i jÊM "T t " Sfepbpi _\ » I Yelli Tiyatro Mevsimi Başlarken s c Devlet Tiyatrosunda 1953/54 Tiyatro mevsiminin bllânçosu şöyleydl: Telli 3, Tercüme 6, Opera 3. Tem­ sil 118 + Çocuk 38 = Toplamı 154, Seyirci adedi 153121, Şüphesiz kİ, bu rakkamlar Ankara gibi bir şehrin İki tiyatrosu İçin İnanıl­ maz derecede azdı, bunu yükseltmek lâzımdı. Biraz harekete geçtik, İlk ça­ lışma yılımızın bllânçosu şöyle oldu: 1954/55 Telif 4, Tercüme 9, Opera T, Tem­ sil 381 + Çocuk 58 = Toplamı 437, Seyirci adedi 393948 Gene şüphesiz kİ, Devlet Tiyatrosu gibi geniş kadrolu bir kurum İçin bu da yeter derecede tatmin edici değil­ di. Fakat epey zaman âtıl duran bir makineyi harekete geçirmek güçtü. İkinci çalışma yılımızda son bllânço muz şuna yükseldi: 1955/56. Telif 5, Tercüme 10, Opera 10, Tem sil 470 + Çocuk 64 = Toplamı 534. Seyirci adedi 557810. İşte geçen yılın durumu böyleydl. Hiç şüphesiz bu da tatmin edici değil di. Çünkü bu; 25 milyonluk nüfusu muzdan ancak bir şehirde 558 bin ki şlyl, güzel sanatların bu en toplu şu besinden, faydalandırıyoruz demekti, i FTansada İkinci Dünya Harbine ka dar vilâyetlerin tiyatrosuna hiç önem verilmezdi. Paris’ten başka öteki bü. yük şehirlerin hiç birinde yerleşmiş ve sürekli temsiller veren tiyatro toplulukları hemen hemen yok glbly dİ. FranBa’nın ruh ve kültür bakımın dan kalkınması İçin vilâyetlerde tiyat ro kurma fikrinin baş önderi olan (Jacques Copeau) nun 1925 de kendi teşebbüslle kurduğu tiyatro, devlet­ ten yardım görmedi, bu yüzden de yaşıyamamıştl. Fakat 1939 da İkinci Dünya Harbi patlayıp Fransa bozgu­ na uğrayınca, hele kuzeyden güneye göçme başlayınca cenup vilâyetler ka labalıklaştı, şurada burada yer yer tiyatro hareketleri belirdi. Bugün Pa­ ris'in tiyatrolarında İşte o günlerin oradaki muharrir ve aktörleri hâkim dlr. 1946 da Devlet İşgalden kurtulup be ltnl doğrultunca, Maarifin İlk hamle. sİ Fransanın beş yerinde Bölge Tiyat­ ro merkezleri kurmak oldu. Bu merkezler yalnız bulundukları şehirlerde temsiller vermekle kalmaz­ lar, civarlarındaki şehir, kasaba, köy lerln tiyatro İhtiyacını gidermek İçin boynuna dolaşırlar, hatta bazan mer kezler arasında misafirlik ederler. Bu yaz ziyaret ettiğim ve Fransanın on vilâyetinin tiyatro hizmetini yüklen miş olan (Salnt.Etlenne) deki Bölge tiyatrosu şefi on yüda seyirci adedini, 1 200.000 den 19.600.000 e yükselttik­ lerini söyledi. Asıl İmrenilecek tara tı, Fransada bu bölge tiyatrolarının İdaresini üstüne alan kimseler, bugün değil yalnız Fransanın, hatta bütün dünyanın en ömde gelen ünlü tiyatro adamlarıdır. Kendileri İçin Parlste veya her hangi bir ecpebl memlekette büyük paralar kazanmak İmkânı var ken hayatlarını ve çalışmalarını bu bölge tiyatrosu hareketine vakfetme yİ bir memleket borcu addetmişler­ dir. Çünkü onlarda ve bilhassa Fran­ sa Maarifinde umumi bir kalkınma, nın ancak ruhlara yeniden yaşamak YAZAN : Muhsin zevki aşılamakla kabil olacağın» dair köklü bir İnanç vardır. * * * 1945 de hezimetten sonra bütün Al manya uçsuz bucaksız bir yangın ye­ rine dönmüştü. Bombalanmamış tek bir tiyatro kalmamıştı. Cehennemden kurtulan çırıl çıplak İskelet İnsanlar, yıkılmış binaların bodrumlarında, köstebek gibi sürünüyorlardı. Alman yayı o günlerde görenler, bu millet arlık ayakta tutunamaz diyorlardı. Hatta birkaç sene sonra gitti­ ğim zaman şunları yazmıştım: •Tiyatroları yıkılmış, şahnelerin iske­ letleri bile yıkılmış bir şehre ben GO ETHE yılında tiyatro görmeğe gldlyo rum, giderken de kendi kendime yan gın yerlerinin İzbelerinde oturanlar artık tiyatro mu düşünürler diyor, dum. Evet, belki bize garip gelir ama sa. hlden önce tiyatrolarını düşünmüş­ ler. Bakın* nasıl: Sağını solunu ağır tahrip bombalarının çökerttiği Borsa binasının sağlam kalan tek salonunu opera oynamaya elverişli bir hale sok muşlar, opera ve büyük dramlar oynu yorlar. Burası her gece tıklım tıklım doluyormuş. Günü gününe yer bul­ mak ne mümkün. Gelemlyen her han gl bir seyirciye ald tek bileti bekleyen yüzlerce kişi olduğunu öğrenince, herkesten önce gidip kapıda dört saat beklemeyi göze aldım ve İade edileli tek bilete kavuşarak İçeriye girdim. Tıpkı harbden önceki mesut yıllarda olduğu gibi gürültüsüz patırdısız, tam bir intizam içinde yerlerine oturan gıcır gıciT yıkanmış tertemiz giyinmiş seyircilerin arasına katıldım. Bir mâ bede tapınmaya giren İnsanların huzu ru ve huşuuyla dolu olan bu salon, da eski sulh yıllarının sanat hsvasmı İçime çekiyordum. Altmış yetmiş ki­ şilik orkestrada çalanlar gene eskiden olduğu gibi siyahlar giyinmişler, hep­ si birer ciddiyet âbidesi vekarile kutl sal vazifeleri başında. Temsil tam dakikasında başladığı zaman, bu yüzlerce kişinin doldurduğu salonda nefes alan insan var mı di­ ye şüpheye düştüm. Muhakkak kİ bu raya gelenler eskiden olduğu gibi da­ yalı döşeli evlerinden gelmiyordular, muhakkak kİ, buraya gelenler eski­ den olduğu gibi İstedikleri yemekleri tıka basa yemiş toklar değildi, mu. E1 J hakkak kİ buraya gelenlerin herblrl ya babasını, ya kardeşini, ya kocasını fa kat hepsi de az çok varlıklarını kay­ betmiş kimselerdi ve muhakkak kİ, buraya gelenler çıktıkları zaman eski güzel yuvalarına dönmlyecekler, bir kovuğa sığınacaklardı. Hakikat böyleyken bu gördüğüm seyircilerin hiç birinin yüzünde bu yoksulluğun ve yedikleri bu ağır darbenin İzini bula madım. Hepsi sanatın cezbesine tutul muş, musikinin ruhları yükselttiği başka bir dünyada bulunmanın zevktle sarhoştular. Ya sahnedeki sanatkârlar... Bu her bakımdan muztarip insanları ğünün âdi düşüncelerinden sıyırıp da üç sa at başka bir âlemde yaşatan sanatkâr larl Onlar da, eskiden olduğu, gibi varlıklı, rahat müreffeh bir ömür sür müyorlar, buna rağmen eski sanat ateşlerinden hiç bir şey kaybetmedik, ten başka belki bir kader kasırgasının biricik sığmağı ve büyük kayıpları­ nın tek tesellisi olan kutsal sanatları na daha fazla sarılmışlar, hepsi bu dertli topluluğa deva saçıyorlar. Alıcı laria vericiler arasındaki bu ahengin ululuğu karşısında tüyler diken di­ ken oluyor. Bu halk Neron devrinde yaşasaydı Ekmek ve Oyun diye değil muhakkak Oyun ve Ekmek diye bağı rırdı. Temsilden sonra şehir gecenin ka­ ranlığına bürününce, yıkıntılar ve çö küntlller harabe hatlarını kaybedip silinince, sokaktaki her biri bir tiyat rodan çıkan bu mesud insan seline ba karak nerde açlık, nerde yurdsuzluk ve nerde mağlûbiyet diyeceği geliyor İnsanın. GOETHE’nln hemşerlleri mağ lûbiyetl ağır bir asâlet hıl’atl gibi ta şıyorria.» Çimdi aradan on yıl gibi kısa bir zaman geçti. Almanyaya âld şu satır ları bir Fransız Bölge tiyatrosunun mecmuasından alıyorum: rosu var. Senenin onblr ayında şehir de ve çevresinde temsiller verir. Tü. blngen gibi 50000 nüfuslu bir şehrin 1200 seyirci alan bir memleket tiyat rosu vardır. Her gece bu tiyatro dolar taşar.» Görülüyor kİ, nerede gerçek tiyat­ roya değer verilmişse orada medeni­ yet yükselmiştir. Nerede medeniyet yükselmişse oranın Ueri bir tiyatrosu vardır. Megalopolls Tiyatrosu 40.000 klşülktl. Onların blT defada doldurduk lan seyirciyi, ylrmiüç asır sonra biz bir ayda dahi dolduramıyoruz. * * * Fransa eski bir tiyatro geleneği olan memlekettir. Almanyada tiyatro sevgi si bulaficı bir kara sevda gibi hergün genlşliyen, kök salan bir iptil&dır. Fa kat daha dün kurulan komşu devlete ne diyelim? Resmen sekiz yaşındaki İsrael Devletinin 1.800.000 nüfusu var. Bunun 400.000 1 Tel Avivde oturur. Bu şehirde ayrı ayrı teşekkül olan dört dram ve bir operet tiyatrosu varj Habîmah, Kammeri, Bira, Ohel, DoRe.Mi. Tiyatrolardan İkisi, Habimah İle Kammeri, ikişer binaya sahib. Her gece o binalarda temsil vermekle bera ber, yalnız Kudüs’ün «ve Hayfanm de ğil memleketin en uzak köşesindeki hudud kasaba ve köylerinin de tiyat ro ihtiyacına cevab veriyorlar. Bu ba kımdan; İsrael tiyatro sanatkârları­ nın sürdükleri hayat tahammül edile miyecek kadar yorucudur. Hergün çö lü otobüsle aşmak, gece vardıkları yer de temsiller vermek, ertesi gün prova ya yetişmek onlar İçin artık âdet ol­ muştur. Onlar bu zahmetlere seve se ve katlanırlar, çünkü onlar için sa­ nat zevki yanında, memleketin kalkın masında faal rol oynamak hazzı da ön plânda yer alır. Geçen yılın lstatis tiğlnde İsrael tiyatrolarının seyirci adedi 1.500.000 olarak gösteriliyor. Nü fusun 200.000 ini Arablar teşkil ettiği ne göre hemen hemen bütün Yahudi nKfus, senede en az bir kerre, tiyatro görüyor demektir. İsraelde Tiyatrolar ne Devletten ne de şehirlerden yar. dun görmedikleri için kendi gelirlerile yaşamak zorundadırlar. Hatta, dünyanın en kuvvetli orkestraların­ dan birine sahib olmakla övünen İs rael, tahsisat veremediği için, opera temsillerini devam ettirememiştir. ' j ! ; «Bugün Almanyanm batı kısmında ! 15 Devlet Tiyatrosu, 77 Şehir Tiyatro su, 19 Resmi Seyyar Bölge Tiyatrosu, 15 Husubİ Seyyar Bölge Tiyatrosu, 4 * * * Memleket Tiyatrosu, 2 Köylü Tiyatrosu İsrael’in birbuçuk milyonluk seyir 11 Açık Hava Tiyatrosu, 3 Şive Tiyat cislni gördükten sonra bizim yarım rosu, 6 Oda Tiyatrosu var. Darmstadt gibi 120.000 nüfuslu bir milyonluk seyircimiz, ylrmibeş milyon şehirde, biri 750 öteki 550 seyirci alan luk nüfusumuza nisbetle, devede ku İki binaya sahih bir memleket tiyat lak kalıyor. Tiyatro; yalnız bir sanat müessesesi olsaydı bunun o kadar derin mânâsı olmazdı. Lâkin tiyatro nun aynı zamanda bir öğretici, eğl { tlcl tarafı da var. Tiyatro İnsanlara yaşama zevki, çalışma arzusu aşılar. Tiyatronun girdiği şehirlerde, hiç ol mazsa o akşam, İçki İçilmez, kumar oynanmaz, dedikodu yapümaz, adam çekiştirilmez, erkenden uyunmaz. Tl yatronun olduğu yerde ışık vardır, ha reket vardır, uyanık insanlar vardır. Tiyatro hangi şehre girerse, seylrclle rlnl günlük çalışmanın yorgunluğun dan kurtarır, onlara neşe, fikir, kuv vet getirir. Geçenlerde bir Alman mec muası kapağına «Tiyatro, garp diyar larınm ışığıdır.» diye yazmıştı. Tiyatroyu bütün bu hizmetlerde I kabul edince, kuzeyden güneye, doğu J dan batıya kadar yurdun her köşesi | ne bunu götürmeden İnsan nasıl rahat { edebilir? İşte bu düşünceyle ben, memleketi mlz İçin her biri en az cm vüâyetl do laşmak vazlfeslle yurdun yedi yerin de bölge tiyatro merkezleri kurmanın lüzumunu belirtmiştim. Benim tasav vuruma göre biri (Erzurum) da olmak üzere (Kuzey doğu bölgesi tiyatro ] merkezi), biri (Diyarbakır) da olmak üzere (Güney doğu tiyatro merkezi) biri. (Samsun) da olmak üzere (Ku­ zey bölgesi tiyatro merkezi), biri (Adana) da olmak üzere (Güney böl gesl tiyatro merkezi), biri (İzmir) de olmak üzere (Ege bölgesi tiyatro mer kezl), biri (Bursa) da olmak üzere (Marmara bölgesi tiyatro merkezi) ve biri de (Edirne) de olmak üzere (Trak ya bölgesi tiyatro merkezi) olacaktı. Orta Anadolımun on vilâyeti de Anka ra Devlet Tiyatrosunun sınırı İçine giriyordu. Bu teklif ve bu tasarının gerçekleşe ceği mesud günü beklemeden Devlet Tiyatrosu, İleride payına düşecek olan vazifeye şimdiden kendisini ha Zlırlamak, civar vllâyeeltinle sürekli temsiller vermek yoluna girmiştir. Bu gün Konya, yarın Esklşenlr öbürgün Kayseri, Çorum, Yozgad, Çankırı, Bo lu; Afyon, Uşak; hep giriştiğimiz bu ideal hedefin içindedir. Böylelikle se ytrcl adedimizi biraz yükseltebilirsek hedefimize varırsak rahat edeceğiz, yoksa... Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi