CUMHURİYET ÜNiVERSiTESi . \ iLAHiYAT FAKÜLTESi .. DERGiSi 2. Sayı SİVAS - 1998 DİN. BiLiMLERİ ARAŞTIRMALARINDA "BAKlŞ AÇILA.RI" ÜZERİNE . Arş; Gör. Üzeyir OK.* , Çevirisini yapmaya çalıştığımiz bu metin, Winston L. King'in"Introductioiı To Religion" adlı eserinin "Giriş" bölümünden ibarettir, Bu çalışmada.L. King, dinsel araştırmalarda izlenil en yöntemler üzerinde durmakta, neden bu yöntemlerin seçildiğini, sebeplerini, oluşumunu, felsefi ve kültürel arka planını ortaya koymaktadır. . b.unların başlıca ·Bilimsel disiplinlerde .yöntembilimi konusunun inkar edilemez bir .önem arzettiği düşünüldüğünde dini bilimlerin, kendi savunulabilir yöntembilimlerini ortaya koymaları gerektiği ortaya çıkf!L ·Bu yöntembilimi sorununun, amaçlar dikkate alındıgındiı çok yönlü olarak karşımıza çıktığını gö.rmek güç değildir. Özellikle akadef!Jik çalışma yapanların, yapacak oldukları çalışmaların daha güvenilir olması için uygun nietotlar seçmeleı:i gerektiğini düşünüyoruz. 'Yöntem seçiminin, konunun ilgili olduğu bilif!l dalıyla, konunun özelliğiyle ve araştırıcının bakış açısıyla ilişkisi olduğu bir gerçektir. · Genelde din araştırmrı.ları, özelde İslami araştırmalar söz. konusu edildfğiQde bilimsel yöntem konusunun sorgulamaya. açılinası ve konunun felsefi temellerine inilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Biz, değerlendirme bölümünde çalışmamızlll sınırları içerisinde yöntembilimi konusimun günümüz Türkiye'sindeki durumun,u, tartışma konularını, felsefi temelini, örneklerle kısaca ortaya koymaya çalışacağız. Bu kısa çalışına içerisinde son sözü söyleme amacında olmadığlmızı, konunun en azindanbir pl·oblem olarak görülmesi gerektiğine dikkat çekmek istediğimizi önceden belirtmek · · isteriz.. DİN ARAŞTIRMASI ÜZERİNE * * Winston L. KING 1 Çev: Ar.' Gör. Üzeyir OK Günümüzde dinle ilgili birden çok araştırma yöntemi olduğundan bunların ayırt edilmesi faydalı. olur. Bu araştırma yöntemleri, temel Qakış açılarına veya din karşısındaki durumlarına göre sınıflandırılabilirl·er. Böyle bir sİnıflamayla çeşitli · yönteı;nlerin neden o şekilde işledik1erini, neden o tür bir soı1uca ulaştıklarını ve her bir yöntemin diğeriyle olan ilişkisinin ne o1duğunu biraz anlaya:bfliriz: Dine Tarafgir (witlıin) Yaklaşım Bu· başlığı "Tarafgir" (Within) yaklaşım olarak seçmeınİzin n~deni (The Study of Religiori From Within) psikolojik veya tecrübi bir iç yaklaşımı değil, dini tarafgirliğl kaste'tmekiçindir, Bu, dindar bir müminin ve belirli bir inancı yaşayan kimseniri bakış açısıdır. Onun yaptığı bu araştırma kendi inancını ve bu inanç la bakbğı dünyayı daha iyi anlaına çabasıdır. Kısaca tarafgir yaklaşım, bir' inan~ yaklaşım ıdır. *c;. Ü. Ilahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilirrı Dalı Araştırma Görevlisi. ;ı,* King, Winston L., Introduction to Religion, Harper& Row Publishers, New York 1968, sayfa 17 8. 486 .\ Üzeyir Ok· İnanç perspektifleri, şüphesiz, bizim dini gelenek diye isimlendirdiğimiz · materyalleri içeren büyük bir yekün üretmiştir ve üretıneye de devam etmektedir~ Yazınlık ôncesi kültürlerin yazıya geçirilmemiş (sözlü) geleneklerinin meydana gelişi de bu perspektiftenJir. Yazılı kültürlerde isedini konuların inanç açısından ele alınması, biı: ibadetin nasıl yapıldığını anlatan ilmihaller, dini tecrübeyle ilgili yazılar, sonradaı;ı oluşturulmuş yorum ve tefsirleriyle kutsal yazılar veya metinler, forınalize edilmiş akide .i ve nihayetdoktrinin sistematik izahları gibi çok'çeşitli birikintilerin oluşması sonucunu doğurınuştur. Bu son üç madde -kutsal metinler ve yorumları, forınalize olmuş akide, doktrinin sistematik yorumu~ Batı'nın teoloji; Doğu'nun öğreti (The Teaching) veya hakikat (The Truth) dedikleri şeye tekabuı'etınektedir. Dine Yarı Tarafgir (Semi - Witlıin) Yaklaşım Dindar insanların büyük çoğunluğu, önceden yerleşmiş olan gelen~ksel dinsel inançların, yaşam biçimlerinin ve kutsal metinlerin geleneksel kalıpları içerisjnde sorgulama yapmaksızın ve emin bir biçimde varlıkları'nı sUrdünneye razı olurlar. Hatta din bilginleri bile (papazlar, kelamcılar) kendilerini neredeyse sadece inanç yapılarının iç - zenginliğini artırmak ve inceden ineeye eiden geçirmekle (genişletmekle) meşgul ederler. Bu "muhafazakar tarafgir." eğilimin, tarihidinsel geleneklerin pek çoğunda merkezi bir yei· teşkil ettiği kabul edilebilir. Gerçekten de bir inanç ne ldıdar çok baŞarılı ve sağlam . , olursa muhtemelen kendi g~leneksel yapısı içerisinde varlığını o kadar çok sürdürebilir. Bununla birlikte, gerek içeriden gerekse dışarıdan ohin bazı aml'ller vrirçlır ki bunlar kişinin basitçe tarafgir olarak kalmasına izin vermez! er. Çünkü din aynı zamanda kişiyi derin bir araştırınaya sevkeder. Bazıları için din, bir sığınaktan ziyade bir araştırma yeriçlir. Her nesi lde, hatta kôrü körüne inanan n:ıüıninler arasında bile, şimdiyedek bildiklerinden daha büyük gerçeklik ve doğruluğu tecrübi ve akli olarak araştırmak için kendi inançlarının sınıFlaı~ını gözden geçirmeye tiğraşanlar bulunacaktır, Bunun da ötesinde sosyo-politik sarsıntılar ve kültürel değişimler, inancın yapısı ne kadar sağlam ve köklü gözükürse gözüksün onun sağlainlığını tehdit edebilir. Ayrıca taassu_p ·şeklindeki güçlü bir inancın yer aldıği geniŞ coğrafi alanların sınırları içerisinde bile~ daima farklı inanç ve uygulama yapanlar bulunagelmiştiL Gerçekten de dinler tarihi' boyunca bir inancın kendi içerisinde ("inside") elinin dışına kayan (''outside") düşüncelerin sık sık gelişme fırsatı buldl;JğU görülmüştür. Yani farklı mezhepler ortaya çıkmıştıL Bu, gerçek kabul edilen her dini. yapının ( tahrife uğraıniş) bir diş yapısı .. olduğu anlamına gelir. (Bu dış yapı başkalarına göre farklı bir iç yapı olabilir.) Bu ttir · _dini karşılaşı:n.aların ardından mukayeseler er ya da geç her gel.eneğin karşısına çıkacaktır, . İnsanlık tarihi boyunca şüphesiz neredeyse-sayısız çokluk ve çeşitliliktekarşılaşmalar · . meydana gelmiştir. Bunlar da dostça tartışma, ateşli atışma; muv~kkat düşünce farklılığı, acı ve kapsamlı polemik, farklı kültürlerin ve dinleı:in peyderpeyyakinlaşiTiası . . ve a!lJacı imha veya başka ihanç sahiplerini kendi dinlerine çevirme olan hqçlı seferleri ve dini savaşlar şeklinde .olmuştur. Fakat ister hoşgörülü. ister şiddetli olsun bazı, · karşılaşmalar vuku bulduğunda kişi, kendi geleneğinin dışında başka geleneklerin de . . bulunduğunun farkına varır. Çünkü kişi direkt olarak başka ~it' inancın farkına vardıgı zaman, kenc!i inancıyla ilgili yeni duygular oluşturriüıktan kendini alamaz . .J3ôyle karşıl~şınaya, diğet insanl'atı kas ı tn ·alarak·airıeçtvirffieve ·ainatşı~difşünc·e C;::;===~ 7 ~--· sahiplerini dirü düşünce sahibi yapmak için yapıları ve modern. dünyanın.riıisyonerlik diye isimlendirdiği çalışmaları ôrnek ve·rebiliı:iz. Bu· duı~uında her he kadar misyoner;:· ·kendi inançlarını bir başkasınatamamen kendi terimleriyle ve kendi geleneği içerisinden sadece tebliğ ediyor~a da er ya cja geç kendi diriine biraz olsun dışarıdan bakma durumuna gelecektir. İnanç. yapısıyla ilgili aynı akıl yürütıneınizi tekrar- kullanmaınız gerekirse, .. ,, . ,. Din Bi,limleri Araştırm~larmda "Bakış Açıları~' Üzerine : ' 487 . başka bir dine şöyle bir göz atma!): için penceresinden başını uzattığında kendi inancıfidan başkalarına vermek istediği görüntüyü, kişi, başkalarından elde edecektir. . Hatta bu görüntüyü daha iyi anlamak için harekete bile geçebilir, belki daha da iyisini yapabilir! Herhalükarda içinde bulunduğu kendi inancının harici bir bakış açısına sahip olduğunun farkına vaı'ır ve o böylece en azından· bir müddet için yarı tarafgir bir · düşüneeye sahip olmuŞ olur. Dine Yarı Nemel (Semi - Witlıoııt) _Yaklaşım Her şeye rağmen misyoner, henüz tem.elde kendi inancının dışında olmaktan ziyad~ içinde bulunmaktadİr. Kendi inancının dışİndakileri de-sadece kendi inancına_ kazandırma amacıyla araştırma konusu yapmaktadır. Fakat herkes başka bir dini veya .· sistemi araştırırken bu araştırmasını sadece kendi geleneğinin penc'eresinden bakınakla . sınırlı tutmayabilir. Bazıları her ne kadar kendi inanç yapısına tekrardan dönme niyetinde olsa ve ona bağlılığı en içten olsa da daha ileriye gidip kapsamlı bir aı:aştırına yapınayı arzulayabi ]ir. Burada dinsel endişe ve ara'ştırma düşüncesinden doğan felsefeden bahsetmek Istiyoruz. A Peki kişi, d ine tarafgir veya yarı tarafgir yaklaşımla felsefi anlamdaki yarı nesneilik. arasındaki çizgiyi nasıl belirleyecektir? 1nancııiı açıklamak için kendi ınantıJ<sal kay_naklarını kullanan bir müınin tealog ne zaman bir tealog olmaya son · v~rip bir filozof olmaya başl,~yacak?. Bu ayırım .kolay bir şey değil fakat şöyle güvenilebilir bir yönteni olabilir: Bir mütefekkir kendi inancını· dahi tabi tutacağı/yargılayabileceği,~g,ı::,rçeklik ve doğruluğun harici bir ölçüsünü oluşturduğu ·takdirde artık bir tealog değil'bir filozoftur. Teoloğun önceden belirlenmiş görevi, bizzat kabül etıiriş olduğu inancın doğruluğunu açıklayıp ortaya koymaktır; buna karşılık filozofun bilinçli olarak seçilmiş görevi ise bütün doğruluk ve gerçeklik iddialarını (ki bunlara-teologlarınkiler de dahildir) bir takım bağımsız rasyonel kr.i.terlere bağlı olarak · · incelemek ve değerlendirınektir. Şüphesiz f~Jsefeler (ve filozoflar), dinle. ilgili tutumlarında çok farklılık arzederler. Bu açıdan bakıldığında Doğu ve Batı felsefesi arasında önemli farklılıklar vardır.ODoğu, özellikle de Hint felsefesi inançlarını güçlendirme eğilimi taşımıştır. Bu· inançlar felsefi açıdan ele alınırken o inançların doğruluğunu ıspatlama hedef alınmış ya da saf aklın ötesindeki sadece zihin dışısezgi ve doğrudan tecrübe yoluyla bilinebilecek yüksek mistik-dini gerçekliği ön planda tiltma amacı güdülınüş,tür. Dolayısıyla Doğu felsefesini (dilsel an~lize ve mantığa büyük katkılar sağlamasına rağmen) gerçek hedefi insanları kurtuluşa erdirme aıiüıcı taşıcİiğı için felsefi teoloji olarak kabul etinek genellikle güçtür.·· ·· · Buna karşılık Batı'da Ise felsefe; Yunan'dan başlayarak bilinçli ve kasıtlı olarak bağımsız varolagelmiştir: Elbette ki Sokrat, Eflatun ve Aristo gibi Yunan filozofları arasında da dini destekleyen ve genel olarakmitolojik Yunan dininin, kendisi için yapamayacağı teolojik misyonu yeri~e getiren fitoz'ütlar vardı. Ayrıca ortaçağ Hristiyanlık tarihinde de, felsefe, teolojinin hizmetçisi olarak kullanılmaktaydı. Buna karşılık Sokrat, Eflatun ve Ai-isto da dahil temel Yunan düşüncesinde felsefe dinden, (hei· ne kadar ikisi de)ı;ısan oğlunun aynı köklü problemleriyle ·derinden ilgili olsa da) eş as itibarıyla bağımsızdı. Ayrıca bu anlayış Batı'da baskın durumda olmuştur. Yani Batı felsefesi din konusunda nadiren yarı tarafgir geriellikle ya yarı nesnel veya septik felsefelerde olduğu gibi tamamen nesnel olmuştur. Dine Nesnel (Withoııt) Yaklaşım Din konusunda felsefenin kendiliğinden en azından yan nesnel olduğu ve. bazı feisefe sistemlerinin ise tamamen bilinçli bir şekilde bütün dinlerin dışında bulunup dinden -t .. üieyir; ok .. 488. . i onlara tamamen ayrı hatta düşmanca baktığını söylemek.yarilış olm,az. Bununla birlikte; · sosyal bilimler, dini dışarıdan objektif olarak ele alma konusund.a bilinçli bir. Şekilde;: tam olarak gelişmelerhıi tamaml~mışlardır. · · Sosyal bilimler, şüphesiz· yaklaşım biçimlerinde normatifliğiri (değer koyucu· ..·· · . •· :. olmanın) aksine deskriptiftirler. Onlar, felsefe veya teoloji gibi ne dinsel yapıhirıh doğruluğu veya değeriyle ilgilenirler ne de birta~ıın kültür üstü· (supracultural)veyq kesin rasyonel ölçülerle onlar hakkında yargıda bulunurlar. Onların hedefi neı:ede ve ne . zaman bulunursa bulunsun insanoğlunun dindıi:rlığının bk sonucu olarak meydana gelen . çeşitli tarihi ve kültürel şekilleri ortaya koymak ve anlamaktır. Dinsel faktörlerin . empirik olarak gözleınlenebilir 'karakterleri ve onların çevresinde 'bulunan kültürel unsurların tamamıyla olan ilişkileri başlıca 'ilgi alan larıdır. Böylece bir sosyal bi li ITICi . ,·Dini fenom~nler" le hangi unsurları .kastettiğini b~lirleıne veya bir dinşel yapının . diğerine göre daha sağlıklı işleyen bir ortamda bulunduğunu .söyleme hakkina sahiptir.· · Buna karşılık böyle bir dinsel yapıyı diğerine göre "daha iyi" veya "daha doğru" diye· yargılayamaz. · · , . · . •. . .. . .. · Betimleyici bakış açısı11a sahip soşyal bilimlerle normatif bakış. açılarına ~ahip teolojik-felsefi yaklaşımlar arasındaki farkı anlamak için somut bir yöntem, her iki bilimin yazınlığından bir kaç pasaj okumaktır. Okuyucu çok geçmeden sosyal bilimlerin fenomenolojik detaylada yanidtüel . örneklerin/ınodelledn fonksiyon -ve', şekilleriyle, dini inancın davranış ve sosyal bünye üzei-ine olan etki cierecesiy1e;dinsel' tecrübelerin psikolojik değerleriyle v.b. ilgilendiğlni göi;leınler. ;Buna karşı,lıkfe.lsek,ve. teoloji yukarıda da belirtildiği gibi öncelikle dinin zihni formülasycinlarıyla (doktrinler, .. akideler ve önerınelerle) ilgilenir. Ayrıca onların anlamsal açıda~ doğru· v'eya yıinliŞ, . kognitif veya non-kognitif olup olmadıklarını.değederjdiriı·. Yine özeilikle f~Isefe,. şüphesiz, din üzeri~de onu parçalara ayırarak düşünür, yani tarihsel dinledn gizlenen kabukları içerisinde keşfedilmesi gereken safi· hakikati düşlincf1· kqnusu yapar;. buna' · .ı · karşılık sosy.al bilimler daha ziyade dinleri ·genel olarak ele alır ve dini fenomenleri . ..· yeterli bir şekilde ortayakoyabilmek için dinlerin tar.ihsel. çeşitliliği ni kendine temel. · yapar. . · '· · . ··· · .. · · ·' • 1 Dinle ilgili özel yaklaşımlar, sergileyen üç sosyal bilimin her birinden ve onlarıri, . diıii fenomenlerle ilgili özel araştırma yöıiteriılerinden söz etmekfaydah 'olacaktır: Çok sıkı fiıyolojik ve tecrübi dönemi bir tarafa bir~kilırsa' psikoloji, k~çinı,lma~. ş~kiJclt: .cliıı konUSl)nU içsel (ruhi) yaşanda açıklama iddiasında hi.ılu.nur. Çünkü dinçiar insanlar., konusuncia hiç bir şey, onların şuurliırınıiı hayli kişisel sl)bjektif ifadeleriyl,e b~lireniç . Yaşamları kadar açık değildir. (Dini) _ritüelin v~ örgütlenıneni ll. dış kabuğ~nuiı içinde::: cjış~ .. akseden tarafr sadece bir görüntü olan kişisel tecrübenin ölleınli. içsel (psikolojik) bir ;· yönü vardır. Gerçekteri de dini, kim, aynı zamanda yoğurı duygu, vizyonlar, ~tüyalar, · vecd halleri v.b.gibi kişinin 'yüksek der!'!celi-ozel tecrübelerind~tı ayh oi'anıkdi.İşünebilirJ'! , . Diğer taraftan dinler, böyle derin kişisel tecrübi bir yapıya srihip ol.duğu kadar ayrıCa.·· ·.· bariz bir şekilde kurumsal ve sosyaldirler. Dini inançlarıli ve de~ederiıi insan toplumlarif üzerindeki yaygııi etkisi ve dini geleneklerin daha geniş toplumsal yap/içerisinde ke.ndi. . . . ·. -özel sosyal gruplaririı oluşturma biçimi söz: konusu olduğunda Sosyoloji 'de üzerinde , .·.•. · araştırma yapabileceği epey materyal e sahip olmuş olur. Bıinı.İn tersi olarak'·dinlerin . ··.. . ... ·.· .. kendileri de. genellikle içinde doğduklarJ..otopluindan etkilenirler;cBin'ldlgiH~bü"sö"syö:;': -.x"''"~·:·~;.;· kültürel araştırmaya sosyal bilimlerin en yenilerinden ola~ Antropoloji de katıldı. pin i. · ·.· araştırmalar söz konusı,ı olduğunda Antropoloji'nin· Sösyoloji'de!l başlrea•farkı; fa:rk)( . coğrafi ve kültürel alanları araştırma alanı içinde :bulundurması ısözliküyor; Sös)ioloji, baŞlıca Batı dünyasının daha fazla gelişmiş. toplumlarını çalışmış iken apttopölog'la~ • . •· • . ' ·1 ·.··;: ,' . . ·.' .... 1 • \ • •• ·: • ·•ı, .. ,.. .~ , ,. . Din Bilimleri Araştırmalarmda "Bakış Açıları" Üzerine . ' 489 . öz~lde Doğu ve Ilkel toplumlar üzerine araŞtırma yapmıştır. Diğer önemli bir far.k ta An~ropoloji'nin kültürel ve etnik açıdan daha geni? bir ilgi alanına sahip olmasıdır. " Sosyal bilimlerin yöntembilimleriyle ilgili işaret edilmesi gereken bir nokta daha var; sosyal bilimlerin araştırma biçimiefi belirgin biçimde Batı -kaynaklıdır. Bunun da' çift kökeni vardır:.Birincisi, Batı felsefesinin, bağımsız tenkitçi-rasyonel uygulamasıyla, ikinCisi, bu uygulamanın bir araya geldiği harici/nesnel gözleme dayanan Batı kökenli bilimsel tekniklerdir. İlkel toplumlarda din, daha ziyade kültürün kendi içindekiler tarafından uzerinde çalıŞılan kültütün ayrılmaz ve sorgulanmaz bir parçasıdır. Hi nd u. Budizm ve Taoizm'li Doğu sÖz konusu olduğunda onun felsefesi, daha ziyade yerleşik dini gelenekleriri hedefiyle aynı hedefi taşır. Buna karşılık Batı bilimi, var ohin dinin objektif ele alınmasının bir sonucu olarak kendi kültürüyle çok yü:z;eysel bir ilişkiye sahiptir. ,Dolayısıyla dinsel fenomenlerle ilgili araştırmalarda sadece Batı'da bağımsız düşünce biçimine ve disiplinlerde bilimin değer koymayan betiınleyici metoduna rastlamak mümkündür. . Dine Kendi İçinden Nesnel (Detec/ıed - Witlıin) Yaklaşım Son olarak dini ele alma yöntemlerinderi biri de yeni ve şimdiye dek biraz yanlış tanımlanmış olan Dinler Tar.ihi veya Dinler Fenomenolojisi gibi farklı şekillerde . · isimlendirilen yöntemdir. Bir disiplin olarak Dinler Tarihi'nin kökeni, tarihsel olarak Almanların "Religion·swissenschaft" (teoloji) veya "din biiiıni" ve Amerika'lıların karşılaştırmalı dinler araştırması dedikleri şeye dayanır. Peki ,;Pinler Tarihi" terimi ne anlama gelir? Buradaki "tarih" kavramı, çoğu kez belirli dinlerin büyüyüp gelişmesinin kronolojik izahını (her ne kadar bu izah yararlı olsa da) ifade etmek için kullanı lmaz; daha ziyade; sosyal bilimlerde de olduğu gibi dinlerin tarihi olarak ortaya çıkışını, onların biitün çeşitlilikleri içerisinde inaelenmesini belirtir. Yine felsefede olduğu gibi burada da çok kültUrlü bir bakış aÇısına köklü bir ihtiyaç vardır. Peki, Dinler Tarihi'yle dinin felsefi ve sosyal bilimsel incelenmesi arasındaki ilişki nedir? Şumüllülük açİsından Dinler Tarihi daha ziyade felsefeye benzemektedir. Çünku felsefe gibi Dinler Tarihi de özet (synoptic) bir bakış açısı/fikir yakalamaya çalışır; dini fenomenler arasında bir çeşit kavramsal bütünlük yaratınaya gayret eder. Mircea Eliade dinler tarihçisini n, tarihle ilgili çalışınasına qir tarihçi olarak başladığını fakat bu çalışmasını bir din felsefecİsİ veya fenomenoloğiı 'olarak bitirdiğini , · belirtir. Bununla birlikte Dinler Tarihi, oluşturmaya çalıştığı bütünlüğün. türü hususunda felsefeden ayrılır. pğer söz konusu felsefe ötelde Din Felsefesi ise bu felsefi . bütünlük, temelde dinin dişında olan terimsel açıdan rasyonel anlam birliğidir. Buna karşılık Dinler Tarihi, dini kendi terimleri içerisinde ve bizzat dini anlamak için organik ·. nitelikli dliıin bir bütünlüğünil ortaya koymaya çalışır. Böyle bir bütünli.ik, nihayette, belirli üsluplar içerisinde anlamın toplam bütünselliğiyle ilişkili kıfınınalıdır. Fakat bu disiplinin özel. amacı olmadığı için nihai değer ve· doğruluğun felsefi ye .kelami meseleleri parenteze alınır ve direkt olarak ilgi alanına alınmaz. . Öyleyse Di.nler Tarihi, sosyal bir bilim midir? Gerçekten de bu bilimin sosyal bilimle~e gözardı edilmemesi gereken bazı henzerlikleri vardır. Daha önce de ifade edildiği gibi Dinler Taı:ihi tek dinden ziyade genel olarak dinlerden bahseder. Buna ilaveten Dinler Tarihi, aynı tarzda yirie dini tezahürlerin benzerlikleri gibi farklılıklarını . da değerlendirmeye alır. Yine o felsefi tarzda d inin tabiatıyla ilgili apriori kesinliğindeki açıklama tarzından kaçınn:ıalıdır. aelirli birformdan ziyade fonksiyonu vurgulayan asgari ve sadece teşhis edici tanım türü ortaya koymaya çalışılmalıdır. Böylece kişi di nden, bir· insaı;un kendisini varoluşsal açıdan nihai re.alitelerle ilişkili kılma teşebbüsü olarak bahsedebilir; (bunu yaparken kişinin tannyla olan bu ilişkisinin çok farklı şekillerde :Üzeyir Ok.· 490 . . . . \ . : tezahür edebileceğini.dikkate almalıdır.) Ardından, her fenomen, kendi bütünlüğü ve tabi kültürel konteksi içt<risinde değerlendidHp tasvir edilmeli ve önced~il kabul edilen bazı tanımlama kalıplarına sokulmaya çalışılmamalıdır. Bütün bunlar dikkate alındığında Dinler Tarihi'nin sosyal bilimiere benzerliği açıktır. Diğer taraftan ·onlardan önemli ölçüde faklı dır. Sosyal billınierin her hangi · birinden daha geniştir. Çünkü o, dinleri ele alırken tarihsel, psikolojik, teolojik ve_ sosyal unsurları eşit ölçüde içeren bir bütünlük oluşturmaya çalışır. Öyleyse o az bi.r. felsefi yönüyle birlikte sosyal bilimlerin sonuçlarının sadece bir özeti midir? Bir anlamda böyle bir özet sayılabilir. Çünkü Dinler Tarihi'nin sosyal biJimlerinkiyle karşılaştırılabilecek özel bir araştırma tekniği yoktur ve bu konuda olgunlaşmamış bilgisinden dolayı hem sosyal bilimiere hem de diğer bilimiere dayanmak zorundadır. Fakat onu farklı yapan, balaş açısıdır. Burada din nev-i şahsına münhasır bir şey, orjinal olarak kendi lçonteksi ve terimleri içerjsinde mülahaz~ edilmesi gereken bir varlık (entity) olarak ele alınır. Din, psikoloji veya sosyolçıjinin öğüteceği bir tahıl oları,ık değil, din olarak görülmelidir. Dini fenomenler- düşünce, aksiyon ve yaşam modelleri gibi - organik bütünlüklerine göre ele alınmalıdır. Kendi dinamiklerine ve· yapısal şekillerine sahip olarak kültürün dini konteksi, kültürden bağımsız ele alınmalıdır. Bu elbetteki dini toplumların veya dini fenomenlerin diğer külti,irel elemanlardan tamamen ayrı olduğu ve onlardan etkilenmediği anlamına gelmez. · ,,Bu şu demektir; belitli bir kültürdeki objeleri11, olayların; aktivitelerin ve kurumların birileri tarafından özel bir dini yorumu yapılması gerekiyorsa .ve.bu.yorum da sağlıklı olmalıysa o zaman kültürün, kendi doğal yapısının terimlerine göre a·naliz edilmesi gereken belirli bir unsui:u ve şekli (dinsel yorum) söz konusu demektir(ki bu unsurun ayırtedilmesi gerekir). Bir anlamda Dinler Tarihi (bir dereceye kadar sekült!r tarih gibi) safi_ bir bilim (science). den ç-ok, yorumlayıcı bir insan bilimi (art) dir. Çünkü . her ikisi de verilerini büyük oranda. biiimierin bulgularına day andırmalarına rağmen neticede safi formerbir teknikten ziyade bir perspektifi ve bakış açİsını t~msilederler. Son olarak, öyleyse. bizler, Dinler Tarihi'ni (veya Dinler Fenomenolojisi'.ıii perspektif açısından 'şimdiye dek belirginlik kazanmış diğer perspektiflerle n~sıl ilişkilendireceğiz? Dinlerin bu şekilde ele alınıp incelenmesi, en iyi di !le kendi içinden nesnel (Deteched-Withinness) yaklaşım olanik isimlerıdirilebilir. Yöntembilimi açısından Dinler Tarihi, her hangi bir dinden bağimsızdır; yani bil' Hristiyanliğın, İslamiyet'in veyaBudizm'in bakış açısından konuyu .ele almaz. Başka bir dine göre her hangi birdinin doğruluğu ve değer yargılarıyla.direkfolarak ilgileim1ez. Bununla birlikte yine de genel anlamda' dini n içindedir yani bir büt(in olara,k di nin içindedir. Onun nite:Iendiren tutumu, keskin vukufiyetinden ve sempatik yorumundan kaynaklanır.Yine o otantik bir şekilde dini-kültürel faktörleribelirlemeye ve bu faktörlerin organik sosyo~ . kültürel yapılar içerisindeki birbirleriyle olan ilişkilerini anlamaya çalışır. Dolayısıyla Dinler Tarihi, belirli bir dine alaycı, kibirli ve'y[l ahlaki açıdan karşı ("against") olmaktan ziyade onun Jarafında ("for") dır. G. K;. Chesterton'ın şu ifadesi belki de bu noktaya değinmektedir: · 1 · nBir bilim adamılia ilkel bir yerli tarafından (varlık olarak) ö1icelei"i büyük, . .· . katiati i bir yiranacm baŞka hiÇ bii· varlık yöktıi Şiiklitide bTI-Şeyaittdttlscı';Httbllilii actalıu~'~="""c=c etkilenerek bunun doğru olmasını :arzu etmeye az da olsa eğilim gostermedikçe böyle şeyleri IJiÇ bir zaınan bil~nısel Olarak yargılat?ia yetenegbıe siıhifi.ollıl1il:iz~1 , . :..... · ·· ··-··· · · -·--- 1- G. Van der Leeuw'un Religion in Esseni:e ahd'Manifestation adlı kitabından, alınmıştır. G. Alien·, London J938, Horper & Row (HarperTorchbook P,aperback); New York 1963, Vol. ll, 675. p. .. Din Bilimleri Araştırmalarında "Baluş AÇıları" ih~riiıe 491 İşte bu "tür şeyleri" bilimsel olarak iyi yargılama yeteneğine sahip olmakdinler tarihçisinin kesinlikle olmayı hedeflediği durumdur. - BİR DEGERLENDİRME Yukarıda çevirisi yapılan makalenin seçilme nedeni, günümüz Türkiye'sinde en yüksek düzeyde din öğretimi veren ilahiyat fakültelerinde bazı bilim dallarında yöntembilimsel açısından bir belirsizliğin varlığına olan inançtır. · Genel olarak ülkemizdeki dinle ilgili yapıl~il Çaiışrriaların büyüjc bir bölümünde üçüncü şekline az rastlanan iki tür eğilimi görebilmek mümkündür. Bu eğilimlerden birini, dindar çevrelerde bir dereceye kadar da ilahiyat çevrelerinde yapılan çalışmalardaki doğrulay ıcı, savunmacı, övgücü kısaca öznel nitelikli yazılar, ikincisini ·ise di nin aleyhinde kesin bir tavra sahip olan, onu olumsuzlamaya ve yanlışlamaya çalışan, ona . hayat hakkı tanımayan çevrelerde yapılan çalışmalar oluşturmaktadır. Örneğin i.lahiyat çevrelerinde Kur'an'ın mükemmel ve rtıuciz bir Allah vahyi olduğunu anlamak için insanlar Kui:'an'ı incelemeye çağrılırken, diğer bir çevre de Kur'an'ın Allah'ın vahyi. olamayacağını insanlara göstermek için onları yine aynı Kur'an'daki bir kaç· pasaj ı okumaya davet edebiliyor~ · · · . . ilahiyat fakültelerinde temelde yöntembilimsel açıdan. iki farklı anabilim dalları grubundansöz edilebilir. . 1- Dinsel bilimler: (Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam v.b.) 2- Din bilimleri: (Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi, Dinler Tarihi, Din Felsefesi, Din 'Fenomenolojisi v:b.) .J Din bilimleri, sosyal .b ilimlerden bazılarının, ke_ndi yöntemleriyle. dinsel konularda çalışma yapması sonucunda meydana gelen, yakın birgeçmişe sahip, daha ziyade Batı kökenli disiplinlerin ortak adıdır. Dolayısıyla dir) biliinlerinde, sosyal bilimlerin kendilerine özgü yöntemleri kullanılmaktadır. Dinsel biJiinierden her birinin ise geleneksel olarak kullanmakta oldukları kendilerine özgü olumlama amaçlı yöntem bilimlerinôen (Tefsir Usulü, Fıkıh Usulü, Hadis Usulü v.b.) başka, felsefi temelleri belirlenmiş, modern anlamda her hangi bir bilimsel yönteminden söz etmek güç gözükmektedir. Böylece, ilahiyat fakültelerinde, ·biri, .kendi geliştirdiği yöntemi kullanarak bir dine mensup olan insanları dinleri konusunda daha fazla bilgi sahibi yapmak, inançlarını güçlendirmek, şüph~lerini giqermek, yine bu dinin, alternatif bir dünya görüşü sunan ilahi kaynaklı yüce bir din olduğunu göstermek veya kitlesel inanç birliğini sağlamak gibi normatİf bir amaca sahip olan; diğeri, dini, kendi aralarında·ortak bir bilimsel yöntem kullanarak, onunla ilgili iyi~köiü, doğru-yanlış gibi normatif ifadelerde bulunmayan fakat dinsel fenomenleri betimlemekle yetinen iki farklı bilimsel · yöntem anlayışı olduğu kabul edilebilir~ · , . · · Bu iki tür yaklaşımın dışında, İslami yazıillıkta oluşmuş olan üçüncü bir eğilim olarak kabul edileb.ilecek farklı bir yaklaşım dfiha söz konusu edilebilir. Bı:ı da birdinin insanların, yaşamlarını kendisine göre düzenleyebileceği alternatif bir yaşam biçimi veya · bir dünya görüşü olduğunu ortaya koymak, sistematik bir bütünlüğünü elde etmek için bilimsel yönteme başvurmak· şeklindedir. Bu bir anlamda teolojinin bilimsel olarak ·ele alınabileceği varsayımına dayanmaktadır. Son dönemlerde İslami bilim yazınlığında önemli bir yer edinen "Bilimin İslamileştirilmesi'l tartı'şmaları bu grupta dile getirilebilir. İslam'ı yorumlama biçimi konusunda kendisiyle ilgili bir dizi tartışmalarda bulunulan Fazll!rrahman'ın şu tutumunu bu yaklaşim için daha somut bir örnek olarak verebiliriz: · · Üzeyir Ok 492 "İslam 'm saglıklı bir bilimsel anlr.ıyış-la ele atılımasının gerekli olduğunu · · söylemekteyiz. Buna ilaveten, bu tür araştırmalarm bir anıacı ve yapıcı bir durumda bulunması gerekir. Ancak ne gericilik ne de müdafaacı bir tutum içerisinde. ve ne de nıüsteşriklerin yapt1ğı gibi sırf !'objektif" veya "tarihsel" bir yaklaşımla, bu araŞtıi·malar İslami açıdaiı renksiz bir iıale getirilmenıelidir. "Bilimsel;, kelimesi, ilk iki çalışma şeklini (gericilik ve miidajaacı olma) kesin olarak d1şlanıqktadır. "2 · Burada Fazlurrahman'ıiı bilimsel çalışmayı belirli kayıtlara bağlı tuttuğunu · görmek güç değildir. Bu kayıtlar, bilimsel çalışmanın yapıcı olması, amacının bulunması, nihayet İslami açıdan renksiz bir hale getirilmemesi şeklindedir. Fazlurrahman, b.ir anlamda bilimselliği din.sel bir değerler sistemi içerisinde söz konusu etmektedir. Bu du~u111 şu ifadesinde daha açık bir şekildegörülebilir: "Şayet islam 'm· günümüz danyasında tatbik edilebilir bir doktrinter ve uygulamalar sistemi olduğunu ileri sürüyorsak, i·mu ancak ilmi olarak gösterebiliriz. ,3 Fazlurrahman, İslami, yani teolojik nitelikli de olsa bilimsel bir. çalışmanın gerekliliğini fark· etmiştir. Bu durumun onun hayatının dönüm noktfilarından birini oluşturması, onun yöntembilimine verdiği önemi gösterir. Ona göre beyin yıkama manasında telkinde bulunma yoluyla gelecek nesiller yaratmanın gerçekte geri tepme ile neticeleneceği aÇıktır,4 · Fazlurrahman'ın İslam'ı bilimsel olarak ortaya koyma a~zusunu yadsİmamak · gerekir. Ancak değerler sistemi olarak birdinin (burada İslam) bütün değerlerini bilimsel yöntemi kullanarak renksiz hale getirm~yecek bir biçimde veya önceden _belirlenen ve beklenen bireys,el bir amaca·ulaşmak.için de alınıp incelemenin hem mümküh.olup olmadığı hem pe böyle bir yönteme sıkı anlamda "bilimsel" (scientific) denilebilip denilemeyeceği tartışıı'~bilir. Çünkü özelde sosyal bilimlerin kullandıği bilimsel . yöntem, uygulandığı alarylarda değer serbestliğine (value-free) sahiptir ve hangi sonuçlara varacağı, değerlerin hangi boyutta kal_acağı gibi konularda bir kaygısı bulunmamaktadır, · Bu konunun daha farklı ve bize göre daha kÖklü bir-boyutta ele alınmasıiun konunun anlaşılma'sna daha fazla katkısı bulunacağı kanaatindeyiz. Dinsel yaşam biçimi insanl~irın dünya görüşleriyle Y\1-kından ilintili olduğundan bilimsel tavı'r alışlarımızda da bu düşünce biçimi doğal olarak kendisini hissettirmekt'edir. Durum böyle olunca akla şöyle, bir soru gelmektedir: Din konusunda bilimsel bir araştıtma yaparken o dink ilgili önceki inançlarıinızı bir kenara bırakmamız gerekir mi? Bu soru ile ilgili 'birer tavır alış olması bakıtnından biri _iki yak;laşıma · değinmek istiyoruz. Bir din felsefecisi olan Mehmet Aydın'ın bu konudaki düşüncesi · şöyle 5 : , · · . ' : "ÇalıŞmalarınıızda "objektif" olmak, 'yani d(iıin lehinde veya aleylıiride bir tutum içerisinde olnu;ıya peşinim karar. verineden. araşiıriııd ve incelemeye koyulmak vazgeçilmez b(r şarttır. Objektifolmakfelsefi bir araştırma esnasında dini iiJançları bir · tarafa bıi·afqııak anlamına gelmez. Önemli olan, inceleme konusu ile ilgili bir iakıfl!.. ifıançlara sahip olmak değil, verileri, düşünme ve tartışmayi söz konusu inaiıçları haklı · çıkaracak biçimde zorlm1ıamaktır." · · . . ' 2c Fazlurrahman, İslam ve Çağdaş/ık, Çey. A. Açıkgenç ve l'v!- H. Kırbaşoglu, Fecir yay., Ankara 199~, s. . . w~ Açıkgenç, . . . . Alparslan, Islam ve Çağdaşlık.(önsöz), Çev. A. Açıkgenç ve M. H. Ankiıra 1993, s. 37. · · 4- Fazlurrahman, a.g.e., s. 292·. S-Aydın, Mehmet, Di11 Felsefesi, Selçuk Yay., Ankara 1992, s. 4. · 3- . ' . ' . ·. ' . Kırbaşoğlu, · . . . . Fecir Yay., · Din Bilimleri Araştırmalarmda "Bakış Açılan" Üzerine 493 Başka bir yaklaşım biçiminde ise, dini mensubiyetin, insanların kendi inanÇları dışındaki diğer inançların iyi taraflarını görmelerine kesinlikle engel olduğunu iddia etmenin doğru olmadığı kabul edilmekle birlikte, dinin halkın his ve duyguları üzerinde . · derin bir tesire sahip olniası sebebiyle dindar insanların, çoğu zamari başkalarının inançları konusunda nesnel ve tarafsız olmalarının epeYce güç olduğu şeklindedir6 . Bi.ı düşüncenin daha kesin tavırlı bir biçiminde ise, tamamen dinsiz veya din karŞıtı· kişilerin dinsel konulardaki araştırmalarıncia uzman olmaya çalışma isteklerinin varlığı söz · konusu edilirken, şahsi dindarlığın, nesnel, eleştirici bHiın adaınlığı için .zorunlu olmadığı vurgulanınakta hatta böyle bir bilim adamlığı için engel teşkil edebileceği bile · düşünülmektedir.? · Dinsel alanda yapılan çalışmalardaki bu tür yöntem konulanıla Batı bilim yazınlığında; dinsel çalışmalara verilen isim tartışmalarında rastlamak mümkündür. Üniversitelerdeki dinsel araştırmalar, (Religious Studies) genelde dinin bilimsel yöntemlerle çalışılmasını ifade etmek içi kullanılmaktadır. "Dinsel· Araştırmalar" kavramı biraz kapıılı bir yapıya sahip olmakla birlikte daha ziyade üniversite veya . kolejlerde dinlerin akademik tarzda çalışılmasını ifade etmek için kullanılmaktadır. Buradaki kapalılık, !'çalışma" isminin· "dinsel" olaral< nitelendirilmesinin bu tür · 'akademik araştırınalarda kişisel inanç veya dindarlığın zaruri veya önceden gerekliliğini ima edebileceği gerçeğinde yatınaktadır. Gerçekte ise karşıt anlam kastedilmektedir. Dinsel araştırmalarla, di_n'in nesnel, bilimsel, önyargısız çalışılınasını, amacı belirli bir dinde inancı ve anlama yi artırmak, bireylerin inanınası için dinsel yorumlar geliştirınek1 olan. teolojik ve cloğrulaına •(confesşional) amaçlı çalışınalardan ayırt etmek için kullanılmaktadır. 8 Arnedka ve Kanada'daki yaklaşık bin üniversite veya kolejde şu anda bu türden dini araştırma yapılmakta ve bu dini araştırmalar da sayıları yaklaşık 250'yi bulan ilahiyat türü fakülte ve bölümlerden (Theology, Divinity ve Seminary) ayrı tututlınaktadır. 9 ülkelerdeki üniversitelerede bulunan Dinsel Araştırmalar bölümlerindeki diğer yan ve alt 4isiplinler düşünüldüğünde, bütün bu disiplinlerin tek yöntem ve tek disiplin altında ele alınmasının ne derece yerinde olacağı tartışılabilir. · . Çünkü, özellikle son dönemlerde ideal bir bilimin, tekelci bir yapı yerine farklı bilim adamlarından oluşcın ve müşterek bir Çalişma sergileyen yapıda olması arzu edilmektedir. Bu Yüksek öğrenimde din, iman konusunda kişileri eğitmek için mi buhınmalıd,ir, yoksa bilimsel . araştırmaların bir şekli olarak mı şeklindeki· tartışma Amerika'da günümüze kadar devam etmiştir. Bu konuda günümüzde geniş çapta üzerinde· durulan, dinle ilgili çalışınaların objektif bir araştırma alanı olması şeklindedir. Bu durum Aınerika Din Akademisi'nin çoğunluğu tarafından bilimsel yön vurgulanarak belirtilmiştir." ı o · . . . . Bilimsel yöntemin özellikle dinsel alanda uygulanınası söz konusu olduğunda ortaya bir dizi sorun çıkmaktadır. Her şeyden önce.sosyal bilimlerde salt bir kesinlikten söz etmek mümkün değildir. 11 Ayrıca nicel ve deneysel bilimsel yaklaşımla ni tel din bilimlerinin ilişkileri tartışılmakta ve ikincisi birincisi tarafından genelde· esnek (soft) ve 6- Smnıt, Niniaıı, "Din ve İnsaıı Tecriibesi", D. E. l. Ilahiyat Fak. Dergisi, !zmir i 992, s. 424-25. 7- Olsoıı, A. M., "Religioııs Studies". Harper's Encyclopedia.of Religious Education, (Ed. by) Iris V. Cully aıid Kending Brubaker Cully, Harper-Row,.New York 1990, s. 549 . . 8- Olson, a. g. nı., s. 549. · 9- Olson, a.g.ın., s. 549. lO-Moore, A. J., "Higlıer Edııcation, Religion in". Harper's Encyclopediiı of Religiou~ducation, (ed. by) . · Iris V. Cully and Kending Brubaker Cu.lly, Harper-Row, New York 1990, s. 289. 1 1-Türkdoğan, Orhan, Bilimsel Değerlendirme ve Ara,çtırma MetodoloJisi. M. E. B. Yay.,lst: 1989, s. 17. ' .. ., . . ·. Üzeyir Ok 494 , bilim dışı olarak nitelendi~·ilirken birincisi ikincisi tarafından katı (hard) ve indirgeyici olarak nitelendirilınektedir. 12 Gerçekten de bilimsel bilginin güç durumda kalabileceği bazı dinsel inceleme alanlarının bulunabileceği kabul edilebilir. Dinsel bazı olguların bilimin konusu olamayflcağı gerekçesiyle reddedilmesi bu konunun başka bir ·boyutudur. Oysa bu inceleme konusu olamayacak unsurlar sadece dinle ilintili de sayılamaz. Örneğin akıl hastalıkları ile beyin arasındaki ilişkiler, gaibten haber. verme özı1iteliği, heniiz doğru· bir inceleme konusu yapılmaya elverişli gözükmemektedİr. ı 3 Bizim bilimsel teknikleri miz, övünmeyi, nefreti, aşkı, güzelliği, dindar ruhun tanrı ya yükselişini, bilgin ve sanatkarın rüyası nı ölçemiyor olabilir. !4 Yalnız, bu olguların örneğin gaibten haber verme işinin tekrarlanamadığı ve ölçüleınediği, kısaca'bilimsel olarak ele alınamadığı gerekçesiyle, gaibten haber verme 1 olaylarının incelenmesini savsaklamaya hakkımız olup olmadığını tartışmak gerekir. 15 Ş.iındiye kadar ifade ettiklerimize bağlı olarak, güncel, ama biraz kapalı bir konunun açığa çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Bu da, d ine yöntembilimi açısından değişik yaklaşım biçimlerinin varlığı kabul edildiğinde -ki bu yaklaşımların her birinin değişik gerekçeleri olabilir- günümüzde Türkiye'deki ilahiyat fakültelerinin akademik nedir? Bu fakülteler sadece bilimsel yöntemle çalışarak yazınlığı zenginleştirınek için mi yoksa bu çalışmalarla birlikte dinsel (teolojik) hizmet görme amaçlı olarak ını bulunmaktadır? Yani ilahiyat fakülteleri· yukarıda belirttiğimiz Amerika Üniversitelerinaeki iki dinsel araştırma kurumundan (Daha çok bilimsel amaçlı çalışan Religious Studies ile dinsel hizmet amaçlı çalışan Theology, Divıi'IJ.ity veya Seminary) hangisine karşılık gelmektedir? Bu sortiların cevabı, araştırmalardald yöntem ve bakış açısıyla yakindan ilintiİi olduğuiçin net olarak cevaplandırılınalari gerekir. l3u arada, ülkemizde üniversitler dışındaki, savunma amaçlı yapılan b.ütün dinsel çalışmalara dinsel-tarafgir ·veya· teolojik yakiaşımlar (Hristiyan geleneğinde daha özel anlamda ''pastoral") adını verebileceğimizi hatırlatmakistiyoruz. Teolojik çalışma yöntemini benlınsemenin en önemli gerekçelerinden birinin, her d inin bağlıları na göre en doğru din olması li6 inancı olabilir. Ayrıca, inançlı kişi, . dinin öğretilerine Q.elirli duygusal bağlarla da bağlıdır. 17 Bu arada bütün din merisuplarınüı kendi Cıinlerine nesnel bakmalarını da beklemek gerçekçi olmayabilir. Bu tür teolojik dinsel yöntemler, kendileri için dayanak noktası olarak kullanabilecekleri "Saçına olduğu için inanıyorum" (Credo quia absurdum)-örneğinde 18 olduğu gibi bir koyu ta (postula) sahip ,olma zorunluluğu hissedebilider de etmeyebilirler de. Freud, imanı temellendirinedeki böyle bir teolojik yakla"şımın, dinsel doktrinleri mantığın yargılama aJanı dışında - mantıküstü ~ tuttuğunu soyler. Devamla o şu itirazlarda ' bulunur: çalışınasının amacı "Bu doktrinlerin gerçekliğini içimizde hissetmeliyiz, bunların kavraiı'ması gerekmez. Ama bu Credo -"saÇma olduğu için· inamyorum"- aiıcak bir kişiseritiraf olarak ilgi çekebilir. Yetkili bir ifatl.e olarak ise hiç bir bağlayıcı gücü yoktur. Ben her saçmalığa inanmak zorunda mıyını? Dinsel doktrinle~·ifı gerçekliği, bu gerÇekliğe 12- Craın, H. C. Siınııions, a. g. y, s. 216. 13- Carre!, Alexis,İ11sa11 De11e11 Meç/ıul,DeryaDağıtıın,lstaııbul. 1979, s. 76. İ4- Carre!, a.g.e.; ·s. 58. · -· .. · 15- Carre!, a.g.e., s. 56. . 16- Bilgin, Beyza, Eğitim Biliıııi ~~Dili Eğitimi, Ankara 1990, s. 8. 17~ Freud, Sigmuncl, Bir Yamlsamaıım Geleceği, Bilim ve lman, Çev. H. Zafer Kars, Ikinci Baskı, Ankara ı 994; s. 62. ·- . . 18~Taylan, N.ecip, A11alıatlarıyla İslam Felsefesi, Ensai Neşriyat, 3. Baskı •. Istanbul 1991, s. 123. Din Bilimleri Araştırmalarında "Bakış Açıları" Üzerine 495 tanıklık eden bir içsel yaşantıya bağlıysa bu ender deneyimi yaşamanıış olan çok sayıdaki insarıı ne yapacağız? Her insandan sahip olduğu mantık yeteneğini kullanması istenebilil;, ama yalmzca birkaç kişi için geçerli olan bir giidii temelinde herkese uygulanacak bir zorunluluk inşa edilemez. Bir insan kendisini aşırı derecede· duygulandırmış olan bir vecd durumu sırasında dinsel dakırinierin gerçekten doğruluğu lç.onusunda sarsılniaz bir inanç edinmişse, ·bunun diğer insanlar için ne Çineini. 19 olabililir?" . ' . . . İnsanların geİ·ek bilimsel gerçeklikler, gerek~e de y~lın doğrula;· konusundaki tartışmalarında, kullanmakta oldukları iletişim sisteminin ve anlaşma zemininin temellerini aklın ilkelerinin oluşturduğu düşünüldüğünde, bilimsel tavır alışlarımızda da bilimsel bilginin ölçü kabUl edilmesinden daha tabii bir şey olamaz. Çünkü onlardaki tek ortak yön bu anlamda akıl dır, duyudur. Ayrıca böyle, temellerini aklın. ilkelerinin oluşturduğu bir yöntembilimin her alternatifinin değeri de tartışına konusudur. Yöntem bilimi sorununun her hangi bir bilimsel çalışınanın temelini oluşturduğu ve uzun süreçler sonunda .ortaya çıktığı bilinen bir gerçektir. Örneğin felsefi alanda yöntem sorunu 17. yüzyılı kapsayarak 18 yüzyılın sonlarına Kant'a kadar devam etmiştir. Bu dönemlerin felsefesi, gerçeği bilmeğe yönelmeden önce, bilginin organ ını, onun bilmedeki yolunu, kullandığı yöntemleri araştırmak gerektiği düşüncesini keıidislne çıkış noktası yapmıştır. 20 Bizler de dinsel çalışınalarda kendimize özgü yöntem bilimimizi netleştirmemiz ve tavrımızı koymainız gerekir. Burada konunun biraz daha bireyselleştirilm~sinde ve felsefi olarak ele alinmasında yarar görüyoruz. Bizler bireyler olarak dinsel değerler karşısında nasıl bir tutum içerisinde olmamız gerekmektedir? İçinde bulunduğumuz toplumsal grubun geleneksel algılayış, ,düşünüş ve karar· verişlerinin, bir mirasçısı. olmada kendimizi zorunlu mu hissetmeliyiz. Yoksa içimizden geldiği gibi bir tutum sergileyerek bireysel sorgulama, arayış v~ son kanirın kendimize ait olacağı bir gerçeklik arama süreci içerisinde mi olmalıyız? Heriki tavrın· · da benimseyicilerinin olması doğaldır. Ancak tarih sahnesinde ikinci tavrin, bireysel olmasının da avantajıyla daha onurlu bir entellektüel savaş olarak karşımıza çıktığını görüyouz. Bu arada birinci tavrın, sorgulamanın acı tecrübelerinden kaçınılması açısından karşİlıksız bir rahatlık olduğunu da itiraf etmek gerekir. Ancak Freud'ün de belirttiği gibi insan, aklının içgüdüsel yaşama oranla güçsüz olduğUnu istediğimiz sı.klıkla di hi getirebilir ve bu konuda haklı olabiliriz. Gene de bu 'güÇsüzlükte garip bir özellik. bulunmaktadır. Aklın sesi yumuşaktır ama bir dinleyen bulana dek yorulmak bilmez. Sonunda, sayısız püskürtmelerden sonra başanya ulaşır.2! . . Yöntem konusunda insanların geniş bakış açıları geİiştirmeleri için .bireysel bir düşünce hesaplaşmasim yaşayabilmeleri gerektiğhıi düşünüyoruz. Dolayısıyla özellikle dinsel alandaki yöntembilimsel tavır alışlarımız konusunda yer yer bir insanın, bir olayın veya ani tecrübelerimizin bizi farkında almadığımız veya varlığını ısrarla inkar ettiğimiz dogmatik uykumuzdan uyaridırinası gerekebHir. Bu bir anlamda yeni bir arayış . aŞaması, çevremizde olup biten olaylara yenden bir girişimidir. Bu tür bir arayış bir anlamda yöntemin n~liği konusunda düşünmektir Gerçeklik arayışlarındaki bu. tür bireysel ve tarihsel uyanma ve iıyarma girişiinierine pek çok örnek gösterilebilir. Örneğin Socrates ortalıkta, çarşıda~pazarda dolaşır, yoldan geçen gençleri bastoimyla durdurarak onlara:"Nereden geldik?", "Nereye gidiyoı~uz?", "Sonunda ne olacağız" gibi. varoluşla ilgili sorular sorarak onları geleneğin sıcak uykusuıidan uyarınaya çalışması ' . . 19- Freud, a.g.e., s. 35. 20- Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi 21- Freud, a.g.e., s. 70. Kitabevi, 6. Basım, Istanbul 1990, s. 256. \ 496. ·gibi. Socrat.es buftu, insanları, hayatlarınin,anlam: ve amaÇltır~ bak:ıriıındhn ôü~U~meye, •· aydınlanmaya kımıldatmak, onla~da bu isteğiuy~ndırinak için.yapardı} 2 Ona göre; insanın mutluluğa ulaşabilmesi için ilkin, kendi kendiyle uyurir-iÇi_lldeolrıiasl gerekir. 2.3 Çağının Sokrates'i _olarak kabul edjlen Sören Kierkegaarq (I 813~ 1855); bütün .yaşamını,_ :· doymuşluğu içinçle uyuklayan ins·anları nasıl uyandırabileceği'ni düŞünmekle· geçirdiğini. söyler.24 Ünlij İslam bilgini Gazali'nin aşağıdaki,sözleri bu arayışın kültür farkı ve yoğunluk derecesi. gözetmediğini ve fıtri bir durlim olduğunu gösterir: Bu anida Gazali'nin belki de döneminin en ürilü din bilginlerinden .biıi olduğunun altını çizmek··· gerekir. O şöyle der: · · · ·· . · · ·· · ·· · · "Gençliğimin başında}ı beri hakikatiert kavra,nıağa susaitiış 'atmak fttri J'Jit adetiindir. Alialı tq.rafından yaratılışu1ida yer etmiştir, bim da beniliı ilıtiyar iıe arzuriıil.t:ı tesi;i yoktur, bu sayede taklit bağından kurtuldum.. Ço~ukluk devrine yçıkln birzamanda; göreneğe dayanan akidelel<ien ai.ade kaldmi•flS · · ·· · · . Aynı eserin bir kaç sayfa ilerisi~de ise'şunı'arı söyler: ,· "Ldkin nıünikündür ki sb.rıa diğer bi ı: hal arız oLa k{ onım uyanıklıgına rıisbidi . . sen~n uyanıklığının uykuya nisbeti gibi olsulı; ıiycurık/ığıiı o ha.le .izafetle uyku' . . .' . ' sayılsıiı, "26 ., .· . Dikkat edilecek Ôlursa. bu tavır y~kar;da l;ıeİirtÜğiıııi.z gibi ,Soc'ri1tes'iJ>e · Kierkegaard'ın gerçeklikle ilgili, uykudaki insanların tıyand~rılniası• ta':'~ıl1~·oldıi!<ç~.: ·' benzer gözükmeKtedir. · ·· , _·· . ' : . · · · ·. · ..' · .•.· · : _~. ··· . ·. · . · •. ' ·•·· '.· _·'.· . · •· · .' ·. ·. ·· · ·. . . Descartes, ·h~r fırsatta ~zlete ç~I9_Ierek fikri ölaı'ak ;gerçeklik. d~şi,in,cesi p~şlnde · . koşmuş tur. Nihayet, bu. ıizlet döne'ınierinden bir. kış 'günün dı;': I 6:19 yılının .ı O Ka:sini günü Tiina üzerindeki. Neubı.ırg'ta, kendisinin. ~nlattığıiıa gÖre "bijXük bircoŞ~- i'çinde olağan üstü birbilimin es_aslarını bulduğunı-ı" görür .. 0 1 ayrıca, _düşün.me. plçimi. açısından Gazali.gibi metödik bir şüphe aŞp.rıia.sındari sonrafelsefeye çilaş nok.tm;~ qlacak · o ''Düşünüyorum, öyle ise'var,ıİn" formülüne u1aşm.iştır: 2 ? J ;';. ' . Böyle bir gerçeklik.arayışın,ı dinierin peygamberlerin;de d~ ~öriiı,ekmürıikü_ri~ür: Örneğin vahyin İsl.am peygamberi Hz. MuhamiT\ed'e il~ oliıhik gelmeye başlayıŞı;'orun,: · · · sık sık bulunduğu mnhallenin biraz uzağındaki bir mağaraya çekilerekiçiriôe ypşadığı .. · ·. . · · ·, ·· toplı.ımu.n· ahlaksızliğı,_ yaratılİşın· sırları_gibFkonularcia düşünmı;;sivedüşijntey_e·eşlils:: ~ :--"· .eden bir ibadet sürecinin ardından başiamıştır.28 Yine Budizm'in khrucucusıi Siddharthri ; 1 Gotama, (Budda=ilha~a kavuşmuş, aydınlanmiş; uyan'mış)Ur~vda yakinın:daNerepjara · .; i nehd kıyısında yabanibir incirağacr(BÖdhiAğacı).altında'·q~urup'düşünceyedahiuŞtır. ·:: ·. '.''·''; Hayatın, ölü.m,ün, evreı:_ısel acı ve, izd.ırabın .sırrinı araştırmaya bı,ışiamıŞtır: .Söiıunda-'(35 ·! yaşları nda)_ ı. T~mmu.~ ı;lqluıjçıyındı,ı z.i.hnİP.YdtoJı,ınınış oJ/.e.':'.bi.ıı:.ldı!.:!,_Ql!J.IuŞt.ı,ır.3?.Jlitıı~8ıı~:. ;~::-, .. :~.·<.:/i · .çabalar birer arayış, uykudan uyanma;: evrenin. sıi:laı-ıhi çozıtı~<kısayft;.sağlı,ırl:ı \re< gerÇeğe. · ,., ·. >.··, . \1 dayalı bir dünya görüşü. oluştıirn:ıa çabalarının örnekieri ı;! ir, ', :•· , ; · · • _.·...•.. ·. , , '· . ·. 1 ·.· ..· :ı Belirli bir değerler sistemi içeri~inde doğmuş olniakla .birlikte; i nsa~; clo~u'şüm .· · , .·· ·' :\ bu değerleri beraberinde getirmez. ~u durum, insa nlaı: ~l~rak bizlere; içindeyetiŞtigjmiz \ J 1 .·ıı~ öökiJerk';"tvraCit a.g:e~~--s/47:~'-""'"' ~~=":~·~c=c~ ~c=~~~ ':·· ;~-~··--·~·~··-- ·;·"· ,··~~·:co~;- ~~·~~:; :-~~~"::~0~;~'-~"~.~~·i-.) 23- Birand, Kamıraiı, Ilk Çağ Felsefesi Tarihi;A. Ü.. LF. Yayınlııı•ı, 3. Baskı', Ankaı'a 1987, s. 39: :, : · , · ·• • 'i .· . :i 24- Akarsu, Bedia, Ça:ğdii,ç Felsiıje;lı)kiliip Kital:ievi;'2. Baskı; lsta:n~'UI '1987; s>I93: .. '- ~--~-·- . c•,-,.+"· ''":~) 25- Gazali, El-MU1ıkızıı Mi11-ad-Dalal,Ç: Hilmi Güngör, Ml:lBYay,; lstıiiıbul i99its.l5o; ,. - ·. • !.'ı 26- Gazall,a.g.e., s, 19. ·. .. . :. , · ·. . ' ' ·.· , :1 27~ Gökberk, Macjt, a.g,e:, s; 258 ve 263. · i 28- Buhari~ Muhammed, ibn. lsırtail; Sahihti'lcBuhiıri, Daru'.Icfiki', Beyru(l991 :·C. 1.; s:.4: · ';( · 29- Tilmer, Günay; ~bdurı'ıihı!Jan Küçük, Di~Ier Tarihi,· O~ak y?yınları::. 2: ?~skı,__,~h kara l99,3;'s.') 30-133:',, · " · :· '·j . . .· .. . . . . .. ;·. . . ;·,::·,r • 1 .. ,, ,. . ,, . .,. Din Bilimleri Araştırmalarmda "Balnş AçRiarı" Üzerine 497 .değerleri sorgulama hakkıni vermesini gerektirir. Btı bir anlainda "insan" .olma önceliğine yer verınektir.Bi~lerin yer yüzüne çıplak insan gerçekliğinden başka bir şey ve değerleri ise sonradan edindiğimiz göz önünde bulundurulursa, o · takdirde bizim dışımızdaolan d~ğerler de dahil he'r şeye dikkatlice bakma, iyi ve k:ötü, doğru ve yanlış yÖnlerini birlikte görme haklarıınızı da doğuştangetirmiş olacağız. Aksi · takdirde, öz;ellikle kendi ·düşünce ve değerleı:inin evrel1sel olduğUnu varsayarak oıiların genel geçerlik kazanınasını arzu eden dinlerin Veya ideolojik sistem taraftarlarının, kendileri dışında bulunanların evredlsel gerçekliğe ulaşmak üzei·e, düşüncelerinin mutlak doğrular olmayabileceğini anlamaları için kendi değerlerini sorgulamalarını ve gözden geçirmelerini onlardan bekleıriehakları ortadan kalkar.. ·1 Bir araştırmacı, çalışmasına, o çalışm-aya başlamadan önce edindiği inançların ·yanlış olabileceğini de doğru olabileceği değerde görenıedigi niüddetçe ön yargı lı davranabilme eğilimi daha ~ğır basabilir. Bilim adamının bu anlamda din taraftarı veya din karşıtı olması yerine çok yönlü ve her çeşit bilimsel bulgulara açık olarak yerini belirlemesinin daha uygun olabileceğini düşünüyoruz.l3u durunıda belki 'bir anlamda . geçici bir agnostiklik aşamasının yaşanınası gerekebilir. · . · İnsan olmanın gerektirdiği, bilmediğini araştırma giidüsünün güçlü yapısından dolayı ·hiç- bir şey bizi, gözleıniınizi kendi kendimize yöneltmekten veya . düşüncelerimizi, kendi düşüncemizin eleştirisine uygulamaktan kolay kolay alıkoyınaz.30 Dolayısıyla sorgulama başlayacakıı· ve gerçeklerin peşinden koşinaya şüpheyle başJ·ayacağız. Descartes'in söylediği gibi hakikati arayanın hayatında bir defa bütün şeylerden gücü yettiği kadar şüphe etmesi kaçınılmaz olabilir. 3 ı O'iıa göre bizler, eğer ilimlerden sağlam ve sabit bir şey kurmak istiyorsak, hayatıınızda bir defa, bu zamana kadar edindiğimiz kanaatleririüzden ayrilarak her şeye yeni baştan, temelinden başlamaya ciddi bir suretle teşebbüs etmemiz lazım gelecektir.32 Bu aşamada F .. Bacon'ın önyargıyla ilgili, belirttiği tüm idollerimizden (soy, ınağara, çarş~, tiyatro) mümkün olduğu kadar sakınmaya çalışmamız gerektiğini ve onların bilincinde olarak - dinsel araştırmalarda bulunmamız gerektiğini düşünüyoruz. 33 O'na göre bizler, okudukladınızı ıie inkar ve reddetmek için, ne de inanmak ve gara'ntiye almak için okumalıyız.34 Çünkü büyük bilginler dalına derin bir entelektüel naınusluluk taşır. Realite oıiları· nereye sürüklerse oraya giderler. Ön lar hakikatiri yerine asla kendi arzu ·ettikleri şeyi koymaya ve bu hakikat rahatsız. edici· bile olsa onu gizİemeye çalışmazlar. 35 · · . Bir araştırınacının "bilim ahlakı", onun kişisel inançlarını, düşüncelerini. probleınlerin.çözürriünde kullanacagı yöntem ve tt~knikler.le birleştirınemesini, bulgular inançlarına karşıt yönde bile olsa yansızhktan, nesnellikten ve doğruluktan ayrılınamasını gerektirir.36 Ethem Ruhi Fığlalı, sosyal bilinılerdel1 say,ılan mezhepler tarihinin yöntemiyle ilgili olarak bir ..mezhepler tarihçisinin her şeyden önce olayları ve · düşünceleri, bir fotoğraf makinasının doğruluk ve hassasiyeti içinde yalnızca. aksettirmesinin, kendinden beklenen en önemli iş oiduğunu belirtiı) 7Jung, bilimsel bir getirmediğimiz · 30- Freud, a.g.e., s. 45. . . . 31- Descartes, R., Felsefe11i11 ilkeleri, Çev. Mehmet Karasan, M_. E. B Yay. Istanbul. 1-967, s. 23. 32- Descartes, a.g.e., s. 24. 33- Gökberk, a.g.e., s. 243-244. 34- Kaptan, a.· g. e., s. 31. .35- Carre!, a.g.e., s . .168. 36- Kaptan, a.g.e., s. ı 7. . 37- Fığlalı, Elheıiı R., Çağzmzzda İtikadi İslam Mezhepleri Tarilıi. Selçuk Yay., Ankara ı 996, s. 182. 1·· ·., ·, .' ·498 Üz.eyir Ok tutumu benimseyen psikologların o konuda öncede~ edindikleri t<bedi ve biricik hakikati, bir tarafa bırakmaları gerektiğini be!irtir. 38 · Bilimsel çalışmalardaki tarafsızlık, bir anlamda, olaylarda şüpheci biçimde gerçeği arama ve bulma ti.ıt~usuna dönüşebilmelidir.39 Burada özellikle ve önc~likle bizi ilgilendiren inanç, tutum ve eğilimlerimizle başkalarını ilgilendirmesini istediğimi aktivitelerimizi mümkün olduğu kadar birbirlerine karıştırmamamızın daha sağlıklı olacağının bir prensip olarak kabul. edilebileceğinin altını çizmek istiyoruz.. . . . Böyle bir entelektüel laik tutum', sadece dini~ bilimsel araştırmalan için söz. . konusu olabilir, teolojik yak;:laşımlarda böyle bir tutuınun. benimsenmesi ise, dinsel . bilim disiplinlerinde bazı değişimler meydana getirebÜir. Örneğin geleneksel Kelam; · · yerini laik kelama yani Din Felsefesi'ne, Tefsir, yedni felsefenin bir branşı' olan· hermenoitiğe bırakma durumunda kalabilir. · · ' · 1 Gerek din bilimlerinde gerekse seküler bilimlerde ols1;1n, araştırmalarımızda bilimsel tavrın, hedef kitlenin tüm insanlık .olmasını ve bti insanların · mantık ve sağ duyularının kabul edebileceği bilimsel· çıkarırnlara 'ıilaşmarriızı gerektirdiğini düşünüyoruz. Bir araştırma bunu başarabildiği ölçüde evrensel olma· hakkını da elde edebilir düşüncesindeyiz. . · ·· takındığımız Bir insanın, ömrü boyunca sadece okuyup, bilgi edi~mesi de onun bir aniştırmacı ' olması için yeterli değildir. Bunun yanında bağımsız yaratma gücünün de bulunması·· gerekir. Maslow; "başarılı bir bilim insanının Çalıştığı alanı iyi algılayabilmesi için, zihinsel sağlıklı, açık fikirli ve özgüven sahibi olması .gerekir. Ego-merkezli değil, problem merkezli olmalı: Kendi konusUnun dışında da genel bilgisi geniş ve kesinlikie felsefi, yaratıcı sezgisel boyutu olmalı. Ancak bu· şekilde "realitenin bütünü'\nü görebilir" diyor."4° · · . . · . .. . . · Hangi alanda olursa olsun bilimselliğin gelişmesi için bilims~l ortamaihtiyaç vardır. Düşünce yasaklamalarının etkisi altında olan insanlardan bilim adam h ğı idealine, · . aklın üstünlüğü idealine varmaları nasıl beklenebilir?41 Ortam bilim adamlarına cesaret ' verirse, sistem düŞünceleri yargılamazsa nesnel· kafa gelişir. ':Aklın gelişmesi; ber. bireyin tam olarak saygı göreceği, devletin ya da toplumsal bir grubun aracı oln'ıayac~iğı, bireyin eleştiri yapmaktan korkmasın~ gerektirmeyen, gerçeği ·arayan insanın kardeşlerinden soyutlanmak şöyle dursun,, kendini onlarla birlik içinde hissetınesini sağlayan toplumsal bir düzenin ortaya çıkmasina bağlıdir."42 ' . ' '. ' . • 1 •. .ı .• 1 1 • ·.1 .L• 38- Yung, Cari Gusıav, Di11 ve Psikoloji, Yay.; Ankara (Tarihsiz), s. 22 ... 39- Türkdoğan, a.g.e., s. 17. ·. . . 40- Gün, Nil, Doriık De11ejimler(önsöz), Çev. H. Koray Sönmez, Kuraldışı Yay, lst..1996. s:.ıo .. ·· 41- Freud, a.g.e., s. 63. . . . , .. 42- Froınin, Eric, Di11 ve Psika11aliz, Çev: Şükrü Aipagut, Kabala Yay., lstaıibul. 199.0, 62: s: ., ., •, ·•ı, -..