T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANA BİLİM DALI SİGORTA SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ, EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE TÜRKİYE UYGULAMASI Perçem Başak HIZLI YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA, 2007 T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANA BİLİM DALI SİGORTA SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ, EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE TÜRKİYE UYGULAMASI Perçem Başak HIZLI Danışman: Yrd. Doç. Dr. Sanlı ATEŞ YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA, 2007 Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne, Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Başkan: Yrd. Doç.Dr. Sanlı ATEŞ (Danışman) Üye: Doç Dr. Fatih CİN Üye:Yrd.Doç.Dr. Kenan LOPCU Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım. ......./....../....... Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ Enstitü Müdürü Not:Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir. TEŞEKKÜR Çalışmamın hazırlanması sürecinde değerli bilgilerini, tecrübelerini ve anlayışlarını benden esirgememiş olan, tez danışmanım değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Sanlı Ateş’e, değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. Kenan Lopcu’ya ve Doç Dr. Fatih Cin’e, değerli arkadaşım Ar. Gör. Erhan İşcan’a, Mensubu olmakla övündüğüm AkSigorta A.Ş. Adana Bölge Müdürlüğünün değerli yöneticileri; desteğini hep hissettiğim Bölge Müdürüm Sayın Hüseyin Kanat’a, Bölge Müdür Yardımcılarım Sayın Ahmet Aysan’a ve Sayın Cumhur Apak’a; kullanmak zorunda kaldığım izinler nedeniyle bir çok zaman desteklerini aldığım mesai arkadaşlarım Sevgili Murat Kalfa’ya ve Sevgili Gökçen Altıok’a, teknik bilgi donanımıyla çalışmamda emeği geçmiş olan arkadaşım Sevgili Mahmut Doyduk’a, Sosyal Bilimler Enstitüsünün değerli çalışanlarına, İİBF2006YL14 numaralı projem için gereken harcamaların karşılandığı Bilimsel Araştırma Fonuna ve değerli çalışanlarına, Mümkün olan hiçbir şeyi en önemlisi de manevi desteklerini esirgemeyen Sevgili dostlarım Başak Gül Aktakas ve Hünkar Karahan Türk’e, Canım aileme… Uykusuz gecelerimin, sıkıntılarımın ve umutlarımın ortağı Biricik Eşim Yakup Hızlı’ya, neşe kaynağım, umudum Sevgili Kardeşim Utku Erinç Yeğenoğlu’na, annelerin en güzeli Sevgili Annem Nesrin Yeğenoğlu’na, dünyanın en övünülesi babası Sevgili Babam Zafer Yeğenoğlu’na Sonsuz teşekkürlerimi sunarım. i ÖZET SİGORTA SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ, EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE TÜRKİYE UYGULAMASI Perçem Başak HIZLI Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı Danışman: Yrd. Doç. Dr. Sanlı ATEŞ Mayıs 2007, 144 sayfa Sigorta sektörünün finans sektörü içindeki en önemli unsurlardan biri olduğu genel kabul gören bir gerçektir. Dünyadaki tüm gelişmiş ekonomiler için bu tespit geçerlidir. Türkiye’de ise sigorta sektörünün, finans sektöründeki payı ve etkinliğinin düşüklüğü çok çarpıcıdır. Bu yüksek lisans tezinde, sigorta sektörüyle ilgili temel kavramlarla ilgili genel bilgiler verilmiş, sigorta sektörünün ekonomideki yeri, gelişimi, ekonomik büyüme üzerindeki etkisi ve dünyadaki durumu değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümde sigorta sektörünün Türkiye ekonomisindeki yeri üzerinde durulmuş, beşinci bölümde ise sigorta sektörünün, gelişmiş ülkelerin ekonomik büyümeleri üzerindeki, teorik olarak da desteklenen, olumlu etkisinin Türkiye ekonomisi için de geçerli olup olmadığı sınamaya tabii tutulmuştur. Yapılan analizlerle, Türkiye’deki sigorta sektörünün, ekonomik büyüme üzerinde etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu çerçevede, Türkiye’deki sigorta sektörünün, sorunlarının tespiti ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileriyle çalışma sonuçlandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Sigorta, Sigorta Sektörü, Ekonomik Büyüme, Fon Yaratma, Türkiye ii ABSTRACT DEVELOPMENT OF INSURANCE INDUSTRY, IT’S EFFECT OF ECONOMIC GROWTH AND APPLICATION OF TURKEY Perçem Başak HIZLI M.A. Thesis, Deparment of Economics Supervisor:Asst. Prof. Dr. Sanlı ATEŞ May 2007, 144 pages It is generally accepted fact that, insurance industry is one of the most important factor in finance sector. This detection is, current for all developed economies in the world, however low level of share and efficiency of insurance industry is very dramatic in Turkey. In this thesis, general knowledge has been given relative to fundamental conception about insurance industry and also position and developing of insurance industry, its conditions and its effect in the economy have been evaluated. Position of insurance industry has emphasized on Turkey economy in Section 4 and pozitive effect of insurance industry which supported a theoritical has examined on economic growth of developed countries whether it is current for Tukey We conclude with the analysis that insurance industry has not effect on economic gowth in Turkey. In this context, this study has been carried through determining problems of insurance industry and formulation of them. Keywords: Insurance, Insurance Industry, Economic Growth, To Create Fund, Turkey iii İÇİNDEKİLER GİRİŞ……………………………………………………………………………………1 I. BÖLÜM RİSK, BELİRSİZLİK VE SİGORTA KAVRAMLARI, RİSK, BELİRSİZLİK VE SİGORTA KARŞISINDA İKTİSADİ DAVRANIŞLAR VE SİGORTACILIĞIN GENEL ESASLARI 1.1. Risk, Belirsizlik ve Sigorta………………………………………………………….4 1.1.1. Risk…………………………………………………………………………...4 1.1.2. Belirsizlik……………………………………………………………………..6 1.1.3. Sigorta Kavramı………………………………………………………………6 1.2. Risk ve Belirsizlik Karşısında İktisadi Davranışlar…………………………………8 1.2.1. Risk, Belirsizlik ve Sigorta ile İlgili Teoride Yer Bulan Yaklaşımlar………..8 1.2.2. Risk Toplumunda Tüketici Davranışları……………………………………14 1.3. Sigortacılığın Genel Esasları………………………………………………………16 1.3.1. Sigorta Türleri………………………………………………………………16 1.3.1.1. Sosyal Sigortalar…………………………………………………...16 1.3.1.2. Özel Sigortalar…………………………………………………….17 1.3.1.3. Özel ve Sosyal Sigortaların Karşılaştırılması……………………...17 1.3.2. Sigortanın Unsurları………………………………………………………...18 1.3.2.1. Sigortacı……………………………………………………………18 1.3.2.2. Sigorta Ettiren ve Sigortalı………………………………………....18 1.3.2.3. Sigorta Bedeli………………………………………………………18 1.3.3. Sigortayla Temel Prensipleri………………………………………………..19 1.3.3.1. Sigortalanabilir Menfaat…………………………………………....19 1.3.3.2. Mutlak İyi Niyet Prensibi……………………………………….….19 1.3.3.3. Tazminat Prensibi……………………………………………….….19 1.3.3.4. Halefiyet (Hakların Devri – Rücu) Prensibi…………………….….19 1.3.3.5. Hasara Katılım Prensibi………………………………………….…19 1.3.3.6. Hasara En Yakın Neden Prensibi…………………………………..19 1.3.4. Sigortanın Branşları…………………………………………………………20 iv II. BÖLÜM SİGORTA SEKTÖRÜNÜN EKONOMİDEKİ YERİ,GELİŞİMİ VE EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNE ETKİSİ 2.1. Sigorta Sektörünün Ekonomideki Yeri………………………………………….....21 2.1.1. Sigortanın Mikro İşlevleri ( Risk Yönetimi ve Girişimciler Açısından İşlevleri)…………………………………………………………………….21 2.1.1.1. Dayanışma İşlemleri Organizasyonu Olma İşlevi………………….22 2.1.1.2. Girişimcilerin Kararlarını Etkileme İşlevi………………………….22 2.1.1.3. Girişimcinin Ucuz Fiyatla Yatırım Sermayesi Bulmasını Sağlama İşlevi………………………………………………………………..22 2.1.1.4. Girişimcinin, Risk Karşılığı Dondurduğu Sermaye Miktarını, En Aza İndirme İşlevi…………………………………………….........23 2.1.1.5. Girişimciye Kredi Olanakları Yaratma İşlevi……………………...23 2.1.1.6. Fiyatların Daha Gerçekçi Bir Düzeyde Oluşmasını Sağlama İşlevi.23 2.1.2. Sigortanın Makro İşlevleri (Ekonomik İşlevleri)…………………………...24 2.1.2.1. Ekonominin Önemli Bir Tasarruf Kaynağı Olma İşlevi…………..24 2.1.2.2. Sosyo-Ekonomik Kayıpların Önleyicisi Olma İşlevi………………25 2.1.2.3. Sosyal Refah Düzeyini Yükseltme İşlevi…………………………..25 2.1.2.4. Uluslar arası Ekonomik İlişkileri ve Ticaret Geliştirme İşlevi……..26 2.1.2.5. Önemli Bir Vergi Kaynağı Olma İşlevi……………………………28 2.2. Sigortanın Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi…………………………………28 2.2.1. Sigorta Arzı………………………………………………………………....30 2.2.1.1. Sigorta Arzını Belirleyen Etkenler…………………………………31 2.2.1.1.1. Sigorta Primi……………………..………………………31 2.2.1.1.2. Diğer Mal ve Hizmetlerin Fiyatları……………………...31 2.2.1.1.3. Risk ve Sigortalanan Kıymetin Kayıp İhtimali………….32 2.2.1.1.4. Üretim Faktörlerinin Fiyatı………………………………32 2.2.1.1.5. Teknoloji…………………………………………………32 2.2.1.1.6. Doğal Yapı……………………………………………….32 2.2.2. Sigorta Talebi……………………………………………………………….32 2.2.2.1. Sigorta Talebini Belirleyen Etkenler……………………………….33 2.2.2.1.1. Sigorta Fiyatı…………………………………………….33 2.2.2.1.2. Diğer Mal ve Hizmetlerin Fiyatları……………………...33 v 2.2.2.1.3. Servet ve Gelir…………………………………...............33 2.2.2.1.4. Eğitim Seviyesi…………………………………………..34 2.2.2.1.5. Beklenen Enflasyon Oranı……………………………….34 2.2.2.2. Sigorta Talebinin Gelir Esnekliği…………………………………..34 2.2.2.3. Sigorta Talebinin Fiyat Esnekliği…………………………………..36 2.2.3. Sigorta Sektörünün Fon Yaratma Kapasitesi ………………………………37 III. BÖLÜM SİGORTA SEKTÖRÜNÜN DÜNYADAKİ DURUMU 3.1. Genel Görünüm……………………………………………………………………40 3.2. Avrupa Birliği Sigorta Sektörü…………………………………………………….40 IV. BÖLÜM SİGORTA SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ YERİ 4.1. Türkiye’de Sigortacılığın Gelişimi………………………………………………...44 4.2. 2005 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Sigorta Sektörünün Yeri……………………50 4.3. Türkiye Sigorta Sektörünün Fon Yaratma İşlevi Açısından Değerlendirilmesi…..71 4.3.1. Türkiye’de Sigorta Sektörünün Fon Yaratma İşlevini Engelleyen Nedenler.72 4.4. Türkiye Sigortacılık Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri…………………..77 4.4.1. Ürünle İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri………………………………….77 4.4.2. Tutundurma ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri………………………...78 4.4.3. Fiyatlandırma ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri ……………………...78 4.4.4. İnsan Kaynakları ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri…………………...79 4.4.5. Fiziksel Ortamla İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri……………………….79 4.4.6. İşlemle İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri…………………………...……80 4.4.7. Dağıtımla İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri………………………………81 V. BÖLÜM SİGORTA SEKTÖRÜNÜN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE UYGULAMASI 5.1. Ekonomik Büyüme ve Türk Sigorta Sektörü Arasındaki İlişki……………………82 SONUÇ.........................................................................................................................101 KAYNAKÇA…………………………………………………………………………106 EKLER……………………………………………………………………………….113 vi ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….144 vii TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1.3.1.3.1. Özel ve Sosyal Sigorta Arasındaki Farklar 17 Tablo 4.2.1. Sektörel Büyüme Oranları 50 Tablo 4.2.2. TÜFE Oranları 51 Tablo 4.2.3. ÜFE Oranları 51 Tablo 4.2.4. ABD Doları ve Avro(Euro) Yıl Sonu Değerleri 52 Tablo 4.2.5. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Sigorta Şirketi Sayısı 52 Tablo 4.2.6. Direk Prim Üretimi 53 Tablo 4.2.7. Branşların Yıllar İtibariyle Prim Üretimi İçindeki Payları 55 Tablo 4.2.8. Sigorta Şirketlerinin Teknik Sonuçları 59 Tablo 4.2.9. Teknik Kar/Zarar Tutarları 60 Tablo 4.2.10. Sigorta Şirketlerinin Mali Sonuçları 63 Tablo 4.2.11. Sigorta Şirketlerinin Finansal Varlıkları 65 Tablo 4.2.12. Sigorta Şirketlerinin Finansal Varlıkları 66 Tablo 4.2.13. 2005 Yılında Tahakkuk Eden Vergi Miktarı ve Fon Tutarı 71 Tablo 5.1. En Küçük Kareler Sınaması 91 Tablo 5.2a. White Değişken Varyans Testi 93 Tablo 5.2b. White Değişken Varyans Testi 94 Tablo 5.3. Breusch-Godfrey Ardışık Bağımlılık LM Testi 95 Tablo 5.4. Ramsey Reset Testi 96 Tablo 5.5. Optimal Gecikme Sınaması 4 98 Tablo 5.6. Optimal Gecikme Sınaması 3 99 Tablo 5.7. Optimal Gecikme Sınaması 2 99 viii GRAFİKLER LİSTESİ Grafik 4.2.1. Yıllar İtibariyle GSMH ve GSYİH 50 Grafik 4.2.2. Yıllar İtibariyle Direk Prim Üretimi 54 Grafik 4.2.3. Kişi Başına Düşen Prim Üretimi 55 Grafik 4.2.4. Üretim Kaynaklarının Prim Üretimi İçindeki Payları 56 Grafik 4.2.5. Personel Sayısı 56 Grafik 4.2.6. Personelin Eğitim Durumu 57 Grafik 4.2.7. Hasar Prim Oranı 61 Grafik 4.2.8. Teknik Kar Prim Oranı 61 Grafik 4.2.9. Genel Giderlerin Prim Üretimine Oranı 62 Grafik 4.2.10. Yıllar İtibariyle Sektörün Aktif Büyüklüğü 69 Grafik 4.2.11. Aktif Karlılık 69 Grafik 4.2.12. Özkaynak Karlılık 70 ix EKLER LİSTESİ EK 1. Sigortacılığın Tarihsel Gelişimi 113 EK 2. Sigortayla İlgili Bazı Kavramlar 117 EK 3 Avrupa Birliği 2006 Yılı Finansal Entegrasyon Raporundan Çalışmayla İlgili Bir Bölüm 125 EK 4. Türkiye’de Sigortacılık Faaliyetinde Bulunabilme Şartları 128 EK 5. Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) Birim Kök Test Sonuçları 133 EK 6. Granger Nedensellik Test Sonuçları 141 1 GİRİŞ Bilindiği üzere günlük hayat, belirsizlik arz eden rizikolarla doludur. Bu rizikoların fiziksel olarak ortadan kaldırılmaları imkansız olduğundan, kişiler, bunların en azından ekonomik sonuçlarını ortadan kaldırabilmek veya hafifletebilmek üzere girişimlerde bulunmuşlar ve bir rizikonun gerçekleşmesi halinde meydana gelecek zararı aralarında bölüşmek suretiyle sigorta kavramının temelini atmışlardır. Öyleyse diyebiliriz ki insanlar tehlikelerle ne zaman hangi şartlar altında karşılaşılacaklarını bilmedikleri için, korunma güdüleri ile rasyonel önlemler almaya yönelmişlerdir. Oysa ilk bakışta bu durumla çelişki gibi görülebilecek bir gerçek vardır; insanlar yaradılış olarak monoton bir hayat yaşamak istemezler. Riskli ve belirsizlik dolu bir hayat daha renkli hatta daha çekicidir. Nietzsche’nin de dediği gibi “cesaret ve neşe dolu bir yürek zaman zaman biraz tehlikeye ihtiyaç duyar, yoksa dünya çekilmez olur” (Uralcan,2004,3). İşte burada insanın korunma güdüleri ile gösterdiği rasyonel davranışların, tekdüze hayattan kaçınma ile hiç de çelişmediğini görüyoruz. Çünkü insanın aradığı şey; monotonluktan (risksiz ve belirsizlikten yoksun bir hayattan) kaçarken, kaybetmek değil, kaybetme riskine rağmen kazanmak, dolayısıyla da kaybetme riskini azaltmak ve kazanma olasılığını arttırarak yaşamaktan duyulacak hazzı arttırmaktır. Bu amaçla risk yönetimi bir teknik haline getirilmiştir. Risk yönetiminin temel aracı olan sigortanın ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik yaşamlarındaki önemi yadsınamaz. Özellikle hızla gelişen ve günden güne karmaşıklaşan günümüz ekonomik, sosyal ve politik koşullarında risk yönetimi daha da çok önem kazanırken, sigortaya duyulan ihtiyaç da hızla artmaktadır. Öyleyse sigorta ekonomik ve toplumsal yaşamın gelişmesinin doğal sonucudur diyebiliriz. Zaten sigorta kavramının temelini kolektif yardım düşüncesi oluşturur. Çünkü kişilerin olası tehlikelerin her birine karşı önceden önlem almaları onların maddi güçlerini aşacağı gibi, şirketlerin de güvence amacıyla işlerinde kullanabilecekleri fonları atıl tutmaları üretim güçlerini azaltacaktır. Bu nedenle sigorta kişilerin karşılaşabileceği aynı tür risklere karşı birleşme ve tek başına taşınamayacak ekonomik çöküntüleri çoğunluğa dağıtarak önlemeye dayanır. Öyleyse sigortanın ilk işlevi kişilere ve kuruluşlara ekonomik ve sosyal hayatta güven sağlamaktır diyebiliriz. Sigortanın ikinci işlevi ise mali kurum olarak ülke ekonomisine fon yaratmaktır. Bu fonların yatırımlar yoluyla diğer sektörlere de kaynak 2 oluşturmasıyla milli gelir ve dolayısıyla istihdam artar. Ayrıca kişilerin ve firmaların duyduğu güvenin de yatırım kararlarını olumlu yönde etkilediğini söyleyebiliriz. Bütün bunlarla birlikte sigortanın vergi kaynağı olma özelliği (gelişmiş ekonomilerde) ise ekonomik çöküntüleri önleyerek sosyal refahı arttırıcı rol üstlenir. Bütün bu özelliklerle sigorta, hizmet ve finans sektöründe çok önemli bir yer teşkil ederek, sosyal, kültürel ve ticari yapının önemli bir parçası durumundadır. Dünyada ve Türkiye’de sigortanın tarihsel gelişimi incelendiğinde, örf, adet ve dinsel baskılara karşın, artan ekonomik faaliyetlerin zorlaması sonucu ortaya çıkan kaçınılmazlıklar nedeniyle, sigortacılığın kendi kendini kabul ettirdiği görülmektedir. Batı’da sigortacılığın kurulması ve gelişmesi, iki yüz yılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Bu ülkelerde, sigortacılık kesimi, konusu, çalışması, kapsamı ve ekonomideki ağırlığı ile bir endüstri haline gelmiş, topluma mal olmuştur. Türkiye’deki sigortacılığın geçmişine bakıldığında görülen ise; başlangıçta tamamen yabancıların elinde olduğu ve yine onların amaçlarına hizmet ettiğidir. Yakın geçmişte ise, Türkiye’deki sigortacılık büyük ölçüde millileşmiş ve ekonomimize katkıda bulunmaya başlaması hedeflenmiştir. Ancak günümüzde, Türkiye’nin büyük nüfus potansiyeli yabancı sermaye’nin dikkatini çekmiş, sektöre, ortaklık veya satın alma şeklinde çok fazla yabancı sermaye girişi yaşanmıştır. Sigortacılığın gelişmesi ve ekonomimize yararlı olması yönünde sağlanan sektörel gelişmeler elbette ki küçümsenemez. Ancak; ekonomik gelişmeler sonuç alınacak yeterlilikte değildir. Çünkü, ekonomik ve sosyal alanda sağlanan gelişmeler ile büyük nüfus potansiyelimiz dikkate alındığında, gerçekte görünen gelişme, ülkemiz ihtiyaçlarına cevap verecek seviyede değildir. Milli gelirimizi arttırıcı ve ekonomik faaliyetlere fon yaratıcı bir kaynak olan sigortacılığa gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Türkiye literatüründe bu alanda gerekli çabanın yeterince gösterilmediği de bir gerçektir. Şunu da özellikle belirtmeliyiz ki; sigorta faaliyetlerinin ekonomi içindeki göreceli konumu ile ekonomik gelişmişlik düzeyi arasında yakın ilişki bulunmaktadır. Sigorta sektöründe gerçekleştirilen faaliyetler tüm dünyada ekonomik gelişmeye paralel bir seyir izler. Çalışmamızda birinci bölüm, “Risk, Belirsizlik ve Sigorta Kavramları, Risk, Belirsizlik ve Sigorta Karşısında İktisadi Davranışlar ve Sigortacılığın Genel Esasları” başlığı altında ele alınmış, ikinci bölüm “Sigorta Sektörünün Ekonomideki Yeri, Gelişimi ve Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi”, üçüncü bölüm “Sigorta Sektörünün 3 Dünyadaki Durumu”, dördüncü bölüm “Sigorta Sektörünün Türkiye Ekonomisindeki Yeri” ve beşinci bölüm “Sigorta Sektörünün Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi:Türkiye Uygulaması” başlıkları altında incelenmiştir. 4 I. BÖLÜM RİSK, BELİRSİZLİK VE SİGORTA KAVRAMLARI, RİSK, BELİRSİZLİK VE SİGORTA KARŞISINDA İKTİSADİ DAVRANIŞLAR VE SİGORTACILIĞIN GENEL ESASLARI 1.1.Risk, Belirsizlik ve Sigorta Ekonomi tarihi boyunca risk ve belirsizlik sosyologların inceleme alanlarını oluşturmuştur. 1.1.1.Risk Farklı metinlerde farklı vurgularla kullanılan risk kavramıyla ilgili genel bir anlam kargaşası söz konusudur. Literatürde çok sayıda risk tanımıyla karşılaşmak mümkündür. Bunlar arasında 1966’da Amerikan Risk ve Sigorta Birliğinin Sigorta Terminolojisi Komisyonunun kabul ettiği tanıma göre; “Risk iki veya daha fazla olasılığın olduğu sonuçlardaki belirsizliği ifade eder” (Uralcan,2004,5). Kelime anlamı itibariyle risk; kayıp olasılığıdır. Tanımı nasıl olursa olsun biliniyor ki, risk; ekonomik aktörlerin performansını etkilediği için optimum kaynak dağılımına ve ekonomik gelişmeye kısıtlamalar getirir. Riski spekülatif risk ve saf (pure) risk olarak iki ana gruba ayrılabilir. Spekülatif riskte, kazanma, kaybetme ve değişiklik olmama ihtimallerinden oluşan üç değişik ihtimal söz konusudur. Örneğin bir şirkete yatırım yapan müteşebbisin bu yatırımı ya zararla sonuçlanacaktır ya sıfır getiri sağlayacaktır ya da pozitif bir getiri yani kar elde edilecektir. Bu gibi spekülatif riskler sigorta kapsamına girmez. Sigorta kapsamına giren saf risklerde ise kazanç ihtimali yoktur. Sonuçta ya sıfır getiri ya da kayıp söz konusudur. Örneğin bir otomobil sahibi herhangi bir kazadan doğacak kayıp ile oluşacak potansiyel risk bileşeni ile karşı karşıyadır. Risk gerçekleşir ise otomobil sahibi parasal kayba uğrar, gerçekleşmez ise otomobil sahibinin bir kazancı olmaz (Uralcan,2004,7). Risk çok çeşitli sınıflandırılabilir. En çok kullanılan sınıflandırmalardan bir diğerinde riskler; sosyal riskler, fiziki riskler ve ekonomik riskler olarak üçe ayrılır. 5 Sosyal riskler, kişilerin davranışları sonucunda neden oldukları zarar ve kayıplardır. Bu zarar ve kayıplar da kişilerin isteyerek yaptıkları zarar verici hareketler ve kazalar olarak ikiye ayrılır. Fiziki riskler, doğanın neden olduğu, gerek maddi gerek bedeni zararlara yol açabilen risklerdir. Fiziki risk kapsamına giren sel, su baskını, deprem, don ya da kuraklık gibi doğal afetler, meydana getirdiği hasar ve kayıplar geniş ölçüde olduğu için sadece birkaç kişiyi değil büyük insan toplulukların etkiler. Ekonomik riskler, üretim ve piyasa düzeninde karşılaşılan, işletmeleri yakından ilgilendiren ekonomik karakterdeki risklerdir. Örneğin bir ülke ekonomisindeki faaliyetler enflasyona neden olduysa, yani ülkede fiyatlar genel seviyesi sürekli artıyorsa, dolayısıyla paranın satın alma gücü düşüyorsa hem ekonomik hem sosyal hem siyasal açıdan istenmeyen bir durum söz konusudur. Bu durumda reel gelir düşerek tasarrufları caydırır, harcamaları özendirir ve paradan kaçış başlar, verimli yatırımların yapılması engellenir. Üretim çeşitli darboğazlarla karşı karşıya olduğu için iş adamları verimli alanlara değil, gayri menkul, döviz, altın gibi alanlara yatırımı daha karlı ve kolay bulur. Enflasyon sonucu oluşan yüksek talep, ithalatı arttırırken, ihracatı caydırır, dolayısıyla dış açıkları büyütücü etki yapar. Ayrıca enflasyon servetin el değiştirmesine neden olur. Belirli sınıflar sattıkları veya ürettikleri malların fiyatlarında sürekli ayarlamalar yaparak enflasyonun olumsuz etkilerinden korunmaya veya bunlardan yarar sağlamaya çalışırlar, oysa ücretliler vb. sabit gelirliler maaşlarında ayarlama yapma olanağına sahip olmadıkları için, enflasyondan büyük reel gelir kaybına uğrarlar. Gelir grupları arası düzensizlik ve servet kaymaları yaşanır. Arz ve talep arasındaki dengesizliklerde piyasadaki fiyat dalgalanmalarına sebebiyet vermek suretiyle ekonomik hayatta düzensizlik yaratır (Balta,1997,24). Konjonktürel dalgalanmalar yani ekonomik faaliyet hacminde ortaya çıkan ve birbirini izleyen genişleme ve daralmalar da ekonomik risk kaynaklarının başında gelir. Bu dalgalanmalar gayri safi milli hasıla(GSMH) imalat sanayi üretimi, işsizlik oranı ve dış ticaret dengesi gibi değişkenleri etkiler. Örneğin konjonktürel işsizlik, ekonomik faaliyet hacminin gerilemesiyle, emek talebinde görülen düşüşe bağlıdır. Böyle bir durumda en çok etkilenecek olan sektör, muhtemelen sermaye malları üreten endüstrilerdir. Çünkü ekonomik faaliyet hacminin düşmesiyle birlikte, bu endüstrinin mallarına olan talep hızla düşer ve bunun sonucunda vasıfsız ve düşük ücretli işçiler işsiz kalır (Balta,1997,25). Bunların yanı sıra, yatırımcıların faiz oranlarındaki değişmeler sonucu zarara uğramaları riski bir şirketin tüketici zevklerinde ve dış ticarete ilişkin hükümet 6 kararlarındaki değişmeler gibi kontrol edemediği faktörlerden kaynaklanan pazar kaybetme riski, sermaye piyasasında görülen düzensiz gelişmeler, girdi fiyatlarındaki dalgalanmalar, grevler, likidite gereksinimindeki artış, işletme yöneticilerinin karar alırken ve bu kararları uygularken yaptıkları olası hatalardan kaynaklanan yönetim riski ya da şirketin içinde bulunduğu sektörde ortaya çıkan ekonomik ve sosyal değişmeler bu grup riskler içinde sayılabilir (Balta,1997,25). 1.1.2.Belirsizlik Tıpkı risk tanımında olduğu gibi belirsizlikle ilgili tanımlarda çeşitlidir. “Belirsizlik bir çok olası sonucun gerçekleşebileceği durumlarda, tahmin yeteneği ile ilgili olarak kişinin duyduğu kuşkudur” (Uralcan,2004,9). Yeterli bilginin olmadığı durumlarda belirsizlik daha yoğundur. Ancak karıştırılmaması gereken şey; belirsizlik azaldığında riskin artabileceği veya azalabileceğidir. Belirsizliğin yoğun olması riskin büyük olması anlamına gelmez. Bu yoğunluk olasılığı belirleyebilecek verilerin yetersizliğinden kaynaklanıyor olabilir. Risk ölçülebildiği takdirde olasılık yani belirli bir sonuçla ilgili sonucun gerçekleşebilme oranı saptanacak, belirsizlik azalacak, risk ise artacak veya azalacaktır (Uralcan,2004,8). Riskin özünde belirsizlik vardır, ancak her belirsizlik durumunda riskin varlığından söz edilemez. “Risk gerçek bir durumdur, belirsizlik ise düşünceyle ilgilidir. Risk nesnel, belirsizlik özneldir” (Güvel ve Öndaş Güvel, 2004,57). “Olasılık ve riskten farklı olarak, belirsizlik genel olarak kabul edilmiş kıstaslarla ölçülemez” der (Uralcan,2004,9). 1.1.3.Sigorta Kavramı Modern ekonomik sistemlerde risk yönetme yöntemlerinin önemi giderek artmaktadır. Tarihte de insanlar risk yönetim türlerine başvurmuşlardır. Sigortayla diğer risk yönetim türleri birbiriyle karıştırılsa da, sigorta, hasarın etkisini en aza indirmesi, bireylere ve girişimcilere en çok katkıyı sağlamasıyla en önemli risk yönetim türüdür. Amaç, riskin gerçekleşmesi sonucu doğacak ekonomik zarardan sigorta dayanışmasına katılanları korumaktır. Risk yönetimi olarak sigortanın tanımını şöyle yapılabilir: 7 “Aynı tür tesadüfi risklere maruz çok sayıda üniteleri bir portföyde toplayarak risklerin daha belirli hale getirilmesinin ve bu risklerden doğacak hasarları karşılamak için küçük, periyodik katkılardan bir fon oluşturularak hasarların telafisinin sağlanması esasına dayanan bir organizasyondur” (Uralcan,2004,23). Risk yönetimini sağlayan sigorta yasal bir çerçeve içinde bir akitle (sözleşmeyle) düzenlenir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1263. maddesinde sigortanın tanımı: “Sigorta bir akittir ki; bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin parayla ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir riskin) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler dolayısıyla bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır” (Uralcan,2004,23) şeklinde yer alır. Bir risk yönetim türü ve güvence organizasyonu olan sigorta kuruluşları yarattığı fonlar nedeniyle çok önemli mali kurumlardır. Sigorta kuruluşlarının sağladıkları fonlar yatırımları finanse eder. Sigorta faaliyetleri yalnız ülke ekonomisine değil dünya ekonomisine de tasarruf ve yatırım konularında katkı sağlar, korur. Dolayısıyla makro açıdan ele alınırsa; sigorta faaliyetlerinde akitle belirlenen temel bir risk yönetimi söz konusudur. Bu akdin şartları yerine getirilirken oluşan fonlar ülke ve dünya ekonomisini etkiler. Sigortanın, bu çalışmada, esas olarak ele alınacak tarafı olan mali kurum olma özelliğinin tanımı şöyledir: “Sigorta belli bir prim karşılığında, kişi hayatının ya da organlarının veya kişi ve kuruluşların parayla ölçülebilir maddi varlıklarının ya da üçüncü şahıslara olan sorumluluklarının, sigorta kural, kanun ve yönetmeliklerince sınırlanmış bölümlerinin karşılaşabileceği aynı kıstaslarla sınırlı tesadüfi risklerin gerçekleşmesinden doğacak hasarlarını, ölçülen değer üzerinden ve gerçekleşen hasar oranında karşılayarak sosyoekonomik çöküntüleri dağıtan ve önleyen yatırımlara aktarılan fonları ve ikrazları ile ekonomiye kaynak yaratan işlemler bütünüdür. Akitle düzenlenir. Çeşitli şekillerde devlet tarafından denetlenir ve desteklenir” (Uralcan,2004,25). Sigorta sektörünün oluşmasındaki temel kavramlar olan risk, belirsizlik ve sigorta konularının yöntem çalışmaları içinde nasıl yer bulduğuna bakalım. 8 1.2. Risk ve Belirsizlik Karşısında İktisadi Davranışlar Her rasyonel bireyin amacı kendi faydasını maksimize etmektir. Bu nedenle sınırlı imkanlar dahilindeki türlü seçenekler arasında bir fayda maliyet analizi ile mukayese yaparak kendi ihtiyaçlarını en fazla tatmin edecek olanı seçer. Ekonomik bireyler bu yönde hareket ederken, her zaman planladıkları hedefe ulaşamayabilirler. Beşeri faaliyetlerin bir parçası olan ekonomik faaliyetlerin de bir riskli yanı bulunmaktadır. Bu ise kişileri riskten kaçmaya ve riskli hallerde maksimum faydaya ulaşmaya sevk etmektedir (Balta,1997,56). 1.2.1. Risk, Belirsizlik ve Sigorta ile İlgili Teoride Yer Bulan Yaklaşımlar İnsan isteklerini nasıl gerçekleştirir sorusu yalnızca belirli bir amaca ulaşmak için seçilebilecek araçların hangilerinin meşru ve istenilir bulunacakları konusunu değil, araçlarla ilgili bilginin niteliğini de gündeme getiren bir sorudur. Bununla birlikte rasyonalite varsayımının iki yönlü bir varsayım olduğunun anlaşılması önemlidir. Bu varsayım insanların yalnız kişisel çıkar dürtüsü temelinde hareket ettiklerini değil aynı zamanda amaçlarına ulaşabilmek, çıkarlarını maksimize etmek için seçebilecekleri en uygun yöntemin ne olduğunu tam olarak bildiklerini öne sürüyor. Fiyat mekanizmasının dengeyi sağlayabilmesi kendiliğinden düzenin müdahaleye gerek kalmaksızın kaynak dağılımını istenilen doğrultuda gerçekleştirebilmesi için, bireysel kararların amaçlar ve araçlarla ilgili hiçbir belirsizliğin olmadığı bir ortamda alınması gerekiyor. Belirsizlik olgusu müdahalenin gerekli olabileceği fikrini gündeme getirirken aynı zamanda da iktisat kuramı çerçevesinde bireysel davranışların ekonomi düzeyindeki sonuçları hakkında yapılan açıklama ve tahminlerin gerçekliği konusunda da ciddi kuşkulara yol açıyor. Bu konuya dikkat çeken iktisatçılar iktisat kuramının sınırlarını zorlayan yöntem tartışmalarına giriyorlar (Buğra,1995,19). İktisadın bilimsel olarak kurulmaya başladığı dönemler olan 18. ve 19. yüzyıllarda iktisadi açıklamalarda soyutlamanın egemen olduğu görülmüştür. Zaman, mekan ve insan farklılıkları göz ardı edilerek iktisadi davranışların kalıplaşmış olduğu, üstü kapalı da olsa belirtilmiştir. Bu soyutlama, iktisadi modellerin ve kuramların anlaşılır olmasında yararlı olmuştur. Ancak, özellikle bugünün dünyasında soyutlamanın yarattığı bir krizden bahsetmek mümkündür. Örneğin; IMF’nin politikalarının her ülkede aynı sonuçları ortaya çıkaracağı gibi bir varsayım, böylesine bir krizi getirmektedir. Benzer şekilde, bireylerin aynı türde desen, renk ya da tasarımı tercih ettiği varsayımı altında tek türde mal sunulması, talep açısından çeşitli sapmalar 9 yaratabilmektedir. Bu türden sapmaların gerisinde yatan nedenlerden biri, belki de bunların en başta geleni; insanın iç dünyasında olup bitenler, algılamalar, düşünceler ve duygulardır. Bu yüzden de, iktisat, sosyoloji ve psikolojinin kesişim alanındaki gelişmelerin çok yönlü değerlendirilmesi gerekmektedir (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Adam Smith’in pek bilinmeyen, Astronomi Tarihi (History of Astronomy) adlı eserinin dikkat çektiği konu; bireyin zihinsel dengesinin ya da dengesizliğinin davranışlara nasıl yön verdiğidir. Smith’e göre; başlangıçta dengede olan zihnin, dengesi ya da dinginliği karşılaşılan bir şokla yitirilmekte; birey, zihin zincirinde kopan halkayı onarmak üzere bir arayışa yönelmekte, buluş ve keşif sürecini yaşamaktadır. Birey, olumlu ve olumsuz yanları olan bu şokla karşılaştığında, denge amacını gerçekleştirmek üzere davranışlarını değiştirme esnekliği gösterecektir. Bu bağlamda anlaşılmaktadır ki; belirsizlik kavramı bireyin yaşadığı bir şoku, sürprizi içermektedir. Bu yönüyle belirsizlik ex-post bir kavramdır. Ancak, belirsizlik, geleceğe dair bir bilgisizlik anlamı da taşımaktadır ki; bu da belirsizliğe ex-ante bir boyut kazandırmaktadır. Belirsizlik kavramı ile iç içe olan risk de bu noktada ele alınmalıdır. Belirsizliğin bilgisizlik ve sürpriz şeklindeki iki boyutu, risk için tehlike ve olasılık şeklindedir. Risk; bir tehlikenin gerçekleşme olasılığı ile ilgilidir. Benim hayatım çok riskli dendiğinde, tehlikenin meydana gelme olasılığı yüksek demektir; söz, benim hayatım az riskli şekline dönüştüğünde olasılık düşmektedir. Dolayısıyla, riskin olumsuz bir anlamından bahsetmek mümkündür. Belirsizlik kavramında değerlendirilen sürprizin olumsuz da olabilmesi, riskle bağlantılıdır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Riskten kaçınma genel ve ortak bir insan özelliğidir ve sigorta endüstrisinin varlığı bunun iyi bir kanıtıdır. Adam Smith ünlü eseri Ulusların Zenginliği’nde piyangoların ulaştığı genel başarıdan bahsetmiş, kumar oynama arzusunun yoğunluğuna karşın kişilerin ekonomide riskten kurtulmak gibi önemli bir unsur için bedel ödemedeki isteksizliklerini göz önüne almıştır. Adam Smith kaybetme olasılığının küçümsendiğini ve hiçbir zaman gereğinden fazla önemsenmediğini, sigorta karının normal bir oranda olmasından çıkarılabileceğini söylemiştir. Oysa Smith’e göre sigorta primleri genelde yüksek değildir ve prim ortak hasarları karşılayacak, yönetim masraflarını ödeyecek herhangi bir ticari işte kullanılan aynı miktardaki sermayeden sağlanan kadar karı karşılayacak yeterlilikte olmalıdır. Adam Smith sigortanın önemini açıklarken ise, sigorta işinin özel kişilerin varlıklarına büyük bir güven sağladığını ve tek ferdi mahvedecek zararların bir çok kişi arasına dağıtılarak toplumun bütünü için böyle bir riski hafiflettiğini, ancak bu 10 güvenliği sağlamak için sigortacının çok büyük sermayesi olması gerektiğini söylemiştir. Görülüyor ki iki yüz otuz yıl önce yazılmış bu görüşleri ile Adam Smith sigortacılığın temellerini çok iyi gözlemlemiştir (Balta,1997,58). Belirsizlik ve risk olgularının iktisadi ve sosyal davranışların açıklanmasında kullanılması Smith’le başlamayıp, Cantillon ve Condillac’ın yaklaşımlarında da görülmüştür. Ancak, bu konudaki kuramsal analizler ilk kez Smith ile başlayıp, soyutlama yaklaşımının egemen olduğu Ricardo, Jevons, Menger gibi iktisatçıların bakış açısında yer almamıştır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Adam Smith’ten sonra Walras, Marshall gibi iktisatçılar sigorta kavramına değinmişlerdir. Walras, sigortayı bütün ekonomik faaliyetlerde gizli olan belirsizliği kaldırmanın aracı olarak görmüş, sigorta primini ise sigorta ve sigorta dışı sektör arasındaki bağlantı olarak tanımlamıştır. Marshall Ekonominin temelleri isimli kitabında belirsizlik şeytanından kurtulmak için ödenmesi gereken fiyat olarak sigorta primlerini tartışmıştır. Kitapta Bernouilli’nin bu alandaki çalışmalarından da faydalanmıştır (Balta,1997,58). Ünlü matematikçi Benouilli’nin 18. yüzyılda rizikonun ölçülebilirliği ve riskli hallerde en fazla yararın hesaplanabileceği savı oldukça ilgi görmüş ve iktisatçılar bu kuramdan oldukça yararlanmışlardır. Genellikle olasılıklar üzerinde çalışan Bernouilli’ye göre riziko ölçülebilir ve parasal gelir ile fayda arasında bir ilişki vardır. Gelir arttıkça fayda artar ama azalan bir oranda artar yani gelirin marjinal faydası azalır. Başka bir ifadeyle belirli bir parasal gelir ilavesinin düşük gelirde sağlayacağı fayda yüksek gelire ilave edilmesi halinde sağlayacağı ek faydadan daha yüksektir. Bernouilli kumar oynayan kişilerin kazanma şansı yarıdan fazla olduğu bir durumda, bahse koydukları para arttıkça, toplam kazancın matematiksel bekleyişinin o kadar büyük olacağını hesaplamıştı. Buna rağmen kişilerin niçin sınırlı para miktarını bahse koyduklarını araştırırken, gelirin marjinal faydasının azaldığı ilkesine vardı. Daha sonra “St. Petersburg Paradoksu” diye adlandırılan bu olay şöyle açıklanabilir; Paranın marjinal faydası azaldığına göre, bir kişinin 10 lira fakirleşmek rizikosuna katlanması için 10 lira zenginleşmek şansının yarıdan fazla olması gerekir. Çünkü her yeni 10 lira tutar itibariyle aynı olsa da, kazanç olarak geldiğinde gittikçe azalan fayda, kayıp olarak gittiğinde de gittikçe artan faydayı temsil eder. Yani gelir attıkça gelirin marjinal faydası azalmaktadır.Bu anlatılanlara göre Bernouilli belirsizlik altında karar alan kişilerin beklenen parasal değerler yerine beklenen faydayı maksimize etmeye çalıştıklarını ileri sürmüştür. O halde bir kişi belirli bir parasal gelirin faydasının, eşit miktarda beklenen bir parasal gelirin belirsiz faydasından daha yüksek olduğunu 11 düşünüyorsa bu kişinin riskten kaçınan bir kişi olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir kişinin parasal gelirinin fayda fonksiyonu azalan marjinal faydasını gösterir (Balta,1997,56-57). 20. yüzyılın önemli iktisatçılarından Knight, Hutchison ve Shackle’ın konuya ilişkin yaklaşımları da iktisadın evriminde kayda değer açılımlar getirmiştir. Knight Risk Belirsizlik ve Kar adlı eserinde, belirsizliği girişimci karını haklı gösterecek bir etken olarak kullanmıştır. Ona göre kar geleceği bilmenin olanaksızlığı dolayısıyla girişimcinin yüklendiği ölçülemeyen rizikonun veya belirsizliğin karşılığıdır. Knight’a göre belirsizliğin riskten farkı, bütün mümkün sonuçlar ihtimalinin tam olarak bilinmemesidir (Balta,1997,56). Knight, laissez faire bireyciliğinin, herhangi bir toplumda her hangi bir zaman ne uygulandığını ne istendiğini yazar. Gerçek dünyanın özellikleri içinde, kuramsal olarak hiçbir geçerliliği yoktur. Bunun en önemli nedenlerinden biri gerçek dünyanın temel özelliği olan belirsizliğin, kendiliğinden bir düzenin kuramda belirtildiği gibi işlemesine imkan vermemesidir.Yukarıda da belirttiğimiz gibi “Risk Belirsizlik ve Kar”da , kar olgusu belirsizliğin bir sonucu olarak ele alınır, buradaki genel amaç, ekonominin işleyişine tam rekabet koşulları altında işleyen bir piyasa sisteminde bireyler rasyonel bir biçimde davrandıkları sürece fiyatların marjinal maliyetle eşitlendiği ve herkesin üretimden marjinal katkısına eşit oranda pay aldığı ve üreticilerin marjinal verimliliklerine göre yapılan ödemelerin toplam üretimin değerine eşit olduğu dolayısıyla karın sermayenin marjinal verimliliği ile sınırlı bir olgu olduğu standart fiyat kuramından daha gerçekçi bir açıklama getirmektir. Bu nedenle kar ve zarar olgularını alternatif bir yaklaşım içinde ele alınır. Bu yaklaşımda bu olgular belirsizliğin sonuçları olarak ortaya çıkar. Bunlar herhangi bir girişimin başlangıcından sonuçlanmasına kadar geçen süre içinde gelir ve maliyet hesaplarına giren bütün unsurların değerinde yer alan değişmeleri yansıtırlar. Bu değişmeler önceden tahmin edilebilecek değişmeler değildir. Risk, değişik girişimlerin içerdikleri risklere göre sınıflandırılmasına dayanan bir sigorta sistemi yardımıyla, bir dereceye kadar kontrol altında tutulabilecek bir unsurdur. Belirsizlik ise hiçbir hesaplamaya konu olamaz ve karlılık bu hesaplanamayan ve belirlenemeyen bu unsurun sonucu olarak ortaya çıkar. Kar ve zarar olgularına yol açtığı ölçüde belirsizlik, sistemin bazılarının lehine bazılarının aleyhine işlemesine, sosyal olarak istenilir olmayan sonuçlar verebilmesine yol açar. Sistem Adam Smith’in hayal ettiği gibi çalışmaz, çünkü belirsizlik bütün sosyal amaçlara ters düşebilecek biçimde güç kaynağı olarak ortaya çıkar (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). 12 Knight’ın iktisada en büyük katkısı, risk ve belirsizlik arasındaki farkı kesin çizgilerle ortaya koymasında yatmaktadır. O’nun yaklaşımında; risk ölçülebilir ve belirli bir sigorta maliyeti karşılığında kontrol edilebilir olan bir dışsal değişkendir. Belirsizlik ise kesinlikle ölçülemeyen, eksik bilgi anlamını taşısa da, bilgi ile yeri doldurulamayacak olan bir faktördür ve yine dışsaldır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Hutchison da daha çok Popper’in yanlışlamacılık felsefesinden yola çıkarak iktisatta belirsizliğin yerini incelemeye çalışmıştır. Hutchison, iktisat teorisinin soyutlama açmazını, her zaman ve her yerde geçerli olan zamansız analizden, belirli zaman ve belirli mekana taşıyarak ampirik gözlem ve tarihi devreye sokarak çözmek istemektedir. Hutchison, söz konusu faktörleri zamansız bir analiz içinde dondurmanın imkansızlığını vurgulayarak, tarihi, kurumsal ve mekansal analize yol açmaktadır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Hutchison’ın bakış açısı bağlamında gözlemcilik (ampirizm), akılcılık (rasyonalizm) karşısındaki bir felsefi yöntem olarak iktisadın soyutlama açmazının aşılmasında önem kazanmaktadır. İktisadi karar birimlerinin her birinin yaşantısı, kendi özelindeki gerçekler ya da doğrular üzerine kuruludur. Her karar birimi için kendi algıladığının şekil verdiği bir bakış açısı ve davranış yapısı söz konusudur. Bu da görelilik (relativity) kavramına kapı açmaktadır. Günümüz dünyasının ekonomik, sosyo-kültürel ya da politik düzenlerinde serbestleşme eğilimleri, bireyin yükselen değerini ortaya çıkarmıştır. Görelilik bağlamında bireyin dünyaya güvensizlik penceresinden bakması, bilgi toplumunun sürekli yenilenme ortamında açık bir şüphecilik (septizm) akımına yol açmaktadır. Bu, kaostur. Öyle ki; birey, karmaşık bir zihin yapısına sahip olmakta, belirsizlik ve risk altında sağlıklı olduğunu varsaydığı kararının kısa zaman içinde yıkılması sonucuyla karşılaşabilmektedir. Bilgi toplumunda psikolojik faktörlerin toplumsal sürecin işleyişi içinde etkili olması da, kaotik ortamın paranoya ve şizofreni gibi olumsuz sonuçları içerebileceğine işaret etmektedir. Dolayısıyla, risk toplumunun şüphecilik ve paranoya ile bağlantısı güçlüdür; ancak, bu olumsuz anlamlar yanında, belirsizliğe ve riske cevap vermenin yenilik üretme fonksiyonu yarattığı da gözden kaçırılmamalıdır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Zaman kavramından algılanan şeyin ne olduğu, soyutlamanın aşılmasında bir açılım getirecektir: Shackle’ın çizgi zaman yerine, kesikli zamanı dikkate aldığı yaklaşımı bu bağlamda değerlendirilebilir. Zaman noktasının, başka bir ifade ile anın kısalığı, uzunluğu, farklılığı yatırım, üretim veya tüketim karar ve tercihi içindeki bireyin zihninde yer almaktadır. Shackle, buna, oluşum içindeki an, ya da yekpare an 13 demektedir. Belirsizlik ya da risk ile karşılaşan karar biriminin zihin dengesinin bozulduğunu ve onun için mekanik saatin kaçı gösterdiğinin hiçbir öneminin olmadığını vurgulamaktadır. Onun için, iç dünyasındaki saat önemlidir. Karşılaşılan şeyin yıkıcı etkisi devrededir ve karar birimi sağlıklı düşünme yeteneğini, geçici de olsa yitirmiştir. Zamanın etkisi, sadece içsel saat açısından değil, içinde bulunulan dönemin koşulları açısından da değerlendirilmelidir. Öyle ki; her gelişme kendi özel zamanındaki koşullar ile anlamlıdır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Keynes için de Knight gibi belirsizliğin tek anlamı geleceğin bilinmemesidir. Dolayısıyla nesnel olasılık hesapları belirsizlik olgusunun ela alınmasında yararlı olmaz. Keynes’in çok açık biçimde ifade ettiği gibi: “Belirsiz bilgiyle kastettiğimin kesin olarak bilinenle yalnızca bir olasılık taşıyan arasındaki farkla ilgili olmadığını açıklayayım. Rulet oyunu, bu anlamda bir belirsizlik içermez…Ben bu terimi Avrupa’da savaş çıkması olasılığının belirsizliği, yirmi yıl sonraki bakır fiyatlarının belirsizliği veya yeni bir buluşun eskiyip eskimeyeceğinin belirsizliği anlamında kullanıyorum. Bu konularda hesaplanabilir bir olasılık belirlenmesine imkan verecek hiçbir bilimsel temel yoktur. Yalnızca bilmeyiz bu kadar basit!”(Buğra,1995,341). Ya da Knight’ın yazdığı gibi: “İş hayatında alınan kararlar, genel olarak ne türden olurlarsa olsunlar, istatistik ölçümlerin açıklamaya yardımcı olmalarına imkan vermeyecek ölçüde tekil, kendine özgü durumlarla ilgilidirler. Nesnel olarak ölçülebilen olasılık veya şans kavramları, bu durumlara uygulanamazlar” (Buğra,1995,342). Geleceğin bu anlamda belirsiz olduğu bir ortamda, amaçları ne olursa olsun, bireyin, maksimizasyonu gerçekleştirecek biçimde rasyonel davranmasına imkan yoktur, çünkü belirsizlik bireyin kafasında biçimlendirip ona göre davranabileceği bir nesnel olasılık fonksiyonu temelinde kavramsallaştırılabilecek bir şey değildir. Oysa Yeni Klasik İktisat rasyonalite kavramına, bu tür bir olasılık fonksiyonunun varolduğu varsayımıyla yaklaşır. Gelecekteki ekonomik olaylar, Keynes’in rulet oyunu örneğine tekabül eden bir dizi zar atma operasyonu sonucu ortaya çıkan olaylar olarak görülürler. Bu olayların göreli olasılıkları hesaplanabilir ve ekonomik bireyler bu hesapları yaparak amaçlarını gerçekleştirmelerini sağlayacak kararlar alırlar.Yeni Klasik İktisadın dünyası, Keynes ve Knight’ın dünyasından farklı bir dünyadır ve rasyonel beklentiler kavramı ancak bu dünyada anlam kazanmaktadır(Buğra,1995,342). 14 1.2.2. Risk Toplumunda Tüketici Davranışları “Rasyonalizm, iktisadın statik çağı olarak nitelendirilebilecek dönemdeki, özellikle 19. yüzyıldaki iktisadi yaklaşımların aldığı biçimde etkili olmuştur. Rasyonel karar birimi, tam bilgi sahibi olarak tercih ve kararlarında tutarlı hareket etmektedir. Ancak bu, zamanın ve mekanın koşullarını, ki bu koşullar dışsaldır, sabit varsaymak anlamına gelmektedir. Saf akılcı davranış gösteren karar birimi homo economicus, dışsal değişkenleri sabit varsaydığı gibi, geleceğe dair tam bilgi sahibidir. Dolayısıyla, zaman içindeki değişmelerin ne olacağından haberdar olan homo economicus, hata yapmamaktadır. Aldığı tüketim ya da üretim kararında akılcı ve tam bilgilidir (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). İktisadın homo economicusla ilgili temel varsayımının piyasa davranışlarından kaynaklandığını ve şu şekilde ifade edilebileceğini söyleyebiliriz (Buğra,1995,41): Ekonomi kendi kurallarına göre işleyen bir dizi piyasadan oluşur, i. İnsan davranışları çıkar maksimizasyonuna yöneliktir, ii. İnsanlar çıkarlarını maksimize etmek için gerekli bütün verilere sahip olarak hareket ederler, söz konusu değişkenlerle ilgili belirsizlik yoktur. 1990’larla birlikte kavramsal çerçeveye oturtulmaya çalışılan risk toplumu yapılanması içinde, karar birimlerinin davranışlarında değişme olmaktadır: Karar birimi, belirsizlik ve risk altında karar almak durumundadır. İktisadın statik karakteri paralelinde tam bilgi ve sabitlik varsayımları, bilgi toplumunda geçerli değildir. Belirsizlik ve risk, statik analizlerin yapıldığı dönemlerde de var olmuş; ancak, analiz dışında tutulmuştur. Oysa, bilgi toplumunda belirsizlik ve riskin, dolayısıyla sosyolojik ve psikolojik faktörlerin analize dahil edilmesi söz konusudur ve bu durum risk toplumunu açıklamaktadır. İktisadın soyutlama açmazına yol açan rasyonalizm, risk toplumunda tamamen reddedilmeksizin önemli bir işlev üstlenmektedir. O da, bireyin bugüne ve geleceğe dair tam bilgi sahibi olmasını varsaymaması kaydıyla, bireyleri belirsizlikten kurtararak yeniden eyleme, dengeye yönelten motif olmasıdır. Öyle ki; rasyonellik, kaynakların etkin kullanımında bir dayanak noktası oluşturmaktadır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Belirsizlik ortaya çıktığında birey kısa bir süre için de olsa, hareket yeteneğini kaybeder. Ortaya çıkan endişeyle, iktisadi faaliyetlerini erteleyebilir. Endişe içindeki birey, yeniden risk alma ve belirsizliğin içine girme cesaretini gösterebildiğinde harekete geçebilmektedir. Bu eylemin geliştirilememesi söz konusu olduğunda ise, bireyin kuşku dolu dünyası, kararsızlık sürecini getirmektedir. 15 Daha önce de belirtildiği gibi, belirsizlik ve riskin farklı kavramlar olması nedeniyle belirsizlik ya da risk ile karşılaşıldığında verilen tepki ya da geliştirilen eylemin de farklı olmasına neden olmaktadır. Belirsizlik karşısında birey, ilk olarak şaşkınlık ve kararların ertelenmesi tepkisini gösterirken; risk karşısında ise çoktan pozisyonunu ona göre ayarlamış, belli bir maliyete katlanarak bu faktörü göğüslemiş durumda olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; bilgi toplumunda tam bilgi olmadığı gibi, tam bilgisizliğin de olmadığıdır. Bütün bu çerçevede, risk karşısında karar birimlerinin genel olarak iki tür davranış geliştirmektedir: Riskten kaçınma ve riske cevap verme Riskten kaçınma durumunda, birey dışa açık yapıdan duyduğu endişe nedeniyle kendine sınırlar belirler ve bu sınırlar içinde kendini güvende hisseder. Kültürel değerleri farklı olan uluslar arasında bu tip davranışlardan bahsedilebilir. Kendi değer yargılarından sapmanın çok da olanaklı olmaması, başka değer yargılarına sahip olanların kabullenilmesini güçleştirmektedir. Daha ileri gidilecek olursa; başka kültürlerin etkisinin olumsuzluğu, kısacası, risk gündeme gelmektedir. Günümüzde din temelli olarak yaşanan kültürel çatışmaların böyle bir riskten kaynaklandığını söylemek, yerinde olacaktır. Bu bağlamda, gerek Batı kültürlerinde gerekse Doğu kültürlerinde muhafazakarlık (fundamentalizm) akımının yaygınlaşması, hem riskten kaçınma hem de risk yaratma özelliği taşımaktadır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Riskten kaçınmanın bir boyutu da, metafizik yaklaşıma olan eğilimdir. Genellikle, bilimsel bilgi temelli davranış biçimlerinin gelişmediği, görece geri toplumlarda riskten kaçınma yöntemi olarak metafizik gündeme gelmektedir. Güvenlik sınırlarını belirleme amacıyla falcılık, büyücülük gibi eğilimler öne çıkmaktadır. Düşman olarak görülen şeye karşı büyü yaptırarak, riskten korunulmuş olunacağına inanılır. Kuşku duyma ve bunun paranoyaya dönüşmesi de, riskten kaçınmanın bir başka dikkat edilmesi gereken noktasıdır. Riskten kaçınan birey, kendi dünyasını dışa kapalı hale getirmekte, dışarıda olup bitenlerden ve kuşku duymaktan kaynaklanan gerginlikleri yaşamakta; kalıplar içinde sıkışmaktadır. Riske cevap verme ise iktisadi gelişmenin niceliksel ve niteliksel yanına ışık tutmaktadır. Her ne kadar belirsizlik ve risk ile yenilik arasında çift yönlü bir nedensellik varsa da, belirsizliğin ex-post olma özelliği ve riskin gerçekleşmesi olumsuzluğu, analize sonradan eklendiğinde daha anlamlı olmaktadır. Başlangıç 16 noktasına belirsizliği ya da riski koymak yanıltıcı olabilmektedir. Nitekim, bireyin zihni, analizin başlangıcında dingindir ve bu dinginlik mantıksal zeka (IQ) ile duygusal zekanın (EQ) sinerjisiyle yaratıcılığa ve yeniliğe zemin hazırlamaktadır. Bu, aynı zamanda rekabet sürecinin işleyişinde çıkış noktasıdır. Yaratıcı-yenilikçi karar birimi, diğer karar birimlerinin dengesini bozan bir belirsizlik ve risk yaratmıştır. Diğer karar birimlerinin zihinsel dinginliğinin bozulması, onların içsel öğrenme sürecini harekete geçirecektir. İçsel öğrenme yoluyla da diğer karar birimleri yenilik geliştirmekte, kuralları ve kurumları yaratmaktadır. Bu yenilikler ürüne ilişkin olabildiği gibi, yöntem ya da paradigma ile ilgili de olabilmektedir. İçsel öğrenme yoluyla riske cevap verebilen bireyler yenilik, kural ve kurum yaratmaktadırlar. Ancak, yaratıcı yıkımın pozitif dışsallığının yanı sıra negatif dışsallık da içermesi gözden kaçmamalıdır. Bu negatiflik de, illegallik, ahlaksızlık ve irrasyonellik olarak belirmektedir. Bilgi toplumunun evriminde risk toplumu olgusu bütün değerlerin yanına, bir yönüyle negatif, diğer bir yönüyle de pozitif anlam içeren risk kavramını eklemiştir. İktisadın evriminde de yeri netleştirilemeyen risk ve bununla paralel olarak belirsizlik kavramları, bilgi toplumunun yeni boyutuyla da örtüşmektedir. İktisadın zaman, mekan ve insan boyutlarının önem kazanmaya başlaması bu yeni boyutta söz konusu olmuştur. Bilgi toplumu, ürettiği bilgi ile riskler doğurmakta; ancak, risklere ve belirsizliklere karşı yöntem geliştirmeyi de bilmektedir. Yeni bilgi, yeni teknoloji, yeni kurallar hep bu risklerin ve belirsizliklerin yarattığı pozitif dışsallıklardır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). 1.3. Sigortacılığın Genel Esasları 1.3.1. Sigorta Türleri Sigorta öncelikle sosyal sigortalar ve özel sigortalar olarak ikiye ayrılır. Aralarındaki fark uygulama açısından ülkeden ülkeye farklılık gösterir. 1.3.1.1. Sosyal Sigortalar Günümüzde sosyal güvenlik kavramı ile karıştırılan kavramlardan biri olan sosyal sigortalar, gerek kapsadığı risk ve gerekse de kapsadığı nüfus bakımından sosyal güvenlikten ayrılır. Kısmi bir nitelik taşıyan, belli sayıdaki riski kapsayan ve toplumun belli sınıflarına sosyal güvence sağlayan sosyal sigortaların aksine, sosyal güvenlik bütün riskleri ve bütün nüfusu kapsamayı hedefler. Sosyal güvenlik bir amaçtır, sosyal sigortalar ise bu amacı gerçekleştirmeye yardımcı olan araçlardan biridir. 17 Sosyal sigortalar, ülkede çalışanların karşılaştıkları belirli sayıdaki riziko zararlarının karşılanması için işçi, işveren ve bazen de devletin katkılarıyla finanse edilen, devletçe kurulan ve özerk bir yönetime sahip olan bir sigorta tekniğidir. 1.3.1.2. Özel Sigortalar Özel sigortacılık; prim ödeyenlerden birinin tehlikeyle karşılaşması durumunda, zararın belli bir oranının sigortacı tarafından karşılanmasına yönelik sosyal güvenlik teknikleri içinde geliştirilmiş bir tekniktir. Kar amacı taşıyan ve ticari nitelikte olan özel sigortacılıkta, riskin mali sonuçları bir topluluk arasında yayılır. Bu nedenle özel sigorta, ticaret hukuk ilkelerine göre oluşturulan bir şirket tarafından ve isteğe bağlı olarak yürütülür. Özel sigortacılıkta esas, riskin zararlı sonuçlarının belli bir topluluk içerisinde dağıtılarak azaltılması, bunun için de aynı ve benzeri risklerle karşılaşan, çok sayıda kişinin bir araya toplanması, elde edilecek miktarın olabildiğince yüksek tutulması ve karşılaşılan riziko zararlarının mümkün olduğu kadar tazmin edilmesidir. Sigorta primi alınacak kişi sayısı ve tahsil edilecek primlerin yüksekliği ile rizikoların meydana gelme oranları arasında bir denge var olmalıdır. 1.3.1.3. Özel ve Sosyal Sigortaların Karşılaştırılması Özel sigorta ile sosyal sigorta arasındaki farklar aşağıdaki gibi tablolaştırılabilir. Tablo 1.3.1.3.1. Özel ve Sosyal Sigorta Arasındaki Farklar ÖZEL SİGORTA Özel menfaatler İhtiyari Herkese açık Sözleşmeyle KRİTER Menfaat Zorunluluk Kapsam İlişki, örgütlenme SOSYAL SİGORTA Genel menfaatler Mecburi Belli özelliklere sahip kimselere açık Kanunla Ünitenin tehlike derecesine göre Sigortalının gelirine ve mesleğine göre Ödeme, prim değişmekte değişmekte Reasürans şirketine ihtiyaç bulunmakta Garanti Devlet garantisi söz konusu Kar Gaye Kamu hizmeti Ödenen primlerle sınırlı Zararın tazmini Kanunla tespit edilmekte Piyasa ekonomisinin hakim olduğu bir Amaçların sosyal politikaya olarak Ortaya çıkışı düzen ve sistemde saptandığı bir düzen Kaynak: Güvel, A. E. ve Güvel, Ö.A (2004), Sigortacılık, ss:27, Koç, M. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, http://www.isguc.org/arc_view.php?ex=217 Bu çalışmanın konusunu olan özel sigortalar (bundan sonra sadece sigorta diye anılacaktır) deniz sigortaları ve kara sigortaları diye iki büyük kolda toplanır. 18 Deniz sigortalarında denizde meydana gelebilecek tehlikelere karşı teknelerin ve yüklerin teminata konu olması söz konusudur. Kara sigortaları da Türk Ticaret Kanunu’nda mal ve can sigortaları olarak ikiye ayrılır. Ancak daha sonra sorumluluk sigortalarının gösterdiği gelişme ile bu ayrım yetersiz kalmıştır. Ayrıca başka bir ayrıma göre hayat ve ferdi kaza sigortaları bedel, yangın, kaza, mühendislik, tarım ve sorululuk sigortaları tazminat grubuna girerler. Bedel sigortalarında, poliçe üzerindeki sigorta bedeli tazminata esas teşkil eder. Örneğin ferdi kaza sigortasında, sigortalı dilediği bedel üzerinden sigorta yaptırabilir ve tazminat ödemesinde bu bedel esastır. Tazminat sigortalarında ise uğranılan gerçek ekonomik kaybı karşılamak esastır. Dolayısıyla sigorta bedeli ve değeri arasında olması gereken eşitlik bozulup aşkın sigorta veya eksik sigorta yapılmasının engellenmesi gerekmektedir. Çünkü piyasa değeri 1 lira olan mal 2 liraya sigortalansa da, sigortalı hasar durumunda gerçek kaybı olan 1 liralık tazminatı alabilecektir. Bedel ve tazminat sigortalarının özellikleri gereği, bedel sigortaları birden fazla sigorta şirketine yaptırılabilir, tazminat sigortaları ise gerçek değeri üzerinde birden fazla sigorta şirketine yaptırılamaz, yaptırılsa bile gerçek bedeli aşan kısmı geçerli olmaz. Yine bir başka ayrım da hayat sigortası ve hayat dışı sigorta olarak yapılabilir. Sigortalıya ödenecek tazminat miktarı ve zamanının başlangıçta belli olduğu hayat sigortası uzun vadelidir. Hayat dışı sigorta ise genelde kısa süreli riskleri kapsar. 1.3.2. Sigortanın Unsurları 1.3.2.1. Sigortacı Sigorta yaptırmak isteyen kişi ve kuruluşlara sigorta sözleşmesi doğrultusunda ve belli bir prim karşılığında teminat sağlayan şirkettir. 1.3.2.2. Sigorta Ettiren ve Sigortalı Sigorta ettiren sigortacı ile sigorta sözleşmesi yapan kişi ya da kuruluş, sigortalı ise bu sözleşmeden güvence sağlayan kişi ya da kuruluşlardır. 1.3.2.3. Sigorta Bedeli Sigortalanan şey için poliçede yazılı olan beyandır. 19 1.3.3. Sigortanın Temel Prensipleri 1.3.3.1. Sigortalanabilir Menfaat Sigorta sözleşmesi ile mal ve can üzerindeki menfaatler güvence altına alınır. Sigortalanacak menfaatin meşru, doğal olarak değerlendirilebilir ve parayla ölçülebilir olması esastır. Sigorta ettirenin, sigortalanan şeyin sahibi olması şart değildir. Arada bir menfaat bulunması yeterlidir. 1.3.3.2. Mutlak İyi Niyet Prensibi Sigorta sözleşmesinde, sigortalının beyanı esastır. Sigortalı ya da sigorta ettiren güvence altına aldığı nesneye ilişkin tüm bilgileri doğru olarak vermek, sözleşmeye aracılık eden kişi de neyi, ne şartlar altında aldığı konusunda doğru bilgileri sigortalıya bildirmek zorundadır (Güvel ve Öndaş Güvel, 2004,57). 1.3.3.3. Tazminat Prensibi Hayat ve ferdi kaza sigortaları dışında tüm sigorta sözleşmelerinin amacı sigortalıyı hasardan önceki mali seviyesine getirmektir. Dolayısıyla sigortalının hasardan dolayı haksız bir kazanç sağlaması söz konusu değildir. 1.3.3.4. Halefiyet (Hakların Devri - Rücu) Prensibi Sigortalının uğradığı zararda üçüncü kişilerin kusuru olması durumunda, sigorta şirketi sigortalısının zararını ödedikten sonra kusurlu taraftan kusuru oranında bu hasarı talep eder. Rücu etme diye adlandırılan bu durum tazminat prensibinin bir sonucu olduğu için tazminat sigortası niteliğinde olmayan hayat ve ferdi kaza sigortalarında uygulanmaz (Ataman,2003,8). 1.3.3.5. Hasara Katılım Prensibi Bazen birden fazla sigorta şirketinin bir riski müşterek sigorta etmesi söz konusu olabilir. Böyle durumlarda sigortacıların iştirak oranı esas olmak kaydıyla, azami teminat ve gerçekleşen hasar miktarı paylaştırılarak tazminat ödenir. Haksız kazanç olanağı sağlanmaz. Bu duruma birlikte sigorta, müşterek sigorta prensibi de denir. 1.3.3.6. Hasara En Yakın Neden Prensibi Hasar sonucu sigortalının sigortacıdan talepte bulunabilmesi için hasarın poliçede teminat altına alınan tehlikelerden ileri gelmesi gerekmektedir. 20 Hasar nedeni çoğu kez tam olarak saptanamaz ya da birçok nedenden hangisinin esas neden olduğunun saptanması güçtür. Esas neden yani hasara en yakın neden, olaylar zincirini harekete geçirendir. Birden fazla neden aynı anda gerçekleştiğinde etkin neden diğerini harekete geçiren zararın atfedildiği nedendir. Felaketin ortaya çıkmasında direk çalışır ve diğer neden onu takip eder (Uralcan,2004,49). 1.3.4. Sigorta Branşları Risk türlerinin artmasına bağlı olarak zaman içinde çeşitliliği artan sigorta branşları hayat ve hayat dışı olarak incelenebilir. Sigortalı, hayat sigortasına yaşamı sırasında rastlantısal olarak gelişebilecek, canını, bedenini ilgilendirebilecek risklerin kendisine ve ailesine getireceği mali yüklerden kurtulmak için talepte bulunur. Hayat sigortasıyla, küçük tasarruflar uzun süreli birikimlere olanak sağlayarak fon oluşturur, toplumda ek güvence ihtiyacını karşılayarak refah düzeyini yükseltir. Hayat sigortaları da risk ve birikim sigortaları olarak iki başlık altında incelenebilir. Risk sigortası, sigortalıların sakatlık, sürekli maluliyet, hastalık, yaşamın sona ermesi (varisleri kapsama alır) gibi durumlarda maddi teminat sağlamak için yapılır. Birikim sigortasında ise amaç küçük tasarrufların değerlendirilmesi ve güvence altına alınmasıdır. Hayat dışı branşlarda amaç işletme ve şahısların maddi varlıklarını tehdit eden ve parayla ölçülebilen risklere karşı bu varlıkları teminat altına almaktır. Sadece başlıklar altında özetlersek, yangın, kaza, nakliye, mühendislik, özel sağlık, tarım ve diğer diye ayrılabilir. 21 II. BÖLÜM SİGORTA SEKTÖRÜNÜN EKONOMİDEKİ YERİ, GELİŞİMİ VE EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ 2.1. Sigorta Sektörünün Ekonomideki Yeri Sigortacılık faaliyetleri aynı riskler ile karşılaşma olasılığı olan kişilerin dayanışma işlemleri organizasyonu olarak başlamış, zamanla ticareti uluslar arası alana yayan, girişimci sayısını arttıran, kredi olanakları yaratan, girişim ve girişimciler için hayati önem taşıyan, diğer taraftan önemli bir vergi kaynağı olan, fon yaratıp bu fonları yatırıma aktaran faaliyetler haline gelmiştir. Sigorta faaliyetleri yaygınlaştıkça ekonomide gelişme ve büyümeye olumlu katkılarının yanında ekonominin kısır döngüleri için çıkış yolu, bir itici güç halini almış ve mali sistem içinde yer bulmuştur. Bu durumun bilinciyle davranan ülkeler iki yüz yılı aşkın zamandır gelişme ve büyümelerinde sigorta sektöründen maksimum yararlanmaya çalışmışlardır (Balta,1997,51). Sigorta sektörü, ülkelerin gelişmişlik düzeyinin bir göstergesidir. Bir ülkede sigorta sektörü ne kadar büyümüş, sigortalı sayısı ve kişi başına düşen sigorta poliçesi, kişi başına prim tüketimi ne kadar çok ise, bu ülkenin, o ölçüde gelişmiş olduğu söylenebilir. Sigorta kültürü de sosyo-kültürel anlamda önemli bir gelişmedir. Toplumu oluşturan bireylerin kendilerini, mal varlıklarını, ailelerini, sosyal, ekonomik, yasal vb. sorumluluklarını tehdit eden riskleri kontrol altına almayı düşünmesi ve insanca yaşam standardını, dürtülerinin ötesine taşıma bilincine sahip olması önemli bir gelişmedir (Uralcan,2004,50-51). Sigortacılığın günümüzdeki ekonomik işlevleri, mikro ve makro işlevler olarak ikiye ayrılır. 2.1.1. Sigortanın Mikro İşlevleri (Risk Yönetimi ve Girişimciler Açısından İşlevleri) Risk yönetimi, işletmelerde meydana gelebilecek bir riskin oluşmaması için gerekli işlemlerin tespiti ve bunun en uygun şekilde yönlendirilmesidir. Belli başlı risk yönetme yöntemlerinden biri de sigortadır. 22 Bütün işletmeler için amaç riskten kaçınmak ya da en azından olumsuz sonuçlarını en aza indirmektir. İşte bu noktada sigorta, işyerleri ve girişimciler için birçok işlevi ile devreye girer. 2.1.1.1. Dayanışma İşlemleri Organizasyonu Olma İşlevi Sigortanın risk yönetimi ile ilgili tanımından da hatırlanacağı gibi sigorta aynı riske maruz bireylerin ya da işletmelerin bu riskin yıkımından korunmak amacıyla sigorta şirketi nezdinde bir fon oluşturmaları, oluşan hasarları bu fondan karşılama esasına dayanan bir dayanışma organizasyonudur. Dayanışma olarak tanımlanan bu işlev sosyo-ekonomik çöküntüleri önler (Uralcan,2004,53). 2.1.1.2. Girişimcilerin Kararlarını Etkileme İşlevi Belirsizliğin yoğun olduğu ortamda, riskin büyüklüğü girişimcinin karar vermesini güçleştirir (Balta,1997,56). Ancak sigortanın sağladığı emniyetle sermayedar ve girişimciler çekilmeden yeni yatırımlara girişebilmekte, bu durum da ülke ekonomisine fayda sağlamaktadır (Güneş,1997,40). Henry Ford’un “New York şehri işadamları tarafından değil, sigortacılar tarafından yaratılmıştır. Sigortacılar olmasaydı, bir sigara izmaritinin küle çevirebileceği gökdelenleri hiçbir işadamı inşa etmeye cesaret edemezdi.” ifadesi gerçeği tam olarak açıklamaktadır. 2.1.1.3. Girişimcinin Ucuz Fiyatla Yatırım Sermayesi Bulmasını Sağlama İşlevi Sermaye maliyeti girişimcinin kararlarını etkiyen en önemli etkenlerden biridir. Borç verilebilir fonların azlığı, faiz oranlarının yüksek olmasına neden olur. Bir mali kurum olarak, sigorta aracılığı ile (Uralcan,2004,54) sigortalılardan tahsis edilen ve genellikle küçük rakamlardan oluşan primlerin oluşturduğu, büyük miktarda sermaye birikimi söz konusu olur. Biriken bu sermaye sigortalıların uğrayabileceği zararların karşılığıdır. Dolayısıyla ülkeler bu sermayenin kullanılması ile ilgili tedbirler koymuştur (Güneş,1997,41). Ancak bir mali kurum olan sigorta aracılığı ile hane halkı tasarruflarının büyük bir kısmı yatırımlara aktarılacak fon tesisine yönlendirilir. Bu doğrultuda para arzı artar, yatırıma aktarılacak tasarrufların fazlalığı nedeniyle faiz oranları düşer. Girişimci ucuz fiyatla yatırım sermayesi buldukça, girişimci sayısı artar, daha büyük girişimler oluşur (Uralcan,2004,54). 23 2.1.1.4. Girişimcinin, Risk Karşılığı Dondurduğu Sermaye Miktarını, En Aza İndirme İşlevi Girişimci tedbirli olmak zorundadır. Ama küçük miktarlarda prim ödeyerek risklerini sigorta mekanizmasıyla güvence altına alan girişimci, bu riskler için nakit ayırmaya gerek duymaz (Uralcan,2004,55). Dolayısıyla olası bir hasar için sermaye ayırmak zorunda olmayan girişimci yatırımlarını kısmayacaktır. 2.1.1.5. Girişimciye Kredi Olanakları Yaratma İşlevi Girişimcilerin büyüyebilmek için krediye ihtiyacı vardır. Kredi olanaklarının olması, kredinin düşük faizle alınabilmesi girişimcinin işini büyütebilmesinin temel koşullarındandır. Ancak finans kurumları kredi verecekleri zaman doğal olarak teminat isterler (Uralcan,2004,55). Örneğin mal karşılığı kredi alanlar için, sigorta garantisi olmadan malın teminat olarak kabulü mümkün değildir. Diğer taraftan çoğu satıcı, söz konusu malın ya da işin kaza, yangın veya hırsızlığa karşı güvence altına alınmamış olması halinde alıcılara kredili satışta bulunmaz (Balta,1997,56).Sonuç olarak yeterli sigorta güvencesine sahip bir girişimci kredi almakta zorlanmayacaktır. 2.1.1.6. Fiyatların Daha Gerçekçi Bir Düzeyde Oluşmasını Sağlama İşlevi Ürünlerin fiyatı temelde maliyet + kar olarak ifade edilebilir. Girişimcinin uğradığı zararları kendisinin karşılaması halinde zararlar fiyatlara yansıyacaktır. Subjektif zarar tahminleri sonucunda yapılan yansıtmalar, fiyatların gerçekçi bir düzeyde oluşmaması ve maliyetin çok artmasına neden olacaktır. Oysa sigorta güvencesi altına alınan risklerin maliyeti diğer maliyetlerle karşılaştırılamayacak kadar küçük olan prim ödemesi kadardır. Dolayısıyla fiyatlara daha reel miktarda yansır, fiyatlar daha gerçekçi bir düzeyde oluşur (Uralcan,2004,56). Mikro işlevlerin etkin bir şekilde yerine getirilmesi, sektörün piyasa yapısının özelliklerine, kurumların daha uygun şartlarda kredi kullanmalarına, risk profillerini değiştirerek güvenilirliği arttırmalarına, tüketicilerin yararına, insan kaynakları profillerine yasal düzenlemelerin özelliklerine, piyasanın derinliğine ve nisbi önlemlerine bağlıdır (Çiftçi,2004,124). 24 2.1.2. Sigortanın Makro İşlevleri (Ekonomik İşlevleri) Ekonomi içinde üretkenliği arttıran, gelişme ve büyümeyi destekleyen ekonomik işlevler sigorta işletmelerine mali kurum kimliği kazandırmaktadır (Ünal,1994,Sunuş). Risk ve sigorta problemlerine yaklaşım şekli ne olursa olsun, sigortanın varlığı bütün ekonomik birimlerin performansını etkilemekte ve bu nedenle kaynakların optimum dağılımını ve ulusların ekonomik gelişmesini etkilemektedir (Uralcan,2004,58). Sigortacılığın ekonomik işlevleri makro düzeyde etki göstermektedir. Diğer bir ifadeyle bu işlevlerin alanı ülke ve dünya ekonomisi olup, amaç; büyüme, gelişme ve kalkınmaya yöneliktir. Sigorta faaliyetleri yaygınlaştıkça ekonomik işlevlerin etkinliği artar, ekonomide gelişme ve büyümeye gösterdiği olumlu katkıların yanı sıra itici güç halini alır (Balta,1997,52). Modern Büyüme Teorilerinin özünde yatırımın kapasite yaratıcı etkisi yatar. Ekonomiler üretim güçleri arttıkça büyür ve gelişirler. Bu nedenle kaynak bulma ve yatırımları finanse etme gerekliliği karşısında sigorta sektörünün oluşturduğu fonlar büyük önem kazanır. Sigorta sektörünün yarattığı fonlar anti-enflasyonist ve uzun vadeli fonlardır. Sigorta sektörünün sağlayacağı bu fonların yatırıma kanalize edilmesiyle istihdam aratacak yeni iş alanları yaratılacaktır. Ayrıca girişimcilere sağlayacağı güvence ile yurt dışına ticari atılımlar olacak, ihracatta meydana gelecek artışla ödemeler dengesi olumlu yönde etkilenecektir (Güneş,1997,43). Bu bağlamda finansal gelişme, finansal pazarları, sigorta sektörünün gelişimini ve iktisadi kalkınmayı beraberinde sağlar (Çiftçi,2004,124). Bunlarla birlikte negatif dışsallıkları önler, jenerasyonlar arası diyaloğu ve işbirliğini geliştirir (Çiftçi,2004,124). Makro ekonomik işlevleri birkaç ana başlık altında ele alınacaktır. 2.1.2.1. Ekonominin Önemli Bir Tasarruf Kaynağı Olma İşlevi Yoksulluğun ve ekonomik az gelişmişliğin oluşturduğu kısır döngüyü parçalamak için sermaye birikimine ihtiyaç vardır (Güneş,1997,44). Ekonomik gelişme gereği her toplum sermaye birikimine önem vermek zorundadır. Çünkü dengeli bir büyüme, kaynakları, kaynaklar ise sermaye birikimini gerektirir. Planlanan büyüme hızı için gerekli sermaye birikimi ekonomiyi sarsıntıya uğratmadan ancak tasarruf ve dış kaynakların gerekli miktarda elde edilmesiyle gerçekleşebilir (Uralcan,2004,61). Sigorta faaliyetleri geniş halk kitlelerine yayılabilme özelliğine sahip olduğundan, gerek ülke fertlerinin büyük bir kesiminin, gerekse ülke dışı fertlerin 25 gelirlerinin bir kısmını rezervuar içinde toplama olanağına sahiptirler. Bu değer birikimleri yatırım alanlarına aktarıldıklarında milli geliri arttırırlar. Geliri artan kişiler daha fazla tasarruf yapabilme olanağına sahip olurlar (Uralcan,2004,61). Oysa bilindiği gibi düşük gelir gruplarının marjinal tüketim eğilimleri yüksektir. Ayrıca yeni malların çekiciliği ve toplumun düşünce yapısındaki değişimler vb. sonucu artan gelirin büyük kısmının tüketime gitmesiyle büyüme hızı yavaşlayıp, kalkınma gecikecektir. Bu durumda gelir artışlarını kaynakta yakalayıp tüketilmekten kurtararak yatırımlara kanalize etme zorunluluğu doğmaktadır. Bu noktada sigorta, kişilerin bir çok nedenle gelirinden kendi kendine tasarrufa ayırmadığı bölümlerin, belli aralıklarla ve düzenli bir şekilde birikmesini sağlar (Güneş,1997,44). Ayrıca diğer küreselleşme eğilimlerinin içinde sigorta işlemlerinin küreselleşme eğiliminin de artması sonucu ödemeler dengesi etkilenir. Başarılı uluslar arası sigorta ve reasürans işlemleri, ülkeye döviz kazandırarak dış ödemeler için nakit olanakları yaratır.Yatırımlarının büyük bir bölümü ithal mallarına dayalı gelişmekte olan ülkeler için bu döviz kazancının önemi büyüktür (Uralcan,2004,61). 2.1.2.2. Sosyo-Ekonomik Kayıpların Önleyicisi Olma İşlevi Sigorta faaliyetlerinin temelinde kişilerin karşılaşabilecekleri aynı tür risklere karşı birleşmeleri ve tek başına taşıyamayacakları ekonomik çöküntüleri, çoğunluğa dağıtarak önlemeleri vardır. Sigorta şirketleri bu dayanışma işlemlerini organize eder ve yürütür. Dolaysıyla risklerin gerçekleşmesinden doğan sosyo-ekonomik çöküntülerin önünü alır (Uralcan,2004,61). Ayrıca doğal olarak, sigortacıların karlarının azalması nedeniyle, hasarları minimum tutma gayretleri ve hasar önleme örgütlerine yardım faaliyetlerinin etkisi yadsınamaz (Güneş,1997,51). 2.1.2.3. Sosyal Refah Düzeyini Yükseltme İşlevi Sosyal refah düzeyini belirleyen kıstaslar oldukça fazladır. Ancak, kişi başına gelirin artış gösterdiği bir trend bu kıstasların başında gelen klasik bir ölçüttür. Sigorta faaliyetleri süresince oluşan veya yatırımlara yönlendirilen fonların toplam tasarruflar içinde önemli boyutlara ulaşması nedeniyle ekonomik gelişme ve büyümede sigorta fonlarının katkısının büyük olduğu daha önce de belirtilmişti. Artan milli gelire bağlı olarak kişi başına gelirinde artacağı açıktır. Öyleyse sigorta birikimleri ekonomiyi 26 canlandırarak, kişi başına geliri dolayısıyla sosyal refah düzeyini arttırır. (Uralcan,2004,63). Ayrıca sigorta sektörünün istihdam üzerindeki etkisini incelerken sadece sektör içi çalışanları dikkate almak büyük bir yanılgıyı beraberinde getirecektir. Sigorta şirketlerinde istihdam edilen personel sayısı toplam istihdam içinde çok düşük bir paya sahip olsa da dolaylı olarak telafisi olmayan hasarların telafisini mümkün kılarak işyerlerinin kapanmasını önlemek yoluyla sadece yatırımların azalmasını engelleyip, bunun neden olacağı gelir kaybının önüne geçmekle kalmaz aynı zamanda işsiz sayısının artmasını da önler. Daha önce girişimcinin kararlarını etkileme başlığı altında çarpıcı bir örnek olarak vurgulanan Henry Ford’un sigortacılıkla ilgili görüşlerine sigortacılığın istihdam üzerindeki olumlu etkisini de içeren vurgusunu da ele alarak tekrar yer vererek tespitleri doğrulayalım; “New York şehri işadamları tarafından değil, sigortacılar tarafından yaratılmıştır… Sigorta olmasaydı gökdelenler olmazdı. Çünkü hiçbir işçi, ailesini sefalet içerisinde bırakabilecek bir kaza tehlikesiyle o yüksekliklerde çalışmayı kabul etmezdi… Sigorta olmasaydı hiçbir sermayedar basit bir sigara izmaritinin küle çevirebileceği gökdelenlerin inşası için milyonlar yatırmazdı” (Güneş,1997,48). 2.1.2.4. Uluslar arası Ekonomik İlişkileri ve Ticareti Geliştirme İşlevi İlk sigorta türü diyebileceğimiz uygulamalar ticari amaçlara yönelik gelişmiştir. Ticaret temelinde malın dolaşımı vardır. Taşımacılığın geliştirilmesi, mal dolaşımını hızlandırır. Ancak taşıma riskleri girişimciyi korkutur. Taşıma sırasında söz konusu olan ve mal sahibini, taşıyıcı firmayı, taşıt sahibini ve taşıtı işleten firmayı, vergileri vb. ilgilendiren onlarca risk güvence altına alınmadığı takdirde mal dolaşımının olamayacağı kesindir. Dolayısıyla ticaretin küreselleşme boyutunda artmasının temelinde sigorta güvencesi vardır (Uralcan,2004,64-65). Hızla gelişen dünya ticaretiyle birlikte ülkelerin ihracat ve yabancı pazarlar elde etme alanındaki rekabeti de hızla artmıştır. Bunun sonucunda mal taşıma finansman ve kredi sağlama yükümlülükleri zamanla ithalatçıdan ihracatçıya devredilmiştir ve sigorta sektörü gündeme gelen risklere karşı güvence verme amacıyla yeni ürünler üretmiş ya da mevcutları geliştirmiştir (Uralcan,2004,64-65). 27 Sigorta faaliyetleri, hem özellikleri hem de gelişen uluslar arası ilişkiler gereği uluslar arası işlemler olmak zorundadır. Gerek sigorta gerekse reasürans işlemlerinde karşılıklı olarak doğan, prim alış ve devredişleri, tazminat ödemeleri ve girdileri, döviz hareketlerine neden olmaktadır. Bu işlemler ödemeler dengesini etkilemektedir (Ünal,1994,40). Ödemeler bilançosu belirli bir süre içerisinde o ülke sakinleri ile yabancı ülke sakinleri arasında yapılan tüm ekonomik işlemlerin sistematik bir şekilde tutulan kaydı olarak tanımlanır. Kısaca bir ülkenin diğer ülkeden aldığı ya da o ülkeye sattığı mal ve hizmetlerin para ile ifadesidir (Güneş,1997,48-49). Sigorta sektörü yaptığı işlemlerden dolayı hizmet sektörü niteliği taşıdığından, gelir ve giderleri, ödemeler bilançosunun görünmeyen kalemler kısmında yer alır. Gelirler kısmında alınan primler, alınan komisyonlar ve tazminatta yurt dışı reasürörlerinin ve retrosesyonerlerinin payı yer alırken; giderler kısmında ise devredilen primler, verilen komisyonlar ve ödenen hasar payları yer alır (Güneş,1997,49). Sigorta ve reasürans şirketleri yapmış oldukları işlemler sonucu ülkeye döviz kazandırabileceği gibi tam tersi bir sonuçta gerçekleşebilir. Sigorta sektörünün ödemeler dengesine yaptığı bu etkinin yanı sıra dış ticareti destekleyici bir etkisi de vardır. Biri direk diğeri dolaylı yoldan gerçekleşen bu etkiler kısaca şöyledir; direk sigorta işlemleri reasürans ve retrosesyon işlemleri sonucunda yurt dışından elde edilen gelirler, giderler, ithalat ve ihracat konulu nakliyat sigortası giderleri ve diğer sigorta gelir ve giderlerinden oluşur (Güneş,1997,49). Dış ticaretin gelişmesine yapacağı etkileri ise şöyle açıklamak mümkündür. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde döviz ihtiyacı çok yüksektir. Özellikle dış ödemeler dengesi açığını gidermek için, ihracatlarını arttırmak zorundadırlar. Sigorta da, bir çok ülkede ihracatı teşvik politikalarından biri olarak kullanılmaktadır (Güneş,1997,49-50). Yıllar önce, Batı Avrupalı birçok ülke, özel sektör ihracat kapasitelerini arttırmak için ihracat kredi sistemlerini, resmi garantiler verilmesi ve benzeri önlemlerle geliştirmişlerdir. Buna ek olarak az gelişmiş ülkelerde ithal edilecek tüketim ve yatırım malları için gerekli döviz miktarı tedarik edilemediğinden, batılı ülkeler az gelişmişlere yapılacak ihracatı devlet kanalı ile açılacak kredilerle destekleme zorunluluğu duymuşlardır. Böylece ihracat kredi sigortaları doğmuş, gelişmiş ve uluslar arası ticaret alanında ticaret olanağı olmayan alanlara bile ticareti götürmek mümkün olmuştur (Uralcan,2004,64-65). İhracat kredi sigortasıyla, ihracatçının karşılaşabileceği zararlar teminat altına alınmaktadır. İhracat kredi sigortası sayesinde ihracatçının 28 karşılaşabileceği riskler azaltılır, riski paylaşılan ihracatçının da uluslar arası pazarda etkin bir rol oynaması, daha cesur ticaret yapması sağlanır. Böylece uluslar arası ticarette rekabet gücü artar (Güneş,1997,49-50). 2.1.2.5. Önemli Bir Vergi Kaynağı Olma İşlevi Sigorta işlemlerinin ülke ekonomisi açısından bir başka önemi, tasarrufa kaynak teşkil eden vergilere de büyük oranda katkıda bulunmasıdır. Sigorta işletmeleri yıl sonu bilançolarına göre kendilerine düşen vergiyi öderler. Bunun dışında, ellerindeki tahvil, hisse senedi, gayrimenkul gibi yatırım unsurlarının da gelir ve/veya bina vergilerini öderler. Ayrıca, her sigorta poliçesi başına prime oranla gider vergisi, yangın söndürme vergisi, ölüme bağlı hayat sigortalarında veraset ve intikal vergisi gibi vergiler tahakkuk ettirilir. Bu vergiler ülkelere göre farklılık gösterir. Sigortacılığın gelişmiş olduğu ülkelerde bu vergiler toplam vergiler içinde önemli bir paya sahiptir (Uralcan,2004,66). İyi çalışan bir sigorta sektörü sadece sigortalıları değil, ülkenin mevcut ve gelecekteki varlıklarını güvence altına alarak ekonominin tümüne yarar sağlamakta, yerel ekonomilere daha fazla yatırım yapılması olanağı yaratmakta ve sigorta sektörünün artan performansının doğrudan veya dolaylı yollarla sağladığı daha yüksek vergi gelirleri kamu finansmanını olumlu yönde etkilemektedir (Uyanık,2005,2). Ancak konuya başka bir boyutuyla bakıldığında, sigortacılık faaliyetleri dolaylı ve dolaysız vergiler açısından, vergi idaresi için önemli bir gelir kaynağı olmasına rağmen, finansal sektörün ekonomik büyüme açısından önemi ve sermaye akışkanlığının uluslararası düzeyde artmasıyla beraber, sektör üzerindeki vergi ve benzeri yükler (her ne kadar “enflasyon düzeltmesi” uygulaması ile geçici bir dönem iyileştirme olsa da) göz ardı edilemeyecek bir tartışma konusu haline gelmiştir (Uyanık,2005,7). Sigorta karlılığının artması operasyonel maliyetlerin düşürülmesine ek olarak vergi ve benzeri yüklerin azaltılmasına bağlıdır. Sonuç olarak, sigortacılık faaliyetleri üzerindeki vergi ve benzeri yüklerin maliyetleri yükselterek sigortacılık faaliyetlerini daralttığı ve karlılığı olumsuz etkilediği söylenebilir. Dolayısıyla vergilendirme ile ilgili düzenlemelerin doğru yapılması çok önemlidir. 2.2. Sigortanın Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi Geleneksel Neo-Klasik Büyüme Teorileri teknolojik bir gelişme olmadan, ekonomilerin ancak durağan durumda büyüyeceğini varsayar. Bu sonuç hükümetlere 29 ekonomik büyümeyi teşvik için çok dar bir alan bırakır (Hussels,Ward ve Zurbruegg,2005,257). İçsel Büyüme Teorilerinde ise bir sektördeki yatırım ve büyümenin ekonominin diğer sektörleri için de pozitif dışsallık sağlayacağı noktasına değinilmiştir. Bu nedenle İçsel Büyüme Teorilerinde, ekonomik büyüme durağan durum halinde bile pozitif dışsallıklarla ekonominin geri kalanında büyümenin hızlanacağını öngörür. Pozitif dışsallıkları yaymada büyük potansiyel ise sigorta ve banka gibi bileşenleri ile finansal sektöre aittir. Ekonomik analizlerde finansal gelişmenin ekonomik büyümede öncü rolü göze çarpmaktadır. İyi çalışan finansal kurumlar sermaye dağılımının etkinliğini, tasarrufları arttırır, sermaye oluşumunu geliştirir, sonuçta daha verimli, büyüyen bir ekonomiye öncülük eder (Hussels,Ward ve Zurbruegg,2005,257). Büyüme sermaye oluşumuyla net sermaye tüketiminin bileşimidir dersek, sermaye oluşumu için net tasarrufa, cari tüketimden arta kalan reel kaynaklara ihtiyaç vardır. Reel kaynakların da ayni sermayeye, alt yapıya, insana yönlendirilmesi, tasarruf sahipleriyle yatırımcıların ille de aynı kişiler olmaları gerekmediğinden artan reel kaynaklar üzerindeki kontrolün tasarruf sahibinden yatırımcıya doğru kanalize edilmesi gerekmektedir. Finansal piyasalar ve finansal aracılar, reel kaynakları, yatırımcılara kanalize ederek kontrol ettiklerinden bu konuda çok önemli bir işlev üstlenmektedirler. Bir başka anlatımla piyasalar, tasarruf oranını yani kaynak artırabilecek birimlerin tasarruf isteğini, önemli ölçüde etkileyebilmektedir (Ünal,1994,30). Teorik ve ampirik çalışmalar finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki pozitif ilişkiyi açıkça göstermektedir. Ekonomik gelişmeyle paralel olarak gelişip yaygınlaşan sigorta, ülkelerin gelişmişlik düzeyin belirlenmesinde önemli bir gösterge olarak kabul edilmektedir. Sigorta prim hacminin GSMH içindeki payı gelişmiş ülkelerde ilk sıralardadır. Büyük iş hacmine sahip sigorta sektörünün, gelişmiş ülkelerde fon yaratma kapasitesi oldukça yüksektir. Bu ülkelerde teknik karları giderek azalan sigorta kuruluşlarının, mali karları artmakta ve bu kuruluşlar da, diğer finansal kuruluşlar gibi yatırım faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Ancak işleyişle ilgili yorumlara geçmeden, “sigorta sektörünün gelişmesi ve ekonomik büyüme arasındaki nedensel ilişkinin, sigortaya bağlı ekonomik faydanın, ulusal düzenlemeler, ekonomik sistem ve kültüre de bağlı olduğunu”(Ward ve Zurbruegg,2000,489), dolayısıyla sigorta ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin ülke bazında ele alındığında daha net değerlendirmeler yapılabileceğini vurgulamakta fayda vardır. Bunun yanında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde genel kural olarak 30 görülebilecek bir durumdan, ekonomik gelişme ve kişisel refahtaki yükselme ile hizmet sektörünün artan öneminden bahsedilebilir. Gelişmekte olan ekonomilerin hizmet sektörleri içinde sigortacılık sektörü, en dinamik sektörlerden biridir. Sanayileşmiş olan ekonomilerde ise sigortacılığa olan talep elastikiyetinin yüksek olması ve önemli ölçüde fonun bu sektöre kayması, dikkatleri sektör üzerine çekmiş, sigorta kuruluşları ülke ekonomilerinde çok geniş uygulama alanları bularak, ekonomide etkin roller oynayan kurumlar haline gelmişlerdir. Bu gün gelişmiş ülkelerde sosyal ve özel sigortalar, ülke kalkınmasında etkin roller oynayan ekonomik işlevlere sahiptirler. Bunlardan fon yaratma işlevi dar olarak tanımlandığında, sermaye piyasasına tahsis edilen tutarlar olarak yorumlanmaktadır. Fon yaratma işlevi en geniş anlamda, yani tasarruflara katkı olarak tanımlandığında primler, kurumsal tasarruf niteliğinde sayılmaktadır. Sigorta kesimi gönüllü tasarruf yoluyla fon yaratır. Ekonomik işlevin tam anlamıyla gerçekleşmesi için yaratılan fonların yatırıma kanalize edilmesi gerekmektedir (Ünal,1994,Sunuş). Bu bağlamda sigorta sektörünün ekonomik büyüme üzerindeki etkileri, öncelikle sigorta arzı ve talebi ve daha sonra sigorta sektörünün fon yaratma gücü başlıkları altında incelenecektir. 2.2.1. Sigorta Arzı Sigorta şirketleri, sigortalanması kanuni açıdan mümkün olan risklerin meydana gelmesinden kaynaklanan zararların teminat altına alınarak maddi varlıkların kaybını önlemek, mali sorumlulukların karşılanmasını temin etmek ve hayat sigortalarında vefat halinde sigortalının ailesine veya lehdarına, hayatta kalma halinde ise sigortalıya güvence ve koruma sağlama amaçlarını gerçekleştirmek üzere, artan ve değişen piyasa gereksinimine uygun yeni ürünler geliştirerek, bu ürünleri tanıtıp pazarlayarak ve hasar halinde tazminat ödeyerek kendilerinden beklenen hizmet sunum fonksiyonlarını yerine getirirler. Bu nedenle sigortacılık statik değil dinamik nitelikli bir hizmettir (Ataman,2003,41). Bir ürünün üretilmesi için bir takım üretim kaynaklarının ve bu kaynakların istekleri karşılayacak ürün haline dönüştürülmeyi sağlayacak üretim tekniklerinin kullanılması gerekmektedir. Sigorta hizmeti üretiminde kullanılan kaynakların başlıcaları insan ve sermayedir. İnsan kaynakları içinde kalifiye eleman açısından bir sınırlılık düşünülebilse de, sektörde mevcut kalifiye eleman sayısının üretimi kısıtlayacak kadar az olmadığını, ayrıca artık sektörün kalifiye eleman üretir duruma 31 geldiğini söylemek mümkündür. Sektörde sermaye üretim süreci açısından fazlasıyla, sigortalı güvencesi açısından gerekli bir kaynak durumunda olup, bu kaynadığın da kıt olmadığı söylenebilir. Üretim teknolojisi de mevcuttur. Kısaca, sektörde sigorta hizmet üretimini kısıtlayıcı bir faktör yoktur, arz artacak talebi tamamıyla karşılayacak esnekliğe sahiptir. Arzın artışı maliyet artışını da peşi sıra getirmeden gerçekleşebilecektir. Yani sektörün büyümesi açısından arz yönünden bir sınırlama yoktur (Ecer ve Zaim, 1997,23). Sigorta şirketi arz fiyatını belirlerken, istatistik bilgilerden yararlanır. Örneğin bir bölgedeki konut ve iş yerlerinde yangın çıkma oranının %04 olduğu şeklinde bir istatistik sonuç varsa, sigorta şirketi bunu baz alarak ve bunun üzerine masraflarını ve karını ekleyerek bir fiyat belirleyecektir (Balta,1997,64). 2.2.1.1. Sigorta Arzını Belirleyen Etkenler 2.2.1.1.1. Sigorta Primi Sigorta primi ile sigorta arzı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Diğer faktörler sabitken, sigorta fiyatları ne kadar yüksekse, teknik kar da o kadar yüksek olacak, dolayısıyla daha fazla sigorta arzı gerçekleşecektir. Teknik karların yükselmesi, sigorta piyasasına yeni şirketlerin girmesine neden olacağından, sigorta arz talep dengesinin sağlanabilmesi için sigorta fiyatları düşecek, teknik karlar azalacak ve sonuç olarak sigorta arzı düşecektir (Balta,1997,65). 2.2.1.1.2. Diğer Mal ve Hizmetlerin Fiyatları Genel olarak orta ve uzun vadede diğer mal ve hizmetlerin fiyatlarının yükselmesi durumunda, kaynaklar yüksek fiyatlı mal ve hizmetin üretimine tahsis edilir. Sigortacılık açısındansa böyle bir uygulamanın olasılığı azdır. Çünkü sigortacılıkta kaynakların mobilitesi zayıftır. Sigortanın ikame mal ve hizmetlerinin fiyatının yükselmesi bunlara olan talebi azaltırken, sigortaya olan talebi arttırır. Bu da sigorta primlerini dolayısıyla sigorta arzını arttırır. Sigortanın tamamlayıcı mal ve hizmetlerinde meydana gelen bir artış ise sigorta talebini azaltırken, sigorta arzını ve arz fiyatını dolaylı biçimde etkiler (Balta,1997,65). 32 2.2.1.1.3. Risk ve Sigortalanan Kıymetin Kayıp İhtimali Sigortalanan ekonomik değerin riski ne kadar yüksek ise, sigortanın karı, ayırmak zorunda olduğu karşılıklardan dolayı o kadar düşük olur. Dolayısıyla riski yüksek işlerde fiyatın yüksek olması arzı daraltır (Balta,1997,65). 2.2.1.1.4. Üretim Faktörlerinin Fiyatı Arzı belirleyen etkenlerden biri, üretim faktörleri maliyet fiyatlarıdır. Sigortacılıkta maliyet ve fiyatlandırma, Fiyatın belirlenmesinde en yoğun kullanılan yöntemdir. Sigorta şirketleri fiyatı belirlerken şu faktörleri dikkate alır; bir önceki etkende de belirttiğimiz üzere hasar istatistiklerine ve sonuçlarına göre çıkarılan risk, emniyet payı, sigorta şirketlerinin genel giderleri, üretim organlarına verilecek komisyon payı ve kar payı (Ataman,2003,42). 2.2.1.1.5. Teknoloji Bilgi işlem teknolojisi bir çok sigorta ürününün sunulmasını olanaklı kılarken aynı zamanda da fiyatları ucuzlatmaktadır. Teknolojik ilerleme sigorta arzını olumlu etkilemektedir. 2.2.1.1.6. Doğal Yapı Sigorta arzını etkileyen en önemli etkenlerden biri de doğal yapıdır. Örneğin Türkiye ve Japonya gibi deprem kuşağında yer alan ülkelerde deprem sigortası arzı fazladır. 2.2.2. Sigorta Talebi Sigorta talebinin temelinde, risk transferi ile gerçekleştirilen finansal güvenliği arzulamak yatmaktadır. Belirsiz bir zamanda gelebilecek bilinmeyen bir maliyeti, bilinen bir zamanda belirli bir primle ikame etmenin sağladığı bir fayda vardır (Ataman,2003,43). Bu durumda riskten kaçınan bir kişi, riski ortadan kaldırabilmek için sigorta ücreti ödemeye istekli olacaktır (Balta,1997,58). Sigorta sektörünün büyümesi ve yaygınlaşması hizmete bağlı talebe bağlı olduğuna göre, bunun için talebin arttırılması gerekecektir.Talebi arttırmak içinse talebi etkileyen faktörleri arttırmak gerekecektir (Ecer ve Zaim,1997,23). 33 2.2.2.1. Sigorta Talebini Belirleyen Etkenler 2.2.2.1.1. Sigorta Fiyatı Bir malın fiyatıyla talebi arasındaki ters ilişkiden dolayı, fiyatı artan bir maldan daha az talep edilir. Sigorta için de sigorta fiyatı talebin önemli belirleyicilerindendir. Ancak bir kişinin sigortadan sağladığı yarar dolayısıyla sigorta talebi riskten kaçınma derecesine bağlıdır. Riskten kaçınan bir kişi, zarar bekleyişini aşan belirli bir primi ödemeyi, bilinmeyen bir zarara tercih eder. Primle zarar beklentisi arasındaki fark arttıkça sigorta ürünü ancak daha fazla riskten kaçınma davranışı olan daha az sayıda kişi tarafından talep edilir. Yani prim yükseldikçe talep edilen miktar azalır. Bununla birlikte bir kişi daha fazla sigorta aldıkça güvenliği daha fazla artar ama her ilave satın alma, kişinin marjinal faydasını azaltır. Diğer taraftan düşük prim düzeyinde maliyet çok fazla olmayacağı için ilave fayda fiyatı karşılayacaktır. Düşük prim, gelir etkisi(daha fazla satın alma gücü) ve ikame etkisi (daha az risk satın alma ve sigortaya daha fazla dayanma)ile talebi teşvik eder. İkame etkisi sigorta bilgisi daha fazla olan ve daha çok seçeneği bulunan müşterilerin olduğu piyasalarda geçerlidir. İkame etkisini Trafik sigortası gibi zorunlu sigortalar önler (Balta,1997,59). 2.2.2.1.2. Diğer Mal ve Hizmetlerin Fiyatları Bir malın talebiyle onun ikame mallarının fiyatları arasında pozitif bir ilişki vardır. İkame malların fiyatı artarsa mala olan talep artar . Buna göre riski önlemenin fiyatında azalma olursa, daha fazla risk önleme aracı alınacaktır, ki bu sigorta talebini azaltacaktır. Örneğin yatırım fonlarının getirisinde bir artma hayat sigortası ürünlerinden bir kaymaya dolayısıyla azalmaya neden olacaktır. Aynı şekilde ikame malların fiyatındaki bir artışın sigorta talebini arttıracağı beklenir. Örneğin araba alarmlarının fiyatındaki artışlar kasko talebini arttıracaktır. Sigortanın tamamlayıcısı olan ürünlerin fiyatı sigorta talebi ile ters yönde ilişkilidir. Örneğin otomobil kredilerinin faizlerindeki azalma ile otomobil fiyatlarında meydana gelecek düşüş, kasko sigortasına olan talebi arttıracaktır (Balta,1997,60). 2.2.2.1.3. Servet ve Gelir Servet ve gelir, insanın maddi refahının bir göstergesi olarak, sigorta talebinin en önemli belirleyicilerinden biridir ve sigorta talebi ile arasındaki ilişki genel olarak pozitiftir. Özellikle mal ve sorumluluk sigortaları, birinci derecede servet ve gelirin bir fonksiyonudur (Balta,1997,60). 34 Gelir düzeyi yüksek ülkelerde sigorta talebi göreli olarak daha büyüktür . Reel gelir yükseldikçe yeni satın alma gücü temel mallardan temel olmayan mallara yönelir ve artan yaşam standardını korumak için sigortaya talep yükselir. Daha fazla gelir düzeyi tasarruf gücünü arttırır ve bu da tasarruf esaslı hayat sigortasına olan talebi çoğaltır (Balta,1997,60). 2.2.2.1.4. Eğitim Seviyesi Eğitim gelişmekte olan ülkelerde kaderciliğe ve yanlış inanca dayalı anlayışların, sigorta talebini kırıcı özelliğine karşı sigorta bilincinin gelişmesini sağlar. Dolayısıyla eğitim seviyesi ve sigorta talebi arasında pozitif bir ilişki vardır. 2.2.2.1.5. Beklenen Enflasyon Oranı Enflasyonist beklentiler hayat sigortası tüketimi üzerinde önemli bir negatif etkiye sahiptir. Enflasyon hayat sigortasının değerini aşındırır ve daha az arzu edilir hale getirir. Bunu önlemek için dövize endeksli hayat sigortası poliçeleri önerilmektedir. Diğer yandan beklenen enflasyon oranı mal ve sorumluluk sigortalarını olumlu yönde etkileyebilir. Çünkü, kişi, sigortaya ödeyeceği bu günkü çok yüksek ücretin bir müddet sonra enflasyon nedeniyle büyük oranda değer kaybedeceğine inanırsa tabi ki sigorta yaptırmayı düşünür. Fakat bu tür sigortaların da dövize endeksli olması durumunda sonuç ters yönde olur (Balta,1997,61). Yukarıda da belirtildiği gibi beklenen enflasyon oranı ve hayat sigortası talebiyle ilgili yapılan çalışmalar, yükselen enflasyonun hayat sigortası satın almanın gelecekteki faydasını devalüe ettiğini, dolayısıyla enflasyon beklentilerinin sigorta talebini bastırdığını göstermektedir (Hussels,Ward ve Zurbruegg,2005,262). Ward ve Zurbruegg (2002) çalışmalarında enflasyonun etkisinin ve sigorta talebi üzerindeki ekonomik belirsizliğin dünyanın her yerinde aynı olmadığı üzerinde durmuştur. Örneğin Asya Ülkelerinde sigorta talebi üzerinde enflasyonun etkisi OECD Ülkelerinden 2,5 kat daha önemlidir. Bu noktada görüyoruz ki, ulusal gelirle birlikte sigorta talebi üzerinde enflasyonla ilgili faktörler de ülkeden ülkeye farklılık gösterir. 2.2.2.2. Sigorta Talebinin Gelir Esnekliği Tüketicinin gelir düzeyinin sigorta talebinin artmasında en önemli etken olduğundan şüphe yoktur. Ülkelerin sigortacılık faaliyetlerinin yaygın olmasındaki, prim hacminin yüksek olmasındaki etken, belirleyici birkaç ana faktör, birkaç küçük sapmayı gösteren istisna dışında kişi başına milli gelirdir. Kişi başına milli gelirde 35 meydana gelebilecek artış, sigorta talebinde daha yüksek artış sağlayacaktır. Bu durumun sigortacılık bacağındaki etkisi, sigortacılığı geliştirme yönündeki başarı, fon birikimi vb. nedenlerle milli gelir artışına katkıda bulunulduğu ölçüde sigorta talebinin artışının da etkileneceğidir (Ecer ve Zaim,1997,25). Teorik çalışmalar göstermektedir ki, uzun vadeli tüketim kararı olarak hayat sigortası talebi cari gelirden çok sürekli veya beklenen gelirle pozitif ilişkilidir. Yapılan ampirik çalışmalarda sermaye başına gelir seviyesinin yüksek olduğu ülkelerde, sigorta ürünleri tüketimi konusunda doyuma ulaşılmış olması nedeniyle hayat sigortası talebi gelirdeki artışa çok duyarlı değildir. Bu durumun başka bir nedeni de yüksek gelir seviyesinde, tüketici refahının da yüksek olması nedeniyle, risk tüketiciler tarafından kendi cari finansal portföyleriyle giderilir. Ward ve Zurbruegg (2002) yaptıkları çalışmada OECD Ülkelerinin Asya ülkelerine kıyasla gelir artışı karşısında hayat sigortası talebi konusunda üç kat daha az duyarlı olduğu görülmüştür. Yine aynı çalışmada Asya Kaplanları ekonomilerinde ise gelir esnekliğinin diğer Asya ve OECD ülkelerinden daha fazla olduğuna yer verilmiştir (Hussels,Ward ve Zurbruegg,2005,260261). Mal ve Kaza sigortaları ve milli gelir arasında ise gelişmiş ülkelerde pozitif bir ilişki vardır. Gelirin talep esnekliği motorlu taşıt sigortalarında daha fazladır. Motorlu taşıt sigortaları otomobil satın alımlarındaki genel artış nedeniyle gelirin yükselmesiyle daha doğrudan ilişkilidir (Hussels,Ward ve Zurbruegg,2005,261). Düşük gelir seviyesindeki kişilerin sigortaya konu olabilecek ya çok az şeyleri vardır ya da hiçbir şeyleri yoktur. Buna rağmen gelirleri arttığı zaman, yaşam standartlarında meydana gelebilecek kayıplara karşı kendilerini koruma ihtiyaçları artar, bu da sigorta taleplerini arttırır (Balta,1997,63). Gelir seviyesi düşük kişilerin gelecekteki rizikolara karşı güvence sağlama istekleri doğal olarak günlük ihtiyaçları karşılamaya göre daha zayıftır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu kişilerin sigorta kapsamına girebilecek değerleri de göreceli olarak daha azdır. Tüm bu nedenler, sigortayı gelir esnekliği yüksek bir ürün haline getirmektedir. Sigorta için talebin gelir esnekliğinin sabit olduğunu varsayan modeller sigorta katılımının herhangi bir kısıtlama olmaksızın büyüdüğü (Çipil,2003,10). gibi gerçeğe uygun olmayan bir anlam taşımaktadır 36 2.2.2.3. Sigorta Talebinin Fiyat Esnekliği Talebin fiyat esnekliği, fiyat değişikliği halinde talep edilen miktardaki değişme oranının fiyattaki değişme oranına bölünmesi sonucunda elde edilen rakamla ifade edilmektedir. Bu rakam birden büyükse, bu durum talebin fiyata karşı esnek olduğu şeklinde ifade edilebilir. Sigorta hizmetine olan piyasa talebinin fiyat esnekliğinin olması durumunda maliyetlerin düşürülmesi yoluyla sağlanacak fiyat düşüşleri şirketleri zarara uğratmadan yani gelir kaybına yol açmadan talebi arttıracak hizmetin yaygınlaşmasını sağlayacaktır. (Ecer ve Zaim,1997,26). Belirli bir mala olan talebin fiyat değişikliklerine karşı esnekliğini etkileyen başlıca faktörler şunlardır; ikame malların bulunup bulunmaması, malın zorunlu bir mal olup olmaması, malın kullanım alanlarının sayısı, fiyatın yani bu mal için yapılan harcamanın kişinin gelirine oranı, mevcut fiyatın talep eğrisinin en üst veya en alt ucuna yakınlığı. Şimdi sigorta hizmeti açısından bu faktörlerin ne kadar geçerli olduğuna bakabiliriz. Sigortanın çok az ikamesinin olması nedeniyle sigorta talebi esnek değildir. Riskin önlenmesi ya da risk almak sigortanın yakın ikamesi değildir. Bazı sigortaların zorunlu olması dolayısıyla yasaların gerektirdiği yükümlülüklerle alınmaları, sigorta talebinin fiyat esnekliğini önler. Bununla birlikte bazı sigortalar da ise üstlenilen potansiyel sorumluluğun boyutu, risk yüklenmeyi sigortanın bir alternatifi olmaktan çıkarır ve bu nedenle sigorta talebi esnek olmaktan uzaklaşır. Ancak poliçe sahiplerinin diğer sigortacıların poliçelerini kabul edilebilir en yakın ikame mallar olarak gördüklerini varsaydığımızda, talep esnek olabilir (Balta,1997,62). Bir malın kullanım alanlarının çok olması o mala olan talebin elastikiyetini arttıracaktır. Sigorta hizmetinin kullanım alanının geniş olduğu kabul edilebilir. Mevcut her ekonomik değerin sigortası yapılabileceğinden, fiyatlar yükseldiğinde riski az olanlardan bazılarının sigortasından vazgeçilmesi mümkündür. Kullanım alanlarının çokluğu dolayısıyla sigorta hizmetine olan talebin fiyat esnekliği yüksek olacaktır (Ecer ve Zaim,1997,26). Fiyatın tüketicinin gelirine oranının yüksek olması esnekliği arttıracak, az olması halinde pek etkilemeyecektir. Her ne kadar sigorta harcamalarının toplam harcamalar içindeki payı düşük ve bu sebeple esnekliği azaltıcı bir faktör olarak düşünülmesi normal ise de, gelir seviyesinin düşük olduğu ülkelerde, gelirin zorunlu ihtiyaç alanlarına sarf edildiği ve sigorta hizmetlerinin fiyatlarındaki artışla kişilerin diğer harcamalarından vazgeçmesi zor olacağı için, sigorta satın almaktan vazgeçmeye 37 yönelebileceği gözden kaçırılmamalıdır. Bu açıdan bu faktör, esnekliği arttırıcı olarak kabul edilmese bile esnekliği azaltıcı bir faktör olarak da değerlendirilemez (Ecer ve Zaim,1997,27). 2.2.3. Sigorta Sektörünün Fon Yaratma Kapasitesi Ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde karşılaşılan temel sorunlardan biri, yatırımların finansmanı için gereken fonların temini ve bu fonların etkin bir şekilde dağılımını gerçekleştirilmesidir. Gerek ekonominin finansman ihtiyacının karşılanmasında toplanabilir kaynakların en yüksek ölçüde ve en düşük aktarma maliyetiyle kullanılabilir fonlara dönüştürülmesi, gerekse finansal kaynakların ekonomide en verimli alanlara kanalize edilmesi, ekonomik gelişmeyi teşvik etmekte ve hız kazandırmaktadır (Ünal,1994,43). Bir ekonomide finansal piyasalar iyi çalışıyor ise, ekonomideki kaynaklar kullanılabilir fonlara dönüştürülerek en verimli alanlara aktarılabilir. Finansal piyasaların bir ülkede gelişmemiş olması, o ülkenin ekonomik gelişme çabalarına önemli bir engel oluşturur. Böyle ülkelerde fertler çok düşük verimli yatırımlar yapabilirken, kurumsal yatırımcılar yüksek verimli yatırım alanları için uygun şartlarla kaynak bulamazlar (Balta,1997,66). Sigorta sektörü ülkede yatırılabilir fonların birikimine ve bu fonların belirli alanlara yöneltilmesinde elverişli bir faaliyet alanıdır. Bu bakımdan sigorta sektörü kurumsal tasarrufların oluşmasına ve sermaye piyasasında fon arzına yardımcı olmakta, ülkenin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunabilmektedir. Bu nedenle sigorta işletmelerinin dünya ekonomilerinde büyük tasarruf kaynağı olarak beliren, bir çok sektörün finansman ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan, özellikle büyük yatırımların gerçekleşmesinde katkısı olan, sanayileşmiş ülke örneklerinde olduğu gibi çoğu kez bankalardan daha gelişmiş faaliyetlere sahip olan mali kurumlar olarak değerlendirilmeleri gerekmektedir (Ünal,1994,46). Fon yaratma açısından birikim sigortalarının -hayat, emeklilik sigortalarının-, ve dağıtım sigortalarının -kaza, yangın, mühendislik, tarım,nakliyat sigortalarının-işlevleri farklıdır. Hayat sigorta dalı uzun vadeli yatırımlarda kullanılacak fonları, diğer sigorta dalları ise kısa vadeli yatırılmada kullanılacak fonları sağlar. Fon yaratma gücü, özellikle sanayileşmiş ülkelerde hayat sigortacılığından kaynaklanmaktadır. Hayat sigortalarında kişi, hayatını belirli bir zaman dilimi içinde sınırlandırarak, ölüm ve sakatlık gibi risklere karşı, belirli bir prim karşılığı bir poliçeyle güvence altına 38 almaktadır. Hayat sigortası uzun vadeli tasarruf olması özelliği ile, pazarlanabilirliği yüksek uzun vadeli menkul değerleri de portföylerine katarak ikincil sermaye pazarlarına bir ölçüde fon sağlamaktadır. Böylece kişilerin küçük tasarruflarından, sigorta aracılığı ile ülke yatırımlarına kaynak olabilecek büyük fonlar oluşmaktadır. Hayat-dışı sigortalarında ise primler kazanılıncaya kadar, bunlardan belli oranlarda ve gelecek hasarları karşılamak üzere bir fon ayrılmasını öngörmektedir. Bir çok ülkede bu meblağlar, ülke ekonomisinin en büyük tasarruf kalemlerini oluşturmaktadır. Bu fonlar, tahvil, hisse senedi, ipotek karşılığı ikraz,ve gayri menkul alımı gibi yatırımlara aktarılarak bekletilmektedir. Gelecekteki risklerin belirsizliği nedeniyle fonlarını sınırlı olarak sermaye piyasasına aktaran kaza ve yangın sigortaları, riski düşük likiditesi yüksek menkul değerleri tercih ederek kısa vadeli fon yaratmaktadır (Ünal,1994,37). Fon yaratma konusunda ileri sürülen ekonomik görüşe göre, sigorta primlerinin makro ekonomik açıdan gerçek bir fon niteliği taşıyabilmesi için tasarruflardan değil tüketimlerden ayrılması şarttır. Eğer ticari ve sınai işletmeler, yatırım fonlarından fedakarlıkta bulunarak veya kişiler yine tüketimlerinden değil tasarruflarından öz veride bulunarak sigorta primlerini ödüyorlarsa, elde edilen fonlar gerçek fonlar değildir, bu halde net bir kaynak artışı sağlanamamaktadır. Bu görüşe göre finansal pazarlardan sağlanarak ödenen bir sigorta priminin fon yaratma özelliği bulunmamaktadır. Yine fonun bir plasman niteliğinde değil, bir yatırım niteliğinde olması yatırımlara kanalize edilmesi şarttır. Fonun gerçek yatırım özelliği kazanması için sermaye oluşumuna yönlenmesi gerekir (Ünal,1994,38). Sigorta faaliyetlerinden doğan fonların, tasarruf-yatırım-milli gelir-tasarruf döngüsü üzerinde etkisi vardır. Sigorta faaliyetlerinin geniş halk kitlelerine yayılabilme özelliği bulunduğundan gerek ülke fertlerinin büyük bir kesiminin gerekse ülke dışındaki fertlerin gelirlerinin bir kısmını rezervleri içinde toplama olanağına sahiptir. Bu fonlar, yatırım alanlarına aktarıldıklarında milli geliri arttırırlar. Geliri artan fertler daha fazla tasarruf yapma olanağına sahip olurlar (Ünal,1994,39). Fon kaynakları sigorta sektörünün mali tablosunu-pasif taraf-, fonların kullanım alanları da sektörün ekonomik tablosunu –aktif taraf- göstermektedir (Ünal,1994,48). Fon kaynaklarını dört grupta toplamak mümkündür (Ünal,1994,48). i. Kaynağı girişimci olan fonlar-Ödenmiş Sermaye ii. Kaynağı hukuken doğan fonlar- Kanuni yedek akçeler, teknik ihtiyatlar, amortismanlar iii. Kaynağı ekonomik tercihlerden doğan fonlar 39 iv. İşletme faaliyetlerinden doğan fonlar-Kar İlk üç grupta ortaya çıkan fonlardan, sigorta prim hacminin kullanılabilen ve orta-uzun vadeli yabancı kaynaklardan oluşan toplam potansiyel, başlıca iki ana faaliyete, teknik işlere ve mali yatırımlara kanalize edilmektedir. Bu faaliyetlerden elde edilen kardan, vergiler ve dağıtılacak kar payı düşüldükten sonra kalan ihtiyat, işletmenin bünyesinde yeni bir fon oluşturmaktadır. Kısaca sonuçlandıracak olursak; sanayileşmiş ülkelerde mali piyasalara fon aktaran en önemli kurumsal yatırımcılar olan, bireysel tasarrufları toplama açısından önemli işlevleri bulunan sigorta şirketleri, gelişmekte olan ülkelerde fon yaratma işlevini yerine getirememekte, finansal piyasalarda etkin rol oynayamamaktadır. Fon yönetiminde mali kurumlar için genelde geçerli olan temel ilkeler; emniyet, likidite, aktifi çeşitlendirme, risk dağıtma sigorta içinde geçerlidir. Sigorta şirketleri, risk ve likidite açısından amaçlarıyla uyum sağlayan yatırımlara yönelmektedirler. Sigorta fon yönetiminde gelirin belli olması, geleceği görme açısından büyük ölçüde kolaylık sağlamaktadır (Ünal,1994,71). 40 III.BÖLÜM SİGORTA SEKTÖRÜNÜN DÜNYADAKİ DURUMU 3.1. Genel Görünüm 2004 sonu itibariyle Dünyada toplam prim büyüklüğü %2.8 artışla 2.940 milyar Dolardan 3.257 milyar Dolara yükselmiştir. Toplam prim üretiminin 2.885 milyar Dolarlık kısmı gelişmiş ülkelerde oluşurken, gelişmekte olan ülkelerde bu miktar 372 milyar Dolarda kalmıştır. Dünya prim üretiminin %37.7’si Amerika kıtasında gerçekleştirilirken, %36.9’u Avrupa kıtasında, %22.6’sı ise Asya kıtasında gerçekleştirilmektedir. Geçen senelerde olduğu gibi, hayat dışı branşlarda prim üretim liderliğini Amerika elinde tutarken, hayat branşında Avrupa en büyük yüzdeye sahip kıtadır. 2004 yılında Dünya genelinde hayat-dışı branşlarda prim üretim artışı bir önceki yıla göre %2.4 olurken, hayat branşında artış %3.2’yi bulmaktadır. 2004 yılında, bir önceki sene hayat-dışı branşlarda görülen hızlı prim artışının yavaşladığı, hayat branşında ise bir önceki sene prim büyüklüğünde görülen daralmanın yönünü tekrar yükselişe çevirdiği gözlemlenmektedir. Dünya sigorta sektöründeki büyüme 2004 yılında da özellikle gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanmakta olup, ortalama %2.8 oranında reel büyümeye karşın, gelişmiş ülkelerde %2.3, gelişmekte olan ülkelerde ise %7.5 reel büyüme kaydedilmiştir. Artış oranı Amerika ve Avrupa kıtasında sırasıyla %2.6 ve %3.8 olurken, Asya’da %2.1’de kalmıştır. 2003 yılına göre Avrupa kıtasında prim artış hızının yükseldiği, Asya kıtasında ise artışta bir yavaşlama görülmektedir. Dünyada primlerin gayri safi yurt içi hasılaya (GSYİH) oranı %7.9 iken, gelişmiş ülkelerde bu oran %9’u bulmakta, gelişmekte olanlarda ise %3.8’de kalmaktadır. Dünyada kişi başına düşen prim büyüklüğü ortalaması 500 Dolar iken, bu miktar Kuzey Amerika’da 3.634 Dolar, Avrupa Birliği’nde ise 2.327 Dolar olup, Afrika’da sadece 41 Dolardır. Ülkeler bazında bakıldığında ise, Dünyada en yüksek prim üretimi 1,108 milyar Dolarla ABD’de olup, kişi başına düşen prim üretimi ise 3.790 Dolardır. Dünyada kişi başına düşen en yüksek prim üretimi 5.740 Dolarla İsviçre’de gerçekleşmiştir. (www.tsrsb.org.tr; 2005 Faaliyet Raporu) 3.2. Avrupa Birliği Sigorta Sektörü Avrupa pazarı dünyanın en önemli sigorta pazarlarından biridir. Tek sigorta pazarı oluşturmak Avrupa Birliğinde hedeflerden birisidir. 41 Sigortacılık alanında tek bir pazarın kurulması, ulusal pazarların sınır ötesi yerleşme hakkı ve hizmet sunma serbestisinin tanınması ile karşılıklı olarak açılması, bu ulusal pazarların üye devletlerdeki rekabet koşullarını etkileyen yasal düzenlemelerin koordine edilmesi suretiyle tek bir Topluluk pazarına dönüştürülmesi anlamına gelmektedir (Arslan,2003,2). Burada amaç sigortacılıkta serbest ticareti engelleyen sınırları ve etkenleri ortadan kaldırmaktır. Bu durum düzenlemelerde Avrupa Birliği ülkesi vatandaşlarının Avrupa Birliğine üye ülkelerin herhangi birinde yerleşik olan sigortacılardan sigorta ürünlerini satın alma özgürlüğü olarak ifade edilmiştir. Bu hedefin gerçekleşmesiyle daha geniş ürün alternatiflerinin olduğu ve tüketicilerin düşük fiyatlardan yararlandığı güçlü ve rekabetçi bir pazarın varlığı amaçlanmıştır. Piyasaya giriş serbestisinin tek başına, tek piyasa olma hedefine ulaşmada yeterli koşulları sağlamayacağı, özellikle sigorta şirketlerinin fiyat, ürün ve dağıtım politikalarına yönelik devlet müdahalelerinin en aza indirilmesi gerektiği savunulmaktadır. Bu doğrultuda Avrupa Birliği, üye ülkeler arasında tek bir sigorta piyasasına ulaşmak için üç direktifle şu aşamaların geçilmesini hedeflemiştir; kuruluş serbestisi, hizmet serbestisi ve sermaye serbestisi. Birinci direktifle Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde liberalleşme sürecinin ilk aşamasını gerçekleştirmeye yönelik faaliyetler 1964 yılında reasürans şirketleri ile başlamış, 1973’te hayat-dışı branşlar ve 1979’da hayat branşıyla sürmüştür. Buna karşın ev sahibi ülke otoritelerinin izin ve denetleme sorumluluklarını ellerinde tuttukları görülmüştür. Herhangi bir branş kurulmaksızın dışarıda iş yapabilme anlamına gelen hizmet serbestisinin gelişiminde ise yine reasürans şirketleri öncü rol oynamıştır. İkinci direktifle 1988’de büyük riskler 1990’da pasif hayat sigortaları ve motorlu araç hizmet serbestisine yönelik faaliyet içine girmiştir. Üçüncü direktif ve son aşama yani sermaye serbestisi aşaması tek lisans ve denetimlerin ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. Tek lisans, kendi ülkelerinde tescil edilmiş sigorta şirketlerinin Avrupa Birliği ülkelerinin herhangi birisinde sigorta faaliyetleri yapabilme izni vermektedir. Bu lisans, branş ve acenteler biçiminde ticari kuruluşlara yönelik faaliyetlerin yanı sıra, karşılıklı sınır işlemleri biçiminde de uygulanabilir. Bu aşamada en önemli yenilik ödeme gücü kontrolüne yönelik denetim işlemlerinin sınırlandırılmasıdır. Böylelikle sigorta şirketlerine yönelik denetimin kaldırılmasıyla fiyat ve koşulların sigortalayanla sigortalananlar arasındaki serbest anlaşmalarla sağlanacağı öngörülmüştür (Şener,2002,13). 42 Finansal hizmetler açısından gerçek anlamda tek bir pazara ulaşılması Avrupa şirketleri ve vatandaşları için çok geniş olanaklar yaratacaktır. Pazara yeni girenler ile küçük ve orta ölçekli girişimcilerde dahil olmak üzere, şirketler, derinlik kazanmış ve daha likit sermaye piyasalarından yararlanacak ve bu durum ekonomik büyümeyi ve yeni iş olanaklarını da artıracaktır. Tüketiciler ve yatırımcılar fiyatları aşağı çeken, daha geniş ve daha iyi finansal ürünler seçeneği sunan, daha yoğun rekabet koşullarından ve yeniliklerden yararlanacaklardır. Avrupa ölçeğinde temel ekonomik reformlara ve refaha ulaşmanın anahtarı dinamik yapıda tek bir finansal hizmetler pazarının oluşturulmasıdır. Yeni teknolojiler kullanması ve giderek artan mobilitesi ile finansal hizmetler sektörün global pazar niteliği taşıması, Avrupa Birliğinin gündemindeki finansal hizmet reformlarının hızlanmasını sağlamaktadır (Şener,2002,15). Son yıllarda sigorta sektörü dünyada genel bir büyüme eğilimi içindedir. Hem iş hacmi hem de primlerin milli gelire oranı gibi işin göreli payı artmaktadır. Avrupa Birliği sigorta sektörü, 2004 yılında %3.8’lik reel bir artış yakalayarak, Dünya ortalamasının ve gelişmiş ülkelerin ortalamasının üstünde büyümüş ve 1.116 milyar Dolar hacme ulaşmıştır. Bu artışta hayat branşında prim üretiminin bir önceki yıl reel olarak düşüş göstermesine karşın, 2004 yılında %5.8 gibi yüksek bir oranda büyümesinden kaynaklanmaktadır. Hayat-dışı branşlardaki reel artış oranı ise bu oranın altında kalmıştır. Avrupa Birliği’nde prim hacmi Dünya prim hacminin %34’üne denk gelmektedir. Hayat branşında prim büyüklüğü 662 milyar Dolar, hayat-dışı branşlarda ise 454 milyar Dolardır. Ülkeler bazında bakıldığında, Avrupa Birliği’nde en yüksek prim hacmi 288 milyar Dolar ile İngiltere’de görülürken, bu ülkeyi Fransa ve Almanya takip etmektedir. Polonya ve Macaristan gibi yeni Avrupa Birliği üyesi ülkelerin 2004 yılı prim büyüklükleri ise sırasıyla 7.4 ve 2.9 milyar Dolardır. Avrupa Birliği’nde kişi başına prim üretimi ise 2004 yılında 2.327 Dolar olurken, Avrupa Birliği 15 ülkelerinde bu ortalama 2.731 Dolara çıkmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerden İngiltere’de 4.484 Dolar kişi başı prim üretimi gerçekleştirilirken, bu miktar İrlanda’da 3.900, Hollanda’da 3.700, Fransa’da 3.200, Almanya’da 2.300 Dolar, yeni üyelerden Macaristan’da 287, Polonya’da ise sadece 193 Dolardır. 2004 yılında Avrupa Birliği’nde sigorta sektörünün GSYİH içindeki payı %8.23 olmuştur. İngiltere, Hollanda ve Fransa’da sigorta sektörünün GSYİH içindeki payı Avrupa Birliği ortalamasının üzerindeyken, Polonya ve Macaristan gibi yeni üyelerde bu oran %3 ile ortalamanın oldukça altında kalmaktadır. Sektörde 2004 yılında 4.674 şirket faaliyet göstermekte olup, çalışan kişi sayısı 946.000 dir. Daha önceki senelerde de olduğu gibi, 43 hem şirket sayısında hem de çalışan sayısında bir önceki seneye göre küçük azalmalar görülmektedir (www.tsrsb.org.tr; 2005Faaliyet Raporu). Avrupa Birliği sigorta piyasalarının daha da gelişmesi için potansiyel vardır. Ancak bu gelişmeler, reformlar ya da ulusal emeklilik sistemlerini içeren düzenlemeler ekonomik büyüme performansı, mali ve düzenleyici çevredeki değişiklikler gibi çok sayıda faktöre bağlıdır. Konuyla ilgili daha detaylı bilgi için 2006 yılı Avrupa Birliği Finansal Entegrasyon Raporunun yer aldığı EK 3’e bakılabilir. 44 IV. BÖLÜM SİGORTA SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ YERİ 4.1. Türkiye’de Sigortacılığın Gelişimi Sigortacılık tarihinde Türkiye’deki Sigortacılığın yer almaya başlaması Cumhuriyetin kuruluşu ile olmuştur diyebiliriz. Sigorta birlikte yaşamayı kabul etmiş insanların siyasi hedef ve ekonomik yapıda anlaşma sağladıkları toplumlarda gelişmiştir (Özbolat,2004,7). Türklerin Orta Asya’da başlayan yaşamları, göçmen kültür nedeniyle mal mülk hatta can güvenliği olgularını ikinci planda bırakmış, sadece günü kurtarmak tek amaç olmuştur. Gerisi tanrının buyruğuna karşı çıkmak, ilahi kudrete inançsızlığın göstergesi olarak görülmüştür. Bazı önemli girişimler dışında sigorta fikrinin din açısından caiz olmadığı gerekçesiyle Osmanlı Devletinde de durum çok farklı olmamıştır. Dolayısıyla, bu çalışmaya kaynaklık eden bir çok çalışmada karşılaşıldığı gibi Türk Sigorta tarihi denince akla gelen 1870 Pera (Beyoğlu) yangınıyla başlayıp anlatmak yerine, ki 1924 yılına kadar yapılan tüm sigorta işlemleri yabancıların tekelinde idi (Özbolat,2004,9), Cumhuriyet dönemi sigorta tarihinin ele alınması uygun görülmüştür. Cumhuriyet dönemi sigorta tarihi iki döneme ayrılarak incelenebilir (Özbolat,2004,12-13-14-15; Şener,2002,17-18-19-20-21-22; www.tsrsb.org.tr). I. Dönem:1923-1985 Türkiye’de yerli sermaye ilk defa 1925 yılında kurulan, Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketinden sonra, 1929 yılında sigortacılığın millileştirilmesi, reasürans primlerinin Türkiye’de kalmasını sağlamak suretiyle döviz tasarruflarında bulunmak ve hazineye gelir sağlamak için Milli Reasürans T.A.Ş. kuruluşudur. Tekel hükmünde olan bu reasürans şirketinde %75 İş Bankası, %10 İmtaş, %10 Swiss Reasürans ve kalanı ise 4 kişiye dağıtılmıştır. Tekel konumunda olan Milli Reasürans pazardaki payın tamamına sahip ve bu pazarı istediği gibi yönlendiren, topladığı primlerin tamamını reasürans şirketler vasıtasıyla yurtdışına taşıyan yabancı şirketler tarafından protesto edilmiştir. Özellikle Fire Offices Committe’nin Türkiye yangın tretelerini kabul etmeme yolunda uygulamaya başlattığı boykot etkili olmuş, yabancılar tarafından Türkiye’de kesilen poliçeler reasüre edilmemiştir. Swiss Reasürans’a bu payın verilmesi, Londra 45 piyasalarında, Milli Reasürans’ın protesto edilmesi ve plasman yapılacak başka reasürör bulunamamasından kaynaklanır. O yıllarda şirket yönetiminde yer alan Türkler sembolik görevler yürütmekte, esas sigortacılığı yine azınlıklar ve yabancılar yapmaktadır. 1929 yılında kurulan reasürans tekeli ile 1930’larda sigortacılık sektöründe gerek girişimci, gerek denetleyici olarak devletin rolü artmıştır. 1932 yılı itibariyle Türkiye’de 37 sigorta şirketi faaliyet göstermektedir. Bunun 29 tanesi yabancı 8 tanesi Türk sigorta şirketidir. Bu şirketleri tamamı yangın, nakliyat, kaza ve hayat branşlarında faaliyet göstermektedir. 24 şirket yangın, 14 şirket nakliyat, 4 şirket kaza ve 3 şirket de hayat branşında çalışmaktadır. Milli Reasürans 1929 yılından 1944 yılına kadar 15 yıllık bir süre ile %50 kotpar esasına göre sigorta şirketlerini reasüre etmiş ve görev süresi sonunda her seferinde uzatılarak, oranlar düşürülmek suretiyle ve hayat sigortası tekel konumundan çıkarılarak 2002 yılına kadar tekel olarak çalışmıştır. 1940 yılında, çocuk yaşta ölen oğlunun adını vererek Doğan Sigorta’yı kurmuş olan Kazım Taşkent bu şirket vasıtasıyla topladığı hayat fonlarıyla Yapı Kredi Bankasını kurmuştur. Böylece bir ilk meydana gelmiş hayat sigortasıyla toplanan fonlar “sosyal sigorta” anlayışını oluşturmuştur. Dünya’da 1930’lu yıllarda başlayan ekonomik krizin etkisi ve arkasından 2.Dünya Savaşı hayat sigortasını kötü etkilemiş, 1950’li yıllara kadar kayda değer bir gelişme olmamıştır. 1950’li yıllarla birlikte Türkiye’de siyasi ve ekonomik gelişmeler olmuştur. Demokrasi ve sanayileşme hamleleri sigorta sektörünü etkilemiş ve özellikle de hayat sigortasında 1960’lı yıllara doğru patlama yaşanmıştır. Bunun temelinde 1953’ten itibaren motorlu taşıt araçlarının zorunlu kaza sigortası kapsamına alınmasıyla insanlarda sigorta bilincinin oluşması ve 1959 yılında yürürlüğe giren 7397 sayılı sigorta Murakabe kanunu etkili olmuştur. Bu kanunla sigorta şirketlerinin ve üretim araçların her türlü faaliyetlerini oluşturacak uzman bir kurul tarafından denetleneceği; sigorta tekniği ve içeriği ile uyuşmayan, sigortalının hak hukuk ve çıkarlarını tehlikeye atan, sigorta şirketlerinin yapılarını zayıflatan rekabetin önünü almak amacıyla fiyatta indirimin yasaklanması; sigorta genel şartlarının, tarife ve talimatnamesinin Ticaret Bakanlığınca düzenlenmesi ve onayı, sigorta şirketlerinin bunun dışında muamele yapamayacakları, sigorta şirketlerinin güven telkin edecek niteliklerinin, mali ve teknik 46 yapılarının yeterliliğinin sağlanması ve devamı, sigorta yapımcıları ile sigorta eksperlerinin mesleki bir düzene bağlanması öngörülmüştür. Maalesef o yıllarda hayat sigortalarında birtakım olumsuzluklar da olmuş, izleri günümüze kadar gelmiştir. Kötü niyetli prodüktörler tarafından hazırlanan tarifelerle, sigortacı olduğunu iddia eden bazı kişiler, Anadolu’ya yayılmışlar ve sigorta konusunda fikir sahibi olmayan insanlarımıza bin bir yalanla geçerliliği olmayan poliçeler satmışlardır. Traktör isteyen çiftçiye traktör, gelinlik isteyen genç kıza gelinlik vb. vaatleriyle para toplamışlardır. İlk yıl primini komisyon olarak alan bu üç kağıtçı sigortacılar, topladıkları paralarla ortadan kaybolmuşlardır. Ulaşım ve iletişimin zayıf olduğu o günlerde, yalanın ortaya çıkması birkaç yılı bulmuştur. İnsanların bu olaylardan sonra sigortaya bakış açısı tamamen olumsuz olmuştur. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında1 (1962-1967) ve plan dönemine ilişkin yıllık programlarda sigorta sektörü ile ilgili açıklama, ilke, politika ve tedbirlere yer verilmemiştir. 1970 yılı ile birlikte hayat sigortası tekrar ivme kazanmıştır. Sonra tekrar bir duraklama dönemi başlamıştır. Bunun nedenleri arasında petrol krizinin etkisiyle ülkenin dar boğaza girmesi ve ülke ekonomisinin yüksek enflasyonla tanışması vardır. 1970’li yıllarda oluşturulan hayat poliçelerinin, standart olarak primleri sabit tutulmuş, sigortalının yatırmış olduğu primler enflasyon karşısında erimiş, yatırılan teminatların da sabit tutulması dolayısıyla sigorta kaynakları enflasyon karşısında tamamen kaybolmuştur. Sigortalının uzun yıllar biriktirerek oluşturduğu tasarrufları o kadar değersiz bir hal almıştır ki, günümüzde bile hala konuşulmaktadır. İnsanların sigortaya olan inancı kaybolmuştur. 1970’li yılların ortasında başlayan ekonomik gerileme, Kıbrıs Barış Harekatı ve terör, Türk halkının enflasyonla tanışması gibi sebepler ve arkasından gelen askeri ihtilal sigorta sektöründe beklenen büyümenin gerçekleşmemesine neden olmuştur. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaki (1968-1972) “Şirket sayılarının artması, aynı portföyün gün geçtikçe parçalanmasına yol açtığından,sigortacılık yapmak üzere yeni şirketlerin kurulması ve yabancı şirketlerin çalışma izni almaları teşvik 1 Kalkınma Planlarıyla ilgili vurgularda, Şener’in Sigorta Sektörünün Avrupa Birliği İle Türkiye Arasında Karşılaştırılması ve Türk Sigorta Sektörünün İstatistiksel Analizi” isimli, çalışmasından ve Türk Sigorta Sektörü Ek5(http://www.tbb.org.tr/turkce/duyurular/iktisat_kongresi/Ek%205%20Sigorta.pdf) isimli çalışmadan faydalanılmıştır. 47 edilmeyecek; sigorta şirketlerinin aralarında birleşmelerine yol açacak imkanlar sağlanacaktır.” Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planındaki (1973-1977) “Sigorta kuruluşlarının sayısının artması teşvik edilmeyecek, portföy satın alma yolundaki satın almalar desteklenecektir” ilke kararları ile 1969-1984 yılları arasında, planlı dönemde, yeni sigorta şirketi kurulmasına izin verilmemiştir. Bu dönem içinde 21 Kasım 1979 İstanbul Reasürans ve 24 Ocak 1980 yılında Halk Reasürans şirketleri olmak üzere, yalnızca reasürans şirketlerinin kurulmasına izin verilmiştir. 12 Eylül 1980 askeri ihtilali ve arkasından gelişen yeni liberal ekonomik politikalar sonucunda Hazine’nin yeni şirket oluşumlarına izin vermeye başlamasıyla sektörde yeni bir dönem başlamıştır. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında (1978-1982) reasürans tekelinin devletleştirilmesi ilkesi korunarak, sigortacılığın özendirilerek yaygınlaştırılması ve sigorta fonlarının kalkınma gereklerine uygun olacak şekilde kullandırılması temel ilke olarak benimsenmiştir. II. Dönem 1985-2006: 29 Aralık 1983 Türk Parasını Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklikle, döviz alım-satımının serbest bırakılmasıyla Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştır. Ekonominin liberalleşmesi ile birlikte sigorta sektöründe de gelişmeler olmuştur. 1959 yılında yürürlüğe giren 7397 sayılı Sigorta Şirketlerinin Murakabesi Hakkında Kanun, 11 Haziran 1987 yılında 3379 sayılı kanunla değiştirilerek Sigorta Murakabe Kanunu adını almıştır. Anılan kanunu yürürlüğe girmesinden sonra 303 sayılı kanun hükmünde kararname ile sigortacılık sektörü, Ticaret Bakanlığı, İç Ticaret Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak çalışmakta iken 21 Aralık 1987 tarihinden itibaren Başbakanlığa bağlanmıştır. Başbakanlık bu yetkiye dayanarak, bu hususta Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu bakanlığı yetkili kılmıştır. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (1983-1987), sigorta sisteminin yeniden düzenlenmesi ve dinamik bir yapıya kavuşturulması ilkesi belirlenmiş, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında (1990-1994) ise sigorta şirketlerinin uluslar arası pazara açılabilmelerini ve fiyat rekabetine olanak sağlayan gerekli ortamın oluşturulması gibi temel makro politikaların yanı sıra, ihracat ve ihracat kredi sigortaları ile kamu sağlığı ve güvenliği konularında zorunlu sigortaların yaygınlaştırılması gibi mikro ölçekli politikalara yer verilmiştir. 1988 yılı itibariyle yeni sigorta şirketi kurulumuna izin verilmiştir. Yabancı şirketlere ve şirketlerin sermaye yapısına yönelik düzenlemeler, 1991 yılından itibaren de hayat branşı ve zorunlu sigorta tarifeleri hariç diğer bütün branşlarda serbest tarife 48 uygulanmaya başlanmıştır. Serbest tarifenin sektör üzerindeki etkilerinin, teknik karın düşmesi, dolayısıyla teknik kar esasına göre çalışan Türk Sigorta Şirketlerinin mali bünyesinin sarsılması yönünde olacağı, ancak bu düşme riskinin şirketleri daha isabetli maliyet hesapları ve daha dikkatli risk analizi yapmaya teşvik edeceği, çünkü bu konuda yapılan hatalı tahminlerin ve hesapların önemli tehlikeler yaratabileceği, yine şirketlerin mevcut ve potansiyel fon değerlendirme anlayış ve davranışlarını değiştireceği, fonların daha rasyonel ve rantable değerlendirileceği, bazı şirketlerin ortak tarife uygulayacağı, şirketlerin öz sermaye artırımına gideceği, bazı şirketlerin birleşeceği, bazılarının halka açılacağı, bazılarının yabancı ortak bulmaya çalışacağı, yeni ürünlerle sektöre yaratıcı bir dinamizm kazandıracağı ve bazı şirketlerinse belli sigorta branşlarında uzmanlaşmaya gitmesi bekleniyordu. Ancak serbest tarife sistemi, müşteri ve risk bazında risk ölçüm tekniklerinin geliştirilmesi ve sektörel bazda derlenmiş çeşitli istatistik verilerin ışığında gerçek bir fiyatlandırma sistemi geliştirilmesi sonucunda yeni teminatlar geliştirmek, ürün çeşitlemesine gidilmek, sigortalılara daha geniş kapsamlı hizmetler verilmek suretiyle Türk sigortacılığının geliştirilmesi şeklinde değil de, rekabetin yalnızca fiyatta olması gerektiği şeklinde algılanmıştır. Bu yanlış durum, bilimsel risk ekspertizi imkanına ve gerçek riziko değerini sağlıklı olarak tespite yarayacak güvenilir istatistik verilere sahip olmayan şirketleri teknikten uzaklaşma pahasına gerçek olmayan fiyatlarla iş yapmaya yöneltmiştir. Satışta müşterilere en ucuz ve en uygun fiyatın verilmesi kural halini almıştır. Oysa serbest rekabete açılmak, fiyat kırarak sigortalı sayısını arttırmakla değil, sigorta bilincini tabana yayarak, ülkemizde oldukça yüksek olan sigortalı potansiyelini değerlendirerek olmalıydı. Daha sonraki yıllarda, serbest rekabet bu doğrultuda, sektöre belli bir dinamizm getirmiştir. Hayat ve hayat dışı branşların ayrılması, hayatta toplanan primlerin yalnızca hayat fonlarında kullanılmaya başlanması nedeniyle sigorta sektöründe patlama yaşanmıştır. 1997 yılında sigorta şirketi sayısı 59 olmuştur. Bu duruma, çalışan sigorta şirketlerinin, kanunların zorunlu tutmasından dolayı faaliyette bulunmak için kurdukları hayat sigorta şirketleri de etken olmuştur. O tarihten günümüze yine kalkınma planları doğrultusunda bir değerlendirme yapıldığında hedeflerin hemen tamamının gerçekleşmediği görülmektedir. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaki (1996-2000), çiftçi gelirlerine istikrar kazandırmak amacıyla tarım ürünlerinin sigortalanması sisteminin geliştirilmesi, uluslar arası standartlara uygunluk açısından özellikle avukat, doktor, mali müşavirler ile kendi kanunlarına göre kamu hizmeti niteliği taşıyan diğer hizmet alanlarında çalışanlar 49 mesleki sigortaya kavuşturulması ve sunulan hizmetin sonucunda ortaya çıkacak zararlardan dolayı, hizmet sunanların sorumluluğu ve tüketicilerin zararlarının tazminini içeren hizmetten sorumluluk ile ilgili yasal düzenleme çalışmaları yapılması, başta sağlık ve hayat sigortası ile zorunlu sigortalar olmak üzere, sigortacılığın her alanında hizmet ağının genişletilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve yaygınlaştırılması, mevcut sosyal güvenlik sistemini tamamlayıcı bir yapıya kavuşturulması ve sigortacılık eğitiminin geliştirilmesi, toplanan fonların çeşitli yatırım unsurlarıyla ekonomiye kazandırılmasının sağlanması, sigortacılığın tanıtılması ve halkın bu konularda bilinçlendirilmesi için her düzeyde eğitim çalışmalarına ağırlık verilmesi, yeminli mali müşavirlerin mesleki sorumluluk sigortasının, deniz, göl ve nehirlerdeki ulaşım araçlarının sorumluluk sigortasının, tıbbi sorumluluk sigortasının, ürün sorumluluk sigortasının, seyahat acenteleri sorumluluk sigortasının zorunlu sigorta kapsamına alınması, sigorta şirketlerinin sermaye piyasasında kurumsal yatırımcı olarak yer almalarının sağlanması, sigortacılık sektörünün daha etkin çalışmasını sağlamak amacıyla; Özel Sigorta Sözleşmeleri Kanunu, Sigortacılığın Düzenlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun, Sigorta Eksperleri Odası Kanununun hazırlanması, hedefleri gerçekleşmedi. Genel sosyal güvenlik ilkelerine uygun olarak kurumların mali yapılarının iyileştirilmesi ve buna paralel olarak gelir ve aylıkların yükseltilmesiyle kişilerin sosyal güvenlik kurumlarına güvenlerinin artırılması, böylece, devletin asgari gelir düzeyini garanti eden bir sosyal güvenlik hizmeti sağlaması ve ilave sosyal güvenlik hizmetlerinin özel sigorta programlarıyla karşılanmasının desteklenmesi hedefi kısmen gerçekleşti. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaki (2001-2005), sigortacılık sektörünün fon yaratabilir bir yapıya kavuşturulabilmesi için özel emeklilik sigortalarının gelişmesinin sağlanması, hayat sigortası dalındaki mevcut vergi mevzuatının tekrar gözden geçirilmesi ve vergisel teşviklere açıklık getirilmesi hedefleri kısmen gerçekleşti. Sigortacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesi hususunda mevzuattaki boşlukların giderilmesi, fonların plasmanında güvenli yatırım gerçekleştirilebilmesi amacıyla şeffaflığın uygulanmasının sağlanması hedefi gerçekleşmedi. 50 4.2. 2005 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Sigorta Sektörünün Yeri 2005 yılı GSMH değeri cari fiyatlarla 486.401.000 YTL (362,50 milyar Dolar), 1987 yılı fiyatlarıyla 145.650.000 YTL, büyüme hızları ise cari fiyatlarla % 13,40; 1987 yılı fiyatlarıyla % 7,64 olarak hesaplanmıştır (SDK,2005,1). GSMH ve GSYİH Değerleri 600.000.000 500.000.000 400.000.000 300.000.000 1000 YTL 200.000.000 100.000.000 0 2000 2001 2002 2003 2004 2005 GSYİH (GDP) 124.583.45 181.408.56 276.002.98 359.762.92 430.511.47 487.202.40 GSMH (GNP) 125.596.12 179.480.07 273.463.16 356.680.88 428.932.34 486.401.00 Grafik 4.2.1. Yıllar İtibariyle GSMH ve GSYİH Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 2005 yılında cari fiyatlarla reel büyüme meydana gelmiştir. Sabit fiyatlarla en yüksek büyüme oranı inşaat sektöründe (% 21,5) gerçekleşmiştir. 2005 yılı cari ve sabit fiyatlarla sektörel büyüme oranlarına ilişkin tablo aşağıda verilmiştir (SDK,2005,2). Tablo 4.2.1. Sektörel Büyüme Oranları (%) Sanayi İnşaat Ticaret Ulaştırma ve Haberleşme Mali Kuruluşlar Konut Sahipliği Serbest Meslek ve Hizmetler Devlet Hizmetleri Kar Amacı Olmayan Kuruluşlar İthalat Vergisi Gayri Safi Yurt İçi Hasıla Gayri Safi Milli Hasıla Kaynak: 15,5 6,5 38,6 12,4 15,6 -0,6 21,7 13,6 12,2 -15,1 16,1 13,2 13,4 21,5 7,4 8,8 -0,2 1,5 7,4 0,8 -0,2 12,2 7,4 7,6 Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 51 2004-2005 yılları itibariyle Tüketici Fiyatları Endeksindeki değişim oranları aşağıda verilmiştir. Tablo 4.2.2. TÜFE Oranları Aralık 2004 (1994=100) Aralık 2005 (2003=100) 9,32 7,72 10,58 8,18 Bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranı (%) (01.01.2003-31.12.2003)-(01.01.200431.12.2004) 12aylık ortalamalara göre değişim oranı (%) Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 2005 yılı Aralık ayında, 2003=100 Temel Yılı Tüketici Fiyatları Endeksi’nde, bir önceki yılın Aralık ayına göre % 7,72 ve on iki aylık ortalamalara göre % 8,18 artış gerçekleşmiştir. 2005 yılı Aralık ayında endekste kapsanan toplam 423 maddeden 64 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmamış, 220 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 139 maddenin ortalama fiyatlarında düşüş gerçekleşmiştir (SDK,2005,2). 2004-2005 yılları itibariyle Üretici Fiyatları Endeksindeki değişim oranları aşağıda verilmiştir. Tablo 4.2.3. ÜFE Oranları Bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranı (%) (01.01.2003-31.12.2003)-(01.01.200431.12.2004) 12aylık ortalamalara göre değişim oranı (%) Aralık 2004 (1994=100) Aralık 2005 (2003=100) 13,84 2,66 11,09 5,89 Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 2003=100 Temel Yıllı Üretici Fiyatları Endeksi’nde, bir önceki yılın Aralık ayına göre % 2,66 ve on iki aylık ortalamalara göre % 5,89 artış gerçekleşmiştir. 2005 yılı Aralık ayında endekste kapsanan toplam 751 maddeden 209 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 230 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 312 maddenin ortalama fiyatlarında düşüş gerçekleşmiştir (SDK,2005,3). 52 Türk Lirasının son 6 yıl itibariyle ABD Doları ve Euro karşısındaki Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Alış değerlerine ilişkin tablo aşağıdadır. Tablo 4.2.4. ABD Doları ve Euro Yıl Sonu Değerleri (TL, YTL*) Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005* TCMB Döviz Alış (ABD Doları) 671.765 1.446.638 1.639.745 1.393.278 1.336.300 1.3418 TCMB Döviz Alış (Euro) 1.718.945 1.757.480 1.823.300 1.5875 Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Türkiye ekonomisinin 2005 yılı temel verilerini kısaca gözden geçirdikten sonra sigorta sektörünün Türkiye ekonomisi içindeki yerini ele alınacaktır. 2005 yılında Türkiye’de 52’si sigorta ve emeklilik, 1’i reasürans şirketi olmak üzere 53 şirket mevcuttur. Emeklilik alanında faaliyet gösteren 11 şirketin 10’u hayat sigortası şirketinden emeklilik şirketine dönüşen şirketlerdir; 1 şirket ise salt emeklilik şirketi olup hayat branşında faaliyet göstermemektedir (SDK,2005,6). Tablo 4.2.5. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Sigorta Şirketi Sayısı Branş Yangın Nakliyat Trafik* Kaza Ferdi Kaza Kredi Hukuksal Koruma Mühendislik Tarım Sağlık Hayat Bireysel Emeklilik Toplam Şirket Sayısı 31 31 31 32 48 16 17 31 18 34 26 11 52 *Zorunlu Karayolları Mali Sorumluluk Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Yukarıdaki tabloda, Türkiye’de faaliyet gösteren ve rapora dahil edilen sigorta şirketlerinin 2005 yılında faaliyette bulundukları branşlar gösterilmiştir. 53 Türkiye’de faaliyette bulunan sigorta şirketlerinin 2004 ve 2005 yıllarında üretmiş oldukları direkt primler branşlar bazında ve toplamda karşılaştırmalı olarak aşağıda gösterilmiştir. Tablo 4.2.6.Direk Prim Üretimi (000 YTL) Direkt Primler Sigorta Branşları 2004 Değişim(%) 2005 Miktar Oran(%) Miktar Oran(%) 1.009.417 15,26 1.092.804 14,26 8,26 Nakliyat 258.393 3,91 278.726 3,64 7,87 Trafik 942.618 14,25 1.147.179 14,97 21,70 2.061.323 31,16 2.518.994 32,86 22,20 163.460 2,70 231.659 3,02 41,72 2.681 0,04 4.489 0,06 67,43 15.203 0,23 19.293 0,25 26,90 257.340 3,89 309.684 4,04 20,34 Tarım 28.998 0,44 47.933 0,63 65,30 Sağlık 650.938 9,84 772.293 10,08 18,64 Hayat 1.223.951 18,50 1.242.032 16,20 1,48 Toplam 6.614.322 100,00 7.665.087 100,00 15,89 Yangın Kaza Ferdi Kaza Kredi Hukuksal Koruma Mühendislik Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Tablo 4.2.6 de görüldüğü üzere, 2005 yılında direkt prim üretimi önceki yıla göre %15,89 oranında artmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu Tüketici Fiyatları Endeksindeki %7,72 oranındaki artış dikkate alındığında, prim üretimindeki artışın enflasyonun üstünde gerçekleştiği görülmektedir. Bunun yanında, 2005 yılındaki artış oranı 2004 yılı artış oranının (% 32,64) altındadır. En yüksek prim artışı % 67,43 ile kredi ve % 65,30 ile tarım branşlarında; en düşük artış ise % 1,48 ile hayat branşında meydana gelmiştir (SDK,2005,7). Direkt prim üretiminin son beş yıl itibariyle seyri, yıl sonu Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası döviz alış kuru esas alınarak Dolar bazında aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. 54 Direkt Prim Üretimi 5.713 6.000 4.950 5.000 3.577 4.000 Milyon Dolar 3.000 2.000 2.219 1.734 1.000 0 2001 2002 2003 2004 2005 Yıl Sonu Dolar Kurları ile hesaplanmıştır Grafik 4.2.2.Yıllar İtibariyle Direk Prim Üretimi Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Grafikten görüleceği üzere 2005 yılında direkt prim üretimi %15,41’lik bir artış göstererek 5.713 milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılında direkt prim üretiminin GSYİH oranı %1,54 iken, 2005 yılında bu oran %1,57’ye yükselmiştir. 2005 yılında alınan direkt prim karşılığı verilen teminatların toplamı, Cari Alıcı Fiyatlarıyla GSYİH değerinin yaklaşık 20,32 katıdır. 2004 yılında kişi başına düşen prim 90,45.YTL iken, 2005 yılında bu tutar 103,26.- YTL.’ye yükselmiştir. Yıllara göre Dolar bazında kişi başı prim üretiminin seyri aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Grafikte görüldüğü gibi, kişi başı prim üretimi Dolar bazında %14,16’lık artışla 76,96 Dolar seviyesine yükselmiştir (SDK,2005,8). 55 Kişi Başına Prim Üretimi 90 76,96 80 69,69 70 60 Dolar 49,84 50 40 30 31,50 25,05 20 10 0 2001 2002 2003 2004 2005 Grafik 4.2.3. Kişi Başına Düşen Prim Üretimi Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Branşların son beş yıla ilişkin direk prim üretimi içindeki payları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Tablo 4.2.7. Branşların Yıllar İtibariyle Prim Üretimi İçindeki Payları Sigorta Branşları 2001 2002 2003 2004 2005 Yangın 17,59 17,90 16,51 15,26 14,26 Nakliyat 4,29 4,37 3,90 3,91 3,64 Trafik 9,86 11,14 11,47 14,25 14,97 Kaza 31,88 29,30 30,35 31,16 32,86 2,03 2,10 2,14 2,47 3,02 - 0,01 0,02 0,04 0,06 - 0,08 0,11 0,23 0,25 Mühendislik 4,82 5,02 4,16 3,89 4,04 Tarım 0,34 0,42 0,41 0,44 0,63 Sağlık 10,85 11,26 10,30 9,84 10,08 18,35 100,00 18,41 100,00 20,66 100,00 18,50 100,00 16,20 100,00 Ferdi Kaza Kredi Hukuksal Koruma Hayat Toplam Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Tablo 4.2.7’te görüldüğü üzere, 2005 yılında kaza branşının toplam içindeki payı %32,86 olarak gerçekleşmiştir. Portföy toplamı içerisinde, branşların ağırlıklarında 56 önemli değişiklikler olmamıştır. Hayat branşının portföy içerisindeki payında 2003 yılından beri düşüş meydana gelmektedir (SDK,2005,9). Prim üretiminin kaynaklara göre dağılımını gösteren grafik aşağıda verilmiştir. 12% 5% 19% Merkez Acenta Banka Acente Broker 64% Grafik 4.2.4. Üretim Kaynaklarının Prim Üretimi İçindeki Payları (%19Merkez, %64 Acente,%12 Banka Acente, %5 Broker) Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 14.000 12.000 10.168 10.750 12.816 12.851 2004 2005 11.426 10.000 8.000 Adet 6.000 4.000 2.000 0 2001 2002 2003 Grafik 4.2.5. Personel Sayısı Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Sigorta ve reasürans şirketlerinde çalışan personel sayısı ve bu personelin eğitim durumlarına göre dağılımı yukarıda yıllar itibariyle grafik olarak verilmiştir. 57 2005 yılında sektörde 12.851 kişi istihdam edilmiştir (SDK,2005,50). 80 70 60 50 Oran40 30 20 10 0 63,27 28,82 26,33 3,64 0,30 0,30 2001 İlkokul 3,38 0,40 0,40 2002 Ortaokul 73,49 69,74 66,48 22,59 22,11 19,96 4,33 0,30 0,30 8,87 0,30 0,30 4,02 0,30 0,30 2003 Lise 65,22 2004 Üniversite 2005 Yüksek Lisans Grafik 4.2.6.Personelin Eğitim Durumu Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 2005 yılında sigorta sektöründe istihdam edilen personel sayısı 12.851’dir. Toplam istihdamın % 77,50’si üniversite ve/veya yüksek lisans mezunudur. Sektörde doğrudan satış elemanı olarak şirketler bünyesinde 4.362 (istihdam edilen personelin % 33.94’ü) kişi çalışmaktadır (SDK,2005,51). Sigorta sektöründe uluslar arası ölçekte yaşanan yeniden yapılanma hareketlerinin süregelmesi ve şirket birleşmelerinin artması, sektörün rekabet nedeniyle maliyet analizleri üzerinde yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Maliyet açısından sigorta şirketlerinin en önemli harcama kalemini hasar ödemeleri oluşturmakta, bunu pazarlama ve dağıtım için yapılan harcamalar izlemektedir. Satış hedeflerini gerçekleştirmek için şirketler, ürünler hakkında yeterli bilgiye sahip, müşterilerin ürün tercihini kolaylıkla anlayabilen, müşterilere sigorta konusunda gerekli önerilerde bulunabilecek ve sonuçta müşterilerin kendileri için en uygun ürünü satın almalarını sağlayacak nitelikteki insan gücünü istihdam etmek zorunda kalmaktadır (Şener,2002,32). Piyasada yaşanan rekabet ve daha çok sayıda müşteri çekme gereksinimi, sigorta şirketlerini maliyetlerini daha sıkı izlemeye ve etkinlik arttırıcı yöntemleri uygulamaya zorlamaktadır. Bunun sonucunda sigorta şirketleri, istihdam açısından eskisine göre 58 daha rasyonel kararlar almaktadır. Bu doğrultuda, sigorta sektöründe istihdam konusunda şu değişimlerin olması beklenmektedir: i. Rekabetin giderek yoğunlaşması ve bunun sonucunda sektörel istihdam düzeyi ve niteliğinde önemli değişiklikler, ii. Rekabet nedeniyle maliyetlerin düşürülmesi ve etkinlik arttırıcı yöntemlerin geliştirilmesi, iii. Dağıtım kanallarındaki önemli değişiklikler sonucunda istihdam ve mesleki standartların kontrolü ve eğitim gereksiniminin artması, iv. Genel istihdam düzeyi düşerken geleneksel mesleklerin kaybolması, yeni tür mesleklerin gelişmesi, v. Sektörel istihdam sözleşmelerinde çalışma sürelerinin yeniden belirlenmesi (Şener,2002,33). Serbest piyasa ekonomisinin, sigorta piyasasında gereği gibi uygulanabilmesi, sigorta sektöründeki nitelikli işgücünün varlığına bağlıdır. Sigorta sektöründe görev yapan herkesin eğitimi büyük önem taşımaktadır. Sigorta şirketlerinin sigortacılık faaliyetleri sonucunda sağladıkları kar veya zarar teknik sonuç olarak nitelendirilmektedir. Sigorta şirketlerinin sigortacılık faaliyetleriyle ilgili gelir ve giderleri arasındaki fark, kar veya zarar ya da teknik sonuç olarak tanımlanmaktadır. Sigorta şirketlerinin teknik gelir ve giderleri aşağıdaki tabloda gösterilen kalemlerden oluşmaktadır (Genç,2002,39). 59 Tablo 4.2.8. Sigorta Şirketlerinin Teknik Sonuçları GELİRLER GİDERLER Alınan Primler Reasüsöre Verilen Primler -Direk İşler -Direk İşler *Yurtiçi *Yurtiçi *Yurtdışı *Yurtdışı -Reasürans İşleri -Reasürans İşleri *Yurtiçi *Yurtiçi *Yurtdışı *Yurtdışı Alınan Komisyonlar Verilen Komisyonlar -Direk İşler -Direk İşler -Reasürans İşleri -Reasürans İşleri Ödenen Tazminatta Reasürör Payı *Yurtiçi -Direk İşler *Yurtdışı *Yurtiçi Ödenen Tazminat *Yurtdışı -Direk İşler -Reasürans İşleri *Yurtiçi *Yurtiçi *Yurtdışı *Yurtdışı -Reasürans İşleri Devreden Teknik Karşılıklar (Net) *Yurtiçi -Cari Rizikolar Karşılığı *Yurtdışı -Muallak Hasar Karşılığı Teknik Karşılıklar Teknik Karşılıklarda Reasürör Payı -Cari Rizikolar Karşılığı -Cari Rizikolar Karşılığı -Direk İşler -Muallak Hasar Karşılığı -Reasürans İşleri Diğer Gelirler -Muallak Hasar Karşılığı Gelirler Toplamı -Direk İşler -Reasürans İşleri Deprem Hasar Karşılığı (Net) Diğer Giderler Giderler Toplamı Kaynak: Türkiye Kalkınma Bankası,Genç,Sigortacılık Sektörü ve Türkiye Sigorta Sektörünün Fon Yaratma Kapasitesi,2002:40 Son beş yıl içinde teknik kar/zararın branşlar itibariyle (hayat branşı hariç) dağılımı aşağıda gösterilmiştir. 60 Tablo 4.2.9.Teknik Kar/Zarar Tutarları (000 YTL) Sigorta Branşları 2001 2002 2003 2004 2005 Yangın 21.134 59.610 42.166 90.588 129.229 Nakliyat 30.331 46.894 61.246 68.706 76.389 103.566 120.865 (10.210) 132.221 15.581 42.722 52.984 (163.580) Trafik Kaza Ferdi Kaza 79.555 Kredi Hukuksal Koruma Mühendislik 226 10.474 18.240 19.159 22.672 34.347 30.870 Tarım 672 1.842 2.005 1.213 (2.051) Sağlık 27.750 51.493 27.275 40.308 (34.251) 201.693 299.863 187.877 420.367 142.341 Toplam Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Sektör 2005 yılında 142.341.000 YTL teknik kar elde etmiştir. Bir önceki yıla göre teknik karlarda önemli düşüş meydana gelmiştir. Teknik karda meydana gelen düşüşte, 2005 yılından itibaren Sigortacılık Tek Düzen Hesap Planı’na göre faaliyet giderlerinin teknik giderler içine alınmasının yanı sıra kaza ve sağlık branşlarında teknik zarar meydana gelmiş olması etkili olmuştur (SDK,2005,49). Sigorta şirketlerine ait teknik karın belirlenmesinde hasar/prim oranı etkili olmaktadır. Hasar/prim oranının düşük düzeylerde gerçekleşmesi, teknik karların artmasını sağlamaktadır (Genç,2002,42). 61 Yıllar itibariyle genel hasar/prim oranı ve teknik kar/prim oranı grafikleri aşağıda verilmiştir: Hasar PrimOranı (Hayat Dışı) 70 68 67,77 66,38 66 64,93 Oran (%) 64 62 61,86 60 58 2002 2003 2004 2005 Teknik Kar - Prim Oranı (Hayat Dışı) 10 9,30 8 7,56 6 Oran (%) 4,63 4 2,17 2 0 2002 2003 2004 2005 Grafik 4.2.7. ve Grafik 4.2.8. Hasar Prim ve Teknik Kar Prim Oranı Grafikleri Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Grafikten görüleceği üzere 2005 yılı hayat-dışı branşlar hasar/prim oranında bir önceki yıla göre artış olmuştur. Reasürör payları düşüldükten sonra kalan net tutarlar göz önüne alındığında ise sektörün 2005 yılı hasar/prim oranı %74,31’dir. Teknik kar/prim oranı ise % 2,17 seviyelerine düşmüştür (SDK,2005,49). 62 Genel giderlerin prim üretimine oranı son beş yıl itibariyle aşağıda gösterilmiştir. Genel Giderlerin Prim Üretimine Oranı 20 18,87 16 15,48 12,33 Oran (%) ,12 10,79 8 6,55 4 0 2001 2002 2003 2004 2005 Grafik 4.2.9. Genel Giderlerin Prim Üretimine Oranı(Hayat-Dışı) Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Genel giderlerin prim üretimine oranı % 10,79’dan % 6,55’e gerilemiştir (SDK,2005,50). Sigorta işletmeleri, güvence hizmeti sunmak şeklinde özetlenen temel işlevlerinin yanı sıra, bir takım ekonomik işlevleri de üstlenmekte ve bir araya topladıkları fonlar sayesinde ekonomiye önemli katkılar sağlamaktadırlar demiştik. Bir araya getirilen bu fonlar, belirli alanlarda yatırımlara dönüştürülmektedir. Sigorta primlerinin, ülkedeki değişik yatırım alanlarında değerlendirilmesi ile sigorta sektörünün ekonomik gelişmeye kaynak yaratma işlevi, gerçekleşmektedir. Diğer bir deyişle sigorta, küçük tasarrufları bir araya getirerek fon oluşturan bir sistemdir. Bu fonksiyon kendisini en çok hayat sigortalarında gösterir. Çünkü hayat sigortasının oluşturduğu fon, diğer sigorta dallarından farklı şekilde uzun vadelidir. Dolayısıyla bu fonlar sanayi yatırımlarına kolaylıkla aktarılabilir. Sigortacılık sektörünün mali yönünü oluşturan bu fon kullanımı, şirket karlarının en önemli kaynağıdır. Nitekim, gelişmiş ülkelerde sigorta şirketleri teknik açıdan başa baş durumda veya teknik olarak zarar ederken, prim gelirlerinden oluşan bu fonları mali sektör içerisinde çeşitli yatırım alanlarına aktararak yüksek mali gelir elde etmekte ve sonuç olarak yüksek bilanço karları sağlamaktadır. Günümüzde gelişmiş sigortacılık 63 bünyesi içinde en büyük karlar bu tür mali yatırımlardan sağlanmaktadır. Başka bir ifadeyle günümüz sigortacılığından beklenen kar, sigortacılık faaliyetinin sonucu olan teknik kar değil, mali sektörde yapmış olduğu yatırımların sonucu sağlanan karlardır (Genç,2002,44). Sigorta şirketlerinin mali gelir ve giderleri aşağıdaki tabloda gösterilen kalemlerden oluşmaktadır. Tablo 4.2.10. Sigorta Şirketlerinin Mali Sonuçları GELİRLER GİDERLER Faizler Umumi Masraflar *Bankalar *Personel Yönetim Giderleri *Hisse Senetleri *Vergi ve Diğer Yükümlülükler *Devlet Tahvili *Amortisman Giderleri *Diğer Faizler *Diğer Giderler Kira Geliri Faiz Giderleri Kambiyo Karları Kambiyo Zararları Diğer Gelirler Karşılıklar Gelirler Toplamı Diğer Giderler Giderler Toplamı Kaynak: Türkiye Kalkınma Bankası,Genç,Sigortacılık Sektörü ve Türkiye Sigorta Sektörünün Fon Yaratma Kapasitesi,2002:44 Sigorta işletmeleri, yasal olarak ellerindeki fonların bir kısmını sigortalının güvencesini sağlamak amacıyla Devlet tarafından belirlenen zorunlu yatırım araçlarında bloke olarak yatırıma dönüştürmektedir. Bunun dışındaki serbest fonlar, sigorta işletmelerinin yapısı gereği, güvenlik, likidite, rantabilite ve riskin dengeli dağıtılması esasları göz önünde bulundurularak değişik yatırım araçlarına aktarılmaktadır (Asunakutlu,1998,114). Sigortalılara ait küçük tasarrufları içeriyor olması nedeniyle, sigorta işletmeleri açısından yatırım potansiyeli oluşturan fonların, kullanımı konusunda hassas olmak gerekmektedir (Ünal,1994,38-39). O halde, sigorta işletmeleri açısından yatırım; bir anlamda sigortalılara ait fonları, özellikle sigortalıların yararı ve güvencesi dikkate alınarak, belirlenmiş unsurlara aktarılması şeklinde açıklanabilir (Asunakutlu,1998,114). Sigorta işletmeleri, sigortacılık işlemlerinden elde ettikleri gelirlerin yanı sıra, öz kaynak ve dış kaynak sermaye unsurları sayesinde geniş yatırım imkanlarına sahiptirler. Hayat sigortalarında, hayat priminin bir parçası olan tasarruf primi tutarları, bu yatırım 64 imkanlarını genişleten unsurlar arasında sayılabilir. Söz konusu tüm fonlar, sigorta işletmelerinde, yatırımlara dönüştürülmek suretiyle değerlendirilmektedir (Ünal, 1994,55). Sigorta işletmelerinde oluşan fonların yönlendirildiği yatırımlar; ülkemizde Sigorta Murakabe Mevzuatı’na tabi olarak yapılan yatırımlar ve serbest yatırımlar olmak üzere iki ana grupta ele alınmaktadır. Murakabe Mevzuatı, sigorta işletmelerinin faaliyetleri dolayısıyla göstermek zorunda bulundukları karşılıkların oluşturulmasını bazı şartlara bağlamıştır. Murakabe Kanunu’nun 15. maddesi gereğince, teminat akçelerinin yatırılacağı kıymetler şu şekilde sıralanmaktadır (Asunakutlu,1998,115): a. Türk Lirası olarak nakit tevdiat, b. Devlet iç ve dış ikraz tahvilleriyle, amortisman ve kredi sandığı tahvilleri, c. Sermayesi tamamen veya kısmen devlete ait teşekküllerle, Belediyelerin ve Ticaret Bakanlığı’nın tespit ve kabul edeceği şekil ve miktarda Türk şirketlerinin borsada kote edilmiş olan tahvilleri ile hisse senetleri, (Aynı şirkete ait tahvil ve hisse senetleri miktarı, sigorta şirketinin sabit ve mütehavvil teminat akçeleriyle riyazi ihtiyatlarının genel tutarının %10´unu aşamaz). d. Gayri menkullerin muhammen satış kıymetlerinin %50´sini aşmamak üzere ipotek karşılığı ikrazlar (Gayri menkullerle, ipotek karşılığı ikrazat olarak gösterilecek ). Sigorta işletmelerinde yatırım alanları olarak ele alınan unsurlar, ülkemiz uygulamasında; hisse senetleri, tahviller, hayat poliçeleri üzerine ikrazat, ipotek karşılığı ikrazat ve gayri menkuller şeklinde sıralanmaktadır. Sigorta işletmelerinde yatırım unsurlarının incelenmesine gelmeden önce, tablolar yardımıyla ülkemizde sigorta yatırımlarının mali görünümüne bakalım. Burada Türkiye´de sigorta işletmelerinin gerçekleştirdikleri toplam yatırımlar görülmektedir. Türkiye´de sigorta işletmelerinin yatırımlarında, her yıl bir önceki yıla oranla önemli ölçüde büyüme sağlanmıştır. Ülkemizdeki enflasyon dikkate alındığında gelişimin, reel anlamda da gerçekleştiği belirtilebilir. 65 66 67 Sigorta şirketleri prim gelirlerinden ve öz sermayeden oluşan fonlarını mali alanda, başta devlet tahvili olmak üzere tahviller, hisse senedi, hayat poliçeleri ve ipotek karşılığı ikrazat ve gayrimenkul gibi yatırım kaynaklarına yatırarak mali gelir elde etmektedir. Sigorta işletmelerinin yatırım türlerini ele alalım; a. Hisse Senetleri Sigorta işletmelerinde biriken fonlar, yatırım amacıyla, zaman zaman değişik işletmelere ait hisse senetlerine yönlendirilmektedir. Hisse senedi yatırımları, sağlayacağı olası getiriler açısından, sigorta işletmeleri için önemli yatırım araçları arasında yer almaktadır. Çünkü menkul veya gayrimenkul satın alınması suretiyle gerçekleştirilen yatırımlarda, yatırıma aktarılan kaynağın; faiz, temettü veya rant şeklinde bir menfaat sağlaması beklenir. Şahıslar veya kurumlar arasında transferler şeklinde değerlendirilebilecek olan menkul ve gayri menkullerin alımı, genel anlamda mali yatırımlar olarak incelenir. Bu kapsamda bir menkul kıymet olarak hisse senedi alımı da, sigorta işletmeleri açısından mali bir yatırım niteliği taşımaktadır (Asunakutlu,1998,117). Gelişmekte olan ülkelerde iyi organize olmuş sermaye piyasasının olmaması nedeniyle, bu ülkelerdeki sigorta şirketlerinin varlıkları içinde hisse senetlerinin göreli payı düşüktür. Orta vadede hisse senetleri kamu menkul kıymetlerinin üzerinde getiri sağlar fakat fiyat dalgalanmalarının çok iyi izlenmesi gerekir (Balta,1997,84). Sigorta işletmeleri hisse senedi yatırımları yaparak, söz konusu işletmenin karına ve zararına ortak olmaktadır. Dolayısıyla, yatırım prensipleri açısından, hisse senedi satın alınacak işletmeye ilişkin geniş değerlendirmeler yapılması, önemlidir b. Tahviller Tahviller; belirli bir faiz taahhüdü bulunan değerli kağıtlar kapsamında yer almaktadır. Bu yatırım sayesinde sigorta işletmeleri, belirli bir süre içinde, önceden tespit edilen faiz gelirine sahip olmayı garanti etmektedir. Sundukları güvence sebebiyle, sigorta işletmeleri için tahviller, önemli yatırım araçları arasında yer almaktadırlar. Tahviller; sigorta işletmeleri açısından, nominal yatırımlar olarak ele alınmakta ve para değerine bağlı olarak işletmenin gelir elde etmesine ve mali yapısını güçlendirmesine katkı sağlamaktadırlar. Anlaşmayla belirlenen faiz getirisinin yanında, maliyetlerinin büyük ölçüde düşük olması, tahvillerin; karlı ve güvenilir yatırım araçları olarak tercih edilmelerine yol açmaktadır. Sigorta işletmeleri; ülkemizde, devlet ve kamu kuruluşlarına ait tahviller ile özel sektöre ait tahvillere yatırım yapmaktadırlar. 68 Göreceli olarak güvenli bir yatırım aracı olması sebebiyle büyük ölçüde tercih edilen tahvil yatırımı, sigorta yatırımları arasında en yüksek orana sahiptir. (Asunakutlu,1998,120). c. Hayat Poliçeleri Üzerine İkrazat Hayat poliçeleri üzerine ikrazat; özellikle hayat dalında çalışan sigorta işletmeleri açısından tercih edilen bir yatırım türüdür. Toplam sigorta işletmeleri yatırımları içerisinde ise, kısmen düşük bir paya sahip bulunmaktadır. d. İpotek Karşılığı İkrazat İpotek karşılığı ikrazat; sigorta işletmesinin, belirli bir ipotek karşılığında borç vermesi şeklinde gerçekleştirilen bir uygulamadır. e. Gayri menkuller Sigorta işletmelerinin yatırım türleri arasında önemli bir yere sahip olan gayrimenkul yatırımları, iyi tercih edildiklerinde yüksek gelirler elde edilmesini mümkün kılmaktadır. Ancak getirinin elde edilişi, zaman zaman gayrimenkulun satışı esnasında ortaya çıktığından, eleştirilmektedir. Normal olarak sigorta işletmesi, satın aldığı gayri menkulleri kiraya vermek suretiyle bir gelir elde etmektedir. Diğer yandan, gayrimenkul değer artışı da, işletme açısından gerçekleşmesi zamana yayılan bir gelir niteliği taşımaktadır. Elde edilen gelir, sigorta işletmelerinin mali yapılarının güçlendirilmesi açısından da önem taşımaktadır (Asunakutlu,1998,122). Likidite açısından, gayrimenkul yatırımları göreceli olarak dezavantajlı bulunmaktadır. Bu, dönüştürülememesinden söz konusu gayrimenkulun değil, dönüşümün büyük ölçüde nakde zamana gereksinim göstermesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle daha çok hayat sigortası dalı için uygun bir yatırım aracıdır (Balta,1997,85). Diğer yandan, likidite açısından gayrimenkulun bulunduğu yer, mimari ve teknik özellikleri, bağlanan sermayenin tutarı ve o bölgeye ilişkin olarak gayrimenkul piyasasının durumu, önemli rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra genel ekonomik durum da önemli faktörler arasında sayılabilir (Asunakutlu,1998,123). 2004 yılında 10.554.385.000 YTL olan varlık toplamı, 2005 yılında %46,58 oranında artarak 15.470.709.000 YTL’ ye yükselmiştir. Bununla birlikte sektörün varlık toplamı 2004 yılına göre Dolar bazında %36,02 oranında büyümüştür. Varlık toplamının Dolar bazında yıllara göre değişimini gösteren grafik aşağıda verilmiştir (SDK,2005,13). 69 14.000 11.530 Milyon Dolar 1 12.000 10.000 8.477 8.000 5.832 6.000 4.000 3.562 3.026 2.000 0 2001 2002 2003 2004 2005 Grafik 4.2.10. Yıllar İtibariyle Sektörün Aktif Büyüklüğü Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 2005 yılında sigorta şirketlerinin on dokuzu bilançolarını zararla kapatmıştır. Bir önceki yıla göre, aktif karlılığı (bilanço karı/varlık toplamı) %3,48’den %2,45’e gerilemiş; özkaynak karlılığı (bilanço karı/özkaynak) ise %19,24’ten %7,11 seviyesine gerilemiştir (SDK,2005,13). Aktif Karlılığı 8 7 6 5 Oran (%) 4 3 2 1 0 7,20 5,27 3,69 3,48 2,45 2001 2002 2003 2004 2005 Grafik 4.2.11. Aktif Karlılık Grafiği Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 70 Özkaynak Karlılığı 45 40 35 30 25 Oran (%) 20 15 10 5 0 40,90 24,46 16,99 19,24 7,11 2001 2002 2003 2004 2005 Grafik 4.2.12. Özkaynak Karlılık Grafiği Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor 2004 yılında %54,68 olan finansal varlık / varlık toplamı oranı 2005 yılında %59,32’ye yükselmiştir. 2005 yılında şirketlerin finansal varlıklarının %82,26’sı Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarından, %1,02’si Hisse Senetlerinden oluşmuştur. Sigortalılardan ve aracılardan olan alacakların varlık toplamına oranı, 2004’te 15,74 iken, bu oran 2005’te 13,96’ya gerilemiş, söz konusu alacakların direk prime oranı ise %25,12’den %26,37’ye yükselmiştir. Sigorta ve Reasürans şirketlerinin öz kaynakları toplamının varlık toplamına oranı 2004 yılında %17,82 iken 2005 yılında %34,48 olarak gerçekleşmiştir (SDK,2005,13). Vergi ve benzeri yüklerin daha spesifik olarak sigortacılık faaliyetleri üzerindeki etkisi test edildiğinde önemli bazı ipuçlarına ulaşılmaktadır. Bu etki gelir üzerinden alınan vergilerde farklı, harcama ve dolaylı vergilerinin etkisi farklı çıkmaktadır. Harcama vergilerinden kaynaklanan bir karlılık düşüşü muhtemel bir yansımadan dolayı ortaya çıkmazken, gelir vergisinin etkisi beklenenin aksine karlılık üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Bu etki sigorta şirketinin varlık ve kaynak yapısına bağlı olarak değişiklik gösterdiği gibi, ölçeklerine göre farklılık gösterebilmektedir. Bunun bir nedeni yasal olarak vergi mükellefi sigortalı olduğu halde gelir vergisinin en azından bir bölümünün sigorta şirketi üzerinde kalmasıdır. Harcama vergileri ve düzenleyici vergilerin prim üretimi üzerinde olumsuz etkisi belirgin bir biçimde ortaya çıkarken, aynı etki diğer alanlarda da görülmemektedir. Bu nedenlerle sigortacılık faaliyetleri 71 üzerindeki vergi ve benzeri yüklerin maliyetleri yükselterek sigortacılık faaliyetlerini daralttığı ve karlılığı olumsuz etkilediği söylenebilir (Uyanık,2005,16). Sigorta sektörü gelişmiş ülkelerde gelişme sürecini ciddi bir şekilde etkileyen kaynak yaratıcı olarak rolü dolayısıyla kalkınmakta olan ülkemiz için bu sektörün desteklenmesine ciddi biçimde ihtiyaç vardır. Kuşkusuz bu desteğin özellikle ölçek sorunu olan şirketlerden hareketle sağlanacak dolaylı ve dolaysız vergi avantajları sağlanması oldukça önemli olacaktır. Bu sebeple sektörün mali bünyesini etkileyen tüm negatif hususlar dikkate alınarak yeniden, anlaşılır ve uygulama kabiliyeti olan yasal düzenleme yapılması gerekmektedir. Tablo 4.2.13. 2005 Yılında Tahakkuk Eden Vergi Miktarı ve Fon Tutarı (000 YTL) Hayat Dışı Branşlar Hayat Branşı Reasürans Şirketleri Genel Toplam Kurumlar Vergisi 94.196 51.765 18.249 164.210 BSMV 257.258 5.159 1.690 264.107 Yangın Sigorta Vergisi Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonu 30.512 - - 30.512 47.493 - - 47.493 Garanti Fonu - Sigortalı Payı 20.117 - - 20.117 Garanti Fonu - Şirket Payı 11.130 - - 11.130 161 1 - 161 Gelir Vergisi 34.613 42.390 2.814 79.816 Diğer 40.895 194.014 243 235.153 Toplam 536.375 293.329 22.996 852.700 Vergi SSDF Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri Hakkında Rapor Sigorta sektörünün 2005 yılında vergi hasılatına katkısı 852.700.00 YTL olmuştur (SDK,2005,51). 4.3. Türkiye Sigorta Sektörünün Fon Yaratma İşlevi Açısından Değerlendirilmesi Bir ülkede sigorta sektörünün fon yaratma işlevini yerine getirip getirmediğinin değerlendirilebilmesi için, sigorta şirketlerince toplanan fonların gelişiminin ve bu şirketlerce sermaye piyasasına aktarılan kaynakların dikkate alınması gerekmektedir. Bu amaçla Türkiye’deki sigorta sektörüne yönelik yapılan analizler aşağıda verilmektedir. Bir ülkede sigortacılık kesiminin ekonomideki yeri, prim üretimi/GSMH oranı ile ölçülürken; kişi başına düşen ortalama prim hacmi de sigorta yoğunluğunu, başka bir 72 deyişle sigorta hizmetlerinin yaygınlık derecesini ve dolayısıyla halkın sigortaya ilişkin tutumunu belirlemektedir. Sigorta Denetleme Kurulu’nca yayınlanan “Türkiye’de Sigorta Faaliyeti Hakkında Rapor”a göre, sigorta şirketleri tarafından direkt prim tutarlarındaki artış giderek yükselen bir trend izlemekle beraber, bu primlerin GSMH içindeki payı henüz düşük bir düzeydedir. Diğer yandan, sigortacılık sektörümüz kaza, yangın, nakliyat gibi likidite ihtiyacı yüksek olan sigorta dallarına dayanmakta, uzun vadeli fonların oluşturulmasına kaynak oluşturan hayat sigortası prim üretimi, toplam direkt prim üretimi içindeki payını giderek arttırmakla beraber, henüz önemli tutarlara ulaşamamıştır. Hayat sigortası için söz konusu bu durum, sigorta şirketlerinin yatırım biçimini de etkilemekte ve risk ve likidite konularına verilen öncelik bu şirketleri daha çok devlet tahvillerine yöneltmektedir (Genç,2002,51). Sigorta sektörü, ülkede yatırılabilir fonların birikimine ve bu fonların verimli alanlara yöneltilmesinde elverişli bir faaliyet alanıdır. Bu bakımdan sigortacılık sektörü, kurumsal tasarrufların oluşmasına ve sermaye piyasasında fon arzına yardımcı olmakta; böylece ülkenin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmaktadır. Nitekim, daha önce de kalkınma planlarında sigorta sektörünün yerini vurgularken kısmen belirttiğimiz gibi 2001-2005 yıllarını kapsayan VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planının Makroekonomik Politikalar, Hedefler ve Tahminler bölümünün Para, Kur ve Mali Sisteme İlişkin Politikalar alt başlığında sigortacılık sektörünün fon yaratabilir bir yapıya kavuşturulabilmesi için özel emeklilik sigortalarının gelişmesi sağlanarak, hayat sigortası dalındaki mevcut vergi mevzuatının tekrar gözden geçirilerek, vergisel teşviklere açıklık getirilmesi öngörülerek sigorta sektörünün ve özellikle hayat sigortasının geliştirilmesi ve bu şekilde uzun vadeli fonların artırılmasına yönelik öngörülerde bulunulmuştur. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda sigortacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesi hususunda mevzuattaki boşlukların giderilmesi ve fonların plasmanında güvenli yatırımın gerçekleştirilmesi amacıyla şeffaflığın uygulanmasının sağlanacağı öngörülmüştür (Genç,2002,53). Türkiye’de sigorta sektörünün toplam yurtiçi tasarruflar içindeki payı incelendiğinde, sigorta şirketlerince yaratılan direkt primlerin yurtiçi tasarruflar içindeki payı devamlı olarak artış göstermektedir. Sigorta şirketleri para ve sermaye piyasasına önemli ölçüde fon yaratabilecek bir potansiyele sahip olmasına rağmen bu potansiyel gereği gibi kullanılmamaktadır (Kahya,1999,24). Türkiye’de sigorta sektörünün sağladığı tasarruflar da arzulanan ve olabileceği düzeylerde değildir. Sigorta şirketleri yapacakları yatırımlar konusunda yasal 73 kısıtlamalar nedeniyle ekonomide yatırım sahalarının paylaşımında etkinlik gösterememişler ve yıllarca reel anlamda tasarruf sağlayamamışlardır (Kahya,1999,25). Türkiye’de sigorta sektörünün fon yaratma işlevini yerine getirip getirmediğine bakıldığında, sigorta şirketlerinin aktifleri açısından en küçük mali kurumlardan olduğu ve sermaye piyasasına aktarılan fonların da az olduğu görülmektedir. Kısaca Türkiye’deki sigorta sektörü, finansal sistem içerisinde etkin olabilecek düzeyde kaynak yaratamamaktadır (Kahya,1999,30). 4.3.1. Türkiye’de Sigorta Sektörünün Fon Yaratma İşlevini Engelleyen Nedenler İncelememizde ortaya çıktığı gibi, Türkiye’de özel sigorta kesimi ekonomide fon yaratma işlevini yerine getirememektedir. Ülkemizde sigorta şirketlerimizin fon yaratma işlevini engelleyen birçok neden ortaya konulabilir. Bu nedenden önemli olan bazılarını şu şekilde sıralanabilir: Sigorta kavramının toplumca tam anlamıyla benimsenmemiş olması ve sigorta bilincinin olmaması bu nedenlerden biridir Türkiye’deki sigorta sektöründe prim üretimi düşük düzeyde ve sigorta hizmetleri yetersizdir. Ülkemizde sigorta bilinci ve kavramı topluma yeterince yayılmadığı için ve kişi başına düşen gelir miktarının düşük seviyede bulunması nedeniyle prim üretimi düşük düzeyde gerçekleşmekte, bundan dolayı da gerek sigorta şirketleri gerekse reasürans şirketleri ekonomide etkin bir role sahip olamamaktadır. Türkiye’de faaliyette bulunan yerli ve yabancı sigorta şirketlerine ait direkt prim üretiminin, yıldan yıla büyük oranlarda (enflasyon üzerinde) artış göstermesine rağmen ekonomik ve sosyal alanda sağlanan gelişmeler ile birlikte büyük nüfus potansiyelimiz dikkate alındığında, gerçekte görünen gelişme ülkemizin ihtiyacına cevap verecek seviyede değildir. Sektörde faaliyet gösteren sigorta şirketlerinin temsilcileri, yapılan görüşmelerde, Türkiye’deki mevcut sigorta potansiyelinin en fazla %15-20’sini sigortalanabildiğini ifade etmektedirler. Nitekim, sigortacılık sektörünün yerini saptamada önemli bir gösterge olarak kabul edilen direkt prim üretiminin GSMH içindeki payı ülkemiz açısından incelendiğinde; gelişmiş ülkelerde sigortacılığın GSMH içinde %10, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ise %2-3 gibi bir pay aldığı dikkati çekmektedir. Bununla birlikte, ülkemizdeki sigorta hizmetleri nitelik bakımından diğer ülkelere kıyasla çok yetersiz kalmaktadır. Türkiye’de, sigortacılığın geliştiği ülkelerde uygulanan bir çok sigorta türü uygulanmamaktadır. Bugün sekiz branşta faaliyet gösteren sigorta sektörümüz üç branş üzerinde (yangın, kaza, nakliyat) yoğunlaşmakta, 74 diğer branşlarda pek bir varlık gösterememektedir (Güneş,2002,56). Yine de ülkemizin potansiyeliyle karşılaştırıldığında yeterli olmamakla birlikte son on yıl içerisinde sigorta sektörünün reel prim üretimi önemli gelişme göstermiştir (Gürsoy,2005,6). Türkiye’de kişi başına düşen gelir miktarının düşük olması, özel sigorta sektörünün ve özellikle de hayat sigortasının gelişmesini olumsuz yönde etkileyen en önemli olgudur. Bugün sigorta sektörünün gelişmiş olduğu ülkelerin ekonomik durumu incelendiğinde, bu ülkelerde kişi başına düşen gelir düzeyinin Türkiye’den on-on beş kat daha fazla olduğu dikkati çekmektedir (Güneş,2002,55). Türkiye’de sigorta şirketlerinin fon yaratmasını engelleyen temel nedenlerden bir diğeri, sigorta işletmelerinin ekonomik işlevinin ülkemizde yeterince anlaşılamamış olmasıdır. Sigortanın temel fonksiyonu uğranılan maddi kaybı gidermek, kişilerin ve işletmelerin mal varlığını korumaktadır. Bu şekilde uğranılan büyük kayıplar karşılanmış ve kişi ve işletmeler varlıklarını sürdürme olanağını bulmuş olurlar. Türkiye’de sigortanın iktisadi anlamı ve fonksiyonu yeterince anlaşılamadığı içindir ki, sigortaya lüks ve pahalı bir hizmet gözü ile bakılmıştır. Gerçekten, sigorta pahalı bir hizmettir. Ancak bu hizmetle işletmelerin mal varlığı ve mevcudiyeti güvence altına alınmış olmaktadır. Büyük hasarlar meydana geldiği takdirde, alınacak sigorta tazminatı ile işletmeler işlerine devam edebilmektedirler. Aksi takdirde faaliyetlerine son vermek durumunda kalabilirler (Güneş,2002,55-56). Sigorta sektöründe hayat sigortasının gelişmemiş olması, sigortacılık sektörünün fon yaratma işlevini engelleyen en önemli etkenlerden biridir. Sigorta sektörünün fon yaratma işlevinin gerçekleşmesini sağlayan en önemli etken hayat sigortacılığıdır. Çünkü hayat sigortasının sağladığı fonlar uzun vadeli fon niteliğinde olduğu için ekonomilerin en büyük finansman kaynağı olmaktadır. Türkiye’de diğer sigorta dalları ile birlikte hayat sigortası dalı da pek gelişmemiştir. Hayat sigortası dalında sektörde sağlanan son yıllardaki gelişme, sigorta şirketlerinin hayat branşını ayrı bir şirket altında yürütmeye başlamasına dayandırılabilir. Türkiye’de hayat sigortası branşında, önemli gelişmeler sağlanmış olmakla birlikte, hayat sigortası henüz istenilen düzeyin çok altındadır (Güneş,2002,57). Türkiye’de, sigorta şirketlerinin sermayelerinin büyük bir kısmının bankalar ve holdinglerin kontrolünde olması, sigorta sektörünün ekonomide etkinlik kazanmasını engellemektedir. Gelişmiş ülkelerde, sigorta şirketleri, yarattıkları fonlarla bankaların sahibi durumundadırlar. Türkiye’de ise sigorta şirketlerinin bir bankaya ya da güçlü bir sermaye grubuna dayalı olmadan yaşayabilme şansı çok azdır. Söz konusu bu durum ise 75 etkin bir sigortacılık hizmetinin yapılmasını engellemekte, hacim itibariyle az da olsa sağlanan fonların, kurucu ortaklıklarından dolayı, banka ve holdinglere kaymasına neden olmaktadır (Balta,1997,88-89). Türkiye’de sigorta sektörünün fon birikim işlevini yerine getirememesinde etkili olan bir diğer faktör de, sigorta şirketlerince prim tahsilatının düşük olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde sigorta primleri, genellikle, poliçenin düzenlendiği anda peşin olarak tahsil edilmektedir. Böylece sigorta şirketleri sundukları hizmetin karşılığı olarak sigortalıların peşin olarak ödedikleri primlerden oluşan fonları, riskin neden olacağı hasarlar meydana gelinceye kadar çeşitli piyasalara aktararak mali gelir elde etmektedirler. Ülkemizde ise, sigorta priminin peşin olarak tahsilatı esas olmakla beraber, kanun koyucu, sigorta primlerinin taksitle tahsil edilmesi durumunda %25’ı peşin olmak suretiyle beş aya kadar vade uygulanmasına müsaade etmektedir. Bu durumda ise, 1990 yılına kadar, sabit tarife sisteminin uygulandığı ve fiyat rekabeti yasağı olan ülkemizde, sigorta şirketleri rekabeti, genellikle vadeli poliçe düzenlemede bulmuşlardır (Ancak, serbest tarifeye geçtikten sonra uygulamada altı ay olan vadeler bazı sigorta şirketlerince on iki aya kadar çıkmıştır. Bunun neticesinde ise, sigorta şirketlerinin sigortalılar ve istihsal organlarından olan alacakları toplamı büyük miktarlara ulaşmıştır). Söz konusu bu durum ise, sigorta şirketlerinin mali bünyelerini olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü, sigorta primlerinin peşin olarak tahsil edilememesi sigorta şirketlerinin yatırılabilir fonlarının düşük kalmasına, bu ise sigorta şirketlerinin daha düşük mali gelir elde etmelerine neden olmaktadır(Güneş,2002,58). Türkiye’de sigortacılığın yeterince gelişmemesinin sebepleri arasında yüksek oranlı enflasyonun büyük etkisi bulunmaktadır. Fiyatlar genel düzeyinin hızlı bir biçimde arttığı dönemlerde sigorta, ekonomik etkisini yitirmekte ve çekiciliğinden çok şey kaybetmektedir. Önce sigortalı yönünden primler genel gidişe göre pahalılaşmakta, buna karşılık hasar veya kayıp meydana geldiğinde alınacak tazminat karşılığı, (eğer enflasyon nedeniyle poliçede sigorta kapsamına alınan nesnenin değerindeki artış yeniden tespit edilmez ve aradaki fark için sigortalı ek bir prim ödemesinde bulunmazsa) ortaya çıkan hasarı karşılamaktan uzak kalmaktadır. Bununla birlikte enflasyonun değişik sigorta branşlarında etkisi de farklı olmaktadır. Enflasyonist eğilimin en ters etki gösterdiği branş hayat sigortasıdır. Örneğin bir kimse belirli bir miktar üzerinden otuz yıllık bir hayat sigortası yaptırdığı ve sigorta dönemi sonunda sağ kaldığı takdirde eline geçecek tutar, çok defa gülünç denilecek bir miktar olmakta ve otuz yıl gibi bir süre yapılan tasarruf ile katlanılan tasarruf sıkıntıları, enflasyonla yok 76 olup gitmektedir. Ülkemizde hayat sigortasının yıllar boyu gelişememesinin başlıca sebebi, yaşanılan yüksek düzeyde enflasyon olmuştur (Güneş,2002,59). Ayrıca enflasyon sigortacı açısından başka olumsuzluklara da neden olmaktadır. Enflasyonist ortamda prim tarifeleri sabit olduğu halde giderler sürekli artmaktadır. Enflasyonun sigortalıların gelirleri üzerindeki etkisi nedeniyle tahsilat gecikerek yapılmaktadır. Dolayısıyla sigorta şirketlerinin finansal yapısı zayıflayarak karlılık azalmaktadır (Balta,1997,88). Sigorta sektörünün fon yaratma işlevini engelleyen nedenlerden biri de sigorta şirketlerinin sermaye piyasası kapsamı dışında kalmasıdır. Sigorta şirketlerinin en büyük ve önemli fonksiyonu şüphesiz yatırılabilir fonlar yaratabilmesidir. Başka bir ifadeyle, sigorta, küçük tasarrufları bir araya getirerek fon oluşturan bir sistemdir. Bu fonksiyonun işleyişini, en açık biçimde hayat sigortalarında görmek mümkündür. Çünkü hayat sigortalarının oluşturduğu fon, diğer sigorta dallarından farklı biçimde uzun dönemlidir. Dolayısıyla bu fonların sanayi yatırımlarına aktarılması kolayca mümkün olabilmektedir Sigortacılık gönüllü tasarruflardan fon oluşturan bir sistem olduğu için Batı ülkelerinde sigorta şirketleri sermaye piyasasının vazgeçilmez kuruluşları sayıla gelmişlerdir (Güneş,2002,60). Sermaye piyasalarının gelişmesi, arzın, diğer taraftan da bu arzı karşılayacak bir talebin ortaya çıkması ve değişimin maddi koşullarının sağlanmasına bağlı bulunmaktadır. Bu ise beraberinde kurumsal değişmeler ve yeni örgütlenme biçimlerini getirmektedir. Gelişmiş ülkelerde sermaye piyasalarının talep yönünü oluşturan en önemli unsur kurumsal yatırımcılardır. Kurumsal yatırımcılar, çeşitli kaynaklardan topladıkları büyük miktardaki fonları, uzman kadrolar yönetiminde getiri ve risk beklentilerine göre sermaye piyasası araçlarına plase ederek değerlendirmektedirler. Böylece kurumsal yatırımlar ekonomide kaynak dağılımını ve sermaye piyasalarının gelişmesini önemli boyutlarda etkileyebilmektedir. Gelişmiş ülkelerde bankacılık sistemi, menkul kıymetler borsaları ve sigorta işletmeleri sermaye piyasasının üç büyük ayağını oluşturur (Kahya,1999,32). Ne yazık ki Türkiye’de çıkarılan 1981 tarih 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda sigorta kuruluşlarına yer verilmemiştir. Eğer sermaye piyasası kapsamı içine sigorta şirketlerini de oturtabilsek, sigortacılık sektörünün gelişmesini hızlandırmış ve sanayiye fon akımı kolaylaşmış olacaktır (Güneş,2002,60). Diğer yandan, sigorta şirketlerinin ulaştıkları prim gelirlerinin yetersiz oluşunun yanı sıra ulaşılan fonlar da rasyonel kullanılmamaktadır. Prim gelirlerinin sınai yatırımın finansmanında kullanılmayıp, kısa vadeli yatırımlara kaydırılması kurumların 77 etkin yatırım portföyünü oluşturmadaki başarısızlıkları fon oluşturmada kısır bir döngü yaratmaktadır. Ayrıca yatırım alanlarının yasayla kısıtlanması fonların rasyonel kullanılmasında diğer bir engel olarak görülmektedir (Ünal,1994,47). Ülkemizde sigorta işletmelerinin gelişmesi ve fon yaratması ve yaratılan bu fonların rasyonel alanlarda kullanılması, büyük ölçüde ekonomik istikrara bağlıdır. Sigorta sektörünün fon yaratma potansiyelini arttırabilmek için kullanılabilecek seçenekler arasında sigorta hizmetlerini yaygınlaştırmak, çeşitlendirmek ve sigorta primlerinin şirketlere en kısa süre içerisinde gelmesini sağlamak sayılabilir. Sigorta potansiyelinin iyi işler bir duruma getirilmesi ve dinamik bir yapıya kavuşturulmasıyla hem sigorta işletmelerinde çeşitlilik ve etkinlik artacak hem de fon birikimi sağlanabilecektir (Kahya,1999,31). 4.4. Türkiye Sigortacılık Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri2 4.4.1. Ürünle İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri Sektörde belli başlı ürünler pazarlanmakta ve müşterilerin ihtiyacına yeterli şekilde cevap verebilecek ürünler geliştirilmemektedir. Müşteri ihtiyaçlarının farklılığı yeteri şekilde dikkate alınamamaktadır. Kaza branşında rekabet avantajı sağlayacak, üzerinde durulması gereken en önemli faktör hizmet kalitesidir. Bu konuda ise bazı sigorta şirketlerinin özellikle hasar ödeme sürelerinin durumu düşündürücüdür. Hayat Branşı, gelişmiş ülkelere kıyasla gelişmemiştir denilebilir, az olarak nitelendirilebilecek prim tahsilatı sonucu toplanan fonlar ise etkin değerlendirilememektedir. Ülkemizde ihracatı arttırmak için yıllar boyunca bir çok önlemler üzerinde durulmasına rağmen, Eximbank haricinde ihracat kredi sigortası yeterince yaygınlaşmamıştır. Özellikle sağlık ve emeklilik sigortaları, ülkenin sosyal güvenlik sistemleri ile entegre edilememiştir. Bütün bu nedenlerle tüm sigorta şirketleri, yoğun rekabet ortamının içinde çalışmalarını başarılı bir şekilde sürdürebilmek için, mevcut poliçe türlerini zaman 2 “4.5. Türkiye Sigortacılık Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlığı altında yer alan -alt başlıklar- Serdar Aybay’ın 2002 tarihinde Reasürör Dergisinde yayınladığı “Türk Sigorta Sektörünün Gelişimi, Sorunları ve Çözüm Önerileri: Güncelleştirilmiş Pazarlama Karması-7 P’s Yaklaşımıyla Uygulamalı Bir Araştırma” isimli makalesinden alıntılanmıştır. (Metinler Güncelleştirilmiş ve başka kaynaklarla da desteklenerek yazılmıştır) (Aybay,2002:21-40) 78 zaman gözden geçirmeli, günün koşullarına uyarlamalı, gerekli olması durumunda yeni ürünler piyasaya sürebilmelidir. Bunun için de alt yapısını iyi organize etmeli, teknolojiyle bağlantısını koparmamalı, araştırma geliştirme çalışmalarını yeterli düzeyde tutmalı, müşteri memnuniyeti için, müşteri ihtiyaçları asla gözden kaçırmamalıdır. 4.4.2. Tutundurma ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri Müşteri-pazarlama odaklı anlayış yeterince yerleşmemiş, dolayısıyla müşteri ihtiyaç ve beklentileri tam olarak karşılanamamış, sigorta bilinci yaygınlaştırılamamıştır. Zorunlu sigorta uygulaması yaygın değildir. Sigorta aracılarının yeterli bilgi ve eğitime sahip olmamaları, toplumun uç noktalarına ulaşmayı engelleyerek, sigortacılığın yaygınlaşmasını önlemiştir. Türk insanının sosyo-kültürel yapısı nedeniyle, sigorta, refah düzeyi yüksek kesimler için gereksinim olarak görülmüştür. Yine aynı nedenle bir olayı ancak yaşadıktan sonra gelecekteki olaylar için tedbirli olmayı seçen insanımız yaşayarak öğrenmeyi tercih etmektedir. Bu nedenlerle, tüketici bilincini oluşturabilmek için, eğitim ve tanıtım faaliyetleri üzerinde yoğunlaşılmalı, poliçe satın alma özendirilmeli, bağımsız kuruluşlar tarafından değerlendirmeler, sigorta topluma şirketlerinin aktarılarak, faaliyetleri şirketler hakkında hakkında karar yapılan vermeleri kolaylaştırılmalıdır. 4.4.3. Fiyatlandırma ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri 1990 yılında serbest tarife sistemine geçilmesiyle rekabet amaçlı fiyat düşüşleri yaşanmış, tahsilat vadeleri uzatılmış ve prim artışı hızlanmıştır. Buna bağlı olarak da tahsilat sorunları meydana gelmiştir. Hizmet rekabeti yerine yapılan fiyat rekabeti teknik karları düşürmektedir. Geciken tahsilatlar, sigorta şirketlerini nakit sıkıntısına sokarak, hasar ödemelerini geciktirme ve yatırım açısından faiz oranlarının bu kadar yüksek olduğu bir ülkede paranın yatırım araçlarına yönlendirilmeden beklemesi sorunlarına neden olmaktadır. Bu nedenlerle, sigorta şirketleri tarife sınırları içinde verebilecekleri en düşük fiyatları vermeli, bu sınırların dışına çıkıp rekabeti güçleştirerek hem diğer şirketlere 79 hem kendilerine zarar vermemeli, fiyatlar pazarlık usulü değil, çeşitli aktüeryal metodlar kullanılarak belirlenmelidir. 4.4.4. İnsan Kaynakları ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri Sektörde eğitim konusunda sorun yaşandığı genel olarak kabul görmektedir. Bu alandaki sorun pazarlamacılık faaliyetlerini de olumsuz etkilemektedir. Sorunu iki temel nedene dayandırmak mümkündür; üniversitelerde lisans ve lisans üstü eğitimlerde gereken önemin verilmemesi, hizmet içi eğitimde yaşanan eksiklikler. Sigorta şirketleri bütün branşlarda dengeli bir portföy oluşturma kaygısıyla uzmanlaşmanın önemini göz ardı etmektedirler. Sigorta şirketlerinin direk satış örgütü, acenteler, brokerlar olarak adlandırdığımız üretim örgütleri son derece önemlidir. Direk satış örgütünün yaygın kullanılmasıyla başarılı üretim elemanları istifa edip, acentelik açabilmekte, müşteri portföylerini de yanlarında götürebilmektedirler. Riskin gerçekleştiğinde, profesyonel eksperlerin kullanılmaması durumu şirket zararlarına yol açabilmektedir. Bu nedenlerle sigorta şirketleri, kuruluş amaçlarına uygun, nitelikli, istekli, eğitime açık insanları istihdam etme yoluna giderken, bu kişilere ekonomik güvence, mesleki yeteneklerinin geliştirme olanağı sağlamalı, mesleki tatmin duygusu verebilmelidir. Yine üniversitelerde sigortacılıkla ilgili eğitim yetersiz olduğundan, üniversite öğrencilerine tanıtım programları aracılığıyla, sektör tanıtılmalıdır. 4.4.5. Fiziksel Ortamla İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çevre, mobilyalar, renk, yerleşim düzeni, gürültü seviyesi, binanın konumu vb. etkenler fiziksel ortamı oluşturur. Bu etkenlerin yanlış kullanımı sorunlara yol açacaktır. Hizmet sektöründe faaliyet gösteren ve güven unsurunun önemli olduğu sigortacılık, örneğin sadece bir masa ve sandalyenin sığabileceği büyüklükte olan acentelerin varlıklarını sürdürmeleriyle zarar görmektedir. Ayrıca merkezi bir semt, ulaşım kolaylığı gibi unsurlar acentelere avantaj sağlarken, tersi durumlar da dezavantaja neden olmaktadır. Yine çalışma düzeninin bozuk olması, ışık ve havalandırmanın yetersizliği gibi nedenler çalışanlardan optimum verim alınmasını engellemektedir. Bu sıkıntıları aşmak için, teknolojinin olanaklarından da yararlanarak müşteriye güven telkin edecek fiziksel ortamlar yaratmak esastır. 80 4.4.6. İşlemle İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri Geçtiğimiz yıllarda sektördeki en önemli problemlerden bilgi alış verişi ve iş birliği eksikliği, şirketler arasında ortak bir veri tabanı olmamasından kaynaklanmaktaydı. Ancak TRAMER’in (Trafik Bilgi Merkezi) 2004 yılının Temmuz ayında yürürlüğe girmesiyle açıkçası hem sektör içinde hem de sektör dışında beklenmediği kadar olumlu gelişmeler yaşandı. TRAMER şu hedeflerle yola çıktı(www.tramer.org.tr): Tüm sigorta şirketlerinin trafik sigortası poliçe kayıtlarının tutulduğu ilişkisel bir veritabanı oluşturmak ve verileri en çok bir günlük gecikme ile sürekli güncellemek, tüm sigorta şirketlerinin trafik sigortasına ilişkin hasar verilerini almak ve bu kayıtları sigorta kayıtları ile ilişkilendirmek, merkezi olarak; "hasar durum belgesi" düzenlemek, sigorta verilerini, sigortalılık oranlarını ve hasar verilerini hazırlanacak formatta yönetim raporlarına/bilgi raporlarına dönüştürmek ve kamuoyunun bilgisine sunmak, yetkili kullanıcıların konuyla ilgili tüm bilgi ihtiyacını karşılamak, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden motorlu araçlara ait trafik tescil kayıtlarını elektronik ortamda günlük olarak almak ve bu kayıtları sigorta kayıtları ile ilişkilendirmek, sigorta şirketlerinin rücu alacaklarına ilişkin mahsuplaşma işlemlerini kolaylaştırmak, mevcut ve gelişmekte olan teknolojileri kullanarak, görev alanı kapsamına giren konularda sektörün gelişimine katkıda bulunmak. Kayıt dışılığının önlenmesi ve yukarıda belirttiğimiz kuruluş aşamasında koyulan hedeflerin gerçekleşmesi açısından Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk yani bilinen adıyla Trafik Sigortasında ciddi anlamda başarı elde edilmesiyle, geçtiğimiz aylarda, şirketler katılıma zorunlu tutulmamakla beraber, yine de sigorta şirketlerin hemen tamamının, kasko sigortaları kayıtlarını aktardığı, ortak bir veri tabanı uygulaması başlatıldı. Böylece sektör, gelen portföyü tanımak, kötü niyetli kişilere karşı temkinli olmak açısından önemli bir gelişme sağladı ve günlük mesai işleyişi içinde devamlı bir denetim süreci içine girdi. TRAMER’in sektöre kazandırdığı yukarıda belirttiğimiz çok önemli gelişmelere rağmen yine de araştırma geliştirme çalışmalarına yönelik veri işlemi ve bilgi depolama konularında bilgisayar, planlı ve bilinçli bir şekilde kullanılmamaktadır diyebiliriz. Özellikle acenteler bilgisayarı gerektiği şekilde kullanma konusunda yetersiz kalabilmekte, işlem avantajlarını kullanamayabilmektedirler. Bu doğrultuda acentenin yeterli donanıma sahip olması sağlanmalı, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. 81 4.4.7. Dağıtımla İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri Dağıtımla ilgili sorunlarda, en önemli bacaklardan birini bankalar oluşturmaktadır. Türkiye genelindeki uygulama doğrultusunda, bankalar verdikleri krediler için kredi konusu olan gayri menkul ve taşıtları ve kredi ödemesinin muhatabı olan kişiyi özellikle kendileri sigortalama konusunda çeşitli yaptırımlara maruz bırakmaktadır ve sigorta şirketlerinden de üretimi arttırmak amaçlı destek almaktadırlar, ancak banka personellerinin bazılarının profesyonel olmayan tutumlarından dolayı, sigorta potansiyeli tam anlamıyla değerlendirilemeyebilinmektedir. Bu nedenlerde bankalarda sigortayla ilgilenen personelin eğitimi ve ayrı bir birim olarak faaliyette bulunması çok önemlidir. Yeteri kadar bilgili olmayan acenteler de, sigortalıya yanlış bilgi aktarımında bulunabilmekte ve güven sorunlarına yol açabilmektedir. Dolayısıyla acente seçimi ve iyi seçilmiş, nitelikli acentenin süreç içinde gerektiği şekilde bilgilendirilmesi son derece önemlidir. 82 V. BÖLÜM SİGORTA SEKTÖRÜNÜN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE UYGULAMASI 5.1. Ekonomik Büyüme ve Türkiye’deki Sigorta Sektörü Arasındaki İlişki Büyüme kuramı, bir ülke içinde büyüme oranını belirleyen unsurları ve ülkeler arasında kişi başına gelir ve büyüme oranı farklılıklarının nedenlerini açıklar. Büyüme kuramları üzerinde yoğun çalışmaların yapıldığı iki dönem olmuştur. Birinci dönem 1950’lerin sonu ve 1960’lar, ikinci dönem ise 1980’lerin sonu ve 1990’lardır. Birinci dönemdeki araştırmalar Neo-Klasik büyüme kuramını yaratmıştır. Bu dönem büyüme kuramına en önemli katkılardan biri Robert Solow tarafından yapılmıştır. Literatürde Solow büyüme modeli olarak da adlandırılan Neo-Klasik büyüme modelinin temel varsayımları; kapalı bir ekonomi, rekabetçi piyasalar, rasyonel davranan bireyler, üretim faktörleri sermaye ve işgücünün her biri için ölçeğe göre azalan getiriyi, üretim fonksiyonu için sabit getiriyi öngören bir üretim teknolojisi olarak özetlenebilir. Solow büyüme modeli, tasarruf ve nüfus artış hızının, reel gelir üzerindeki etkisi üzerinde yoğunlaşır. Yeni araştırmalar ise içsel büyüme kuramı diye adlandırılmaktadır (Dornbusch ve Fischer,1998,269-270; Ercan,2000,130). Bu çalışmada, Neo-Klasik büyüme kuramı doğrultusunda, kurulacak ekonometrik model yardımıyla, Türkiye’deki sigorta prim üretimi ve ekonomik büyüme arasında pozitif bir ilişkinin var olup olmadığı test edilecektir. Solow büyüme modeli dört değişken üzerinde yoğunlaşmaktadır: Çıktı (Y ) , fiziksel sermaye (K ) , işgücü (L ) ve bilgi ya da işgücü etkinliği -teknoloji- ( A) (Solow, 1956). (1) Y (t ) = K (t ) [ A(t )L(t )]1-a a (Mankiw, Romer ve Weil,1992) ( t anındaki üretim fonksiyonu) Model, beşeri sermaye ve sigorta primleri eklendiğinde denklem (2) deki hali alır. Üretim fonksiyonu ölçeğe göre sabit getirilidir: (2) Y = K a H b S g ( AL )1 - a - b - g 83 Bunu etkin işgücü başına biçiminde yeniden yazalım. y = k a hb sg Bu denklemde; yº Y K H S , kº , hº , sº AL AL AL AL Diğer yandan fiziksel sermaye (K), beşeri sermaye (H) ve sigorta sektörü primleri (S) için birikim süreçlerini şöyle yazılabilir (Tüm birikim süreçlerinde amortisman oranı3 δ olarak varsayılmıştır): (3a) K&= s K Y - dK (3b) H&= sH Y - dH (3c) S&= sS Y - dS Diğer yandan işgücü (L) ve teknolojinin (A) gelişme sürecinin de üstel biçimde olduğunu varsayıyoruz. Buna göre: L = L0 e nt ® L& =n L L ve A ’nın n ve g oranlarında dışsal büyümeye sahip olduğu varsayımıyla, ( AL), n + g oranında büyür. Model, yüksek tasarruf oranının olduğu ülkelerde reel gelirin yüksek, n + g + d değerlerinin yüksek olduğu ülkelerde ise düşük olduğunu varsayar. g ve d ’nın karşılıklı ülkelerde sabit olduğunu varsayılıyor. Çünkü g bilginin avantajını yansıtmaktadır ve ülkelere özgü değildir. Ayrıca aşınma-yıpranma oranının ülkeden ülkeye değiştiğini kanıtlayan, güçlü bir sebebimiz olmadığı gibi, elimizde ülke bazında aşınma-yıpranma oranlarını tahmin edecek veri de mevcut değildir. Buna karşın A terimi sadece teknolojiyi değil, kaynakları, iklimi, kurumlar vb. ifade eder ve ülkeden ülkeye değişebilir. 3 Amortisman: Üretim sürecinde kullanılması dolayısıyla sermaye araçlarında ortaya çıkan aşınma ve yıpranma 84 a ’nın sabit olduğunu ve d ’nin ülke bazlı şoku ifade ettiğini varsayarsak; ln A(0 ) = a + e dir. Bu tanım ve varsayımlardan sonra, ekonominin durağan durum gelişme sürecinde izleyeceği yolu belirlemek ve Türkiye ekonomisine ilişkin verilerden yararlanarak bir ekonometrik analiz yapabilmek için, k º K H S , hº , sº AL AL AL tanımlarının önce logaritması, ardından da zamana göre türevleri alınarak, dinamik birikim süreçlerini elde edilir ve bu dinamik süreçler durağan durum noktası için yeniden çözülür. Bu işlemleri sırasıyla yapıldığında aşağıdaki denklemlere ulaşılmış olunur. (4a) æ (n + g + d ) ö ÷÷ lnçç sK * ø è ln k = (4b) æ (n + g + d) ö ÷÷ ln çç sH è ø * ln h = (4c) æ ( n + g + d) ö ÷÷ lnçç sS * è ø ln s = b +g -1 a + g -1 a + b -1 b æ (n + g + d ) ö æ (n + g + d ) ö ÷÷ ÷÷ - lnçç - lnçç sH sS ø è ø è 1 - (a + b + g ) a g æ (n + g + d) ö æ ( n + g + d) ö ÷÷ ÷÷ - ln çç - ln çç sK sS è ø ø è 1 - (a + b + g ) a æ ( n + g + d) ö æ ( n + g + d) ö ÷÷ ÷÷ - lnçç - lnçç sH sK ø ø è è 1 - (a + b + g ) g b Bu denklemler, etkin işgücü başına tanımlanmış olan denklemi yeniden kişi başına (Y/L) biçiminde tanımladıktan sonra yerlerine yazılır: (5) ( ) (h ) (s ) æ Y ö ÷ = (k ) (h ) (s ) ç AL y* = k * * è a * b * g * a * b * g ø ( ) (h ) (s ) * æY ö * ç ÷ = Ak èLø * a * b * g ( ) ( ) ( ) æY ö ln ç ÷ = ln A + a ln k * + b ln h * + g ln s * èLø 85 (6) * æY ö ln ç ÷ = ln A èLø g b æ æ ( n + g + d ) ö b + g -1 æ (n + g + d ) ö æ (n + g + d ) ö ç ln ç ç ÷ ç ÷ ÷ - ln ç ÷ ÷ - ln ç ÷ ç çè sK sH sS è ø ø è ø + aç 1 - (a + b + g ) ç ç è a g æ æ ( n + g + d ) ö a + g -1 æ (n + g + d ) ö æ (n + g + d ) ö ç ln ç ç ÷ ç ÷ ÷ - ln ç ÷ - ln ç ÷ ÷ ç çè sH sK sS è ø ø è ø + bç 1 - (a + b + g ) ç ç è a b æ æ ( n + g + d ) ö a + b -1 æ (n + g + d ) ö æ (n + g + d ) ö ç ln ç ÷ ç ÷ ç ÷ - ln ç ÷ ÷ - ln ç ÷ ç çè sS sK sH è ø ø è ø +gç 1 - (a + b + g ) ç ç è ö ÷ ÷ ÷ ÷ ÷ ø ö ÷ ÷ ÷ ÷ ÷ ø ö ÷ ÷ ÷ ÷ ÷ ø Bu denklem yeniden düzenlenirse, şu şekilde yazılabilir: (7) * a b æY ö lnç ÷ = ln A0 + gt + ln s K + ln s H 1-a - b - g 1-a - b - g è Lø g a + b +g + ln s S + ln (n + g + d ) 1-a - b - g 1-a - b - g Bir regresyon denklemi olarak da şöyle yazılabilir: (8) * a b æY ö lnç ÷ = a + gt + ln s K + ln s H 1-a - b - g 1-a - b - g è Lø g a + b +g + ln s S + ln (n + g + d ) + e 1-a - b - g 1-a - b - g Aşağıda, ekonometrik çalışmada kullanılan veriler ve ifade edildikleri simgeler yer almaktadır. 86 sK : Toplam yatırımların GSYİH’daki payı sH : Beşeri sermaye indeksi n+g+δ : Nüfus artış hızı, teknolojik gelişme hızı, amortisman oranı toplamı Y/L : Kişi başı reel GSYİH g : Kişi başı reel logaritmik GSYİH büyüme oranı ig :Yatırım oranı büyüme hızı sS : Kişi başı reel logaritmik sigorta primi gt : Trend Teknolojik gelişme hızı %24, amortisman oranı %4 varsayıldı, nüfus artış hızını hesaplamak için Devlet İstatistik Enstitüsü(DİE-TUİK)’nün nüfus verileri kullanılarak, ara yıl nüfusları ve nüfus artış hızı hesaplandı. 4 Teknolojik gelişme hızı Saygılı, Cihan, Yurtoğlu (2005) ve Tuncer (2004) çalışmaları doğrultusunda %2 varsayılmıştır. 87 lnL/Y g lnsK ln n+g+δ ig lnsS lnsH gt 11447,1 9,35 -0,0478 3,08 -2,47 -0,048 -3,435 2,017 39,600 0,0845 11707,7 9,37 0,0225 2,99 -2,47 -0,092 -3,401 2,022 39,620 7,60 0,0849 11772,5 9,37 0,0055 2,95 -2,47 -0,032 -3,281 2,028 39,640 20,1 7,64 0,0849 11967,0 9,39 0,0164 3,00 -2,47 0,048 -3,224 2,034 39,660 613,5 19,3 7,68 0,0849 12502,5 9,43 0,0438 2,96 -2,47 -0,038 -3,034 2,039 39,680 1985 639,9 20,1 7,72 0,0849 12719,7 9,45 0,0172 3,00 -2,47 0,042 -3,071 2,044 39,700 1986 683,1 22,8 7,76 0,0821 13282,3 9,49 0,0433 3,13 -2,50 0,133 -3,002 2,049 39,720 1987 750,2 24,6 7,80 0,0817 14272,8 9,57 0,0719 3,20 -2,50 0,079 -2,824 2,054 39,740 1988 761,1 26,1 7,83 0,0817 14168,9 9,56 -0,0073 3,26 -2,50 0,062 -2,769 2,058 39,760 1989 773,5 22,5 7,85 0,0817 14090,3 9,55 -0,0056 3,11 -2,50 -0,139 -2,755 2,061 39,780 1990 845,9 22,6 7,88 0,0827 15063,7 9,62 0,0668 3,12 -2,49 0,006 -2,480 2,065 39,800 1991 848,9 23,7 7,92 0,0795 14824,3 9,60 -0,0160 3,16 -2,53 0,046 -2,361 2,069 39,820 1992 903,2 23,4 7,95 0,0792 15473,1 9,65 0,0428 3,15 -2,54 -0,011 -2,164 2,073 39,840 1993 976,8 26,3 7,98 0,0790 16418,7 9,71 0,0593 3,27 -2,54 0,124 -1,953 2,076 39,860 1994 917,3 24,5 8,04 0,0787 15134,5 9,62 -0,0814 3,20 -2,54 -0,069 -2,088 2,085 39,880 1995 990,3 24,0 8,05 0,0784 16040,3 9,68 0,0581 3,18 -2,55 -0,022 -2,043 2,086 39,900 1996 1060,8 25,1 8,05 0,0782 16872,1 9,73 0,0506 3,22 -2,55 0,047 -1,932 2,085 39,920 1997 1148,7 26,3 8,13 0,0780 17944,9 9,80 0,0616 3,27 -2,55 0,048 -1,752 2,096 39,940 1998 1193,0 24,3 8,09 0,0777 18310,1 9,82 0,0201 3,19 -2,56 -0,076 -1,668 2,091 39,960 1999 1120,4 22,1 8,22 0,0773 16901,3 9,74 -0,0801 3,10 -2,56 -0,091 -1,566 2,106 39,980 2000 1191,4 22,8 8,27 0,0769 17672,0 9,78 0,0446 3,13 -2,57 0,032 -1,388 2,113 40,000 2001 1071,7 19,0 8,20 0,0745 15666,9 9,66 -0,1204 2,94 -2,60 -0,167 -1,507 2,105 40,020 2002 1163,4 17,3 8,35 0,0742 16766,2 9,73 0,0678 2,85 -2,60 -0,089 -1,501 2,123 40,040 2003 1231,6 16,1 8,36 0,0740 17504,2 9,77 0,0431 2,78 -2,60 -0,069 -1,411 2,123 40,060 2004 1353,1 18,4 8,36 0,0737 18968,8 9,85 0,0804 2,91 -2,61 0,143 -1,227 2,124 40,080 Yıllar GSYİH sK sH n+g+δ 1980 508,7 21,8 7,51 0,0850 1981 533,2 19,8 7,55 1982 549,6 19,2 1983 572,8 1984 Y/L 88 Modelin oluşturulabilmesi için, ilk önce ele alınan değişkenlerin durağan olduğu seviyelerin belirlenmesi gerekmektedir. Bir zaman serisinin, ortalamasıyla varyansı zaman içinde değişmiyor ve iki dönem arasındaki ortak varyansı, bu ortak varyansın hesaplandığı döneme değil de yalnızca iki dönem arasındaki uzaklığa bağlı ise durağandır (Gujarati,1999,713). Durağanlık şartlarını sağlamaksızın serilerin denklemlere konulması, gerçekte olmayan ilişkilerin varmış gibi görünmesine neden olur. Bu nedenle; İlk adımda, birim kök testleri kullanılarak değişkenler durağan hale getirilecek ve model yeniden değerlendirilecektir, İkinci adımda, hataların karelerinin toplamını minimum yapma esasına dayanan en küçük kareler yöntemi kullanılarak, en küçük kareler tahmin edicilerine ilişkin ideal varsayımların sağlanıp sağlanmadığı kontrol edilecek, Üçüncü adımda ise değişkenler arasındaki Granger nedensellik test edilecektir. Birim kök testi farklı yöntemlerle yapılabilir. Bu çalışmada, birim kök sınamaları Genişletilmiş Dickey-Fuller (ADF) birim kök yöntemiyle yapılmıştır. ADF modeli genel olarak (bir y değişkeni için) şöyle yazılabilir: Dy t = a 0 + gy t -1 + a 2 t + å b i Dy t -i + e t (Enders,2004,213) Dickey-Fuller testi, hata terimlerinin bağımsız ve aynı şekilde dağıldığı varsayımına dayanmaktadır. Eğer, y serisi birim kök içeriyorsa g = 0 olmalıdır. Bu durumda seri durağan değildir. Eğer bir zaman serisinin ortalaması, varyansı ve otokovaryansı zamandan bağımsız ve sonlu ise; bu zaman serisine kovaryans durağan denir. Bir zaman serisi d kez farkı alındıktan sonra durağan hale geliyorsa, bu serinin d dereceden bütünleştiği söylenir ve I(d) şeklinde gösterilir. ADF sınamaları, Enders (2004) tarafından oluşturulmuş olan birikim kök sınama algoritması izlenerek yapılmıştır. 89 Hayır γ g = 0 mıdır? Birim kök yok diyerek sonuçlandır. Evet(trendin varlığını test et) γ g = 0 iken a2 = 0 mıdır? Hayır g = 0 Normal dağılımı mı kullanıyor? Hayır Yt de birim kök var diyerek sonuçlandır Evet Evet Dy t = a 0 + gyt -1 + a 2 t + å b i Dyt -i + e t Tahmin edildiğinde g = 0 mıdır? Hayır Birim kök yok diyerek sonuçlandır. Evet(Sabitin varlığını test et) g = 0 ken a0 = 0 mıdır? Hayır Hayır g = 0 Normal dağılımı mı kullanıyor? Evet Birim kök yok diyerek sonuçlandır Evet Dy t = a 0 + gy t -1 + a 2 t + å b i Dy t -i + e t Tahmin edildiğinde g = 0 mıdır? Yt de birim kök var diyerek sonuçlandır Hayır Evet Şema 5.1.1.: Birim Kök Sınama Algoritması Yt de birim kök var diyerek sonuçlandır Kaynak: Enders, 2004,214 H 0 = 0 (Birim Kök olduğunu ifade eder) H 1 < 0 (Birim kök olmadığını ifade eder) Birinci aşamada t istatistiğini kullanarak, g = 0 olan boş hipotezi test ediliyor. Birim kök testi boş hipotezini reddetme konusunda çok etkili değildir. Bu nedenle birim 90 kökün boş hipotezi reddedilirse daha fazla ilerlemeye gerek yoktur. y t serisi birim kök içermemektedir denilerek sonuçlandırılır. Eğer boş hipotezi reddedilemezse ikinci aşamaya geçilmesi gerekir. Burada a 2 = g = 0 hipotezinin anlamlılık sınaması, f3 istatistiği kullanılarak yapılır. Eğer trend anlamlı değilse üçüncü aşamaya geçilir. Trend anlamlıysa, standart normal dağılımı kullanarak birim kökün varlığını tekrar test etmek gerekir. Eğer boş hipotezi reddedilirse y t birim kök içermemektedir, aksi durumda y t birim kök içermektedir denilerek sonuçlandırılır. Az önce belirtildiği gibi, trend anlamlı değilse ve üçüncü aşamaya geçilmesi gerekirse t m istatistiğini kullanılarak birim kökün varlığının test edilmesi gerekir. Eğer boş hipotezi reddedilirse modelin birim kök içermediği söylenerek sonuçlandırılabilir. Eğer boş hipotezi reddedilmezse a 0 = g = 0 hipotezinin anlamlılık sınaması, f1 istatistiğini kullanılarak yapılır. Sabit (c) anlamlı değilse dördüncü aşamaya geçilir. Sabit anlamlıysa, standart normal dağılımı kullanarak birim kökün varlığını tekrar test etmek gerekir. Eğer boş hipotezi reddedilirse y t birim kök içermemektedir, aksi durumda y t birim kök içermektedir denilerek sonuçlandırılır. Trend ve Sabitin anlamlı olmadığı dördüncü aşamaya geçilirse birim kökün varlığı t istatistiğini kullanılarak test edilir. Eğer boş hipotezi reddedilirse y t birim kök içermemektedir, aksi durumda y t birim kök içermektedir denilerek sonuçlandırılır. Yukarıda da belirtilen, modelde yer alan değişenler olan“Y/L” kişi başına GSYİH “ g ” kişi başına reel logaritmik GSYİH büyüme oranı, “lnsK” logaritması alınmış toplam yatırımların GSYİH'daki payı, “sH” beşeri sermaye indeksi ve “sS” kişi başına logaritmik ve reelleştirilmiş sigorta primi için yapılan birim kök testlerinin sonucunda “ g ”, “sH”, ve “sS” de, anlamlılık düzeyleri ve olasılık sonuçları karşılaştırılarak daha ilk aşamada birim kök olmadığı sonucuna varıldı ve boş hipotezi reddedildi. “lnsK” içinse anlamlılık düzeyleri ve olasılık sonuçları karşılaştırıldığında, birim kök olabileceği görüldü ve boş hipotezi reddedilemedi, dolayısıyla ikinci aşamaya geçilmesi gerekti. İkinci aşamada f3 istatistiği kullanıldı, t istatistik değerleri, f3 kritik değerlerinden küçük çıktığı için yine boş hipotezi reddedilemedi ve üçüncü aşamaya geçildi. Üçüncü aşamada hipotezinin anlamlılık sınaması f1 istatistiği kullanılarak yapıldı ve boş hipotezi reddedilemedi ve dördüncü aşamaya geçildi. Dördüncü aşamada da boş hipotezi 91 reddedilemedi ve değişkenin birim kök içerdiği sonucuna varıldı, bu nedenle model, sınanırken, “lnsK” için fark alınarak çalışılması gerekti. Aynı aşamaları izleyerek lnY/L’nin de birim kök içerdiği sonucuna ulaşıldı ve dolayısıyla ln Y/L de modelde farkı alınarak yer aldı. Çalışma R ve Eviews ekonometri programları kullanılarak elde edilmiş ve yorumlanmıştır. Daha detaylı bilgi için ADF test sonuçlarının yer aldığı EK 5’e bakılabilir g için: I (0) lnsK için: I(1) sH için: I(0) sS için: I(0) Y/L için: I(1) İkinci aşamada, modelin sıradan en küçük kareler yöntemiyle tahmin edilmesi yer alıyor . Doğrudan tahmine girişmeden önce, modelin tahmin edicilerinin sağlaması gereken koşulların yerine gelip gelmediğini incelenecektir. Değişkenlerin modeli açıklayabilme gücü, %5 güven aralığında t istatistiğinin anlamlı olup olmadığı ve modelin bir bütün olarak F istatistiğinde anlamlı olup olmadığı kontrol edilecektir. Tablo 5.1. En Küçük Kareler Sınaması BağımlıDeğişken: dlnY/L Metod: En Küçük Kareler Veri Aralığı:1981-2004 Değişkenler Katsayılar Std. Hata t-istatistiği C dlnsK lnsS ln n+g+δ lnsH -2.429808 0.352174 -0.042813 0.412087 1.637819 3.469675 0.114121 0.072264 0.852275 1.856137 -0.700298 3.085962 -0.592454 0.483514 0.882380 0.4922 0.0061 0.5605 0.6343 0.3886 0.357498 0.222234 Ortalama bağımlı değişken Std sapma bağımlı değişken 0.021044 0.051996 0.045855 0.039952 42.72315 Akaike Kriteri Schwarz Kriteri F- İstatistiği 2.608090 Olasılık(F- İstatistiği) R2 Düzeltilmiş R2 Regresyondaki Standart hata RSS Log olasılık Durbin-Watson istatistiği Olasılık -3.143596 -2.898168 2.642970 0.065749 Kaynak: Eviews ekonometri programı Analize başlamadan önce açıklayıcı değişkenlerin birbirini ne kadar etkilediğini anlamak için korelasyon katsayısına bakalım. Korelasyon katsayısı iki değişken arasındaki doğrusal ilişkinin gücünü, derecesini ölçer. -1≤korelasyon katsayısı≤ 1 (işareti parametrenin işaretine göre belirlenir) 92 Korelasyon matrisi: dlnY/L C dlnsK lnsS lnsH ln n+g+δ dlnY/L 1.000000 NA 0.574204 -0.032000 -0.015824 0.059746 C NA NA NA NA NA NA dlnsK 0.574204 NA 1.000000 -0.120782 -0.137006 0.162784 lnsS -0.032000 NA -0.120782 1.000000 0.980929 -0.957902 lnsH -0.015824 NA -0.137006 0.980929 1.000000 -0.968654 ln n+g+δ 0.059746 NA 0.162784 -0.957902 -0.968654 1.000000 Yukarıdaki korelasyon matrisinde beşeri sermaye indeksi ve nüfus artış hızı, teknolojik gelişme hızı, amortisman oranı toplamının birbirleri arasındaki ve yine bu iki değişkenle, kişi başı sigorta prim üretimi arasındaki güçlü korelasyonu görüyoruz. Hipotez testlerinin geçerli ve güvenilir olması için yapılan dengeli bir varsayımda bunun normal dağılıma sahip olduğu varsayılır. Jarque-Bera testi hata terimlerinin normal dağılıp dağılmadığını araştırır. Ho: Veriler normal dağılımlıdır Ha: Veriler normal dağılımlı değildir Yapılan sınama sonucu aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır. Çarpıklık katsayısı: -0.660835 Basıklık Katsayısı: 2.284751 Jarque-Berra:2.258391 Olasılık: 0.323293 Eviews test istatistiğini hesaplamaktadır. Çalışmada önem seviyesi 0.05 olarak kullanılmıştır. α = 0.05 olduğundan, 1-α=0.95 olur. Olasılık değeri 0.95’den büyük ise Ho kabul edilir, aksi durumda reddedilir. Bu çalışmada olasılık değeri 0,95 ten küçük olduğundan, verilerin istatistik olarak normal dağılmadığı söylenebilir. Sola çarpık ve normale göre basık bir dağılım mevcuttur. Klasik doğrusal regresyon modelinin önemli varsayımlarından biri, açıklayıcı değişkenlerin koşullu sonucu olan her bir ui hata terimini varyansının s 2 ye eşit olmasıdır. Tüm seri boyunca varyansın aynı olmaması, değişken varyanslılığa yol açar. Değişken varyansın olup olmadığını anlamak için kesin kurallar yoktur. White’ın önerdiği genel değişken varyans sınaması, normallik sınamasına dayanmayan, uygulanması kolay bir yöntemdir. Birinci aşamada regresyon tahmin edilir. Ana denkleme ek olarak en az bir yardımcı denklem tahmini gerekmektedir. Bu yardımcı denklemde bağımlı değişken; ana denklemin hata tahmin karelerine, açıklayıcı değişkenler ise; ana denklemdeki açıklayıcı değişkenlere ek olarak, açıklayıcı 93 değişkenlerin kareleri ve birbirleri ile çarpımlarına eşittir.Denklemi bütün olarak test etmek üzere ki-kare testi yapılır. Test istatistiği, nR2 dir. Burada n gözlem sayısı, R2 belirleme katsayısıdır. Test istatistiği, denklemin en son halindeki (yani ana denklemdeki açıklayıcı değişkenlere ek olarak, açıklayıcı değişkenlerin kareleri ve birbirleri ile çarpımları da elendikten sonra) bağımsız değişken sayısı kadar serbestlik derecesine göre ki-kare tablo değeriyle karşılaştırılır. nR2 > ki-kare ise H0 reddedilir.Hipotezlerimiz: H 0 = su12 = su 22 = su 32 = K K K = su n2 H a = su12 ¹ su 22 ¹ su 32 ¹ K K K ¹ su n2 (Sabit varyans- Değişken varyans yok) (Değişken varyans) Tablo 5.2a. White Değişken Varyans Testi White Değişken Varyans Testi: F-istatistiği nR2 1.310150 13.09572 Olasılık F (11,12) Olasılık ki-kare (11) 0.323967 0.287115 Test Denklemi: Bağımlı Değişken : ARTIK^2 Metod: En Küçük Kareler Veri Aralığı:1981-2004 Değişkenler Katsayılar Std. Hata t-istatistiği C dlnsK dlnsK ^2 dlnsK * lnsS dlnsK * ln n+g+δ dlnsK * lnsH lnsS lnsS ^2 lnsS * ln n+g+δ lnsS * lnsH ln n+g+δ ln n+g+δ * lnsH 0.408127 -2.809597 0.114599 -0.068633 -0.195306 1.037132 -0.680251 -0.015853 0.067340 0.376368 0.889027 -0.336532 0.381378 1.987257 0.094312 0.040475 0.495231 1.086077 0.475979 0.010683 0.058599 0.242707 0.574196 0.213806 1.070136 -1.413807 1.215105 -1.695683 -0.394374 0.954934 -1.429160 -1.483965 1.149163 1.550707 1.548297 -1.574006 0.3056 0.1828 0.2477 0.1157 0.7002 0.3585 0.1785 0.1636 0.2729 0.1469 0.1475 0.1415 0.545655 0.129172 Ortalama bağımlı değişken Std sapma bağımlı değişken 0.001665 0.001927 0.001799 3.88E-05 125.9608 Akaike Kriteri Schwarz Kriteri F-istatistiği 2.429166 Olasılık(F-istatistiği) R2 Düzeltilmiş R2 Regresyondaki Standart hata RSS Log olasılık Durbin-Watson istatistiği Kaynak: Eviews ekonometri programı Olasılık -9.496735 -8.907709 1.310150 0.323967 94 Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, modelde değişken varyans problemi olduğu görülmektedir. Eğer modeldeki açıklayıcı değişken sayısı çoksa ve veri sayısı yetersizse, serbestlik derecesi çok düşeceğinden C i C J çapraz terimleri dışlanabilir. Aşağıda, çapraz terimlerin dışlandığı sınama yer almaktadır, ancak yine nR2 > ki-kare sonucu elde edilmektedir. Tablo 5.2b. White Değişken Varyans Testi White Değişken Varyans Testi: F-istatistiği nR2 1.112978 8.939650 Olasılık F(8,15) Olasılık. ki-kare (8) 0.407700 0.347413 Test Denklemi: Bağımlı Değişken: ARTIK^2 Metod: En küçük kareler Veri aralığı: 1981 2004 Değişkenler Katsayılar Std. Hata t-istatistiği C dlnsK dlnsK ^2 lnsS lnsS ^2 ln n+g+δ ln n+g+δ ^2 lnsH lnsH ^2 0.142637 -0.011370 0.008845 -0.007294 -0.001134 -0.953162 -0.186376 -1.362632 0.338554 8.557192 0.005306 0.083553 0.018998 0.004576 2.016389 0.400219 9.024948 2.170038 0.016669 -2.143025 0.105863 -0.383916 -0.247858 -0.472707 -0.465685 -0.150985 0.156013 0.9869 0.0489 0.9171 0.7064 0.8076 0.6432 0.6481 0.8820 0.8781 0.372485 0.037811 Ortalama bağımlı değişken Std sapma bağımlı değişken 0.001665 0.001927 0.001891 5.36E-05 122.0859 Akaike Kriteri Schwarz Kriteri F-istatistiği 2.643977 Olasılık(F-istatistiği) R2 Düzeltilmiş R2 Regresyondaki Std hata RSS Log olasılık Durbin-Watson istatistiği Olasılık -9.423825 -8.982055 1.112978 0.407700 Kaynak: Eviews ekonometri programı Ardışık bağımlılık (otokorelasyon) sorunu hata terimleri arasında bir ilişki yoktur veya hata terimleri arası covaryans sıfırdır varsayımı geçerli olmadığında ortaya çıkmaktadır. 95 Eğer otokorelasyon sorunu yoksa Durbin-Watson istatistiği iki civarında olur. Eğer pozitif otokorelasyon sorunu varsa Durbin-Watson istatistiği ikinin altına düşer ve en kötü ihtimalle sıfıra yaklaşır. Eğer negatif otokorelasyon söz konusuysa istatistik iki ve dört arasında yer alır. Breusch-Godfrey sınaması için u t hata teriminin p. dereceden ardışık bağlanımlı dizine göre türediğini düşünelim: u t = p1u t -1 + p 2 u t - 2 + p 3u t -3 + K K K + p p u t - p + e t e t ortalaması sıfır, varyansı sabit tam bir rassal hata terimidir. H 0 = p1 = p 2 = p3 = K K K = p p = 0 yani ardışık bağlanımlı bütün katsayılar aynı anda sıfıra eşittir.Yani derecesi ne olursa olsun ardışık bağımlılık yoktur şeklinde ifade edilir. Tablo 5.3. Breusch-Godfrey Ardışık Bağımlılık LM Testi Breusch-Godfrey Ardışık Bağımlılık LM Testi: F-istatistiği nR2 1.636077 3.873871 Olasılık F(2,17) Olasılık. K-kare (2) 0.223958 0.144145 Test Denklemi: Bağımlı Değişken: ARTIK Metod: En küçük kareler Veri Aralığı: 1981 2004 Değişkenler Katsayılar Std. Hata t-istatistiği C dlnsK lnsS ln n+g+δ lnsH ARTIK(-1) ARTIK(-2) 1.067947 0.050829 0.021289 -0.023956 -0.520620 -0.444071 -0.227716 3.436809 0.114771 0.071387 0.832752 1.849886 0.248515 0.249460 0.310738 0.442875 0.298227 -0.028767 -0.281434 -1.786897 -0.912837 0.7598 0.6634 0.7691 0.9774 0.7818 0.0918 0.3741 Ortalama bağımlı değişken Std sapma bağımlı değişken 3.89E-16 0.041678 R2 Düzeltilmiş R2 Regresyondaki Std. hata RSS Log olasılık Durbin-Watson stat 0.161411 -0.134561 0.044393 0.033503 44.83557 Akaike Kriteri Schwarz Kriteri F-istatistiği 1.779355 Olasılık(F-istatistiği) Kaynak: Eviews ekonometri programı Olasılık -3.152964 -2.809365 0.545359 0.766812 96 Sonuç olarak model için çözülen Breusch-Godfrey ardışık bağımlılık LM testi F ve n.R2 istatistik ve olasılıklarını verdi. nR2 < ki-kare ise H0 kabul edilir, nR2 > ki-kare ise H0 reddedilir, varsayımı doğrultusuda ardışık bağımlılık olduğu sonucuna ulaşıldı. Diğer bir taraftan, modelde ihmal edilen bir değişken varsa da Durbin-Watson istatistiği, otokorelasyon sorunu varmış gibi sonuç verir. Bunun nedeni ihmal edilen değişkenin, hata terimine dahil olması, hata teriminin modelde sanki açıklayıcı değişkenmiş gibi yer alması ve hata teriminin standart sapmasının çok yüksek olmasıdır. Ramsey, model kurma hataları için genel bir sınama önermiştir. Bu sınama sonucunda hesaplanan F değeri %5 düzeyinde anlamlıysa, modelin yanlış kurulduğunu öne süren hipotez kabul edilebilir. Tablo 5.4. Ramsey Reset Testi Ramsey Reset Testi: F-istatistiği Log olasılık oranı 2.004465 Olasılık F(1,18) 0.173908 2.534010 Olasılık ki-kare (1) 0.111417 Test Denklemi: Bağımlı Değişken: dlnY/L Metod: En küçük kareler Veri Aralığı: 1981 2004 Değişkenler Katsayılar Std. Hata t-istatistiği C dlnsK lnsS ln n+g+δ lnsH Yerleştirilmiş^2 -3.409441 0.516278 -0.064015 -0.087286 1.487120 -13.20103 3.451512 0.160639 0.072001 0.902390 1.812066 9.324134 -0.987811 3.213907 -0.889076 -0.096727 0.820677 -1.415791 0.3363 0.0048 0.3857 0.9240 0.4226 0.1739 0.421877 0.261287 Ortalama bağımlı değişken Std.sapma bağımlı değişken 0.021044 0.051996 0.044689 0.035948 43.99015 Akaike Kriteri Schwarz Kriteri F- istatistiği 2.624766 Olasılık(F- istatistiği) R2 Düzeltilmiş R2 Regresyondaki Std. hata RSS Log olasılık Durbin-Watson istatistiği Kaynak: Eviews ekonometri programı Olasılık -3.165846 -2.871333 2.627048 0.059379 97 Çoklu doğrusallık ekonometrik modelin açıklayıcı değişkenleri arasındaki ilişkinin derecesiyle ilgili bir sorundur. Açıklayıcı değişkenler arası ilişkinin derecesi yükseldikçe çoklu doğrusallık sorununun derecesi de büyümektedir. Ekonometrik denklemdeki açıklayıcı değişkenler arasında yüksek ilişkinin ötesinde tam bir ilişki varsa, çoklu doğrusallık için ayrı bir tanımlama yapılmaktadır ve buna tam çoklu doğrusallık denmektedir. Ekonometrik modeldeki değişkenlerin kendileri arasında veya bu verilerle sabit terim arasında tam bir doğrusal ilişki olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır. “Çoklu doğrusallık için sınama yapılamaz, istenirse belli bir örneklemdeki derecesi ölçülebilir”(Gujarati,1999,335). Çoklu doğrusallığı kesin olarak saptayan yöntemler olmasa da, çeşitli göstergeler vardır (Gujarati,1999,346). Sonuç olarak çoklu doğrusallığa bulaşmış, regresyon tahminlerinin geleceğin kestiriminde kullanmanın sakıncalı olacağını söylenebilir. Yukarıda, hatala karelerinin toplamını minimum yapma esasına dayanan en küçük kareler yöntemi kullanılarak, modelde en küçük kareler tahmin edicilerine ilişkin ideal varsayımların sağlanıp sağlanmadığı kontrol edildi ve problemler tespit edildi. Ancak Türkiye’deki sigorta sektörünün, yeterli ve düzenli bir bilgi arşivine sahip olmaması dolayısıyla çalışmaya konu olan veri aralığı ve verilerin tutarlılığıyla ilgili kısıtlı bilgi sahibi olunması nedeniyle düzeltme yöntemleriyle ilgili çalışmalara, bu aşamada başvurulmadı. Ekonometrik çalışmalarda, zaman serileri arasındaki nedensellik ilişkisi analizinde en sık kullanılan araç Granger Nedensellik Testidir. Aşağıda, modelde yer alan değişkenlerin Granger nedensellik sınama sonuçlarına yer verilmiştir. Sınamalar detaylı bir şekilde EK 6’da mevcuttur. Sınama 2-3 ve 4 gecikmeyle yapılmış, F Testi yardımıyla optimal gecikmeyi bulmak hedeflenmiştir. 2 gecikmeyle yapılan sınama sonucu, modelde yer alan değişkenler arasında Granger nedensellik ilişkisine rastlanmamış, sadece lnsS’den ln n+g+δ’ye doğru ve lnsH’dan ln n+g+δ’ye doğru %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. 3 gecikmeyle yapılan sınama sonucu, modelde yer alan değişkenler arasında Granger nedensellik ilişkisine rastlanmamış, sadece lnsS’den dlnY/L’ye doğru ve lnsH’dan ln n+g+δ’ye doğru %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. 4 gecikmeyle yapılan sınama sonucu, modelde yer alan değişkenler arasında Granger nedensellik ilişkisine rastlanmamış, sadece lnsS’den dlnY/L’ye doğru ve 98 lnsH’dan ln n+g+δ’ye doğru %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Her üç gecikmeyle yapılan sınamada lnsH ve ln n+g+δ arasında %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. 3 ve 4 gecikmeyle yapılan sınama sonucu lnsS ve dlnY/L arasında %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Yalnız 2 gecikmeyle yapılan sınama sonucu lnsS ve ln n+g+δ arasında %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu nedenle, kısıt altındaki veya kısıtsız modellerin katsayılarının eş anlı olarak sıfıra eşit olup olmadığının sınaması F testi kullanarak yapılmıştır. Tablo 5.5. Optimal Gecikme Sınaması 4 Bağımlı Değişken: lnsS Method: En Küçük Kareler Veri Aralığı:1984-2004 Değişkenler Katsayılar Std. Hata t-istatistiği C lnsS (-1) lnsS (-2) lnsS (-3) lnsS (-4) ln n+g+δ (-1) ln n+g+δ (-2) ln n+g+δ (-3) ln n+g+δ (-4) -35.49955 0.871555 -0.299991 -0.153343 -0.229963 -4.673149 -0.668229 0.263606 -8.284517 11.83806 0.213299 0.292179 0.301622 0.254384 2.241231 2.434549 2.430648 2.544108 -2.998764 4.086070 -1.026737 -0.508394 -0.904002 -2.085081 -0.274478 0.108451 -3.256354 0.0111 0.0015 0.3248 0.6204 0.3838 0.0591 0.7884 0.9154 0.0069 R2 Düzeltilmiş R2 Regresyondaki Std.hata RSS Log olasılık Durbin-Watson stat 0.986334 0.977223 Ortalama bağımlı değişken Std sapma bağımlı değişken -2.118889 0.605796 0.091427 0.100307 26.31470 Akaike Kriteri Schwarz Kriteri F- istatistiği -1.649019 -1.201367 108.2593 2.371289 Olasılık(F- istatistiği) Kaynak: Eviews ekonometri programı Olasılık 0.000000 99 Tablo 5.6. Optimal Gecikme Sınaması 3 Bağımlı Değişken: lnsS Method: En küçük Kareler Veri Aralığı:1983-2004 Değişkenler Katsayılar Std. Hata t-istatistiği Olasılık C lnsS (-1) lnsS (-2) lnsS (-3) ln n+g+δ (-1) ln n+g+δ (-2) ln n+g+δ (-3) -6.705441 0.855670 -0.227639 0.189791 -2.544448 1.261571 -1.250317 8.742446 0.257943 0.355955 0.290723 2.590716 2.948097 2.523857 -0.766998 3.317282 -0.639515 0.652823 -0.982141 0.427927 -0.495399 0.4550 0.0047 0.5321 0.5238 0.3416 0.6748 0.6275 R2 Düzeltilmiş R2 Regresyondaki Std. hata RSS Log olasılık Durbin-Watson stat 0.976960 0.967744 Ortalama bağımlı değişken Std sapma bağımlı değişken -2.169142 0.636454 0.114307 0.195990 20.71141 Akaike Kriteri Schwarz Kriteri F- istatistiği -1.246492 -0.899342 106.0071 2.115700 Olasılık(F- istatistiği) 0.000000 Kaynak: Eviews ekonometri programı Tablo 5.7. Optimal Gecikme Sınaması 2 Bağımlı Değişken: lnsS Method: En küçük Kareler Veri Aralığı:1982-2004 Değişkenler Katsayılar Std. Hata t-istatistiği C lnsS (-1) lnsS (-2) ln n+g+δ (-1) ln n+g+δ (-2) -6.840608 0.863814 -0.047182 -2.422838 -0.152630 5.926316 0.236805 0.262397 2.365135 2.206916 -1.154277 3.647789 -0.179810 -1.024397 -0.069160 0.2635 0.0018 0.8593 0.3192 0.9456 R2 Düzeltilmiş R2 Regresyondaki Std. hata RSS Log olasılık Durbin-Watson stat 0.978701 0.973968 Ortalama bağımlı değişken Std sapma bağımlı değişken -2.217499 0.663658 0.107078 0.206383 21.56983 Akaike Kriteri Schwarz Kriteri F- istatistiği -1.440855 -1.194009 206.7758 2.000813 Olasılık(F- istatistiği) Kaynak: Eviews ekonometri programı Olasılık 0.000000 100 Akaike ve Schwarz kriterlerinin her ikisi de, optimal gecikme olarak 4’ü işaret etmektedir. Yine de F testi uygulanarak sınama yapılacaktır. Test, kısıtsız regresyon denklemlerindeki bazı değişkenin modelde sabit tutulmak suretiyle aşağıdaki gibi hesaplanan F değeri ile, hariç tutulan değişkenlerin modele olan katkısının anlamlılık düzeyini ortaya koymaktadır H 0 = katsayılar sıfıra eşittir. H a = katsayıların en azından biri sıfırdan farklıdır. F= [(RSSkısıtlı –RSSkısıtsız)/J] / (RSSkısıtsız / n-k) [(0.206383-0.195990)/2] / (0.114307)2=0.3977 F(2,14)=3,74 (%5 anlamlılık düzeyinde) Fh<Ft [(0.195990-0.100307)/2] / (0.091427)2=5.7234 F(2,12)=3,89 (%5 anlamlılık düzeyinde) Fh>Ft Hesaplanan F değeri, seçilmiş bir anlamlılık düzeyinde (bu çalışmada %5 kabul edildi) eşik F değerini aşıyorsa boş hipotez reddedilir. Akaike ve Schwarz kriterleri gibi F testi de optimal gecikme olarak 4’ü işaret etmektedir. 101 SONUÇ Sigortacılık faaliyeti, herhangi bir mal üretimine dayanmayan, ekonomik faaliyet ve işlemleri kapsayan, insanların karşılaşabilecekleri tehlikeler karşısında birleşerek, ortaya çıkabilecek zararların bölüşülmesi esasına dayanan ekonomik bir hizmettir. Özellikle gelişmiş ekonomilerde sigorta sektörü, yarattığı fonlar ve yatırımları açısından ülke ekonomisinin itici gücü niteliğindedir. Bu ülkelerde sigorta şirketlerinde oluşan fonlar ülke ekonomisine yön verecek ölçüde büyük rakamlara ulaşmaktadır. Dolayısıyla sigorta şirketleri büyük yatırımları finanse edebilmekte ve hatta gelişmekte olan ülkelere uzun vadeli krediler verebilecek durumda bulunmaktadırlar. Mali piyasaların en önemli kurumsal yatırım organlarından olan sigorta sektörünün Türkiye’deki gelişimi incelendiğinde ise, özel sigorta sektörümüzün uzun yıllar durağan bir yapı içinde sıkışıp kaldığı ve mali piyasa içinde, özellikle sermaye piyasasında, önemli bir kaynak yaratamadığı görülmektedir. Başka bir ifadeyle, özel sigorta şirketlerinin yarattığı fonlar, dünya ölçeğinde çok küçük rakamlarda kalmaktadır. Türkiye’deki sigorta sektörünün son on yıl içerisinde reel prim üretimi açısından önemli bir gelişme gösterdiği yadsınamaz, ancak bu düzey ülkemizin potansiyeli ile karşılaştırıldığında yeterli değildir. Kişi başına prim üretimi diğer gelişmiş ülkelere göre çok az ve sigorta sektörünün GSMH içindeki payı oldukça düşüktür. Ülkemiz, sigorta üretiminde ekonomik gelişmişlik ve nüfus yapısı ile benzer olduğu ülkelerin oldukça gerisindedir. Bu konudaki en temel sorun toplumda yeterli düzeyde sigorta bilincinin ve kültürünün oluşmamış olmasıdır. Ayrıca ülkemizde uzun yıllar yüksek enflasyonla mücadele içinde olunmasının, yine uzun yıllar sektöre yeni şirket girişlerine izin verilmemesinin de etkisi büyüktür. Gelişmeyi engelleyen başka bir neden ise, bir çok alanda olduğu gibi, Dünyadaki gelişmelerin izlenmemesidir. Sigorta sektörü kapalı ve bu kapalılığı bir türlü aşamayan bir görüntü vermektedir. Optimal olmayan fiyatlandırma uygulamaları ise, sektörün içinde olduğu olumsuz görüntünün, en önemli nedenlerinden bir diğeridir. 1990 yılında serbest tarife sistemine geçilmesi ile aşırı fiyat rekabeti oluşmuştur. Her şirket, kendilerince, iyi bir biçimde risk analizi yaptığını iddia etmektedir. Ancak sektör içi yaşanan fiyat temelli rekabet savaşları, bu iddianın geçerlilik taşımadığının, en önemli kanıtıdır. Teknik 102 açıdan risk analizi yapılmadan, maliyetler göz ardı edilerek, yapılan fiyat indirimleri, genel olarak prim kayıplarına neden olmuş, teknik karlarda azalma ve sigorta şirketlerinin mali yapılarında olumsuz gelişmeler doğurmuştur. Bu olumsuz gelişmeler, mali zorluklar karşısında, sigorta şirketlerini hasar ödemelerinde zorluklarla karşı karşıya bırakmış, dolayısıyla hasar ödeme süreleri uzamış, bu durumsa yeni yeni oluşan, sigorta bilincine zarar vermiştir. Sigorta sektörünün önemli bir diğer problemi, tahsilat sürelerinin uzunluğudur. Tahsilat sürelerinin uzunluğu, primlerin mali açıdan değerlendirilmesi önündeki en önemli engeldir ve mali karlılığı olumsuz etkilemektedir. Gelişmiş ülkelerde, sigorta şirketleri hem bankalara, dolayısıyla hem de bankalardan daha güçlü bir sermaye yapısına sahiptir. Türkiye’de ise sigorta şirketleri, daha çok bankaların ve holdinglerin yan kuruluşları olarak faaliyet göstermektedir. Bankaların vermiş oldukları kredileri güvence altına almak için yapılan sigorta poliçeleri, sektör içinde özellikle acentelere karşı haksız rekabete neden olmaktadır. Sigorta sektörünün gelişmesi ve fon yaratma potansiyelini arttırabilmesi, daha dinamik yapıya kavuşabilmesi öncelikle ekonomik istikrara bağlıdır. Ekonomik istikrarın hakim olduğu bir ortamda, sigorta şirketleri kurumsal yatırımcı olarak ekonomiye daha yüksek miktarda fon sağlar. Yine halkın sigorta konusunda bilinçlenmesini sağlamak, sigorta hizmetini yaygınlaştırmak, çeşitlendirmek, yeni sigorta çeşitleri bulmak suretiyle sigortacılığı toplumun tüm kesimine yaymak, sektörel gelişim açısından çok önemlidir. Bunlarla birlikte, sektörde istihdam edilen personelin eğitim düzeyi yükseltilmeli, nitelik ve nicelik açısından takviyeler yapılmalıdır. Tahsilat problemlerini çözmek için, primlerin sigorta şirketlerine en kısa sürede dönmesini sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Bu sıkıntı aşıldığı takdirde sektörün kaynak oluşturmadaki rolü, dolayısıyla mali gelirlerin şirketlerin bünyesine katkısı süratle artacaktır. Fiyatların düşürülmesi suretiyle oluşan aşırı fiyat rekabeti önlenmeli, yeterli risk analizlerinin yapılması sonucu optimal fiyatlandırma politikası uygulanmalıdır. Fiyatın yanı sıra kaliteli ürün ve hizmet rekabetine öncelik verilmelidir. Sigorta şirketleri arasındaki rekabetin reklam, tanıtım ve hizmet kalitesi yönünde de gelişme gösterdiği izlenmektedir. Bu yönde yapılan çalışmalar kamuoyunun ilgisini çekmekte ve sigorta bilincinin yaygınlaştırılmasına katkı sağlamaktadır. Bu aşamada yaratılan olumlu etkinin devamlılığı açısından oluşan hasarlarda ödeme süreçleri iyileştirilmeli, sigortalı mağdur edilmemelidir. 103 Bu çalışmada Türkiye’deki sigorta sektörünün yukarıda ifade ettiğimiz durumu hakkında daha sağlıklı bilgi sahibi olabilmek amacıyla, Türkiye’deki kişi başına sigorta prim üretimi ile, kişi başı GSYİH büyüme oranı arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik analizler yapılmıştır. Ancak Türkiye’deki sigorta sektörü, veri toplama ve istatistik derleme çalışmalarına gereken önemin gösterilmesi konusunda çok yetersizdir. Yeterli ve düzenli bir bilgi arşivine sahip olunmaması büyük bir eksikliktir. 1980 öncesi verilere, resmi kurumlar aracılığıyla ulaşmanın mümkün olmaması ve eski tarihli çalışmalar aracılığıyla ulaşılan 1980 öncesi sektör rakamlarının tutarsızlığı nedeniyle, ekonometrik tahminlerin sonuçları üzerinde biraz daha dikkatli yorum yapmak gerekmektedir. Söz konusu sıkıntılara rağmen, elde edilen sonuçlardan Türkiye’deki sigorta sektörünün ekonomik gelişme sürecine etkilerinin eğilimlerini görebilmek olanaklıdır. Çalışma, Solow (1956) büyüme modeline dayanan, Mankiw, Romer ve Weil’ın (MRW) (1992) çalışmasından faydalanılarak modellendirilmiştir. MRW’nin çalışmasının Solow büyüme modeline yaptığı en önemli katkı, sermayenin fiziki ve beşeri sermaye olarak ikiye ayrıştırılarak modellenmesidir. Bu bağlamda bu çalışma modele beşeri ve fiziki sermaye yanında sigorta primlerini de katmaktadır. Yani, bu çalışmada sigorta primi tasarrufun (yatırımın) bir alt öğesi olarak, toplam fiziksel sermaye içinden ayrıştırılarak modele katılmıştır. Modelde kişi başı GSYİH büyüme oranı bağımlı, Türkiye’deki kişi başına sigorta prim üretimi ile toplam yatırımların GSYİH’daki payı, beşeri sermaye indeksi ve nüfus artış hızı, teknolojik gelişme hızı, amortisman oranı toplamı açıklayıcı değişken olarak yer almaktadır (12 numaralı eşitlik). Çalışma yapılırken, konuyla ilgili literatürde yer almış kaynaklardan yararlanılmış, özellikle Ward, ve Zurbruegg (2000) ve Kugler ve Ofoghi (2005) çalışmaları yol gösterici olmuştur. İlk adımda Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) birim kök sınaması yapılarak, değişkenler durağan hale getirilip, modelde düzenleme yapılmıştır. İkinci adımda, model, sıradan en küçük kareler yöntemiyle tahmin edilmiş, modelin tahmin edicilerinin sağlaması gereken koşulların yerine gelip gelmediği incelenmiştir. Üçüncü adımda ise Granger nedensellik testi ile analiz sonuçlandırılmıştır. Bu analizle, teorik beklentilerin ve bir çok gelişmiş ülke sigorta sektörünün performansının aksine Türkiye’deki sigorta sektörünün, ekonomik büyüme üzerinde etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada değişkenlerden sadece yatırımların 104 GSYİH içindeki payı istatistik olarak anlamlı sonuç vermiş, diğer değişkenlerin büyümeyi açıklama üzerinde katkılarının olmadığı sonucu elde edilmiştir. Bu durum sermaye birikiminin temelini oluşturan tasarrufların gerçekleştirilmesinde ve bu tasarrufların yatırımlara dönüştürülmesinde bir aracı kurum niteliğinde olan sigorta şirketlerinin Türkiye’de bu fonksiyonunu etkin bir şekilde gerçekleştiremediğini göstermektedir. Söz konusu şartlarda, kişi başına sigorta prim üretiminin büyüme üzerindeki etkisinin istatistik olarak anlamsız olmasının altında yatan nedenler arasında, kısıtlı olan fonların sadece portföy yatırımlarına aktarılması yer almaktadır. Ancak yatırımların iktisadi olarak anlamlı olması için fonların, fiziksel sermaye yatırımlarına yönlendirilmesi gerekmektedir. Oysa çalışmaya konu olan veri aralığı, yani 1980 sonrası dönem, Türkiye’de sanayicilerin dahi kaynaklarını portföy yatırımlarına yönlendirdiği, dolayısıyla büyüme üzerindeki zayıflatıcı etkinin arttığı bir dönemdir. Kaynakların doğrudan yatırıma gitmemesi, işlem maliyetlerini arttırmak yoluyla yatırımın kısılmasına neden olmakta, her seferinde daha düşük yeniden fonlama ve bu fonların aktarıldığı yatırımlar arasındaki kısır döndü devam etmektedir. Çalışmada yer alan 4.2.11 ve 4.2.12 numaralı sigorta şirketlerinin finansal varlıkları isimli tablolar, Türkiye’deki sigorta şirketlerinin de fonlarını portföy yatırımlarına yönlendirdiğinin, dolayısıyla söz konusu kısır döngünün içinde kaldığının göstergesidir. Kişi başına sigorta prim üretiminin büyüme üzerinde istatistik olarak anlamsız olmasının altında yatan muhtemel nedenlerden bir diğeri, Türkiye’de girişimciler arasında Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinin(KOBİ) çok önemli bir yer tutmasıdır. KOBİ’ler imalat sanayinde faaliyet gösteren işletmelerin % 99.5’ini oluşturmaktadır. İmalat sanayindeki istihdamın da % 61.1’i KOBİ’lerde yer almaktadır. KOBİ’ler kendi içlerinde bir çok avantaj ve dezavantaj taşımaktadırlar. Burada özellikle değinilmek istenen, taşıdıkları dezavantajlardan yönetim ve organizasyon zafiyetleri ve yeterince kurumsallaşmamış olmalarıdır (Yılmaz,2003,4). Bu dezavantajlar KOBİ’lerin taşıdıkları riski devretme konusunda kayıtsız kalmalarına, sigorta taleplerinin düşük olmasına neden olmaktadır. Daha öncede belirtildiği gibi sektörel gerekli ve yeterli veri setine sahip olunmaması nedeniyle, çok kesin ifade edilememekle birlikte, Türkiye’de sigorta güvencesiyle çalışanların daha çok büyük girişimciler olduğu söylenebilir. KOBİ’lerin ise yukarıda da belirtildiği gibi risk yönetiminin zayıf olması, sigortasız yatırıma yönelmelerini beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu kadar büyük bir grubun, 105 tedbirli olmak adına, gerçekleşebilecek hasarlar için ayırdıkları sermaye, yatırımın kısılmasına, sermayenin atıl kalmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye’deki sigorta sektörünün gelişmiş ülkelerdeki seviyeye ulaşması her şeyden önce, fon kaynağının temelini oluşturan direkt prim üretiminin artırılmasıyla mümkün olabilecektir. Bu amaçla, etkin bir sigorta sektörünün oluşumuna yönelik gerekli önlem ve teşviklerin alınarak, Türkiye’deki sigorta sektörünün; ekonomide fon yaratıcı, döviz kazandırıcı, teşvik edici ve emniyet ve istikrar sağlayıcı bir yapıya kavuşturulması ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Sigortacılık Türkiye’de gelecek vaat eden bir sektördür. Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı göz önünde bulundurularak, mevcut sigorta potansiyelinin çok azının kullanıldığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu potansiyeli iyi kullanabilmek amacıyla gerekli teşvik ve tedbirler alındığı takdirde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de sigorta sektörü ekonomideki etkin yerini alacaktır. Mutlaka belirtilmelidir ki; özellikle günümüz sigorta sektörünün sayısal göstergeleri ele alındığında, hizmet sektörü üzerine yapılacak analizlerin ve sonucunda alınacak önlemlerin, imalat sanayinde yapılan analizler kadar yoğun olması önemli bir gerekliliktir. Aksi durumda sadece bugünün ekonomisinin değil, geleceğin ekonomisinin çok daha büyük bir kısmının ihmal edilmesi söz konusu olacaktır. 106 KAYNAKÇA AkSigorta A.Ş. (2005), “2004 Faaliyet Raporu” Alkan, S. (2000), “Sigorta sektörü”, Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. Planlama ve İktisadi Araştırmalar Grup Yönetmeliği Sektör Araştırmaları Serisi, no.22. ss.1-32 Arslan, Ö. (2003), “Avrupa Birliği ve Türkiye’de sigorta şirketlerinde yükümlülük karşılama yeterliliği”, Hazine Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr/arastirma_inceleme/ar_inc_37.pdf Asunakutlu, T. (1993), “Sigorta işletmelerinde acentelerin finansal performans ölçümlemesi ve bir uygulama”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, c:8. s.1. ss.278-298 Asunakutlu, T. (1998), “Türkiye’de sigorta işletmelerinin yatırımları”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, c:13. s.2. ss.113-126 Ataman, A. (2003), “Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türk Sigorta Sektörü” Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas Ateş, S. (1998), “ Yeni İçsel Büyüme Teorileri ve Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamiklerinin Analizi” Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana Avrupa Komisyonu Çalışma Belgesi (2006), “2006 Yılı finansal entegrasyon raporu”, http:/ec.europa.eu/internalmarket/finances/docs/cross-sector/finintegration/ 060728fimen.pdf Aybay, S. (2002), “Türk sigorta sektörünün gelişimi sorunları ve çözüm önerileri: Güncelleştirilmiş pazarlama karması 7 P’s yaklaşımıyla uygulamalı bir araştırma”, Reasürör, s.44. ss.21-40 Balta, S. G. İ. (1997), “Türkiye’de Sigorta Sektörünün Gelişimi, Ekonomideki Yeri ve Önemi”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 107 Buğra,A. (1995), İktisatçılar ve İnsanlar(2. Basım), İstanbul: İletişim Yayınları Çiftçi, H. (2004), “Türk sigorta sektörünün sorunları:DEA analizi ile Türk sigorta şirketlerinin etkinlik düzeylerinin belirlenmesi”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c.13. s.1. ss.121-149 Çipil, M. (2003), “Türk sigortacılık sektörünün pazarlama karması”, Hazine Dergisi,s.16. ss.1-28 Doğanlar, M., Bal, H. ve Özmen, M. (2003), “Uluslararası ticaret ve Türkiye’nin ihracat fonksiyonu”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, s.7, ss.99. Dornbusch, R. ve Fischer, S.(1998), Makroekonomi(1.Basım)(Çev:S.Ak, M.Fisunoğlu, E. Yıldırım, R. Yıldırım), İstanbul:Akademi Yayın Hizmetleri San ve Tic. Ltd. Şti. Ecer, H., Zaim, T. (1997), “Sigortacılık sektörümüzün sorunları ve çözüm önerileri”, Reasürör, s.26. ss.16-28 Enders, W.(2004), Applied Econometic Time Series, ABD Ererdi, H. C. (Derl.)(2006), Warren Buffett’in Sigortacılıkla İlgili Görüşleri, İstanbul: Sigortacı Gazetesi armağanı Genç, Ö (2002), “Sigortacılık sektörü ve Türkiye’de sigorta sektörünün fon yaratma kapasitesi”, Türkiye Kalkınma Bankası Yayını, SA-02-5-17. ss.1-87 Glenn, B.J. (2003), “Postmodernism: The basis of insurance” Risk Management and Insurance Review, vol.6. no.2. p.131-143 Global Reinsurance (1995), “Sigorta şirketlerinin karlılığı ekonomik faktörlerden ne ölçüde etkilenmektedir?”, Reasürör, s.21. ss.24-28 Gujarati, D. N. (1995), Temel Ekonometri(2. Basım)(Çev:Ü. Şenesen ve G. G.Şenesen), İstanbul: Literatür Yayıncılık 108 Gümüş, F. (2006), “Türk sigortacılık sektörünün sorunlarının tespiti ve çözüm önerileri”, Sigorta Araştırmaları Dergisi, s.2, http://www.tsrsb.org.tr /NR/rdonlyres/03EE6DB6-4920-461A-88EC-94F5A9BAD73C/2139/071_082.pdf Günçavdı, Ö., Küçükçiftçi, S. (2002), “Türkiye’de finansal liberalleşme sürecinin başarımı ve mali kesim üzerine bir değerlendirme”, ODTÜ Gelişme Dergisi, c.29. s.1-2. ss.87-107 Günçavdı, Ö., Küçükçiftçi, S. (2002), “Bankacılık ve sigortacılık kesiminin üretim hacmindeki değişmelerin kaynakları: 1973/1990”, Bankacılar Dergisi, s.40 Güneş, S. (1997), “Sigorta Sektörü ve Türkiye Ekonomisindeki Yeri”, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir Gürsoy, H. (2005), “Sigorta sektörünün ekonomiye katkısı Türkiye incelemesi”, Son baskı Sanal Dergi, http://www.sonbaski.com/haziran2005hakan.htm , s.6, Güvel, A. E. ve Güvel, Ö.A (2004), Sigortacılık(2.Basım), Ankara: Seçkin Yayıncılık San. ve Tic.A.Ş. Hussels, S., Ward, D., Zurbruegg, R. (2005), “Stimulating the demand for insurance”, Risk Management and Insurance Review, vol.8. no.2. p.257-278 Kahya, M. (1999), “Sigorta sektörünün ekonomik kalkınmadaki yeri ve önemi ile fon yaratma işlevi ve sermaye piyasasındaki etkinliği”, Reasürör, s.37.ss.22-35 Kara, A. (2000), “Türkiye’de Sigorta Sektörünün Gelişimi, Fon Yaratma Kapasitesi, Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Üzerinde Etkisi”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon Kazgan, H., “Osmanlıdan günümüze finans tarihi” http://www.tsrsb.org.tr/tsrsb/Sigorta/Türkiye+de+sigortacılık/ Kerr, D.A. (2006), “Understanding basis risk in insurance contracts”, Risk Management and Insurance Review, vol.9. no.1. p.37-51 109 Koç, M. (2004), “Sosyal güvenliğin kökeni”, İş Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, c.6. s.2., http://www.isgucdergi.org/index.php?arc =arc_view.php&ex=217&inc=arc&cilt=6&sayi=2&year=2004 Köse, A., Şimşek, N. (1998), “Türk sigorta sektörünün mali performansı: 19901996 dönemine ilişkin bir değerlendirme”, Reasürör, s.31 ss.6-33. Köse A., Tunay, B. (1998), “Türk sigorta sektörünün ekonomik performansı: 1990’lara ilişkin bir değerlendirme”, Sigorta Dergisi, ss.39-46, http://www.makalem.com/Search/ArticleDetails.asp?bWhere=true&nARTICLE_id=196 0 Kugler, M., Ofoghi, R. (2005), “Does insurance promote economic growth? Evidence from the UK”, economics.soton.ac.uk, p.1-27. Mali Piyasalar Çalışma Grubu (2004), “Türk mali sektörü raporu”, İzmir İktisat Kongresi, s.13 Mankiw, G.N., Romer, D., Weil, D.N. (1992), “A contribution to the emprics of economic growth”, The Quarterly Journal of Economics, vol.107.no.2. p.407-437 Oksay, S. (2006), “Küreselleşmenin mali hizmet sektörleri üzerindeki etkileri”, Sigorta Araştırmaları Dergisi, s.2., http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/03EE6DB64920-461A-88EC-94F5A9BAD73C/2130/049_056.pdf Önder, İ., Türel, O., Ekinci, N. Ve Somel, C. (1993), Türkiye’de Kamu Maliyesi, Finansal Yapı ve Politikalar, İstanbul: Gökhan Matbaacılık Özbolat, M. (2004), Türkiye’de Hayat Sigortaları ve Bireysel Emeklilik Sistemi, Ankara:Detay Yayıncılık Sayan, D.(2005), “Sigorta sektörünün eşkenarında denge, istikrar, güven ve gelişme”, Sigorta Araştırmaları Dergisi, s.1., http://www.tsrsb.org.tr /tsrsb/Yayınlar/Dergiler/SigortaAraştirmalariDergisiSayi-1-Detay.htm 110 Saygılı, Ş., Cihan, C., Yurtoğlu, H. (2005), Türkiye ekonomisinde sermaye birikimi, verimlilik ve büyüme:1972-2003, Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Genel Müdürlüğü, yayın no:2686 Sigorta Denetleme Kurulu (1997), Mali Sistem, http://www.hazine.gov.tr/arastirma/mali_sistem.pdf Sigorta Denetleme Kurulu (2006), “2005 Yılı Türkiye’de bireysel emeklilik ve sigorta faaliyetleri hakkında rapor”, http://www.hazine.gov.tr/ SDK2005/doc/Rapor2005.pdf Sigortacılık Genel Müdürlüğü (2005), “Türk sigortacılık sektörünün temel göstergeleri”, Araştırma Raporu, http://www.hazine.gov.tr/Sigortacilik_Sektor.pdf Solow, R.M. (1956), “A Contribution to the Theory of Economic Growth” Quarterly Journal of Economics, vol.70.p.65-94. Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu (2001), “Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı” Şener, H. Y. (2002), “Sigorta Sektörünün Avrupa Birliği İle Türkiye Arasında Karşılaştırılması ve Türk Sigorta Sektörünün İstatistiksel Analizi”, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya Taylan, B. (1993), “Sigortacılıkta temel kavramlar ve kuramsal çerçeve”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, c.8. s.1. ss.67-82 Tuncer, B., (2004), Özel İmalat Sanayinde Toplam Faktör Verimliliği, İstanbul Sanayi Odası , yayın no:2004/19 Türk Sigorta Sektörü Ek5, http://www.tbb.org.tr/turkce/duyurular /iktisat_kongresi/Ek%205%20Sigorta.pdf Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği (2006), “2005 yılı faaliyet raporu”, http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/DAC83FF8-C7F6-4B47-82E8- 4288579B8CDA/2089/FaaliyetRaporu.pdf 111 Uralcan, G. Ş. (2004), Temel Sigorta Bilgileri ve Sigorta Sektörünün Yapısal Analizi, İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. Uyanık, A. (2005), “Sigorta sektörünün vergilendirme etkilerinin ölçeğe göre değerlendirilmesi”, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü ve Bankacılık ve Sigortacılık Yüksek Okulu Uluslar arası Finans Sempozyumu, ss.2-16 Ünal, T. (1994), Sigorta Sektörünün Ekonomik İşlevi ve Fon Yaratma Kapasitesi, İstanbul:İstanbul Ticaret Odası Yayınları Yalçınkaya, T., Özsoy, E. (2004), “Risk toplumu:bilgi toplumu evriminde yeni boyut”, http://bilgitoplumu.blogspot.com/2004/12/risk-toplumu-bilgi-toplumunun.html Yaman, Y. S. (2001), “Türk Sigorta Sektörünün Sorunları ve Eğitimin Önemi”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, İstanbul Yılmaz, F. (2003), “Türkiye’de küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ’ler)” İktisadi Araştırma ve Planlama Müdürlüğü, http://www.isbank.com.tr/dosya/ekontr_kobiler2004.pdf Ward, D., Zurbruegg, R. (2000), “Does insurance promote economicgrowth? Evidence from OECD countries”, Journal of Risk and Insurance, vol.67. no.4. p.489506 http://agr.ege.edu.tr/depts/ekonomi/Ekoridersnot_FV_Otok_Dag_gec.doc http://bilgiteknoloji.net/ekonometri http://tr.wikipedia.org/wiki/Reas%C3%BCrans http://www.hazine.gov.tr. http://www.kobinet.org.tr http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi08/4.%20B%C3%B6l%C3%BC m%20(102-137).pdf http://www.sigortacilik.gov.tr 112 http://www.sigortacilik.gov.tr/06SSKI/6.02-Sigorta_Sirketleri/sigorta_sirketleri. htm, “Sigorta Şirketlerinin Değerlendirilmesi” http://www.tsrsb.org.tr http://www.tramer.org.tr http://www.tuik.gov.tr http://www.2k.com.tr/sozlük.tr , “A’dan Z’ye sigortacılık sözlüğü” 113 EK 1. Sigortacılığın Tarihsel Gelişimi İnsanın toplumsal bir varlık olması, sürekli bir arada yaşamayı beraberinde getirmiştir. İnsan ilişkilerinin devamı için sürdürülen ulaşım, sanayi, ticaret gibi alanlarda bir takım riskler ortaya çıkmış, bu riskler zamanla bireylerin tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri boyutlara ulaşmıştır İnsanoğlu yaşamının her safhasında yeni bir gelişme yaşamış ve bu gelişmelerden toplumun istifade edebilmesi için kurumlar oluşturmuştur. Bu kurumlar evrim geçirmiş, her dönemde özeliğini kaybeden fonksiyonların yerine yeni fonksiyonlar üstlenmiştir. Sigortacılık kurumu da bireylerin tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri risklerin satın alınması ve dağıtılması amacıyla kurulmuş, tarih sahnesi içinde gelişme göstermiştir. Sigortacılığın ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle beraber, araştırmalar sonucu, sigortanın bilinmediği tarihlerde sigortaya benzer uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Sigortaya benzeyen ilk uygulamalar M.Ö. 4500 yıllarında görülmektedir. Aşağı Mısır’da yaşayan bazı taş yontucularının aralarında para toplayarak bir sandık kurdukları ve birinin ölümü halinde bu sandıktan yakınlarına yardım yapıldığı ele geçirilmiş papirüsten anlaşılmaktadır (Ataman,2003,13). Talmud’un Babil’de bulunan yazılarında M.Ö. 2500 yıllarında, kervancıların aralarında para toplayarak sandık kurdukları, oluşan zararların bu sandıktan karşılandığı anlaşılmaktadır (Kara,2000,18). Yine M.Ö.2250 yıllarında Babil Kralı Hamurabi’nin Kanunlarında, Darmatha ismi verilen bir sözleşmenin yer aldığı, bunun nakliyeciler arasında yapıldığı ve bütün zararların, bu sözleşmeye dayanılarak karşılandığı görülmektedir (Balta,1997,4). Zamanın ticaret merkezi durumundaki Babil’ de, kervan tüccarlarına borç veren sermayedarlar, kervanların soyulması veya fidye ödeme durumuyla karşılaşmaları halinde tüccarların borçlarını silmekte, buna karşılık borcu tüccarlardan geri aldıkları zaman, taşıdıkları riskin karşılığı olarak ana borç miktarı üzerinden bir miktar para almaktaydılar. Bu olay daha sonra Kral Hammurabi tarafından yasallaştırıldı. Hammurabi Kanunlarının en büyük özelliği haydutların saldırısına uğrayan kervanların zararlarının bütün diğer kervanlar arasında paylaşılmasını öngörmeseydi. Bu, tehlike paylaşmasının kara taşımacılığındaki ilk örneğidir ( www.tsrsb.org.tr). M.Ö.640-658 yıllarında Atina’da aynı politik ve dini eğilime sahip, meslek ve sanat sahipleri arasında kurulan birlikler, üyelerin ödedikleri belirli tutardaki aidata 114 karşılık, üyelerin mesleki alet ve teçhizatlarında oluşan maddi zararlarını ve ölüm halinde manevi zararları üstlenmişlerdir (Kara,2000,18). Yine M.Ö. 600 yıllarında Hindu’lar sigorta özelliği taşıyan kredi anlaşmaları yapmaya başladılar. Basit içerikli bu anlaşmalar, toplumlardaki sigorta düşüncesini geliştirerek sigortacılıkla ilgili ilk adımları ortaya koyar. Bu tür kredi anlaşmaları ortaçağda da gelişerek deniz ödüncü ve nakliyat sigortalarının temelini oluşturmuşlardır (Yaman,200,6). M.S. 200 yıllarında ise Roma’da dini, mesleki ve askeri Kuruluşların, yine belli aidatlar karşılığında üyelerinin ölmeleri halinde en yakınlarına veya zorunlu yer değiştirme ya da zaruri diğer ihtiyaç hallerinde belli miktarlarda yardımda bulunduğu görülmüştür (Balta,1997,5). Sigortacılık kurumunun gelişmesi dünyadaki endüstriyel ve ticari gelişmeler ile çok yakından ilişkilidir. Dünya ticaretinin deniz yolu ile gelişmesi, özellikle deniz rizikolarının teminat altına alınması konusunda gelişmeler kaydedilmesine yol açmıştır. Bu nedenle en eski sigortacılık branşı deniz sigortacılığıdır (Balta,1997,5). Prim esaslı sigorta yaklaşık M.S. 1250 yıllarında Venedik, Floransa ve Cenova şehirlerinde görüldü. Yine de bugünkü anlamda sigortadan söz edilebilmesi için 14. yy’ı beklemek gerekti. Ekonomik koşulların değişmesi ile ticaret, 14. yy’dan başlayarak çok önemli gelişmeler gösterdi. O devirde deniz ticaretinde en ileride bulunan İtalya’da sigortaya gereksinim duyuldu ve deniz sigortası kavramı da ilk defa burada ortaya çıktı. İlk sigorta poliçesi olarak kabul edilen mukavele 23 Ekim 1347 tarihini taşımaktaydı ve İtalya’ ın Cenova Limanı’ndan Mayorka’ya “Santa Clara“ adlı geminin yükünü temin etmek amacıyla düzenlendi. İlk sigorta şirketi de 1424 yılında, yine Cenova şehrinde kuruldu. Sigorta konusunda ilk kanuni mevzuat ise 1435 yılında yayınlanan Barselona Fermanı’ydı. İtalya’daki başlangıçtan sonra, deniz sigortalarının özellikle 18.yy’da İngiltere’ de geliştiği görülmektedir ( www.tsrsb.org.tr). Kara sigortacılığının çıkış noktası ise Londra’da 1666 yılında meydana gelen ve dört gün sürerek on üç bin evle yaklaşık yüz kilisenin yanmasına yol açan büyük yangınla(Ataman,2003,13), yangına karşı sigorta yapılması zorunluluğun gözler önüne serilmesidir. Yangın sigortalarının önemli bir hal almasıyla, müşterek yangın sigortası kuruluşları teşkilatlanmaya başlamıştır. İlk önemli yangın sigortası şirketi olan “The Sun Fire Office” yirmi dört ortağı ile birlikte Londra’da kurulmuştur. Daha sonra ABD, Fransa ve Almanya’da da yangın sigorta şirketleri kurulmaya başlanmıştır. Bunlardan birisi de “Philadelphia Contributionship for Insuring Houses from Loss by Fire” adlı sigorta şirketidir (Balta,1997,6). 115 1687-1688 yıllarında İngiltere’de Lloyd’s’ un temellerinin atılmasıyla sigortacılıkta yeni bir dönem başladı. Londra’da bulunan ve Edward Lloyd adında bir kişinin işlettiği kahvehane, gemi sahipleri, iş adamları, ve tüccarların deniz ticaretine ilişkin bilgi alışverişinde bulundukları bir mekan olmuştur. Burada sefere çıkan bir gemi veya geminin yükü üzerine teminat veren kişiler, “Underwriter”5 sıfatıyla belgeler düzenleyerek faaliyette bulunmaya başlamışlar ve yine bu kişiler Edward Lloyd’un ölümünden sonra, kendi aralarında Lloyd’s adında bir topluluk kurmuşlardır. Lloyd’s 1871 yılında İngiltere Parlamentosunun çıkardığı bir kanunla Birlik haline getirilmiştir (www.tsrsb.org.tr). Nakliyat branşında faaliyet gösteren ilk sigorta teşebbüsü olan Lloyd,önceleri sadece bu branşta faaliyet gösterirken 18. yüzyılın sonlarına doğru yangın branşında da faaliyete geçmiştir. Lloyd bu dönemde pek çok küçük sigorta teşebbüslerini bir araya getirmiş, büyük bir sigorta teşebbüsü kurarak bilimsel anlamda sigortacılık yapmıştır (Kara,2000,19). Lloyd’s, dünyada başka benzeri olmayan, tamamen kendine mahsus bir sigorta kuruluşudur. Lloyd’s bir sigorta şirketi olmayıp, sigorta teminatı veren şahısların oluşturduğu bir topluluk, bir birlik ve aynı zamanda dünya gemicilik istihbaratı konusunda bir merkezdir. Lloyd’s’ un en belirgin özelliği Lloyd’s üyelerinin bütün varlıklarıyla sorumluluk taşımaları ve hiç bir zaman sigortalı ile doğrudan temas etmemeleri, ilişkinin “Broker” denilen aracı kişi veya firmalarla temin edilmesidir. Broker’lar Lloyd’s ile çalışabilmek için buraya kaydolmakta ve müşterinin gerek sigorta gerekse tazminat alma işlerini takip etmektedirler (www.tsrsb.org.tr). Denizde başlayıp gelişen sigortacılık, daha sonraları hayat sigortası fikrinin doğmasına neden oldu. Gemi ve yükünün sigorta edilebilmesi, kaptan, yolcular ve tayfaların da sigorta edilebilmesi fikrini getirdi. 17.yy.’da bir İtalyan bankeri olan Tonti’nin getirdiği “Tontines” denilen sistemde, belirli kişiler bir araya gelerek, belirlenen bir süre için ortaya belirli bir para koymakta, süre sonunda hayatta kalanlar parayı aralarında paylaşmaktaydı. İnsanların çoğu, kendilerinin başkalarından daha çok yaşayacaklarına inandıklarından epey rağbet gören bu sistemde ölenlerin maddi kayba uğradıkları düşünülerek, öngörülen süreden önce ölenler için de, ölüm rizikosu karşılığı prim ödenmesi öngörüldü ve hayat sigortalarına bir geçiş de bu şekilde başladı (www.tsrsb.org.tr). 17. ve 18. yüzyıllarda itibar gören Tontines, sonraları yasaklandı. 5 Underwriter: Sigortacı veya bir sigortanın kabul edilebilirliğini saptayan ve bunun koşullarını belirleyen kişi, satış elemanı 116 Özellikle bazı önemli şahısların hayatları, evlenmeleri üzerine yapılan bahisler, hayat sigortasının doğmasını ve gelişimini ciddi şekilde engelledi. Bununla beraber Fransız İhtilalinden sonra 19. yüzyılda hayat sigortasının da İngiltere’de doğup gelişmeye başladığı görülmektedir (Kara,2000,19). 19. yüzyıl sigortacılığın geliştiği ve karlı işler yapıldığı bir devirdir. Bu nedenle 19. yüzyılda sigorta şirketlerinin sayısı birden bire fazlalaşmış, bu irili ufaklı pek çok sigorta şirketi arasında aşırı derecede rekabet yaşanmış, bunun sonucunda da bir çokları tasfiyeye uğramıştır. 20. yüzyıl sigortacılığın daha da geliştiği bir dönemdir (Kara,2000,19). Sonuç olarak yukarıda belirtilen tarihi gelişimden anlaşıldığı üzere ilk olarak deniz daha sonra yangın, bundan sonra hayat ve zamanla diğer sigorta türleri gelişim göstermiştir. Sanayileşme, hızlı kentleşme ve ticari nüfusun gelişmesi sigorta sektörünün de gelişmesine neden olmuştur. Günümüzün modern dünyasında bireyler için güvenlik ön plandadır, dolayısıyla çağdaş hayat sınırları içinde bireylerin kendilerini, ailelerini, işletmelerini, sorumluluklarındakileri güvende hissetmek için teminat altına almaları çok olağan ve anlamlı bir sonuçtur. 117 EK 2. Sigortayla İlgili Bazı Kavramlar 2.1. Poliçe Poliçe sigorta akdinin düzenlenmesinden sonra, sigortacının sigorta ettirene vermek zorunda olduğu, üzerinde sigortalının ismi, adresi, sigortanın konusu, verilen teminatlar, teminatın başlangıç ve bitiş tarihi, sigorta bedeli, prim tutarı, ödeme şartları ve tanzim tarihinin bulunduğu belgedir. 2.2. Kuvertür Sigortalının, poliçeyi teslim alana kadar teminat altına alınmasının sağlanması için gerçekleştirilen işlemdir. 2.3. Sigorta Değeri Sigorta bedeli yukarıda da belirttiğimiz gibi sigortalının beyanı doğrultusunda, poliçede yazılı olan meblağdır. Sigorta değeri ise teminat altına alınan nesnenin piyasa rayiç değeridir. Sigorta değeri ile sigorta bedelinin eşit olması gerekmektedir. Aksi durumda aşkın veya eksik sigorta söz konusu olacaktır. 2.3.1. Aşkın Sigorta Poliçede yazılı bedelin, sigortalanan malın değerinden daha yüksek olması durumudur. Bu şartlar altında malın tamamı hasarlansa dahi, ödenecek hasar sigorta değeri ile sınırlıdır. 2.3.2. Eksik Sigorta Poliçede yazılı bedelin, sigortalanan malın değerinden daha az olması durumudur. Bu şartlar altında malın tamamı hasarlansa dahi, ödenecek hasar poliçede yazılı bedelle ile sınırlıdır. 2.4. Tecditname Yapılan sigorta sözleşmesinin, bitim tarihinde sigortacı ve sigorta ettiren arasındaki yeni bir anlaşmaya dayandırılarak aynı sigorta şirketi tarafından yenilenmesine verilen isimdir. 2.5. Zeyilname Poliçe ve tecditler üzerindeki değişiklik, ilave, iptal gibi durumları gösteren, yapılan değişikliğe göre primli veya primsiz tanzim edilebilen belgelerdir. 118 2.6. Rejistro Düzenlenen poliçe, tecditname ve zeyilnamelerin tümünün kaydedildiği noterce onaylanmış kanuni defterlerdir. 2.7. Muafiyet Sigortalının hasarın bir kısmına katılmasıdır. Hasar halinde sigortalıya belli bir meblağın ödenmemesi anlamına gelen bu uygulamada, primler de muafiyetsiz sigortaya oranla daha düşük belirlenir. 2.8. Sovtaj Önceden teminat altına alınan rizikonun gerçekleşmesi sonucu kurtarılan mal ile deniz kazasından ve yangından kurtarma ücreti veya sigortalı nesnenin hasar gerçekleştikten sonra satışından elde edilen gelir olarak tanımlanabilir. 2.9. Sigortacının Mali Yükümlülüğünü Azaltan Organizasyonlar Sigortacının mali yükümlülüğünün azaltılması yönünde başvurulan tedbirlerin hepsine birden sigorta politikası denilmektedir. Sigortacı bu tedbirlere başvurarak, mali imkanlarını fazla tehlikeye atmayarak, iyi ve kötü riskin tercihini en iyi şekilde yaparak daha çok sigorta yapma imkanına sahip olur. Sigortacının başvurduğu bu tedbirler, konservasyon, koasürans ve reasürans işlemleridir. 2.9.1. Konservasyon Herhangi bir sigorta şirketinin, teminatı altına almış olduğu riskin mali gücünü dikkate alarak, üzerinde tuttuğu kısma konservasyon başka bir ifadeyle, saklama payı denir. Sigorta şirketleri bazı branşlarda kademeler halinde, bazılarında ise tek kalemler altında konservasyon oranlarını belirlemektedirler. Konservasyon oranlarının belirlenmesinde dikkat edilecek en önemli unsur, riskin özelliğidir. Riskin özelliği ve tehlike derecesi belirlendikten sonra, dikkat edilecek ikinci unsur ise öz kaynak durumudur. Öz kaynakları yeterli ve dış kaynak açısından da problemi yoksa sigorta şirketi, konservasyon oranını yüksek tutabilir. Aksi durumda, konservasyon oranını en düşük seviyede tutmaya gayret edecektir (Genç,2002,16). Konservasyonu, riskin olma yüzdesine göre iki bölüme ayırmak mümkündür (Genç,2002,16). 119 i. Net Konservasyon: Sigortacının, herhangi bir hasar olayında söz konusu olacak tazminat tutarından, kendisinin ödemeye hazır olduğu kısmına denir. Net konservasyon her sigorta poliçesi için ayrı ayrı tespit edilir. Net konservasyonun yüksekliği, sigorta işletmesinin, öz ve dış kaynak sermayesinin miktarına, sahip olduğu sigortalıların sayısına bağlıdır. ii. Brüt (Maksimum) Konservasyon: Ünitenin risk derecesine paralel şekilde değişen hasar oranına, brüt konservasyon denir. Örneğin, sigorta şirketi 1.000 YTL. tazminat ödemeye hazır durumda ise onun net konservasyonu 1.000 YTL.’dir. Bu ünitenin hasar ihtimali %50 ise, brüt konservasyonu 2.000 YTL. olacaktır. Çünkü bu şirketin 1.000 YTL ’ye kadar olan hasarı karşılayabilecek mali imkanı mevcuttur. Hasar ihtimali %50 olunca ancak 2.000 YTL.’lık bir teminatta, 1.000 YTL. zarar olabilmektedir. 2.000 YTL.’lık bir konservasyon oranının tespiti mümkün olabilmektedir. Böylece birinci şekilde hasar kabulü net konservasyonunu oluşturur. İkinci maksimum seviyedeki kabulde ise brüt konservasyonunu sağlamış olmaktadır. 2.9.2. Koasürans Birlikte sigorta demek olan koasürans, birden fazla sigorta şirketinin tek bir riski üzerlerine almalarıdır (Ataman,2003,53). Koasürans yoluyla sigortada, sigorta bedeli yüksek olan ünite, birden çok sigortacı tarafından birlikte teminat altına alınmakla beraber, sigortacıların sorumlulukları yüklendikleri sigorta bedellerinin toplamını ve o ünitenin hasar günündeki değerini yani sigorta kıymetini aşamaz. Dolayısıyla koasürans işleminde bir ünitenin bir çok sigortacı tarafından birkaç kez sigortalanması değil, birlikte fakat bir kez sigortalanması söz konusudur (Balta,1997,47). Koasürans işlemi neticesinde bir tek poliçe düzenlenir. İşin yönetimini yapan şirkete Jeran şirket diğerlerine koasürör denir. Poliçeyi Jeran şirket düzenler, sigortalıyla muhatap olur ve prim tahsilatını üzerine aldığı için diğer koasürör şirketlere karşı poliçe tutarı üzerinden hisseleri oranında borçlanır. Koasürans muamelesinde her sigortacının payı belli bir oranda tespit edilmiş olduğundan, her sigortacının sigortalıya karşı olan sorumluluğu ancak kendisinin kabul etmiş olduğu sigorta meblağı yüksekliğinde olacaktır (Genç,2002,17). 120 2.9.3. Reasürans Sigorta işletmesinin mali yükümlülüğünün azaltılması yönünde başvurduğu en önemli tedbir reasüranstır diyebiliriz. Bu yolla sigorta şirketleri üzerlerindeki riskleri tekrar sigortalatarak kendilerini güvence altına alır. Reasürans, sigortacının herhangi bir sigorta muamelesinde kendi brüt konservasyon imkanını kullandıktan sonra arta kalan sigorta meblağını diğer bir sigortacıya aktarmasını (sigortalamasını) ifade eder. Aktarmayı yapan ilk sigortacıya sedan şirket, aktarılan ikinci sigortacıya da reasürans şirket denir. Reasürans şirketinin de kendi brüt konservasyon imkanını aşan sigorta meblağını diğer bir sigortacıya aktarmasına retrosesyon ve bu aktarmanın yapıldığı sigortacıya da retrosesyoner (Genç,2002,18), devreden şirkete retrosedan denir. Retrosesyon işindeki önemli bir risk, devredilen risklerin sigorta piyasasında dönüp dolaşıp yine devreden şirkete gelmesidir. Özellikle felaket hallerinde bazı reasürörlerin iflas etmesi sonucunda, bunlara risk devreden sigorta şirketleri de etkilenip teminatsız kalabilirler (http://tr.wikipedia.org). 2.9.3.1. Reasüransa Sigorta Şirketinin Sigorta Şirketine Sağladığı Faydalar Reasürans, sedan şirketin büyük rizikolar kabul edebilme kapasitesini arttırır, sigorta şirketine mali destek olur. Gerek hasar ödemelerinde, gerekse reasürans şirketlerine götürdükleri iş karşılığında sağladıkları komisyonlar yoluyla sigorta şirketleri mali açıdan desteklemiş olur. Reasüransın sigorta şirketine sağlayacağı bir diğer fayda da hasar oranında bir istikrar sağlayabilmesine yardımcı olmaktır. Örneğin, yangın, deprem gibi tek bir olay sonucu zararların çok büyük olması halinde (katastrofik rizikolarda) ödenecek sigorta tutarını bir sigortacı, hatta o ülkedeki bütün sigortacılar dahi karşılayamayabilir. Katastrofik zararlar, uluslararası reasürans anlaşmaları yoluyla sigortacıları yıkmayacak şekilde dağıtılır. 2.9.3.2. Reasürans Çeşitleri Sigorta şirketleri, aldıkları işlerin konservasyonunu aşan kısmını başlıca üç yolla diğer sigorta şirketleri veya reasürans şirketlerine dağıtmaktadır (Genç,2002,19). i. İhtiyari (Fakültatif) reasürans, ii. Otomatik reasürans anlaşmaları (Trete reasürans). iii. Pool anlaşmaları 121 2.9.3.2.1. İhtiyari (Fakültatif) Reasürans Her bir riskin seçimlik olarak reasüröre teklif edildiği, kabul ya da red yetkisin reasürörde olduğu reasürans metodudur. En eski reasürans yöntemi olan ihtiyari reasüransa bugün de zaman zaman başvurulmakla birlikte, trete reasüransının gelişmesi sonucu, önemini giderek yitirmiştir. Bu sistemde, sedan işin ne kadarlık bölümünü hangi reasüröre vereceği konusunda; reasürör ise kendisine teklif edilen işi kabul edip etmemekte ya da hangi oranda kabul edeceği konusunda tamamen serbesttir. Her iki taraf kendi menfaatlerine uygun şekilde hareket etmektedir (Genç,2002,19). Sedan işletme brüt prim üzerinden komisyonunu aldıktan sonra, kalan net değeri, belirli devreler sonunda reasürans işletmesine öder. Ancak ihtiyari reasüransın vakit kaybına yol açması ve masraflı olması gibi sakıncaları vardır. Örneğin sigortacının ihtiyari reasürans için yaptığı yazışmalar sadece zaman almaz, ihtiyari plasman tamamlanmadan sigortalıya poliçenin teslim edilememesi sorununu ortaya çıkarır. Ayrıca her iş için ayrı yazışmaların yapılması gerekliliği de oldukça yüksek masraflara neden olur (Güneş,1997,36). Genellikle tretelerin üst teminat sınırlarının da üzerine taşan çok büyük riskler için kullanılır. Bu riskler, parça bazında sigortalanır (http://tr.wikipedia.org). 2.9.3.2.2. Otomatik Reasürans Anlaşmaları (Trete Reasürans) Reasürörün, belli bir limite kadar şartları önceden belirlenmiş bir anlaşma dahilinde bütün reasürans işlerini otomatik olarak kabul edeceği, red yetkisinin bulunmadığı reasürans metodudur.Trete reasürans, ileride yapılacak sigorta sözleşmelerinin reasüransına ilişkin önceden sedan şirket ile reasürör arasında yapılmış bir ön anlaşmadır. Buna göre trete sınırları içerisinde kalmak şartı ile sedan devretme, reasürör ise kendisine devredilen işleri kabul etme taahhütlerini karşılıklı olarak bir sözleşmede belirtirler. Yasal olarak tarafları bağlayıcı niteliği olan reasürans tretesi, belirli bir tip veya tür sigorta için yapılır. Anlaşma uyarınca reasürör, sedan şirketin göndereceği reasürans önerilerini (sesyon) kabul etmek zorundadır. Aynı şekilde, trete, sedan şirket için de bağlayıcıdır. Önceden anlaşmaya varılan konu, biçim ve şartlar çerçevesinde reasürans devirlerini yapmak, anlaşmaya taraf olan sigorta şirketinin yükümlülüğüdür (Genç,2002,19). Trete reasüransı iki gruba ayrılır 122 2.9.3.2.2.1. Bölüşmeli Reasürans a. Kotpar treteleri b. Eksedan treteleri olarak sınıflandırılır Kotpar treteleri Daha önce yapılmış anlaşmada belirtilen şartlara uymak suretiyle, sedan şirketin aldığı belirli branşların bütün işlerini belirli bir oran içinde reasüröre devretmesine denir. Kotpar anlaşmasında, sedan şirketin riskleri bir ayrıma tabi tutma yetkisi yoktur. Çünkü, aldığı bütün işleri belirli oranlar ve sabit limitlere göre reasüröre devretmek mecburiyeti vardır. Bu tür anlaşmanın en büyük özelliği, henüz yeterli mali güce kavuşmamış şirketler için, büyük yararlar sağlamasıdır (Genç,2002,20). Kotpar tretesinin işleyişi basit ve sadedir. Dolayısıyla sigortacının bu konudaki masrafları asgari seviyede kalır. Her işten pay alması nedeniyle portföyün tümüyle bağlantısı olan reasürör açısından da son derece emniyetlidir (Güneş,1997,37). Eksedan treteleri Sigortacılıkta en çok uygulanan reasürans anlaşmalarından biridir. Özellikle, güçlü sigorta şirketlerinin başvurduğu bu anlaşmada; sedan şirketi rizikonun saklama payını aşan kısımlarını kendi eşiti veya dilimleri oranında reasürörlere devreder. Kotpar anlaşması gibi bütün rizikoları üzerinde reasüröre devretme mecburiyeti yoktur. Şirket, ilk önce rizikoları kendine göre iyi veya kötü ayırıma tabi tutabilir. Kendince yüksek rizikoları tespit ettikten sonra bunlar üzerinde saklama payını daha düşük tutabilir. Rizikonun büyük kısmını devreder. Buna rağmen fazlalık olursa, yapacağı ikinci veya üçüncü eksendan anlaşmaları yoluyla veya ihtiyari reasürans yoluyla tamamen dağıtabilir. Eksedan tretesinin en önemli özelliği, sedanı konservasyon tutma konusunda serbest bırakmasıdır. Küçük işlerin tamamının konservasyonda tutulup eksedan treteye devir yapılmaması da mümkündür (Genç,2002,20). 2.9.3.2.2.2. Bölüşmesiz Reasürans a. Hasar fazlası (excess of loss), b. Hasar yüzdesi fazlası (stop loss), olarak sınıflandırılır. Hasar Fazlası Anlaşması (Excess Of Loss) Hasar fazlası anlaşması, bölüşmeli reasürans anlaşmalarından farklı bir duruma sahip olup, onlarda riskin belirli yüzdesi üzerinde reasüröre devir yapılırken, burada hasarın önceden belirtilmiş belli bir limiti aşan kısımlarının tamamen karşılanmasını öngörmektedir. Hasarın belli bir oranını sedan şirket üstlenmekte, bunu aşan kısmı ise 123 tamamen reasürörce karşılanmaktadır. Bu tür anlaşmalar masrafsız ve ucuzdur. Masrafsız ve ucuz olduğu kadar şirketler için teknik durumlarını sarsabilecek tehlikeleri de beraberinde taşımaktadır. Onun için, bu anlaşmalar yapılmadan önce şirketin sigorta, riskler ve hasar konusunda iyi tetkikler yapmış olması gerekir (Genç,2002,21). Hasar Yüzdesi Fazlası Anlaşması (Stop Loss) Bu anlaşma, sigorta şirketinin genellikle bir yıl içinde (yıl sonu itibariyle), herhangi bir sigorta branşında hasarın belli bir yüzdeyi aşması halinde, reasüröre sorumluluk yüklemesine denir. Hasar belirlenen yüzde veya miktarı aşmadığı sürece, reasürörün sorumluluğundan bahsedilemez. Hasar yüzdesi fazlası, özellikle katastrofik risklerde ve hasarın hangi olaydan veya risklerden oluştuğu tespiti zor olan branşlarda uygulanan bir anlaşma türüdür. (Genç,2002,21). 2.9.3.2.3. Pool Anlaşmaları Genellikle sigorta bedeli yüksek ve hasar ihtimali büyük olan rizikolarda, sigorta şirketlerinin bir araya gelip aralarından birini lider (Jeran) seçerek ve saklama paylarını (konservasyonlarını) bir araya getirerek reasürans piyasasına daha güçlü çıkmalarına olanak sağlayan üyelik sistemine pool adı verilir. Pool’ün yaptığı işlerde sigorta poliçesi pool adına düzenleneceği gibi, ilk sigortacı durumunda olan şirket adına da düzenlenebilir (Genç,2002,22). Pool kuruluşlarında sistemin esası, riskin yeterli sayıda üye arasında paylaştırılmasıdır. Pool anlaşmasında bir çok yöntem uygulanabilir.Üyeler riskin bir kısmını üstlerinde saklama payı olarak tutup, geri kalanını pool’a reasüre edebilecekleri gibi hepsini de devredebilirler. Üyelerin sorumlulukları da eşit veya farklı düzenlenebilir (Uralcan,2004,140). Büyük risklerde saklama payını düşük tutarak gerisini yurt dışına reasüre etme yerine, risk pool’a üye şirketler arasında dağıtılmaya çalışıldığında, ülke saklama kapasitesi olarak maksimum düzeye erişebilme olanağı bulur. Dolayısıyla ödemeler dengesi yurt dışına döviz çıkışı olmadığı için olumlu yönde etkilenir. Ülke içinde ilave reasürans kapasitesi yaratarak ihtiyati reasürans ihtiyacını minimum düzeye indirir. Böylece reasürans plasman masraflarını da azaltır. Dış reasürans plasmanlarını da minimum düzeye indirerek döviz tasarrufu sağlar (Uralcan,2004,140). Pool’a konu olan riskler genellikle çeşitli uzmanlıklar gerektirecek kadar özel risklerdir. Pool kuruluşları bu teknik bilgiyi ortaklaşa sağlayarak düşük maliyetle konu 124 üzerinde uzmanlaşabilme, daha iyi hesaplar yapabilme olanağı yaratmaktadırlar. Risk yöneticisinin karar verme aşamalarında gerekli bilgileri süratle ve önemli bir maliyet getirmeden elde etmesi stratejik açıdan önemlidir. Bununla birlikte pool anlaşmaları ülkedeki sigorta şirketleri arasında yakınlaşma ve iş birliği doğurur, piyasaya fiyat ve şartlarla ilgili bir disiplin getirerek sağlıksız rekabeti önler (Uralcan,2004,141). 125 EK 3. Avrupa Birliği 2006 Yılı Finansal Entegrasyon Raporundan Çalışmayla İlgili Bir Bölüm Mevzuat ve vergileme uygulamalarına ilişkin örnekler Baltık ülkelerinde bulunabilir. Estonya ve Litvanya’nın birbirini takip eden emeklilik reformları ile hayat sigortacılığı önemli ölçüde gelişirken, Letonya’da 2000 yılında vergi teşviklerinde önemli azalma sonrasında hayat sigorta pazarı önemli ölçüde küçülmüştür (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,3). Daha öncede belirttiğimiz gibi sigorta sektörü, finansal bir aracı olarak, tasarrufların birleştirilerek, hane halkından yatırımlara yönlendirilmesinde rol oynar. Böylece perakende tüketicilerinin çeşitlendirilmiş yatırımlara ulaşmasını sağlar. Sektör kurumsal yatırımcı olarak hisse senedi ihraç eden ve satın alanlar için fon sağlar, hisse senedi ve tahvil piyasasına yatırım yapar. Sigorta sektörünün ekonomik önemi ve sermaye piyasasındaki yeri 80’li ve 90’lı yıllar boyunca güçlü bir artış göstermiş olup bu artış günümüzde de devam etmektedir. Yatırımlar 1995 yılında 2357 milyar Euro’dan 2005 yılında 5981 milyar Euro’ya yükselmiştir. Bu rakam Avrupa Birliği Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının yarıdan fazlasını göstermektedir. Sektörün yatırımcı rolü özellikle hayat sigorta sektöründe ortaya çıkmaktadır.1995-2005 yılları arasında hayat sigortası branşının toplam yatırımlardaki payı %80’e yakın olarak gerçekleşmiştir. Kamu ve özel sektör tarafından yaratılan emeklilik fonları yatırımları da 1994-2004 yılları arasında sağlam bir büyüme göstermiştir. Daha yakın geçmişte ise (2001-2004) emeklilik fonlarının alt seviyelerden başladığı Fransa, İspanya, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya gibi ülkelerde önemli büyümeler yaşandığı söylenebilir. Aynı dönemde Hollanda ve Birleşik Krallık gibi daha gelişmiş emeklilik sistemlerine sahip ülkelerde ise emeklilik fonu yatırımlarında görülen istikrar ya da belirli bir azalma Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzdesiyle ifade edilebilir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,5-6). Genellikle fon endüstrisi, hayat sigorta şirketleri ve emeklilik fonları tarafından yönetilen varlıklardaki büyümenin gelecek yıllarda yaşlanan nüfustaki artışın etkisine hazırlık çabaları ile daha da hızlanması beklenmektedir. Böylece hisse senedi piyasalarındaki bu kurumsal yatırımcıların, yatırımcı rolünün de önem kazanacağı öngörülmektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,7). Sigorta şirketleri esas olarak sabit getirili araçlara ve tahvillere yatırım yapmaktadır. Ortalama olarak Avrupa sigorta varlıklarının %66’sı sabit getirili ürünlere, %24’ü ise tahvillere ve iştiraklere tahsis edilmiştir. Buna karşın uygulamada, varlıkların 126 tahsis edilmesi Avrupa Ülkeleri arasında yatırım alışkanlıklarına ve ayrı yasal karşılıklara göre farklılık göstermektedir. Bu durum emeklilik fonlarının tahsisinde de ortaya çıkmaktadır. Birleşik Krallık ve Hollanda’da hisse senedi yatırımları toplam yatırımların yaklaşık olarak yarısını temsil ederken, Polonya, Almanya ve Finlandiya’da bu oran %30 seviyelerindedir. Diğer ülkelerde ise varlık tahsisinde sabit getirili yatırım araçlarının daha büyük bir paya sahip olduğu ancak yatırım tutarlarının önemli ölçüde daha az olduğu görülmektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,7). Avrupa Birliği emeklilik fonu işlerinde Hollandalı, İngiliz ve giderek artan Alman emeklilik fonlarının önemi göz önüne alındığında, emeklilik fonu yatırımlarının sermaye piyasası etkisinin hisse senedi piyasaları için, özellikle risk sermayesi fonlarının ilk döneminde, sabit getirili piyasalardan daha önemli olabileceği görülmektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,7). Sigorta şirketleri ve emeklilik fonları yatırımcı olarak bütünleşmiş Avrupa Birliği sermaye piyasalarında gittikçe daha fazla işlem yapmaktadır. Hizmetler sağlayıcısı olarak ise sigorta ve emeklilik fonu ürünlerinin ulusal pazarda doğrudan yerli ya da yabancı sağlayıcılar (şubeler, yan kuruluşlar) tarafından satılması sebebiyle bütünleşmenin potansiyel faydalarından büyük ölçüde yararlanılmadığı görülmektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8). Hizmet sunumu perspektifinden bakıldığında Avrupa Birliği sigorta sektöründeki bütünleşmenin genellikle kuruluş aracılığı ile gerçekleştiği görülmektedir. Bir bütün olarak Avrupa Birliği için, birleşme esas olarak ulusal sınırlar içinde(toplam etkinliğin %85,5’i) gerçekleşmekte, üye ülkelerin çoğunda yerel yoğunluk seviyeleri pazarın %35’inin üzerinde sonuçlanmaktadır (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8). Bütünleşme sadece ulusal sınırlar içerisinde gerçekleşmemektedir. Temel istisna yeni üye ülkelerdeki sigorta etkinliğinin konsolidasyonudur. Konsolidasyon sınır ötesi temelde gerçekleşmekte ve yüksek yabancı payları ile sonuçlanmaktadır. Örneğin Slovakya’da bu oran hayat-dışı branşlarda %97,45 ve hayat branşında %99,5’tir. Avrupa Birliği on beş ülkesi içinde sınır ötesi konsolidasyon gerçekleşmektedir. Ancak bu konsolidasyon oran olarak çok düşüktür. Bu durum, oldukça düşük yabancı mülkiyet oranıyla (%5-55) kendini göstermektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8). Bütünleşme banka, yatırım ve piyasa faaliyetleri gibi finansal sektörler arası konsolidasyon yoluyla gerçekleşmektedir.Yerel seviyede bankasüransın ortaya çıkışı, sektörler arası konsolidasyonun Avrupa Birliği sigorta sektöründeki önemli örneğidir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8). 127 Diğer bütünleşme kanalları sınır ötesi hizmet sunumunda Avrupa Birliği hayat sigortası piyasasında, hizmetlerin sınır ötesi sunumu piyasasının %90’ını ellerinde bulunduran Lüksemburg ve İrlanda çevresinde düzenlenmiştir.Sigorta ürünlerinin sınır ötesi satışı, dağıtım kanallarının özellikle de elektronik dağıtım kanallarının geliştirilmesi ile arttırılabilir. Halen, elektronik dağıtım kanalı sadece Hollanda ve Birleşik Krallık gibi az sayıdaki ülkede genelde hayat-dışı ürünlerin satışında kullanılmaktadır. Bu bütünleşme kanalları pazara giriş, riskin dağıtılması ve maliyetlerin azaltılması olanaklarını sağlamakta ve aynı zamanda iletim kanallarını oluşturmaktadır (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8). Avrupa Birliği sigorta sektörünün değişen yapısı aynı zamanda finansal istikrar sorularını da etkilemektedir. Bu sorular esas olarak sigorta sektörünün kurumsal yatırımcı olarak artan rolü, bazı Avrupalı sigorta şirketlerinin artan büyüklüklerinin küresel seviyelere ulaşması ve risk transferlerini içeren diğer piyasa kesimleri ile ilgilidir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8). 128 EK 4. Türkiye’de Sigortacılık Faaliyetinde Bulunabilme Şartları Sigorta şirketleri sigortacılık faaliyetlerinde bulunabilmek üzere Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığının izni ve Sigorta Murakabe kanununa dayanılarak kurulan yetki ve sorumlulukları mevzuatla belirlenen anonim ortaklık şeklinde örgütlenen tüzel kişiliklerdir. Sigorta Murakabe kanununa göre Türkiye’de sigortalar hayat ve hayat-dışı olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır. Sigorta şirketleri bu gruplardan birinde, faaliyet göstermek istedikleri her bir sigorta branşı için Müsteşarlıktan ayrı ayrı aldıkları ruhsata istinaden, faaliyet gösterebilmektedir (Şener,2002,26). 7397 Sayılı Murakabe Kanunu’nun 2. maddesine göre, Türkiye’de kurulacak sigorta ve reasürans şirketlerinin; ödenmiş sermayelerinin 500.000 YTL’ den az olmaması ve hisse senetlerinin nakit karşılığı çıkarılması ve nama yazılı olması şarttır (Şener,2002,27). Sigorta şirketleri, ortak sayısı 200 den az olmamak üzere kooperatif şirketlerin tabi olduğu esaslara göre karşılıklı (mütüel) şirket olarak da kurulabilir (Şener,2002,27). Türkiye’de yabancı şirketlerin kurulabilmesi veya yabancı bir şirketin şubesi olarak faaliyete geçebilmesi için Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı bulunduğu Bakanlıktan izin alınması gerekmektedir. Kuruluş izni almak üzere Müsteşarlığa verilecek müracaat dilekçesine: - Faaliyete bulunulacak sigorta ve reasürans işlemleri ve sigorta branşları ile bunları gerçekleştirmek üzere düzenlenen çalışma esaslarını gösterir belgenin, - Şirket ana sözleşmesinin, - 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nun, 2. maddesi ikinci fıkrası (b) bendinde belirtildiği üzere; kurucularının taksirli suçlar hariç olmak üzere affa uğramış olsalar dahi ağır hapis veya beş yıldan fazla hapis yahut sigortacılık mevzuatına aykırı hareketlerinden dolayı hapis veya birden fazla ağır para cezasına mahkum edilmemiş olmaları; cezası ne olursa olsun zimmet, ihtilas, rüşvet, irtikap, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, Devlet sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı, vergi kaçakçılığına teşebbüs suçlarından dolayı hüküm giymemiş, iflas ve konkordato ilan etmemiş olduklarını gösterir belgenin, - Tüzel kişi ve ortakların mali durumlarını gösterir son üç yıla ait bilanço ve kar zarar cetvellerinin, eklenmesi gerekmektedir (SDK-Mali Kesim-,1997,40). 129 Gerek anonim şirket şeklinde kurulan Türk Sigorta Şirketleri, gerekse şube olarak çalışan yabancı sigorta şirketleri 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1/A maddesine istinaden kurumlar vergisine tabidir (Özsoy,2000,9). Bir kişinin bir sigorta veya reasürans şirketinin sermayesinin %10 veya daha fazlasını temsil eden payları edinmesi ile bir ortağa ait payların bu şirketlerin sermayesinin %10’unu, %20’sini, %33’ünü ya da %50’sini aşması sonucunu doğuran hisse edinimleri ve bir ortağa ait payların yukarıdaki oranların altına düşmesi sonucunu veren hisse devirleri Müsteşarlığın iznine tabidir (Şener,2002,28). Sigorta şirketleri yut içinde akdetmiş oldukları sigorta sözleşmelerinde doğan taahhütleri ile orantılı olarak teminat ayırmak zorundadırlar.Yeni kurulan şirketler, teminat tesis dönemine kadar ödenmiş sermayelerinin %20’si oranında teminat tesis ederler. Sigorta şirketlerinin tesis edecekleri teminatlar her halükarda ödenmiş sermayelerinin %20’sinden az olamaz (Şener,2002,28). Aşağıda Türk Sigorta Sektörünün organizasyon şeması bulunmaktadır.Dağılımın en son basamağı olan Sigorta aracılarının Türkiye’de nasıl çalıştığına bakalım: 130 Şema 4.1. Sektörel Organizasyon Şeması Kaynak: ( www.tsrsb.org.tr, 2006) a. Sigorta Acenteleri Türk Ticaret Kanunu’nda acente; ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru, veya müstahdem gibi tabii bir sıfatı olmaksızın bir mukaveleye dayanarak, muayyen bir yer veya bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı meslek edinen kimse olarak tanımlanmıştır (Şener,2002,51). 131 7397 Sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nda ise acentenin tanımı şu şekilde belirtilmiştir; her ne ad altında olursa olsun sigorta şirketine tabi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak, belli bir yer veya bölge içinde, daimi bir surette Türkiye’deki sigorta şirketlerinin sigorta sözleşmelerine aracılık eden veya bunları sigorta şirketi adına yapan gerçek veya tüzel kişilere sigorta acentesi, sigorta acentelerinin acentelik faaliyetleriyle ilgili olarak tayin ettikleri gerçek veya tüzel kişi acentelere ise tali acente denir. Tali acentelik tesisi için sigorta şirketinin yazılı izni gerekir (SDK-Mali Kesim,1997,40). 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nun, yukarıda bahsedilen, 2.maddesi ikinci fıkrası (b) bendinde sayılan niteliklere sahip olmayan kimseler acentelik yapamazlar, acentelere ortak olamazlar, tüzel kişi acentelerin yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar (SDK-Mali Kesim-,1997,40). Sigorta şirketlerinin yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile müdürler kurulu üyeleri ve şirket adına imza atmaya yetkili olanlar, görevli bulundukları sigorta şirketinin acenteliğini veya tali acenteliğini yapamazlar, bu acentelerin yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, bu acentelere ortak olamazlar ve bunlardan ücret karşılığı herhangi bir iş kabul edemezler. Bu sınırlandırmalar söz konusu kimselerin eş ve velayeti altındaki çocukları için de geçerlidir (SDK-Mali Kesim-,1997,40). Sigorta sözleşmesi yapma ve prim tahsil etme yetkileri sigorta şirketine aittir. Bu yetkiler acentelik sözleşmesinde belirtilmek kaydıyla sigorta acentelerine devredilebilir. Tali acentelere sözleşme yapma ve prim tahsil etme yetkileri verilemez (Şener,2002,52). b. Sigorta ve Reasürans Brokerleri 7397 Sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nda ise sigorta brokerları tanımı şu şekilde yapılmıştır; sigorta sözleşmelerinde sigortalıyı temsil ederek ve sigorta şirketinin seçiminde tamamen tarafsız ve bağımsız davranarak, rizikoların sigorta edilmesi için sigorta sözleşmesi yapmak isteyenlerle sigorta şirketlerini bir araya getiren, sigorta sözleşmesinin akdinden önceki gerekli hazırlık çalışmalarını yapan ve gerektiğinde bu anlaşmaların uygulanmasında, özellikle tazminatın ödenmesinde yardımcı olan gerçek veya tüzel kişilere sigorta brokeri, bu işleri sigorta şirketleri ile reasürans şirketleri arasında yapanlara da reasürans brokeri denir. Sigorta ve Reasürans brokerlerinin Hazine Müsteşarlığı’ndan ruhsat almaları zorunludur (SDK-Mali Kesim,1997,41). 132 c. Sigorta Prodüktörleri 7397 Sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nda ise sigorta prodüktörleri tanımı şu şekilde yapılmıştır; sigorta ettiren ve sigortacıya bağlı olmaksızın çeşitli sigorta dallarında sigorta olmak isteyenlere bilgi vererek sigorta sözleşmesinin şartlarını müzakere ve tehlike konusu ve özelliklerine göre sigorta teklifnamesini hazırlamada yardımcı olan ve çalışmalarının karşılığı olarak komisyon alan gerçek veya tüzel kişilere prodüktör denir. Prodüktörlerin faaliyette bulunabilmek için Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğinden Prodüktörlük Belgesi almaları zorunludur (SDK-Mali Kesim-,1997,41). Broker ve prodüktörler acentelik yapamazlar. Sigortacılık mevzuatına aykırı hareketlerinden dolayı hapis veya birden fazla ağır para cezası ile cezalandırılanlar ile emniyeti suistimal, dolandırıcılık, karşılıksız çek keşidesi, hırsızlık, zimmet, ihtilas, rüşvet, irtikap, sahtekarlık gibi, yüz kızartıcı suçlardan dolayı mahkum olanlar, müflisler ve konkordato ilan edenler, brokerlik ve prodüktörlük yapamazlar ve brokerlik ve prodüktörlük yapan tüzel kişilere ortak olamazlar (SDK-Mali Kesim-,1997,41). 133 EK 5. Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) Birim Kök Test Sonuçları Anlamlılık düzeyleri olan : 0 için '***', 0.001 için '**', 0.01 '*', 0.05 '.' şeklinde işaretler kullanılmıştır. ADF Birim Kök Testi Sonuç 1 (g için) Trend için regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: (Sabit) Gecikme Trend Tahmin 0.0646118 -1.2825546 -0.0008863 Standart Hata 0.0237094 0.2067896 0.0015297 t Değeri 2.725 -6.202 -0.579 Olasılık(>ltl) 0.0127 * 3.75e-06 *** 0.5685 Artık standart hata: 0.0517 (21 serbestlik derecesinde) R2: 0.6469 Düzeltilmiş R2: 0.6133 F-istatistik: 19.24 ( 2 ve 21 serbestlik derecesinde) Olasılık(p) değeri: 1.791e-05 Test-istatistiklerinin değeri: -6.2022 12.907 19.236 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau3 -4.38 -3.60 phi2 8.21 5.68 phi3 10.61 7.24 %10 -3.24 4.67 5.91 ADF Birim Kök Testi Sonuç 2 (g için) Sabit için regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: (Sabit) Gecikme Tahmin 0.05316 -1.27264 Standart Hata 0.01290 0.20295 Artık standart hata: 0.05091 (22 serbestlik derecesinde) R2: 0.6412, Düzeltilmiş R2: 0.6249 F istatistiği: 39.32 (1 ve 22 serbestlik derecesinde) p değeri: 2.602e-06 Test istatistiklerinin değeri: -6.2709 19.7903 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau2 -3.75 -3.00 phi1 7.88 5.18 %10 -2.63 4.12 t Değeri 4.122 -6.271 Olasılık(>ltl) 0.000448 *** 2.6e-06 *** 134 ADF Birim Kök Testi Sonuç 3 (g için) Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi Gecikme sayısı:1 Katsayılar: Gecikme ∆gt-1 Tahmin -0.4051 -0.4266 Standart Hata 0.2650 0.2067 t Değeri -1.528 -2.064 Olasılık(>ltl) 0.1413 0.0516 . Artık standart hata: 0.06232 (21 serbestlik derecesinde) R2: 0.4699 Düzeltilmiş R2: 0.4194 F istatistiği: 9.308 (2 ve 21 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.001275 Test istatistiklerinin değeri: -1.5285 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau1 -2.66 -1.95 %10 -1.6 ADF Birim Kök Testi Sonuç 4 (lni için) Trend için regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: (Sabit) Gecikme Trend Tahmin 0.551280 -0.172148 -0.002068 Standart Hata 0.417084 0.134050 0.002515 Artık standart hata: 0.08525 (21 serbestlik derecesinde) R2: 0.09749 Düzeltilmiş R2: 0.01154 F istatistiği: 1.134 (2 ve 21 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.3406 Test istatistiklerinin değeri: -1.2842 0.8114 1.1343 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau3 -4.38 -3.60 phi2 8.21 5.68 phi3 10.61 7.24 %10 -3.24 4.67 5.91 t Değeri 1.322 -1.284 -0.822 Olasılık(>ltl) 0.200 0.213 0.420 135 ADF Birim Kök Testi Sonuç 5(lni için) Sabit için regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: (Sabit) Gecikme Tahmin 0.5159 -0.1691 Standart Hata 0.4118 0.1330 t Değeri 1.253 -1.271 Olasılık(>ltl) 0.223 0.217 Artık standart hata: 0.08462 (22 serbestlik derecesinde) R2: 0.06843 Düzeltilmiş R2: 0.02608 F istatistiği: 1.616 (1ve 22 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.2169 Test istatistiklerinin değeri: -1.2712 0.8921 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau2 -3.75 -3.00 phi1 7.88 5.18 %10 -2.63 4.12 ADF Birim Kök Testi Sonuç 6(lni için) Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: Gecikme Tahmin -0.002583 Standart Hata 0.005648 Artık standart hata: 0.08566 (23 serbestlik derecesinde) R2: 0.009015 Düzeltilmiş R2: -0.03407 F istatistiği: 0.2092 (1 and 23 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.6517 Test istatistiklerinin değeri: -0.4574 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau1 -2.66 -1.95 %10 -1.6 t Değeri -0.457 Olasılık(>ltl) 0.652 136 ADF Birim Kök Testi Sonuç 7 (sh için) Trend için regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: (Sabit) Gecikme Trend Tahmin 9.272057 -1.231438 0.042745 Standart Hata 1.569570 0.209353 0.007377 t Değeri 5.907 -5.882 5.794 Olasılık(>ltl) 7.29e-06 *** 7.72e-06 *** 9.44e-06 *** Artık standart hata: 0.02878 (21 serbestlik derecesinde) R2: 0.6235 Düzeltilmiş R2: 0.5877 F istatistiği: 17.39 (2 ve 21 serbestlik derecesinde) p değeri: 3.510e-05 Test istatistiklerinin değeri: -5.8821 23.7101 17.3901 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau3 -4.38 -3.60 phi2 8.21 5.68 phi3 10.61 7.24 %10 -3.24 4.67 5.91 ADF Birim Kök Testi Sonuç 8(sh için) Sabit için regresyon testi Gecikme sayısı:2 Katsayılar: (Sabit) Gecikme ∆h t-1 ∆h t-1 ∆h t- 2 Tahmin 0.0943532 0.0008914 -1.0306971 -0.7586152 Standart Hata 0.2232425 0.0281936 0.1724493 0.1729560 Artık standart hata: 0.02875 (18 serbestlik derecesinde) R2: 0.6761 Düzeltilmiş R2: 0.6221 F istatistiği: 12.52 (3 ve 18 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.0001164 Test istatistiklerinin değeri: 0.0316 30.3867 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau2 -3.75 -3.00 phi1 7.88 5.18 %10 -2.63 4.12 t Değeri 0.423 0.032 -5.977 -4.386 Olasılık(>ltl) 0.677557 0.975125 1.18e-05 *** 0.000356 *** 137 ADF Birim Kök Testi Sonuç 9(sh için) Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi Gecikme sayısı:2 Katsayılar: Gecikme ∆h t-1 ∆h t-1 ∆h t- 2 Tahmin 0.012787 -1.039329 -0.764518 Standart Hata 0.001607 0.167494 0.168624 t Değeri 7.958 -6.205 -4.534 Olasılık(>ltl) 1.81e-07 *** 5.82e-06 *** 0.000227 *** Artık standart hata: 0.02813 (19 serbestlik derecesinde) R2: 0.7918 Düzeltilmiş R2: 0.759 F istatistiği: 24.09 (3 ve 19 serbestlik derecesinde) p değeri: 1.09e-06 Test istatistiklerinin değeri: 7.9582 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau1 -2.66 -1.95 %10 -1.6 ADF Birim Kök Testi Sonuç 10 (ss için) Trend için regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: (Sabit) Gecikme Trend Tahmin -1.61758 -0.47967 0.04625 Standart Hata 0.67542 0.18867 0.01854 Artık standart hata: 0.0927 (21 serbestlik derecesinde) R2: 0.2359 Düzeltilmiş R2: 0.1631 F istatistiği: 3.242 (2 ve 21 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.0593 Test istatistiklerinin değeri: -2.5424 10.0402 3.2417 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau3 -4.38 -3.60 phi2 8.21 5.68 phi3 10.61 7.24 %10 -3.24 4.67 5.91 t Değeri -2.395 -2.542 2.494 Olasılık(>ltl) 0.0260 * 0.0190 * 0.0210 * 138 ADF Birim Kök Testi Sonuç 11(ss için) Sabit için regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: (Sabit) Gecikme Tahmin 0.05837 -0.01426 Standart Hata 0.07595 0.03094 t Değeri 0.769 -0.461 Olasılık(>ltl) 0.45 0.65 Artık standart hata: 0.1031 (22 serbestlik derecesinde) R2: 0.00956 Düzeltilmiş R2: -0.03546 F istatistiği: 0.2124 (1ve 22 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.6495 Test istatistiklerinin değeri: -0.4608 9.6582 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau2 -3.75 -3.00 phi1 7.88 5.18 %10 -2.63 4.12 ADF Birim Kök Testi Sonuç 12(ss için) Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi Gecikme sayısı:0 Katsayılar: Gecikme Tahmin -0.037103 Standart Hata 0.008497 t Değeri -4.366 Artık standart hata: 0.1022 (23 serbestlik derecesinde) R2: 0.4532 Düzeltilmiş R2: 0.4295 F istatistiği: 19.06 (1 ve 23 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.0002259 Test istatistiklerinin değeri: -4.3663 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau1 -2.66 -1.95 %10 -1.6 Olasılık(>ltl) 0.000226 *** 139 ADF Birim Kök Testi Sonuç 13(Y/L için) Trend için regresyon testi Gecikme sayısı:2 Katsayılar: Sabit Gecikme Trend ∆y t-1 ∆y t-1 ∆y t- 2 Tahmin 509.6281 -1.1183 38.0973 0.4440 0.5196 Standart Hata 133.3266 0.3090 10.4907 0.2833 0.2368 t Değeri 3.822 -3,619 3.632 1.567 2.194 Olasılık(>ltl) 0.00136 ** 0,00212** 0.00206 ** 0.13553 0.04243 * t Değeri 0.922 -0.141 -1.139 0.216 Olasılık(>ltl) 0.369 0.889 0.270 0.831 Artık standart hata: 45.8 (17 serbestlik derecesinde) R2: 0.489 Düzeltilmiş R2: 0.3687 F istatistiği: 4.067 (4 ve 17 serbestlik derecesi) p değeri: 0.01714 Test istatistiklerinin değeri: -3.6187 7.7103 6.6106 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau3 -4.38 -3.60 phi2 8.21 5.68 phi3 10.61 7.24 %10 -3.24 4.67 5.91 ADF Birim Kök Testi Sonuç 14(Y/L için) Sabit için regresyon testi Gecikme sayısı:2 Katsayılar: Sabit Gecikme ∆y t-1 ∆y t-1 ∆y t- 2 Tahmin 51.700647 -0.008323 -0.292048 0.055863 Standart Hata 56.080602 0.059042 0.256393 0.258314 Artık standart hata: 59.32 (18 serbestlik derecesinde) R2: 0.09255 Düzeltilmiş R2: -0.05869 F istatistiği: 0.612 (3 ve 18 serbestlik derecesi) p değeri: 0.616 Test istatistiklerinin değeri: -0.141 2.9643 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau2 -3.75 -3.00 phi1 7.88 5.18 %10 -2.63 4.12 140 ADF Birim Kök Testi Sonuç 15(Y/L için) Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi Gecikme sayısı:2 Katsayılar: Gecikme ∆y t-1 ∆y t-1 ∆y t- 2 Tahmin 0.04316 -0.26492 0.10247 Standart Hata 0.01908 0.25369 0.25232 Artık standart hata: 59.08 (19 serbestlik derecesinde) R2: 0.331 Düzeltilmiş R2: 0.2254 F istatistiği: 3.134 (3 ve 19 serbestlik derecesinde) p değeri: 0.04972 Test istatistiklerinin değeri: 2.2626 Test istatistikleri için kritik değerler: %1 %5 tau1 -2.66 -1.95 %10 -1.6 t Değeri 2.263 -1.044 0.406 Olasılık(>ltl) 0.0356 * 0.3095 0.6892 141 EK 6. Granger Nedensellik Test Sonuçları Tablo 6.1. İki Gecikmeli Granger Nedensellik Testi Granger Nedensellik Testi Veri Aralığı: 1980 2004 Gecikme: 2 Boş hipotezi: n F-İstatistiği Olasılık dlnsK ,dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, dlnsK’nin Granger nedeni değildir 22 0.33549 1.13597 0.71962 0.34431 lnsS, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, lnsS’nin Granger nedeni değildir 22 2.15832 0.01332 0.14612 0.98677 lnsh, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, lnsH’nin Granger nedeni değildir 22 0.21026 2.31869 0.81245 0.12870 ln n+g+δ, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir 22 dlnY/L, ln n+g+δ nin Granger nedeni değildir 0.29554 0.26525 0.74787 0.77013 lnsS, dlnsK’nin Granger nedeni değildir dlnsK, lnsS’nin Granger nedeni değildir 22 1.60107 0.58996 0.23064 0.56531 lnsH, dlnsK’nin Granger nedeni değildir dlnsK lnsH’nin Granger nedeni değildir 22 1.14362 1.17827 0.34199 0.33173 ln n+g+δ, dlnsK’nin Granger nedeni değildir dlnsK, ln n+g+δ ’nin Granger nedeni değildir 22 0.96620 3.28135 0.40047 0.06236 lnsH, lnsS’nin Granger nedeni değildir lnsS, lnsH’nin Granger nedeni değildir 23 0.96847 2.41589 0.39859 0.11765 ln n+g+δ, lnsS’nin Granger nedeni değildir lnsS, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir 23 0.78653 4.22295 0.47046 0.03135 ln n+g+δ, lnsH’nin Granger nedeni değildir lnsH, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir 23 1.01507 8.61529 0.38221 0.00237 Kaynak: Eviews ekonometri programı 142 Tablo 6.2. Üç Gecikmeli Granger Nedensellik Testi Granger Nedensellik Testi Veri Aralığı: 1980 2004 Gecikme: 3 Boş hipotezi: n F-İstatistiği Olasılık dlnsK , dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, dlnsK’nin Granger nedeni değildir 21 0.31929 0.58547 0.81130 0.63439 lnsS, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, lnsS’nin Granger nedeni değildir 21 4.75798 0.83403 0.01724 0.49723 lnsH, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, lnsH’nin Granger nedeni değildir 21 0.96799 1.08648 0.43533 0.38701 ln n+g+δ, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir 21 dlnY/L, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir 0.41364 0.60533 0.74584 0.62234 lnsS, dlnsK’nin Granger nedeni değildir dlnsK, lnsS’nin Granger nedeni değildir 21 1.75286 0.75912 0.20224 0.53544 lnsH, dlnsK’nin Granger nedeni değildir dlnsK, lnsH’nin Granger nedeni değildir 21 0.72277 0.51577 0.55495 0.67811 ln n+g+δ, dlnsK’nin Granger nedeni değildir dlnsK, ln n+g+δ ’nin Granger nedeni değildir 21 1.32489 2.25323 0.30585 0.12714 lnsH, lnsS’nin Granger nedeni değildir lnsS, lnsH’nin Granger nedeni değildir 22 1.03172 0.46575 0.40671 0.71047 ln n+g+δ, lnsS’nin Granger nedeni değildir lnsS, ln n+g+δ ’nin Granger nedeni değildir 22 0.36779 2.16581 0.77731 0.13463 ln n+g+δ lnsH’nin Granger nedeni değildir lnsH, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir 22 0.18332 6.16326 0.90607 0.00610 Kaynak: Eviews ekonometri programı 143 Tablo 6.3. Dört Gecikmeli Granger Nedensellik Testi Granger Nedensellik Testi Veri Aralığı: 1980 2004 Gecikme: 4 Boş hipotezi: n F-İstatistiği Olasılık dlnsK, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, dlnsK’nin Granger nedeni değildir 20 0.36320 0.35826 0.82980 0.83314 lnsS, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, lnsS’nin Granger nedeni değildir 20 4.80086 0.75385 0.01739 0.57603 lnsH, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir dlnY/L, lnsH’nin Granger nedeni değildir 20 0.49401 0.98546 0.74066 0.45475 ln n+g+δ, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir 20 dlnY/L, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir 0.39141 0.51760 0.81062 0.72476 lnsS, dlnsK ’nin Granger nedeni değildir dlnsK, lnsS’nin Granger nedeni değildir 20 1.66805 0.79243 0.22679 0.55404 lnsH, dlnsK’nin Granger nedeni değildir dlnsK, lnsH’nin Granger nedeni değildir 20 1.07056 0.10442 0.41655 0.97858 ln n+g+δ, dlnsK’nin Granger nedeni değildir dlnsK, ln n+g+δ ’nin Granger nedeni değildir 20 1.43010 2.32369 0.28804 0.12119 lnsH, lnsS’nin Granger nedeni değildir lnsS, lnsH’nin Granger nedeni değildir 21 0.96205 0.19882 0.46302 0.93419 ln n+g+δ, lnsS’nin Granger nedeni değildir lnsS, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir 21 3.05338 1.68939 0.05966 0.21674 ln n+g+δ, lnsH’nin Granger nedeni değildir lnsH, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir 21 0.09227 4.84884 0.98308 0.01468 Kaynak: Eviews ekonometri programı 144 ÖZGEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER ADI SOYADI : Perçem Başak (YEĞENOĞLU) HIZLI DOĞUM TARİHİ : 15.07.1981 DOĞUM YERİ : Adana MEDENİ HALİ : Evli SÜRÜCÜ BELGESİ : B Sınıfı TELEFON : (322) 247 32 45 (505) 255 21 79 ADRES : Güzelyalı Mah. 140 Sk. Sevgi Apt. K:9/17 Seyhan/ADANA E_MAİL : basak.yegenoglu@aksigorta.com.tr EĞİTİM YÜKSEK LİSANS : 2004-2007 Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Ana Bilim Dalı ADANA LİSANS : 1999-2003 Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü ADANA ORTAÖĞRETİM : 1992-1999 Adana Anadolu Lisesi İŞDENEYİMİ : 2004-(…..) Underwriter - Aksigorta A.Ş. Adana Bölge Müdürlüğü Üretim Servisi LİSAN BİLGİSİ ADANA ADANA : İngilizce (İyi düzeyde) Almanca (Orta düzeyde)