Tükenmek bilmeyen bir gençlik Cevat ÇAPAN uhsin Hoca’ya duy duğum saygıyı ve sevgiyi, onu daha yakından * tanımı? biri olarak dile getirmek is terdim. Yalnız tiyatro ala­ nındaki çalışmalarım izle­ miş bir seyirci olarak de­ ğil, çağdaş Türk Tiyatrosu nun kurulması için harcadı ğı çabalarda onunla daha çok birlikte çalışmış, ger­ çekleştirdiği heyecan veri­ ci işlere daha çok katkıda bulunmuş biri olarak ko­ nuşmak. Bunun da bir çe ­ şit bencillik olduğunu bili­ yorum, ama böyle bir işbir liginin tanıklığından biz­ den sonraki kuşaklara da­ ha sağlıklı bilgiler aktarabi lirdim diye böyle düşünüye rum. Benim gibi, tiyatro öğ renciliği ya da tiyatro sev­ gisi İkinci Dünya Savaşı’nı hemen izleyen yıllara rastla yan daha birçoklarının Muh sin Ertuğrul’a duydukları hayranlık onun ölümüne ka dar geçen süre içinde olduk ça ilginç bir dalgalanma göstermiştir sanıyorum. Baş langıçta Sophokles’in, Shakespeare’in, Moliere’in, Gol doni’nin, İbnürrefik Ahmet Nuri’nin, Cevat Fehmi’nin oyunlarıyla, daha onlar gibi nice yazarın zenginleştirdi­ ği bir bilgi ve heyecan dün yasıyla karşılaşmanın mut­ luluğu Muhsin Ertuğrul’un süregelen efsaneleşmiş ki­ şiliğini bizim de hemen be­ nimsememize yol açtı. Bu ilk hayranlıkta eleştirel bir değerlendirmenin atomu bi­ le yoktu. Olamazdı da. Çok geçmeden bizden daha bü­ yüklerin etkisi ve artan bir bilgiçlikle Muhsin Ertuğrul’u ve onun başında bu­ lunduğu İstanbul Şehir Ti yatrosu’nu yetersiz gör­ M TİYATRO SEVGİSİNİ AŞILAYAN KİŞİ — Tiyatro sevgisi 2. Dün ya Savaşı’nı hemen izleyen yıllarda haşlayan pek çok kişinin Muhsin Ertuğrul'a duydukları hayranlık, onun ölümüne kadar geçen sürede ilginç bir dalgalanma gösterdi. meye başlamıştık. O yıllar da tiyatroda çalışanların karşı karşıya oldukları so­ runları ve sınırlı olanakları bilmeden perdelerini dü­ zenli açan, oyunları, dergi­ si ve disipliniyle seyircileri­ ni eğlendirip eğiten bu ge­ leneksel kurumu küçümse­ yerek kendimizi kanıtladığı mızı sanıyorduk. Muhsin Hoca’nın tükenmek bilme­ yen gençliğinden, kendini yenileme gücünden haber­ sizdik daha. İlk şaşırtı o nun 1947’de Devlet Konser vatuarı Tatbikat Sahnesi’ nin Devlet Tiyatrosu’na dö nüştürülme sorumluluğunu yüklenmesiyle geldi. K on ­ servatuarın dekor deposu olarak kullanılan Vakıflar Apartmanındaki bir salonu AnkaralIlara Küçük Tiyat­ ro olarak açması, bu tiyat­ roda sergilenen oyunların ni teliği bizim kuşağın Muhsin Ertuğrul’a yeni bir hayran­ lıkla bağlanmasına yol açtı. Bir grup arkadaş kış ve bahar tatillerinde büyük bir heyecanla oyun seyret­ mek için Ankara’ya taşın maya başladık. Bu hayran lık Muhsin Hoca’nm 1951’ de Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğünden ayrılıp İ s ­ tanbul’da Küçük Sahne’yi açması, böylece nitelikli bir özel tiyatrolar dönemini başlatmasıyla daha da pekiş ti. Daha sonra yeniden Dev let Tiyatrosu Genel Müdür­ lüğü, yeniden o görevden ay rılıp Yıldız ve Müşfik K enter’le İstanbul’da yeni bir tiyatronun açılmasına ön ­ cülük etmesi, 1959’da yeni­ den İstanbul Şehir Tiyatro m ’nun başına geçmesi, yaaancı ülkelerde tiyatro öğre nimi görmüş ya da burada yetişmiş genç sanatçılarla bu kuruma yeni bir atılım gücü kazandırması, Kadı­ köy, Üsküdar, Fatih. Zey tinburnu ve Gültepe'de semt tiyatroları açarak ti­ yatro sevgisini yaygınlaştır maya çalışması, 1967’de Şe hir Meclisi kararıyla göre vinden uzaklaştırılması, bu nun üzerine küsüp bir kö­ şeye çekilebileceği halde tersine yeni bir coşkuyla İs tanbul Üniversitesi Gazete cilik Enstitüsü ve L.C.C.’nin Tiyatro Bölümünde yeni öğ renciler yetiştirmesi, 1974’te Sayın Ahmet tsvatı’ın çağrı sı üzerine yeniden yuvaya dönüp dağılmak üzere olan Şehir Tiyatrosuna genç sanatçılarla yeni bir can­ lılık kazandırması.. Bütün bunlar Muhsin Hoca’nın de ğer biçilmez çalışmalarının coşku dolu aşamalarıdır. Ama onun bu örnek ça­ lışmalarını bile zaman za­ man acımasızca eleştiren, niteliğe önem verecek yer­ de tiyatro sayısını çoğalt­ ma çabalarını bir çeşit yoz laşma sayan, tiyatronun or taklaşa bir çaba olduğunu bile bile birçok güzel ve olumlu işi tek başına ger­ çekleştirme zorunda kalışı­ nı «tek adam» olma tutku­ suyla suçlayan, yeniliklere açık, deneylere yatkın tutu­ munu «Batı hayranlığı» di ye küçümseyenlerimiz ol­ muştur. Ama bu olumsuz tepkilerin çoğunda onun işine saygısı, yaşamaya bağ­ lılığı ve insana sevgisi kar­ şısında duyulan bir ezik­ lik, bir kendini bilmezlik olarak görmek o kadar da güç değildir sanırım. Ben kendi adıma, özellikle ti­ yatro eleştirileri yazdığım 1959 yılında,, biraz onun kİ Siliğinin etkisi altında kal­ mamak, biraz da yoğun ça­ lışmaları içinde onu tedir­ gin etmemek için kendisiy le tanışmaktan kaçtığımı bugün büyük bir pişman­ lıkla hatırlıyorum. Onu ta­ nıdıktan sonraki yakınlığı­ nı, dostluğunu, ilgi duydu­ ğu her şey konusundaki bil gi ve heyecanını paylaşma­ daki cömertliğini hatırla­ dıkça, bu pişmanlık daha da yoğunlaşıyor. Tiyatro sanatı incelikler­ le, güzelliklerle dolu bir sa nattır. Ama, bu nitelikleri onun akıl almaz kabalıklar ve bayağılıklarla karşı kar­ şıya gelmesini önlemez, ter sine daha kolay yaralanır bir duruma getirir. Buna benzer bir durumu Shakespeare bir şiirinde şu soruy­ la dile getiriyor: «Bu ku­ durganlıkla nasıl savaşa tu tuşur güzellik / Tüm eyle­ mi bir çiçeğin gücünü aş­ mayan?» Muhsin Ertuğrul’ un yalnız tiyatro sanatında değil, yaşama sanatındaki başarılarını düşünüyorum da, bu soruya kısaca «Muh sin Hoca gibi» demek geli­ yor içimden. Muhsin Ertuğrul olumunun 4. yılında anılıyor Kültür Servisi — Muhsin Er­ tuğrul’un ölümünün dördüncü yıldönümü dolayısıyla İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda bugün bir anma töreni düzenleniyor. Sabah saat 11.00’de Muhsin Ertuğrul’un kabri başında yapı­ lacak saygı duruşundan sonra, Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu’nda saat 14.00’de değer­ li tiyatro adamının yaşamı, sa-, natı ve hizmetleri anlatılacak. Muhsin Ertuğrul’un anısına, ölümünden sonra ilk kez dü­ zenlenen töreni İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Can Gürzap yönetecek. Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi