Denizli Büyükşehir Belediyesi 30. Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali -FESTİVAL DEĞERLENDİRME RAPORU- Hazırlayan: Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu adına Sinan KÜÇÜKÖZ 01.07.2014 Bu yıl 30.’sunu düzenlediğimiz “Denizli Büyükşehir Belediyesi Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali” 4-11 Mayıs 2014 tarihleri arasında yapılmıştır. Denizli Büyükşehir Belediyesinde çalışan ve festivale emeği geçen onlarca çalışanın yanı sıra festivalin yürütülmesinde ve organizasyonun işlemesinde ismi ön plana çıkan sorumlular aşağıdaki gibidir. Mustafa GÖKOĞLAN (Denizli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı) Hüdaverdi OTAKLI (Denizli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı) Erdal Işık (Denizli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Müdürü) Sami GÜNÜGÖR (Denizli Büyükşehir Bel. Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı İdari İşler Müdürü) Sinan KÜÇÜKÖZ (Festival Yöneticisi) Önder TAHMAZ (Festival Teknik Sorumlusu) Barış AYHAN (Festival Ulaşım Sorumlusu) Osman CEYLAN (Festival Konaklama Sorumlusu) Seçici Kurul Üyeleri Hüdaverdi OTAKLI, Denizli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Esma TOKSOY, Denizli Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi Genel Sekreteri Sinan KÜÇÜKÖZ , Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Yrd. Doç. Dr. Levent SUNER, Girne Amerikan Üniversitesi GSF Tiyatro Bölümü Başkanı Araş. Gör. Hüseyin Şen, Selçuk Üniversitesi GSF Tiyatro Bölümü Öğretim Görevlisi Ceyhun ATMACA, Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Çalışanı Dilek Caner, İmge Sanat Atölyeleri Genel Sanat Yönetmeni Birol TEZCAN, Yazar-Yönetmen Bu Festivalde Neler Yapıldı 20 Tiyatro Grubu Ağırlandı 3’ü Denizli’den olmak üzere toplam 20 farklı tiyatro grubu festivale katılımcı oldu. 21.grup olan ve festivale 1 gün kala (bağlı olduğu belediye bünyesindeki sıkıntılardan kaynaklı olarak) festivalimize katılım gösteremeyen “Nilüfer Belediyesi Drama Atölyeleri” konu ile ilgili olarak bir özür yazısı postalamıştır. İlgili yazı raporun sonundaki ekler bölümünde yer almaktadır. İptal edilen Nilüfer Belediyesi’nin yerine Ünye Belediyesi Şehir Tiyatrosu gönüllü olarak ek gösterimle sahneye çıkmıştır. 26 Farklı Gösteri Düzenlendi 8 farklı salonda toplam 26 farklı gösteri düzenlendi. Festival boyunca süren şiddetli yağmur, özellikle ilk iki gün etkili olarak seyirci sayısının kısmi olarak düşmesine neden oldu. Festivalin genel seyirci oranı ise (Şehir Tiyatrosu kursiyerlerinin gerçekleştirdiği) anket ve sayım sonuçlarına göre % 89 oldu. Festivalin gün sayısına göre seyirci ve doluluk oranı aşağıdaki tabloda olduğu gibidir. 4 Mayıs 2014 Pazar (Açılış Oyunu) Grup Salon Saat Doluluk İst. Aydın Üni. Drama ve Oyunculuk Bölümü PAÜ. Hasan Kasapoğlu KSM 20.30 %67 Grup Salon Saat Doluluk Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Denizli Büyükşehir Belediyesi Genç Denizli Kotal Tabriz Tiyatrosu - İran Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu 10.30 14.00 20.30 %100 %100 % 95 5 Mayıs 2014 Pazartesi 6 Mayıs 2014 Salı Grup Salon Saat Doluluk Salihli Belediyesi Şehir Tiyatrosu Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Ünye Belediyesi Şehir Tiyatrosu Ünye Belediyesi Şehir Tiyatrosu Karaman Etüt Merkezi Salonu Tarihi Balcı Evi Kukla Sahnesi Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu 10.30 10.30 14.00 20.30 %100 %100 % 83 %92 Grup Salon Saat Doluluk Salihli Belediyesi Şehir Tiyatrosu Patiyo Sanat Tiyatrosu Dramatic For Artistic Creation Muğla Sıtkı Koçman Üni. Müzikal Tiyatro T. Fatih Etüt Merkezi Salonu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu 10.30 10.30 14.00 20.30 %100 %100 % 94 %90 Grup Salon Saat Doluluk Patiyo Sanat Tiyatrosu İstanbul Anadolu Lisesi Tiyatro Top. Rıza Ertuğrul Eryılmaz Anadolu Lisesi Tiy.Top Sun-Art Tiyatro – Ankara Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu 10.30 14.00 16.30 20.30 %100 %71 %96 %100 7 Mayıs 2014 Çarşamba 8 Mayıs 2014 Perşembe 9 Mayıs 2014 Cuma Grup Salon Saat Doluluk Patiyo Sanat Tiyatrosu Kocaeli Üniversitesi Tiyatro Kulübü Tabib-ül Curcuna Rıza Ertuğrul Eryılmaz Anadolu Lisesi Tiy.Top Ünye Belediyesi Şehir Tiyatrosu Küçük Sahne Tiyatrosu – Azerbaycan Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Tavas İlçe Oyunu Acıpayam İlçe Oyunu Sarayköy İlçe Oyunu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu 10.30 14.00 20.00 20.00 20.00 20.30 %80 %89 %61 %71 %64 %98 Grup Salon Saat Doluluk Theatrevereniging Kulis – Hollanda Association Theatre Of Younger – Tunus Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu 14.00 20.30 % 89 %100 Grup Salon Saat Doluluk Pamukkale Üni. Tabib-ül Curcuna Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu PAÜ. Hasan Kasapoğlu KSM 14.00 20.30 %97 %76 10 Mayıs 2014 Cumartesi 11 Mayıs 2014 Pazar Not: Festivalin ve gösterilerin seyirci istatistikleri Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu ekibinden oluşan grup rehberleri tarafından tespit edildi ve TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) gözetiminde raporlandırılmıştır. Festival seyirci ortalaması %89’dur. Yapılanlar Atölye Çalışmaları Düzenlenmiştir. Bu yıl festivalde 4 ayrı atölye çalışması gerçekleştirilmiş ve atölyeler en az sahnelenen oyunlar kadar ön plana çıkarak adeta festivalimize damga vurdu! Atölye çalışmaları için kullanılan alanlar ve atölye çalışmaları aşağıdaki gibi oldu. 1234- Sign Dance Collective / İngiltere – Uyum Otel / Pamukkale Hülya Savaş / İzmir Devlet Tiyatrosu – Denizli Büyükşehir Belediyesi Tarihi Sürücü Evi Yılmaz Angay / Ankara Yeraltı Tiyatro – Denizli Büyükşehir Belediyesi Tarihi Balcı Evi Hakan Altun ve Birol Tezcan / İstanbulimpro - Denizli Büyükşehir Belediyesi Konservatuar Binası Bir İngiliz (David Bower), bir Kübalı (İsolte Avila) ve bir de Türk’ten (Şıhali Yalçıner) oluşan Sign Dance Collective adlı dünyaca tanınmış dans tiyatrosu ekibi, festivalimize “Danstan Tiyatroya, Tiyatrodan Dansa” adlı atölye çalışması ile katıldı ve belki de festival tarihinin en anlamlı ve en renkli atölye çalışmalarından birisine imza attı. Federico Garcia Lorca’nın bir şiirinden yola çıkarak gerçekleştirilen bir dans performansını aynı zamanda bir de küçük gösteri ile sonlandıran ekip, festivalimize renk kattı. İzmir Devlet Tiyatrosunun müdürlüğünü de yapmış olan Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Hülya Savaş’ın “Ses ve Diksiyon Eğitimi” adlı atölye çalışması ise en çok talep gören atölyelerden birisi oldu. Tarihi Sürücü evinde gerçekleştirilen atölye çalışmasına 30’un üzerinde tiyatrosever katıldı. Yılmaz Angay’ın “Kukla Yapımı ve Oynatımı” adlı atölye çalışması ise birbirinden güzel kuklaların ortaya çıkmasıyla son buldu. Kuklalar halen Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Ressam İbrahim Çallı Sanat Evinde sergilenmektedir. Son yılların revaçta tiyatro çalışmalarından olan “Doğaçlama Oyunculuk Teknikleri” adlı tiyatro atölyesini ise, İstanbul İmpro adına Mersin Üniversitesi Öğretim Görevlilerinden Yrd. Doç. Dr. Hakan Altun ve Birol Tezcan gerçekleştirdi. Fuaye Tüm ekiplerin aynı otelde konaklaması ve gündüz ile akşam oyunlarının arasının açık olması fuaye anlamında yararlı oldu. Özellikle akşam oyunlarının ardından oteldeki uygun mekanlarda yapılan tartışma ve sohbetler bir anlamda tüm festivalin amacının da yerine gelmesini sağladı. Ulaşım ve Konaklama Bu iki konuda bir sıkıntı yaşanmadı. Belediye tarafından tahsis edilen (45 ve 27 kişilik) otobüslerin yanı sıra, pikap ve binek araçların varlığı her türlü ulaşımın aksamadan gerçekleşmesini sağladı. Basın ve Yayın Festivalin hemen ardından misafir olan gruplara oyunlarına ait fotoğraf ve video görüntülerini ulaştırmak konusunda ne yazık ki yine eksiklikler yaşandı. Festival Gözlemcileri Bu yıl ilk kez festival gözlemcilerinden oyunlar üzerine tek tek eleştiri yazısı yazmaları talep edildi. Bazı festival gözlemcilerinin konu ile ilgili yazdıkları gözlem yazıları bu raporun sonundaki ekler bölümündedir. Yapılamayanlar Festival Yürüyüşü Bu yılki festival yürüyüşü ne yazık ki gerçekleştirilemedi. Kötü hava koşulları nedeniyle yapılamayan geleneksel yürüyüş festivalimizin en renkli kısımlarından birisini eksikliği olarak göze çarptı. Panel / Söyleşi Bu yılki festivalin en önemli bir diğer eksikliği ise bir söyleşinin eksikliği oldu. EKLER Nilüfer Belediyesi Drama Atölyeleri’nin Festivale katılamayacağının bildirisi aşağıdaki gibidir; Necati Arpacı <necati.arpaci@gmail.com> 5 May Kime: bana Sinan bey merhaba, Festival programında yer alan, Cesaret Ana ve Çocukları'nın organizasyonunu tamamlayamadığımızı üzülerek bildiriyorum. Programa dahil ettiğinizde bizi grup olarak heyecanlandıran turne düşüncesi son gün elimizde olmayan nedenlerle hüsrana dönüştü. Böylece ortaya çıkan rahatsızlıklar için de grubum adına özür diliyorum. Nilüfer Belediyesi Drama Atölyesi, tamamıyla belediyenin kültür ve sosyal işler müdürlüğüne bağlı bir ekip. ben eğitmen ve yönetmen olarak görev yapıyorum. festival sürecine kabulümüzle birlikte bizzat müdürlüğe yaptığımız başvuru süreçten haberdar oldukları için normal seyrinde ilerlemiş ve benim bilgim dahilinde organizasyon tamamlanmıştı. ancak seçimlerden bir süre sonra müdürlük içinde pek çok koltuk yer değiştirdi. buna hem sosyal işler müdürü hem de drama atölyelerinden sorumlu kişi dahil. bugün organizasyonu teyit etmek istediğimde ortaya çıkan durum ise önceki görevlilerin organizasyonu sözel olarak yaptıklarını ve resmi evrakların bir şekilde işletmeye ulaşmadığını gösteriyor. Anladığım kadarıyla işletmede de benzer görev değişiklikleri olmuş ve turne programa dahil edilmemiş. Sonuç olarak, şu an dekoru taşıyabileceğimiz bir araç olmadığı gibi, ekibi Denizli'ye getirebilecek sağlıklı bir araç da bulunamıyor. Gün içinde alternatif yollar arasak da (dekorsuz oynamak ya da otobüs tutmak gibi) diğer aksaklıklarla birleşince öğleden sonra turneyi iptal etme kararı almak durumunda kaldım ve telefonla durumu size bildirdim. bu durumun keyfi bir nedene dayandığını düşünmemeniz için ayrıntılı olarak anlatmaya çalıştım. Umuyorum festivale ciddi bir zararı olmaz. Tekrar üzgün olduğumu belirtir ve iyi bir festival dilerim. Gözlemci Raporları Aşağıdaki gibidir; 30. ULUSLARARASI AMATÖR TİYATRO FESTİVALİ DEĞERLENDİRME RAPORU Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin 30.sunu düzenlediği Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali’nin, kuruluşundan itibaren her bir evresinde emeğini/yüreğini koyarak bugüne kadar gelmesini sağlayan ve aynı özveri ve heyecanla bu çabayı sürdüren herkese teşekkür etmeyi öncelikle borç bilirim. Böylesi bir organizasyonu var eden, bugüne getiren ve sürdüren her bir tiyatro severin teşekkürden fazlasını da hak ettiğini düşünüyorum. Özverili, değerli ve güzel bir organizasyonun bir parçası olmaktan da ayrıca müteşekkir oldum. Gördüğüm güzellikleri olduğu kadar, sıkıntıları ifşa etmeye çalışmamın temel nedeni de böylesi değerli bir festivalin uzun yıllar boyunca ve etkili şekilde sürmesi isteğinden kaynaklıdır. Değerlendirme raporu, festival değerlendirmesi ve öneriler olmak üzere temelde iki bölümden oluşmaktadır. Öneriler bölümü, değerlendirmeler sırasında yapılan kimi önerilerin seçilerek özetlenmesinden ibarettir. Değerlendirmenin kendisi de öneriler bölümünde bahsedilmeyecek kimi önerileri içermektedir. Festival değerlendirmesi de, festivalin genel bir değerlendirmesinin ardından düzenleyici kurumun, organizasyonun, kentin, katılımcı toplulukların, seyircinin, katılımcıların ve atölyelerin, vb. değerlendirileceği alt bölümlerden oluşmaktadır. Değerlendirme raporu, ayrıca izleme ve değerlendirme şansı bulduğum 28. festival ile birlikte de değerlendirilmeye çalışılacaktır. 30. Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali Değerlendirmesi A- Festival Değerlendirmesi a. Genel Değerlendirme: Samimiyet Eşiği Amatör tiyatronun, tiyatro etkinliği içinde kapladığı alan, ona atfedilen değerin/önemin çok ötesinde ve kıyas kabul etmeyecek derecede yaşamsaldır. Ana akım tiyatroya alternatif olabilecek kanalların da izini açan yine amatör tiyatrodur. Diğer yandan da teatral etkinliğin kaynağına ait olan samimiyet/içtenlik yine amatör tiyatronun sahip olduğu değerlerden bir diğeridir. Yani, amatör tiyatro alanı, bir yandan tiyatroyu yaşar kılacak ve günüyle ilişki kurmasını sağlayacak yeni dili ve teknikleri dağarcığa eklerken, diğer yandan da tiyatronun olmazsa olmazı olan diğerkamlık ve samimiyeti değerli kılmayı sürdürür. Amatör tiyatro alanının neden tiyatronun can damarını ve omurgasını oluşturduğunu, amatörlüğün yaygın ve yanlış tanımı olan “işten anlamazlık, beceriksizlik ve bilgisizlik” üzerinden kavramak mümkün değildir. Yapısı ve tanımı gereği amatör tiyatro; yaptığına “gönülden” ve “sevgiyle” yaklaşan ve “merak” eden insanlar topluluğundan oluşur. Yaşamını idame ettirmek için şu ya da bu nedenle tiyatroya bağımlı değildir. Tamda bu nedenle (profesyonel alanın vermesi muhtemel potansiyel ödünlere ve metalaştırma/ranta tahvil etme motivasyonuna karşıt olarak) arayışa ve yeniye açıktır, yani yönü ileriye doğrudur. Amatör alan, tiyatronun yaşamsallığını sağlayan alternatif olma potansiyeli ile değerlidir. Son günlerde gündemde olan alternatif tiyatronun varlığı üzerine süren tartışmaları anımsayalım. Tam da tiyatronun tıkandığı bir eşikte; sahneden, sahnelemeye, oyunculuktan, tiyatro politikasına ve organizasyon yapısına varana kadar alternatif bir yaklaşımla oyun üreten topluluklar tiyatro yaşantısına bir hayat vermiştir. Bugünün off-hareketini oluşturan ve alternatif tiyatro vardır diyen tiyatroların büyük bir çoğunluğu köklerini amatör tiyatro alanından alır. Bir diğer bölümü ise reklamdan/diziden/vb. kazandıklarını yaptıkları tiyatroya aktararak üretimlerini sürdürmüşlerdir. Böylece izleyicilerini de yaratarak bir off-tiyatro hareketini oluşturmuşlardır. Amatör kanaldan beslenen bu hareket gibi, artık bir kanonu oluşmak üzere olan bu harekete alternatif kanalları da besleyecek olan yine amatör tiyatro alanı olacaktır. Denizli kentinin 30 yıldır sürdürdüğü festival, bu çabada kendine düşeni yerine getirmiştir ve kendini değerlendirip gerekli iyileştirmeleri yaptığı müddetçe de amatör alana katkı sağlamayı sürdürecektir. Festivale genel olarak baktığımızda amatör alanın alternatif kanalı besleme işlevi açısından zayıflamaya başladığını, ancak samimiyet açısından da güçlenmeye başladığını söyleyebiliriz. Biri normalin altına, diğeri normalin üstüne doğru yönelen bu göstergeler gelecek yıllarda ortaya çıkabilecek sıkıntılara işaret ediyor olması kuvvetle muhtemeldir. Festivale dönük konuşursak ilki yapısal eksiklik ve yetersizliklere, ikincisi ise ilkinin eksiklerini kapatmak üzere kişisel düzlemde ve gönüllülük üzerinden yürüyen işleyişe işaret eder. Oysa biri olmadan diğeri eksiktir ve sadece biri üzerine yaslanan bir organizasyon tehlike sinyalleri veriyor olabilir. Sergilenen oyunlara dönük konuşursak, niteliksel zaafiyetlerin, samimimi gösterimleri ön plana çıkardığı görülmüştür. Dolayısıyla da samimiyet bir eşiğe dönüşmüş, bu eşiğin üzerindekiler beğeni kazanırken, altında kalanlar da batmış gitmiştir. Samimiyet eşiğini geçen oyunlar gibi festival de samimiyet eşiğini geçmiştir. Belediye Başkanı Osman Zolan’nın festivale yaklaşımı bu festivali bir etiket olarak görmediklerini, değerini bildiklerini ve samimi bir şekilde yaklaştıklarını açıkça gösteriyor. Edindiğim izlenim bu festivali daha verimli, daha etkili ve daha ileriye taşıma iradesinde olduklarıdır. Bu nedenle bu ekipten, yapısal sorunları da çözecek bir yaklaşımı beklemek haksızlık olmayacaktır. b. Festival Organizasyonu: Diğerkam İnsanların Özverili Çabası Katılımcı topluluklar bu festivalde de, festivalin en güzel yüzüyle karşı karşıya kaldılar. Her bir katılımcı yüzünü nereye dönse mihmandarından, çevirmenlerine varana kadar DBŞT kursiyerlerinin yardım ve destekleriyle karşılaştı. Katılımcıların çevresi gönüllülerle çevriliydi dense mübalağa edilmiş sayılmaz. Utancından, çayını kendi almak için gönüllüleri atlatmak zorunda kalan katılımcılara bile rastlandı. Bu kadar özverili ve içten, bu kadar “güzel” insanı bir arada görmek, savaştan ve cinayetle örülmüş kirli/karanlık bir dünyanın içinde yaşayanlar için birer umut ışığı oldular. Elbette özveriyle çalışan, disiplinli, samimi, sevecen ve tiyatroyu gönülden seven bu toplamı oluşturmayı beceren DBŞT ailesine hakkını teslim etmek gerekir. Bu gönüllüler olmasaydı ya da bu gönüllüleri var eden ocak DBŞT olmasaydı festival çok şey yitirirdi diye düşünüyorum. c. Festival Stratejisi: İyi İşleyen Bir Makine Festivalin başından itibaren işini iyi bilen bir ekip tarafından hazırlanmış olduğu ve yürütülmesinde ortaya çıkan sorunlarda aynı hızla çözüme kavuşturulduğu gözlemlenmiştir. Detaylandıracak olursam. i. Oyunları, atölye çalışmalarını ve festival gözlemcilerini belirleyen seçici kurul doğru belirlenmiş. İşinin ehli ve alanda deneyimi olan insanlardan kurulmuş. Oyunları belirlerken izlenen yöntem ve çalışma şekli doğrudur ve nesnel ölçütlere göre çalışılmıştır. ii. Oyun seçimlerinde göz önünde tutulan kategorilerin doğru olduğu görülmüştür. Ancak, başvuru eksikliği ya da mevcut başvuruların içinde nitelikli olanların seçilmesi gayretinin –haklı olarak- kimi kategorileri eksik/boş bıraktığı görülmüştür. Bu sıkıntı davet mekanizması işletilerek (ama mutlaka nitelikli örneklerin daveti) aşılabilir düşüncesindeyim, yine de bunun festivalin ilkeleriyle örtüşüp örtüşmeyeceği ya da gelecekte kötü kullanımlara yol açıp açmayacağı kaygısı ile ilgili karar festivalin düzenleyicilerine aittir. 1. Çocuk tiyatroları: Çocuk tiyatrolarının bir kategori olarak belirlenmesi ve festivale dahil edilmesi olumludur. Bu bağlamda türünün iyi örnekleri davet edilebilirse, sorunlu olan ve çocuk tiyatrosu yapanların kötü örneklerinden öğrendikleri bu alanın temizlenmesine daha iyi katkı sağlamak mümkün olabilir. 2. Tiyatro okulları: Pre-profesyonel yapılar olan tiyatro okullarının amatör tiyatro festivaline dahil edilirken dikkatli davranılması gerekir. Festivalin 28. sinde yaşanan sorunların bu festivalde olmaması bu seçimin titizlikle yapıldığını göstermiştir. Seçilen oyun iyi bir örnek olarak festivale renk katmıştır. Ekibin özgeci tutumu da seçimin doğruluğunun sağlaması olmuştur. 3. Üniversite Tiyatroları: Üniversite tiyatroları amatör bir tiyatro festivalinin vazgeçilmezidir. Festivale dahil edilmeleri de doğru seçimdir. Amatör/alternatif alanın dinamolarından biri olan üniversite tiyatrolarının yetkin örneklerinin ayrıca davet edilmesi (tıpkı çocuk tiyatrolarındaki gibi) hem festivalin niteliğini arttıracaktır, hem de başta üniversite tiyatroları olmak üzere katılımcı topluluklara katkı sağlayacaktır. 4. Belediye tiyatroları: Amatör tiyatrolar alanının bileşenlerinden birine dönüşen belediye tiyatrolarının program içinde yer bulması olumlu ve değerlidir. Ancak “belediye tiyatrosu” kavramının sorunlu bir kavram olduğu ve mutlaka masaya yatırılması gerektiği de aşikar. Belediye tiyatroları, yasayla kurulan ödenekli tiyatroların yanında, çoğunluğu hiçbir mesnedi olmayan, kabaca bir vitrin olarak bakılan bir tiyatro enkazından oluşan bir alana tekabül etmektedir. Ünye Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun da ara bir yol olarak ürettiği çözüm mutlaka dikkate alınmalı ve/fakat dikkatle tartışılmalıdır. Bu bağlamda yapılacak bir çalıştay DBŞT’nin de kendi yapısal sorunlarını çözmesi açısından değerli olacaktır. 5. Lise tiyatroları: Lise tiyatrolarının programa dahil edilmesi ve programda bir kategori olarak yer alması değerli bir yerde duruyor. Amatör alanın olmazsa olmazı olduğu gibi uzun bir süredir de değeri bilinmemektedir. Lise tiyatroları dendiğinde uzun bir süredir yalnızca müsamereler aklımıza gelmektedir. Oysa ülkemizde de iyi örnekleri ve geleneği de olan lise tiyatroları, amatör alanın olmazsa olmazlarından biridir. Bu bağlamda hak ettiği değeri yeniden bulması için iyi örnekleri, ısrarla festivale taşınmaya devam edilmelidir. Nitelikli örneklerine erişmek için lise tiyatroları örgütlenmelerine çağrı yapmak ya da doğrudan davet etmek yine bir yöntem olarak değerlendirilebilir. 6. Çevre topluluklar: Çevre toplulukların festivalde yer almaları doğru bir stratejidir. DBŞT ve Festivalin niteliğini arttırdığı ölçüde çevre topluluklar için de yararlı olabileceği ve onların da gelişimine katkı sağlayacağı ortadadır. Bu bağlamda kimi olumlu örneklerin varlığı bu politikanın önemsenmesi gerektiğini gösterir. Özellikle yerel bazda tiyatronun vasata bile ulaşamayan kötü örneklerinin standart olması, bu çabanın mutlaka dikkate alınmasını ve planlı bir şekilde yaklaşılmasını gerektirir. 7. Yabancı topluluklar: Katılımcı toplulukların bir kısmı nitelik açısından belirli standartların üzerinde olsa bile yabancı toplulukların nitelik sorunları halen varlığını sürdürmektedir. Seçici kurul ile yapılan görüşmelerde festivalin uluslararası niteliğinin sürmesi, için başvuran tüm toplulukların zorunlu olarak programa dahil edildiği beyan edildi. Yabancı topluluklar, uluslararası bir organizasyonun vazgeçilmezlerinden olduğu kadar, bu toplulukların niteliği uluslararası organizasyonun da niteliğini belirler. İyi örneklerinin festivale taşınması da bu nedenle yaşamsaldır. Bu sorunu aşmak için IATA gibi uluslararası organizasyonlardan yararlanılabilir. 8. Amatör topluluklar: Yarı-profesyonel Sun Art topluluğu sayılmazsa amatör yapılanmayla tiyatro yapmayı sürdüren toplulukların programda yer almaması bir eksikliktir. Amatör alandaki toplulukların, alternatif tiyatro çizgisinde profesyonel alana yönelmeleri, var olanların büyük bir çoğunluğunun amatörlüğü beceriksizlik ve bilgisizlik çizgisinde değerlendirmeleri ve alanın istikrarsızlığı bu kategorideki yoksunluğu açıklamak için yeterlidir. Ancak çağrı ve davet mekanizmaları devreye sokularak bu sorun aşılmaya çalışılabilir kanaatindeyim. 9. Yerel topluluklar: Tabib-ül Curcuna’yı üniversite tiyatrosu olması nedeniyle ayrı tutacak olursam, 28. festival sırasında bir bardak suda fırtınalar koparan yerel toplulukların esamesinin okunmaması şaşırtıcı değildir, ama ziyadesiyle üzücüdür. Sözü edilen festivalde bu toplulukların temel sorunu nitelik olarak yerlerde sürünmeleri değildi, (niteliksizlik çok önemli bir sorun olmakla birlikte) kendi kentlerinde yapılan bir festivale ilgisiz kalmalarıydı. Bu festivalde de bu ilgisizlik hat safhada hissedilmiştir. Yapılan organizasyona en ufak bir katkılarının olmamasının yanında, atölye çalışmaları ve/veya oyunlara katılımları dahi gözlenmemiştir. Oysa yerel topluluklar bu festivalin ev sahipleridir, konukları olmayı bekleyemezler. 10. Zaten olmayanlar: Kukla tiyatroları, sokak tiyatroları, performans sanatçıları vb. alanlarda, zaten türünde az bulunan örneklere bu festivalde de rastlamadık. Festival için önemli bir renk ve değer olabilecek bu örnekleri festivale taşımak için çaba harcanması gerektiği düşüncesindeyim. Hamurunda zaten sokak olan kimi oyunları salonlara sıkıştırmamak ya da alternatif mekan önerilerinde bulunmak bu sorunu aşmada bir yöntem olarak kullanılabilir. iii. Mekan seçimlerinin genellikle olumlu olduğunu düşünmekle birlikte alternatif mekanların festivale dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mekan seçimlerine biraz daha detaylı değinecek olursam: 1. Çatalçeşme Oda Tiyatrosu: Çatalçeşme, tiyatrosu, DBŞT idari binası, festival merkezi ve parkıyla festivalin kalbi olmayı sürdürüyor ve bu seçim ziyadesiyle doğrudur. Kentin merkezinde ve izleyiciyle iletişim kurabilen, nefes alıp veren, yaşayan bir mekan. Bu mekanın daha etkili kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Yapımı süren ve bittiğinde kentin kültürel yaşantısına katkılar sağlayacak kültür merkezi/merkezleri devreye girdiğinde bile bu alandan vazgeçilmemesi ve festival merkezi olarak kullanılması gerektiği kanaatindeyim. DT sahnesinde olduğu gibi; kültür merkezi gibi konferans salonları ve sinema vb. ticari işletmelerin içinde olduğu bir kompleksin içine tıkıştırılacak bir tiyatro salonu samimiyetini yitirecek ve varolan seyirci dokusuna zarar verecektir. Bu konuda hesaplamalar yapılırken kültürel maliyetler de mutlak suretle denkleme dahil edilmelidir. Festivalin kalbinin Çatalçeşme’de attığı da asla unutulmamalıdır. 2. İlçelerde tiyatro: Festivalin stratejisi, turistik bir etkinlik olmasından çok kendi halkına/kentine yönelik gibi durmaktadır. Bu temel strateji uyarınca Acıpayam, Sarayköy ve Tavas’ta oyunların sergilenmesi olumlu bir adımdır. Olanaklar ölçüsünde sürmesi yararlı olacaktır. Buralarda oyun mekanlarında yaşanabilecek kimi sıkıntılar bu bağlamda ihmal edilebilirdir. 3. Periferide tiyatro: İlçelerde tiyatro gibi kentin çeperlerinde tiyatro da aynı ölçüde değerlidir. 28. festivalde olduğu gibi bu çabanın sürüyor olması sevindiricidir. 4. Balcı Evi: Balcı Evi’nin alternatif bir tiyatro mekanı olarak kente kazandırılması değerli ve önemli girişim olmuştur. Bu projede katkısı olan herkesin fikrine ve emeğine sağlık. 5. Alternatif mekanların eksikliği: Festival kapsamında sergilenmesi muhtemel oyunların/gösterilerin oynanabileceği kimi alternatif mekanlar yaratılabilir. → Anfi Tiyatro: Denizli’nin antik dönemden itibaren varlığını sürdüren bir kent olduğu ve insanların binlerce yıldan beri buralarda sanat ürettiği düşünüldüğünde; sanat geçmişi ile sıcak ilişkilerin kurulabileceği bu tarihsel mekanları oyun alanı olarak kulanmanın olanakları araştırılabilir. → Teatral alan dışı mekanlar: Belediye konservatuvarının kullandığı mekan bu anlamda kullanılabilecek alternatif bir alan gibi durmaktadır. Performanslarını burada ve benzeri yerlerde sunmak isteyebilecek kimi sanatçılar için değerlendirilebilir. → Sokak: Çatalçeşme parkı başta olmak üzere kentsel mekanlar sokak tiyatroları için uygun yerler gibi durmaktadır. Bu mekanların kullanımı düşünülebilir. Örneğin sokak tiyatrosu estetiğine sahip olması nedeniyle Fas’tan gelen Dramatic for Artistic Creation topluluğunun sergilediği Black & White oyunu için gösterilerini sokağa taşıma önerisi yapılabilirdi. iv. Atölye çalışmalarını yapan ve festival gözlemcisi vb. olarak katılan konukların seçimi doğru ve yerindedir. Isolte Avila, dünyaca ünlü bir balerin ve fiziksel tiyatronun önde gelen isimlerinden biridir. David Bower, Holly Wood ölçeğinde oyunculuk yapmış önemli bir aktör ve önemli bir dansçı/koreograftır. Şıh Ali Yalçıner, sanat yaşamını Hollanda’da sürdüren, yıllarını tiyatroya yatırmış uluslararası bir oyuncudur. İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürü de olan Hülya Savaş, yıllarını tiyatroya vermiş değerli bir oyuncu ve yönetmendir. Hakkı Hoca 20 yıldır bir şekliyle bu festival içinde olan, festivali yakından takip eden, Muğla’daki tiyatro yaşantısında emeği olan bir tiyatro emekçisidir ve doğru bir isimdir. Birol Tezcan, önemli bir senaryo yazarı ve (senaryo yazarlığı kadar bilinmese de) iyi bir oyuncudur. Barış Yıldırım, akademik çalışmalarını da sürdüren değerli bir tiyatro kuramcısı ve eleştirmenidir. Yılmaz Angay, geleneksel tiyatro konusunda uzmanlaşmış, gölge oyunu ve kuklayı Batı tarzı tiyatroyla birleştirmeye çalışan iyi bir oyuncu ve yönetmendir. Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu’nda oyunculuk ve yönetmenlik yapan Genel Sanat Yönetmeni Hasibe Aygül Özgür, tiyatro alanında önemli işlere imzasını atmaktadır. Akademik çalışmalarını Ege Üniversitesinde sürdüren Selda Uzunkaya, çocuk tiyatrosu konusunda uzmanlaşmıştır. Tiyatro Gazetesi’nin editörlüğünü yapan Nazif Uslu, İstanbul’da bir festivali de organize eden sahnenin yöneticisidir. Ayşenil Şamlıoğlu, Devlet Tiyatrosu sanatçısı, tanınmış bir oyuncu ve önemli bir yönetmendir. Bu satırların da yazarı olan Hakan Altun, çalışmalarını akademide sürdüren bir tiyatro severdir. v. Savaşların, cinayetlerin, katliamların yoğun biçimde yaşandığı dünyamızda festival teması olarak belirlenen “barış” anlamlı ve değerlidir. Oyunların büyük bir çoğunluğu bu temayı barındırıyordu. Tebrik ediyorum. d. Oyun Değerlendirmeleri: Festival sırasında izlediğim oyunları kısaca değerlendirecek olursam. i. Aristophanes’in yazdığı ve Ayşenil Şamlıoğlu’nun yönettiği İstanbul Aydın Üniversitesi Drama ve Oyunculuk Bölümü tarafından sahnelenen oyun Antik Yunana ait bir komedyadır. Erkek icadı olan ve en çok da kendilerini etkileyen savaşı önlemek için kadınların verdiği mücadeleyi anlatmaktadır. Ölüme karşı yaşamı savunan bu oyun tiyatro plastiği ve seyir zevki açısından iyi bir başlangıç oyunu olmuştur. Oyuncuların tamamı aynı düzeyde performans gösteremeseler bile keyif alarak oynamaları nedeniyle izleyicinin de keyfine vesile olmuştur. Dramaturgi ile ilgili kimi sıkıntılar ve müzik kullanımıyla ilgili tercih/aksaklıklar dışında bırakılırsa seyir yerine yansıyan önemli bir aksaklık olmamıştır. ii. Sinan Küçüköz rehberliğinde yazılan ve Önder Tahmaz’ın yönettiği DBŞT’nin Anhelmus ve Külkedisi adlı oyun Külkedisi adlı masalın bir uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. Çocuk oyunu kategorisindeki bu oyun çocukların ilgisine mazhar oldu. Oyun sonrası çocuklarla yapılan mülakat, çocukların oyunu sevdiklerini ve eğlendiklerini gösteriyordu. Bir masalın yeniden okunması olarak, kedi-fare kalıp yargılarını bozarak ötekilik kavramına doğru bir noktadan yaklaştığı, diğer yandan toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını ise yeniden ürettiğini söylenebilir. Oyunun en değerli yanı DBŞT yazarlık atölyesinin bir ürünü olarak kursiyerlerin bir ürünü olması ve rejisini de yine DBŞT’ye uzun yıllar emek veren bir çalışanın üstlenmiş olması. Bu tablo DBŞT’nin aynı zamanda bir okul gibi hizmet ettiğini ve kendi içinden yazar yönetmen yetiştirmeye başladığını göstermektedir. Yazarlık atölyesinden ortaya çıkan ürünün Küçüköz tarafından elden geçirilmesi ne kadar doğruysa, Tahmaz’ın rejisine müdahale edilmemesi de o kadar doğrudur. Tahmaz, yıllarını vererek piştiği bir ocakta günahıyla sevabıyla bir eseri sahnelemiştir. DBŞT açısından üretmeye hazır elemanlarının önünün kapatılmıyor olduğunu görmek değerli bir tespit olmuştur. Oyun, başındaki uzun konuşmalara müdahale edilmemesi ve sahnelemede karşımıza çıkan kimi ufak tefek aksaklıkları saymazsak başarıyla sahnelenmiştir. Temel sorun dramaturgi ve oyuncu dramaturgisiyle ilgilidir. Ayrıca ülkemizde üretilen benzerleri gibi çocuk tiyatrosu olarak öğrenilen kalıplara yaklaştığı noktalarda kendi değerinden kaybetmeye başlamıştır. Dekor, kostüm ve makyaj açısından başarılı olan oyunda gölge perdesi daha efektif kullanılabilirdi diye düşünüyorum. Müzik kullanımı kimi yerlerde sıkıntılı olsa da oyunculukların oldukça başarılı olduğunu da belirtmeliyim. iii. Denizli Büyükşehir Belediyesi Genç Denizli Tiyatro Kulübü’nden izlediğimiz Atila Alpöge’nin yazdığı Çürük Elma Hediye Uğan tarafından sahnelenmiş. Genco Erkal’dan Mehmet Akan’a bir dönemin sol-muhalif sanatçı kuşağını yetiştiren Genç Oyuncuların kurucularından olan Alpöge’nin oyununun seçilmiş olması kuşkusuz değerli bir adım. Ancak okuldan aileye varana kadar gençlerin toplumda yaşadıkları sorunlara eğilen oyun, maalesef özensiz çalışılmış ve müsamere havasında sahneye taşınmıştır. Bir oyunun pişmesi için gerekli olan masa başı çalışması, ön hazırlık, dramaturgi, oyunculuk vb. temel süreçlerin atlandığı görülmüştür. iv. Savaşa karşı net bir duruş sergileyen, Yaghob Sadigh Jamali’nin yazıp yönettiği Kemikler Operası İran’dan gelen Kotal Tabriz tiyatrosunun bir ürünü olarak karşımıza çıktı. Oyunun sözsüz olması dil bariyerinin de aşılmasını sağladı. Oyun savaşın ayrılıkları, ölümleri, acıları ürettiğini ve insanın ve sevginin önündeki en büyük engel olduğunun altını bir kez daha çizdi. İran’ın kültürel kodlarının bolca kullanıldığını, ama bunların kimi zaman folklorik bir öge olarak kaldığını gördük. Genel olarak beğenilen ve ilgi gören oyun, performans ile tiyatro arasına sıkıştığı izlenimi vermesi itibariyle de eleştirilebilir. Sahnenin tercih edilmemiş dağınıklığı da oyunun handikapları arasındaydı. Bunlarla birlikte, son kertede iyi kotarılmış, iletisi değerli, izleyiciyle samimi olarak buluşabilen başarılı bir yapım olduğu söylenebilir. v. Ünye Belediyesi Şehir Tiyatrosu Muzaffer İzgü’nün yazıp, Coşkun Çetinalp’in yönettiği Duvar oyununu oynadı. Oyun Almanya’da bir hapishane inşaatında duvar ustası olarak çalışan iki işçinin kendileriyle ve sistemle hesaplaşmalarını anlatıyor. Ördükleri duvarın hapishane olduğunu öğrenen işçi, aslında kendi hapishanelerinin duvarını ördüklerini dile getirerek itiraz eder. İşsizlik/açlıkla özgürlük arasında yapılacak tercih özgürlükten yana olur. Doğrudan sistem eleştirisi olarak yazılan oyun, oyuncuların samimi ve ustalıklı performansıyla da birleşince keyifle, tek solukta izlenen bir performansa dönüşüyor. Çetinalp’in bir başka ismin arkasına kamufle olarak yazdığı eleştiri yazısında, mealen, oyuncuların rejinin altında kaldığını belirtmiş. Esasen oyuncuların metni rejiden daha iyi anladıklarını ve rejinin müdahalesinin sırıttığı her yerin sakil durduğunu söylemeliyim. Ayrıca bir yönetmenin oyunu hakkında başka bir isimle ve kendini temize çıkarmaya çalışırken oyuncularını batıran bir yazı yazması hiç de etik değildir. Sahnedeki performanslarıyla göz dolduran Mustafa Karadeniz ve Kerim Aydemir’e tebrikler. vi. Bertold Brecht’in yazıp Necati Arpacı’nın yönettiği Cesaret Ana ve Çocukları adlı oyun Nilüfer Belediyesi Drama Atölyeleri’nin son anda ve oyuna saatler kala mazeret bildirmesiyle oynanamadı. Mazeretlerinde haklı olsalar bile öne sürdükleri mazeretlerin daha önceden bildirilmesi gerekirdi. Ünye Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun da talip olmasıyla Duvar, gelmeyen oyun yerine sahne alarak sorun çözülmüş oldu. vii. Jamal Taamart’ın yazıp sahnelediği Black &White adlı oyunu Fas’tan Dramatic for Artistic Creation grubundan izledik. Siyah-beyaz ayrımı üzerinden ötekiliği tartışan oyun festivalin temasına uygun oyunlardan biriydi. Ötekilikler arasında yaşanan rekabet kimi zaman savaşın ve şiddetin sınırlarını zorlamıştır. Oyun son kertede ötekilikler arasında kurulan ayrımları sorunlaştırarak dramaturjik olarak doğru bir cümle kurmuştur. Dil bariyerini aşmak için üç dil kullanılmış, ayrıca beden kullanıma ve jestlere dayalı anlatım da izleyiciyle iletişim kurmada önemli bir faktör olmuştur. Oyunun seyirciyle iletişim kurmaya dönük yapısı da ayrıca değerliydi. Hata izleyiciyle oyunun başında Arapça ve Fransızca atışma ilgi çekiciydi. Bu iletişime kanalı açan sahne olduğundan ve toparlamak konusunda da sıkıntı çekilmediğinden festivalin keyifli bir anısı olarak kalmıştır. Oyun kanımca sokak tiyatrosuna yakın bir estetiği içinde barındırıyordu ve bu oyunu sokakta izlemek de ilginç bir deneyim olurdu diye düşünüyorum. viii. Muğla S.K.Ü. Müzikal topluluğu bu kez Georg Büchner’in Woyzeck oyunuyla festivalde yerini aldı. Toplumun artıklarından olan Woyzeck, bilumum pis işlerin yanında kobaylık da yapmaktadır. Toplumun yoksullara reva gördüğü pisliğin içinde yuvarlanmaktır ve vahşi düzenin içinde ona düşen çaresizliktir. Meşum deney sonucunda sevgilisiyle arası bozulur ve onu öldürmeye varan bir olaylar zincirini başlatır. Toplumsal şiddetin bireydeki yansımalarını anlatan bu oyun M.S.K.Ü Müzikal Topluluğu’ndan Selin Yalın tarafından sahneye taşınmış. Henüz üçüncü yılının içinde olan bu topluluk festivale doğmuş topluluklardan biridir ve festival tarafından takip ediliyor olması değerlidir. 28. festivale de katılmış olan topluluğun çalışma ve öğrenme azmi dikkate şayandır. Dramaturgisinde sıkıntılar olmakla birlikte, masa başı çalışması yapıldığı ve tiyatro dili üzerine düşünüldüğü aşikardır. Oyun kimi epizotlarda parlak performanslara imza atsa da, bütün olarak aksamaktadır. Kendi olanaklarını (müzik, dans ve beden gibi) daha çok kullanmaları yola çıktıkları tiyatro dilini yakalamak bağlamında daha verimli olur kanaatindeyim. Tam olarak karşılığını bulmayan teknik yetkinlik, performansın samimiliğini de sekteye uğratmıştır. Özellikle dekor ve dekor değişi için harcanan süre/enerji oyunun ritmini ve izlenebilirliğini zaafa uğratmıştır. Son kertede, festivalin evlatlarından biri olan topluluğun festivale dahil edilmesi amatör tiyatroya yapılan bir katkıdır diye düşünüyorum. Topluluk elemanlarının bütün atölyelere düzenli olarak katıldıklarını ve katılımcıları her fırsatta sıkıştırarak bilgi ve deneyimlerini artırdıklarını not düşersek, festivalin hakkını veren topluluklardan biri olduğu söylenebilir. Festival bu topluluğu takip etmeyi sürdürmelidir diye düşünüyorum. ix. Lise tiyatrolarının bir temsilcisi olarak İstanbul Anadolu Lisesi Tiyatro Topluluğu, Victor Hugo’dan uyarlanan Notre Dame Müzikali’ni Nurhan Dehrioğlu ve Çağrı Güneş Yücel Yönetiminde sahneye taşımış. Savaş ve şiddet karşıtı bir dramaturgi ile sahneye taşınan oyun ötekiyle diyalojik ilişkinin önemine dem vuruyor. Esmeralda ve Quazimodo ekseninde ötekiliği mercek altına alıyor. Oyun bu bağlamda, dramatik gerilimi karakterler üzerinden kurmaya çalışırken, odağına Avrupa’nın “zencileri” olarak değerlendirilen çingeneleri yerleştirerek, özgürlük, aşk ve vatan ekseninde tartışmayı tercih ediyor. Oyun form olarak müzikal. Bu nedenle de dans ve müzik anlatının temel ögeleri. İlk bakışta lise tiyatrosunu aşacak bir prodüksiyon gibi görünse de, ses donanımıyla ilgili teknik aksaklıkları saymazsak, oyun başarılı bir şekilde kotarılmış. Gencecik pırıl pırıl yetenekler, hak ettiği övgüyü de seyircinin yoğun alkışı ve ilgisiyle aldılar. x. Yine bir lise tiyatrosu olan Rıza Ertuğrul Yılmaz Anadolu Lisesi Tiyatro Grubu, festivale Ağrı’dan katılıyor. Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı Bir İshaksın Bir Cemil adlı oyun Ferhat Özaslan tarafından rejisiyle sahneye taşınmış. Bu oyunun en önemli yanı Ferhat Özaslan’ın DBŞT ocağından yetişen eski bir kursiyer olmasıdır. Öğretmen olarak atandığı Ağrı’da öğrendiklerini hakkıyla uyguladığını görmek ziyadesiyle sevindiricidir. 28. festivalde Küçüköz’ün sahnelediği Antigone oyununda izlediğim, atölye çalışmalarını ilgiyle izlerken ve festivalin yürümesi için gönülden çabaladığını müşahede ettiğim bu genç yeteneği sahneye koyucu olarak görmek benim bile gururumu okşamıştır. Denizli Belediyesi bu evladıyla ne kadar gururlansa azdır. Oyun kendi meselesini öz ve net bir şekilde seyircisine iletmeyi başarırken, oyuncular da sahnede samimi bir şekilde başarılı bir oyunculuk sergilemişlerdir. xi. Sun Art’ın başarılı oyunu Nihayet Bitti Peter Turrini trafından yazılmış ve Omid Darvishi tarafından sahnelenmiş. Oyun başlarken kendini öldüreceğini deklare eden kahramanla birlikte seyirci performans anını paylaşmaya davet ediliyor. Yüzüne karşı (in your face) tekniğine yakın bir formda sahnelenen oyun seyirciyle ilişki kurmayı önemsemiş. İşi gereği de (gazeteci olarak) “show business”ın içinde olan kahraman ölümü de bir gösteriye dönüştürür. Turrini’nin ağır metni reji marifetiyle ritim kazanmış ve seyri keyif verir bir hale gelmiş. Oyuncu İlter Baturay, oyunun meydan sahnede oynandığını ve performansın çerçeve sahnede sıkıntılı olabileceğini belirtse de Çatalçeşme Oda Tiyatrosu’nun büyülü atmosferinde oyun başarılı bir şekilde temsil edilmiştir. Oyunun dramaturjik olarak kimi açmazları vardır. Söylem sorunu bu oyunun en büyük eksiğidir. Cinsiyetçi ve homofobik bir dili üretmesi gözden kaçmış gibi durmaktadır. Diğer yandan daha interaktif bir yaklaşımla bu oyun murad ettiğine daha çok yaklaşabilir gibi durmaktadır. xii. Pitiyo Sanat Tiyatrosu’nun Dişler ve Düşler oyunu, Ömer Kaya tarafından yazılıp sahnelenmiş. Oyun kahramanlarından Matti’nin diş ağrısı ile ortaya çıkan sorun kendilerini taş devrinde bulan kahramanların serüveni içinde anlatılmaktadır. Sahnelemede tercih edilen projeksiyon/perde tekniği olukça çarpıcı ve işlevseldir. Oyuncuların akrobatik yetenekleri de eklendiğinde çocuklar için seyrine doyulmaz bir oyuna dönüşmüştür. Oyun sonrasında konuştuğum çocukların tamamı oyundan keyif aldıklarını beyan etmişlerdir. Bu oyunun da temel sıkıntısı ders vermek olarak algılanan çocuk tiyatrosu yaklaşımıdır. Bu ülkede çocuk tiyatrosu olarak algılanan ne varsa sahneye sorun olarak yansıyor. Oyun kendi iletisini performans ile zaten taşımakta. Ayriyeten oyunun sonunu bir derse dönüştürmek hiçbir yarar sağlamadığı gibi zararı da dokunuyor. Oyun yarattığı atmosferle çocukları içine alırken mutlaka çocuklar daha fazla dikkate alınmalı ve onlara bir şey soruluyorsa yanıtları da önemsenmelidir. Aksi takdirde çocuk kendini dışlanmış hissedecek ve uzaklaşacaktır. Oyunda bu enstantanelere sık sık rastlanmıştır. xiii. Kocaeli Üniversitesi Tiyatro Kulübü, Volkan Dinç’in sahnelediği Haldun Taner’in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyunuyla festivalde sahne aldı. Taner, itaatkar Vicdani ve fırsatçı Efruz karakterleri ekseninde Cumhuriyet serüvenini liberalizmin seyrüseferiyle anlatır. Sahneleme genel olarak bu çizgiyi anlatmakta başarılıdır ve oyuncular belli bir çizgiyi tutturmayı becermişlerdir. Ancak ciddi bir dramaturgi çalışması yapılmadığı göze çarpmaktadır. Oyunun hazırlık süreci eksik kaldığından bunların tezahürleri sahnede de eksiklik olarak karşımıza çıkıyor. Açık biçimin olanakları göz önünde bulundurulmadığından özellikle sahne geçişlerinde sıkıntılar oluşmuş ve oyunun ritmini düşürmüştür. xiv. Azerbaycan Küçük Sahne Tiyatrosu, Mecid Vahidzade’nin yazıp Nofel Veliyev’in sahnelediği Bir Seped Yalnızlık oyunundaki performansı ile seyircinin gönlünde taht kurmayı becermiştir. Yerinde bir minimal dekor tasarımını tercih eden grup, sahneyi oyunculukla doldurmuştur. Temsil bittiğinde ise oyuncuların samimiyeti ve mütevazılığı uzun bir süre sahnede yankılanmaya devam etmiştir. Oyunun başlarında Azeri Türkçesinin yarattığı yabancılaştırma çok kısa bir süre içinde aşılmış, Sahnedeki iki karakterin “tenhalıkları” seyircinin huzurunda kesişmiştir. Oyun bir öteki olarak norm-dışına sürgün edilen sakatlığı içten bir şekilde tartışmayı becermiştir. xv. Hollanda’dan bir cemiyet tiyatrosu hüviyetindeki Theatervereniging Kulis topluluğu Sevinç Ölçer’in yazıp yönettiği Çapkın Dede adlı vodvil türündeki oyunu sergiledi. Vodvil, kimi çevreler tarafından küçümsense de tiyatronun önemli ve değerli alanlarından biridir ve sahneye taşınırken de ‘ciddi’ye alınması gerekir. İkinci yarısını izleyemediğim bu oyun hakkında değerlendirme yapmayı doğru bulmuyorum. xvi. Tunuslu topluluk Association “Theatre of Younger”, Bani Wael’in yazıp yönettiği Zouz, bir kadının ölümlerle örülü bir hücreden özgürlüğüne doğru sonuçsuz kalacak çabasını anlatmaktadır. Hücresi ölüler ve halüsinasyonlarla dolu bu kadın, sürekli başa saran bir döngü içinde yaşamaktadır. Hareket ve beden kullanımının öne çıkarılmaya çalışıldığı görülmüş, ancak performansın dili anlaşılamadığı için hareket-metin ilişkisi yeterince net anlaşılamamıştır. Beden kullanımı da böylesi bir tercihe göre vasatın altında kalmıştır. Oyundaki efektlerin canlı, ama ışık odasında, seyircinin görmeyeceği bir yerde yapılmış olması büyük bir talihsizlik olmuş. Hareket-ses etkileşimi seyircinin gözü önünde, sahnede gerçekleştirilse daha etkili olabilirmiş. Bu tercihle muhteşem bir deneyim ıskalanmış oldu kanaatindeyim. Her şeye karşın vasatın üstünde bir performansı, dramaturgiyi ve performansı da hiçe sayarak, oyununun sonunda, bayrak açma sevdasıyla öldüren bu topluluk, bu hareketiyle alkışı hak eden bir performansı katletmeyi başarmıştır. xvii. Tabib-ül Curcuna’nın sahnelediği Albay Kuş, kanımca festivalin en dikkati çeken oyunlarından biri olmuştur. Hristo Boyçev’in yazdığı oyun Yunus Emre Yıldız tarafından sahneye konmuş. Tiyatronun olmazsa olmazı olan çalışma ahlakı ve disiplini oyunun her bir anında belli oluyordu. Oyunun masa başı çalışmaları, metin analizi ve oyunculuk çalışmaları düzgün bir biçimde yapılmış ve gerekli özen gösterilerek detaylı bir şekilde çalışılmış. Sahneleme de aynı ölçüde başarılıydı. Oyunculuklar için de söylenebilecek bir şey yok. Net, temiz ve iyi kotarılmış ve en önemlisi emek verilmiş bir oyunla seyirci karşısına çıkılmış olması, tiyatro ahlakı açısından alkışı hak ediyor. Böylesi bir topluluğun Denizli’de üretiyor olması önemlidir; dikkate alınmalı ve iletişim canlı tutulmalıdır. Oyunla ilgili aksayan temel nokta, birçok oyunda karşımıza çıkan dramaturgi problemidir. Savaş karşıtı ve anti-militarist bir iletiyi benimsemesine karşın, oyun militarist söylemi yeniden üretiyor. xviii. DBŞT, Turgut Özakman’ın polislerden kaçan mahkümların bir öğretmeni rehin alarak bir binaya sığınmalarını anlatan Duvarların Ötesi adlı oyununun bir uyarlamasıyla festivalin kapanışında sahne aldı. Sinan Küçüköz’un uyarlayıp yönettiği oyun, kadın sorununu odağa almış. Oyunun orijinalinde erkek olan mahkümlar kadına dönüştürülmüş. Böylesi bir çaba kadına yönelik şiddetin yükselişe geçtiği bir dönemde oldukça değerlidir. Kadınların kurban kalıp-tipinden uzaklaştırılarak güçlendirilmesi stratejisi de yine olumlu bir çabadır. Oyunun seçici gerçekçi dekor tasarımı övgüyü hak ediyor. Kostüm ve ışık tasarımları da iyi kotarılmış. Oyunculuk için emek sarf edilmiş ve iyi çalışılmış. Ancak oyun mekanı olarak DT sahnesinin seçilmesi, kapanış oyunu için belki bir gereklilik olsa da, yanlış olmuş. Sahnenin büyüklüğü ve resmiyeti oyuncuları boğmuş gibi duruyor. Sahnenin yarattığı gerginlikten kasıldıkları ve kapandıkları belli olan oyuncuların performansı zaman zaman ritmi düşürüyor ve yer yer de duraklatıyor. Gerginliğin ve heyecanın seslerine de yansıdığını eklemeliyim. Keşke oyunu Çatalçeşme Oda Tiyatrosu’nda izleme olanağı da bulsaydım diye aklımdan geçirmeden edemiyorum. Oyunla ilgili temel bir eksiklik oyuncu dramaturgisi olarak tespit edilebilir. xix. Çakışma nedeniyle Salihli Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun sahnelediği Uçan Adam, DBŞT’nin sahnelediği Bon Bon ile Mıstık ve Tabib-ül Curcuna’nın sahnelediği İpekçi Merhum adlı oyunlar tarafımdan izlenememiştir e. Atölye Değerlendirmeleri: Festival sırasında gerçekleştirilen atölye çalışmaları hakkındaki görüşlerimi kısaca belirtmek isterim. i. Sign Dans Kollektifi’nin gerçekleştirdiği Dans Tiyatrosu Atölyesi: Isolte Avila, David Bower ve Şıh Ali Yalçıner’den oluşan eğitmenler tarafından yürütülen çalışma beş gün boyunca sürmüştür. Katılımcıların kendilerine ve bedenlerine güvenme, bedenlerini özgürleştirerek kendilerini bedenle ifade etmelerine yönelik çalışmalarla dans tiyatrosuna giriş düzeyinde çalışmalar yapıldı. Son gün çalışma boyunca edinilenlerin sergilendiği on beş dakikalık bir performans sergilendi. Lorca’nın öldürülüşünün yıldönümüne binaen ona atfen ve şiirlerinden yapılan bir kolajla oluşturulan metin savaş karşıtı bir temaya sahipti. Atölyenin oldukça disiplinli sürdüğünü, verimli geçtiğini ve katılımcılara oldukça katkısı olduğunu gözlemledim. Yirmi kişilik bir katılımcı ile süren bu çalışmanın çekirdeğini Tabib-ül Curcuna, Muğla S.K.Ü. Tiyatro Topluluğu, İmge Sanat, DBŞT ve Theaterverenging Kulis’in oluşturduğu görülmüştür. DBB Genç Denizli T. Kulübü’nden gelen katılımcıların düzensiz ve disiplinsiz katılımları (eksik, geç katılımları ve katılmamaları) dikkati çekmiştir. Katılımcıların istekli ve öğrenmeye açık olduğu gözlenmiştir. Atölyenin katılımcılara yararı olduğu ve özellikle performans sırasında bedensel ifade olanaklarının geliştiği görülmüştür. İçlerinden kimi katılımcılara dans alanına yönlenmeleri önerilerini getirtecek denli kimi hazineleri de ortaya çıkardığı söylenebilir. Festivalin öyle kolayca getirilemeyecek bu ekibi atölye çalışması yapması için Denizli’ye getirmeyi becerebilmesi de başarıdır. ii. Yılmaz Angay yönetimindeki Kukla Yapım Atölyesi: Dört gün olarak planlanan bu çalışma yoğun ilgi nedeniyle beş güne uzamıştır. Alanında başarılı bir isim olan ve tutamaç tekniğiyle çalışan atölye yürütücüsü eşliğinde kukla yapımının bütün aşamaları katılımcılarla birlikte deneyimlenmiştir. Atölyenin çekirdeğini Tabib-ül Curcuna, DBB Genç Denizli Tiyatro Kulübü, Muğla S.K.Ü. Tiyatro Topluluğu, Theaterverenging Kulis ve DBŞT oluşturmuştur. On kişiye göre planlanan çalışma yoğun ilgi nedeniyle on beşe kadar çıkmak durumunda kalmıştır. Katılımcılar büyük bir keyifle ve disiplinle çalışmalarını sürdürerek kendi kuklalarını üretmişlerdir. Yapılan kuklalar sergilenmek üzere DBŞT’ye bırakılmıştır. Bu atölye katılımcı topluluklara aktarabilecekleri bir kukla yapım dizgesini aktarabilmesi açısından oldukça başarılı olmuştur. Kukla gibi geleneksel tiyatromuzun kayıp olan önemli bir ögesini de bu toplulukların görüş alanına sokmuş olması atölyenin başarılarından biridir. iii. Hülya Savaş’ın yürüttüğü Ses ve Diksiyon Eğitimi atölyesi: Üç gün süren atölye birbirini takip eden bir süreç olarak değil günlük çalışmalar şeklinde organize edilmiş. Böylece bütününe katılamayacak kimi topluluklardan elemanların da katılımına olanak sağlamış. Katılımcıların, alanının deneyimli isimlerinden biri olan Hülya Savaş eşliğinde çok yararlı bir deneyim elde ettiklerini düşünüyorum. Katılımcı topluluklarının kendi aralarındaki sohbetlerde geçen “bu güne kadar yanlış biliyormuşuz, doğrusu şu imiş” gibi cümleler, çalışmanın başarısına ve nasıl bir ilgiye mazhar olduğunu kendi başına göstermeye yeterlidir. iv. Doğaçlama Tiyatro Atölyesi: İstanbul-İmpro tarafından yapılması gereken atölye, atölye yöneticisinin gelememesi nedeniyle, festival yürütücülerinin müdahalesiyle; çalışmanın, İstanbul-İpro’yu da yakından tanıyan, çalışmalarını bilen ve en önemlisi doğaçlama konusunda deneyimleri olan ve benzeri atölyeler yapan Birol Tezcan ve Hakan Altun tarafından yürütülmesi sağlanmıştır. Başlangıçta dört gün olarak tasarlanan atölye, üç gün olarak yeniden düzenlenmiştir. Çalışma doğaçlamanın temelleri ve estetiği üzerine odaklanmış ve doğaçlama tiyatroya giriş olarak tasarlanmıştır. Katılımcıların çekirdeğini Muğla S.K.Ü. Tiyatro Topluluğu, İmge Sanat Atölyeleri, Theaterverenging Kulis, Tabib-ül Curcuna ve DBŞT oluşturmuştur. DBB Genç Denizli Tiyatro Kulübü’nden gelmesi beklenen katılımcıların bu çalışmaya hiç katılmaması şaşırtıcı olmuştur. Yaklaşık yirmi kişiyle Konservatuvar binasında yürütülen çalışmalar başarılı olmuş, katılımcılara yararı olduğu gözlemlenmiştir. f. Nitelik/Nicelik Dengesi: Bıçak sırtı Festivali nitelik/nicelik dengesi açısından irdelenirse: nicelik (grup, atölye, etkinlik vb sayısı) açısından makuldür. Ancak nitelikli örneklerin eklenmesi şartıyla arttırılmasında yarar vardır. Bu çaba festivalin de niteliğini daha yukarı çekecektir. Ulusal ölçekteki katılımlarda da nitelik yukarıya çekilmeye çalışılmalıdır. Kuşkusuz festival komitesi bu konuda elinden geleni yapıyordur ve yapılan seçimler de bunun böyle olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda bir öneri olarak başvuruda bulunmayan, ancak alternatif alanda nitelikli işler çıkaran topluluklara çağrı yapma ve/veya doğrudan davet etme yoluna başvurulabilir. Bu amaçla da belli bir kota konabilir. Yabancı topluluklar hala festivalin yumuşak karnı gibi duruyor. Nitelikli yabancı topluluklar Denizli ve festival için oldukça önemlidir. Mevcut durum ise bu durumun tam tersidir. Uluslararası bir festivalin olmazsa olmazı olan yabancı toplulukların nitelikli başvuru sayısının azlığı uluslararası organizasyonlardan yardım alınarak aşılabilir. IATA (Uluslararası Amatör Tiyatrolar Birliği) marifetiyle bu sorun kolayca çözülebilir kanaatindeyim. g. Çatalçeşme: Festival Merkezi Çatalçeçme Oda Tiyatrosu ve DBŞT İdari/Festival Binasının içinde olduğu kamusal alan, potansiyel bir şenlik alanıdır. Canlı, yaşayan ve festivalin coşkusunu taşıyan bir merkez olarak durmaktadır. Bu alanın daha şenlikli hale getirilmesinin festivalin coşkusunu ve dinamizmini de arttıracağını düşünüyorum. Zaten Denizli seyircisinin bu alanı evi gibi gördüğü aşikardır. Katılımcı gruplarla kaynaştıkları, sohbetlere dahil oldukları, neler olup bittiğini gözlemledikleri bir yerdir. Festivale dahil olacak sokak tiyatroları ve kimi performansların bu alanın enerjisini yükselteceği ve festivalin tiyatro binalarının içine sıkışmasını önleyeceği öngörülebilir. Katılımcı topluluklar da bu alanda doğal olarak kaynaşmakta ve iletişim kurmaktadır. Bu ortamı sunan bu alanın, bu haliyle, festival merkezi olarak korunması yaşamsaldır. Jonglorlük vb. atölyelerin bu alan içinde organize edilmesi topluluklar arasındaki iletişimi arttırabilir. h. Küçük bir Olumsuzluk: Hava Durumu Bir festivalin tarihini sabitlemek kuşkusuz meşakkatli bir iştir ve birçok parametreyi değerlendirmek gerekir. Ayrıca aylar öncesinden hava durumunu kestirmek de olası görünmemektedir. Yine de mevsimin kendi döngüleri veri olarak alınarak bu parametrenin de festival programını yaparken dikkate almak gerekebilir. Havanın yağışlı olduğu günler, özellikle festival merkezindeki şenlik coşkusunu söndürmüştür. i. Fiziki Koşullar: Konaklama vb. Katılımcıların konakladığı otel, bütün katılımcıları bir arada bulundurabilecek fiziki koşullara sahip olduğu için olumludur. Bu özellik toplulukların oyunların ardından festival, çalışmalar ve oynanan oyunlar hakkında geri bildirimlerine olanak sağlamakta ve iletişim olanaklarını arttırmaktadır. Otel yönetiminin ve çalışanlarının tavrı ve yaklaşımları iyi niyetli, sorunsuz ve olumludur. Atölye çalışmalarına olanak sağlayacak mekanları dönüştürecek olanaklara da sahip olması ayrıca değerlidir. Yemek çeşitleri yeterli, farklı tercih ve diyetleri gözetmektedir. Konaklama sorumlusu işini eksiksiz ve tek kelimeyle mükemmel yapmıştır. Sadece konaklamanın değil, festival organizasyonun teknik merkezi olmuştur. Akşam yemeklerinin sağlandığı Belediye yemekhanesinde çıkan yemekler temiz ve sağlıklıdır. Ancak, festival yönetiminin, kimisi vejetaryen olan, kimisi de sağlık nedenleriyle et tüketemeyen katılımcıların varlığını dikkate alan bir menü belirlemesi daha yerinde olacaktır. Özellikle öğle ve akşam yemeklerinde sürekli oyun sergileyecek gruplarla olan gönüllüler ve katılımcılar açısından kumanyalar sıkıntılı olmuştur. Sponsorluk yaptığı kanısı uyandırmayan ve tamamen ticari bir ilişki içinde olan kumanya sağlayıcılar, niteliksiz ve özensiz davranmışlardır. Üst üste dört gün tavuk döner yemek durumunda kalan katılımcıların şikayeti haklıdır. Bu bağlamda çeşitlilik sağlanmalı ve kumanyalar daha özenli ve nitelikli hazırlanmalıdır. Et tüketemeyecek katılımcılar için de alternatif sağlanması yerinde olacaktır. Festival esnasında yaşanan bu türden sıkıntıların, festival yürütücülerinin inisiyatifi ile sıkıntısız bir şekilde çözüldüğünü belirtmeliyim. Ulaştırma sorumlusu da işini hakkıyla yerine getirmiştir. Gerek katılımcıların karşılanması ve yolcu edilmesi, gerek sahnelere ve atölye mekanlarına ulaşımları ve geri getirilmesi gerekse kumanyaların ulaştırılması konusunda maksimum çaba ve özveri harcanmıştır. Ancak, kimi zaman tahsis edilen araçların gerektiğinde başka yerlerde olması bazı aksaklıkların yaşanmasına sebep olmuştur. j. Kentle İlişkiler: Sorunlu bir alan. Kentle festivalin ilişkisi birkaç noktadan sorunlu duruyor. i. Belediyenin elinden gelen katkıyı ve kaynağı sağlamasına karşın kent kurum, kuruluş, STK, Odalar, Üniversite ve ileri gelenlerinin festivale elini uzatmadığı görülüyor. Bu sorunlu alanın aşılması yararlı olabilir. Bu destek sağlandığı takdirde festivalin niteliği daha da yükselecektir. ii. Yerel toplulukların, ki varlıkları kuşku götürür, festivale ilgileri sıfır noktasında. Oysa özellikle seyirci organizasyonu ve tanıtım konusunda yapabilecekleri bir dünya destek bulunmaktadır. Yapılanması ve yaptığı işlerle nitelikli bir topluluk olduğu görünen Tabib-ül Curcuna ile kurulacak ilişkilerin yerel toplulukları organize etmek bağlamında bir başlangıç olarak faydalı olabileceğini düşünüyorum. iii. Hizmet sağlayan kimi işletmelerin bu işi sadece ticaret olarak görmesi, kumanya durumunda olduğu gibi kimi sorunlara yol açmaktadır. Denizlili tüccarların kendi kentlerinin etkinliğine destek olmasını beklemek hata değildir. k. Seyirci: Festivalin Yıldızları Denizli kentinin kendine özgü ve tiyatro adına umut vadeden katılımcı izleyici kitlesinde bir azalma tespit edilmiş ve seyircinin giderek daha çok terbiye edilmeye başladığı göze çarpmıştır. 28. festival değerlendirmesinden alıntılayacak olursam: Tanzimat’tan itibaren inşa edilmeye başlayan Türk modernleşmesi tiyatro alanında bir yarılma oluşturur. Geleneksel tiyatro tarzlarının hızla gözden düşerek Batı tarzı tiyatro karşısında tutunamamaları neticesinde; tiyatro, Batı’dan ödünç alınan bir dal parçasının yeniden köklendirilmesiyle yeniden yeşertilmeye çalışılmıştır. Bu durumun seyirci cenahına yansıması ise yeni tiyatro tarzı doğrultusunda terbiye edilmeleri biçiminde olmuştur. Seyirciye nasıl oturması, ne yapması/yapmaması, nerede alkışlaması vb. gerektiği gerek silah zoruyla (Ahmet Vefik Paşa) gerekse talimatnameler marifetiyle (Muhsin Ertuğrul) belletilmeye çalışılmıştır. Artık kendini evinde hissetmeyen seyirci tiyatro ile ilişkisini değiştirmiş ve giderek uzaklaşmaya başlamıştır. Oysa tiyatronun altın çağlarında izleyici hep müdahildir. Tiyatroyu geliştiren, çıtasını yükselten hep seyircinin katılımcı varlığı olmuştur. Bu minvalde bakıldığında Denizli kentinin tiyatro adına yaşamsal olan katılımcı bir seyirci çekirdeği var gibi durmaktadır. Ancak (yukarıda mekanlarla ilgili bahiste belirttiğim gibi) bu izleyicinin mekanı DT ve benzeri sahneler değildir. Çatalçeşme’de izlediğim bütün oyunlarda teyzeler, amcalar, çocuklar kendi evlerindeymişçesine rahat oyuna gelmekte, dekorların kurulmasını izlemekte ve oyuna aynı rahatlıkla dahil olmaktaydılar. Bu artık tiyatroda şahit olmadığımız bir durumdur ve mutlaka korunmalıdır. Sözü edilen seyirci profili halen varlığını sürdürmekle birlikte, tiyatro alanının terbiye etmeye dönük otoriter sesi/yaklaşımı bu dokuya zarar vermektedir. Örneğin telefonla konuşma mevzusundaki gereksiz gerginlikler ve abartıların yaşandığı durumu düşünürsek, burada eğitilmesi gerekenler seyirciler değil tiyatrocuların bizzat kendisidir. Daha sonra da çeşitli oyunlarda şahit olduğum telefonla konuşma durumları rahatsız edici bir hal almamıştır. Festivalin sadık bir izler kitlesi hala var. Bu seyirci profilinin korunması ve arttırılması tiyatro alanı açısından keyifli olacaktır. l. Festival Kitapçığı ve Afiş: Büyük emekler ve belli bir maliyetle üretilen festival kitapçıkları ve afişler, festivalin tarihe bıraktığı izler olarak kalacaktır. Bu izler ne kadar belirgin ve güzel olursa, arşivlerde ve sonradan yapılacak araştırmalarda bırakacağı yankılar da o denli güzel olacaktır. Festival kitapçığının daha özenli ve ayrıntılı tasarlanması yararlı olacaktır. Afiş vb. görsel malzemelerin de daha estetik ve yaratıcı olması, bunların festivalin uluslararası görünür yüzü olması itibariyle önemlidir, daha dikkatli ve işinin uzmanlarınca yapılmasında yarar vardır. Maalesef bu tarz görsel malzemeler takip ettiğim süreç içinde üretilmemiştir. m. Yapısal sorunlar: Zurnanın Zırt Dediği Yer Israrla sona bıraktığım mevzuya başlamalıyım artık. Bütün raporda olduğu gibi bu bölüm de festivalin ve belediyenin yaptıklarını önemseyen ve tam da bu önemseme nedeniyle kafa yorup yapılanları analiz etmeye ve de yapılabilecekler hakkında öneriler sunmaya çalışmaktadır. Bazen gözlemci raporunun sınırlarını aşan yaklaşım bu sempatiden kaynaklanmaktadır. Hoşa gitmeyecek kimi çıkarımlar da “dostun acı söylediği” varsayılarak okunmalıdır. Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman Zolan’ın kültür ve sanatın başkenti olmaya aday olduğu beyanını sevinerek okudum. Tanıyabildiğim kadarıyla bunu yapabilecek açık/ileri fikirli bir başkan. Ancak bu iddiayı gerçekleştirebilmek için yapılması zorunlu şeyler, atılması gereken zaruri adımların olduğu da kuşku götürmez. Bu hedefe ulaşmak için öncelikle yapısal kimi sorunların üstesinden gelinmesi gerekmekte. Bu yapısal sorunların çözümü ve düzenlemelerin yapılması festivalin de çıtasının yükselmesiyle sonuçlanacaktır. Yapılması gereken ilk iş, DBŞT’nin bir yapıya kavuşturulmasıdır. Bunun en sağlam ve en verimli örneği yasayla kurulmuş (İstanbul-Kocaeli-Antalya-Eskişehir örnekleri gibi) ve kadrolarıyla alım yapılan, özerk bir yapılanmadır. Bu yapı dünyadaki bütün örnekleri gibi önerebileceğim en işlevsel modeldir. Bu yapılamıyorsa bile yine yasayla/resmi kararla kurulan ve kadro tahsisi yapılabilen ara modeller bulunabilir (Katılımcılar Ünye Belediyesi’nin bu modellerden birini uyguladığını belirttiler). DBŞT’nin özerk bir organ olarak, denetlenebilir, hesap verebilir ve yetkili bir birim olması DBŞT’nin yaptığı aşikar iyi işlerin kalitesini ve yeğinliğini arttıracağı gibi; festivalin de daha sağlıklı yürümesini sağlayacaktır. Dünyadaki benzerleri de aklın yolunun bir olduğunu göstermektedir. Aksi durumda her düzeyde yaşanan enerji, ilgi ve iş yapma kaybı verimliliği inanılmaz ölçüde düşürmektedir. 28. festival sırasında olmayan bir oluşum; DBŞB Genç Denizli Tiyatro Kulübü bu festivalin katılımcıları arasında yerini almıştı. Daha önce Antigone oyunundan tanıdığım ve insan olarak sevdiğim Ozan Özdemir’le de bu kulübün yönetmeni olarak karşılaştım. Bu oluşumun olumlu bulduğum ve bulmadığım yönlerini paylaşmaktan imtina etmek istemiyorum. Genç Denizli, anlayabildiğim ve erişebildiğim kadarıyla, dezavantajlı grupları kültürel sanatsal etkinliklerle buluşturmayı hedefleyen bir proje. Bu bağlamda da oldukça olumlu bir proje olduğu su götürmez. Ancak Genç Denizli projesinin içinde bir bölüm DBŞT’nin muadili gibi davranıyor. DBŞT’nin yaptığı ve yapacağı işler ayrıdır, Genç Denizli projesinin yapması gerekenler ayrıdır. Birinin paralel yapısı gibi davranan bir oluşum kültürün ve sanatın başkenti olma iddiasındaki bir kente hayırdan çok şer getirir. Aslında işlevsel olarak gerekli olan bir birim, kendi işlevinden bağımsız hareket etmeye başladığında kanser hücresine dönüşmeye başlar. Yapılması gereken yapısal olarak görev alanları da dahil olmak üzere tanımlamak ve işler hale getirmektir. Eğer Genç Denizli özellikle kentin sınırlarında bulunan gençleri sanatla tanıştırmak, sanat hakkında temel bilgileri vermek ve iyi bir sanat izleyicisi ve potansiyel sanatçı adayı olarak hazırlamıyorsa birinci kademedeki işlevini yerine getirmiyor demektir. Genç Denizli’den yetişen gençler DBŞT’ye geldiğinde kuşkusuz çok daha verimli olacaklardır. Biri hobi düzeyinde temel bilgileri içerir, diğeri sanat düzeyinde daha detaylı bir formasyonu içerir. Kendi alanını terk ederek, bir diğer alanın ilgi ve bilgi alanına karışmaya başlarsa hem kendi işini yapamaz hale gelir, hem de diğer birimin işini yapmasına engel olmaya başlar. (Bağışlayın beni, haddimi aşmış olabilirim, ama deneyimlediğim/gözlemlediğim diğer deneyimlerden yakın bir gelecekte yaşanabilecek olanların bir tablosunu çıkarmaya çalışıyorum.) Örneğin bir belediyenin su ve kanalizasyon idaresinin su ile ilgilenen birimi, artık su ile değil de kanalizasyonla ilgilenmeye başlarsa; kent önce bakımı yapılmayan su borularının çatlaklarından temiz sularını kaybetmeye, temiz su kaynaklarından mahrum kalmaya başlar ve son noktada da susuz kalır. Teşbihte hata olmaz diyelim. Temel önerim her birimin yapacaklarının ve ilgi çalışma alanının yapısal olarak tanımlanması ve yasal olarak işler hale getirilmesidir. Genç Denizli Tiyatro Kulübü açısından bakıldığında, dezavantajlı grupları tiyatroyla tanıştırmak için yaratıcı drama tekniklerinin kullanılarak tiyatroya bir giriş yapılması ve en fazla temel tiyatro tekniklerinin paylaşımıyla kendi içine ve yakın çevreye dönük hobi düzeyinde temsiller gerçekleştirmek olabilir. Bundan ötesi farklı bir akademik formasyon gerektirir. Yaratıcı drama tekniklerinden yararlanarak yapılacak çalışmalar için Genç Denizli Kulübü’nün eğitmenlerinin mutlak surette bir yaratıcı drama sertifikası alması gerekir (eğer sahip değillerse). Eğitmenlerini bu sertifikaları alacakları kurumlara göndermek de Genç Denizli gibi bir projeye imza atmış bir belediyenin boynunun borcudur. Mevcut duruma gelirsek, kimi kaynaklarda 400 kimi kaynaklarda 200 kursiyeri olduğu söylenen kulüp yalapşap bir ‘eğitimden’ geçirip gençleri sahneye salmaktadır. Sahnede gördüğüm de (Çürük Elma) tadı tuzu olmayan müsamerelerden öteye gitmemiş. Denizli’nin domatesi güzeldir. Hormonlu domates yemekten bıkmış biri olarak, festival sırasında yediğim domateslerin tadına doyamadım. Ama, Genç Denizli Tiyatro Kulübü hormonlu domates üretiyor! Hızlı, hormonlanmış, tatsız tuzsuz, kuru yavan. Üstelik, bildiğimiz gibi, genetiği oynanmış bu domatesler komşunun tarlasındaki orijinal domateslerini de bozar. Ortaya tiyatrocu diye salınan bu gençler en nihayetinde Denizli’nin tiyatrosuna zarar verecektir. Yine bir kaynağa göre 13, bir kaynağa göre 11 oyun ürettiği söyleniyor. Ne kadar sürede? 1 yılda? Bir yılda onun üzerinde oyun!! Şaka gibi bir şey. Denizli’nin dokuması meşhurdu. El emeğiyle dokunan bu geleneksel kumaşlar için öncelikle gereken Denizli’nin verimli ovalarında el emeğiyle yetişmiş kaliteli pamuklardı. Ardından bu pamuklar iplik haline getirilir, yörede yetişen çeşitli ot ve köklerden (emek ve çabayla) elde edilen boyalarla renklendirilirdi. Ardından sıkıca eğirilip, el tezgahlarında el emeği göz nuru dokunurdu. Denizli’nin dokumasını bu nedenle değerliydi. Tiyatro da el emeği göz nuru isteyen, belli bir süre, çaba, emek isteyen bir sanat. Tıpkı nadide Denizli dokuması gibi. Seri üretimle yılda onun üzerinde üretilen oyun, sadece sıradan basma olur. Hereke’de üretilen nadide el halılarının desimetrekaresinde, halı yün ise 3600, ipek ise 10000 ilmek olur. Halıları değerli kılan budur. Ortalama bir fabrika oyununda (hadi halısında diyelim) desimetrekaredeki ilmek sayısı 850 civarıdır. Tiyatro fabrikasyon olmaz. Emek ister, çaba ister, çalışma ister, gözyaşı ister. Yalapşap olmaz. Bir süre sonra seyirciyi de öldürür. Genç Denizli Tiyatro Kulübünün ivedilikle görev tanımının yapılması, eğiticilerine gerekli eğitimin verilmesi; kısacası, bir elden geçmesini öneriyorum. Aksi takdirde tanıdığım ve sevdiğim Ozan gibi arkadaşlara da, özellikle kukla yapım atölyesinde tanıdığım gibi Genç Denizli’li pırıl pırıl gençlere de, Denizli’deki tiyatro yaşantısına yazık olacak diye düşünüyorum. n. Son Söz Yerine: DBŞT’nin ve Festivalin Evlatları Son söz olarak çok değerli bulduğum bir şeyi paylaşmak isterim. DBŞT ve Festival kendi evlatlarını yetiştiren bir ocağa dönüşmüş. Bunun devamlılığının sağlanması kanımca önemlidir. Bu yıl gördüğüm ilk örnek DBŞT’de eğitini almış Ferhat Özaslan’ın öğretmen olarak atandığı Ağrıda çalıştığı bir oyunla, üstelik başarılı bir oyunla, festivale katılmış olmasıydı. İkinci örnek de Muğla S.K.Ü. Tiyatro Topluluğu’nun tanıdık simalarını görmek oldu. Bu topluluk festivale doğmuş ve festivalden beslenen bir topluluktur; gelişimini izliyor olmak da ziyadesiyle değerlidir. Festival kendi evlatlarına sahip çıkmalıdır. B- Öneriler Yukarıda detaylandırmaya çalıştığım tartışmaların kimilerine ait önerileri kısaca yinelemek isterim: √ 30.suna ulaşan bu etkinliğin buraya kadar gelmesinde emeklerini koyanlar onurlandırılabilir. Böylece festivalin gelenekselliği de perçinleşmiş olacaktır. √ Festivalin niteliğini arttırmak için alternatif alandan alternatif alandan ve nitelikli işlere imza atan toplulukların katılım için çağrı yapılabilir ve/veya davet edilebilir. √ Festivalde alternatif mekanları kullanabilecek toplulukları programa dahil edebilmek için alternatif gösterim mekanları üretilebilir. √ Sokak tiyatrosu ve kukla tiyatrosu gibi farklı tarzda tiyatro üreten toplulukların katılımı sağlanabilir. √ Dramaturgi festivale katılan toplulukların neredeyse ortak eksik noktalarıydı. Gelecek festivallerde bu eksikliği kapatmak için atölye çalışmaları düzenlenebilir. √ Belediye tiyatroları, çocuk tiyatroları gibi sorunlu alanları masaya yatıracak çalıştay ve/veya forumlar düzenlenebilir. √ Kentle ilişkiler gözden geçirilerek festivalin kent elitleri, kurum ve kuruluşlarıyla etkileşimi/destekleri sağlanabilir. √ Yabancı toplulukların nitelik sorununu aşmak için uluslararası organizasyonlardan (IATA gibi) yardım alınabilir. √ Festival merkezi olan Çatalçeşme yerleşkesi daha da güçlendirilebilir. √ Denizli’nin katılımcı seyircisi dikkate alınmalı, korunmalı ve daha da güçlendirilmelidir. Niteliksiz oyunlarla tiyatrodan soğutulmamalıdır. √ Kent periferisinde ve ilçelerde tiyatro yapma çabası sürdürülmelidir. √ Kültür ve sanatın başkenti olmaya aday bu kentin, bu alandaki yapısal sorunları çözmesi gerekir. Bu noktada: √ DBŞT hesap verebilir ve denetlenebilir ve yasal olarak tanımlı özerk bir yapıya kavuşturulmalı √ DBŞT ile Genç Denizli Tiyatro Kulübü arasında yüklendikleri işlevlere bağlı olarak net bir ayrım yapılmalı, görev tanımları yapılmalı ve bu bağlamda yapısal/yasal tüm düzenlemeler yapılmalıdır. √ Festival kendi evlatlarına sahip çıkmayı sürdürmelidir. Son olarak, zor bir işi alnının akıyla başaran festival organizasyonuna: Belediye Başkanı’ndan Kültür İşleri Dairesi Başkanına, Genel Sanat Yönetmeninden ulaştırma-konaklama sorumlularına ve mihmandarından rehberine varana kadar tüm DBŞT gönüllülerine tekrar teşekkür etmek isterim. Yrd.Doç.Dr. Hakan Altun 30.DENİZLİ ULUSLARARASI AMATÖR TİYATRO FESTİVALİ DEĞERLENDİRMESİ Denizli Büyükşehir Belediyesi tarafından 4-11 Mayıs 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen 30. Uluslar arası Amatör Tiyatro Festivali’nde gözlemci olarak yer aldım. En son 1997 yılında Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu olarak “Köşe Kapmaca” adlı oyunumuzla katıldığımız, bu yıl 18 yerli ve yabancı grubun ağırlandığı, 4 farklı atölyenin yapıldığı festivale, yıllar sonra tekrar dahil olmak beni oldukça mutlu etti. Türkiye’deki Tiyatro hareketine önemli katkıları olduğunu düşündüğüm festivale emeği geçen herkese teşekkürlerimi borç bilirim. Geçmişten bugüne, tiyatro dünyamızda itici gücün amatör tiyatro olduğunu, amatörlerin, profesyonellerden daha çok heyecanlı, “amatör ruh” la tiyatroya emek verdiği, daha çok kafa yorduğu, tartıştığı, ürettiği de bildiğimiz gerçeklerdir. Bu bağlamda “Amatör Tiyatro” bir boşluğu doldurmaktadır. Maddi kazanca bağlı olmayan, sanatsal kaygıdan çok sanatsal tat almayı ön planda tutan Amatör Tiyatroların, ülke tiyatrosu için önemi ve gerekliliği yadsınamaz. Gerçekleştirilmesi oldukça güç olan; bu nedenle inançlı, çalışkan, idealist, sabırlı bir ekip tarafından büyük özverilerle yapılan böylesi bir festivalin, ulusal basının da katkılarıyla daha fazla tanıtılması gerekliliği kaçınılmazdır. FESTİVAL OYUNLARI: Festivalin açılış oyunu, 4 mayıs 2014 günü saat 20.30 da Hasan Kasapoğlu Devlet Tiyatrosu Sahnesi’nde izlediğim “Lysistrata” idi. Ayşenil Şamlıoğlu’nun yönettiği İstanbul Aydın Üniversitesi Drama ve Oyunculuk bölümü öğrencilerinin sahnelediği oyun Aristophanes’in yazdığı savaş karşıtı olma özelliği ile güncelliğini her zaman koruyacak olan bir antik yunan komedisi. Geçmişten bugüne süren savaşlar yüzünden yaşanılan yıkımlardan en fazla zararı kadınların gördüğü fikri temelinde; kadınların, Lysistrata önderliğinde “erkekleriyle yataklarını paylaşmamaya karar vererek” farklı bir isyan yolu seçmeleri, erkeklerin bu direnişi kırmak için her yolu denemeleri ancak sonunda pes ederek süreci barışla sonlandırmaları anlatıldı. Grotesk unsurlar, kukla kullanımı, kostüm tasarımı, oyunculuk üslubu oyunun tarzına hizmet ederken müzik maalesef bu bütünlüğün dışında kaldı. Ancak, finale kadar duyduğumuz ritim, ilerleyen aksiyon akışını desteklediğinden, seyircinin, büyük bir dikkatle süreci takip etmesini sağladı. Geleneksel olanla, modern olanın sanatsal bir bütünlük içinde başarılı bir biçimde sunulduğu “Lysistrata” festivalin açılış oyunu olarak en doğru seçimdi. İkinci gün, Denizli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu!’nun “Anhelmus ve Külkedisi” adlı çocuk oyununu, Çatalçeşme Oda Tiyatrosu’nda izledim. Önder Tahmaz’ın rejisiyle sahnelenen oyunda, kedi kahraman Anhelmus’un, bildiğimiz Külkedisi masalının içine girerek olayların gidişatına yön vermesi yalın bir dille anlatıldı. İyiyle kötünün, olumlu ile olumsuzun, doğru ile yanlışın çatışması üzerine kurulu olan oyunda çocuk seyirciler Anhelmus ve Külkedisi olmak üzere iki kahramana birden sahipti. Külkedisi karakteriyle ilgili bilinenin(edilgen- kaderci) dışında bir profil çizilmesini (bazı sahnelerde, üvey annesi ve kardeşlerine yüksek sesle başkaldıran bir ifadeyle yanıt verdiğini gördüm.)olumlu buldum. Ama, yine Sinderella’nın söylediği” Ne olursa olsun onlar benim ailem” cümlesi, çocuk bireye; bir aileye sahipse, onları koşulsuzca sevme ve itaat etme zorunluluğunu getiriyordu. Oysa, gelecekte kişiliği tamamıyla oturacak olan çocuk, değil üvey, kendi ailesi bile olsa, şiddet, psikolojik baskı vs. gibi sebeplerle zarar gördüğü noktada ailesini eleştirme hakkına sahiptir. Ayrıca, tiyatronun çocuğa bu yaşlarda temel ahlaki değerleri ve insan ilişkilerindeki davranış kurallarını aşıladığını düşünürsek, Anhelmus’un yardımıyla kazanılan zafer sonrası, üvey anne ve kardeşlerine “gemide temizlenecek yerler var” denmesi, çocuğa, intikam duyguyla hareket etmesini öğütlüyor gibiydi. Bir de çocuk oyunlarında genellikle rastladığımız, yanıtı belli olan, çocuğa, sadece “evet” ya da “hayır” kelimelerinin zorunlu olarak kullanma şansının verildiği didaktik yapı bu oyunda da mevcuttu. Anhelmus ve Külkedisi, özensiz bulduğum dekoru(gemi haricinde)na rağmen, orijinal metni, istekli ve disiplinli oyuncularıyla (aralarındaki yetenek ve çalışma farkı bariz bir şekilde görülse de) seyir zevki veren bir çalışmaydı. Aynı gün yine Çatalçeşme Oda Tiyatrosu’nda saat 14.30 da Atila Alpoge’nin yazdığı, Hediye Uğan’ın yönettiği “Çürük Elma” adındaki gençlik oyunu, Denizli Büyükşehir Belediyesi Genç Denizli Tiyatro Kulübü’nce(oyuncular kursiyerlerden oluşuyor.) Çatalçeşme Oda Tiyatrosu’nda saat 14.30 da seyirciyle buluştu. Yazarın kendi deyimiyle “Çürük Elma bir çığlık, gençlerin çevresinde gözlemlediği, günlük yaşantısında deneyimin getirdiği anlaşmazlığa, aptallıklara, kalitesizliklere ve daha da önemlisi sevgisizliğe isyan” olarak nitelendirdiği eser, oyun içinde oyun mantığıyla yazılmış. Ancak oyun içinde yer alan oyunların sergilendiği “iç sahne”, asıl oyunun sergilendiği “dış sahne” ya da “asıl sahne” arasındaki fark tam anlamıyla belirtilememişti. Bu durumla bağlantılı olarak da “ iç rol “ ve “dış rol” lerin , yani “rol” içinde rollerin de farkı ortaya çıkmıyordu. Sonuç olarak oyun içinde oyun vurgusu net olarak aktarılamadı. Ayrıca sahnede oyuncular arasındaki iletişim ve etkileşimin yetersiz kalmasının yanı sıra oyunculuk eksiklikleri(ses, nefes, diksiyon, artikülasyon, rol oynama vb)göze çarpıyordu. Bu nedenlerden dolayı “Çürük Elma” vasatın ötesine geçemiyordu. Festivale ev sahipliği yapan Denizli Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki üretimlerin daha nitelikli olmasını beklerdim. Bu bağlamda, 30 yıldır uluslararası bir festivali büyük bir istikrarla gerçekleştirmiş , Türkiye’deki tiyatro hareketine katkısını yadsıyamadığımız Denizli’de, profesyonel bir şekilde işletilen ; teknik, estetik ve sanatsal olarak belli bir seviyenin üzerinde üretimlerle seyirciyle buluşan; deneyimli, görgülü, bilgili kısaca nitelikli oyuncuların ve teknik elemanların çoğunluğu oluşturduğu, düzenli oyun bileti satışının yapıldığı bir Şehir Tiyatrosu’nun kurulması düşüncesi en önemli ve öncelikli tespitlerimden biriydi. Antalya’ya döndüğümde , tiyatromuzun arşivinde 1993 yılına ait, Denizli’de kurulmuş olan bir Belediye Tiyatrosu yönetmeliğinin belediye meclis kararına ulaştım. Bu evrakın bir örneğinin arşivimizde bulunmasının nedeni de 1995 yılında Belediye Tiyatrosu statüsüne ve bir Tiyatro Şube Müdürlüğü’ne kavuşmuş olan tiyatromuzun, iç hizmet yönetmeliğinin hazırlandığı sırada sizlerden bir yönetmelik örneği istemiş olduğumuzdu. Denizli’de daha ileriye gidilmesi gerekirken “20 yıl” geriye gidildiğini üzülerek gördüm. Çünkü bildiğim kadarıyla Denizli Şehir Tiyatrosu olarak tanıdığımız, sürekli oyunlar sahneleyen, turneler yapan kısacası hem çok hem de karşılık beklemeden çalışan, çoğunluğunun maaş alamadığı bireylerden oluşan Denizli Belediyesi’ndeki tiyatro oluşumunun aslen ödenekli bir tiyatro “şehir tiyatrosu” yapılanmasına sahip olmamasıdır. Dileğim ise en kısa zaman içinde, Denizli’de tam manasıyla bir “Belediye Tiyatrosu” ya da “Şehir Tiyatrosu” kurulmasıdır. Türk Tiyatrosu’nun batılı anlamda kurucusu olarak bilinen büyük tiyatro adamı “Muhsin Ertuğrul” tarafından dönemin belediye başkanlarına gönderilmek üzere yazdığı mektubu konuyla ilgili olarak paylaşmak isterim. Muhterem Belediye Reisleri; Senelerden beri belediyelerini dirayetle idare ettiğiniz şehirlere bir çok hizmetler gördünüz, yollar açtınız, ağaçlar diktiniz, sular getirdiniz, hastaneler, mezbahalar kurdunuz, daha bunlara benzer bir çok eksiklikleri tamamladınız. Bunlar için o şehir halkı gibi biz de size şükranlarımızı bildiririz. Bütün bu yaptıklarınızla şehirde toplu olarak yaşayan insanları maddeten düşünmüş olduğunuzu ispat ettiniz. Ancak insan yalnız yiyen, içen ve rahat eden mahluk değildir, öyle olsaydı sizlerden başka bir şey istemeye kimsenin hakkı olmazdı. Fakat yollar düzgün, ağaçları yeşil, mezbahaları muntazam, mecraları bol şehirlerde yaşayan insanların bir de kafaları var. O kitleye bir de manevi cepheden bakmak ister. Vücutları için birçok icraatlar yaptığınız insanların biraz da ruhunu düşünmek lazım. Ruhları muzdarip bir halk kitlesinin, cismen, bedenen ne kadar düşünülmüş olursa olsun, yine eksik, yine sakat ve zayıf bir tarafı kalıyor demektir. Ruhu kuvvetlendirmek için de muhakkak bir tiyatroya ihtiyaç var. Onun için bu açık mektubumla sizlerden güzel şehirlerinize birer Şehir Tiyatrosu kurmanızı rica ediyorum. Şehir Tiyatrosu kurmak demek muazzam bir bina yaptırmak demek değildir. Hayır… Yalnız belediye teşkilatı meyanına bir tiyatro müessesini ilave etmek demektir. Avrupa’da en küçük şehirlerde bile her Belediyenin bir tiyatro teşekkülü olduğu esasen sizlere malumdur. Bir işin başarılması ancak başlamaya bağlıdır. Halkımızın tiyatroya karşı olan sevgisi bu işin muvaffakiyeti için teminatıdır. Yapacağınız bu iş bütün yaptıklarınızdan çok daha şerefli faydalı neticeler doğuracaktır. Tarihte Vefik Paşa bize misaldir. Tarih onu iki sefer sadrazamlık yaptığı için hayırla anmıyor. Bursa’da kurduğu tiyatroyla, tiyatroda oynanan eserleriyle bugün bile ölmeden aramızda yaşıyor. Bir milletin kültür hayatında tiyatrosunun tarihi vardır. O tarihte kendilerine bir sahife ayırabilenler mesut insanlardır. Bugünün tiyatro mensupları; sizden ebedileştirilebilecek bu ilk adımı atmanızı bekliyorlar. Başınızı ağrıttım affedersiniz. Saygılarımla. Muhsin Ertuğrul Kaynak: Perde ve Sahne, sayı:4 Temmuz 1944 Çürük Elma adlı oyundan sonra saat:20.30 da İran’dan gelen Tabriz Tiyatrosu’nun sahnelediği “Kemikler Operası”nı izledim. Yaghob Sadigh Jamali’nin yazıp yönettiği üç kişilik oyunda, birbirini seven iki kişinin, sürekli olarak savaşın getirdiği yıkımlarla karşılaşmaları; sözsüz , müzik ve devinim bütünlüğü içinde aktarıldı. Bir oyuncunun yumurta kırıp diğer oyuncuların önünde yemesi; faşist düzenin köleleştirdiği insanın, aç yaşarken , diktatörlerin onları sömürerek tok kalmasını, yine aynı oyuncunun diğer oyunculara olta benzeri bir aksesuarla elma uzatması-kaçırması diktatör istediği zaman geçici refahı yaşayabilirsinizi; sahneye postal atılması, düzen gerektirirse savaşırsınızı ve son sahnede gördüğümüz kemikler, insanın savaş sonucunda yaşadığı yıkımı simgeliyordu. Var olan savaşların sona ermesi ve insanlığın barış içerisinde yaşamasına sanatsal bir destek olarak gördüğüm oyundaki ekibin, gerek sahne üzerinde gerekse festival sürecindeki disiplinleri dikkat çekiciydi. Festivalin üçüncü gününde Muzaffer İzgü’ye ait olan, Coşkun Çetinalp’in yönettiği “Duvar”ı Ünye Belediyesi Şehir Tiyatrosu’ndan izledim. Oyuna, duvar örerek başlayan iki işçiden birinin, yaptıkları işin cezaevi inşaatı olduğunu öğrenmesiyle başlayan çatışma yalın bir dille anlatıldı. Çalışma düzeninin robotlaştırmaya doğru sürüklediği bir ülkede aynı hikayeyi yaşayan iki zıt karakter, aralarındaki çatışmayı sürdürürken, kendi yaşamlarına yabancılaştıkları bu konuya parelel olarak anlatıldı. İki karakterden biri olan saf-köylü karakterinin karikatürleştirilerek “geri zekalı” gibi yorumlanması sonucu karakter tip’e dönüşüp gerçeklikten uzaklaşmış. Buna rağmen “Duvar” ciddiye alınmış, emek verilmiş bir çalışma olmuş. Amerika’dan gelen “Sign Dance Collective”in düzenlediği “Tiyatrodan Dansa Danstan Tiyatroya” adlı atölyeye büyük merakla katıldım ve süreci çok verimli ve faydalı buldum. Dansçı İsolte Avila ve Hollywood sanatçısı David Bower tarafından gerçekleştirilen atölye 6-10 mayıs tarihlerinde arasındaydı. Atölye boyunca,“Tiyatro bir dünyadır ama dans tiyatrosu daha büyük bir dünyadır” , tüm evren kendi ahenginde dans halindedir, her insan; statü, ırk, sosyal sınıf, cinsiyet, beden özellikleri, bedensel engeller ve daha bunun gibi hiçbir etmene bağlı olmaksızın, kendi anlayışı çerçevesinde dans eyleminde bulunabilir düşünceleri ışığında çalışıldı. Atölye süresince, çeşitli beden anlatımları, farklı figürler ve imgelem çıkışlı hareketlerden oluşan doğaçlamalar yapıldı ve tüm bunların sonucunda Lorca’nın şiirinden yola çıkılarak Pamukkale’de bir performans gerçekleştirildi. Siyahla Beyaz arasındaki bitmeyen çatışmanın, bir kadının sevgisini kazanmak için iki erkeğin karşı karşıya gelmesi şeklinde anlatıldığı “Black and White” adındaki oyun, Dramatic for Artistic Creation Theatre Morrocco tarafınca seyirciyle buluşturuldu. Arapça ve İngilizce olmak üzere iki dilin hakim olduğu, söze dayalı oyunu izlerken türkçe bir çevirinin sahnenin yan tarafına oyunla aynı anda yansıtılması gerekliliğini hissettim. Oyundaki ışık ve sahne geçişlerindeki aksaklık, yetenekli olmalarına rağmen oyunculardaki ciddiyetsiz hava ve tempo eksikliği yüzünden seyir zevki veren bir çalışma ortaya çıkamamış. Georg Büchner, “Woyzeck” adlı oyununu 1821yılında uzun süre manşetlerden inmeyen bir ceza davasına dayandırır. Metresi Marie ve ondan olan çocuğunu doyura bilmek amacıyla Yüzbaşını tıraş eden, adi işler üstlenen, tıbbi deneyler için kobaylık yapan Woyzck adlı eski bir askerin sevdiği kadını bıçaklayarak öldürmesinin sebebinin kıskançlık olduğu kabul edilir. Yazarı genç yaşta öldüğü için tamlanamamış olan oyunun metni, dünya çapında en büyük dramatik metinler arasında sayılır. Muğla Sıtkı Koçan Üniversitesi Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen oyunu Selin Yalın yönetmiş. Üslub olarak açık biçim şeklinde izlediğim “Woyzeck’te ışık açma-kapamadaki yoğunluk rahatsız ediciydi. Sahne değişimleri böyle bir anlayışta ışık kapatmadan da yapıla bilirdi. Ayrıca, tonlama, vurgu sorunları da dahil oyunculukların detaylı çalışılmadığı, bundan dolayı metnin felsefesinin aktarılamamış olması, sahnelenmesi zor olan böyle bir oyunun altından kalkılamamış izlenimi verdi. Rönesans ve reform öncesi Avrupası’nda evsiz kalan Çingenelerin, vatan mücadelesinin ve bu yolla sahip olaya çalıştıkları özgürlüğün müzik ve dansla anlatıldığı “Notre Dame Müzikali”ni mayıs 2014 de Çatalçeşme Oda Tiyatrosu’nda izledim. İstanbul Anadolu Lisesi Tiyatro Topluluğu’nun oldukça kalabalık bir kadroyla sahnelediği oyun incelikli çalışılmış müzikleri ve koreografisiyle göz dolduruyordu. Ancak oyun sırasında yaşanan ses sistemindeki teknik aksaklıklar, şarkı söyleyen oyuncuların detone olmasına ve sahne geçişlerinde beklemelere neden oldu. Rıza Ertuğrul Eryılmaz Anadolu Lisesi Tiyatro Grubu(Ağrı)’nun sergilediği, Yılmaz Erdoğan’ın yazıp, Ferhat Özaslan’ın yönettiği ”Bir İshaksın Bir Cemil” yine 8 mayısta izlediğim oyunlar arasındaydı. Adalet sistemindeki adaletsizlikleri irdelerken, toplumdaki kültürel ayrılıkların oluşturduğu iki farklı bakış açısını, yalın ama basit olmayan bir sahnelemeyle izledim. Oyunun dekoru sadece iki yataklı ranza, bir masa ve sandalyeden oluşuyordu. Bir tiyatro olayının gerçekleşebilmesi için oyuncu ve seyircinin varlığı yeterlidir. Dekor, kostüm, yönetmen, müzik vb. unsurlar olmasa da, oyuncu ve seyirci varsa tiyatro da vardır. Bu düşünceyi destekleyen durum ise, İshak ve Cemil karakterlerine can veren oyuncuların, gerçeği ifade ediş biçimleri, oyuna ilişkin düşünce ve duyguları aktarırken ki samimiyetleri ve doğallıklarıyla seyirciyi ikna etmeleri ve duruma inandırmaları idi. Tüm bu sebeplerden dolayı ise Bir İshaksın Bir Cemil” bana göre festivalde iz bırakan oyunlardandı. Ankara Sun-Art Tiyatrosu’nun tek kişilik oyunu “Nihayet Bitti” aynı günün son oyunuydu. Trajikomik üslubta sahnelenen oyundaki rol kişisi” Şimdi 1000’e kadar sayacağım ve sonra kendi öldüreceğim” der ve gerimli süreç başlar. Sonrasında ise, sürekli fikir değiştirerek, bulanık düşünceleri ve çelişkileriyle, başarılı bir gazeteci olmasına, yaşamı boyunca her istediğini elde etmesine rağmen intihar etmek ister ve bunu bir ölüm şovuna dönüştürmeye çalışır. Artık kullanılmayan çöp olarak adlandırabileceğimiz eski eşyalardan oluşan dekordaki karmaşa, karakterin oyun boyunca hissettiğimiz karmaşasıyla örtüşüyordu. Ayrıca böyle bir oyunu oynamak, tecrübe, oyun disiplini dışında sağlam bir psikolojik alt yapı gerektirir. Bu konudaki performans alkışı hak ediyordu. Ancak, Oyun metni üzerinde yapılan kısaltmalar yüzünden, karakterin intihara gidiş sürecindeki gerilim desteklenemedi. Türk Tiyatrosu’nun en önemli yazarlarından Haldun Taner’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” adlı oyununu Volkan Dinç rejisiyle izledim. Tarihimizde 31 mart vakasından bugüne dek tüm toplumsal ve politik aşamalar, olaylar ve bu olayların sonucunun , birbirine tamamen zıt olan iki birey(Dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla başarısız olan “Vicdani”, tembelliği ve yalancılıyla başarılı olan “Efruz”)üzerindeki etkileri anlatılır. Kocaeli Üniversitesi Tiyatro Kulübü’nün sahnelediği oyundaki düşündürmeye yönelik toplusal ve siyasal taşlama ve eleştirel özellik tam olarak ortaya çıkmıyordu. Ayrıca şarkı, dans ve oyunculuklardaki eksikliklerin yanı sıra oyunun ,toplumsal ve siyasal taşlama özelliğinin üzerinde durmak yerine sulu bir komedi haline dönüştürülmesi nedenlerinden dolayı vasatın altında olarak nitelendirebileceğim bir projeydi. Mecid Vahidzade’nin yazıp Nofel Veliyev’in yönettiği “Bir Sebet Yalnızlık” adlı oyunu, Azerbaycan Küçük Sahne Tiyatrosu sahneledi. Oyunculuk performansıyla öne çıkan oyunda, engelli bir kızın hayat hikayesiye birlikte engelli kişilerin topluma katılma konusunda yaşadıkları güçlükler ele alındı. Oyun süresince , engelli kızın tüm umutları, yalnız yaşadığı evin içinde tükenmeye yüz tutmuşken, eve izinsiz girmek zorunda kalan bir “kaçak”ın özelinde “ÜMİT” hem çok yakın, hem de çok uzak hale geliyordu. Hayatta olmayan anne ve baba, başörtüsü ve portmantodaki ceketle simgesel olarak ifade edildi. Işık; aydınlatmada, atmosfer ve mekan oluşturmada, geçişleri belirginleştirmede üstlendiği görevi yerine getiren bir unsur olarak başarılı idi. Dekor, kostüm ve müzik de oyunun yorumuna hizmet ediyordu. “Bir Sebet Yalnızlık” duyarlı olduğu kadar ifade gücü yüksek bir anlatıma sahipti ve festivalin en iyi performanslarından biriydi. Sevinç Ölçer’in yazıp yönettiği “Çapkın Dede” Hollanda’da çalışmalarını sürdüren Theatervereniging Kulis tarafından seyirciyle buluşturuldu. Yaşı hayli ilerlemiş zengin bir adamın, yakınlarıyla arasında geçen olaylar ve çatışmaların anlatıldığı oyunda, dekora kostüme verilen detaylı emeğin oyunculuk çalışmalarına verilmediğini gördüm. Gereksiz sahnelerle uzatılmış bir oyun olma özelliğinin yanı sıra karakterler, karakterler arasındaki ilişkiler, ilişkilerden doğan olaylar ve olayların getirdiği dönüşümler yeterince vurgulanamamıştı. “Çapkın Dede” zayıf esprileri de içeren metni ve sahnelemedeki yetersizliğiyle başarısız bulduğum bir oyundu. Festival programı dahilinde izlediğim son oyun, Tunus’dan gelen, Assocciation Theatre of Yaunger’in sahnelediği “Zous Out Cry” adlı oyundu. Duvarlar içerisinde kendi acılarıyla baş başa kalan iki kardeş dışarıya kapalı, mutsuzluklarıyla yaşamaya mahkumdurlar. Çünkü anne ve babalarının ölümünden sonra iki kardeş diğer insanları reddederek evde kalmayı tercih etmiştir. Sonrasında ise özgürlüğü isteyen kız kardeşin, kendisini engellemeye çalışan ağabeyini öldürdükten sonraki delirme ve buna bağlı olarak halisunasyon görmeye başlaması hikayenin daha gerilimli bir hal almasına sebep olmuştur. Bu durumda elde kalan, hiçlik ve boşluk hali ile ölüm ve delilik arasında gidiş gelişlerdir. Mutsuzluk ve yıkım devinimlerde görülür. İki kardeşin yaşadığı yer olarak belirtilen mekan dar ve hareket etmelerini engelleyen, zorlaştıran bir yer olarak ifade ediliyor. Bu da acıdan ve kapalılıktan kaynaklı olan baskı ve sıkışmışlığı ifade ediyordu. Oyuncuların iç yaşantısıyla, bedensel devinimi arasındaki koordinasyon ve bütünleşme başarıyla sunuluyordu. Oyuncuların vücut kullanımları, çarpıcı hikayeyi ifade ederken ki işbirlikleri , ve estetik anlatım diliyle “Zouz, Out Cry” oldukça başarılı bir yapımdı. Sahnedeki mizansenler kadar sözlerin de çok önemli olduğunu düşündüğüm bu oyunun da Türkçe çevirisi mutlaka yapılmalıydı. Öneriler: -Yaratıcı-üretici özelliklerin geliştirildiğini düşündüğüm bu festivalde gelecek yıllarda daha nitelikli oyunların yer aldığı bir program oluşturulmalı . -Söze dayalı yabancı oyunların Türkçe çevirisi oyunla aynı anda gösterilmeli -Festivale katılan grupların kendilerine ait; oyunlarının, yazar, yönetmen ve oyuncularla ilgili detaylı bilgilerin yer aldığı broşürleri beraberlerinde getirmeleri sağlanmalı, yabancı oyunların bilgileri de Türkçeye çevrilmiş olarak seyirciye ulaştırılmalı. - Büyüklere yönelik oyunlara, 7 yaşından küçükler alınmamalı -Sahnelenen oyunlar öncesinde, cep telefonlarının kapatılmasına ilişkin anons yapılmalı. -Oyunlar mutlaka ilan edildiği saatte başlamalı, geç kalan seyirci oyun başladığı andan itibaren içeri alınmamalı. -Aynı salonda, günde iki oyun veya üç oyunun sahnelendiği günlerde yaşanılan teknik aksaklıkların prova için yeterli zaman olmadığından kaynaklandığı düşüncesindeyim. Gelecekteki festivallerde bu durumun yaşanmaması için, davet edilen oyun sayısı azaltılmalı ya da Devlet Tiyatrosu’nun sahnesi de kullanılmalı. -Yeni anlayışlar, çağdaş düşünceler topluma en güçlü ve kalıcı biçimde sanat yoluyla ulaşıyor. Festivallerin, farklı disiplin ve tiyatro anlayışlarının aynı platformda buluşturup iletişimi ve etkileşimi sağladığını düşünürsek, festival programında arap-müslüman ülkeler dışındaki ülkelerin topluluklarına da yer verilmeli. -Festival programında, sokak tiyatrolarına, köy tiyatrolarına da yer verilmeli. -Katılımcı gurupların aynı otelde ağırlanması iletişim açısından oldukça güzel bir düşünce ancak otel tercih sebeplerinden biri de hijyen kurallarına uygunluk olmalıdır. Teşekkürler Başta Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan olmak üzere, Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu! Sanat Yönetmeni Sinan Küçüköz’e ve tüm festival çalışanlarına , ulusal ve uluslararası ilişkiler açısından büyük önem taşıyan böyle bir oluşuma verdikleri değerli emekler ve misafirperverlikleri için sonsuz teşekkürler. Saygılarımla. Hasibe Aygül Özgür Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu Oyuncusu 30. Uluslararası Tiyatro Festivali’ nin Ardından Oyunculuk , ömür boyu öğrenciliktir, derler ya, bu sözün tiyatronun her alanı için geçerli olduğunu düşünmekteyim. Yönetmenlik, dramaturgi, müzik vb. Dolayısıyla bakış, görüş, duyuş sürekli değişir ve gelişir. Bu festivalin de işte böyle müthiş bir etkisi var; yeni teknikler, taetral yöntemler, düşünme ve anlatma biçiminin zenginliği, uluslararası bir festival olmasının yanı sıra seçilen oyunların birçoğunun doğruluğu ve ruh birliği. Bu bütünlükle bağlam biliniyor ve evrensel bir estetik deneyim kuruluyor. Dillerini bilmediğimiz ülkelerin kültürel kodlarıyla birlikte duygularını da anlıyoruz. Sözün anlamından çok, söyleyiş ve duygu öncelik kazanıyor. Bir ülkenin kadınlarının mağduriyeti, hep birlikte buluştuğumuz noktada, bütün ülkelerin ortak acılarına dönüşüyor. Kaynak kültür ve hedef kültür birbirinden farklı; ama kültürler arası sızma bu festivalin iyi sonuçlarından yalnızca bir tanesi. Düşünme ve anlatma biçimi olan beden, kültürel alış-verişin bir aracı oluyor. Müzik, ritim ve jestler ise, ortak amaç olan sanatsal söylemin zenginleşmesini sağlıyor. Festivalin çok önemli bir yönü daha, sadece yetişkin tiyatrosu değil, çocuk ve gençlik tiyatrolarının da programda yer alıyor olması. Maalesef ülkemizde çok sönük kalmış bir alan; çocuk ve gençlik tiyatroları. Sönük kalmadığı yerlerde de yanlış uygulamalara maruz bırakılmış bir alan. Büyük oranda o kadar doğru ve güzel oyunlar seçilmiş ki, pedagojik olarak da, keyif veren yönleriyle de bir umut ışığının kapılarını aralamış festival. Çocukların da kültürel ve sanatsal hakları olduğunu unutmamışlar. Onlardan öğrenecek çok şeyimiz olduğunu, yarının değil bugünün izleyicileri olduğunu ve onlarla birlikte üretilebilecek bir tiyatro düşünün peşinden gittiklerini gördüm. Çocuklar için yapılan sanatsal faaliyetlere konuk olmak, çocuk bakış açısının derinliği ve hesapsızlığıyla karşılaşmak, güzel bir misafirlikti. Festival komitesinin ne kadar misafirperver olduğunu ise, söylememe gerek yok sanırım. Selda Uzunkaya. 30.DENİZLİ ULUSLARARASI AMATÖR TİYATRO FESTİVALİ DEĞERLENDİRMESİ Denizli Belediyesi’nin 30.sunu gerçekleştirdiği Festivali’ni bu yıl ilk kez gözlemci olarak katıldım. Denizli kendi içinde halkıyla ve Turistlik yapısıyla bir yapıt. Aynı zamanda yıllardır süre gelen bir çok farklı kültürün buluştuğu, sanatı ve yöresel olarak farklılıkları ortada buluşturduğu bir yer. Ben daha önce hem oyuncu olarak hem yönetmen olarak Denizli Festivalinde bulunmuş kendi görüş ve gözlemlerimle farklılıkları değerlendirmiştim. Şimdiyse yazıyı dökme şansı buldum. FESTİVALİN GENEL DEĞERLENDİRMESİ ( Amatör’den Profesyonel’ yaklaşım ) Her Kültürün kendine has geleneksel bir yapısı vardır.. Bu Amatör olarak yapılan her işte o ruh, sahne üstünde yansır. Kültür sadece insana ait bir olgu değil. Yaşadığı yere gördüklerine ve yaşadıklarına bağlıdır.. Bu Tiyatro Oyuncusunu içsel yolculuğu gibidir. Yaşadıklarını giyme gibi o kostüm ve ışıklar altında o rolü yaşatmak gibi bir ruhdur. Festivalde bir çok kültürün her anlamda farklı olduğunu, kendi Türk Tiyatro Topluluklarının bile kendi içinde farklı olduğunu görüyorum. Buda onların Festivalin Amaç ve doğrultusunda Tanışma ve özdeşleşme konusunda çekindiklerini gösteriyor. Burada en önemli husus Yabancı gruplar hiç bilinen bir gerçek olan’’Dil’’ . Festival kendi içinde devam ederken Tiyatro Festivaline katılan grupların Yönetmenleri, kendi içinde konuşurak belki hiç yapılmayan unutulan bir Tiyatro sohbetine giriyorlar. Bir sanat ve ortak dil. Oyunlar değerlendirilirken bir taraftan farklı düşünceler ortaya çıkıyor. İnsanlar bir birlerini tanıyorlar. Alanında uzman hocaların verdiği türk ve yabancı Tiyatro Sanatçılarının içinde bulunduğu , Atölye çalışmalarıyla genç ruhlar yeteneklerini keşfederek, kendini tanıma şansı buluyor.. Buda festivaline ayrı bir rengi.. Festival için herkes kendi değerlendirmesini yaparken ben aslında bu ruhun en büyük ve en başarılı kişilerin ‘’ Çocuklar ‘’ Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun Genç Çocuk ekibi olduğunu düşünüyorum.. Büyük bir festival keza insanlar la uğraşmak ve onları yardımcı olmak zordur. Ama onlar bu işin üstesinde geldiler.. Takdiri hak ediyorlar. Burada Amatör bir ekibin her anlamda profesyonel çalışma isteğini ve duruşunu görüyoruz. Başladığında bugüne ilerleyen ve her yıl gelişen bir festival başta, Sayın Belediye Başkanı ‘’ Osman Zolan’’ olmak üzere Denizli Büyük Şehir Belediyesine bu destek ve katkılarından dolayı teşekkür ederim. Bu festivali ve yürüten ayakta Tutan Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni ‘’ Sinan Küçüköz’’ ve öğrencilerine yürekten tebrik eder ve sevgiyle başarılarının devamını dilerim. Organizasyon ve Konaklama Değerlendirmesi ( Ekip Ruhu ) Bu bir festival veya bir toplantı dahi olsa insan ilişkilerini yürütmek herkesi yapılan bir şeyden memnun etmek zordur. Bu kaba bir tabir olarak böyledir. Bir matematik denklemi gibi her şey planlı programlı herkesin ekibinin rehberi hazır, herkes ne yapıcanın bilincinde olarak davranıyor. Konaklama olarak tüm ekipleri bir Çatı altında toplamak hem festivalin ruhuna ve işlevine büyük katkı sağlıyor. İşte Burada ‘’ Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu ‘’ Genç Ekibi’nin ‘’katkısı büyük özellikle onların bu bağlamda yardımcı olarak grupların başında olması güzel bir deneyim. Onlar herkesden önce gelip hazırlanıp o gün kendi ekibinin oyunu varsa bunun her şeyiyle ilgilenip değerlendirmesi hazırlaması büyük bir emek. Her şey saatinde başlıyor Festival’de Ulaşım, Yemek, Oyunlar, workshop’lar bu bakımdan Konaklama sorumlusu Osman Bey’i Teknik Sorumlu Önder Bey’in büyük emekleri var. İkisi de sadece festivalin ruhunu yaşatmak için ordalar görevleri bu ama onlar bunun üstünde her şeyi o güzelliğiyle Festival’de yaşayarak çalışıyorlar. Burada Otobüs Şoförleri, Otel’in Resepsiyon ekibi herkes bir dayanışma halinde bu işin altından kalkıyorlar. Umuyorum bu temponun her yıl katlanarak ve yenilenen bir yapıyla ilerler... Herkesi gönülden tebrik ederim.. Tiyatro Grupları Seçim ve Değerlendirmesi Topluluk ve oyun seçimlerinde Belediye Tiyatroları, Üniversite Tiyatro Toplulukları, Yurt Dışından gelen Topluluklarla bir renk oluşturulmuş ve Uluslar arası bir festival adını almış. Burada önemli olan nedir? Bir Festival yapmak mı? Bu festivalle bir mesaj vermek mi? Kültürleri birleştirmek mi? Bunun yorumu herkese göre farklıdır. Bir festival o kentin vizyonun belirler, bir oyun yaşanılan şartların içeriğini yansıtır. Belediye Tiyatroları genelde şart ise görüş olarak belirleyi oyunlar yaparlar. Tiyatro Toplulukları Üniversitelerde kendi dünya görüşlerine göre oyunlar seçerler. Yurt dışından gelen ekipler ise bazen kendi dilinde bir shakespeare oynuyacak kadar profesyonel düşünürler. Burada dünya görüşleri bir birine girer. Orası burası diye ayırdığımız çoğu şey gün yüzüne çıkar. Buda unutmamız gereken ‘’ Amatör’’ bir festival ve katılanlar bir seçici kurul tarafından Amatör ler arasından seçilmiş en iyi topluluklar. Oyun seçimlerinde bölüm bölüm ayrılmış olduğunu biliyorum Belediye Tiyatroları, Yerel topluluklar, Üniversite Tiyatroları, Grupları, Yabancı ekipler bunların arasında herkes kendi dalında seçilerek festivale katılma hakkına sahip oluyor. Oyunların seçimi birkaç oyun dışında iyiydi. Eğer bir seçici bir kurul varsa bu hususta dikkat edilmesi gerekir. Tabi burada Tiyatro dilinde konuşan insan sayısı da önemli. Onların görüş ve tavsiyeleri de önemlidir. Özellikle Lise Tiyatrolarının dev projeleri büyük oyunları profesyonelce düşünüp yapmaya çalışmaları bazen yanlış yorum ve mesaj iletebilir. Tabi burada sağlanmak istenen bu oyunu yaptık demek değilse. Dünyada Tiyatro ya gitmeyen seyircilerin ilk izlenimleri önemlidir. İzledikleri kötü bir oyunda olabilir. Bu onu tiyatrodan uzaklaştırabilir de. Bir önemli husus Oyunun ismine bakıp ismi güzelmiş diyip tiyatroya gelen seyircinin oyun hakkındaki beklentilerini yükseltebilir. Bu yüzden dikkat edilmeli. Özellikle secici kurul oyunları baştan sona iyice izleyip sadece dekorun veya kostümün büyüsüne kapılmadan seçimini yapmalıdır.. Bazı Tiyatro toplulukları yine aynı sebepten oyun seçiminde dikkatli ve kendi ekibinin eğer ki amatörse onların kaldırabileceği bir yapıda oyun seçime girmesi gerekir. Bu bir tiyatro dramaturjisine girer. Oyuncuların ciddi bir çalışma yapmasını gerektirir. Oyuncular eğer amatörse bir eğitim almadan onlara yönetmenleri tarafından getirilen bir oyun onları amaçsız yönlendirebilir ve oynatabilir. Bu secici kurul tarafından seçilen bir oyunsa burada düşünülmesi gerekir. Oyunu içinde renk ve reji veya dekor atmosfer seçtirmemeli. Bu izleyici olarak bize yansıyor. Halkın anlayabileceği bir dil kullanılmalı. Grupların kendini görüşünü anlatabileceği oyunlar yapılmalı. Bir oyun ekibe göre yönlenir. Ekip oyuna göre yönlenmez. Bu amatör alt yapıda böyle ilerlemelidir. Bizim gördüğümüz bildiğimiz budur. Bu ekibe bir eleştiri getirir. Mutlak olmalıdır. Ama yönetmen yapmış değil tiyatro bir ekip işidir, bunları o ruhu yaşatmaya çalışmış ve bundan zevk alarak oynamışlar dedirtmelidir. Mutlaka profesyonel ekipler olmalı bunlar festivale renk katacaklardır. Bu konuda ben üniversitelerin tiyatro okullarının katılmasını destekliyorum. Hatta onlarla bir söyleşi bile yapılmalı. Çünkü genç tiyatrocular var Denizli’de onların hedeflerini belki tiyatro maceralarına fayda sağlayacaktır. Festivalin bir rengi de çocuk oyunlarıdır. Bunun organizasyonun ve ekiplerle ilgilenilmesinin daha dikkatli olması gerekir. Oyunlar çocuklara yönelik olduğu için Türkiye’de maalesef çocuk oyunlarına duyulan ilgi azdır. Bu festival’de bence ön sıralarda yer almalıdır.. Festivalde seçilen çocuk oyunları güzel tepkiler almış ve iyi seçilmiştir. Yurt dışından gelen gruplar gerçekten kendi dillerinde başarılı oyunlar sergilediler. Burada seyirci dediklerini anlaması bile, sahnede hareketin dili dediğimiz teknikle oyunu baştan sona sıkılmadan İzlediler. Seyirci yi içine alan onların sahnedeki samimiyeti ve sempatisi oldu. Bence burada da güzel bir seçim yapılmış ve iyi oyunlar getirilmiştir. Ekipler kendi içlerinde oyunların değerlendirmelerini de yapıyorlar. Birkaç grupla sohbet ettiğimde benim söylediğim veya düşündüğümü şeyleri yenilediler. Kendi içinde grupların oyun seçimi, büyük oyunları kaldıramayacağı takdirde büyük oyunlara yapılmaya çalışılması oyunun içeriğini bozuyor.. Her grup kendi eleştirisini yapmış hatta oyundan sonraki sohbetler de kendi aralarında eleştiri ve görüşleri orda bulunan Tiyatro ustalarına sormuş ve onlardan feyiz almıştır.. Dil yine tiyatro belki de hayatlarında hiç bu kadar tiyatro konuşmamış insanlar ilk defa ortak bir dili konuşuyorlardı bu konuda çok mutluydum. Workshop’lar izleme ve oynama ikisi bir arada insanlar özlem duydukları veya eksik hissettikleri yönelenlerini görmek için bunlara katıldılar. Bende dans workshop’una katıldığımda bir birlerini tanımayan insanların bedenleriyle tanıştığını bir birileriyle konuştuğunu gözlemledim. Bu tabii ki de dansın ruhudur. Diğer bir açıdan ‘’ Hülya Savaş’’ın verdiği Söz ve Diksiyon Sanatı Atölyesi güzel konuşmaya ifade gücünü herkese fayda sağladığını bir şeyler öğrendiklerini görmek beni mutlu etti. Bir taraftan kukla Atölyesi yapılırken bir taraftan Oyun aralarında yapılan sohbetler güzeldi. Bunun gibi sanata hizmet eden tiyatroyu yaşatan imgeyi geliştiren doğaçlama Atölyelerini unutmamak gerekir. Bunların hepsi festivale renk katan ve işlevsel olmasını sağlayan şeylerdi. Bu atölyelerin her yıl eklenerek artması gerektiğini düşünüyorum. Genel Değerlendirme ve Teşekkür Türkiye’de genel olarak sanatın azaldığını görmek üzücü. Bu denli Festivallerin hep yapılması devam etmesi Tiyatro Sanatı için önemli. Bu yüzden Denizli Yıllardır bunu devam ettirmekle büyük bir başarı sağlıyor. Hem denizli halkına hemde sanata bu denli katkı sağlayan başka belediye başkadı ‘’Osman Zolan’’ olmak üzere bütün Belediye personeline Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni‘’ Sinan Küçüköz’’ ve Ekibine şahsım adına teşekkür ederim. Bu Tür festivaller hem yöreye hemde tiyatro dünyasına bir isim olarak geçer. Onlar her anlamda eksik ve yanlışlarıyla bu denli zor bir kumpanyayı devam ettiriyorlar.. Mutlak eksik ve hatalar olucaktır.. Bu tür eleştiriler yapılıcaktır… Bunlar çözülerek gittiğinde daha iyi sonuçlar alınacağını biliyorum. Bu yüzden emeği geçenlere teşekkür ederim. Herkesi yürekten alkışlarım. Çanakkale Belediye Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Cengizhan Sürücü Sayın Denizli Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına Öncelikle; 29. Festivalinize yönetmen ve oyuncu , 30. festivalinize gözlemci ve (Sign Dance Collective adına) müzisyen olarak katıldım… Gösterdiğiniz konukseverlik ve ilgiye başta bizi davet eden yazar sanatçı dostumuz Sinan KÜÇÜKÖZ şahsında olmak üzere tüm belediyedeki sorumlu ve emekcilerine teşekkür ederek başlamak istiyorum. AMATÖRLER UZMAN (PROFESYONEL ) YÖNETİLİRSE GELİŞİR ; İki festivalde de göze çarpan konu (dönüp dolaşıp) aynı yere çıkıyor benim için. Denizli Belediyesinin uluslararası bir tecrübe ve pratiği var mı? Denizli Belediye Tiyatrosu hiç yurtdışında bir festivale katıldı mı? Denizlideki Denizli Belediye Tiyatrosu hiç bir uluslararası iletişim ve atölyelerde yer aldı mı? Soruları hep kulağımda küpe misali aslı kalmaktadır... Sporun içinden profesyonelce bir diplomalı kişi olarak geldiğimden örneklerimi anlamlı kılması için ondan örneklerle anlatmaya çalışacağım. BİR TAKIM Kİ TÜM MAÇLARINI EVİNDE OYNAMAZ! DEPLASMANA ULUSLARA ARASI DÜZEYDE MAÇLARA HİÇ AMA HİÇ ÇIKMAMIŞSA DA OLMAZ, EKSİK KALIR! Sordum soruşturdum herkesle her kesimden düşünce aldım özellikle son konumum itibariyle Gözlemci olarak BELEDİYE BAŞKANLIĞINDAN, MECLİS ÜYLİĞİNE , MECLİS ÜYELERİNDEN SANAT VE KÜLTÜR MÜDÜRLÜKLERİNE KADAR… Ben sanatın içinden gelen bir yapım olması açısından Denizli Büyükşehir Belediyesinin acilen ve yakışacak şekilde profesyonel ve uzman bir yapılanmaya gitmesi gerektiğini gördüm. BELEDİYENİN TIPKI BİR BİRİMİ GİBİ, nasıl park bahçelere ya da temizlik birimine ihtiyacı varsa, sanata da vardır hatta daha çok vardır. Asıl sanata ihtiyacı vardır. Ve geçiştirilmeyecek insani bir ihtyiaçtır bu. Bu size yakışandır. Ayrıca uluslar arası arenaya açılmanın yeni bir yoludur. Hayır! Bu adımı atmak amatör ruha zarar vermez tam tersine onu besler, görünüz bunu ey efendiler! Kendimle hesaplaşmalarım da hep müzik ile olur yarama! DÜNYA İÇİN GÜL BENZİN SOLDURMA HALDEN BİLMEYENE HALİN BİLDİRME / Sahne sanatlarında tiyatronun hali! Bağrında; müzik, dans, teknik kostüm, ışık, yazarlık, yönetmenlik, kurslar yaygın eğitim ve bir çok konuyu bir alanda barındıran bu oluşum tarihte yerini belediyeler düzeyinde özerk alabilmesi için UZMAN kişilerin bu konudaki maddi temelli eleştiri öneri ve uygulamalarına yer açmalı ve onları bu konuda seferber etmelidir… bu alanda kurulmuş kurulmakta olan özellikle BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERi ismine yakışan büyüklüğü fark etmeli ve hemen şimdiden büyük bir çabanın pratikte uygulnabilirlikler içine girmelidir... DİP NOT; Sinan KÜÇÜKÖZ; Almanya’da yaşamış, Ankara’da yetişmiş, akademik diploması olan ve İzmir Bornova’da pratik olarak kuruluşunda aktif rol almış bir sanatçı ve bir dizi tekst ve oyun yazımı ile donanımlı bir sanatçı… Üstelik de DENİZLİ’Lİ... AYAGINIZDA MARADONA VE PELE var farkında mısınız ????? KISKANILACAK ÇEKİŞTİRİLECEK BİR KONUMMDA AMA TAKIMINIZ TİYATRO İSE BÖYLE ONUNLA OYNAYIP ESTETİK VE PUNLARINIZI DÜNA ŞAMPİYONALARINA ULAŞMALISINIZ ... Ne Sinan BEY o isimlerle tanımlanıyor ne de DBŞT dünya şampiyonalarına gidiyor . Bence daha yolun başı Brezilyadaki sokak çocuklarının estetiğine saygı gösterenler o çocuklarla dünyalı olur ve söz sahibi ederler yören ama ille de UZMANLAŞARAK GELİŞEREK DÜNYADAKİ TÜM GELİŞMELERİ YERİNDE VE ZAMANINDA TAKİP ETMEK BUNA ZEMİN HAZIRLAMAKLA OLUR .... GENEL SANAT YÖNETMENİ BAŞTA KENDİ KENTİ, KENDİ ÜLKESİNDEKİ TÜM GELİŞMELERİ İZLEMELİ VE UUSLAR ARSI DÜZEYDEDE GEZGİN ARAŞTIRMACI PROGRAM GELİŞTİRİCİ YÖNETEN OLMALIDIR ... YOKSA SENİN KIZI ŞURDA SENİN OĞLANI ŞU PARKTA GÖRMİŞLER GİBİ DAR MAHALLE SÖZLERİYLE YARALRSINIZ KIRILGAN SANATCI RUHLARI .... Benim gözlemlerim; birinci olarak; GENEL SANAT YÖNETMENLİĞİ temelindedir( Sinan örneğindeki gibi) ikinci olarak, DBŞT SANATSAL VE İDARİ yönden iki büyük bölümde ele alıp eldeki olan insan kaynakları ile diğer konumları belirlemek bir yönetime kavuşturmaktır ki A- Sanat yönetmenleri Genel sanat yönetmeni önderliğinde sanat politikalarını saptayıp kısa ve uzun vadede planlar yapmalı YAZIM KURUMLARI OYUN SECİMLERİ ÇAĞDAŞ SANAT EĞİTİMİNDE YÖNTEMLER GELİŞTİRMEYİ... B- İDARİ YÖNETMENLİK İSE çalışanların maaşları dekor kostüm tanıtım ve tüm prodüksiyon işlemlerini sanatsan politikalara uygun bir konumda ele alıp ortak bir gelişim göstermelidir.. C- TEKNİK ışık dekor kostüm vs... Salon ve turne taşımaları küçük birim ve mahallere kurulabilecek tüm teknik donanımlarda programlar geliştirmelidir... TABİB OLMAYANA YARAN SARDIRMA / AZDIRIRSIN BİR GÜN YARAYI GÖNÜL DENİZLİDE PROFESYONELCE BİR ÖNDERLİKLE AMATÖR TAKIMLARI ÖNCE KENDİ YÖRESİNDE SONRA ÜLKESİNDE SONRA DÜNYA SAHNESİNDE GÖRMEK TUTTUĞUM TİYATRO TAKIMI İÇİN BİR CAN- I GÖNÜLDEN ÖNERİMDİR .... Bir birinden habersiz anlamsız rekabetler içinde olan sanatcılare ve onların yetiştirecegi tiyatroculara şimdiden NEREYE PAYİDAR NEREYE demek kalıyor ama Belediyenin organize etmek ve geliştirmekle mükellef olduğu Sanat ve Kültür kurumu DBŞT ki benim uzmanlık alanım polması açısından bunları iletiyorum DBŞT ye bİr park ve bahceler kadar kadro, alınacak yeni oyuncular ve dekorcular ve kostümcüler ve yönetmenler… DBŞT’YE TEKNİK ÖRGÜTLENMELİ... DİREKTÖR, DOKTOR, MASÖR, YAN HAKEM... BABINDAN UZMANLIKLA SONUÇ; Festivallerde izlediğiniz yaban ellerden gelen ana kuzusu da bizimkiler ne? Bizimkiler de DBŞT oyuncu yönetmen ve prodüksiyon diğer yaban eller gidip sahnelerde kendi dillerini kendi danslarını kültürlerini sahnelemeli be onlarla bu değerleri kardeş yapmalıdır... IRMAK DENİZİ ARAMAKTAN YORULMAZMIŞ DENİZİ OKYANUSLARI BULMA İSTEĞİ. VE LAKİN DENİZDE IRMAKLARI BEKLERMİŞ... BİZ başta Sinan hocayı Hollanda’ya bekliyoruz. Onunla oralardaki sanat kurumlarını gözlemlemek yeniden bir arayışa yönelmek için en önemli de hep misafir olmaktan değil bir de ev sahipliği yapma isteği de vardır da ondan. DENİZLİDE ÜRETİLEN BİR HAVLU DÜNYA PİYASINA ÇIKARILIR GİBİ ÇIKMALI DÜNYASINA SANNENİN ŞARKILARIMIZ TEKSLERİMİZ DİLLERİMİZ DANSLARIMIZ . BORNOZLAR GİBİ KAVRAMALI, ALIN TERLERİMİZİ DÜNYANIN HER YÖRESİNDE SİLEBİLMELİDİR... NOT; isim olarak bahsedemediğim tüm festival emekçilerine; Osman, Önder, Barış ve isimsiz kahraman DBŞT li gönüllüre diğer gurup ve çalışanlarına hürmetlerimi iletiyorum.. Seçimle gelen Belediye başkanı, meclis üyesi ve Kültür Müdürü ne sonsuz şükranlarımı sunuyorum.. PANART müzik aleti İSOL VE DAVİD SDC ve dans atölyesinin tüm vücut sesleri aşk dolu alın terlerine selam ve saygılar iletiyorum .. bu sesleri dünyanın diğer festivallerine taşımak dileğiyle bu sürc-i lisan ettikse affola sözcüklerimi bu konudaki tüm sanatçı be sorumluların okuması ve değerlendirmesi dileğiyle saygılar sunuyorum Festival Gözlemcisi – ŞİH ALİ YALÇINER STT stichting Tukse Theater Amsterdam TÜRKİYELİLER TİYATRO VAKFI Yönetmeni V.Walbeeckstr 56-3 1058 amsterdam- Holland Festival Raporumdur; 30. Yılında uluslararası amatör tiyatro festivaline emeği geçen tüm sanatsever ve sanatçı arkadaşlara saygılarımı sunuyorum. Son dönemde izlediğim oyunlara halkın katılımının gündüz ve akşam oyunlarında gözle görülür bir artış olduğu yönünde.Yeni yapılacak olan salonların acilen tamamlanıp kullanıma açılması da önümüzdeki yıllarda seyirci katılımını daha da yükseltecektir.Denizli halkı tam anlamıyla festivali sahiplenmiş durumda.Gelen gruplar kazanımlarını şehirlerine götürüp gelişimlerine katkı sağlamaya devam ediyor.30 yıllık gelenek her yıl etkisini arttırarak devam ediyor.Denizli belediye şehir tiyatrosunun nitelikli çalışmalarının her yıl daha da ilerliyor olması festivalin de işleyişine ve kalitesine pozitif yönde etki yapmaktadır.Özellikle yapılan atölye çalışmaları katılımcılara yeni disiplinleri aktarma anlamında fevkalade katkı sağlamaktadır. Şunu da belirtmem lazım, yurt dışı grupların çeşitlendirilerek çoğaltılmasında fayda var.Bu yıl ilk kez kendilerini izleme fırsatı bulduğumuz İran ve Tunus, performansları ile göz doldurmuş olup bu bölgelerin tiyatral anlayışlarını gözlemlemiş olduk.Genel olarak bu yıl da başarılı bir festival düzenlenmiş olup bu konuda tüm samimiyetiyle ve disipliniyle çalışan genel sanat yönetmeni Sinan Küçüköz ve takım arkadaşlarına teşekkür ediyorum.Beslenme, barınma ve transferler saat gibi işlemiş, bir aksama olmamıştır.Rehberler gelen ekiplere en içten şekilde davranarak konuklarını rahat ettirmek için ellerinden geleni yapmışlardır, onlara da teşekkür ediyorum. Bu günden gelecekteki festivallere baktığımda şunu önermek isterim.Festivalin 10 güne çıkartılması, salonların acilen kullanıma hazır hale getirilmesi ve yurt dışı grupların %50'ye çıkartılması bu festivali daha tanınır ve daha başarılı hale getirecektir.Festival süresi uzatılırsa gelen konukların katılım süresini yarıya düşürdüğünüz taktirde maliyet fazla artmadan daha fazla performansı festivale taşımış olursunuz. Sonuç olarak bir festivali daha geride bıraktım.Yeni dostlar, yeni performanslar.Hepsi de güzeldi, tekrar emeği geçen tüm dostlara teşekkür ediyorum.Festivalin sürekli olması dileklerimle. Hakkı BÜYÜKGÜL Muğla Gözlemcisi