konuştuğumuz dil ile zamanın ilişkisinin farkında mıyız?

advertisement
Recep Erkam Çelik
KONUŞTUĞUMUZ DİL İLE ZAMANIN İLİŞKİSİNİN FARKINDA MIYIZ?
İnsanlık tarih boyunca, insanoğlunun kendi sosyal dünyasını anlamlandırmaya çalıştığına şahit
olmuşuzdur. Sosyal algımız bir bilgiyi nasıl seçtiğimizi, yorumladığımızı veya hatırladığımızı ifade eder.
Sosyal bir varlık olan insanlar birbirinden etkilenir ve birbirlerine bilgi aktarır çünkü hayatta kalmak için
etkileşim içinde olmak zorundayız. Eğer insanoğlunun kendi dünyasını anlamlandırabilme yeteneğini
bir makine olarak görürsek, sosyal dünyasının bir anlam ifade etmesi için sürekli bir gözlem içinde
olması ve yorum yapması gerektiğinin farkına varırız. Kendimiz ve sosyal dünyamız hakkında
düşündüklerimizden, kendi yargılarımıza varabilmek veya başka insanlara aktarabilmek bizi sosyal bir
varlık yapan ana unsurlar olduğunu düşünüyorum. Biz insanların da, yaratılmışların en üstünü olmasını
sağlayan ve bu zamana kadar hayatta kalmasını sağlayan ana unsurun iletişim kurmadaki üstün
yetenekleri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Arrival (2016) tam olarak bu önemli sosyal fenomenleri
temel alarak oluşturulmuş bir film olduğunu gördüm. Dil hepimizin bildiği gibi, sosyal algılarımızı
yönetmenin en önemli yoludur. Filminde üzerinde durduğu gibi bu dilin her zaman sözlü olmasına
gerek yoktur ya da her insanın anlamasına gerek yoktur. Sözlü ve beden yoluyla oluşturduğumuz
iletişim aslında kendi sosyal dünyamızı, algımızı oluşturduğunun farkında olmadığımızı düşünüyorum
çünkü insanoğlu ancak dilinin izin verdiği kadar düşünebilir ve üretebilir. Bütün duygularımızı ifade
ettiğimiz bu iletişim aracı bizleri bir savaşa sürükleyebileceği gibi, barışın o huzurlu ortamına
ulaşmamızda ki en önemli unsur olduğunu aslında diplomasi nedeniyle az çok biliyoruz.
Dilin hayati öneminden bahsetmemdeki en önemli sebeplerden biri de oluşturduğumuz
medeniyetlerdir. Medeniyetleri tartıştığımız şu günlerde, medeniyeti oluşturan temeller hakkında
herkes fikirlerini beyan ediyor. Kimine göre bilim, kimine göre ise dil olduğunu görüyoruz. Bu iki ayrı
fenomenin zamanın içindeki savrulmalarını izlemek oldukça etkileyici ve keyifliydi. Dünyayı
algılayabilmemiz için öncelikle o dünyayı isimlendirmemiz gerekiyor. Bunu dil ile yaptığımız aşikârdır
çünkü her insan kendi kültürünü, dinini veya çevresini dil ile şekillendirmiştir. Yaratılış ile ilgili kutsal
kitaplara baktığımız zaman da buna değinildiğini fark edeceksiniz. İnsana eşyanın ismi öğretildi, eşyanın
ismini öğrenen insanın düşünce dünyası da, zaman algısı da ona göre değişiyor. Filmde değinildiği gibi
dil, insanın düşünce dünyasını şekillendirerek zaman algısını da konumlandırıyor. Zaman algınız kadar
zamanın içinde hareket edebiliyorsunuz, sosyal dünyanızı genişletebiliyor ve anlayabiliyorsunuz.
Doğrusal zamanın içinde, başlangıcı sonu olan olaylar içinde geleceği bilemezken dairesel zaman içinde
adeta zamanla dilin dansını izliyoruz. Doğrusal zamanı kullanan insanlar için bunun anlaşılması zor bir
durum olduğunun farkındayım ama bir olayın hem başlangıcını hem de bitişini bildiğinizi düşünmenizi
istiyorum. O zaman dilin en etkili silah olmasının sebebini fark ediyoruz çünkü dilimiz kadar konuşuyor,
anlıyor ve zaman içinde yaşıyoruz. Elbette dilin bu önemini kavradığımda, yeni diller öğrenmenin
hevesine kapıldığımı itiraf etmeliyim. Ancak, bizim öğrenebileceğimiz diller uzaylılardan gelme ihtimali
olmasa da, bizim ufkumuzu ne kadar genişlettiği bir gerçektir. Kendi dilimizi yozlaştırarak aslında kendi
gelişimimizi sığ bir çerçeveye sınırlandırdığımızın farkında olmadığımızı da ayrıca belirtmek ve
eleştirmek istiyorum. Diğer dillerin zamana karşı yaklaşımlarını, tanımlamalarını gördüğümde maalesef
kendi dilimizin bizim ufkumuzu açacak derinlikte olmadığını görüyorum çünkü bazı dillerin gelecek
zamanla ile şimdiki zamanı aynı kelime ile ifade etmesi aslında onların zaman karşı olan yaklaşım
tarzlarının ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. Biz aslında birçok şeyi doğrusal ifade ederken, dairesel
ifadelerin düşünce yapımızı ne kadar farklı etkilediğinin de farkına vardım.
Doğrusal ve dairesel ifade şekillerinin aslında sosyal dünyamızı en keskin bir şekilde etkileyen
unsurlar olduğunun farkına vardım. Sosyal dünyamızın ana unsuru olan dile bu açıdan baktığımızda,
belki de bu dünyaya neden geldiğimiz sorusunun cevabını bulabiliriz. Doğrusal zamanda gelecek hep
Recep Erkam Çelik
toz bulutu şeklindedir, oysa geleceğimizin farkında olsaydık belki de uzaylılara soracağımız soruyu önce
kendimize sorardık. Üstelik seçimlerimizi değiştirmek ister miydik diye bir sorumuz daha olurdu çünkü
insanlar, doğrusal zamanda en çok seçimlerinden şikâyetçi olur ya da seçimlerinden dolayı mutlu
olurlar. Dairesel zamandaysa seçilecek olan zaten seçilmiştir ve algının ötesindeki zamana
ulaşmışsındır. Filmde dilimizdeki sığ yapı yüzünden, doğrusal zamanda sıkıştığımız vurgusu yapılsa da,
dairesel zamanın çok daha zor olduğunu düşünüyorum. Zamanla dans etmek ve doğru hamleleri
yapmak sandığımız kadar kolay değil, sonuçları ise hesaplanamazdır. Örnek vermek gerekirse, insanın
yaşayabileceği en büyük acıları; eşinin, çocuğunun ne zaman öleceğini bilmek ya da kendinin ne zaman
öleceğini bilerek ve kabullenerek yaşamak, insanoğlu için ne kadar uygun olduğunu sizlere bırakıyorum.
Hayat hikâyenizin sonunu, başka bir dili öğrenerek zaman algınızı değiştirmesi sonucu bilmeniz,
inanılmaz etkileyici olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden, doğrusal zamanda yaşayanların iç huzurunun
daha yüksek olduğu kanaatindeyim. Bilmemek, cahillik mutluluktur algısı mı, yoksa bir üst algıya
geçerken ki korku mu bana bunları söyletiyor bilmiyorum. Alıştığımızın dışındaki bu algıya kendimizi
artık açmamız gerektiğini de bir yandan inkâr edemiyorum çünkü var olanın dışındaki algılara yönelirsek
dünyayı anlamlandırma çabamızın çok daha başka boyutlara geçebileceğinin farkındayım. Düşünce
dünyamıza dil aracılığıyla verdiğimiz şekillerin bu denli elimizde olduğunu da bilmiyordum. Oturup biraz
kafa yorduğumda, insan algısının gelebileceği boyutlar inanılmaz seviyelere gelebileceğini
düşünüyorum. Dilin, insanoğlunun bütün kavramlarını bu derece değiştirebileceğini görmek, aklımın
ucundan dahi geçmezdi. Böylesine üst bir algıya ulaşmak, her insanda olabileceği gibi beni de korkuttu.
Ancak, dil ve zamanın dansı asla peşimizi bırakmayacak ve içimizi kemirecek bir olgu olduğunu
düşünüyorum.
Kaynakça
ARRIVAL. Yön. Denis Villeneuve. 2016.
Download