K linik P sik ofarm ak oloji B ü lten i / Cilt 8: Sayı 1, 1 9 9 8 Klasik Nöroleptiklerle Tedaviye Dirençli Psikozlarda Sulpirid’in Etkinliği ve Emniyeti* Dr. Mesut ÇETlN1, Dr. Ahmet ÖZÇUBUKÇUOĞLU1, Dr. Cengiz E5AŞOĞLU2, Dr. Ümit I3aşar SEMlZ2, Dr. Mehmet FİLiZ2 ÖZET Klasik nöroleptikler (haloperidol, klorpromazin, tiyoridazin, pimozid, trifluperazin, flufenazin v.b.) ile 6 haftalık tedaviye cevap vermeyen psikozlarda sulpirid' in etkinliğini ve güvenirliğini belirlemek amacıyla bu çalışma yapılmıştır. DSM-IV tam kriterlerine göre şizofreni, şizofreniform bozukluk ve atipik psikoz tanısı konan ve klasik nöroleptiklerle tedaviye dirençli 60 yatan erkek hastaya ortalama 1000(400-1600) m g/g ü n dozda sulpirid verildi. Tedavi öncesi v e /v e y a tedavi süresince hastalara Global Klinik İzlenimi (CGI) ölçeği, UKU Yan Etki Derecelendirme Skalası, Kısa Psikiyatrik Değerlendirme Ölçeği (BPRS), Pozitif ve Negatif Semptomları Değerlendirme Ölçekleri (PSDÖ,NSDÖ), Cheuinard Ekstrapiramidal Semptom Derecelendirme Ölçeği (ESDÖ) uygulandı ve hastaların tedavi öncesi ve sonrası tam kan, formül lokosit, AST, ALT, alkalen fosfataz, üre, kreatinin değerlerine bakıldı. Hastalardan elde edilen tedavi öncesi ve tedavi sonrası veriler MANOVA yöntemiyle, karşılaştırıldı. Sulpirid' in klasik nöroleptiklerle tedaviye dirençli DSM-IV tanı kriterlerine göre şizofreni, şizofreniform bozukluk ve atipik psikoz tanısı konan olgulardan f7c40 (n=24)' inda orta ve iyi derecede etkili olduğu; yan etkiler açısından da iyi tolere edildiği bulundu. A n a h ta r K e lim eler : Sulpirid, şizofreni, şizofreniform bozukluk, atipik psikoz, tedaviye dirençli psikozlar, nöroleptik, atipik nöroleptik. Kl.Psikofarm akol.Bül. 8:1 (18-24), 1998 SU M M A R Y EFFICACY A ND SAFETY OF SULPIRIDE IN TREATMENT-RESISTANT PSYCHOSIS The purpose of this research was to evaluate the efficacy and safety of sulpiride in psychosis who were treatment-resistant to the classical neuroleptics such as haloperidol, thioridazine, pimozide, trifluperazine, flufenazin and chlorpromazine. Sulpiride was administered to 60 male inpatients who were treatment- resistant to the classical neuroleptics such as haloperidol, thioridazine, pimozide, trifluperazine, flufenazin and chlorpromazine and diagnosed as schizophrenia, schizophreniform disorder,atypical psychosis according to DSM-IV criteria. The average dose was 1000 (400-1600) m g/day. Pre- and post-treatment evaluations of the subjects were carried out by using Clinical Global Impression (CGI), UKU SideEffects Check List, Brief Psychiatric Rating Scale (BPRS), A ndreasan's Scale for the Assessment of Negative Symptoms (SANS), A n dreasan's Scale for the Assessment of Positive Symptoms (SAPS), C heuin ard 's Scale for the Assessment of Extrapyramidal Symptoms. Moreover, for each subject, pre- and post-treatment blood analysis was conducted, and formula leucocyte, SGOT, SGPT, alkaline phosphatase and BUN levels were screened. Pre- and post-treatment data obtained from the subjects were analysed by using MANOVA. Our findings demonstrated that sulpiride brought improvement for 40% (n=24) of the cases, who did not respond to the previous drug treatment with classical neuroleptics, and i t 's side effects were well tolerated. K eif W ord s: Sulpiride, schizophrenia, schizophreniform disorder, atypical psychosis, treatment-resistant psychosis, neuroleptic, atypical neuroleptic. Bul.Clin.Psychopharm acol. 8:1 (18-24),1998 elay ve Deniker' in 1952 yılında klorprom azin yılında Janssen'in haloperidolü bulm asıyla yeni biı ile fonksiyonel psikozları tedavi ettiklerini bil­ aşam aya daha girilmiştir. Bu sıralarda çok sayıda dirm eleri psikofarm akoloji alanında yeni bir çığırın antipsikotik (nöroleptik) sentez edildi. A ncak bı D açılm asını da beraberinde getirmiştir. Daha sonraki ilaçların m ekanizm alar bilinem iyordu. Çalışm ala yıllarda bu alandaki araştırm alar hızlanm ış ve 1959 am pirik düzeyde idi. 1970'lerde radyoligand bağla * 33. Ulusal Psikiyatri Kongresinde sözel bildiri olarak sunulmuştur. (1) Psikiyatri Doçenti, (2) Psikiyatri Asistanı GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Psikiyatri Servisi, Kadıköy 81327 İstanbul 18 K linik P sikofarm akoloji B ü lten i / Cilt 8: Sayı 1, 1 9 9 8 ma m etotlarının bulunm ası, nörotransm itterler, psikoaktif ilaçlar ve reseptörlerin bulunm asına yol açmış ve etkileşim ilerini gözler önüne sermiştir. Bu çalışm alar psikozların ve özellikle şizofreninin tek bir hastalık olm adığını birden çok reseptörü ilgilen­ diren spektrum bir hastalık olduğu kanaatlerini güçlendirmiştir. N itekim , şizofreni olgularının bir bölümü klasik nöroleptiklere yanıt verirken, diğer bir bölüm ü tedaviye dirençli kalmaktadır. Crow 'un 1980'lerde Tip I dediği şizofreni tipine sonraları Andreasan pozitif belirtili şizofreni ve Crow 'un Tip II dediği şizofreniye ise Adreansan negatif belirtili şizofreni adlarını vermiştir. Klasik nöroleptiklerle tedaviye daha çok pozitif veya Tip I şizofreni yanıt verm ekte negatif / Tip II şizofreni bu ilaçlara genel­ likle dirençli kalmaktadır. G enellikle Tip I/pozitif belirtili şizofren i ety olojisin d e "d o p am in erjik overaktivite" söz konusu olduğundan birer dopamin reseptör blokeri olan klasik nöroleptikler bu hastalarda faydalı olmaktadır. Oysa Tip II/negatif belirtili şizof:eni olgularında ise; m orfolojik olarak yapısal anom ali ve serebral atrofi belirtilerinin da­ ha sık gözlenm esi yanında; fizyopatolojik olarak dopam in yetersizliği, noradrenerjik fazlalık veya aşırılık, serotonerjik hiperaktive, m uskarinik hiperaktivite gibi m uğlak belirtilerle tam bir fizyopato­ lojik m odel oluşturulam am ıştır (2). K lasik nöroleptiklerin dopam inerjik blokaj yap­ tığı 1974'de anlaşılmıştır. 1979'da farklı dopam in reseptörlerinden ilk kez söz edilmiştir. Halen 5 ay­ rı tip reseptörün varlığı bildirilm iştir: Postsinaptik yerlişimli D] ve D2, presinaptik yerleşm eli D2 ve ay­ rıca D3, D4, D5. N öroleptikler daha çok D2 reseptörü blokajı yolu ile etki gösterm ektedirler. Özellikle PET çalışm aları ile % 70-85 D2 blokajı olduğu, D] bloka­ jının ise ihm al edilebilir düzeyde olduğu anlaşılm ış­ tır. İşte bu blokaj oranı klasik nöroleptikleri atipik nöroleptiklerden ayırm ada bir kriter sayılmaktadır. Çünkü atipik nöroleptiklerde D] blokajı (%40), D 2 blokajı (%40-65) bulunm uştur (2,18). Klozapin dışında flupentiksol de temelde D j re­ septörüne bağlanm aktadır. Buna karşılık sulpirid, pimozid, haloperidol ve klorprom azinin D] c resep­ törüne hiçbir etkileri yoktur. Serotonin antagonistlerinden ritanserin'in Tip 11/ negatif belirtili şizofreni tedavisinde etkili olm a­ sı; klozapin, loksapin, klotiapin ve fluperlapin'in D] ve D2 reseptörlerine düşük düzeyde bağlanırken, 5-HT2 reseptörlerini de etkilem esi, "atip iklik" kav­ ramının bir başka boyutunu oluşturm aktadır (2,18). Ayrıca nöroleptiklerin beyindeki etki yeri de ati­ piklik kavram ının oluşum unda etkin olmuştur. Klo­ zapin, tiyoridazin, sülpirid ve m olindon gibi atipik nöroleptikler; klasik nöroleptiklerden haloperidol ve klorprom azin' in aksine substansiya nigrada d o­ pam inerjik nöron ateşlem esi üzerine etkili değildir­ ler (2,18). 1980'li yıllarda geleneksel nöroleptiklerin d ışın­ da yeni bulunan bazı ilaçların farklı özellikler taşı­ dıklarının belirlenm esi, bunlar arasında antidopaminerjik etkideki seçicilik artışı (örneğin sülpirid), antidopram inerjik gücün azalm asına karşın antiserotoninerjik ve antinoradrenerjik etkinlikte artış (ör­ neğin klozapin) dikkati çekmiştir. Bu arada bu nla­ rın klinik etkinlikleri ve yan etki azlığı da kanıtla­ nınca bu ilaçlar bir anda popüler olm uşlardır. So­ nuçta önceki yıllarda olduğu gibi nöroleptiklerin tüm ünün eşdeğer olduğu, birinin diğerinin yerine kullanılabileceği düşüncesi yıkılmıştır. G erçekten de tiyoridazinin bulunm ası ile başlayan bu farklılık sülpirid ile gücelleşm iş, klozapin ile kesinleşm iştir (2,18). Delay ve D en ik efe göre nöroleptikler yatıştırıcı (trankilizan) olm akla beraber sedatif değildirler. Atipik nöroleptiklerden klozapin ve tiyoridazinin sedatif etki yönünden güçlü olm alarına karşın sülpiridte bu etkinin daha düşük olduğu bilinir. N öro­ leptiklerin sağaltım sal etkisinin D elay ve Deniker tarafından ileri sürüldüğü gibi sadece psikotik eksitasyon ve ajitasyonun tranklizasyonu ile sınırlı o l­ madığı, farklı şizofrenik belirtilerin de etkilendiği ve düzeldiği genelde kabul edilir (1,6). Yeni nöroleptiklerin araştırılm ası ve geliştirilm e­ sinde eskiden vazgeçilm ez bir test gibi kabul edilen katalepsi yapıcı özellik ve stereotipi davranışlarının önlenm esi; örneğin klozapin, tiyoridazin, sülpirid gibi nöroleptiklerle oluşm az. Bu nedenle bunların her ikisinin de sağaltımsal özellik olm aktan çok ekstrapiram idal sistem yan etkileri ile ilişkili oldu­ ğu kabul edilir ve "atip iklik" için bir kriter olduğu varsayılır (2,18). Apom orfin kusm ası (köpek) ve hipoterm isinin (fare) önlenm esi, am fetam in grup toksisitesinden (farede) korunm a; koşullu kaçış yanıtının (sıçanda) inhibisyonu gibi nöroleptikler için özgül olduğu varsayılan testlerde de bazı yeni nöroleptikler hiçbir etki gösterm em işlerdir (2,8,18). Bu da atipikler için ayrı bir özellik olarak kabul edilebilir. Yan etkiler açısından yıllarca nöroleptik sağaltı­ mında eksrapiram idal yan etkilerin bulunm asının doğal olduğu, hatta bunu gösterm eyen nöroleptik­ lerin etkili olam ayacağı varsayılm ıştır. Ancak son yıllarda klinik etkinliği kanıtlanm ış klozapin, tiyori­ dazin ve sülpiridin ekstrapiram idal yan etkiler açı­ sından belirgin derecede düşük insidanslı olduğu genelde kabul edilm ektedir. Bunlardan ilk ikisinin belirgin antikolinerjik etkinlik taşım ası neden ola­ rak gösterilm ek istenm işse de sülpiridin antikoli- 19 K lasik N öroleptiklerle Tedaviye D irençli Psikozlarda Su lpirid ’in E tkinliği ve E m n iyeti / Ç etin ve ark. nerjik özelliğinin bulunm am ası bu konuda başka m ekanizm aların da rolü olabileceğini akla getir­ m ektedir. Bu konu da "atip ik "ik kavram ının bir başka yönü olarak ele alınm aktadır (18). K ronik şizofrenlerin geleneksel nöroleptik sağal­ tıma yanıt verm em e veya kötü yanıt verm e olasılı­ ğının söz konusu skalalarla değerlendirilm esi son­ rasında, bunların eşit etkinliğe sahip olduğu dü­ şüncesinin de tartışılm ası gündem e gelmiştir. Teda­ viye dirençli şizofrenlerde klozapinin belirgin bir şekilde diğerlerine oranla daha yararlı olabildiğinin gözlenm esi "atip ik lik" kavram ına yeni bir boyut kazandırm ıştır. Özellikle negatif belirtiler üzerine olan olum lu etkiler açısından sülpirid ve loksapin de benzer etkili bulunm uştur(18). Parkinson hastalığına analoji yaparak şizofreni fizyopatolojisinde kolinerjik/dopam inerjik denge­ nin önem li olduğu öne sürülm üştür. Buna göre po­ zitif belirtiler dopam inerjik hiperaktivite ile oluşur­ ken, negatif belirtilerin oluşm asında artm ış kolinerjik aktivite rol oy n am ak tad ır(5,18). G örüldüğü gibi negatif belirtilerle seyreden şi­ zofreni fizyopatojisinde kolinerjik sistem bozukluk­ ları da suçlanm aktadır. Olası bir m uskarinik hiperaktiviteye karşı antikolinerjik ajanların kullanılm a­ sıyla negatif belirtilerin hafiflediği gözlenmiştir. Hatta negatif sem ptom lu şizofrenlerin antikoliner­ jik ilaçları "bağım lılık" derecesinde kullandıkları, varolan polisom nografik ve nöroendokrin bozuk­ lukların bu kolinerjik hiperaktivite ile ilgili olduğu ileri sürülm üştür(12). Ö nem li bir yan etki, geleneksel nöroleptiklerin oluşturduğu hiperprolaktinem idir. İnsanda klozapin ve m elperon çok az hiperprolaktinem i yapm ak­ tadırlar. Bu iki ilacın zayıf D2 antagonisti olm aları yanında 5-H T 2 antagonisti etki taşım aları ile bu et­ kisizlik arasında bir ilişki kurm ak olası mıdır? Diğer tarafdan sülpirid belirgin hiperprolaktinem ik etkisi yanında selektif bir D2 reseptör antagonistidir ve 5- H T2 antagonisti etki taşım am aktadır(2,18). O halde sözü edilen bu bulgu ve bilgilerin ışı­ ğında "atipiklik" kavram ı birkaç yönden ele alına­ bilir. • D2 reseptörleri için yüksek düzeyde selektiflik (örnek sülpirid) • D] reseptörleri için yüksek düzeyde selektiflik (örnek klozapin) • 5-H T2 reseptörlerine affinite ve antagonist etki (örnek klozapin, m elperon, setoperon, tiaspiron) • Etki yeri özgüllüğü (örneğin m ezolim bik bölge veya nukleus akum bens) (örnek rem osipirid, rakloprid) • Parsiyel agonist olarak postsinaptik etki (örnek SD Z 208-911) • Presinaptik agonist (örnek BH T 920) (dopam i­ nerjik iletim i azaltm ak için) veya antagonist (ör­ nek sülpirid) (dopam inerjik iletim i arttırm ak için) şeklinde seçici etki(2,18). Ritanserin gibi özgül serotonin 5-H T2 reseptör antagonistleri ile setoperon ve risperidon gibi dopam in-serotonin bileşik antagonistlerinin klinik araş­ tırm alarda şizofreni tedavisinde başırılı bulunm ası konuyu yeniden gündem e getirm iştir(2b). Tiaspiron (B M Y 13859) potent D 2 reseptör blokeri fakat aynı zam anda antagonistidir(18). G üçlü bir D2 reseptör blokeri olm asına karşın ekstrapiram idal etkiler (EPS) gösterm em esi bunun 5-H T2 resep­ törüne olan etkisi ile ilişkili bulunm uştur. Buradan antiserotoninerjik etkinin antidopam inerjik etkiye görece oram EPS'nin oluşm am asında görece bir so­ rum luluk olarak öne sürülm üştür (18). İlginç olanı tiaspironun nontrankilizan ve nonsedatif bir antipsikotik olmasıdır. Bu yönüyle akut şizofrenik ekzaserbasyonlarda sınırlı kullanım ı ol­ masına karşın ayaktan idam e tedavisinde günlük yaşam ı etkilem em esi ile avantajlı bulunm uştur . Bu arada tardif diskinezi "ro d en t" m odelinde dopam in reseptör supersensitivizasyonu yapm am ası bu yan TABLO 1. Sulpirid'in Olgularda Etkinliği (n=60) ÖLÇEK KPDO-TOTAL SKOR C G I DÜZELME PSDÖ NSDÖ UKU Yan Etki TEDAVİ ÖNCESİ PUANLARI TEDAVİ SONRASI PUANLARI İSTATİSTİKSEL 32 10 p < 0 .0 1 Hastalık Şiddeti 5 27 36 4 G lo b a l İyileşme p < 0 .0 1 ANLAMLILIK 2 p < 0 .0 1 p < 0 .0 1 p < 0 .0 1 Ö lçe ğ i Total Skor ESDÖ (Cheurınard O lçegı) 20 p < 0 .5 K linik P sikofarm akoloji B ü lten i / Cilt 8: Sayı 1, 1 9 9 8 etki riskinin de az olacağını düşündürm üştür(18) . Bu selektif dopam in antagonisti veya selektif se­ rotonin 5-H T 2 antagonisti ilaçlar şizofreninin po­ zitif veya negatif belirtilerinin yoğunluğuna göre seçilebileceklerdir. Dopam in antagonisti bir ilaç ile (haloperidol) serotonin antagonisti bit ilacın (ritanserin) birleştirilm ek istendiği durum larda iki anta­ gonist özelliği de bünyesinde taşıyan bir ilaç (risperidon) tedaviyi kolaylaştırm ak ve basitleştirm ek açı­ sından kolaylık sağlayabilecektir. Zaten m odern farm akoterapi de bunu gerektirmektedir. Bu "tim ostenik" ajanların kronik psikozların sağlatımında gelecek için iki yönlü bir yarar sağlayabileceği öne sürülm üştür (18). Klozapin, fluperlapin ve m elperon kem iriciler­ de zayıf katalepsi, insanda m inimal ekstrapiram idal sem ptom lar ve düşük serum prolaktin yüksekliği yapan atipik nöroleptiklerdir. Atipik nöroleptikleri tipik nöroleptiklerden ayıran bu farkların biyolojik temeli zayıf reseptör blokajı, D} reseptörü üzerine değişik etkiler ve potent 5-H T2 antagonizmasma dayandırılm ıştır(18). M ezokortikolim bik ve nigrostriatal bölgelerin aksine tuberoinfundibular dopam inerjik nöronlar, atipik nöroleptiklerin akut uygulam ası ile aktive ol­ maktadır. Buna karşılık tipik nöroleptikler akut uy­ gulamada tuberoinfundibular dopam inerjik nöron­ ların aksine m ezokortikolim bik ve nigrostriatal böl­ geleri etkilerler (18). H aloperidol gibi diğer bir atipik nöroleptik olan m elperon da am fetam in ve apom orfinin yol açtığı bazı davranışları bloke etm ektedir. M elperon, aynı zamanda deney hayvanlarında şartlı kaçınm a ceva­ bını da bloke etm ektedir; ancak am fetam in stereoti­ pisini, apom orfine bağlı kem irm e davranışını ve şartlı kaçınm a cevabını bloke etm esi için gereken m elperon dozu haloperidolünkinden çok daha yük­ sek olarak bulunmuştur. A tipik bir antipsikotik ilaç olan klozapin gibi m elperon da haloperidole göre deney hayvanlarında çok daha düşük oranda ka­ talepsiye neden olm aktadır ve bu özelliğiyle klozapine benzer bir etkinlik gösterm ektedir. Klorprom azin ve haloperidol gibi eski nöroleptiklerden farklı olarak, kronik m elperon tedavisi, am fetam inin yol açtığı dönm e davranışında gösterildiği üzere dopa­ min reseptör aşırı duyarlılığına yol açmamaktadır. M elperonun bazı davranışsal etkileri dopam in re­ septörlerini bloke etm esi ile uyum luysa da bu bile­ şiğin D 2-dopam in reseptörlerine affinitesi oldukça düşük olarak bulunm uştur. M elperonun antiadrenerjik ve serotonerjik düzenleyici etkileriyle birlikte bu tür davranışsal etkilerinin olm ası bu ilacın psi­ koz tedavisinde kullanım ında önem li bir rol oyna­ m aktadır (1) ve nöroleptik ilaç olarak kabul edilm e­ sine yol açmıştır. M elperonun striatal dopam in nörotransm isyonu üzerinde zayıf bir etkisinin olduğu düşünülmektedir. Diğer yandan m elperonun, yapılan hayvan ça­ lışm alarında, am fetam inlerin yol açtığı lokom otor davranışı ve arama davranışını, L-D opanm yol açtı­ ğı sıçram a ve agresyon davranışlarını güçlü bir b i­ çim de önlediği gösterilmiştir. Bunlar, ilacın daha çok lim bik sistem üzerinden etkili olduğunu göster­ m ektedir (18). K lasik nöroleptiklerin rahatsız edici boyutta ekstrapiram idal yan etki yaratm alarında yola çıka­ rak bu etkileri daha az olan atipik nöroleptikler kli­ nik kullanım a sokulmuştur. Klasik nöroleptiklere dirençli olguların tedavisi amacıyla geliştirilen, yani "atip ik" nöroleptiklerden en fazla bilenini klozapindir. Klozapin 1966'da bu ­ lunmasını takiben tedavide kullanılm aya başlandı. Ancak kısa zamanda % l-2 hastada m eydana getirdi­ ği, bazen ölüme kadar varabilen agranülösitoz riski yüzünden başlangıçta terkedilir gibi olurken, son zam anlarda çok sıkı kontrol altında, klasik nörolep­ tiklere dirençli olgulara verilm eye başlandı (2,18). Benzam id grubundan yeni ve atipik bir nörolep­ tik olan sulpirid, A BD dışında birçok Avrupa ülke­ sinde uzun zam andanberi kullanılm aktadır. Sulpi­ rid' in yeni ve atipik bir nöroleptik olarak Türk toplum unda da klasik nöroleptiklerle tedaviye direnç­ li psikozların % 40'm da etkili olduğuna ilişkin bu l­ gularım ız literatürle de uyumludur. Sulpirid, tipik DA antagonisti özellikler gösterir. A ntiem etik ve antipsikotiktir. Prolaktin düzeyini yükseltici özellikle­ ri vardir. H ayvan çalışm alarında tırm anm a davranı­ şını inhibe ettiği, ancak belrigin bir katalepsi oluşturam adığı gösterilm iştir (2). Sulpirid beyin dopam in (DA) fonksiyonu üzeri­ ne etkisi stereospesifik bir etkidir. (-) izom er, (+) ola­ na göre daha güçlü farm akolojik etki gösterir. K la­ sik nöroleptiklerle karşılaştırıldığında sulpirid d i­ ğer nörotransm iterlere göre DA üzerine daha seçi­ ci etkide bulunur. Sulpirid'in bu etkisinin klasik n ö­ roleptiklerden farklı olan yönü, bu yüksek selektif bir şekilde D2 reseptörlerini bloke etm esinden kay­ naklanabilir (2,3,4,9,18). Sulpiridin serotonin, nöroadrenalin ve asetilkolin üzerine etkisi ya hiç yoktur ya da çok azdır. GABA reseptörleriyle de çok az etkileşir. Klasik nöro­ leptiklerin ise bu sayılan nörotarnsm iter sistem le­ rinden her birisinin üzerine (farklı derecelerde) et­ kileri bulunm aktadır (2). Sulpirid DA reseptörleri üzerinde etkilidir. Fakat adenilat siklaz inhibisyonu yapm az. Bu bulgu beyin­ de özellikle striatum , nükleus akküm bens ve tüberkulum olfaktoryum da yapılan çalışm alardan sonra 21 K lasik Nöroleptiklerle Tedaviye D irençli Psikozlarda Sulpirid ’in E tkinliği ve E m niyeti / Çetin ve ark. TABLO 2. Sulpirid'in Tedavisi Sırasında Gözlenen Yan Etkiler (n=60) Yan Etkiler Sedasyon Aster,i O rtostatik başdönmesi Distoni Akatizi Tremor Salivasyon artışı Libido azalması Sayı Yüzdesi 17 28 20 8 7 7 7 7 12 5 4 4 4 4 7 ortaya çıkmıştır. Buradan anlaşılm aktadır ki, sulpirid özellikle adenilat siklaza bağlı olm ayan reseptör­ ler üzerinden etkisini göstermektedir. Sulpiridin bu özelliği klasik nöroleptiklerin etkilerinden farklıdır. Bilindiği gibi klasik nöroleptikler DA'nın stimüle et­ tiği adenilat siklazı inhibe etmektedirler(2). Sulpirid, benzam id grubu bir ilaçtır ve düşük lipid solübilitesi nedeniyle, adenilat siklazın önün­ de yer alan lipid yapıları aşam adığı ve adenilat sik­ laza erişem ediği iddia olunmuştur. Bu görüşü des­ tekleyen bir gelişm e de, lipofilik özelliği yüksek olan benzam id grubundan YM -09151-2 isimli m ad­ denin adenilat siklazı selektif olarak bloke ettiğinin gösterilm esi olm uştur(2). Ö zetle: Benzam id grubunun en eski ve en iyi bi­ linen örneklerinden olan sulpiridin temel özellikleri şöyle sıralanabilir; • Daha çok presinaptik bölgedekiler olm ak üzere D2 reseptörlerine seçici bir bağlanm a gösterir. • DA 'jik nöronlardaki DA //turnoveri"ni arttırır. • Yüksek dozlarda katalepsi yapm az ya da yapsa • bile bu atipik bir katalepsi niteliği gösterir. D üşük dozlarda lokom osyon davranışını, yük­ sek dozlarda ise stereotipik davranışı inhibe eder. Klasik nöroleptikler hem katalepsi, hem lokom osyon hem de sterotipi üzerine olan etki­ lerini aynı dozda gösterirler, sülpiridin farkı bu noktadadır. • U zun süreli tedavide D 2 reseptörlerinde değil, D] reseptörlerinde sayıca artışa neden olur(2). Sulpirid 800-2300 m g/gün dozlarında güçlü antipsikotik etkiye sahiptir. K lasik nöroleptiklere göre avantajı ise daha az EPS yaratm ası ve antipsikotik etkinin yanında antidepresif özelliklerininde bulun­ m asıd ır (2). Bazı çalışm alarda sulpiridin klorprom azine göre antipsikotik etkisinin çok daha çabuk başladığı, haloperidolle karşılaştırıldığında ise ilk ay içinde yan etkilerin çok daha az olduğu, sonraki aylarda yan etkilerin haloperidolünkine eşit düzeye yükseldiği, kardiyovasküler etkilerinin klasik nöroleptiklerden farklı olm adığı yolunda sonuçlar ahnm ıştır(2). BOS 22 hom ovalinik asid (HVA) düzeylerinde klorprom azinin yaptığı yükselm eye denk artışlar yaptığı, 100300 m g/gün gibi dozlarda m ajör depresyon için de tedavi etkinliği bulunduğu bildirilm ektedir (2). Sulpirid, uzun süreli kullanım da DA reseptör aşın duyarlılığı yaratm am ası ya da çok az yaratm a­ sı, m aym un çalışm alarında geç diskinezi belirtileri­ ni bastırıcı nitelikler gösterm esi nedeniyle ilacın geç diskinezi yaratm ayacağı düşünülm ektedir (2). A ncak geç diskinezinin patojenezinde DA resep­ tör aşırı duyarlılığının bulunduğuna ilişkin yakla­ şım geçerliğini bir ölçüde yitirm iştir. Bu yaklaşım içinde geç diskinezi yaratm ayan etkisi aşağıdaki faktörlere bağlı olabilir (2). G eç diskinezi patojenezinde G A BA 'erjik nöron ve reseptörlerle bağlantısı olan DA reseptörlerinin etkili olduğu, sulpiridin de sadece D 2'lere seçici etki gösterdiği düşünülm ektedir. Belki de uzun süreli sulpirid kullanılm asının, D] reseptörlerinde sayıca artışa neden olm ası, sonuçta bu reseptörler aracılı­ ğı ile geç diskinezinin gelişm esini engellem ektedir. Öte yandan G ABA 'erjik teoride olduğu şekilde geç diskinezi etyolojisinde DA dışındaki m onoam inler etkili ise, o durum da sadece DA'ne selektif etki gösteren nöroleptikler (sulpirid gibi), selektif özel­ lik gösterm eyen nöroleptiklere (klasik nöroleptik­ ler) göre geç diskinezi yönünden daha olum lu so­ nuçlar yaratırlar (2). Sulpirid, pozitif sem ptom lar üzerind e en az klorprom azin kadar etk ili, n eg atif sem ptom lar, özellikle de otizm üzerinde daha da etkili bulunm uştur(2). Bugün dünya nüfusunun % 1'ini şizofrenik has­ talar oluşturm aktadır. Bunu T ürkiye nüfusuna uy­ guladığım ızda karşım ıza 650.000 kişilik azınsanm ayacak bir popülasyon çıkar. Bu hastaların da takri­ ben %10-20' si (65.000 - 130.000'ı) klasik nöroleptik tedaviye dirençli hastalar olduğu bilinm ektedir. Bu hastaların sürekli tüketim e ve üretim e katılam am a­ ları yanında tedavi giderleri ve hastalığın kronikliği de düşünülecek olursa, ülkem iz için oldukça b ü ­ yük bir sosyoekonom ik problem olarak konunun halledilm ek üzere beklediği görülür. K lasik nöroleptikler (haloperidol, klorpromazin> tiyoridazin, pim ozid, trifluperazin, flufenazin v.b.) ile 6 haftalık tedaviye cevap verm eyen psikozlarda sulpirid' in etkinliğini ve güvenirliğini belirlem ek am acıyla bu çalışm a yapılm ıştır. G EREÇ VE YÖ N TEM K lasik nöroleptiklerle tedaviye dirençlilik ölçüt­ leri konusunda çok tarışm a var ise de, bu konuda son ortak görüş şöyledir: En az üç ayrı tip nörolep- Klinik Psikofarm akoloji B ü lten i / Cilt 8: Say ı 1, 1 9 9 8 tiğin 6'şar hafta süre ile ve 1500 m g/gün klorprom azine eşdeğer dozda kullanılm asına rağm en ce­ vap alınam am ışsa, bu hasta klasik nöroleptik teda­ visine dirençlidir denebilm ektedir (2). Bu şartlan ta­ şıyan hastalar tedavi grubum uzu oluşturdu. Orta­ lam a yaş ortalam ası (22.3 yıl) (ranj:20-51), hastalık süresi (1.9/yıl)ranj (0.5-18/yıl) idi. D SM -IV tanı kriterlerine göre şizofreni, şizofreniform bozukluk ve atipik psikoz tanısı konan ve klasik nöroleptiklerle tedaviye dirençli 60 yatan er­ kek hastaya ortalam a 1000(400-1600)mg./gün doz­ da sulpirid verildi. Tedavi öncesi ve/veya tedavi süresince hastalara G lobal K linik İzlenimi (CGI) öl­ çeği, U K U Yan Etki Derecelendirm e Skalası, Kısa Psikiyatrik Değerlendirm e Ölçeği (BPRS), Pozitif ve N eg atif Sem p tom ları D eğerlendirm e Ö lçekleri reseptörlerini de bloke etmektedir. Etkili bir antipsikotik olan rem oksipirid'in ciddi bir yan etkisi olan aplastik anemi nedeniyle kullanım ı sınırlıdır. Yan etkiler yönünden ilk haftalarda tedaviyi bı­ raktırm ayacak düzeyde sedasyon olm ası literatürle uyumludur (3,4,9-18). Tüm şizofrenlerin % 10-20'sm i oluşturan klasik nöroleptiklerle tedaviye dirençli olguların % 40'm da yanıt alınması ve sulpirid'in özellikle yan etkiler b a­ kım ından da (ciddi EPS'ye ve geç diskineziye yol açm aması gibi) avantajları nedeniyle bu olgularda tercih edilebilir olduğu kanaatindeyiz. Bu üstünlük­ leri yanında, sulpirid'in tek dezavantajı tedavi m ali­ yeti olmaktadır. KAYNAKLAR (PSDÖ, N SDÖ ), Cheuinard Ekstrapiram idal Sem p­ tom D erecelendirm e Ölçeği (ESDÖ) uygulandı ve 1. hastaların tedavi öncesi ve sonrası tam kan, formül lökosit, AST, ALT, alkalen fosfataz, üre, kreatinin değerlerine bakıldı. H astalardan elde edilen tedavi öncesi ve tedavi sonrası veriler MANOVA yöntemiyle, karşılaştırıldı. 2. 3. BU LG U LA R 4. Sulpirid'in özellikle 15. günden itibaren CGI, BPRS, PSDÖ , N SD Ö ile yapılan değerlendirm eler­ de D SM -IV tanı kriterlerine göre şizofreni, şizofreniform bozukluk ve atipik psikoz tanısı konan ve kla­ sik nöroleptiklerle tedaviye dirençli olguların 24 (% 40)'m da belirgin ve/veya orta düzeyde olumlu yanıt oluşturduğu gözlendi (Tablo 1). H astalarda özellikle ilk haftalarda fazla olmak üzere görülen yan etkiler (Tablo 2)'dedir. Tedavinin ilerleyen dönem lerind e yan etkiler hafiflemiştir. Van etkiler nedeniyle tedaviyi bırakma olmamıştır. H astalara Yan Etkiler için Biperiden 3-6 m g/gün verilmiştir. 5. 6. 7. 8. T A R T IŞM A 9. Benzam id grubundan yeni ve atipik bir nörolep­ tik olan sulpirid A BD dışında birçok Avrupa ülke­ sinde uzun zam andanberi kullanılmaktadır. Sulpi­ rid'in yeni ve atipik bir nöroleptik olarak Türk toplum unda da klasik nöroleptiklerle tedaviye direnç­ 11. li psikozların % 40'm da etkili olduğuna ilişkin bul­ gularım ız literatürle de uyum ludur (2,4,7,18). Sulpi­ rid'in bu etkisinin klasik nöroleptiklerden farklı 12. olan yönü yüksek selektif bir şekilde D 2 reseptörle­ rini bloke etm esinden kaynaklanabilir (2-4,9,18). Yi­ ne benzam id grubundan diğer atipik bir nöroleptik olan rem oksipirid D 2 reseptörleri yanında sigma 10. 13. Arnt, J. and A.V. Christensen (1981): Differential reversal by scopolamine and THIP of the antistereotypic and ca­ taleptic effects of neuroleptics. European J. Pharmacol. 69, 107-11 Ceylan,M.E: Şizofreni, Nobel Kitabevi, Istanbul,1993 Christensen, A.V. and I.Moller Nielsen (1980): On the su­ persensitivity of DA-receptors After Single and Repeated Administration of Neuroleptics. In: Tardive Dyskinesia. Eds. VV.E. Fann, R.C. Simth, J.M. Davis and E.F. Domino. Spectrum Pupl., 35-50. Christensen A.V. and J. Hyttel (1981): Prolonged treat­ ment with the GABA agonist THIP increases dopamine receptor binding more than it changes dopaminergic be­ haviour in mice. Drug Develpoment Research 1,255-263. Hollister LE: New psychothreapeutic drugs. ] Clin Psychopharmacol 4:50-63,1994. Meltzer HY (ed): Novel Antipsychotic Drugs. New York, Raven,1992. Meltzer HY (ed): Novel Antipsychotic Drugs. N ew York, Raven,1992. Heikkila, L., ]. Laitinen and H. Vartiainen (1981): Cis(Z)clopenthixol and haloperidol in chconic schizophrenic pa­ tients* a double-blind clinical multicentre investigation. Acta Psychiat. Scand., supple. 294. vol .64, 30-38. Hyttel, J.-J. Larsen, A.V. Christensen and ]. A m t (1985): Receptor-Binding Profiles of Neuroleptics. In: Dyskinesia - Research and Treatment. (Psychopharmacology Supple.2). Eds. D.E.Casey, T.N. Chase, A.V. Christensen and J.Gerlach, Berlin, Springer, 9-18. Hyttel, J.(1977): Levels of HVA and DOPAC in mouse cor­ pus striatum in the supersensitivity phase after neurolep­ tic treatment. Journal of Neurochemistry 28,277-228. Hyttel, J. (1977): Changes in Dopamine Synthesis Rate in the Supersensitivity Phase, after Treatment with a Single Dose of Neuroleptics. Psychopharmacology 51, 205-207. Hyttel, J. (1978): Effects of neuroleptics on 3H-haloperidol and 3H-cis(Z)-flupentixol binding and on adenylate cyclase activity ni vitro. Life Sciences 23, 551-556. Hyttel, J.(1979): Neurochemical effects of neuroleptic drugs. Thesis. H. Lunbeck &z Co.A/S-Denmark. Hyttel, J.(1980): Further evidence that 3H-cis (Z)-flupentixol binds to the adenylate cyclase associated dopamine receptor (D-l) in rat corpus striatum. Psychopharmaco­ logy 67,107-109. K lasik Nöroleptiklerle Tedaviye D irençli Psikozlarda Sulpirid ’in Etkinliği ve E m niyeti / Çetin ve ark. 14. Hyttel, J. (1981): Similarities between the binding of 3Hpiflutixol and 3H-flupentixol to rat striatal dopamine re­ ceptors in vitro. Life Sciences 28,563-569. 15. Moller Nielsen, I.,S.H.Bache, V. Boeck, A.V.Christensen, B.Fjalland, J.Hyttel and o.Svendsen (1978): The pharma­ cology of cis (Z)-clopenthixol. Report No. 491 /6 5 . Depart­ m ent of pharmacology and Toxicology. H.Lundbek & C o .A /S - Denmark 16. Muller, P. and P. Seeman (1978): Dopaminergic Supersen­ sitivity After Neruleptics: Time-Course and Speciificity. 24 Psycho pharmacology 60,1-11. 17. Seeman, P. (1985): Brain Dopamine Receptors in Schi­ zophrenia and Tardive Dyskinesia. In: Dyskinesia - Rese­ arch and Treatment. (Psychopharm acology Supple.2). Eds. D.E. Casey, T.N. Chase, A.V.Christensen and J.Gerlach, Berlin, Springer, 2-8. 18. Tuğlular,I: Atipik Nöroleptikler ve Atipiklik Kavramy. Psikofarmakolojide Yenilikler Sempozyumu -I. Sempoz­ yum Kitabı, Editörler: Ceylan, M.E.; Tarhan, N; Çetin, M. İstanbul, 1991, s. 57-62.