresinde bulunan kimselerin bu bilgilere sahip olmaları gerektiğini (Konfüçyüs, Konuşmalar, s. 21.) 49 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 373, 374; Ekrem Sarıkçıoğlu Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 181. 108 DİNLERDE İNANÇ düşünüyordu. Konfüçyüs, bu nedenle uzun yıllar pek çok şehirde saraydan saraya gezerek bu düşüncelerini yöneticilere anlattı. Bir eğitimci olarak Konfüçyüs çok başarılı olmuştur. Öğrencilerini politikaya hazırlayan Konfüçyüs, onları edebiyat, tarih, felsefe ve ahlak eğitimi almaya teşvik etmiştir. Onun ideali, erdemli insanlardan meydana gelen erdemli bir toplum oluşturmaktı. Fakat hayatı boyunca bu özelliklere sahip bir toplum oluşturma imkânı bulamadı. Ona göre ideal bir insan; akıllı, cesur, nazik olup cemiyet ilkelerine bağlı; hırslı olmayan, mütevazı bir kimsedir. Konfüçyüs, MÖ 478 yılında vefat etmiştir.50 Çin filozoflarından biri olan Lao-Tzu, MÖ 604’te Honan eyaletine bağlı küçük bir köyde doğmuştur. Gerçek adı Li Tan’dır. Lao-Tzu; ihtiyar bilgin, filozof veya yaşlı üstat gibi anlamlara gelmekte olup ona Konfüçyüs’ün heykeli sonradan verilmiş bir sıfattır. İmparatorluk sarayında arşiv memuru ve tarihçi olarak çalışmıştır. Çocuk ve torun sahibi olan Lao, saray hayatından ve devlet işlerinden bıkarak münzevi bir hayat yaşamaya başlamıştır. Bu amaçla bir dağın yamacında bulunan bir kulübeye yerleşerek yıllarca burada yaşamış ve Tao-Te King (Doğru Yol Kitabı) adlı BİLGİ KUTUSU bir kitap yazmıştır. Lao, seksen yaşlarında Lao-Tzu’ya göre insanda asıl bu kulübeden ayrılarak batı tarafına gitmiş ve olan iyiliktir. Kötülük insana Hotan denilen yerde ölmüştür. sonradan arız olur. Ona göre kötülüğün sebebi arzu, ihtiras Zerdüşt, MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkan ve güç gibi etkenlerdir. Lao, Zerdüştlük dininin peygamberi kabul edilmistik bir yaklaşımla içsel yaşantıyı öne çıkarır. Ona göre ne kadar fazla hareketsiz mektedir. Onun hangi yıllar arasında yaşabir hayat yaşarsak o derece kötülüklerden dığı kesin olarak bilinmemektedir. Avesta uzaklaşmış oluruz. Onun fikir sisteminin ve Yunan kaynaklarındaki bilgilerden onun merkezinde “Tao” bulunmaktadır. Her şeyin İran’da yaşadığı anlaşılmaktadır. O, soylu bir kaynağı olan Tao’yu hissederek ona uygun yaşamak gerekir. ailenin üçüncü çocuğudur. Zerdüşt’ün yaşaLao da Konfüçyüs gibi öncekilerden devdığı dönemde halk, çok tanrılı bir din anlaralınan bilgilere önem verir. Fakat toplum yışına sahipti. Mecusi kaynaklarına göre çokonusunda görüşleri farklıdır. Konfüçyüs cukluğundan itibaren sürekli bir arayış içinerdemli bir toplum oluşturmak için gayret de olan Zerdüşt, yirmi yaşından itibaren sık gösterir ve hükümdarları bu doğrultuda eğitmeye çalışır. Lao’ya göre ise bir hükümdar sık ıssız ve dağlık yerlere giderek tefekküre ne kadar az hareket ederse yönetimi o kadar dalmıştır. Zerdüştlük inancına göre Zerdüşt, mükemmel olur. Hükümdar, iş yapmaması otuz yaşına geldiğinde, vahiy meleği Behsayesinde devletini mükemmel bir şekilde men kendisine görünmüştür. Bu karşılaşmayönetebilir. (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 401- 403.) da ilk vahyi alan Zerdüşt’ün ruhu, Behmen tarafından Ahura Mazdah’a götürülmüştür. 50 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 383, 384. 109 5.ÜNİTE Bu ruhsal yükselme sırasında kendisine, feriştehler (melekler) saygı göstermişlerdir. Daha sonra Ahura Mazdah’ın huzuruna çıkan Zerdüşt “Hayır Dini”’nin hükümlerini öğrenmiştir. Ahura Mazdah evrendeki hareketlerden bahsetmiş ve ona cennet ve cehennemi göstermiştir. Ahura Mazdah, melekler tarafından göğsü yarılıp temizlenen Zerdüşt’ü gerçeği açıklayıp yaymakla görevlendirmiştir. Zerdüşt, ruhsal yükselme sonrasında tebliğ faaliyetlerine başlamış; fakat başarılı olamamıştır. Halkı kendisine tepki göstermiş, onları tek tanrıya inanmaya çağırmasından bir netice alamadığı için ülkenin kuzey bölgesine göç etmiştir. Zerdüşt, burada bulunan Kral Viştaspa’nın bu yeni dini kabul etmesiyle inandığı hakikatı insanlara rahatça anlatabilmiştir. Fakat bir savaşta komşu ülkelerden biri Viştaspa’yı yenmiş ve bu savaşta Zerdüşt ölmüştür.51 Zerdüşt’ün getirdiği ilkeler onun takipçileri tarafından zamanla yozlaştırılmıştır. 3. Ahiret İnancı İlk insandan itibaren insanoğlu sonsuzluk düşüncesine sahip olmuştur. Ölümsüzlük düşüncesi insanların büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmektedir.52 Ölümsüzlüğü en iyi ifade eden kavram, bu dünyadan sonra sonsuz bir yaşantı anlamına gelen ahiret kavramıdır. Dinlerin büyük çoğunluğunda, insanların dünyada işlediği ameller sebebiyle hesaba çekileceği ve amellerinin karşılığını göreceği inancı vardır. Yapılan araştırmalar sonucunda hemen BİLGİ KUTUSU hemen bütün kültür ve dinlerde ahiret inanAhiret, sözlükte “son, sonra olan ve son gün” anlamlarına gelir. cının bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bununla Terim olarak ise İsrafil’in Allah’ın birlikte ahiret inancının mahiyeti, bütün külemriyle, kıyametin kopması için tür ve dinlerde aynı değildir. Her şeyden önce sûra ilk defa üflemesiyle başlayacak olan sonsuz hayata denir. ahiret, insanın duyu organlarıyla algılayabi(Heyet, İlmihal, C 1, s. 117.) leceği bir muhtevaya sahip değildir. Bu konu hakkında pek çok görüş ileri sürülmüştür. Aristo, Platon, İbn-i Sina, Farabi ve Descartes (Dekart) gibi filozoflara göre ölüm sonrasında insanın ruhu ebedîliğe ulaşacaktır. İnsanın bedeni yok olacak; fakat sonsuz olan ruh yaşamaya devam edecektir. Dolayısıyla sonsuz hayat, insan ruhu için geçerlidir.53 İbrahimî dinlerde ahiret inancının temelinde, başka bir dünyada bedenen yeniden dirilme anlayışı bulunur. Yahudiliğin kutsal kitabında ahiretle ilgili az da olsa bilgi vardır. Fakat ahirete iman konusunda açık ve net bir bilgi bulunmamaktadır. Sonraki dönemde İslamiyet ve Hristiyanlıktan etkilenen Yahudi bilgin Musa bin Meymun (Meymonides), on üç maddelik iman esaslarını oluşturmuştur. Bu maddelerin sonuncusu, “Tanrı’nın bildiği bir zamanda, ölümden sonra dirilme gerçekleşecektir.” şeklindedir. Ahiretle ilgili iman esasını Ortodoks Yahudiler kabul ederken kutsal kitaptan başka bir kaynak kabul etmeyen Sadukiler ise ahiret inancını reddetmektedir. Yahudi din bilginleri olan rabbilere göre ahirete inanmayanlar kâfirdir.54 51 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 508, 509; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 119, 120. 52 Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, s. 3. 53 Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, s. 27. 54 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 236, 237. 110 DİNLERDE İNANÇ İslam, ahirete iman konusuna Yahudilik ve Hristiyanlıktan daha fazla yer verir. Ahiret kelimesi Kur’an’da pek çok yerde geçmektedir.55 Ahiret gününe inanmak, İslam’ın iman esasları arasında yer alır. Ahirete iman önemli kabul edildiği için pek çok ayette Allah’a imanla birlikte zikredilir. Bu ayetlerin birinde şöyle buyrulur: “…Allah’a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp iyi işler yapanlar için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.”56 Peygamberimizin de konuyla ilgili pek çok hadisi bulunmaktadır. Ahiret alemi; mahşer, cennet ve cehennemden oluşmaktadır. Mahşer, kıyamet koptuktan sonra bütün insanların toplandığı yerdir. Cennet mükâfatların cehennem ise cezaların verileceği mekânlardır. İslam, Yahudilik ve Hristiyanlıktan farklı olaÜçler Mezarlığı ve Mevlânâ Türbesi (Konya) rak dünya ve ahiret arasında bir denge kurmuştur. Nitekim Kur’an’da konuyla ilgili şöyle buyrulur. “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma…”57 Yahudilikte dünyaya vurgu yapılırken Hristiyanlıkta ise dünyanın, insanlar için bir sürgün yeri olduğu vurgulanır. Hint dinlerinde sonsuz hayat, bu evrenin dışında bir yerde gerçekleşmeyecektir. Bu dinlere göre tabiat sonsuza kadar yaşayacaktır. Onlarda ölüm sonrasında, tenasüh (ruh göçü) anlayışı vardır. BİLGİ KUTUSU Hristiyanlara göre ahiretin varlığı iman esaslarındandır. Hristiyanlara göre beklenen Mesih Hz. İsa’nın ikinci defa dünyaya dönüşüyle kıyamet kopacak ve ölüler dirilecektir. Kıyametin ne zaman kopacağını yalnızca baba (tanrı) bilir. Baba, yeniden dirilmenin (haşir) ardından hükmetme yetkisini oğul İsa’ya verecektir. (Matta 28/18) Hz. İsa, insanlar arasında adaleti sağladıktan sonra görevi sona erecek ve yetkiyi babaya devredecektir. İyiler orada cennete, kötüler cehenneme gidecektir. Mükâfat ve ceza ebedî olacaktır . (Osman Cilacı, Dinler Tarihi, s. 101.) Budizm, Hinduizmin karma yasasını ve tenasüh anlayışını kabul eder. Bu yasaya göre insanın şu andaki hayatı önceki yaşantılarındaki fiillerinin bir sonucu olduğu gibi gelecekteki hayatları da bugünkü eylemlere göre şekillenecektir. Dolayısıyla Budizme göre insanın kaderi, insanın kendi fiilleri ile belirlenir. İnsanın varlığının çeşitli bedenlerde devam etmesi (tenasüh) nirvanaya ulaşana kadar sürer. Bu yüzden amaç, ahireti kazanmaktan ziyade nihai kurtuluş olarak kabul edilen nirvanaya ulaşmaktır.58 Hinduizme göre ise insan ruhunun çeşitli bedenlerde varolmaya devam etmesi, Brahma’ya ulaşmak suretiyle sona erecektir. Dolayısıyla Hinduizme göre yüce hakikati, (Brahma) idrak etmek suretiyle ruh, en üst mertebeye, mutlak huzura erişmektedir. 55 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 1, s. 543,544. 56 Bakara suresi, 62. Ayet. 57 Kasas suresi, 77. ayet. 58 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 324; Walter Ruben, Eski Metinlere Göre Budizm, s. 139. 111 5.ÜNİTE Zerdüştlük, ahiret inancından çokça bahseden TARTIŞALIM bir dindir. Zerdüşt, vaazlarında sık sık yaklaşmakta olan hesap gününden bahseder. ZerdüştHint dinlerindeki nirvananın karşılılük inancına göre mahşerde genel sorguya çeğı diğer dinlerde ne ile ifade edilebilir? kilmeden önce ferdî ruhlar hesaba çekilir. Eğer Tartışınız. sevapları fazlaysa cinvat köprüsünü geçerek “ övgüevi” denilen cennete, günahları ağır gelirse bu köprüden düşerek onun altında bulunan, “yalanevi” denilen cehenneme gider. Sevap ve günahları eşit olanlar ise bu ikisinin arasında (arasatta) kalarak kıyamet ve hesap gününe kadar orada bekleyecektir. 59 Konfüçyüsçülükte ahiret inancı yoktur. Bir hüküm günü, kıyamet ve yeniden dirilme gibi kavramlara Çin dinlerinde pek rastlanmaz. Fakat Budizmin Çin’e girmesiyle beraber tenasüh inancı gibi bazı inançlar Taoizme geçmiştir. Caynizme göre yaşadığımız dünya ezelî ve ebedîdir. Dolayısıyla pek çok dinde bulunan kıyamet anlayışı bu dinde yoktur. Fakat bu evrenin cennet ve cehennemleri bulunmaktadır. Cennetler, tanrıların bulunduğu yerdir. Cehennemler ise yerkürenin çok altında bulunmaktadır. Tekrar bu dünyaya gelme zahmetinden kurtulanlar ise gökler âleminin üzerindeki başka bir âlemde bulunacaklardır.60 Sihler, kişinin fiillerinin gelecek hayattaki durumunu etkileyeceğine (karma) ve ruh göçüne (tenasüh) inanırlar. Onların cennet ve cehennem anlayışı birçok dinin cennet ve cehennem anlayışından farklıdır. Onlara göre cennet, Tanrı’nın mutlak hakikati ve sevgisinde fena (yok) olmaktır. Cehennem ise bu değerden mahrum kalmaktır.61 Şintoizmde ruhun ölümden sonra yaşamaya devam ettiğine inanılır. Onlara göre öldükten sonra kişinin ruhu tanrıya dönüşür. Bu dinde ahiret inancına rastlanmaz. 3.1. Hesap Verme İslamiyete göre Allah, insanların yaptıkları her şeyden haberdardır ve kıyamet koptuktan sonra onları hesaba çekecektir. Hesap sonunda iyiler mükâfatlandırılacak, kötüler ise cezalandırılacaktır. Konuyla ilgili bir ayette şöyle buyrulur: “Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.”62 Diğer bir ayette bu konu şöyle ifade edilmiştir: “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.”63 Tevrat’da net bir bilgi bulunmadığı için bazı Yahudi mezhepleri ahirete inanmamaktadır. Hristiyanlıkta ise hesap verme biraz farklıdır. Hristiyanlarda imanın üçüncü esası, Hz. İsa’nın insanları hesaba çekmesiyle ilgilidir. Onların inancına göre oğul İsa’yı sağına oturtan baba, kıyamet gününde insanları hesaba çekmek üzere yetkisini ona verecektir.64 Hesaba çekilme anlayışı Hinduizm ve Budizmde de bulunmaktadır. Hindu kutsal kitaplarının 59 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 517, 518. 60 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s.110. 61 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 377, 378. 62 Gâşiye suresi, 25, 26. ayetler. 63 Enbiyâ suresi, 47. ayet. 64 Kitab-ı Mukaddes Efeslilere Mektup 1/21, 22. 112 DİNLERDE İNANÇ birinde, insanların amellerinin terazide tartılacağı, iyi amel sahiplerinin ödüllendirileceği, kötü amel sahiplerinin ise cezalandırılacağı belirtilmektedir. Fakat bu ceza ve mükâfat geçicidir. Budistlerde de olgunluğa ulaşamamış, dünyevi arzu ve ihtiraslarının esiri olmuş kişileri öldükten sonra amellerine göre Hindu ölüm tanrısı Yama yargılayacaktır. Zerdüştlüğe göre ise kıyamet koptuktan sonra haşir başlayacak ve insanlar dünyadaki bedenleriyle dirileceklerdir. Tanrı Ahura Mazdah yanına Mehdi Saoşyant’ı alarak ilahî mahkemeyi kuracaktır. Adaletli bir şekilde iyilerle kötüler birbirinden ayrılacak ve iyiler cennete, kötüler cehenneme girecektir. Fakat cehennemde ceza arınmak için olup bir süre sonra onlar da cennete girecekler ve buradaki hayat sonsuz olacaktır.65 3.2. Ceza ve Mükâfat İslam’a göre insanlar dünyada işledikleri ameller doğrultusunda ahiret âleminde hesaba çekilecektir. Kıyamet koptuktan sonra mahşer hayatı başlayacak ve Allah adaletli bir hesaptan sonra insanları iman ve amelleri doğrultusunda cennet veya cehenneme koyacaktır. Konuyla ilgili olarak Mü’minûn suresinin 102 ve 103. ayetlerinde şöyle buyrulur: “Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa işte bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.” BİLGİ KUTUSU İslam ve Hristiyanlığın ahiret anlayışları şu noktalarda ortaktır: • • • • • • Kıyametin kopması. Ölülerin bir sûr sesiyle kalkması. Cismani haşir. Hesap. Kabir hayatı. Cennet- Cehennem kavramları. (Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık, s. 142.) Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta ahirete imanla ilgili kesin bir emir bulunmamakla birlikte Yahudi din adamlarına göre ahirete inanmayan kâfir olur ve ebedî cehennemde kalır. Bu dünyada iyi ameller işleyerek ölen ise cennete gider. Dinî inanç esaslarını inkâr etmediği hâlde günahkâr olarak ölen ise cehenneme girer ve burada en fazla on iki ay kalır. Bu anlayışa Kur’an-ı Kerim’de şöyle değinilmiştir. “…Bize ateş, sadece belirli günlerde dokunacaktır…”66 Hristiyanların ahiret anlayışına göre kişi, dünyadaki amellerinin karşılığını ölür ölmez görmeye başlar. İyi insan mezarda rahat ederken kötü olan ise azap çeker.67 Kıyamet sonrasında ise iyiler sonsuza kadar cennette kalmayı hak ederler.68 Asıl büyük ödülü elde edenler ise cennette Allah’ı görürler.69 Kötü insanlar ise şeytan ve yandaşları için hazırlanan cehennemde sonsuza kadar kalacaklardır.70 Hinduizm ve Budizmde ceza ve mükâfat anlayışı diğer dinlerden farklıdır. Onlara göre evren sonsuz olup insanlar amelleri doğrultusunda mükâfat veya ceza görürler. Kötü fiil işleyenler öldüklerinde kötü varlıkların bedenlerinde varlıklarını sürdürürken (reenkarnasyon) iyi fiil işleyenler güzel bedenlerde varlıklarını sürdürürler ve bu durum nirvanaya ulaşıncaya kadar sürer. 65 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 126. 66 Âl-i İmrân suresi, 24. ayet. 67 Kitab-ı Mukaddes Luka, 16/19-31. 68 Matta 25/46. 69 Matta 5/8. 70 Markos 3/29. 113 5.ÜNİTE Zerdüştlüğün mükâfat ve ceza anlayışı ilahî dinlere yakındır. Onlara göre haşir olayından sonra insanlar hesaba çekilecek ve iyi olanlar cennete, kötü olanlar ise cehenneme gideceklerdir. Cennettekiler pek çok nimetin içinde mutlu olurken cehennemdekiler azap çekecekler.71 3.3. Ahiret İnancının Yaptırım Gücü Dinlerin çoğunda ahiret âlemi sonsuzluğu ifade eder. İnsanların bu sonsuz hayatta mutlu veya mutsuz olması, dünya hayatındaki eylemlerle ilişkilendirilir. Dinî anlayışlara göre ölmeden önce inandıkları değerler doğrultusunda güzel işler yapanlar, YORUMLAYALIM eşsiz mükâfatlarla ödüllendirilir. İnançsız veya “Şüphesiz ki, ahirete inankötü fiiller işleyen kimseler ise bitmeyen azap ve mayanların işlerini kendileıstıraba uğrarlar. Bütün dinler insanların bu dünrine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.” yada güzel ahlaki değerlere sahip olarak yaşa(Neml suresi, 4. ayet.) malarını ister. Dinler, özellikle İslam dini, güzel eylemlerde bulunmakla Allah’a ve ahirete iman Yukarıdaki ayeti, ahirete imanın insanın arasında kopmaz bir ilişki kurar. Bir ayette koeylemleri üzerindeki yaptırımı açısından nuyla ilgili olarak Rabb’imiz, “Onlar, Allah’a yorumlayınız. ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar; hayırlı işlerde koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.”72 buyurarak Allah’a ve ahirete inananların güzel fiillerde bulunurken kötü davranışlardan uzak durduklarını ifade etmektedir. Bir başka ayette ise bu konuya şöyle değinilmiştir: “Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa işte bunların çalışmaları makbuldür.”73 Ahirete inananlar, geçici dünya hayatındaki davranışlarının ahiretteki konumlarını belirleyeceği fikrini benimserler. Dolayısıyla bütün dinlerin mensupları dinlerine gönülden bağlanarak güzel ahlaklı olmaya büyük önem verirler. Ahiret inancı onları yalan, hırsızlık, zina, zulüm vb. davranışlardan uzak tutar. İnanan insanlar üzerinde bu inancın yansımaları görülür. Ahiret inancı olmayan veya zayıf olan kimseler, hukuki yaptırıma uğramayacaklarını anladıklarında pek çok yanlış davranışlar ortaya koyarlar. Oysa ahiret inancı sağlam olan insanlar, kendilerini kimsenin görmediği yerlerde dahi yanlış davranışlar sergilemezler. Çünkü onlar, her şeyi gören ve fiilleri doğrultusunda insanları hesaba çekecek yaratıcıyı devamlı akıllarında ve kalplerinde bulundururlar. 4. Mehdi-Mesih İnancı Mehdi ve Mesih kavramları, ahir zamanda ortaya çıkıp insanları içinde bulundukları olumsuz durumlardan kurtaracak veya bozulmuş olan dinleri düzeltecek kurtarıcılar için kullanılan kavramlardır. Mehdi ve Mesih tasavvuru hemen hemen tüm dinlerde bulunmaktadır. Yapılan araştırmalarda insanların bir kurtarıcı beklemelerinin temelinde psikolojik, sosyolojik, dinî ve siyasi etkenlerin bulunduğu ortaya çıkmıştır. 71 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dünya Dinleri, s. 125, 126. 72 Âl-i İmrân suresi, 114. ayet. 73 İsrâ suresi, 19. ayet. 114 DİNLERDE İNANÇ İnsanlar çok eski çağlardan beri kendilerini kurtaracak olağanüstü güçlere sahip yol göstericiler beklemişlerdir. Dinlerin çoğunda bu kurtarıcının gökyüzünden ineceği ve inmesinin hemen öncesinde tabiatta büyük değişikliklerin olacağı kabul edilmiştir. Bütün dinlerde mehdi, olağanüstü güçlere sahip bir hükümdar, peygamber veya Hinduizmde olduğu gibi bir tanrıdır. BİLGİ KUTUSU Mehdi kelimesi Arapçadan türemiştir. Kelimenin kökü “heda” olup sözlükte, ‘birine yol göstermek, birini doğru yola veya inanca sevk etmek” anlamlarında kullanılır. Mehdinin terim anlamı ise ahir zamanda, Allah tarafından gönderileceğine ve Müslüman bir dünya imparatorluğu kuracağına inanılan bir şahıstır. Bu şahıs bozulmuş dini aslına döndürecek ve Müslümanları zulümden kurtaracaktır. Eski Mısırlılar da bir kurtarıcı bekliyorlardı. Onlara göre kurtarıcı, tanrı Re’nin göndereceği Ameni isimli bir hükümdar olacaktır.74 Eski Amerika yerlilerinden Azteklerde müs(Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, takbel kurtarıcı, ilahî bir hükümdardır. Mayas. 15,16.) larda beklenen kurtarıcının adı Kukulkan’dır. Her iki kavim de beklenen kurtarıcıların ahir zamanda geleceğine ve kendilerini düşmanlarından kurtararak ilahî adaleti sağlayacaklarına inanıyorlardı. Günümüzde yaşayan en eski din olan Hinduizmde beklenen kurtarıcı hükümdara Kalki adı verilmiştir. Hinduların inancına göre kurtarıcı Kalki, dünyanın zulümle dolduğu bir dönemde gelecektir. Hint kökenli diğer dinlerden biri olan Budizmde de ahir zaman kurtarıcısı beklenmektedir. Onlar bu kurtarıcıyı Maitreya diye isimlendirmişlerdir. Maitreya, kurtarıcı olarak gelecek, dünya rahmetle dolacaktır. Aynı zamanda Maitreya eksik kalmış olan Budizmi tamamlayacaktır.75 Zerdüştlük dininde ise beklenen mehdi, Zerdüşt’ün soyundan babasız olarak dünyaya gelecek olan Saoşyant’tır. Saoşyant, dünyanın ömrü NOT EDELİM sona erdikten sonra zuhur edecek ve bin yılYahudilik ve Hristiyanlıkta ahir lık bir çalışmayla kötülüğe galip gelerek tanrı zaman kurtarıcısına, yani mehdiye Ahura Mazdah’ı hâkim kılacaktır. Mesih ismi verilir. Mesih kelimeHabeşistan Hristiyanları kralları Theodor si, İbranice maşiah ve Aramca meşiha olup Arapçada Mesih olarak kullanılmıştır. Bu (Teodor)’un ahir zamanda kurtarıcı olarak kelimenin Avrupa dillerinde karşılığı maşiageri döneceğine inanırlar. Moğollar da Cengiz hın Yunanca karşılığı olan ‘christos’(kristo) Han’ın ölmeden önce halkına tekrar dünyaya kelimesidir. Kelime, yağ sürülmüş, mesh geri döneceğini vadettiğine inanırlar. Onlaedilmiş, temizlenmiş anlamlarına gelir. Başra göre Cengiz Han geri dönecek ve halkını langıçta bu kelime, İsrailoğullarının kralları Çin’in baskısından kurtararak özgürlüklerine için kullanılırken zamanla rahipleri de içine almıştır. Bu kullanımın nedeni, kralların kavuşturacaktır. Eski Çin kaynaklarında da tahta geçerken ve rahiplerin de tayinlerinde mehdi tasavvurunu andıran “kurtarıcı” teması kutsal yağ ile mesh edilmeleridir. Kutsal vardır.76 yağlanma ile kişilerin kutsal bir güç kazandığına inanılıyordu. Yahudiler beklenen kurtarıcıya Mesih is(Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, s. 15.) mini vermişlerdir. Onların iman esaslarından biri de ahir zamanda bir Mesih’in gelmesidir. 74 Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, s. 13, 14. 75 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 78 76 Avni Doğan, Mehdilik, s. 45, 46. 115 5.ÜNİTE Tarihlerinde en görkemli dönemi Hz. Davut zamanında yaşayan Yahudiler bu dönemin özlemi içindedirler. Onlara göre Hz. Davut soyundan kral olarak gelecek olan Mesih, çeşitli yerlere dağılmış Yahudileri vadedilen topraklarda toplayacaktır. Beklenen Mesih bu topraklarda tanrısal bir imparatorluk kuracaktır. Beklenen kurtarıcının döneminde Süleyman Mabedi yeniden inşa edilecek ve arzımevut, cennet bahçelerine dönecek, çöllerde akasyalar, selviler ve meyveler yetişecek, ağaçlar devamlı meyve verecektir. Hristiyanlık, Mesih inancı üzerine kurulmuş bir dindir. Hristiyanlar Yahudilerin beklediği Mesih’in, Hz. İsa olduğuna inanırlar. Hristiyanlığa göre Hz. İsa, insanlığın evrensel kurtuluşu Mesih İsa’nın gelişini gösteren temsilî bir resim için çarmıha gerilerek ölmüş ve sonra göğe kaldırılmıştır. Ahir zamanda tekrar yeryüzüne inerek ilahî bir devlet kuracaktır. Hz. İsa’ya inananlar mutlu bir hayat yaşayacaklardır. İslam’ın iman esasları arasında mehdi ve Mesih inancı yoktur. Kur’an’da mehdi veya Mesih’in geleceği konusunda ayet bulunmamaktadır. Bazı hadislerde mehdi kelimesi kullanılmakla birlikte en önemli hadis âlimlerinden Buhari ve Müslim mehdi konusundaki rivayetleri kitaplarına almamışlardır. Müslümanlar arasında mehdi anlayışı ilk defa Emeviler Döneminde, Ebu Süfyan’ın vefatından sonra ortaya çıkmıştır. Müslümanlar da diğer dinlerde olduğu gibi bir mehdi beklentisi içinde olmuşlardır. Onlara göre Müslümanları birleştirecek, bozulmuş din anlayışını yeniden ihya edecek, İslam düşmanlarını yok edecek bir mehdi gelecektir. Bu inancı kabul edenlere göre mehdi, Hz. Muhammed’in soyundan gelecek ve onun ismini taşıyacaktır. Bu nedenle zaman içinde İslam coğrafyasında pek çok kişi mehdi olduğunu iddia etmiştir. Şiilerde mehdi inancı çok önemlidir. Onların inancına göre bir mehdi olan on ikinci imam ölmemiştir. Bir gün geri dönerek Müslümanların başına geçecektir. Müslümanlardan bir kısmı, Hz. İsa’nın, kıyametten önce yeryüzüne inerek Hz. Muhammed’in getirdiği din ile insanları belli bir zaman yöneteceğine ve daha sonra kıyametin kopacağına inanmaktadır. YORUMLAYALIM Müslümanlar arasında ilk defa mehdilik anlayışı niçin Emeviler Döneminde ortaya çıkmıştır? 116 DİNLERDE İNANÇ 5. Kutsal Kitap İnancı İlkel dinler hariç bütün dinlerde kutsal kitap anlayışı vardır. Dinlerin en önemli unsuru olan kutsal kitaplar, dinlerin temelini, her tür dinî anlayış ve uygulamada çıkış noktasını oluşturur. Dinlerin büyük çoğunluğunda tanrı sözü sayılan kutsal kitaplar, inananlarca kutsal bir konuma sahiptir. İnsanlar bu kitaplara inanır ve hayatlarını şekillendirirken bu kitaplardan büyük oranda faydalanırlar. Bununla birlikte kutsal kitap inancı bütün dinlerde aynı değildir. Yahudiler sadece kendi kitaplarını kabul ederler. Hristiyanlar, kendi kutsal kitapları yanında Yahudilerin kitaplarını da benimserler. Onun nesholduğuna inanırlar; fakat Kur’an’ı kabul etmezler. Müslümanlar Kur’an’la birlikte Yahudi ve Hristiyanların kitaplarını da kabul ederler. Ancak bu kitapların daha sonraları tahrif edildiğine inanırlar.77 5.1. Dinlerde Kutsal Kitaplar ve Kaynakları Yahudiliğin kutsal kitapları, yazılı ve sözlü olmak üzere iki kısma ayrılır. Yazılı kutsal kitaplar, Türkçede Ahdi Atik olarak bilinen Tanah’tır. Tanah; Tora (Tevrat), Nevim (Peygamberler) ve Ketuvim (Kitaplar) bölümlerinden oluşmaktadır. Bu kitaplardan Tora’nın Hz. Musa’ya verildiği kabul edilir. Tevrat’ta, âlemin yaratılışından Hz. Musa’nın vefatına kadar meydana gelen olaylar YORUMLAYALIM ve Tanrı’nın Hz. Musa’ya gönderdiği dinî kaMişna ve Talmut, İslami nunlar bulunur. Tanah’ın diğer iki bölümü olan bilim dallarından hangilerine Peygamberler ve Kitaplarda, Hz. Musa’dan sonbenzemektedir? raki olaylar ile diğer İsrailoğullarına indirilen Yorumlayınız. vahiyler bulunmaktadır.78 Hz. Davut’a atfedilen Mezmurlar (Zebur) ise Kitaplar bölümünde geçmektedir. Geleneksel Yahudiler ve onların günümüzdeki takipçileri konumunda bulunan Ortodoks Yahudiler, Tevrat’ın Hz. Musa’ya indirildiği şekliyle korunduğu görüşündedir. Bunların dışında kalan pek çok Yahudi grubu, Tevrat’ın zaman içinde bazı değişiklilere maruz kaldığını kabul ederler.79 Yahudi hahamlarının nesilden nesile aktardıkları sözlü rivayetlerin bütününe Talmut denir. Talmut iki kitabın teşekkülünden meydana gelmiştir. Bunlar Mişna ve Mişna’nın yorumu olan Gemera’dır. İlk dönemlerde yazılı olmayan bu eserler, kaybolmalarının engellenmesi için M 2. yy’dan sonra yazılı hâle getirilmiştir. Tüm bu kitapların oluYeni Ahit şumundan meydana gelen Talmut bir anlamda Tanah’ın tefsiridir.80 Ortodoks Yahudilere göre bu iki eseri de Tanrı, peygamberlerine bildirmiştir. Onların inancına göre bu kitapları inkâr etmek küfürdür. Dört İncil • Matta • Markos • Luka • Yuhanna Hristiyanların kutsal kitabı, Ahdi Atik ve Yeni Ahit’ten oluşur. Bu iki kitap Kitab-ı 77 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 79 78 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 80 79 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 222, 223. 80 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s. 799 117 Havarilerin yirmi bir mektubu Resullerin İşleri Vahiy 5.ÜNİTE Mukaddes diye de anılır. Ahdi Atik, Yahudilerin kutsal kitabı olan Tanah’tır. Hristiyanlar Tanah’ı kutsal kitap olarak kabul ederler. Fakat Yeni Ahit’le birlikte onun hükmünün nesholduğu görüşünü benimserler.81 Yeni Ahit’e ait bölümlerin yazılı hâle getirilmesi Hz. İsa’dan otuz yıl sonra başlanarak uzun bir süre sonucunda tamamlanmıştır. Dört İncil’den ilk üçüne içeriklerinin benzerliği nedeniyle “ Sinoptik İnciller” denir. 82 KU R’ TÜ Hristiyan inancına göre Hz. İsa, tanrı kelamının cisme bürünmüş şekli olup bir peygamber değildir. Hz. İsa’nın yaptıkları ve söyledikleri, ilk önce Hz. İsa’nın arkadaşları tarafından hafızalarda tutulmuş, sonraki nesillere de sözlü olarak aktarılmıştır. Daha sonra bunlar yazılmaya başlanmıştır. Bu aşamada yüzlerce İncil nüshası ortaya çıkmıştır. Kutsal ruhun yönetimindeki din adamları topluluğu, dört İncil’in de içinde bulunduğu yirmi yedi İncil’i kabul ederek bunların lafız olarak değil, mana olarak vahiy kaynaklı olduğunu benimsemişlerdir. Diğer İncil nüshalarını ise imha etmişlerdir. AN -I v KER ÇE e İM M EA Lİ RK Kur’an-ı Kerim, İncil, Tevrat Hristiyanlara göre mevcut İnciller arasında da birbirini tutmayan ifadelerin bulunması normaldir. Çünkü bu İncillerdeki ifadeler, Hz. İsa’ya vahyedilmiş değildir. Bunlar, kutsal ruh denetiminde bulunan kişiler tarafından yazılmıştır. Her İncil yazarı, kendi gördüklerini ve duyduklarını yazmıştır. Dolayısıyla İnciller arasında birtakım farklılıkların olması doğaldır. İslam’a göre aslı bozulmamış tek ilahî kitap Kur’an’dır. Bu kitap Hz. Muhammed’e (610- 632) yılları arasında nazil olmuştur. Kur’an ayetleri bizzat Peygamberimiz zamanında yazılı ve sözlü olarak korunmuş ve bu ayetler Peygamberimizden sonra Hz. Ebu Bekir Döneminde kitap hâline getirilmiştir. Hz. Osman zamanında çoğaltılan Kur’an nüshaları günümüze kadar hiç değişmeden gelmiştir. Kur’an dışında hiçbir kitap orjinalliğini tamamen koruyarak günümüze kadar gelememiştir. Kur’an, kendinden önceki kitapları doğrulayan ve onları tamamlayan son ilahî kitaptır.83 Allah, Kur’an-ı Kerim’de insanların ihtiyaç duyacağı konulara yer vermiş ve bütün insanlar için onu yegâne uyulacak kitap olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla zaman ve mekânla sınırlı olmaksızın Kur’an herkese gönderilmiş ilahî bir kitaptır. Hinduizmde çok sayıda ve hacimli, dili Sankristçe olan kutsal metinler vardır. Bu metinler iki kısma ayrılır: 1) Sruti Metinler: Bunlar vahye ve ilhama dayanan metinlerdir. Bu metinler içinde en önemli olanlar Vedalardır. Bunların “rişi” denilen kutsal kimselere vahyolunduğuna inanılır. Vedalar, Hindu inancının temel kaynaklarıdır. Vedaların yanında, Brahmanalar, Aranyakalar ve Upanişatlar da Sruti metinlerdendir. 2) Smriti Metinler: Vedalar üzerine yapılan yorum ve destanlardan oluşur. Bunlar nesilden nesile sözlü olarak aktarılmıştır.84 81 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 81. 82 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 466. 83 Bakara suresi, 97. ayet. 84 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 82. 118 DİNLERDE İNANÇ Budizmin kutsal metinleri Pali dilinde yazılmış Tripitaka (Üç Sepet)’dır. Tripitaka; Vinaya-Pitaka, Sutta-Pitaka ve Abhidhamma-Pitaka’dan meydana gelmiştir. Bu metinler Buda’dan çok sonra yazılmış metinlerdir.85 TRİPİTAKA Vinaya-Pitaka (Disiplin Sepeti) Sangha ve keşişlerle ilgili usul ve kaideleri içerir. Sutta-Pitaka (Vaazlar Sepeti) Buda ve bazı keşişlerin vaaz ve hitabelerini içerir. Abhidhamma-Pitaka (Yorumlar Sepeti) Budizm felsefesinin savunmasını içerir. Caynizmin kutsal metinleri, Agama veya Siddhanta diye adlandırılmıştır. On bir bölümden meydana gelir. Mahavira’dan çok sonraları yazılmıştır. Sihizmin kutsal kitabı “Adi-Grant” tır. Metin sadece Nanak’a ait değildir. Onda Ferit ve Kabir’in şiirleri de bulunmaktadır. Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’dır. Bu kitap üç bölümden oluşmakta olup bunlar; Yesna, Yeşt ve Videvdat’tır. Zerdüşt’e nisbet edilen “Gathalar” Yesna’nın içinde geçmektedir. Konfüçyüsçülüğün kutsal metinleri, beş klasik ve dört kitaptan oluşur. Beş klasik; Şiir, Tarih, Ayin, Değişiklikler, İlkbahar ve Sonbahar’dan oluşur. Dört kitap ise Konfüçyüs’ten Seçmeler, Orta Yol Doktrini, Mensiyus’tan Seçmeler ve Büyük Bilgi’den meydana gelir. Taoizmin kutsal kitabı, “TaoTe-King” (Doğru Yol Kitabı) diye adlandırılmıştır. Anlaşılması oldukça zor, mistik bir eserdir. Taoizmle ilgili yazılan diğer kitapların esin kaynağı bu kitaptır. Şintoizmde vekayiname türünde iki kitap bulunmaktadır. Bunlar da “Kojiki ve Nihongi” dir. 712 yılında yazılmış olan Kojiki’nin yorumu olan Nihongi ise 720’de kaleme alınmıştır. Bu eserlerde tanrıların kaynağı, insanlığın başlangıcı, imparator ailesinin ve devletin ilahî kaynaklı olması gibi konular ele alınır.86 5.2. Kutsal Kitapların Dinlerdeki Yeri ve Otoritesi Kutsal kitapların dinlerdeki yeri ve otoritesi, her dinde aynı değildir. Bazı dinlerde kutsal kitaplar, ibadet ve ayinlerde dua kitabı olarak kullanılır. Yahudilerin Tanah’ı, Hristiyanların Kitab-ı Mukaddes’i, Müslümanların Kur’an-ı Kerim’i buna örnek veri­lebilir. Dinî esasların yorumlanması ve uygulanmasında ise genellikle tefsir niteliğindeki diğer kitaplara başvurulur. Çünkü geleneksel anlayışa göre herkes, birinci dereceden kutsal kitapları anlayıp yorumlayamaz. Yahudi geleneğine göre yazılı kutsal kitap Tanah’ı okuyup yorumlamak herkesin işi değildir. Bu, özel tefsircilerin işidir. Bundan dolayı, tarih içinde sözlü kutsal metinlerden olan Talmut ön plana çıkmış ve dinî kuralları öğrenmek isteyenlerin Talmut’a başvurması öğütlen­miştir. Bu nedenle, Talmut’un otoritesini tanıyan Yahudiler, dinî nas kaynağı olarak Talmut’a başvururlar. Talmut’un otoritesini kabul etmeyenleri küfür işlemiş sayarlar. Günümüzdeki Ortodoks Yahudiler bu anlayıştadır. Diğer Yahudi mezheplerine bağlı olanların hepsi bu görüşü benimsemez. 85 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 315, 316. 86 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 75-77. 119 5.ÜNİTE Kitab-ı Mukaddes’in Hristiyanlıktaki yeri ve önemi Hristiyan mezheplerine göre farklıBEYİN FIRTINASI lık gösterir. Katolik mezhebine bağlı olanlar, İslam’da din bilginleriKitab-ı Mukaddes’i Hristiyanlıkta tek otorite nin görüşlerinin mukadolarak kabul etmezler. Onlar, kilise babaları des olarak görülmemesinin önemi üzerinde beyin fırtınası yapınız. adını verdikleri din bilginlerinin yorumlarını esas alırlar. Kitab-ı Mukaddes’i bu yorumlara göre anlarlar. Bu bakımdan Katolik mezhebinde kilise geleneği de denilen dinî gelenek Kitab-ı Mukaddes’ten önce gelir. Buna karşılık Protestan mezhebinde sadece Kitab-ı Mukaddes esas alınır. Kilise babalarının yorumlarına ve kilise geleneğine itibar edilmez. İslam dininde Kur’an-ı Kerim temel kaynaktır. İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esasları Kur’an -ı Kerim’e dayanır. İslam dini Kur’an’ı her Müslüman’ın anlayarak okumasını ister. Ancak İslam bilginlerine göre Kur’an-ı Kerim’in kendine has üslubundan dolayı Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması her zaman kolay olmaz. Hadisler, bu esasların yorumlanmasında ve uygulanmasında Müslümanlara yol gösterir. Bu bakımdan hadisler, İslam di­ninde ikinci temel kaynağı oluşturur. Bunun yanında Kur’an-ı Kerim’i tam olarak anlayabilmek için tefsir ve fıkıh usulü bilginlerinin tespitlerinden de yararlanılır. İslam’da Kur’an yegâne mukaddes kaynaktır. İslam âlimlerinin eserleri, aydınlatıcı olmakla beraber Yahudilik ve özellikle Hristiyanlarda olduğu gibi mukaddeslik taşımaz. Hindularda dinî inancın kaynağını Sruti denilen kutsal metinler oluşturmakla birlikte, halk arasında daha çok Smriti metinler yaygındır. Özellikle destan niteliğindeki Mahabbarata ve Rama­yana isimli kitaplar Hindular tarafından geniş kabul görmektedir.87 KUTSAL KİTAPLAR VE KAYNAKLARI DİNLER KUTSAL KİTAPLARI KAYNAKLARI YAHUDİLİK Tevrat Aslı itibarı ile vahye dayanır. HRİSTİYANLIK İnciller Aslı itibarı ile vahye dayanır. İSLAM Kur’an-ı Kerim Vahye dayanır ve ilk şekli ile muhafaza edilmiştir. HİNDUİZM Vedalar, Upanişatlar ve Bhagavat Gita Kutsal kitapların kaynakları Şruti (Vahiy) ve Smriti (Gelenek) olmak üzere iki ana gruba ayrılır. BUDİZM Tripitaka (üç sepet) Gautama Buda’nın fikirlerini esas alır. SİHİZM Adi-Grant Kabir, Ekber, Nanak’ın görüşlerine dayanır. CAYNİZM “Agama” ve “Siddhanta” (Ganipidaka) Mahavira’nın vaazlarına dayanır. KONFÜÇYANİZM “Beş klasik” (Wou-King)“Dört Kitap” (Se chou) Konfüçyüs’ün fikirlerini esas alır. TAOİZM Tao Te King Lao-Tzu’nun öğretilerine dayanır. ŞİNTOİZM Kojiki ve Nihongi isminde tarihî metinler Kojiki imparatorun emri ile yazılmıştır. Nihongi ise bu kitabın yorumudur. ZERDÜŞTLÜK Gatalar-Avesta Zerdüşt’ün fikirlerine dayanır. 87 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 82, 83. 120 DİNLERDE İNANÇ ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A-Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Hristiyanlığın tanrı inancını açıklayınız. 2. İslam’ın Allah inancı ile diğer ilahî dinleri karşılaştırınız. 3. Ahirete imanın, fert ve toplum açısından önemini değerlendiriniz. 4. Mehdi ve Mesih inancının kökeni hakkındaki görüşleri söyleyiniz. B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdaki dinlerden hangisi Hinduizm ve Budizmin senteziyle oluşmuştur? A) Zerdüştlük B) Şintoizm C) Taoizm D) Sihizm E) Konfüçyanizm 2. Aşağıdaki dinlerden hangisi ahiret inancına sahip değildir? A) Yahudilik B) Hristiyanlık C) Zerdüştlük D) Budizm E) İslamiyet 3. Avesta adlı kutsal kitap aşağıdaki dinlerden hangisine aittir? A) Zerdüştlük B) Şintoizm C) Sihizm D) Taoizm E) Şamanizm 4. Müslümanlar arasında mehdi anlayışı ilk defa ne zaman ortaya çıkmıştır? A) Dört Halife Döneminde B) Emeviler Döneminde D) Selçuklular Döneminde E) Osmanlılar Döneminde C) Abbasiler Döneminde C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parentez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz. (Musa bin Meymun, Hristiyanlık, Taoizm, Budizm, nirvana.) 1. Yahudilerin iman esaslarını………………………………adlı kişi belirlemiştir. 2. ………………………..inancına göre Hz. İsa, kıyametten önce, Tanrı’nın kendine verdiği yetkiyle yeryüzüne inecek ve insanlar hakkında ahiretle ilgili hüküm verecektir. 3. ……………………… , dünya ve ahiret dengesini sağlayan tek dindir. 4. Hinduizm ve Budizmde nihai hedef tenasüh zincirinden kurtularak …………….ulaşmaktır. D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz. 1. (…)Yahudiliğe göre en büyük peygamber Hz. Musa’dır. 2. (…) Hristiyanlığın kutsal kitapları Hz. İsa zamanında yazılmıştır. 3. (…) Şintoizmde ahiret inancı yoktur. 4. (…) İslam, tenasüh inancını kabul etmez. 121 6.ÜNİTE DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Dinlerde ibadetin önemini araştırınız. 2. Çevrenizde bulunan farklı dinlere ait ibadet mekânlarını ziyaret ederek bilgi edininiz. 3. Oruç ibadetinin kişinin ruh yapısı üzerinde ne gibi etkiler yaptığını araştırınız. 4. Zekât ve sadakanın toplumsal dayanışmayı nasıl etkilediğini araştırınız. 5. İslam’da ibadet kavramının kapsamını araştırınız. 6. İlahî ve beşerî dinlerde ibadet kavramının olması bizi hangi sonuca götürür? Araştırınız. 122 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ 1. Dinlerde İbadet Din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle kurtuluşa sevk eden bir değerler bütünüdür. Din kavramı iman ve uygulamadan oluşan bir bütündür. İbadetler, dinin pratiğe yansıyan boyutudur. Bugün yeryüzünde yaşayan pek çok din bulunmaktadır. Bu din­ler­deki ibadetler, şekil bakımından farklı olsa da nitelik, amaç ve anlam bakımından birbirine yakındır. DİNLERDE BENZER İBADETLER Dua ve Namaz Oruç Hac Sadaka Kurban Kutsal Gün ve Geceler Her dinin bir de ibadet boyutu vardır. Dolayısıyla din ve ibadet kavramları insanlık tarihi kadar eskidir. İbadet; tevazu göstermek itaat ve kulluk etmek anlamlarına gelir. Terim olarak ibadet ise kulun, “Allah’ın razı olacağı işleri yapması”dır. Diğer bir tarife göre “saygının en ileri derecesi” dir.1 İslam’da Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her iyi ve doğru davranış ibadet sayılmıştır. Allah, insanın yaratılış amacının kulluk etmek olduğunu Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklamıştır: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”2 Yahudilikte ibadet kelimesinin karşılığı avodahtır. Avodah Elohim, yani Rab Yahova’ya kulluk, Tevrat’ta şöyle emredilmiştir. “Allah’ınız Rabb’in ardınca yürüyeceksiniz, ondan korkacaksınız, onun emirlerini tutacaksınız ve ona kulluk edeceksiniz…”3 Hristiyanlıkta ibadetler, sakramentler diye ifade edilir. Diğer dinlerin de ibadeti karşılayan kavramları vardır. Onlar da kendilerince yüce varlığa kulluk ederler ve saygılarını sunarlar. 1.1. Dua ve Namaz Sözlükte “çağırmak, seslenmek, istemek ve yardım talep etmek” anlamlarına gelen dua, bütün dinlerde insanın bütün benliğiyle kutsala yönelerek maddi ve manevi isteklerini ona arz etmesidir. Dua, kul ile kutsal varlık arasında bir diyalog anlamı taşır. Duada saygı ve istek bir aradadır. Dua sadece sıkıntılı anlarda değil, rahatlık durumunda da yapılan bir zikir ve ibadettir. Dualar, kabul edileceğine inanılarak gönülden, alçak sesle ya da gizlice yapılır. Günahtan pişmanlık ve tövbe etmek gibi sebepler yerine getirildikten sonra dua yapılmalıdır. 1 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 233. 2 Zâriyât suresi, 56. ayet. 3 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 13/4 123 6.ÜNİTE İslam’a göre dua, doğrudan Allah’a yapılır ve araya herhangi bir aracı konulmaz. Kur’an-ı Kerim’de bir ayette Allah’ın kullarına çok yakın olduğu şöyle belirtilmiştir: “Kullarım, beni senden sorarlarsa (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına cevap veririm (kabul ederim). O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”4 Hz. Peygamber ise, “Dua ibadetin özüdür”5 diyerek duanın önemine işaret etmiştir. Alaattin Camii (Konya) BİLGİ KUTUSU “…Rabb’imiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.” (Bakara suresi 201. ayet.) “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabb’imiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” “Ey Rabb’imiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabb’imiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabb’imiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kâfirler (Bakara suresi, 285 ve 286. ayetler.) topluluğuna karşı bize yardım et.” “Rabb’im! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan gelenleri de namaz kılanlardan eyle. Rabb’imiz! Duamı kabul eyle. “Rabb’imiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim suresi, 40 ve 41. ayetler.) “Rabb’iniz buyurur ki: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim!...” (Mü’min suresi, 60. ayet.) “(Ey Muhammed) “De ki: Duanız olmasa, Rabb’im size ne diye değer versin? …” (Furkân suresi, 77. ayet.) “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet.” 4 Bakara suresi, 186. ayet. 5 Tirmizi, Deavat, 1. 124 (Tirmizi, Deavat, 84.) DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ Yahudilikte sinagogda yapılan ibadetler duadan ibarettir. Hristiyanlıkta ise dua, İsa merkezli olmak üzere Tanrı (Peder) ve kutsal ruhu anmakla yapılır.6 Namaz (salat), sözlükte, dua, istiğfar ve övgü anlamlarına gelir. Dinî bir kavram olarak namaz, İslam’ın beş esasından biridir. Namazda, her türlü zikir ve tespih vardır. Beden, akıl ve kalp ile kılınan namaz insanı fenalıklardan korur. Kur’an, bu hususu şöyle ifade eder: Ê ÉƗƢǷÈ DzÉ Ìƫُأ Ê ÈƬǰÊ ÌdzơǺÊ ȄȀÈ ǼÌÈƫÈƧȐَ اǐdzơ ō ƛÈƧȐَ اǐdzơ ō ǹÊ ō ǶÊ Ì ǷǮÈ ȈÌÈdzÊƛȆÈ Ʒȁ Ì ǫÈƗȁÈ ƣƢ َّ هǂǯÊ ǹȂ È ǠÉ ÈǼǐÌ ÈƫƢǷÈ ǶÉ ǴÈ ǠÌ ÈȇÉَّهƅơȁÈ ǂÉ ÈƦǯÌ ÈƗÊƅơ Ì ǨÌdzơǺÌ ǟÈ É Ì ǀÈdzȁÈ ÊǂǰÈ ǼÌ ǸÉ ÌdzơȁÈ ÊƔƢnjÈ ƸÈ Ulu Cami (Bursa) “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.”7 BİLGİ KUTUSU “ …Çünkü namaz, müminler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.” (Nisâ suresi, 103. ayet.) “İlk sorgu namazla başlayacaktır.” Kur’an-ı Kerim, Allah’ın diğer peygamberlere (Ebu Davut, Salat, 145.) ve onların ümmetlerine namazı emrettiğini birçok ayette haber vermiştir. Hz. Âdem, Nuh, İdris, İbrahim, Lut, Lokman, Zekeriya, Yakup, İshak, Musa ve İsa peygamberlere namazın emredildiği ayetlerde açıkça ifade edilmiştir.8 Mesela Hz. Musa’ya Yüce Allah: “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.”9 şeklinde buyurmuştur. Hz. İsa ise beşikteki mucizevi konuşmasında Allah’ın namazı kendisine emrettiğini şöyle ifade etmiştir: “Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”10 Yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığı üzere İsrailoğullarına namaz emredilmiştir. Ancak mevcut Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında açık bir namaz emri yoktur. Onların ibadetleri dua ve ayin şeklindedir. Yahudilikte Kudüs’e dönülerek ayakta yapılan ibadette (amida) kıyama benzer bir duruş ve rükûya yakın bir hareket olmakla beraber İslam’daki ARAŞTIRALIM namazın yerini tutmaz. Kur’an-ı Kerim’de Yahudilikte sabah, öğle ve akşam yapılan günnamaz vakitlerinden bahselük, cumartesi günleri sinagogda yapılan haftalık den ayetleri araştırınız. ve Yom-Kippur (tövbe günleri) da yapılan yıllık ibadetler vardır. 6 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 479-481. 7 Ankebût suresi, 45. ayet. 8 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 32, s. 350 9 Tâ-Hâ suresi,14. ayet. 10 Meryem suresi, 31. ayet. 125 6.ÜNİTE Yahudilikte ibadet ferdî olarak ve cemaatle yapılır. Ferdî ibadetler evde toplu ibadetler ise sinagoglarda yapılır. Sinagog (havra)da yapılan toplu ibadet, on iki yaşını geçmiş en az on kişi ile yapılır. Kadınlar erkeklerden ayrı bir mekânda başları örtülü olarak sadece ibadeti izlerler. İbadetlerden önce abdest (Takdis edilmiş suya el daldırıp bileklere kadar el yıkamak) vardır. Kippur Günü’nde tüm vücut yıkanır ve güzel elbiseler giyilir. Ayrıca toprakla teyemmüm de yaparlar.11 Yahudilerde evler adeta mabet gibidir. Evde, “mezuza” denilen bir silindir içine rulo hâlinde konulmuş Tevrat metinleri bulunur. Rulolar, üzerinde “şema”12’duasının ilk iki paragrafının yazılı olduğu kılıflar içinde bulunur ve Yahudi evinin giriş kapısının arkasında yüksek bir yere asılır.13 Haftalık şabat ayini evde de yapılabilir. Bu durumda evin hanımı özel şamdanlar içindeki mumlar üzerine şu duayı okuyarak ibadeti başlatır: “Ey Tanrı! Bizim Allah’ımız, kâinatın hâkimi, emirleriyle bizi takdis eden ve bize şabat ışığını tutuşturmamızı emreden Tanrı hamt sanadır.” İbadet esnasında baba ve çocuklar annenin etrafında toplanırlar. Baba eline bir fincan özel bir içecek alır ve hayır dua yaptıktan sonra herkese birer yudum içirir.14 İbadetten sonra dua yemekle son bulur. Yahudilikte ibadet dili genellikle İbranicedir. Bununla beraber Aramice de kullanılır. İbadetin özünü ise Tevrat tomarlarının açılıp okunması oluşturur. İnanç esaslarını kapsayan şema duası okunurken ayağa kalkılır. Haftalık şabat (cumartesi) Tanrı’nın kâinatı yarattıktan sonra dinlendiği günü ifade eder. Nitekim Tevrat’ta bu husus şöyle ifade edilir: “ Ve Rab Allah yedinci günü mübarek kıldı ve onu takdis etti; çünkü Allah yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirahat etti.”15 Ortodoks Yahudiler o gün ateş yakmaz, elektrikli ve ateşli aletler kullanmaz. O günü, tatil ve ibadetle geçirirler, herhangi bir iş yapmazlar.16 Tevrat okuyan bir Yahudi Hristiyanlıkta Hz. İsa tarafından ayin ve dua telkin edilmiş; ancak kesin bir ibadet şekli belirtilmemiştir. 325 İznik Konsülü’nde kabul edilen dua ve ayinler de zamanla Protestan mezhebi tarafından değiştirilmiştir. Bununla beraber ayinlerde şu ortak yönler vardır: - Tanrı ibadetin tek kaynağıdır. (Vaftiz olmak ve Tanrı’ya yönelmek.) - İbadetin gayesi Tanrı’da birleşmektir. - İbadet, hayatı değiştirici olmalıdır. Ruh, manevi dünyaya yönelmelidir. - Kurtuluş ancak kutsal ruhun öncülüğünde olur. 11 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 479. 12 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 6/4 13 Ahmet Güç, Dinlerde Mabet ve İbadet, s.147. 14 Ahmet Güç, Dinlerde Mabet ve İbadet, s.150. 15 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2/2,3. 16 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 240. 126 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ Hristiyanlıkta günlük dua ve ibadetler geBİLGİ KUTUSU nelde kilisede ve papazın yönetiminde yapılır. “Şimdi siz şöyle dua edin: Ey Çünkü papaz, dua ve ibadetlerin kabulü için aragöklerde olan babamız! İsmin cıdır. İbadetlerde Yeni Ahit’ten ve Eski Ahit’in mukaddes olsun, melekutun gelözellikle mezmurlar kısmından bölümler ve ilasin; gökte olduğu gibi yerde de hiler okunur. Hristiyanlıkta haftalık ayin ve dua senin iraden olsun. Günlük ekmeğimizi bugün ver...Bizi iğvaya götürme.” ibadeti, pazar günleri yapılır. Haftalık ibadetin cema­atle yapılması gerektiği için pazar günü (Matta, 6/ 9-13.) kiliseye gitmek çok önemlidir. Çünkü bugün, Hristiyanlıkta en önemli ibadet olarak görülen evharistiya ayini icra edilir. İsa’nın havarileriyle yediği yemeğin anısına yapılan bu ayinde kutsal kitaptan pasajlar okunur, ilahiler söylenir, vaaz ve dualar edilir. Günah itirafı, kuvvetlendirme, nikah ve son yağlama gibi ayinler Hristiyanlığın belli başlı dinî törenlerindendir. Ayrıca noel, paskalya ve haç yortusu gibi kilisede yıllık olarak yapılan ayinler de vardır.17 Hinduizmde ibadet tanrıların heykellerinin önünde yapılır. Herkes kendi tanrısının putuna ibadet ettiği için vakti ve şekli düzenli olan bir ibadeti yoktur. Hinduların evlerinde tanrı heykellerinin bulunduğu bir köşe vardır. Burada putlara saygı gösterilir, onların bakım ve temizliği yapılır.18 Bir Hindu, günlük ibadetini yapmak için sabah gün doğmadan kalkar ve Hin­duizmin besmelesi olan “om” kelimesi ile tanrısının ismini anar. Saç­larını başının üzerinde toplar, belden yukarısı ve ayakları çıplak bir biçimde doğuya doğru yönelir ve bağdaş kurup oturur. Derin bir tefekküre dalarak nefesini kontrol altında tutar. Bu esnada kutsal kitap Vedalardan dualar okur. Tanrısının putuna su serper ve ona çeşitli kurbanlar sunar. Aynı ibadeti biraz daha kısa olarak akşam vak­tinde de tekrarlar.19 Budizmde de ibadet, bu dinin kurucusu Buda’nın heykellerine tapınma şeklinde gerçekleştirilir. Kişi, Buda heykelinin önünde diz çökerek ellerini yüzünün hizasında ve avuç içleri yan yana gelecek şekilde birleştirir. Duaya Buda’ya saygı cümleleriyle başlar. “Buda, Drahama ve Sangha’ya sığınırım!” der. Bazen saygı ve tapınma bir nevi secdeyle sona erer.20 Caynistlerin de ibadetlerinde her şey rahip ve rahibelere bağlıdır. Önceleri gezgin olan zahit rahipler büyük manastırlar yaparak buralara yerleştiler. Bunlar, kutsal metin ve ilahiler okuyarak ruh ve bedenlerini terbiye İbadet eden Budist rahipler ederler. Caynistler, mabetlerdeki heykelleri takdis ederek bunların önlerinde ilahiler söylerler. Heykellerin önlerine lamba, tütsü koyar ve onları çiçeklerle süslerler. Ayrıca onlara meyve ikram ederler.21 Caynistler, özellikle sabahleyin güneş doğarken tapınaklarındaki Tirthankara heykelleri önünde meditasyon yaparlar ve secde ederler. Etraflarında dönerek onları selamlarlar.22 17 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 85. 18 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 236. 19 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 87 20 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 236. 21 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 484. 22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 370. 127 6.ÜNİTE Sihler tek tanrıya ibadet ederler. Adi- Grant adlı kutsal kitaplarından bazı dualar okurlar. Onların ibadeti çok basittir. Altın Mabet’ in havuzunda ibadet maksadıyla yıkanırlar. Ve kutsal kitaptan bölümler okurlar. Toplu ibadetleri en saygın kişi yönetir. Mabetlere girmeden ayakkabılarını çıkarırlar ve kadın-erkek başlarını örterler.23 Konfüçyanizmde ibadet, Konfüçyüs’ün Tien NOT EDELİM diye adlandırdığı yüce tanrı ve diğer ruhanilere Şintoizm çok tanrılı bir din oltapınmak, onlara dua etmek ve kurban sunmaktan ibarettir. Çin genelinde yaygın olan atalara saygı ibadet sayılır. İbadetlerde saygı, samimiyet ve sadelik esastır. Çünkü dinin özünü ahlakî değerler ve erdemli davranışlar oluşturur.24 duğundan ibadet, tanrılara ya- Taoizmde ibadetler yüce tanrı kabul edilen Shang-Ti’ye yapılır. Taoizmde ruhun ölümsüzlüğüne ve iyilerin Tao ile birleşerek bu dünyada mutluluğa ulaşacağına inanılır. Taoizmdeki manastır ve rahiplik anlayışı sonradan benimsenmiştir. gitmeden önce el ve yüzünü yı- Zerdüştlükte ibadet tek tanrıya yapılır. Bu dine inanan kişi, mabede girmeden önce ellerini ve ayaklarını yıkar. Mabede girerken ayakkabı­ larını çıkarır ve günahlarının bağışlanması­nı diler. Mabette rahip aracılığıyla kutsal ateşin külleri alınır. Kut­sal metinlerden bazı parçalar okunarak dua edilir ve ateşe sırt çevrilme­den geriye doğru gidilerek kapıdan çıkı­lır. Mabetteki ibadet ferdîdir. Rahipler, Tanrı’nın azametini temsil eden mabetteki ateşin devamlı yanmasını sağlar. Ayrıca günde beş defa ateşin temizleme ve koruma ayinini yaparlar. Kutsal kitap Avesta’dan bazı kısımları okur. Ateş, güneş ışınlarından ve insan nefesinden korunacak şekilde muhafaza edilir. Erkek ve kız çocukları iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırt edebilecek yaşa geldiklerinde “naujote” adı verilen bir tö­renle dinî öğretilerinden sorumlu hâle gelirler. Zerdüştlükte rahipler sınıfı dışındakiler için iba­detin vakti ve günü yoktur. pılır. Bu ibadet, tanrılara dua ederek pirinç ve şarap sunarak yapılır. Bir Şintoist, tapınağa kar, ağzını çalkalar ve özel temizliğini yapar. Tapınağa girerken el çırpar ve tanrıların dikkatini çektikten sonra ibadete başlar. Diz üstü çöküp başını öne eğerek dua eder. Tapınaklarda ancak rahibin girebileceği kutsal bir hücre ile ibadet edenlere ayrılmış dua salonu yer alır. Buraya “miya” veya “cinca” denir. Şintoistlerin ibadetleri; dua ve kurban- lardan ibarettir. Eskiden hayvanlar kurban edilirken bugün genellikle gıdalar kurban (sunak) olarak Tanrı’ya sunulur. İmparator Neyci’nin kabre konulduğu gün General Nogi ve karısı “harakiri” yaparak kendilerini kurban etmek suretiyle daha önce var olan insan kurban etme âdetini ortadan kaldırmıştır. Dua, en basit şekliyle yüz yıkanıp eller birbirine vurulduktan sonra zihnen yapılır. En ağır ibadet ise soğuk su ile yıkandıktan sonra ıslak elbiseyle mabedin etrafında yüz defa dönmektir. Tapınak işlerini özel okul ve fakültelerden yetişen rahipler idare eder. (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 238.) Eski Türklerde tek tanrı inancı vardı. Eski Türk dininde düzenli günlük iba­detlerin ve iba23 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 484. 24 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 237, 238. 128 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ dethanelerin bulunduğuna dair açık bilgi yoktur. Ancak Çin kaynak­ları, uyun-se diye adlandırdıkları bir ta­pınak veya ibadethanenin Türklerde mev­cut olduğunu bildirmektedir. Eski Türk­lerde ecdat mağaraları, mukaddes dağ­lar, yersular, hakanın otağı, obalar, abidevi mezarlar, ev veya Türk çadırı önemli dinî merasimlerin yapıldığı mekânlar olmuştur. Baş açık, yüz ve eller göğe doğru dönük Tanrı’ya dua edilirdi.Tanrı’ya tapınma, doğuya yönelerek ve diz çökülerek yapılırdı. YORUMLAYALIM Tek tanrıya inanan bir Zerdüşt her gün, “Ey mutlak güç sahibi, yardımıma yetiş! Ben Tanrı’nın bir ibadetçisiyim. Ben Tanrı’ya ibadet eden bir Zerdüşt’üm. Zerdüşt’ün dinini övmeyi ve ona inanmayı kabul ediyorum.” şeklindeki duayı okur. Türklerde özellikle resmî büyük ayinlerin başkanlığını veya yöneti­ciliğini hakan yapmaktaydı. Kamlar ise ayin sırasın­da özel ilahiler söyler, ruhları ve ataları çağırır, sihirli davulunu çalarak göğe yükselip in­meyi temsil ederdi. (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 238.) Zerdüştlerin amentüsü olan bu metni yorumlayınız. Eski kabile dinlerinden biri olan Dinka dininde ibadet, insanüstü kuvvetlerin en büyüğü olan ve yaratıcı olarak kabul edilen Nihialik’e devamlı tekrarlanan dua cümleleriyle yapılır. İbadet ve dualarla yüce güç olan Nihialik’ten sağlık ve yağmur istenir. Ainu dininde tanrılara ve ruhlara saygı vardır. Maori dininde rahipler eşliğinde ilahilerle ayin yapılır. Ga dininin kutsal mekanları ve rahipleri yoktur.25 NOT EDELİM İslam dininin temel ibadetlerinden olan namazı, diğer dinlerin ibadetleriyle karşılaştırdığımızda arada pek çok farkın olduğunu görürüz. İslam’daki namazın düzen ve disiplini diğer dinlerin hiçbirinde yoktur. Yahudilik hariç diğer dinlerde “tevhit” inancına uygun bir ibadetten bahsedilemez. İslami kaynaklara göre Yahudi ve Hristiyanların peygamberlerine namaz emredilmiş olduğu hâlde bugünkü Yahudilik ve Hristiyanlıkta ibadet olarak dua, kutsal metinleri okuma ve çeşitli ayinler vardır. Tüm dinlerin ibadetlerinde benzer bazı yönler bulunmakla birlikte bunların içeriği birbirinden farklıdır. Örneğin Yahudi ve Hristiyanlıkta cemaatle mabetlerde yapılan ayin uygulaması bulunmaktadır. Şekil olarak Süryani Ortodoks kiliselerinde secdeli ibadetler vardır. Ancak Hristiyanların ibadetinin temelinde Mesih İsa’ya tapınma yer almaktadır. Hinduizm, Budizm ve Çin dinlerinde cemaatle ibadet zorunluluğu yoktur. Hinduizm, Budizm ve Çin dinleri gibi dinlerde ibadet putlara karşı yapılmaktadır. Yeryüzünde İslam’ın namazına tam olarak denk gelen, benzer şart ve rükünleri olan bir ibadet yoktur. (Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 485.) 25 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 238 129 6.ÜNİTE 1.2. Oruç Oruç, sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamlarına gelir. Arapça karşılığı “savm”dır.26 Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimize göre oruç, bütün milletlere farz kılınmış bir ibadettir.27 Bundan dolayı bugün başta İslam olmak üzere pek çok dinde yer almaktadır. İslam, orucu belirli bir disiplin ve kurala bağlamış, insanların keyfî tasarrufundan çıkarmıştır. İslam’ın oruç anlayışı insan fıtratına uygundur. Diğer dinlerde oruç, güneş takvimine göre tutulduğu için sabittir. Ancak İslam’da ay takvimine göre ramazan ayında tutulmaktadır. Bu ay her yıl farklı günlere denk geldiği için Müslümanlar her mevsimde oruç tutma imkânına sahiptir. Hinduizm ve Budizm gibi dinlerde de bazı yiyecek ve içeceklerden uzak durma ve perhiz nite­li­ğin­de oruç uygulamaları bulunmaktadır.28 Hinduizm, Budizm, Caynizm ve Sihizmde oruç günümüzdeki biçimiyle sadece din adamları sınıfını ilgilendiren bir ibadettir. Hinduizmde bazı oruçlar şunlardır: • Adak oruçları: Arzu edilen bir işin olması amacıyla peş peşe on beş gün tutulur. • Yıllık periyodik oruçlar: Her ayın birinci ve on beşinci günü tutulur. Tanrı Şiva’ya bağlı Brahmiler kendi mahalli aylarının on üçüncü günü yirmi dört saatlik bir oruç tutarlar. Caynizmde ibadet, din adamları tarafından yapılır. Bu rahipler hayatları boyunca bitkisel besinlerle beslenirler. Ancak soğan ve sarımsak yemezler. Kuşluk veya zeval vaktinde olmak üzere günde sadece bir öğün yemek yiyebilirler. Dilencilik, manevi arınma aracı olarak kabul edilir. Manastırlarda yaşayan Caynist rahipler bu geleneği yaşatırlar.29 Caynistler arka arkaya kırk gün oruç tutarlar.30 Sih dininde oruç, yoga ve keffaret gibi ibadetler yoktur. Onlara göre Tanrı’nın adını anmak ve düşünmek yeterlidir. Zerdüştlerde bilinen şekilde bir oruç ibadeti yoktur. Onlarda oruç yerine fiil, düşünce ve konuşmada hataya düşmemeye dikkat etmek şeklinde bir uygulama vardır.31 26 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 33, s. 414. 27 Bakara suresi, 183. ayet. 28 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Dinler Tarihi, s. 89. 29 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 33, s. 415. 30 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 489. 31 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi C 33, s. 415. 130 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ YAHUDİLİKTE ORUÇ Eski Ahit’te “Canlarınıza cefa edeceksiniz.” emrine göre oruç nefsi alçaltma vasıtası olarak kabul edilir. Yahudilerin farklı amaç ve niyetlerle tuttukları oruçlar vardır. Yahudilikte günahlara kefaret olması veya geçmişin kötü günlerinin hatırlanması veya ağıt yakılması amacıyla oruçlar tutulur. Bu oruçların en önemlileri şunlardır: Yom Kippur (Tövbe ve Kefaret Günü) orucu, tişri ayinin onuncu gününde tutulan kefaret orucudur. Bir yıl içinde yapılan hata ve günahların affedildiğine inanılan bu günlerde tutulan oruç, bir önceki gün güneşin batmasıyla başlar ve yirmi beş saat sürer. Bu süre içerisinde yiyecek, içecek ve cinsellikten tamamen uzak durulur. Yıkanmak, temizlik yapmak, deri giysi ve ayakkabı giymek o gün haramdır. Kudüs’teki Süleyman Mabedi’nin iki defa yıkılması anısına ab (ağustos ) ayının dokuzunda tutulan ve teşabeav orucu denilen oruçta da Yom Kippur orucunun kurallarına uyulur. Bu iki orucun dışındaki oruçlar, sabahın ilk ışıkları ile başlar ve güneşin batışına kadar devam eder. Yahudilikte bu oruçlardan başka, çeşitli amaçlarla tutulan oruçlar da vardır. Mesela, Yahudi ay takvimine göre 17 Temmuz’da Kudüs’ün Babillilerin eline geçişinden dolayı bir gün oruç tutulur (dördüncü ay orucu). HRİSTİYANLIKTA ORUÇ Hristiyanlıkta oruç anlayışı farklıdır. Genelde, Paskalya Bayramı’ndan önceki kırk günlük Lent Dönemi oruç zamanı olarak kabul edilmektedir. Fakat bu günlerde tutulan oruç, tamamen yemeden ve içmeden uzak durma şeklinde değildir. Hristiyanlar bu günlerde sadece bir öğün yemek yiyerek oruç tutarlar. Günün her anında hafif birtakım yiyecekler almaları mümkündür. Bunun dışında, Katolik mezhebine bağlı olanlar cuma, doğu kiliselerine bağlı olanlar ise hem çarşamba hem de cuma günleri et yemezler. Kırk günlük oruç zorunlu değildir. Zorunlu oruç, bu günler içinde sadece bir gündür. Bazı gruplar haricinde Protestan mezhebine bağlı olanlar, orucu kabul etmezler ve bu nedenle oruç tutmazlar. Monofizit Hristiyanlardan Süryani Kilisesi’nde yıllık oruçlar şöyle sıralanır: 1. Büyük oruç: Kiliselerce de kabul edilen kırk günlük Paskalya öncesi oruca yedi günlük elem haftası orucunun da eklenmesiyle tutulur. 2. Ninova orucu: Şubat ayınde tutulan üç günlük oruçtur. 3. Haziran başı perhizi: Üç gündür ve havarilerin orucu olarak kabul edilir. 4. Ağustos perhizi: Meryem Ana orucu olarak bilinir. 5. Aralık perhizi: 5-25 Aralık arasında Noel’e hazırlık amacıyla tutulur. Katolik Kilisesi’nde oruca başlama yaşı yirmi iken Ortodoks ve Süryani kiliselerinde on dört-on beştir. 131 İSLAM’DA ORUÇ İslami bir terim olarak oruç; “tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar geçen süre içinde yemek, içmek ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır.” Oruç tutan kişi, oruçlu olduğu süre içerisinde günah ve kötülüklerden uzak durmaya çalışır. Kişinin kendisini oruç yasaklarına karşı tutmasına “imsak”, vakit gelince orucu açmaya “iftar” denir. Bu yasaklar mazeretsiz olarak yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmaktır. Yasakları ihlal etmek ise cezayı gerektirir. Ayrıca İslam’da oruç tutmak için sahura kalkmak Hz. Peygamber tarafından tavsiye edilmiştir. İslam’ın beş temel esasından biri olan ramazan orucunu tutmak, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş herkese farzdır. Oruç bir irade terbiyesidir. İnsanları kötülüklerden korur. Onların merhamet duygularını geliştirir ve sağlıklarını korur. Oruç, nimetlerin kıymetini bilmeyi ve sabırlı olmayı öğretir. Farz, vacip ve nafile olarak üç grup olan orucu; hasta, yaşlı ve yolcu başka zamana erteleyebilirler. Oruç tutamayan yaşlılar ve iyileşmeleri mümkün olmayan hastalar imkânları varsa her gün için bir fidye verirler. (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 37, s. 414-425.) 6.ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara suresi 183. ayet.) “Kim inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” “Oruç bir kalkandır.” (Buhari, Savm, 2.) “Ve oruç tutuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Zira onlar oruç tuttuklarını insanlar görsün diye surat asarlar.” (Matta, 6/ 16.) “Kötülük zincirlerini açmak, boyunduruk bağlarını çözmek ve ezilmiş olanları hür olarak salıvermek. Benim seçtiğim oruç bu değil mi? Kendi ekmeğini aç olanla paylaşmak, yurtsuz düşkünleri kendi evine getirmek ve çıplağı görünce üstünü örtmek …. değil mi?” (İşaya, 58/7-8.) (Buhari, Savm, 7.) Yukarıdaki ayet, hadis ve Kitab-ı Mukaddes metinlerinden hareketle dinlerin oruca bakışını değerlendiriniz. 1.3. Hac Hac, İslam’ın beş şartından biri olup hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır. Gerekli şartları taşıyan her Müslüman’ın ömründe bir defa hacca git­mesi farzdır. Hac mevsimi dışında yapılan ziyaretlere ise umre denir. Kutsal mekân kavramı ve bu tür yer­lerin ziyareti, tarih boyunca bütün inanç­larda mevcut olmuştur. Kutsal mekân­ları ziyaretin sebebi o mekânın kutsiyetinin bahşedebileceği maddi, manevi ve ahlâki faydaları elde etmektir. Hac bütün din­lerin tarihten günümüze, değişik şekillerde de olsa taşıdığı önemli iba­detlerden biridir. Kutsal mekanlar kabileci, millî ve evrensel dinlerin hep­sinde ibadet maksadıyla ziyaret edilir.32 1.3.1. Hac Merkezleri İslam’ın hac merkezi Mekke’dir. Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadetevi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’ dir.”33 ayetiyle Kabe’nin kutsal mabed olduğu vurgulanır. Müslümanlar Kabe’yi tavaf edip Arafat’ta vakfe yaparak hac ibadetini yerine getirir. Ayrıca Kur’an-ı 32 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi C 14, s. 382. 33 Âl-i İmrân suresi, 96. ayet. 132 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ Kerim’deki “İnsanlar arasında haccı ilan et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan gelen yor­gun argın develer üzerinde kendilerine ait birtakım yararları yakından görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kur­banlık hayvanlar üzerine belli günlerde Al­lah’ın ismini anmaları (kurban kesmele­ri) için sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık on­dan hem kendiniz yiyin hem de yoksula, fakire yedirin; sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o eski evi tavaf etsinler.”34 ayetinden insanları hac yapmak üze­re Mekke’ye davet eden ilk peygamberin İbrahim olduğu anlaşılmaktadır. Hz. İb­rahim, haccın usüllerini tespit ederek Kâbe’nin her yıl ziyaret edilmesini sağlamış ve oğlu Hz. İsmail’i orada bırakıp Fi­listin’e dönmüştür. O tarihten sonra ge­len peygamberler ve ümmetleri de Kâ­be’yi ziyaret etmişlerdir. Araplar, Cahiliye Devrinde ellerini çırpıp ıslık çalarak ve çıplak olarak Kâbe’yi tavaf ederlerdi. DEĞERLENDİRELİM “…Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır…” (Âl-i İmrân suresi, 97. ayet.) “Kim Allah için hacceder, kötü sözlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahsız olarak) döner.” (Buhari, İman, 2.) Yukarıda verilen ayet ve hadis mealinin ışığında haccın önemini değerlendiriniz. Tevrat, bütün Yahudi erkeklerine yılda üç defa Kudüs’te Yahve’nin huzurunda bu­lunmayı emretmiştir. Bunlar Fısıh (Paskalya), Şavuot (Pentekost ) ve Sukkot (Çardaklar) bayramlarıydı.35 Yahudilikteki hac mekânlarını üç grup­ta toplamak mümkündür. 1- Kudüs ve çevresinde oluşmuş, tarihî özelliğe sahip ve Kitab-ı Mukaddes’in tarihi içinde orta­ya çıkan Ağlama Duvarı gibi mekânlar. 2- Genelde Celile’de bu­lunan, Talmut ve Kabala’da adı geçen bil­gelerin mezarları. 3- Diaspora (Filistin dı­şında Yahudilerin yaşadıkları merkezler.) 34 Hac suresi, 27-29. ayetler. 35 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 23/14, 34/23; 133 6.ÜNİTE Musa şeriatı öncesinde yaşamış önemli kişilerin başlarından geçen olaylarla ilgili olarak Eski Ahit’te zikredilen yerler da­ha sonra Yahudilik için özel mekânlar ol­muştur.36 Yeni Ahit’te haccın önemi ve anlamı pek açık değildir. Sinoptik İnciller, Hz. İsa’nın sadece bir de­fa Fısıh Bayramı’nda hac için Kudüs’e git­tiğini belirtirken Yuhanna İncili’ndeki ifadelerden Hz. İsa’nın hac merasimlerine düzenliolarakkatıldığıan­laşılmaktadır.37 Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın son Kudüs Ağlama Duvarı (Kudüs) yol­culuğu ile Tanrı’nın şehrine eskatolojik haccını gerçekleştirdiğine ve Tanrı’nın krallığını başlattığına inanılır. İlk Hristiyanlar Yahudilikte olduğu gi­bi Kudüs’teki mabedi ziyaret ediyorlardı.38 Daha sonraki dönemlerde Beytlehem’deki Hz. İsa’nın doğ­duğu mağara ve çarmıha gerildiği Golgota mevkii ziyaret yeri hâline gelmiştir. Kudüs’e yapılan haccın yanı sıra türbeleri, hatta manastırlarda yaşayan rahipleri ziyaret de bir tür hac olarak mütalaa ediliyordu. Diğer bir hac şekli de azizlerin ve şehitlerin mezarları üzerine yapılmış kiliseleri ziyaret etmekti. Roma’da iki büyük havarinin (Petrus ve Pavlus) ve imparatorluğun Hristiyanlara karşı bas­kısının sonucunda şehit edilen azizlerin cesetlerinin Avrupa topraklarında bulun­ması nedeniyle burası diğer merkezlere göre öne çıktı. İspanya’da Santiago de Compostela’da havarilerden Büyük Yakup’a atfedilen mezar önemli bir hac mer­kezidir. Kudüs, Roma ve Santiago de Compostela olmak üzere dünyada üç hac merke­zini “mukaddes sene” dolayısıyla ziyaret edenlere Katolik Kilisesi’nce endüljans verilmektedir. Dolayısıyla mukaddes se­ne ilan edilen yıllarda bu yerlere giden hacı sayısında be­lirli bir artış gözlenmektedir. Mesela Santiago için Aziz Yakup’a Hristiyan takviminde ayrılan gün olan 24 Temmuz eğer pazar gününe rastlarsa o yıl mukaddes kabul edilir. Hristiyanlıkta ikinci tür hac merkezleri dünyanın değişik yerlerinde Meryem’e at­fedilen kutsal mekânlardır. Santiago de Compostela (İspanya) 36 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 383. 37 Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2/13, 6/4, 7/2, 10/22, 11/54, 55. 38 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 383. 134 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ Hristiyanlığın Anadolu’da da ziyaret yerleri vardır. Bu mekânlar Hristiyanlık tarihi ve önemli şahsiyetleriyle bağlantılıdır. Pavlus’un misyonerlik gezi­leri esnasında dolaştığı yerler bugün ba­zı Hristiyanlarca ziyaret edilmektedir. An­takya bu yerlerden biridir. Pavlus, Petrus ve Barnaba burada Hristiyanlığı yaymış­lar, Antakya Kilisesi beş büyük kilise arasında yer almıştır. Di­ğer bir kutsal mekân da Efes’tir. Pavlus Efes’te kalarak Hristiyanlığı yaymaya ça­lışmış, Havari Yuhanna ise burada yaşa­mış ve ölünce buraya defnedilmiştir.39 BİLGİ KUTUSU İncil’de Hz. İsa’nın haccı şöyle anlatılır: “Ve İsa Allah’ın mabedine girdi, bütün mabette alışveriş edenleri dışarı attı; sıralarını masalarını ve güvercin satanların iskemlelerini devirdi. Ve onlara dedi: “Benim evime duaevi denilecek.”(İsaya, 56/7.) yazılıdır; fakat onu haydut ini yapıyorsunuz. Ve mabette kendisine körler ve topallar geldiler. İsa onları iyi etti.” (Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21/12-14.) Hinduizmde de hac yerleri Benares ve Ganj Nehri’dir. Ayrıca tanrı Vişnu ve Şiva’ya adanan büyük mabetler de hac merkezi olarak kabul edilir. Bu hac merkezlerine bir Hindu durumuna göre yılda birkeç sefer gider.40 Budizmde hac ziyareti, Buda’ya ait me­kânlarla ondan kalanların bulunduğu yer­lere yapılır. Bod­hi Gaya Hindistan’da Budistlerin en önem­li hac yeridir. Bunun dışında hac için ziya­ret edilen yerler; Nepal’deki Buda’nın doğum yeri Ganj Nehrin’de hac ibadeti yapan Hindular olan Lumbini, Buda’nın ilk vaazını yaptığı Benares’deki Geyik Par­kı ve Buda’nın öldüğü yer olan Kuşinagara’dır. Taoizm ve Konfüçyanizmde hac merkezleri kutsal kabul ettikleri yüksek dağlarda kurulan eski tapınaklardır. Bu dinlerin mensupları ayrıca Budistlerin hac merkezlerini de ziyaret ederler. Japon inançlarına göre dağlar, tanrıla­rın yurdudur ve bundan dolayı dağ tepe­leri yüzyıllardır hac yeri olmuştur. Japon geleneğinde hem Şinto’ya hem Budizme ait çeşitli hac yer­leri vardır. İse’deki tapınak Şintoizmin en yüce ilahına adanmış Şinto hac yeridir. Sihler aslında hacca karşı çıkmakla beraber dinsel merkezleri olan Amritsar’da bulunan kutsal Altın Tapınak, dünyadaki bütün Sihlerce ziyaret edilmektedir.41 39 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 383. 40 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s. 271. 41 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 381. 135 6.ÜNİTE 1.3.2. Hac Yapma Şekilleri İslam’da hac ibadeti, Kurban Bayramı günlerinde Kâbe’yi tavaf etmek, Arafat’ta vakfe yapmak ve Kâbe civarındaki kutsal yerleri ziya­ret ederek yapılır. Bir Müslüman hac yolculuğuna çıkmadan önce varsa borçlarnı öder, günahlarından tövbe ederek yola çıkar. Mekke yakınlarındaki Mikât denilen harem bölgesindeki giriş yerlerine gelince gerekli temizlik yapılır, gusül veya abdest alınır. Arefe günü vakfenin yapıldığı Arafat Dağı (Mekke) Bundan sonra, erkekler elbiselerini çıkarırlar ve ihram denilen iki parça beyaz örtüye bürünürler. Başları açık ve ayakları çıplak olur. Kadınlar ise normal elbiseleriyle ih­rama girerler. Sonra, “Allah’ım! Senin rızan için haccetmek istiyorum, bana kolaylık ver ve haccımı kabul eyle.” diyerek hacca niyet eder ve telbiye getirirler. Harem denilen yasaklı bölgeye girdikten sonra ihramın yasaklarına uyarlar. Mekke’ye varınca, ilk tavaf (kudüm tavafı) için hemen Kâbe’ye gidilir. Hacerü’l-Esvet se­lam­lanır ve tavafa başlanır. Tavaf esnasında çeşitli dualar okunur. Kâbe’nin etrafında sola doğru ye­­di defa dönmek suretiyle ilk tavaf tamamlanır. Tavaftan sonra Makam-ı İbrahim’in önünde iki re­kât namaz kılınır. İlk tavaf yapıldıktan sonra tekrar Hacerü’l-Esvet’in önüne gelinir ve Hacerü’l-Esvet selamlanır. Sonra, sa’y et­mek için Safa Tepesi’ne gidilir. Kâbe’yi görecek kadar bu tepenin yüksek bir yerine çıkılır. Gerekli dualar okunur ve sa’ya başlanır. Sa’y görevi, yedi defa Safa ile Merve tepeleri arasında gidip geli­nerek Merve Tepesi’nde tamamlanır. Sa’y yaparken tavafta olduğu gibi çeşitli dualar okunur. Safa ve Merve arasında yapılan sa’y (Mekke) Haccın farzlarından olan vakfe görevini yapmak için, arife günü Mekke’den Arafat’a gidilir. Arafat’a varınca herhangi bir yerde bir süre bekleyerek vakfe görevi tamamlanır. Vakfe yaparken yine dualar okunur ve günahlardan tövbe edilir. Sonra, aynı gün Müzdelife’ye hareket edilir. Kurban Bayramı’nın birinci gününün sabahında Müzdelife’deki vakfe 136 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ görevi tamamlanır, güneş doğmadan Mina’ya gidilir. Mina’da şeytan taşlama görevini yerine getirdikten sonra tıraş olup ihramdan çıkılır. Kadınlar saçlarının ucundan biraz keserek ihramdan çıkarlar. Ardından biri dışında, ihram yasakları sona erer. Daha sonra, bayramın ilk günü veya ikinci, üçüncü günlerinden birinde Mekke’ye gidilir ve farz olan ziyaret tavafı yapılır. Böylece, hac görevi ta­mamlanmış olur.42 NOT EDELİM Hristiyanlıkta bir kimsenin hac yapması için hayatında herhangi bir muayyen zaman yoktur. Ancak Kudüs’e gidiş genellikle geç yaşlarda gerçekleşmektedir. Kudüs’e varan kişi, artık hayatında önemli bir işi yerine getirdiğini hisseder. Hz. İsa’nın ölüp dirildiği yere Yahudiler, Tevrat’ta yılda üç defa, yapılması emredilen hacca her zaman gereken önemi göstermemişlerdir. Fısıh, Sukkot ve Şavuot bayramlarında hac yapmaları istenmişti. Miladi 70 bakınca kendisi de Kudüs’te ölmeyi arzular. yılında Süleyman Mabedi’nin yı­kılışından sonra mabetle ilgili hac artık yapılmadı. Ancak Yahudilerin kutsal top­raklara yönelik ziyaretleri devam etti. Geç­mişle ilgili hatıralar, o topraklara yeniden dönme özlemi ve Yahudi büyüklerinin ora­ lardaki kabirleri Yahudileri o bölgeye çe­kiyordu. Kudüs’te Süleyman Mabedi’nden geriye kaldığına inanılan “Ağlama Du­varı” önemli bir ziyaret mahalli oldu. Orayı ziyaret edip dua ederek hac yapmaya başladılar. Kudüs haccından dönen kimseye bu sıfat ve- Günümüzde Yahudiler belli günlerde bu tür yerleri ziyaret eder, bu ziyaretle­rin şans getireceğine, talihsizliklere iyi ge­leceğine inanırlar. Hac mahallerinde dua edilir, adaklar adanır, bazen de istekler kâğıda yazılıp bırakılır. Ağlama Duvarı ve­ya Süleyman Mabedi’nin batı duvarı dı­şındaki ziyaret merkezlerinde azizlere yalvarılıp onların şefaatçi olmaları istenir.43 Hinduizmde hac Benares’i zi­yaret etmek ve Ganj Nehri’nde yıkanmak, ölümden sonra yeniden dünyaya gelişte daha mutlu olma ümidini vermektedir. Yıkandıktan sonra hac göre­vini ifa etme yanında kutsal mekânın çev­resinde dönmek de (tavaf) haccın unsur­larından biridir. Ermenice “mahdesi” kelimesi, “ölümü ve aynı zamanda Kudüs’te Paskalya Bayramı’nda yakılan kutsal ateşi gören kimse” anlamındadır. rilmektedir. Rus hacıları da Kudüs’e beyaz kefen götürür, Hz. İsa’nın vaftiz olduğu Ürdün Nehri’nde bu kefenleri sarınarak yıkanırlar. Diğer doğu Hristiyanları ise beyaz kefenleri Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği cuma günü onun mezarına koyarlar. Genelde gruplar hâlinde Kudüs’e gidip dönen hacılar, dönüşlerinde bu görevi tamamladıkları için kilisede şükran duaları yapar, Kudüs’ten getirdiklerini dağıtırlar. İlk Hristiyanlar Yahudilikte olduğu gi­bi Kudüs’teki mabedi de ziyaret ediyorlardı. Hris­tiyanların hac geleneği de hemen hemen birbirinin ay­nıdır. Ha­cılar, günahlardan arınmak için önce Ürdün Nehri’nde suya dalarlar. Sonra, sırayla İ­sa’nın ha­yatının geçtiği önemli yer­lere ziyarette bulunurlar. İncillerden parçalar okur, tövbe eder ve ölümü düşünürler. (Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 91; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 384.) 42 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi s. 92. 43 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 233. 137 6.ÜNİTE Taoizm ve Konfüçyanizmde inananlar ise sonbaharda gerçekleştirilen hac sırasında kırmızı veya sarı renkli elbiseler giyen hacı adayları buhur çubukları ve kâselerini taşıyarak on beş kişilik gruplar hâlinde sessizce meditasyon yaparlar. Sadece bitkilerle beslenirler, uzun yolculuk esnasında tövbe ederler. Hac mahallerine vardıklarında ise yıkanıp temizlenerek tapınırlar. Evlerine dönünceye kadar ibadet ve riyazete devam ederler.44 1.4. Sadaka Sadaka, Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etme, iyilik ve ihsanda bulunmaktır.45 İslam dini ayet ve hadislerde sadaka vermeyi teşvik etmiştir. Müslümanlar zekât ve sadaka gibi ibadetlerle fakir ve muhtaçları gözetirler. Kur’an-ı Kerim’de bildirildiğine göre zekât ve sadaka Yahudilik ve Hristiyanlıkta da emredilmiş bir ibadettir. Mesela İsrailoğullarına yüce Allah, “Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.”46 şeklinde hitap etmiştir. Hz. İsa ise beşikteki mucizevi konuşmasında Allah’ın namazı kendisine emrettiğini şöyle ifade etmiştir: “Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”47 Tevrat ve İncillerde de sadaka vermek emredilmiştir: Mesela bu konuda Tevrat, “Ve eğer kardeşin fakir düşer ve senin yanında zayıf düşerse ona yardım edeceksin.”48 der. İncil’de ise “Fakat sadaka verdiğin zaman, sağ elin sol elinin ne yaptığını bilmesin de.”49 şeklinde emredilmektedir. Yahudilikte ilk dönemlerde sadakalar düzenli bir şekilde Beytü’l-Makdis’in zekât sandığına ödenirdi. Miktarı öşür(1/10 oranında) olan bu zekâtlar belirli yerlere verilirdi. Daha sonraları bu durum terk edildi. Ancak bu emir, ferdi olarak göz önünde bulundurulmaktadır. Hristiyanlıkta da günümüzde uygulama değiştirilerek oruç günlerinde yemeklerini başkalarıyla paylaşmak şeklinde yerine getirilmektedir.50 Hristiyanlar, zekât ve sadakanın günahlara keffaret olduğuna inanırlar. DEĞERLENDİRELİM “Onların mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” (Zâriyât suresi, 19. ayet.) “ Siz, Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine verir.” (Sebe suresi, 39. ayet.) “Kim fakire verirse onun eksiği olmaz; fakat kim ondan göz çevirirse o çok lanet alır.” (Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Meselleri, 28/27.) “Sadakan gizlide olsun; gizlide gören baban da sana ödeyecektir.” (Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6/3.) Yukarıdaki Kur’an-ı Kerim ayetlerini ve Kitab-ı Mukaddes metinlerini değerlendiriniz. 44 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 384. 45 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 568. 46 Bakara suresi, 43. ayet. 47 Meryem suresi, 31. ayet. 48 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 25/35 49 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6/3. 50 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 496. 138 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ 1.5. Kurban Kurban; tapınılan tabiatüstü varlık veya varlıkla­ra yakınlaşma, şükran duygularını ifade etme, bir şey isteme ya da günahlara ke­faret olması gibi niyetlerle sunulan varlık ve nesnelerdir. Tabiatüstü bir güce su­nulan nesnelere genel anlamda takdime adı verilirken kurban kelimesi özellikle öl­dürme veya boğazlama yoluyla sunulan­lar için kullanılmaktadır. İslam’a göre kurban, ibadet maksadıyla belli vakitte uygun şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Ayrıca bu şekilde kesilen kurbana udhiye de denir. Kurban kesmenin vakti, Kurban Bayramı’nın ilk üç günüdür. İslam’da bunun dışında adak ve akika gibi kurban çeşitleri de vardır. YORUMLAYALIM “Her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır. Şu hâlde yalnız ona teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!” (Hac suresi, 37. ayet.) “O halde Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes.” ( Kevser suresi, 2. ayet.) “Kimin hâli vakti yerinde olup da kurban kesmesse, namazgâhımıza yaklaşmasın.” Yukarıdaki ayetleri ve hadisi yorumlayınız. (İbn-i Mace, Adahi, 2.) İslam dininde kurban, Allah’ın herhangi bir maddi veya manevi ihtiyacını karşılamak için kesil­mez. Çünkü Allah’ın insanların malına ihtiyacı yoktur. Bu konuda Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöy­le buyurÈ ÈǼÈȇǺÌ Èdz “Elbette kurbanlarınızın ne etleri ne maktadır: ... ǶÌ ǰÉ ǼÌ ǷÊ ȃȂÈ ǬÌ ōƬdzơǾÉ ÉdzƢÈǼÈȇǺÌ ǰÊ ÈdzȁÈ ƢǿÈ ƙÉ ƢǷÈ ƽÊ ȏَ اȁÈ ƢȀÈ ǷÉ ȂƸÉ ÉdzÈَّهƅơDZƢ de kanları Allah’a ulaşır; sizden o­na ulaşan, ancak takvadır.”51 Bu ayette ifade edildiği gibi kurban kesen kişinin sadece ibadeti Allah’a ulaşmaktadır. Tevrat ve İncillerde de kurban ile ilgili hükümler mevcuttur. Yahudilikte kurban uygulaması iki şekildedir. Bunlar Hz. Musa şeriatında uygun görülen hayvanları bo­ğazlamak suretiyle sunulan kanlı kurban­lar ile çeşitli yiyecek, su ve şarap gibi içe­ceklerin takdim edilmesi şeklindeki kan­sız kurbanlardır. Yahudilikte kurban, Tanrı’ya bağlılığın bir işareti ola­rak ve onun lütuf ve affını elde etmek niyetiyle bazı hayvanların veya yiye­ NOT EDELİM ceklerin bir mezbaha üzerinde tamamen ya da kısmen yakılarak yok edilmesin­ “Kabul olunasınız diye sığırlardan, koyunlardan yahut keçilerden kusursuz bir den ibarettir. Tarihi, Hz. İbrahim’e kadar erkek takdim edeceksiniz.” götürülen kurban, Yahudilikte en önemli (Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 22/19.) 51 Hac suresi, 37. ayet. 139 ibadetti. Keffaret, adak, esaretten kurtuluş 6.ÜNİTE yıl dönümü gibi çok farklı amaçlarla kurbanlar günlük, haftalık, aylık, mevsimlik ve yıllık olarak sunulmaktadır.52 Ancak 70 yılında mabet Romalılar tarafından yıkıldıktan sonra Yahudiler kurban ibadetini askıya aldılar.Günümüzde Yahudiler arınmak için horoz ve tavuk kurban edip etlerini fakirlere dağıtırlar.53 Hz. İsa zamanındaki kurban uygulama­ları Ahdi Atik’e dayandırılmaktaydı.54 Hz. İsa’dan sonra Hristiyanlıkta İsa’yı merkezîleştiren farklı bir kurban anlayışı gelişti­rilmiştir. Bu uygulama­lara rağmen İsa’nın çarmıha gerilmesi ve diriltilmesi inancının ardından Hristiyan­lık Yahudilikten ayrı bir din mahiyeti kazanmaya başlamıştır. Ni­tekim Hristiyan geleneğinde İsa’nın, havarileriyle yediği son akşam yemeğinde dökülen kanının, insanla­rı Tanrı ile barıştırdığına inanılmıştır.55 İncillerdeki “İsa’nın kanı birçoklarının günahının bağışlanması için döküldü”56 ve Pavlus’un mektuplarındaki “Günah için bir kurban.” ve “Tanrı’ya kurban.” şeklindeki ifadeleri, Hz. İsa’­yı insanlığı asli günahtan kurtaran bir kurban57 olarak gören inanca esas teşkil etmiştir. Böylece Hristiyan ilahiyatında İsa’nın haç üzerindeki ölümünün tek başına yeterli ve diğer kurban sunma fiillerini faydasız kılan bi­ricik kurban olduğu inancı kabul edilmiştir. Hristiyan anlayışında İsa’nın kendisi ilk ve son kurban olarak Ahd-i Atik’in kurban sistemini iptal etmiştir.58 Dolayısıyla kurban kesmeye gerek kalmamıştır. Pazar günleri ve Paskalya Bayramı’nda yapılan ekmek şarap ayini kurbanın yerini almıştır. Eski İranlılar, tanrılara kurbanlar, çeşitli bitkiler ve haoma içkisi sunmuşlardır. Zerdüşt, hayvan kurbanını yasaklayarak Ahura Mazda’ya adak ve şükürler kurbanını telkin ettiyse de ölümünden sonra canlı kurban âdetine geri dönülmüştür. İranlılar adak ve şükranlarını Hürmüz’e, diğer takdimlerini de kötülüğü engellemesi için Ehrimen’e arz ederlerdi. BİLGİ KUTUSU Geleneksel Türk inancında ölmüş ataları tazim ve onlar için kurbanlar sunma âdeti önemlidir. Yer altı âlemi, genellikle korkunç ve kötü ruhların yaşadığı yerdir. Yer altında ölü ruhlarının bulunduğuna da inanılır. Erlik Kaan emrindeki bu ölü ruhları, yaşayanların ruhlarını kapmak ister, hastalık saçarlar. Bazı bölgelerde, kötü ruhun baskısı altında bulunan kimseyi kurtarmak için kara renkli bir hayvan kurban edilirdi. Tarihî kaynaklar her yıl düzenli olarak yapılan resmî dinî törenlerden söz eder. İbadetin özünü kurban merasimi teşkil eder. En makbul kurban attır. Doğan güneş ve geceleyin ay ululanırdı. Kansız takdimlerde ise bazı gıda maddeleri sunulurdu. (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 535.) 52 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 26, s. 435. 53 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 95. 54 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8/4. 55 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 26, s. 435. 56 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 2/26. 57 Kitab-ı Mukaddes , Efesliler, 5/2. 58 Kitab-ı Mukaddes, İbraniler, 10/5-10. 140 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ Eski Çin dinlerinde tanrılara ve ölen ataların ruhlarına onları memnun etmek ve ilâhî lutuflar elde etmek amacıyla evcil olan veya olmayan hayvanlar kurban edilir. Hububat, mayalandırılmış içki, çeşitli yiyecekler ve ipek gibi takdimler sunulurdu. Hinduizmde kurban, insanları kurtuluşa götüren yollardan biridir. Brahmanlar Döneminde, kozmik gücü meydana getirdiğine inanılan, yaratılışın sırrı ve kâinatın devamının anahtarı olarak kabul edilen kurban merasimi, rahiplerin nezaretinde gerçekleştirilirdi. Vedalar Döneminde günlük merasimler ateşte yakılan takdimeleri, kutsal soma içkisini yere dökmeyi, atalara, yer tanrılarına ve ruhlara yiyecek takdimlerini ihtiva ederdi. Aylık takdimler, yeni ay ve dolunayda çeşitli tanrılara, özellikle fırtına tanrısı İndra’ya sunulan pastalar ve yiyeceklerdi. Rahipler tarafından kefaret niyetiyle ve ilkbaharın başlangıcında bolluk düşüncesiyle yağmurlu mevsim ve serin kış beklentisiyle bir yılda üç defa olmak üzere mevsimlik kurbanlar sunulurdu. Budizm ve Caynizmde “Ahimsa” (Hiçbir canlıyı öldürmemek.) prensibi ve tenasüh inancı gereği canlılar kurban edilmemektedir. Ancak her iki din mensupları mabetlerinde tütsü, mum, buhur, yiyecek ve içecekler takdim ederlerdi. Japon dini Şintoizmde kurban ve takdimler; tanrılara ve ölülere, onların öfkesini yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağlamak veya günahlara kefaret düşüncesiyle sunulurdu. Erken dönemlerde uygulanan insan kurbanlarının yerini sonradan hayvan kurbanları almıştır. Günümüzde pirinç ve pirinç şarabından oluşan yemek takdimleriyle elbise ve mesken dahil üç asli ihtiyaca tekabül eden her şey kurban olarak sunulmaktadır.59 1.6. Kutsal Günler, Geceler ve Bayramlar Her dinin kutsal gün, gece ve bayramları vardır. İlahî dinlerde bu kutsallık ya doğrudan dinin bir emri gereği atfedilir ya da peygamberlerin hayatında doğum, hicret ve vefat gibi bazı dönüm noktalarını ifade eder. İnananlar için bu kutsal vakitler önemli birer fırsat olarak kabul görülür. Çeşitli ibadet, kutlama ve anma törenleriyle en güzel şekilde değerlendirilir. İlahî olmayan dinlerde de aynı şekilde din kurucularının hayatında meydana gelmiş önemli safhalar, kutlanan bu gün, gece ve bayramların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kutsal gün ve gecelerin en açık örnekleri İslam’da görülür. Cuma günü, Regaip, Mevlit, Miraç, Berat kandilleri ve Kadir Gecesi bunların başında gelir. Bunlardan Berat Kandili hariç, diğerleri Hz. Muhammed’in hayatı ile ilgilidir. Berat Kandili ise tövbe ve ba­ğış­­lanma gecesi olarak kabul görmüştür. Bu gecede yapılan samimi ibadetlerin, tövbe ve istiğfarların kabul edile­ceğine inanılır. Kandil gecelerinde camilerde mevlit okunur. 59 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 26, s. 434. 141 6.ÜNİTE Aşure Günü de çeşitli etkinliklerle anılan günlerdendir. Bu gün ve gecelerden sadece cuma günü ve Kadir Gecesi Kur’an’da zikredilmiştir. Özellikle Kadir Gecesi’nde Kur’an-ı Kerim’in indirildiği ve bin aydan daha hayırlı olduğu açıkça ifade edilmiştir: “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”60 İslam’da bütün Müslümanların ortaklaşa kutladığı iki bayram vardır. Bunlar, Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır. Ramazan ayında oruç tutan Müslümanlar, bu ibadeti tamamlamış olmanın sevinciyle üç gün bayram yaparlar. Topluca kılınan bayram namazından sonra birbirleriyle bayram­laşırlar. Ramazan Bayramı’ndan iki ay on gün sonra Kurban Bayramı kutlanır. Hac ibadeti de bu bayramda yerine getirilir. Kurban Bay­ramı dört gün sürer. NOT EDELİM Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın doğumu, ölümü, dirilmesi ve göğe yükselmesi olaylarını anmak için kutlanan iki tane önemli bayram bulunmaktadır. Bunlara Noel ve Paskalya adı verilmektedir. Kutsal günleri pazar günüdür. Bu gün kilisede evharistiya ayini icra edilir. İslam’da bayramlar, toplumsal kaynaşma, dayanışma ve paylaşmanın vesilesidir. Bay­ ramlarda dargınlar barışır, muhtaç olanların ihtiyaçları giderilir, sevinçler paylaşılır. Bu ba­ kımdan bayramların Müslüman topluluklarda ayrı bir yeri vardır. Yahudilikte en önemli kutsal günler, RoşHaşana ve Yom Kippur günleridir. Roş-Haşana, Yahudi takvimine göre dinî yılbaşıdır. Bir yıllık kader bu yılbaşında belirlenir. Eylül-ekim aylarında başlar, iki gün kutlanır. Yom Kippur ise Roş-Haşana’nın ikinci gününden itibaren on gün süren kefaret günleridir. Roş-Haşana da belirlenen bir yıllık kader , bu günde mühürlenerek tamamlanır. Cumartesi de Yahudilerce kutsaldır. Sinagogta haftalık ibadet yapılır. Yahudilikte, kutsal kitap Tevrat’ta yapılması emredilen üç tane dinî bayram vardır. Bunlar, Fısıh, Sukkot ve Şavuot bayramlarıdır. Fısıh:Yahudilerin Mısır’dan çıkışları anısına kutlanan bir hac bayramıdır. Mart-nisan ayları arasında sekiz gün sürer. Bu bayramın özelliği, bayram süresince mayalı yiyecek yenmemesidir. Şavuot: Tevrat’ın Tanrı tarafından Yahudilere verilişini kutlama bayramıdır. Haftalar Bayramı olarak da bilinen Şavuot, haziran-temmuz aylarında kutlanır. Sukkot: Yahudilerin Mısır’dan çıktıktan sonra kırk yıl çölde dolaşmaları anısına yapılan bir bayram olup sekiz gündür. Eğlence yönü ağırlıklı bir bayramdır. Yahudiler Sukkot Noel: Tanrı’nın oğlu olarak kabul edilen Hz. İsa’nın dünyaya gelişini, Ürdün Nehri’nde vaftiz oluşunu anmak için kutlanır. Katolik ve Protestanlar Noel’i 25 Aralık, Ortodokslar ise 6 Ocak tarihinde kutlarlar. Hristiyanlar, Noel’de ayin yaparlar, ilahiler okurlar ve birbirlerine hediyeler verirler. Ayrıca bu bayramda, hastaneleri ve kimsesiz çocuk yuvalarını da ziyaret ederler. Noel ağacı ve Noel Baba, bu kutlamaların en önemli özelliklerindendir. Hristiyanlar, evlerini Noel ağaçlarıyla süslerler. Paskalya: Hz. İsa’nın öldükten sonra dirilişi anısına kutlanan bir bayramdır. Bu bayramın öncesinde kırk günlük bir tövbe ve perhiz zamanı bulunmaktadır. Bu kırk günlük sürenin son cuma günü Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği gün olarak anılır ve bu gün yoğun ibadetlerle geçirilir. Cumadan iki gün sonraki pazar günü ise Paskalya, yani Hz. İsa’nın diriliş günü olarak kutlanır. Baharda kutlanan Paskalya döneminin tarihi değişken olduğu için kesin tarih kilise yetkilileri tarafından her yıl yeniden belirlenir. Bunların dışında Meryem Ana Günü, Haç Yortusu gibi bayramlar kutlanmakta dır. (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 5, s. 258.) 60 Kadir suresi,1-3. ayetler. 142 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ Bayramı’nda evlerinin bahçesine bir çadır kurarlar ve onu ağaç dallarıyla süslerler. Çadırlarda millî oyunlar oynarlar.61 Hinduizmde kutlanan pek çok bayram vardır. Bunların kutlanış şekli ve zamanı bölgeden bölgeye değişir. Günümüzde Hindistan hükümetince resmî tatil ilan edilen on altı bayram vardır.62Ay takvimi esas alındığından bayram günleri her yıl farklılık arz eder. Mesela Chaitra, mart-nisan aylarında kutlanan yılbaşı bayramıdır. Eğlence ve hediyeleşme ağırlıklı bir bayramdır. Budizmde de birçok bayram ve festival vardır. Bunların bir kısmı dinî bayramlardır.63 Mesela aralık ayında Buda’nın aydınlanmaya ulaşması, şubatta ise Buda’nın nirvanaya ulaşması bayram olarak kutlanmaktadır. Bu bayramda, bütün Budistler çocuklarıyla birlikte mabetlere ve kutsal yerlere doluşurlar ve yoğun bir şekilde ibadet ederler. Ayrıca caddeleri de süslerler. Sih dininde de Nanak’ın doğum ve ölüm günleri gibi bazı kutsal günler vardır. Hindistan’da kutlanan çeşitli bayramlar da Sihler tarafından kutlanır.64 Şintoizmde neyin ne zaman ve nasıl yapılacağı kurallara bağlanmıştır. Bağlayıcı olan bu kurallara “töre” denmektedir. Töreler, Japon kültürünün nesilden nesile aktarılmasını sağlamaktadır. En büyük bayram, tanrıyı çağırmak ve ona hizmette bulunmak anlamında “Matcuri”dir. Genellikle bu bayramdan önce üç gün oruç tutulur. 2. Dinlerde İbadet Yerleri İbadet yeri denilince ibadet etmeye mahsus yapı, bina ve tapınak akla gelir. Bu mekânlara “mabet” denir. Mabet, genelde bütün dinlerin ibadet ma­hallini ifade etmektedir. Özelde Müslüman mabedi için cami veya mescit kullanıl­maktadır. Dinin temel unsurlarından biri olan ibadet, genelde bir mekânda yapıldığı için mabetlere ihtiyaç duyulmuştur. Bü­tün dinlerin mabedi ifade eden kelime veya kavramları ve kendilerine has mabet anlayışları vardır. Mabetler ilk dönemlerdeki açık alanlardan basit ve küçük yapılara, zamanla büyük ve geniş binalara kadar gelen bir gelişme ve deği­şiklik arz etmektedir.65 Kur’an-ı Kerim’e göre yeryüzündeki ilk ibadet ye­ri, Mekke’deki Kâbe’dir.66 Kâbe, aynı zamanda Müs­lümanların da kıblesidir. Kâbe’den sonra İslam’da ibadet yerleri için kullanılan ilk kelime mescittir. Bunun dışında musalla, namazgâh ve cami kelimeleri de Müslümanların ibadet yerini ifade etmek için kullanılır. İslam’da ibadet yerleri için kullanı­lan kelimelerden biri de “musalla” veya “namazgâh”tır. Musalla, Resulullah Döneminde bayram ve cenaze namazı kı­lınan yerler için de kullanılmıştır. Farsçada yol boylarındaki üstü açık mescitlere namazgâh denilmiştir. Namazgâh bir ka­sabanın bütün halkını bir araya toplayan geniş sahadır. Pek çok namazgâhta hut­be okumak ve namaz kıldırmak için ya­ pılmış minber ve mihraplar vardır.67 Mescitlerin ve camilerin, belirli fonksi­yon­la­rına gö­­re isimlendirilmiş bazı bölümleri vardır. Bun­ lar; mih­rap, minber ve vaaz kürsüsüdür. Na­­­­maz kıldırır­ken i­ma­­mın durduğu yere mihrap, hutbe oku61 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 241. 62 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 301. 63 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 333. 64 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 380. 65 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 276. 66 Âl-i İmrân suresi, 97. ayet. 67 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 279. 143 6.ÜNİTE nan yere minber ve vaaz verilen yere de vaaz kürsüsü denir. Ayrı­ca bazı camilerde müez­zin mahfili, cemaate vaktinde yetişemeyenler için son cemaat yeri, sultanların inşa ettirdiği camiler­de sultanların namaz kılmaları için ayrılan hünkâr mahfili bulunur. Ezan okunan minare­ler­ve abdest alınan şadırvanlar da cami­leri tamamla­yan yapı­lar­dır. Sultanahmet Camii (İstanbul) Hinduizmde mabet yapımı ve içlerine tanrıların suretlerinin konulması Upanişatlar Döneminin sonrasına rastlar. Yoğun olarak 7. yüzyıldan sonra yapılmaya baş­lanan ve tanrıların ikamet mahalli olan mabetler aynı zamanda insanların tan­rılarla bir araya geldiği, onları ziyaret edip çeşitli takdimelerde bulunduğu yerlerdir. Hinduizmde ibadet ferdî olup pek çok evde ibadet için tahsis edilmiş özel bir oda veya bir köşe vardır. Mabetlerin esas kısmı, içine tanrının suret veya sembolünün konulduğu, “vimona” adı verilen kutsal mekândır. Hint mabetleri birer ziyaret (hac), günahlardan arınma ve dinî temizlik yeridir. Şintoizmde ayin merkezi de olan tan­rıların ikamet yerine, “jinja” veya “jinsa” (tanrıevi) denilmekte, ayrıca “miya” ismi de kullanılmaktadır. Sayıları bazen yüz binlerle ifade edilen mabetler genellikle yol kenarlarında, fabrika köşelerinde veya binalar blokunun tepesinde bulunan kü­çük ve sade ağaç yapılardır. Şintoizmde en eski ve en meşhur mabet, milattan önce 4. yüzyılda İse’de Güneş Tanrıçası Amaterasu adına yapılmış olan millî mabettir.68 68 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 278. 144 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ BİLGİ KUTUSU YAHUDİLİKTE İBADET YERLERİ Sade ve göçebe bir hayat yaşayan Yahudi ataları, dinî vecîbelerini yerine getirebilmek için her konakladıkları yerde veya önemli gördükleri mahallerde birer mezbah (altar) yapmışlardır. Hz. Musa, kavmini Mısır esaretinden kurtardıktan sonra onlarla çölde kırk yıl ortak bir hayat sürmüştür. Tanrı’nın talimatıyla yine Tanrı’nın ikâmeti ve ibadet- Yahudilerin ibadet ettikleri Ağlama Duvarı (Kudüs) lerin ifası için bir mesken (mişkan) “toplanma çadırı” yapılmıştır. (Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 33/7-11. Sayılar, 12/4-12.) Yahudilikte en kutsal yer, Süleyman Mabedi’nin inşa edildiği Kudüs’tür. Kudüs’te İsrailoğullarının ortak ibadet merkezi olan Süleyman Mabedi, Hz. Süleyman tarafından inşa edilmiştir. Yahudilerin Romalılara karşı ayaklanıp yenilmeleri üzerine Romalılar tarafından mabet tamamen yıkılmıştır. Mabetten sadece Ağlama Duvarı da denilen batı duvarı günümüze kadar ulaşmıştır. Mabedin yıkılışının ardından onun yerini artık sinagoglar almıştır. Sinagogların belli bir mimari yapı özelliği yoktur. Bölgeye göre yapı şekli değişiklik gösterir. Sinagogun, camilerde olduğu gibi, bir kutsallığı vardır. Sinagoglarda resim ve heykel bulunmaz. Çünkü, bunların bulunduğu yerde ibadet yasaktır. Sinagoga uygun kıyafetle ve baş örtülü olarak girilir. Başı açık olarak girmek, Tanrı’ya saygısızlık kabul edilir. Bunun için Yahudi erkekleri “kipa”denilen takke benzeri bir şey giyerler. Kadınlar da başlarını örterler. HRİSTİYANLIKTA İBADET YERLERİ Hristiyanlığın başlangıçta bir ibadet yeri yoktu. Baskı nedeniyle ilk Hristiyanlar ibadetlerini gizli yerlerde yapıyorlardı. IV. yüzyılda Hristiyanlık, Romalılar tarafından serbest bırakılınca ibadet yerleri inşa edilmeye başladı. Hristiyanlığın başlıca ibadet yeri kilisedir. “Şapel” kelimesi de mahalli bir kilise veya katedral dışında hapishane, şato yahut gösterişli bir bina içerisindeki ibadet yerlerini ifade eder. Daha geniş bir kilise içerisindeki özel ibadet yerine de şapel denilir. Bir piskoposluk bölgesinde kurulan ve çok sayıda görevlisi bulunan, sıradan bir kiliseden daha büyük olan binalara ise “katedral” adı verilir. Kilise ve katedrallerin birçok ortak özelliği vardır. Bu ibadet yerlerinin ana giriş kapısı, doğu tarafındadır. Girişin tam karşısında vaftiz, günah itirafı ve nikâh gibi törenlerin yapıldığı mihrap yer alır. Rahibin Hristiyan Doğuş Kilisesi (Filistin) konuşma yaptığı vaaz kürsüsü de aynı bölümdedir. Mihrap ile duvarlar, Hz. İsa ve azizlerin resim ve heykelleriyle süslüdür. Katolik mezhebine ait kiliselerin girişinde kutsal suyla dolu bir tas bulunur. Ayrıca, mihrabın iki yanında müzik korosu için ayrılmış yerler vardır. Hristiyan ibadet yerlerinde kadın, erkek ve çocuklar birlikte otururlar. İbadet yerlerinde başı örtme zorunluluğu yoktur. (Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 99.) 145 6.ÜNİTE Budizmde ibadet mekânı viharadır. Bu tapınaklar, Bu­da ve önemli Budist büyüklerinin hatıralarının saklandığı, bu sebeple de tazim gösterilen stupalara dönüşmüştür. Buda’nın heykellerinin bulunduğu yapılara ise “pagoda” denilmektedir. Pagodaların çoğunda cemaatle ibadet yapılmaz. Hal­kın mabetlerle ilişkisini canlı tutan esas unsur sadece ibadet olmayıp Buda ve diğer Budist azizlerinin buralarda muhafa­za edilen hatıra eşyaları da ziyaret edilir.69 Caynist mabetlerinin genel planı; bir cümle kapısı, sıra sütunlar, mabedin ortasında bu­lunan geniş bir mekân veya açık avlu ve tasvirlere tahsis edilmiş kutsal mekân şeklindedir. Caynist Budist mabedi (Pagoda) mabetleri de bir iba­det mahalli olmaktan ziyade Tirthankaralara saygı gösterilen yerlerdir. Sih dininde “gurdvara” adı ve­rilen mabet, cemaatin ilahiler okumak için günlük olarak toplanması sonucun­da ortaya çıkmıştır. Bu mabetler Guru Nanak Döne­minden beri cemaatin hayatında önemli bir rol oynamaktadır. Gurdvaraların en üstünü, zamanla Sih inanç ve ibadetinin merkezi hâline gelen Amritsar’daki Altın Mabet’tir. Bu mabedin bulunduğu Amritsar Sihlerin dinî merkezi olduğu gibi Altın Mabet de dinî ve toplumsal faaliyetlerin merkezidir. Mabette sembol olarak Sihizmin kutsal kitabı Adi-Grant ile bir kı­lıç bulunur. Burası aynı zamanda bir sos­yal kurumdur. Her gurdvaranın Guru Nanak Sihlerin hac yeri Altın Tapınak zamanından beri devam eden bir 69 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 277 146 DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ imarethanesi vardır.70 Bu mabetlerde resim ve heykel bulunmaz. Mabetlerin açık büfe tarzı yemeklerinden her Sih yararlanır.71 Bir yapılar bütününden oluşan Tao mabetlerinin avluları çok amaçlı salonlardan meydana gelir. Çin terminolojisinde Taoist dini binaları veya bina grupları için “kung” (manastır veya saray), “kuan” (ma­nastır mabedi) ve “miao” (mabet) kelime­leri kullanılır. Sayısız tanrı ve tanrılaştırılmış kahraman tasvirlerini ihtiva eden Taoist mabetlerinin pek çoğu 1911 Dev­ Çin’de bir ibadet yeri rimi’nden sonra tahrip edilmiştir.72 Lu hükümdarı, Kon- füçyüs için bir mabet inşa ettirmiştir. Daha sonraki dönem­lerde hükümdarlar, Konfüçyüs’ü “on bin neslin muallimi” diye nitelendirip adına mabetlerde törenler düzenlemişlerdir. Ayrıca milattan sonra 59’da imparator, her mabette kurbanın Konfüçyüs adına takdim edilmesini emretmiş, bizzat kendisi de Konfüçyüs adına takdimde bu­lunmuştur. En meşhur Çin ibadet yerleri Pekin’deki imparatorluk mabetleri ve mezbahlarıdır. İmparatorluk mabedi (Pekin) 70 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 277 71 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 381. 72 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 278. 147 6.ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A-Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. İbadet ne demektir? Tarif ediniz. 2. Hristiyanlıkta günah itirafı nasıl yapılır? Anlatınız. 3. Şintoizm de dua ve tapınma nasıl yapılır? Kısaca anlatınız. 4. İslam’daki zekât ibadetinin toplumsal yararları nelerdir? Yazınız. B-Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Atalara ve yüce ruhlara saygı aşağıdaki dinlerden hangisinde ibadettir? A) Hinduizm B) Sihizm C) Konfüçyanizm D) Hristiyanlık E) Budizm 2. İlk insan tarafından işlendiğine ve bütün insanlığa sirayet ettiğine inanılan asli günah anlayışı aşağıdaki dinlerden hangisine aittir? A) Caynizm B) Budizm C) Yahudilik D) Hristiyanlık E) Hinduizm 3. İslam’da haccın rükûnlerinden biri olan “vakfe” nerede yapılır? A) Medine B) Kudüs C) Arafat D) Uhut E) Bedir 4. Aşağıdaki dinlerin hangisinde ibadet tek tanrıya yapılır? A) Taoizm B) Budizm C) Zerdüştlük D) Caynizm E) Hinduizm 5. Aşağıdaki din kurucularından hangisi daha çok ahlaka ve siyasi birliğe önem vermiştir? A) Buda B) Guru Nanak C) Konfüçyüs D) Zerdüşt E) Dalay Lama C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz. ( Miraç, om, havari, Avesta.) 1. Hz. İsa’nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısı ve öğrenci sin den her birine……………..…denir. 2. İslam’da İsrâ’dan sonra Hz. Muhammed’in yaşadığı manevi yükseliş olayına…………denir. 3. Hinduizmde bir işe başlarken söylenen kutsal hece………dur. D-Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz. 1. (…) Japon dini Şintoizmde kurban ve takdimler, tanrılara ve ölülere, onların öfke­sini yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağla­mak veya günahlara keffaret düşüncesiy­le sunulur. 2. (…) Vaftiz, Hint dinsel geleneklerinde bir meditasyon tekniğidir. 3. (…) Sa’y, İslam’da hac sırasında, Safa ile Merve tepeleri arasında hızlı adımlarla yedi kez gidip gelme şeklinde yapılan ibadettir. 148 7.ÜNİTE DİNLERDE TEMEL EMEL AHLAK İLKELE İLKELERİ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Ahlakın dinle ilişkisi hakkında bilgi toplayınız. 2. Kur’an-ı Kerim mealinden iyilik ve yardımlaşma ile ilgili ayetler bularak inceleyiniz. 3. Başkalarına zarar vermenin tüm dinlerde yasak olmasının nedenlerini araştırınız. 4. Kur’an mealinden doğrulukla ve yalancı şahitlik yapmamakla ilgili ayetler bularak inceleyiniz. 149 7.ÜNİTE 1. Doğruluk Ahlak, sözlükte “huy, seciye, mizaç” gibi anlamlara gelen hulk veya huluk kelimelerinin çoğuludur. Ahlak, insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan huylar ve bunların etkisiyle ortaya çıkan söz ve davranışlar bütününe denir.1 Hz. Âdem’den itibaren gönderilen dinlerin hepsinde ahlak önemli bir yer tutmuştur. Bu ahlaki değerleri bugün yeryüzündeki dinlerin çoğunda görmek mümkündür. Ahlak kuralları son din İslam’la en güzel şeklini almıştır. Ahlak, evrensel bir olgudur. Bu nedenle her milletin, topluluğun ve dinin bir ahlak anlayışı vardır. Bununla birlikte yeryüzündeki ilahî ve beşerî kökenli dinlerde bazı ortak ahlaki ilkeler vardır. Bunlar; doğruluk, temizlik, iyilik ve yardımseverlik, büyüklere saygı, zarar vermemek, öldürmemek, hırsızlık, zina ve yalancı şahitlik yapmamaktır. Doğruluk; insanın özünde, sözünde ve davranışlarında tutarlı olmasıdır. İnsanın diğer insanlarla ilişkilerini belirleyen temel ahlaki ölçülerden biri olan doğruluk, aynı zamanda insan tabiatına uygun davranışları ortaya koymaktır. Bu nedenle doğruluk; yalan, hile, ikiyüzlülük ve sahtekârlığın zıddıdır. Bütün dinler doğruluğa büyük önem vermişlerdir. Yeryüzündeki dinlerin mesajının özü, insanın doğruluk üzere olmasıdır. İslam dini doğruluğa büyük önem vermiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’deki “...Emrolunduğun gibi dosdoğru ol...”2 ayeti Hz. Peygamberin şahsında tüm müminlere her zaman doğru olmayı emretmektedir. İslam, sadece doğru sözlü olmayı değil, doğrularla beraber yaşamayı da doğruluğun bir gereği olarak kabul etmiştir. Bu konu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: ǞÈ ǷÈ ơȂÉǻȂǯÉ ȁÈ ÈōƅơơȂÉǬَّƫơơȂÉǼǷÈ ƕǺȇÊ È ǀَّdzơƢȀÈ ŎȇÈƗƢÈȇ yorumlayalım ś È ǫÊ ƽÊ Ƣǐdzơ َّ “Ey iman edenler! Allah’tan sakının Hz. Muhammed (s.a.v.) ve doğrularla birlikte olunuz.”3 şöyle buyurmuştur: “(Doğruluktan ayrılmayın.) DoğruHristiyanlıkta da doğruluğa önem verilmişluk insanı iyiliğe, iyilik de intir. İncillerde her zaman doğru olmak emredilsanı cennete götürür. Sürekli miş ve bu konuda şöyle denilmiştir: “En küçük doğru konuşan ve doğruluğun peşinde olan insan, Allah katında dürüst bir kişi olarak işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir yazılır. olur. En küçük işte dürüst olmayan kişi, büyük (Yalandan sakının.) Yalan insanı işte de dürüst olmaz.”4 sahtekârlığa, sahtekârlık da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye, yalan İslam ve Hristiyanlıkta olduğu gibi doğrupeşinde koşa koşa Allah katında yalancı luk, Yahudiliğin de önem verdiği bir değerdir. diye yazılır.” Bu konu Tevrat’ta şöyle ifade edilmiştir: “Çal(Buhari, Edeb, 69.) mayacaksınız. Hile yapmayacaksınız. BirbiriYukarıdaki hadisi yorumlayınız. nize yalan söylemeyeceksiniz. Benim adımla yalan yere ant içmeyeceksiniz...”5 1 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 13. 2 Hûd suresi, 112. ayet. 3 Tevbe suresi, 119. ayet 4 Kitab-ı Mukaddes, Luka,16/10. 5 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/1-12. 150 DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ karşılaştıralım “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” (Kur’an-ı Kerim, Ahzâb suresi, 70. ayet.) “...Sen iyilerin yolunda yürü. Doğruların izinden git. Çünkü ülkede yaşayacak olan doğrulardır. Dürüst kişilerdir, orada kalacak olan.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri, 3/20-21.) “Yaşamdan zevk almak isteyen, dilini kötülükten, dudaklarını yalandan uzak tutsun... Çünkü Rabb’in gözleri doğru kişilerin üzerindedir.” (İncil, Petrus’un Birinci Mektubu, 3/ 10-12.) Yukarıdaki uyarıları okuyarak ilahî kökenli dinlerin doğruluğa bakışını karşılaştırınız. BİLGİ KUTUSU Budizm ve Hinduizmde de doğruluk ahlaki erdemlerden sayılmıştır. Hinduizmdeki karma inancı, insanın geçmişte yaptıklarının karşılığının gelecekte görüleceği esasına dayanır. Bu nedenle doğruluk insanın karmasını belirleyen en önemli ahlaki ilkedir. Her Budist’in doğru bir insan olması için beş şarta riayet etmesi, haram olan beş yasaktan kaçınması lazımdır. Bu ilkeler şunlardır: Can taşıyan varlıkları öldürmemek, kendisine ait olmayan şeyleri almamak, başkasının karısına dokunmamak, doğru olmayan şeyi söylememek, sarhoşluk veren içkileri kullanmamak. Konfüçyanizmde ise doğruluk insanın mükemmel erdemlerinden birisidir. Buna göre doğru olan insan, çok şeyi başarabilecek vasıftadır.6 (Asaf Halet Çelebi, Pali Metinlerine Göre Gotama Doğruluk bireysel ve toplumsal hayatta Buddha, s. 55.) olumlu sonuçlar doğuran ahlaki bir fazilettir. Zira doğru davranışlar hem bireyi ahlaken yüceltir hem de sosyal hayatta huzur, düzen ve barışı tesis eder. Bu nedenle amaçları birey ve toplumların hayatında barışı tesis etmek olan tüm dinler doğruluğu emretmiştir. 2. Temizlik NOT EDELİM “...Şüphesiz Allah çok temizlenenleri sever.” Temizlik bütün dinlerin ortak ahlaki ilkelerinden biridir. İnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan tüm dinler insan ve toplum yararına olan temizliğe önem vermişlerdir. Dinler genelde temizliği maddi ve manevi olmak üzere iki kısımda ele almışlardır. Bazı dinlerde manevi temizliğe daha çok vurgu yapılırken bazılarında ise her ikisine de önem verilmiştir. (Tevbe suresi, 108. ayet.) “Temizlik imandandır.” (Buhari, İman, 45.) 6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 395. 151 7.ÜNİTE İslam dini temizliğe büyük önem vermiştir. İslam, hem maddi hem de manevi temizliği dinin önemli esaslarından saymış ve ibadetlerle ilişkilendirmiştir. Hz. Peygambere gelen ilk ayetlerde temizliğe vurgu yapılmış ve şöyle denilmiştir: “Ey bürünüp sarınan! Kalk ve (insanları) uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket.” 7 Maddi ve manevi temizliği bir bütün olarak gören İslam, maddi temizliği birçok ibadetin ön şartı kabul etmiştir. Nitekim namaza hazırlık olarak abdest ve gerekli durumlarda boy abdesti almak bu duruma örnektir. Ayrıca beden, elbise, gıda, mekân ve çevre temizliği de İslam’ın önemle üzerinde durduğu temizlik çeşitleridir. Kötü duygu, düşünce ve davranışlar manevi kirliliği ifade etmektedir. İslam dini kötülüklerden sakınarak manevi yönden temiz olmayı emretmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “... Kuşkusuz Allah, tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”8 buyrulmaktadır. Buna göre dua, ibadet ve tövbe gibi davranışlar insanı manevi kirlerden arındırır. Yukarıdaki fotoğrafı temizlik-ibadet ilişkisi açısından yorumlayınız. Hristiyanlıkta maddi temizlikten çok manevi temizliğe vurgu yapılmıştır. Nitekim dış temizliğe daha çok önem verenlerle ilgili İncillerde şu benzetme yapılmaktadır: “Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. Dıştan insanlara doğru görünürsünüz; ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz.”9 Hristiyanlığa göre kötü söz ve davranışlar insanı maddi şeylerden daha çok kirletir. Nitekim bu anlayış, İncillerde şöyle geçer: “İsa, halkı yanına çağırıp onlara, ‘Dinleyin ve şunu belleyin.’ dedi. Ağızdan giren şey insanı kirletmez. İnsanı kirleten ağızdan çıkandır.”10 Yahudilikte temizlik hem maddi hem de düşünelim manevi yönüyle ele alınmakla birlikte maddi temizlik öne çıkar. Nitekim Tevrat’ta şöyle buyDinlerin temizliğe neden çok önem verdiğini arkadaşlarınızla rulur: “Yıkanıp temizlenin, kötülük yaptığınızı beraber düşününüz. gözüm görmesin. Kötülük etmekten vazgeçin. İyilik etmeyi öğrenin.”11 Maddi ve manevi temizliği emreden Yahudilikte her türlü kirli şeyden uzak durmak emredilmiştir.12 Yine Yahudilikte ibadet yapmak için temizlenmek önemlidir. İbadet yapacak kişi, el ve ayaklarını yıkarken ibadeti yönetecek kişiler de vücutlarını tümüyle temizlerler. 7 Müddessir suresi, 1-5. ayetler. 8 Bakara suresi, 222. ayet. 9 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 23/27,28. 10 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 15/10,11. 11 Kitab-ı Mukaddes, Yeşeya, 1/16,17. 12 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 11/1-47. 152 DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ Budizm ve Hinduizmde de dış temizlikten çok iç temizliğe önem verilmiştir. Hinduizmde insanın kalbini her türlü kötü düşüncelerden arındırması emredilir. Bir Hindu, sabah şafaktan önce kalkar, tanrının adını anar ve yıkanır. Böylece sabah ibadeti öncesinde su ile temizlenmiş olur.13 İnsanlar için maddi temizlik kadar manevi temizlik de önemlidir. Kalbini her türlü kötü düşünceden arındıran insan, maddi yönüyle de temiz olmalıdır. Bu sebeple tüm dinler, insanların hem madden hem manen temiz olmasını amaçlamıştır. 3. İyilik ve Yardımseverlik yorumlayalım İyilik ve yardımseverlik tüm dinlerin ortak özelliklerindendir. Dinler mensuplarına iyi olmayı, iyilik yapmayı ve başkalarına yardımcı olmayı emretmiştir. Çünkü iyilik ve yardımseverlik dindarlığın bir gereğidir. İslam’a göre yapılan iyiliklerin hiçbiri karşılıksız kalmayacaktır. Allah, yapılan bütün iyiliklerin ve yardımların karşılığını mutlaka verecektir. Nitekim bu konuda Allah şöyle buyurmuştur: İslam dini iyiliği ve yardımseverliği güzel “Erkek olsun kadın olsun kim müahlaklı Müslüman olmanın bir gereği olarak min olarak iyi ve yararlı işler yaparsa görmüştür. Bu nedenle her zaman iyilik işte onlar cennete girerler ve zerre kadar bile hakları yenmez.” ve yardımlaşmayı emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de: “Bir kimse iyi bir iş yaparsa (Nisâ suresi, 124. ayet.) 14 faydası kendisinedir.” buyrulmuş ve bir Yukarıdaki ayet mealini iyilik yapmanın önemi açısından yorumlayınız. Müslüman’ın iyilik yapmasının ona büyük faydalar sağlayacağı ifade edilmiştir: Yine, “...İyilik ve takvada yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah’tan korkun...”15 şeklinde buyrularak Müslümanların iyilik konusunda yardımlaşmaları emredilmiştir. İslam dini iyilik ve yardımlaşmayı kimseyi incitmeden, Allah rızası için yapmayı emretmiştir. Nitekim bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Sadaka verdiğiniz kimselere başa kakmak, incitmek suretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Allah’a ve ahirete inanmadığı hâlde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kimsenin durumuna düşmeyin...”16 Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim kardeşine yardım ederse Allah da ona yardım eder. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıp- Yukarıdaki fotoğrafı inceleyerek yardımlaşmanın toplumsal birlik ve beraberlik açısından önemini konuşunuz. larını örter.” 17 13 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 299. 14 Câsiye suresi, 15. ayet. 15 Mâide suresi, 2. ayet. 16 Bakara suresi, 264. ayet. 17 Buhari, Edeb, 27. 153 7.ÜNİTE karşılaştıralım “Bir kardeşin yoksullaşır, muhtaç duruma düşerse ona yardım etmelisin.” (Levililer, 25/35.) “Yoksula verenin eksiği olmaz, yoksulu görmezden gelense bir sürü lanete uğrar.” (Süleyman’ın Özdeyişleri, 28/27.) Kur’an-ı Kerim mealinden Mâide suresinin 2. ayetini bularak yukarıdaki Kitab-ı Mukaddes metinleriyle karşılaştırınız. İslam’a göre iyilik çok yönlü bir davranıştır. Yolda kalmışa yol göstermekten hastayı ziyarete, bir yetimin başını okşamaktan bir insana tebessüm etmeye ve ihtiyaç sahibine yardım etmekten bir hayvana şefkat göstermeye kadar birçok davranış biçimi iyilik olarak tanımlanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dostunuzu güler yüzle karşılama şeklinde bile olsa iyiliği küçümsemeyin.” 18 İyilik ve yardımseverlik Yahudiliğin de önem verdiği ahlak ilkelerindendir. Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta her Yahudi’nin imkânları ölçüsünde iyilik yapması gerektiği ifade edilir. Bu husus Tevrat’ta şöyle emredilir: “Elinden geldikçe iyiliğe hakkı olanlardan iyiliği esirgeme.”19 Hristiyanlıkta iyilik ve yardımseverlik ebedi mutluluğa ulaşmanın yollarından biri olarak kabul edilmiştir. Ancak yapılan yardım ve iyiliklerin gösterişten uzak ve gizli olması tavsiye edilir. Nitekim Hristiyanların kutsal kitabı İncil’de şöyle emredilmiştir: “ … Birine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. Siz sadaka verirken sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Öyle ki verdiğiniz sadaka gizli kalsın… Gizlice yapılanı gören babanız sizi ödüllendirecektir.”20 YORUMLAYAlım “İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” (Kur’an-ı Kerim, Fussilet suresi, 34. ayet.) “Düşmanın acıkmışsa doyur, susamışsa su ver. Bunu yapmakla onu utanca boğarsın. Ve Rab seni ödüllendirir.” (Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 25/21, 22.) “Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin.” (İncil, Matta, 5/40-42.) Yukarıdaki metni okuyarak ilahî dinlerin iyilik anlayışlarını yorumlayınız. 18 Müslim, Birr, 144. 19 Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 3/ 27. 20 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6/ 2-4. 154 DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ Budizm ve Hinduizm gibi Doğu dinlerinde de iyilik ve yardımseverlik emredilmiş ve mutluluğa ulaşmanın yolu kabul edilmiştir. Örneğin Budizme göre bütün canlılara ayrım yapmadan sevgi ve iyi niyetle yaklaşmak, her canlıya merhamet etmek ve başkalarının başarısından mutluluk duymak insanı mutluluğa ulaştıran yollardandır. Bu sebeple bir Budist tüm canlılara ve özellikle insanlara iyi davranmalıdır.21 Konfüçyanizme göre ise başkalarının duygularını paylaşabilmek, onlara şefkatle davranmak olan iyilikseverlik, temel ahlaki faziletlerden sayılmıştır.22 YORUMLAYAlım Bir Budistin mutluluğa ulaşabilmesi için şu hasletlere sahip olması gerekir: 1. Cömert olmak. 2. Kötülük edeni affetmek, öfkeyi hilm ile savmak. 3. Dünyevi şehvetlerden uzak durmak. 4. Bu fâni âlemden geçilecek olan beka âlemine ulaşmak için derin düşüncelere dalmak. 5. İlim, edep ve işlerin akıbetlerini düşünmek suretiyle akli riyazette yani meditasyonda bulunmak. 6. Nefsi ulvi gayeler yönünde hareket ettirme gücüne ulaşmak. 7. Herkese karşı yumuşak kalpli ve hoş sözlü olmak. 8. Dostlarla iyi geçinmek ve onların tercihlerini kendi tercihine yeğlemek. 9. Halktan tamamen uzaklaşıp bütünüyle Hakk’a yönelmek. 10. Hakk’ın özlemi ve ona kavuşmak uğrunda ruhu geliştirmek. (Şehristani, Milel ve Nihal, s. 455, 456. Özetlenmiştir.) Yukarıdaki metni okuyarak Budizmin ahlak anlayışını yorumlayınız. İyilik ve yardımseverlik dinî inanışın özünde olan bir ahlak duygusudur. Bir dine inanmak tüm varlıklara iyi davranmayı, iyilik yapmayı ve şefkatle muamele etmeyi zorunlu kılar. Bu nedenle tüm dinler, mensuplarına iyilik ve yardımlaşmayı emretmiştir. 4. Büyüklere Saygı Büyüklere yaş ve hayat tecrübeleri nedeniyle saygı gösterilmesi ve iyi davranılması gerekir. Her insanın kaçınılmaz bir evresi olan yaşlılık, insanların sevgi ve saygıya daha çok muhtaç oldukları dönemdir. Bu nedenle tüm dinler büyüklere saygı göstermeyi ahlaki erdemlerden saymıştır. Büyüklere saygı öncelikle anne babayla başlar. Tüm dinlerde anne babaya saygılı olmak ve güzel muamelede bulunmak emredilmiştir.23 İslam dini büyüklere saygılı olmayı ahlaki bir görev sayar ve anne babaya iyi davranmayı emreder. Nitekim bir ayette şöyle denilmiştir: “Rabb’in, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anne babaya iyilikle davranmanızı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara: “Öf!.” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.”24 Diğer bir ayette ise 21 Cengiz Erengil, Budizm, s. 54. 22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 397. 23 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 105. 24 İsrâ suresi, 23. ayet. 155 7.ÜNİTE “Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıDEĞERLENDİRELİM kıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılİslam dini büyüklere saygılı ması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) davranmayı emretmiştir. NiteBana, sonra da ana babana saygılı ol diye kim Hz. Peygamber bu hususta tavsiyede bulunmuşuzdur.”25 buyrulmaktadır. şöyle buyurmuştur: “Büyüklerimize saygı göstermeyen, küHz. Peygamber de anne babaya saygılı olmayı çüklerimize merhamet etmeyen bizden ve iyi davranmayı teşvik etmiştir. En fazla sedeğildir.” vabı olan davranışlar kendisine sorulunca “… 26 (Tirmizi, Birr, 15.) Anne babaya iyi davranmak…” cevabını vermiştir. Bir diğer hadiste ise “En çok kime Yukarıdaki hadisi okuyarak İslam’ın iyilik etmeliyim?” diye sorulduğunda Hz. Mutoplumsal kaynaşmaya yaptığı katkıyı arkadaşlarınızla değerlendiriniz. hammed şöyle cevap vermiştir: “Annene.” Adam iki kez daha “Sonra kime?” diye sorunca Peygamberimiz her defasında da “Annene.” demiştir. Adam dördüncü kez, “Sonra kime iyilik etmeliyim?” deyince ise “Babana.” cevabını vermiştir.27 BİLGİ KUTUSU Büyüklere saygılı olmak Yahudilikte önemli bir ahlak kuralıdır. Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta şöyle buyrulmaktadır: “Ak saçlı insanların önünde ayağa kalkacak, yaşlılara saygı göstereceksin.” (Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/32.) Anne babaya saygılı olmak ve iyi davranmak Hz. Musa’ya verilen on emirden biridir. Tevrat’ta bu hususta şu emirler yer almaktadır: “Herkes anne babasına saygı göstersin.” (Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/3.) “Tanrı’n Rabb’in buyruğu uyarınca anne babana saygı göster. Öyle ki ömrün uzun olsun…” (Kitab-ı Mukaddes, Yasanın Tekrarı, 5/16.) “Babanın buyruklarına uy, annenin öğrettiklerinden ayrılma.” (Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 6/ 20.) Hristiyanların kutsal kitabı olan İncil’de büyüklere saygı göstermek ve anne babaya iyi davranmak çok önemlidir. Nitekim bu hususta İncillerde şöyle denilmiştir: “… Rab yolunda anne babanızın sözünü dinleyin. Çünkü doğrusu budur. İyilik bulmak, yeryüzünde uzun ömürlü olmak için annene babana saygı göstereceksin.”28 Konfüçyanizmde büyüklere iyi davranmak ve saygılı olmak, ailesine hizmet etmek kişinin bilge olduğunun işaretlerindendir.29 Budizm ve Hinduizm gibi dinlerde de büyüklere karşı iyi davranmak ahlaki erdemlerden sayılmıştır. 25 Lokman suresi, 14. ayet. 26 Buhari, Edeb, 1. 27 Buhari, Edeb, 2 28 Efesliler, Mektup 6/1-3. 29 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 396. 156 DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ 5. Başkalarına Zarar Vermemek Bütün insanlar doğuştan birtakım haklara sahiptir. Yaşama, mülkiyet, inanma, düşünce, namus ve iffet bunların en başta gelenleridir. Bütün dinler insanların sahip oldukları temel hakları koruma altına alarak onlara yönelik her türlü saldırıyı yasaklamışlardır. Çünkü dinlerin hedefi insanların huzur ve mutluluğunu sağlamaktır. İnsanların canına, malına, kişiliğine, namusuna yönelik her türlü tehdit dindarlığa ve güzel ahlaka aykırı bulunmuştur. İslam dini tüm canlılara şefkat ve merhametle davranmayı emretmiş ve zulmü büyük günahlardan biri saymıştır. Başkalarına zarar vermek ve zarar verene aynı şekilde karşılık vermek de İslam’da yasaklanmışıtr. Hz. Peygamber bu konuda, “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.”30 buyurmuştur. İslam, Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve Konfüçyanizm gibi dinlerin hepsi insanlara ve diğer canlılara zarar verecek her türlü davranışı doğru bulmamıştır. Bu dinler başkalarına zarar vermemeyi dindarlığın ve güzel ahlakın bir gereği saymıştır. Bu nedenle başkalarına zarar vermemek tüm dinlerde ortak olan ahlaki ilkelerden biridir. Budist inanışına göre tüm canlılar birbirinin akrabası sayıldığı için herhangi bir canlıyı incitmek doğru değildir. Bu nedenle bir Budist’in kan dökmemesi ve canlılara zarar vermemesi büyük önem taşımaktadır.31 Budist metinlerine göre “bütün varlıklar tehlike karşısında korkarlar ve hayat hepsi için de kıymetlidir. Bu durumu kabul eden bir insan, onları öldürmez ve öldürülmelerine de sebep olmaz.”32 Dinî inancın özünde şefkat ve merhamet duygusu yatmaktadır. Herhangi bir dine inanan insan, hiçbir canlıya eziyet etmemeli ve zarar vermemelidir. YORUMLAYAlım “Bir kimse kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin olamaz.” (İslam) “İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle davran.” (Hristiyanlık) “Sana kötü gelen şeyleri arkadaşlarına yapma. İşte bu Tevrat’ın özüdür.” (Yahudilik) “Bir kimse dünyadaki tüm yaratılmışlara kendisine davranılmasını istediği gibi davranmalıdır.” (Caynizm) “Hayat herkes için azizdir. Diğerlerini kendinle mukayese ederek ne onlarla çekiş ne de çekişmeye neden ol.” ( Budizm) “Kendin için istemediğin şeyi başkalarına yapma.” (Konfüçyanizm) “İyi insan diğerlerinin kazancını kendi kazancı, diğerlerinin kaybını da kendi kaybı olarak görür.” (Taoizm) (Mahmut Aydın, Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk, Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 14, s. 108.) Kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkalarına yapmamak neden tüm dinlerde ortak bir ahlak ilkesi sayılmıştır? Arkadaşlarınızla yorumlayınız. 30 Tirmizi, İman, 12. 31 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 357. 32 Dhammapada, s. 129, 130. 157 7.ÜNİTE 6. Öldürmemek Tüm dinlerin yasaklamış olduğu kötü davranışların başında bir insanın canına kıymak gelir. Çünkü insanın sahip olduğu temel hakların ilki ve en önemlisi yaşama hakkıdır. Herhangi bir insanı haksız yere ve kasten öldürmek büyük bir insanlık suçudur. Bu sebeple cinayet işlemek bütün dinlerde büyük günah sayılmış ve yasaklanmıştır. İslam dini öldürmeyi yasaklamış ve büyük günah kabul etmiştir. İslam inancına göre her insan günahsız, hür ve yaşama hakkına sahip olarak doğar. Bu sebeple İslam, geçerli bir sebep olmaksızın bir insanın yaşama hakkını alan kimseyi, bütün insanları öldürmüş gibi sayar. Diğer taraftan İslam dini, bir insanın hayatını kurtarmayı da bütün insanların hayatını kurtarmış gibi değerlendirir. NOT EDELİM Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: Cinayet işlemek Yahudi“...Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde likte büyük günahlardan biri bozgunculuk yapmamış bir kimseyi öldürürse sayılmıştır. Nitekim Yahudilibütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu ğin temel ilkelerinden olan On hayatını kurtarmak suretiyle yaşatırsa bütün Emir’den biri de “Öldürmeyeceksin!” emridir. insanları yaşatmış gibi olur...”33 Diğer bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Geçim endişesiyle (Tevrat, Çıkış, 20/13.) çocuklarınızın canına kıymayın. Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur.”34 Hristiyanlığa göre sonsuz hayata kavuşmanın ve mutlu olmanın şartlarından biri de öldürmemektir. Doğu dinlerinde de öldürmek büyük günahlardan sayılmıştır. Buda’ya göre insanı nirvanaya ulaştıran yollardan biri de hiçbir canlıyı öldürmemektir.35 Budizm kutsal metinlerinde bu BİLGİ KUTUSU husus şöyle ifade edilir: “Bütün insanlar cezalanCaynizme göre dırılırken titrerler, bütün insanlar ölümden korkarahimsa kuralı gereği lar; sen de onlara benzediğini hatırla ve ne öldür hiçbir canlıya zarar vene de öldürmeye sebep ol.”36 rilmez. Ve bunun için bazı Caynistler, canlıla7. Hırsızlık Yapmamak rı çiğnememek için adım Dinlerin ortak ahlaki ilkelerinden biri de hıra t a - cağı yeri süpürür ve canlıların sızlık yapmamaktır. Hırsızlık; hile, dolandırıcılık, ağızlarına kaçmasını önlemek için ağızyankesicilik, rüşvet ve yalancı şahitlik gibi yollarlarında maskeyle dolaşırlar. la başkasının malını elinden almaktır. Tüm dinler (Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 364.) insanların yaşamını olduğu gibi malını da koruma altına almış ve hırsızlığı yasaklamıştır. İslam dini hırsızlık yapmayı büyük günahlardan saymıştır. Çünkü hırsızlık yapmak hem insanların emeğine karşı saygısızlık hem de bir kul hakkıdır. Kur’an’da başkalarının mallarına haksız yere el uzatmak şöyle yasaklanmıştır: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli hariç, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.”37 33 Mâide suresi, 32. ayet. 34 İsrâ suresi, 31. ayet. 35 Cengiz Erengil, Budizm, s . 46. 36 Dhammapada, s. 246-247. 37 Nisâ suresi, 29. ayet. 158 DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ İLKELER ÇIKAralım “Ey Peygamber! Mümin kadınlar ne zaman sana gelip Allah’tan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacaklarını, hırsızlık yapmayacaklarını, zina etmeyeceklerini, çocuklarını öldürmeyeceklerini, iftira atmayacaklarını ve (bildireceğin) hiçbir hakikate karşı çıkmayacaklarını (taahhüt ederek) sana bağlılıklarını bildirirlerse onların bağlılık taahhütlerini kabul et ve Allah’tan onların (geçmiş) günahlarını affetmesini dile; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” (Mümtehine süresi, 12. ayet.) Yukarıdaki ayeti okuyarak ahlaki ilkeler çıkaralım. İslam dini Müslümanlara helal rızık kazanmak için çalışmayı emretmiştir. İslam’a göre bir Müslüman, eş ve çocuklarına alın teri dökerek kazandığı helal rızkı yedirmelidir. Başkalarının hakkından sakınmalıdır. İslam’da kul hakkı Allah tarafından affedilmeyen günahlardandır. Kul hakkının önemini Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle ifade etmektedir: “Kimin üzerinde kardeşine ait namus veya başka bir şeye ait hak varsa paranın geçmediği (hesaplaşmanın olacağı ) gün gelmeden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa o zulmü nispetinde kendisinden alınır. Eğer sevapları yoksa hak sahibinin günahları alınır, BİLGİ KUTUSU ona yüklenir.”38 Hırsızlık yapmamak bir Hristiyan’ın ebedi mutluluğa ulaşması için uyması gereken Tanrı buyruklarındandır.39 İncil’e göre hırsızlık yapmak doğru bir davranış değildir ve yasaktır. Yahudilikte de hırsızlık yapmak yasaklanmıştır. Yahudilikteki On Emir’den biri de çalmamaktır.40 Tevrat’ta insanların mallarına göz dikmek, onları haksız yere almak günah sayılmış ve bu suçu işleyenlere karşı sert cezalar öngörülmüştür.41 “Çalmayacaksınız, hile yapmayacaksınız.” (Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/ 11.) “Hırsız, çaldığının karşılığını kesinlikle ödemelidir. Hiçbir şeyi yoksa hırsızlık yaptığı için köle olarak satılacaktır.” (Kitab-ı Mukaddes, Çıkış 22/ 4.) Hinduizm ve Budizmde de hırsızlık yapmak yasaklanmıştır. Budizmin beş ilkesinden biri de başkasına ait olan bir malı çalmamaktır. Bu dinlerde hırsızlık yapmak insanın iyiliğe ve doğruluğa ulaşmasını engelleyen bir davranış olarak görülmüştür. Arzularına uyarak başkalarının mallarına göz koyan kişiler manen kirlenmiş sayılmışlardır. KONUŞALIM Hırsızlığın tüm dinlerde yasaklanmasının nedenleri neler olabilir? Arkadaşlarınızla konuşunuz. 38 Buhari, Mezalim, 23. 39 Kitab-ı Mukaddes, Matta,19/18, 19. 40 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 20/15. 41 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 22/1, 9. 159 7.ÜNİTE Hırsızlık yapmak, insanların emeğine ve mülkiyetine karşı bir saygısızlıktır. Hırsızlık yapmak bireylerin ve toplumların hayatında olumsuz sonuçlar doğurur. Kişilerin ahlaki duygularını köreltir. Toplumsal barışa zarar verir. 8. Zina Yapmamak Aralarında evlilik bağı olmayan kimselerin cinsel birlikteliklerine zina denir. İnsan neslinin devamını tehdit eden, bireylerin iffet ve namus değerlerini yok eden zina, tarih boyunca toplumlar ve dinler tarafından zararlı bir davranış olarak görülmüştür. Hukuki, ahlaki ve siyasi sistemler zinaya karşı caydırıcı tedbirler almışlardır. İslam dini zinayı büyük günahlardan biri olarak kabul etmiştir. Zina, insanları ahlaksızlığa sevk eder ve kul hakkına sebep olur. Bu nedenle Kur’an’ı Kerim’de insanı zinaya götürebilecek düşünce, È ǾÉ َّǻÊƛȄÈǻDŽŏ dzơơȂÉƥǂÌ Ê ǧÈ ǹƢ söz ve davranışlar yasaklanmıştır. Nitekim bu konuda şöyle emredilir: ȐȈÊƦLJ È ǯ È ƔÈ ƢLJÈ ȁÈ ÅƨnjÈ ƷƢ È ǬÈƫȏَ اȁÈ 42 “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.” Yahudiliğe göre zina yapmak kötü ve yasak davranışlardandır. On Emir’den biri olan “Zina etmeyeceksin!”43 emri her Yahudi’nin uyması gereken temel ilkelerdendir. Tevrat’ta zinanın her türlüsü şiddetle yasaklanmış ve bunu yapanlara sert cezalar öngörülmüştür.44 Yine Tevrat’ta insanları zinaya düşürecek davranışlardan sakınmak gerektiği emredilmektedir. 45 Hristiyanlığa göre de zina yapmak büyük bir günahtır. Hristiyanlığa göre zina yapmak haram olduğu gibi herhangi bir kadına kötü duygularla bakmak da o kadınla zina yapmış gibi sayılmıştır. Yine İncil’e göre bir kişinin fuhuş dışındaki bir sebepten dolayı eşini boşaması doğru değildir.46 Hint dinlerinde de zina yasaklanmıştır. Evliliğe dinî ve sosyal açıdan büyük önem verilen Hinduizme göre cinsî ihtiyaçlar meşru yollarla karşılanmalı ve zinadan uzak durulmalıdır. Budizmde ise zina yapmamak, uyulması gereken beş temel ilkeden biridir. Bir Budist, nefsini ve bedenini kontrol etmeli, her türlü şehvet ve kötü huydan kendini korumalıdır. Zira cinsî tatmin her türlü kötülüğün kaynağıdır.47 9. Yalancı Şahitlik Yapmamak Yalan söylememek ve yalancı şahitlik yapmamak dinlerin ortak ahlaki ilkelerindendir. Yalan, başkalarını kandırmak amacıyla gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Doğruluğu emreden dinler, yalan söylemeyi ve yalancı şahitlikte bulunmayı yasaklamışlardır. Çünkü yalan söylemek insanlar arasındaki güven duygusunu zedeler. Yalancı şahitlik yapmak ise hem adaletin gerçekleşmesini engeller hem de insanların mağdur olmalarına sebep olur. İslam dini yalan söylemeyi ve yalancı şahitlik yapmayı yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır. Nitekim Kur’an’da, “…Yalan sözden sakının.”48 diye buyrulmuştur. Yalancı şahitlik yapmanın yasak oluşu ise Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta 42 İsrâ suresi, 32. ayet. 43 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 5/ 18. 44 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 18/1, 30. 45 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/29. 46 Matta, 5/27, 32. 47 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 357. 48 Hac suresi, 30. ayet. 160 DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”49 yorumlayalım Hz. Peygamber bir gün ashabına “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye sordu. Ashabı da “Evet, ya Rasulallah. dedi. Peygamberimiz, “Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek.” dedikten sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmak…” diye buyurdu. Yalancı şahitlik yapmak Yahudilikte de yasaklanmıştır. Yahudilikteki On Emir’den biri de “Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin!”50 buyruğudur. Bu konuda Tevrat’ta şöyle emredilmektedir: “Yalan haber taşımayacaksınız. Haksız yere tanıklık ederek kötü kişiye yan çıkmayacaksınız!”51 (Buhari, Şehadat, 10.) Yukarıdaki hadisi yorumlayınız. Hristiyanlıkta da yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Mutluluğa ulaşmanın yollarından biri de Tanrı’nın buyruklarından olan “Yalan yere tanıklık etmeyeceksin.”52 emrine uymaktır. Hint dinlerinde de yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Budizm’in beş ilkesinden biri de yalan söylememektir. Budizme göre her zaman doğru konuşmak ve doğru hareket etmek insanın içine düştüğü ıztıraptan kurtulmasını sağlar.53 İLKELER ÇIKAralım “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl suresi, 90. ayet.) “Rabb’in nefret ettiği altı şey, iğrendiği yedi şey vardır: Gururlu gözler, yalancı dil, suçsuz kanı döken eller, düzenbaz yürek, kötülüğe seğirten ayaklar, yalan soluyan yalancı tanık ve kardeşler arasında çekişme yaratan kişi.” (Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 6/16-19.) “Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin. Size hakaret edenler için dua edin... Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar böyle yapar.” (Kitab-ı Mukaddes, Luka, 6/ 27-33.) Yukarıdaki metinleri okuyarak ahlak ilkeleri çıkartınız. *Adaletli olmak, *………………………………………………………………………………………. 49 Mâide suresi, 8. ayet. 50 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 20/16. 51 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 23/1. 52 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 19/ 18, 19. 53 Asaf Halet Çelebi, Pali Metinlerine Göre Gotama Buddha, s. 55. 161 7.ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Dinlerin doğrulukla ilgili görüşleri hakkında bilgi veriniz. 2. Dinlerin temizliğe verdiği önemi anlatınız. 3. İyilik ve yardımseverliğin tüm dinlerde ortak değer olmasını açıklayınız. 4. Dinlerin öldürmekle ilgili hükümlerini karşılaştırınız. B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi dinlerin ortak ahlaki özelliklerinden biri değildir? A) Öldürmemek B) Temizlik C) Faiz yememek D) İyilik E) Doğruluk 2. Aşağıdakilerden hangisi kutsal metinlerinde kul hakkına büyük önem vermiştir? A) Hristiyanlık B) Yahudilik C) Budizm D) İslam E) Zerdüştlük 3. Nirvanaya ulaşmak aşağıdaki dinlerden hangisine ait bir kurtuluş inancıdır? A) İslam B) Budizm C) Hinduizm D) Şintoizm E)Yahudilik E) Yahudilik 4. On Emir, aşağıdaki dinlerden hangisinde yer alan bir prensiptir? A) Konfüçyanizm B) Budizm C) Hinduizm D) Şintoizm C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz. (Caynistler, hırsızlık, doğruluk, rüşvet.) 1. İnsanın özünde, sözünde ve davranışlarında dürüst olmasına............................ denir. 2. ............................insanların alın terine ve emeğine karşı yapılmış bir saygısızlıktır ve günahtır. 3. ............................ canlıları çiğnememek için adım atacağı yeri süpürür ve canlıların ağızlarına kaçmasını önlemek için ağızlarında maskeyle dolaşırlar. D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz. 1. (...) Hristiyanlıkta maddi temizlikten ziyade manevi temizliğe vurgu daha fazla yapılmıştır. 2. (...) İslam dini insanı zinaya götürecek söz ve davranışları yasaklamıştır. 3. (...) Yahudi kutsal metinlerine göre bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir. 4. (...) Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapmama prensibi tüm dinlerde ortaktır. 162 DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK 8.ÜNİTE DİNÎ ÇOĞULCULUK, LCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Çoğulculuk, diyalog, misyonerlik ve tebliğ kelimelerinin anlamlarını sözlükten araştırınız. 2. “Benim görüşlerim yanlış ihtimali olan doğrulardır. Başkalarının görüşleri ise doğru ihtimali olan yanlışlardır.” sözünün anlamı üzerinde düşününüz. 3. Misyonerlik faaliyetleri hakkında bilgi edininiz. 4. Laikliğin din ve vicdan hürriyeti ile ilişkisini araştırınız. 163 8.ÜNİTE 1. Dinî Çoğulculuk NOT EDELİM Felsefi anlamda plüralizm yani dinî çoğulculuk, bütün dinlerin insanları kurtuluşa ulaştırma konusunda eş değerde olduğu fikrine dayanır. Arnold Toynbee, John Hick ve W. Cantwel Smith gibi düşünürlerin savunduğu bu fikre göre bütün dinler insanı Tanrı’ya götüren eşit yollardır. Dinî çoğulculuk (plüralizm), farklı dinlere mensup insanların birbirlerinin haklarına saygı göstererek bir arada barış içinde yaşamalarına denir. Çoğulculuk, özünde farklılıkların zenginlik kabul edildiği ve ötekilerin haklarının hukuki teminat altına alındığı bir hoşgörü ortamıdır. Böyle bir ortamda kimse kimseye inancı, yaşayışı ve kültürü nedeniyle baskı yapamaz, kimse farklılığından dolayı eleştirilemez ve kınanmaz. (Kürşat Demirci, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, s. 18.) İçinde yaşadığımız dünya farklı din, kültür ve etnik kökene sahip insanların bir arada yaşamak zorunda kaldığı çok kültürlü bir dünyadır. Günümüzde iletişimin kolaylaşması, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler nedeniyle dünyamız adeta küresel bir köy hâline dönüşmüştür. Bu nedenle farklı inanç ve kültürlere mensup insanların birlikte yaşamaları ve aynı havayı teneffüs etmeleri kaçınılmaz olmuştur. Böylece yemesi, içmesi, giyimi, konuştuğu dili ve inançlarıyla birbirinden farklı olan insanların farklılıklarını koruyarak barış içinde yaşama anlayışı doğmuştur. Bu anlayış genel olarak dinî çoğulculuk olarak tanımlanmaktadır. Dinî çoğulculuk tüm inançlara saygı ve hoşgörü ile yaklaşmayı gerektirir. Her insan, mensubu olduğu dinin en doğru ve mükemmel din olduğuna inanır. Ancak bu tabii durum insanların farklı inanç sahiplerine hoşgörü ile bakmasına engel değildir. Zira inançlar, insanların akli çabalarına ve Farklı inanç sahiplerinin bir arada hoşgörü içinde yaşaması toplumsal barış hür iradelerine dayalı kendi açısından önemlidir. tercihleridir. Bu sebeple farklı inançlara hoşgörü çerçevesinde bakmak hem insani hem de dinî bir zorunluluktur. YORUMLAYALIM “Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kâfirûn suresi, 6. ayet.) “Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” (En’âm suresi, 108. ayet.) Yukarıdaki ayetlerden hareketle İslam’ın dinî çoğulculuğa bakışını yorumlayınız. 164 DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK Dinî çoğulculuk, zengin bir tarihî tecrübeye sahip olan Müslümanlar için yeni ve yabancı bir anlayış değildir. Zira İslam dini ilk zamanlardan itibaren farklı inançlara dinî hürriyet tanıyan ve onların haklarını koruyan çoğulcu bir yapıya sahip olmuştur. Hz. Peygamberin Medine’de bulunan Araplar, Yahudiler ve Hristiyanlarla birlikte imza altına aldığı Medine Antlaşması bu anlayışın ilk örneklerindendir. Tarih boyunca Yahudi, Hristiyan ve Budistler gibi farklı dinî gruplar Müslümanların hâkimiyeti altında dinlerini serbestçe yaşamışlardır. 2. Türkiye’deki Dinî Gruplar Türkiye asırlardır birçok din, kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyada yer almaktadır. Bu nedenle asırlar boyunca Anadolu topraklarında Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlar gibi birçok farklı inanç mensubu barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşamışlardır. Ülkemizde Müslümanların yanı sıra Yahudiler ve Hristiyanlar gibi dinî gruplar yer almaktadırlar. ÜLKEMİZDE YAŞAYAN DİN MENSUPLARI Müslümanlar Hristiyanlar Yahudiler Yahudiler Türkiye’de bulunan dinî grupların en önemlilerindendir. Osmanlılar devrinde dinî ve ekonomik hayatta önemli bir yer edinen Yahudiler, adalet ve hoşgörü ile muamele görmüşlerdir. Tarih içinde İspanya ve Rusya’dan göçe zorlanan Yahudilere Osmanlı Devleti kucak açmıştır. Bağımsız İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra Türkiye’deki Yahudi nüfusu yarıya yakın oranda azalmıştır. Bugün Türkiye’de yaşayan Yahudilerin sayısı yaklaşık yirmi altı bin kadardır. Bunların büyük bir çoğunluğu İstanbul ve İzmir’de, diğerleri ise Ankara, Bursa ve Edirne gibi şehirlerde yaşamaktadır. Türkiye’de yer alan Hıristiyan grupların tarihi oldukça eskidir. Zira Anadolu toprakları Hristiyanlığın gelişmesinde önemli bir merkezdir. Bunun yanı sıra ülkemizde birçok yer Hristiyanlarca kutsal sayılmaktadır. Bunların içinde Efes, İstanbul ve İznik gibi yerler sayılabilir. Türkiye’deki Hristiyan gruplar arasında Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Arap Ortodoksları yer almaktadır. Türkiye’de yaşayan en kalabalık Hristiyan grup olan Ermenilerin sayısı altmış bin civarındadır. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu İstanbul’da ikâmet etmektedir. Ermeni Patrikliğine bağlı olan Ermeniler haricinde, ana kiliseden ayrılmış olan Katolik ve Ortodoks Ermeniler de vardır. Türkiye’de yaşayan Hristiyan dinî gruplardan biri de Süryanilerdir. Süryaniler; Süryani Kadim, Süryani Katolik ve Süryani Ortodoks Kilisesi mensupları olarak üç gruba ayrılmışlardır. Türkiye’deki Süryaniler, Suriye Şam Patrikliğine bağlıdır. Diğer bir Hristiyan grup olan Arap Ortodokslar, Antakya Patrikliğine bağlı olarak yaşamakta olup sayıca azdırlar.1 1 Baki Adam, Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 267. 165 8.ÜNİTE 3. Dinler Arası Diyalog Dinler arası diyalog, günümüzdeki farklı din mensupları arasında öne çıkan önemli konulardan biridir. Kelime olarak diyalog, iki veya daha fazla kişinin karşılıklı konuşması demektir. Dinler arası diyalog ise farklı dinlere mensup insanların, inanç ve fikirlerini zorla birbirlerine kabul ettirmeden fikir alışverişinde bulunabilmesi, yaşanan sorunlar üzerinde konuşabilmesi ve iş birliği yapabilmesidir.2 Dinler arası diyalog ifadesinde kastedilen husus dinlerin değil, din mensuplarının birbirleriyle diyalog hâlinde olmalarıdır. Bu nedenle dinler arası diyalog hem insani bir faaliyettir hem de ahlaki bir ilişkidir. İçinde yaşadığımız bu yüzyılda bilim ve teknolojinin gelişmesi, iletişimin yaygınlaşması ve ülkeler arasındaki sınırların kalkması farklı kültür ve dinlere mensup insanları birbirlerine daha da yakınlaştırmıştır. Küreselleşen dünyamızda insanlar farklılıklarla daha sık karşılaşmaktadır. Birlikte yaşamanın artık bir zorunluluk hâline geldiği günümüzde dinler arası ilişkiler giderek önem kazanmaktadır. Bu nedenle insanların barış ve uyum içinde yaşayabilmeleri için birbirlerinin inanç, fikir ve yaşayışlarına saygı göstermeleri gerekir. Bunun için de insanların önyargılardan arınarak birbirlerini tanımaları şarttır. Bu barış ve hoşgörü ortamının oluşturulmasında ise dinler arası diyaloğun önemli katkıları olacaktır. NOT EDELİM Dinler arası diyaloğun kaynağı Hristiyan Katoliklerdir. Katolikler, 1962-1965 yılları arasında üç yıl devam eden II. Vatikan Konsülü’nde Hristiyanlık dışındaki dinlerin mensuplarıyla diyaloğa girilmesini kararlaştırmışlardır. Bu konsülde, başta Yahudiler ve Müslümanlar olmak üzere diğer dinlerin mensuplarından saygıyla bahsetmişler ve onların inançlarını Hristiyanlık açısından övmüşlerdir. Ayrıca diğer dinlere ve mensuplarına saygıyla yaklaşılması, onlarla diyaloğa girilmesi konusunda Hristiyanlara tavsiyede bulunmuşlardır. Katolikler dinler arası diyaloğu gerçekleştirmek için çeşitli birimler oluşturmuşlar ve uzmanlar yetiştirmişlerdir. Yeryüzündeki bütün dinlerin kendi inanç ve görüşlerinin en doğru ve en güzel olduğunu iddia etmeleri tabii bir durumdur. Ancak bu durum farklı dinlere mensup insanların barış ve hoşgörü içinde yaşamasına engel değildir. Bütün dinlerin öteki inançların da varlığını kabul etmesi, farklı din mensuplarının birbirlerinin inanç ve ibadetlerine saygı göstererek birlikte yaşamalarını mümkün kılmaktadır. Böyle bir ortamda hiç kimse inancından dolayı kınanmayacaktır. Her din mensubu kendi dinini serbestçe yaşayabilecek ve başkalarına anlatabilecektir. Böyle bir ortamın tesis edilebilmesi için ön yargılardan uzaklaşarak birlikte yaşama kültürüne ve diyalog ortamına ihtiyaç vardır. Dolayısıyla insani bir faaliyet olan dinler arası diyaloğun amacı birlikte yaşama kültürüne katkıda bulunmaktır. Papa VI. Paul 1964 yılındaki bildirisinde kilisenin içeride ve dışarıda herkesle diyaloğa girmesi gerektiğini ve kilisenin bütün insanlık için olduğunu bildirmiştir. Papa, dinler arası diyaloğun bütün insanları kurtuluşa ulaştırma amacını taşıdığını belirtmiştir. Günümüzde Katolik Hristiyanlar çeşitli birimler ve uzmanlar vasıtasıyla dünyanın her yerinde diyalog girişiminde bulunmaktadırlar. Fakat Hristiyanların geçmişteki misyonerlik faaliyetlerini unutmayan diğer dinlerin mensupları, Katoliklerin bu girişimlerini şüpheyle karşılamaktadırlar. Bunun bir misyonerlik faaliyeti olmasından endişe etmektedirler. (Baki Adam, Dinler Arası Diyalog, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, Millî Eğitim Bakanlığı, s. 193-195.) 2 Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 396. 166 DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK DEĞERLENDİRELİM “Dinde zorlama yoktur; artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır...” (Bakara suresi, 256. ayet.) “De ki: Hak Rabbi’nizdendir. Öyleyse dileyen inansın dileyen inkâr etsin...” (Kehf suresi, 29. ayet.) “(Resulüm!) de ki: Ey ehlikitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım; Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman, Şahit olun ki biz Müslümanlarız, deyiniz.” (Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.) “Her bakımdan alçak gönüllü, yumuşak huylu, sabırlı olun. Birbirinize sevgiyle, hoşgörüyle davranın.” (Kitab-ı Mukaddes, Pavlus’un Efeslilere Mektubu, 4/1.) “Kimseyi kötülemesinler. Kavgacı değil, uysal olsunlar. Herkese her zaman yumuşak davransınlar.” (Kitab-ı Mukaddes, Pavlus’un Titus’a Mektubu, 3/2.) “Herkese saygı gösterin. İmanlı kardeşlerinizi sevin, Tanrı’dan korkun, krala saygı gösterin.” (Kitab-ı Mukaddes, Petrus’un Birinci Mektubu, 2/17.) Yukarıdaki metni okuyarak dinlerin hoşgörü ve diyaloğa bakışını değerlendiriniz. Müslümanlar, tarihin her döneminde farklı din mensuplarıyla sağlıklı diyaloglar kurmuşlardır. Hz. Peygamber Dönemindeki Medine Sözleşmesi, Necranlı Hristiyanlarla görüşmesi, Endülüs’te Yahudi ve Hristiyanlarla Müslümanlar arasındaki uyumlu yaşama ve Fatih’in İstanbul’un fethi sonrasında bu dinlerin mensuplarına gösterdiği hoşgörü bu diyaloğun bazı tarihsel örnekleridir.3 Kur’an-ı Kerim’in Yahudi ve Hristiyanlara “ehlikitap” diyerek onları diğer gruplardan ayırmıştır. Onların yanlış inanç ve davranışlarını yermekle birlikte olumlu davranışlarından da bahsetmiştir. YORUMLAYALIM Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethinden sonra Anadolu’daki Yahudi cemaatlerine aşağıdaki mektubu göndermiştir: “Osmanlı Padişahı Mehmet der ki: Tanrı bana birçok ülke bahşetti ve hizmetkârı Hz. İbrahim ve Yakup’un sülalesine sahip çıkmamı, kendilerine yiyecek vermemi ve onları himayeme almamı bana emretti. Aranızda kim, Tanrı’nın yardımı ile İstanbul’a, başkente gelip yerleşmeyi, incirin ve bağın gölgesinde huzur içinde yaşamayı, serbest ticaret yapıp mal mülk sahibi olmayı arzular?” (Baki Adam, Dinler Arası Diyalog, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, Millî Eğitim Bakanlığı, s. 205.) Yukarıdaki metni okuyarak Müslümanların farklı din mensuplarına gösterdiği hoşgörüyü yorumlayınız. 3 Baki Adam, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, s. 204. 167 8.ÜNİTE Ayrıca Hz. Peygamberin onlarla sürekli ileTARTIŞALIM tişim içinde olması, Müslümanların ehlikitapla diyalog kurmalarını kolaylaştırmıştır. Ancak Dinler arası diyaloğun birey ve toplum açısından faydasını ve önemini artarihte görülen Müslüman, Budist ve Hindu kadaşlarınızla tartışınız. gibi toplumlara yönelik misyonerlik faaliyetleri ve sömürgecilik hareketleri birçok toplumda diyaloğa karşı şüphe oluşmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte tarihî olayların oluşturduğu endişeler, önyargılar ve düşmanlıklar diyalog ortamına engel teşkil etmemelidir. Aksine sorunların çözümü ve insanlığın ortak barışı için diyalog yolu daima açık tutulmalıdır. Zira Müslümanların diğer dinî inançlarla karşılaşmaktan, onlarla yüzleşmekten ve diyalog kurmaktan çekinecek ve korkacak hiçbir yönü yoktur.4 İnsanlığın huzurunu, bir arada yaşama kültürünü amaçlayan diyalog faaliyetlerinin öncelikle önyargı ve art niyetten uzak olması gerekir. Diyalog sinsi ve gizli gayelere araç kılınmamalı, samimiyet esasına dayanmalıdır. Diyalog için Kur’an’ın ortaya koyduğu “Sizin dininiz size benim dinim bana.”5 ilkesi gereği herkes kendi inancı üzerinde olmalıdır. Diyalog ortamına zarar verici her türlü misyonerlik anlayışı terk edilmeli, inanç ve fikir hürriyeti çerçevesinde herkesin kendi dinini ifade edebilmesi sağlanmalıdır. İnsanlığın yaşadığı ortak sorunlara çözüm üretmeyi, barış ve hoşgörü ortamını tesis etmeyi amaçlayan diyalog çalışmaları, eşit şartlarda ve bu alanda uzmanlaşYukarıdaki fotoğrafı inceleyerek din adamlarının dinler mış kişilerce yapılmalıdır.6 arası diyalogdaki rolünü tartışınız. 4. Misyonerlik Misyonerlik kelimesi Latince “missio” kökünden türemiştir. Bu kelime yetki, vekâlet ve tamamlaması için birine verilen görevi ifade eder. Misyon, bir dinin propagandasını yapmakla görevli insanlar teşkilatı anlamına gelmektedir. Bu işi yapan kişiye misyoner, yapılan bu faaliyete ise misyonerlik adı verilir. Misyonerlik her ne kadar dinlerin yayılma faaliyeti için kullanılsa da daha çok Hristiyan yayılmacılığını ifade etmektedir. Bu kelime ilk defa Hristiyanlar tarafından bu anlamda kullanılmıştır.7 Zira misyonerlik faaliyetlerini dünya genelinde sistemli bir şekilde ve kurumsal düzeyde yürüten din, Hristiyanlıktır. Bu amaçla ilk misyonerlik teşkilatı 1646 yılında İngiltere’de kurulmuştur. Bununla birlikte Yahova Şahitleri, Bahai, Budist ve Hindular gibi dinî gruplar da misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. 4 Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 35. 5 Kâfirûn suresi, 6. ayet. 6 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 416. 7 Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 25. 168 DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK Her din, mesajlarının diğer insanlara iletilmesini hedefler. Bu anlamda Müslüman, Hristiyan, Budist ve Hinduların kendi dinlerini başkalarına duyurmaları temel insan haklarındandır. Ancak misyonerlik, dini duyurma faaliyetlerinden farklıdır. Misyonerler hileli yollarla insanların sosyal ve ekonomik zaaflarını suistimal ederek muhataplarını din değiştirmeye zorlar. Aynı şekilde karşı tarafın inancını çarpıtarak onları kötü göstermek gibi davranışlar dini yayma hakkını kötüye kullanmaktır. KARŞILAŞTIRALIM Tebliğ; taşımak, götürmek, ulaştırmak ve bildirmek anlamlarına gelir. Bir kavram olarak tebliğ, İslam mesajının insanlara duyurulmasıdır. İslam’daki tebliğ çalışmalarının temel amacı İslami öğretilerin diğer insanlara duyurulmasıdır. Tebliğ, tüm Müslümanların yapabileceği ferdî bir görevdir. Kur’an-ı Kerim’de Mâide suresinin 67. ayetindeki “Ey Resul! Rabb’inden sana indirileni insanlara tebliğ et.” ve Gâşiye suresinin 21 ve 22. ayetlerindeki “O hâlde (Resulüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.” ifadeleri tebliğin sadece duyurma ve davet olduğunu bildirir. İslam’a göre artık inanıp inanmama kişinin hür iradesine kalmıştır. Nitekim Müslümanlar tarihleri boyunca egemenlikleri altındaki gayrimüslimlere adalet ve hoşgörüyle davranmış, onları zorla Müslümanlaştırma yoluna gitmemişlerdir. Asırlarca Müslüman egemenliğinde kalan diğer din mensuplarının; din, dil ve kimliklerini korumuş olmaları Müslümanların zorla Müslümanlaştırmayı değil, inandıkları prensipleri tebliğ etmeyi ön plana çıkardıklarını gösterir. Hristiyanlıkta misyonerlik anlayışı İncil’de şöyle ifade edilmektedir: “Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi davrandım. Kendim kutsal yasanın denetimi altında olmadığım hâlde, yasa altında olanları kazanmak için onlara yasa altındaymışım gibi davrandım. Tanrı’nın yasasına sahip olmayan biri değilim, Mesih’in yasası altındayım. Buna karşın, yasaya sahip olmayanları kazanmak için yasaya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için onlarla güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkesle her şey oldum. Bunların hepsini, müjdede payım olsun diye müjdenin uğruna yapıyorum.” (Kitab-ı Mukaddes 1. Korintliler, 9/20-23.) Misyonerlik anlayışında temel amaç, insanları ne yapıp edip Hristiyanlaştırmaktır. Nitekim Hristiyanlar, tarih boyunca gittikleri yerlerde hitap ettikleri insanlara Hristiyan mesajını duyurmayı değil, onları Hristiyanlaştırmayı hedeflemişlerdir. Örneğin Amerika Kıtası’nın Hristiyanlarca işgalinden yaklaşık iki yüz yıl geçmeden güney ve kuzeydeki bütün yerli inanç ve kültürler yok edilmiştir. Ayrıca Afrika Kıtası sömürgeci devletlerce işgal edildikten sonra hızla Hristiyanlaştırılmıştır. Aynı durumu Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde de görmek mümkündür. (Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 16-18. Özetlenmiştir.) Yukarıdaki metni okuyarak iki dinin yayılma metotlarını karşılaştırınız. 169 8.ÜNİTE 4.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Misyoner Gruplar Türkiye konumu itibarıyla Asya, Avrupa ve Afrika’yı birbirine bağlayan yolların kesiştiği bir noktada yer almaktadır. Tarihî olarak da ilk çağlardan beri pek çok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bugün dünyanın en hareketli bölgeleri olan Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlara açılan kapı özelliği taşıyan Türkiye, pek çok dinî grubun hedefidir. Bugün dünyanın büyük dinlerinden biri olan Hristiyanlığın Türkiye’ye özel bir ilgisi bulunmaktadır. Hristiyan misyonerlerine göre Türkiye, Hristiyanlığın beşiğidir. Çünkü bugünkü Hristiyanlığın kurucusu olan Pavlus, Tarsusludur. Ayrıca Pavlus’un dinini yaymak için gezdiği pek çok yer Anadolu’dadır. Bu nedenle misyonerler, Türkiye’yi Hristiyanlaştırmak için 19. yüzyıldan bu yana misyonerlik faaliyetlerini sürdürmektedirler. Hristiyanların dışında Yahova Şahitleri, Bahailer gibi gruplar da ülkemizde misyonerlik faaliyeti sürdürmektedirler. 4.1.1. Hristiyan Gruplar TÜRKİYE’DE FAALİYET YÜRÜTEN MİSYONER GRUPLAR YAHOVA ŞAHİTLERİ HRİSTİYAN GRUPLAR Baptistler Adventisler Mesih İnanlıları Hristiyanlık, misyon özelliği olan bir dindir. Hristiyanlığa göre İsa, Tanrı’nın kutsal mesajını insanlara duyurmak misyonuyla yeryüzüne inmiş ve havarilerini bu misyonu yaymak için dünyaya göndermiştir. Bu husus İncillerde şöyle geçer: “İmdi, siz gidip bütün milletleri şahit edin, onları baba ve oğul, ruhulkudüs ismi ile vaftiz eyleyin, size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin ve işte ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim.”8 Hristiyanlıktaki misyonerlik faaliyetlerinin temeli bu misyon anlayışına dayanır. Bu husus İsa’nın yeryüzündeki bedenini temsil eden kilise ile misyonerlik faaliyetleri arasındaki ilişkiyi de ifade etmektedir. Bu faaliyetlerin öncülüğünü yapan kişi ise bugünkü Hristiyanlık anlayışının mimarı olan Pavlus’tur. Bütün dünyaya yayılma amacında olan Hristiyanlık, dünyanın birçok bölgesinde misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. Ülkemize yönelik ilk misyonerlik faaliyetleri Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında Ermeniler arasında başlamıştır. Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar, Ermenileri kendi saflarına çekebilmek için bu grup arasında misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler sonucunda bir kısım Ermeni, Katolikliğe geçmiş ve ayrı bir Katolik Ermeni Kilisesi oluşturmuştur. Fransa’nın gayretleriyle de bu kilise Osmanlı Devleti tarafından 1830 yılında ayrı bir cemaat olarak tanınmıştır. Sonraki yıllarda ise Amerikalı Protestanların misyonerlik faaliyetleri sonucunda bir de Protestan Ermeni Kilisesi oluşmuş ve bu kilise de 1847 yılında İngiltere’nin isteği üzerine Osmanlı Devleti tarafından tanınmıştır.9 8 Kitab-ı Mukaddes Matta, 28/19-20. 9 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 201. 170 DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonraki yıllarda Tevhiditedrisat Kanunu’na uymayan ve öğrencilere İncil okutan, onları ayinlere götüren birçok okul kapatılmıştır.10 Bu okullardan biri olan Bursa Amerikan Kız Koleji, sistemli şekilde misyonerlik yaptığı için Atatürk Döneminde (1928) kapatıldı.11 Bununla birlikte ülkemizde Protestan grupların misyonerlik faaliyetlerini devam ettirmeye çalışmışlardır. Bunlar içinde Babtistler, Adventistler ve Mesih İnanlıları gibi Protestan gruplar misyonerlik faaliyetleri ile dikkat çekmektedirler. TÜRKİYE’DE MİSYONERLİK FAALİYETİ YÜRÜTEN HRİSTİYAN GRUPLAR BAPTİSTLER 17. asırda Hollanda’da doğan Hristiyan bir gruptur. Diğer Hristiyan mezheplerinden farklı olarak vaftizi sadece yetişkinlere uygularlar. Onlara göre vaftiz, kişinin kendi iradesiyle İsa Mesih’e iman etmesinin kesin bir sembolüdür. Henüz anlamını kavrayamadıkları gerekçesiyle bebeklere vaftiz uygulamayan Baptistler, vaftizi vücudu suya tamamen batırarak yaparlar. İlk Protestan misyonerliğini başlatan Baptistler, dünya genelinde misyonerlik yapmaktadırlar. Ülkemizde Hristiyanlaştırma faaliyeti yürüten bu grubun İstanbul’da da kilisesi bulunmaktadır. Baptist anlayışına göre her Baptist bir misyonerdir. Bu ilke onları misyonerlik faaliyetlerinde etkin kılmıştır. Onlara göre İsa Mesih’in yeryüzüne gelişiyle tanrısal krallık kurulacak ve tüm Hristiyanlar kurtuluşa ereceklerdir. ADVENTİSTLER MESİH İNANLILARI 1831 yılında Amerika’da kurulan Protestan ve Mesihçi bir harekettir. Adventistler, ruhun ölümsüzlüğüne inanırlar, öldükten sonra sadece doğruların dirileceğini kabul ederler. Et yemez, kahve, çay, sigara ve içki içmezler. Bu mezhep İsa Mesih’in tekrar dünyaya geleceği inancı üzerine kurulmuştur. Diğer Hristiyanların aksine pazar değil cumartesi gününü kutsal dinlenme günü olarak kabul ederler. Evanjelik Hristiyanlar olarak bilinen bu grup Türkiye’de kendisini Mesih İnanlıları veya Müjdeciler (İncilciler) olarak tanıtır. 18. yüzyılda İngiltere’de kurulan Evanjelik Hristiyanlık, Kitab-ı Mukaddes’i dinde tek otorite olarak kabul eder. 1846’da kurulan Evangelical Alliance (Evanjelikal Alayns) adlı uluslararası örgütün şemsiyesi altında pek çok Mesihçi Protestan grup misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. Adventistlerden pek çok grup doğmuştur. Bunlardan Yedinci Gün Adventistleri misyonerlik faaliyetleri açısından önemlidir. Bu grup Kitab-ı Mukaddes’e sıkı sıkıya bağlıdırlar. Yedi Gün Adventistlerine göre Türkler, Hristiyanlığın yayılması önünde bir engeldir. Türkler, İsa Mesih’in ikinci gelişini geciktirmişlerdir. Bu nedenle bu engeli ortadan kaldırmak için çalışırlar. Türkiye’de bir kiliseleri vardır. Evanjelik Hristiyanlara göre herkes kutsal kitabı okuyup anlayabilir, üç şahıstan meydana gelen Tanrı tektir, İsa Mesih’e iman günahlardan arınmak için yeterlidir. Yeni Ahit’te olmayan hiçbir inanç ve uygulamayı kabul etmezler. Türkiye’de yaygın bir misyonerlik faaliyeti yürütmekte olup illerde çeşitli misyoner gruplar oluşturmaktadırlar. 10 http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr/700ozelAytenSezer.pdf 11 Ahmet Kahraman, Mukayeseli Dinler Tarihi, s. 282. 171 8.ÜNİTE Türkiye’de misyonerlik çalışmaları yürüten Hristiyan gruplar birçok metot ve argüman kullanmaktadır. Misyonerler; bedava İncil, kitap, dergi, broşür, kaset, CD gibi iletişim malzemeleri dağıtmaktadırlar. Bu klasik yöntemlerin dışında sesli ve görsel medya, İncil okuma grupları ve İnternet gibi yollarla Hristiyanlaştırma faaliyetleri yapmaktadırlar. Sıkıntılı insanlara yardım etmek Konuşmalarında sevgiyi öne çıkarmak Kilise evleri açmak Yurt dışı eğitim turları düzenlemek Dil kursları açmak Gençleri din ve kültürlerinden uzaklaştırmak MİSYONERLERİN KULLANDIKLARI YÖNTEMLERİN BAZILARI Araştırma enstitüleri kurmak Sağlık ve eğitim hizmetlerini ücretsiz sunmak Özel okullar aracılığıyla eğitim vermek Kimsesiz ve yoksullara yardım etmek Hristiyan misyonerliğinin en temel özelliği, faaliyetlerinin kurumsal düzeyde yürütülmesidir. Ayrıca dinî ve siyasi amaçları da bulunmaktadır. Bu nedenle ülkemizde olduğu gibi dünya genelinde de misyonerlik faaliyetleri çeşitli örgüt ve kurumlar tarafından finanse edilmektedir. Bu amaçla acil yardım ekipleri oluşturan misyoner kuruluşları felaket ve afet anında insanlara maddi-manevi yardımlarda bulunurlar. Nitekim 1999 Marmara Depremi sonrasında insani yardım amacıyla ülkemize gelen gruplardan bazıları misyonerlik faaliyeti yürütmüşlerdir.12 Zor durumda olan insanların bu hâllerini suistimal etmeye çalışan misyonerlerin çoğu yardım gönüllüsü, doktor, öğretmen ve hemşire gibi farklı meslek gruplarına mensuptur.13 YORUMLAYALIM “...Biz, ona (insana) şah damarından daha yakınız.” (Kâf suresi, 16. ayet.) “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr suresi, 9. ayet.) “…Allah onları (müminleri) sever, onlar da Allah’ı severler…” (Mâide suresi, 54. ayet.) Yukarıdaki ayet meallerini misyonerlerin İslam’la ilgili iddiaları açısından yorumlayınız. 12 Ali Erbaş, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 185. 13 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 116. 14 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 87. 172 Misyoner kuruluşları, misyonerlik faaliyetlerinin siyasi ve ekonomik sömürgecilikle ilişkilendirilmesinden dolayı yöntem değişikliğine gitmiştir. Bu amaçla İncil’in mesajının hedef kitle olan ülkenin şartlarına uydurulması ve misyoner faaliyetlerinin yerelleştirilmesine karar verilmiştir. Bunun yansımalarından biri, yabancı misyonerlerin yerine, yerel kiliseler ve yerli Hristiyanlar aracılığıyla bu faaliyetlerin yürütülmesidir.14 Halkın tepkisini azaltmak için ev kiliseleri ve yerli Hristiyanlar aracılığıyla misyonerlik faaliyetleri yürütülmeye başlanmıştır. Misyoner gruplarının kullandığı argümanlar, faaliyetlerin yürütüldüğü ülkenin şartlarına göre düzenlenmektedir. Türkiye’yi Hristiyanlığın vatanı olarak gören misyoner gruplarının kullandığı argümanların başın- DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK da Kur’an-ı Kerim’in Hz. İsa’ya büyük önem verdiği propagandası gelmektedir. Buna göre misyoner gruplar Kur’an’da Hz. İsa’nın çok anılması, babasız olması ve yükseltilmesi gibi konuları çarpıtarak Kur’an’ın da kendi mesajlarını onayladığını iddia etmektedirler.15 NOT EDELİM Misyonerler, Misyon Cemiyeti ve diğer misyon kuruluşları tarafından özel olarak yetiştirilirler. Bir misyoner, yapacağı işe göre zeki ve kabiliyetli çocuklar arasından seçilir. Küçük yaştan itibaren özel eğitim alır. Gideceği bölgenin dili, inançları, örf ve âdetlerini öğrenir. Bazen de misyonerlik yapacağı ülkeye gönderilir ve o toplumda yetiştirilir. Böylece yerli bir Müslüman gibi görünür; ancak asıl amacı misyon görevini yerine getirmektir. Müslümanlar tarafından fark edilmeyecek derecede yetişen misyonerler bulundukları bölgede dinî faaliyet yaptıkları izlenimini vermezler. Okullara büyük önem verirler ve gençlerin önce kendi kültürlerinden uzaklaşmalarını sağlarlar. Muhataplarıyla, ihtilaflı konularda konuşmazlar. (Osman Cilacı, Hristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, s.72.) Misyonerler muhataplarına karşı öncelikle Hz. İsa’nın peygamber oluşuna vurgu yaparken onun tanrılığına değinmezler. Hristiyanların üç tanrıya inanmadıklarını iddia eden misyonerler, bunun Müslümanların uydurması olduğunu belirtirler. Onlara göre Tanrı tektir; ancak üç kişiliğe sahiptir.16 Misyoner gruplar, muhataplarına merhametli ve sevecen bir tanrı anlayışını telkin ederler. İslam’daki Allah inancını, insana uzak ve acımasız olduğu gerekçesiyle eleştirirler. Kur’an’ın aslını koruyamadığını, Tevrat ve İncil’in de Allah’tan geldiğini ve Kur’an-ı Kerim’in bunu onayladığını iddia ederler. Ayrıca Kur’an’daki bazı ayetleri bağlamından kopararak Allah’ın Hristiyanlığı övdüğü gibi görüşler ileri sürmektedirler. Misyonerler bunların yanında etnik veya dinî azınlıklara, çoğunluğun onları sömürdüğü ve ezdiği şeklinde propaganda yaparak kaos ve çatışma ortamı oluşturmaya çalışmaktadırlar.17 SIRALAYALIM Ül Ülkemizdeki misyonerlik çalışmaları ve misyonerlerin insanları ikna etmek için han hangi metotları kullandıklarını sıralayınız. *Ekonomik ve sosyal sıkıntı içindeki insanlara yardım etmek amacıyla onları Hristiyanlaştırmak. *………………………………………………………………………………………… *………………………………………………………………………………………… *………………………………………………………………………………………… 15 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 109. 16 Kitab-ı Mukaddes 2. Korintliler, 3/16,17; Matta, 28/18,19; Yuhanna, 5/18; 15/31. 17 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 108. 173 8.ÜNİTE Misyoner gruplar, çeşitli internet sayfaları aracılığıyla Hristiyanlık inançlarının doğruluğunu Kur’an ayetleriyle ispatlamaya çalışmaktadırlar. Bunu yaparken Kur’an ayetlerini, kendi amaçları doğrultusunda yorumlayarak çarpıtmaktadırlar. Bütün bu faaliyetleri yaparken yürüttükleri eylemin din özgürlüğü kapsamında serbest olduğunu iddia etmektedirler. Oysa istismara yönelik inanç yayma faaliyeti hukuka aykırıdır ve inanç hürriyeti kapsamında değildir.18 4.1.2. Yahova Şahitleri Yahova, Yahudilikte Tanrı için kullanılan Yahve kelimesinden gelmektedir. Bu isim Tevrat’ta şöyle geçer: “ Beni size ... Yakup’un tanrısı Yahve gönderdi.”19 Yahova Şahitleri isimlerini kutsal kitapta geçen “Siz şahitlerim ve seçtiğim kulumsunuz, ta ki bilip bana inanasınız ve benim o olduğumu anlayasınız.”20 ifadesinden alırlar. Yahova Şahitleri, 19. yüzyılda ortaya çıkan, Yahudilik ve Hristiyanlık karışımı Mesihçi ve misyoner bir harekettir. Bu hareketin temeli, dünyadaki düzenlerin yakında sona ereceği ve İsa Mesih’in tekrar gelerek yeryüzünde tanrısal krallığı kuracağı inancıdır. Bu grup kendilerini Yahova krallığının gerçek sahipleri ve şahitleri olarak tanıtırlar.21 Bununla birlikte Yahova Şahitleri kendilerini ayrı bir din olarak görürler.22 Yahova Şahitlerinin kurucusu Charles Taze Russell (Çarls Teyz Rassıl) (1852-1916)’dır. Amerika’da yaşayan Russell, İsa Mesih’in ikinci gelişine inanan Adventistlerle karşılaşmış ve onların fikirlerinden etkilenmiştir. 1914’te kıyametin kopacağı kehanetinde bulunan Russell, bu durum gerçekleşmeyince tezini bu tarihin kıyamet alametlerinin başladığı tarih olduğu şeklinde değiştirmiştir. Russell’den sonra onun yerine geçen Rutherford, Russelistler diye bilinen cemaati 1931’de “Yahova Şahitleri” olarak adlandırdı. Rutherford (Ruterford), grup üyelerinin üzerlerinde altın taç ve haç taşımaması, yazı ve broşürlere isim yazılmaması, yeni dergiler çıkarmak gibi değişiklikler yaptı. 1975 yılında Armagedon Savaşı’nın olacağı kehanetinde bulunan hareket liderleri, bu durum gerçekleşmeyince mensuplarını hayal kırıklığına uğrattılar. Bunun üzerine IV. Lider F. Franz, Yahova Şahitlerinin kutsal savaşın ne zaman olacağını bilmeden de Yahova’ya hizmet etmeleri gerektiğini belirtti.23 Yahova Şahitlerinin Kurucusu Charles Taze Russell (1852-1916) BİLGİ KUTUSU Yahova Şahitleri; hükümet, devlet, ülke, sınır, askerlik, bayrak, milli marş ve savaş gibi kavramlara karşıdır. Bu fiilleri yapanlar, Tanrı Yahova krallığına karşı günah işlemiş olurlar. Kan ve organ naklini kabul etmezler. (Baki Adam, Dinler Tarihi, s. 208.) 18 Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 32. 19 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3/15. 20 Kitab-ı Mukaddes, İşaya, 43/10. 21 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 411. 22 Günay Tümer, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, s. 29. 23 Günay Tümer, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, s. 23-29. 174 DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK Yahova Şahitleri, Kitab-ı Mukaddes’e inanırlar. Onun Tanrı sözü olduğunu kabul ederler. Tanrı olarak Yahova’ya inanırlar. Bununla birlikte İsa Mesih’i, Tanrı’dan daha alt seviyede Yahova Şahitleri, ve onun oğlu kabul ederler. Yahova Şadinler arası diyalohitlerinin bu inancı İsa Mesih’i Tanrı ğa katılmamalıdır. olmaktan çıkardığı gerekçesiyle Hristiyan mezheplerince reddedilmiştir.24 Yahova Şahitleri, İslam peygamberi Hz. Muhammed’i yalancılıkla itham ederler. Kur’an-ı Kerim’i asılsız olarak görürler. Kendi inançları dışındaki dinleri sahte kabul ederler.25 İnsan, Âdem’in günahı yüzünden ölmektedir. Tanrı bugünkü ortamı Armagedon Savaşı’yla ortadan kaldıracaktır. Şeytan dünyanın görünmez yöneticisidir. YAHOVA ŞAHİTLERİNİN BAZI İNANÇLARI Kurtuluşa götüren tek yol vardır. O da Yahova Şahitleridir. İnsan evrim sonucu oluşmamış, yaratılmıştır. İnsanlık sona yaklaşmıştır. Cemaatin temeli Mesih’in yönetimindeki krallık yeryüzüne barış ve adalet getirecektir. Yahova Şahitlerine göre İsa Mesih’in tanMesih İsa’dır. rısal krallığı, şeytan ve yandaşlarını yenerek yeryüzündeki bütün beşerî sistemleri, devletleri ortadan kaldıracaktır. Ardından da göklerde egemen olan tanrısal krallık yeryüzüne hâkim olacaktır. İsa Mesih, bu zaferden sonra yüz kırk dört bin kişilik seçkin Yahova Şahitleri topluluğuyla beraber bin yıl boyunca bu krallığı yönetecektir. Bu süre içinde insanlık ve yeryüzü, Âdem’in ilk günahından önceki hâline dönecektir. Bu bin yıllık dönemin sonunda İsa Mesih, krallığı, asıl sahibi olan Tanrı’ya devredecektir.26 Yahova Şahitleri, sistemli ve ısrarcı misyonerlik faaliyeti yürüten bir gruptur. Misyoner okullarında yetiştirdikleri Yahova Şahitleri, günün her vaktinde ev ev, sokak sokak dolaşarak inançlarını yaymaya çalışırlar. Bu faaliyete tarla hizmeti adını verirler. Bunların kullandığı metot, genelde vaaz etmek, kitap ve broşür dağıtmaktır. Bu iş için grup üyeleri genelde vakitlerinin tamamını almayan işlerde çalışırlar ve kalan zamanlarında ise Yahova Şahitliği inancını yaymaya çalışırlar. Her bölgede çalışan gruplar düzenli olarak genel merkeze rapor sunarlar. Ülkemizde Yahova Şahitlerinin misyonerlik çalışmaları 1909’da başlamıştır. Bu dönemde İzmir’de, Yahova Şahitlerinin dergisi olan Tarassut Kulesi’ni düzenli okuyan bir grup oluştu. Böylece ülkemizde bu grubun misyonerlik faaliyeti başlamış oldu. İlk zamanlar Ermeni ve Rum vatandaşlarımız arasında yayılmaya çalışan hareket daha sonra Müslüman Türkler arasında az da olsa taraftar bulmuştur. TARTIŞALIM Yahova Şahitlerinin vatan, millet, bayrak, askerlik gibi kavramlara karşı oluşlarının sebebi ne olabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız. Türkiye’de yirmi civarında cemaati bulunan hareket daha çok İzmir, İstanbul, Ankara ve Mersin gibi illerimizde etkinlik yürütmeye çalışmaktadır.27 24 Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, s. 13. 25 Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, s. 25-28. 26 Mehmet Katar, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 414. 27 Baki Adam, Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 208. 175 8.ÜNİTE 5. Laikliğe Yönelik İç ve Dış Tehditler Laiklik, devlet ile din işlerinin birbirinden ayrı olması; devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından tarafsız olması demektir. Bu yönüyle laiklik, din ve vicdan özgürlüğünü koruyan bir ilkedir. Laiklik ilkesi gereği Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan herkesin din ve vicdan özgürlüğü teminat altına alınmış ve korunmuştur. Böylece her din mensubu kendi inancını yaşayabileceği gibi başkalarının da inanç ve ibadetlerine karışamaz. Herkes istediği gibi inanıp inanmama, ibadet edip etmeme hakkına sahiptir. Atatürk’ün “Laiklik sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Laiklik, tüm vatandaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini tekeffül etmek demektir.”28 sözü laikliğin bu özelliğine vurgu yapmaktadır. NOT EDELİM “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14. madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır. Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 24. madde.) Ülkemizde laiklik ilkesi zaman zaman iç ve dış tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Laikliği tehdit eden iç faktörlerden biri, aşırı dinî yorumları benimseyerek onları başkalarına empoze etmeye çalışan gruplardır. Laikliği yok etmeye çalışan kimi düşünce sahipleri zaman zaman siyasi hedefler gütmekte, toplumsal dengeleri ve iç huzuru bozmaya çalışmaktadırlar. Bununla birlikte laikliği dinsizlik olarak algılayan, din ve vicdan özgürlüğünü kısıtlamayı amaçlayan düşünceler de laikliği tehdit etmekte ve toplumsal huzuru bozmaktadır. Her iki tehdit de ülkemizin birlik ve beraberliğine, devletin bütünlüğüne ve toplumsal barışa zarar verici fikir akımlarıdır. Laikliği tehdit eden bir diğer faktör ise ülkemizde yürütülen misyonerlik faaliyetleridir. Farklı dinlere mensup misyonerlik faaliyetleri kendi inançlarını ülkemizde yaymak adı altında istismarcı bir metot takip etmektedir. Bu dinî görünümlü etkinliklerinin arkasında ise siyasi gayeler yatmaktadır. Bu gruplar, bölücü çalışmaları kapsamında özellikle çocukları ve gençleri hedef almaktadır. Düzenledikleri kurslar, kamplar, yaz okulları ve çocuk köyleri gibi etkinliklerle misyonerlik faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Bu tür zararlı iç ve dış tehditlere karşı gerekli tedbirleri almak, zararlı fikir akımlarına meydanı boş bırakmamak, insanlarımızı millî ve manevi değerlerle donatmak millî ve dinî görevlerimizdendir. Atatürk, Amasya Müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi 28 Atatürkçülük, C 2, s. 331. 176 DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Dinî çoğulculuk ne demektir? Açıklayınız. 2. Başkalarının inancına saygılı olmak niçin önemlidir? Açıklayınız. 3. Dinler aras diyalogdan ne anlıyorsunuz? Açıklayınız. 4. Türkiye’de yaşayan dinî gruplar hakkında bilgi veriniz. 5. Dinler arası diyaloğun faydaları nelerdir? Anlatınız. B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de yaşayan dinî gruplardan değildir? A) Ermeniler B) Süryaniler C) Yahudiler D) Şintoistler E) Hristiyanlar 2. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de faaliyet gösteren misyoner gruplardan biri değildir? A) Baptistler B) Yahova Şahitleri C) Sadukiler D) Bahailer E) Mesih İnanlıları 3. Aşağıdakilerden hangisi Russell tarafından kurulan ABD merkezli bir misyonerlik hareketidir? A) Bahailer B) Mesih İnanlıları C) Yahova Şahitleri D) Baptistler E) Adventistler C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz. (Dinler arası diyalog, Bahailer, Dinî çoğulculuk, misyonerlik, laiklik.) 1. Farklı dinlere mensup insanların birbirlerinin haklarına saygı göstererek bir arada barış içinde yaşamalarına...................................... denir. 2. Devlet ile din işlerinin birbirinden ayrı olması, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından tarafsız olmasına ................................ denir. 3. ....................................... farklı dinlere mensup insanların, inanç ve fikirlerini zorla birbirlerine kabul ettirmeden fikir alışverişinde bulunabilmesi, yaşanan sorunlar üzerinde konuşabilmesi ve işbirliği yapabilmesidir. 4. ................................................. daha çok Hristiyan yayılmacılığı için kullanılan bir kavramdır. D. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz. 1. (...) Dinler arası diyalog, dinler arasında değil, din mensupları arasında gerçekleştirilen insani bir olaydır. 2. (...) Yahova Şahitleri, Mesihçi bir dinî harekettir. 3. (...) Ülkemizde faaliyet gösteren misyonerlerin çalışmaları din hürriyeti gereğidir ve doğrudur. 4. (...) Laiklik ilkesi, din ve vicdan hürriyetini teminat altına almaktadır. 177 SÖZLÜK niteliklerin genel adı, fazilet. erlik: Eski Türk geleneğinde cehennem dünyasının hâkimi. esatir: Tarih öncesi tanrıların efsaneli serüvenlerini anlatan ve bir topluluğun duygularını, anlayışlarını ve özlemlerini göstermesi bakımından değeri olan hikâyeler, mitoloji. etnoloji: İnsanların ırklara ayrılışını bunların nereden çıktığını, oluşumunu, yeryüzüne yayılışını, aralarındaki bağlantıları ve onların niteliklerini inceleyip karşılaştıran ve sınıflayan bilim, budun bilimi, ırkiyat. evrim: Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, kemiyet ve keyfiyet açısından gelişme süreci. endüljans: Günah itirafına bağlı olarak kilise tarafından verilen af belgesi. A aba: Yünden yapılan kalın üstlük, hırka. ahit sandığı: Hz. Musa’ya ilahî vahyin yazılı olduğu levhaları saklamak için yapılan sandık. ahit: Anlaşma, sözleşme, mukavele, bir işi üstlenip söz verme. Altın Tapınak: Beşinci Sih Gurusu Aryan Dev tarafından Amritsar’da yaptırılan kutsal mabet. Amritsar: Sihlerin kutsal şehri. Animizm: Tabii olaylar ve nesnelere tapınma dini. antropolog: İnsan bilimi uzmanı. antropomorfizm: İnsan şeklinde düşünme, yüce varlıkları insan şeklinde düşünenlerin görüşleri, insanbiçimcilik. argüman: Kanıt, tez, iddia. arkeoloji: Tarih öncesi ve eski çağlardan kalma anıtları, özellikle tarih ve sanat bakımından inceleyen bilim, kazı bilim. Armagedon Savaşı: Ahd-i Cedit’in vahiy kitabına göre iyilikle kötülük arasında vuku bulacak olan nihai savaşın yeri, bu savaşa verilen ad. atalar kültü: Bir kişinin, klanında ya da halkın atalarına yönelik inanç ve ibadetleri. avatara: Hindu geleneğinde Tanrı’nın inkarnasyonu ya da çeşitli varlıklar şeklinde bedenleşmesi. ayin: Dinî merasim, ibadet. aziz: Hristiyan geleneğinde kilise tarihinde önemli bir yere sahip olan ermiş kişi. B Bay Ülgen: Eski Türk geleneğinde yüce tanrısal varlık. bayağı: Aşağılık, pespaye, kibar olmayan, basit, adi, sıradan, amiyane. bhakti: Hindu geleneğinde tanrıya teslim olma. boodhisattva: Budizmde başkalarını acı ve sıkıntılardan kurtarmak için mutlak hikmet ve merhamete ulaşmaya yemin eden; ideal kişi, Budda adayları. Brahman: Hint geleneğinde mutlak ruh, yaratıcı ilke. Brahmana: Hint geleneğinde mensur biçimde kaleme alınmış olan kutsal metinler. Brahmiler: Hint kastları arasında din adamlarından oluşan en üst sınıf. büyü: Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların gizli işlem ve davranışları. D dejenere olmak: Bozulmak, aslını kaybetmek. diaspora: Yahudilerin genellikle tutsaklık, sürgün ve bazen de seyahat gibi nedenlerle Filistin bölgesinden ayrılarak başka bölgelerde yaşamaları. disiplin: Öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin bütünü, bilim dalı. düalizm: Birbirine indirgenemeyen iki prensibin veya iki cevherin varlığına inanç bulunan her sistem, ikicilik. F fenomenoloji: Görüngü (olay, olgu) bilimi. fıtrat: Yaradılış, hilkat. filolog: Dil yoluyla bir toplumun kültürünü inceleyen bilim adamı. H haham: Yahudi din adamı. halakha: Yahudi hukuk öğretisi. halef: Sonradan gelen. havari: Yardımcı, Hz. İsa’nın peygamberliğini kabul edip fikirlerini yaymayı üstüne alan on iki kişiden her biri. havra: Yahudilerin ibadethanesi. henoteizm: Bir tanrıya bağlanırken diğer tanrıların varlığını da kabullenmeyi tanımlama. hiyerarşi: Makam sırası, basamak, derece düzeni, aşama sırası. hülasa: Özet, genel değerlendirme. hüsn: İyi, güzel. hulul: Girme, sinme, tenasüh inancına göre ruhun bir bedenden çıktıktan sonra başka bedene girmesi. İ içtihat: Görüş, özel görüş, anlayış, kavrayış, ideoloji: Bir hükümet veya partinin davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü. iltica: Sığınma, güvenilir bir yere sığınma. inkarnasyon: Çeşitli tanrısal varlıkların maddi varlıklar şeklinde bedenleşmesi, tenleşme ya da hulul etmesi. K kardinal: Yüksek rütbeli katolik rahibi, papayı seçen, danışmanlığını yapan başpapazlardan her biri. karma: Hinduzimde insanların geçmişte yaptıkları davranışların bir sonraki hayatlarını etkileyeceği görüşü. kilise: Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları yer, Hristiyanlıkla ilgili dinî kuruluş. Kitab-ı Mukaddes: Ahd-i Atik (Eski Ahit) ve Ahd-i Cedit (Yeni Ahit)’in birleşmesinden oluşan kutsal metin. konsül: Üst düzey Hristiyan din adamlarının inanç, ibadet ve yönetimle ilgili sorunları görüşmek ve karara bağlamak amacıyla bir araya gelerek yaptıkları toplantı. koşer: Yahudilerin yiyeceklerindeki helal haram hususları. kutsal ruh: Hristiyan ilahiyatında teslisin üçüncü unsuru. E edyan: Dinler. ehrimen: Mecusilikte kötü tanrısal güç. erdem: İyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. 178 ritüel: Ayin, ibadet. riyazet: Nefsin isteklerini kırma, uzlet. ruhani: Din ve mezhep işlerini ele alan, bunlarla ilgili bulunan, ruhla ilgili, dinle ilgili, dinî bir havası olan, manevi, cismani karşıtı. Onun, baba ve oğuldan farklı; fakat aynı cevherde ezelî ve ebedî tanrısal varlık olduğuna inanılması. kült: Belirli bir nesne ya da objeye yönelik inanç ve tasavvurlar bütünü. M Mahavira: Büyük kahraman anlamında Caynizmin kurucusuna verilen unvan. Mana: Doğaüstü güç. manastır: Hristiyanlık ve Budizm gibi dinsel geleneklerde keşişlerin sıkı bir disiplin içinde topluca yaşadıkları mekân. meditasyon: Bir düşünce karşısında kendinden geçercesine sessiz bir coşkuya dalma, Doğu dinsel geleneklerinde teemmül ve istiğrak hâli. Meşriku’l-Ezkar: Bahai tapınakları metropolit: Hristiyan Ortodoks mezhebinde başpiskoposla patrik arasında ruhani bir rütbe. misyoner: Bir dini özellikle Hristiyanlığı yaymakla görevli kimse. monoteizm: Tek tanrıcılık. monofizit: İsa’da var olduğuna inanılan insani ve tanrısal tabiatların katışma ve değişme olmaksızın tek bir tabiatta birleşmesi ve tek tabiata dönüşmesi. motif: Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan ögelerden her biri. mühtedi: ihtida eden, doğru yola giren. müntesip: Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış, intisap etmiş olan, ilgisi bulunan, ilgili. münzevi: Topluluktan kaçan, yalnız başına kalmayı seven. müteal: Yüksek, yüce, ulu, aşkın. N nirvana: Budizmde karmadan kurtuluş, acı ve ıstıraplardan kurtularak mutlak huzur hâli. P panteizm: Tanrı evren ayniliğini ya da her şey tanrıdır düşüncesini savunan teolojik akım. Paskalya: Hristiyanların Hz. İsa’nın dirildiğine inandıkları gün anısına yapılan bayram. patrik: Ortodoks kilisesinin başında bulunan en üst rütbeli rahip, dinî hiyerarşinin başı. Petrus: Hristiyan dinî geleneğinde “havarilerin prensi” diye adlandırılan havari. piskopos: Başpapaz, bir piskoposluk bölgesinde başpiskopostan sonra gelen papaz. politeist: Çok tanrıcı. politeizm: Çok tanrıcılık. pontifeks maksimus: Pagan Roma’da imparatorlara verilen başrahiplik sıfatı. pozitivizm: Hakikatin deneme ve gözlemle elde edilebileceği görüşünde olan felsefi doktrin, olguculuk. psikolog: Ruh bilimci. R rabbi: Yahudilikte din bilginlerine verilen isim. reenkarnasyon: Yeniden doğuş, ruh göçü ya da tenasüh. rişi: Hindu geleneğinde vahiy ürünü kutsal metinleri derleyen azizler. S sinagog: Yahudilerin ibadethanesi. Sruti: Hizduzimde vahiy ve ilhama dayalı olduğu düşünülen kutsal metinler. subjektif: Öznel, objektif karşıtı. Svetambara: Gaynizmin beyaz giyinenler mezhebi. Sakrament: Hristiyanlıkta inancın göstergesi olarak yapılan düzenli ayin. sudur: İlahi varlıktan çıkmak ya da zuhur etmek. Ş şabat (sebt): Yahudilerde iş yapmanın yasak olduğu kutsal dinlenme ve ibadet günü. şakirt: Öğrenci, çırak. şuur: Bilinç. T tahrif: Bir şeyin aslını bozma, kalem oynatma, değiştirme. takdis: Kutsal sayma, kutsama. Talmut:Yahudi kutsal kitabı Tevrat’ın tefsirine verilen isim. Tanah: Yahudilerin kendi kutsal kitaplarına verdikleri isim. teizm: Tanrı inancına verilen isim. teslis: Hristiyanlıkta, Tanrı’nın üç kişilikte, yani baba, oğul ve kutsal ruhta mevcut olmasına dayalı temel inanç. Tirthankara: Gaynizmde ezelî hikmeti tarihin değişik zamanlarında insanlara anlatan önderler. totem: İlkel toplumlarda topluluğun ondan türediği sanılan ve kutsal sayılan hayvan, ağaç, rüzgâr gibi herhangi bir tabii nesne. U ulvi: Yüce, eşsiz, benzersiz özellikler taşıyan. upanayana: Hinduzimde erkek çocuklar için düzenlenen dine giriş töreni. V vakayiname: Günü gününe yazılmış olayları içine alan eser, kronik. Vakanüvislerce olguları, olayları oluş sırasına göre yazılmış tarihsel yapıt. vicdan: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan içsel güç. Y yer-sub: Eski Türklerdeki natüralist inançları ifade eden bir terim. yin-yang ilkesi: Çin geleneğinde iki asli doğurucu ilke. Varlıkların özünde yer alan pasif ve aktif kozmik güçler. Z zevilukul: Akıl sahibi. 179 KAYNAKÇA Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yayınları, İstanbul, 2001. Adam, Baki; Katar, Mehmet, Dinler Tarihi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir, 2006/2007. Adam, Baki, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2007. Ahmet bin Hanbel, el Müsned, Beyrut, 1991. Adıvar, Adnan, Tarih Boyunca İlim ve Din, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987. Aliyyü’l-Kâri, el- Mevzuatü’l-Kübra, Darü’l- Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1985. Aslantürk, Zeki, Araştırma Metot ve Teknikleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1995. Atasagun, Galip, İlahî Dinlerde Dinî Semboller, Sebat Ofset, Konya, 2002. Atatürkçülük, Cilt 1-3, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997. Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul. Ataurrahim, Muhammed, Bir İslam Peygamberi Olarak Hz. İsa (çev. : Kürşat Demirci), İnsan Yayınları, İstanbul, 1985. Aydemir, Abdullah, Tefsirde İsrailiyat, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1974. Aydın, Mehmet, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Din Bilimleri Yayınları, Konya, 2005. Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası, İzmir, 1990. Aydın, Mehmet, Dinler Tarihine Giriş, Damla Yayınları, Konya, 1995/1996. Aydın, Mehmet, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1995. Aydın, Mehmet, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1998. Açıköz, Hacı Mustafa, Tevhidî Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, Elis Yayınları, Ankara, 2006. Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihâli, Bilmen Yayınları, İstanbul, (Tarihsiz.) Buda, Dhammapada, Mükemmelliğe Giden Yol (çev. : Cengiz Durkan), Dergâh Yayınları, İstanbul, 2005. Buhari, Sahih-i Buhari, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982. Cilacı, Osman, Dinler ve İnsanlar, Damla Yayınları, Konya, 1990. Cilacı, Osman, Hristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, 5. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1997. Cürcani, Seyyit Şerif, Tarifat, Esat Efendi Matbaası, İstanbul, 1283/1837. Çelebi, Asaf Halet, Pali Metinlerine Göre Gotama Buddha, Hece Yayınları, Ankara, 2003. Demirci, Kürşat, Dinler Tarihinin Meseleleri, İnsan Yayınları, İstanbul, 1997. Demirci, Kürşat, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, Ayışığı Yayınları, İstanbul, 2000. Dinler Tarihi Araştırmaları (II), Dinler Tarihi Derneği Yayınları, Ankara, 1999. Doğan, Avni, Mehdilik, Beyan Yayınları, İstanbul, 1993. Eliade, Mircea, Dinler Tarihi Sözlüğü (çev. : Ali Erbaş), İnsan Yayınları, İstanbul, 1997. En-Nedvi, Ali el-Hasen, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti (çev. : Mehmet Süslü), Hikmet Yayınları, İstanbul, 1986. Erengil, Cengiz, Budizm, İnsan Yayınları, İstanbul, 2004. Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı, İşaret Yayınları, İstanbul, 2000. Fromm, Erıch, Rüyalar Masallar Mitoslar, (çev. : Aydın Arıtan-Kaan H. Ökten) Arıtan Yayınevi, İstanbul, 1990. Güç, Ahmet, Dinlerde Mabet ve İbadet, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005. Gündüz, Şinasi; Aydın, Mahmut, Misyonerlik, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2002. Gündüz, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998. Heyet, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 2000. Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006. Heyet, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2006. 180 Harman, Ömer Faruk vd., Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ensar Neşriyat, 3. Baskı, İstanbul, 2005. Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007. Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, 3. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1984. İbn-i Mace, Sünen (çev. : Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982. İbn-i Mace, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1983. Işık, Hidayet, Âmiri’ye Göre İslam ve Öteki Dinler, İz Yayıncılık, İstanbul, 2006. Kahraman, Ahmet, Mukayeseli Dinler Tarihi, Marifet Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1984/1999. Katipoğlu, Bedri, Freud Psikanalizi ve Din, Özden Ofset, İzmir, 1991. Keşfü’l-Hafa, Darü’l- Kütübü’l İlmiyye, Beyrut, 1988. Kitab-ı Mukaddes, Kitab-ı Mukaddes Şirketi Yayınları, İstanbul, 1981/2003/ 2007/1988. Koç, Turan, Ölümsüzlük Düşüncesi, İz Yayınları, İstanbul, 1991. Konfüçyüs, Konuşmalar (çev. : Muhaddere Özerdim), Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1990. Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001. Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004. Nikhilananda, Swami, Hinduizm (çev. : Aslı Özer), Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 2003. Özbay, Ekrem, Ergenlerde Allah ve Din İnancı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 1995. Pazarlı, Osman, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul, 1982. Roux, Jean- Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini (çev. : Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınları, İstanbul, 1994. Ruben, Walter, Eski Metinlere Göre Budizm (hzl. Lütfü Bozkurt), Okyanus Yayınları, İstanbul, 2004. Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Fakülte Kitabevi Yayınları, Isparta, 2000/2008. Sarıkçıoğlu, Ekrem, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Sidre Yayınları, Samsun, 1997. Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, Kırkambar Yayınları, İstanbul, 1999. Sezen, Yümni, Sosyoloji Açısından Din, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993. Şehristani, Milel ve Nihal (çev. : Mustafa Öz), Litera Yayıncılık, İstanbul, 2008. Şentürk, Lütfi; Yazıcı, Seyfettin, İslam İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1997. Tirmizi, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1983. Tümer, Günay, Biruni’ye Göre Dinler ve İslam Dini, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991. Tümer, Günay; Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1988/1993/1997/2002. Tümer, Günay, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 1987. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1985. Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005. Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 1971. Yıldırım, Suat, Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1988. Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Hakim’in Açıklamalı Meâli, Işık Yayınları, İstanbul, 2004. İnternet Kaynakları http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr http://www.tdk.gov.tr 181