62-72 Hakan OZTURK.indd

advertisement
DERLEME/REVIEW
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
Geliş Tarihi/Received: 20/11/2013 - Kabul Ediliş Tarihi/Accepted: 20/05/2014
Geriatrik Popülasyonda Alfa-Bloker
ve Antikolinerjik Kullanımının
Sistemik Etkileri
Systemic Effects of Using Alpha-Blokers
and Anticholinergics at Geriatric Population
Hakan Öztürk
Şifa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye
Department of Urology, Faculty of Medicine, Sifa University, Izmir, Turkey
ÖZET
Dünyadaki yaşlanan nüfusun önemli problemlerinden biri komorbid ve kronik birçok hastalığın birlikte seyretmesidir. Aynı
anda birçok molekül kullanılması zorunluluğu nedeniyle bu hasta grubunda ilaçların etkilerinin ve yan etkilerinin takibiyle
ilaç kullanma yönetiminin iyi yapılması gerekmektedir. Geriatrik hasta grubunda herhangi bir nedenden dolayı kullanılan 48
farklı ilacın antikolinerjik yan etkileri olduğu ortaya konulmuştur. Burada önemli olan artmış bir antikolinerjik yük ile antikolinerjik yan etki olduğu ve hastaların tedavileri planlanırken göz ardı edilmemesi gerekliliğidir. Geriatrik popülasyondaki majör hastalıklardan biri hipertansiyondur. Hipertansiyon tedavisinde kullanılan antihipertansiflerin etkisini potansiyelize eden
alfa-blokerlerin hastalardaki hipotansif riski artırdığı bilinmektedir. Hipotansiyon geriatrik popülasyonda oldukça önemlidir.
Ortostatik hipotansiyon beraberinde kalça kırığı insidansını arttırmaktadır. Ayrıca, bu yaş grubunda gerileyen kognitif fonksiyonlar, azalan karaciğer ve böbrek rezervi çoklu ilaç kullanımı gibi durumlar tedaviyi şekillendirirken akıldan çıkarılmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Alfa-bloker ilaçlar, antikolinerjik ilaçlar, geriatrik hastalarda kullanımı, BPH, aşırı aktif mesane.
ABSTRACT
One of the main problems of the world’s aging population is coexistence of many chronic and comorbid diseases. As because many molecules have to be used at the same time, follow-up effects and side effects of drugs should be managed well
for this group of patients. It has been revealed that 48 different drugs used in geriatric patients for any reason, have anticholinergic side effects. It is important here that an increased anticholinergic load and anticholinergic side effects should
not be ignored while planning the treatment of patients. One of the major diseases in the geriatric population is hypertension. It is known that the alpha-blockers that potentiate the antihypertensive agents which are used in the treatment off
hypertension, are increase the hypotensive risk at the patients. Hypotension is very important to the geriatric population.
Orthostatic hypotension increases the incidence of hip fractures increase besides. Also the conditions such as declined
cognitive functions, reduced liver and renal reserve, multiple drug use must be kept in mind while shaping the treatment.
Key Words: Alpha-blocker drugs, anticholinergic drugs, use for geriatric patients, BPH, overactive bladder.
62
Yazışma Adresi/Address for Correspondence
Yrd. Doç. Dr. Hakan Öztürk
Şifa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 35240, İzmir/Türkiye
e-posta: drhakanozturk@yahoo.com.tr
Öztürk H.
Geriatrik Popülasyonda Alfa-Bloker ve Antikolinerjik Kullanımının Sistemik Etkileri
GİRİŞ
İ İ
Alfa-bloker ve antikolinerjik ilaçlar geriatrik
hasta grubunun majör ürolojik problemleri olan benign prostat hipertrofisi (BPH) ve aşırı aktif mesane (AAM) tedavisinde yoğun olarak artan bir şekilde
kullanılmaktadır. Hatta artık BPH tedavisinde sadece
alfa-blokerin semptomatolojik olarak düzelmeyi tam
olarak sağlayamamasından dolayı tedaviye antikolinerjikler eklenmektedir. Dolayısıyla bu iki grup ilaç
birlikte kullanımı her geçen gün yaygınlaşmaktadır.
BPH alt üriner sistem semptomları (AÜSS) ile
karşımıza çıkan; histolojik olarak, hem epitelyal hem
de stromal elemanları içeren nonmalign proliferatif
bir süreç sonrası prostatın progresif büyümesiyle
karakterize, erkeklerde en sık görülen nonkütanöz
benign tümörüdür (1). “European Association of
Urology (EAU)” BPH’yi başka bir neden yokluğundan “International prostate syptom score (IPSS)”in
7’den fazla, maksimal akım hızı (MAH)’nın 15 mL/
sn’nin altında, prostat volümünün de 20 mL üzerinde olması şeklinde tanımlar. BPH’li hastaların ürodinamik analizlerinde belirli oranlarda detrusorun
aşırı aktivitesi (DAA) bulunmaktadır. AÜSS ile DAA
birlikteliği %40-70 oranında görülmektedir. Hatta
BPH tanısı konarak cerrahi yapılan hastalarda DAA’sı
%30-50 oranında devam eder (2,3). DAA‘sı antikolinerjiklerle tedavi edilmelidir. Dolayısıyla antikolinerjik kullanımı BPH’li hastalarda hiç de az olmadığı gibi
cerrahi girişim sonrasında da devam etmektedir. Bu
da geriatrik popülasyonda azalmayan, tersine artan
antikolinerjik yük demektir. BPH geriatrik popülasyonunun yaygın hastalıkları arasındadır. Yapılan insidans ve prevalans çalışmaları BPH’nin yaşlara göre
dağılım oranlarını belirlemiştir. Hastalık 3. dekadda
başlar. 31-40 yaş arasında %8 oranında görülürken
9. dekadda %90’a ulaşır. BPH 60-69 yaş arasındaki
erkeklerin %70’ini etkilerken, 70 yaş ve üzeri erkeklerde bu oran %80’dir. BPH hiperplazisinin medikal
tedavisinde alfa-blokerler ve/veya antikolinerjikler
kullanılmaktadır.
AAM; artmış gece veya gündüz işeme sıklığı ve/
veya sıkışma ve/veya sıkışma tipi idrar kaçırma ile
seyreden ve bu semptomları açıklayabilecek lokal patolojik veya metabolik neden bulunmayan semptomatolojik bir tanımdır. AAM bir semptomlar kompleksidir ve olmazsa olmaz semptomu ani sıkışma hissidir.
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
Kısaca “International Continence Society (ICS)”e
göre AAM “geciktirilmesi zor, ani ve zorlayıcı idrar
yapma arzusu” olarak tanımlanmıştır (4). AAM insidansı %12.4-%53.1 arasında bildirilmiştir. Ortalama
%16’dır. Kadın ve erkekte eşit görülmektedir. AAM
50-60 yaşları arasında %20 oranında görülürken 77
yaşından sonra insidansı %40’a çıkmaktadır. AAM
tedavisinde antikolinerjikler majör ilaçlardır.
Dünya nüfusu içinde 60 yaş ve üstü bireylerin sayısı 1950 yılında 200 milyon iken, 2000 yılında bu
sayı 590 milyon olmuştur ve 2025 yılında 1 milyar
100 bin, 2050 yılında 2 milyar olması beklenmektedir. Yaşlı bireylerin oranı 1998 yılında ilk defa çocukların oranını geçmiştir (5). Dolayısıyla yaşlanan bir
nüfus beraberinde artan tedavi çeşitliliği ve sayısı
nedeniyle kullanılan moleküllerin sistemik etki ve
yan etkilerinin önemini bir kat daha artırmaktadır.
Bununla beraber ilaç etkileşimi de aynı oranda önem
kazanmaktadır.
BPH tedavisinde kullanılan alfa-blokerlerin her
ne kadar organa özgü formları geliştirilmeye çalışılsa
da halen kullanılanların sistemik etkilerini anlamak
için vücutta dağılımına bakılmalıdır. Alfa-adrenerjik
reseptörler vücudun hemen her yerinde özellikle damar duvarında yaygındır.
AAM tedavisinde kullanılan antikolinerjiklerin henüz organa özgü formu yoktur. Dolayısıyla kolinerjik
reseptörlerin blokajının sistemik yan etkileri daha
fazladır. Kolinerjik reseptörlerin vücuttaki dağılımının
bilinmesi tedavide kullanılan antikolinerjiklerin de
yan etkilerinin daha kolay anlaşılmasına neden olacaktır (Şekil 1), (Tablo 1). Alfa-bloker ve antikolinerjik olarak kullanılan ilaçlar Şekil 2’de gösterilmiştir.
SANTRAL SİNİR SİSTEMİ
Alzheimer ve Demans
Demans geriatrik popülasyonda oldukça sık görülen bir hastalıktır. Hastaların yaşı ile paralel görülme
sıklığı artmaktadır. Altmış beş yaşında %5 oranında
görülürken 80 yaş üzerinde %50’ye çıkmaktadır. Alzheimer hastalığı en sık görülen demans nedenidir.
Kullanılmakta olan tedaviler daha çok semptomlara
yöneliktir ve hastalık sürecini tam anlamıyla tedavi
etme şansı yoktur. Dolayısıyla bu grup hastada kronik progresif süreç beraberinde çoklu ilaç kullanımını
da beraberinde getirmektedir. Tam bu noktada ve bu
63
Öztürk H.
Systemic Effects of Using Alpha-Blokers and Anticholinergics at Geriatric Population
MUSKARİNİK RESEPTÖRLER
MMS M1 ve M2
Göz M1, M2, M3, M5
Tükürük, M1, M3, M4, M5
Kalp, M2, M3
GİS M2, M3
Mesane M2, M3
Şekil 1. Kolinerjik reseptörlerin dağılımı.
Şekil 2. Alfa-bloker ve antikolinerjik ilaçlar.
Tablo 1. Muskarinik reseptörlerin dağılımı*
Muskarinik Reseptörler
Santral sinir sistemi
M1 ve M2
Göz
M1, M2, M3, M5
Tükürük bezleri
M1, M3, M4, M5
Kalp
M2, M3
Gastrointestinal sistem
M2, M3
Mesane
M2, M3
* Bold yazılan reseptör, organdaki baskın tip reseptördür.
64
grup hastada kullanılan alfa-bloker ve antikolinerjiklerinde seçimi ve doz titrasyonu önem kazanmakta
bu hastalarda tedavi stratejisini belirlemede önemli
rol oynamaktadır. Demansı tedavi eden temel ilaçlar
kolinesteraz inhibitörleridir (rivastigmin, donazepil,
galantamin). Memantin de demans tedavisinin temel
bileşenlerinden biridir. Antikolinerjiklerin kognitif
fonksiyonları bozması hafıza işlevini bozmasının yanında karşıt ilaç grubu olarak işlev görmektedir. Bir
yandan demans ile mücadele ederken verilen tedavi
diğer yandan AAM tedavisinde verilen antikolinerjikler santral sinir sisteminde çakışmaktadır. Bu kompleks ve karışık durum ancak iyi tedavi yönetimi sa-
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
Öztürk H.
Geriatrik Popülasyonda Alfa-Bloker ve Antikolinerjik Kullanımının Sistemik Etkileri
yesinde olur ve klinisyen için güncel bilimsel veriler
ışığında ilaç seçiminin önemini bir kat daha artırır.
Kan-beyin bariyerini geçen ve kognitif fonksiyonları
etkileyen antikolinerjikler demans hastalarında dikkatli kullanılmalıdır. Demans ve AÜSS arasındaki
kompleks ilişki şöyle açıklanabilir; demans alt üriner
sistem semptomlarını artırır ve bu semptomları tedavi eden antikolinerjikler de demansı tetikleyebilir.
AÜSS ve santral sinir sistemi rahatsızlıklarının birlikteliği gösteriyor ki ilaçlar ve hastalıklar birbirinin
etkilerini fazlasıyla potansiyelize etmektedir. Bu da
“antikolinerjik toksisitesi” ile karşımıza çıkmaktadır (6). Uzun süreli antikolinerjik kullanımının Alzheimer hastalığının ilerlemesine neden olduğuna ve
kolinesteraz inhibitörleriyle beraber kullanımının Alzheimer’daki terapötik etkiyi azalttığına dair yapılan
araştırmalar bu konuda tedavinin kişiselleştirilmesi
ve yakın takip yapılması gerekliliğini de vurgulamaktadırlar (7). Klinisyenin iyi ilaç yönetimi ancak
ve ancak santral sinir sistemi üzerinden en az yan
etki profiline sahip trospiyum ve darifenasinin özellikle bu hasta grubunda tercih etmesiyle mümkündür.
Diğer tüm antikolinerjiklerin kullanımı mevcut durumun potansiyalizasyonu ile istenen tedavi başarısına
gölge düşürmektedir. Alfa-blokerlerin kullanımı açısından moleküler etkileşim söz konusu olmamakla
birlikte somnolans yan etkisi ile terazosin dışında
bir alfa-bloker seçmek gerekmektedir. Bu hastalarda
postural hipotansiyon da oldukça önemlidir. Beraberindeki senkop artmış kalça kırığı insidansını da
beraberinde getirmektedir. Postural hipotansiyon
yapan terazosin ve doksazosin bu hastalarda kullanılmamalıdır. Tercih edilecek moleküller alfuzosin,
tamsulosin ve silodosin olmalıdır.
Kognigtif Fonksiyonlar, Baş Dönmesi,
Baş Ağrısı, Halsizlik
Öncelikle “Food and Drug Administration (FDA)”
antimuskarinik kullanan hastaların kognitif açıdan
yakın izlenmesi gerekliliği saptamıştır. Bu konudaki
uyarılar tüm ajanlar için kısa ürün bilgisi içine dahil
edilmiştir. Santral sinir sisteminde kognitif fonksiyonları muskarinik M4 reseptörün fonksiyonuyla sağlanır. Santral sinir sistemine geçen antikolinerjikleri M4 blokajı bu reseptörün işlevini bozar. Tersiyer
aminyapısında olan oksibutinin, tolterodin, propiverin, darifenasin ve solifenasin lipofiliktirler iyi emilir-
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
ler ve santral sinir sistemine kolay geçerler. Kuarterner amin yapısında olan trospiyumun ise lipofilitesi
düşüktür ve santral sinir sistemine geçişi minimaldir.
Ancak aminyapısının santral sinir sistemine geçişte
tek etken olmadığı bilinmektedir. Kullanılacak ajanın
lipofilitesi, düşük molekül ağırlığı, nötral polaritesi
ve P glikoprotein pompasına seçiciliği santral sinir
sistemine geçişte belirleyici olabilir. Callegari’nin
hayvan çalışmasında P glikoprotein substratı olan
antimuskariniklerin (fesoterodin, darifenasin, trospiyum) olmayanlara göre (oksibutinin, solifenasin,
tolterodin) santral sinir sistemine daha az geçtikleri
gösterilmiştir (8). Ayrıca kan-beyin bariyerini zayıflatan yaşlanma, stres, bazı nörolojik hastalıklar (multipl skleroz, parkinson vb.) ve diyabet gibi hastalık ve
durumlar da geçişte belirleyici olabilirler.
Trospiyum, darifenasin ve tolterodinin kognitif
işlevi bozmazlar (9). Güvenli görünen ilaçlar; trospiyum, darifenasin ve tolterodindir. Kaçınılması gereken molekül oksibutinindir.
Alfa-blokerler için kognignif fonksiyonlar üzerine
yan etkileri yoktur. Ancak kişinin kognigtif fonksiyonlarını dolaylı etkileyen hipotansif ataklar, baş ağrısı,
baş dönmesi ve halsizlik bu hasta grubunda olduğundan çok daha önemlidir. Baş dönmesinin yaşla birlikte insidansı artar. Altmış beş yaş üstü popülasyonda
bireylerin %25’inde son bir yıl içerisinde en az bir
kez baş dönmesi atağı olmaktadır. Alfa-blokerlerin
artık nonselektif olanlarının günümüzde kullanılmadığını düşünsek bile selektif olarak bilinen ilaçların
bu yan etkileri hiç de azımsanmayacak düzeydedir.
Moleküllere bu açıdan bakacak olursak asteni ve
halsizlik açısından en güvenilir molekül alfuzosin
olarak görünmektedir (%3). Diğer moleküller terazosin, doksazosin, tamsulosin ve silodosin benzer
oranlarda asteni ve halsizlik yaparlar (%7-8), birbirlerine bu anlamda üstünlükleri yoktur. Baş ağrısı ve
baş dönmesi açısından da diğer moleküllere oranla
çok daha düşük yan etki profili ile alfuzosin ve silodosin daha güvenli gibi durmaktadır. Bu açıdan diğer
moleküllerden doksazosin ve tamsulosin en yüksek
oranda (sırasıyla %16 ve %14) baş dönmesi ve baş
ağrısı yaparlar.
Hafıza ve Öğrenme
Santral sinir sisteminde muskarinik reseptörlerin
tamamı bulunur. Ancak etkin rol oynayan reseptörler
65
Öztürk H.
Systemic Effects of Using Alpha-Blokers and Anticholinergics at Geriatric Population
M1, M2 ve M4’tür. M1 reseptörler öğrenme ve hafızada rol oynarken, M2 reseptörler davranış ve hafıza
üstünde etkilidir. Yapılan çalışmalarda oksibutininin
özellikle M2 reseptöre olan afinitesi nedeniyle öğrenme ve hafıza üstündeki olumsuz etkileriyle diğer
antimuskariniklerden ayrılır (10). Bu molekülün moleküler yapısı nedeniyle santral sinir sistemine geçişin fazla olması nedeniyle de bu yan ektilerin görece
fazla görünmesine neden olmaktadır.
Trospiyumu diğer moleküllerden ayıran önemli
özelliği tedavi altındaki yaşlı popülasyonda santral
sinir sisteminde ölçülemeyecek düzeyde kalması ve
öğrenme ve hafızayı hiç etkilememesidir (11). Darifenasin de bu açıdan santral sinir sistemindeki güvenlik profili yüksek moleküller arasındadır. Alfa-bloker
içerisinde terazosin diğer alfa-blokerlerden farklı
olarak somnolans yan etkisi %3.6 oranında görülmektedir. Terazosin dışındaki alfa-blokerler bu açıdan plasebodan farklı değildir. Yaşlı popülasyonda
hafıza oldukça önemlidir. Bu popülasyonda hafıza,
sekonder hastalıklar açısından da tehdit altındadır.
Şöyle ki hafızayı olumsuz yönde etkileyen tüm santral
sinir sistemi hastalıkları bu yaş grubunun hastalıklarıdır. Özellikle demans ve Alzheimer bu hastalıkların
başında gelmektedir. Ayrıca, kan-beyin bariyerini bozan parkinson da bu yaş grubunun oldukça önemli
hastalık grubu içerisindedir.
Hafıza ve öğrenme açısından trospiyum ve darifenasin güvenlik profili yüksekken alfa-blokerler terazosin dışında güvenli görünmektedirler. Bu grup
hastada kaçınılması gereken moleküller oksibutinin
ve terazosindir.
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM
Koroner Arter Hastalığı, İntrakoroner
Stent İmplantasyonu (PTCA-Stent)
Uygulanan Hastalarda Kullanımı
Koroner arter hastalığı günümüzün en sık görülen hastalıkları arasındadır ve birincil ani ölüm sebebidir (12). Erkeklerde kadınlardan yaklaşık 7 yaş
erken başlar ve daha sık gelişir. Yetmiş yaş üzerinden ortalama %20 oranında görülmektedir. Geriatrik popülasyonda kardiyovasküler hastalıklarda gibi
BPH ve AAM birlikteliği de genel anlamda “otonomik
dengesizlik” ile beraberdir. Dolayısıyla artmış otonomik dengesizlik artmış kardiyak mortalite ve morbiditeyle birlikteliği paraleldir (13,14). Özetle BPH ve
66
AAM birlikteliği olan hastalar aynı zamanda kardiyak
mortalitesi ve morbiditesi açısından yüksek riskli
hastalardır.
Bilindiği gibi kalp sempatik ve parasempatik aktivite dengesi sayesinde normal fonksiyonlarını sürdürebilir. Kalbin koroner arter hastalığı ve bu hastalığın tedavi eden perkütan koroner anjiyoplasti (PTCA)
uygulamaları kalp üzerinde bu sistemin dengesinin
önemini bir kat daha artırmaktadır. Koroner arter
hastalığında ve devamında uygulanan PTCA ve stent
öncesinde ve sonrasında hastanın anjinal semptomları koroner arterlerin yeteri kadar miyokardiyal perfüzyon yapamamasından kaynaklanmaktadır. BPH ve
AAM birlikteliğinde kullanılan alfa-blokerlerin sistemik tansiyonu düşürücü etkileriyle birlikte, ilk doz
senkopu yan etkileri, antikolinerjiklerin kalp istirahat hızını artırarak miyokardiyal perfüzyonu bozma
riskleri nedeniyle klinik olarak dikkatli kullanılması
gerekliliğini ortaya koyar. Kullanılan alfa-blokerlerin hipotansiyon yan ektisi özellikle stent uygulanan
hastalarda hayati önem taşır. Antikolinerjikler kalp
hızının artmasını sinoatriyal noddaki M2 reseptörün
blokajı sayesinde yaparlar. M2 reseptörlerinin blokajı ayrıca kalbin kasılma gücünü de azaltmaktadır
(15).Oksibutinin ile yapılan çalışmalarda kalp hızında anlamlı artış saptanmış, koroner arter hastalığı
olan hastalarda kullanılmaması gerektiği ortaya konulmuştur (16). Bu hastalar için oksibutinin uygun
bir seçenek gibi görünmemektedir. Darifenasin özellikle M3 üzerine olan seçici afinitesi gerek hayvan gerek insan çalışmalarında kalp hızı üzerine olan etkisi
plasebodan farksız bulunmuştur. Darifenasinin kardiyovasküler güvenilirlik indeksinin yüksek olduğu ve
kalp hızını etkilemediği bilinmelidir (17). Propiverin
ile ilgili çalışmalar çelişkili bilimsel veriler vermekle
beraber çalışmalarda kalbin kasılabilme yeteneğini
azalttığı dolayısıyla koroner arter hastalığı olanlarda
dikkatli kullanılması gerekliliği ortaya konmuştur. Bu
molekülün kullanımı ile ilgili yeterli bilimsel veri yoktur. Dikkatli kullanılmalıdır (18). Tolterodin ve fesoterodin birbirine benzer moleküllerdir ve kalp hızını
artırıcı etkileri doza bağlıdır. Dozun artmasına paralel olarak kalp hızı artar ve miyokardiyal perfüzyon
bozulur. Tolterodinin taşikardi, palpitasyon ve periferal ödem yaptığı bilinmeli ve koroner arter hastalığı olan ve stent uygulanan hastalarda kullanılması
önerilmemektedir. Solifenasinin kardiyak
y yan
y etkileri
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
Öztürk H.
Geriatrik Popülasyonda Alfa-Bloker ve Antikolinerjik Kullanımının Sistemik Etkileri
açısından kalp hızı ile ilgili olan bilimsel veriler çelişkilidir ancak aritmi nedeniyle kaçınılması gereken
bir molekül olarak karşımıza çıkmaktadır. Trospiyum
doza bağımlı doğru orantılı olarak kalp hızında artışa
neden olur (19). Koroner arter hastalığı olanlarda ve
PTCA stent uygulananlarda güvenlik marjı en geniş
antikolinerjk molekül darifenasindir.
Hipertansiyon ve Antihipertansif Kullanımı
Hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları risk faktörleri arasında en önde gelen ve en yaygın olanıdır.
Hipertansiyon dünyada 1 milyardan fazla insanı etkilemekte ve inme riski açısından birinci derece risk
faktörünü oluşturmaktadır. Hipertansiyon iskemik ve
hemorajik beyin damar hastalıkları için en önemli
risk faktörüdür.
Alfa-blokerler damar yatağında orta derecede
vazodilatasyona neden olarak hipotansiyona neden
olabilirler. Terazosin ve doksazosin ilk doz senkopu
ve ortostatik hipotansiyona neden olurlar. Ortostatik
hipotansiyon geriatrik polulasyonda oldukça önemlidir. Ortostatik hipotansiyon beraberinde kalça kırığı
insidansını artırmaktadır (20). Yaş, osteoporozun ve
kırık riskinin en önemli belirleyicilerinden biridir.
Kemik kaybı 30’lu yaşlarda başlar ve 80 yaşına gelindiğinde pik kemik kütlesinin %30’u kaybedilmiştir.
Femurda kemik kaybı hızı yılda %0.5 civarındadır.
60-64 yaş grubunda osteoporoz sıklığı %18.5 iken,
65 yaş yaş üstündeki her üç kadından biri ve her
sekiz erkekten biri osteoporotiktir. Geriatrik popülasyonda osteoporoz oldukça önemli bir hastalıktır
ve kullanılan alfa-blokerin önemini bir kat daha artırır. Farmakolojik selektivitesi olan tamsulosin ve
alfuzosin yaşlı hastalarda kan basıncına en az etkisi
olan alfa-blokerdir. Hipertansiyon tedavisinde salt
alfa-bloker konjestif kalp yetmezliği riski nedeniyle
artık monoterapötik ajan olarak önerilmemektedir.
Dolayısıyla antihipertansif ilaçların etkilerinin potansiyelize etmeleri nedeniyle terazosin ve doksazosin
bu grup hastada önerilmeyen alfa-blokerlerdir. Özellikle diüretikli antihipertansif ilaçlar poliüri, pollaküri ve noktüriye neden olurlar. Bu grup antihipertansif
ilaç alanlarda ilaç saati değişikliği noktürnal poliüriyi
azaltabilir ve olası senkop ve kırık riskini azaltabilir.
Antikolinerjik ilaçlar M2 muskarinik reseptör blokajı nedeniyle kalp hızında artış ve dolaylı olarak kan
basıncında artmaya neden olabilirler. Özellikle soli-
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
fenasin ve oksubutinin kullanımının kan basıncının
artımına neden olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Aritmi
Ventriküler ya da sinüzal aritmiler yaşlılarda
gençlerden daha sık görülür ve ani ölüme kadar uzanabilen tehlikeli sonuçlara neden olabilirler. Sağlıklı
görünen insanların %50’sinden fazlasında 24 saatlik
Holter elektrokardiyografi (Holter-EKG) kaydında
ventriküler erken vuru (VEV) varlığı tespit edilirken, yaşlılarda bu yüzde 90’ın üzerine çıkmaktadır.
Dolayısıyla aritmi bu yaş grubunun majör kardiyak
hastalıklarından biridir. Alfa-blokerler özellikle antikolinerjiklerin kalp ritmi üzerine istenmeyen etkileri
vardır. Tedavi stratejisi bu bulgular ışığında şekillenmelidir.
Oksibutinin kullanan hastaların 24 saatlik holter
EKG monitörizasyonu sonucunda QT aralığında uzama olduğu dolayısıyla aritmisi olan hastalarda kullanımı önerilmemektedir (16). Darifenasin 7.5, 15 mg
standart dozlarında ve hatta 75 mg gibi yüksek dozlarında bile QT intervalinde uzama olmadığı saptanmıştır. Darifenasin bu açıdan uygun bir molekül gibi
görünmektedir (7). Propiverin kalbin kasılma gücünü
azalttığına dair veriler olmakla birlikte QT intervalini uzattığına dair yeteri kadar veri yoktur. Bu açıdan
plasebodan farksız gibi görünmektedir. Tolterodin ve
fesoterodin QT intervalini uzatması ancak supraterapotik dozlarda olmaktadır. Kalp hızını artırıcı yan
etkileri nedeniyle bu grup hastada kullanımı önerilmemektedir (21). Solifenasin kullanımında QT intervali terapötik dozlar olan 5 ve 10 mg’da plasebodan
farksızken 30 mg’lık dozlarda anlamlı QT uzaması
izlenmiştir. Solifenasinde “torsada de pointes” tipi
aritmi olguları bildirilmiştir. Trospiyumda QT intervalinde anlamlı değişiklikler yüksek doz olan 100 mg
da görülmemiştir ancak kalp hızının arttığı bilinmelidir (22).
Özetle antikolinerjikleri içerisinde bu grup hastada güvenilir moleküller sırasıyla darifenasin,
trospiyum ve propiverin gibi durmaktadır. Özellikle
solifenasin ve oksibutinin kullanımında dikkatli olunmalıdır. Alfa-blokerlerin kalp ritmi üzerine etkisi, Alfa-reseptörlerinin blokajı sayesinde periferik direnç
düşer ve refleks taşikardi gelişir. Alfa-bloker alfa-1B
repeptörüne ne kadar spesifik bağlanırsa refleks taşikardi o oranda fazla görülür. İlaçlar arasında dok-
67
Öztürk H.
Systemic Effects of Using Alpha-Blokers and Anticholinergics at Geriatric Population
sazosin en sık taşikardi yapan moleküldür. Bu anlamda reseptör spesifitesi en düşük molekül alfuzosindir
(23).
RENOVASKÜLER SİSTEM
Renal Yetmezlik
Antikolinerjik ve alfa-blokerlerin renal yetmezlikte kullanımı; bu grup ilaçların farmakokinetiğinin
iyi bilinmesi, ilaçların emiliminin, dağılımının,metabolizmasının ve eliminasyonunun tanımlanması
gerekmektedir. Azalmış renal rezerv yaşlanan popülasyonun en önemli kronik problemlerinden biridir.
Kreatinin değerinin 1.8 mg/dL olması bile bir hastanın tüm renal rezervinin %50’sinin kaybettiği anlamına gelirki çoklu ilaç kullanımının nasıl sonuçlar
doğuracağı öngörülebilmesi mümkündür. Dolayısıyla
bu yaş grubunda alfa-bloker ve antikolinerjiklerin
renal rezervler dikkate alınarak klinisyen tarafından
kullanılması oldukça önemli bir antite olarak karşımıza çıkmaktadır. Oksibutinin; temel olarak böbreklerden atılır. Bu molekülün farmakokinetiği farklı ırklarda ve cinsiyette değişiklik göstermez. Çok düşük
oranlarda da idrarla atılsa bile renal yetmezlikle ilgili
bilimsel veriler yetersizdir. Oksibutininin yavaş salınan, transdermal ve topikal formları için bu durum
değişiklik göstermez (24). Tolterodin; oksibutinine
göre daha çok renal yolla atılmaktadır. Kendisinin ve
aktif metabolitlerinin %77’si renal yolla atılmaktadır.
Kreatin klerensinin 30 mL/dk altında olması tolterodinin hidroksillenmiş metabolitinin iki kat inaktif metabolitinin 12 kat serum konsantrasyonunun arttığı
saptanmıştır. Dolayısıyla renal yetmezlikte kullanımı
güvenli değildir. Kullanıldığında maksimum doz 2 mg
olmalıdır (25). Trospiyum; plazma yarılanma ömrü 20
saattir ve böbreklerden %80 oranında değişmeden
atılır. Böbrekten atılan diğer ilaçlar atılımını değiştirmez. Oral alımı takiben idrarla atılan aktif metabolitinin mesanede lokal etki yaptığı tek antikolinerjiktir.
Kreatin klerensinin 30 mL/dk altında olan hastalarda
serum yarılanma ömrü 33 saate çıkar beraberinde
plazma konsantrasyonu iki kat artar. Bu seviyede bir
yetmezlikte kullanılacaksa doz titrasyonuna ihtiyaç
vardır ve günlük miktar 20 mg’ı aşmamalıdır. Hafif-orta derece yetmezlikte doz titrasyonuna ihtiyaç yoktur
(26). Bu molekülün özellikle uzun salınımlı formu
renal yetmezliğin ciddi olduğu durumlarda önerilmemektedir. Hafif-orta derecedeki yetmezlikte kullanımı
68
ile ilgili yeterli veri yoktur. Yetmiş beş yaşın üzerinde maksimal doz 20 mg olmalıdır. Propiverin; esas
olarak karaciğer üzerinden metabolize olur. Renal
yetmezlikli hastalarda çalışmalar yetersizdir ancak,
kreatin klerensi 30 mL/dk altında olsa bile plazma
konsatrasyonun artmadığı ve dokularda birikmediği
gösterilmiştir. Renal yetmezlikli hastalarda günlük
doz 30 mg altında ise dozun titre edilmesine gerek
yoktur. Darifenasin; yüksek oranda karaciğerden
metabolize olur. Ancak metabolitlerinin %58’i renal
yolla atılır. Renal yetmezlikte doz titrasyonuna gerek
yoktur. Solifenasin; renal yetmezliğin derecesiyle ilgili fazla veri olmamasına karşın kreatin klerensinin
azaldığı durumlarda plazma konsantrasyonunun arttığı saptanmıştır. Hafif-orta derecedeki yetmezliklerde doz titrasyonuna gerek duyulmamaktadır ancak
klerensin 30 mL/dk’nın altında dozun 5 mg’ı geçmemesi önerilmektedir. Fesoterodin; bu molekül bir ön
ilaçtır ve metabolitlerinin %70’i idrar ile atılır. Renal yetmezlikte plazma konsantrasyonu iki kat artar.
Bu molekülün klerensin 30 mL/dk’nın altındaki renal
yetmezlikli hastalarda kullanımı 4 mg ile sınırlandırılmıştır. Hafif-orta deredeki yetmezlikte dozu titre
etmeye gerek yoktur (27). Alfa-blokerlerden tamsulosin de klerens 10 mL/dk’nın altına düşmedikçe
doz titrasyonu önerilmez. Terazosin %40 idrar, %60
dışkı ile atılır, renal yetmezlikte kullanımı güvenlidir.
Silodosin klerens 30-50 mL/dk arasında ise doz 4 mg
olmalıdır. Ancak ciddi renal yetmezlikte önerilmez.
Alfuzosin karaciğerde metabolize olur ve renal yetmezlikli hastalardaki en güvenilir moleküldür.
GASTROİNTESTİNAL SİSTEM
Ağız Kuruluğu
Geriatrik popülasyonda diabetes mellitus gibi
hastalıkların da artması nedeniyle ağız kuruluğu oldukça sık görülür. Antikolinerjik kullanımın en sık
yan etkisidir ve belki de tedaviyi bıraktıran en sık
yan etkisi ağız kuruluğudur. Yapılan meta-analizler
herhangi bir düzeyde ağız kuruluğu %29.6 olarak
saptanmıştır (7). Tükürük salgılanması parasempatik sistemin kontrolü altındadır ve musakarinik
reseptörlerden M1 ve özellikle M3 aracılığıyla bunu
gerçekleştirirler. Moleküllerin M3 selektif olmaları
klinikte ve hayat pratiğinde daha çok ağız kuruluğu
ile sonuçlanmaz. Diğer subreseptörlerin de benzer
etki yaptığını söylemek mümkündür. Oksibutinin ağız
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
Öztürk H.
Geriatrik Popülasyonda Alfa-Bloker ve Antikolinerjik Kullanımının Sistemik Etkileri
kuruluğu yan etkisi en çok olan moleküldür. %80’e
varan oranlarla diğer antikolinerjiklerden ayrılır. Yavaş salınan ve transdermal formlarında bu oranların
%4-39’a kadar gerilediği bilinmelidir. Tolterodin; bu
molekülün aktif metabolitinin de olması nedeniyle
alındığından bir saat sonraki ağız kuruluğu beşinci
saatte azalmakta, bu seviyede mesanedeki antikolinerjik etkisinin devam ettiği bilinmektedir. Teorik
olarak doku selektivitesi var denilebilmektedir. Tolterodinin hemen salınan formunda ağız kuruluğu
%8-50 oranlarında görülürken yavaş salınan formunda bu orak %7-34’e gerilemektedir. Solifenasin;
bu molekülün ortalama ağız kuruluğu yan etki oranı
%8-30’dur. Darifenasin; M3 selektivitesi ile bilinen
bu molekülde tükürük bezlerindeki konsantrasyon
mesanedekinin 10 katıdır. Ancak ağız kuruluğuna
ilişkin verilerde %18-31 oranındadır. Oksibutinden
sonra ağız kuruluğu yan etkisi ile ilacın bırakıldığı
en sık olan ikinci moleküldür. Propiverin; antimuskarinik etkiyle beraber Ca kanal blokajı yapan bir moleküldür. Hızlı salınan formlarında %20-47 oranında
yavaş salınan formlarında %22 gibi bir yan etki profiline sahiptir. Trospiyum; bu molekülün yavaş salınan
formunda %8.7-12.9 oranında ağız kuruluğu gözlenir. Bu anlamda en kullanılabilir molekül yavaş salınımlı trospiyumdur. Fesoterodin; aktif metaboliti ile
etki eden bu ilaçta 4 mg dozda %20, 8 mg’lık dozda
%35 oranında ağız kuruluğu görülmektedir (7).
Konstipasyon
Konstipasyon, tıkayıcı nedenler veya bağırsağın
işlevsel bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkar.
Gençlerde görülme oranı %2 iken, 65 yaşın üstündeki insanlarda bu oran erkekler için %25, kadınlar için
%34 olur. Kabızlık hemoroid, fekal tıkaç ve obstrüksiyon gibi daha ciddi komorbiteleri de artırmaktadır
(28). Bu nedenle kabızlık geriatrik popülasyonda
önemli sağlık sorunlarından biridir. Dolayısıyla kullanılan antikolinerjiklerin konstipasyon yan etkisinin
önemini artırmaktadır. AAM tedavisinde kullanılan
antikolinerjikler potansiyel olarak konstipasyona
neden olabileceği ve/veya şiddetlendirebileceği dikkate alınmalıdır. Bu konuda yapılmış üç meta-analiz,
antikolinerjiklerin konstipasyon yan etkileriyle ilgili
önemli veriler içerir. Novara ve arkadaşlarının yaptığı meta-analizde oksibutinin IR (immediate-release: çabuk salınımlı) ve ER (extended-release: uzun
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
salınımlı), tolterodin IR ve ER, propiverin IR ve ER,
fesoterodin IR ve ER arasında kabızlık açısından fark
yoktur. Solifenasin 5 mg ve 10 mg karşılaştırıldığında
10 mg’lık formu daha sık kabızlık gelişirken, Darifenasin 7.5 mg, 15 mg ve 30 mg’lık formları karşılaştırıldığında doz arttıkça kabızlık şikayetinde artma
saptanmıştır. Transdermal oksibutinin oral oksibutinine göre daha az kabızlık yapar. ER formları etkinlik ve genel yan etki açısından IR formlarına göre
daha iyi sonuçlar vermektedir. Eğer hasta IR formu
kullanıyorsa doz titrasyonu yapılabilir veya ER formu
tercih edilebilir (29). Eğer kabızlık rahatsız edici yan
etkiyse ve solifenasin kullanıyorsa tolterodine çevrilebilir. Chapple ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada
solifenasin propiverin ve tolterodine oranla daha sık
konstipasyona neden olur. Darifenasin tolterodinden
daha çok konstipasyon yapar. Genel sonuç olarak ER
formları IR formlarına göre hastalar tarafından daha
iyi tolere edilmektedir (7). Meek ve arkadaşlarının
yaptığı meta-analiz sonucuna göre en çok konstipasyon yapan molekül solifenasin daha sonra trospium,
oksibutinin, fesoterodin, darifenasin ve tolterodindir.
Sonuç olarak konstipasyon açısından en güvenilir
molekül tolterodindir. Alfa-blokerlerin konstipasyon
yan etkisi yoktur.
Karaciğer Yetmezliği
Antikolinerjik ve alfa-blokerlerin karaciğer yetmezliğinde kullanımı; ilaçların emilimi aşamasından
meatabolize edilmesine, plazma proteinlerine bağlanmasına aktif metabolitlerin safra yoluyla atılmasına ve hepatik sirkülasyona tekrar girmesini kapsayan kompleks bir durumdur. Oksibutinin; karaciğerde
sitokrom P450 enzim sistemiyle metabolize olur.
Bu molekülün karaciğer yetmezliğiyle ilgili bilgiler
oldukça sınırlıdır. Ancak dikkatli kullanımı tavsiye
edilebilir. Tolterodin; karaciğerde metabolize olur.
CYP2D6 ile hidroksilasyona uğrar. Biyoyararlanımı
karaciğer enzimlerinin kuvvetli ya da zayıf metabolizatör olmasına bağlı olarak %10-70 aralığında oldukça değişkendir. Bu molekülün metaboliti de aktiftir. Dolayısıyla karaciğer yetmezliğinde tolterodinin
serum konsantrasyonu ve eliminasyon yarı ömrünün
arttığı bilinmelidir. Karaciğer yetmezliğinde farmakolojik aktif iki ilaca birden maruziyet söz konusudur ve doz yarıya indirilmelidir. Trospiyum; atropinin
quarterner amonyum türevidir. Bu molekülün en
69
Öztürk H.
Systemic Effects of Using Alpha-Blokers and Anticholinergics at Geriatric Population
önemli özelliği değişmeden %80 oranında böbrekten
atılması kalan kısmının hidroksilasyon ve oksidasyon
ürünlerine metabolize olurken, P450 sistemini kullanmadığı için bu sistemi kullanan diğer moleküllerle etkileşime girmemesidir. Karaciğer yetmezliğinde
kullanılabilecek bir moleküldür. Ancak bilimelidir
ki hafif-orta yetmezlikte kullanımına sınırlama yapılmazken ağır yetmezlikle ilgili veriler yetersizdir.
Propiverin; ana metabolizasyon yeri karaciğerdir.
Hafif-orta karaciğer yetmezliğinde ilacın farmakokinetiği değişmemektedir. Dolayısıyla doz titrasyonuna gerek yoktur. Ağır yetmezlikte önerilmemektedir.
Darifenasin yüksek oranda karaciğerde metabolize
olur ve plazma seviyesi karaciğer kan akımından etkilenir. Karaciğerde sit P450, sit 3A4, 2D6 yolları ile
metabolize olur. Bu molekül orta derecede karaciğer
yetmezliğinde bile serum konsantrasyonunda 4.7 kat
artış saptanmıştır. Ciddi yetmezlikte kullanımı kontrendikedir. Solifenasin %90 oranında dört farklı yoldan karaciğerde metabolize olur. Child-pugh skoru
7-9 olan orta yetmezliklilerde bile plazma konsantrasyonunda ve eliminasyon yarılanma ömründe %60
artış olur. Maksimal doz 5 mg ile sınırlandırılmalıdır.
Ağır yetmezlikte kontrendikedir. Fesoterodin; bu molekül bir ön ilaçtır. Nonspesifik esteraz ile aktif metabolitine metabolize olur (5-hidroksimetil tolterodin).
Bu tepkime CYP2D6 sisteminden bağımsız gerçekleşir. Orta dereceli yetmezlikte metabolitin serum düzeyi ikiye katlanır. Orta ve ağır yetmezlikte kullanımı önerilmez. Hafif yetmezlikte kullanımında dikkat
edilmelidir (30). Alfa-blokerler alfuzosin karaciğerde
metabolize olur ve karaciğer yetmezliğinde kullanımı kontrendikedir. Terazosin %60 dışkıyla atılır.
Karaciğer yetmezliğinde kullanımı güvenlik sınırları
içerisindedir. Ancak ciddi yetmezliklerde önerilmez.
Doksazosin dışkıyla atılır ve karaciğer yetmezliğinde
kullanımı önerilmez. Tamsulosin idrar ile atılır ve güvenlik marjı geniştir. Silodosinin ciddi karaciğer yetmezliğiyle ilgili yeterli veri yoktur ve genel anlamda
yetmezlikte önerilmez.
GÖZ HASTALIKLARI
Bulanık Görme, Ambliyopi
Geriatrik popülasyonda bulanık görme miyopi,
hipermetropi, astigmatizma gibi refraksiyon kusurlarına bağlı olabildiği gibi presbiyopi sonucu olarak da
ortaya çıkabilir. Ayrıca, görme keskinliğini ve görme
70
alanının daraltan nörolojik hastalıklar ve retina dekolmanı da bu grup hastanın katarakttan sonra en
sık karşılaşılan görme problemleridir. Dolayısıyla
görme keskinliği yaşla birlikte azalır ve bu durumu
bozan potansiyel ilaçlar seçilirken önem kazanır.
Bulanık görme, antikolinerjiklere bağlı bir yan etkidir. Siliyer ve iris kaslarında baskın olarak bulunan
M3 blokajı nedeniyle siklopleji gelişir ve bulanık
görme ortaya çıkar. Abrams’a göre antimuskarinikler %0-15 oranında bulanık görmeye neden olmaktadır. Novara’nın meta-analizinde fesoterodin 8 mg
fesoterodin 4 mg göre, oksibutinin tolterodine göre
anlamlı olarak daha fazla bulanık görmeye neden olmaktadır (29). En sık oksibutinin neden olmaktadır.
Tedavi başlanacak hastalar bu konuda uyarılmalı ve
antikolinerjik seçimine dikkat edilmelidir. Göz muayenesinde herhangi bir organik patolojiye rastlanılmadan binoküler görme keskinliğinde azalma olarak
tanımlanan ambliyopi alfa-blokerler arasında sadece
tamsulosinde görülür (%2). Ambliyopi ve görme keskinliği geriatrik popülasyonda oldukça önemlidir ve
ilaç seçimini belirler.
IFIS Sendromu
İntraoperatif gevşek (floppy) iris sendromu (IFIS),
2005 yılında Chang ve Campell tarafından tamsulosin kullanımı ile ilişkili küçük pupil sendromu olarak
tanımlanmıştır. İrisin dilatatör düz kaslarının kronik
olarak kullanılmamaya bağlı atrofi ve tonus kaybının
IFIS’ın sebebi olduğu hipotezini öne sürmüşlerdir.
IFIS tamsulosin kullananlarda olmaktadır. Yetmiş beş
yaş ve üzerindeki insanların yaklaşık olarak %50’sinde katarakt olduğu da düşünüldüğünde IFIS’ın sanılandan daha sık görülen bir klinik problem olduğu
anlaşılabilir. IFIS görülme sıklığı %2’dir. Katarakt
cerrahisi olanların %3’ü tamsulosin kullandığı saptanmıştır. Dolayısıyla katarakt cerrahisi geçirecek
olan hastaların alfa-bloker kullanımı sorgulanmalı
ve ilaç iki hafta önce kesilmelidir (31). IFIS nadiren
de olsa hipertansiyon nedeniyle alfa-bloker kullanan
kadınlarda da olduğu rapor edilmiştir.
Glokom
Avrupa Glokom Birliği, glokomu, retinal ganglion
hücre hasarı ve kaybı ile seyreden progresif optik sinir hastalığı olarak tanımlar (32). Körlük nedenleri
arsında ikinci sıradadır ve dünyada 70 milyon glokom hastası vardır. Her yaşta görülür ancak olguların
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
Öztürk H.
Geriatrik Popülasyonda Alfa-Bloker ve Antikolinerjik Kullanımının Sistemik Etkileri
%75’i 65 yaşının üzerindedir (33). Dolayısıyla geriatrik popülasyon ikinci sıklıktaki göz hastalığıdır. Gözde muskarinik reseptörlerden M1, M2, M3, M5 yaygın
olarak bulunmaktadır. Antikolinerjikler moleküllerde
reseptör seçiciliği yoktur az yada çok muskarinik blokaj yaparlar. Dolayısıyla özellikle dar açılı glokomda
kullanımları göz içi basıncı artırarak glokomun progrese olmasını sağlarlar. Kullanımları kontrendikedir.
Antikolinerjik kullanırken ayrıntılı hastalık öz geçmişi oldukça önemlidir.
SONUÇ
Geriatrik hasta grubu kendine özgü birçok özel
durumu içinde barındırır. Bu yaş grubunun majör
ürolojik hastalıkları BPH ve AAM’dir. Özellikle hastalıkların tedavi ayağı oldukça karmaşıktır. Kullanılan alfa-bloker ve antikolinerjiklerin sistemik etkileri
buzdağının görünmeyen tarafındadır. İlaç kullanım
stratejisi geliştirirken her klinisyenin özellikle dikkat
etmesi gereken sistemik birçok yan etkinin olabileceğinin bilinmesidir. Bu hasta grubunda derinlemesine
alınan tıbbi ve medikal öz geçmiş, hayat kurtarıcı birçok stratejinin geliştirilmesine yardımcı olmaktadır.
KAYNAKLAR
1. Öztürk H, Saraçoğlu M, Zengin T, Kerman HS. Benign prostat
hiperplazisi ve aşırı aktif mesane birlikteliğine güncel bakış.
Türkiye Klinikleri J Urology 2013; 4: 82-7.
2. Fusco F, Groutz A, Blaivas JG, Chaikin DC, Weiss JP. Videourodynamic studies in men with lower urinary tract symptoms:
a comparison of community based versus referral urological
practices. J Urol 2001; 166: 910-3.
3. Lee JY, Kim HW, Koh JS, Suh HJ, Chancellor MB. Comparison of
doxazosin with or without tolterodin in men with symptomatic
bladder outlet obstruction and an overactive bladder. BJU Int
2004; 94: 817-20.
4. Abrams P, Cardozo L, Fall M, Griffiths D, Rosier P, Ulmsten U,
et al. The standardisation of terminology of lower urinary tract
function: report from the standardisation sub-committee of the
International Continence Society. Neurourol Urodyn 2002; 21:
167-78.
5. Aslan FE, Karadakovan A. Yaşlılık ve Bakım. Dahili ve Cerrahi
Hastalıklarda Bakım. Nobel Yayınevi, 2010: 113-36.
6. Paguette A, Gou P, Tannenbaum C. systematic review and meta-analysis: do clinical trials testing antimuscarinic agents for
overactive bladder adequately measure central nervous system
adverse events? J Am Geriatr Soc 2011; 59: 1332-9.
7. Chapple CR, Khullar V, Gabriel Z, Muston D, Bitoun CE, Weinstein D. The effects of antimuscarinic treatments in overactive
bladder: An update of a systematic review and meta-analysis.
Eur Urol 2008; 54: 543-62.
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
8. Callegari E, Malhotra B, Bungay PJ, Webster R, Fenner KS,
Kempshall S, et al. Acomprehensive non-clinical evaluation off
the CNS penetration potential of antimuscarinic agents for the
treatment of overactive bladder. Br J Clin Pharmacol 2011; 72:
235-46.
9. Lipton RB, Kolodner K, Wesnes K. Assessment of cognitive function of the elderly population: effects of darifenacin. J Urol
2005; 173: 493-8.
10. Katz IR, Sands LP, Bilker W, DiFilippo S, Boyce A, D’Angelo K.
Identification of medications that cause cognitive impairment
in older people: the case of oxybutynin chloride. J Am Geriatr
Soc 1998; 46: 8-13.
11. Staskin D, Kay G, Tannenbaum C, Goldman HB, Bhashi K, Ling
J, et al. Trospium chloride is undetectable in the older human
central nervous system. J Am Geriatr Soc 2010; 58: 1618-9.
12. Jouven X, Empana JP, Schwartz PJ, Desnos M, Courbon D, Ducimetière P. Heart-rate profile during exercise as a predictor off
sudden death. N Engl J Med 2005; 352: 1951-8.
13. La Rovere MT, Pinna GD, Hohnloser SH, Marcus FI, Mortara A,
Nohara R, et al. Autonomic Tone and Reflexes After Myocardial
Infarcton. Baroreflex sensitivity and heart rate variability in
the identification of patients at risk for life-threatening arrhythmias: implications for clinical trials. Circulation 2001; 103:
2072-7.
14. Andersson KE, Olshansky B. Treatin patients with overactive
bladder syndrome with antimuscarinics: heart rate considerations. BJU Int 2007; 100: 1007-14.
15. Wang H, Lu Y,Wang Z. Function of cardiac M3 receptors. Auton
Autacoid Pharmacol 2007: 1-11.
16. Chapple CR, Abrams P. Comparison of darifenacin and oxybutynin in patients with overactive bladder: assessment of ambulatory urodynamics and impact on salivary flow. Eur Urol 2005;
48: 102-9.
17. Olshansky B, Ebinger U, Brum J, et al. Differential pharmacological effects of antimuscarinic drugs on heart rate: a randomized, placebo-controlled, double-blind, crossover study with
tolterodine and darifenacin in healthy participants >or =50
years. J Cardiovasc Pharmacol Ther 2008; 13: 241-51.
18. Dorschner W, Stolzenburg JU, Griebenow R, Halaska M, Schubert G, Mürtz G, et al. Efficacy and cardiac safety of propiverine in elderly patients-a double-blind, placebo-controlled
clinical study. Eur Urol 2000; 37: 702-8.
19. Breuel HP, Mürtz G, Bondy S, Horkulak J, Gianetti BM. Safety
and tolerance of trospium chloride in the high dose range. Arzneimittelforschung 1993; 43: 461-4.
20. Debra A Schwinn, Claus G Roehrborn α1-Adrenoceptor subtypes and lower urinary tract symptoms. Int J Urol 2008; 15:
193-9.
21. Malhotra BK, Glue P, Sweeney K, Anziano R, Mancuso J, Wicker
P. Thorough QT study with recommended and supratherapeutic
doses of tolterodine. Clin Pharmacol Ther 2007; 81: 377-85.
22. Guay DR. Trospium chloride: an update on a quaternary anticholinergic for treatment of urge urinary incontinence. Ther
Clin Risk Manag 2005; 1: 157-67.
23. Kenny BA, Miller AM, Williamson IJ, O’Connell J, Chalmers
DH, Naylor AM. Evaluation of the pharmacological selectivity
profile of alpha 1 adrenoceptor antagonists at prostatic alpha
1 adrenoceptors: binding, functional and in vivo studies. Br J
Pharmacol 1996; 118: 871-8.
71
Öztürk H.
Systemic Effects of Using Alpha-Blokers and Anticholinergics at Geriatric Population
24. Anderson RU, Mobley D, Blank B, Saltzstein D, Susset J, Brown
JS. Once daily controlled versus immediate release oxybutynin
chloride for urge urinary incontinence. OROS Oxybutynin Study
Group. J Urol 1999; 161: 1809-12.
29. Novara G, Galfano A, Secco S, D’Elia C, Cavalleri S, Ficarra
V, et al. A systematic review and meta-analysis of randomized
controlled trials with antimuscarinic drugs for overactive bladder. Eur Urol 2008; 54: 740-63.
25. Brynne N, Stahl MM, Hallén B, Edlund PO, Palmér L, Höglund P
et al. Pharmacokinetics and pharmacodynamics of tolterodine
in man: a new drug for the treatment of urinary bladder overactivity. Int J Clin Pharmacol Ther 1997; 35: 287-95.
30. Witte LPW, Mulder WMC, de la Rosette JJMCH, Michel MC.
Muscarinic receptor antagonists for overactive bladder treatment: does one fit all. Curr Op Urol 2009; 19: 13-9.
26. Singh-Franco D, Machado C, Tuteja S, Zapantis A. Trospium
chloride for the treatment of overactive bladder with urge incontinence. Clin Ther 2005; 27: 511-30.
27. Tzefos M, Dolder C, Olin JL. Fesoterodine for the treatment of
overactive bladder. Ann Pharmacother 2009; 43: 1992-2000.
28. Shah ND, Chitkara DK, Locke GR, Meek PD, Talley NJ. Ambulatory care for constipation in the United States, 1993-2004. Am
J Gastroenterol 2008; 103: 1746-53.
72
31. Chang DF, Campbell JR. Intraoperative floppy iris syndrome
associated with tamsulosin. J Cataract Refract Surg 2005; 31:
664-73.
32. European Glaucoma Society: Terminology and guidelines for
glaucoma 2. edition, Dogma, Savona, İtalya, 2003, Ch2-5.
33. Harvey PT. Common eye diseases of elderly people: identifying
and treating causes of vision loss. Gerontology 2003; 49: 1-11.
Akad Geriatri 2014; 6: 62-72
Download