Jeffrey Abramson Minerva'nm Baykuşu Batı Siyasi Düşünce Tarihi İngilizceden çeviren İbrahim Yıldız dipnot yayınları İÇİNDEKİLER Giriş: Siyasi Düşünce Kanonu 7 1 Platon'un Deolet'i: Adalet Üzerine Tartışma Başlıyor 25 2 Öğrencilerin Ütopyaya İsyanı 49 3 Mağaradan Dışarı, Işığa Doğru -ve Yeniden Mağaraya mı?...79 4 Platon'un Trajik Devletinin Ötesi 105 5 Aristoteles'in Etik"r. Erdemin Alışkanlıkları 109 6 Aristoteles'in Politika'sı: Kesik Eller ve Politik Hayvanlar 133 7 Augustinus ve Kötülük Problemi 159 8 Machiavelli'nin Kirli Elleri 181 9 Hobbes ve Araçlar Krallığı 209 10 Locke, Liberalizm ve Mülkiyet Hakkı 243 11 Rousseau ve Doğa Durumu 273 12 Rousseau ve Politika 297 13 Kant'm Eğri Odunu 315 14 John Stuart Mili ve Bireyselliğin İstemleri 341 15 Hegel, Marx ve Minerva'nm Baykuşu 369 16 Siyaset Kuramının Yeniden Canlanışı 393 Sonuç: Siyaset Tutkusu 421 Notlar 429 Kaynakça 453 Dizin 457 GİRİŞ SİYASİ DÜŞÜNCE KANONU Bu kitap, okurları, yaklaşık 2.500 yıl öncesinden bugüne değin süren çok eski bir söyleşiye, siyaset üzerine bir söyleşiye kanlmaya çağırıyor. Siya­ set hakkındaki tek ya da en eski söyleşi değil bu, fakat belirgin bir biçim­ de sürekli ve etkili olan bir söyleşi. Söyleşimiz belli bir tarihsel olayla, Sokrates'in, gençlerin aklını çelip onlan yoldan çıkardığı suçlamasıyla İÖ 399'da yargılanıp ölüme mah­ kûm edilmesiyle başlıyor. Sokrates'in idamı, bu yoldan çıkmış gençler­ den biri olan öğrencisi Platon'un, olayların dışında durmak ve bu olayları iktidarın buyruklarını aşan bir adalet idealine göre değerlendirmek üzere zamanın politikasından kendini uzak tutmasına neden oldu. Bu eleştirel kopuş ânı olmasaydı söyleşimiz başlamayabilirdi. Gelgelelim bu söyleşi­ nin siyasi bir söyleşi olacaksa eğer- ondan uzakta durmak kadar ona an­ gaje olmayı, eleştirmeye değer bir yaşam biçimine karşı bir bağlılık/sada­ kat duygusu beslemeyi gerektirdiği de açıktir. Bu söyleşi zamanla, herkesin kullanımına açık bir ilim ve referans sto­ kuna dönüşen bir dizi kanonik metin bırakti arkasmda. Bu metinler bir kanon oluşturmaktadır, çünkü daha sonra yazılan yapıtlar bu ilk yapıtla­ rın değişik yorumlarını sunmaktadır. Kimse işe sıfırdan başlamamakta­ dır. Birikimsel bilgi kuşaktan kuşağa aktanlmakta, fakat bu aktarma sü­ recinde değişikliğe uğramasma, yeniden yorumlanmasına ve dönüştü­ rülmesine rağmen bütünüyle bir tarafa atilmamakta ya da terk edilme­ mektedir. Platon, Sokrates hakkında yazarken, öğretmenini hemen her zaman güvenilir bir kılavuz olarak gördüğünü belirterek ona iltifatta bu­ lunur. Öğretmeninin düşünüş biçimini öylesine sahiplenir ki bizler tarih­ sel bir figür olarak Sokrates'in Platon'un yarattığı Sokrates'ten hangi nok- 8 I Minerva'nın Baykuşu: Batı Siyasi Düşünce Tarihi talarda farklılık gösterdiğini kesin olarak söyleyemeyiz. Aristoteles de Platon'un okulunda okumak üzere Atina'ya gelmiştir. Ne var ki Aristote­ les, öğretmenine bazı konularda ters düşerek ona iltifat etme yolunu seçmiştir. Büyük İskender 7 e hocalık yapmış, ancak bu, İskender'i Yunan dünyasını fethetmeye devam etmekten alıkoyamamıştır. Roma, yola bir cumhuriyet olarak başladı ama bir imparatorluk ola­ rak sonlandı; bu yol boyunca onun büyük düşünürleri (köle Epiktetos'tan senatör Cicero'ya ve imparator Marcus Aurelius'a vanncaya de­ ğin) adalet konusundaki Yunan düşüncesini emperyal ihtirasın ahlakına uydurmak için yenilemeye çalıştılar, ilk Hıristiyanlar (Roma tarafından fethedilen illerde yetişen Aziz Augustinus gibi) Platon'dan, bundan böyle yeni-Platonculuk olarak bilinecek olan ve Hıristiyanlığın Roma'nın "dünyevi" adaletine (Tann kentinin ilahi adaletiyle kıyaslandığında silik kalan bir adaletti bu) verdiği sert bir cevaba dönüşen bir öğreti derlediler. Dokuzuncu ve onuncu yüzyılların İslam âlimleri Yunan klasiklerini Arapçaya çevirerek ve Platon ile Aristoteles'in yapıtlarını tefsir etme ge­ leneğini başlatarak kanonun kayıp yapıtlarını düşün dünyasına yeniden kazandırdılar. Bu çeviriler sayesinde İslam yönetimi altında yaşayan Or­ taçağ Yahudi âlimleri klasik siyaset felsefesinden haberdar oldular. Bu kanon daha sonra İbranice ve Arapça çeviriler yoluyla Hıristiyan Avru­ pa'ya ulaştı. Kendi dinsel topluluklan içerisinde faaliyet gösteren âlimler, farklı fakat paralel yollarla, ilahi vahyin hakikatleri diye Yunan usçulu­ ğunun içermelerine futundular. İtalyan Rönesansı sırasında Machiavelli bu kanonu yeni bir amaç gö­ zeterek seküler bir tarzda yeniden canlandırdı; İtalya'yı Roma cumhuri­ yetinin o eski görkemine kavuşturmak için yeni fikirler bulma arayışı içe­ risinde klasiklere ve Roma tarihine yöneldi. Machiavelli'nin cumhuriyet­ çilik kuramı eski düşünürler ile modem düşünürleri birleştiren bir köprü oldu. ingiliz İç Savaşı'ndan Şanlı Devrim'e dek devam eden o çalkantılı yıllarda Hobbes ve Locke gibi filozoflar, hükümetin kaynağı ve meşrui­ yeti konusunda yeni fikirler üretmek üzere kanonu kullandılar. Bu fikir­ ler zamanla liberalizm ile anayasal yönetimin düşünsel ve politik temeli haline geldi; Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi devrim yapma hakkı konu­ sundaki en uç ifadesini Locke'un kitabından aldı. Liberalizm, muhafazakâr ve radikal bir tepkiyi de beraberinde getirdi. Radikal eleştiri Fransa'da başladı; Rousseau liberalizmi çok daha eşitlikçi Giriş: Siyasi Düşünce Kanonu |9 bir yöne sokmak için -Fransız Devrimi, Terör dönemine girmeden önce bir süre bu doğrultuda ilerlemişti- Hobbes ile Locke'un fikirlerini kul­ landı. Devrimin akıbeti de Edmund Burke'ün verdiği klasik muhafazakâr tepkiyi harekete geçirdi; bu, kimi yönleriyle, siyasi değişimin sınırlan ile göreneğin, geleneğin ve alışıldık olanın siyasi yaşam açısmdan taşıdığı önem hakkındaki temel argümanlannda Aristoteles'e yaslanan bir eleşti­ riydi. Kant, Rousseau'nun genel irade nosyonunda, beşeri özgürlük ve eşit­ liğe değgin kendi özgün ve daha sistematik argümanlanna kaynaklık edebilecek bir temel buldu. Ne var ki liberal öğretiler Almanya'da hem düşünsel hem de politik açıdan farklı bir doğrultu izledi; Hegel nasıl Kant'ı yorumladıysa, benzer şekilde Marx da Hegel'i yorumladı. Marx, betimlediğim bu söyleşiye, açıkça "politik" nitelik taşıyan hiçbir şeyin olmadığı fikrini reddederek ve siyasi kavramlan düşünce "üretimini" zorlayan temel maddi gerçekliklere tahvil etmenin yollanın arayarak, çok güçlü bir biçimde son verme çabası içerisine girdi. Marksizmin, siyaset kuramını "ideolojik" olarak reddetmesi modern sosyolojiye yol açtı; son kuşak içerisinde, John Rawls'un adalet üzerine restoratif yapıtlar yazma­ sıyla birlikte ancak, siyaset kuramı bir kez daha beşeri bilimlerdeki mer­ kezi konumuna kavuştu. Bu kitap siyaset kuramı alanında yirmi beş yılı aşkın bir süredir ver­ mekte olduğum derslere dayanıyor. Şimdiye dek bu dersleri yazıya dökme çabasına hiç girişmedim. Burada bunu yapıyorum, hepimizin içindeki o müzmin öğrenciye belki bir faydası dokunur diye. Siyasi dü­ şünce kanonu, öğretmenlerimden birinin söylemiş olduğu gibi, mümkün olabildiği kadar zamana dayanıklı ve ebedi siyasi argümanlar sunar biz­ lere. Bu metinler, onlan ilk kez okuyan biri üzerinde, politikanın neden önemli olduğu, durumun ne denli nazik/hassas olduğu konusunda göz açıcı bir etkide bulunur. Bunlar siyaseten aktif olan kişiler açısından bile bir esirdenim ve bilgi kaynağı olarak yeniden ziyaret edilecek bir yer ola­ rak kalmaya devam etmektedir. Zaten bu argümanlar siyasi deneyime aykın düşmezler; bunların gelip bizde konaklaması kuvvetle muhtemel­ dir. Bu kitabın siyaset kuramının büyük klasiklerini genel okur açısından erişilebilir kılmaya yardıma olmasını -olması gereken de budur- ümit ediyorum. Siyaset kuramı belli kişilerin tekelindeki bir uzmanlık alanı 10 | Minerva'nın Baykuşu: Batı Siyasi Düşünce Tarihi değildir; bizi siyasi yaşamın gerçek ikilemleriyle yüz yüze bırakır. Okuru süregelen siyasi argümanlarla haşir neşir etmek amacıyla neredeyse ko­ nuşma diline yakın bir söyleyiş tarzı tutturdum. Özellikle de, konuyu an­ latırken sık sık ara verip kendi öğretmenlerimi ve öğrencilerimi düşün­ düm, hep birlikte sınıfta olan bitene benzer bir diyaloga girdiğimiz duy­ gusunu daha iyi yaratabilmek için. Bu kitapta bütün bir siyasi düşünce tarihini ele alıp incelemiyorum. Yapağım seçim -kendine özgü olmaktan çok herkesçe tanınabilir nitelik­ te olan bir seçimdir b u - eski Yunan'm siyaset kuramı ile modern siyaset kuramım birbirinden ayırmak ve bu ikisi arasındaki temel farklılığa ışık tutmak amacına yöneliktir. Antikite'nin en parlak beyinlerinden kimile­ rinin insan doğası, eşitlik ve demokrasi konusunda bizim temel kanaatle­ rimizi paylaşmaması çok şaşırtıcı ve sarsıcı gelmektedir. Aristoteles in­ sanlık durumunda doğal bir aristokrasiye ilişkin nosyonlarla yüzleştirir bizi; Platon ise devletin sanati sansürlemesi gerektiğini ileri sürer. Her ikisi de özel yaşamı ve iktisadi yaşamı küçümser ve politikayı, muhteme­ len bizim bugün yaptığımız gibi, sınırlı olmaktan çok, her şeyi kapsayan bir alan haline getirmeye çalışırlar. Yunan siyaset kuramında yer alan alternatif görüşleri sergileyerek kendi görüşlerimizi sağlam bir temelde savunmayı umuyorum. En köklü siyasi kanaatlerimiz çoğunlukla bir sis perdesinin ardına gizlenmiş kana­ atlerdir. İlk başta antik dönem düşünürlerini birer kalıntı olarak görüp bir tarafa atmak ve siyasi düşünce tarihine çağdaş erdemliliği geçerli kı­ lan iç rahatlatıcı bir ilerleme hikâyesi olarak yaklaşmak cazip gözükebilir. Fakat bu yaklaşım bizi bir yere götürmez. Eski ve modern siyasi idealler arasındaki ihtilaf, canlılığını koruyan bir ihtilaftır -tekrar etmek gerekirse, günümüz siyaseti kadar ebedi ve kaçınılmaz bir tartışmaya yakın duran bir ihtilaftır. Bu ihtilafa angaje olmak suretiyle ancak, çağdaş siyasetin fel­ sefi temellerini -sağlam ya da kaygan temellerini- layıkıyla değerlendir­ mede ilerleme kaydedebiliriz. Siyasetimizi, alternatifler ışığında bu te­ melleri sorgulama riskine sokarak ancak, önsel taahhütlerimizi ya derin­ leştirecek ya da bozacak biçimde kendimizi eğitebiliriz. Öğrencilerimin siyasi çizgisi, siyaseti tarafgir olmak anlamında kulla­ nırsam, benim ilgi alanıma girmiyor. Bu kitabın okurlarına yönelik olarak da aynı tutuma sahibim. Fakat görüşlerimiz ne olursa olsun, tutarlı ve uyarlı bir biçimde onlan savunmakla yükümlü olduğumuzu düşünüyo- Giriş: Siyasi Düşünce Kanonu | 11 rum. Bazı konularda (sözgelimi, kürtaj) kişisel tercihte bulunma özgürlü­ ğünden dem vururken, başka konularda (sözgelimi, pornografi) böylesi bir özgürlüğü -aradaki farkı açıklamaksızın- tanımazlık edemeyiz. Kişi­ lerin eşit siyasal haklara sahip olması gerektiğini savunuyor, ama gelir, sağlık ya da eğitimde eşitliğe inanmıyorsak, bize çizgiyi nereye çizeceği­ mizi açıklayan bir eşitlik kuramına gerek duyanz. Bu bakımdan izlediğimiz siyaset, siyaset kuramını ciddiye aldığımız anda değişmek durumunda kalır. Tutarlılık her zaman bir siyasi erdem değildir sokakta: Politikacılar, "politika insana tuhaf yatak arkadaşlan edindirir" sloganını doğrular şekilde uzlaşmalar ayarlar, anlaşmalara gi­ rerler. Fakat bizler ne zaman uzlaşılıp ne zaman uzlaşılmayacağını bil­ mek durumundaysak, ilkin neyin risk altında olduğunu bilmemiz gere­ kir. Shakespeare ya da biyoloji konusunda yazan bir kimse, önsözünde, ele aldığı konunun önemli olduğunu savunarak işe koyulmaz; benzer şe­ kilde ben de, siyaset felsefesini incelemenin zorlu bir temellendirme giri­ şimini gerektirmediğini düşünüyorum. Platon'u, Hobbes'u ya da Rousseau'yu okuyarak elde edilen siyasi içgörüler her liberal eğitimin içimizdeki insani ve ilerlemeci öze seslenmeyi amaçlayan ve böylelikle daha iyi bir dünya ümidimizi canlı tutan bir eğitim- önemli bir parçasını oluşturur. Yıllar içerisinde gördüm ki öğrencilerim siyaset kuramına, siyasetin ne menem bir şey olduğuna ilişkin belli bir kavrayışla geliyorlar. Siyaseti dostlar ve düşmanlar hakkındaki bir şey gibi algılıyorlar; peşine düştük­ leri siyasi bilgi de dostların zaferini, düşmanların yenilgisini temin ede­ cek pratik stratejilerden oluşuyor. Bu tutum, dış politikaya ilişkin olarak 11 Eylül sonrasında geliştirilen apokaliptik görüşlerde kendini en net bi­ çimde gösterirken, iç politikanın ürettiği hevesleri de karakterize ediyor. Siyasete dair başlangıçtaki bu kavrayış sınırlı bir kavrayıştır ama çok da yanlış değildir. Bu kavrayış dostlarla düşmanlar arasındaki farklılığın her zaman açıkça ortada olduğunu ve adaletin her zaman ya da çoğun­ lukla kişinin yanında olduğunu varsayar. Peki ya kendimiz için mücade­ le etmemiz biricik ya da en iyi siyasi duygu değilse? Yurttaşlar olarak ül­ kemize hizmet etmek kadar onu eleştirme yükümlülüğüne de sahipsek? İnsanların istediği şey adil değilse? Siyaset kuramı bu tür sorular sormayı zorunlu kılar. Bunu yaparken de bizim ilk beklentimize cevap verecek 12 I Minerva'nın Baykuşu: Batı Siyasi Düşünce Tarihi şekilde hemencecik kanıtlamaya girişmez. Bizden konulara yaklaşırken dolambaçlı bir yoldan gitmemizi ister, bu da dolayımsız bir eylem çizgi­ sini güçleştirir. Fakat bu dolambaçlı yolun vaat ettiği şey şudur: bu yola sapanlar, kendilerini daha bir gerçekleştirmiş insanlar olarak, rahatlıkla savunacakları görüşlere sahip insanlar olarak politikaya geri dönerler. Gençlerde Realizm ve İdealizm Gençleri siyasi düşüncelerle tanışürdığım yıllar boyunca meselenin aslı onlara heyecan vermeye ya da itici gelmeye devam ediyor -bu konular onları heyecanlandırıyor; çünkü değişime inanmak, esen rüzgârın neler getireceğini hissetmek, yeni bir siyasetçi adayı ya da uzun süredir bekle­ nen bir hareket hakkında mesihçi ümitler beslemek gençlerin ayrıcalığı­ dır. Kapıldıklan heyecan naif değildir, politikanın içerdiği tehlikelerin bi­ lincinde olan bir heyecandır. Tam da bu düşünceyle kendilerini cezbeden bir davarım takipçisi olmaktadırlar. Bazdan bir davaya gerçek anlamda baş koyuyor. Yıllardır, savaşmaya giden ya da savaşları protesto eden, Banş Gönüllüleri'ne katılan, Afri­ ka'da HlV'in önlenmesi için çalışmalar yapan, Asya'da misyonerlik faali­ yetinde bulunan, partisinin New Hampshire adaylarının seçimi sırasında kapı kapı dolaşan, kürtaj kliniklerini koruyan gençler gördüm. Fakat ger­ çek anlamda harekete geçmeyen gençler bile politikaya katılma arzusu duyuyor. Mevcut statükoyu (yapabildiğimiz en iyi şey olarak) kabul et­ meye yanaşmıyor, yenilgi riskinin yüksek olduğunu bilmelerine rağmen politika üzerinde kumar oynamayı tercih ediyorlar. Fakat gençler genelde tutkulu insanlar olsa da, politik uğraşlannda kolaylıkla hayal kınklığına uğrayabiliyorlar. Onların kabul edemediği şey yenilgi değil: ihanete uğramışlık duygusu, idealizmi bulmayı umar­ ken ikiyüzlülükle karşılaşmaları. Onlar kendi kuşaklarının savaşa, zorba­ lığa, soykınma, açlığa, terörizme ve aleni yolsuzluğa sırf tanıklık etmele­ rini değil, onlarla yaşamayı -tıpkı kendilerinden önceki kuşaklar gibi- bir şekilde öğrenebilmeyi ummuşlardı. Tarihin çöp sepetine atıldığı düşünü­ len kabilecilik, politikanın geçmişini değil, geleceğini oluşturuyor artık. Böylelikle sinizm idealizmin, geri çekilme yürüyüp ilerlemenin yerini alıyor; hülyalı aşkın bittiği yerde devreye realizm giriyor. Yıllardır devam eden bu değişimleri izlerken, gençleri, siyaset üzerine çalışmanın, özellik- Giriş: Siyasi Düşünce Kanonu | 13 le de felsefi açıdan büyük eserler olduğu teslim edilse bile ikna edicilikten kesinkes uzak olan eski ve kanonik eserler aracılığıyla konuya eğilmenin boşuna olmadığına inandırmakta güçlük çekiyorum. Onların iki katego­ riye ayrıldığını görüyorum. Belki de çoğunluğu oluşturan kimileri açısından siyaset, üzerinde çalışılamayacak denli önemli bir konudur; bunlar pratikte işe yarayan şey ile sadece kitap sayfalarında kalmaya mahkûm şey arasındaki farkı bil­ mekle övünen gerçekçi kişilerdir. Onlara göre biricik siyaset okulu sokak­ tır; siyaset üzerine kitaplar okumayı ne denli erken sonlandınr ve işe biz­ zat deneyerek başlarlarsa o denli iyi olur. Siyaseti işe yarar kılmak için birkaç yumurtayı kırmalan gerektiğini düşünürler ve buna aykın gözü­ ken felsefi reçetelerden hazzetmezler. Ancak aksi görüşü savunan ve öğrenme çabasının siyasetle çarçur edilemeyecek denli önemli olduğu sonucuna ulaşanlar da vardır hep. Bunlar biyolojide ya da kimyada ve hatta sosyal psikolojide neyi öğren­ diklerinin farkındadırlar, fakat siyaset gibi amorf bir şeyi incelemekle gerçekte neyi öğreneceklerdir ki? Bir şeyi "politik" diye adlandırmak or­ tada sistematik olarak incelenecek bir şey olmadığım, her şeyin göreceli ve öznel olduğunu kabul etmek anlamına gelmez mi? Başka konularda gayretli olan bu grup, iş siyaset kuramma gelip dayandı mıydı, o gerçekçi muadillerinden daha keskin birer sinik olur çıkarlar. Dört bir yanda siya­ si usdışılık dalgası yükselmekteyken felsefe ile siyasetin nasıl olup da bir araya gelebileceğini açıklamamı isterler. Usdışılığın siyasetteki sarih gücü karşısında askeri strateji ve hatta kampanya yürütme ve seçim kazanma taktikleri üzerinde yoğunlaşmanın taşıdığı değeri teslim etmekle birlikte, felsefenin, doğası gereği ussal sorgulamaya direnç gösteren bir konuyu anlamaya nasıl olup da katkıda bulunabileceğine akıl erdiremezler. İşin zorluğu, fakat aynı zamanda insanlan siyaset kuramıyla tanıştır­ manın ayrıcalığı da burada yatıyor: kimileyin siyasi gerçekliği adalet ide­ allerinden ayıran o derin uçuruma verilecek biricik dürüst cevap gibi gö­ züken sinizmle hesaplaşmak. Siyaset kuramının incelenmesi siyasi ideal­ leri siyasi pratikten ayıran fay hattını yadsımak demek değildir, gerçekte siyaset kuramı, söyleşinin başlangıcı olarak, bu hat üzerinde ısrar eder. Okurlanmda merak uyandırmasını ve sizlerin hayal gücünü harekete ge­ çirmesini ümit ettiğim şey, herkesin şöyle ya da böyle, bir siyaset felsefesi­ nin neyi amaçladığına (iktidar bu amaç doğrultusunda elde edilir ve kul-