mekanđk kalp kapağında trombüs oluşan hastalarda btđpđ

advertisement
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI
KARTAL KOŞUYOLU YÜKSEK ĐHTĐSAS EĞĐTĐM VE ARAŞTIRMA
HASTANESĐ
KARDĐYOLOJĐ KLĐNĐĞĐ
TEZ DANIŞMANI
Doç. Dr. Mehmet Özkan
MEKANĐK KALP KAPAĞINDA TROMBÜS
OLUŞAN HASTALARDA B-TĐPĐ
NATRĐÜRETĐK PEPTĐDĐN TANISAL VE
PROGNOSTĐK DEĞERĐ
Dr. Murat Biteker
UZMANLIK TEZĐ
ĐSTANBUL/ 2009
1
ĐÇĐNDEKĐLER
1-ÖZET
3
2-GĐRĐŞ VE AMAÇ
7
3-GENEL BĐLGĐLER
9
Protez Kalp Kapakları
• Protez Kalp Kapak Tipleri
• Protez Kalp Kapaklarının Değerlendirilme
• Protez Kapak Trombozu
9
16
24
Natriüretik Peptidler
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
B-tipi Natriüretik Peptid’in Genetik ve Moleküler Özellikleri
B-tipi Natriüretik Peptid’in sekresyonu
Natriüretik Peptid Reseptörleri
B-tipi Natriüretik Peptid’in Fizyolojik Etkileri
Kalp Yetersizliğinde B-tipi Natriüretik Peptid
B-tipi Natriüretik Peptid’in Acil Serviste Kullanımı
Koroner Arter Hastalığında B-tipi Natriüretik Peptid
Diyastolik Disfonksiyonda B-tipi Natriüretik Peptid
Sağ Ventriül Hastalıklarında B-tipi Natriüretik Peptid
Yanlış Pozitif ve Yanlış Negatif Sonuçlara Yol Açan Durumlar
Kapak Hastalıklarında B-tipi Natriüretik Peptid
Đnfektif Endokarditte Natriüretik Peptidler
32
36
38
40
42
45
49
51
52
52
54
58
4-ÇALIŞMA
•
•
•
•
•
•
Giri ve Amaçş
Materyal ve Metod
Bulgular
Tartışma
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Sonuçlar
5-KAYNAKLAR
59
60
75
85
87
88
88
2
MEKANĐK KALP KAPAĞINDA TROMBÜS OLUŞAN
HASTALARDA B-TĐPĐ NATRĐÜRETĐK PEPTĐDĐN TANISAL
VE PROGNOSTĐK DEĞERĐ
1. ÖZET
Amaç
Mekanik kalp kapağı ile ilişkili komplikasyonlar, nadir görülen fakat ciddi
morbidite ve mortalite ile seyreden durumlardır. Bu çalışmada, mekanik kalp
kapağında fonksiyon bozukluğuna yol açan en önemli komplikasyonlardan olan
trombüs oluşumunun ve trombüsü olan hastalarda prognozun öngörülmesinde Btipi natriüretik peptidin (BNP) rolü araştırılmıştır.
Materyal ve metod
Çalışmaya 2005 ile 2009 yılları arasında protez kalp kapağında ≥ 10 mm trombüs
(PKT) tesbit edilerek tedavi edilmiş olan 96 hasta (ortalama yaş 42.5 ± 12.7, 70’i
kadın, 74 mitral, 12 aortik, 3 triküspid ve 6 aort + mitral ve 1 aort + mitral +
triküspid kapak replasmanı yapılmış olan hasta) ve kontrol grubu olarak da protez
kalp kapağı replasmanı yapılmış olup herhangi bir patolojiye rastlanılmayan 100
hasta (ortalama yaş 41.4 ± 9.8, 72’si kadın, 75 mitral, 13 aortik, 3 triküspid, 8 aort +
mitral ve 1 aort + mitral + triküspid kapak replasmanı yapılmış olan hasta) dahil
edildi.
3
Trombüsü olan hastalardan 47’sinde obstrüktif, 49’unda nonobstrüktif trombüs
saptandı ve 94 hastaya trombolitik tedavi uygulandı. Hastalar ortalama 25 ay süre
ile (7- 47 ay) takip edildi.
Aktif ya da yeni geçirilmiş enfeksiyonu olan, akut koroner sendrom ile başvuran
ya da koroner arter hastalığı olan, kalp ya da böbrek yetersizliği olan, gebe olan,
kronik herhangi bir hastalığı olan hastalar ile protez kalp kapağında orta derece ve
üzerinde kaçak olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Ayrıca trombüs boyutu < 10
mm olan hastalarda çalışmaya dahil edilmedi. Tüm hastalara transtorasik ve
transözofageal ekokardiyografi yapıldı. Hasta ve kontrol grubunun bazal
demografik özellikleri, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonları, sol ve sağ atriyum
çapları, sol ventrikül diyastol ve sistol sonu çapları, atriyal fibrilasyon sıklığı
benzerlik göstermekteydi. Başvuru anında tüm hastaların serum BNP düzeyleri
kaydedildi. Klinik sonlanım olarak, trombolitik tedavi sonrasında görülen majör
kanama, tromboemboli ve ölümden oluşan bileşik sonlanım noktası saptandı.
4
Bulgular
PKT olan hastalardaki BNP düzeyi (235.8 ± 403 pg/ml) kontrol grubuna göre
(110.4 ± 78.9 pg/ml) anlamlı derecede daha yüksek idi (p= 0.001). Hasta grubu
kendi içerisinde ayrıntılandırıldığında obstrüktif trombozu olan hastalardaki BNP
düzeyinin (351.1 ± 545.2 pg/ml) de nonobstrüktif trombüsü olanlardan (125.3 ±
106.7 pg/ml) daha yüksek olduğu (p= 0.002) saptandı. BNP değerinin 117
pg/ml’nin üzerinde olması % 89 duyarlılık ve % 65 özgüllük ile obstrüktif
trombozu öngörmekteydi. Nonobstrüktif trombüsü olan hastaların BNP düzeyleri
ise kontrol grubuna göre farklılık göstermiyordu (p= 0.73).
Başvuru anındaki BNP ve New York Kalp Cemiyeti (NYKC) fonksiyonel sınıfı
III-IV, trombolitik tedavi sonucunda gözlenen olumsuz klinik olayların prediktörü
olarak bulundu. BNP’nin olumsuz klinik olayları belirlemedeki yeterliliği receiver
operating curve (ROC) analizi ile değerlendirildi. BNP’nin en yüksek duyarlılık (%
90) ve özgüllük (% 60) gösterdiği değer 156 pg/mL olarak bulundu (eğri altındaki
alan= 0.727, CI= 0.57-0.88).
5
Sonuçlar
Plazma BNP düzeylerinin PKT olan hastalardaki rolünü ve kullanılabilirliğini
araştıran ilk çalışma olma özelliğini taşıyan bu araştırmada obstrüktif PKT’da BNP
düzeyinin kontrol grubuna ve nonobstrüktif trombüsü olan hastalara göre yüksek
olduğu saptanmıştır. Nonobstrüktif trombüsü olan hastalarda plazma BNP düzeyi
kontrol grubu ile benzerdir. BNP değerinin 117 pg/ml’nin üzerinde olması
obstrüktif trombozu, 156 pg/mL’nin üzerinde olması ise trombolitik tedavi
sonrasında gözlenen olumsuz klinik olayları öngörebilmektedir. Bu çalışmanın
sonuçları, mekanik kalp kapağı obstrüksiyonu şüphesi ile başvuran hastalarda
BNP’nin tarama testi olarak kullanılabileceği izlenimini vermektedir.
6
2. GĐRĐŞ ve AMAÇ
Gelişmiş ülkelerde dejeneratif kapak hastalıkları, kalp kapak hastalıklarının başlıca
nedeni iken, ihmal veya yetersiz tedavi edilmis β-hemolitik streptekok enfeksiyonuna
ikincil olarak gelisen romatizmal kalp kapak hastalıkları az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde başlıca etkendir. Romatizmal kapak hastalığında kalp kapağının tamiri çoğu
zaman mümkün olamamakta ve hastalara kalp kapağı protezleri implante edilmektedir.
1960 yılında ilk protez kapağın kullanıma girmesinden günümüze kadar hem mekanik
protez kapak hem de doku kapak (biyoprotez) teknolojisinde ilerlemeler olmuştur.
Ancak, bugüne kadar geliştirilmiş olan protez kapaklardan hiçbirisi hemodinamik
özellikleri, dayanabilirlik süreleri ve komplikasyonsuz oluşu açısından doğal kalp
kapağının yerini tutamamıştır. Mekanik kalp kapaklarının uzun ömürlülüğü bir
avantajdır fakat kapak tasarımı, yapısal materyalleri, hasta ile etkileşimleri, sütür
ayrılması, paravalvüler kaçak, pannus ve trombüs oluşumu, tromboembolik olaylar ve
anti-koagulasyonla iliskili kanamalar halen önemli mortalite ve morbidite nedenleridir.
Protez kalp kapağı ile ilişkili komplikasyonlardan birisi olan trombüs oluşumu ciddi
morbidite ve mortaliteye sahiptir. Biyoprotez kapaklarda yıllık trombüs oluşumu sıklığı
% 0.03 iken (1) mekanik kapaklarda bu oran, protez kapak tipine, kullanılan protez
kapağın jenerasyonu ve trombojenitesine ve özellikle de antikoagülasyon durumuna
göre değişmekle birlikte, mitral ve aort konumundaki mekanik protez kapaklarda %
0.05 ile % 8 arasında olup, triküspit kapaklarda ise % 20’ ye kadar çıkmaktadır (2).
7
Protez kapak trombüsü (PKT) oluşumunun ve trombüsü olan hastalarda
prognozun öngörülmesi halen kardiyolojinin aydınlatılamamış sorunlarındandır.
Bazı klinik ve ekokardiyografik parametrelerin bu amaçlarla kullanılabileceğini
belirten sınırlı sayıdaki çalışmanın yanında biyoşimik belirteçlerin rolünü araştıran
çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, PKT olan hastalarda başvuru anında
bakılan plazma B-tipi natriüretik peptid’in (BNP) tanısal ve prognostik rolü ve
trombüs yükü ile olan ilişkisi araştırılmıştır.
8
3. GENEL BĐLGĐLER
PROTEZ KALP KAPAKLARI
PROTEZ KAPAK TĐPLERĐ
Protez kalp kapakları kullanıma girdiğinden bu yana, gerek kullanılan malzeme,
gerekse hemodinamik tasarımları bakımından büyük gelişmeler göstermişlerdir.
Đdeal bir yapay kalp kapağında sırasıyla şu özellikler hedeflenmiştir (3-15);
1.Dayanıklı malzeme veya kendini yenileyebilen canlı doku içermesi,
2.Yapay kapağın hemodinamik özelliklerinin doğal kapaklara yakın veya eşdeğer
olması,
3.Pıhtıya zemin oluşturmaması,
4.Yerleştirilme sırasında ve sonrasında cerrahi sorun çıkartmaması, kapağın
dokuya dikilmesini sağlayan çevre bölümünün dokuyla bütünleşmesinin iyi olup,
paravalvüler kaçak riskinin azalması,
5.Kapak seslerinin şiddetinin hastaya rahatsızlık vermeyecek düzeyde hafif olması.
9
Protez kapakları esas olarak, mekanik ve doku (biyoprotez ) kapaklar olmak üzere
iki gruba ayrılırlar. Mekanik kapaklar, metal, seramik ya da polimer gibi sentetik
kökenli maddelerden yapılırken, biyoprotez kapaklar, biyolojik kökenli maddelerin
fizikokimyasal değişime uğratılmaları sonucu elde edilirler. Doku kapaklar, eğer
insan dışında bir canlıdan alınmış ise heterogreft, insandan alınmış ise homogreft
veya allogreft olarak tanımlanır. Ross operasyonunda olduğu gibi, kişinin kendi
pulmoner kapağı aort kapağı ile değiştirilmiş ise bu kez otogreft kapak değişimi
olarak tanımlanır (3-15).
A) Doku Kapaklar:
1. Stentli heterogreftler:
Heterogreft kalp kapağı 3 yaprağın dairesel bir orifis oluşturacak biçimde açılacağı
bir tasarıma sahiptir. Carpentier-Edwards (sığır veya domuz kökenli) ve Hancock
kapakları (domuz kökenli) kapaklar glutaraldehid ile işleme tabi tutulmuş olan aort
kapaklarının yarıesnek poliprolen çember veya teller üzerine oturtulmasıyla elde
edilirler (3-12). Yaprakların komissür tarafları çelik alaşımı (Carpentier-Edwards)
veya Delrin (Hancock II) içeren stentler ile desteklenir. Domuz kapağı normal
olarak, 2 fibröz, 1 adet müsküler küspis içerdiği için, genellikle müsküler olanı bir
başka domuz kapağından fibröz küspis ile değiştirilerek yapay yapak haline
getirilir. Doku kapaklar öküz perikardından da elde edilebilmekle birlikte, bu tarzın
iyi bilinen örneği olan Ionescu-Shiley tipi kapaklar küspis ayrışması (“dehiscence”)
sorunu nedeniyle kullanımdan kaldırılmıştır.
10
Doku kapakların yarı-esnek stent ve halkalarının (“ring”) tasarımı, yaprakların 3
boyutlu konumlarını açılma ve kapanma sırasında koruyabilme ve cerrahi
yerleştirmeyi kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Bununla birlikte, özellikle küçük
kapak boyutlarında, doku kapak stentlerinin ve işlenmiş yaprakların açılma
sırasında akım direncini ve gradientleri arttırdığı, efektif kapak alanını sınırladığı,
ayrıca yaprakların yıpranmasını ve kalsifikasyonunu hızlandırabildiği anlaşılmıştır
(1-12).
2. Stentsiz aort doku kapakları :
Domuz kökenli aort bioprotez kapaklarına örnek olarak Medtronic Freestyle,
Toronto SPV Stentless - St. Jude Medical, Edwards Stentless ve Criolife –O’ Brien
aort kapakları sıralanabilir (3-6). Bunlarda, domuz aort kapağı kollajen dokusunun
bozulmasını önlemek için düşük basınçta işlenip, bazılarında kalsifikasyonu
önlemek için alfa-amino oleik asit ile işleme tabi tutulur. Kapağın dışına destek ve
dikişe imkan veren bir malzeme olarak Dakron bir tabaka eklenir. Bu kapak tipinde
sol ventrikül çıkış yolunun ve aort kökünün boyutları büyük önem taşır. Aort
küspislerinin iyi kapanış gösterebilmesi için, genellikle aort anulusuveya sinotubuler bağlantı noktasının çapına göre bir ölçü daha büyük kapak seçilir.
11
Gerekenden küçük kapak seçimi, stentsiz aort kapağının küspislerinin gerilmesiyle
merkezi bir aort yetersizliği ile sonuçlanır. Stentsiz doku kapaklarda aortaya
subkoroner yerleştirme halinde koroner arter orifislerinin yeniden implantasyonu
gereği kalkar,ancak cerrahi ustalığa açık bir başarı değişkenliği ve uzun crossclamp süreleri söz konusudur.
Sınırlı veya tümüyle aort kökü değişimi (Miniroot veya total root replacement) ile
stentsiz kapak yerleştirme hallerinde ise koroner arter orifislerinin yeniden
implantasyonu gerekmesine rağmen, aort küspislerinin normal anatomisi daha iyi
korunur (3-13).
3. Homogreftler:
Đnsan ölüsünden alınıp, antibiyotik ile sterilize edilip, dondurularak elde edilir.
Ölümden sonraki ilk 24 saat içinde çıkarılmasının en uygun sonuçları verdiği, bu
süre
içinde
dondurulmuş
kapaklarda
canlı
hücrelerin
bulunabileceği
bildirilmektedir. Bu canlı hücrelerin homogreftin takıldığı yeni bedende kollajen ve
elastin dokusunu üretmeye devam ederek, kapağın yapısal bütünlüğünü
koruyabileceği öne sürülmüştür (3-12). Genellikle, uzun dönemde canlı dokuların
kaybolup, kapak kalsifikasyonun yerleşebildiği kabul edilmektedir. Aortik
homogreftler genellikle bir blok halinde çıkan aort, aort kapağı , interventriküler
septumdan bir bölüm ve mitral ön yaprağı içerirler.
12
Homogreft çapı belirlenirken ekokardiyografik veya nadiren anjiyografik olarak
ölçülen aort anulusu veya sino-tubuler bağlantı noktası çapları referans olarak
alınır. Subkoroner yerleştirmede koroner arter orifislerinin yeniden implantasyonu
gereği kalkar, ancak cerrahi ustalık gerektirmesi, uzun cross-clamp süreleri ve aort
kapak küspislerinin 3 boyutlu anatomisinde bozulmalar söz konusu olur.
Doğal aort içine homogreftin bir silindir gibi yerleştirilmesi bir diğer yöntemdir.
Tümüyle aort kökü değişimi (total root replacement) ile homogreft yerleştirmesi ise
cerrahi teknik bakımından kolaylığı, mükemmel hemodinamik performans gibi
artılarıyla tercih edilen bir yöntem olup, koroner arter orifislerinin yeniden
implantasyonu bir güçlük olarak kabul edilmemektedir. Bu kapaklarda da
hemodinamik özellikler doğal aort kapaklarla benzer durumdadır (4-15). Mitral
homogreftler papiller kaslar, kordalar, anulus ve mitral yapraklar olarak tüm mitral
aparatın çıkarılması ile hazırlanır. Mitral kapak tamiri veya mekanik kapakla
replasmanı gibi seçeneklerin varlığında, bu aşamada kullanımı sınırlıdır (3-10).
4. Otogreftler:
Pumoner oto greft veya Ross operasyonu olarak adlandırılan işlemle hastanın aort
kapağının yerine kendi pulmoner kapağının yerleştirilmesi söz konusu olabilir (35). Bu işlemde pulmoner kapak anulus ve proksimal pulmoner arterden oluşan kısa
bir silindir halinde pulmoner kapak dokusu bütün olarak çıkartılır.
13
Pulmoner kapak yerine de pulmoner allogreft konulur. Genellikle aort kökü ve aort
kapağı çıkarılarak yerine pulmoner otogreftin dikilmesi tercih edilir. Histopatolojik
olarak aortik konumda da normal hücresel yapılar, kollajen ve elastik liflerin
korunmuş
olduğu
gözlenebilir.
Pulmoner
otogreft
dokusunun
canlılığı,
hemodinamik özelliklerin normal olması, tromboz ve infeksiyon riskinin düşük
olması ve çocuklarda büyümeye uyum yeteneğinin de bulunabilmesi bu işlemin
olumlu yanlarıdır. Erişkinde dahi pulmoner otogreft ölçülerin 1/5 oranında
artabildiği bildirilmektedir. Bu yöntemin temel güçlüğü pulmoner kapak yapılarının
çıkarılmasındadır. Aort anulus çapının > 29 mm olması veya pulmoner kapak
çapının aort kapak çapından 2-3 mm den daha fazla küçük olması halinde çap
uyumsuzlukları doğabilir (3-5).
B) Mekanik kapaklar
1. Single-leaflet tilting disk ( Monoleaflet ) kapaklar :
Björk-Shiley, Medtronic-Hall, Omniscience tipi kapaklar bu gruba girerler (3-10).
Bu kapaklarda disk pirolitik karbondan yapılmış olup, bir pivot eksen üzerinde 0 ile
60-85 dereceler arasında bir açı ile bir tahteravalli gibi açılıp kapanır. Bu tip
kapaklarda oklüder olan disk ile birdiğerinden ayrılan biri büyük, diğeri küçük 2
ayrı ağız (orifis) mevcuttur.
14
Büyük orifis kapak açılma yönünde, küçük orifis ise pivot ekseninin proksimalinde
oluşur (3-7). Bu kapakların kapanması için gerekli güç distaldeki basıncın diskin
büyük tarafına yüklenmesi ile sağlanır. Bunun oluşabilmesi için, kapağın açık
halinin dikiş halkasına göre 90˚ den daha az olması ( 55-70˚) gereklidir. Ayrıca, bu
kapaklarda disk 90˚ açılamadığından diskin arkasında kalan bölümde akım
durağanlaşması olur ve trombüslerin oluşmasına zemin hazırlar (3-17). BjörkShiley tipi kapaklarda sıkça bildirilen strut kırılması komplikasyonu nedeniyle bu
kapağın üretimine 1986’ da son verilmiştir (3-5).
2. Bileaflet tilting disk kapaklar :
Bu türe en iyi bilinen örmekler St. Jude ve Carbomedics kapaklardır. Yarım daire
şeklinde pirolitik karbon kapaklar pivot eksenleri üzerinde 0 ve 75-90˚ arasında
hareket ederler. Açık durumda 2 adet büyük yan orifis, ve merkezde dikdörtgen
biçiminde üçüncü bir orifis mevcuttur. Leafletlerin arasında açık durumdayken 5˚
den daha az açı olması akım hattı boyunda simetrik ve kısıtlanmamış bir debi
sağlar. Buna karşılık, iki yarım daire diskin geniş açılma açıları kapanışları
sırasında da büyük bir açıyı katetmelerini getirir. Kapanış konumuna geri dönüşleri
sırasında yarım daire diskler önlerindeki kanı iterek belirli bir kapanış geri akımına
neden olurlar (3-17).
15
3. Top kafes (Caged ball) tipi kapaklar :
Starr-Edwards tipi metalik kafes içindeki silikon top içeren kapaklar günümüzde
kullanılmamaktadır. Kafes içinde topun inip çıkma mesafesi 1-2 cm ye
ulaşmaktadır. Bu kapak tipinde top uzaklaştığında akım topun çevresinden açılı
olarak gerçekleşmektedir (3-6).
PROTEZ KAPAKLARIN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ
Ekokardiyografi
Ekokardiyografi,
protez
kapakların
değerlendirmesinde
temel
yöntemi
durumundadır (18-19). Yeterli deneyime sahip merkez ve uygulayıcıların
varlığında
transtorasik
ve transözofageal
ekokardiyografinin
biri
diğerini
tamamlayacak biçimde kullanımı ile elde edilen bilgiyi sunabilen bir başka tanı
yöntemi mevcut değildir (18-20).
Ancak, özellikle mekanik kapak oklüderinin neden olduğu reverberasyonlar,
akustik gölgelenmeler transtorasik ekokardiyografide ile iki boyutlu ve renkli
Doppler incelemelerde güçlüklere neden olur. Kapak açılma yönünde distal tarafta
kalan trombüs veya vejetasyonlar eğer boyutları belirgin bir düzeye varmamış ve
hareketli değilse akustik yansımalar içinde transtorasik ekokardiyografi ile
farkedilmeyebilir.
16
Kapak hareketinde bir kısıtlanmaya neden olmayan trombüs veya vejetasyon
Doppler ile protez kapak gradient ve alan ölçümlerinde de ipucu vermediğinden
transtorasik
ekokardiyografide
gözden
kaçabilir.
Yine
paravalvüler
veya
transvalvüler yetersizlik ayrımında transtorasik ekokardiyografi yetersiz kalabilir.
Buna karşılık, transözofageal ekokardiyografi özofagusun hemen önündeki kalp
yapılarının ve kapakların değerlendirilmesinde yüksek frekansının ürünü olan
yüksek rezolüsyon yeteneği ile protez kapak patolojilerinin tanısında altın standart
durumundadır (18-45). Bu yöntem ile obstrüksiyona neden olmayan küçük trombüs
ve vejetasyonlar, anüler abseler, fistüller, pannus, transvalvüler ve paravalvüler
yetersizlikler,
kalp
boşluklarında
trombüs
varlığı,
postoperatif
dönemde
görülebilecek aort duvarına ait anevrizma, diseksiyon gibi patolojiler ile ayrıntılı
olarak gösterilebilir (18-40). Transözofageal ekokardiyografi, protez kapak
trombüsü ve sol atriyal trombüslerin embolik risklerinin ön görülmesinde, protez
kapak trombüslerinde fibrinolitik tedaviye cevabın değerlendirilmesinde ve kısmi
cevap halinde seri fibrinolitik tedavinin devamında rehberlik eden son derece
değerli bir yöntemdir (42). Đnfektif endokardit halinde tedaviye cevabın takibinde
ve erken cerrahi gerektiren cevapsızlık hallerinin erken dönemde tanınmasında
transözofageal ekokardiyografi vaz geçilmez bir öneme sahiptir (19).
17
Protez kapaklar tasarım ve malzeme özelliklerine ve aortik veya mitral konumda
bulunuşlarına göre değişen düzeyde bir akım direnci ve gradient ile iş görürler (3).
Her bir kapak tipine göre değişen düzeylerde bir kapak alanı kısıtlanması
kaçınılmazdır. Kapakların yerleştirildikleri anatomik konum (mitral veya aort),
oklüderlerinin açılma dinamikleri, efektif orifis alanından kan akımının geçiş
profili, kapak gerisindeki akım ve basınç koşulları, kapaktan geçen akım hacmi ile
efektif kapak alanı arasındaki ilişki gibi ayrıntılar kapak akımlarının Doppler ile
incelemesinde önemli noktalardır. Doppler, kapağın açılma ve yeterli bir orifis
sağlayabilme durumuna dair güvenilir bilgiler sağlamakla birlikte, Doppler
fiziğinin doğasından kaynaklanan bazı hatalara da zemin hazırlayabilir. Doppler ile
ölçülen transvalvüler basınç gradientlerinde, modifiye Bernoulli denkleminin (P = 4
V²) kullanılması nedeniyle, kateterizasyon ile bulunan “peak to peak” basınç
farkı yerine akım hızına bağımlı olan anlık (peak instantaneous) gradient söz
konusudur (1-22). Bernoulli denklemi kapak öncesinde varolan basınç enerjisinin
kapaktan geçerken kinetik enerjiye dönüşmesi ve kapak distalinde yeniden basınç
enerjisi haline dönüşmesini esas alır. Akım hızlarının debi koşullarına göre artması
ve azalması kapak gradientlerinde de aynı yönde değerlendirme hatalarına neden
olurlar.
18
Kapak tipinin, ölçüsünün ve tasarım özelliklerinin, imal sırasında öngörülen efektif
orifis alanlarının dikkate alınması halinde bulunan gradientlerin obstrüktif bir
patolojiyi gösterebilme şansı da artar. Yerleştirilen kapağın ölçüsünün olması
gerekenin altında kalması halinde normofonksiyone bir kapakta abartılı gradient
artışları görülebilir (1-48). Genel olarak peak gradient yerine ortalama gradientin
dikkate alınması, aortik kapaklarda ise velocity ratio olarak tanımlanan subvalvüler
akım hızı / valvüler akım hızı oranının gözönünde tutulması stenoz tanısında
abartılı sonuçları önleyebilir. Sol ventrikül performansı azalmış olgularda, aortik
kapaklarda gerçekte hafif obstrüksiyona rağmen istirahat koşullarında normal
gradientler bulunabilir. Bu koşullarda Dobutamin stress ekokardiyografi ile akım
hızları ve gradientler arttırılarak obstrüksiyon aşikar hale getirilebilir (1-3,18).
Süreklilik denklemi akımın korunması yani, bir kapağın hemen öncesindeki akım
hacminin, kapak düzeyindeki akım ile eş değer olduğu esasına dayanır (1-3,16).
Kapak proksimalindeki akımın çapı ve hız-zaman integrali (VTI) bilindiğinde bu
akımın hacmi de bulunabilir. Doppler terminolojisinde VTI yani Doppler hızzaman profilinin eğri altı alanı atım mesafesi olarak tanımlanır.
Bu formül kısaca şu şekildedir;
VTI proksimal x Proksimal referans alanı = VTI Distal x Distal kapak alanı
Bu formüldeki referans alan yerine çap kullanılarak aşağıdaki gibi uyarlama
sağlanabilir.
19
Aort protez kapak alanı = Kapak dikiş halkasının iç çapı² x 0.785 VTI LVOT / VTI aort protez
VTI hız zaman integrali, LVOT sol ventrikül çıkış yolunun kısaltmalarıdır. Burada
LVOT çapı yerine dikiş halkasının iç çapı kullanılmaktadır. Sol ventrikül çıkış yolu
(LVOT) VTI için pulse Doppler, aortik VTI için continuous wave Doppler
kullanılır (18).
Mitral kapak alanı için süreklilik denkleminde referans alan ve akım olarak sol
ventrikül çıkış yolu LVOT ) kullanır (3-18).
Mitral kapak alanı = LVOT çapı ² x 0.785 x VTI LVOT / VTI mitral protez
Protez kalp kapak alnının tesbitinde diğer bir yöntem olan basınç-yarılanma zamanı
mitral ve triküspid protez kapaklar için kullanılabilir (3-19). Bu yöntem diastolik
basınç gradientinin yarıya düştüğü ana dek geçen süreyi dikkate alır. Varsayılan bir
değer olan 220 bu zamana bölündüğünde bulunan değer kapak alanını verir (19).
Mitral protez kapak alanı = 220 / basınç yarılanma zamanı
Bu yöntem daralmış kapaktan akımın geçiş hızının yani, basınç gradientinin düşme
hızının azalması üzerine kuruludur. Daralmış bir kapakta pik ve ortalama
gradientlerin yanı sıra, basınç yarılanma zamanı da artar. Buna karşılık, yüksek bir
debinin ürünü olan gradient artışlarında pik gradient yüksek olup, ortalama gradient
ve basınç yarılanma zamanı normal sınırlar içinde kalır. Basınç yarılanma zamanı,
doğal olarak, sol atrium ve ventrikül arasındaki gradienti tayin eden unsurların
etkilerine de açıktır.
20
Bu yöntemin tanı değeri mitral kapakta daralma belirginleştikçe artar. Buna
karşılık, normofonksiyone mitral protez kapaklarda basınç yarılanma zamanı ile
kapak alanı arasındaki ilişki zayıflar. Protez kalp kapaklarında ortalama kapak
gradiyenti ve kapak alanı ile belirlenen obstrüksiyon bulguları Tablo 1’de
sunulmuştur (3).
Tablo 1. Mitral ve aort protez kapakta obstrüksiyon kriterleri.
MKA (cm2)
Kesin Disfonksiyon
Olası Disfonksiyon
< 1.6
1.6-2.2
> 10
7-10
> 40
20 - 39
Mitral
Ortalama gradient
(mmHg)
Aort
Ortalama gradient
(mmHg)
21
Hız oranı (velocity ratio) veya boyutsuz indeks (dimensionless indeks) aort
darlıklarında da kullanılan bir yöntem olup, normal koşullarda aort kapak
proksimalindeki akım koşullarının, aort kapağından geçen akım hızını belirlemesi
üzerine kuruludur. Bu yöntemin temelinde de süreklilik denkleminin akım
hacminin korunması ilkesi yatar. Bu kriterin kullanılması düşük debi koşullarında
aort kapağında gereken gradient artışına neden olamayan önemli bir daralmanın
tanınmasına yardımcı olabilir (3-18).
Hız oranı = LVOT pik hızı / Aortik protez pik hızı
Bu değerin < 0.25 olması kapak alanında daralma veya gerekene göre düşük kalan
kapak ölçüsü lehindedir (3-50).
Performans indeksi kapağın efektif orifis alanının dikiş halkasının içindeki alana
oranı olarak tanımlanmıştır. Bu oran için ideal değer 1 olup, bu değer azaldıkça
hemodinamik olarak bir kapaktan amaçlananın gerisine düşülmektedir. Bu değer
stentli doku kapaklar için 0.3-0.4 arasında seyrederken, aynı dış halka çapına sahip
mekanik kapaklarda 0.6-0.7 dolaylarına kadar yükselmektedir (1-3,18).
Kapak direnci, aort darlığı için önerilmiş ve akıma bağımlılığı az olan kateter
kaynaklı bir tanımlama olup, Doppler ile de hesaplanması mümkündür (1-3,18).
Kapak direnci =( Ortalama gradient x ejeksiyon zamanı / stroke volümü ) x 1.33
22
Sinefloroskopi
Mitral protez kapak en iyi sağ ön oblik kranyal açılandırmayla, aortik kapak ise sağ
ön oblik kaudal veya sol ön oblik kraniyal açılandırmayla incelenebilir (49-53).
Disk açılımlarının tasarımlarının gerektirdiğine göre belirgin olarak azalması
obstrüksiyon anlamına gelir. Buna karşılık, kapak halkasının aşırı hareketi kısmi
ayrışma (dehiscence) olasılığını düşündürmelidir.
Kalp kateterizasyonu
Mekanik kapak protezleri ve top-kafes protezlerinin geçilmesini gerektiren kateter
işlemlerinden kesinlikle kaçınılmalıdır. Aortik bioprotez kapakların kateter ile
geçilerek,
sol
yapılabileceği
ventrikül
basınç
bildirilmekle
incelemeleri
beraber,
ve
kontrast
transtorasik
ve
ventrikülografi
transözofageal
ekokardiyografinin sağladığı iki boyutlu ve Doppler inceleme bulguları protez
kapakları kateterle geçmeyi gerektiren her türlü invaziv değerlendirmeyi gereksiz
kılmaktadır. Mitral protez kapakların gradientinin kateter ile değerlendirilmesinde
de, yöntemin teknik bir kısıtlaması olarak, gerçek değerin üstünde basınç
gradientleri bulunabileceği göz önünde tutulmalıdır (3). Ayrıca, antikoagülasyon
altındaki bir hastanın kateter öncesinde antikogülan tedavisinin kesilmesi veya
hafifletilmesinin trombüs riskini de getirebileceği bir başka önemli noktadır.
23
Manyetik rezonans incelemesi
Protez kapaklarda güvenli olarak kullanılabilir. Bu yöntem, transözofageal
ekokardiyografinin kontrendike olduğu hallerde protez kapak yetersizlikakımları,
protez çevresinden fistüller ve abse oluşumunu gösterebilir.
Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi
Kliniğimizde yapılan ve halen yürütülmekte olan çalışmalar ile protez kapak
disfonksiyonlarının değerlendirilmesinde 64 kesitli bilgisayarlı tomografinin önemli
katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir (54-60).
PROTEZ KAPAK TROMBOZU
Endokard endoteli kan ve yüksek trombojenitesi olan subendotelyal dokular
arasında yapısal ve mekanik bir bariyer olusturur. Normal endokard, koagülasyon
kaskadını aktive etmez, trombosit ve diğer kan komponentlerinin yapışmasına da
engel olur. Buna ek olarak, endokardın hücresel morfolojisi de kan akım
karakteristiklerine karşı cok hassastır. Fizyolojik laminar akıma ek olarak,
transprostetik fizyolojik olmayan türbülan akım ile endotelyal döngü hızlanır ve bu
zarar mekanizması nedeni ile endotelin tromboza dirençli yapısı hasarlanır (61, 62).
24
Trombüs oluşumu, kanın hücresel ve plazma komponentleri ile cerrahi olarak zarar
görmüş endokard arasındaki kompleks ilişki nedenlidir. Değişken kan akımının
yarattığı yapısal ve metabolik değişiklikler ve mekanik kapağın kendi trombojenik
özellikleri de bu oluşumu hızlandırır. Cerrahiyi takip eden ilk aylarda trombotik ve
tromboembolik olaylar, mekanik kapağın endotelize olmamış yüzeyi ile hasarlı
dokunun intrinsek koagülasyon sistemi arasındaki ilişki sebebi ile sık görülür
(61,62). Trombosit aktivasyonu ile antikoagülasyon düzeyi, kardiyak ritim ve kan
akım karakteristiklerinin toplamı sonucunda trombüs oluşumu izlenir. Mekanik
kalp kapağı replasmanı yapılmış hastalarda en sık görülen komplikasyon
tromboembolidir ve tahmin edilen yıllık insidansı her hasta-yılda %0.6–2.3
kadardır (63,64). Tromboembolik komplikasyonlar akut kapak trombozundan
geçici iskemik atağa değin yayılmıs geniş bir yelpazede incelenirler.
Mekanik kapaklarda obstrüktif trombüs oluşumu kapak hareketlerini kısıtlamakta,
fonksiyonu bozmakta ve genellikle akut kapak disfonksiyonu yapmaktadır. Klinik
olarak şok tablosu, pulmoner ödem, konjestif kalp yetersizliği, senkop veya serebral
emboli; kapak seslerinde kaybolma, kapak sesinde değişme; sesin hafiflemesi
ortaya çıkabilir. Bu durumda mortalite yüksektir. Nonobstrüktif trombüsü olan
hastalar ise tamamen asemptomatik olabildikleri gibi sistemik tromemboli semptom
ve bulguları ile de başvurabilirler.
25
Trombüs genellikle protez kapağın hastanın dokuları ile birleşme yerlerinde;
kapağın hareketsiz olan yerlerinde ve kan ile temas eden metal bölgelerinde
oluşmaktadır. Metal bölümler ile kapağın kaplandığı kılıfın birleşme yerleri de en
çok trombüs oluşan yerlerdendir Toplu kapaklarda kafesin tepe bolgesi trombüs
olusması icin elverisli bir yerdir.
Protez kapak trombüsüne bağlı tromboemboli günümüzde giderek azalan sıklıkta
görülmektedir. Bunun en önemli sebebi antikoagülan ilaçların daha etkili
kullanılmakta
olmasıdır.
Tromboemboli
sıklığı,
kalp
ritminin
durumuna,
antikoagülan ilacların kullanılmasına, takılan kapağın cinsine göre çok değişkenlik
göstermektedir. Yetersiz antikoagülasyon, staz olusumu, kan akımındaki lokal
türbülans gibi faktörler trombüs oluşumunu kolaylastırmaktadırlar. Genel olarak
triküspid protez kapaklarda mitralden, mitral protez kapaklarda da aort protez
kapaklardan daha fazla tromboz görülmektedir (61-64). Bu nedenle mekanik protez
kapaklı tüm hastalara ömür boyu antikoagülasyon ve yüksek riskli hastalara ek
olarak aspirin tedavisi de gerekmektedir (3).
Protez kapakta trombüs oluşumuna zemin hazırlayan, atriyal fibrilasyon varlığı,
sol atriyumda genişleme, birden fazla protez kapak varlığı, düşük ejeksiyon
fraksiyonu, PKT öyküsü, antikoagülan mekanizmanın doğuştan yetersizliği,
antitombin III, protein S ve protein C aktivitelerindeki yetersizlik, faktör V Leiden
mutasyonu, tedavi edilmemiş diabetes mellitus, oral kontraseptif kullanımı, gebelik,
ileri yaş, yüksek fibrinojen düzeyleri gibi birçok faktör suçlanmıştır (23-50).
26
Kliniğimizde yapılan çalışmalarda (65) tromboza eğilim yaratan genetik faktörlerin
PKT gelişimindeki rolü ayrıntılı olarak araştırılmıştır. Yine kliniğimizde yapılan bir
araştırmada (66) plazma D-dimer yüksekliği PKT oluşumu için öngördürücü olarak
saptanmış, ve D-dimer için cut-off değeri olan 128.5 ng/ml üzeri değerlerin PKT
varlığını göstermekte duyarlılığı % 60, özgüllüğü % 62, pozitif prediktif değeri
%24, negatif prediktif değeri %89 olarak bulunmuştur.
Protez
kapak
trombüsünün
tedavisi
tartışmalıdır.
Trombolitik
tedavi,
heparinizasyon ve cerrahi, uygulanabilecek tedavi seçenekleri arasında olmakla
birlikte halen ön planda önerilen tedavi yöntemi cerrahidir. Daha önce yapılan
çalışmalarda, hastanın başvuru anındaki fonksiyonel kapasitesi ve klinik durumu ile
trombolitik tedavinin başarısı arasında ilişki olduğu saptanmıştır. Caceres ve
ark’nın yaptığı çalışmada (67), trombolitik tedavinin, New York Kalp Cemiyeti
(NYKC) sınıf I-II semptomlar ile başvuran hastaların %86’sında, sınıf IV ile
başvuranların ise %70’inde başarılı olduğu bildirilmiştir.
Amerikan Kardiyoloji Koleji/ Amerikan Kalp Birliği (3) ve Avrupa Kardiyoloji
Derneği (68) kapak hastalıkları kılavuzlarında, NYKC III-IV olan hastalarda
trombolitik tedavi sınıf II b olarak önerilmekte ve ön planda cerrahi tedavi (Sınıf
IIa, kanıt düzeyi C) düşünülmesi gerektiği bildirimektedir. Bu hastalarda
trombolitik tedavi ancak şu durumlarda önerilmektedir;
27
(i)
NYKC fonksiyonel sınıfı III-IV, trombüs yükü küçük olup yüksek
cerrahi risk taşıyan veya cerrahiye uygun olmayanlar (Sınıf II b, kanıt
düzeyi B),
(ii)
NYKC fonksiyonel sınıfı II-IV, trombüs yükü büyük olup yüksek
cerrahi risk taşıyan veya cerrahiye uygun olmayanlar (Sınıf II b, kanıt
düzeyi C).
Ancak Amerikan Kardiyoloji Koleji/ Amerikan Kalp Birliği (3) kapak hastalıkları
kılavuzu yazarlarından olan Alpert (69) kendi kişisel görüşünün bu hastalarda da
trombolitik tedavinin ilk tedavi seçeneği olması gerektiğini bildirmiştir. Literatürde
cerrahi ve trombolitik tedaviyi randomize olarak karşılaştıran büyük çaplı
çalışmalar bulunmamaktadır. Vitale ve ark.nın 28 hastayı içeren çalışmasında (38),
20 hastaya cerrahi uygulanmış ve bu grupta bir hasta kaybedilmiştir. Trombolitik
tedavi verilen sekiz hastada ise (7 mitral kapak, 1 aort kapağı) başarı sağlanmış,
ölüm veya nörolojik komplikasyon görülmemiştir.
Başka bir çalışmada da (70), cerrahi uygulanan 14 hastanın beşi kaybedilmiş,
trombolitik tedavi kolundaki 19 hastada ölüm olmamıştır. NYKC sınıf IV olan 89
hastayı kapsayan bir literatür derlemesinde (71), trombolitik tedavi sonrası
mortalitenin %7, cerrahi sonrası mortalitenin ise %17-54 arasında olduğu
belirtilmiştir. NYKC fonksiyonel sınıfı I-III olan hastaların karşılaştırıldığı diğer bir
çalışmada (72), mortalite oranı iki tedavi kolunda benzer (%5) bulunmuştur.
28
Hastanemizin Kardiyovasküler Cerrahi grubu tarafından yapılan bir çalışmada (73)
NYKC fonksiyonel sınıfı IV olan hastalarda cerrahi mortalitenin %21 olduğu
bildirilmiştir.
Yine ülkemizde yapılan ve PKT nedeni ile opere edilen 30 hastanın
değerlendirildiği bir çalışmada (74), NYKC fonksiyonel sınıfı II-III olan hastalarda
erkendönemde mortalite %7.5 iken, NYKC fonksiyonel sınıfı IV olanlarda %31.3
olarak bildirilmiştir. Yakın zamanda yaptığımız bir çalışmada (75) obstrüktif PKT
ve NYKC fonksiyonel sınıfı III-IV ile başvuran hastalar retrospektif olarak
değerlendirilmiştir. Cerrahiye verilen 36 hasta ve düşük doz, yavaş infüzyon t-PA
uygulanan 21 hastanın değerlendirildiği bu çalışmada başarı oranları benzer
olmasına rağmen (p> 0.05), trombolitik tedavi grubundaki majör komplikasyon
(%4.8’e %11, p< 0.05) ve mortalite oranları (%25’e %0, p< 0.05) anlamlı derecede
düşük bulunmuştur.
PKT tedavisinde trombolitik tedavinin kullanımını kısıtlayan en önemli etken,
kanama ve tromboemboli gibi fatal sonuçlar doğurabilen komplikasyonlardır. PKT
nedeni ile trombolitik tedavi uygulanan 515 vakanın değerlendirildiği bir metaanalizde (47) 1990 yılların sonlarından itibaren, özellikle transözofageal
ekokardiyografinin daha yaygın kullanılması ile birlikte trombolitik tedavi başarı
oranlarının giderek arttığı, komplikasyonların ise azaldığı bildirilmiştir; başarı oranı
%77’den %90’a çıkarken, tromboemboli %13’den %4’e, mortalite %7.5’dan
%3.5’a, kanama %5’den %1.4’e kadar düşmüştür.
29
Daha önce yayınladığımız, tıkayıcı olan veya olmayan PKT’lü hastaları ve 36
fibrinolitik epizodu içeren bir çalışmamızda (41) başarı oranı %88, sistemik emboli
oranı %9, nüks ise %12.5 oranında bulunmuş; birer hastada (%2.8) ölüm, koroner
emboli ve serebral emboli görülmüştür. Son zamanlarda yayınlanan ve 68 hastanın
değerlendirildiği bir çalışmada (67) ise başarı oranı %85, embolizm %5, mortalite
%5.8 olarak verilmektedir.
Enstitümüzün de yer aldığı, bu konudaki tek çok merkezli çalışma olan PRO-TEE
çalışması (49), 1985’ ten 2001 yılına değin 14 merkezde 107 hastayı kapsayan bir
çalışmadır. Bu çalışmada trombolitik tedavinin başarı oranı % 85, mortalite oranı %
5.6, komplikasyon oranı ise % 17.8 olarak bulunmuştur. Trombüs alanının 0.8 cm²
ve üzerinde oluşu sistemik emboli için, fonksiyonel kapasiteden bağımsız olarak
öngördürücü bulunmuştur. Bu çalışmada NYKC sınıf I-II fonksiyonel kapasiteye
sahip ve trombüs alanı< 0.8 cm² olan hiçbir hastada komplikasyon görülmemiştir.
Protez kapak trombüsü ile başvuran hastanın klinik durumu ne kadar kötü ise
trombolitik tedavinin ve cerrahinin başarı şansı o kadar azalmakta ve komplikasyon
oranları da o kadar artmaktadır (27-75). Kılavuzlarda bu hastaların tedavisinde
cerrahi önerilmekle birlikte özellikle NYKC sınıf III-IV semptomlar ile başvuran
hastalarda, cerrahinin mortalitesi çok yüksektir ve daha önce de belirtildği gibi
bizim kliniğimizde de % 21 olarak saptanmıştır (73).
30
Literatürde PKT tedavisinde cerrahi ve trombolitik tedaviyi karşılaştıran çok az
çalışma bulunmaktadır ancak literatür derlemelerinde, NYKC sınıf III-IV
semptomlara sahip hastalarda trombolitik tedavinin mortalitesi %7, cerrahinin
mortalitesi ise %17 olarak verilmektedir (76).
Kliniğimizde yapılan çalışmalar, PKT ile başvuran hastanın yaşı, başvuru
anındaki
fonksiyonel
kapasitesi
ne
olursa
olsun,
obstrüksiyon
varlığına
bakılmaksızın, 10 mm ve üzerindeki trombüs varlığında, transözofageal
ekokardiyografi kılavuzluğunda uygulanan düşük doz (25 mg), yavaş infüzyon (6
saat) t-PA’nın ilk tedavi seçeneği olması gerektiğini göstermektedir. Cerrahi,
trombolitik tedavi için kontraendikasyon varlığında ya da trombolitik tedavi
başarısız olduğunda düşünülmelidir
31
NATRĐÜRETĐK PEPTĐDLER
Kalp ve vasküler yapılar tarafından salgılanan natriüretik peptidlerin diüretik,
natriüretik ve vazodilatör özellikleri bulunmaktadır. Bu peptid ailesinin, her biri bir
prehormon olarak sentezlenen ve birtakım işlemlerden geçerek olgun formlarına
dönüşen, farklı sayı ve dizilimde aminoasit içeren 4 üyesi vardır; atriyal natriüretik
peptid (ANP), B-tipi natriüretik peptid (BNP), C-tipi natriüretik peptid (CNP) ve
dendroaspis natriüretik peptid (DNP) (77).
Atriyum dilatasyonunun natriüreze yol açtığı ilk kez 1956 yılında gösterilmiştir
(78). Elektron mikroskobu ile yapılan incelemelerde atriyal miyositlerde endokrin
hücrelerdekine benzer hüçreiçi granüllerin gösterilmesi, kalbin aynı zamanda
endokrin bir organ da olabileceğini düşündürmüştür (79). Đlk olarak domuz beyin
dokusundan izole edilmesi sebebiyle brain (beyin) natriüretik peptid adı verilmiş
(80) ancak takip eden araştırmalarda BNP’nin kardiyak kökenli olduğu ve yüksek
konsantrasyonlarda miyokardda bulunduğu ve ANP ile aynı periferik reseptörleri
paylaştığı gösterilmiştir (81). Bir diğer natriüretik peptid olan CNP’nin kardiyak
fonksiyonlara olan etkisinin ise minimal olduğu ve farklı bir mekanizma ile etki
gösterdiği düşünülmektedir. ANP ve BNP sirkülasyona salınan kardiyak hormonlar
iken, CNP daha çok lokal hormon olarak görev yapar ve en çok santral sinir sistemi
ile vasküler endotelde bulunur. DNP ise insan plazmasından ve atriyal miyokarddan
son yıllarda izole edilmiş olup insanlardaki fonksiyonu tam olarak bilinmemektedir.
ANP, BNP ve CNP öncü prohormonlarının her biri ayrı genler tarafından kodlanır
(82). ANP, BNP ve CNP’de bulunan 17 aminoasit yapısı yüksek bir homoloji
göstermektedir ve bu homoloji reseptör etkileşimi için şarttır. Bu yapı, iki sistein
aminoasidi arasında oluşmuş disülfid bağı ile şekillenmiştir (83-86). ANP, BNP ve
CNP’nin matür formlarında 11 aminoasit tamamen benzerdir (Şekil 1).
32
ANP (28 AA)
BNP (32 AA)
CNP (22 AA)
Şekil 1. Đnsanda bulunan natriüretik peptidlerin yapısı. Birbiri ile tamamen aynı
olan 11 aminoasite ve iki sistein aminoasidi arasında oluşmuş disülfid bağına
dikkat ediniz.
33
B-tipi Natriüretik Peptid’in Genetik ve Moleküler Özellikleri
Đnsan BNP’si tek kopya gen halinde üç ekzon ve iki intron içerecek şekilde
kodlanmıştır (81, 82). BNP mRNA’sı ise RNA’nın stabilitesini sağladığı düşünülen
translate edilmemiş 3’ bölgesinde dört adet AUUUA tekrarlayan zinciri varlığıyla
karakterizedir (Şekil 2). BNP öncü geninin posttranslasyonel işlenmesi ANP öncü
geninden farklıdır. ANP regülasyonu depo granüllerinin salınımı seviyesinde
oluşurken, BNP regülasyonu gen ekspresyonu esnasında olur.
1. kromozom
Şekil 2. B-tipi natriüretik peptid’in (BNP) transkripsiyon ve translasyonu.
34
BNP, kalpte 108 aminoasit içeren öncü BNP “pro-BNP” şeklinde patlamalar-ani
salınımlar şeklinde üretilir. Daha ileri işlemler ile biyolojik olarak aktif 32
aminoasit içeren BNP molekülü salınır (Şekil 3). Bu fragman BNP öncüsünün Cterminal zincirine tekabül ederken, geriye kalan 76 aminoasitten oluşan fragman Nterminal fragmandır “NT-proBNP”. Biyolojik olarak aktif BNP, intakt 108
aminoasit proBNP ve prohormonun geri kalan kısmı NT-proBNP üçü birden
plazmada dolaşımda bulunurlar ve immünoassay yöntemler ile ölçülebilirler.
Dolaşımdaki BNP 32 aminoasit içerir ve iki sistein kalıntısı arasında bir disülfid
bağı ile kapanmış 6 karakteristik halka yapısına, 9 aminoasitten oluşan amino
terminale ve 6 aminoasitten oluşan karboksil terminale sahiptir (81-86) (Şekil 4).
BNP (32 AA)
Şekil 3. B-tipi natriüretik peptid (BNP), proBNP olarak salınır. ProBNP’den,
biyolojik olarak aktif olan BNP ve inaktif olan N-terminal proBNP oluşur.
35
PreproBNP (134 AA)
ProBNP (108 AA)
BNP (76 AA)
Sinyal peptidi (26 AA)
ProBNP (32 AA)
Şekil 4. B-tipi natriüretik peptid’in (BNP) prekürsörü 134 aminoasitten oluşan bir
öncül olan preproBNP’dir.
B-tipi Natriüretik Peptid’in sekresyonu
BNP’nin majör kaynağı kardiyak miyositler olmakla beraber kardiyak
fibroblastların da BNP üretebildikleri gösterilmiştir. Ancak fibroblastların ürettiği
bu BNP’nin önemi ve katkısı bilinmemektedir. Bunun yanı sıra çeşitli
nörohormonlar farklı kardiyak hücre tipleri arasında görev yaparak BNP üretimini
uyarabilirler. Hem BNP hem de ANP kalpte artan duvar gerilimi ve stresine yanıt
olarak salınır. Volüm yüklenmesi ve duvar gerilimi artışı ile BNP salınımı artar
(87).
36
BNP ile ANP’nin depolanması ve salınımı farklıdır. ProANP atriyal granüllerde
depolanır ve atriyal gerilme ANP granüllerinin hızla boşalmasına yol açar (86-89).
Sekresyon sırasında hücre membranına bağlı bir atriyopeptidaz tarafından Nterminal ve C-terminal kısımlarına ayrılır. C- terminal ANP fizyolojik olarak aktif
hormondur. Peptidin de novo sentezi dikkate alındığında ise ANP geni göreceli
olarak yavaş aktive olur. ProANP’nin aksine ProBNP sekretuar granüller içinde
paketlenmez veya az miktarda depolanır ve peptid sekresyonunun artışı BNP
geninin aktivasyonuna bağımlıdır. Bununla beraber BNP gen aktivasyonu ANP’ye
göre daha hızlıdır. ProBNP kana salınmadan önce ileri derecede düzenlenmiş
olmalıdır. Böylece, BNP konsantrasyonları ANP gibi hızlı ve düzensiz olarak
değişmez (87, 88). Sürekli bir ventriküler genişleme ve basınç artışı olduğunda
proBNP kana salınır ve fizyolojik olarak aktif hormon olan BNP ile inaktif bir
metaboliti olan N-terminal BNP’ye parçalanır. Normal kişilerde NT-proBNP ve
BNP plazma konsantrasyonları benzerdir. Her ikisi de devamlı şekilde kalpten
salınırlar ve pikomolar konsantrasyonlarda sağlıklı insanların venöz kanlarında
saptanırlar. Yaklaşık olarak 22 dakikalık yarılanma ömrü ile BNP pulmoner
kapiller kama basıncındaki değişiklikleri her iki saatte bir doğrulukla yansıtır.
Đnaktif form olan NT-proBNP’nin plazma yarı ömrü BNP’den daha uzundur ve bu
sebeple kanda miktarının tesbiti daha kolaydır (89, 90).
37
Natriüretik Peptid Reseptörleri
Natriüretik peptidler NPR-A ve NPR-B adı verilen hücre yüzey reseptörlerine
bağlanıp cGMP’yi ikincil mesajcı olarak kullanarak biyolojik etkilerini meydana
getirirler (Şekil 5). BNP ve ANP daha çok NPR-A’ya bağlanırken CNP, NPR-B’ye
bağlanır (87-91). NPR-C ise BNP ve ANP için bir yıkım (klirens) reseptörüdür (9193). Dolaşımdaki natriüretik peptidler ise vasküler hücreler ve renal tübüler
hücrelerde bulunan nötral endopeptidaz ile inaktive edilirler. Peptidlerin N terminal
pro halleri nötral endopeptidazlara direçlidir ve renal atılım yoluyla temizlenirler
(90).
Ligand bağlayıcı kısım
Kinaz homoloji kısmı
Bağlantı kısmı
Guanil siklaz alanı
Biyolojik Etkiler
Şekil 5. Natriuretik peptid reseptör-A ‘nın yapısı. Normalde reseptörün kinaz homolog
domain kısmı guanilat siklazı inhibe ederek cGMP olusumunu baskılar. Atrial natriüretik
peptid ve B-tipi natriüretik peptidin ligand bağlayıcı kısma bağlanması, kinaz homolog
domaini baskılar ve guanilat siklaz aktive olur. Bunun sonucunda oluşan cGMP, protein
kinaz G üzerinden hücre içindeki etkilerini gösterir. GTP = guanozin trifosfat; cGMP =
siklik guanozin monofosfat.
38
Natriüretik peptidlerin reseptörlere olan afinitesi farklıdır. NPR-A ve NPR-C
reseptörüne en güçlü afinite ile bağlanan ANP iken NPR-B reseptörüne en güçlü
afinite ile bağlanan CNP’dir. Natriüretik peptitler dolaşımdan iki yol ile temizlenir.
1) NPR-C reseptörleri aracılığı ile,
2) Nötral endopeptidaz tarafından enzimatik yıkılım (Bu enzim yüksek
konsantrasyonlarda böbrek, akciğer, beyin ve nötrofillerde bulunur).
Natriüretik peptidlerin NPR-C’ye afiniteleri, CNP>ANP>BNP şeklindedir (Şekil
6). Bu da BNP’nin yarı ömrünün uzun olmasına yol açar. Bununla birlikte nötral
endopeptidaz aracılı enzimatik yıkım, BNP’nin uzaklaştırılmasında esas metabolik
yol olarak düşünülmektedir (91-93).
Şekil 6. Natriuretik peptid reseptörlerine olan afiniteleri.
39
B-tipi Natriüretik Peptid’in Fizyolojik Etkileri
Natriüretik peptidler farklı yarı ömür, oluşum yeri ve klerens özelliklerine rağmen
ortak bazı etkilere de sahiptirler (Tablo 2). Böbrekte glomerüler filtrasyonu arttırıp,
sodyum geri emilimini azaltarak diürez ve natriüreze sebep olurlar (90-94).
Natriüretik peptidierin etkisiyle oluşan glomerül kapillerindeki artmış basınç ve
buna sekonder gelişen artmış glomerüler filtrasyon; afferent arteriyollerdeki
vazodilatasyonun ve efferent arteriyollerdeki vazokonstrüksiyonun bir sonucudur
(90-94). Natriüretik peptidlerin aynı zamanda tübüllerde sodyum ve su dengesine
natriürez ve diürezle sonuçlanan direk bir etkisinin olduğuda görülmektedir. Bu
özelliklerinin net etkisi natriürez, diürez ve dengeli arteryal ve venöz yataklarda
vazodilatasyondur. Ek olarak koroner ve diğer arterlerde de direk vazodilatatör
etkiye sahiptir. Damar duvarındaki düz kasları gevşeterek arter ve venlerde
dilatasyona sebep olarak kan basıncı ve ventriküler ön yükü azaltırlar (95, 96).
Merkezi ve periferik sempato-inhibitör etkileri vardır ve kardiyak sempatik aktivite
blokajı ile kardiyak dolum basıncını azaltırlar (97, 98). Renin, anjiotensin,
aldesteron sistemini inhibe ederler (99, 100). BNP’nin miyokard üzerindeki
doğrudan
gevşetici
etkisinin
yanında
kardiyak
ve
vasküler
dokularda
antiproliferatif, antimitojenik ve antifibrotik etkileri de mevcuttur (101, 102).
ANP ve BNP’nin en önemli özelliklerinden birisi kardiyak önyükü, refleks
taşikardi oluşturmadan azaltmalarıdır. Bu azaltma muhtemelen vagal stimulusla,
santral sinir sisteminden sempatik uyarımın supresyonuyla ve otonomik sinir
uçlarından katekolamin salınımının azalması yoluyla olmaktadır (103).
40
Tablo 2. Natriüretik Peptidlerin Özellikleri
Kromozom
Aktif
ANP
BNP
NTproBNP
CNP
DNP
1p36.2
1p36.2
1p36.2
2
Bilinmiyor
Endokrin/parakrin
Endokrin/parakrin
-
Parakrin
Bilinmiyor
proANP’nin
proBNP’nin
proCNP’nin
Bilinmiyor
bölünmesi ile
bölünmesi ile
Ventriküler
miyositlerden
salınarak
bölünmesi ile
3-5 dk
20 dk
60-120 dk
-
Nötral
endopeptidaz
ve NPR-C
Nötral
endopeptidaz
ve NPR-C
Bilinmiyor
100 pg/ml
Hormon
Oluşum
Yarı Ömür
Klirens
mekanizması
KKY’de üst
sınır
Doku
dağılımı
Renal
<75yaş:125pg/
ml
Nötral
endopeptidaz
ve NPR-C
Bilinmiyor
Bilinmiyor
-
-
Beyin, over,
uterus, testis,
epididimis
Yılan venomu
>75yaş:450pg/
ml
Atriyum ve
evntriküller
Ventriküller
Ventriküller
41
Kalp Yetersizliğinde B-tipi Natriüretik Peptid
Depolanma yeri atriyum ve ventrikül olan atriyal natriüretik peptidden farklı
olarak
BNP’nin
ana
kaynağı
ventriküllerdir.
Bu
da
BNP’yi
ventrikül
bozukluklarının belirleyicisi olarak diğer natriüretik peptidlere göre daha duyarlı ve
özgül kılmaktadır. Ventrikülden salınan BNP miktarının volüm genişlemesi ve
basınç yüklenmesi ile doğru orantılı olduğu çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir
(104, 105). Sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olup asemptomatik seyreden
hastalarda renin anjiyotensin sistemi aktivasyonu olmaksızın natriüretik peptid
yükselmesiyle karakterize nörohümoral aktivasyon artışının olduğu gösterilmiştir
(106). Kalp yetersizliğinin erken tanı ve tedavisi, bu hastalığa sahip hastaların
mortalite ve morbiditesinin azaltılmasında önemli bir role sahiptir. Asemptomatik
evrede ve kalp yetersizliği gelişiminin başlangıç evrelerinde BNP düzeyinin
yükselmeye başlaması bu peptidin erken tanıda duyarlılığını göstermektedir. BNP,
yatak başında hızlı ve güvenilir bir şekilde ölçülebilmesi ile diğer nörohormonal
aktivasyon göstergelerine göre daha avantajlıdır (107).
Sol ventrikül sistolik fonksiyonunun değerlendirilmesi için ekokardiyografik
inceleme planlanmış olan olgularda eş zamanlı BNP düzeyine bakıldığında
olguların yarısında sistolik fonksiyon bozukluğu saptanmış ve BNP düzeyi bu
hastalarda normal sistolik fonksiyonlu hastalara göre anlamlı derecede yüksek
bulunmuştur (328 pg/ml’e karşılık 30 pg/ml, p<0.001) (106). Sol ventrikül
fonksiyon bozukluğu daha önceden gösterilmiş olan gruptaki hastaların hepsinde
ise anormal ekokardiyografik bulgular saptanmış ve bu grupta BNP düzeyi çok
daha yüksek bulunmuştur (545 pg/ml).
42
Kalp yetersizliğinin sınıflandırılmasında rutin olarak kullanılan birçok plan
vardır. NYKC sınıflandırması aralarında en yaygın olarak kullanılanıdır (107-109).
Hem tanı hem de sınıflandırmada BNP’nin yararlı olduğu gösterilmiştir. Acil
servise dispne yakınması ile başvuran kalp yetersizliği olan 250 hastada yapılmış
bir çalışmada, hastaların yatak başı hızlı BNP düzeyleri ölçülmüş, klinik ve
laboratuvar bulguları ile kalp yetersizliği tanısı konan hastalarda BNP düzeyi 1076
pg/ml, kalp yetersizliği olmayanlarda 38 pg/ml, kalp yetersizliği alevlenmesi
olmayan ancak ventrikül disfonksiyonu gelişmiş hastalarda 141 pg/ml, kronik
obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tanısı alanlarda ise 86 pg/ml saptamıştır (108).
Ayrıca aynı çalışmada NYKC sınıflamasında Sınıf 1’den 4’e doğru gidildikçe BNP
düzeyleri yükselmektedir. Bu araştırmanın sonuçlarına göre BNP düzeyi için 80
pg/ml sınır alındığında kalp yetmezliği tanısında BNP % 98 sensitivite, %92
spesifite göstermiştir. BNP, ekokardiyografi ve klinik olarak saptanan kalp
yetersizliği ile yüksek derecede korelasyon göstermesi üzerine, Amerika ve Avrupa
Kardiyoloji Derneği kılavuzlarında kalp yetersizliği tanısında değerli bir yöntem
olarak yerini almıştır (109, 110). Birden fazla araştırma merkezinin katıldığı bir
çalışmada, BNP seviyeleri, ortalama olarak Sınıf 1’de 71.1, Sınıf 2’de 204, Sınıf
3’te 349 ve Sınıf 4’te 1022 pg/ml bulunmuştur (111).
43
Bettencourt ve arkadaşları ise 139 kalp yetersizliği olan hastada BNP seviyelerini
ölçmüş ve elektrokardiyografik, yürüyüş testi, klinik belirtiler ile karşılaştırarak,
tanısı konan kalp yetersizliğine sahip hastalarda BNP konsantrasyonlarının
bağımsız olarak yükseldiğini göstermişlerdir. Bu ve benzeri çalışmalar, BNP’nin
kalp yetersizliğine sahip hastaların değerlendirilmesinde kullanılabileceğini
göstermektedir (112, 113).
Tedavinin başarısının izlenmesinde BNP’nin yararlı olabileceği (114-119) ve
ANP’ye göre daha iyi bir belirteç olduğunu gösteren çalışmalarda mevcuttur (117).
BNP düzeyinin kalp yetersizliği tedavisi ile hızla düşmesi, dekompanse kalp
yetersizliğinde hemodinamik izlem yerine ardışık BNP düzeyi takibinin
kullanılabileceğini akla getirmektedir. Uzun dönem prognozun öngörülmesinde de
BNP düzeyleri değerlidir. Ejeksiyon fraksiyonu % 45’in altında olan 85 hastanın iki
yıl takibinde serum BNP düzeyi ve pulmoner kapiller basıncın mortalitenin
bağımsız belirleyicisi olduğu gösterilmiştir (118). Stane tek bir BNP ölçümünden
daha çok ardışık serum BNP ölçümlerinin tedavinin etkinliğini izlemede değerli
olduğunu ilk kez göstermiştir (119). Bir başka çalışmada NYKC sınıf III-IV kalp
yetmezliği olan hastalarda optimal tedavi öncesi ve 3. ayda inceleme yapılmış ve
tedaviye rağmen süren BNP yüksekliğinin mortalitenin bağımsız öngörücüsü
olduğu gösterilmiştir (113).
44
Hastaların BNP ya da semptom varlığı kılavuzluğunda tedavi etmek üzere
randomize edildiği bir araştırmada ise BNP kılavuzluğundaki tedavi grubunda daha
düşük BNP seviyesine ulaşılmış ve bu grupta kardiyovasküler ölüm, tekrar
hastaneye yatış ve kalp yetersizliğinin kötüleşmesi ataklarının azaldığı gözlenmiştir
(116).
Kalp yetersizliği tedavisinin serum BNP düzeyini düşürdüğü bilinmektedir. Sol
ventrikül yükü uygun bir tedavi ile düşürülürse, duvar gerilimi azalır ve sonuç
olarak BNP düzeyleri de düşer (115-122).
B-tipi Natriüretik Peptid’in Acil Serviste Kullanımı
Acil servise akut dispne yakınması ile başvuran hastanın doğru ve hızlı bir
değerlendirme ile ayırıcı tanısı yapılmalıdır (122). Semptomların özgül olmaması
ve fizik muayene bulgularının da fazla duyarlı olmaması nedeniyle kalp yetersizliği
tanısı her zaman kolay konamayabilir (123, 124). Özellikle semptomları hafif olan
yaşlı, obez bireyler ile KOAH’ı olan hastalarda kalp yetersizliği tanısı oldukça
zordur (125). Rutin laboratuvar bulguları, akciğer grafisi ve elektrokardiyografi tanı
için yeterli olamayabilir. Ekokardiyografi sol ventrikül disfonksiyonu tanısında
altın standart olmakla birlikte her yerde bulunmaması pahalı oluşu, eşlik eden
KOAH ve obezite gibi görüntü kalitesini bozan durumların varlığı, dispneik
hastanın uzun süre aynı pozisyonda tutulamaması ve hipertansif akciğer ödeminde
akut durumu her zaman yansıtamaması gibi nedenlerle bu tetkikin kullanımı
sınırlıdır.
45
Bu gibi durumlarda yüksek negatif prediktif değere sahip BNP, acil servis hekimi
için dispnenin ayırıcı tanısında güçlü bir silah olarak karşımıza çıkmaktadır. BNP,
kalp yetersizliği ve akciğer hastalıkları arasında büyük bir özgüllük, duyarlılık ve
doğruluk payı ile ayırıcı tanı yapma olanağı sağlar (126).
Dispnenin ayırıcı tanısında BNP ilk kez Davis ve ark. (127) tarafndan
kullanılmıştır. Bu çaışmada, akut dispne ile başvuran 52 hastada ANP ve BNP
düzeylerini ölçmüşlerdir ve plazma BNP düzeylerinin, ejeksiyon fraksiyonu ve
plazma ANP düzeylerine göre kesin tanıyı koymada daha hassas olduğunu
bulmuşardır. Dao ve arkadaşlarının (128) dispne ile başvuran 250 hasta üzerinde
yaptığı çalışmada; kalp yetersizliği bulunan grupta ortalama BNP konsantrasyonu
1076 ±138 pg/ml iken kalp yetersizliği olmayan grupta bu değer 38±4 pg/ml
bulunmufltur. Ventrikül disfonksiyonu bulunan ancak akut kalp yetersizliği epizodu
olmayan olgularda ise ortalama BNP konsantrasyonu 141±31 pg/ml olarak
ölçülmüştür. Bu çalışmadaki önemli sonuçlardan biri de; BNP değerinin kesin
tanısı akciğer hastalığı olan grupta (86±39 pg/ml), kalp yetersizliği olan gruba göre
(1076±138 pg/ml) çok daha düşük olmasıdır. Ayrıca KOAH ve kalp yetersizliği
tanısı olan hastalarda akut dispnenin nedeni kalp yetersizliği dekompansasyonu ise
KOAH alevlenmelerine göre BNP daha yüksek bulunmuştur.
46
Kalp yetersizliği tanısı için 80 pg/ml’den yüksek BNP düzeyleri oldukça duyarlı (%
98) ve özgül (% 92)’dür. Bu değerin altındaki BNP düzeylerinin kalp yetersizliği
tan›s›nda negatif prediktif değeri % 98’dir. Akciğer hastalıkları içinde BNP’yi en
çok artıranlar sırasıyla pulmoner emboli, maligniteler ve tüberküloz’dur. Ancak bu
artışlar kalp yetersizliği olgularına göre çok daha azdır.
Son yıllarda yayınlanan “Breathing Not Properly” çalışması (19), plazma BNP
düzeyleri, dispne nedeni olarak kalp yetersizliği tanısını yüksek özgüllük ve
duyarlılık oranları ile diğer nedenlerden ayırt edebildiğini göstermiştir. Maisel ve
ark. (130) bu çalışmadan yola çıkarak kalp yetersizliği tanısı için acil serviste
kullan›lmak üzere bir algoritma geliştirmişlerdir (Şekil 7). Bu algoritmaya göre
BNP düzeyi 100 pg/ml’den az olan hastalarda genellikle kalp yetersizliği yoktur;
400 pg/ml den fazla olanlar›n ise yüksek olasılıkla kalp yetersizliği oldukları
söylenebilir; 100-400 pg/ml aras›nda ise birkaç tanı olasılığı dikkate alınmalıdır.
Daha önceden sol ventrikül disfonksiyonu olduğu biliniyorsa BNP genellikle 100
pg/ml’ den yüksektir. Ancak dispne akut alevlenmeden başka bir nedene bağlıysa
BNP genellikle 400’pg/ml’den düşük olur. Akciğere ait nedenler (kor pulmonale,
pulmoner emboli, malignite) ekarte edilebilirse 100-400 pg/ml arasındaki
değerlerde kalp yetersizliği olasılığı çok yüksektir. En yüksek BNP düzeyleri
dekompanse kalp yetersizliği (657±450 pg/ml) olgularında, orta düzeydeki değerler
sol ventrikül disfonksiyonu olan ancak akut kalp yetersizliği atağı olmayanlarda
(346±390 pg/ml), en düşük değerler ise sol ventrikül disfonksiyonu bulunmayan
grupta saptanmıştır.
47
Hasta dispne yakınması ile başvurduğu zaman ölçülen değer bazal BNP’nin %
50’sinden fazla ise akut dekompansasyon olasılığı çok yüksektir (131). Ayırıcı tanı
açısından telekardiyografide akciğer ödemi tablosu bulunan ancak BNP düzeyleri
normal olan hastalarda akut respiratuvar distres sendromu, telekardiyografide
kardiyotorasik indeksi yüksek olup BNP düzeyi normal olan dispneik hastalarda ise
kardiyak tamponad akla gelmelidir.
Dispne yakınması ile başvuran hastalar
Fizik muayene, AC grafisi, BNP, EKG
BNP < 100 pg/ml
NT-proBNP < 400 pg/ml
Kalp yetersizliği
olasılığı çok düşük
BNP 100-400 pg/ml
NT-proBNP 400-2000 pg/ml
BNP > 400 pg/ml
NT-proBNP > 2000 pg/ml
Tanı kesin değil
Kalp yetersizliği
olasılığı yüksek
Şekil 7. Kalp yetersizliği tanısı için algoritma
48
Koroner Arter Hastalığında B-tipi Natriüretik Peptid
Koroner arter hastalığında iskemik hasarı saptamak için sıklıkla kullanılan
biyokimyasal belirteçlere kreatin kinaz, kreatin kinaz-MB fraksiyonu, laktat
dehidrogenaz ve troponinler örnek olarak sayılabilir. Tüm bu belirteçlerin ortak
özelliği ölmüş hücrelerden salınmış olmalarıdır. Bu belirteçlerden farklı olarak
BNP sadece ölmüş myositlerden salınmamaktadır. BNP, canlı myositlerden
ventrikül yüzey geriliminin artması sonucu salınmaktadır ve kalpte düzenleyici bir
mekanizmanın unsuru olduğu düşünülmektedir (81). Bu sebeple BNP’nin koroner
arter hastalığında iskeminin ciddiyetini daha doğru olarak yansıtacağı varsayılmıştır
(83). BNP’nin bu özelliği ortaya konduktan sonra çeşitli klinik çalışmalarla
BNP’nin koroner arter hastalığında prognoz ile ilişkisi araştırılmıştır. Kikuta ve
arkadaşlarının (132) yaptığı klinik çalışmada; göğüs ağrısı ile başvuran hastalar üç
gruba ayrılmış ve unstabil angina pektoris grubunda saptanan BNP değerlerinin
stabil angina ve kontrol grubundan yüksek olduğu görülmüştür. Daha sonra yapılan
çok sayıda klinik çalışmada BNP’nin akut koroner sendromlarda önemli bir
prognostik değer taşıdığı anlaşılmıştır (133, 134). Akut ST elevasyonlu miyokard
infarktüsü tanısıyla yatırılan hastalarda erken dönemde saptanan BNP yüksekliğinin
kontrol grubuna göre erken dönem mortalite artışıyla birlikte olduğu saptanmıştır.
BNP yüksek grupta hastane içi kalp yetersizliği gelişimi ve ani kardiyak ölüm
insidansı daha fazla bulunmuştur.
49
Akut koroner sendromlardaki erken BNP artışının myokard nekrozundan çok
iskemiye maruz kalmış miyokard doku genişliği ile bağlantılı olabileceği
söylenmektedir (132-136). Bu nedenle BNP’nin akut koroner sendrom öntanısıyla
başvuran hastalarda risk sınıflaması yapılırken akılda tutulması gerektiği
vurgulanmaktadır.
Akut miyokard infarktüsü sonrası BNP bifazik artış gösterir. ilk artış 24. saatte
olur. Bu nekrotik miyokarddan salınan BNP’ye bağlıdır. Üç-yedinci günlerde ise
infarkt alanı çevresindeki miyositlerden sentezlenen BNP’ye bağlı olarak ikinci
artış olur. Yani, plasma BNP düzeyleri infarktüs sonrası ilk 24 saatte yükselip pik
yapmakta daha sonra gerilemektedir. Đkinci pikini ise 3 ile 7. günler arasında
yapmaktadır. Akut miyokard infarktüsünde artan BNP düzeyleri infarkt alan› ve
CK-MB düzeyi ile orant›l›d›r. Akut miyokard infarktüsü sonrası bir ve dördüncü
günlerde ölçülen BNP düzeyi, sol ventrikül remodelingi (137), sol ventrikül
disfonksiyonu (138, 139), kalp yetersizliği gelişimi (139) ve ölüm riski açısından
yaş, ejeksiyon fraksiyonu, kalp yetersizliği öyküsünden ayrı olarak bağımsız bir
risk faktörü olarak kabul edilmiştir. Miyokard infarktüsünden 2-8 gün sonra BNP
52 pg/ml’nin üzerinde bulunduğunda % 84 duyarlılık ve % 62 özgüllük ile sol
ventrikül ejeksiyon fraksiyonu değerinin % 40’ın altında olduğu söylenebilir (140,
141).
50
OPUS-TIMI 16 (Orbofiban in Patients with Unstable Coronary SyndromesThrombolysis in Myocardial Infarction 16 Study) çalışmasında (141) BNP düzeyi
ile orantılı olarak mortalitenin de arttığı bulunmuştur. Aynı çalışmada kararsız
anjina pektoris ve ST elevasyonsuz miyokard infarktüsü dahil tüm akut koroner
sendromlarda 30 günlük ve 10 aylık ölüm riski, kalp yetersizliği gelişimi ve
reinfarkt oranı bazal BNP değeri 80 pg/ml’nin üzerinde olanlarda daha fazla
bulunmuştur.
Diyastolik Disfonksiyonda B-tipi Natriüretik Peptid
Sistolik fonksiyon bozukluğu ile ilişkisi daha iyi bilinen BNP, diyastolik
disfonksiyonun evresi ile orantılı olarak da artış göstermektedir (142). Özellikle
sistolik disfonksiyonun birlikte izlendiği vakalarda bu artış daha da belirgindir. Sol
ventrikül fonksiyonlarının ekokardiyografi ve BNP ile değerlendirildiği 200
olguluk bir çalışmada sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonları normal 103
olguda BNP değeri 37±6 pg/ml, izole diyastolik disfonksiyonlu 42 olguda BNP
391±89 pg/ml, sistolik disfonksiyonlu 53 olguda 572±115 pg/ml, hem sistolik hem
de diyastolik disfonksiyonu aynı anda bulunan 14 olguda ise 1077 ±277 olarak
bulunmuştur (143). Yine sol ventrikül sistolik fonksiyonları normal 294 olguda
yapılan bir çalışmada; sol ventrikül diyastolik fonksiyonları normal 175 olguda
BNP 33±3 pg/ml, Evre 1 diyastolik disfonksiyonda 202±30 pg/ml, restriktif
paternde ise 408±66 pg/ml olarak saptanmıştır (144).
51
Sağ Ventrikül Hastalıklarında B-tipi Natriüretik Peptid
Sağ ventrikülün basınç yüklenmesi ve yapısal anomalilerine bağlı olarak; kor
pulmonale (145), pulmoner emboli (146), primer pulmoner hipertansiyon (147),
konjenital kalp hastalıkları (148) gibi durumlarda BNP artışı izlenebilir ancak bu
artış sol ventrikül disfonksiyonuna göre çok daha azdır (145).
Yanlış Pozitif ve Yanlış Negatif Sonuçlara Yol Açan Durumlar
BNP düzeyleri, böbrek yetersizliğinde prediyaliz aşamasına gelindiği geç
dönemlerde ve diyaliz yapılan hastaların hemen hepsinde artar. Bu artıştan
BNP’nin klirens reseptörlerinin “down“-regülasyonuna bağlı renal atılımda azalma
ve artmış intravasküler volüme sekonder olarak sentezdeki artış sorumludur. Akut
miyokard infarktüsünde hem BNP hem de NT-proBNP düzeyleri artar. Akut
miyokard infarktüsünden 2-4 gün sonra artan BNP düzeyleri kalbin yeniden
biçimlenme (remodeling) süreciyle ilişkilidir ve sol ventrikül disfonksiyonu
gelişimi ve mortalite için güçlü bir prediktördür (149).
Kardiyak kökenli dispne etyolojileri arasında BNP’nin normal olduğu birkaç
durum vardır. Bunların başında akut akciğer ödeminin erken dönemi gelir (150).
Çünkü BNP’nin plazmada artış gösterebilmesi için en az 1 saatlik süre
gerekmektedir. Mitral darlığı ve atriyal miksoma gibi sol ventrikül miyokardının
etkilenmediği durumlarda dispne nedeni kardiyak kökenli olduğu halde BNP
normaldir (150).
52
Akut mitral yetersizliği gibi sol ventrikül fonksiyonlarının henüz normal olduğu
durumlarda da akut kalp yetersizliği tablosuna rağmen BNP normal bulunabilir
(Tablo 3).
Tablo 3. Yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlara yol açabilen durumlar
BNP’yi arttıran durumlar
BNP’yi azaltan durumlar
Đleri yaş
Obezite
Kadın cinsiyet
Akut mitral yetersizlik
Siyah ırk
Atriyal miksoma
Renal disfonksiyon
Akut kalp yetersizliği erken dönemi (ilk 1 saat)
Akut koroner sendromlar
Sağ kalp yetersizliği
Kor pulmonale
Akut pulmoner emboli
Yüksek outputlu kalp yetersizliği (siroz,
septik şok)
53
Kapak Hastalıklarında B-tipi Natriüretik Peptid
Romatizmal mitral darlığı ülkemizde halen sık karşılaşılan bir hastalıktır. Sağlıklı
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında mitral darlığı olanlarda plazma BNP
seviyelerinin arttığı gösterilmiştir (151). Bu hastalarda natriüretik peptid düzeyleri,
sol atriyum çapı, ortalama transmitral gradiyent, pulmoner arter kama basıncı ve
hastanın başvuru anındaki NYKC sınıfı ile ilişkili olarak artmaktadır (151).
Perkütan balon mitral valvuloplasti sonrası plazma ANP ve BNP düzeylerinini
azaldığı da çeşitli çalışmlarda gösterilmiştir (152-155).
Atriyal fibrilasyon gelişmesi, mitral darlığı olan hastaların hemodinamik olarak
bozulmalarına ve cerrahi endikasyon almalarına yol açabilmektedir. Bu yüzden de
atriyal fibrilasyon gelişimini öngörmek önemlidir (156). Mitral darlığı olan
hastlarda atriyal fibrilasyonu olanların, sinüs ritmindeki hastalara göre daha yüksek
NT-proBNP düzeylerine sahip oldukları gösterilmiştir (157). Buradan hareketle;
mitral darlığı olan sinüs ritmindeki hastalarda artan natriüretik peptid düzeyleri
atriyal fibrilasyon gelişimi için öngördürücü olabilir sonucuna varılmaktadır (157).
Kronik mitral yetersizliği, sol atriyum ve ventrikül çaplarında artışa ve egzantrik
sol ventrikül hipertrfisine yol açmaktadır. Mitral yetersizliğinin derecesi,
semptomların ciddiyeti ya da sol atriyum çapı arttıkça plazma ANP, BNP ve NTproBNP seviyeleri artmaktadır (158-162).
54
Semptomlar ortaya cıktıktan sonraki progresif bozulma ve ani olum riski
nedeniyle aort darlığı olan hastalarda erken ve doğru olarak erken donemde
semptomları tanıma onemlidir (163) ve semptomların erken tanınmasıyla cerrahi
girişim duşuk mortalite ile yapılabilir. En yaygın ilk semptomlar halsizlik ve
dispnedir (164). Bu semptomlar nonspesifik, anlaşılması ve klinik olarak
değerlendirilmesi zordur. Yaşlı hastalarda dispnenin kardiyak kokenli olduğunu
anlamak zordur. Natriüretik peptitlerin kardiyak ve kardiyak olmayan dispnenin
ayırımını yapmada yardımcı olduğu gösterilmiştir (165). Bu hastalarda operasyon
kararını vermek için ekokardiyografik inceleme ve egzersiz testi onerilmektedir.
Genellikle ejeksiyon fraksiyonu hastalığın geç dönemlerine kadar korunur. Fakat
ejeksiyon fraksiyonu normal değerler icinde iken, sol ventrikül konsantrik
hipertrofisi varlığında dikkate değer miyozit disfonksiyonu olabilir. Sol ventrikül
fonksiyonlarının dekompanse dönemine geçişinde BNP üretimi ve salınımında artış
olur. Bu geciş süreci ekokardiyografik ölçümlerle güvenilir olarak tespit
edilemeyebilir. Ekokardiyografik değerlendirme icin eğitimli ve tecrübeli personel
gerekmesine rağmen beyin natriuretik peptit ölçümü basit, operatorden bağımsız,
relatif olarak daha ucuz ve tekrarlanabilirdir (166).Yapılan calışmalarda aort darlığı
olan hastalarda beyin natriüretik peptit duzeylerinin transvalvüler gradient (165),
sol ventrikül diyastol sonu duvar stresi (104), sol ventrikül diyastol sonu basınç
(167) ve sol ventrikül hipertrofi miktarı ile korelasyon gösterdiği bildirilmiştir.
55
Yapılan iki calışmada hastalık ciddiyetinin ve semptomlarının artması ile BNP
düzeylerinde artış saptanmıştır (167, 168). Asemptomatik hastalarda ise artış
saptanmamıştır (169, 170). BNP nin hastalığın progresyonu ve sol ventrikül
disfonksiyonun erken göstergesi olarak kullanılabileceği düşünülmüştür (97,98).
Bergler-Klein ve arkadaşları (170) asemptomatik olup BNP düzeyleri 130
pg/mL’nin altında olan hastaların 6-9 aylık takiplerinde semptomların ortaya
çıkmasının ve cerrahi gereksinimini nadir olduğunu saptamışlardır. Oysa BNP
duzeyleri daha yüksek asemptomatik hastaların kısa surede semptomatik
olduklarını cerrahi girişim için gereksiniminin arttığını tespit etmişlerdir. Bu
calışmada ayrıca asemptomatik veya hafif semptomatik hastalarda BNP düzeylerini
6-9 aylık periyodlarda ölçülerek erken elektif cerrahi uygulanacak hastaların
belirlenebileceği bildirilmiştir (170).
Düşük akımlı, düşük gradientli aort darlığı olan hastaların değerlendirildiği
TOPAS çalışmasında (171), 69 hastaya dobutamin stres ekokardiyografi yapılmış
ve 29’unda gerçekten ciddi aort darlğı, 40’ında ise “psödo-siddetli’’ aort darlığı
tesbit edilmiştir. Gerçekten ciddi aort darlğı olanlarda BNP seviyelerinin daha
yüksek olduğu (median 743 pg/mL’e 394 pg/mL) saptanmıştır. Ayrıca toplam hasta
grubunda, BNP ≥ 550 pg/mL olanlarda 1 yıllık sağkalım sadece % 47.9 iken, < 550
pg/mL olanlarda % 97.3 olarak belirlenmiştir.
56
Lim ve arkadaşları (172), asemptomatik ciddi aort darlığı olan hastalarda plazma
BNP> 66 pg/mL olmasının, 1 yıl içerisinde semptomların ortaya çıkma ihtimalini
%84 duyarlılık ve %82 özgüllük ile öngördüğünü tesbit etmişlerdir.
Aort yetersizliği olan hastalarda hastalık şiddeti arttıkça plazma BNP seviyeleri
artmaktadır (173-175). Weber ve ark (176), 109 tane aort darlığı, 37 tane aort
yetersizliği olan ve 22 tane de aort kapak replasmanı yapılan hastada NTproBNP’nin rolünü prospektif olarak araştırmışlardır. Takiplerinde hastalık
ciddiyeti ve fonksiyonel durumu kötüleşenlerde NT-proBNP seviyeleri giderek
artmakta iken, stabil hastalarda NT-proBNP seviyeleri de stabil seyretmiştir.
Gerek aort darlığı gerekse aort yetersizliği nedeni ile aort kapak replasmanı yapılan
hastaların çoğunda NT-proBNP seviyeleri anlamlı derecede düşmüştür. Ancak
kapak replasmanı sonrası klinik düzelme izlenmeyen hastalarda NT-proBNP
seviyeleri azalmamıştır. Ayrıca, küçük aort protez takılanlarda transvalvuler
gradiyent ve NT-proBNP seviyeleri daha yüksek olarak tesbit edilmiştir. Bu
çalışmanın sonuçları aort darlığı ve aort yetersizliği olan hastaların yönetiminde
NT-proBNP’nin önemini ortaya koymaktadır. Takiplerinde NT-proBNP seviyeleri
artan hastalarda cerrahi düşünülmelidir. Kapak replasmanı sonrası NT-proBNP
seviyeleri düşen hastalarda klinik iyileşmenin olacağı öngörülebilirken, NTproBNP seviyeleri değişmeyen ya da artan hastalarda hasta-protez uyumsuzluğu
(mismatch) düşünülmelidir.
57
Nativ kapak hastalarında ya da protez kapak hastalarının erken postoperatif klinik
takibinde yukarıda bahsedilen sınırlı sayıdaki çalışmanın yanında protez kapak
disfonksiyonu olan hastalarda natriüretik peptidlerin rolü ile ilgili çalışma
bulunmamaktadı
Đnfektif Endokarditte Natriüretik Peptidler
Kliniğimizde yapılan bir araştırmada (1177), infektif endokardit tanısı konulan 45
hastanın başvuru anındaki NT-proBNP seviyeleri kaydedilmiş ve hastalar
prospektif olarak izlenmiştir. Olaysız sağkalım oranının NT-proBNP seviyeleri
1500 pg/mL üstünde olan hastalarda anlamlı olarak daha düşük olduğu
görülmüştür.
58
4. ÇALIŞMA
GĐRĐŞ VE AMAÇ
Protez kalp kapağı ile ilişkili komplikasyonlar, özellikle de trombüs oluşumu nadir
görülen fakat ciddi morbidite ve mortalite ile seyreden bir komplikasyondur (1-3).
Gelişmiş ülkelerde PKT ile çok daha nadiren karşılaşıldığından bu konu ile ilgili
yapılan araştırmalar çok sınırlı sayıdadır. BNP’nin, kalp yetersizliği, atriyal
fibrilasyon, pulmoner hipertansiyon, böbrek yetersizliği gibi hastalıklarda ve ileri
yaşlarda, kardiyomegali varlığında veya hemoglobin konsantrasyonu ve vücut kitle
indeksinin düşük olduğu durumlarda arttığı bilinmekle birlikte protez kapak
disfonksiyonu olan hastalardaki rolü bilinmemektedir. Bu çalışmada, PKT olan
hastalarda trombüs yükü, hastaların başvuru anındaki klinik durumu ve trombolitik
tedavi sonrası görülen morbidite ve mortalite ile başvuru anındaki BNP düzeyinin
ilişkisi araştırılmıştır.
59
MATERYAL VE METOD
Çalışma ve Kontrol Grubu
Çalışmaya 2005 ile 2009 yılları arasında, Kartal Koşuyolu Yüksek Đhtisas Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde PKT tesbit edilerek tedavi edilmiş olan 96 hasta
(ortalama yaş 42.5 ± 12.7 , 70’i kadın, 74 mitral, 12 aortik, 3 triküspid ve 6 aort +
mitral ve 1 aort + mitral + triküspid kapak replasmanı yapılmış olan hasta) ve
kontrol grubu olarak da protez kalp kapağı replasmanı yapılmış olup herhangi bir
patolojiye rastlanılmayan 100 hasta (ortalama yaş 41.4 ± 9.8, 72’si kadın, 75 mitral,
13 aortik, 3 triküspid, 8 aort + mitral ve 1 aort + mitral + triküspid kapak
replasmanı yapılmış olan hasta) dahil edildi. Hastalar ortalama 25 ay süre ile (7- 47
ay) takip edildi.
Hasta grubundaki trombüs oluşan kapak; 80 hastada mitral, 12 hastada aort ve 4
hastada triküspid protez kapak idi. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalardan Etik
Kurul onayı ve yazılı onam formu alındı. Hasta grubundaki protez kapaklar; 66
Saint Jude, 7 Carbomedics, 4 Ultracor, 3 Medtronic, 2 Sorin, 2 Duramedics, 2 ATS
ve 2 Omnicarbon iken, kontrol grubunda; 68 Saint Jude, 6 Carbomedics, 5
Medtronic, 4 Ultracor, 4 Sorin, 2 Omnicarbon ve 2 ATS idi. Hasta grubundaki 8 ve
kontrol grubundaki 9 hastada ameliyat raporuna ulaşılamadığından kapak cinsi
tesbit edilemedi. Çalışma grubundaki hastaların 66’sında (% 68.8), kontrol
grubundakilerin ise 63’ünde (% 63) atriyal fibrilasyon mevcut idi.
60
Trombüsü olan hastlarda başvuru anında en sık karşılaşılan (% 63.5) yakınma
nefes darlığı iken, hastaların % 13.5’i (13/96) serebral emboli bulguları ile
başvurdu. Başvuru sebepleri 7 hastada (% 7.3) kapak seslerinin duyulmaması, 3
hastada angina (% 3.1), 2 hastada (% 2) periferik emboli idi. On hasta ise (% 10.4)
başvuru anında asemptomatik idi. Başvuru anında hastaların % 47’si (45/96)
NYKC sınıf I-II semptomlara sahip iken, % 53’ü (51/96) sınıf III-IV semptomlara
sahip idi. INR düzeyinin > 2.5 olması olarak tanımlanan etkin antikoagülasyon,
hasta grubunun ancak % 26’sında mevcut iken bu oran kontrol grubunda % 55 idi.
Hasta ve kontrol grubunun demografik, klinik ve ekokardiyografik özellikleri
Tablo 4’de sunuldu.
Hastalardan 47’sinde obstrüktif, 49’unda nonobstrüktif trombüs saptandı ve 94
hastaya trombolitik tedavi uygulandı. Hastalardan 1 tanesi büyük sol atriyal
trombüs varlığı sebebi ile trombolitik tedavi uygulanamayarak cerrahiye verilirken
obstrüktif mitral PKT olup NYKC sınıf IV semptomlar ile başvuran 1 hasta da
cerrahi ya da trombolitik tedavi uygulanamadan kaybedildi. Çalışmaya katılan tüm
hastaların kilo, boy, sistolik ve diyastolik kan basıncı ölçümleri yapıldı,
elektrokardiyografi örnekleri alındı. Rutin biyokimya ve kan sayımı ile birlikte
başvuru anında plazma BNP seviyeleri çalışıldı. Hastaların fonksiyonel durumları,
NYKC fonksiyonel sınıflama sistemi ile değerlendirildi.
61
Tüm hastalara ayrıntılı transtorasik ve transözofageal ekokardiyografik inceleme
yapıldı. Hasta ve kontrol grubunun bazal demografik özellikleri, sol ventrikül
ejeksiyon fraksiyonları, sol ve sağ atriyum çapları, sol ventrikül diyastol ve sistol
sonu çapları, atriyal fibrilasyon sıklığı benzerlik göstermekteydi.
Dışlama Kriterleri
Hastaların çalışmaya alınmama kriterleri şunlardır:
1. Hastada akut ya da kronik böbrek yetersizliği olması
2. Kalp yetersizliği bulunması.
3. Anemi (hemoglobin değerinin 10 g/dL’den düşük olması),
4. Trombositopeni (platelet sayısı< 150.000)
5. Orta derece ve üzerinde sol ventrikül konsantrik hipertrofisi varlığı,
6. Aktif ya da yeni geçirilmiş enfeksiyon varlığı,
7. Herhangi bir malignite varlığı,
8. Akut koroner sendrom ya da koroner arter hastalığı varlığı,
9. Gebelik varlığı,
10. Kronik herhangi bir sistemik hastalığın bulunması,
11. Protez kalp kapağında ya da diğer nativ kapaklarda orta derece ve üzerinde
kaçak olması,
12. Protez kapakta fizyolojik sınırlar dışında pannus oluşumu,
13. Trombüsü olan hastalarda trombüs boyutunun < 10 mm olması,
14. Bilgilendirilmiş onam vermeme.
62
Tablo 4. Hasta ve kontrol grubunun demografik, ekokardiyografik ve klinik
özellikleri ve B-tipi natriüretik peptid seviyeleri
Değişken
Hasta Grubu
Ortalama yaş
42.5 ± 12.7 (17-82)
Erkek/ kadın
35/61
Post-op süre (yıl)
5.8 ± 4.7
Replase edilen kapak
Mitral
74 (%77)
Aort
12 (%12.5)
Triküspid
3 (%3)
Mitral ve aort
6 (%6.2)
Mitral+aort+triküspid 1 (%1)
Protez kapak
Monodisk
18 (%18.8)
Bileaflet
78 (%81.2)
Kapak cinsi
Saint Jude
66 (%68.8)
Sorin
2 (%2.1)
Carbomedics
7 (%7.3)
Medtronik
3 (%3)
ATS
2 (%2.1)
Duramedics
2 (%2.1)
Omnikarbon
2 (%2.1)
Ultracor
4 (%4.2)
Belirlenemeyen
8 (%8.3)
Kardiyak Ritm
Atriyal fibrilasyon
66 (%68.8)
Sinüs ritmi
30 (%31.2)
Antikoagülasyon durumu
Yeterli
25 (%26)
Yetersiz
71 (%74)
Fonksiyonel kapasite
I-II
45 (%47)
III-IV
51 (%53)
Tromboemboli öyküsü
36 (%37.5)
Başvuru sebebi
Nefes darlığı
61 (%63.5)
Serebral emboli
13 (%13.5)
KSD
7 (%7.3)
Angina
3 (%3.1)
Perifer emboli
2 (%2)
Asemptomatik
10 (%10.4)
Ekokardiyografi
SVSSÇ (mm)
34.00 ± 5.2
SVDSÇ (mm)
50.08 ± 5.5
SVEF (%)
60 ± 5.6
PABs (mmHg)
35 ± 15.7
SASEK
43 (%44.8)
SA çapı (mm)
46 ± 7.1
BNP (pg/ml)
235.8 ± 403
Kontrol Grubu
41.4 ± 9.8 (20-83)
40/60
6 ± 4.2
p___
AD
AD
AD
75 (%75)
13 (%13)
3 (%3)
8 (%8)
1 (%1)
AD
AD
AD
AD
AD
20 (%20)
80 (%80)
AD
AD
68 (%68)
4 (%4)
6 (%6)
5 (%5)
2 (%2)
0 (%0)
2 (%2)
4 (%4)
9 (%9)
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
63 (%63)
37 (%37)
AD
AD
55 (%55)
45 (%45)
< 0.001
< 0.001
94 (%100)
6 (%6)
12 (%12)
< 0.001
< 0.001
< 0.001
23 (%23)
0
0
0
0
77 (%77)
< 0.001
< 0.001
AD
AD
AD
< 0.001
33.4 ± 4.81
48.76 ± 5.4
64 ± 4.7
33 ± 12.5
34 (%34)
42 ± 6.4
110.4 ± 78.9
AD
AD
AD
AD
AD
AD
< 0.001
Kısaltmalar: AD: anlamlı değil, KSD: Kapak seslerinin duyulmaması, SVEF: sol ventrikül
ejeksiyon fraksiyonu, SVDSÇ: sol ventrikül diyastol sonu çapı, SVSSÇ: sol ventrikül sistol
sonu çapı, PABs: pulmoner arteriyel sistolik basıncı, SA: sol atriyum, SASEK: sol
atriyumda orta derece ve üzerinde spontan eko kontrast varlığı.
63
Ekokardiyografi ve Floroskopi
Transtorasik ve transözofageal ekokardiyografi, tarihlere göre değişmek üzere
sırasıyla; vivid 3, 5 ve 7 sistemler kullanılarak yapılmıştır. Son altı aydır ise 3
boyutlu matriks prob kullanılarak (Philips x7–2t, iE33) gerçek zamanlı, 3 boyutlu
transözofageal ekokardiyografi kılavuzluğunda trombolitik tedavi uygulanmaktadır.
Trombolitik tedavi uygulanan tüm hastalara tedavi öncesi ve sonrasında,
transtorasik ve transözofageal ekokardiyografik inceleme yapıldı. Kontrol
grubundaki tüm hastalara da transözofageal ekokardiyografi yapılarak trombüs ya
da pannus tanısı dışlandı. Transözofageal ekokardiyografi sırasında hastalar %
10’luk lidokain ile orofarengeal anesteziyi takiben intravenöz 1-8 mg midazolam ile
sedatize edildi. Protez kapak trombüsü, mekanik kapak oklüderinin hareketlerini
kısıtlayabilen, oklüder veya kapak halkasından kaynaklanan, homojen ve yumuşak
ekodansiteler olarak tanımlanmıştır. Pannus ise anulusta yoğunlaşan ve devamlılık
gösteren, orifisine doğru uzanabilen, trombüse göre çok daha parlak ve yer yer
kalsifikasyon içerebilen, sabit eko yoğunlaşmaları olarak tanımlandı. Kapak
alanlarının değerlendirilmesinde basınç yarılanma zamanı formülü kullanıldı.
Protez kapakta obstrüktif trombüs tanısı koymak için yukarıda belirtilen
ekokardiyografik morfolojiye sahip olması ve Doppler ile ölçülen mitral ve
triküspid kapak alanının 1.5 cm² nin altında olup ortalama gradyanının 10 mm
Hg’nın üstünde olması baz alındı. Aort kapak için ise ortalama gradyanın 40 mm
Hg’dan fazla olması obsrüksiyon göstergesi olarak belirlendi (3-5). Transtorasik ve
transözofageal ekokardiyografi ile kapak hareketlerinin ve açılım açısının net
değerlendirilemediği 15 olguda floroskopik inceleme de yapıldı.
64
Olguların 47’inde (% 49) obstrüktif, 49’unda nonobstrüktif (% 51) PKT tesbit
edildi. Hastalarda tesbit edilen trombüsün ölçülebilen en geniş uzunluk ve çapları
kaydedildi. Hastaların % 86’ında trombüs alanı da hesaplanabildi. Obstrüktif ve
nonobstrüktif trombüsler, büyük ölçüde hareketli komponentler içeriyor iseler
hareketli obstrüktif (Resim 1) ya da hareketli nonobstrüktif (Resim 2) trombüs
olarak nitelendirilirken, hareketsiz trombüsler, sırasıyla; hareketsiz obstrüktif
(Resim 3) ya da hareketsiz nonobstrüktif trombüs (Resim 4) olarak tanımlandılar.
B
A
C
D
E
Resim 1. Üç yıl önce 27 mm Saint Jude mitral mekanik kapak replasmanı yapılmış olan 62 yaşındaki hasta
nefes darlığı, çarpıntı yakınmaları ile başvurdu. Hastanın başvuru anındaki BNP değeri 354 pg/ml
idi. Transtorasik ekokardiyografide (A) mitral kapak alanı 1,2 cm² ve gradyanları 26/12 mmHg idi.
Transözofageal ekokardiyografik (TÖE) incelemede (B) kapak hareketlerini ileri derecede kısıtlayan, 1.7 cm²
alanında trombüs izlendi. Bolus uygulaması olmaksızın, 6 saat süre verilen 25 mg doku plazminojen
aktivatörünün (t-PA) ardından yapılan TÖE’de (C) trombüsün hareketli ve halen obstrüktif olduğu, ancak
alanının 1.3 cm²’e gerilediği görüldü. Bir gün sonra, aynı protokol ile verilen t-PA’nın ardından yapılan
TÖE’de ise (D) trombüs alanı 1.2 cm² idi. Üçüncü doz t-PA sonrası yapılan TÖE’de (E) başarılı trombolizis
sağlandığı görüldü.
A
65
A
C
B
D
Resim 2. Bir yıl önce 29 mm Saint Jude mitral mekanik kapak replasmanı yapılmış olan 60 yaşındaki kadın
hasta, 3 gün önce olan geçici iskemik atak nedeni ile başvurdu. Hastanın başvuru anındaki BNP
değeri 38 pg/ml idi. Transtorasik ekokardiyografide (A) mitral kapak alanı 3 cm² ve gradyanları 17’e 4
mmHg idi. Transözofageal ekokardiyografik incelemede (B) raket ya da ampul şeklinde, ileri derecede
hareketli non-obstrüktif trombüs (beyaz oklar) ve bu trombüsün üzerinde, daha küçük parçalar (sarı ok)
izlendi. Trombüs 7x10 mm boyutlarında ve 0.4 cm² alanında idi (C). Altı saat süre ile verilen 25 mg doku
plazminojen aktivatörünün ardından yapılan kontrol transözofageal ekokardiyografide (D) trombüsün
tamamen lizise uğradığı görüldü.
66
A
C
B
D
B
Resim 3. Beş yıl önce 27 mm Saint Jude mitral mekanik kapak replasmanı yapılmış olan 37 yaşındaki hasta
istirahat dispnesi ile başvurdu. Hastanın başvuru anındaki BNP değeri 746 pg/ml idi.
Transtorasik ekokardiyografide (A) mitral kapak alanı 0.6 cm² ve gradyanları 41/29 mmHg idi. İki boyutlu
transözofageal ekokardiyografik incelemede (B) kapak hareketlerini ileri derecede kısıtlayan,1.34 cm²
alanında dev fiks trombüs izlendi. Üç boyutlu gerçek zamanlı transözofageal ekokardiyografik incelemede
(C), mitral protez kapak üzerine oturan trombüs (oklar) nedeni ile kapaklardan birinin hareketinin tamamen
kısıtlandığı diğerinin ise çok az açıldığı görülmekteydi. Altı saat süre ile ve üç kez verilen 25 mg doku
plazminojen aktivatörünün ardından yapılan 3 boyutlu gerçek zamanlı transözofageal ekokardiyografide
(D) trombüsün tamamen lizise uğradığı görüldü.
A
67
A
B
C
D
Resim 4. Sekiz yıl önce 27 mm Carbomedics mitral mekanik kapak replasmanı yapılmış olan 33 yaşındaki
hasta nefes darlığı yakınması ile başvurdu. Hastanın başvuru anındaki BNP değeri 136 pg/ml idi.
Transtorasik ekokardiyografisinde (A) mitral kapak alanı 2 cm² ve gradyanları 11/ 4 mmHg idi. İki boyutlu
transözofageal ekokardiyografik incelemede (B) protez kapak menteşe bölgesine yerleşen, taban uzunluğu
1 cm olan, hareketsiz, non-obstrüktif trombüs izlendi. Üç boyutlu gerçek zamanlı transözofageal
ekokardiyografik incelemede (C), mitral protez kapağın her iki menteşe bölgesinde de trombüslerin olduğu
(oklar) görülmekteydi. Altı saat süre ile ve iki kez verilen 25 mg doku plazminojen aktivatörünün ardından
yapılan transözofageal ekokardiyografide (D) trombüsün tamamen lizise uğradığı görüldü.
68
B-Tipi Natriüretik Peptid (BNP)
BNP kan seviyeleri alınan kan örnekleri plazma haline getirildikten sonra
hastanemiz lokal labaratuarında Access Immuno Assay methodu (Biosite, Fullerton
,USA) ile çalışılmıştır. Hasta ve kontrol grubundaki tüm hastalardan başvuru anında
BNP ölçümü için kan alınmıştır.
Trombolitik Tedavi
Obtrüktif trombüsü olan tüm hastalara ve non-obstrüktif trombüsü olup
tromboemboli öyküsü olan ya da trombüs taban uzunluğu ya da hareketli kısmı ≥
10 mm olan hastalara trombolitik tedavi uygulanmıştır. Bilinen kanama diyatezi
olan, yeni geçirilmiş (en az 1 ay) iskemik serebral infarktı, serebral hemorajik
kanama öyküsü olan ya da son 1 ay içerisinde büyük bir cerrahi operasyon ya da
kaza geçiren hastalarda trombolitik tedavi uygulanmamıştır (Tablo 5). Đskemik
serebral enfarktı olan ya da gelişen hastalarda 30 gün dolmadan trombolitik tedavi
uygulanmamıştır. Serebral emboli veya kanama öyküsü olanlarda, kraniyal
tomografi ve nöroloji konsültasyonu sonucuna göre hareket edilmiştir. Trombolitik
tedavi sırasında başağrısı gelişen 10 hastada tedavi kesilip 24-48 saat içerisinde
kraniyal tomagrafi çekilerek intrakraniyal kanama araştırılmıştır.
69
Trombolitik ajan olarak doku plazminojen aktivatörü (t-PA) kullanılmış ve 25 mg tPA, bolus doz uygulaması olmaksızın 6 saatte verilmiştir. Trombolitik tedavi
sırasında heparin verilmezken trombolitik tedavinin hemen ardından aktive parsiyel
tromboplastin zamanı kontrolü ile 5000 ünite bolusun ardından intravenöz
unfraksiyone heparin infüzyonu başlanmıştır. Her trombolitik seansından sonra
yapılan
transözofageal
ekokardiyografi
ile
trombolitik
tedaviye
yanıt
değerlendirilmiştir ve ilk doz ile tam başarı elde edilemeyen hastalarda ikinci doz tPA, aynı protokol ile ve bir önceki dozdan en az 1 gün sonra verilmiştir. En fazla
toplam 150 mg t-PA verilmiştir. Trombolitik tedavi nihai sona ulaştıktan sonra
heparin infüzyonuna warfarin tedavisi eklenmiş ve INR düzeyi 2.5’in üzerine
çıkana kadar heparin infüzyonuna devam edilmiştir.
70
Tablo 5. Trombolitik tedavi için kontraendikasyonlar
Kontraendikasyonlar
Kontraendikasyon olmayan durumlar
Büyük sol atriyal trombüs
Sol atriyal apendikste trombüs
Đskemik inme (4 saat ile 4 hafta
Đskemik inme (< 4 saat ya da > 4 hafta)
arasında)
Erken postoperatif dönem (> 4 gün)
Hemorajik inme
Gebelik
Erken postoperatif dönem (< 4 gün)
Son 1 ay içerisinde büyük kaza ya da
cerrahi
Kanama diyatezi
71
Trombolitik Tedavide Başarı Tanımı
Obstrüktif PKT’lerinde başarı; hemodinamik, klinik ve morfolojik başarı
kriterlerine göre değerlendirilmiştir:
•
Hemodinamik başarı: Kapak alanı ve gradientindeki daha önce bahsedilen
obstrüksiyon bulgularının ortadan kalkması.
•
Klinik Başarı: NYKC fonksiyonel kapasitesinin< III olması ve majör
komplikasyon ya da mortalite gelişmemesi.
•
Morfolojik Başarı: Trombüs boyut ya da alanında %75’den fazla küçülme
olması olarak tanımlanmıştır.
Her 3 başarı kriterinin de sağlandığı obstrüktif PKT olan hastalarda tam başarılı
olunduğu kabul edildi. Klinik başarı sağlanmasına rağmen hemodinamik ya da
morfolojik başarı kriterlerinden yalnız birinin sağlandığı olgularda kısmi başarılı
olunduğu kabul edildi. Klinik, morfoloiik ve hemodinamik başarının sağlanamadığı
ya da morfolojik ve hemodinamik başarıya rağmen major komplikasyon ya da
mortalite gelişen olgularda trombolitik tedavi’nin başarısız olduğu kabul edildi.
Non-obstrüktif PKT ile başvuran hastalarda genelde belirgin hemodinamik ya da
klinik bulgular olmadığından başarı sadece morfolojik kriterler ile değerlendirildi
ve trombüs alanı ya da boyutunda % 75’den fazla küçülme olması ya da mobil
kısmın tamamen erimesi tam başarı, % 50-75 küçülme kısmi başarı, % 50’den daha
az küçülme ise başarısızlık olarak tanımlandı.
72
Komplikasyonlar
•
Major komplikasyonlar: Đskemik serebrovasküler olay, replasman gerektiren
kanamalar, koroner ya da perifer emboli, intrakraniyal kanama,
•
Minör komplikasyonlar: Dişeti ve burun kanaması, vajinal hemoraji,
sekelsiz iyileşen geçici iskemik atak.
Klinik sonlanım
Klinik sonlanım olarak, trombolitik tedavi sonrasında meydana gelen majör
kanama, tromboemboli ve ölümden oluşan bileşik sonlanım noktası saptandı.
Đstatiksel Analiz
Toplanan verilerin analizi bir istatistik programı (SPSS for Windows 13.0, SPSS
Inc., Chicago) kullanılarak yapıldı. Devamlı değiskenler icin ortalama ± 2 standart
sapma, kategorik değiskenler icin % oran kullanıldı. Bağımsız ve bağımlı devamlı
değiskenler
sırasıyla
student
t-test
ve
paired-samples
t-test
kullanılarak
karsılastırıldı. Niceliksel verilerin karşılaştırılmasında Student testi ve Mann
Whitney U test kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-kare testi
ve Fisher’s Exact Ki-Kare testi kullanıldı. Bağımsız prediktörlerin belirlenmesi için
Backward stepwise lojistik regresyon yöntemi ile multivariet analiz yapıldı.
Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p< 0.05 düzeyinde değerlendirildi.
73
Klinik, ekokardiyografik ve hormonal parametrelerden, klinik sonlanımın bağımsız
belirleyicisini araştırmak icin, univaryant ve multivaryant stepwise Cox
proportional hazard regresyon analizi kullanıldı. BNP’nin olumsuz klinik olayları
belirlemedeki
yeterliliği,
ROC
analizi
ile
değerlendirildi.
Spesifisite
ve
sensitivitenin optimal değerlerini belirlemek icin, ROC eğrisindeki en iyi spesifisite
ve sensitivite noktasına en yakın değer tespit edildi.
74
BULGULAR
Protez Kapak Trombüsü Prediktörleri
PKT saptanan 96 hasta ile protez kapak replasmanı yapılmış ve kapakta trombüs
ya da pannus olmadığı transözofageal ekokardiyografi ile belirlenen 100 hastanın
başvuru
anındaki
klinik,
ekokardiyografik
ve
labaratuar
bulguları
karşılaştırıldığında (Tablo 4), PKT olanlarda başvuru anındaki;
1. NYKC fonksiyonel kapasitesi daha kötü (ortalama 2.6 ± 0.8‘e 1.7 ± 0.6 , p<
0.001).
2. Đnefektif INR düzeylerine sahip olma olasılığı daha yüksek (% 74’e % 45,
p< 0.001)
3. Semptomatik (nefes darlığı, angina, perifer emboli, kapak seslerini
duymama, serebral emboli gibi) olma olasılığı daha yüksek (hasta grubunun
% 90’ı semptomatik iken kontrol grubunun % 23’ü semptomatik idi, p<
0.001)
4. Tromboemboli öyküsü (dökümente edilmiş herhangi bir sistemik emboli)
daha fazla (%37.5’e %12, p< 0.001)
5. BNP değerleri daha yüksek (235.8 ± 403’a 110.4 ± 78.9, p= 0.001) idi.
75
Multivariate analizde inefektif INR düzeylerine sahip olma va NYKC fonksiyonel
kapasitesinin kötü olması protez kapak trombüsü varlığı için prediktif olarak
belirlenmiştir. Buna karşılık, trombüs bulunan ve bulunmayan gruplar arasında yaş,
cinsiyet, ameliyattan sonra geçen süre, sol atriyum çapı, sol ventrikül sistol ve
diyastol sonu çapı, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, protez kapak konumu ve tipi,
atriyal fibrilasyon sıklığı, sol atriyum içinde spontan eko kontrast yoğunluğu
bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark görülmemiştir (p> 0.05).
Kapak Obstrüksiyonu
Olguların 47’inde (% 49) obstrüktif, 49’unda non-obstrüktif (% 51) PKT tesbit
edildi (Tablo 6). Obstrüktif trombüsü olan hastaların başvuru anındaki ortalama
NYKC sınıf değeri ve trombüs alanı daha yüksek idi (p< 0.05). Trombüs alanının
kapak obstrüksiyonunu öngörmedeki yeterliliği receiver operating curve (ROC)
analizi ile değerlendirildiğinde, trombüs alanının > 1cm² olması % 85 duyarlılık ve
% 78 özgüllük ile protez kapak obstrüksiyonunu öngörmekteydi.
76
Tablo 6. Obstrüktif ve nonobstrüktif protez kapak trombozu olan hastaların
karşılaştırılması
Klinik Özellikler
Yaş
Kadın/Erkek
Atriyal fibrilasyon/sinüs ritmi
Antikoagülasyon
Yeterli
Yetersiz
NYKC sınıfı
I-II
III-IV
Ortalama
Tromboemboli öyküsü
Var
Yok
Ekokardiyografik Bulgular
Tutulan kapak
Aort
Mitral
Triküspid
SVDSÇ (mm)
SVSSÇ (mm)
SVEF (%)
SA çapı (mm)
SASEK
Trombüs alanı (cm²)
BNP (pg/ml)
Obstrüktif
Trombüs
(n= 47)
Nonobstrüktif
Trombüs
(n= 49)
p Değeri
42± 11.3
34/13
29/18
44.3 ± 10.8
27/22
37/12
AD
AD
AD
9
38
16
33
AD
AD
10
37
3 ± 0.7
35
14
2.2 ± 0.6
< 0.0001
13
34
23
26
AD
AD
6
37
4
51.2 ± 6.4
39.4 ± 4.3
59.3 ± 5.6
45.8 ± 5.1
25
1.82 ± 0.96
6
43
0
50.7 ± 5.7
36.7 ± 5.4
60.1 ± 4.5
44.3 ± 4.9
18
0.86 ± 0.39
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
< 0.0001
125.3 ± 106.7
< 0.0001
351.1 ± 545.2
Klinik Sonlanım
7
3
AD
Takipte retromboz gelişenler
11
10
AD
77
Daha önce de bahsedildiği gibi PKT olan tüm hastalar değerlendirildiğinde, PKT
olan hastalardaki BNP düzeyi, kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksek
idi. Ancak, hasta grubu kendi içerisinde ayrıntılandırıldığında nonobstrüktif
trombüsü olan hastaların BNP düzeyleri (125.3 ± 106.7 pg/ml), kontrol grubuna
göre (110.4 ± 78.9 pg/ml) farklılık göstermiyordu (p= 0.73). Obstrüktif trombozu
olan hastalardaki BNP düzeyinin (351.1 ± 545.2 pg/ml) ise nonobstrüktif trombüsü
olanlardan (125.3 ± 106.7 pg/ml) ve kontrol grubundan daha yüksek olduğu (p<
0.05) saptandı. BNP değerinin 117 pg/ml’nin üzerinde olması % 89 duyarlılık ve %
65 özgüllük ile obstrüktif trombozu öngörmekteydi.
Obstrüktif ve nonobstrüktif PKT’nun ayırımında univariate analizde anlamlı
olduğu tesbit edilen BNP, NYKC fonksiyonel sınıfı ve trombüs alanı, logistik
regresyon analizi ile değerlendirildiğinde, BNP ve trombüs alanının obstrüktif
protez kapak trombüsü için prediktif olduğu tesbit edildi.
Klinik Sonlanım
Klinik sonlanım olarak, trombolitik tedavi sonrasında meydana gelen majör
kanama, tromboemboli ve ölümden oluşan bileşik sonlanım noktası saptandı.
Klinik sonlanım izlenen toplam 10 hasta saptandı. Bunlardan 4 tanesinde geçici
iskemik atak, 2 tanesinde intrakraniyal kanama, 2 tanesinde koroner emboli ve 2
tanesinde de ölüm izlendi. PKT olup klinik sonlanım izlenen ve izlenmeyen
hastaların demografik, ekokardiyografik ve klinik özellikleri Tablo 7’de sunuldu.
.
78
Tablo
7.
Klinik
sonlanım
(KS)
açısından
hastaların
bazal
klinik,
ekokardiyografik ve laboratuar özelliklerinin karşılaştırılması
Klinik Özellikler
Yaş
Kadın/Erkek
Atriyal fibrilasyon/sinüs ritmi
Antikoagülasyon
Yeterli
Yetersiz
NYKC sınıfı
I-II
III-IV
Ortalama
Tromboemboli öyküsü
Var
Yok
Ekokardiyografik Bulgular
Tutulan kapak
Aort
Mitral
Triküspid
SVDSÇ
SVSSÇ
SVEF
SA çapı
SASEK
Obtrüktif trombüs
Nonobstrüktif trombüs
BNP (pg/ml)
KS (+)
(n= 10)
KS (-)
(n= 86)
p Değeri
43± 10.3
8/2
7/3
45± 7.3
53/33
59/27
AD
AD
AD
0
10
25
61
AD
AD
3
7
2.52 ± 0.7
42
44
3.1 ± 0.9
0.043
6
4
30
56
3
7
0
50.2 ± 6.4
39.8 ± 3.9
58.3 ± 5.7
47.8 ± 5.0
5
7
3
9
74
3
49.2 ± 5.7
38.3 ± 4.6
59.0 ± 6.6
46.1 ± 4.9
38
40
46
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
662.60 ± 1111.13
186.97 ± 155.1
0.009
AD
AD
79
Buna göre klinik sonlanım izlenen hastalarda başvuru anındaki;
1. NYKC fonksiyonel kapasitesi daha kötü (ortalama 3.1 ± 0.9’a 2.52 ± 0.7,
p= 0.043),
2. BNP değerleri daha yüksek (662.60 ± 1111.13’a 186.97 ± 155.1, p= 0,009)
idi (Şekil 8).
Şekil 8. Klinik sonlanım izlenen hastaların başvuru anındaki B-tipi natriüretik
peptid (BNP) düzeyleri, klinik sonlanım izlenmeyenlere göre daha yüksektir.
80
Buna karşılık, klinik sonlanım izlenen ve izlenmeyen gruplar arasında yaş, cinsiyet,
ameliyattan sonra geçen süre, tromboemboli öyküsü, sol atriyum çapı, sol ventrikül
sistol ve diyastol sonu çapı, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, protez kapak
konumu ve tipi, atriyal fibrilasyon sıklığı, sol atriyum içinde spontan eko kontrast
yoğunluğu bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark görülmemiştir (p > 0.05).
BNP’nin olumsuz klinik olayları belirlemedeki yeterliliği receiver operating
curve analizi ile değerlendirildi (Şekil 9). BNP’nin en yüksek duyarlılık (% 90) ve
özgüllük (% 60) gösterdiği değer 156 pg/mL olarak bulundu (eğri altındaki alan=
0.727, CI= 0.57-0.88).
Şekil 9. BNP’nin olumsuz klinik olayları belirlemedeki yeterliliği receiver operating
curve analizi ile değerlendirildi.
81
Başvuru anındaki NYKC fonksiyonel sınıfı ile BNP değerleri karşılaşırıldığında,
hastanın klinik durumu kötüleştikçe BNP seviyelerinin de arttığı görüldü (Şekil
10);
•
NYKC sınıf I: 90.2 ± 128.7 (13-318 pg/ml arasında, median 34 pg/ml),
•
NYKC sınıf II: 149.2 ± 116.1 (21-512 pg/ml arasında, median 109 pg/ml),
•
NYKC sınıf III: 225.8 ± 175.9 (29-965 pg/ml arasında, median 187 pg/ml),
•
NYKC sınıf IV: 678.9 ±1102.8 (102-3775 pg/ml arasında, median 3443.5
pg/ml).
500
450
p= 0.07
BNP (pg/ml)
400
343,5
350
p= 0.031
300
250
p= 0.049
187
200
150
109
100
50
34
0
NYKC sınıf I NYKC sınıf II NYKC sınıf III NYKC sınıf IV
Şekil 10. Protez kapak trombüsü (PKT) ile başvuran hastaların fonksiyonel
kapasitelerine göre median B-tipi natriüretik peptid (BNP) seviyeleri. Protez kapak
trombüsü olan hastalarda başvuru anındaki klinik durum ne kadar kötü ise BNP
düzeyi de o kadar artmaktadır.
82
Retromboz
Çalışma süresince hastalar ortalama 25 ay süre ile (7-47 ay) takip edildi ve bu
takip boyunca toplam 21 hastada (% 21.9) tekrar trombüs oluşumu izlendi.
Retromboz izlenen 21 hasta ile tekrar trombüs oluşumu saptanmayan 75 hastanın
ilk trombüs saptandığı andaki demografik, klinik, ekokardiyografik ve labaratuar
bulguları Tablo 8‘de sunuldu.
Retromboz izlenen ve izlenmeyen gruplar arasında yaş, cinsiyet, ameliyattan
sonra geçen süre, sol atriyum çapı, sol ventrikül sistol ve diyastol sonu çapı, sol
ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, protez kapak konumu ve tipi, atriyal fibrilasyon
sıklığı, sol atriyum içinde spontan eko kontrast yoğunluğu, ilk trombüsün obstrüktif
ya da nonobstrüktif olması, başvuru anındaki NYKC fonksiyonel kapasitesi, BNP,
trombüs alanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p> 0.05).
83
Tablo 8. Retrombozu olan ve olmayan hastaları klinik, ekokardiyografik ve
laboratuar özelliklerinin karşılaştırılması
Retromboz (+) Retromboz (-)
(n= 21)
(n= 75)
Klinik Özellikler
Yaş
Kadın/Erkek
Atriyal fibrilasyon/sinüs ritmi
Antikoagülasyon
Yeterli
Yetersiz
NYKC sınıfı
I-II
III-IV
Ortalama
Tromboemboli öyküsü
Var
Yok
Ekokardiyografik Bulgular
Tutulan kapak
Aort
Mitral
Triküspid
SVDSÇ
SVSSÇ
SVEF
SA çapı
SASEK
Obtrüktif trombüs
Nonobstrüktif trombüs
BNP
p Değeri
45± 9.3
17/4
11/10
44.3± 8.7
48/31
22/53
AD
AD
AD
2
19
23
52
AD
AD
35
40
2.7 ± 0.7
AD
AD
AD
10
11
26
49
AD
AD
2
17
2
50.4 ± 5.4
40.1 ± 3.7
57.3 ± 4.7
47.9 ± 4.9
10
11
10
10
64
1
50.3 ± 5.4
39.8 ± 3.9
56.8 ± 5.9
48.8 ± 5.0
33
36
39
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
AD
157,40 ± 113
211,14 ± 174.606
AD
10
11
2.9 ± 0.7
84
TARTIŞMA
Mekanik kapak trombüsü yaşamı tehdit eden ve tedavisi halen tartışmalı bir
komplikasyondur (1-5). Protez kapak replasmanı yapılmış olan hastalar çeşitli
yakınmalar
ile
acil
servislere
başvurmaktadırlar.
Bu
hastaların
mevcut
yakınmalarının nedenini tesbit etmede yön gösterebilecek, INR dışında biyoşimik
herhangi bir belirteç üzerinde çalışma yapılmamıştır. Bu çalışma ile, PKT nedeni
ile trombolitik tedavi verilen büyük bir hasta grubunda, kolay ulaşılabilen, ucuz ve
pratik bir biyoşimik belirteç olan BNP’nin hem tanısal, hem de trombolitik tedavi
verilen
hastalarda
gelişebilecek
komplikasyonları
öngöröbilmedeki
rolü
araştırılmıştır.
Protez kapak trombüsü olan tüm hastalar değerlendirildiğinde, PKT olan
hastalardaki BNP düzeyi, kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksek
olduğu, ancak hasta grubu kendi içerisinde ayrıntılandırıldığında nonobstrüktif
trombüsü olan hastaların BNP düzeylerinin (125.3 ± 106.7 pg/ml), kontrol grubuna
göre (110.4 ± 78.9 pg/ml) farklılık göstermediği (p= 0.73) tesbit edildi. Obstrüktif
trombozu olan hastalardaki BNP düzeyi ise (351.1 ± 545.2 pg/ml) ise nonobstrüktif
trombüsü olanlardan (125.3 ± 106.7 pg/ml) ve kontrol grubundan daha yüksek
olduğu (p< 0.05) idi. BNP değerinin 117 pg/ml’nin üzerinde olması % 89 duyarlılık
ve % 65 özgüllük ile obstrüktif trombozu öngörmekteydi.
85
Kalp yetersizliği olan hastalardakine benzer şekilde (129-131), PKT olan hastalarda
da başvuru anında hastanın fonksiyonel kapasitesi ne kadar kötü ise BNP
düzeylerinin de o kadar yüksek olduğu yine bu çalışma ile tesbit edildi.
Protez kapak trombüsü tedavisinde trombolitik tedavinin kullanımını kısıtlayan
en önemli etken, kanama ve tromboemboli gibi fatal sonuçlar doğurabilen
komplikasyonlardır (76). Bu yüzden bu komplikasyonların gelişip gelişmeyeceğini
öngörmek büyük önem arz etmektedir. Literatürde bunu öngörebilecek iki
parametre bildirilmektedir; hastanın başvuru anındaki klinik durumu ve trombüs
alanı. Trombolitik tedavi sonrasında mortalite, NYKC sınıf III-IV semptomlar ile
başvuran hastalarda % 6.7 iken, sınıf I-II ile başvuranlarda % 0.8 olarak
saptanmıştır (76). PRO-TEE çalışması (49), 1985’ten 2001 yılına değin 14
merkezde 107 hastayı kapsayan bir çalışmadır. Bu çalışmada TT’nin başarı oranı %
85, mortalite oranı % 5.6, komplikasyon oranı ise % 17.8 olarak bulunmuştur.
Trombüs alanının 0.8 cm² ve üzerinde oluşu sistemik emboli için, fonksiyonel
kapasiteden bağımsız olarak öngördürücü bulunmuştur. Bu çalışmada NYKC sınıf
I-II fonksiyonel kapasiteye sahip ve trombüs alanı< 0.8 cm² olan hiçbir hastada
komplikasyon görülmemiştir. Bizim çalışmamızda ise BNP’nin 156 pg/mL’nin
üzerinde olması % 90 duyarlılık ve % 60 özgüllük ile klinik sonlanım gelişeceğini
öngörmüştür.
86
Retromboz gelişimi, PKT nedeni ile trombolitik tedavi uygulanan hastalarda
önemli bir sorundur. Sol taraf PKT’lerinin değerlendirildiği bir çalışmada (178), şu
ana kadar bildirilen 904 vaka ele alınmış ve retromboz oranı % 18 olarak
saptanmıştır. Bizim çalışmamızda da toplam 21 hastada (% 21.9) tekrar trombüs
oluşumu izlenmiştir. Ancak ne BNP ne de diğer klinik ve ekokardiyografik
parametreler retromboz gelişimini öngörememiştir.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Literatürdeki en fazla PKT olan hasta sayısına sahip çalışmalardan biri olmasına
rağmen, elde edilen sonuçların daha geniş çaplı çalışmalarla da desteklenmesi
gerekmektedir. Düşük doz, yavaş infüzyon şeklinde uygulanan trombolitik tedavi
hastanede yatış süresini uzatabilir, yapılan transözofageal ekokardiyografi sayısını
da arttırarak maliyeti de yükseltebilir.
Sonuçlar
Obstrüktif PKT’da BNP düzeyinin kontrol grubuna ve nonobstrüktif trombüsü
olan hastalara göre yüksektir. Nonobstrüktif trombüsü olan hastalarda plazma BNP
düzeyi kontrol grubu ile benzerdir. BNP değerinin 117 pg/ml’nin üzerinde olması
obstrüktif trombozu, 156 pg/mL’nin üzerinde olması ise trombolitik tedavi
sonrasında gözlenen olumsuz klinik olayları öngörebilmektedir. Bu çalışmanın
sonuçları, mekanik kalp kapağı obstrüksiyonu şüphesi ile başvuran hastalarda
BNP’nin tarama testi olarak kullanılabileceği izlenimini vermektedir.
87
KAYNAKLAR
1. Grunkemeier GL, Rahimtoola SH. Artificial heart valves. Annu Rev Med
1990;41:251-263.
2. Thorburn CW, Morgan JJ, Shanahan MX, Chang VP. Long term results of
tricuspid valve replacement and the problem of prosthetic valve thrombosis.
Am J Cardiol 1983; 51:1128-1132.
3. Bonow RO, Carabello BA, Chatterjee K, de Leon AC Jr, Faxon DP, Freed MD,
Gaasch WH, Lytle BW, Nishimura RA, O'Gara PT, O'Rourke RA, Otto CM,
Shah PM, Shanewise JS.2008 Focused update incorporated into the ACC/AHA
2006 guidelines for the management of patients with valvular heart disease: a
report of the American College of Cardiology/American Heart Association
Task Force on Practice Guidelines (Writing Committee to Revise the 1998
Guidelines for the Management of Patients With Valvular Heart Disease):
endorsed by the Society of Cardiovascular Anesthesiologists, Society for
Cardiovascular Angiography and Interventions, and Society of Thoracic
Surgeons. Circulation. 2008 Oct 7;118(15):e523-661.
4. Otto CM, Prosthetic valves. In Otto CM, ed. Valvular Heart Disease.
Philadelphia : WB Saunders, 1999: 380 - 416.
5. Vongpatawasin W, Hillis LD, Lange RA. Prosthetic heart valves. N Engl J Med
1996; 335: 407-416.
6. Edmunds LH Jr, Clark RE, Cohn LH, Grunkemeier GL, Miller DC, Weisel RD.
Guidelines for reporting morbidity and mortality after cardiac valvular
operations. Eur J Cardiothorac Surg. 1996;10(9):812-6.
88
7. Grunkemeier Gl, Macmanus Q, Thomas DR, Starr A. Regression analysis of
late survival following mitral valve replacement. J Thorac Cardiovasc Surg
1978; 75: 131-138.
8. Grunkemeier Gl, Li H-H, Starr A, Rahimtoola SH. Long-term performance of
heart valve prostheses. Curr Probl Cardiol 2000; 25: 75-154.
9. Draft Replacement Heart Valve Guidance, Rockville, MD: Prosthetic Devices
Branch, Division of Cardiovascular, Respiratory and Neurological Devices,
Office of Device Evaluation, Center of Devices and Radiological Health, Food
and Drug Administration. December 7, 1993.
10. Grunkemeier Gl, Jamieson WR, Miller DC, Starr A. Actuarial versus actual risk
of porcine structural valve deterioration. J Thorac Cardiovasc Surg 1994; 108:
709-718.
11. Dellgren G, Eriksson MJ, Brodin LA, Radegran K. Eleven years' experience
with the Biocor stentless aortic bioprosthesis: clinical and hemodynamic
follow-up with long-term relative survival rate. Eur J Cardiothorac Surg. 2002
Dec;22(6):912-21.
12. Bloomfield P, Wheatley Dj, Prescott RJ, Miller HC. Twelve-year comparison of
a Björk-Shiley mechanical heart valve with porcine bioprostheses. N Engl J
Med 1991; 324:573-579.
13. Hammermeister KE, Sethi GK, Henderson WG, Oprian C, Kim T, Rahimtoola
S. A comparison of outcomes in men 11 years after heart - valve replacement
with a mechanical valve or bioprosthesis. Veterans Affairs Cooperative Study
on Valvular Heart Disease. N Engl J Med 1993; 328: 1289-1296.
89
14. Hammermeister KE, Sethi GK, Henderson WG, Grover Fl, Grover FL, Oprian
C, Rahimtoola SH.. Outcomes 15 years after valve replacement with a
mechanical vs bioprosthetic valve: Final report of the VA randomized trial. J
Am Coll Cardiol, 2000;36(4):1152-8
15. Iung B, Baron G, Butchart EG, Delahaye F, Gohlke-Bärwolf C, Levang OW,
Tornos P, Vanoverschelde JL, Vermeer F, Boersma E, Ravaud P, Vahanian A..
A prospective survey of patients with valvular heart disease in Europe: The
Euro Heart Survey on Valvular Heart Disease. Eur Heart J. 2003
Jul;24(13):1231-43.
16. Husebye DC, Pluth N, Piehler JM. Reoperation of prosthetic heart valves :
Analysis of risk factors in 552 patients. J Thorac Cardiovasc Surg 1983;4:543552.
17. Gersh BJ, Fisher LD, Schaff HV, Rahimtoola SH, Reeder GS, Frater RW,
McGoon DC. Issues concerning the clinical evaluation of new prosthetic valves.
J Thorac Cardiovasc Surg 1986; 91: 460-466.
18. Wilkins GT, Flachskampf F, Weyman A. Echo-Doppler assessment of
prosthetic heart valves. 1198-1230. In Weyman A. Principles and practice of
Echocardiography. 2nd edition, Lea & Fabiger, 1994.
19. Zabalgoitia M. Echocardiographic assessment of prosthetic heart valves. Curr
Probl Cardiol 1992:270-325.
20. Khanderia BK, Seward JB, Oh JK, Freeman WK, Nichols BA, Sinak LJ, Miller
FA Jr, Tajik AJ. Value and limitations of transesophageal echocardiography in
the assessment of mitral valve prostheses. Circulation 1991;83:1956-1968.
90
21. Daniel WG, Mügge A, Grote J, Hausmann D, Nikutta P, Laas J, Lichtlen PR,
Martin RP: Comparison of transthoracic and transesophageal echocardiography
for detection of abnormalities of prosthetic and bioprosthetic valves in the
mitral and aortic position. Am J Cardiol 1993; 71:210-215.
22. Hatle L, Angelson B, Tromsdal A. Noninvasive assessment of atrioventricular
pressure half-time by Doppler ultrasound. Circulation 1979;60:1096-1104.
23. Kontos GH, Schaff HV, Orszulak TA. Thrombotic obstruction of disc valves:
Clinical recognition and surgical management. Ann Thorac Surg 1989; 48:6065.
24. Lengyel M, Fuster V, Keltai M, Roudaut R, Schulte HD, Seward JB, Chesebro
JH, Turpie AG.. Guidelines for management of left-sided prosthetic valve
thrombosis: A Role for Thrombolytic Therapy. J Am Coll Cardiol
1997;30:1521-1526.
25. Zoghbi WA, Desir RM, Rosen L, Lawrie GM, Pratt CM, Quinones MA:
Doppler echocardiography: application to the assessment of successful
thrombolysis of prosthetic valve thrombosis. J Am Soc Echocardgr 1989; 2: 98101.
26. Gueret P, Fournier P, Chabernaud JM, Lacroix P, Bensaid J. Normal
transthoracic echo Doppler parameters cannot rule out thrombosis of mitral
mechanical prosthesis: Demonstration by transesophageal echocardiography
(abstract) Eur Heart J 1991;12:404.
91
27. Lin SS, Tiong IY,Asher CR. Prediction of thrombus-related mechanical
prosthetic valve dysfunction using transesophageal echocardiography. Am J
Cardiol 2000;86: 1097-1101.
28. Mallergue C, Maribas P, Vignon P, Temkine J, Bical O, Gueret P. High
incidence of asymptomatic thrombosis of mitral mechanical prosthesis in the
early postoperative period: Demonstration by systematic transesophageal
echocardiography. Eur Heart J 1992; 13: 1339A-237.
29. Dzavik V, Cohen G, Chan KL. Role of transesophageal echocardiography in the
diagnosis and management of prosthetic valve thrombosis. J Am Coll Cardiol
1991; 18:1829-1833.
30. Gueret P, Vignon P, Fournier P, Chabernaud JM, Gomez M, LaCroix P,
Bensaid J. Transesophageal echocardiography for the diagnosis and
management of nonobstructive thrombosis of mechanical mitral valve
prosthesis. Circulation 1995;91:103-110.
31. Vasan RS, Kaul U, Sangvi S, Kamlakar T, Negi PC, Shrivastava S, Rajani M,
Venugopal P, Wasir HS. Thrombolytic therapy for prosthetic valve thrombosis:
a study based on serial Doppler echocardiographic evaluation. Am Heart J
1992;123:1575-1580.
32. Om A, Sperry R, Paulsen W. Transesophageal echocardiography for evaluation
of thrombosed mitral valve prosthesis during thrombolytic therapy. Am Heart J
1992;124: 781-783.
92
33. Reddy NK, Padmanabhan TN, Singh S. Thrombolysis in the left -sided
prosthetic valve occlusion: immediate and follow-up results. Ann Thorac Surg
1994;58:462-470.
34. Kurzrok S, Singh AK, Most AS, Williams DO. Thrombolytic therapy for
prosthetic cardiac valve thrombosis.J Am Coll Cardiol. 1987 ;9(3):592-8.
35. Agrawal D, Dubey S, Saket B. Thrombolytic therapy for prosthetic valve
thrombosis in Third World countries. Indian Heart J. 1997;49(4):383-6.
36. Obied HY, Ibrahim MF, Latroche BS, Mroue MM. Successful thrombolytic
therapy for stuck mitral mechanical valve. Saudi Med J. 2009 Jul;30(7):964-6.
37. Silber H, Khan SS, Matloff JM. The St. Jude valve; thrombolysis as the first
line of therapy for cardiac valve thrombosis. Circulation 1993; 87:30-37.
38. Vitale N, Renzulli A, Cerasuolo F. Prosthetic valve obstruction. Thrombolysis
versus operation. Ann Thorac Surg 1994; 57:365-370.
39. Roudaut R, Labbe T, Lorient-Roudaut MF. Mechanical cardiac valve
thrombosis: is fibrinolysis justified? Circulation 1992;86(Suppl II):8-15.
40. Roudaut R, Lafitte S, Zabsomré P. Fibrinolysis and thrombosis of mechanical
prosthetic valve: risk stratification by TEE. Eur J Echocardiogr 2001; 2 (Suppl
A): S38.
41. Özkan M, Kaymaz C, Kırma C, Sönmez K, Ozdemir N, Balkanay M, Yakut C,
Deligönül U. Intravenous thrombolytic treatment of mechanical prosthetic valve
thrombosis: a study using serial transesophageal echocardiography. J Am Coll
Cardiol 2000; 35:1881-1889.
93
42. Koca V, Bozat T, Sarıkamış C, Akkaya V, Yavuz S, Özdemir A. The use of
transesophageal echocardiography guidance of thrombolytic therapy in
prosthetic mitral valve thrombosis. J Heart Valve Dis 2000;9:374-378.
43. Lengyel M, Temesvari A, Nagy A. The role of thrombolysis in obstructive and
non-obstructive mitral prosthetic valve thrombosis diagnosed by multiplane
TEE. Echocardiography 1997;14:50.
44. Vitale N, Renzulli A, Cerasuolo F, Caruso A, Festa M, de Luca L, Cotrufo M.
Prosthetic valve obstruction: thrombolysis versus operation. Ann Thorac Surg.
1994;57(2):365-70.
45. Vitale N, Renzulli A, de Luca Tupputi Schinosa L, Cotrufo M. As originally
published in 1994: Prosthetic valve obstruction: thrombolysis versus operation.
Updated in 2000. Ann Thorac Surg. 2000 ;70(6):2182-3.
46. Hering D, Piper C, Horstkotte D. Management of prosthetic valve thrombosis.
Eur Heart J 2001 ( Suppl Q) : Q22-Q26.
47. Lengyel M, Vandor L. The role of thrombolysis in the management of left-sided
prosthetic valve thrombosis: a study of 85 cases diagnosed by transesophageal
echocardiography. J Heart Valve Dis. 2001 ;10(5):636-49.
48. Lengyel M, Vegh V, Vandor L. Thrombolysis is superior to heparin for nonobstructive mitral mechanical valve thrombosis. J Heart Valve Dis.
1999;8(2):167-73.
94
49. Tong AT, Roudaut R, Ozkan M, Sagie A, Shahid MS, Pontes Júnior SC,
Carreras F, Girard SE, Arnaout S, Stainback RF, Thadhani R, Zoghbi WA; on
behalf of the PRO-TEE investigators Transesophageal echocardiography
improves risk assessment of thrombolysis of prosthetic valve thrombosis:
Results of the International PRO-TEE Registry. J Am Coll Cardiol 2003.
50. Rahimtoola SH, Murphy E. Valve prosthesis – patient mismatch : A long- term
sequela. Br Heart J 1981; 45: 331-335.
51. Aoyagi S, Higa Y, Matsuzoe S. Obstruction of St. Jude mechanical valve diagnostic and therapeutic values of cineradiography. Thorac Cardiovasc Surg
1993; 41:357-363.
52. Montorsi P, Cavaretto D, Repossini A, Bartorelli AL, Guazzi MD. Valve design
characteristics and cine-fluoroscopic appearance of five currently available
bileaflet prosthetic heart valves. Am J Card Đmaging 1996; 10: 29-41.
53. Aoyagi S, Nishimi M, Kamano H, Tayama E, Fukunaga S, Hayashido N,
Akashi H, Kamara T. Obstruction of St. Jude Medical valves in the aortic
position:
Significance
of
combination
of
cineangiography
and
echocardiography. J Thorac Cardiovasc Surg 2000; 120: 142-7.
54. Biteker M, Gündüz S, Özkan M. Role of MDCT in the evaluation of prosthetic
heart valves. Am J Roentgenol. 2009 Feb;192(2):W77.
95
55. Özkan M, Gündüz S, Biteker M, Güneysu T. Letter to the Editor re: Correctness
of multi-detector-row computed tomography for diagnosing mechanical
prosthetic heart valve disorders using operative findings as a gold standard. Eur
Radiol. 2009 Jun 23.
56. Murat Biteker, Nilüfer Ekşi Duran, Sabahattin Gündüz, Tayyar Gökdeniz,
Hasan Kaya, Mehmet Ali Astarcıoğlu, Ahmet Çağrı Aykan, Zübeyde Bayram,
Mustafa Yıldız, Mehmet Özkan. Protez kapakta pannus oluşumu tanısının çok
kesitli bilgisayarlı tomografi ile konulması: Cerrahi ile doğrulama. XXIV.
Ulusal Kardiyoloji Kongresi, Đstanbul, 2008.
57. Murat Biteker. Mekanik Protez Kapakta Pannus/Trombus Ayırıcı Tanısında
Çok kesitli Bilgisayarlı Tomografi. XI. Mezuniyet Sonrası Eğitim Toplantısı,
Ulusal Ekokardiyografi Kongresi, Bursa, 2008.
58. Nilüfer Ekşi Duran, Murat Biteker, Sabahattin Gündüz, Tahsin Güneysu,
Tayyar Gökdeniz, Mehmet Ali Astarcıoğlu, Emre Ertürk, Zübeyde Bayram,
Mustafa Ozan Gürsoy, Beytullah Çakal, Ahmet Çağrı Aykan, Mehmet Özkan.
Protez
kapak
obstrüksiyonu
tanı
ve
takibinde
64-kesitli
bilgisayarlı
tomografinin rolü ve değeri.. XXIV. Ulusal Kardiyoloji Kongresi, Đstanbul,
2008.
96
59. Sabahattin Gündüz, Murat Biteker, Nilüfer Ekşi Duran, Tahsin Güneysu, Deniz
Sevinç, Hasan Kaya, Ahmet Çağrı Aykan, Beytullah Çakal,Ali Emrah Oğuz,
Mehmet Özkan. Protez kapak trombozu tespiti ve tedavi izleminde 64-kesitli
cok tarayıcılı bilgisayarlı tomografinin transozofageal ekokardiyografi ile
karşılaştırılması. XXIV. Ulusal Kardiyoloji Kongresi, Đstanbul, 2008.
60. Sabahattin Gündüz, Nilüfer E Duran, Murat Biteker, Tahsin Güneysu, Tayyar
Gökdeniz, Mehmet A Astarcioğlu, Emre Ertürk, Ahmet Ç Aykan, Mustafa
Yıldız, Mehmet
Özkan
Cardiac
64-slice
Multidetector
Computerized
Tomography in the Management of Prosthetic Heart Valve Obstruction..
Scientific Sessions 2008, American Heart Association Congress, New Orleans,
20008.
61. de Luca L, Vitale N, Giannolo B, Cafarella G, Piazza L, Cotrufo M. Mid-term
follow-up after heart valve replacement with CarboMedics bileaflet prostheses.
J Thorac Cardiovasc Surg 1993;106:1158-65.
62. Goodman SL, Tweden KS, Albrecht RM. Platelet interaction with pyrolytic
carbon heart-valve leaflets. J Biomed Mater Res 1996 Oct;32(2):249-58.
63. Kratz JM, Crawford FA Jr, Sade RM, Crumbley AJ, Stroud MR. St. Jude
proshesis for aortic and mitral valve replacement: a ten-year experience. Ann
Thorac Surg 1993;56:462-8.63.
64. Khan S, Chaux A, Matloff J, Blanche C, DeRobertis M, Kass R, Tsai TP,
Trento A, Nessim S, Gray R. The St. Jude Medical valve. Experience with
1,000 cases. J Thorac Cardiovasc Surg 1994, 108:1010-9.
97
65. A.Ç. Aykan, N.E. Duran, Z. Bayram, E. Oğuz, MA. Astarcıoğlu, E. Ertürk, S.
Gündüz, M. Biteker, M. Özkan. Genetic Polymorphisms may Predispose to
Prosthetic Mechanical Valve Thrombosis. European Society of Cardiology
(ESC) Congress 2008, Munih 2008.
66. Ruken Güler. Plazma D-Dimer ve international normalized ratio düzeylerinin
mekanik kapak trombüsünü öngörebilme değeri. Uzmanlık Tezi, 2004.
67. Cáceres-Lóriga FM, Pérez-López H, Morlans-Hernández K, Facundo-Sánchez
H, Santos-Gracia J, Valiente-Mustelier J, Rodiles-Aldana F, Marrero-Mirayaga
MA, Betancourt BY, López-Saura P. Thrombolysis as first choice therapy in
prosthetic heart valve thrombosis. A study of 68 patients. J Thromb
Thrombolysis 2006; 21: 185-190.
68. Vahanian A, Baumgartner H, Bax J, Butchart E, Dion R, Filippatos G,
Flachskampf F, Hall R, Iung B, Kasprzak J, Nataf P, Tornos P, Torracca L,
Wenink A; Guidelines on the management of valvular heart disease: Task Force
on the Management of Valvular Heart Disease of the European Society of
Cardiology. Eur Heart J 2007;28: 230-68.
69. Alpert JS. The thrombosed prosthetic valve. J Am Coll Cardiol 2003;41:659–
60.
70. Azpitarte J, Sanchez-Ramos J, Urda T, Vivancos R, Oyonarte JM, Malpartida
F. Prosthetic valve thrombosis: which is the most appropriate initial therapy?
Rev Esp Cardiol 2001;54:1367-76. [Abstract].
98
71. Lengyel M, Horstkotte D, Voller H, Mistiaen WP. Working group infection,
thrombosis, embolism and bleeding of the society for heart valve disease.
Recommendations for the management of prosthetic valve thrombosis. J Heart
Valve Dis 2005;14:567-75.
72. Lengyel M. Management of prosthetic valve thrombosis. J Heart Valve Dis
2004;13:329-34.
73. Toker ME, Eren E, Balkanay M, Kirali K, Yanartaş M, Calişkan A, Güler M,
Yakut C. Multivariate analysis for operative mortality in obstructive prosthetic
valve dysfunction due to pannus and thrombus formation. Int Heart J 2006;
47:237-45.
74. Özkokeli M, Sensoz Y, Ates M, Ekinci A, Akcar M, Yekeler I. Surgical
treatment of left-sided prosthetic valve thrombosis: short and long-term results.
Int Heart J. 2005 Jan;46(1):105-11.
75. Biteker M, Duran NE, Kaya H, Gökdeniz T, Karavelioğlu Y, Aykan AÇ, Ertürk
E, Astarcıoğlu MA, Oguz AE, Özkan M. Low dose, prolonged ınfusion of
tissue-type plasminogen activator is the first-line therapy in the management of
obstructive prosthetic valve thrombosis, under the guidance of serial
transesophageal echocardiography. European Heart Journal (2008) 29 (Abstract
Supplement ), 189.
76. Lengyel M. Diagnosis and treatment of left-sided prosthetic valve thrombosis.
Expert Rev Cardiovasc Ther. 2008 Jan;6(1):85-93
99
77. Han B, Hasin Y. Cardiovascular Effect of Natriuretic Peptides and Their
Interrelation with Endothelin 1. Cardiovascular Drugs and Therapy; 2003:
17:41-52.
78. Henry JP, Gauer OH, Reeves JL. Evidence of the atrial location of receptors
influencing urine flow. Circ Res 1956; 4:85-90.
79. Kisch B. Electronmicroscopy of the atrium of the heart. Exp Med Surg
1956;14:99-112.
80. Suga S, Nakao K, Hosoda K. Receptor selectivity of natriuretic peptide family,
atrial natriuretic peptide, brain natriuretic peptide, and C-type natriuretic
peptide. Endocrinology 1992; 130:229-39.
81. Levin ER, Gardner DG, Samson WK: Natriuretic Peptides. New England J Med
1998; 339:321-328.
82. Yandle T: Biochemistry of natriuretic peptides. Intern Medi 1994; 135:561-576.
83. Steirn BC, Levin RI: Natriüretic peptides: Physiology therapeutic potential and
risk stratification in ischemic heart diesase. J Am Heart 1998;135:914-23.
84. Kazanegra R, Cheng V, Garcia A, Krishnaswamy P, Gardetto N, Clopton P,
Maisel A. A rapid test for B-type natriuretic peptide correlates with fallig
wedge pressures in patients treated for decompensated heart failure: a pilot
study. J Card Failure 2001; 7:21-9.
100
85. Yasue H, Yoshimura M, Sumida H, Kikuta K, Kugiyama K, Jougasaki M,
Ogawa H, Okumura K, Mukoyama M, Nakao K. Localization and mechanism
of secretion of B type natriuretic peptide in comparison with those of A type
natriuretic peptide in normal subjects and patiens with heart failure. Circulation
1994; 90:195-203.
86. Yoshimura M, Yasue H, Okumura K, Ogawa H, Jougasaki M, Mukoyama M,
Nakao K, Imura H. Different secretion patterns of atrial natriuretic peptide and
brain natriuretic peptide in patients with congestive heart failure. Circulation
1993; 87:464-9.
87. Hama H, Itoh H, Shirakami G. Rapid ventricular induction of brain natriuretic
peptide gene expression in experimental acute myocardial infarction.
Circulation 1995; 92:1558-64.
88. Wei CM, Heublein DM, Perella MA. Natriuretic peptide system in human heart
failure. Circulation 1993; 88:1004-9.
89. Potter LR, Yoder AR, Flora DR, Antos LK, Dickey DM. Natriuretic peptides:
their structures, receptors, physiologic functions and therapeutic applications.
Handb Exp Pharmacol. 2009;(191):341-66.
90. Charles CJ, Espiner EA, Nicholls MG. Clearence receptors and endopeptidase
24.11: Equal role in natriuretic peptide metobolism in conscious sheep. Am J
Physiol 1996; 271:R373-R380.
91. Roques BP, Noble F, Dauge V, Fournie Zaluski MC, Beaumont A. Neutral
endopeptidase 24.11: Structure, inhibition and experimental and clinical
pharmacology. Pharmacol Rev 1993; 45:87-146.
101
92. Marin Grez M, Fleming JT, Stenhausen M. Atrial natriuretic peptide causes
preglomerular vazodilatation and post glomerular vazoconstriction in rat
kidney. Nature 1986; 324:473-6.
93. Richards AM, Mc Donald D, Fitzpatrick MA. Atrial natriuretic hormone has
biological effect in man at physiological plasma concentrations. J Clin
Endocrinol Metab 1988; 67:1134-9.
94. Tonolo G, Richards AM, Manunta P. Low dose infusion of atrial natriuretic
factor in mild essential hypertension. Circulation 1989; 80:893-902.
95. Floras JS, Sympathoinhibitory effects of atrial natriuretic factor in normal
humans. Circulation 1990; 81:1860-73.
96. Brunner La Rocca HP, Kaye DM, Woods RL, Hastings J, Esler MD. Effects of
intravenous brain natriuretic peptide on regional sympathetic activity in patients
with chronic heart failure as compared with healthy control subjects. J Am Coll
Cardiol 2001; 37: 1221-27.
97. Atarashi K, Mulrow PJ, Franco Saenz R. Effect of atrial peptides on aldesterone
production. J Clin Invest 1985; 76:1807-11.
98. Burnett JC Jr, Granger JP, Opgenorth TJ. Effect of synthetic atrial natriuretic
factor on renal function and renin release. Am J Physol 1984; 247:F863-66.
99. Cao L, Gardner DG. Natriuretic peptides inhibit DNA synthesis in cardiac
fibroblasts. Hypertension 1995; 25:227-34.
102
100. Hunt PJ, Richards AM, Espiner EA, Nicholls MG, Yandle TG. Bioactivity
and metabolism of C type natriuretic in normal man. J Clin Endocrinol
Metab 1994; 78:1428-35.
101. Schultz HD, Gardner DG, Deschepper CF. Vagal C-fiber blockade
abolishes sympathetic inhibition by atrial natriuretic factor . Am J Physiol
1988 155:R6-R13.
102.Nagagawa O, Ogawa Y, Itoh H, Suga S, Ihatsu Y, Kishmto I: Rapid
transcritional evation and early mRNA turnover of BNP cardiocyte
hypertrophy:evidence for BNP an emergency cardiac hormone aganist
riculer overload. J Clin Invest 1995; 96:1280-86.
103.Lunhner A, Stevens TL, Borgeson DD. Differential atrial and ventricular
pession of myocardial BNP during evolation of heart failure. Am J Physiol
1998; 274: 1684-92.
104.Francis GS, Benedict C, Jhonstone DE. Comparision of neuroendocrine
activation in patients with ventricular dysfunction with and without
congestive heart failure. A substudy of the Studies of Left Ventricular
Dysfunction (SOLVD). Circulation 1990; 82: 1724-9.
105.Peacock WF. The B type natriuretic peptide assay: a rapid test for heart
failure. Cleve Clic J Med 2002; 69:243-51.
106.Kaan J, Hope J, Garcia A. A rapid bedside test for brain natriuretic peptide
accurately
predicts
cardiac
function
in
patients
reffered
for
echocardiography. J Am Cardiol 2000; 135:419
103
107.Criteria Committe of the New York Heart Association Functional capacity
and objective assesment in Normenclature and criteria for diagnosis of
diseases of the heart and great lessels. 9nd Ed., Braun and Co Boston
1994;253-9.
108.Maisel A. B type natriuretic peptide in the diagnosis and management of
congestive heart failure. Cardiol Clinics 2001; 19:557-71.
109.Guidelines fort he evalution and management of chronic heart faliure. J Am
Coll Cardiol 2001; 38:2101-13.
110.Remme WJ, Swedberg K: Guidelines for diagnosis and treatment of heart
failure. Eur Heart J 2001; 22:1527-60.
111.Wieczorek SJ, Bailly KR, Thomas P. Clinical evaluation of the Triage B
type natriuretic peptide assay for point of core testing of patients with
congestive heart failure. Clin Chem 2000; 46:A77.
112.Bettencourt P, Ferriera A, Dias P. Predictors of diagnosis in patients with
stable mild to moderate heart faliure:J Card Faliure 2000; 6:306-13.
113.Maeda K, Tsotomato T, Wada A. High levels of plasma brain natriuretic
peptide and interleukin-6 after optimized treatment for heart failure are
indepented risk factors for morbitidy and mortality in patients with
congestive heart failure. J Am Coll Cardiol 2000; 36:1587-93.
114.Jhonson W, Omland T, Hall C. Neurohumoral activation rapidly decreases
after intravenous therapy with diuretics and vasodilators for class IV heart
failure. J Am Coll Cardiol 2002; 39:1623-9.
104
115.Murdock DR, McDonagh TA, Byrne J. Titration of vasodilator therapy in
chronic heart failure according to plasma brain natriuretic peptide
concentration:
randomized
comparision
of
the
hemodynamic
and
neuroendocrine effects of tailared versus typical theory. Am Heart J
1999;139: 1126-32.
116.Troughton RW, Frampton CM, Yandle TG. Treatment of heart failure
guided by plasma aminoterminal brain natriuretic peptide concertraitons.
Lancet 2000; 355: 1126-30.
117.Davis M, Espiner E, Richards G. Plasma brain natriuretic peptide in
assesment of acute dyspnea. Lancet 1994; 343:440-4.
118.Tsutamoto T, Wada A, Maeda K. Attenuation of compansation of
endogenous cardiac natriuretic peptide system in chronic heart failure:
prognostic role of plasma brain natriuretic peptide concentration in patients
with chronic symptomatic left ventricular dysfunction. Circulation 1997; 96:
509-16.
119.Stanek B, Frey B, Hulsman M. Prognostic evaluation of neurohormonal
levels before and during beta-bloker therapy in advenced left ventricular
dysfunction. J Am Coll Cardiol 2001; 38:436-42.
120.Adams KF Jr, Felker GM, Fraij G, Patterson JH, O'Connor CM. Biomarker
guided therapy for heart failure: focus on natriuretic peptides. Heart Fail
Rev. 2009 Apr 18.
105
121.Tsutamoto T, Wada A, Maeda K. Effects of spiranolactone on plasma brain
natriuretic peptide and left ventricular remodelling in patients with
congestive heart failure. J Am Coll Cardiol 2001; 37:1228-33.
122.Wuerz RC, Meador SA. Effects of pre-hospital medications on mortality
and length of stay in CHF. Ann Emerg Med 1992; 21: 669-74.
123.Stevenson LW, Perloff JK. The limited reliability of physical signs for
estimating hemodynamics in chronic heart failure. JAMA 1989;261: 884-8.
124.Remes J, Miettinen H, Reunanen A, Pyorala K. Validity of clinical
diagnosis of heart failure in primary health care. Eur Heart J 1991; 12: 31521.
125.Deveraux RB, Liebson PR,Horan MJ. Recommendations concerning use of
echocardiography in hypertension and general population research.
Hypertension 1987; 9: 97-104.
126.Hawkins NM, Petrie MC, Jhund PS, Chalmers GW, Dunn FG, McMurray
JJ. Heart failure and chronic obstructive pulmonary disease: diagnostic
pitfalls and epidemiology. Eur J Heart Fail. 2009 Feb;11(2):130-9. Review.
127.Davis M, Espiner E, Richards G. Plasma brain natriuretic peptide in
assessment of acute dyspnea. Lancet 1994; 343: 440-4.
128.Dao Q, Krishnaswamy P, Kazanegra R. Utility of B-type natriuretic peptide
(BNP) in the diagnosis of CHF in an urgent care setting. J Am Coll Cardiol
2001; 37: 379-85.
106
129.Maisel AS, Krishnaswamy P, Nowak RM, McCord J, Hollander JE, Duc P.
Breathing
Not
Properly
Multinational
Study
Investigators.
Rapid
measurement of B-type natriuretic peptide in the emergency diagnosis of
heart failure. N Engl J Med 2002; 347: 161-7.
130.Maisel AS, McCord J, Nowak RM. Bedside B-type natriuretic peptide in the
emergency diagnosis of heart failure with reduced or preserved ejection
fraction: Results from the Breathing Not Properly Multinational study. J Am
Coll Cardiol. 2003; 41: 2018-21.
131.Disomma S, Magrini L, Pittoni V, Marino R, Peacock WF, Maisel A.
Usefulness of serial assessment of natriuretic peptides in the emergency
department for patients with acute decompensated heart failure. Congest
Heart Fail. 2008 Jul-Aug;14 (4 Suppl 1):21-4. Review.
132.Kikuta K, Yasuhe K, Yoshimura M, Morila E, Sumida H, Kato H. Increased
plasma levels of B type natriuretic peptide in patients with unstable angina.
Am Heart J 1996; 131: 101-7.
133.deLemos JA, Morrow DA, Bentley JH. The prognostic value of B type
natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. N Engl J Med
20001; 345:1014-1021.
134.Jernebg T, Stridsberg M, Venge P, Lindhal B. N-terminal pro brain
natriuretic peptide on admission for early risk strafication of patients with
chest pain and no ST- segment elavation. JACC 2002 Aug 40: 437-45.
107
135.Omland T, deLemos JA, Morrow DA, Antman EM, Cannon CP, Hall C,
Braunwald E. Prognostic value of N-terminal pro-atrial and pro-brain
natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. Am J Cardiol
2002 Feb 89: 463-5.
136.James SK, Lindahl B, Siegbahn A, Stridsberg M, Venge P, Armstrong P,
Barnathan ES, Califf R, Topol EJ, Simoons ML, Wallentin L. N-terminal
pro-brain natriuretic peptide and other risk markers for the separate
prediction of mortality and subsequent myocardial infarction in patients
with unstable coronary artery disease: a Global Utilization of Strategies To
Open occluded arteries (GUSTO)-IV substudy. Circulation 2003 Jul
108:275-81.
137.Nagaya N, N ishikimi T, Goto Y. Plasma brain natriuretic peptide is a
biochemical marker for the prediction of progressive ventricular remodeling
after myocardial infarction. Am Heart J 1998; 135: 21-8.
138.Richards AM, Nicholls MG, Yandle TG. Plasma N-terminal pro-brain
natriuretic peptide and adrenomedullin: new neurohormonal predictors of
left ventricular function and prognosis after myocardial infarction.
Circulation 1998; 97: 1921-9.
139.Lemos JA, Morrow D, Bentley JH. The prognostic value of B type
natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. N Engl J Med
2001; 345: 1014-21.
108
140.Sabatina MC, Morrow DA, de Lemos JA. Multimarker approach to risk
stratification in non-ST elevation acute coronary syndromes. Circulation
2002; 105: 1760-3.
141.Cannon CP, McCabe CH, Wilcox RG, Langer A, Caspi A, Berink P, LopezSendon J, Toman J, Charlesworth A, Anders RJ, Alexander JC, Skene A,
Braunwald E. Oral glycoprotein IIb/IIIa inhibition with orbofiban in patients
with unstable coronary syndromes (OPUS-TIMI 16) trial. Circulation. 2000
Jul 11;102(2):149-56.
142.Iwanaga Y. Is BNP testing useful for detecting diastolic dysfunction?
Anadolu Kardiyol Derg. 2007 Sep;7(3):268-9.
143.Maisel AS, Koon J, Krishnaswamy P, Kazanegra R, Clopton P, Gardetto N.
Utility of B natriuretic peptide as a rapid, point of care test for screening
patients undergoing echocardiography to determine left ventricular
dysfunction. Am Heart 2001; 141: 367-74.
144.Lubien E, DeMaria A, Clapton P, Koon J, Kazanegra R, Gardeyyo N.
Utility of B Natriuretic Peptide in Detecting Diastolic Dysfunction
Comparison With Doppler Velocity Recordings. Circulation 2002; 105:
595-601.
145.Bando M, Ishii Y, Sugiyama Y, Kitamura S. Elevated plasma brain
natriuretic peptide levels in chronic respirotary failure with cor pulmonale.
Respir Med 1999; 93: 507-14.
109
146.Morrison LK, Harrison A. Utility of rapid B natriuretic peptide assay in
differantiating congestive heart failure from lung disease in patients
preseting with dyspnea. J Am Coll Cardiol 2002; 39: 202-09. 72. Nagaya N,
Nishikimi T, Okano Y ve ark. Plasma brain natriuretic peptide levels
increase in proportion to the extend of right ventricular dysfunction in
pulmonary hypertension. J Am Coll Cardiol 1998; 31: 202-08.
147.Greig D, Castro P, Ferrada M, Lim J, López C, Braun S, Córdova S, Salazar
M. Brain natriuretic peptide in primary pulmonary hypertension. Rev Med
Chil. 2006 Mar;134(3):299-304.
148.Bolger AP, Sharma R, Li W. Neurohormonal activation and chronic heart
failure syndrome in adults with congenital heart disease. Circulation 2002;
106: 92-9.
149.Omland T, Bonarjee WS, Lie RT. Neurohumoral measurements as
indicators of long term prognosis after acute myocardial infarction . Am J
Cardiol 1995; 76: 230-5.
150.Maisel A, Mueller C, Adams K Jr, Anker SD, Aspromonte N, Cleland JG,
Cohen-Solal A, Dahlstrom U, DeMaria A, Di Somma S, Filippatos GS,
Fonarow GC, Jourdain P, Komajda M, Liu PP, McDonagh T, McDonald K,
Mebazaa A, Nieminen MS, Peacock WF, Tubaro M, Valle R, Vanderhyden
M, Yancy CW, Zannad F, Braunwald E. State of the art: using natriuretic
peptide levels in clinical practice. Eur J Heart Fail. 2008 Sep;10(9):824-39.
110
151.Golbası Z, Ucar O, Yuksel AG. Plasma brain natriuretic peptide levels in
patients with rheumatic heart disease. Eur J Heart Fail 2004;6:757–60.
152.Waldman HM, Palacios IF, Block PC. Responsiveness of plasma atrial
natriuretic factor to short-term changes in left atrial hemodynamics after
percutaneous balloon mitral valvuloplasty. J Am Coll Cardiol 1988;12:649–
55.
153.Hung JS, Fu M, Cherng WJ. Rapid fall in elevated plasma atrial natriuretic
peptide levels after successful catheter balloon valvuloplasty of mitral
stenosis. Am Heart J 1989;117:381–5.
154.Ishikura F, Nagata S, Hirata Y. Rapid reduction of plasma atrial natriuretic
peptide levels during percutaneous transvenous mitral commissurotomy in
patients with mitral stenosis. Circulation 1989; 79:47–50.
155.Nakamura M, Kawata Y, Yoshida H. Relationship between plasma atrial
and brain natriuretic peptide concentration and hemodynamic parameters
during percutaneous transvenous mitral valvulotomy in patients with mitral
stenosis. Am Heart J 1992;124:1283–8.
156.Arat-Ozkan A, Kaya A, Yigit Z. Serum N-terminal pro-BNP levels correlate
with symptoms and echocardiographic findings in patients with mitral
stenosis. Echocardiography 2005;22:473–8.
157.Shang YP, Lai L, Chen J. Effects of percutaneous balloon mitral
valvuloplasty on plasma B-type natriuretic peptide in rheumatic mitral
stenosis with and without atrial fibrillation. J Heart Valve Dis 2005;14:453–
9.
111
158.Davutoglu V, Celik A, Aksoy M. Plasma NT-proBNP is a potential marker
of disease severity and correlates with symptoms in patients with chronic
rheumatic valve disease. Eur J Heart Fail 2005;7: 532–6.
159.Brookes CI, Kemp MW, Hooper J. Plasma brain natriuretic peptide
concentrations in patients with chronic mitral regurgitation. J Heart Valve
Dis 1997;6:608–12.
160.Sutton TM, Stewart RA, Gerber IL. Plasma natriuretic peptide levels
increase with symptoms and severity of mitral regurgitation. J Am Coll
Cardiol 2003;41:2280–7.
161.Mayer SA, De Lemos JA, Murphy SA. Comparison of B-type natriuretic
peptide levels in patients with heart failure with versus without mitral
regurgitation. Am J Cardiol 2004;93:1002–6.
162.Detaint D, Messika-Zeitoun D, Avierinos JF. B-type natriuretic peptide in
organic mitral regurgitation: determinants and impact on outcome.
Circulation 2005;111:2391–7.
163.Pellika PA, Nishmura RA, Bailey KR. The natural history of adults with
asymptomatic, hemodynamically significant aortic stenosis. J Am Coll
Cardiol 1990;15:1012-1017.
164.Talwer S, Downie PF, Squire IB. Plasma N terminal pro BNP and
cardiotrophin are elavated in aortic stenosis. Eur J Hear Fail.
2001;107:1884-90.
112
165.Morison LK, Harrison A, Krishnaswamy P. Utility of a rapid beta natriuretic
peptide assay in differentiating congestive heart failure from lung disease in
patients presenting with dyspnea. J Am Coll Cardiol. 2002;39:202-9.
166.Ikeda T, Matsuda K, Itoh H. Plasma levels of brain natriuretic peptide and
atrial natriuretic peptides elevate in proportion to left ventriculler
endsystolic wall stres in patients with aortic stenosis. Am Heart J.
1997,133:307- 14.
167.Prasad N, Bridges AB, Lang CC. Brain natriuretic petide concantrations in
patients with aortic stenosis. Am Heart J. 1997;133:477-9.
168.Qi W, Mathisen P, Kjekshus J. Natriuretic peptides in patients with aortic
stenosis. Am Heart J. 2001;147:725-32.
169.Gerber IL, Stewart RAH, Legget ME. Increased plasma natriuretic peptides
reflect symptom onset in aortic stenosis. Circulation. 2003;107:1884-90.
170.Bergler Klein C, Klaar U, Rosenhenk R. Prognostic value of natriuretic
peptides in asymptomatic and symptomatic severe aortic stenosis.
Circulation. 2002;(Supl 2):640-7.
171.Bergler-Klein J, Mundigler G, Pibarot P, Burwash IG, Dumesnil JG, Blais
C, Fuchs C, Mohty D, Beanlands RS, Hachicha Z, Walter-Publig N, Rader
F, Baumgartner H.B-type natriuretic peptide in low-flow, low-gradient
aortic stenosis: relationship to hemodynamics and clinical outcome: results
from the Multicenter Truly or Pseudo-Severe Aortic Stenosis (TOPAS)
study. Circulation. 2007 Jun 5;115(22):2848-55
113
172.Lim P, Monin JL, Monchi M. Predictors of outcome in patients with severe
aortic stenosis and normal left ventricular function: role of B-type natriuretic
peptide. Eur Heart J 2004; 25:2048–2053.
173.Gerber IL, Stewart RA, French JK. Associations between plasma natriuretic
peptide levels, symptoms, and left ventricular function in patients with
chronic aortic regurgitation. Am J Cardiol 2003;92:755–8.
174.Ozkan M, Baysan O, Erinc K. Brain natriuretic peptide and the severity of
aortic regurgitation: is there any correlation? J Int Med Res 2005;33:454–9.
175.Eimer MJ, Ekery DL, Rigolin VH. Elevated B-type natriuretic peptide in
176.asymptomatic men with chronic aortic regurgitation and preserved left
ventricular systolic function. Am J Cardiol 2004;94:676–8.
177.Weber M, Arnold R, Rau M, Elsaesser A, Brandt R, Mitrovic V, Hamm C.
Relation of N-terminal pro B-type natriuretic peptide to progression of
aortic valve disease. Eur Heart J. 2005 May;26(10):1023-30.
178.Kahveci G, Bayrak F, Mutlu B, Bitigen A, Karaahmet T, Sonmez K, Izgi A,
Degertekin M, Basaran Y. Prognostic value of N-terminal pro-B-type
natriuretic peptide in patients with active infective endocarditis. Am J
Cardiol. 2007 May 15;99(10):1429-33.
179.Reyes-Cerezo E, Jerjes-Sánchez C, Archondo-Arce T, García-Sosa A,
Garza-Ruiz A, Ramírez-Rivera A, Ibarra-Pérez C. Fibrinolytic therapy in
left side-prosthetic valve acute thrombosis. In depth systematic review. Arch
Cardiol Mex. 2008 Jul-Sep;78(3):309-17.
114
Download