MÜBADELE ÖNCESİ SELANİK TÜRK MEZARLIKLARI NASIL YOK EDİLDİ BAKİ SARISAKAL BEYAZ KULE VE KIŞLA ARASINDAKİ KABRİSTANLARIMIZ Beyaz Kule’den itibaren Kral Jorj ve Prens Nikola Caddeleri arasında kain olan İslam kabristanları, Venizolist gazeteler için Cemaati İslamiye ile Belediye reisi beyefendi aleyhinde mantıksız ve esassız neşriyatı mucip olmaktadır. “Atina Muahedenamesi “ mucibince bilumum İslam kabristanları gibi Cemaati İslamiyelere ait olan ve “ Cemaatler Kanunu “ tarafından üzerlerinde mezkur cemaatlerin hukuk tasarrufiyesi teyit ve tasdik edilen bu kabristan arsalarının duvarları, Selanik’te “ Müdafaa-i milliye “ hükümet muvakkatenin arzi bir emriyle vaktiyle hadmedilmiş ve makber islamiye ortadan kaldırılarak arsaların bir kısmı Fransız Hükümeti askeriyesine icar olunmuştu. “ Hükümeti Muvakkate “ Cemaati İslamiyenin inkâr edilemeyecek derecede sarih olan hukuku tasarrufiyesini göz önüne alarak, mezkur kabristan arsalarının belediyeye aidiyetide karar altına alınmıştı. Ne salef elzikir harekat tecavüzkaranenin, ne de hodbehod ihtiya edilen makrurat gayrı kanuniyenin cemaatimiz tarafından hiçbir zaman tasdik edilmediği ve bir an bile bu ahval aleyhinde protestodan hali kalınmadığını varestei izah değildir. İslamların bilumum İslam kabristanları üzerinde tasarruf hakları için Atina Muahedenamesi itirazı kabil edilemeyecek derecede kati bir “ tapu “ teşkil eder. Diğer anasırların böyle bir resmi vesikaya bile ihtiyaç olmaksızın kabristanlarına tasarruf ettikleri nazarı itibara alınırsa, cemaatimizin mutlak ve kati olan hukukuna kanunen hiçbir suretle tecavüz edilemeyeceği kolayca anlaşılabilir. “ Müdafaai Miliiye “ harakat sergüzeşti esnasında Venizolos Hükümetinin her şeyin üstünde mukaddes olması lazım gelen makbere tecavüz ederek mezarların nakline bile lüzum görülmeksizin ecdadımızın kemiklerini ihtiva eden arsaları işgale teşebbüs etmiştir. Kabristanlar üzerinde İslam cemaatinin haklarını hiçbir suretle yok edemez. Esasen bu arsaalrın Müslüman kabristanı olduğu hiç kimse tarafından inkar edilmediğinden kanun nazarından bir sakınca yoktur. İslamlar bu noktada mahkeme tarafından bir itiraz serdedilemeyeceğinden emin olarak, Cemaati İslamiyenin icar ettiği icar mukavelenamelerinin münakaşası şöyle dursun Fransızlar tarafından kabristan tarafından inşa edilmiş olan barakalarında Cemaati İslamiyeye teslimini ve hukuku tasarrufumuza karşılık Valili intizar eylerler. Bu kabristanların şehir planı mucibince umumi bahçeye tebdili cihetine gelince; yangın mıntıkası dahilinde olmayan bu arazinin – lüzumu takdirinde - istimlaki ancak kanunda yazılı olduğu şartlar dahilinde yani bedeli hakikiyesi temin edildikten sonra kabil olabilir. Şimdilik böyle bir şey ortada olmadığından bundan bahsetmek zaittir. Hukuku İslamiyeye karşı uzanılmak istenilen bu tasarrufun ne kadar zayıf olduğunu göstermek için Nea Elitya gazetesinin makalesini kısmen neşrediyoruz: “ Selanik’in tahliyesinden sonra bu arazi dimüsyona intikal etti. Bununla beraber belediye iddiayı hukuk ederek kabristan dahilinde bulunan arsaları icar etti. Cemaati İslamiye dahi belediyenin veya dimüsyonun müdayatına karşı itiraz iler belediyeyi dava etti. Belediye dosyasını hukuk müşaviri Dimitriyadis’e gönderdi. Dimitriyadis, kabristanlarda artık defin yapılamayacağı hasebiyle Cemaati İslamiye tarafından işgallerine bir sebep kalmadığını beyan ile belediyenin hukukunu teyit etti. Nea Elitya’nın bu iddiasının bu yanlışlığı Mösyö Dimitriyadis’in aşağıdaki raporunda görülecektir. Müftü efendi resmi vesikalar ibraz edemeyeceğinden tasarrufu ile ilgili hak talep edemez! Her halde mesele ciheti adliyenin elindedir. Fakat müftü efendi bu arsalar dahillinde barakalar inşa etmek üzere arazi icarına başlamıştır. Barakaların inşası için belediye riyasetine müracaat eden alakadarlar müftü efendiyle imza ettikleri kontratları Belediye reisine gösterince Osman Sait Bey bu arazi üzerindeki itilafa vakıf olmakla beraber tapuları, ruhsatnameleri imza eden daireye iadesini havale etmektedir. “ Nea Elitya gazetesi, belediye reisi beyefendinin hattıhareketini “ garip “ bularak belediye meclisini bu mesele ile iştigale davet ediyor. Bunun üzerine dün akşam belediye meclisinde kabristan arsalarının müftülük tarafından taleplerine icarı ve bu husustaki mukavelelerin belediye riyaseti tarafından te nsip edilmesi mevzubahis olmuştur. Azadan Mösyö Burhalidis (Nea Elityanın) makalesini okuyarak Belediye riyasetinden izahat istemiştir. Osman Sait Bey Atina Muahedenamesi mucibince cemaate ait olan bu kabristanlarda baraka, inşası için verilen istidaların tasdik edildiğini beyan etmiştir. Mösyö Burhalidis ciheti adliyede bu mesele halledilinceye kadar belediye riyaseti tarafından, taraftarlardan biri olan Cemaati İslamiye lehinde hareket etmemesi lüzumundan bahsetmiştir. Buna mukabil azadan Mösyö Torbalis, öteden beri kabristan olarak İslam cemaatine ait olan bu arsaların yine cemaate ait olduğunu ve geceleyin duvarlarının yıkılması suretiyle cemaatin hukuku tasarrufiyesi ihlal edilerek işgal edilmiş olması muvaffak olmayacağını söylemiştir. Belediye reisi de melse hakkında belediye müşaviri Mösyö Dimitriyadis’in raporunu okumuştur. Mösyö Dimitriyadis’te raporunda (Kabristan arsalarının hiçbir zaman belediyeye ait olamayacağını, ortada bir mesele varsa bunun Cemaati İslamiye ile hükümet arasında ol acağı ve şayet cemaati islamiyenin hukuku tasarrufu reddedilecek olsa bile arsaların hükümete ait olması lazım geleceğini) söylemektedir. Hukuk müşavirinin bu yolda beyan mütalaası üzerine, meclis (Belediyeye ait olmayan) bu arsalar hakkında daha ziyade görüşmelere devam etmemiştir. 1 Selanik Türk Mezarlıklarından 1 Yeni Asır 13 Mayıs 1921 KABRİSTANLARIMIZ Selanik Belediye Meclisi tekrar İslam Kabristanları meselesiyle iştigal etmiştir. Meclis Reisi Mösyö Camsidis, geçen celsede münakaşa edilmiş olan Müslüman kabristanları meselesine avdete lüzum olup olmadığına sual etti. Osman Sait Bey söz alarak aşağıdaki beyanatta bulundu: “Anasırı muhtelife arasında tahaküm ekmekten başka bir şey yapmayan muhalif matbuatın neşriyatına hiçbir ehemmiyet atfetmiyorum. Hiçbir suretle tahammü l edemeyeceğim. Bir şey varsa buda dostlarımın hakkımda en ufak bir şüphe perverde etmemelidir. Bu kabristanlar meselesinde süratle hareket ettiğimi biliyorsunuz. Geçen celsede bunu izah ettim. Refiklerimin beni tasvip edip etmediklerini serahaten beyan et melerini talep ederim. “ Belediye azalarından bazıları, matbuatın neşriyatı hasebiyle halledilmiş bir meselenin tekrar münakaşası zaid olduğunu beyan ettiler. Belediye reisi bey beyanatı tekrar edince Mösyö Berhaliyas ayağa kalktı ve bütün refikası namına reis beyin layıkı vecihle harekette kusur etmediğini ve hatta hareketinin mecliste ittihaz edilen karara tamamen uygun ve mutabık olduğunu bildirerek Osman Sait Bey’e emniyet katiye ve mutabıkını teyid eyledi. Diğer azalarda beyanata iştirak ettiler. Meclis Reisi Mösyö Camsidis fikri hakkında hafif bir şüphe bırakdığından Mösyö Camsidisi şiddetle protesto etti. Belediye reisi azaların umumi olan bu emniyet ve teveccühe teşekkür eyledi. Daha sonra Mösyö Pansivon, Osman Sait Beye hitaben aynı ifadede bulunduktan sonra arkadaşları namına bir sual sordu: “ Belediye reisinin İslam kabristanı arsaları için ruhsatnameler ita etmek hakkı helaldaz selim olarak baki kalmakla beraber suiistimallere mani olmak için bu hakkın ademi istimali muvafık değil midir? Osman Sait Bey cevaben: Umumi Valilikten aldığı bir mektupta şehrin yeni planına dahil olmaları hasebiyle arsalar için artık ruhsatname ita etmemesinin tavsiye edildiğini belediye devairine bu yolda talimat ita eylediğini bildirdi. Hadise bu suretle kapatılmışt ır. 2 Selanik Türk Mezarlıklarından 2 Yeni Asır 17 Ağustos 1921 HAN İLE YEKSAN ECDAT MAKBERLERİ KARŞISINDA “ Makber Umumiyeyi İslamiye emval Makber vakfiyeden olmak üzere tanınacaktır “ Atina Muahedenamesi 3 numaralı protokol Mebuslarımızın hükümetten talep eyledikleri mevaddan biri de meşgul mabed, makber ve mektebin cemaati islamiyelere teslimi idi. Hükümetin bu hususta bir liste talep eylediğini yazarken, Nazır ve Vali –i Umumi Aleksandropulos ‘un Fransızlar tarafından baraka inşa edilmiş olan Yalılar caddesindeki Müslüman mezarlıklarına ait olan dosyayı tetkike başladığını ve bu hususta ayrıca bilgi vereceğini ifade etmiştir. Selanik Yalılar Caddesi ve Beyaz Kule Müspet ve kati malumat itası arzusuyla nazır efendinin neticei tetkikatına intizar eyliyorduk. Bu intizarımız henüz hitama ermeden sağdan ve soldan mezarlıklar meselesinin mevzubahis edildiğine ve bunun ceraid sütunlarına da aksedildiğine şahit olduk. Gazeteler Cemaaiti İslamiyenin müzakereleri icara vermesini vesile ittihaz ederek ortalığı karıştırdı lar. Ve el çabukluğuyla belediyeden bir karar talep eylediler Hukuku islamiyeye telakki eden bu gibi hususatta ceraidin kimin tarafından neşriyata sevk edildiğini biliyoruz. Aleyhimizde büyük bir kin besleyen bu zat, bazen muhacirleri, bazen araziyi, bazen hukuku milliyeyi ileri sürerek feslerimizle, feslerimizin püskülleriyle oynamak istemekte ve fakat daima ismini şahsi menfaati dolayısıyla gizlemektedir. Fos davasında maskesi dava vekili Darvaris Efendi tarafından yere atılan bu efendi son hareketiyle karanlığa bir piştol daha sıktı. Ve fakat bu da Atina Muahedenamesi’nin mevad_ı mahsusası karşısında ateşlemedi ve imhası kasdolunan hukuku İslamiye bir zerre içinde bulundu. Bu küçük mukaddemeden sonra Elitipa gazetesinin yazdığı bir bendi okuyucularımızın nazarı dikkatine arz ettikten sonra bu husustaki malumatımızı da zikreyleyeceğiz. “ Yeni proje mucibince Kral Jorj Bulvarı’yle, prens Nikola Caddesi arasında bulunan Müslüman makberi ile Kireşhane’ye kadar uzanan mezarlıkları bir park haline getiril eceği ve mevcut parkların hadmedileceği malumdur. Bu arsalar – Müslüman Mezarlıkları– Selanik’in işgalinden sonra Hükümetin tasarrufuna geçmiş ve müteakibinde belediye bu makber etrafında tasarruf eyleyerek bir kısmını icar etmiş ve belediye inşaat dairesinin tensibi üzere barakalarda inşa olunmuştur. Baraka inşaatında bulunanların Nafıa Dairesinin talebi halinde barakaları hadmedecekleri hakkında yedlerinden beri vesika ahzı da usuldendir. Şehrimiz Cemaati İslamiyesi dahi bu mezarlıklar üzerinde tasarruf iddiasında bulunmakta olduğundan belediye hakkında ikamei dava eyledi. Belediye Meclisi buna dair olan dosyayı Hukuk Müşaviri Dimitriyadis Efendiye gönderildi ve kendisinden esbabı mucibe lahiyası talep edildi. Hukuk Müşaviri raporunda bu yerlerin proje mucibince bu mahaller bir park haline getirileceğinden yeniden defin işlerine müsaade olunamayacağını ileri sürerek buraların Hükümete veya belediyeye aidiyeti iktizası yolunda beyan mütalaa etti. Bu arsaların aslında Cemaati İslamiyeye ait olmadığı vakıfname(?) veya tapu (?) gibi tasarruf evrakı ibraz edilememesi dolayısıyla teyid etmektedir. Mesela mahkemede derdest bulunduğundan bu babda lazım gelen kararla veya aleyhte olarak ita edilecektir. Bu gün nazarı dikkatimizi celbeden hususat meselei atidir. Selanik Müftülüğü kim bilir ne gibi tavsiyelere mebni bu arsaları bir takım aksama tefrik ederek üzerlerinde baraka inşa etmek üzere bir bedel mukabilinde eşhasa icar etmektedir. Malum olduğu üzere inşaat, proje dairesinden lazım gelen ruhsatnamenin itası belediyenin tensibine arz ihtiyaç etmektedir. Alakadar müstecirler, ruhsatın itasını ve istidalarını Selanik Müftülüğü ile akdettikleri kontrolleri de istidalarını rabteylemekte ve bunların belediye riyaseti, ihtilafın mevcut olduğunu bildiği halde tensip ederek ruhsat itası zımnında memur mahsusuna emir vermektedir. Belediye başkanı Osman Sait Beyin bu hareketi gariptir. Belediye ile Cemaati İslamiye arasında mevcut ihtilaf dolayısıyla ciheti adliye tarafından halline değil, istidaların icabının icrasını tehir eylemesi ve bu hareketiyle Cemaati İslamiyeye hukuku muktesebiye temin etmesi lazımdır. Mesele; dairei iadesinin nazarı dikkatini celb etmelidir. Bunun tetkiki aynı zamanda Umumi Valiliğinde vazifesi dahilindedir. Bununla beraber belediye Meclisinin de bu akşam ki toplantısında bu hususu nazarı dikkatten uzak tutmaması ve tetkikatta bulunarak belediyeni hukukunu muhafaza eylemesi tahtı vecibedendir. Gazetelerin talepleri vecihle gece Belediye Meclisi, Müslüman mezarlıkları emvarıyla iştigal eylemiş ve Belediye Reisi Osman Sait Beyefendi mezarlıkların ahden Cemaati İslamiye’ye terk olunduğunu ve Belediye’nin hukuku tasarrufiyesine müdahaleye selahiyeti olmadığını beyan ederek, kendisine vaki taarruzata mukabele eyledi hem de mensubu bulunduğu cemaatin hukukunu muhafaza etti. Azalardan bazılarının bu husustaki beyanatını müteakip Hukuk Müşavirinin reyine müracaat edilmiş Dimitriadis Efendi Belediyenin mezarlıklarda tasarruf hakkı iddiasının müşkül olduğunu beyan ve mezkûr arsaların hükümete ait bulunduğu kanaatini ileri sürmüş ve Belediye Meclisinin meselenin müzakere ve münakaşasını salahiyeti haricinde telakki kararını vermiştir. Belediyenin bu kararından sonra derdest olan tasarruf davası hakkından feragatini dolayısıyla berteraf edilmiş demektir. Ancak ortaya birde hükümete aidiyet iddiası atıldı. Bu iddia Meclisi Mebusunda müzakere ve kabul edilen Atina Muahedenamesine merbut üç numaralı protokolün 9 numaralı bendi mucibince tamamen bi mana ve bi esasdır. “ Hükümeti merkeziye tarafından mebuslarımızın talep ahiri hasebiyle kabul olunan bu esasa Nazır ve Umumi Vali efendinin nasıl müdahale eylediğini ve işin içinde ne gariplikler bulunduğunu da okuyucularımızın öğrenmesi faideden hali değildir. Şehrimize ilk teşriflerinde İluyon Palas otelinde ikamet eden Nazır ve Umumi Vali Mösyö Aleksandropolos Caddenin letafetini helaldar eden barakaların sahip ve mutasarrıfını öğrenmek ister. Kendisine bir çok hikayeler anlatılır. Nakil tarzı garip ve gayrı kanuni birçok mevadı arz eden bu meseleyi tetkik eylemek istediğini ve evrakın ihzar edilmesini emir eyler. Nazır ve Umumi Vali yoğun işleri arasında her gün nazarına çarpan bu barakalar tarihinde “ Hükümeti muvakkate kaydını görünce muamelenin gayrı kanuni olduğu hakkında ahz ettiği kanaatiyle takibatta devam eder ve belediyenin kendi meclis kararıyla hodbehot tasarruf ettiği Müslüman mezarlıkları yerlerinden bin metre bol keseden hibe edildiğini görür, sabıken askeri kulübü olan barakaların bu gün istimal edenlere ne suretle geçtiğini tahrire n istifar eder. Bu istifade işin içinden çıkılmaz bir cevap alınınca tekrar müracaatta fakat şimdiye kadar kendisine bir işmarda bulunmaz. Meseledeki gayri kanuniliğe rağmen nezaket siyasiye ibrazı mecburiyetinin Umumi Valiliğinin asabını müteessir eylediği bir zamanda mesele matbuata da atılmış bulunuyor. Taşarlı kırılarak, nişanı bırakılmayan, yar ve ağara karşı içinde helâlar inşa edilerek, her gün izzetinefis dinimizi inciten her zerre toprağı ecdadımızın ecdadımızın, evladımızın, analarımızla, hülyalarımızın, akrabalarımızla, dostlarımızın kemikleriyle yoğrulan mezarlıklarımızın bize tesliminin en aziz bir hakkı mukaddes teşkil eylediğini bir defa daha tekrar eyleyelim. 3 Selanik Türk Mezarlıklarından 3 Selamet 15 Teşrinievvel 1921 MEZARLIKLAR MESELESİ Mezarlıklar meselesi yeni ortaya çıkmış bir iş gibi gazete sütunlarında yer bulmakla kalmamış Belediye Meclisinin müzakeratına kadar intikal eylemiştir. Hâlbuki biz bunda tefsirlere, müzakerelere, münakaşalara değer hiçbir cihet görmüyoruz. Ne kadar gariptir ki rical siyasiye tarafından kesilip atılmış mesail bize, Müslümanlara talik edince her ağızdan bir ses çıkıyor. Herkes aklının erdiğini, kuvvei fikriyesinin icat ettiği bin türlü kıyaseti ortaya atmaktan çekinmiyor. Buna kail olabilirdik. Eğer mezarlıklar meselesi bu güne kadar hiç düşünülmemiş ve pek yeni bir hadise olarak meydana çıkmış bulunsaydı. Halbuki Müslümanlara ufacık bir hakkı bile vermek istemeyen mutasıp gazeteler daha bundan evvel şekil kanuniyeyi iktisap etmiş bir Muahedename mevcudiyetini unutmak istiyorlar. O Muahedenamenin gayet sarih her türlü tefsir ve tevilden mebra olan maddesi bizim hatır ve hayalimize gelmeyecek oyunlar ile bizi şaşırtacaklar. O madde diyor ki: Makber Umumiyei İslamiye Vakfından olmak üzere tanınacaktır. Artık bunda söz götürmeyecek, makberi şuna buna peşkes çekecek bir nokta mevcut değildir. Yalnız bir cihet kalıyor. Atina Muahedenamesi geçerli midir? Değil midir? Bunu anlamak içinde bir zekâya lüzum yoktur. Hükümet, Osmanlı ya da Yunan tabiiyetinin haklarını hala tanıyor. Bu hakları yine Atina Muahedenamesi ile tanınmıştır. Muahedename umumiyeti itibariyle bir hak teşkil eder. Hem de öyle bir hakkı ortadan kaldırılması kabil değildir. Zira onu tasdik eden azalar filan ve falan maddesini değil umumunu bile tanımışlardır. Bu itibarla İslam kabristanları vakıf malıdır. Evkaf cemaatlerine ait olunca İslam makberleri de cemaatlerin tasarrufları altındadır. Türkiye ile devam eden muharebe bu hususta mevzubahis olamaz. Çünkü bir harp evvelce akdedilen Muahedenamelerin mevad-ı hukukiyesini ihlal edemez. Hem ne lüzumu var. Hükümet Muahedename’nin baki olduğunu tasdik etmiş olmuyor mu? Bu açıkça meydanda iken kabristanlara dair söz söylenmesi bizce lüzumsuzdur ve beyhudedir. Çünkü ecdadımızın kemiklerinden dökülen ve onların hatıralarını ihya eden o topraklar daima bizimdir ve her zaman olacaktır. Medeniyet mukaddesata hürmeti emreder. Kabristandan mukaddes, kabristandan ulvi bir yer gösterilebilir mi? Kabristan ölülerle, dirilerin lahaveti, vicdanı, bir lisanla görüştükleri, ilahiyat ile insaniyetin birleştiği bir mevkidir. Hazreti Mesihe itaat etmek için Müslümanlara ait olan mukaddesatı Müslümanlara terk eylemek icap eder ve medeniyet hazıra bunu emreder. 4 4 Selamet 17 Teşrinievvel 1921 YİNE MEZARLIKLAR MESELESİNİ ORTAYA ÇIKARDILAR Dava vekillerinden Konstantin Efendi, Cemaati İslamiye Hukuk Müşaviri Varolopos Efendinin yazdığı cevabi muhtırayı Elikisya gazetesinde “ Tarih ve Kanun “ ser levhası altında mukabelede bulunmaktadır. Cemaati İslamiyemizi şiddetle alakadar eden bu gibi makaleleri Müslümanların nazarlarına arz ve neşrederken Hukuk Müşaviri Efendinin lazım gelen cevabı itaya şitap eyleyeceği ümit eylediğimizi de beyan ederiz. “ Atina Kanununa aşina olanlarca muhtelif cemaatlere ait olan Kabristanların hükümet tarafından defin için terk edilmiş olduğu malumdur. Kabristan ittihaz edilen bu arazi “ Arazi-i metruke “kabilinden olduğu için ciheti miriyeden tahsis edilmiştir. Hiçbir cemaatin kabristanlar hakkında hak iddiası olamaz. Yalnız defin hakkı mevcuttur. Hükümetçe bu maksadın zail olmasından sonra bu arazinin başka bir hale dönüştürülmesi veya hududunun tahdidi veya sıhhi nedenlerle defin işlemlerine müsaade edilmemesine lüzum görülmesi ve bunların başka bir maksatla istimale başlanması karşısında cemaatlerin itirazda bulunması doğru değildir. Bundan başka mezkur arazi “ Arazi-i Miriye “den olduğundan tazminat talebi de haiz olamaz. Selanik’in doğusunda bir mahal işgal eden Müslüman Kabristanları da bu ahkâma tabidir. Türkiye zamanında da bu sebeple bu arazinin maksattan fazla olan aksamının defin için değil belki başka hayırlı maksatlara veya beledi gayelere hasredildiği görülmüştür. O zaman Cemaati İslamiye’nin buna itiraz ettiği görülmemiştir. Selanik’in Doğusunda bulunan Kabristan mahalli azaldığı için Selanik Cemaati İslamiyesi Selanik’in batısında elde ettiği arazi üzerine defin işlemine başlamış idi. “ Hukuk Müşaviri Mösyö Varolopos Efendi, bu arazinin Cemaati İslamiye’nin meşru mülkü bulunduğu yolundaki iddiası doğru değildir. Zira hukuki mülkiyeti ispat edecek tasarruf evrakı mevcut olduğu gibi ne Cemaati İslamiye bunları ahirden iştira etmiş ne de şahıs şalaş tarafından bu arazi kendisine vakıf olmuştur. Binaen âliye bunlar Arazi Kanunnamesinde mevzubahis arazi kabilinde değildir. 5 Selanik Yenikapı Mevlevihanesi Mezarlığı 5 Selabet 1 Nisan 1922 MÜSLÜMAN MEZARLIKLARI MESELESİ ETRAFINDA Avukat Konstantin Efendi’nin Makalesi: “ Hükümeti Yunaniye, Hükümeti Osmaniye’nin yerine geçtiğinden artık eski kabristan yerlerinde tasarruf hakkına sahiptir ve bunları dilediği mahal ve maksada tahsis de edebilir. Müftülük makamı bir güna itiraz etmeye bu hususta salahiyettar olamadıktan maada bu arsaları gelir getiren akar haline getirilmesi hakkına malik değildirler. Türk hâkimiyeti zamanında da eşhas hükmiyeden madut olan Belediye Dairesi Dimusyon tarafından bu arsaları talep ile memleketin ümranı için kullanmaya salahiyettardır. Ba husus ki buralar ağaçlarla çevrili olduğundan bahçe haline gelmeğe, etrafında Kışla ve hastaneler bulunması itibarıyla sıhhat nokta-i nazarından da belediyenin tekâmülüne hizmet edilmiş olur. Cemaati İslamiye Hukuk Müşaviri Varolopos Efendi’nin Selanik 1914 tarihinde eşhas hükmiye adedine ithal edildiği hakkındaki mütalaası doğru değildir. Hükümeti Osmaniye’de belediyelerin tesisi tarihinden beri Selanik belediyesinin de birçok emlak ve akaratı mevcut idi ve bunları bir şahıs kanuni gibi idare ederek tasarruf evrakına rabt eylemişti. Bu izahattan sonra zannederiz ki belediye için kıymeti teslim edilmiş bulunan Müftülüğün idare ve tasarrufuna geçmesine müsaade etmeyecektir. Bu arazi ciheti Miriyeye ait olduğu gibi, Selanik şehrinin inşaatı hakkında yapılan yeni projenin tatbikinden sonra da gerek ciheti Miriye’den, gerek belediye tarafından amme menfaati namına istimal edilebilir. Bu arazi Selanik’in en mutena noktasında bulunması itibarıyla emniyet mahsusayada haizdir. Varolopos Efendi, Selanikli olmadığı için Müslüman Kabristanı olan yerlerin Hıristiyan kabristanı olduğunu bilmez. Buradan muhtelif zamanlarda gerek yol açılması ve gerek bina inşa edilmesi yüzünden vaktiyle eski makbere ait birçok mermer taşlar çıkarılmıştır. Selanik’in Türkler tarafından fethi esnasında şehrin asıl kabristanı da bu mahallerde bulunmakta idi. Bugün Hıristiyan kabristanı olan Evankelistri mevki Mithat Paşa zamanında açılan yolun uzatılması için kesilmiş ve kabristan’ın bir kısmı yola alınmış ve o zaman Hıristiyan cemaatine tazminat verilmemiştir. “ Kezalik muhterem meslektaşımızın halen Türkiye ile harpte bulunduğu için Atina Muhadenamesinden bahsetmeye hakkı yoktur. Müslüman mezarlıkları arazisinin memleketin ümrana olan ihtiyacı dolayısıyla bunların burada bırakılmasına müsaade etmez. Tabiidir ki belediye dairesi her anasır cemaatine memleketin müsait bir yerinde ve haricinde defin için anasırın nüfusu nispetinde arazi vermek mecburiyetindedir. İslam Cemaati de böyle bir yere arzı ihtiyaç eyliyorsa belediyede cemaatin arzusunu yerine getirmelidir. Şehrin batısında Müslümanların ihtiyacına kâfi diğer bir kabristan da mevcuttur. Tarihe ait olmak üzere atideki vakayı da arz ederiz: Katoliklerin şehrimizde ve bu gün Hıristiyan Kabristanlarının bulunduğu Hisar haricinde bir kabristan mevcuttu. Fakat bunu görülen ihtiyaç üzerine bunu hükümete terk ettikten sonra 1876 tarihinde Zeytinlik mevkiinde Katolik Kabristanı ittihaz edi lmek üzere bir arazi tesit edilmişti. Kezalik Selanik’in eski cemaatlerinde olan Musevi Cemaati için görülen ihtiyaç üzerine Kireçhane adı verilen mahalde kabristan ittihaz edilmek üzere arazi satın alınmıştı. Musevi cemaati bu arazi üzerinde evrakı tasarrufiyeye maliktir. Cemaati İslamiye’nin böyle satın alındığına veya vakıf edildiğine dair hiçbir vesikası yoktur. Kabristanlardan bu kadar bahis kâfi görülür. “ 6 6 Selabet 2 Nisan 1922 MÜSLÜMAN MEZARLIKLARI HAKKINDA Muhterem Selabet’in son nüshasında vakıflarımız hakkındaki mühim bir münderecat nazarı dikkatimi celbetmekle olduğum bu sırada yine Selanik 1 ve 2 Nisan 1338 tarihli nüshalarında mezarlıklarımız hakkında dava vekili Kostaki Taki Efendinin Nea Elitya gazetesinde yayınlanan “ Tarih ve Kanun “ serlevhası altında garip bir makalenin tercümesini okudum. Makalede (Kabristanların defin için terk olunmuş (arazi metrukeden bulunduğunu ve hiçbir cemaatin hakkı bulunmayıp yalnız defin hakkı için izin verildiği ve başka suretle tasarrufları hakkı bulunmadıklarını yazdıktan sonra (Memleketin şarkında bulunan Müslüman Kabristanlarının dahi bu ahkâma tabi olduğu ve Türkiye zamanında defin maksadından başka sair maksadı hayriyeye hasredildiği halde o zaman Cemaati İslamiye’nin buna itiraz etmediği serd olunuyor. Kostaki Efendinin buraya kadar olan beyanından ortaya çıkan iki önemli noktadan biri Kabristanların arazii metrukeden olarak Hükümeti Osmaniyece defin için tahsis edildiği ve binaen aliye cemaatlerin başka suretle intifa haklarının olamayacağını ve diğeri de Türkiye zamanında defin maksadından başka maksadı hayriyeye hasredildiği halde Cemaati İslamiyenin buna itiraz etmemişti. Kabristan mahallerinin hükümeti Osmaniye canibinden cemaatlerin nüfus ve ihtiyaçlarına göre tahsis olunduğundan ve İslam Kabristanlarının hududu mahdut bulunduğundan sonra Taki Efendinin beyanatı kendi kendine çelişmez mi? Hükümeti Osmaniyece İslam cemaatine tahsis edilen ve üzerinden asırlar geçmiş olan ve işgal zamanında ve hatta bundan pek az evvela kabristan olarak mevcut ve meşhud bulunmuş olan mahallere hangi kanun ve hakka istinaden cemaati İslamiyenin alakasını kati ve refih edilmek istenildiği anlaşılamıyor. Taki Efendi makberlerin Hükümete rücuunu şayet Yunan kanununa istinat ettirmek istiyorsa Yunan kanunlarınca da buna imkân olmadığını Taki Efendinin bilmesi gerekmez mi? Zira Atina Antlaşmasının 3. Protokolünün 12. Ve 11. Maddelerini inceleyecek olursa bu babda tek söz söyleyemeyeceğine eminim. Mevadı mezkurede ( Umumi menfaate müstenit olduğu usulen tahakkuk ettikçe hiçbir vakıf istimlâk edilemeyecek ve İslam makberleri emvali makbuleden addolunacaktır. ) deniliyor. İkinci olarak Türkiye zamanında defin sukut aksamın sair maksadı hayriyeye hasredildiği ve o vakit Cemaati İslamiyece itiraz edilmediği iddiasına gelince; bu elyevm o kabil makbere-i İslamiyenin yine İslamlar lehine sair maksadı hayriyeye hasrını kabul ve itiraf demek olmaz mı? Nitekim Cemaati İslamiyece aynı maksat takip edilerek Makebere-i İslamiyenin defin ihtiyacından vareste kalan aksamını yine İslam cemaati lehine olarak maarif ve sair İslamların ihtiyacına tahsis edilmektedir ki bu en doğru ve mantıki bir harekettir. Daha aşağıda gösterileceği üzere Hıristiyan cemaati bunu daha Türkiye zamanında mevkii tatbike koymuştu. Bu halde Türkiye zamanında Cemaati İslamiyenin sukutundan bahsedilmesi manasız olmaz mı? Hükümeti Osmaniye zamanında sair maksad hayriyeye hasredilen mezarlık mahalli acaba hangileridir? Bundan Mithat Paşa Sanayi Mektebi akaratından bulunduğu İslam Mezarlığı kısmıyla Mektebi idadi ve halen hastane binasının bulunduğu mahaller murad olunuyorsa: Acaba bunlar hakkında o vakit ki Cemaati İslamiye’nin suküt etmiş olmasından bilakis nafi bir tasarruf fiili anlaşılmaz mı? Zira Mektebi Sanayii akaratı, yine mektebin parasıyla yine mektebe irad olarak yapılmış olduğu gibi Mektebi İdadi dahi İslam Maarifine şamil bir müessesei irfan olmak üzere Cemati İslamiye lehine alayis ahvalden madud değil mi idi? Buna o vakit Cemaati İslamiyenin itiraz değil arzı şükran mevkiinde bulunmuş olması ancak izan sahib i olamayanlar itiraz ederler. Nasıl ki Mektebi İdadi binasıyla müştemilatının işgal etmiş olduğu aksamdan maadası üzerinde Cemaati İslamiyenin hukuku muktesebiyesi kadimesi elyevm bakidir. Bu halde Taki Efendinin beyanat ve itirazı aleyhimizde olmaktan ziyade lehimize olacağı cihetiyle kısmen takdire şayandır. Makalede Cemaati İslamiyenin hakkını ispat edecek tasarruf evrakı olmadığından ve cemaat bunları ahirden iştira etmediğinden ve vakıf dahi olmadığından bahsolunmuştur. Bilemem ki hukukçu birisi (Tarih ve Kanun) namı altında böyle bir beyanata ne diyelim? Bir kere orada mevzubahis olan şey kabristandır. Kabristanların hükümetten defin için cemaatlere verilmiş olduğu ve bundan defin maksadından arda kalan aksamının sair maksadı hayriyeye tahsis edile geldiği aynı makalede itiraf olunduktan ve Atina Antlaşmasının 3. Protokolünün 11 ve 12. Maddelerince kabristanın vakfiyesi bulunduğundan elyevm Müslüman Kabristanı denilerek cemaate aidiyeti Müslüman cemaatine ait olduğu kabul edildikten sonra bu babda tasarruf evrakından bahsetmek veya hakikatten rücu ile buna vakıf değildir demek garip bir iddia olmaz mı? Esasen bir şeyin temel ve tasarrufunu ispat için tasarruf senedini aramak haddi zatında o şeyin tasarruf senedi ile alınıp satılır şeylerden olduğu halde kime ait olduğunun müşkül ve meçhul bulunmasıyla meşruattır Kabristanlar o kabil akarat nevinden olmadığı gibi ciheti aidiyeti evrak ile değil üzerinde yatan ölülerle sabit mevcut bulunduğundan bunun için tasarruf evrakı kadar gülünç bir şey tasavvur olunamaz. Acaba Mithat Paşa Sanayi Mektebine bitişik olan bugünkü Rum Kabristanı ki Galip Paşa zamanında Rum cemaatine terk ve tahsis olunmuştu. Hangi tapu senedi ile tasarruf olana gelmektedir. (Sağ Tarafta) Galip Paşa Döneminde Rumlara Tahsis Edilen Rum Kabristanı Yine eski Metropolithane yakınında Ayareşkiyovi namı altında bulunan mezarlık mahalli ne vakitten beri imar ve duvarla tahdit edilmiş, tasarruf sureti hangi evrakla yapılmaktadır. Yine Beyaz Kule civarında Hıristiyan Cemaati akaratı bulunan arsa ne zamandan beri Hıristiyan cemaati lehine zapt olunmuştur. Bu arazi benim bildiğime göre Osmanlı Hükümeti zamanında sahili bahirde hüviyeti meçhul ve denizin dalgalarıyla karşı karşıya kalarak harap olmuş bir mezarlık yerinin Rum Cemaatine aidiyeti hakkında muharrer makale Kostaki Taki Efendinin, merhum pederi İstefan Taki ile diğer milletvekillerinin teşebbüsü üzerine icra kılınan tahkikatta Müslümanlardan birkaç kişinin tasdiki ve şahadetleriyle Rum Cemaati lehine muamele kurarak bu gün bir milyon değer kıymeti olan arsa cemaatin en mühim akaratından birisini teşkil etmekte olduğu halde o vakit İslamlardan biri çıkıp da ne tarihten, ne kanundan bahs açarak ve tasarruf evrakı kıskançlık göstermemiştir. Makalenin bir tarafında batı cihetinde de İslamların bir kabristanı olduğundan bahsedilmiştir. Bundan maksadın ne olduğu anlaşılamamışsa da vaktiyle şehrin batı ve doğu ve güney yönlerinde külliyetle İslam sakinesi olması bunu icap ettirmiş olabiliyor. Rumların doğu ve batı yönlerindeki makberleri de buna ispat değil mi? (Haritanın Sol Tarafında) Selanik Türk Mezarlığı Kaldı ki adı geçen makale Cemaati İslamiye vekili Vavalopolos Efendiye atfen (Muhterem meslektaşımızın halen Türkiye ile harpte bulunulduğu için Atina Antlaşmasından bahsetmeye hakkı yoktur) diyerek bununla meseleyi halletmiş zannediyor. Fakat gariptir ki (Tarih ve Kanun) serlevhası altında yazılan bir makale muharriri kanunun hudut ve şümulünden pek uzaklara gittiğini henüz anlayamamıştır. Güya mevzubahis olan mezarlıklar bu gün Osmanlı Hükümeti tarafından taship olunmakta ve Vavalopolos Efendide Osmanlı Hükümeti hesabına söz söylüyor imiş gibi hali harp dolayısıyla Atina Antlaşmasından bahsetmek hakkı olmadığından dem vurmaktadır. Bu makalede muharrir efendi unutuyor ki karşısında bir Osmanlı Hükümeti veya tebaası değil, bir milyona yakın Yunan tebaası, Bir İslam kitlesi bulunuyor. Ancak ve ancak her türlü hukuk muktesebiye ve meşru hakları Yunan Kanunu Esasiyesiyle Hükümetinin, Atina Antlaşmasının kefaleti tahtında buralarda kalmış ve şimdiye kadar her türlü evamir ve tekalife bir eski Yunanlıdan daha ziyade uymuştur. Binaen âliye Türkiye ile hali harpte bulunmak Yunan tebaası Müslümanların Hukuk, mülkiye ve kanuniyesinin ziyaatı mucip olacağı dersini Taki Efendi acaba nereden telakki etmiştir? Böyle mühim bir mesele karşısında halen hükümetimizin buradaki evamir siyasiyesi müdürü efendi bile lakayt kalacaklar mı? Bence şayanı teessüf olan bir şey varsa o da bir – iki Rumca gazetenin ara sıra İslamlara ve İslamiyeye karşı taarruzları ile tefrikaya sebebiyet vermeleridir… M. ARİF 7 Selanik Yedi Kule Mezarlığı 7 Selabet 5 Nisan 1922 MÜSLÜMAN MEZARLIKLARI MÜNASEBETİYLE Bana demişlerdi ki: “ Oraya gitme. Çünkü kemiklerini bile bulamayacaksın. Mezarlarını ziyaret etmek istiyorsun. Heyhat onlardan bir nişane bile kalmadı. ” Olsun, dedim. Hiç olmazsa aziz hatıralarının uyukladığı yerleri bir kere görmüş olurum. İşte bir mezaristan ki, ne ziyaretçisi, ne ölüsü, ne de nam ve nişanı var. Kabirleri kalmamış ki başlarında Kur’an okunsun. Bir tek servi bırakılmamış ki gölgesinde ruhanesiyle teselli bulsunlar. Bedbaht ölüler belki sizin için gözyaşı dökenlerde var. Fakat neye yarar? Siz şimdiki gibi yalnız kalmamıştınız. Evvelce sevdiklerinizden bazıları, mesela Cuma günü kabrinizi ziyarete gelir, birkaç damla gözyaşlarıyla topraklarınızı ıslatarak sizden ayrılırdı. Elan hatırlıyorum, büyük babamın mezarını bir hafta geçmişti ki ziyaret etmeyelim. Yanık sesli bir hafız bizimle birlikte gelir, diz çökerek “ Yasin “ okuyordu. O zaman başı önünde gölge eden koca servinin hışırtılarında ben, zavallı babacığımın ziyaretimizden memnun kalan ruhu kımıldıyor zannederdim. Sonbahar’ın bu ıslak, bulutlu gününde burada ne işim var, diye kendi kendime soruyorum. Karşı duvarda gak diyen bir karga, bana cevap veriyor. Toprağa hediye edilen sevgililerin hayali bir yağmur gibi gözlerime doldu. Mazinin bütün tatlı ve acı günleri perde perde binmek üzere açıldı. Kollarım iki yanıma düştü. Yapyalnızım. Fakat kendimi hala bütün bütün yalnız hissetmiyorum. Ah onlardan bir nişane bir ot parçası, yahut bir diken bulabilse. Boş ümit. Ne diken var, ne ziyaret, ne mezar ıslak gözlerle hiçbir taraf görmeyerek dolaşıyorum. Bir zaman benim için en aziz bir vücut olan sevgili büyük babamı, yosunlu taşların, çökmüş toprakların arasında bulmak istiyorum. Onu gömdüğümüz yeri tahmin ederek çalılar arasından kendime yol açtım. Belki sandukasına dokunulmamıştır. Belli temelleri hala yerindedir diyordum. Baş başa idiler. Büyük babam ve büyük annem. Hayatlarında nasıl beraberlerse öldükleri zamanda birbirlerinden ayrılmak istememişlerdi. Aradım, aradım bütün o civarı karış karış dolaştım. Ne taşları, ne de sandukaları, ne de küçük bir nişaneleri bırakılmış. Sonra hatırladım, bundan birkaç sene evvel bütün bu uhreviler serasının dehlizlerini alt üst ederek onları ebedi uykularından uyandırmamışlar mıydı? Kızının mezarını bulamadığı için feryat eden merhum Ekrem Beyi bu dakikada haksız buldum. Gelmedim on beş sene, bilmem ne yanda medfunu Ey mezaristan, bana yandırma, Ah ve şiveti, Rahip edip ona ah eden ey serviler, taşarlını. O, Piraye’sinin mezaristanda hiç olmazsa taşlar ve servilere hitap edebiliyordu. Ben ise ecdadımın kemiklerini bulamıyorum. Acaba hangimiz feryadımızda haklıyız. Bir çalı üstüne oturdum. Cesetleri tarumar edilen bu kafilei ervah birden bire zannettim ki uyanacaklar. Topraklarıyla gözleriyle bana hakaret yağdıracaklar. Yanımda bir kıyamet esrar canlandı. Korkmağa başladım. Sanki bir hitap gaip bana diyecekti ki: Ecdadınızı niçin rahat bırakmadınız? Bizi son ilticagahımızdan da sürükletmeye sebep olan siz değil misiniz? Ellerimle yüzümü kapadım. Bu haklı feryadı ağır, derin bir sızı ile kanayan vücudumda buldum. Ayağa kalktım. Artık onları aramaktan meyus olmuştum. Kışla Meydanına doğru sendeler gibi ilerliyordum. Bu harap mezaristanın bu kuru topraklarını da elimizden almak istiyorlar. Ecdadımız bizi lanetle yâd etse haklı değil mi? 8 8 Selamet 17 Teşrinievvel 1921 ÖLÜLER BAHÇESİ Selamet 19 Ekim 1921 Bize anlatıyorsun ki: “ O öksüz kabristanı karış karış gezdim. Kurumuş otları, dikenleri arasında onlardan kalmış bir mermer parçası aradım da izini bile bulamadım. “ Fakat bu gün mazisi olan sevdiğimiz şeyler içinde hangisi sağlam kaldı? Belki kalanları da var. Lakin hepsi metruk, hepsi boynu bükük. Hepsi sanki bizim kaygusuzluğumuzu görmemek için, yosunlu örtülere sarınmış acıklı, zavallı şeyler. Onların da bir gün, şu tıpkı ecdadın maruz kaldığı mezarlık nasibini yüklenerek yokluk çukurlarına yuvarlanacaklarını düşündüm de, senin gibi yüzümü ellerimle kapadım. Tek o acının heyulasını görmeyeyim diye. Bu gün hiç olmazsa servisiz, mezarsız kalan ölülerimizin hatırasını gasb edilemez bir türbe gibi kucaklayan kalplerimiz var. Bazı otu muhafaza etsek, onun üstünde dermansız bir kandil gibi titreyen gözlerimizin hürmetkâr ışığını söndürmesek. Sen o sevgili vücutları andıracak bir nişane bulamadım. Ecdadın bakiyei havalisi olan o parçalanmış, sökülmüş mezar taşlarından kalan dehlizler üstünde yürümüyor muyuz? Her attığımız adım, onların o taşlara kazınmış isimlerini biraz daha eritip silmiyor mu? Birden, bu muhtemel hürmetsizlikle döküşünü fikrime o taşların, “ Hüvelbaki “ si nakş oldu. Hatırladım ki her şeyi mahva mahkûm ve daimi sermedi olan yalnız yer “ o “ var. Mazidekiler, cesetlerine karşı işletilen bu saygısızlığı düşünememişlerdi. Biz onu görmüyor ve sızlanıyoruz. Ya yarın? Keselerindeki boşluğu birkaç arşınlık kabristan toprağıyla doldurmak isteyenlerin, kemiklerimizden de intifah etmek arzusuyla onları mezarda çıkarmayacaklarından emin olabilirler mi? Ölülerimizin türap olmuş, oralarda son damla kanıyla başka hayatların asaresini hazırlamış vücutlarını, göğsümüzdeki hürmet imanıyla takdis etmek isterken, onların son yurduna saldıran kazmaların sivri ucu, bize sanki haykırıyor. İşte - diyor- böyle tıpkı onlar gibi boş bir arsa haline kalan zavallı kabristanlarımız, yeni plan mucibince bahçeye tahvil edilecek. O ölüm diyarının göğsüne çiçekler ekilecekmiş. Bir gün gelecek ki, bir zaman dallarından kumruların hu hu’ları dökülen servilerin yerinde, gülfidanları, laleler, nergisler yükselecek, o mübarek toprakların üstünde çömelip “ Yasin “ okuyan hafızın yanık sesinden süzülen gözyaşını bir bando muzikasının yaygarası örtecek, bunlar belki de olacak. Belki de biz görmeyeceğiz. Belki de rahmete ka vuşan sevgililerimiz karanlıklar i.inde yumulan gözlerinden fışkırmış acıklı ve tövbekar yaşlarıyla filizlenen o elim çiçeklerin ıtır mecraını koklamayacağız. Fakat çocuklarımız elbet oralarda gezecekler, görecekler, mazinin mübarek hatıralarını taşıyacak kadar kuvvetlenmemiş mini mini kalplerinden bu renk renk ve şen hayat sayfasının intibahatı işlenecek, bahtiyar ve lakayt gülüp oynayacaklar. Selanik Türk Mezarlıklarından Sen yağmurlu bir sonbahar gününde kolların düşük, gözlerin dolgun bu müstakbel bahçenin çalıları üstüne oturup büyük babanın mezarını aradık. O talimsiz topraklara karşı ölülerimizin mersiyeyi matemini yazdık. Yarın, kucağında ilk gözyaşını dökecek olan o yavru ki o parkın, o eski hatıralarla ve bir gün kim bilir belki de bir akşam ezan vakti güneş ufuklarda tıpkı kalbindeki elim gibi yanık bir iz bırakır gibi uzaklaşırken sana çetrefil lisanı ile imamesini heceleyen oğluna “unutmayasın “ Şayet o ölüler bahçesinden geçecek olur ve çiçek koparırsa bir Fatiha okusun ve bilsin ki o çiçeğin katmerleri arasında dedesinin bir damla kanı var. 9 9 Selamet 19 Ekim 1921