Ailede Doğru İletişim Ani Eryorulmaz Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 3 Ailede Doğru İletişim Ani Eryorulmaz Aile, toplumun çok önemli bir kurumudur. Bu nedenle ailenin güçlü ve sağlıklı olması çok önemli. Çünkü kurduğumuz aile güçlüyse yetiştirdiğimiz birey de güçlü olur. Mesela ben, uzun yıllar yalnızca çocuklar ve ergenler üzerinde çalıştım ama son 7-8 senedir aile ve evlilik terapisiyle uğraşıyorum. Çünkü çocuk üzerine istediğimiz kadar çalışalım, istediğimiz kadar bu alandaki problemleri düzeltelim, aileyi düzeltmediğimiz müddetçe çocuk, bizim karşımıza başka problemlerle geliyor. Dolayısıyla ben de aile ve evlilik terapisi üzerinde çalışmaya başladım. Çünkü ailenin içindeki sistemi değiştirir ve doğru bir şekle sokarsak çocuktaki davranış problemlerinin, psikolojik sorunların azaldığını görüyoruz. Elbette ki hiçbir sorun tamamen yok olmuyor ama aile içindeki sistemi doğru bir noktaya getirdiğimiz zaman, çocuktaki davranış problemleri minimuma iniyor. Demek ki güçlü ve sağlıklı aile, bize sağlıklı birey yetiştiriyor. Bu da ancak güçlü bir şekilde iletişimle mümkün. Aile içindeki iletişimi, biz hep çocuklarla olan iletişim olarak algılıyoruz ama bunun aslı, evlilik içindeki karı-koca iletişimidir. Bundan sonra anneçocuk veya baba-çocuk iletişimi ve kardeşler arası iletişim gelir. Evlilik içinde karı-koca, birbiriyle doğru bir iletişim sağlıyorsa çocuklarla olan iletişim de bir şekilde daha iyi olabiliyor. Ama diyebilirsiniz ki “biz karı-koca iyi anlaşıyoruz ama çocuklarla problem çıkıyor.” Bu noktada söyleyeceğim şudur ki iyi iletişim kurabilmek için iyi anlaşmak yeterli değil. Ben evlilik terapisi üzerine çalışırken bu konuda yapılmış birçok araştırmayı inceledim ve çok ilginç bir şeyle karşılaştım. Bu alanda çalışan Amerikalı bir doktor, evliliklerde “ortak çekirdek” diye bir alan tasvir ediyor. Bu ortak çekirdeğin, o evliliğin kullanım kılavuzu gibi olduğunu belirtiyor. Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 4 Mesela araba bozulduğunda, faturada ekstra bir şey geldiğinde, evle ilgili bir problem yaşandığında, yani ailenin içinde normal gitmeyen bir şey olduğunda bu ortak çekirdeğin, o ailede bu gibi durumlarda kimin ne yapacağını bildiren bir kılavuz pozisyonunda olduğunu ifade ediyor. Fakat kimin ne yapacağını bilmek de yetmiyor. Bu kullanım kılavuzu ne kadar kalın olursa evliliğin de o kadar iyi olacağını belirtiyor bu doktor. Bu kılavuzun kalın olması için nelere gereksinim olduğunu da araştırmışlar. Öncelikle karı-kocanın, ortak değerlere sahip olmasının çok önemli olduğunu tespit etmişler. Biz hep aynı toplumdan geldiğimizi, aynı geçmişe sahip olduğumuzu, aynı değerleri paylaştığımızı varsayıyoruz. Ama bu, her zaman geçerli olmayabiliyor. Mesela kadının paraya atfettiği değer ile erkeğin paraya atfettiği değer farklı olabilir. Kısacası bütün bu ortak değerlerin, konuşulmuş ve üzerinde anlaşılmış olması çok önemli. İkinci bir gereksinim de dünyaya aynı şekilde bakış açısı. Mesela bana müracaat eden bir çift vardı. Erkek, sadece eşiyle tatile çıkmak istiyordu. Kadın ise çocuğunu da alarak tatil yapmak istiyordu. Şimdi burada kadının bakış açısı, “çocuk olmadan tatile çıkılmaz, tatile ailece çıkılır” biçiminde. Erkeğin bakış açısı ise “çocuğumuz var diye biz karı-koca hiç tatil yapamayacak mıyız?” şeklinde. Burada iki tarafın da kendine göre haklı olduğunu görüyoruz. Ama asıl sorun, ikisinin arasında ortak bir bakış açısının olmayışı. Burada en baştan ortak bir karar alınabilir. Mesela bazı tatillerde çocuklu, bazılarında ise çocuksuz olarak tatile çıkılması kararı alınabilir. Çiftler, bu tip şeyleri oturup karara bağlasalar, bu problemlerin büyük kısmı yaşanmayacaktır. Ama kullanım kılavuzunda bu olmadığı için böylesi durumlarda sorunlar yaşanıyor. Üçüncü bir gereksinim de fedakârlık. Evliliklerde en önemli şeylerden bir tanesi, karşılıklı yapılan küçük fedakârlıklardır. “Ben sana hayatımı verdim” biçimindeki fedakârlıklar değil burada söz konusu olan. Çünkü hayatınızı verdiğinizi düşünüyorsanız, patlama ihtimaliniz çok yüksektir. Ama çiftlerin birbirleri için yaptıkları küçük fedakârlıklar, bu noktada çok işe yarıyor. Kullanım kılavuzunu oluşturan önemli unsurlardan bir tanesi de ortak problem çözme becerisi. Çiftler arasındaki veya çocuklarla olan problemlerden en sık karşılaştıklarımızdan birisi de ortak problem çözme konusundaki sıkıntılar. Çiftlerde ortak problem çözme becerisi olmadığı zaman ailede problem bitmiyor. Aynı problemlerle tekrar karşılaşılabiliyor. Mesela çocuğun dersleri zayıftır ve kadın, çocuğa özel ders aldırmak istiyordur. Erkek de çeşitli sebeplerle buna karşı çıkıyordur. İşte böyle bir çiftin problem çözme becerileri birbirlerinden çok farklı demektir. İkisi de aynı problemi çözmeye çalışsa da başarılı olamıyorlar. Dolayısıyla çift olarak ortak problem çözme becerisine sahip değilsek hem kendi aramızdaki problem- Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 5 leri hem çocuklarla ilgili problemleri çözemiyoruz. İletişim için konuşmak yeterli midir? Tabii ki değildir. İletişim sadece konuşmak, sözlü iletişimde bulunmak değildir. Biz isteklerimizi, ihtiyaçlarımızı, duygularımızı yalnızca sözlü olarak iletmiyoruz, sözsüz olarak da iletiyoruz. Aslında bu sözsüz iletişim araçları, sözlü iletişim araçlarından çok daha etkililer. Bir de ailede sağlıksız iletişimden bahsetmek istiyorum. Sağlıksız iletişim, kapalı ve dolaylı bir iletişim şeklidir. Sağlıksız iletişimde, iletişimin azalmasının yanında başka problemlerle de karşılaşıyoruz. Öncelikle bu tip durumlarda problemler, çığ gibi büyümeye başlıyor. Ayrıca problem çözme noktasında etkili olmayan yöntemler kullanılmaya başlanıyor. Sonuç olarak da çift ve aile, aynı kısır döngünün etrafında dönmeye başlıyor. Bu kısır döngü çoğaldıkça ve çiftler, aynı daire içinde gidip geldikçe de sinirler gerilmeye başlıyor. Bunun yanı sıra sağlıksız iletişimin sebep olduğu başka bir şey de samimiyetin kaybolması. Bunun neticesinde de çiftler, birbirinden uzaklaşmaya başlıyorlar. Çiftler, devamlı aynı eksen üzerinde gidip geldikçe, mesela erkek, bir an önce konuşmayı kesip yatağına gitmeye, kadın ise mutfağına kapanmaya veya çocuklarıyla ilgilenmeye başlıyor. Sağlıksız iletişimin, çocuklar açısından getirdiği çok önemli bir problem de duygusal açıdan zayıf bağlanmalara sebep olması. Mesela siz, ait olduğunuz bir toplulukta, o topluluğun bir parçası olduğunuz için iyi duygular hissedersiniz. Ama devamlı sorun yaşadığınız bir yerde, oradaki yatırımınızı yavaş yavaş geri çekmeye ve başka yatırımlar aramaya başlarsınız. Bu, bazen bir arkadaş, bazen iş, bazen de çocuklardan birine daha fazla bağlanmak olabiliyor. Mesela ilgiyi, eşten alıp çocuğa yönlendirebiliyoruz. Ailede doğru iletişim kurulamıyorsa aile içinde bu tip üçgenleşmelerle karşılaşabiliyoruz. Mesela bazen anne ve çocuklar bir üçgen oluşturuyorlar ve baba, dışarıda kalıyor. Böyle durumlarda aile, gitgide azalmaya, ayrılmaya ve duygusal açıdan daha zayıf bağlanmaya başlıyor. Peki bu olumsuzluklar neden yaşanıyor? Az önce, “hayatınızın tamamını fedakârlık şeklinde karşınızdakine verdiğinizi düşünüyorsanız problem yaşarsınız” dedim. Aslında orada şunu demek istiyordum. Eğer sizi rahatsız eden bir konuda çok uzun süre sessiz kalıyorsanız (ki bunun çok sık kullanılan yöntemlerden birisi olduğunu biliyorum) sağlıksız ve kötü bir iletişimin doğma ihtimali yükselir. Biz bunu “fedakârlık” diye nitelendiremiyoruz çünkü böylesi uzun bir sessizlikten sonra mutlaka bir patlama yaşanacaktır. Bu patlama, o konuda da, başka konularda da olabilir. Bizim sıkça yaptığımız şeylerden birisi de sözel ve sözsüz mesajlarımızı farklı şekillerde iletmek. Mesela evde çok yoğun bir şekilde Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 6 iş yaparken, ev darmadağınıkken misafir gelse ona “hoş geldin” der buyur ederiz. Fakat içimizden geçen şey, “şimdi de sırası mıydı, işler yarım kaldı” olur. Bu noktada da beden mesajımız, sözlü mesajımızla uyum sağlamaz. Aynı şeyi, eşlerle olan ilişkide de gözlemleyebiliriz. Mesela eşinizden bir yerlere gitmeyi istemişsiniz ve o da yerine getirmiş o isteğinizi. Ama sizin çok yorgun olduğunuz bir günde yerine getirmiş. O noktada yorgun olduğunuzu söylemeye korkarsınız ve eşinizin bu jestini bozmamaya çalışırsınız. Burada da beden mesajınız ile sözel mesajınız birbiriyle uyum sağlamaz ve problem çıkar. Karşımızdakini savunmaya geçecek şekilde konuşmak da başka bir neden olarak görülüyor. Mesela bir problemden bahsederken “tabii, sen ilgilenmiyorsun ama ben yine de sana söyleyeyim” biçiminde konuşmak… Böyle bir durumda karşındaki de kendini kötü hissettiği için doğrudan kendini savunmaya başlayacaktır. Karşımızdakini etiketleyerek konuşmak da ayrı bir sorun. Mesela “sen zaten o kadar sorumsuz bir babasın ki elbette bundan haberin olmaz” demek. İşte bu, kavgalara bile sebep olabilecek bir problemdir. Böylesi bir konuşmanın üstüne “sen de şöylesin” gibi bir cevap gelecektir. Bir de verilip geri alınan iltifatlar var. Mesela “yemek çok güzel olmuş, eline sağlık” dedikten sonra “bir de her akşam böyle olsa” diyerek o iltifatı geri almaktan bahsediyorum. Bu iltifatı, vermemek daha iyidir. Bir de şöyle bir tespit var. Eğer sağlıklı ve yüksek bir iletişim oranınız varsa, iletişiminiz iyiyse evlilikten alınan doyum oranı da çok yüksektir. Sağlıksız bir iletişiminiz varsa da evlilik tatmini çok düşüktür. Sağlıksız iletişim; istemediğiniz bir şekilde boşanma, iletişimsizlik ve çocuklarda davranış bozukluklarına yol açabiliyor. Ayrıca yüksek evlilik tatmini olan evlerde de çocukların psikolojik durumlarının iyi olma ihtimali çok yüksektir. Bu konunun üzerinde bu kadar durmamızın sebebi de bu. Yalnızca bizler için değil, çocuklarımızın sağlığı için de eşler arasındaki iletişim çok önemli. Biz iletişimde bir bilgiyi ve duyguyu aktarıyoruz. Bu noktada da bazen açık veya kapalı oluyoruz, bazen de dolaylı veya dolaysız. Dört türlü iletişim şekli var. Bunlardan birincisi, açık ve dolaysız iletişim. Mesela “bugün ben hatırlatmadan çöpü dökmeyi unutmana üzüldüm” şeklindeki bir cümle. İkinci iletişim şekli açık ve dolaylı. Mesela “insanlar sorumluluklarını yerine getirmediklerinde üzülüyorum” gibi bir cümle. Şimdi bu iki cümle arasındaki farka bakalım. Mesela çocuğunuz, çöpü dökmekle mükellef ve siz çocuğunuza “insanlar sorumluluklarını yerine getirmediklerinde üzülüyorum” diyorsunuz. Aslında burada mesaj çok açık. Bir sorumluluk yerine getirilmemiş ve ben bundan dolayı üzülüyorum. Ama Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 7 dolaylı söylediğim için mesaj, karışımızdakine tam olarak geçmiyor. Ama açık ve dolaysız bir şekilde “bugün ben hatırlatmadan çöpü dökmeyi unutmana üzüldüm” dersek mesaj, açık bir şekilde karşımızdakine geçer. Üçüncü bir iletişim şekli de kapalı ve dolaysız iletişim. Mesela “oğlum artık insanlar, sorumluluklarını eskisi gibi yerine getirmiyor” demek. Ben bu tip iletişime hiç yabancı değilim çünkü bunu çevremizde çok fazla görüyoruz. Mesela çocuk, dersine çalışmıyor ve üstü kapalı şekilde biz bu cümleyi kuruyoruz. Çünkü çocuğumuza o mesajı doğrudan vermekten korkuyoruz. Bunun ters tepmesinden korkuyoruz. Bir de tabii, idraki karşımızdakinden bekliyoruz. Bu noktada da biraz akıl okur gibi oluyoruz. Karşımızdakinin bizim aklımızı okumasını istiyoruz. Ama bu, mümkün değildir ve iletişimin en önemli problemlerinden birisi de budur. Biz, karşımızdakinin ya aklını okuruz ya da onun bizim aklımızı okumasını bekleriz. Halbuki bence mesajları açık bir şekilde iletmenin hiçbir mahzuru yok, yeter ki nasıl söyleyebileceğimizi bilelim. Nasıl söyleyeceğimizi bilmiyorsak mesajı açık vermek de riskli elbette. Etiketlemeden, verilmiş iltifatı geri almadan, incitmeden söylersek bir problem yaşanmaz. Bence bizim kapalı iletişimi seçmemizin altında, bu dengeyi sağlayamama korkusu var. Dördüncü iletişim şekli de kapalı ve dolaylı iletişim. Mesela “günümüz gençleri çok ağır, çok tembel” gibi… Bu da meseleyle çok uzak bir söylem. Halbuki mesele, çocuğun çöpü dökmemesiydi. Kısacası bu dört iletişim şeklinden birisi olan açık ve dolaysız iletişim, her türlü iletişim için geçerlidir. Aile içinde de bu iletişim şeklini benimsemek gerekir. Ama bunu kırmadan yapabilmek çok önemli. Bu noktada, aradaki dengeyi tutturmak çok zordur aslında. Kırmadan, karşınızdakinin hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak yapmak gerekir bunu. Bunlar sağlandığı takdirde iletişimin açık ve dolaysız olması, iletişim kurmayı kolaylaştırıyor. Aile içindeki iletişimin kalitesini arttırmak için yapılabilecek şeyler var. Bunlardan bir tanesi, bu iletişim için zaman yaratılmasıdır. Günümüz annebabaları çok meşguller. Hepimizin yapacak çok işi, yetişecek çok yeri ve birçok sorumluluğu var. Çok enteresan bir şekilde biz, aynı çatı altında durduğumuz müddetçe iletişimde bulunduğumuzu varsayıyoruz. Elbette hiçbir şey olmasa da bir sözsüz iletişim var böylesi bir durumda. Ama hem karıkocanın hem çocukların, birbiriyle iletişimde bulunmak için ayrı bir zaman ayırması gerekiyor. Bu noktada aktif dinleme yapılmalıdır. Biz birisiyle konuşurken, iletişim kurarken konuşmak üzerine kurgulanıyoruz. Halbuki oradaki pozisyonumuzu değiştirip dinlemek üzerine kurgulansak iş, tamamen tersine dönecek. Herkes, konuşmak üzere yola çıkıyor. Aslında dinlemek üzere yola çıksak, belki de farklı bir şeyler göreceğiz. Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 8 Aktif dinlemeyi örneklendirirsek… Mesela çocuğunuz okuldan geldi ve size bir şeyler anlatmak istiyor ama siz, onun sözünü aniden kesip lafı ağzına tıkıyorsunuz. Halbuki dursanız ve dinlemeye çalışsanız bu kadar problem yaşanmaz. Ne anlatıyorsa anlatsın, durup dinleyin öncelikle. Dinlediğinizi de ona gösterin. “Anladım”, “öyle mi” gibi tepkiler verin. Biz zannediyoruz ki bıraksak ve o anlatmaya devam etse bizim onu onayladığımızı zannedecek. Halbuki bu, onaylamak değil. Biz, sözü bitince de bunun doğru olmadığını bir şekilde anlatabiliriz çocuğa. Biz dinlemeye sabredemiyoruz bir türlü. Yahut çocuk konuşurken biz, hemen bir çözüm bulmaya kalkışıyoruz. Zaten genel manada da en büyük sorunlarımızdan bir tanesi budur. Birisi, bize bir derdini anlatır ve biz, hemen bir çözüm bulmaya çalışırız. Halbuki çocuğun bizden istediği, kendisini dinlememizdir. Dinlememiz ve ne istediğini anlamamız gerekir. Biz, bunu onay vermek zannedip korkuyoruz. Elbette konuşan kişiyle aramızda bir güven ilişkisinin olması da çok önemli. Çünkü güven ortamı yoksa bunlardan bahsedebilmek pek mümkün değil. Ayrıca konuştuğumuz kişinin yaşı ve olgunluğu da bu noktada çok önemli. Elbette ciddiyetle dinlemek de önem arz ediyor. İş yaparken, baştan savarcasına dinliyorsak orada verdiğimiz bedensel ve sözel mesaj da birbirinden farklı olacaktır. Son olmak pozitif olmak da iletişim açısından çok önemli. Aile içinde iletişimi sağlamak için ben aile toplantısı yapmayı öneriyorum. Ben bu öneriyi, çok önemsiyorum. Özellikle günümüz ailelerinde bu toplantılar, daha da önemli görünüyor. Ailede kim varsa toplayın. Başlangıçta sadece sembolik olarak bile yapabilirsiniz bunu. “Biz bundan sonra aile toplantıları yapacağız” diye karar alın. İlkinde çok önemli bir şey konuşmayın. Dünyanın en zor davasını, aile toplantısında çözebileceğinizi düşünmeyin. Problemler birikmeden düzenli toplantılar yapabildiğimizde, aile içinde çıkan en küçük bir problemin bile dolaylı olarak büyümesine izin vermeyiz. Mesela bizde çocuk, bir problemi olduğunda annesine söyler. Anne, meseleyi babayla görüşür. Sonra çocuğa ikisinden biri, bir cevap verir. Bu kadar dolaylı yoldan geçmek yerine bunu, bir aile toplantısında hep birlikte konuşabilmek, büyük bir kazanımdır diye düşünüyorum. Biz çocuklarımızın hepsinin kendi fikirleri olmasını, kendi ayakları üzerinde durabilmesini, adam olmasını istiyoruz. Ama biz onlara böyle bir ortam sunmazsak, nasıl bizim bu isteklerimize karşılık verecekler? Dışarıya çıktıklarında, bir yerde çalışmaya başladıklarında, okula gittiklerinde onlardan beklenen, sorun çözmeleridir. Hangi işte çalışırsanız çalışın mutlaka sizden sorun çözmeniz beklenecektir bugün. Dolayısıyla amacı belirlenmiş, herkesin düşüncelerini -tenkit edilmeden- söyleme hakkının olduğu bir aile toplantısını öneriyorum ben. Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 9 Fakat burada “sen” dili yerine “ben” dili kullanımı gerekli. “Sen böylesin veya bunu yaptın” demek yerine “sen bunu yaptığın için ben üzüldüm” gibi o işten dolayı yaşadığımız duyguyu ifade edecek şeyler söylemek gerekir. Ayrıca bu toplantıların sonunda bir sonuca ulaşmamız da gerekmiyor. Mesela yarım saatle sınırlayın bu toplantıları ve yarım saat boyunca sadece konuşun. Fakat evrensel bir tartışma kuralları vardır ve her ailenin öncelikle bu kuralları bilmesi gerekiyor. Mesela birisi konuşurken, diğerleri onun sözünü kesmeyecek. Gerekirse herkesin eşit bir süre boyunca konuşması sağlanacak. Karşımızdakini rencide edecek sözler söylemek yasak olacak. Bütün bu kuralları koyarsak bu toplantılar işe yarayabiliyor. Bir de bu aile toplantılarını bozan şeyler var. Mesela anne veya baba “bizim zamanımızda aile toplantısı mı vardı” noktasına gelirse bu konuşmalar amacından sapar. Bir de akıl okumaya meydan vermemek, açık bir iletişim kurmak gerekiyor bu toplantılarda. Mesela “ben geçen gün yaptığına üzüldüm” demek yeterli olmaz, yaptığı şeyin ne olduğunu da açıkça belirtmek gerekir. Bu toplantılarda üzüntü ve kızgınlıkla nasıl baş edeceğimizi de öğreniyoruz aslında. Çünkü bu toplantılarda, çok kızdığımızda bile karşımızdakine bağıramıyoruz. Az konuşup çok dinlemek de önemli bu toplantılarda. Ayrıca zamanlama da çok önemli. Mesela bu toplantılar, uyku zamanında, bir iş yaparken falan olmamalı. Bir de bu toplantılar, her zaman ailenin bütün bireylerinin bir araya geldiği toplantılar olmak zorunda değildir. Bazen anne-çocuk, baba-çocuk, karı-koca veya kardeşler arasında da bu tip toplantılar yapılabilir. Ben, uyku zamanlarının çocuklar için çok önemli olduğunu düşünürüm. Onları yatağına yatırırken edeceğimiz küçücük üç cümle bile çok önemlidir. Ya da beraber bir iş yaparken de konuşulabilir. Mesela çocuk, size yardıma gelmişken konuşmak istediğiniz konuyu onunla paylaşabilirsiniz. Ben, bir de yürüyüş yaparken konuşmayı çok faydalı buluyorum. Mesela benim oğlum oturup konuşmaz. Ben de onunla hep yürüyüş yaparken konuşurum. Bir de konuşmaya teşvik etmeliyiz karşımızdakini. Mesela konuşma sonunda “bunları benimle paylaşman beni çok mutlu etti” gibi cümleler kurmalıyız. Çünkü bu zaman, belki de ailede sonu kavgayla bitmeyen bir toplantının tek görüldüğü zaman olacak. Bizim ailelerimizde bir sorun çözmek için oturulup konuşulmaya başlandığında neticede ya kavga çıkar, ya sesler yükselir, ya da birileri küsüp kenara çekilir. Dolayısıyla bir kereliğine bile olsa bir şey olmadan o toplantının bitiyor olması çok önemlidir. Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 10 SORULAR Soru: Küçük çocuklarla oturup konuşabiliyorsunuz ama büyük çocuklar, sizle konuşmaya zaman ayırmakta bayağı zorlanıyorlar. Bu noktada ne yapmak lazım? Ani Eryorulmaz: Belli bir yaştaki çocukları zorlamak, o yaştaki çocuğa sanki çocukmuş gibi muamele etmek, bence yarardan çok zarar getiriyor. Biz anneler olarak istiyoruz ki onlar hep çocuk kalsın. Ama şunu anlamamız lazım ki büyüyorlar. Bu çocuklar, özellikle de erkek çocuklar bizden ayrışabilmenin yolunu arıyorlar. Bu ayrışma çok zor. Öncelikle bizim anne olarak onlardan ayrışmaya hazır olmamız lazım. Ayrıca onların da bunu yapmasına izin vermek zorundayız. O yaştaki erkek çocukları, bir uzaklaşıyor, bir yaklaşıyor. Çocuk bize yaklaşırken biz anne olarak “çocuğun bana ihtiyacı var” diyoruz. Bu noktada da “çocuk bize ihtiyaç duydu” diye biz onun hayatına müdahale etmeye devam ediyoruz. Aslında en büyük hata da budur. Onun bize ihtiyacı olduğunda orada olduğumuzu bilsinler ama biraz da biz onları bırakalım. Tabii ki belli kuralları da gözetelim. Kurallar, her ev için farklıdır. Bazılarında eve giriş saati önemliyken bazılarında harcanan para önemli olabilir. Bu kuralları net bir şekilde belirleyip çocuğa da bildirdikten sonra o çocuğu, o koyduğumuz sınırlar içerisinde biraz bırakmak lazım. Yoksa büyümüyorlar. 30’una, 40’ına gelseler de büyümüyorlar. Büyümeyen erkekleri çok fazla görüyoruz çevremizde de. Kadınlar bir şekilde büyüyorlar. Gerçi kadınların da büyümeyenleri var ve bunlar da devamlı annelerinin yanlarına gidip dururlar genellikle. Elbette anneye gitmek kötü bir Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 11 şey değil ama hiçbir sorunu tek başınıza çözemiyorsanız bu da büyümemiş olmak demektir. Bu sefer biz, yaşları 30’un, 40’ın üzerinde olup hala o sağlıksız bağımlılığını sürdüren bireylerle karşılaşıyoruz. Çocuklarınıza büyümeleri için müsaade edin. Soru: Anneler olarak her şeye çözüm bulmaya çalışmamızın yanlış olduğunu söylediniz. Peki çocuğun, kendi kendine çözüm bulmasını nasıl sağlayabiliriz? Ani Eryorulmaz: Aslında bu olay, bebeklikte başlıyor. Ne zaman ki çocuk, kaşığı sizin elinizden kapıp ağzına götürürse bu olay da o zaman başlıyor demektir. Yani yaklaşık bir yaşlarındayken… Çünkü biz, o zaman izin vermiyoruz o çocuğun kaşığı alamsına. “Dur sen dökersin” diyoruz hemen. Biz, çocuk için bütün kararları veriyoruz. Mesela ufacık çocukla oyuncakçı dükkanına gidiyorsunuz ve çocuk bir oyuncak istiyor ama siz “onu değil bunu alalım” diyorsunuz. İşte bu olay da burada başlıyor. Çünkü çocuk, hiçbir seçim yapmıyorsa, hiçbir karara ortak olmuyorsa, o çocuğun problem çözebilme ihtimali çok azalıyor. Biz çiğneyip çiğneyip ağızlarına veriyoruz çocukların. Sonra da çiğnenmemiş bir şey verdiğinizde çiğneyemiyor çocuk. Bunun bebeklikten başlaması gerektiği, “bundan sonra hiç başlamayın” demek değildir elbette. Hiç başlamamaktansa bir yerden başlamakta fayda var. Mesela soru sorun onlara. “Bu konuda sen ne düşünüyorsun” deyin. “Böyle bir sorun yaşadığını görüyorum, sen bu konuda bir şey düşündün mü” deyin. Bir de bu soruların hemen arkasından da cevabı söylemeyin. Bırakın o, kendi problemini çözmeye çalışsın ve bunun üzerinde düşünsün. Bir öneriyle gelirse “gel bir deneyelim” deyin. Bırakın denesin kendi bulduğu çözümü ve neticesini de kendisi görsün. Ama bizim, bunu yapmaya sabrımız yok. Ben bu anlattığım yöntemlerin hiçbirinin yapılamayacağına inanmıyorum ama asıl mesele, bizim sabrımızın olmaması. Soru: Gençlerimizle duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşmak için neler yapabiliriz? Ne gibi püf noktaları var bu işin? Ani Eryorulmaz: Gençler konusunda en zor taraf, onları tutabilmek. Özellikle erkek çocuklarının, babayla aynı tip paylaşımlarının olması gerekiyor. Babalar bazen “ben konuşmak istiyorum ama o konuşmuyor” diye şikayet ediyorlar. Siz, o yaşa gelinceye kadar onunla hiçbir şey paylaşmadıysanız o yaştan sonra çocuğun, size derdini anlatması da mümkün olmuyor. Dolayısıyla biz, çocuk büyüyene kadar baba olamıyoruz, onun büyüdüğünü gördüğümüz anda baba olmaya çalışıyoruz. Öyle olunca da başarılı olamıyoruz. En baştan babalık yapmak gerekir. Elbette böyle bile olsa bir yerden başlamak gerekir ama size tamamen içlerini dökmeleri de mümkün değildir artık. Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 12 Gençlerle iletişim kurmanın püf noktası, onları yargısız dinlemektir. Siz, onları yargılamadan dinlediğinizde onlar size açılırlar zaten. Ama siz onları bir şekilde yargılarsanız bu çocukların size açılmalarını da beklemeyin. Biz hem onların bize açılmalarını hem de bu şekilde onlara ders vermeyi bir arada götüremeyiz. Soru: Peki yaptığı yanlışları ona nasıl bildirmemiz gerekiyor? Ani Eryorulmaz: Onları dinleyeceğiz ve sonra ne düşündüklerini soracağız. Eğer siz karı-koca olarak aynı değer yargılarına sahipseniz, zaten çocuğa da o değer yargısı bir şekilde geçer. Siz onu yargısız dinlemezseniz, o da yargılanmayacağı birine anlatacaktır problemini. Biz onu sessiz dinlediğimizde onun yaptığını kabul etmişiz hissiyatını uyandırmaktan korkuyoruz. Biz o noktada bir beyaz ekran gibi olmalıyız. Çocuk anlattığında o beyaz ekranın üzerine ne yansıdığını görmeli. Elbette ki bu, o kadar kolay bir şey değil. Ama onun ne düşündüğünü öğrendikten sonra, o tamamen içini döktükten sonra kendi görüşümüzü söyleyebiliriz. Kendi mesajımızı ona bu şekilde de geçirebiliriz. O mesaj, ona mutlaka geçsin ama bir alt yazı gibi geçsin. Mesela arkadaşının sigara içtiğini gördü ve size bunu anlattı diyelim. Siz eğer “sizin okulda sigara mı içiliyor”, “öğretmenlere söyleyelim dikkat etsinler” veya “sakın o arkadaşlarına yaklaşma” dediğinizde o çocuk, bir daha anlatmaz bunu size. Halbuki siz “sen ne düşündün bu konuda” derseniz çocuk da onun kötü bir şey olduğunu söyleyecektir. Gençlerle iletişim kurmanın yegane yolu budur. Yargılayacağınızı düşündüğü anda paylaşmayı keserler. Ona ne kadar önyargısız yaklaşırsanız, ne kadar bir şeyler öğretmek amacından uzak bir şekilde yaklaşırsanız o kadar iyi. Biz, aslında beş yaşına kadar ona öğreteceklerimizin hepsini tamamlamış oluyoruz. Soru: Bir de konuşurken söze nereden başlayacağımızı bilemiyoruz. Mesela benim çocuğum, ben ne kadar uğraşırsam uğraşayım benimle hiçbir şey paylaşmıyor. Bu konuda neler yapabiliriz? Ani Eryorulmaz: Bizde bir de şöyle bir yanılgı var. Biz anne ve baba olarak çocuğumuzun en yakın arkadaşının kendimiz olması gerektiğini düşünüyoruz. Her şeyi bizle paylaşsınlar, her şeyi bize anlatsınlar istiyoruz. Bu çok büyük bir yanılgı. Anne-baba, anne-babadır. Böyle kendini kapatan çocukları, konuşmaya zorlamamak lazım. Çünkü böyle yaparsak gitgide daha çok kapanırlar ve anlatmazlar. Bu tip çocukların bazıları, arkadaşlarına da anlatmıyordur. Belki onlarda profesyonel yardım da almak gerekebilir. Arkadaşlarına anlatıp anne-babaya anlatmayanlar ise daha çoğunlukta. Ama bu noktada anne-baba olarak sizin yapabileceğiniz çok fazla bir şey yok. Belki onu dinleyecek birilerine götürebilirsiniz çocuğu. Fakat sizinle konuşmaya zorlamak da doğru değil. Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 13 Ailenin içinde çok fazla duygu ve düşünce paylaşımı yoksa bazen çocuklar böyle kapatabiliyorlar kendilerini. Çünkü biz, gördüğümüzü taklit ediyoruz bir şekilde. Ama biz kendi düşüncelerimizi, duygularımızı aile içinde daha açık bir şekilde ifade edebildiğimizde çocukların da bunları çok daha rahat ifade edebildiğini görüyoruz. Soru: Bu tip çocuklarda onun ilgi alanına yönelip, o alanda bilgi sahibi olup onunla o alanlar üzerinde konuşmak faydalı olabilir mi? Bu, onun bi-zimle konuşmasına kapı açar mı? Ani Eryorulmaz: Bu yöntem 10-11 yaşındaki çocuklar için geçerli olur ama 16-17 yaşındaki bir çocukta çok fazla fayda sağlamaz. Soru: Çocuğu sonuna kadar dinledikten sonra kendi hayatımızdan benzer bir örneği onunla paylaşabilir miyiz? Ani Eryorulmaz: Bu da çözüm yollarından bir tanesi olabilir. Ama ben burada en çok “sen ne düşünüyorsun” diye çocuğa sorulması gerektiğini düşünüyorum. Bu, benim gözümde en açık çözüm yoludur. Ama her çocuk, bu tip sorulara cevap vermeye alışık olmayabilir. O noktada –çocuğun yaşı 12-13’ten küçükse- örneklendirme de işe yarayabilir. Ama büyük çocuklarda sorunun konuşulduğu sırada böyle bir örneği vermeyin. Başka zaman anlatın kendi deneyimlerinizi. Çünkü sorunun paylaşılması sırasında bunu yaparsanız çocuk, “o annemin devrinde öyleymiş” deyip geçer. Yahut “sen yapabilmişsin ama ben yapamıyorum” diyecektir ve önemsemeyecektir sizin deneyimlerinizi. Soru: Kardeşler arasındaki iletişimin kurulması noktasında –özellikle ilk altı yılda- ne gibi temeller atılmalıdır? Ani Eryorulmaz: Bu, çocuklar arasındaki yaş farkının ne kadar olduğuyla yakından ilgili. Ama genel bir şeyler söyleyecek olursak… Bizim bu noktada yaptığımız hatalardan birisi de fazla adil davranmaya çalışmak. “Sana bir tane, sana da bir tane” gibi bir adalet kurmaya çalışıyoruz. Ama böyle bir şey dünyada yok. “Ona onu aldın, bana bunu almadın” noktasında “ama o, onun ihtiyacıydı” demek gerekir. İhtiyaçlar ile isteklerin birbirinden ayrılması ve belirlenmesi gerekir. Aynı şeyleri almaya çalışmak, çok adil davranmaya çalışmak, tehlikeli diye düşünüyorum. İkincisi, annebaba arasındaki ilişkiyle, baba-çocuk veya anne-çocuk arasındaki ilişkiyle kardeşler arasındaki ilişkinin aynı şekilde biçimlendiğini düşünüyorum. Üçüncüsü, onların yaptıkları şeylere –gerekli olmadıkça- kendinizi hakem tayin ederek müdahalede bulunmamanız gerekir. Mümkün olduğunca kendilerinin çözmesini sağlamanız gerekir. Bir problem olduğunda da ikisini de sırayla dinleyin ve biri konuşurken diğerinin müdahale etmesine izin vermeyin. Ardından siz, sorunu özetleyin ve bu konunun çözümünde Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 14 önerilerinin olup olmadığını sorun. Öneri gelmezse siz, bir-iki tane öneri sunup hangisini uygulayabileceğinizi sorabilirsiniz. Onların önerilerini de denemelerine müsaade edin. Çünkü inanın ki çocuklar, çok yaratıcı önerilerle gelebiliyorlar. Biz yeter ki bu fırsatı onlara verebilelim. Ama mümkün olduğunca hakem olmaktan uzak durun. Çünkü hakem olduğunuzda bir tarafı tutmak zorunda kalıyorsunuz. Soru: Benim iki torunum var. Birisi iki yaşında, diğeri altı aylık. Küçük olanı kucağımıza aldığımızda diğeri tırnaklarını yemeye başladı. Ayrıca her fırsatta da kardeşini dövüyor. Ne yapabiliriz? Ani Eryorulmaz: Öncelikle çok dikkat etmek lazım çünkü altı aylık bebek, çok tehlikeli bir şeydir. Bebeği, çocuktan her dakika gözleyebileceğiniz bir noktada tutmanız gerekir. İkincisi, -belki bebeği sevmeyin diyemem ama- özellikle dede-nine gibi büyükler, giderken önce büyük çocukla ilgilenip sonra bebekle ilgilenirlerse daha iyi olur. Üçüncüsü, anne-babanın sadece o çocuğa ayırdıkları bir zamanın olması gerekiyor. Çocuğun, anneyle geçireceği ayrı bir zamanının olması gerekir ve bebek de dâhil olmak üzere hiçbir şeyin bu zamanı bölmesine izin vermemek gerekir. Aynı şekilde babayla geçireceği bir zamanının da olması gerekir. Tırnaklarını yerken de ona “yeme” demeyin. Hatta göz ucuyla bile bakmayın ona. Soru: Altı yaş çocukları için yapılan bir iletişim hatası ya da genel yanlışlar var mı? Ya da okul öncesi dönemde bizlerin dikkat etmesi gereken şeyler nelerdir? Ani Eryorulmaz: Okul öncesi dönem, karar verebilmenin ve problem çözebilmenin başını oluşturan bir dönemdir. Bir sorunla karşılaştığınız zaman mümkün olduğunca “şimdi ne yapabiliriz” diye sormak gerekir o çocuğa. Buna, bu yaştayken başlarsanız ileride çok büyük faydalarını görürsünüz. Bunun dışında konuşmaları için zaman ayırmak gerekir onlara. Bu noktada da bahsettiğim aile toplantıları işe yarayacaktır. Ne kadar küçük olursa olsun, onları da katın bu toplantılara ve onların da bir konuşma hakkı olsun. Söylediklerinin değerli olduğunu onlara bildirin. Bir de günümüzde çocukların her dediği, her istediği yapılmaya başlandı. Ben onların fikirlerini alın derken bazı sınırların olduğunu ve bu sınırların ihlal edilmemesi gerektiğini de onlara bildirmeniz gerektiğini düşünüyorum. Soru: Mesela altı yaş çocuğu, çok mükemmeliyetçiyse bunu nasıl kırabiliriz? Ani Eryorulmaz: Çocuk mükemmeliyetçiyse etrafındaki birisi de mutlaka mükemmeliyetçidir. Sizlerin de bazen hatalar yapabileceğinizi onlara gösterin. Bu şekilde örnek olmak gerekir bu tip çocuklara. Psikoloji Ailede Doğru İletişim ▼ Ani Eryorulmaz 15 Soru: Kaliteli bir iletişim için bir annenin, çocuğuyla olan ilişkisi asgari ne kadar olmalıdır? Bazı uzmanlar, “yirmi dakikalık” kaliteli bir iletişimin yeterli olduğunu söylüyorlar. Siz ne dersiniz bu konuda? Ani Eryorulmaz: Aslında yok böyle bir şey ama “yirmi dakika” bizde yerleşmiş bir kanaat. Aslında bunların yerine -çalışan anneler için söylüyorum- eve gelindiğinde telefonlar kapatılsa, arkadaşlarımızla olan iletişim bitirilse, televizyonla ilişkimiz bitirilse geriye kalan süre, zaten o çocuklara yeter. Fiziksel açıdan olduğumuz gibi ruhsal açıdan da orada olabilsek yeterli olur. Elbette hiç zaman bulamadığımız zaman, “yirmi dakika” iyi bir yöntem olabilir. Hiç olmamasından çok daha iyidir en azından. Yeter ki o “yirmi dakika”, çocuğun istediği bir “yirmi dakika” olsun. Mesela onun istediği oyunun oynandığı bir “yirmi dakika” olmalıdır. Ama bütün bir gününüz müsaitse onun istediği oyunu da, sizin istediğiniz oyunu da azar azar oynayabilirsiniz. Soru: En küçük çocuğu, büyüklerin zararlarından veya baskılarından korumak için neler yapmalıyız? Ani Eryorulmaz: Büyük çocuklarla bu konuları konuşmak lazım. “Bu çocuğun sağlıklı gelişebilmesi için onun da duygularının ve söylediklerinin değer taşıyor olması lazım” demek gerekir diğerlerine. Az önce bahsettiğim aile toplantıları bu açıdan önemli. Çünkü orada da o çocuğa, o eşitliği vermiş olacaksınız. Onun da ablası veya ağabeyi kadar konuşma hakkı olacak. Kısacası bu konuyu, mümkün olduğunca büyük çocuklarla konuşmanız gerekecektir. Meridyen Destek Derneği İcadiye Mahallesi Müneccimbaşı Sk.Huzur Apt. No 34/3 Üsküdar/İSTANBUL Tel: 0216 310 30 39 Fax: 0216 310 10 92 www.meridyendestek.org meridyen@meridyendestek.org