İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 ISBN No

advertisement
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
İŞLETME VE YÖNETİM
BİLİMLERİ ULUSLARARASI
KONGRESİ 2017
BUSINESS AND MANAGEMENT
SCIENCES INTERNATIONAL
CONGRESS 2017
BİLDİRİ KİTAPÇIĞI
PROCEEDINGS BOOKLET
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
11 EYLÜL 2017
SEPTEMBER 11, 2017
İSTANBUL
İSTANBUL
İŞLETME VE YÖNETİM
BİLİMLERİ KONGRESİ
(IYBK)
2017
BİLDİRİ KİTAPÇIĞI
Editör
Yrd.Doç.Dr. Zeki Yüksekbilgili
Tarih / Yer
11 Eylül 2017 / İstanbul - Türkiye
II
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
BUSINESS AND
MANAGEMENT SCIENCES
INTERNATIONAL
CONGRESS
(BMSC)
2017
PROCEEDINGS BOOKLET
Editor
Assc. Prof. Zeki Yüksekbilgili
Date / Location
11 September 2017 / Istanbul - Turkey
III
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
KONGRE EKİBİ
Kongre Sekreterleri / Congress’ Secretary
Doruk Gülsever
Genel Sekreter
Sinem Tuncay
Genel Sekreter Asistanı
Kapak Tasarımı / Cover Page Design
Naime Şimşek Yüksekbilgili
Yayıncı / Publisher
İndense Eğitim ve Dış Kaynak Hizmetleri Ltd.Şti.
Yazışma Adresi / Address
Eski Üsküdar Yolu Cad. No:4 / 5 İçerenköy / Ataşehir – İstanbul
Telefon: 0216 575 06 51 / E-Posta: info@iybk.org
Not
Kongre bildiri kitapçığında yer alan bildiri metinlerinin her türlü bilimsel ve mali
sorumluluğu yazarlarına aittir.
© 2017 Yayın Hakları Saklıdır.
IV
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
KONGRE BAŞKANI / CHARIMAN of CONGRESS
Yrd. Doç. Dr. Zeki Yüksekbilgili / Nişantaşı Üniversitesi
BİLİM KURULU / SCIENCE COMMITTEE
Prof. Dr. Anarkül URDALETOVA / Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi
Prof. Dr. Bayram Kaya / Giresun Üniversitesi
Prof. Dr. Can BİLGİLİ / Hasan Kalyoncu Üniversitesi & World Experience Campus Founder
Prof. Dr. David SCHWARTZ / Jerusalem University
Prof. Dr. Ercan GEGEZ / İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi
Prof. Dr. Gerhard BERCHTOLD / Universidad Azteca
Prof. Dr. Güneri AKALIN / İstanbul Aydın Üniversitesi
Prof. Dr. Müge İŞERİ / İstanbul Kültür Üniversitesi
Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ / Beykent Üniversitesi
Prof. Dr. Ramayahs THURASAMY /Universiti Sains Malaysia
Prof. Dr. Tatyana KOTZEVA / Burgas Free University
Prof. Dr. Tuncay GÖRGÜLÜ / Siirt Üniversitesi
Prof. Dr. Yaşar SUCU / Nişantaşı Üniversitesi
Doç. Dr. Hasan AYYILDIZ / Karadeniz Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Jeyhun MİKAYİLOV / Azerbaijan State Economic University
Doç. Dr. Kazım Ozan ÖZER / Nişantaşı Üniversitesi
Doç. Dr. Raqif QASIMOV / Bakü İktisat Üniversitesi
Doç. Dr. Saim OCAK / Marmara Üniversitesi
Doç. Dr. Serkan DİLEK / Kastamonu Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Atakan GENÇ / İstinye Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Aziz Murat HATİPAĞAOĞLU / Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Cunus GANİYEV / Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Helena NOBRE / University of Aveiro
Yrd. Doç. Dr. Necla DÖNMEZ USTA / Giresun Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Nermin KİŞİ / Bülent Ecevit Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Osman SİRKECİ / Giresun Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Saadet UĞURLU / İstanbul Kültür Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Seyil NAJİMUDİNOVA / Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Sezen BOZYİĞİT / Mersin Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Serkan AKGÜN / Nişantaşı Üniversitesi
V
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Yrd. Doç. Dr. Uğur KAPLANCALI / Yeditepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Zeki YÜKSEKBİLGİLİ / Nişantaşı Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Zeynep HATİPOĞLU / Nişantaşı Üniversitesi
Dr. Bahar GÜRDİN / Adnan Menderes Üniversitesi
Dr. Erin HILL / Aston American University
Dr. Gülbeniz AKDUMAN / İstanbul Bilgi Üniversitesi
Dr. Jabrayil VALİYEV / Azerbaycan
Dr. Kandice SMITH / Aston American University
Dr. Keith A. WADE / Aston American University
Dr. Liat GOLDSTEIN / UNEM Universidad Empresarial de Costa Rica
Dr. Muhammet GÜNAY / Kamu İhale Kurumu
Dr. Semih Serkant AKTUĞ / Siirt Üniversitesi
Dr. Şükrü ASLANYÜREK / Retail Vision
Süleyman TUNÇ / Universidad Azteca
VI
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
DESTEKLEYEN ÜNİVERSİTE / SUPPORTING UNIVERSITY
Aston American University
DESTEKLEYEN KURUMLAR / SUPPORTERS
Taraklı Termal Turizm A.Ş.
Retail Vision
E-Academy
Infinity Teknoloji
Trakya Avrupa Birliği İş
Geliştirme Merkezi A.Ş.
Subcon Turkey
Hayat Yayın Grubu
Kurum ve kuruluşlarına İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 (IYBK)’ne
vermiş oldukları desteklerinden dolayı teşekkür ederiz.
VII
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Amaç / Purpose
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi akademik hakemli bir kongredir.
Kongrenin amacı; ekonomi, bankacılık, finans, iktisat, maliye, sigortacılık, sosyal bilimler
alanlarında özgün çalışmalara dayanan bildirilere yer vererek ulusal ve uluslararası alanda
işletme ve yönetim literatürüne katkıda bulunmaktır. Bu kapsamda İşletme ve Yönetim
Bilimleri Uluslararası Kongresi; konuyla ilgilenen bütün disiplinlerden gelecek araştırmalara
açıktır. Ayrıca kongre, sadece akademisyenlerden gelen yazıları değil, araştırmacı ve
uygulamacılardan gelecek yazıları da değerlendirmek arzusundadır.
Yasal Sorumluluk / Legal Responsibility
Bildiri kitabında yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına ve çevirmenlerine aittir.
The authors and translators are responsible for the content of their papers.
Yayın Hakları / Copyright and Permissions
Tüm yayın hakları saklıdır. Bu bildiri kitabının hiçbir bölümü yazılı ön izin olmaksızın hiçbir
biçimde ve hiçbir yolla yeniden üretilemez ve dağıtılamaz, kaynakçada gösterilmeden atıf
yapılamaz.
All rights reserved. No part of this publication may be reproduced and disseminated in any
means without the prior written permission of Business and Management Sciences
International Congress (IYBK). No citation can be made without reference.
VIII
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
IX
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
İÇİNDEKİLER
KONGRE EKİBİ...................................................................................................................... IV
BİLİM KURULU ...................................................................................................................... V
DESTEKLEYEN ÜNİVERSİTE / SUPPORTING UNIVERSITY .......................................VII
DESTEKLEYEN KURUMLAR / SUPPORTERS.................................................................VII
AMAÇ ................................................................................................................................... VIII
YAYIN HAKLARI ............................................................................................................... VIII
İÇİNDEKİLER.......................................................................................................................... X
HEDONİZM – KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN SATIN ALMA DAVRANIŞI ÜZERİNE ETKİSİNİ
İRDELEYEN ALMAN VE TÜRK KADIN TÜKETİCİLER ÜZERİNE BİR UYGULAMA. 1
TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİNDE TEMEL MUHASEBE KAYITLARI ................. 17
MÜLKİYET HAKKININ SINIRLANDIRILMASINA YÖNELİK OLARAK
VERGİLENDİRMEDE YASALLIK İLKESİNİN MÜKELLEF HAKLARI BAĞLAMINDA
DEĞERLENDİRİLMESİ......................................................................................................... 24
KREDİ FAİZ ORANLARI NASIL DÜŞÜRÜLEBİLİR? ....................................................... 40
STRATEJİK MALİYET YÖNETİMİ AÇISINDAN KAPASİTE MALİYETLERİNİN
ÖLÇÜLMESİ VE RAPORLANMASI .................................................................................... 49
TÜRK ULUSAL VARLIK FONU, FIRSATLAR VE OLASI YAPISAL TEDBİRLER ...... 69
A SUCCESS STORY FOR A TRANSFORMATIONAL LEADERSHIP BEST OF
EXCELLENCE JOURNEY ..................................................................................................... 14
LİDERLİK TARZLARININ ÇALIŞANLARIN POZİTİF PSİKOLOJİK SERMAYESİNE
ETKİSİ: KONAKLAMA İŞLETMELERİNDE BİR ARAŞTIRMA ...................................... 23
KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ............................................................................................. 38
FAİZSİZ FİNANS ARACI OLARAK SUKUK: DÜNYADA VE TÜRKİYE’DEKİ
DURUMU ................................................................................................................................ 52
ERP (ENTERPRISE RESOURCE PLANNIG) UYGULAMALARININ GELİŞİMİ VE
UYGULAMA SÜREÇLERİNDE KRİTİK BAŞARI FAKTÖRÜ OLARAK ÜST YÖNETİM
DESTEĞİ İLE İLGİLİ ALAN YAZINI TARAMASI ............................................................ 67
ETİK TÜKETİM KAVRAMININ İNCELENMESİ VE PROMETHEE TEKNİĞİ İLE
KOZMETİK SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR UYGULAMA ....................................................... 77
KURUMSAL EĞİTİM VEREN EĞİTMENLERDE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK İLE İŞKOLİKLİK
İLİŞKİSİ ................................................................................................................................. 101
X
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
TÜRKİYE’DE FİNANSAL RAPORLAMADAN ENTEGRE RAPORLAMAYA GEÇİŞ
SÜRECİ VE TÜRKİYE SINAİ KALKINMA BANKASI ENTEGRE RAPORUNUN
İÇERİK ÖĞELERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ .............................................................. 124
ÖRGÜTSEL TÜKENMİŞLİK VE KUŞAKLAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ............... 145
E-EĞİTİM KULLANIMI: BİR E-ÖĞRENME PORTALI ÜZERİNE ARAŞTIRMA......... 158
YAZAR İNDEKSİ ................................................................................................................. 176
XI
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
XII
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
HEDONİZM – KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN SATIN ALMA DAVRANIŞI
ÜZERİNE ETKİSİNİ İRDELEYEN ALMAN VE TÜRK KADIN
TÜKETİCİLER ÜZERİNE BİR UYGULAMA
A RESEARCH ON GERMAN AND TURKISH FEMALE CONSUMERS
DETERMINING THE EFFECT OF CULTURE- HEDONIZM ON
BUYING BEHAVIOUR
Emine KAVAS*
Dr., AVRASYA Üniversitesi, kavasaysen@hotmail.de, Türkiye
*
Özet:
Küreselleşen ekonomide sürekli değişen koşulların, firmaların satış politikalarında ihtiyaçlarına
yönelik hizmet önerilerinin geliştirilmesi ve pazarlama alanında hedef kitlenin tüketim
alışkanlıklarının bilinmesi önemlidir. Uluslararası pazarlama alanında ise, kültürel farklılıklar ve
kültürel farklılıkların tüketici davranışlarını etkileme boyutu oldukça önemlidir. Kültürlerarası
karşılaştırmalı çalışmaların neticesinde, işletmeler farklı kültürlerdeki tüketici taleplerine yönelik
farklı ürün ve hizmetler sunabilirler. Bu çalışmada, Alman ve Türk kadın tüketicilerin hedonizimkültür ilişkisinin tekstil ürünlerini satın alma kararına etkilerini incelemektedir. Araştırmanın alan
yazın taramasında kültür, tüketimin antropolojisi; hedonizm, tüketim, satın alma davranışı ve
alışveriş teorileri konu ile bağlantılı olarak ele alınarak tüketicilerin satın alma kararına kültürel
etkilerin mi yoksa hedonik tutumların mı baskın olduğu tespit edilecektir. Çalışmanın yöntemi
kapsamında, araştırma deseni, örneklem seçimi, hipotezler ve veri toplama bilgileri detaylı olarak
verildikten sonra, son bölümde araştırmanın sonuçları ve analizler yer almaktadır. Sonuç kısmında
ise, her iki kültürdeki alışveriş tutumlarında kültür ve hedonik davranışların etkisi irdelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Hedonizm, Kültür, Satın Alma Davranışı
Abstract:
İt is aimed that developing new service offers for the needs of constantly changing conditions within
the global economy and selling policies of the firms. It is important to know the consumption habits
of target group in marketing. In consequence of intercultural comparative studies, different products
and services are offer able for consumer demand in different cultures. The aim of this study is to
examine the effects of cultural and hedonical behaviors on purchasing decisions of women
consumers on two different cultures. It will be determined that if cultural effects or hedonical
behaviors are dominant on purchasing decisions after considering culture; modernism,
postmodernism and anthropology of consumption; hedonism, consumption, purchasing behavior
and shopping theories in literature review of research. Conclusions and analyses of research are
given after method of study, research design, selection of samples, hypotheses and data gathering
information are given in detail in method chapter. In conclusion section, the effect of hedonic
behaviors and culture in shopping behaviors will be studied.
Key Words: Hedonism, Culture, Purchasing Behavior
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
GİRİŞ
Bir milletin kültürü dil, din, sanat, dünya görüşü, tarih gelenek ve görenek bileşiminden
oluşmaktadır. Algılamak ise duyu organları yardımıyla olguyu tanımaktır. Young'un modeline
göre; Algılamak, herhangi bir olayı, nesneyi veya ilişkiyi görmek, duymak, dokunmak,
koklamak, tatmak ya da hissetmektir (Chisnall, 1985: 13).
Algılama ve algılananı yorumlama sübjektiftir. Birey dünyayı görüşü, inançları ve değer
yargılarına göre algılar. Algılar, duyumların sonucu olarak ortaya çıkarlar. Algılar, bireyin eski
yaşantılarına ya da bilgilerine göre şekil alırlar. Bu sebeple, algı, bir kişilik tepkisidir. En önemli
belirtisi de duyumların, belli bir nesne ve şekle ait olduğuna dair bir bilinç halinin kişide ortaya
çıkmasıdır. Bu tanıyı Prof. Dr. Kartarı (2014), farklı kültürlerin üyelerinde aynı geçerliliği
kendi algı süreçlerinde, izin verdiği şekilde algılayıp kendi referans çevrelerine göre
değerlendirip, kendi kültürlerinin belirlediği iletişim davranışlarıyla şekillendirdiği ve dışa
vurduğu anlamında tanımlamıştır. Buna en güzel örnek tarih kavramıdır. Tarih; Amerika‘da
Ay/Gün/Yıl, Avrupa ‘da Gün/Ay/Yıl ve Uzak Doğu ‘da Yıl/Ay/Gün olarak tanımlanmıştır. Bu
tanımlamalar ülke kültüründeki kodlamalardan kaynaklıdır. Uzak doğuda yazışmalar dilinde
tarihin yazımı o ülke kodlamasına, algısına göre şekillenecektir. Ancak genel olarak
bakıldığında ise tarih kavramının sözlük tanımı, algısı her ülkede aynıdır.
Kültürel farklılıklardan kaynaklı algısal tanımlamalar, bu durum mal ve hizmet satın alarak
kullanan kişileri yani tüketicileri de etkilemektedir. Tüketiciler, alışverişlerinde farklı güdülerin
etkisiyle hareket etmektedirler. Tüketim günümüzde ihtiyaçların karşılanmasından öte kişilerin
konumunu belirleyen bir niteliktedir. Bu da “tüketim kültürünü” ortaya koymaktadır. Tüketim
toplumunun temel özelliği kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak yerine duygusal anlamda haz
duyabileceği ya da alışveriş esnasında zevk alabileceği alışverişler yapmaktır. Kısacası,
günümüzde tüketiciler sadece ihtiyaçlarına yönelik alışveriş yapmayıp modern tüketim
toplumlarında tüketim olgusunun duygusal veya hissel boyutunu ön plana çıkarmışlardır.
Alınan ürün ya da hizmetle kişilik ve imaj arasında bağ kurulduğu söylenebilir. Dolayısıyla
satın alma sürecinde geleneksel anlayıştan belirgin derecede farklılıklar gösteren hedonik
(hazcı) tüketim, tüketici davranışları ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmada haz alma güdüsüyle satın alma davranışını sergileyen Türk ve Alman kadın
tüketicilerin kültürel farklılıklarının hedonik alışveriş yapma davranışları üzerindeki etkileri
irdelenerek karşılaştırılmıştır. Tüketimde özellikle kadınların yaş gruplarına ve eğitim
düzeylerine göre hedonik alışveriş davranışlarının tekstil ürünlerinin satın alma anında farklılık
gösterip göstermediğinin test edilmesi, farklı iki kültürde yapılacak çalışma ile bu konuda
kültürel farklılığın etkisini ortaya çıkaracaktır.
Bu çalışma sonucunda, Almanya - Türkiye perakendeciler ile burada girişim yapmayı planlayan
uluslararası aktörlerin, kültürel değişimlerin bulunduğu farklı şehirlerdeki hedonik değeri
görmeleri halinde ve özellikle de alışveriş yönelimlerindeki kilit farklılıkları tespit edebilmeleri
durumunda oldukça önemli bir kazanım elde edecekleri söylenebilir.
2
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
1. LİTERATÜR TARAMASI
1.1. Kültür Kavramı
Kültür kavramının, kapsamı oldukça geniş olan, bağlamı çoğunlukla muğlak kalan bir kavram
olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel anlamı itibarı ile kültür, her ölçekten toplumların belirli
bir tarihsellik içinde geliştirdikleri simgeler toplamı olarak ele alınabilir. “Kültür; hedef kitleyi
oluşturan bireylerin ihtiyaç, istek ve davranışları üzerinde en temel belirleyici unsurlardan
biridir diyebiliriz. Ait olunan alt kültür grubu ise kişinin yiyecek, içecek tercihinden, seçtiği
giyim tarzına kadar istek, ihtiyaç ve tercihleri üzerinde belirleyici rol oynar” (Kocabaş, Elden,
Yurdakul, 1999: 124). Kültür diğer taraftan spesifik bilgi, motivasyon ve davranış şeklidir
(Earley ve Ang, 2003: 84).
Epstein ve Gang’a göre (2010: 7) kültür, aynı zamanda kimliği belirleyen ve ekonomik
konularla da bağlantılı bir kavramdır. Bu bağlamda kültür, kapsamlı bir kavramdır ve değişik
anlamlara gelebilmektedir. Bir başka ilginç nokta ise kültür kavramının ve olgusunun dinamik
bir karaktere sahip olmasıdır. Bu bağlamda kültür, insan elinden çıkan ve dolayısı ile asla
bitmeyen bir süreçtir.
Raymond Williams (1983), kültürün daha kapsamlı bir olgu olduğunu ifade eder ve kültürün
bütün bir yaşamı kapsadığına dikkat çeker. Buna göre kültür örf adetleri, inançlar sistemini,
toplumsal ahlakı ve hatta sanatsal faaliyetleri kapsamaktadır. Bu kadar kapsamlı kültür
kavramını özetlemek gerekirse şu özellikleri kavrama atfetmek mümkündür: öğrenilir, tarihidir
ve süreklidir, toplumsaldır, ideal ve idealleştirilmiş kurallar sistemidir, ihtiyaçları karşılayıcı ve
doyum sağlayıcıdır, değişir, bütünleştiricidir ve bir soyutlamadır (Kocabaş, Elden, Yurdakul,
1999: 117). Bu bağlamda kültür formal ya da formal olmayan öğrenme ve öğretme biçimleri
ile nesilden nesle aktarılır ve bu aktarımlar süresince mutlak bir şekilde değişime uğrar. Kültür
herhangi bir ölçekteki toplumun cari hafızasıdır. Bu hafızanın oluşmasında birbirinden çok
farklı etmenler mevcuttur. Bu çok boyutlu bir yapıyı ifade etmektedir. Bu boyutlar arasında
sürekli bir biçimde bir etkileşim hali mevcuttur. Bu boyutlar ve kültür, aslında toplumlar
arasında bir süreksizlik ifade eder. Bu bağlamda kültür, toplumdan topluma farklılık gösterir.
Çünkü her toplumun hafızası ve bu hafızayı oluşturma mekaniği farklıdır.
Kültür, cinsiyetler arasında da farklılık gösterebilen bir kavramdır (Pfau-Effinger, 2012: 534).
Bu açıdan, kadın ve erkek davranışlarını ve dolayısı ile tüketim alışkanlıklarını değiştiren bir
yaklaşımda da kültür önemli bir yere sahiptir (Epple vd. 2015: 2).
Kültürün bir soyutlama olduğu daha önce ifade edilmişti. Kültürün soyutlama olması kültürün
aslında hayali değerler silsilesinden ve biçimlerden oluştuğunu ifade etmektedir. Bu değerler
ve biçimler kültürün kökenindeki farklılaşmayı anlamamıza yardım edebilir. Bu bağlamda
Fukuda dört temel kültür işleyişinden ve farklılaşma biçiminden söz eder (Fukuda, 1991: 40).
Bunlar:
Uyumlu Sistemler Olarak Kültür: Uyumlu sistemler olarak kültür, toplumsal olan ve
aktarılan davranışlar biçimidir. İnsanın çevresi ile uyumlu bir şekilde ortaya çıkar ve yine bu
uyumun gerektirdiği biçimde farklılaşır. Dolayısı ile farklılık toplumların çevre ile olan
ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda farklı çevrelerde farklı kültürlerin oluşması
olağandır. En basit hali ile kutuplarda yaşayan toplumlar ile tropik iklimlerde yaşayan toplumlar
arasında fark olağandır ve çevresel etkilerden kaynaklanmaktadır.
3
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Bilişsel Sistemler Olarak Kültür: Bu anlayışa göre kültür temel olarak kavrama ve anlama
gücümüze göre oluşur ve değişir. Burası yani bellek, dilin etkin olduğu ve dilin kültürü
biçimlendirdiği alandır. Bu bağlamda farklı diller konuşan toplumlarda farklı bir kültür ve
hafıza mevcuttur.
Yapısal Sistemler Olarak Kültür: Bu anlayışa göre kültürel farklılıklar yapısal farklılıklardan
kaynaklanmaktadır. Burada yapılar insan aklının tarihsel süreçler boyunca oluşturduğu
yaratılardır.
Simgesel Sistemler Olarak Kültür: Burada kültür insanların oluşturduğu simgeler
bağlamında ele alınır. Bu simgeler çok farklı düzeyde oluşabilmektedir. Dini simgeler, düşünsel
simgeler ya da daha farklı popüler simgeler kültür alanına etki eder ve kültürler arasında
farklılıklar oluşturur.
Bütün bu farklılıklar göz önüne alındığında kültür aslında çok katmanlı bir kavramdır
(Williams, 1983: 5). İlk katmanda kültür akli faaliyetler bağlamında ortaya çıkar. Burada kültür,
estetik ve entelektüel gelişimi içeren süreç algısı olarak ele alınır. Bu bağlamda kültür, seçkin
grup tarafından üretilen ve yönlendirilen bir alan haline gelir. Tekil, seçkin ve tek gruba aittir.
İkinci katmanda kültür bir toplumun yaşam biçimi ile ilgilidir. Burada söz konusu olan sadece
sanatsal yaratılar değil, aynı zamanda kültürün daha gündelik işleyişidir. Buna göre kültür, dini
ritüeller, okuma yazma oranları, spor, yemek alışkanlıkları gibi çok daha gündelik öğeleri
kapsamaktadır.
Diğer taraftan kültür günlük faaliyetlerimiz içinde yeniden üretilen, bireylerin aktif bir biçimde
etkileşim içinde olduğu anlamlar, değerler, semboller ve ritüeller bütünüdür. Bu açıdan kültür
değişime direnme eğilimi yüksek, fakat bireylerin aktif etkileşimi ve bağımsız kullanma
kabiliyeti nedeniyle de kırılgan bir olgudur (Küçükcan, 2011: 29). Williams (1983) kültürün bir
üçüncü katmanı olduğunu ifade eder ve bunun anlam üretmek ile ilgili olduğunu belirtir.
Örneğin televizyonlarda izlediğimiz diziler ya da reklamlar kültürel olarak anlam üretme işlevi
de görürler.
Bütün bu tanımlar da göz önünde bulundurulduğunda, kültür, kimin ve hangi bağlamda
kullanıldığına göre tanımlanabilirken, anlam ise konuyu ele alan bilim dallarına göre
değişebilmektedir (Özgür, 2007: 5). Bilim dallarına göre kültür şu şekillerde tanımlanabilir;
Edward T. Hall'a (1976: 433) göre "kültür iletişim, iletişim de kültürdür".
Birdwhistell'e (1972: 121) göre ise kültürel yapıyı ifade ederken, iletişim, süreç üzerinde
yoğunlaşmıştır.
Brislin'e (1994: 79) göre "bir kültür, ortak inançları, deneyimleri ve değer yargıları ile
belirlenebilen, bu ortak deneyimleri ile birbirine bağlanmış ve ortak tarihi geçmişe sahip grup
olarak anlaşılabilir".
Goodenough’a (1964: 36) göre, ‘’Bir toplumun kültürü, onun üyelerinin kabul edebileceği bir
tarzda işlemesi için kişinin bilmesi veya inanması gerekenlerden ibarettir.
4
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
1.1.1. Tüketim Kavramı
Tüketim en yalın hali ile üretim ve değiş tokuş sürecini takiben ortaya çıkan faaliyetler toplamı
olarak tanımlanabilir. Özdemir’e (2007: 4) göre, tüketim anlamı üç farklı açıdan ele alınabilir;
gelirin harcanması, piyasadan belli mal ve hizmetin alınması ve ev halkının faydalanmasıdır.
Tüketim satın alma kararı sonucunda oluşan süreç olarak tanımlanabilir ve bireysel bir
davranıştır (Özdemir, 2007: 4).
Tüketim endüstriyel kapitalizmin vazgeçilmez olgusudur. Tüketim bu bağlamda gerekli
ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullandığımız hizmetler ve mallardır. Ancak günümüzde
tüketim bu yalın anlamının ötesine geçmiş, anlamsal ve etki alanı genişlemiştir. Yani bir
ideolojiye, ilişkilenme ve varoluş biçimine dönüşmüştür. Althusser’ci anlamda kişinin
kendisini özneleştirdiği bir süreç haline dönüşmüştür. Bu bağlamda Baudrillard’ın tanımı
oldukça anlamlıdır. “Tüketim etkin ve kolektif bir davranıştır, bir zorlama, bir ahlak ve bir
kurumdur. Tüketim tam olarak bir toplumsal değerler sistemi, bu terimin grup bütünleşmesi ve
toplumsal denetim işlevi olarak içerimlendiği bir toplumsal değerler sistemidir ” (Baudrillard,
2004: 95).
Dolayısı ile tüketim ekonomik bir kavram olmanın ötesine geçmiş, varoluşu betimleyen ve
niteleyen bir değerler silsilesine dönüşmüştür. Bu noktada bu değerler yapısını üreten ve
içerimleyen iki farklı tüketim sürecinden bahsetmek mümkündür. Baudrillard’a göre bu
süreçler şunlardır (Baudrillard, 2004: 67).
 Tüketim faaliyetlerinin kaydolduğu ve anlamlarını kazandığı koda dayanan
anlamlandırma ve iletişim süreci,
 Nesnelerin bir kod içerisinde sadece anlamlandırılışı farklar olarak değil, aynı
zamanda statüyle ilgili değerler olarak, toplumsal sınıflandırma ve farklılaşma süreci.
Tüketim diğer taraftan iletişim süreci olarak da ele alınabilir. İletişim insanların toplum ile
yaptığı aktiviteler toplamı ve kişinin kendisini toplumun bir parçası olduğunu ifade ettiği süreci
niteler. Diğer taraftan farklılaşma sürecinde kişi parçası olduğu toplumda yerini belirleyerek,
ait olmadığı diğer gruplar ile ayrımı ve fark koymayı ifade etmektedir. Mallar canlı bir bilgi
sisteminin parçasıdır, denilebilir (Özdemir, 2007: 4). Böylelikle tüketim bir mal olarak somut
kavramdan dışarı doğru taşarak imaj haline dönüşüp soyut bir kavramlar dizisi haline gelmiştir.
Bu noktada tüketimin algı ve algı yaratımı ile ilgisi de önemli alanlardır. Çalışmanın konusunu
temel alan hedonizm kültür ilişkisi ve satın alma davranışı da tüketim algısının değişmesi ile
ilişkilendirilebilir.
1.1.2. Hedonizm Kavramı
Kişilerin yaşamlarını idame ettirebilmeleri için fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaları
gerekir. Haz kavramı da karşılanması gereken bu gereksinimlerden birisidir. Hatta bu haz
kavramı birçok filozof tarafından irdelenmiş, geliştirilmiş ve adına hazcılık (hedonizm) denen
bir felsefi akım yaratmışlardır. Antik Yunan mitolojisinde Dionysos’ta vücut bulan gelenek
hazzı temel ahlak ilkesi olarak kabul eder.
Kavramsal olarak haz herhangi bir şeyden duyusal ve manevi mutluluk alma anlamına
gelmektedir.
5
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Aristoteles’ e göre zevk, insan varlığının doğal durumunun gerektirdiği bir etkinliktir. İnsanı en
çok tatmin eden zevk etkinlikleri geliştirir ve sonuçta hayatı mükemmelleştirir (Özdemir, 2007:
71). Bu bağlamda haz kavramsal olarak yaşamı tanımlayan, onu çevreleyen ve bir varoluş
problemi olarak ortaya çıkar. Ancak bu önermeler oldukça geneldir ve çok sayıda filozofun
uğraştığı bu kavram oldukça çeşitlenmiştir. Bu farklı yaklaşımlar arasında Aristippos’un
yaklaşımını, Epikuros’un anlayışını, Spencer’ın kuramını, geleneksel hedonizmi ve modern
hedonizmi saymak mümkündür.
Geleneksel anlamda hedonizm felsefi ve psikolojik olarak iki başlıkta ele alınmaktadır. Felsefi
hedonizmde bireyin en üst amacı, hazzı en yüksek düzeyde elde etmektir. Psikolojik hedonizm
ise güdülenme ile açıklanmaya çalışılır. Birey haz duyduğu şeylerin tüketimine yönelir
(Fromm, 1991: 19– 20).
Bir diğer ayırım ise geleneksel ve modern hedonizmdir. Duyular aracılığıyla alınan hazlar
geleneksel hedonizmdir (Yanıklar, 2006: 102). Hedonizmin derecesi kişiden kişiye, toplumdan
topluma ve durumdan duruma farklılık gösterebilir. Bireyde sabır yerine hemen tatmin isteği
ön plandadır (Odabaşı, 2006: 111). Tüketiciler ise, ilke olarak haz alma ile ilgilenen, bireyci ve
kendi amaçlarını gerçekleştirmeye çalışan, diğerlerine aldırmayan hedonistler olarak
tanımlanmaktadır. Haz almanın düzeyi demografik, sosyo- ekonomik, kişilik özellikleri,
değerler, yaşam tarzı gibi birçok değişkene bağlı olmaktadır (Yanıklar, 2006: 101).
Spencer diğer taraftan haz kavramını ikili bir karşıtlık ve psiko- evrimsel bir çerçevede ele alır.
Ona göre haz karşıtı ile birlikte organik bir olgudur ve biyolojik bir fonksiyondur. Geleneksel
haz ise haz meselesini bir iktidarlaşma biçimi olarak ele alır. Diğer taraftan modern hazcılık
haz kavramını üretilebilen ve tüketilebilen bir kavram olarak ele alır. Modern hazcılıkta tüketim
ve pazar değeri olan her şey bir haz nesnesine dönüşebilir. Duygular da içeriğinden bağımsız
bir şekilde bu hazzın konusu olabilmektedir. Burda önemli olan duygunun hedonik amaçlar için
kullanılmadan önce hangi ön koşulların sağlanması gerektiğidir (Özdemir, 2007: 76).
Bu bağlamda haz kavramı günümüz tüketim kültürünün önemli ve tanısal bir işlevi haline
gelmiştir. Alışveriş artık ihtiyaç meselesi değil bir haz meselesidir.
1.1.3. Hedonizm, Tüketim ve Alışveriş
Alışveriş deneyimine bütünsel bir açıdan bakıldığında, tüketicilerin alışveriş esnasındaki
davranışları gittikçe daha belirgin bir hale gelmektedir. Bu bütünsellik bakış açısı
perakendecilerin, tüketici duyguları üzerine odaklanmasını zorunlu kılmaktadır. Böylece
perakendecinin odaklandığı nokta, mağazanın kendisinden ziyade mağazanın müşteriler için ne
anlam ifade ettiğidir. Bunun anlamı, perakendecinin aynı mağazanın farklı müşterilerce
algılanma “biçimini” idrak etmesi gerektiğidir. Müşterilerin herhangi bir perakende mağazasına
bakış “biçimini” etkileyen üç önemli boyut görülmüştür.
 Alışveriş ortamı
 Sosyo- kültürel şartlar
 Bireysel roller, motivasyon kaynakları ve davranış
Bu boyutlar sadece müşteriler arasındaki farklılıkları bireysel motivasyon kaynağı açısından
görmeyip aynı zamanda kültürel etki unsurlarının müşteriler üzerinde yol açtığı değişikliklerin
modellenmesine de çalışmaktadır.
6
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Alışveriş deneyimine bütünsellik açısından bakıldığında, tüketicilerin alışveriş esnasındaki
davranışları giderek daha belirgin hale gelmektedir. Alışverişin deneyimsel yönü, ürün
bağlılığından başlayıp satın alma sonrası kullanım aşamasına kadar tüketim sürecini bir bütün
olarak ele almaktadır ve alışverişin hedonik yönünü var olan, temel bilişsel- rasyonel bilgi
sürecine dâhil etmektedir (Hirschman ve Holbrook, 1982).
Hedonik alışveriş değeri, müşterilerin bir mağazada alışveriş yaparken satın alma deneyimleri
boyunca aldıkları zevk ve hazla ilgili olup (Griffin, Babin ve Modianos, 1996) bu değerin
farkına varılması (Woodruffe, Eccles ve Elliott, 2002);
(1) Bireysel alışveriş yönelimlerine,
(2) Kültürel yönelimlere,
(3) Tüketicinin alışveriş yaptığı ekonomik ve rekabetçi ortama bağlı olarak
değişebilmektedir.
2.ARAŞTIRMA
2.1. Araştırmanın Amacı
Bu araştırma kültürler arası açıklayıcı bir çalışma olarak yapılandırılmıştır. Bu çalışmanın temel
amacı, kültürün hedonik satın alma davranışına etkisini, yaş, eğitim ve ülkeye göre
incelemektir.
Bu bağlamda örneklem Türkiye’den seçilen kadın kümeleri ile Almanya’dan seçilen kadın
kümelerinden oluşmaktadır. Çalışma bu iki küme arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri de
irdelemektedir.
2.2. Araştırmanın Kapsamı ve Kısıtları
Kültürler arası çalışmaların bir takım zorlukları vardır. Bu zorluklar örneklem seçimi,
örnekleme ulaşım ve ölçülecek değişkenler gibi konuları kapsamaktadır. Burada en önemli
sorun, ulaşılacak sonuçların kültürel farklılıklardan kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirlemek
noktasında olmaktadır. Bu sorundan kaçınabilmek için örneklemi farklı kültürlerden seçerken
olabildiğince demografik olarak birbirine benzer olan gruplardan seçmek gerekmektedir. Bu
bağlamda kültürlerarası çalışmalarda karşılaşılan en büyük zorluk bu benzerliği
yakalayabilmektir.
Araştırmanın sonucu ölçeklerde yer alan ifadelere verdikleri cevaplar sonucunda elde edilen
bulgularla sınırlıdır.
2.3. Araştırmanın Yapılanması
Anketin hazırlık aşamasından önce, iki mekanizmadan faydalanılmıştır. Bunlardan ilki var olan
anketlerden faydalanmaktır. Diğeri ise farklı çevrelerden gelen kişiler ile ön çalışma yapmaktır.
Bu bağlamda herhangi bir ölçeğe rastlanamamış olmak ile birlikte literatürde kullanılan başka
ölçeklerden yararlanılarak “Kültür Ölçeği” ve “Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeği”
hazırlanmıştır.
7
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Ölçeklere dair önceki çalışmalar incelenmiş, çalışmalardan kullanılabilinecek ölçekler alınmış
hipotezimizi sağlayacak verilerin elde edilmesi için özgün yeni iki ölçek geliştirilerek
kullanılmıştır. Anketler Türkçe ve Almanca olmak üzere iki dilde düzenlenmiştir.
3. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
Bu çalışmada nicel araştırma metodolojisi kullanılmıştır. Bununla birlikte çalışmayı gerekli
kılan gözlemler, literatür taramaları ve anket çalışmasıyla elde edilen verilerin analizi süreci
ortaya çıkan iki yeni ölçekle nitel boyutlara ulaşmıştır.
3.1. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi
Örneklem seçimi tüm araştırmalarda oldukça önemli bir noktadır. Seçilen örneklemin birbirine
benzer olması dikkat edilmesi gereken bir husustur.
Bu kapsamda tesadüfî örnekleme yoluna başvurularak Türkiye’ den 150 kadın tüketici
Almanya ‘dan 120 kadın tüketici rastgele seçilmiştir.
Çalışmamızda örneklem sayısı için SPSS değer sonuçlarına göre verinin dağılımı uygun,
AMOS uyumluluk indeks değerleri uyumludur.
3.2. Veri Toplama Yöntem ve Aracı
Araştırmada veri toplama aracı olarak üç bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır. Veri
toplama aracının ilk bölümünde katılımcıların ülke, eğitim ve yaş bilgilerinden oluşan kişisel
bilgi formu yer almaktadır. Veri toplama aracının ikinci bölümde geliştirilen “Kültür Ölçeği”
ve üçüncü bölümünde araştırmacı tarafından tekstil/giyim sektörü için geliştirilen “Hedonik
Satın Alma Davranışı Ölçeği” yer almaktadır.
Ölçekteki ifadeler “kesinlikle katılmıyorum” ile “kesinlikle katılıyorum” aralığında 5’li likert
tipindedir.
3.2.1. Araştırmada Kullanılan Faktörler ve Değişkenler
Tablo 3.1 de, araştırmanın modelinde kullanılan iki ölçek faktör grupları altında toplanmış,
değişkenler ve faktörler semboller şeklinde ifade edilerek gösterilmiştir. Semboller ‘e’ ve ‘f’
olarak tanımlanmıştır.
Tablo 3. 1 : Ölçmede Kullanılan Faktör, Değişken ve Semboller
FAKTÖRLER
Aile Değerleri
DEĞİŞKENLER
Öğretiler
Birlikte Yaşam
Başarı Zorunluluğu
Hareketler
İtaat
Ailenin Sosyal Konumu
SEMBOLLER
e1
e2
e3
e4
e5
e6
f4
8
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
Statü Sembolü Olarak Alınan
Ürünler
Materyalizm
Kollektivist Referans Grupları
Ailenin Statüsü
Kişiye Karşı Saygı
Kişinin Başarısı
Keyif/Zevk
Konfor
Daha Mutlu
İyi Hissetme
Çok Mutluluk
Komşu Tavsiyeleri
Komşu Görüşleri
Arkadaş Beklentileri
Gözlemler
ISBN No
978-605-82729-1-0
e7
e8
e9
e10
f2
e11
e12
e13
e14
e15
e16
f1
f3
e17
e18
3.2.2. Araştırmanın Yöntemi ve Sonucu
Araştırmada istatistikî yöntemler kullanılmıştır. Veri analizinde SPSS 15.0 ve AMOS 22.0
programları kullanılmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi ve yapısal eşitlik modellerinde, model
uyumunun değerlendirilmesinde Ki-kare (x²) istatistiğinin serbestlik derecesine oranı (x²/sd),
tahmin edilen bireysel parametre tahminlerinin istatistiksel anlamlılığı (t değeri), “kalıntılara
dayanan” (SRMR, GFI), “bağımsız modele dayanan” (NFI, NNFI, CFI) ve “yaklaşık hataların
ortalama karekökü” (RMSEA) olarak sınıflandırılan uyum indeksleri kullanılmaktadır
(Bayram, 2010).
4. ARAŞTIRMANIN BULGULARI
4.1. Kültür Ölçeğinin Güvenirliği
Güvenirlik analizi sonuçları incelendiğinde ‘Kültür Ölçeğinin’ Cronbach Alpha katsayısı 0,79
olarak bulunmuştur. Ölçekteki tüm maddeler için madde-toplam korelasyonlarının 0,30’dan
yüksek (0,48 ile 0,67 aralığında) olduğu, tüm maddelerin alt ve üst % 27’lik kısımlarının
karşılaştırılmasına ait t değerlerinin 0,01 düzeyinde anlamlı olduğu tablo 4. 1’de görülmektedir.
Tablo 4. 1: Kültür Ölçeği Madde Analizi Sonuçları
Maddeler
t
(n1=n2=73)
r
(n=270)
M1
-13,08**
0,54
M2
M3
-18,74**
-15,34**
0,67
0,62
M4
-10,37**
0,57
M5
-12,90**
0,48
r: Madde Toplam Korelasyonu
t: Alt ve üst %27 t testi
α
0,79
α: Cronbach Alpha **p<0,01
9
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
4.2. Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeğinin Güvenirliği
Güvenirlik analizi sonuçları incelendiğinde ölçeğin Cronbach Alpha katsayısı 0,85; alt
boyutların alpha katsayıları 0,81 – 0,82 ve 0,77 bulunmuştur. Ölçekteki tüm maddeler için
madde- toplam korelasyonlarının 0,30’dan yüksek (0,35 ile 0,60 aralığında) olduğu, tüm
maddelerin alt ve üst % 27’lik kısımlarının karşılaştırılmasına ait t değerlerinin 0,01 düzeyinde
anlamlı olduğu tablo 4.2 ’de görülmektedir.
Tablo 4. 2: Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeği Madde Analizi Sonuçları
Faktör ve Maddeler
t
(n1=n2=73)
r
(n=270)
α
-10,36**
-11,09**
-10,96**
-11,47**
0,44
0,56
0,52
0,54
0,81
α
Statü Sembolü Olarak Alınan Ürünler
M1
M2
M3
M4
Materyalizm
M5
M6
-8,74**
-11,66**
0,47
0,53
M7
-13,72**
0,60
M8
M9
-10,13**
-6,26**
0,53
0,35
M10
M11
-12,49**
-11,28**
0,58
0,53
M12
-10,79**
0,50
-13,04**
t:Alt ve üst %27 t testi
0,53
0,85
0,82
Kolektivist Referans Grupları
M13
r: Madde Toplam Korelasyonu
0,77
α:CronbachAlpha**p<0,01
Bu sonuçlar, ölçekte yer alan maddelerin geçerliklerinin yüksek olduğu, ölçmek istenen
davranış bakımından örneklemi ayırt ettikleri ve ölçeklerde yer alan maddelerin ölçek içinde
aynı davranışı ölçmeye yönelik maddeler oldukları şeklinde yorumlanabilir.
10
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 4. 3 Değişkenleri Ölçmede Kullanılan İfadeler ve Kodları
KODLAR
İFADELER
M1
Satın almış olduğum ürünler (kıyafetler); içinde yaşadığım çevrede ailemin sosyal
konumunu yansıtmaktadır.
M2
Satın almış olduğum ürünler (kıyafetler); içinde yaşadığım çevrede ailemin statüsünü
arttırmıştır.
M3
Satın almış olduğum ürünler (kıyafetler); diğer insanların bana karşı olan saygısını
arttırmıştır.
M4
Satın almış olduğum ürünler (kıyafetler); diğer insanlara, hayatta ne kadar başarılı
olduğuma dair fikir verecektir.
M1
Hayatınızdaki başarılar ve başarısızlıklar, ebeveynlerinizin size öğrettikleriyle sıkıca
ilişkilidir.
M2
Bakıma muhtaç olan yaşlı ebeveynler, çocuklarıyla birlikte yaşamalıdır.
M3
Ebeveynlerinize karşı hayatta başarılı olmak zorunda olduğunuzu hissediyorsunuz.
M4
Ebeveynlerinizin tasvip etmeyeceği hareketleri yapmamaya çalışırsınız.
M5
18 yaşının altındaki çocuklar, kendilerinden yaşça daha büyük erkek ve kız
kardeşlerine itaat etmelidir.
Erkek ve kız kardeşlerinizle kurmuş olduğunuz ilişkilerde kendinizi emniyette
hissedersiniz.
M10
Satın alacağım ürün (kıyafetler) için; etkin bir şekilde komşularımın tavsiyelerini
alırım.
M11
Komşularımın görüşleri, satın alacağım ürünleri (kıyafetleri) etkiler.
M5
Ürünü (kıyafeti) satın almam, bana çok keyif/zevk verdi.
M6
Ürünü (kıyafeti) satın aldıktan sonra, yaşantımın sanki biraz daha fazla konforlu/rahat
olduğunu hissettim.
M7
Ürünü (kıyafeti) satın aldıktan sonra, yaşantımın daha mutlu geçtiğini hissettim.
M8
Satın aldığım ürün (kıyafet), kendimi daha iyi hissetmeme neden olmuştur.
M9
Ürün (kıyafet) satın almak, beni çok mutlu ediyor.
Ürünü (kıyafeti) satın aldıktan sonra; diğer insanlardan daha fazla saygı gördüğümü
hissettim.
Satın aldığım ürünün (kıyafetin), içinde yaşadığım çevrede statümü arttırdığını
düşünüyorum.
M12
M13
FAKTÖRLER
STATÜ SEMBOLU
OLARAK ALINAN
ÜRÜNLER
AİLE
DEĞERLERİ
DEĞERLEME
DIŞI
KOLLEKTİVİST
REFERANS
GRUPLARI
MATERYALİZM
DEĞERLEME
DIŞI
Satın aldığım ürünlerde (kıyafetlerde), arkadaşlarımın beklentileri, beni etkilemiştir.
Ürünü (kıyafeti) satın almadan önce; arkadaşlarımın kullanmakta olduğu ürünleri
(kıyafetleri) gözlemledim.
KOLLEKTİVİST
REFERANS
GRUPLARI
11
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 4. 4 de görüldüğü gibi ölçeklerin betimsel istatistikleri incelendiğinde “Kültür
Ölçeği” puanlarının yani aile değerlerinin 3,47 ile orta-yüksek düzeyde; “Hedonik Satın Alma
Davranışı Ölçek” puanlarının ise statü sembolü olarak alınan ürünlerin 2,90; materyalizm 3,45;
kollektivist referans grupları 2,71 ile üç faktör ortalamasının sonucu olarak 3,06 ile orta
düzeyde olduğu tespit edilmiştir.
Tablo 4. 4: Ölçeklere Ait Betimsel İstatistikler
Ölçek ve Alt Boyut
Madde
Sayısı
Min.
Maks.
X
SS
Çarpıklık
Kültür Ölçeği
5
1,00
5,00
3,47
0,86
-0,647
Aile Değerleri
5
1,00
5,00
3,47
0,86
-0,647
13
1,00
4,85
3,06
0,70
-0,011
4
5
4
1,00
1,00
1,00
5,00
5,00
5,00
2,90
3,45
2,71
0,97
0,84
0,91
-0,023
-0,764
0,210
Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeği
Statü Sembolü Olarak Alınan Ürünler
Materyalizm
Kolektivist Referans Grupları
4.3. Araştırmanın Hipotez Yorumları
Araştırmanın hipotezleri ile ilgili sonuçlar tablo 4. 5 ‘de detaylı olarak gösterilmektedir.
Tablo 4. 5 Hipotez Sonuçları
Kültür
Yaş


Hedonik Satın Alma
Hedonik Satın Alma
B(SE)
β
t
0,37
(0,07)
0,50
5,19**
-0,01
(0,00)
-0,22
R2
P
0,000
-3,19**
0,005
Eğitim

Hedonik Satın Alma
-0,02
(0,03)
-0,05
-0,70
Ülke

Hedonik Satın Alma
-0,10
(0,08)
-0,09
-1,26
0,30
0,493
0,223
12
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
X²/sd
2,09
RMSEA
0,06
SRMR
0,05
GFI
0,95
NFI
0,89
ISBN No
978-605-82729-1-0
NNFI
0,91
CFI
0,94
Hedonik satın alma davranışı üzerinde kültür (β= 0,50; t= 5,19; p<0,01) ve yaş (β= -0,22; t= 3,19; p<0,01) değişkenlerinin anlamlı etkisi vardır. Kültür değişkeninin etkisi pozitif yönlü, yaş
değişkeninin etkisi negatif yönlüdür.
Diğer bir ifadeyle ataerkil, geleneksel Türk ailesi davranışları yüksek olduğunda hedonik satın
alma davranışı da artmaktadır. Yaş ilerledikçe hedonik satın alma davranışı azalmaktadır.
Eğitim (β= -0,05; t= -0,70; p>0,05) ve ülke (β= 0,09; t= -1,26; p>0,05) değişkenlerinin hedonik
satın alma davranışı üzerinde anlamlı etkisi bulunmamaktadır.
Hipotezlerin değerleme sonuçlarında kültür ve yaş faktörleri, hedonik kaynaklı satın alma
davranışı üzerine etkisi kabul edilirken, eğitim ve ülke faktörlerinde hedonik kaynaklı satın
alma davranışına etkisi reddedilmiştir.
SONUÇ
Toplumların, olgu ve olaylar karşısında niçin farklı davranışlar sergilediği; yerken, içerken,
konuşurken, alışveriş yaparken kısacası yaşarken neden her toplumun birbirinden ayrıldığının
cevabı toplumların kültürlerinde gizlidir. Tüketici davranışını etkileyen bir faktör olarak kültür
farklılıkları çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Araştırma yöntemi her ne olursa olsun, kültür
hiçbir pazarlamacının kayıtsız kalamayacağı bir konudur. Kültür kavramı, pazarlamanın ilk
adımlarından son adımlarına, ürünün üretilmesinden, paketlenmesinden, müşteriye iletilme
sürecine, satış stratejilerinin belirlenmesine kadar tüm süreçte etkilidir.
Hedonizm, tüketimin ihtiyaç bazlı fiziksel boyutundan ziyade, duygusal boyutunu ve ürünlerin
tüketicide uyardığı fantezi ve arzuların güdülendiği davranışları ifade eder. Kuşkusuz, zevk
almak, arzu duymak insanın doğal bir psikolojik yönelimi olarak değerlendirilebilir. Temel
olarak insana acıdan ziyade, keyif veren, haz veren nesnelere yöneldiğini belirtmek yerinde
olacaktır. Günümüzde insanların tüketim yönelimleri ve motivasyonları farklılaşmaktadır.
Bunun temel sebebi insanların mutlu olma arayışıdır. İnsanlar artık postmodern dünyada
yaşadıkları ya da daha keskin bir ifade ile mahkûm kaldıkları yabancılaşma, umutsuzlaşma,
gibi problemlerden kaçabilmek için fantezilere, yeni zevk alanlarına doğru bir arayış içerisine
girmektedirler. Bu arayış ile birlikte insanlar, ürünler, hizmetler, nesneler ya da markalar ile
duygusal ve hazcı bir bağ kurmaktadırlar.
Bu çerçevede çalışma kültürlerarası açıklayıcı bir karşılaştırma çalışmasıdır. Bu amaçla
kültürün hedonik satın alma davranışına etkisini, ülkeye; yaş ve eğitime göre karşılaştırmalı
olarak incelenmiştir. Örneklem Türkiye’den seçilen kadın kümeleri ile Almanya’dan seçilen
kadın kümelerinden oluşmaktadır. Çalışma bu iki küme arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri
de irdelemektedir. Örneklem 270 katılımcıdan oluşmaktadır.
Çalışma sonuçlarına göre “Hedonik Satın Alma Davranışı” üzerinde kültür (t= 5,19) ve yaş (t=
-3,19) değişkenlerinin anlamlı etkisi vardır. Kültür değişkeninin etkisi pozitif yönlü, yaş
13
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
değişkeninin etkisi negatif yönlüdür. Diğer bir ifadeyle ataerkil, geleneksel aile davranışları
yüksek olduğunda hedonik satın alma davranışı da artmaktadır. Yaş ilerledikçe hedonik satın
alma davranışı azalmaktadır. Eğitim ( t= -0,70) ve ülke (t= -1,26) değişkenlerinin hedonik satın
alma davranışı üzerinde anlamlı etkisi bulunmamaktadır.
Bununla birlikte tüketime ait alt boyutlar ve boyutların kültürel olarak farklılaşması da
incelenmiştir. Bu alt boyutlar, “Hedonik Satın Alma Davranışı” (ort.=3,06) değerleri etkisi
altında; “Materyalizm” (3,45) , “Statü Sembolü Olarak Alınan ürünler” (2,90), “Kolektivist
Referans Gruplarından” (2,71) oluşmaktadır.
Bulgulara göre bu iki grup (Türk ve Alman kümeler), materyalizm, statü sembolü olarak alınan
ürünler ve kolektivist referans grupları boyutlarında benzerken, aile değerleri boyutunda
farklılaşmaktadırlar. Katılımcıların materyalizm boyutunda ve statü sembolü olarak alınan
ürünler boyutlarında benzer olması, tüketimin bir anlamı ile evrensel hedonik yönünü ortaya
koymaktadır. Kültür bu anlamda bir etken olmamaktadır. Farklı kültürden insanlar benzer
güdülerle tüketim yapmaktadırlar. Bu olgu bu çalışmanın önemli bulgularındandır.Bu
araştırmanın da ortaya çıkardığı diğer bir konu, insanların temel alışveriş motivasyonu
materyalist duygularını beslemek ve onları tatmin etmek olduğudur. Çalışmada materyalist
boyutun, tüketimin duygusal boyutu üzerindeki etkileri irdelenmektedir. “Hedonik Satın Alma
Davranışı Ölçeği” faktör analizinde 3,45 ile en yüksek ortalamaya sahip olması bu bağlamda
oldukça anlamlıdır. Araştırmaya katılan kadınların temel dürtüsü tüketim yaparken hazcı
duygularını tatmin etmektir. Bunun yanında aile değerleri de oldukça yüksektir. Bunu
Türkiye’den katılan katılımcılara ve onların daha geleneksel olmasına bağlamak mümkündür.
Bütün bu çalışma sonuçları ile bilgi kullanıcı, araştırmacı ve tekstil firmaları geliştirilen iki
ölçeğin göstergeleriyle, tüketim alışkanlıklarının tespit edilmesinde ve hedef kitlenin
belirlenmesinde kullanabileceklerdir. Bu sayede ülkelerin tüketim şekillerinin ortaya
çıkarılması, hedef kitlelerin belirlenmesi ve uluslararası pazarlama araştırmaları ilgililerce
değerlendirilip uygulamada faydalanabilmeleri hedeflenmektedir.
İşletmeler reklam ve tutundurma çalışmalarında tekstil ürününün farklılık yarattığı, kişilerin
özelliklerine uygun, iddialı, enerji sağlayan bir ürün olduğunu vurgulamalı, tüketicilerle ürün
arasında duygusal bir bağ kurmaya çalışmalıdırlar. Dolayısıyla, işletmelerin reklam ve
tutundurma faaliyetlerinin ürün ve hizmet kapsamında tüketicilerin hedonik beklentilerine
yönelik geliştirilmeleri işletmelere rekabet avantajı sağlayabilecektir.
Hedonik tüketim davranışlarının yaygın olduğu toplumlarda; bireyin kendini ifade edişi ve
toplumsal kabullenişi tükettiği ürünlere bağlanmaktadır. Bu durum materyalist bireyler
yaratmakta, bireyi başkalarına bağımlı kılmakta ve kendine yabancılaştırmaktadır. Mutluluğu
nesnelerde arayan birey gerçek mutluluk kaynakları olan boş zaman etkinlikleri, iş yaşamında
saygınlık, toplumsal ve aile ilişkileri gibi çok önemli değerleri göz ardı etmektedir. Yaratılan
sahte ihtiyaçlar giderilmeden bir yenisinin arzulandığı hedonik tüketim davranışları oluşmakta
ve toplumsal etkileri için ihtiyaçlar asla karşılanamamaktadır. İhtiyaçların karşılanamaması
baskı, stres, tasarruf edememe, iflas ve suç oranlarının artması gibi önemli toplumsal sonuçlara
14
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
yol açmaktadır. Ayrıca aşırı tüketim, toplumların devamlılığını sağlayan doğal sistemlere de
zarar vermektedir. Bu yönüyle hedonik tüketim, tüketim davranışının olumsuz boyutunu ifade
etmektedir.
Aile, bireylerin yaşamında değerli, dolayısıyla aileden öğrenilen şeyler kişinin yaşantısında
daha değerlidir. Davranışlar ve aile değerleri ailede öğrenilen en önemli konulardır. Aile
bireyleri kültürel anlamda birbirlerine benzer, ailede öğrenilen doğrular ve kabullenilen
gerçekler birçoğu aynıdır, karar mekanizmaları benzerdir. Aile kavramı kültürün bir parçası ve
kültürden kültüre değişen farklı roller üstlenmektedir. Bazı ülkelerde aile bireyleri öğrenme
süreçlerini ya da karar süreçlerini kendileri öğrenir ve tercihlerini yapar aile etken rol
üstlenmez. Bazı ülkelerde ise aile bireyleri geçmişten gelen tercihi yapılmış yada tavsiye
edilmiş önceden denenmiş şeyleri tercih eder ve konforunu bozmadan yaşantısına devam eder.
Bu sebeple toplumsal ve aile yapıları üzerine yapılacak çalışmalar pazarlama üzerine çalışan
kişiler için önemlidir.
REFERANSLAR
Baudrillard, J. (2004). "International Journal of Baudrillard Studies”. Canada: Bishop
University.
Bayram, N. (2010). "Yapısal Eşitlik Modellemesine Giriş”. Ezgi Kitabevi. Bursa.
Birdwhistell, Ray L. (1972). "Personal Communication”. Philadelphia: Director of the studies
in Human Communication, Pennsylvania Psychiatric Institute.
Brislin, R. W., T. Yoshida (1994). "Improving intercultural interactions”: Models for crosscultural training programs. Thousand Oaks, CA: Sage Publications.
Chisnall, Peter M. (1985). "Marketing: A Behavioural Analysis”. UK: McGraw Hill Book.
Earley, P.C., S. Ang (2003). "Cultural Intelligence". Stanford, CA.: Stanford University Press.
Edwafrd, T. Hall (1976). "Beyond Culture". Newyork: Division of Random House.
Elliot, R., Susan Eccles, Helen Woodruffe-Burton (2002). “Towards a Theory of Shopping: A
Holistic Framework”. Journal of Consumer Behavour, 1: 256-266.
Epstein, Gil S., Ira N. Gang (2010). “Chapter 1 Migration and Culture”. in Gil S. Epstein, Ira
N. Gang (ed.). Migration and Culture. Iowa, USA: Emerald Group Publishing Limited, .
1-21.
Fromm, E. (1991). “Sahip Olmak ya da Olmak”(Çev. Aydın Arıtan). İstanbul: Arıtan Yayınevi.
Fukuda, K. John (1991). “Japanese-Style Management Transferred”, Londra: Routledge.
Goodenough, W.H. (1964). “Explorations in Cultural Antropology”. New York: McGraw-Hill
Book Company.
Griffin, Mitch, Barry J. Babin, Jill S. Attaway (1996). “Anticipation of Injurious Consumption
Outcomes and Its Impact on Consumer Attribution of Blame”. Journal of the Academy
of Marketing Science, 24: 314-327.
Hirschman, E. B.; B. Holbrook, (1982). “Hedonic Consumption: Emerging Concepts, Methods
and Propositions”. Journal of Marketing, 46:92-93-101.
Kartarı, A. (2014). "Kültür, Farklılık ve İletişim”. İstanbul: İletişim Yayınları.
Kocabaş, Füsun, Müge Elden, Nilay Yurdakul (1999). "Reklam ve Halkla İlişkilerde Kitle”.
15
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
İstanbul: İletişim Yayınları.
Küçükcan, T. (2011). "Avrupa’da Yaşayan Türkler”, T.C. : T.C.Başbakanlık Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığı.
Odabaşı, Y. (2006). “Tüketim Kültürü.“.İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Özdemir, Ş. (2007). “Hazcı (Hedonik) Tüketim Davranışlarında Televizyonun Rolü”. SDÜ
Öğrencileri Üzerine Bir Araştırma. Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Isparta.
Özgür, T. (2007). “Kültürel farklılıklar ve yönetimi”.Yüksek Lisans Projesi, Kahramanmaraş
Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı,
Kahramanmaraş.
Pfau-Effinger, B. (2012). “Women’s employment in the institutional and cultural context”.
International Journal of Sociology and Social Policy, Vol. 32 No. 9, pp. 530-543.
Williams, R. (1983).“Culture and Society’’. New York: Columbia University Press.
Yanıklar, C. (2006). “Tüketimin Sosyolojisi”.İstanbul: Birey Yayıncılık.
16
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİNDE TEMEL MUHASEBE
KAYITLARI
BASIC ACCOUNTING RECORDS IN AGRICULTURE CREDIT
COOPERATIVES
Hande ÖZOLGUN*
Öğretim Görevlisi, Namık Kemal Üniversitesi, hozolgun@nku.edu.tr
Yüksek lisans tezinden faydalanılarak hazırlanmıştır.
*
Özet:
Kooperatifin asıl amacı diğer şirketlerde olduğu gibi kar elde edebilmek değil, kooperatifin
ortaklarının ihtiyaçlarını karşılayabilmektir. Kooperatiflerin odağında bireyin kendisi
bulunmaktadır. Artık son zamanlarda sadece sermaye odaklı olan anlayışın yanlış olduğu
düşünülmüş, böylece kooperatifler gibi insan odaklı girişimlere ilgi artmıştır. Tarım kredi
kooperatifleri de bu anlayıştan hareketle, ortaklarına uygun koşullarda kredi sağlamak temel amaç
olmuştur. Bankalar büyük çiftçilere kredi vermekte, küçük çiftçi işletmelerine zorluk
çıkartmaktadırlar. Bu çiftçilerin teminat olarak gösterebileceği varlığı yok denecek kadar azdır. Bu
durumda da çiftçilerin başvuracakları tek kuruluş tarım kredi kooperatifleridir. Tarım kredi
kooperatiflerinin öneminin artması, bu kooperatiflerin yaptığı işlemlerini ve bunların muhasebe
kayıtlarını daha detaylı incelemeyi gerektirmektedir. Ayrıca bu kayıtlar ortaklara çeşitli konularda
karar alabilmelerinde yardımcı olacaktır.
Çalışmada ilk olarak bilimsel yayınlardan elde edilen kooperatifçilikle ilgili açıklamalar yapıldıktan
sonra detaylı olarak tarım kredi kooperatifleri hakkında bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde çeşitli
bilimsel yayınlar ve çeşitli kanunlar kullanılarak kooperatiflerde muhasebenin gereği ve
kooperatiflerde tutulacak defterler üzerinde durulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise tarım
kredi kooperatiflerinde yapılan temel muhasebe kayıtları üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kooperatifçilik, Tarım kredi kooperatifi, alış, satış, gider
Abstract:
The main of the cooperative is not to make profit like other companies, but to meet the needs of the
cooperative members. Individuals are in the spotlight of cooperatives. Capital oriented perception
has recently been found wrong, so interest in individual oriented enterprises, such as cooperatives
has increased. Considering this fact, it is mainly aimed to provide credits in appropriate conditions
to the members in agricultural credit cooperatives. Providing credits at low interest rate and low cost
to the small and medium farmers is the main aim. Banks give credits to big farmers, whereas they
lay difficulties to small farmers. The wealth of small farmers which they can provide as collateral
for a credit is in minute amount. Therefore, agricultural credit cooperatives are the only institution
that farmers can apply. The increase in the importance of agricultural credit cooperatives requires
examining the actions and accounting records of these cooperatives in detail. These records may
also help the members to make a decision in various subjects.
The explanations about the cooperatives obtained from the scientific publications were given firstly
in the study, and then detailed information about the agricultural credit cooperatives was given. In
the second part, various scientific publications and various laws are used in the cooperatives to keep
accounts and to keep them in cooperatives. In the third part of the study, basic accounting records
of agricultural credit cooperatives are emphasized.
Keywords: Cooperative, Agricultural credit cooperative, purchase, sale, cost
17
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
GİRİŞ
Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan kooperatifler, ortaklarının belirli ekonomik
menfaatlerini ve özellikle de meslek ve geçimlerine dair ihtiyaçlarını sağlamayı amaçlarken
bireyler arasında işbirliğini sağlar ve bunun sonucunda toplumsal dayanışma ve kalkınmayı da
sağlamış olur. Bu sebepten dolayı anayasamızın 171. maddesinde “Devlet, milli ekonominin
yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını
amaçlayan kooperatifçiliğin geliştirilmesini sağlayacak tedbirleri alır” diye belirtilerek
kooperatifçiliğin önemi vurgulanmıştır.
Ekonomik anlamda gelişmiş ülkelerin iktisadi yapılarına bakıldığında kooperatifçilik
hareketine verilen önemin değerli bir taşıyıcı rol üstlendiği görülmektedir. Fakat ülkemize
bakıldığında, tarım kooperatiflerinin sorunları oldukça fazladır. Üreticilerde örgütlenme
bilincinin tam olarak oluşmaması, yöneticilerin ve ortakların kooperatifçilik ilkelleri hakkında
yeterli bilgiye sahip olmamaları gibi sorunlar kooperatifçilik hareketinin gelişimini
önlemektedir (İnan, 2008:279).
Türkiye nüfusunun yaklaşık %50’si tarımla uğraşmaktadır. Dolayısıyla da Türkiye
ekonomisinin içinde tarımın yeri büyüktür. Tarımın sahip olduğu ekonomik yapının
güçlenmesi, Türk ekonomisinin güçlenmesiyle eş anlama gelmektedir. Türkiye’de genel olarak
küçük çiftçi işletmelerinin yer alması nedeniyle bu işletmeler yıllık ihtiyaçlarını ancak
sağlayabilecek durumdadırlar. Yeni üretim yapabilmeleri için herhangi bir tasarrufta
bulunmaları ya da yatırım yapabilmeleri mümkün olmamaktadır. Fakat üretim yapabilmek için
birçok üretim aracına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle küçük çiftçiye en uygun şartlarda
krediyi Tarım Kredi Kooperatifleri sağlamaktadır ve bu bakımdan da Türkiye için önemi çok
büyüktür (http://www.baib.org.tr/proje/kooperatif.pdf).
Tarım kredi kooperatiflerindeki muhasebe konusunda yeni bilgi ve kaynaklara ihtiyaç
duyulmasının yanında, bu konuda bilgi sahibi olan yetişmiş muhasebeci sayısının artması
beklenmekte ve bu sayede tarım kredi kooperatiflerinde muhasebenin gelişimine katkıda
bulunacaktır.
Yapılan bu çalışma ile amaç küçük çiftçi işletmelerine kredi sağlayan tarım kredi
kooperatiflerinde meydana gelen mal alışları, alış giderleri, ortaklara mal satışları, alıştan
iadeler ve ortaklardan mal alışları hakkında bilgi vererek bunların muhasebe kayıtlarını
göstermektir.
1. TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ
Dünya genelinde tarımsal üretimde küçük aile işletmelerinin çoğunlukta olduğu bir gerçektir.
Küçük işletmeler finansman sorunlarını gidermede her zaman güçlük yaşamışlardır. Kamu
destek ve yardımlarının olmadığı durumlarda, kredi bulma güçlükleri yanında, bulunan
kredinin faiz, vade gibi koşulları da ağır olmuştur. Üreticiler bir araya gelerek toplu güvence
yaratmaları, kredi kaynakları karşısında toplu pazarlık gücü kazanarak koşulları kendi çıkarları
doğrultusunda iyileştirme gayretleri kredi kooperatifleri ortaya çıkmıştır(Rehber, 2011: 395).
Tarım kredi kooperatifleri genellikle küçük çiftçilerin kredi ihtiyaçlarını gidermek amacıyla
kurulurlar. Bu kooperatiflerin toplumsal ve ekonomik etkilerini aşağıdaki gibi özetlemek
mümkündür (Çıkın ve Karacan,1994. 469):
18
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September







ISBN No
978-605-82729-1-0
Üretimi teşvik ettiğinden kredilerin geri dönüşü sağlıklı bir şekilde
gerçekleştirilmektedir.
Ortaklarla olan ilişkilerini canlı tutmak için dinamik bir yapıya sahiptir.
Kredi, özellikle tarımsal yayım ve teknik girdi ile beraber gittiğinden etkinliği
artmaktadır.
Kredi belirli kuralarla göre verildiğinden kredi verenle kredi alan arasında önemli
anlaşmazlıklar doğmamaktadır.
Kredi genellikle denetlenmektedir.
Devlet
tarım
kesimini
desteklemek
istediğinde
bu
kooperatiflerden
yararlanabilmektedir.
Birçok ülkede kredi kooperatifleri mevduat topladığından, sektör içinde oluşan
tasarruflar yine aynı sektörde finansman kaynağı olabilmektedir.
2 . TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİNDE TEMEL MUHASEBE KAYITLARI
Tarım kredi kooperatifleri genel olarak kırsal alanlarda kurulan ve o yöredeki çiftçilerin veya
üreticilerin kredi ve diğer tarımsal ihtiyaçlarının ucuz fiyatlarla karşılanmasına yardımcı olan
kooperatiflerdir. Tarım kredi kooperatiflerinin esas amacı; ortakların yapacakları üretimin daha
verimli ve daha kaliteli yapmalarına destek vermek ve üretilen ürünlerin aracı olmaksızın daha
yüksek satışlarını gerçekleştirmelerine yardımcı olmaktır. Böylece ortakların daha yüksek gelir
edeceklerdir. Bu da çiftçilerin ekonomik durumlarının daha iyi olmasına destek olarak köyden
göçü de azaltabilmektedir. Bunun yanında kaliteli tohum, gübre, tarım araç- gereçleri gibi
imkânlar da sağlamaktadır (Karanlık, 2009:93).
2.1. Mal Alışları
Tarım Kredi Kooperatifleri, ortaklarının ihtiyacını karşılamak için gerekli malzemeleri satın
alırlar. Bunlar genellikle tarımsal araçlar-gereçler, tarımsal gübre ve ilaçlardır(Karanlık,2009:
94).
Örnek: Marmara Ereğlisi Tarım Kredi Kooperatifi 08.11.2016 tarihinde ortaklarına mal
satmak üzere 300 no’lu fatura ile Aksan Yem Fabrikasından tamamı için çek vererek 50 ton
büyükbaş hayvan yemi satın almıştır. Yemin kg. Fiyatı KDV hariç 0,80 TL.’dir. KDV’ler %10
olarak alınmaktadır.
153 TİCARİ MALLAR HESABI
40.000
153.11 Büyük baş hayvan yemi 21.000
191 İNDİRİLECEK KDV HESABI
4.000
103 VERİLEN ÇEKLER VE ÖDEME EMİRLERİ
HESABI
44.000
2.2. Alış Giderleri
Alınan malların kooperatife taşınması veya kullanıma ya da satışa hazır duruma getirilmesi için
yapılan nakliye, yükleme, komisyon, sigorta, gümrük gibi giderler alış giderlerini oluşturur.
Alışlarla ilgili olarak yapılan bu tür masrafların alınan malların bedeline eklenmesi, yani “153
Ticari Mallar Hesabı”nın borçlu kısmına kaydedilmesi gerekmektedir. Alış giderleri
kapsamındaki masrafların, satıcılar tarafından üstlenilmesi durumunda ise, kooperatiften
19
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ödeme yapılmayacağından, buna ait bir kaydın da yapılmasına gerek kalmamaktadır (Karanlık,
2009:94).
Örnek: Malkara Tarım Kredi Kooperatifi, satın aldığı küçükbaş hayvan yemlerinin kooperatife
taşınması için X nakliye şirketine 15.02.2016 tarih ve 2154 no’lu fatura ile 2.000 TL. nakliye
bedeli ve ayrıca 200 TL Katma değer vergisini peşin ödemiştir.
153 TİCARİ MALLAR HESABI
153.04 Küçük baş hayvan yemi 2.000
191 İNDİRİLECEK KDV HESABI
103 VERİLEN ÇEKLER VE ÖDEME EMİRLERİ
HESABI
15.02.2016 tarih ve 2154 nolu fatura ile yem alımı
2.000
200
2.200
2.3. Ortaklara Mal Satışı
Kooperatiflerde ortaklara genellikle vadeli olarak mal satışı yapılmaktadır. Vadeli satışlardan
kaynaklanan alacakların “120 Alıcılar Hesabı”na borç yazılarak takip edilmesi gerekir. Ancak
Tarım Kredi Kooperatifleri genel bir uygulama olarak vadeli satışların ortağa açılmış bir kredi
olduğunu değerlendirmekte ve ortaya çıkan alacakların “123 İşletme Kredileri Hesabı”nın
borçlu kısmına yazılarak takip edilmesini benimsemektedir. Bu kayıt şekli Tarım Kredi
Kooperatifleri Birliğince öngörülen ve Ülkemizdeki Tarım Kredi Kooperatiflerince de
uygulanan bir yöntemdir. Bu durumda hangi hesap kullanılırsa kullanılsın her ortak için bir
“yardımcı hesap” açılarak vadeli alacakların ayrı ayrı takip edilmesi gerekmek-tedir
(Karanlık,2009:95).
Tarım Kredi kooperatifler satış işlemlerinde “devamlı envanter yöntemi”ni kullanmaktadırlar.
Örnek: Söke Tarım Kredi Kooperatifince, alış fiyatı 10.550 TL. ve nakliye gideri 800 TL. olan
gübre makinesi, ortak Ahmet Altay’a KDV hariç 16.000 TL’ye vadeli olarak satılmıştır.
Satılan malın alış
bedeli
10.550
Alış gideri
800
Satılan malın maliyeti 11.350
-Satış kaydı
(120) 123 İŞLETME KREDİLERİ HESABI
123.02 Ahmet ALTAY 17.600
17.600
600 YURTİÇİ SATIŞLAR HESABI
600.11 Gübre Makinesi 16.000
16.000
391 HESAPLANAN KDV HESABI
1.600
Ort. Ahmet ALTAY’a mal satışı
20
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
-Satış maliyetinin devri
621 SATILAN TİCARİ MAL.MALİYETİ HESABI
621.10. Gübre Makinesi 11.350
11.350
153 TİCARİ MALLAR HESABI
153.14 Gübre Makinesi 11.350
11.350
Satışların maliyet hesabın devri
2.4. Alıştan İadeler
Alınan mallardan bir kısmının veya tamamının çeşitli nedenlerle satıcılara iadesi söz konusu
olabilir. İade edilecek mallar, kooperatifin mal stoklarından çıkarılarak satıcılara
gönderildiğinden, stoklarda da bu miktar kadar azaltma işleminin yapılması gerekir. Mal
stokları “153 Ticari Mallar Hesabı”nda görüldüğü için iade tutarı hesabın alacağına yazılarak
stoklar azaltılır. İade edilen malların alış işlemi iptal edilirken, katma değer vergisinin de
düzeltilmesi gerekir(Karanlık,2009:96).
Örnek: Yıldız Yem Fabrikasından daha önce vadeli olarak alınan KDV dahil 40.200 TL.’lik
büyük baş hayvan yeminin KDV dahil 29.700 kısmı kalite düşüklüğü nedeniyle iade ediliyor
ve bedeli açık hesaptan düşülüyor.
320 SATICILAR HESABI
320.10 Yıldız Yem Fabrikası A.Ş.
29.700
29.700
153 TİCARİ MALLAR HESABI
153.30 B.baş Hay. Yem 18.000
27.000
391 HESAPLANAN KDV HESABI
2.700
Yıldız Yem Fabrikasına mal iadesi
2.5. Ortaklardan Mal Alışı
Tarım Kredi Kooperatifleri, temelde ortaklara ucuz tarım girdileri sağlamaya yönelik faaliyetler
sürdürürler. Ancak bazen ortaklarca üretilmiş ürünlerin yüksek fiyatlarla satışını sağlamak
amacıyla bir çalışma da yapabilmektedirler. Bu tür çalışmalar daha çok üyesi oldukları
“Kooperatif Birlikleri”nin yardım ve desteğiyle gerçekleştirilmektedir. Bunun için de yapılan
pazar araştırmalarından faydalanılmaktadır. Böylece ortak ürünleri, kooperatif veya Kooperatif
Birlikler tarafından satılarak ortakların tek başlarına elde edemeyecekleri gelirlerin elde
edilmeleri sağlanmış olmaktadır. Zirai mahsullerin alımı sırasında ödenecek bedellerden;
Ticaret Borsalarına tescil ettirilerek satın alınanlar için % 2, Ticaret Borsası dışında kalanlar
için ise % 4 gelir vergisi kesintisinin yapılması gerekmektedir(Karanlık,2009:96-97).
Örnek: Babaeski Tarım Kredi Kooperatifi 24.03.2016 tarihinde 48 no’lu fatura ile ortak Ahmet
Yılmaz’dan 7.000 kg. buğday satın alıyor. Buğdayın kilogram fiyatı 0,70 TL.’dir. Ürün ticaret
borsasına kaydedilmemiştir.
Buğday
Gelir vergisi
7.000kg x 0,70
4.900x 0,04
:
:
4.900
196
(-)
21
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
Ortağa ödenecek net tutar
:
153 TİCARİ MALLAR HESABI
153.20 Ortak Ürünleri 4.900
ISBN No
978-605-82729-1-0
4.704
4.900
320 SATICILAR HESABI
320.15 Ahmet Yılmaz 4.704
4.704
360 ÖD. VERGİ VE FONLAR HESABI
196
360.10 Gelir Vergisi 196
23.03.2011 Tarih ve 21 Nolu müstahsil makbuzu ile buğday
alımı
 Ortaktan 4.900 TL.’ye satın alınan buğday 04.04.2016 tarihinde 53 no’lu fatura ile Y
Bölge Birliğine KDV hariç 7.000 TL’ye vadeli olarak satılmıştır.
120 ALICILAR HESABI
120.10 (X) Bölge Birliği
7.700
7.700
600 YURTİÇİ SATIŞLAR HESABI
600.20 Ortak Ürünleri 7.000
7.000
391 HESAPLANAN KDV HESABI
700
04.04.2016 Tarih ve 53 nolu fatura ile mal satışı.
SONUÇ
Kooperatifçilik hareketinin ülke ekonomisi açısından sahip olduğu önem tartışılmazdır.
Gelişmiş ekonomilere sahip olan ülkelere bakıldığında, bu ülkelerin kooperatifçiliğe verdiği
önem açıkça gözükmektedir. Fakat ülkemizde ‘kooperatif’ dendiğinde ilk akla gelen yapı
kooperatifleri olmaktadır. Faaliyetlerinin sonuçları olumsuz olan bazı yapı kooperatifleri
nedeniyle olumsuz imaj tüm kooperatifleri de etkilemektedir. Oysa, başarılı olan kooperatif
sayısı çok daha fazladır. Kooperatiflerin ülke için sahip olduğu değer, kooperatiflerin çiftçiye
sağladığı büyük katkılar tam olarak kavranamamıştır. Kooperatifler hakkında olumsuz imaj,
kooperatifleri rakip gören şirketler vb. tarafından çıkartılmaktadır.
Tarım kredi kooperatiflerinin kurulması, çiftçilerin düşük maliyetle kredi temin etmelerine
yardımcı olmuştur. Sanayi, ticaret, tarım gibi sektörlerde görülen tarım kredi kooperatifleri
kendi imkânlarıyla ortaklarına kredi sağlamanın yanı sıra devletten de önem ölçüde destek
almaktadırlar. Tarım kredi kooperatifleri, ortak olan çiftçilere üretim döneminde kredi
vermekte, hasat mevsimi sonunda ise verdikleri kredileri geri almaktadırlar.
Küreselleşen dünyada başarı sağlayabilmenin en önemli yolu örgütlü kuruluşlardır. Bu sebeple,
kooperatif çatısı altında bütünleşmek son derece faydalı olmaktadır. Ülkemizde bulunan tarım
işletmelerinin çoğu küçük işletmelerdir. Bu işletmelerin çoğunun tarım kredi kooperatiflerinin
dışında kalan kaynaklardan kredi sağlayabilmeleri, yeterli teminat gösterememeleri sebebiyle
22
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle, çiftçilerin desteklenmesi
kooperatiflerinin devlet tarafından desteklenmesiyle olacaktır.
ancak
tarım
kredi
Bütün kooperatiflerde olduğu gibi tarım kredi kooperatifleri de ekonomik ve sosyal niteliğe
sahip olan kuruluşlardır. Diğer şirketlerde olduğu gibi alış, satış, borç ve alacak gibi birçok
faaliyet gerçekleştirmekte ve yaptıkları bu işlemleri de muhasebe defterlerine Genel Kabul
Görmüş Muhasebe İlkelerine uygun olarak kaydetmektedirler. Dönem sonlarında ise temel mali
tablolar olan bilanço ve gelir tablolarını düzenleyerek dönemde elde edilen kar veya zarar gibi
faaliyet sonucuna ulaşmaktadırlar. Tarım kredi kooperatifleri, tüm faaliyetleri sırasında mali
yasaların hükümlerine uymakla yükümlüdürler. Bu sebeple kooperatifte iyi bir muhasebe
sistemine ihtiyaç duyulmaktadır. Muhasebe sistemi ile edinilen sonuçlar sadece ortaklar
açısından bir gereklilik değildir, bunun yanında alacaklılar ve mali nitelikteki tüm
yükümlülükler açısından da gereklidir.
Tüm ticaret ve sermaye şirketlerinde olduğu gibi çeşitli kanunlarda belirlenmiş
yükümlülüklerle tarım kredi kooperatifleri de yaptığı tüm faaliyetleri usulüne uygun olarak
muhasebe defterlerine kaydetmek zorundadırlar. Böylece dönem sonlarında faaliyet sonuçlarını
görerek buna uygun olarak bir strateji geliştireceklerdir. Bu muhasebe bilgileri kooperatif
açısından gerekli olduğu gibi bunun yanında bu bilgilere ihtiyaç duyan kişiler için de gereklidir.
Tüm sermaye ve ticaret şirketleri ve kooperatifler aynı hesap planını kullanmakta, tüm
işlemlerini Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkelerine uygun olarak gerçekleştirmektedirler.
Kooperatiflerin kullandığı ve esas aldığı tüm kurallar birbirinin aynısıdır. İster bir adi şirket
olsun, ister bir tarım kredi kooperatifi olsun burada yapılacak olan kayıtlar ve kullanılacak olan
hesaplar birbirinin aynısıdır. Sadece kooperatiflerin sahip olduğu özellikleri nedeniyle ve
Kooperatifler Kanunu gereğince bazı işlemler sermaye ve ticaret şirketlerinde
farklılaşmaktadır.
REFERANSLAR
Çıkın, A. ve Karacan, A. (1994). Genel Kooperatifçilik, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları, Yayın No:511, İzmir.
İnan, İ.H. (2008). Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçilik ve AB Modeli, İTO Yayınları, İstanbul
Karanlık, S. (2009). Kooperatifler ve Muhasebesi, Nobel Yayıncılık, Ankara.
Rehber, E. ( 2011). Kooperatifçilik, Ekin Yayıncılık, Bursa.
T.C. Anayasası
http://www.baib.org.tr/proje/kooperatif.pdf, (Erişim Tarihi:21/06/2017)
23
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
MÜLKİYET HAKKININ SINIRLANDIRILMASINA YÖNELİK
OLARAK VERGİLENDİRMEDE YASALLIK İLKESİNİN MÜKELLEF
HAKLARI BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION THE PRINCIPLE OF LEGISLATION OF TAXATION
WITHIN THE PRINCIPLE OF OWNERSHIP RIGHTS FOR THE
LIMITATION OF PROPERTY
Serdar DUMLUPINAR*
*
Araştırma Görevlisi, Siirt Üniversitesi Üniversitesi, serdardumlupinar@hotmail.com, Türkiye.
Özet:
Diğer bireysel hak ve özgürlüklerin çıkış noktası olarak görülen mülkiyet hakkı, ilk toplum
yapılarından günümüze üzerinde düşünülen ve tartışılan bir kavramdır. Mülkiyet hakkı, devletler
tarafından, kamu yararı gözetilerek ve yasal olması koşulu ile çeşitli yollarla müdahaleye
uğramaktadır. Günümüzde, devletlerin, mülkiyet hakkına en önemli müdahale aracı o vergilemedir.
Mülkiyet hakkına müdahale aracı olan vergileme, modern toplumlarda kanunla uygulanmaktadır.
Gerek mükellefi kanun ile korumak gerekse kanun yapıcıları seçen mükelleflerin, yine bu kanunlar
ile mülkiyet hakkının kısıtlanmasına razı olacağı düşüncesi, vergilendirmede yasallık ilkesini önemli
kılmaktadır. Bu çalışmada mülkiyet hakkı kavramı, vergilendirme yetkisi ve anayasa ile uluslararası
hukuktaki yeri, verginin yasallığının anlamı ve kapsamı incelenerek, Türk Vergi Hukuku’ndaki
uygulamaları Anayasa Mahkemesi kararları ile açıklanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Vergileme, Yasallık, Mülkiyet
Abstract:
The right to property, which is regarded as the starting point of other individual rights and freedoms,
is a concept that is considered and discussed on the day-to-day basis from the early social structures.
The right to property is intervened in various ways by the state, with due regard to the public interest,
and with legal certainty. Nowadays, states are the most important means of intervening in the right
of property. Taxation, which is a means of intervening in the right to property, is applied by law in
modern societies. The principle of legality in taxation is important because the taxpayers who choose
lawmakers to comply with the restriction of their ownership rights by these laws, if they have to
protect them with a taxpayer law. In this study, the concepts of right of ownership, taxation authority
and constitution and its place in international law, the meaning and scope of the legality of the tax,
and the applications in Turkish Tax Law will be explained by the decisions of the Constitutional
Court.
Keywords: Taxation, Legality, Property
GİRİŞ
İlk toplum yapılarının ortaya çıkmasından günümüze kadar mülkiyet hakkı, üzerinde düşünülen
ve tartışılan bir kavram olmaya devam etmektedir. Birlikte yaşamanın gereksinimi olarak
kişisel hakların içinde yaşanılan toplum yararına sınırlandırılması düşüncesi, tarih boyunca
gelişerek çeşitli hukuki yapılar altında dönüşümünü devam ettirmektedir.
24
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
İnsan olmanın gereksinimlerini karşılama açısından mülkiyet hakkı, diğer bireysel hak ve
özgürlüklerin çıkış noktası olarak görülmektedir. Bu hakkın sınırlandırılmasına ilişkin
düşüncelerin gelişimi ise mülkiyet hakkının dayandığı bu özellikten kaynaklı olarak oldukça
hassas özellikler taşımaktadır.
Devletlerin ortak ihtiyaçları karşılamak üzere mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına yönelik en
önemli müdahale araçlarından birisi vergilendirmedir. Kamu yararı gözetilerek ve kamusal
ihtiyaçların karşılanmasına dönük olarak yürütülen vergilendirmeye ilişkin sınırlar gerek ulusal
gerekse uluslararası kurallarla sınırları çizilmiştir. Devletlerin keyfi uygulamalarını engellemek
adına kişilerin mülkiyet hakkını korumaya yönelik en önemli vergileme ilkesi yasallıktır.
Vergilendirme, kişilerin oluşturduğu demokratik yönetimlerin ve yasalarının sınırları içinde
kaldığı sürece meşruluk kazanmaktadır.
Çalışma bu bağlamda, mülkiyet hakkının sınırlandırılması yönelik olarak vergilendirmede
yasallık ilkesini incelemektedir. Çalışmanın amacı, mülkiyet hakkının korunmasına yönelik
olarak verginin yasallığı ilkesinin Türk Vergi Hukuku açısından sınırlarını tespit etmektir.
Çalışma girişin giriş bölümü, mülkiyet hakkı, mükellef hakları ve vergilendirme yetkisinin
tanımlandığı, mülkiyet hakkının ulusal ve uluslararası sınırlarının belirtildiği ve vergilendirme
yetkisinin anayasal sınırlarının ifade edildiği ikinci bölüm, mükellefin mülkiyet hakkının
korunmasına yönelik yasallık ilkesinin açıklanarak içeriğinin ifade edildiği üçüncü bölüm ve
sonuç bölümü olmak üzere toplam 4 bölümden oluşmaktadır.
1. MÜLKİYET HAKKI, MÜKELLEF VE VERGİLENDİRME KAVRAMLARI
1.1. Mülkiyet Hakkı Kavramı
Mülkiyet, doğa ile insan arasındaki ilişkileri kapsayan geniş bir kavramdır. İnsanın yaşamını ve
varlığını devam ettirebilmek adına gerekli şeyleri elde etmesi, zorunlu ve vazgeçilmez bir
unsurdur. Yaşamını sürdürebilmesi için, zaruri olan pek çok şeylere muhtaç olan insanın bu
durumu, insanda bu şeylere sahip olma istek ve azmini doğurur. Çalışma ve gayretine
kendisinin sahip olmak istemesi, insanın doğuştan gelen mal ve mülk edinmeye meyilli olması
ile ilişkilidir (Tuğrul, 2004: 3).
Mülkiyet en yalın haliyle malik ile şey arasındaki bir ilişki olarak tanımlanabilmektedir.
Mülkiyet, malike, edinme ve elde bulundurma, engel olma, kullanma, yararlanma, tasarruf etme
ve elden çıkarma olmak üzere bir kısım yetkiler bahşeden bir hak olarak tarihin ilk
dönemlerinden beri var olmaya devam etmektedir. İktisadi ve hukuki hayatında en önemli
unsurlarından olan mülkiyet kavramının gelişimine bağlı olarak sosyalleşen insan yaşamının
düzenlenmesi konusunda devletlerin ortaya çıkışında belirleyici olmuştur (Nazalı ve Demirci,
2009: 84). Diğer bütün hakların kendinden türediğinin kabul edilmesi nedeniyle temel hak ve
özgürlükler arasında özel bir konuma sahip olan mülkiyet hakkı, 19. yüzyıla kadar sınırsız ve
mutlak bir hak olarak kabul edilirken, 20. Yüzyıla gelindiğinde sınırsız olma özelliğini gittikçe
artan bir şekilde kaybetmiştir. Ferdiyetçi doktrinlerin altında malikin kişiliğine bağlı, kutsal ve
dokunulmaz bir hak olarak görülen mülkiyet hakkı, günümüzde 20. yüzyıl boyunca gelişen ve
değişen düşünce yapısına bağlı olarak malike toplum yararına bazı hak ve ödevler yükleyen
sosyal bir hak olarak tanımlanmaktadır (Şimşek, 2010: 182).
25
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
İlk toplum hayatından bugüne kadar hukukun ve kurumların gelişimi ile birlikte ortaya çıkması
sebebiyle toplumlar ve devletler nezdinde uzlaşılmış bir tanıma sahip olmasa da günümüzde bir
başkasına ve toplum yararına zarar vermemek üzerinden tanımlanmaktadır. Mülkiyet hakkının
konusunu oluşturan mal, eşya gibi unsurlar, toplumların benimsediği kurallar neticesinde
farklılıklar gösterse de günümüzde mülkiyet hakkı, bir kimsenin başkasının ve toplumun
yararına zarar vermeden, Anayasa ve yasaların getirdiği kurallara uymak koşuluyla, kendisine
ait olan bir şeyi kullanma, kendisinden ve ürünlerinden yararlanma, tasarruf etme ve olan
müdahaleleri önleme ve defetme yetkilerini kapsayan bir hak olarak tanımlanmaktadır (Altan,
2008: 78-79).
1.2. Mülkiyet Hakkının Uluslararası ve Ulusal Hukukta Yeri ve Sınırları
Genel olarak sınırlama, bir hakla ilgili olarak, bu hakkı ve bu katan doğan yetkiyi hiç
kullanamama, belirli bir derecede kullanma veya belli koşullarla kullanabilme demektir.
Sınırlamalar düzenlemelerle getirilmektedir. Düzenleyici işlemler yasama, yürütme ve yargı
organları tarafından yapılabilir (Tuğrul, 2004: 14). Mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına
yönelik uluslararası hukukta ve anayasada çeşitli sınırlar konulmuştur. Bu sınırlar, mülkiyet
hakkının sınırları çizerek devletleri bu hakkın sınırlandırılması konusunda uyulacak kurallar ve
gerekçeler nezdinde kısıtlamıştır.
1.2.1. Uluslararası Hukukta Mülkiyet Hakkı ve Sınırları
Uluslararası hukukta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No’lu Protokolünün 1. maddesinde
mülkiyet hakkının garanti altına alındığı görünmektedir. Madde;
‘‘Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı
vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını
düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak
için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.’’
olarak düzenlenmiştir.
Bu madde çerçevesinde bireyin mallarını barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahip olmasıyla
birlikte devletin malından yoksun bırakma hakkı kuralın istisnasını oluşturmaktadır. Bu istisna
ise ancak kamu yararı, uluslararası hukukun genel ilkeleri ve hukukun aradığı koşullar
neticesinde mümkün kılınmıştır (Soydan, 2000: 103). Bununla birlikte ikinci bir istisna olarak
ise mülkiyeti denetim altına alma ve vergilerin ödenmesini sağlama mülkiyet hakkına
müdahalenin kamu yararına uygun ve yasalara uygun şekilde kullanımı konusunda devletlere
hak tanımış ve bu hakkı bu kuralla birlikte sınırlandırmıştır. Bu konuya ilişkin ek protokolde
mal ve mülk dokunulmazlığına ilişkin olarak kurallar bütününü, kanun tarafından öngörülmüş,
kamu yararını amaçlayan ve demokratik bir toplumda gerekli olan düzenlemeler olarak ifade
etmek mümkündür (Nazalı, 2009: 126). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, vergilendirmenin
mülkiyet hakkına bir müdahale olarak algılandığını ortaya koymakla birlikte bu müdahalede
daha önemli olan unsurların; müdahalenin kamu yararının bulunup bulunmadığı, kamu yararıbireysel çıkar arasında adil dengenin gözetilip gözetilmediği, adil dengenin
gerçekleştirilmesinde orantılık ilişkisinin kurulup kurulmadığı, vergi kanunlarıyla bireysel ve
aşırı yük getirilip getirilmediği ve müdahalenin ulaşılabilir ve öngörülebilirliği olduğu
çıkarımlarında bulunmuştur (Bozdoğan, 2012: 228). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre
26
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
hukukun üstünlüğü demokratik toplumun temel prensiplerinden biridir. Devlete düşen
sorumluluk ise mülkiyet hakkına saygı gösterilmesi bağlamında her şeyden önce ulusal hukuka
uygun davranılmasını gerektirmektedir (Sarı, 2006: 51). Mülkiyet hakkına müdahale etmeye
yönelik işlemler kamu yararı gözetilerek yapılmalıdır. Kamu yararının ne olduğu konusunda
toplumların ihtiyaçlarının belirlenmesi açısından devletler uluslararası hukuktan daha etkin
tespit yapma yeteneğine sahiptir. Bu açıdan bir olayın kamu yararı gözetip gözetmediğinin
tespiti konusunda ulusal yargılar uluslararası yargıdan daha uygun konumdadırlar (Sarı, 2006:
56). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kamu yararı kavramına ilişkin tanım yapmaktan
kaçınarak kavramın kendini irdelemeyi tercih etmiştir. Kavramın durağan bir yapıya sahip
olmaması, devletler nezdinde farklı tanımlar ve içerikler içermesi sebebiyle mahkeme kararında
müdahalenin kamu yararı gözetip gözetmediği durumuyla ilgilenmektedir. Mahkeme; dar
gelirli ailelerin barınma problemlerinin çözülmesi, ormanların korunması, tarımda verimliliğin
artırılması, çevrenin korunması, ülkenin ekonomik çıkarları ile bağdaşmayan sözleşmelerin
ortadan kaldırılması, ülkenin ekonomik çıkarlarının korunması, ana yolların geliştirilmesi,
ülkenin sanatsal ve kültürel mirasının korunması gibi amaçları kamu yararına uygun olarak
görmektedir. (Şimşek, 2012: 182). Mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına yönelik iç hukuktan
doğan işlemler için belirli bir takdir yetkisi öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bunun
sınırı ise adil denge ve ölçülü olmak olarak belirlemiştir. Buna göre yapılan düzenlemelerin
dengesi, toplumun genel yararı ile bireylerin temel haklarının aynı anda korunması olarak
belirlenmiştir. Mülkiyetten yoksun bırakma sonucunu doğuran işlemler için, başvurulan araç
ile makul araç arasında makul ve dengeli bir orantının olup olmadığı ve bireye aşırı, olağan dışı
ve ölçüsüz bir külfet yüklenip yüklenilmediği konusu adil denge olarak belirtilmiştir
(Gemalmaz, 2011: 655). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları incelendiğinde ölçülü
olma durumunun sınırlama amacıyla sınırlama aracı arasındaki denge olarak anlaşılması
gerektiği ortaya çıkmaktadır. Yapılan işlem sonucunda kullanılan araç sonucu, aracın
kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan hak kaybının daha baskın olması, bir başka deyişle
hedeflenen hak kaybının kamu yararına göre daha baskın olması orantısızlık olarak
belirlenmektedir (Gökpınar, 2016: 185). Ayrıca mülkiyet hakkına sınır olarak sözleşmenin 14.
Maddesi ‘‘Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil,
din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet,
doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin
sağlanmalıdır.’’ olarak düzenlenmiştir. Buna göre ayrımcılık yasağı olarak düzenlenen madde
hükmü gereği, mülkiyet hakkının kullanımı açısından benzer durumda olan bireylere nesnel ve
meşru gerekçeye dayanmayan sebeplerle ayrımcılık yapılamayacağı ifade edilmiştir (Soydan,
2000: 112).
1.2.2. Anayasada Mülkiyet Hakkı ve Sınırları
Anayasa’da mülkiyet hakkı 35. Madde kapsamında düzenlenmiştir. Madde “Herkes, mülkiyet
ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” şeklinde ifade edilmiştir.
Madde hükmünde mülkiyet hakkının hukuki niteliği açıkça ortaya konmamakla birlikte, bu
hakka ilişkin güvence alanı sağlayarak, bir yandan bu hakka müdahalenin sınırlarını çizmesinin
yanı sıra kamu yararı-bireysel yarar dengesinin gözetilmesini de öngörmüştür (Bozdoğan,
2012: 223). Mülkiyet hakkını tanımlamayan hüküm bu hakkın müdahale sınırını kanunla
konuşmuş, kamu yararı gözeten ve toplum yararına aykırı olmayan düzenlemeler olarak
belirtmiştir.
27
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Bunun yanı sıra Anayasa’nın 13. Madde’si temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını konu
almaktadır. Madde hükmü ‘‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.’’ olarak düzenlenmiştir. Buna
göre maddeni lafzından temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına yönelik bazı ilkeleri
çıkarmak mümkündür (Nazalı ve Demirci, 2009: 85);
1. Sınırlama kanunla olmalıdır.
2. Sınırlama Anayasa’nın özüne ve ruhuna uygun olmalıdır.
3. Sınırlama Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen sebeplere bağlı olmalıdır.
4. Sınırlama temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunmamalıdır.
5. Sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmamalıdır.
6. Sınırlama Laik Cumhuriyet’in gereklerine aykırı olmamalıdır.
7. Sınırlama ölçülülük ilkesine aykırı olmamalıdır.
1.3. Vergilendirme Kavramı, Yetkisi ve Anayasa’daki Yeri
Devletler, kamu hizmetlerini yerine getirebilmek adına mali kaynaklara ihtiyaç duymaktadır.
Devletler ülkesinde yaşayan kişiler ve nerede yaşamış olurlarsa olsunlar vatandaşları üzerinde
egemenlik hakkına sahiptir. Devletlerin egemenlik yetkisini kullandığı en önemli alanlardan
birisi de vergilemedir (Şenyüz ve diğerleri, 2011: 57). Hukuki niteliği zaman içinde değişen ve
gelişen vergilendirme karşılıklılık, ulusal görev, fedakârlık gibi çeşitli düşünce dönüşümleri
yaşaması ile birlikte günümüzde egemenlik yetkisi ile birlikte tanımlanmaktadır (Öncel ve
diğerleri, 2015: 33).
Mülkiyet ve miras hakları vergilendirmeye karşı en duyarlı haklardır. Çünkü her vergi veya
mali yükümlülük mülkiyete yönelen bir müdahale niteliğindedir (Güneş, 2008: 51). Vergilerin
tanım olarak zora dayanması ve kamu gücü kullanması durumu, mülkiyet haklarının korunması
açısından vergilerin yasallığını önemli bir konuma getirmektedir.
Devletin kamu hizmetlerin karşılamak için hukuki zora dayanarak alınan verginin yasallığı,
devlet açısından, zor kullanmanın sınırlarının çizilmesi ve bu sınırlar dışına çıkılamayacağını
belirtmesi ve aynı zamanda bu hak kullanımından da kaçınılamayacağı ifade etmesi açısından
önemlidir (Çomaklı ve diğerleri, 2013: 34). Bireyler açısından ise verginin yasallığı, bireyin
vergilendirme dolayısıyla mülkiyetine yapılan müdahalenin sınırlarının ifade edilmesi yoluyla
keyfi ve takdiri uygulamaları önleyecek, bireyin özgürlüklerini devlete karşı koruyacak
güvenlik sınırını çizmektedir (Gümüş, 2005: 126).
Anayasa’da vergilendirme yetkisi esasen 73. Madde kapsamında düzenlenmiştir. Bu maddeyle
birlikte, maddeyi etkileyecek başka anayasa maddeleri de bulunmaktadır. Anayasa’nın 73.
Madde’si;
‘‘Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler, kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle
oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik
yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.’’ olarak ifade edilmiştir. Madde’nin 3.
fıkrasından anlaşılacağı üzere vergilendirme yetkisi kanun yapıcı TBMM’ye tanınmıştır.
28
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
İlkesel olarak vergilemenin mali güce göre yapılması gerektiği, adaletli ve dengeli dağılım
gözetmesi, kamu hizmetlerin karşılığı olması gereği kanunda belirtilen ilkeler olarak ifade
edilmiştir. Bununla birlikte çıkarılacak yasal metnin Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırı
olamayacağı kuralını içeren Anayasa’nın 11. maddesi gereği, Anayasa’nın 2. Madde’sinde
‘‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.’’ belirtildiği üzere kullanılacak vergilendirme
yetkisinin, toplumun huzuruna aykırı olmayan, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, demokratik, laik ve sosyal devlet ilkesine dayanan düzenlemeler içermesi gerekmektedir.
Anayasa’nın 73. Madde’si 1. fıkrasında belirtilen ‘‘herkes’’ ifadesi gereği kanun önünde eşit
olma ilkesi, Anayasa’nın 10. Madde’sinde belirtilen ‘‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadırlar.’’ hükmü ile de uyumludur.
1.4. Mükellef Hakkı Kavramı ve Önemi
Vergi hukuku, kamu hukukunun alt dalı konumundadır. Vergi ilişkilerinde taraflar özel hukukta
olduğu gibi eşit değillerdir. Devlet, vergileme ilişkisinde kamu gücünü kullanmaktadır
(Özpehriz, 2006: 109). Mükelleflere devletle olan mali konularına ilişkin işleri adına tanınan
haklar olarak tanımlanan mükellef hakları, mükellefler adına hak ve ödev olarak iki boyuta
sahiptir. Devlet, mükelleflerin yükümlülüklerini yerine getirmelerini isterken bir yandan da
hukuk kuralları ile bu görevin kullanımını kısıtlamaktadır. Mükellefler adına da devlet,
ödevlerini yerine getirmeleri ve sonrası adına bu hakların kullanımı konusunu garanti altına
almaktadır. Bu sayede devlet ile mükellef arasındaki çıkar dengesinin kurulması ve korunması
sağlanacaktır (Türkay, 2013: 153).
Vergi ilişkisi, devletin vergilendirme yetkisinin gelişmesinin yanı sıra mükellef haklarının da
paralel olarak geliştiği tarihsel bir sürecin ürünüdür. Bu sebeple vergi kanunların sistematik
olmasını kadar mükellef haklarının da aynı ölçüde öneme sahip olması gerekmektedir.
Mükellef hakları, mükelleflere kendilerine verilen hakların güvencesini hissetmenin yanı sıra
devletle herhangi bir anlaşmazlığa düşmesi halinde de güvenle hareket etmelerine de yardımcı
olacaktır. Bu sayede mükellefler, devletin haklarını kötüye kullanmaları ya da istemsiz olarak
hata yapmaları halinde kendilerini koruyabilecekleri haklara sahip olacaktır (Bakar, 2011: 4).
2. MÜKELLEFİN MÜLKİYET HAKKININ KORUNMASINA YÖNELİK VERGİNİN
YASALLIĞI
2.1. Verginin Yasallığının Anlamı
Her çeşit mali yükün yasa ile belirlenerek uygulamanın bu yasalar çerçevesinde yapılmasını
öngören verginin yasallığı ilkesi, mali uygulamaların icrasında uyulacak kuralların belirlenmesi
ve bu işlemlere dayanarak oluşturması açısından idareyi bağlamaktadır. Mükellef açısından ise
vergileme dolayısıyla karşılaşacağı yükü önceden bilmek, bu işlemin uygulamasında
karşılaşacağı ödev ve haklar konusunda bilgi sahibi olmak gibi anlamlar taşımaktadır (Budak
ve Yakar, 2007: 140).
29
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Anayasal temel hak ve hürriyetler kapsamında 35. Madde’de düzenlenen mülkiyet hakkı,
maddede belirtildiği üzere ancak kamu yararı adına ve kanunla sınırlandırılabilecektir.
Mülkiyet hakkına yöneltilen en önemli müdahalelerden olan vergilendirme ise Anayasa’nın
temel hak ve hürriyetler bölümüne ilişkin siyasi hak ve ödevler başlığı altında düzenlenmiştir.
Mülkiyet hakkının korunması yönelik olarak vergilendirme yetkisinin Anayasa’nın diğer
hükümleri ile uyumlu olması gerekliliği göz önüne alındığında, yetkinin yasalarla belirtilmiş ve
sınırlanırın çizilmiş olması, Anayasa’da yer alan diğer eşitlik ve adalet hükümlerini gözetmesi
gerekmektedir (Çomaklı ve diğerler, 2013: 43).
2.1.1. Mükellef Yönünden Anlamı
Verginin yasallığı ilkesi temelinde kişilerin gelirleri, mal varlıkları ve harcamaları üzerine
konulacak vergilerde, kendi temsilcilerinden oluşan yasama organı aracılığıyla belirlenmesi
konusunda rıza gösterecekleri yatar. Bu sayede vergi, temsilciler aracılığıyla halk adına kanun
yapan demokratik sistemin belirlediği kurallar bütünü olacaktır (Çağan, 1980: 148). Devletin
egemenliği altındaki yönelttiği, karşı konulamaz ve kurallar gereği zora dayanarak alınan
verginin haraç niteliğinden yasal bir toplama olayına bürünmesi ve bu sayede hukuki bir boyut
kazanması ancak halkın demokratik bir yönetim yoluyla ortak payda da kendini kısıtlaması
sayesinde mümkün olmaktadır (Çomaklı ve Gödekli, 2011: 39). Verginin temsile dayanması
ve yalnız yasa eliyle düzenlenmesi bireylerin anayasal temel hak ve hürriyetlerinin etkin şekilde
korunması ve temsil organının iradesiyle güvence altına alınmasını sağlamaktadır. Kişi ve
kurumların mülkiyet hakkının sınırlandırılması yönelik en önemli olaylardan olan vergilemenin
yasalar marifetiyle öngörülebilir olması, herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık ve
anlaşılır olması, vergilerin yasallığına mükellefler adına devletin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu bir görev yüklemektedir. Bununla birlikte mükelleflerin yasada belirtilen kuralların
dışına çıkamaması, özel sözleşmeler ile sorumluluklarını devredememesi gibi bağlayıcı
kurallarda tıpkı devlette olduğu gibi kişi ve kurumları da keyfi uygulamalardan alıkoymaktadır
(Çomaklı ve Gödekli, 2011: 46).
2.1.2. Devlet Yönünden Anlamı
Verginin yasallığı ilkesi, birey-kamu gücü ilişkisinde her iki tarafa da sorumluluk ve haklar
yükleyen bir ilkedir. Vergilemeye yönelik düzenlemelerin gerek şekli gerekse maddi anlamda
kanunla yapılmasını ifade eden ilke, devletin vergilendirme yetkisini genel, soyut, kişisel
olmayan, yasama organı tarafından anayasal usullere uygun çıkartılan kanunlar ile kullanılması
ve verginin kanuna uygun ve doğru alınması olarak ifade edilebilir. Bir başka ifade ile verginin
yasallığı ilkesi, idarenin sınırsız güce sahip olamayacağını, vergileme yetkisinin sınırının
mükellefin hak ve özgürleri ile evrensel hukuk ve normlara uygun olması gerektiğini, vergi
istisna ve muafiyetlerinin yasal çerçeve ile çizilmesi gerektiğini ve bu ilkeye dayanarak yargısal
denetimine de kaynak oluşturduğunu ifade etmektedir (Gerçek ve diğerleri, 2014: 91). Verginin
yasallığı ilkesi, devletin kanunun yanı sıra ona eşit ve daha üstün yasal kaynaklara da uygun
davranmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla anayasa, uluslararası anlaşma ve anayasal yetki
devrinin koşullarının gerçekleşmesi halinde düzenleyici genel idari işlemlere uygunluk
göstermekte yasallık ilkesinin devlet açısından koşulunu oluşturmaktadır (Çağan, 1980: 134).
Devleti sınırlandırmanın yanı sıra vergilerin yasallığı ilkesi, vergilendirme yetkisini
kullanmaktan kaçınılamayacağını da ifade etmektedir. Vergilendirme yetkisinin sınırlarını
çizerek idarenin keyfiliğini önlemesinin yanı sıra bir yandan da yasallık ilkesi, bu yetkinin
kullanımını devlet açısından hakkı yerine getirmek açısından da zorunlu kılmaktadır (Erkin,
2013: 1121).
30
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
2.2. Verginin Yasallığının Kapsamı
2.2.1. Genellik ve Eşitlik İlkesi
Verginin genelliği ilkesi, kamusal yükün herkese dağıtılması ile ilgili olmasının yanı sıra
verginin kanuniliği bağlamında, kanunun genelliği ile ilgilidir (Erkin, 2012: 242). Yalnızca
soyut olan ve öznel olmayan yasalar herkese yönelebilir. Verginin yasallığı ilkesinin yasasız
vergi olması ilkesinin boyutu, vergi kanunlarının soyut ve gayrişahsi olmasını gerektirmekte ve
bu sayede de verginin genelliği ilkesinin gerçeklemesini de sağlamaktadır (Güneş, 2008: 97).
Vergi kanunlarının genelliği ve bu açıdan gayrişahsi olması, hakların tanınması ve
yükümlülüklerin konulması konusunda kimliği belirli kişilere hak ve yükümlülük
yüklenmemesini ifade etmektedir (Tekbaş, 2010: 150). Bu durum vergi yasalarının, subjektif
vergileme tekniklerine sahip olmaması olarak algılanmamalıdır. Gelir Vergisi, Vergi Usul
Kanunu gibi subjektif öğeler içeren yasaların varlığı açıktır. Burada belirtilen gayrişahsi olma
durumu, subjektif kıstasların objektif karakterlere sahip olmasını ifade etmektedir. Yasalarda
oluşturulan ekonomik ve sosyal amaçlar gözetilerek bazı özel durumlar oluşturulsa bile, bu
durumlar kişilerin kendi niyet ve yorumlarına bırakılmaksızın objektif olarak belirtilmelidir
(Çomaklı ve Gödekli, 2011: 53).
Vergilendirmenin genel olması eşit olmasının da ön koşuludur. Ancak vergilendirmede eşitlik
ilkesi genellik ilkesini kapsayıcı niteliktedir. Hukuk devletinin adalet anlayışını yansıtan
vergilemede eşitlik, aynı ve benzer ekonomik ve sosyal durumda olanların eşit muamele
görürken, farklı ekonomik ve sosyal statüye sahip kimselerin ise farklı muamele görmelerini
ifade etmektedir. Şekli hukuki eşitlik olarak ifade edilen aynı ve benzer durumda olanların eşit
olma durumu, kanun önünde eşit muamele görmek olarak belirtilmektedir. Maddi hukuki eşitlik
ise farklı ekonomik ve sosyal olanaklara sahip kimselerin vergi yüklerinin farklılaştırılması
olarak belirtilmektedir. Vergilendirme konusunda farklı imkanlara sahip kimselere eşit
davranılması, eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaktır (Çağan, 1980: 139). Anayasa’nın 73.
Madde’si 1. Fıkra’sında ‘‘Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi
ödemekle yükümlüdür.’’ şeklinde bir deyimleme ile vergi yükünün belirli bireylere veya belirli
bir toplumsal kesime yüklenmeyip vatandaşlar ve yurtta yaşayan yabancıların tümüne
dağıtılması öngörülmüştür. Aynı şekilde Anayasa’nın 10. Madde’sinde herkesin kanun önünde
eşit olduğunu belirtilerek, devlet organları ve idari makamların bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun davranmasını zorunlu kılmıştır.
Eşitlik ve genellik ilkesi Anayasa Mahkemesi kararlarında birlikte değerlendirilmekte ve
birbirinden ayrıştırılmadan kararlar verilmektedir. Aynı ve benzer durumda olanların aynı
muamale görmesine ilişkin eşitlik kuralının uygulanmasına yönelik olarak 15.10.2009 karar
tarihli, 2006/119 Esas ve 2009/145 Karar sayılı; 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu'nun geçici 67. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının sonuna
27.6.2006 günlü, 5527 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin (a) bendi ile eklenen 'Dar mükellef gerçek
kişi ve kurumlar için bu oran % 0 olarak uygulanır.' biçiminde ifade edilmiş olan cümlenin
Anayasa'ya aykırı olduğuna yönelik vermiş olduğu iptal kararında ‘‘… Anayasa'nın 73.
maddesindeki temel ayırım ve karşılaştırma ölçütü mükellef türü değil 'malî güç' ve 'vergi
yükünün adaletli ve dengeli dağılımı' ilkeleridir. Vergi sistemimizde dar ve tam yükümlülük
arasında elde edilen gelirin niteliği ve unsurları yönünden herhangi bir farklılık
bulunmamaktadır. Vergi yükü farklılaştırması mükellefin tam ya da dar olmasına göre değil,
ödeme güçlerinin durumuna göre yapılabilir.… Tam ve dar mükelleflerde vergi yükü dışında
31
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
biçimsel ve usule ilişkin kimi farklılıklar olabilir. Ancak bu mükelleflerin, kendilerinden
tahsil edilmesi gereken malî yükümlülüklerin kamu gücüne dayanılarak alınması ve mali
güçlerine göre vergi ödemeleri bakımından aynı hukuksal durumda oldukları
kuşkusuzdur. Aynı menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası araçlarından aynı miktarda
gelir elde eden dar ve tam mükellef arasındaki yerleşmeye dayalı farklılık, bunlar arasında aynı
gelir unsuru yönünden malî gücün farklı olduğunu göstermez. Ekonomik amaçlı değişikliklerin
verginin temel yapısını bozmayacak şekilde yapılması, anayasal ilkelere de aykırı olmaması
gerekir…. Vergilemeyle ilgili anayasal denetimde, sınıflandırma ve karşılaştırma malî güce,
diğer bir deyişle gelirdeki büyüklük ölçüsüne göre yapılmak zorundadır. Gelirin niteliğinde
farklılık yoksa mükellefin mukimliği farklılığın nedeni olamaz. Aynı gelir unsuru yönünden
eşit olan tam ve dar mükelleflerden birincisinin yasayla %15 oranında vergi tevkifatına tabi
tutulup ikincisinin %0 oranında tevkifata tabi tutularak tersine ayrımcılık yapılması, makul ve
adil olmayıp malî gücü aynı olanların aynı, malî gücü farklı olanların ise ayrı oranda
vergilendirilmesini öngören 'mali güç' ve 'vergide eşitlik' ilkelerine aykırılık oluşturur.’’
ifadelerine yer vererek yasa hükümlerince tam ve dar mükellef açısından farklı
vergilendirmenin yapılamayacağını, bu durumun ancak mali güçlerinde farklılık olması
koşuluyla oluşabileceğini ifade etmiştir.
Konuya ilişkin bir başka örnekte Motorlu Taşıtlar Vergisi mükelleflerine ek vergi yükü
uygulanmasına ilişkin 3.4.2003 günlü ve 4837 sayılı “Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek
Vergiler Alınması Hakkında Kanun”un 1. Madde’sine yönelik olarak Anayasa Mahkemesi’nin
23.07.2003 Karar tarihli, 2003/48 Esas ve 2003/76 Karar Sayılı kararında, ‘‘…Yasa'nın iptali
istenen 1. maddesiyle 2003 yılı içinde alınan motorlu taşıtlar vergisi aynı yıl içinde aynı
miktarda ek vergi adı altında ikinci kez alınmaktadır. Oysa, 197 sayılı Yasa gereğince 2003 yılı
için motorlu taşıtlar vergisinin Vergi Usul Kanunu'na göre yeniden değerleme oranı
uygulanmak suretiyle zaten güncelleştirilerek alınmaktadır. Güncelleştirilen yeni miktar
üzerinden 2003 yılında ikinci kez ek vergi tahakkuk ve tahsil edilmek suretiyle vergi yükü
araç sahipleri aleyhine ağırlaştırılmakta, gelir ve kurumlar vergisi yükümlüleri gibi diğer
vergi mükelleflerine de yansıtılmamaktadır. Bu durum, vergi yükünün dengeli, adil, ölçülü ve
eşit dağılımını engelleyerek Anayasa'nın 73. maddesinde öngörülen vergilendirme ilkelerine
aykırılık oluşturmaktadır…’’ ifadesiyle iptal kararının eşitlik ve genellik ilkelerinin ihlaline
dayandırmıştır.
2.2.2. Belirlilik İlkesi
Vergi mükellefleri, verginin ödenmesinden kimin sorumlu olacağını, verginin matrah, oran,
ödeme zamanı yeri ve şekli gibi maddi ve şekli unsurlarını yasalarda belirtildiği üzere önceden
bilmek durumundadır. Vergi kanunlarının belirtilen konularda, mükellefleri kuşkuya sevk
etmeyecek mükelleflerin vergi ile ilgili konularda yükümlülüklerini gereğine uygun bir şekilde
yerine getirmelerini sağlayacak, vergilendirme dolayısıyla ortaya çıkan işlemleri yürütme adına
sorumluluk üstlenen idari görevlilerin ise bu kanunların tam olarak uygulanmasına izin verecek
ölçüde açık ve anlaşılır olarak düzenlemesi gerekmektedir (Akdoğan, 2015: 216).
Verginin belirlilik ilkesi, yasallık ilkesinin bir işlevi olarak iki temel sonuç doğurmaktadır.
Bunlar; yasaların zaman bakımından uygulanması açısından geriye yürümezlik ilkesi ile
yasanın konuya ilişkin düzenlenmemiş ya da açık olmayan alanlarına ilişkin kıyas yasağı
ilkesidir.
32
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Bir hukuksal soruna ilişkin yasada boşluk olması halinde, kıyaslama olarak ifade edilen, benzeri
bir olay hakkında yasada yer alan kuralın, nitelikleri ve koşulları ona benzeyen fakat yasada
düzenlenmemiş diğer bir olaya uygulanması yöntemiyle çözümlenmesi mümkündür. Vergi
hukukunda ise bu durumun vergilerin ancak kanunla konulabileceği hükmü gereği, o an
kanunda hüküm bulunmayan bir olaya ilişkin benzeri bir olayın verginin konusunu oluşturması
mümkün bulunmamaktadır. Bu durum vergilemenin belirliliği ilkesi gereği yasaların girişilecek
işin sonuçlarına dair öngörüye açık olması zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Anayasa
Mahkemesi’nin vergi hukukunda kıyas yasağına ilişkin olarak verdiği bir karara
rastlanmamakla birlikte bir kararında yasadaki bir boşlukla ilgili olarak bu boşluğun tüzük
hükümleriyle doldurulamayacağından bahsedilmiştir (Anayasa Mahkemesi, 27.1.1981, 27/9;
AMKD, Ankara 1982, ss: 19-24, akt; Güneş, 2008: 144).
Geriye yürümezlik ilkesi, vergi yasalarının özellikle vergi yükünü artırıcı hükümlerinin geriye
yürütülmemesi açısından belirlilik ilkesinin bir uygulamasıdır. Bu ilke çerçevesinde
mükellefler aldıkları ekonomik karar neticesinde o an yürürlükte olan yasaların öngördüğü
yükümlülüklerle sınırlandırılacaklarını bilerek buna göre hareket edeceklerdir. Anayasa
Mahkemesi geriye yürütülmenin kabul edilebilmesinin sınırı olarak, mükelleflere yaptırım
uygulamayan, vergiyi artıran olaylar olmaması olarak belirtirken aksine mükellefler lehine
düzenlemelerin ve düzenlemenin yasallaşması itibariyle vergiyi doğuran olayın
gerçeklememesi halinde yasaların geriye yürütülebileceğine ilişkin görüş belirtmiştir (Güneş,
2008: 136-139). Anayasa Mahkemesi’nin 22.12.2011 tarihli, 2010/7 Esas ve 2011/172 Karar
Sayılı 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun'un 3. maddesi kapsamında gelir vergisi stopajı teşvikinden eksik
yararlandırılan tutarın iadesi istemiyle açılan davaya ilişkin Gaziantep Vergi Mahkemesi’nin
iptal istemine yönelik olarak kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle geriye yürütülmesinin
hak kaybına sebebiyet verdiğini tespit etmiş ve düzenlemeyi iptal etmiştir. Kararda Anayasa
Mahkemesi; ‘‘…Hukuk devletinin gereği olan hukuk güvenliğini sağlama yükümlülüğü, kural
olarak yasaların geriye yürütülmemesini gerekli kılar. 'Yasaların geriye yürümezliği ilkesi'
uyarınca yasalar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların
korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük
tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren
yasaların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel
ilkelerindendir… Belirlilik ilkesi, yükümlülüğün hem kişiler hem de idare yönünden belli ve
kesin olmasını, yasa kuralının, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür
sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde
düzenlenmesini gerekli kılar…
İtiraz konusu kuralla, yükümlüler için uygulanacak gelir vergisi stopajı teşvik sisteminin geriye
dönük olarak değiştirilmesiyle belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri ihlal edilmiş; yatırımcı,
teşvikli yatırıma başladığında yürürlükte olan kurallar yerine, daha az teşvikten yararlanacağı,
yatırımı yaparken bilmediği kurallarla karşı karşıya kalmıştır. 6.6.2008 tarihinden önce
başlayan ve bu tarihten sonra da devam eden teşvikli yatırımlar için yasayla geriye dönük
olarak açık bir müdahale yapılmıştır….
…Geçici 73. madde 6.6.2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış, 5084 sayılı Kanun
kapsamındaki yatırımcılar gelir vergisi stopajı teşviki sisteminde öncelikle asgari geçim
indiriminin uygulanacağını, bu uygulamanın da 1.1.2008 tarihine kadar geriye yürütüleceğini,
33
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
6.6.2008 tarihinde öğrenmişlerdir. Ücretlilerin asgari geçim indiriminden kaynaklanan
hakları korunurken, yatırımcı mükelleflerin teşvik hakları korunmamış, geçmişte başlayan
yatırım teşvikleri geriye dönük olarak azaltılmıştır. Kanun'un yayımı tarihinden öncesine
yönelik bir düzenleme getirmesi, bu tarihten önce yatırıma başlayan yükümlülerin
öngöremeyecekleri şekilde, aleyhlerine sonuç doğurmuştur.’’ hükümlerine yer vererek
düzenlemeyi iptal etmiştir. Karardan anlaşılacağı üzere, geriye dönük yapılacak düzenlemenin
hak kaybı oluşturacak şekilde aleyhte bir durum oluşturması iptal edilme sebebi olarak
sunulurken yasaların kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların
korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi lehte oluşacak durumlar haricinde ilkesel olarak
geriye yürütülemeyeceği ifade edilmiştir.
Mükellefler açısından karşılaşacağı yükümlülükleri önceden bilmek ekonomik karar almanın
en önemli öğesi iken, devlet açısından ise, hukuk devletinin sağlanması ve mali kaynaklarının
öngörülebilirliği ile birlikte ekonominin başarılı bir şekilde yönetilmesi adına verginin
belirliliği ilkesi, yasallık ilkesinin en önemli işlevlerinden biri konumundadır (Akdoğan, 2015:
216).
Anayasa’nın 73. Madde’si 4. Fıkrası ile Bakanlar Kurulu’na vergileme alanında düzenleme
yapma yetkisinin verilebileceği ifade edilmiştir. ‘‘Vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun
belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna
verilebilir.’’ Hükmü ile vergilendirmeye ilişkin Bakanlar Kurulu’na düzenleme yetkisinin
verilebileceği öngörülmüşken aynı zamanda bu yetkinin sınırları da çizilmiştir. Düzenleme
yapma yetkisinin ilgili kanunda Bakanlar Kurulu’na tanınmış olması, kanunda belirtilen yukarı
ve aşağı sınırlar içerisinde düzenleme yapma durumu ve indirim, istisna ve muafiyete ilişkin
düzenleme yapma yetkisi bu yetki kullanımının sınırları olarak ilgili maddede ifade edilmiştir.
Konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 29.12.2011 tarihli, 2010/62 Esas ve 2011/185 Karar
Sayılı, 26.5.1981 günlü, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 96. maddesinin (B)
fıkrasının, Anayasa'nın 2., 6., 8., 11. ve 73. maddelerine aykırılığı gerekçesiyle, Danıştay Vergi
Dava Daireleri Kurulu tarafından Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle davacı şirket
tarafından broşür şeklinde bastırılıp dağıtımı yapılan el ilanları için davalı Belediye'nin
Meclisince belirlenmiş olan oranlar üzerinden hesaplanıp, ihtirazi kayıtla beyan edilip ödenen
ilan ve reklam vergisinin tahakkuktan terkin ve iadesi istemiyle açılan davanın temyiz
incelemesinde, itiraz konusu kurala ilişkin verdiği kararda ‘‘Bireylerin sosyal ve ekonomik
durumlarını etkileyecek keyfi uygulamalara neden olmaması için, vergilendirmede, vergiyi
doğuran olayın ve vergilerin matrah ve oranlarının, yukarı ve aşağı sınırlarının, tarh ve
tahakkuklarının, tahsil usullerinin, yaptırımlarının ve zamanaşımı gibi belli başlı temel
ögelerinin kanunlarla belirlenmesi gerekir. Ancak, kanun ile her konuyu bütün kapsam ve
ayrıntılarıyla düzenlemenin olanaklı bulunmadığı durumlarda çerçevesi çizilerek bu sınırlar
içinde kalmak koşuluyla uygulamaya ilişkin konularda yürütme organına açıklayıcı ve
tamamlayıcı nitelikte düzenleyici idarî işlem yapma yetkisi verilebilir.
İtiraz konusu kuralda, belediye gelirleri arasında yer alan bazı vergilerin maktu tarifelerini,
kanunda belirlenen alt ve üst sınırlar arasında kalmak kaydıyla belirleme yetkisi belediye
meclislerine verilmiştir. Belediye meclislerine verilen bu yetki, kanun koyucu tarafından
vergilemenin temel ögelerinin belirlenerek uygulamaya, tekniğe ve uzmanlığa ilişkin konularda
yürütme organına verilen düzenleyici idari işlemlerde bulunma yetkisi ya da kanunla getirilen
bir düzenlemeyi açıklayıcı ve tamamlayıcı nitelikte verilen bir yetki olmayıp doğrudan vergi
34
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
miktarının belirlenmesine ilişkin bir yetkidir… Belediye meclislerine verilen bu yetki, kanun
koyucu tarafından vergilemenin temel ögelerinin belirlenerek uygulamaya, tekniğe ve
uzmanlığa ilişkin konularda yürütme organına verilen düzenleyici idari işlemlerde bulunma
yetkisi ya da kanunla getirilen bir düzenlemeyi açıklayıcı ve tamamlayıcı nitelikte verilen bir
yetki olmayıp doğrudan vergi miktarının belirlenmesine ilişkin bir yetkidir… Buna göre,
Bakanlar Kurulu, yasanın belirttiği alt ve üst sınırlar içinde değişiklik yapabilecek, ancak bu
sınırları aşacak biçimde herhangi bir düzenleme getiremeyecektir. Bakanlar Kurulu'na
verilen bu yetki istisnai bir yetkidir. Vergilendirmede esas kural, vergilerin kanunla konulup,
kaldırılması ve değiştirilmesidir. Dolayısıyla bu konularda yukarı ve aşağı sınırları belirleme
yetkisi kanun koyucuya aittir. Bu sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi ise kanunun öngörmesi
koşuluyla ancak Bakanlar Kurulu'na verilebilir.
Bu nedenle, belediye meclislerine vergi tarifesini belirleme yetkisi veren kural Anayasa'nın
73. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.’’ hükmüne yer vererek ilgili düzenlemeyi iptal etmiştir.
Kararda, vergilendirme yetkisinin esasen kanunlar kullanılabileceği ancak vergi kanunlarında
belirtilen sınırlar içerisinde düzenleme yetkisinin ancak Bakanlar Kurulu’na tanınabileceği, bu
yetkinin yine aynı şekilde Bakanlar Kurulu dışında hiçbir idari makam tarafından
kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Bakanlar Kurulu’nun ise verilen yetkinin kullanımı konusunda sınırların dışına çıkamamasına
ilişkin olarak ise; Anayasa Mahkemesi; 17.11.2011 tarihli, 2010/11 Esas ve 2011/153 Karar
Sayılı, Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 25.10.1984 günlü, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanunu'nun 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, 4.6.2008 günlü, 5766 sayılı Kanun'un 12.
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendiyle değiştirilen 'Bakanlar Kurulu, vergi nispeti indirilen
mal ve hizmet grupları ile sektörler itibarıyla, amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla
yüklenilen katma değer vergisinin iade hakkını kaldırmaya; Maliye Bakanlığı, bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir' şeklindeki son cümlesinin
Anayasa'nın 2. ve 73. maddelerine aykırılığı savıyla iptal istemine ilişkin verdiği kararda
‘‘…Katma değer vergisi, verginin konusunu oluşturan işlemler nedeniyle bir mal veya hizmetin
el değiştirmesi sonucu, her el değiştirmede eklenen değerin vergilendirmesine dayandığından,
vergiye tabi işlemlerin her aşamasında, yüklenilen KDV'nin tahsil edilen KDV'den indirilmesi
ve kalan tutarın beyan edilerek, vergi dairesine ödenmesi söz konusudur. KDV'nin özelliğinden
kaynaklanan bu durum, mahsup ya da nakit ödeme yoluyla iade kurumunun da KDV ile
bütünleşmesine neden olmuş ve 'iade' yasa koyucu tarafından düzenlenmiştir. 3065 sayılı
Kanunda yapılan düzenlemeyle, 'mahsuben iade' ve mahsuben iade edilmeyen tutar için
'nakden iade' kurumu getirilmiş ve yükümlünün hukuk güvenliği kanunla sağlanmıştır.
Yasa koyucu tarafından kanunla sağlanan hukuk güvenliğinin Bakanlar Kurulu kararıyla
kaldırılması, yasama yetkisinin devri niteliğindedir… Anayasa'nın 73. maddesinde yerini
bulan 'vergide yasallık' ilkesi, aynı zamanda devletin vergilendirme yetkisinin anayasal
ilkelerle sınırlandırılmasıdır. Verginin ödenmemesi durumunda devletin alacağı yasalarla
güvence altına alınırken, mahsup ya da nakdi iade hangi yolla olursa olsun, mükellefin
alacağının yasalarla güvence altına alınmaması düşünülemez… Buna göre, Bakanlar Kurulu
ancak, 'muaflık, istisna, indirim ve oranlar'da yasanın belirttiği alt ve üst sınırlar içinde
değişiklik yapabilecek; bu alanları ve sınırları aşacak biçimde herhangi bir düzenleme
getiremeyecektir… Açıklanan nedenlerle, 25.10.1984 günlü, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanun'un 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, 4.6.2008 günlü, 5766 sayılı Kanun'un 12.
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendiyle değiştirilen son cümlesinin, 'Bakanlar Kurulu, vergi
35
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
nispeti indirilen mal ve hizmet grupları ile sektörler itibarıyla, amortismana tabi iktisadi
kıymetler dolayısıyla yüklenilen katma değer vergisinin iade hakkını kaldırmaya; 'bölümünün
Anayasa'nın 73. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.’’ hükmüne yer vererek söz konusu
düzenlemeyi iptal etmiştir. KDV’de iade kavramının, verginin özelliği sebebiyle KDV ile
bütünleştiği ifade edilmiştir. Bakanlar Kurulu’na tanınan düzenleme yetkisinin indirim, istisna
ve muafiyetle sınırlı olduğu kararda vurgulanarak katma değer vergisinin iade hakkını
kaldırmaya yönelik düzenleme ile yasallık ilkesinin ihlal edildiği vurgulanmıştır.
Yasama organın karar almasına göre çok daha hızlı ve kolay olan Bakanlar Kurulu kararları,
etkin bir yönetim açısından önemlidir. Bazı sosyal ve ekonomik amaçlar doğrultusunda
Bakanlar Kurulu’na hızlı karar almak ve politikalara yön vermek açısında tanınan bu yetki
sınırsız bir düzenlemeye imkân vermemektedir. Bakanlar Kurulunun tüzük mü yoksa
yönetmelik mi kullanarak bu düzenleme yetkisini kullanacağı belirtilmemiş olması açısından
bu noktada takdir yetkisine sahiptir. Ancak yönetmeliklerin tüzüklere oranları daha kolay
uygulanabilir olması bu yöntemin daha çok tercih edilmesini sağlamaktadır (Gerçek, 2006: 97).
Bakanlar Kurulu’nun vergilemeye ilişkin düzenleme yetkisinin sınırları anayasal ve yasal
bağlamda ele alınmalıdır. Anayasal bağlamda sınırlar; kanun metninde ifade edildiği üzere
indirim, istisna ve muafiyetler haricinde düzenlememe yapamaması, ilgili kanunda bu yetkinin
kendine tanınması ve kanunda belirtilen aşağı ve yukarı sınırlar içinde düzenleme yapma yetkisi
olarak tanımlanmıştır. Yasal bağlamda ele alındığında ise Bakanlar Kurulu’na tanınan yetkiye
ilişkin takdir yetkisinin kendine tanınan sınırlar içerisinde, mevzuatın açık ve emredici
hükümlerini tartışmaktan uzak olarak ifade edilmesi mümkündür. Burada tartışmalı bir alan
olarak aşağı ve yukarı sınırların uygulanmasına ilişkin kimi vergi oranlarının 0’a indirilmesi
konusunda verginin fiilen kaldırıldığına yönelik eleştiriler mevcuttur. Burada 0’a indirilen vergi
oranı ile güdülen amaca yönelik vergi alınmaması söz konusu ise de yasal düzenlemenin
kaldırılmadığı, 0’a indirilen oranın tekrar bir Bakanlar Kurulu kararı ile yasal sınırlar içinde
değerlendirilebileceği, verginin tamamen kalkması durumu söz konusu olsa bu vergiyi
canlandırmak için muhakkak bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulacağı ifade edilmelidir
(Gerçek, 2006: 100-101).
2.2.3. Mali Güç İlkesi
Mali güce göre vergilendirme ilkesi, herkesin mali gücü oranında vergi vermesini öngörerek
eşitlik ve adalet ilkelerinin tamamlayıcısı niteliğindedir. Bu ilkeye göre mali gücü aynı ve
benzer olanların aynı, mali gücü farklı olanların ise farklı vergileme yüküne sahip olması
gerekmektedir (Karakoç, 2013: 1286). Anayasa Mahkemesi verdiği kararlarda ödeme gücü ile
mali gücün aynı olduğunu ifade etmiştir. Vergilendirme yetkisi açısından temel iki yaklaşım
olan ödeme gücü ve faydalanma ilkeleri arasında yasa koyucunun ve mahkemenin ödeme
gücünü tercih ettiği görülmektedir (Canyaş ve Seçilmiş, 2013: 308). Anayasa 73. Madde’si
vergilerin mali güce göre alınacağını öngörmesine rağmen mali gücün hangi göstergelerle tespit
olunacağı belirtilmemiştir. Kamu maliyesinde mali gücün göstergeleri olarak gelir, servet ve
harcamalar kabul edilmektedir. Mali güce ulaşmak adına çeşitli araçlardan faydalanılsa da artan
oranlılık, en az geçim indirimi, veraset ve intikal vergisi, sosyal amaçlı indirim, muaflık ve
istisnalar, ayırma kuramı bu tedbirlerin önde gelenleridir (Öncel ve diğerleri, 2015: 53). Mali
güç arttıkça vergi yükünün artmasını öngören ilkeye göre, verginin yasallığı ilkesi mali yük
arttıkça öngörülen vergi oranı ve miktarını tespit etmesi açısından idarenin oluşabilecek keyfi
uygulamalarını önleyici niteliktedir. Mali gücün farklılaşmasına bağlı olarak yasallık ilkesinin
uygulanmaması halinde, idare dilediği gibi yükümlülükler tespit ederek ağır yaptırımlar
36
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
uygulayabilecektir. Böylelikle verginin yasallığı ilkesi, yalnızca şekli anlamda keyfi
vergilendirmeyi değil mali güç ölçütü açısından ağır ve adaletsiz vergilendirmeyi de
önleyecektir (Güneş, 2008: 98).
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No’lu Protokol’de ve Anayasa’da düzenlenen mülkiyet
hakkının sınırlandırılması ancak belirli koşullar altında mümkün kılınmıştır. Buna Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi mülkiyet hakkının sınırlandırılması ilişkin, kamu yararı ve yasallığa
vurgu yaparken Anayasa’da, uluslararası sözleşmenin hükmüne uygun olarak kamu yararı ve
yasallık ilkesini mülkiyetinin sınırlandırılmasının koşulu olarak öngörmektedir.
Mülkiyetin sınırlandırılmasına yönelik olarak en önemli araçlardan olan vergilendirme,
Anayasa’da ancak kanunla konulabileceği belirtilmiş ve bu sayede mülkiyet hakkını
düzenleyen anayasal metinle uyum göstermiştir. Vergilendirme yetkisinin kanunla
kullanabilecek olması, kişilerin herhangi bir ekonomik kararı neticesinde karşılaşacağı
sonuçları önceden bilmesi ve bu sayede idarenin mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin
olarak keyfiliğin önlenmesi açısından önemlidir.
Verginin yasallığı ilkesi, belirli bir dönemde yürütülen faaliyetlere ilişkin olarak, oran, tarife,
indirim, istisna, muafiyet, ödeme yeri, şekli ve zamanı gibi unsurlarının önceden bilinmesi,
kanunda belirtilen sınırlar dışına çıkılamaması, anayasanın yasa önünde eşitlik ilkesi ve
yasaların objektif karakteri dolayısıyla genelleyici ve kapsayıcı hükümlerine sahip olması gibi
kimi özellikleri içinde barındıran geniş bir vergileme ilkesidir. Mükellefin vergilemenin
yasallığı ilkesi sebebiyle bu açıdan faydalanacağı haklar olarak genellik ve eşitlik, belirlilik ve
mali güç ilkeleri ifade edilebilmektedir. Anayasa ve yasa hükümleri neticesinde, Anayasa
Mahkemesi’nin verginin yasallığı ilkesine dayanarak mükellefin haklarını kısıtlayıcı kimi
kararları iptal ettiği görülmektedir. Bu açıdan mükellefe verginin yasallığı ilkesi ile tanınan en
önemli güvencenin, ekonomik kararları neticesinde vergileme ile birlikte neyle karşılaşacağını
bilmek olarak ifade edilmesi gerekir.
KAYNAKLAR
Akdoğan, A. (2015). Kamu Maliyesi, Gazi Kitabevi: Ankara.
Altan, A. (2008). Mülkiyet Hakkı, Güvencesi ve Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Bakar, F. (2011). Mükellef Hakları ve Türkiye’de Mükellef Haklarının Korunmasına Yönelik
Öneriler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Bursa.
Budak, T. ve Yakar, S. (2007). Vergilendirme Yetkisinin Sınırlandırılması, Çukurova
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16 (1): 133-144.
Bozdoğan, M. N. (2012). Mülkiyet Hakkına Haksız Bir Müdahale, İptali ve Yeni Hukuki
Zemin: Fazla veya Yersiz Tahsil Edilen Vergilerin İadesinde Süre Sorunu, Maliye
Dergisi, 162, Ocak-Haziran, 219-237.
Canyaş, O. ve Seçilmiş, İ. E. (2013). Anayasa Mahkemesi’nin Mali Güç İlkesine Yaklaşımına
İktisadi Bakış, Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, 15 (1): 301-315.
37
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Çağan, N. (1980). Demokratik Sosyal Hukuk Devletinde Vergilendirme, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 37: (1-4) 129-152.
Çomaklı, Ş. E., Ak, A. ve Ayrangöl, Z. (2013). Vergi Hukuku Genel İlkeler ve Esaslar, Savaş
Yayınevi: Ankara.
Çomaklı, Ş., E. ve Gödekli, M. (2011). Vergilemede Anayasal Prensipler, Savaş Yayınevi:
Ankara
Erkin, G. (2012). Vergilendirme Yetkisinin Tabi Olduğu Anayasal İlkeler, Ankara Barosu
Dergisi, S: 3, ss: 237-249.
Erkin, G. (2013). Türk Hukuku’nda Vergilendirme Yetkisi, Journal of Yaşar University, C: 8,
Özel Sayı, ss: 1111-1153.
Gerçek, A. (2006). Türk Vergi Hukukunda İdarenin Takdir Yetkisi, Yaklaşım Yayıncılık:
Ankara.
Gerçek, A., Bakar, F., Mercimek, F., Çakır, E. U. ve Asa, S. (2014). Vergilemenin Anayasal
Temellerinin Çeşitli Ülkeler Açısından Karşılaştırılması Ve Türkiye İçin Çıkarımlar,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 63 (1): 81-130.
Gökpınar, M. (2016). Anayasal Devlette Temel Hak ve Özgürlükler Düzeni, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Gümüş, E. (2005). Vergilendirme Yetkisi ve Vergilendirme ile İlgili Hükümet Tasarrufları,
Vergi Dünyası, 290, Ekim, 125-131.
Güneş, G. (2008). Verginin Yasallığı İlkesi, On İki Levha Yayıncılık: İstanbul.
Karakoç, Y. (2013). Anayasal Vergilendirme İlkeleri Üzerine Bir Değerlendirme, Dokuz
Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15, Özel Sayı, 1259-1308.
Nazalı, E. (2009). Mülkiyet Hakkı ve Vergilendirme (II), Vergi Dünyası, 335, Temmuz,
126-134.
Nazalı, E. ve Demirci, M. (2009). Mülkiyet Hakkı ve Vergilendirme (I), Vergi Dünyası, 334,
83-93.
Öncel, M., Kumrulu, A. ve Çağan, N. (2015). Vergi Hukuku. Turhan Kitabevi: Ankara.
Özperhiz, N. (2006). Mükellef Hakları ve Mükellefin Korunması, Vergi Dünyası, 294,
Şubat, 109-113.
Sarı, H. G. (2004). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1. Protokolüne Göre Malvarlığı
Haklarının Korunması, Beta Yayıncılık: İstanbul.
Soydan, B. Y. (2000). Mülkiyet Hakkı versus Vergilendirme Yetkisi: İnsan Hakları Avrupa
Mahkemesine Göre Mülkiyet Hakkına Müdahalenin Sınırı, Vergi Dünyası, 227,
Temmuz, 103-114.
Şenyüz, D, Yüce, M. ve Gerçek, A. (2011). Vergi Hukuku, Ekin Yayınevi: Bursa
Şimşek, S. (2010). Mülkiyet Hakkının Kapsamı, Sınırlandırma Nedenleri Ve Şartları
Açısından 1982
Anayasası Ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: Karşılaştırmalı
Bir Analiz –I, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 91, 181-228.
Şimşek, S. (2012). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında Kamu Yararı Kavramı ve
Devletlerin Takdir Hakkı, Adalet Dergisi, 42, 107-201.
Tekbaş, A. (2010). Vergi Kanunlarının Tabi Olduğu Anayasal İlkeler, Dokuz Eylül
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12, Özel Sayı, 123-191.
Tuğrul, S. (2004). Kamu Hukuku Açısından Mülkiyet Hakkı ve Sınırlandırılması, Kazancı
Yayıncılık: İstanbul.
Türkay, İ. (2013). Türk Vergi İdaresinde Mükellef Odaklı Yaklaşım-Mükellef HaklarıVergiye Gönüllü Uyum Uygulamaları, Vergi Sorunları Dergisi, 299, Ağustos, 148163.
38
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
Anayasa Mahkemesi
S.27456)
Anayasa Mahkemesi
S.25580)
Anayasa Mahkemesi
S.28204)
Anayasa Mahkemesi
S.28297)
Anayasa Mahkemesi
S.28204)
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kararı, E.2006/119, K.2009/145, T.15/10/2009 (RG, 08.01.2010,
Kararı, E.2003/48, K.2003/76,
T.23/07/2003 (RG, 11.09.2004,
Kararı, E.2010/7, K.2011/172, T.22/12/2011 (RG, 14.02.2012,
Kararı, E.2010/62, K.2011/185, T.29/12./2011 (RG, 19.05.2012,
Kararı, E.2010/11, K.2011/153, T.17.11.2011 (RG, 14.02.2012,
39
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
KREDİ FAİZ ORANLARI NASIL DÜŞÜRÜLEBİLİR?
HOW CAN CREDIT INTEREST RATES BE DECREASED?
Hüseyin YILMAZ*
*Doç.Dr, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, huseyin.yilmaz @bilecik.edu.tr, Türkiye
Özet:
Kredi faiz oranları kredi arz talep dengesinden, enflasyon oranından ve devletin uyguladığı para
politikasından etkilenmektedir. Kredi talebindeki artış faiz oranlarını artırır. Kredi talebindeki azalış
faiz oranlarını düşürür. Bankaların mudilere ödediği mevduat faiz oranları, diğer finansman
giderleri, personel ve amortisman giderleri önemli gelir kalemi olan faiz gelirlerinin belirli bir
düzeyde olmasını gerektirir. Bu nedenle ekonomide geçerli kredi faiz oranları yükselebilir.
Enflasyon oranı yükseldikçe faiz oranları da artar. Faiz oranları enflasyon oranının altında olamaz.
Aksi takdirde negatif faiz söz konusudur. Reel faiz oranı, enflasyondan arındırılmış faiz oranı
anlamına gelir. Kuramsal olarak reel kredi faizlerinin reel mevduat faizlerinden yüksek olması
gerekmektedir. Bankaların finansman maliyetlerinden daha fazla brüt kar elde etmeleri, giderlerini
karşılamaları ve vergisel yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri açısından zorunludur. Gerçekleşen
reel kredi ve reel mevduat faiz oranı farkları son zamanlarda ülkemizin üst yönetimi tarafından
yapılan eleştirileri haklı çıkarır niteliktedir. Türkiye’de geri dönmeyen kredilerin oranı dünya
ortalamasının altındadır. Bu nedenle, geri dönmeyen krediler kredi faiz oranlarının artışında önemli
bir etken değildir. Enflasyon oranı, risk, bankaların giderlerinin yüksek oluşu ülkemizdeki kredi faiz
oranlarının koşullara göre yüksek olmadığı anlamına gelmektedir.
Anahtar Sözcükler: Faiz oranları, kredi faiz oranları, reel faiz, enflasyon oranı, risk primi
Abstract:
Credit interest rates are affected the supply and demand of credit, inflation rate, and the monetary
policy being practiced by a country. An increase in credit demand increases interest rates. A decrease
in credit demand decreases interest rates. Deposit interest rates, other financing costs, personal costs,
and depreciation costs of a bank requires relatively high credit interest rates. For this reason, credit
interest rates in an economy can increase. When inflation rate increases, credit rates increase, too.
Interest rates cannot be under inflation rate. In contrast, negative interest rates could become. Real
interest rate means inflation rate without inflation. In theory, real credit rates should be higher than
real deposit rates. Banks should have more gross profit than their financing cost because they must
pay their cost and taxes. In recent years, difference between real credit interest rates and real deposit
interest rates in our country corrects some critics of important politicians. Not being collected credits
in Turkey are under the world averages. For this reason, not being collected credits are not a reason
for higher credit interest rates. High inflation rate, risk level, high operating costs of banks show that
credit interest rates are not high under these conditions.
Keywords: Interest rates, credit interest rates, real interest, inflation rate, risk premium
GİRİŞ
Banka kredileri için ödenen faiz giderleri işletmeler ve bireysel kredi kullananlar açısından
önemli bir maliyet unsurudur. Ancak, madalyonun öteki yüzüne bakıldığında ise kredi
faizlerinden elde edilen gelirler mevduat bankalarının faaliyetlerini yürütebilmesi açısından
40
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
vazgeçilmez nitelikte bir gelir unsurudur. Mevduat bankalarının esas faaliyeti mevduat
toplayarak ihtiyacı olan bireysel ve kurumsal müşterilere kredi sağlamaktır. Bankalar, böylece
bir yandan küçük-büyük tüm tasarruf sahiplerinin tasarruflarını yatırıma dönüştürmelerine
yardımcı olurken diğer yandan tüketici ve işletmelerin tüketim, yatırım ve işletmecilik
faaliyetlerinin finansmanına yardımcı olmaktadır. İşletmeler ve bireyler bankalardan elde
ettikleri bu kredileri faaliyet ve yatırımlarının finansmanı amacıyla kullanmaktadırlar. Doğaldır
ki bankaların bu faaliyetleri nedeniyle kar elde etmeleri gerekmektedir. Bankalar elde ettikleri
kardan yasal yükümlülüklerini ödedikten sonra kalan kısmın belirli bir miktarını ortaklarına
ödedikten sonra kalan kısmı çalışanların ücretlerinin ödenmesi, diğer giderlerin karşılanması
ve gelecekte gerçekleştirmeyi planladıkları yatırımlarının finansmanı amacıyla kullanırlar.
Kredi faiz oranlarının düşürülmesi elbette kredi kullanıcıların finansman maliyetlerini
düşürerek faaliyetlerini ve tüketimlerini gerçekleştirmede rahatlık sağlayacaktır. Ancak burada
sorun, faiz oranlarını düşürmede izlenen yöntemin seçilmesidir. Serbest piyasa ekonomilerinde
bu amaçla tercih edilmesi gereken yöntem faiz oranlarının yükselmesini ve düşmesini etkileyen
faktörlerin belirlenerek bu faktörler üzerinde çalışmayı gerektirir.
1. Kredi Faiz Oranlarını Etkileyen Faktörler
Kredi faiz oranları kredi arz talep dengesinden, enflasyon oranından ve devletin uyguladığı para
politikasından etkilenmektedir. Kredi talebindeki artış faiz oranlarını artırır. Kredi talebindeki
azalış faiz oranlarını düşürür. Kredi arzı artışı kredi kullananlara verilebilecek para
miktarındaki artıştır. Bankalar bu parayı işletme kredisi ve yatırım kredisi olarak
kullandırabilir. Kredi arzı artarsa faiz oranları düşer. Kredilerin geri dönüşünün gecikmesi
durumunda mevcut kredi hacmi azalır. Bu, arz talep dengesiyle faiz oranlarının yükselmesine
neden olur. Dolayısıyla kredi kartı borcunu ödemeyenler de faiz oranlarının artmasına neden
olmaktadır (Heakal, 2003).
Bankaların mudilere ödediği mevduat faiz oranları, mevduat dışındaki diğer finansman
kaynaklarına ödediği finansman giderleri, personel ve amortisman giderleri önemli gelir kalemi
olan faiz gelirlerinin belirli bir düzeyde olmasını gerektirir. Bu nedenle kredi faiz oranları
yükselebilir.
2. Enflasyon Oranı ve Mevduat ve Kredi Faiz Oranlarının Karşılaştırılması
Enflasyon oranı yükseldikçe faiz oranları da artar.1 Kredi verenler kredinin geri dönüşünde elde
edilen paranın satın alma gücünü koruyabilmek amacıyla enflasyon oranının üzerinde faiz
getirisi isterler (Heakal, 2003).
2003 - 2015 yılları arasında enflasyon, kredi ve mevduat faiz oranları aşağıda Tablo 1’de
gösterilmektedir.
Tablo 1:Enflasyon, kredi ve mevduat faiz oranları
Çünkü enflasyon oranı faiz oranının oluşmasında önemli bir etkendir. Gerçekte, kredi faiz oranlarının
düşürülmesi öncelikle enflasyon oranının düşürülmesine bağlıdır. Nominal faiz oranı için bu durum geçerlidir.
1
41
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
Yıl
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
Enflasyon
oranı (%)2
25.3
10.1
8.1
9.3
8.8
10.5
6.5
6.4
6.5
8.9
7.5
8.9
7.7
Mevduat faiz
oranı(%)
35.5
23.6
19.9
21.5
22.3
22.9
17.2
15.0
3.83
5.0
3.81
7.75
7.27
Kredi faiz
oranı(%)
41.5
29.1
23.8
19.0
20.1
19.7
19.7
14.8
9.95
10.87
7.56
11.68
10.79
Not:
Son
iki
sütun
enlargement/sites/near/files/pdf/key_documents/2016/20161109_report.
hesaplanmıştır.
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kredi faizimevduat
faizi(%)
6.0
5.5
3.9
-2.5
-2.2
-3.2
2.5
-0.2
6.12
5.87
3.75
3.93
3.52
Ödenen
mevduata
eklenen
gelir(%)
16.9
23.31
19.6
-11.63
-9.87
-13.97
14.53
-1.33
159.79
117.4
98.43
50.71
48.42
“http://ec.europa.eu/neighbourhoodturkey.pdf”
dan
yararlanılarak
Tablo 1’ de görüldüğü gibi, 2003- 2015 yılları arasında enflasyon oranları %6.4 ile %25.3
arasında değişmektedir. 2003 yılı enflasyon oranının (%25.3) diğer verilere göre anormal bir
oran olduğu düşünülerek dikkate alınmaması durumunda 2004-2015 yılları arasında enflasyon
oranı %6.4 ile %10.5 arasında değişmektedir. Dikkati çeken diğer bir konu da yıllara göre
enflasyon oranlarının aynı eğilimde olmayıp sürekli düşüş ve yükselişler göstermesidir. 2006,
2008, 2012 ve 2014 yıllarında enflasyon oranları yükselme eğilimi göstermiştir. Veride yer alan
diğer yıllarda ise enflasyon oranları düşüş eğilimi göstermiştir. Bu durum enflasyon oranı
konusunda istikrarsızlık anlamına gelmektedir. Kredi piyasası bu durumu risk olarak algılama
eğilimi göstererek faiz oranlarını düşürmeme yolunu seçecektir.
Enflasyon oranı faiz oranlarının yükselmesinde önemli bir faktördür. Kuramsal olarak
denilebilir ki faiz oranları enflasyon oranının altında olamaz. Aksi takdirde negatif faiz söz
konusudur. Bunun anlamı parasını kiraya veren banka veya mevduat sahibi için paradan para
kazanmamak, bilakis para ödünç vererek verilen borçtan daha az anapara geri almak demektir.
Aynı yıllar arasındaki kredi faiz oranları %7.56 ile % 41.5 arasında değişmiştir. Genel olarak
bakıldığında bankaların reel getirilerinin pozitif olduğu görülmektedir. Ancak kredi faizi ile
mevduat faizi farkına bakıldığında 2006-2008 yıllarında ve 2010 yılında sırasıyla -%2.5,
%2.2, -%3.2 ve -%0.2 fark oluşmuştur. Bu yıllarda bankaların müşterilerine uyguladıkları kredi
faiz oranları mudilerine ödedikleri mevduat faizlerinden daha düşük olmuştur. Diğer yıllarda
AB İlerleme raporlarından alınan enflasyon oranları HICP (Harmonised Index of Consumer PricesUyumlaştırılmış tüketici fiyat indesi) hesaplamasında enflasyon oranları önceki yıl baz alınarak hesaplanır.
HICP, Eurostat ve bazı ulusal istatistik enstitüleri tarafından kullanılmaktadır. Kaynak: European Central Bank,
Eurosystem, Measuringinflation – theHarmonised Index of Consumer Prices (HICP), https://www.ecb
.europa.eu/ stats/prices/hicp/html /index.en.html
2
42
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
pozitif kredi ve mevduat farkı oluşmuştur. Bu fark bankaların yaşamlarını sürdürebilmesi için
en önemli gelir unsurunu oluşturarak faaliyet karlarına olumlu katkı yapmaktadır.
Ödenen mevduat faizi üzerinden tahsil edilen kredi faiz oranına ekleme oranına bakıldığında %13.97 den +%159.79’a kadar değiştiği görülmektedir. Bu durumun oldukça istikrarsız olduğu
kabul edilebilir. Bu sütundaki negatif rakamlar yukarıda sözü edilen 2006-2008 ve 2010
yıllarının rakamlarıdır.
Bu hesaplamalar nominal faiz oranlarından yapıldığı için enflasyon etkisinden
arındırılmamıştır. Analizin reel faiz oranları ile yapılması daha yararlıdır kanısındayız. Reel
faiz, enflasyondan arındırılmış faiz anlamına gelir. Kuramsal olarak reel kredi faizlerinin reel
mevduat faizlerinden yüksek olması gerekmektedir. Bankaların finansman maliyetlerinden
daha fazla brüt kar elde etmeleri, giderlerini karşılamaları ve vergisel yükümlülüklerini yerine
getirebilmeleri açısından zorunludur.
2003-2015 yılları arasında reel mevduat faiz oranları ve reel kredi faiz oranları arasındaki fark
Tablo 2’de gösterilmektedir.
Tablo 2: Reel mevduat faiz oranları ve reel kredi faiz oranları arasındaki fark
Reel kredi faizi –
Reel mevduat faizi
Yıl
Reel kredi faizi (%)
reel mevduat faizi
(%)
(%)
2003
8.14
12.93
4.79
2004
12.26
17.26
5.00
2005
10.92
14.52
3.60
2006
11.16
13.27
2.11
2007
12.41
10.39
-2.02
2008
11.22
8.33
-2.89
2009
10.05
12.39
2.34
2010
8.08
7.89
-0.19
2011
-2.51
3.24
5.75
2012
-3.58
1.81
5.39
2013
-3.43
0.1
3.53
2014
-1.1
2.55
3.65
2015
-0.4
2.87
3.27
Not: 2. ve 3.sütunda yer alan reel mevduat ve reel kredi faiz oranları yazar tarafından “[(1+faiz oranı): (1+enflasyon
oranı)]-1” formülünden yararlanılarak hesaplanmıştır.
Bankaların ve bankalara paralarını yatırarak bankalar için finansman kaynağı sağlayan
mudilerin elde ettikleri reel faiz oranları incelenirken üç boyutun dikkate alınmasının yararlı
olacağı kanısındayız. Birinci boyut bankalara paralarını yatırarak mevduat faizi elde eden ve
bankaları finanse eden mudilerin elde ettikleri reel faiz getirileridir. 2003- 2015 yıllarında reel
mevduat faizleri -%0.4 ile %12.41 arasında değişmektedir. Reel kredi faiz oranları ise %0.1 ile
%17.26 arasında gerçekleşmiştir. Bankaların müşterilerinden tahsil ettiği herhangi bir negatif
43
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
reel kredi faizi söz konusu olmamıştır. Bankaların mevduat sahiplerine ödediği reel mevduat
faizleri ise 2011-2015 yıllarında tümü negatif olmak üzere %-0.4 ile %-3.58 arasında
değişmiştir. Gerçekleşen reel kredi ve reel mevduat faiz oranı farkları son zamanlarda
ülkemizin üst yönetimi tarafından yapılan eleştirileri haklı çıkarır niteliktedir.
Aynı yıllarda “reel kredi faizi- reel mevduat faizi” incelendiğinde 2007, 2008 ve 2010 yılları
negatif olarak gerçekleşmiştir. Bu yıllarda bankalar reel olarak mudilerine ödedikleri faiz
oranından daha düşük bir faiz oranı ile müşterilerine kredi temin etmişlerdir. Ancak son beş
yılda herhangi bir negatif “reel kredi-reel mevduat faizi” söz konusu olmamıştır.
3. Geri Dönmeyen Kredilerin Dünya Ortalamaları İle Karşılaştırılması
Geri dönmeyen krediler kredi arzını azaltarak kredi maliyetinin yükselmesine neden olur.
Ülkemizde geri dönmeyen kredilerin dünya ile karşılaştırılması Tablo 3’de görülmektedir.
Tablo 3: Geri dönmeyen kredilerin dünya ile karşılaştırılması
Yıl
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
Geri dönmeyen
krediler (%)
11.5
6.50
4.32
3.58
3.32
3.44
4.97
3.49
2.58
2.74
2.64
2.74
2.99
Dünya ortalamaları
(%)
9.13
7.62
6.70
5.25
4.44
4.11
6.37
7.21
6.60
6.81
7.17
7.20
7.10
Türkiye/dünya
ortalamaları (%)
125.96
85.30
64.48
68.19
74.77
83.70
78.02
48.40
39.09
40.23
36.82
38.06
42.11
Kaynak: 2. ve 3. sütunlar TheGlobaEconomy.com,“Non-performingloans-countryrankings”,
www.globaleconomy.com/rankings/nonperforming-loans kaynağından alınmıştır. 4. Sütun 2. sütundaki verilerin
3. sütundaki verilere bölünmesi ile oluşturulmuştur.
Tablodan görüldüğü gibi geri dönmeyen krediler açılan kredilerin %2.58’i ile % 11.5’i arasında
değişmektedir. Dünya çapında geri dönmeyen kredilerin ortalamasına bakıldığında geri
dönmeyen krediler %4.11 ile %9.13 arasında değişmektedir. 2003 yılı dışında tüm yıllarda
Türkiye’de geri dönmeyen kredilerin oranı dünya ortalamasının altındadır. Bu nedenle, geri
dönmeyen krediler kredi faiz oranlarının artışında önemli bir etken değildir.
4. Devletin Uyguladığı Para Politikasının Faiz Oranına Etkisi
Devletin para politikası da faiz oranlarını etkiler. Amerikan merkez bankası (FED) zaman
zaman uygulayacağı para politikasının faiz oranlarını nasıl etkileyeceği konusunda açıklamalar
yapar. A.B.D’de federal fon oranı kredi sağlayan bankaların faiz oranlarını etkiler. Federal fon
oranı kurumların çok kısa vadeli olarak birbirlerine açtıkları kredilerin faiz oranıdır. Bu oran
ekonomideki tüm kısa vadeli kredilerin faiz oranını etkiler. FED faiz oranlarını açık piyasa
işlemleri yoluyla etkiler. FED, dolaşımdaki devlet borçlanma araçlarını satın alarak piyasadaki
para miktarını arttırmak yoluyla faiz oranlarının düşmesine ve devlet borçlanma araçlarını
44
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
satarak da piyasadan para çekmek yoluyla piyasadaki para miktarını azaltmak yoluyla faiz
oranlarının yükselmesine neden olur. FED bu uygulamayı bilinçli olarak yapar (Heakal,2003).
Ülkemizde de durum aynıdır.
Merkez Bankası, ülkemizde para ve kur politikasını belirleme yetkisi ve sorumluluğu olan tek
ulusal kuruluştur. Bu çerçevede Banka her yıl Aralık ayında bir sonraki yıl uygulayacağı para
ve kur politikasını bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyurmaktadır. Para ve kur politikasının
genel çerçevesi ile takip eden üç seneye ilişkin enflasyon hedefleri söz konusu metinde
açıklanmaktadır. Enflasyon hedefleri Merkez Bankası ve hükümet tarafından birlikte
belirlenmektedir. Ancak, söz konusu hedeflere ulaşılmasında Merkez Bankası araç bağımsızlığı
çerçevesinde kullanacağı araçları belirleme yetkisine sahiptir (T.C. Merkez Bankası, 2017).
Enflasyon oranının belirlenmesi sırasında faiz oranlarının da belirlenen enflasyon oranından
etkilenmesi durumu göz önünde bulundurulmalıdır. Faiz oranının düşük olması istendiği
durumda enflasyon oranının düşük olması yönündeki politikalar ve araçlar tercih edilmelidir.
Merkez Bankasının 2015 yılı başından bu yana uyguladığı bir hafta vadeli repo ihale faiz
oranları, borçlanma faiz oranları ve marjinal fonlama oranları3Tablo 4’de gösterilmektedir:
Tablo 4: Merkez Bankasının Uyguladığı Faiz Oranları
Tarih
Bir
hafta
vadeli
repo
ihale
faiz
oranı
Borçlanm Marjinal
a
faiz fonlama
oranı
oranı
Tarih
Bir
hafta
vadeli
repo
ihale
faiz
oranı
Borçlanma
faiz oranı
Marjinal
fonlama
oranı
20.Ocak.15
7,75
7,50
11,25 24.Şub.15
7,50
7,25
10,75
17.Mar.15
7,50
7,25
10,75 22.Nis.15
7,50
7,25
10,75
20.May.15
7,50
7,25
10,75 23.Haz.15
7,50
7,25
10,75
23.Tem.15
7,50
7,25
10,75 18.Ağu.15
7,50
7,25
10,75
22.Eyl.15
7,50
7,25
10,75 21.Eki.15
7,50
7,25
10,75
24.Kas.15
7,50
7,25
10,75 22.Ara.15
7,50
7,25
10,75
19.Oca.16
7,50
7,25
10,75 23.Şub.16
7,50
7,25
10,75
24.Mar.16
7,50
7,25
10,50 20.Nis.16
7,50
7,25
10,00
2013 yılının son günlerinde eski merkez başkanlarından Erdem Başçı’nın “gecelik repo faizi” yerine
kullanmaya başladığı bir kavramdır. Kaynak:, Karakaya, Kerim, “ Merkez Bankasını Anlama Kılavuzu II”, The
Wall Street Journal, January 22, 2014, http://www.wsj.com.tr/articles/SB10001 424052702 303
448204579336024070408750
3
45
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
24.May.16
7,50
7,25
9,50 21.Haz.16
7,50
7,25
9,00
19.Tem.16
7,50
7,25
8,75 23.Ağu.16
7,50
7,25
8,50
22.Eyl.16
7,50
7,25
8,25 20.Ekm.16
7,50
7,25
8,25
24.Kas.16
8,00
7,25
8,50
8,00
7,25
8,50
20.Ara.16
Not: Tablonun hazırlanmasında http://www.trthaber.com/haber/ekonomi/merkez-bankasi-faiz-kararini-acikladi289257.htm adresindeki verilerden yararlanılmıştır.
Tablo 4’de görüldüğü gibi borçlanma faiz oranı 20 Ocak 2015 de %7.5 iken 17 mart 2016 de
%7.25’e düşürülmüş ve 20 Aralık 2016 ya kadar hiç değiştirilmemiştir. Şu anda aynı oran
devam etmektedir. Bu, devletin bu konuda istikrarlı bir tutum sergilediğini göstermekle birlikte
ilgili faiz oranını değiştirme yönünde hareket etmediğini de göstermektedir. 2015 yılı enflasyon
oranı %7.7 ve 2016 enflasyon oranı ise %8.534 olarak gerçekleşmiştir Ancak, kuramsal olarak
faiz oranı enflasyon oranının üzerinde olmalıdır ki reel faiz oranı pozitif olsun. Bu reel oranlar
2015 yılında - %1.18 ve 2016 yılında -% 04.25 olarak gerçekleşmektedir. Devletin borçlanma
faiz oranları her iki yılda da negatiftir. Yani toplumsal bir maliyet oluşmuştur. Gizli bir
sübvansiyondan söz etmek gerekir. Ancak, bu durum devletin düşük kredi faizi politikasını
destekler niteliktedir.
T.C Merkez bankasının 2003-2016 yılları arasında uyguladığı reeskont ve avans faiz oranları
ise Tablo 5’de görülmektedir.
Tablo 5: Merkez Bankasının uyguladığı reeskont ve avans faiz oranları
Reeskont faiz Avans faiz
Reeskont faiz Avans faiz
oranı (%)
oranı (%)
oranı (%)
oranı (%)
14.8.2003
50
57
22.12.2009
15
16
8.10.2003
43
48
30.12.2010
14
15
15.6.2004
38
42
29.12.2011
17
17.75
13.1.2005
32
35
19.6.2012
16
16.50
25.5.2005
28
30
20.12.2012
13.5
13.75
20.12.2005
23
25
21.6.2013
9.5
11
20.12.2006
27
29
27.12.2013
10.25
11.75
28.12.2007
25
27
14.12.2014
9
10.50
9.4.2009
19
20
31.12.2016
8.85
9.95
12.6.2009
18
19
Kaynak: T.C. Merkez Bankası, “Reeskont ve Avans Faiz
Oranları”,http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/para+politikasi/reeskont+ve+
avans+faiz+oranlari
2016 yılına ait %8.53’lük enflasyon oranı T.C Merkez Bankası tarafından 2003 yılı baz alınarak
hesaplanmıştır.
5
2012 ve 2016 reel faizlerin hesaplanmasında “[(1+faiz oranı): (1+enflasyon oranı)]-1” formülünden
yararlanılarak hesaplanmıştır.
4
46
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 5’de görüldüğü gibi Merkez Bankasının uyguladığı reeskont ve avans faiz oranlarına
bakıldığında genel olarak düşüş eğilimi görülmektedir. Ancak, 2006,2011 ve 2013 yıllarında
ise her iki faiz oranında da artış gözlemlenmektedir. Enflasyon oranları incelendiğinde ise 2006
ve 2011 yıllarında yükselme ve 2013 yılında ise düşüş gözlemlenmektedir. İlk iki yıl teoriyle
tutarlıdır. 2013 yılında ise enflasyon oranı %8.9 ‘dan %7.5’e düştüğü halde Haziran ayında
düşürülen reeskont ve avans faiz oranları Aralık ayında yükseltilmiştir. Ancak, faiz oranları
enflasyon oranlarıyla genel olarak uyumludur. Bu da göstermektedir ki enflasyon oranı
düşürüldüğünde kredi faiz oranları da düşürülmüş olacaktır.
SONUÇ
Enflasyon oranı, risk, bankaların giderlerinin yüksek oluşu ülkemizdeki kredi faiz oranlarının
koşullara göre yüksek olmadığı anlamına gelmektedir.
Türkiye’de kredi faiz oranlarının yüksek olmasının en önemli nedeni enflasyon oranının yüksek
olmasıdır. Enflasyon oranının düşürülmesi için gerekli politikalar uygulandığında kredi faiz
oranları da düşürülmüş olacaktır. Son iki yılda, yani 2015 ve 2016 yıllarında T.C. Merkez
Bankası tarafından uygulanan negatif reel borçlanma faiz oranları devletin düşük kredi faiz
oranı politikasını destekler niteliktedir. Gerçekleşen reel kredi ve reel mevduat faiz oranı
farkları son zamanlarda ülkemizin üst yönetimi tarafından yapılan eleştirileri haklı çıkarır
niteliktedir. Ancak son beş yılda herhangi bir negatif “reel kredi-reel mevduat faizi” söz konusu
olmamıştır.
Türkiye’de geri dönmeyen krediler genellikle dünya ortalamasının altındadır. Geri dönmeyen
krediler yüzünden kredi hacmi azalışı söz konusu olmaması nedeniyle herhangi bir kredi faiz
oranı artışı söz konusu değildir. Bu nedenle, geri dönmeyen krediler kredi faiz oranlarının
artışında önemli bir etken değildir.
Kredi faiz oranlarının düşürülmesi enflasyon oranının düşürülmesi çabaları dışında ülke
riskinin azaltılması ve ülkemizin kredibilitesinin yükseltilmesini de gerektirmektedir.
Ülkemizde demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün, serbest piyasa
ekonomisinin geliştirilmesi, barışın ve huzurun, vatandaşların ve yabancıların ülkemize
güveninin artırılması faiz oranlarının düşürülmesine katkıda bulunacaktır. Yabancı sermayenin
girişinin ve ihracatın artırılması ve dış ülkelere sermaye kaçışının önlenmesi ülkemizde
sermaye artışı oluşturarak kredi faiz oranlarının düşmesine katkıda bulunacaktır.
KAYNAKÇA
Commission of theEuropeanCommunities (2008), “Turkey 2008 Progress Report,
http://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/sites/near/files / pdf/press_corner/keydocuments/reports_nov_2008/turkey_progress_report_en.pdf
Commission of theEuropeanCommunities (2016), “Turkey2016
Progress Report,
http://ec.europa.
eu/neighbourhoodenlargement/sites/near/files/pdf/key_documents/2016/20161109_report_turkey.pdf
European Central Bank, (2017)“Measuringinflation – theHarmonised Index of Consumer
Prices (HICP)”,https://www.ecb.europa.eu/ stats/prices/hicp/html /index.en.html
47
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
TheGlobaEconomy.com
(2005),
“Non-performingloanscountryrankings”,www.globaleconomy.com/rankings/nonperforming-loans
HeakalReern (2003), “ForcesBehindInterestRates”, www.investopedia.com/articles/03 /
111203.asp
Karakaya, Kerim (2014), “ Merkez Bankasını Anlama Kılavuzu II”, The Wall Street Journa,
January
22,
2014,
http://www.wsj.com.tr/articles/SB10001424052702303448204579336024070408750
T.C
Merkez
Bankası
(2017),
“Para
ve
Kur
Politikası
Metinleri”,
www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/para+politikasi/para+
ve+kur+politikasi+metinleri
T.C. Merkez Bankası (2017), “Reeskont ve Avans Faiz Oranları”, http://www.tcmb.gov.tr/
wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/para+politikasi/reeskont+ve+avans+fai
z+oranlari
www.cnnturk.com (2017), “2016 yılı enflasyon oranı belli oldu”, 03.01.2017 Salı,
http://www.cnnturk.com/ ekonomi/turkiye/2016-yili-enflasyon-orani-belli-oldu?page=3
www.trthaber,com (2016),
http://www.trthaber.com
289257.html
“merkez
/haber
bankası faiz kararını açıkladı” 20.12.2016,
/ekonomi/merkez-bankasi-faiz-kararini-acikladi-
48
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
STRATEJİK MALİYET YÖNETİMİ AÇISINDAN KAPASİTE
MALİYETLERİNİN ÖLÇÜLMESİ VE RAPORLANMASI
MEASURING AND REPORTING OF CAPACITY COSTS IN TERMS
OF STRATEGIC COST MANAGEMENT
İsmail ANASIZ*
Doç.Dr, Ahi Evran Üniversitesi, ianasiz@ahievran.edu.tr, Türkiye
*
ÖZET
Global rekabet ortamında, üretim işletmeleri açısından kapasite ve talep işletmeleri kısıtlayan
faktörlerdendir. Bu nedenle İşletmelerin talebi dikkate alarak sahip oldukları kapasitelerini en etkin
şekilde kullanabilmeleri gerekir. Kapasite yönetimi ise, kapasite maliyetlerinin bilinmesi ile
mümkün olabilir.
Kaynakların etkin kullanılamayışı global rekabet ortamında işletme açısından dezavantaj
oluştururken fırsatlarında kaybedilmesine neden olur.
Boş ve verimsiz kullanılan kapasite maliyetlerinin mamullere yüklenmemesi gerekir. Kapasite
yönetimi yanında, mamul maliyet hesaplamaları içinde kapasite maliyetlerinin ölçülmesi gerekir.
İşletmenin maliyet sistemi içerisinde kapasite maliyetlerini daha ayrıntılı ölçmeleri daha etkili karar
almalarına katkı sağlar.
Anahtar Kelimeler: Maliyet Muhasebesi, Maliyet yönetimi, Yönetim Muhasebesi, Kapasite
maliyetleri, Kapasite Maliyetlerinin Ölçülmesi
ABSTRACT
In a global environment, firm’s capacity and demand of firm’s production are the restriction factors
with respect to manufacturing firms. Understanding a firm’s capacity and its use are the most
important issue to take decisions for management. It is necessary to know capacity cost in order to
manage the capacity.
In the competitive global environment, wasted resources represent lost opportunities and strategic
disadvantage.
Cost of idle and unproductive capacity should not be charged to productions. Therefore; Measuring
cost capacity is essential to calculate the product cost as well as to manage the capacity in a
manufacturing firm. Making better capacity costing measures available in the costing system might
help to encourage their use in decision making.
Keywords: Cost accounting, Management Accounting, Management cost, Capacity costs,
Measuring Capacity Cost.
GİRİŞ
Bir işletmenin üretim kapasitesi, işletmenin belirli bir süre içerisinde mevcut üretim faktörlerini
rasyonel biçimde kullanarak meydana getirebileceği üretim miktarıdır. İşletmelerin
kapasitelerini yani güçlerini etkin kullanabilmeleri önemlidir. Diğer taraftan bu gücün
maliyetinin doğru olarak belirlenmesi, karar almaya yardımcı olması yanında mamul
maliyetlerinin daha doğru hesaplanabilmesine olanak sağlayacaktır.
Günümüz sanayi işletmelerinde kuruluş aşamasında karşılaşılan kapasite büyüklüğü seçimi
sorunu, çok yönlü olarak çeşitli araştırmalar sonucu elde edilen bilgilere göre çözümlenebilir.
49
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kapasite seçimi işletmenin mevcut ve gelecekteki değişim ihtiyacına cevap verecek şekilde
yapılmalıdır. İşletme yöneticileri optimal kapasite büyüklüğünü etkileyen işletme içi ve işletme
dışı faktörleri objektif ölçülere göre değerlendirerek kapasite planlaması yapmalıdırlar. Ancak
başlangıçta gereksiz yere oluşturulan fazla kapasite önemli bir maliyet yükü getirmektedir.
Teknolojide meydana gelen hızlı değişmeler sonucunda gerçek bir kapasite planlaması ve
ölçümü yapabilmek zor olmakla birlikte rekabet açısından kaçınılmazdır. Bu açıdan tam
kapasitede çalışmayı etkileyen faktörler yanında belirsizlikler de hesaba katılarak kapasite
planlanmalı ve yönetilebilmelidir.
Kapasite kavramı genel olarak çıktı cinsinden anlaşıldığı için faaliyet hacmi veya etkinlik
hacmi kavramları kullanılmaktadır. Bu çalışmada konu başlığına uygun olması açısından
kapasite kavramının kullanılması tercih edilmiştir.
1. ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
İşletmelerin küresel rekabet ortamında ayakta kalabilmeleri için kendi güçlerini anlamaları ve
bu güçlerini doğru kullanmaları gerekmektedir. Çünkü işletmeler kendi kapasiteleri ölçüsünde
üretim yapabilirler. Girişimcilerin kuruluş aşamasında yeterli araştırma yapmaları ve hedeflere
yönelik en uygun kapasiteyi belirleyerek işletmelerini yapılandırmaları gerekmektedir.
Bununla birlikte farklı nedenlerle öngörülemeyen, yapılanmaya yönelik hatalar yanında,
teknolojik gelişmeler ve tüketici tercihlerindeki değişimler mevcut yapılanmaların revize
edilmesini veya yeni yatırım kararlarını gündeme getirebilir. Bu nedenle işletmenin rekabet
gücü olan yapılanma ve yapılanma değişikliklerinin kapasite maliyetleri üzerindeki etkilerinin
yönetim tarafından bilinmesi gerekir.
Uluslararası ve ulusal muhasebe standartları açısından sabit genel üretim maliyetlerinin
kapasite kullanım oranında mamullere yüklenmesi gerekmektedir. Bu açıdan kapasitenin
ölçülmesi ve kapasite kullanım oranının belirlenmesi gerekir.
İşletmelerin sahip oldukları rekabet güçleri ile bu gücün maliyetinin, yani kapasite maliyetinin
rakiplerle kıyaslanabilmesi yönetime önemli katkı sağlayacaktır. Diğer taraftan yönetim
açısından kapasite maliyetlerinin, mamul veya mamullerin maliyetlerine etkisi de ölçülmeli ve
raporlanmalıdır. Bu açıdan çalışmada stratejik yönetim açısından kapasite maliyetlerinin
ölçülmesi ve raporlanmasının gerekliliği ele alınmıştır.
2. KAPASİTE MALİYETLERİNİN ÖLÇÜLMESİ
Mamul maliyetlerinin hesaplanmasında kapasite maliyetinin nasıl dikkate alınacağı maliyet
hesaplamaları açısından önemlidir. Diğer taraftan İşletmelerin mevcut ve gelecekteki üretim
güçlerini rekabet avantajı sağlamaya yönelik planlayabilmeleri için bu gücün maliyetini de
bilmek zorundadırlar.
Stratejik yönetim açısından, kapasite maliyetlerinin mamullerin maliyetlerine etkisinin
bilinmesi önemli olmakla birlikte değişmelerinde ayrıca izlenmesi gerekir. Özellikle rekabet
açısından kıyaslama yoluyla karar almada kapasite ve kapasite maliyet bilgisinin düzenli olarak
yönetime raporlanmasını gerekli kılar.
50
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kapasite maliyetinin ayrı olarak izlenebilmesi ve belirli esaslara göre mamul maliyetlerine
dağıtılması için öncelikle kapasitenin ölçülmesi gerekir. Kapasite ölçümünde farklı kriterler söz
konusu olabilir. Kapasite farklı kriterlere göre ölçülebileceği gibi farklı kapasite kavramlarının’
da bilinmesi gerekir.
3. KAPASİTE KAVRAMLARI VE FAALİYET HACMİ
İşletmeler, stratejik misyonlarıyla tutarlı bir şekilde, mevcut ve gelecekteki talebi zaman ve
miktar cinsinden karşılamak için yeterli kapasiteye ihtiyaç duyarlar. Kapasite, işletmenin
üretim yeteneğinin bir ölçüsüdür. “Bir işletmede belli bir dönemde ulaşılabilecek çıktı hacmi”
ya da “Belli bir dönemde kullanılan üretim faktörleri” şeklinde tanımlanabilir (Üreten
S,1999,s.287).
Öncelikle kapasite kavramlarının iyi bilinmesi gerekir. Faaliyet veya Kapasite kavramı
işletmenin faaliyet gösterdiği konudaki üretim gücünün rakamsal olarak ifade edilmesidir.
Diğer taraftan kapasite minimum kayıpla müşteriler için maksimum değer oluşturmak için
tahsis edilen kaynakların tam kullanıldığında elde edilecek çıktıdır (Brausch J,M Taylor, s.44).
Kapasite ayrıca; bir üretim oranı veya belirli bir zaman içindeki üretim miktarı olarak da
tanımlanabilir. (Kobu B,1996,s.222)
Ancak farklı kapasite kavramlarının varlığı dikkate alındığında öncelikle bunların doğru
anlaşılması gerekir. Kapasite kavramı yaklaşım açısına bağlı olarak;
 Teorik kapasite
 Normal kapasite
 Planlanan kapasite şeklinde sınıflandırılmaktadır (Haftacı V,2007,s.59).
Aşağıda işletme gücünü ifade eden bu kavramlar birlikte gösterilerek boş ve kullanılmayan
kapasite kavramlarının anlamları şekil üzerinde gösterilmiştir.
Şekil 1. Kapasite Kavramları Ve Anlamları
KURAMSAL KAPASİTE
NORMAL KAPASİTE
PLANLANAN KAPASİTE
ÜRETKEN YARDIMCI VERİMSİZ
İŞLER
İŞLER
KAPASİTE
BOŞ
KAPASİTE
BOŞ
KAYNAK
Uygulamada bu kavramlar yaygın olarak kullanılmamakla birlikte başka kapasite çeşitleri de
bulunmaktadır. Bunlar; ekonomik kapasite, teknik kapasite, iş kapasitesi, mamul kapasitesi,
makine kapasitesi, asıl kapasite, yan kapasite, ikame kapasitesi, toplam kapasite, dönem
kapasitesi, atıl kapasite, yedek kapasite ve zorlanmış kapasite gibi kavramlardır (Şahin
M,Büker S, 1987,s.152).
Kuramsal kapasite sadece hesaplamaya dayalı zorunlu duraksamaları dikkate almayan teorik
kapasitedir. Makine diğer üretim araçlarının hiçbir duraklama olmaksızın çalışmasıyla ve
üretim sürecinde yetenekli işgücü kullanılmasıyla ulaşılabilecek maksimum üretim miktarına
teorik kapasite ya da maksimum kapasite denir. Bir başka deyişle, teorik kapasite ya da tasarım
51
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
kapasitesi, ideal koşullarda ulaşılabilecek olan arzu edilen maksimum üretim miktarına işaret
eder. Bu üretim hacminde duraklamalar ve arızalar için pay ayrılmamıştır.
Normal(pratik) kapasite ise işletmenin zorunlu olarak gerekli duraklamaları teorik
kapasiteden düşerek ulaşması mümkün olan kapasitesidir. Makinelerin, diğer üretim araçlarının
ve işgücünün teorik kapasite düzeyinde çalışmaları mümkün değildir. Üretimde, koruyucu
bakım, makine hazırlık gibi faaliyetler için zaman harcanması gerekebilir; iş görenlerle
makineler arasında tam denge sağlanamayabilir; beklenmeyen makine arızaları meydana
gelebilir; üretim hataları oluşabilir; iş gören devamsızlığı, elektrik kesintileri, malzeme
yetersizliği gibi durumlarla karşılaşılabilir ve bütün bu nedenlerden ötürü üretim genellikle,
teorik kapasitenin altında gerçekleşir.
Teorik kapasiteden çeşitli duraklamalar sonucu meydana gelen kayıplar çıkarılarak bulunan
kapasite, bir işletmenin, çeşitli sınırlamalar çerçevesinde ulaşabileceği çıktı düzeyidir ve pratik
kapasite ya da etkin kapasite olarak anılır. Pratik kapasite ile normal düzeyde bir üretim ifade
edilmekte ve genellikle bu kapasite, işletmelerin varmaya çalıştığı normal verimliliği ifade eden
bir ölçü olarak kullanılmaktadır(Tatar T,1992,s.122).
Planlanan kapasite ise işletmenin talep vb kısıtlayıcı faktörleri dikkate alarak kısa vade için
belirlediği kapasitesidir.
Şekilde görüldüğü gibi normal kapasite ile planlanan kapasite arasındaki fark boş kapasiteyi
oluşturacaktır. Diğer taraftan işletmenin planlanan kapasitesini olumsuz veya verimli
kullanmaması durumunda ise “verimsiz kapasite” söz konusudur.
Fiili kapasite Pratik kapasite işletmenin her zaman üretebileceği mamul miktarını
göstermektedir. İşletmelerin belirli bir sürede elde ettiği üretim miktarının yeterli talep olması
durumunda satılan kısmına fiili kapasite denir(Tekin M,1996,s.188). Başka bir deyişle fiili
kapasite, ulaşılabilecek gerçek çıktı düzeyinin ulaşılan kısmıdır.
Talepteki düşmeler, üretimdeki aksamalar gibi nedenlerle fiili kapasite pratik kapasitenin
altında olabileceği gibi, talebin mevsimlik dalgalanmalara bağlı olması sonucu meydana gelen
talep artışları sebebiyle de fiili kapasite, pratik kapasitenin üzerine çıkabilir.
Atıl (Kullanılmayan) kapasite Pratik kapasitenin kullanılmayan kısmı atıl kapasitedir.
İşletmenin belirli bir dönemdeki üretim miktarı normal kapasitenin altında ise, aradaki fark atıl
kapasitedir. Bu durum maliyetleri yükseltir, fazla stok bulundurulmasını gerektirebilir veya
işletme atıl kapasiteden kurtulmak için daha az karlı ürünlerin üretimine yönelebilir. Atıl
kapasite nedeniyle, işletmenin, talebi harekete geçirmek üzere fiyatları düşürmesi de söz
konusu olabilir(Şimşek Ş,1998,s.97).
Fiili ya da planlanan işletme kapasitesinin ulaşılabilir kapasite sınırının altında kalması
kullanılmayan kapasite ile ifade edilebilir. Kullanılmayan kapasite fon sıkıntısı talep
yetersizliği vb nedenlerle oluşabilmekte ve işletme sonuçlarını olumsuz etkilemektedir. Diğer
taraftan kapasitenin tam kullanılması da işletmenin karlı çalıştığı anlamına gelmeyecektir. Bu
nedenle işletme kapasite maliyetlerinin izlenmesi ve raporlanması yönetim açısından önemli
bir bilgi ihtiyacını karşılayacaktır. Aslında doğrudan kapasite maliyetleri olarak
52
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
nitelendirilebilecek bazı giderlerin mamul maliyet giderleri arasında dikkate alınması gerek
mamul maliyetlerinin hatalı belirlenmesine gerekse kapasite maliyetlerinin daha dar anlamda
ele alınmasına neden olmaktadır. Oysa kullanılmayan kapasite maliyetlerinin üretilen herhangi
bir mamule yüklenmesinin hiçbir anlamı yoktur. Sonuç açısından gider niteliğinde olması
nedeniyle net karı etkileyemeyebilir. Ancak karar alma noktasında mamul satış karının yanlış
tespit edilmesi hatalı karar almaya neden olabilir. Diğer taraftan eksik veya fazla kapasite
çıktılara yüklenen giderleri etkilemektedir. Bu nedenle yükleme oranları gerçek çalıştırma
normal çalıştırmaya yaklaşık olara eşitse anlamlıdır(MPM-REFA,1991,s.645).
Optimal Kapasite İşletmeye minimum ortalama birim maliyetle çalışma olanağı yaratan yıllık
üretim hacmi, optimal kapasite düzeyi olarak anılır. En iyi faaliyet düzeyi, yani optimal kapasite
noktasından sonra, maliyetler artar. Fazla mesai kullanımı, bakım programlarının engellenmesi,
arızaların sıklaşması ve diğer nedenler, maliyetlerin artmasına neden olan faktörlerdir.
Verimsiz Kapasite İşletmelerde değişik nedenlerle planlanan kapasite normal kapasitenin
altında olabilir. Bu açıdan işletme yönetimi kullanılmayan kapasitenin ve bu kapasite
maliyetinin farkında olduğu sürece çok önemli olmayabilir. Ancak planlanan kapasitenin etkin
kullanılmayışı, kullanılmayan kapasite maliyetlerine ek bir maliyet daha oluşturacaktır. Bu
işletmenin durumunu zorlaştırabileceği gibi yönetimin başarısının da bir göstergesi olabilir.
Verimsiz kapasite özellikle işletmenin kapasitesini ifade eden kriter açısından çok önemlidir.
Diğer bir anlatımla herhangi bir faaliyet veya işlem merkezi için boş kapasitenin olması ve bu
kapasitenin gereksiz kullanımı ile ortaya çıkan verimsiz kapasite maliyeti aynı değildir
Boş kapasite bazı nedenlerle oluştuğu halde verimsiz kapasite planlanan kapasitenin dışına
çıkılmış olmasından kaynaklanır. Her iki kapasite maliyetinin de mamulle ilişkilendirilmemesi
gerekir. Diğer taraftan verimsiz kapasite tamamen yönetimin sorumluluğunda olduğu için
başarı değerlemesi açısından iyi bir kriter olabilir.
Aşırı- fazla kapasite İşletmelerin müşteri taleplerini karşılamada bazen normal kapasitenin
üzerinde faaliyette bulunabilirler. Kapasite başlangıçta tek vardiya olarak planlanmasına
rağmen bazı dönemlerde vardiya sayısı artırılarak kapasite artışı sağlanabilir. Aşırı kapasite
kullanımı bakım ve tamir giderleri gibi giderleri arttırırken, fazla mesai şeklinde ek kapasite
kullanımı fazla çalışma zamları gibi ek maliyetlere neden olacaktır.
Kapasite maliyet sistemi içerisinde fazla kapasite kullanım maliyetlerinin öngörülmesi gerekir.
Diğer taraftan fazla talep rakiplerden yararlanma yolu veya işbirliği de karşılanabilir. Bu
konulara yönelik işletme politikasının ve alternatif çözümlerin mutlaka önceden öngörüşmüş
olması gerekir.
Fazla kapasite kullanımı ile ortaya çıkan ek maliyetlerinde kullanılmayan veya verimsiz
kullanılan kapasite maliyetleri gibi raporlanması gerekir.
Bu noktada işletmeninin gerek kapasite artırma gerekse kapasite artımı için makine yenileme
ve yatırım kararları ancak mevcut durumun doğru tespit edilmiş olması ile mümkündür.
İşletmelerin müşteri isteklerine cevap verebileceği kendi gücünün farkında olması gerekir. Bu
nedenle karar almada etkinlik için düzenli olarak izlemesi gerekecektir.
53
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
4. KAPASİTENİN ÖLÇÜLMESİ
İşletme gücünün rakamsal olarak ifade edilmesi noktasında esas alınacak ölçütün belirlenmesi
önemlidir. İşletmenin yapısı, faaliyet konusu ve ürettiği mamul veya mamuller açısından
Kapasite ölçümünde farklı kriterler söz konusu olabilir. Tek veya birkaç homojen ürün üreten
işletmelerde kapasite üretilen mamul cinsinden ifade edileceği için sorun yoktur. Fakat
malzeme, işlem süresi ve işçilik bakımından farklı çok çeşit mamul üreten bir fabrikada miktar
için ortak bir ölçü bulmak çok güçtür. Örneğin; bir konfeksiyon veya ayakkabı fabrikasında
yüzlerce değişik ölçü ve modelde mamul vardır. Aynı güçlük zaman faktöründe de vardır.
Fabrikalar belirli bir zaman aralığı içinde değişik sürelerde üretim yapabilmektedirler (Bulut
Z,s.2).
Bazı durumlarda, iş görenlerin geç kalması malzeme akışındaki aksaklıklar, bakım ve onarım
gibi nedenlerle kayıp zamanlar söz konusu olabilmekte, bu da kapasite ölçümünde güçlük
yaratabilmektedir. Kapasitenin, bütün bu belirsizlikler ve değişkenler göz önüne alınarak
planlanması gerekir (Tekin M,1996,s.186). Fiziksel ölçüler teknik araştırmalar yönünden anlam
taşımaktadır. Ancak mali ve ekonomik problemlerin çözüm ve araştırılmasında ölçü birimi
olarak para biriminin kullanılması daha anlamlı olmaktadır. Kaldı ki, işletme birden fazla mal
üretiminde bulunuyorsa fiziksel ölçülerle kapasiteyi ifade etmek oldukça zordur ve yanıltıcı
olmaktadır. Tek mamul üretimi yapan işletmelerde bir oranda fiziksel ölçü birimleri olan litre,
kilo, adet, metre, vb. kullanılabilir (Oluç M,1987,s.107).
Hizmet üretim işletmelerinde birden fazla hizmetin bir arada sunulması durumunda kapasite
ölçülmesi sıkıntı oluşturmaktadır. Genel olarak hizmet üreten işletmelerde kapasite hizmete
esas olan işlemin cirosu ile ifade edilmektedir.
Kapasitenin ölçülmesi, geleceğin planlanması noktasında işletmeler için hayati önem taşıyan
bir konudur.
5. KAPASİTE YARARLANMA ORANI
Kapasite yararlanma oranı bir işletmenin belli bir zaman dilimi içinde sahip olduğu üretim
öğelerini kullanarak elde ettiği üretim miktarının, elde edebileceği üretim miktarına oranıdır.
Kapasite yüzdesi imalat ve yardımcı zamanlar toplamının toplam kapasiteye oranıdır. Toplam
kapasite işletmenin ulaşabileceği kapasite olarak algılanmalıdır. Bu açıdan kapasite yüzdesi
veya çalışma derecesi fiili kapasitenin normal kapasiteye oranı şeklinde ifade edilebilir.
Uygulamada işletmeler buna göre çalışma kapasitelerini % cinsinden ifade ederler.
Pratik kapasitenin kullanılan kısmını ifade etmek üzere çalışma derecesi kavramı kullanılır.
Pratik kapasite ile fiili kapasite arasındaki oranı olup, Çalışma derecesi = Fiili Kapasite / Pratik
Kapasite şeklinde hesaplanır.
Çalışma derecesi işletmenin kapasite kullanım oranının bir ölçüsüdür. İşletmenin tam
kapasiteyle üretim yapması, yani kullanılmayan atıl bir kapasitenin bulunmaması halinde
çalışma derecesi 1’ e eşit olacaktır. Bu değerin 1’ in altında olması, işletmede atıl kapasite
bulunduğuna ve rasyonel bir üretim faaliyeti gösterilmediğine işaret eder. Çok seyrek de olsa,
çalışma derecesinin 1’ i aşması; yani belirli bir dönemde fiili kapasitenin pratik kapasitenin
üzerine çıkması mümkündür. 1’ den büyük bir çalışma derecesi, işletmenin üretim faaliyetleri
sırasında, normal duraklama ve işleyiş kesilmelerinden daha kısa sürelerle üretime ara
verildiğine işaret eder(Bulut Z,s.8).
54
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kullanılmayan kapasite ise pratik kapasite ile fiili kapasite arasındaki oransal farktır. Örnek
olarak %72 kapasite ile çalışan bir işletmenin kullanılmayan kapasitesi oransal olarak %28’dir.
6. KAPASİTE PLANLAMASI
Bir üretim tesisinin düşünce aşamasından faaliyete geçirilmesi aşamasına gelebilmesi oldukça
uzun bir süre gerektirir. Bu nedenle, üretim kapasitesinin belirlenebilmesi için uzun dönemli
talep tahminlerine ihtiyaç duyulur. Oysa ürün ve hizmetlere olan uzun dönemli talebin tahmin
edilmesi oldukça güçtür.
İşletme, bazı yeni ürünlerin üretimine başlayabilir; ürün yaşam sürelerinin çeşitli evrelerinde
kapasitenin genişletilmesi veya düşürülmesi, yaşam sürelerini dolduranların ise ürün
karmasından çıkarılması gerekebilir. Dolayısıyla, tüketici tercih ve beklentilerindeki hızlı
değişiklikler nedeniyle beş, on yıl ve daha ötesinde işletmelerin ürün karmasının bugünkünden
önemli ölçüde farklılık göstereceğini söylemek mümkündür. Bu durumda, uzun dönemde
üretilecek ürün karmasının yanı sıra, her bir ürünün yaşam seyrinin de bugünden tahmin
edilmesi gerekir (Bulut Z,s.10).
Teknoloji hızla gelişmekte, ürün teknolojilerindeki ilerlemeler sayesinde yeni ürünler hızlı bir
şekilde kullanıma sunulmaktadır. Ürün teknolojisinin yanı sıra, süreç teknolojisinde de hızlı
gelişmeler meydana gelmektedir. Bu nedenlerle kapasite belirleme aşamasında, teknolojik
tahminlere de ihtiyaç duyulur (Bulut Z,s.10).
Uzun vadeli kapasite ihtiyaçlarının öngörülmesinde rakip işletmelerin ileriye dönük kapasite
genişleme projeleri de göz önüne alınmalıdır. Ayrıca bilgisayar sektöründeki gelişmeler,
endüstrideki fazla kapasitenin fiyatları ve karlılığı düşürdüğüne ilişkin iyi bir örnek
oluşturmaktadır (Üreten S,1999,s.292).
Kapasiteyi belirleyen en önemli faktör ise çıktıya olan tüketici talebidir. Talebin normal
kapasitenin altında kalması doğrudan işletme karlılığını etkileyeceği için yönetimin özellikle
üzerinde durması gereken bir konudur. Üretim planlamacıları “kapasite” kavramından,
üretilecek yapının nicelik, teslim zamanı ile kazanç ya da sosyal gereksinmenin
karşılanmasındaki düzeyi anlarlar (Demir M vd, ,s.104).
Üretim sisteminin pazara tepki hızını belirleyen kapasite, bir taraftan, maliyet yapısını,
kaynakların verimliliğini, teknoloji düzeyini, stok politikalarını ve insan gücü ihtiyaçlarını;
diğer taraftan müşteriye verilecek hizmet düzeyini belirler. Ayrıca programlama faaliyetini
etkileyen önemli bir faktördür. Kapasite diğer birçok karar üzerinde de kısıt oluşturur (Bulut
Z,s.3).
Kapasite esas olarak üretken kaynakların ele geçirilmesiyle; üretim programlaması ise bunların
kullanımının zamanlanmasıyla ilgili faaliyetlerdir (Meredith, J.R,1992,s.180).
Kapasite kararları, kullanılacak teknolojiye ilişkin stratejik kararla da yakından ilgilidir ve
büyük sermaye yatırımları gerektirir. İşletmelerde yatırım üzerinden getirinin önemli bir kriter
olması nedeniyle, kapasite planlama kararlarının yol açtığı maliyetler ve sağlayacağı getiriler
dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.
Kapasite planlaması makine ve iş gücü kapasitelerinin dikkate alınmasını gerektirir.
İşletmelerde kapasite planlaması yapılırken makine kapasitesi ve insan gücü kapasitesi ayrı ayrı
55
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
hesaplanarak değerlendirilir. Sermaye yoğun sanayi işletmelerinde makine kapasitesi ön plana
çıkmaktadır. İnsan gücü kapasitesi, makine kapasitesine göre düzenlenir. Emek yoğun sanayi
işletmelerinde ise insan gücü kapasitesi makine kapasitesinden önce gelmekte olup; makineler,
insan gücüne göre düzenlenmektedir (Bulut Z,s.10).
İşletmelerde insan gücü kapasitesi planlaması, sistematik bir yaklaşımla birçok faktör göz
önünde bulundurularak yapılır. Bu faktörlerden başlıcaları; talep, finansal kaynaklar, makine
kapasitesi, personel politikası ve zaman standartları olmaktadır. Bu faktörlerden en önemlisi
talep olup, işletmenin insan gücü planlaması, üretilen mal ve hizmete olan talep dikkate alınarak
yapılmaktadır. Öteki faktörler talebe göre düzenlenir. İnsan gücü kapasitesi hesaplanmasında;
işçi sayısı, adam /saat, eşdeğer mamul miktarı ölçü birimi olarak dikkate alınabilir.
İnsan gücü kapasite planlaması yapılırken, iş gücü planlamasıyla elde edilen bilgilerden
yararlanılır. İş gücü planlaması, organizasyonun amacına ulaşabilmesi için her işe yeterli
kabiliyete sahip uygun sayıda eleman temin etme çalışmasıdır.
Bütün bu üretim çabalarının ve faaliyetlerinin belirli bir zaman dilimi içerisinde meydana
getirilmesi gerekir. Buna göre kapasite: İşletmenin, belirli bir süre içerisinde üretim faktörlerini
rasyonel bir biçimde kullanarak meydana getireceği üretim miktarıdır.
Sonuç olarak, büyüklükleri optimal ölçülerin dışında kalan işletmelerin, daha yüksek
maliyetlerle çalışmak zorunda kalacaklarını ve optimum büyüklükteki işletmelerle rekabet
etmekte güçlük çekeceklerini söylemek mümkündür.
7. MALİYET HESAPLAMA SİSTEMLERİ VE MALİYET MUHASEBESİ
Maliyet muhasebesi genel muhasebenin tersine, işletmenin içinde dolaşan ekonomik mal ve
hizmet hareketlerinin izlenmesiyle görevlidir. Bu bağlamda maliyet muhasebesi; gider
hesapların yürütülmesi, birim maliyetlerinin hesaplanması, analiz yapılması ve program
bütçelerin hazırlanması gibi işletme içi işlemleri gerçekleştirmektedir (Erdoğan M, S.9).
Maliyet muhasebesi, üretilen mamul ve hizmetlerin maliyetini oluşturan, maliyet unsurlarının
türleri, oluş yerleri ve ilgili oldukları mamul ve hizmet türleri bakımından belirlenmesine ve
izlenmesine olanak sağlayan bir hesaplama ve kayıt sistemi olarak tanımlanmaktadır.
Farklı bir yaklaşımla maliyet muhasebesi, yönetime, üretim maliyetlerini saptayarak bu
maliyetlere ait tüm kayıtları ve işlemleri kontrol eden bir yönetim aracı olarak
tanımlanmıştır(Uragun,1993,S.28). Maliyet muhasebesi, sadece belirli bazı faaliyetler ve
faaliyet kolları için değil, her tür üretim faaliyeti için maliyet hesaplamalarına olanak
sağlamaktadır (Büyükmirza, 1998,S.35). Maliyet Muhasebesi, İşletme eylemlerinin maliyetini,
karlılığını
ve
başarısını
ölçme,
analiz
etme,
hesaplama
ve
raporlama
sürecidir(Üstün,1996,s.23). Maliyet muhasebesi, finansal rapor ve ölçümlere dayanan bilgiler
yanında, organizasyondaki kaynak kullanımı vb. diğer bilgileri de içerir (Hongren
vd,1997,S.3).
Bir işletmenin maliyet sistemi genel muhasebe yanında yönetimin ihtiyaç duyduğu maliyet
verileri dahil gerek duyulan tüm bilgileri elde etmeye yönelik tasarlanmalıdır. Üretilen mal ve
hizmetlerin maliyetlerinin ölçülmesi işletmenin maliyet sistemi doğrultusunda yapılır. Bu
56
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
anlamda Maliyet Sistemi, maliyetlerin kapsamı, nitelik ve hesaplanış şekliyle ilgili birtakım
maliyet hesaplama yöntemlerinin bir arada kullanılmasından oluşur (Akdoğan,1998,s.39).
Bu anlamda tek bir maliyet sistemi oluşturmak oldukça zordur. Bu nedenle bazen bir işletmede
farklı amaçlara yönelik birden fazla maliyet sistemini aynı anda görmek mümkündür. Örnek
olarak Japon ve Amerikan işletmelerinde yapılan araştırmada planlama ve kontrol amacıyla
Japon işletmelerinin “Hedef maliyetleme”, “Değer mühendisliği”, ve “Standart maliyet
yöntemi” yöntemleri uyguladıkları tespit edilmiştir(Chen Y.S vd,1997, S.417-440). Günümüze
kadar geliştirilen maliyet sistemlerinin bütünleşik bir verimlilik ve performans analizlerinde
yeterince yardımcı olmadığı görülmektedir (Akal,1996,s.299). Örnek olarak performans
değerlemesi açısından geliştirilen “Verimlilik Maliyet Sistemi” malzemeyi ürüne dönüştürme
sürecinde oluşan maliyetleri toplam sistem maliyeti kabul edip, bu maliyetin üretim sürecinin
kapasitesiyle orantılı olarak ürünlere dağıtılmasını esas alan bir uygulamadır. Uygulamada
sistem maliyetine direkt malzeme maliyetleri dahil edilmemektedir(Akal,1996,s.300). Yani bir
anlamda kapasite maliyetlerinin performans değerlemeleri açısından ayrıca izlenmesini
gerekmektedir.
8. STRATEJİK MALİYET YÖNETİMİ VE KAPASİTE MALİYETLERİ
Mevcut maliyet ve yönetim muhasebesi sistemlerinin mamul ve üretim teknolojilerindeki
değişim veya evrim karşısında yetersiz kaldığı vurgulanmaktadır. Bu durum özellikle, 1980’li
yıllardan itibaren yoğun bir şekilde gündeme gelmiştir. Bu sorunlar sağlıksız mamul
maliyetleri, gecikmiş ve yetersiz düzeydeki üretim kontrol bilgileri, işletmenin ekonomik
durumundaki değişimi yansıtmayan kısa süreli performans ölçümleri şeklinde karşımıza
çıkmaktadır(Karcıoğlu, 2000,S.61).
Stratejik yönetim, etkili stratejiler geliştirmeye, uygulamaya ve sonuçlarını değerlendirerek
kontrol etmeye yönelik kararlar ve faaliyetler bütünüdür. Maliyet yönetimi ise, dünya
pazarlarında zamanlama, maliyet, kalite ve fonksiyonellik açısından rekabet edebilir mamul ya
da hizmet üretiminde, kaynakların daha verimli kullanılması amacıyla, yöneticilere yardımcı
olabilecek bilgileri sağlamak şeklinde tanımlanmaktadır. Maliyet yönetimi, geleneksel
muhasebe fonksiyonun ötesinde hizmet vermelidir. Bir başka ifadeyle işletmedeki; yönetim,
üretim, tedarik yönetimi, araştırma ve geliştirme, mühendislik ve finansman fonksiyonları
arasında bir eşgüdüm sağlayarak bütünleşik bir sistem anlayışı içinde çaba harcamalıdır
(Yükçü, s.376). Maliyet yönetimi veya stratejik maliyet yönetimi işletmelerin stratejik
konumlarını güçlendirirken maliyet tasarrufu sağlayabilmeleri anlamında düşünülmelidir.
Maliyet yönetimi yöneticilerin bir şeyin maliyetini belirlemede, planlamada, kontrol etmede ve
karar vermede ihtiyaç duydukları bilgileri tanımlar, toplar, ölçer, sınıflandırır ve raporlar. Bu
kapsamda işletme içi bilgi ihtiyacını karşılamaya yönelik maliyet sistemleri maliyet yönetim
sistemleri olarak isimlendirilmektedir (Erden S, 2004 s.61). Maliyet yönetim sistemi alınan
kararların maliyetleri nasıl etkileyeceğini bilerek karar vermek anlamında olup, özellikle
rekabet açısından gereksiz maliyetlerin oluşumunun engellenmesi olarak ifade
edilmektedir(Şakrak,1997,S.11). Maliyet muhasebesi geçmişte oluşan maliyetlerin
raporlanmasına odaklanmışken, maliyet yönetimi maliyetlerin planlanması ve azaltılması
sürecinde öncelikli aktif bir rol üstlenir. Bu haliyle de maliyet yönetimi yöneticilerin bir şeyin
maliyetini belirlemede, planlamada, kontrol etmede ve karar vermede ihtiyaç duydukları
bilgileri tanımlar, toplar, ölçer, sınıflandırır ve raporlar. Bu amaçla oluşturulan sistemlere de
57
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
maliyet yönetim sistemleri denir (Erden S,2004,S.61). Maliyet yönetim sistemi, maliyet
hesaplama ve analizleri ile yönetimin gereksinim duyduğu bilgileri sağlarken, diğer yandan da
maliyet kayıt sistemi içinde gerekli girdileri sağlayan bir bütündür.
Bu çerçevede Maliyet muhasebesi sisteminin yönetim açısından ana amacı; planlama, kontrol
ve kaynak geliştirme sürecinde yönetime gerek finansal gerekse finansal olmayan bilgilerin
sunulmasıdır. Bu kapsamda Yönetim açısından oluşturulacak maliyet sistemi yönetim
muhasebesinin çalışma alnını oluşturur. Yönetim muhasebesi işletmenin muhasebe bilgi
sisteminin bir parçası olarak, işletme yönetimine çeşitli şekillerde hizmet eder(Üstün,1997,S.8).
Yönetim muhasebesi, sürekli değişen dış çevreye uyum sağlayabilmesi için yönetim, plan ve
programlanın muhasebe taraftarıyla uyarlanmasıdır (Yüzbaşıoğlu N,2004,S.394).
Açıklamalardan anlaşılacağı gibi Yönetim muhasebesi ile maliyet muhasebesi ortak veri
tabanını kullanmaktadır. Planlama kontrol ve karar verme ile ilgili alanlarda çalışmalarda
maliyet muhasebesi ve yönetim muhasebesini kesin bir çizgiyle ayırmak mümkün
değildir(Şakrak,1997,S.11). Maliyet muhasebesi işletme yönetiminin planlama ve kontrol
işlevlerinin yerine getirilmesinde gereksinim duyduğu maliyet yerlerini sağlamakla yönetim
muhasebesinin bir parçası olmuştur(Yüzbaşıoğlu N,2004,S.394). Farklı bir yaklaşımla maliyet
muhasebesi, yönetime, üretim maliyetlerini saptayarak bu maliyetlere ait tüm kayıtları ve
işlemleri kontrol eden bir yönetim aracı olarak tanımlanmıştır(Uragun,1993,S.28). Bu noktada
Maliyet yönetimi; Yönetim açısından maliyet ve yönetim muhasebesinin içe yönelik işlevlerini
vurgulaması yanında klasik maliyet yöntemlerinin yetersizliği nedeniyle gelişmelere paralel
farklı maliyet hesaplama yöntemlerinin olabileceğini veya olması gerektiğini yeni
yaklaşımlarla ortaya koymaktadır.
Stratejik Maliyet yönetimi açısından sağlıklı maliyet hesaplama yanında, kaynakların etkin
kullanımı ve global rekabet açısından yönetime yardımcı olacak tüm bilgiler önem taşır. Bu
kapsamda kapasite maliyetleri rekabet gücünün bilinmesi noktasında önemli bir yönetim
aracıdır. Kapasite maliyetlerinin izlenebilmesi ve raporlanması yönetime önemli veri sağlarken
bu maliyetlerin mamullere yüklenmesinde, maliyet sistemine dahil edilip edilmemesi ve çıktı
maliyetlerine nasıl yükleneceği maliyet sisteminin uygulama boyutu ile ilgilidir. Araştırmalar
kapasite yönetiminin önemli bir stratejik konu olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu kavram sermaye
yatırımı, ekipmanları, personel istihdamını ve yeni ürün ve pazar geliştirmeyi de içerisine
almaktadır. Ancak öncelikle bilinmesi gereken konulardan birisi kapasite maliyetlerin hangi
giderlerden oluştuğu ve ne anlama geldiğidir.
9. KAPASİTE MALİYET KAVRAMLARI
Maliyet kavramı, kurumun işletilebilmesi için belirli bir zaman dilimi içinde kullanılan ve
tüketilen mal ve hizmetlerin değer olarak tutarıdır (Haftacı,2007,s.44) Başka bir ifadeyle
maliyet; bir amaca ulaşmak, bir nesneye sahip olabilmek için katlanılan fedakarlıkların
tümüdür. Tanımdan da anlaşılacağı gibi, ulaşılmış olan ya da ulaşılmak istenen her farklı sonuç
için ayrı bir maliyet söz konusu olabilir (Büyükmirza,1998, s.44).
İşletmelerde oluşturulacak her maliyet sistemi kendi mantığı içerisinde maliyet kavramlarının
sınıflandırılmasını ve tanımlanmasını gerektirir. Maliyet unsurları genel olarak, D.İ.M.
Malzeme, D.İşçilik ve G.Ü. Giderleri olarak 3 başlıkta sınıflandırılmaktadır.
58
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kapasite maliyet sistemi açısında böyle bir sınıflandırma doğrudan gerekli olmamakla birlikte
yönetime ek bilgi sağlayabilir. Sistem maliyet giderleri temel olarak;
Kapasite oluşturma maliyeti ve kapasite yararlanma maliyetleri olarak iki ana başlıkta
sınıflandırılmıştır.
Kapasite oluşturma maliyeti: Yatırımın sabit maliyeti yenileme maliyetinden oluşmaktadır.
İşletme(Çalıştırma) Maliyeti: Mamul veya hizmet üretimi açısından hazır olması ve bunun
sürdürülmesi için katlanılan maliyetlerdir. Bu anlamda işçilik giderleri yanında vergi
amortisman tamir, bakım ve onarım giderlerini kapsar.
Kapasite Yararlanma maliyeti: kapasite oluşturma maliyetinden yararlanılan orandaki
kısmıdır.
Mamul direkt giderleri ise üretilecek mamul için kapasite yararlanma giderleri dışında
katlanılan tüm giderleri kapsamaktadır.
Diğer taraftan yönetim açısından kullanılmayan kapasite ve verimsiz kapasite maliyetleri
şeklinde ayrım ve raporlama önem taşıyabilir.
Aşağıda bu kavramlar kısaca tanımlanmıştır.
Kullanılmayan kapasite Maliyeti: Kullanılabileceği halde kullanılamayan kapasitenin
maliyetidir.
Verimsiz kapasite maliyeti: Yararlanılan kapasitede istenilen çıktının elde edilemeyişinden
veya elde edilen çıktı için fazladan kullanılan gereksiz kapasite maliyeti olarak tanımlanabilir.
Kullanılmayan kapasite yönetim tarafından bilindiği için maliyet verisi planlama dışında ortaya
çıkan verimsiz kapasite maliyetleri kadar önemli olmayacaktır. Ancak yönetimin özellikle
maliyet azatlımı açısından dikkate alması gerekir.
Fazla kapasite maliyeti: Fazla kapasite maliyetleri fazla kapasite kullanımı ile ortaya çıkan
maliyetlerdir. Normal kapasitenin verimsiz kullanılması fazla kapasite kullanılmasına neden
olursa bu şekilde ortaya çıkan ek maliyetler verimsiz kapasite maliyeti olarak
değerlendirilmelidir.
Maliyetlerin Sabit ve değişken olarak sınıflandırmak gerektiğinde ise Kapasite yararlanma
maliyetleri sabit ve mamul direkt giderleri yani kapasite yararlanma maliyetleri değişken olarak
sınıflandırılabilir. Kapasite maliyetleri genel olarak sabit maliyetler olarak bilinir. Ancak bu
maliyetler yapısal ve kaçınılabilir sabit maliyetler olarak iki başlıkta toplanmaktadır.
Yapısal maliyet; kapasite oluşturma amacıyla katlanılan maliyetidir. Bu maliyetler üzerinde
yönetimin etkisi olmadığı için batık maliyetler olarak nitelenir.
Kaçınılabilir maliyet ise yönetim kararları ile ortaya çıkan sabit maliyetlerdir.
Üretim gider yeri sayısının birden fazla olması durumunda kapasite oluşturma maliyetleri,
59
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Genel kapasite maliyeti ve Gider yeri kapasite maliyetleri olarak her bir üretim gider yeri
için ayrılarak izlenebilir.
Ek kapasite maliyetleri Üretim açısından gerekli giderlerin dışında işletmenin oluşturduğu
servis yemek revir benzeri gider yerleri maliyetleridir. Bu maliyetler aynı zamanda kaçınılabilir
maliyetlerdir. Ancak yönetim açısından bunların bir kısmı zorunlu kabul edilebilir.
10. KAPASİTE MALİYETLERİ
Organizasyonlar müşteri ihtiyaçlarını karşılamak için kapasite kaynaklarına sahip olmaları
yanında bunu devam ettirmeleri de gerekir.(Buchheit S,s.549) Yatırımcılar büyük miktarda
yatırım yaparken ileriye yönelik olması açısından başlangıçta ihtiyaç duyulmayan büyüklükte
yatırım yaparlar. Bu nedenledir ki karar almada geçerli bilgi sağlayabilecek ve kapasiteyi
verimli kullanabilmek için bir “kapasite maliyet yönetim sistemi” ihtiyacı oluşur. Kapasite
maliyet sistemi öncelikle kapasite maliyetlerinin tespiti ile ilgilidir. Bu çerçevede
kullanılmayan kapasite maliyeti zaten belirlenmiş olmaktadır. Geribildirim noktasında detaylı
raporlar kapasite kararları açısından çok sayıda işaretler sağlamaktadır (Buchheit S,s.549).
Stratejik planlama kapsamında İşletme kapasite maliyet yönetim sistemi maliyet yönetim
sisteminin bir alt bilgi sistemi olarak değerlendirilebilir. Diğer bir ifade ile yönetim muhasebesi
çerçevesinde işletme içine yönelik kapasite maliyet bilgilerini belirleyen ve raporlayan bir alt
sistemdir. Yönetimin stratejik kararlarını desteklemeye yönelik Kapasitenin ölçülmesi kapasite
yönetimi olarak tanımlanır (Anonmous C.H,vol70 s.20,1996). Maliyet yönetim sistemi alınan
kararların maliyetleri nasıl etkileyeceğini bilerek karar vermek anlamında olup, özellikle
rekabet açısından gereksiz maliyetlerin oluşumunun engellenmesi olarak ifade edilmektedir
(Şakrak M,1997,s.133).
Özellikle maliyet yönetimi noktasında kapasite maliyet sistemi yönetim kararlarına önemli
katkılar sağlayabilir. Bu noktada Kapasite maliyetlerinin yönetimi genel olarak Kısa ve uzun
dönem yatırım kararlarını, maliyet azatlımı, stratejik ve işlemsel hedefleri ulaşılabilir kapasite,
kullanılmayan kapasite maliyetini, özel işlem maliyetleri, kapasite planlaması ve yararlanılan
kapasite karlılığı gibi hedefleri kapsar (Anonmous C.H,vol70 s.20,1996).
Faaliyet hacminin yani kapasitenin öncelikle işletme temelinde belirlenmesi gerekir. Diğer
taraftan gider, faaliyet veya işlem temelinde belirlenmesi sistem oluşturulmasında tercihle
ilgilidir. Bu noktada işletmenin öncelikle maliyet sistemi değişikliği ihtiyacı belirlenmeli ve
varsa yeni sistemden beklenenler ortaya konmalıdır. Bu ise ayrı bir çalışmayı gerektirir.
11. KAPASİTE MALİYETLERİNİN ÖLÇÜLMESİ VE RAPORLANMASI
Maliyet azaltımı ve performans konusunda üretim yöneticilerinin üzerinde baskıların artması
kapasite yönetimini anahtar konu haline getirmiştir (Dekkers R,2002, Vol40, s.3898). Diğer
taraftan Yönetim muhasebecileri için kapasite kaynaklarının yönetimi önemli bir konudur
(Buchheit S,s.549). Kapasite maliyet sisteminin maliyet hesaplama yanında sistem
verimliliğine dikkat çekmesi yönetim açısından önemlidir. Yatırımcıların başlangıçta ihtiyaç
duyulmayan yatırım yapmaları üretim maliyetlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Örnek olarak
başlangıçta çalışanların yararlanması amacı ile yapılan lojmanlar veya gereksiz kapalı alanlar
yalnızca yenileme maliyetlerini değil bakım onarım maliyetlerini de artırmaktadır. Bu tip
60
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
maliyetlerin dağıtım işlemleri ile mamul maliyetleri ile ilişkilendirilmesi mamulün maliyetini
artırmaktadır.
Yapılan yatırıma bağlı gereksiz olarak şişirilen maliyetlerin mamullere yüklenmesi rekabet
gücünü olumsuz etkileyecek ve işletmeyi sıkıntıya sokabilecektir. Bunun yönetim tarafından
bilinmesi alınabilecek önlemleri belirleyecektir.
Kapasite maliyet sistemi, mamul maliyet hesaplamalarında mamul üretimi acısından zorunlu
olmayan maliyetlerin mamul maliyetlerine katılmamasını öngörmektedir. Bu tip maliyetlerin
mamul maliyetleri dışında izlenmesi ve ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
Maliyet yöntemleri özellikle kapsamları açısından tüm maliyet unsurlarının mamul
maliyetlerine katılması tartışma konusudur. Son düzenlemelerle de ülkemizde sabit kapasite
maliyetleri kapasite kullanım oranında maliyetlere katılacaktır. Yani normal maliyet yöntemi
uygulamasına geçilecektir. Direkt maliyet sistemi bir maliyet hesap sistemi olmaktan ziyade bir
maliyet tahlili ve karar verme vasıtasıdır (Bursal N,1977,s.404).
Direkt maliyet yöntemini savunanlar sabit giderlerin tamamen birim maliyetlere yüklenmesini
hatalı bulmaktadırlar. Bunlara göre bir işletmenin masrafları üç kademede ortaya çıkar (Bursal
N,1977,s.403).
1. İşletmenin mevcudiyeti
2. İşletmenin faaliyete hazır olması
3. İşletmenin fiilen istihsalde bulunması
Bu görüşe göre işletme 1. aşamada kurulan bina, edinilen makine vb varlıklar dışında 2.
aşamada gerekli iş gücünü istihdam etmek zorundadır. Bu kararların üretilen mamul veya
hizmetlerin miktarı ile bir ilgisi yoktur. Bunlar yönetimin iyi ya da kötü almış olduğu karara
bağlı olarak oluşmaktadırlar. 3. aşamada ortaya çıkan giderler mamulle doğrudan ilgilidir.
Dolayısı ile mamul maliyetlerine yüklenmesi gereken giderler bu aşamada ortaya çıkan
giderlerdir. Asıl önemli olan ve takip edilmesi gereken giderler bunlar olup, elde edilen hasılat
ile bu giderler arasında farkın mümkün olduğu kadar fazla olması gerekir. İşletme tahminlerde
bulunurken, fiyat belirlerken ve çeşitli alternatifler arasında karar alırken bu katkıyı dikkate
almalıdır (Bursal N,1977,s.403).
Normal maliyet yöntemi çerçevesinde kapasite kullanım oranında sabit genel üretim
giderlerinin maliyetlere katılması yaklaşımı bu noktada isabetlidir. Ancak kapasite kullanım
oranı ve sabit genel üretim giderlerinin belirlenmesi ek çalışma gerektirecektir.
Yukarıdaki direkt maliyet yaklaşımını dikkate aldığımızda kapasite maliyetlerini aşağıdaki
şekille özetleyebiliriz.
Şekil 2. Kapasite Maliyetleri
Kapasite Maliyetleri
Üretim Maliyetleri


İşletme mevcudiyeti için katlanılan
maliyetler (yatırım maliyeti)
Üretime hazır hale gelmesi için katlanılan
maliyetler
 Üretim sürecinde ortaya çıkan
maliyetler
61
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Maliyet sistemleri ile ilgili yeni yaklaşımların büyük çoğunluğu maliyet hesaplama işlevinden
çok kaynak kullanımı ve global rekabete yönelik yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlardan faaliyet
temelli maliyetleme yaklaşımı genel üretim giderlerinin mamullerle doğru ilişkilendirilemediği
noktasında göze çarpmaktadır. Faaliyet temelli maliyetleme de faaliyet havuzunda toplanan
genel üretim giderleri faaliyet sürücüleri yardımı ile mamul maliyetlerine katılmaktadır. Genel
üretim giderlerinin faaliyet temelinde mamul maliyetlerine katılması isabetli bir yaklaşımdır.
Ancak bu noktada farklı eleştirilerde söz konusudur.
Maliyet sistemleri ile ilgili tartışmalar yanında işletme açısından doğru maliyet hesaplama
yanında maliyet azatlımı, planlama, maliyet kontrolü ve performans değerlendirme noktasında
maliyet sistemi ile ilgili araştırmalar devam etmektedir. Diğer taraftan özellikle yönetim
muhasebecileri toplam kapasite maliyetlerinin mevcut çıktılara doğru dağıtılamadığı
konusunda aynı görüştedirler (Buchheit S,s.549).
Bugün Kapasite maliyetlerinin ölçülmesi ve raporlanmasının yönetim açısından önemli olduğu
kabul edilmektedir. Direkt maliyet görüşünü savunanların yaptığı sınıflandırma dolaylı olarak
kapasite maliyetlerini ifade etmektedir. Ancak kapasite maliyetlerinin nasıl dağıldığı aşağıdaki
şekil yardımı ile daha net gösterilebilir.
62
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Şekil 3. Kapasite maliyetlerinin sınıflandırılması
Kaynak: Julie H. Hertenstein, Lidija Polutnik, and C. J. McNair Capacity Cost Measures and Decisions
Şekil 3’de görüldüğü gibi kaynaklar bağlı kapasite ve yönetilen kapasite maliyetleri olarak iki
başlıkta toplanmıştır.
 Bağlanmış veya yapısal maliyetler olarak ifade edebileceğimiz Kapasiteyi oluşturan
kaynakların maliyeti ve
 Yönetilen (kullanılan veya planlanan) kapasite maliyetleri
Her iki maliyet toplamı toplam üretim için hazır yani rekabet maliyetini oluşturmaktadır.
Şekilde son bölüm bu maliyetlerin nasıl kullanıldığını göstermekte olup, yapısal kapasite
maliyetinin kullanılmayan kısmı doğrudan atıl kapasite maliyetini oluşturmaktadır. Kullanılan
kısmı ise ikiye ayrılmaktadır. Bunlar
 Verimli kapasite ve
 Verimsiz kapasite olarak sınıflandırılmıştır.
Şekilde görüldüğü gibi bir anlamda kontrol edilebilen ve edilemeyen kaynakların kullanımının
oluşturduğu maliyetler ayrılmıştır.
İşletme gücünün kullanımı yani kapasiteden yararlanma dönemler itibarı ile farklılık
gösterecektir. Bu gücün bilinmesi yeterli olmayıp, bunu oluşturan unsurlar ve maliyetlerinin ile
nasıl kullanıldığı veya kullanılamadığının kısaca kapasite elamanlarının öncelikle belirlenmesi
gerekir.
63
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Aşağıdaki tabloda kapasite elemanları belli bir dönem itibarıyla toplu olarak verilmiştir.
Tablo 1. Kapasite Elemanları
1999 KAPASİTE ELEMANLARI: MALİYET MERKEZİ 485
Not: Üretim yardımcı süreler ve boş sure toplam süreye dahildir.
Üretim dışı zaman dağılımı
Boş zaman
İşlem varsayımları
30.4 Kapasite
8,760 Saat/Yıl
Dahili başarısızlıklar
Kalite maliyetleri
100.4 Mamul Ürt. süresi
Materyal problemleri
521.9 Mamul miktarı
Makine arızaları
761.1 Parasal varsayımlar
Planlama
103.4 Yapısal maliyetler
$309,228
Parça değişiklikleri
380.3 Yönetilen maliyetler
$1,997,18
Temizlik Clean-up
58.3 Toplam maliyet
Yönt. politikalar (çay saati vb)
411.5 Kapasite dağılımı
Oran sapması
406.0 Ürt. ve yard.iş zamanları
37.1Saniye/Birim
302,129 Birim
$2,306,41
6,280.0
Yönetim gecikmeleri
89.5 Boş süreler
2,480.0
Diğer üretim dışı zamanlar
35.0 Üretim süresi
3,382.2
Toplam saat
8,760.0
Kaynak: Julie H. Hertenstein, Lidija Polutnik, and C. J. McNair Capacity Cost Measures and Decisions
İlk tablodaki 1999 yılı kapasite dağılımı ve maliyet bilgilerinden hareketle hesaplanan kapasite
maliyet dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
64
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 2 Kapasite ve Maliyet Dağılımı
SINIFLANDIRMA
1999
SAAT
SAAT
%
1998
SAAT
SAAT %
TATİLLER
408,0
4,7
408,0
4,7
KULLANILABİLİR ATIL
KAPASİTE
2.072,0
23,7
2.556,0
29,2
2.480,0
28,3
2.964.0
33,8
30,40
0,3
103,1
1,2
KALİTE
100,40
1,1
1.197,9
13,7
METERYAL PROBLMLR
521,90
6,0
195,1
2,2
MAKİNA ARIZALARI
761,10
8,7
323,1
3,7
PLANLAMA
103,40
4,3
124,3
1,4
HAZIRLIK DEĞİŞİKLER
380,40
0,7
161,0
1,8
TEMİZLİK
58,30
4,7
33,6
0,4
YÖN POLT. MOLALAR
411,50
4,6
342,9
3,9
METARYEL TAŞIMI
406,00
1,0
133,3
1,5
YÖNTM AKSAMALAR
89,50
0,4
48,4
0,6
DİĞERLERİ
35,00
33,1
5,0
0,1
TOPLAM ÜRETİCİ OLMAYAN KAPASİTE
2.897,80
46,4
2.667,7
30,5
VERİMLİ KAPASİTE
ÜRETİM
3.113,80
35,5
2.800,8
32,0
GELİŞTİRME
268,40
3,1
327,5
3,7
TOPL VERİMLİ KAPASİTE
3.382,20
38,6
3.128,3
35,7
TOP KAPASİTE SAATLERİ
8.760.00
100,0
8.760.00
100,0
ATIL KAPASİTE
TOPLAM ATIL KAPASİTE
HESAPLANMAYAN BOŞ
KAPASİTE
İÇ BAŞARISIZLIK
ÜRETİCİ
OLAMAYAN
KAPASİTE
HAZIRLIK VE
YARDIMCI İŞLER
Kaynak: Julie H. Hertenstein, Lidija Polutnik, and C. J. McNair Capacity Cost Measures and Decisions
Hesaplamalar:
Boş kapasite maliyeti: 309.228/8.760:35,30
Üretim ve yardımcı iş maliyeti: 1.997.185/620:318,02
Toplam maliyet: 318,02+35,30: 353,32 (Kapasite ve üretim maliyeti)
65
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 3. Kapasite Dağılım Yüzdeleri
SINIFLANDIRMA
1999
SAAT
SAAT
%
1998
SAAT
SAAT %
TATİLLER
14.102
0,6
4.015
0,2
KULLANILABİLİR ATIL
KAPASİTE
73.142
3,2
25.151
1,4
87.544
3,8
29.166
1,7
11.221
0,5
30.703
1,7
KALİTE
37.058
1,6
356.735
20,3
METERYAL PROBLMLR
192.633
8,4
58.101
3,3
MAKİNA ARIZALARI
280.922
12,2
96.219
5,5
PLANLAMA
38.165
1,7
37.017
2,1
HAZIRLIK DEĞİŞİKLER
140.168
6,1
47.946
2,7
TEMİZLİK
21.519
0,9
10.006
0,6
YÖN POLT. MOLALAR
151.885
6,6
102.116
5,8
METARYEL TAŞIMI
149.855
6,5
39.697
2,3
YÖNTM AKSAMALAR
33.034
1,4
14.414
0,8
DİĞERLERİ
12.919
0,6
1.489
0,1
TOPLAM ÜRETİCİ OLMAYAN KAPASİTE
1.069.578
46,4
794.441
45,3
VERİMLİ KAPASİTE
ÜRETİM
1.149.291
49,8
834.091
47,5
GELİŞTİRME
99.066
4,3
97.530
5,6
TOPL VERİMLİ KAPASİTE
1.149.291
49,8
931.621
53,1
TOP KAPASİTE SAATLERİ
2.306.413
100,0
1.755.228
100,0
ATIL KAPASİTE
TOPLAM ATIL KAPASİTE
HESAPLANMAYAN BOŞ
KAPASİTE
İÇ BAŞARISIZLIK
ÜRETİCİ
OLAMAYAN
KAPASİTE
HAZIRLIK VE
YARDIMCI İŞLER
Tablo 3’de ise karşılaştırmalı iki dönem kapasite elamanlarının dağılımları saat ve yüzde olarak
verilmiştir.
Çalışma kapasite maliyetlerinin ölçülmesi ile sınırlandırıldığından bu raporların yönetim
açısından yalnızca önemi vurgulanmıştır. Ancak başarı değerlemesi yanında kapasite maliyet
raporları yukarıdaki örnekte olduğu gibi değişik dönemler açısından karşılaştırmalı olarak
düzenleneceği gibi mamul bazında da düzenlenerek yönetim kararlarına katkı sağlayabilir. Esas
olan bu raporların sürekliliği ile rekabet gücünün maliyetinin bilinmesinin sağlanmasıdır.
66
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
SONUÇ
İşletmelerdeki kapasite kavramı çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. İşletmelerde yaygın olarak
kullanılan başlıca kapasite çeşitleri; teorik kapasite, pratik kapasite, fiili kapasite, atıl kapasite
ve optimum kapasitedir.
Kapasite planlaması ise mevcut kapasitelerin değerlendirilmesi, gelecekteki kapasite
düzeylerinin tahmin edilmesi, kapasiteyi etkileyecek faktörlerin belirlenmesi, kapasite
alternatiflerinin finansal, ekonomik ve teknolojik yönden değerlendirilmesi ve işletme
amaçlarına uygun kapasitenin seçilmesi kararlarından meydana gelmektedir. İşletmenin uygun
kapasite düzeyinde çalışmaması nedeniyle maliyetler yükselir, karlılık düşer ve risk artar.
Kapasite kavramıyla, işletme maliyetleri, kar ve risk arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.
Yalnızca kapasite kullanımı ile karlılık arasındaki ilişkinin bilinmesi yeterli değildir. Önemli
olan işletme gücünü ifade eden kapasite maliyetin ölçülmesidir. Bu bir anlamda işletmenin
rekabet gücünün göstergesidir.
Finansal raporlama açısından kapasite maliyetleri bir anlam ifade etmemekle birlikte, Kapasite
maliyetlerinin ölçülmesi ve raporlanması yönetim açısından önemlidir. Hatta yalnızca
raporlanma noktasında değil ayrı bir maliyet sistemi olarak ele alınması veya maliyet sistemine
dahil edilmesi de düşünülmelidir.
KAYNAKÇA
Akal Zuhal (1996) İşletmelerde Performans Ölçüm Ve Denetimi, Mpm Yayın No 473, Ankara
Akdoğan Nalan (1988) Maliyet Muhasebesi Uygulaması, Ankara
Anonmous. Cma, Hamilton, Dec 1996/1997, Measuring the Cost capacity, Proquest, Vol 70,
s.29
Brausch, John M, Taylor, Thomas C, (1997) Who is accounting for Cost capacity?, Proquest,
Vol 78
Buchheit Steve (2003) Reporting Cost Capacity, Accountig Organizations and Society,
ScienceDirect, www.elsiver.com s.561
Bulut Atıl Zeki (2004) İşletmeler Açısından Kapasite Planlaması Ve Kapasite
Planlamasına Etki Eden Faktörler, Mevzuat Dergisi, 80, www.basarmevzuat.com
Bursal Nasuhi (1977) Maliyet Muhasebesi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul
Büyükmirza Kamil (1996) Yönetim Muhasebesi, Ankara, 1996
Chen Y.S. Al, Romocki Timothy, Zuckerman Gilroy J.(1997) The International Journal Of
Accounting, Vol. 32, No. 4, Pp. 417-440, University Of Illinois,
Dekkers R. (2002) Stategic Capacity Management, Vol40, N0 15, Taylor&Francis
Demir M. Hulusi, Gümüşoğlu, Şevkinaz (2003) Üretim Yönetimi, Beta Yayınları, 5. Baskı
İstanbul
Erden, S.A. (2004) Stratejik Maliyet Yönetimi, Türkmen Yayınları, İstanbul
Erdoğan M. Maliyet Muhasebesi, Barış Yayınları Fakülteler Kitapevi, İzmir
Haftacı Vasfi (2007) Maliyet Muhasebesi, İstanbul
Hongren T. Charles, George Foster, Srikant M.Datar (1997), Cost Accounting, Prentise Hall
İnternational İnc.
67
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Julie H. Hertenstein, Lidija Polutnik And C. J. Mcnair (2006) Capacity Cost Measures And
Decisions Wiley Periodicals Inc. Published Online In Wiley Interscience
(www.interscience.wiley.com)..
Karcıoğlu, R. (2000) Stratejik Maliyet Yönetimi, Maliyet Ve Yönetim Muhasebesinde Yeni
Yaklaşımlar, Aktif Yayınevi, Erzurum
Kobu, Bülent (1996) Üretim Yönetimi, İ.Ü İşletme Fakültesi Yayınları, İstanbul, 9.Baskı
Meredith, J.R. (1992) The Management of Operations, 4.Baskı, NewYork
Mpm-Refa (1991) İş Etüdü Uygulamalarında Maliyet Muhasebesi, Ankara
Oluç Mehmet (1978) İşletme Organizasyonu Ve Yönetimi, İstanbul
Orr Stuart (1999) The Role Of Capacity Management in Manufacturing strategy, Technology
Analsis Strategic Management, Vol 11 No1
Şahin Mehmet, Büker, Semih (1987) Yatırım Projeleri Değerlendirmesi, Anadolu Üniv.
Yayınları, Eskişehir
Şakrak Münir (1997) Stratejik Maliyet Yönetimi, İstanbul
Şimşek M.Şerif (1998) İşletme Bilimine Giriş,Nobel Yayınları, Ankara
Tatar Tevfik (1992) İşletmecilik İlkeleri, Gazi Büro
Tekin, Mahmut (1996) Üretim Yönetimi, 3. Baskı, Arı Ofset
Uragun M (1993) Maliyet Muhasebesi Ve Mali Tablolar, Yetkin Basımevi, Ankara.
Üreten Sevinç (1999) Üretim/İşlemler Yönetimi, Ankara
Üstün Rıfat (1996) Maliyet Muhasebesi, İstanbul.
Üstün Rıfat (1997) Yönetim Muhasebesi İstanbul
Yüzbaşıoğlu N. (2004) İşletmelerde Stratejik Yönetim Ve Planlama Açısından Stratejik
Maliyet Yönetimi Ve Ensturmanları", Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi
68
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
TÜRK ULUSAL VARLIK FONU, FIRSATLAR VE OLASI YAPISAL
TEDBİRLER
TURKISH SOVEREIGN WEALTH FUND, PROPOSALS AND
POSSIBLE STRUCTURAL MEASURES
Murat TURGUT*
*
Yrd.Doç.Dr, Nişantaşı Üniversitesi, Öğretim Üyesi murat.turgut@nisantasi.edu.tr, Türkiye
Özet
Ulusal varlık fonları, doğrudan veya dolaylı olarak kamu kontrolünde olan ve yatırımları büyük
ölçekli alanlar kapsamında yoğunlaşan varlıkların birliğini temsil etmektedir. Ulusal varlık
fonlarının stratejik hedefleri, gelecek nesiller için gelir fazlası biriktirmek ya da ekonomik düzeni
stabil tutmak ve dalgalanmaların yoğun olduğu yıllarda istikrarı sağlamaktır. Türkiye, 2016 yılında
ulusal varlık fonu kurulmasına karar vermiştir. Bu çalışmada, ulusal varlık fonlarının uygulamaları
hakkında bilgi verilmekte ve Türk Ulusal Varlık Fonu ve mevcut örnek dış ülkeler arasındaki
farklılıklar incelenmektedir. Sonuç olarak, Türk Ulusal Varlık Fonu'nun kurulması ve işleyişi
hakkında değerlendirmeler yapılarak denetim sisteminin yapısı ve yönetim organizasyonu ile ilgili
öneriler sunulmuştur. Türkiye Ulusal Varlık Fonu doğru, şeffaf ve güvenilir bir şekilde yönetildiği
sürece Türkiye için stratejik bir kazanç niteliğindedir.
Anahtar Kelimeler: Ulusal Varlık Fonu, Ekonomi, İstikrar, Yatırım, Ekonomik Büyüme
Jel Kodu: O16, Q01, Q02, O40, O42, O43
Abstract
Sovereign wealth funds represent unity of assets that are directly or indirectly under public control
and whose investments are largely concentrated across borders. Strategic objectives of the sovereign
wealth funds are accumulating income surpluses for future generations or restoring the economic
order and stabilizing it over the years when volatility is intense. Turkey decided the establishment
of sovereign wealth fund in 2016. In this study, firstly, information on the practices of sovereign
wealth funds is given. Then, the differences between the Turkish Sovereign Wealth Fund and
existing samples are revealed. As a result, criticisms have been brought about the establishment and
the operation process of the Turkish Sovereign Wealth Fund. Recommendations regarding the
structure of the audit system and the management organization have been presented. The Turkish
Sovereign Wealth Fund is a strategic step for Turkey, if it is managed properly, transparent and
reliable.
KeyWords: Sovereign wealth funds, Economy, Stability, Investment, Economic Growth
1. ULUSAL VARLIK FONLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE BUGÜNÜ
II. Dünya Savaşı'ndan sonra ekonomilerdeki yapısal dönüşümler ve 80'li yıllardan sonra
finansal liberalizasyonun hızla gelişmesi sonucunda, siyaset ve uluslararası ilişkiler için
ekonominin önemi artmıştır. Bununla birlikte varlık fonu, sağlam bir ekonomi ve uluslararası
arenada bir güç merkezi ve denge unsuru olmak için ülkelerin elindeki önemli bir silah haline
gelmiştir. Hükümetler, ekonomik etkinliğin yanı sıra istikrar sağlamak için daima yeni
politikalar ve yeni finansal araçlar geliştirmektedir. Bu araçlardan biri de, çeşitli ülkelerde farklı
uygulama şekillerine sahip ulusal varlık fonlarıdır. Ulusal varlık fonları 150 yılı aşkın bir
süredir kullanılmakta ve bu fonların sayısındaki gerçek artışlar 2000'li yılların başlarından
69
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
günümüze dek yaşanmaktadır. Niceliksel artışa ek olarak, ekonomik büyüklükteki genişleme
ve fonların etkin kullanımı, genel olarak bütçe birliği ve şeffaflık ilkeleri perspektifinde yoğun
tartışmalara yol açmıştır. Buna rağmen, günümüzde 40'dan fazla ülkede 80'den fazla fon
faaliyet göstermektedir. Bu çalışma, ulusal varlık fonlarının ülke ekonomilerindeki yeri ve Türk
Varlık Fonu hakkında bir inceleme niteliğindedir. Buna ek olarak, Türk Varlık Fonu ile diğer
ülkelerdeki varlık fonları kıyaslanarak değerlendirme ve öneriler sunulmaktadır.
1.1. Ulusal Varlık Fonlarının Tarihçesi
Ulusal varlık fonları, ekonomi yönetiminde 150 yıldan fazla bir süredir kullanılmasına rağmen,
önemli sıçramalarını 2000'li yıllardan itibaren yapmıştır. Ulusal varlık fonu için ilk örnek,
Texas Devlet Yasama Organı tarafından özel kamu hizmeti bağlamında 1854 yılında
oluşturulmuştur. Eğitim ve kamu okullarının yararı adına Teksas Kalıcı Okul Fonu 2 milyon
dolarlık bağışlarla kurulmuştur. Anılan fon için devlete ait arazilerin satışı ve edinimi bir
kaynak olarak gösterilmektedir
1
. Mevcut durumuyla, ulusal varlık fonları 1950'lerden beri faaliyet göstermekte ve uluslararası
para ve finans sisteminde giderek daha önemli rol sahibi olmaktadır.2
Ulusal varlık fonları, sosyoekonomik ve kültürel koşullara bağlı olarak farklı şekillerde
kullanılmaktadırlar3. Varlık fonu, devletin mülkiyetinde veya denetiminde olan, ağırlıklı olarak
diğer ülkelerin mal varlıklarına yatırım yapan varlık havuzudur4. Bir başka tanımıyla, ülkenin
mevcut cari fazla rezervleri ile finanse edilen devlet kontrolündeki yatırım kuruluşudur5.
Literatürde daha fazla açıklama olmasına rağmen, genel kabul gören bir tanım yoktur. Bu
nedenle varlık fonlarının ortak öğelerini göstermek daha açıklayıcı olacaktır.
Ortak öğeler olarak sayılabilecek özellikler6:
• Ulusal varlık fonları devlet tasarrufundadırlar.
• Karşı tarafın yükümlülükleri çok sınırlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Bu ise, risk
iştahının artmasında önemli bir faktördür.
• Resmi döviz rezervlerinden ayrı olarak yönetilmektedir. Çünkü yatırım hedefleri ve
alanları birbirinden farklıdır.
• Fon kaynaklarının çoğunluğu ya da tamamı dış varlıklara yatırılmaktadır.
1.2. Kaynağına ve Kullanım Amacına Göre Ulusal Varlık Fonları
Bazı ülkeler tek bir hedef için birden fazla varlık fonu oluştururken bazıları da farklı hedeflere
1
2
3
4
5
6
M. N. J. Firzli ve J. M. Franzel, «Non-Federal SovereignWealthFunds in the United StatesandCanada:
PublicAssetAccumulationandInvestment in DevelopedEconomies» RevueAnalyseFinancière, no. 52, Eylül
2014, s. 6-8.
S. Willson, «IMF Survey: WealthFundsGroupPublishes 24-Point VoluntaryPrinciples» 15 Ekim 2008.
[Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/en/News/Articles/2015/09/28/04/53/sonew101508b. [Erişim Tarihi:
20 Şubat 2017].
M. N. J. Firzli ve J. M. Franzel, Age. s. 6-8.
H. Aykın, «Ulusal Refah Fonları: Risk mi, Fırsat mı?» 2011. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/-ulusal-refah-fonlari-risk-mi-firsat-mi-analizi/2725. [Erişim Tarihi: 20
Şubat 2017].
S. Akbulak ve Y. Akbulak, «Ulusal Varlık Fonları» Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, cilt 25, no. 2, 2008,
s. 237-262.
R. Beck ve M. Fidora, «TheImpact of SovereignWealthFunds on Global Financial Markets» Temmuz 2008.
[Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.ecb.europa.eu/pub/pdf/scpops/ecbocp91.pdf. [Erişim Tarigi: 4 Şubat 2017].
70
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ulaşmak için tek fon kullanmaktadır7. Genel olarak, hükümetler tarafından oluşturulan fon
türleri ve hizmet verdikleri amaçlar aşağıda listelenmiştir8,9:
• İstikrar fonları: Zengin doğal kaynaklara (madenler, petrol ve türevleri) sahip ülkeler
tarafından, bütçeyi ve ekonomiyi meta fiyatlarının oynaklığından uzak tutmak için
kurulmuştur. Fonlar yıllarca yüksek geidenmali yıl gelirleri ile oluşturulmakta ve düşüş
eğilimi olan yıllar için hazırlanmaktadır.
• Tasarruf fonları: Zenginlik ve varlıkları gelecek kuşaklara aktarmak için kurulmuştur.
Zengin doğal kaynakları olan ülkeler, yenilenemez kaynaklardan sağlanan tasarruf
fonlarını, gelecek kuşaklara aktarmak veya diğer uzun vadeli hedeflere ulaşmak için
uluslararası olarak çeşitlendirilmiş bir portföye aktarmaktadır.
• Rezerv yatırım şirketleri: Rezerv olarak tutulacak varlıkların olumsuz nakliye
maliyetlerini azaltmak veya daha yüksek getiri sağlayan yatırım politikalarını izlemek
ve rezerv kârlılığını artırmak için kurulan fonlardır.
• Kalkınma fonları: Altyapı gibi endüstriyel sosyoekonomik projeleri finanse etmek ya
da ülkenin büyümesini artırabilecek sanayi politikalarını desteklemek için kurulan
fonlardır.
• Emeklilik rezerv fonları: Kayıtdışı emeklilik yükümlülükleri için yapılan hükümlerdir
(Özel emeklilik katkı payı dışındaki kaynaklardan). Bu fonlar, öngörülemeyen tarihler
ve emeklilik maaşlarından doğabilecek ödemeler için yapılacak rezervlerin kaynağıdır.
Özetle, varlık fonlarının ana hedefleri, tasarrufları etkin ve uzun vadede değerlendirmek,
ekonomiyi krizlere karşı korumak, ekonomiler arasındaki dengesizlikleri azaltmak, gelecek
kuşaklara ekonomik refah sağlamak ve ülkenin uluslararası etkinliğini arttırmaktır10,11.
Ödemeler dengesi, resmi döviz işlemleri, özelleştirme gelirleri, mali fazlalıklar ve / veya emtia
üzerinden sağlanan gelirler ulusal servet fonlarının temelini oluşturmaktadır12. Varlık fonu
oluşturmak için, kaynak seçiminde daha çok, gelir fazlasına ihtiyaç olmaktadır. Fazla kalan
kaynağın niteliğine bağlı olarak fonlar, emtia bazlı veya emtia harici olarak genel bir
sınıflandırmaya tabi olabilmektedir13. Emtia esaslı fonlar, ihraç edilen varlıklardan elde edilen
geliri temel almaktadır. Özellikle petrol, doğalgaz, bakır ve diğer mineraller zenginlik fonu için
kaynak sağlayan metallerdir. Emtialara dayalı olmayan fonlar, emeklilik fonları ve dış ticaret
fazlası vb. temel alınarak hazırlanmıştır.
1.3. Ulusal Varlık Fonlarının İşleyişi ve Faaliyet Alanları
I. Petrova, J. Pihlman, P. Kunzel ve Y. Lu, «InvestmentObjectives of SovereignWealthFunds :
AShiftingParadigm»
Ocak
2011.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2011/wp1119.pdf. [Erişim Tarihi: 17 Ocak 2017].
8
IMF,
«Global
Financial
Stability
Report»
October
2007.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
https://www.imf.org/External/Pubs/FT/GFSR/2007/02/pdf/text.pdf. [Erişim Tarihi: 2 Şubat 2017].
9
IMF, «IMF Survey: IMF IntensifiesWork on SovereignWealthFunds» 4 Mart 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut:
https://www.imf.org/en/News/Articles/2015/09/28/04/53/sopol03408a. [Date of Access: 3 February 2017].
10
İ. Özkul, «11 soruda tüm yönleriyle Türkiye Varlık Fonu» 10 Şubat 2017. [Online]. Mevcut:
http://www.dunya.com/ekonomi/11-soruda-tum-yonleriyle-turkiye-varlik-fonu-haberi-349431. [Erişim Tarihi:
10 Şubat 2017].
11
SWFI, «What is a SWF?» 2017b. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.swfinstitute.org/sovereignwealth-fund/.
[Erişim Tarihi: 23 Şubat 2017].
12
IMF, «Setting up a Sovereign Wealth Fund: Some Policyand Operational Considerations» Ağustos 2009.
[Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2009/wp09179.pdf. [Erişim Tarihi: 15 Ocak
2017].
13
M. Eğilmez, «Kendime Yazılar: Varlık Fonu» 25 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.mahfiegilmez.com/2016/08/varlk-fonu.html. [Erişim Tarihi: 7 Şubat 2017].
7
2
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Varlık fonu, şirketleri satın almak ve küresel markaları yönetmek, mevcut pazar alanlarını
genişletmek ve yeni bilgi ve teknolojilerle rekabet avantajı sağlamak gibi çok yüksek katma
değerli geniş bir faaliyet alanına sahiptir. Doğal olarak, böyle bir yatırımın geri dönüşü bununla
sınırlı değildir. Bu şirketler aracılığıyla yapılan ticaret sonucunda, şirketlerin müşterileri,
tedarikçileri ve genel anlamda menfaat sahipleri katma değer sağlamaktadır14. Global bir şirket
edinmenin bir başka yolu, bir şirket veya birleşme satın almaktır. Bu faaliyetler için büyük
ölçekli fonlara ihtiyaç duyulmaktadır. Son yarım yüzyılda, ekonomik kalkınma için aktif olarak
kullanılan kaynaklardan biri ulusal varlık fonlarıdır. Varlık fonları, kamu tasarruflarından
sistematik kaynak aktarımı, bir istikrar aracı olma ve diğer fonlara kıyasla daha uzun vadeli
yatırım ufku nedeniyle farklılık göstermektedir15. Şirket yatırımları varlık fonlarının amacı
değil, fonun hedeflerin üzerine çıktığı bir adımdır. Varlık fonları, ülkenin doğal kaynakları
tarafından üretilen geliri siyasi risklerden ve çatışmalardan korumayı, vatandaşlarının ve
gelecek nesillerin refahı için kullanmayı amaçlamaktadır. Buna ek olarak, gelir fazlasından
dolayı ülkenin parasının aşırı değerlenmesi ve ülkenin rekabet avantajının (Hollanda Hastalığı)
azaltılması dolaylı olarak servet fonlarının oluşturulmasının bir nedeni olarak karşımıza
çıkmaktadır16.
1.4.Varlık Fonunun Ekonomideki Yeri
Geçtiğimiz yarım yüzyıl ve özellikle 2000'ler, dünya ekonomisi için yapısal bozulmaların
birbiri ardına yaşandığı ve ekonomik krizlerin uzun yıllar etkilediği bir dönem olmuştur.
Hükümetler, bir ekonomik krizi önlemek veya hafifletmek için bir dizi istikrar aracı olarak
varlık fonları da kurmuşlardır. Ulusal varlık fonları, dalgalanmaların ve krizlerin ekonomiyi
kötüleştirmesini önlemek için bir dalgakıran misyonu ile görevlendirilmiştir. Şekil 117'de, ulusal
varlık fonları, kurulduğu yıllara göre gruplandırılmıştır. 2000 yılından sonra fon sayısındaki
artış dikkat çekicidir. Ulusal varlık fonlarının üçte ikisi bu tarihten sonra kurulmuştur.
Şekil 1. Yıllara ve Bölgelere Göre Egemen Servet Fonları
Son yıllarda ulusal varlık fonlarının hızlı bir şekilde artmasının nedeni yüksek doğal kaynak ve
M. Ercan, «Türkiye küresel büyüme fonu-2» 31 Ağustos 2013b. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/turkiye-kuresel-buyume-fonu-2-1148616/. [Erişim Tarihi: 12
Şubat 2017].
15
M. Ercan, «Türkiye küresel büyüme fonu» 24 Ağustos 2013a. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/turkiye-kuresel-buyume-fonu-1147534/. [Erişim Tarihi: 11
Şubat 2017].
16
T. Belli, «Varlık Fonu'na Neden İhtiyaç Duyuldu?» 9 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonuna-neden-ihtiyac-duyuldu/349233. [Erişim Tarihi: 9 Şubat
2017].
17
SWFI,
«Sovereign
Wealth
Fund
Rankings»
2017a.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.swfinstitute.org/sovereign-wealth-fund-rankings/. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017].
14
3
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
emtia fiyatlarıdır. Dahası, hükümetlerin yüksek döviz rezervleri ve mali kaynak politikaları da
bu artışı desteklemektedir. Ulusal varlık fonları, özünde, küresel siyasi ekonomideki son
trendlerin simgeleridir. Bu fonlar ABD, Avrupa ve diğer gelişmiş sanayi ülkelerinden gelen
ekonomik ve mali gücün, mali kaynakların daha az bulunduğu ülkelere aktarılması ve
dağıtılması ve hükümetlerin varlık ve ekonomik gücünü yönetmedeki artan etkinliği ile bir
gösteri olarak ifade edilebilir18. Şekil 1, kurulan varlık fonlarının bölgesel dağılımını da
göstermektedir. Genel olarak, fonların çoğu gelişmekte olan ülkelerin çoğunlukta bulunduğu
Orta Doğu ve Asya bölgesinde bulunmaktadır. Ulusal varlık fonu, küresel ekonomide
sermayenin sahiplenilmesinin çevre ülkelere dağılmış olduğunu göstermektedir. Japonya, ABD
ve Avrupa ülkeleri dışındaki ülkeler de artık küresel finansal sistemde, aktif bir rol
oynamaktadır19. Ulusal varlık fonlarının küresel finansal piyasalardaki etkisini ölçmek için
fonların ekonomik büyüklükleri göz önüne alınmalıdır20. Tablo 1, en büyük ekonomik
büyüklüğe sahip en iyi 10 fonu içermektedir21.
Tablo 1. Ekonomik Büyümeyle Ulusal Varlık Fonu Profili (2016)
Ulusal varlık fonlarının ekonomik büyüklüğünü anlamak için bir karşılaştırma yapılabilir.
Fonların toplam ekonomik büyüklüğü, tüm ülkelerin toplam gayri safi yurtiçi hâsılanın yaklaşık
%10'u ve Türkiye ekonomisinin yaklaşık 10 katıdır22. Artan hacimleriyle varlık fonları, mevcut
küresel yatırım ortamında yatırım indirimleri ve yönetim riskleri ile karşı karşıyadır. Ulusal
varlık fonları, dünyanın en büyük kurumsal havuzlarından biri olarak önemli ve büyüyen bir
yatırımcı sınıfıdır23. Bu nedenle, kendi portföy hattını yönetmenin zorlukları varlık fonları için
en büyük handikaptır. Şekil 224, ulusal servet fonlarının yatırım stratejilerini göstermektedir.
E. M. Truman, «Sovereign Wealth Funds: Threator Salvation?» Washington: Peterson Instituefor International
Economics, 2010.
19
H. Aykın, Age.
20
R. Beck ve M. Fidora, Age.
21
SWFI, Age.
22
Dünya Bankası, «GDP Ranking» 1 February 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://data.worldbank.org/datacatalog/GDP-ranking-table. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017].
23
IFSWF, «New Challenges, Private Markets: Sovereign Wealth Funds’ Changing Investment Strategies» Kasım
2016. [Çevrimiçi]. Available: http://www.ifswf.org. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017].
24
IFSWF, age.
18
4
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Şekil 2. Egemen Servet Fonu Varlık Dağılımı, Temmuz 2016
Şekil 2'de gösterildiği gibi, ulusal varlık fonlarının yönetiminde aktif ve pasif yönetim
stratejilerinin oranları birbirine çok yakındır. Bunun birçok nedeni olabilir. Bununla birlikte,
uzun vadeli beklentiler ve uygulamalar pasif yönetim stratejisi oranındaki artışın ana nedenidir.
Buna ek olarak, Şekil 2'de önemli bir nokta, varlık fonunun %70'inin fonun bulunduğu ülkenin
dışına yatırılması veya kaynağın sağlanmasıdır. Bununla birlikte, fonların neredeyse tamamı
sanayileşmiş ülkelerce yönetilmektedir. Varlık fonlarının yatırım tercihleri, serbest dolaşım
oranının yüksek olduğu alanları destekliyor gibi görünmektedir.
Şekil 3. Ulusal Varlık Fonlarının Yatırım Portföyü (2014-2016)
5
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Şekil 325, 2014-2016 yılları arasındaki varlık fonlarının yatırım tahsisi hakkında daha ayrıntılı
bilgi vermektedir. Şekil 3 incelendiğinde, kamu hisseleri, sabit getirili araçlar ve hedge fonları
için yatırım iştahı azalmış ve özel sermaye şirket tahvilleri, gayrimenkul ve altyapı
yatırımlarında istikrarlı bir+ artış yaşanmıştır. Bununla birlikte, altyapı yatırımlarındaki
yatırımcıların bu alanlardaki toplam yatırımcı sayısına oranı %75'dir. Bu oran gayrimenkulde
%14, özel sermaye içerisinde %4 ve diğer alanlarda %7'dir. Bu veriler varlık fonlarının
kuruluşun genel amacı doğrultusunda istikrar ve gelişme aracı olarak kullanıldığını
göstermektedir. Sosyal altyapıda faaliyet gösteren yatırımcıların sayısındaki artış da bu fikri
desteklemektedir. Varlık fonu yatırımcılarının yarısından fazlası enerji, ulaşım, kamu
hizmetleri, su, iletişim, doğal kaynaklar, sağlık hizmetleri, yol ve limanlara yapılan yatırımlarla
daha fazla ilgilenmektedir.
Ulusal varlık fonları 2000'li yılların sonuna kadar oldukça büyük bir ekonomi haline gelmiştir.
Ekonomik büyüklüğü ve yasal yapısından dolayı fonların birçok yönetmelikten hariç tutulması
sebebiyle oluşan, şeffaf bir denetim çerçevesinin olmaması bir kaygı konusu olmuştur. Bu
kaygıların üstesinden gelmek için IMF, FED ve G20 ülkeleri gibi küresel gruplarla yapılan
görüşmeler sonucunda Ulusal Varlık Fonu Uluslar arası Çalışma Grubu kurulmuştur. 2008
yılında kurumsal yönetişim ve risk yönetimi bağlamında "Santiago Principles" olarak bilinen
"Genel Kabul Görmüş İlke ve Uygulamalar" ifadesini yayınlayan kurum26, 2009 yılında,
Uluslararası Egemen Servet Fonları Forumu (Sovereign Wealth Funds Investing in
Infrastructure) olarak adını değiştirmiştir. Forum, açık ve istikrarlı bir çalışma ortamının
geliştirilmesi ve sürdürülmesine katkıda bulunacak ve böylece Santiago İlkelerinin altında
yatan dört yönlendirme hedefini destekleyecektir. Bu hedefler27:
● Sermayenin serbest dolaşımına, yatırımlara ve küresel finansal sistemin istikrarının
korunmasına yardımcı olmak,
● Yatırım yapılan ülkenin geçerli, açıklayıcı ve düzenleyici gerekliliklerini yerine
getirmek,
● Ekonomik ve finansal faktörlere dayalı olarak, riske ve getiriye yatırım yapmak,
● Uygun operasyonel kontrol, risk yönetimi ve hesap verebilirliği temin eden şeffaf ve
sağlıklı bir yönetim yapısına sahip olmak.
Santiago müdürleri gönüllülük üzerine kurulu olup uluslararası bağlayıcılıkları
bulunmamaktadır. Bununla birlikte, ABD ve Avrupa pazarlarına girmek için bu bir ön şarttır.
Dolayısıyla, fonlar ilgili ilkelere uymaya çalışmaktadır28,29. Ulusal Servet Fonu dâhilindeki tüm
fonlar Santiago İlkelerine eşit şekilde uymamaktadır. Bu nedenle Carl Linaburb ve Michael
Maduell tarafından, varlık fonları üzerine araştırma ve dokümantasyonun öncüsü olan Ulusal
Varlık Fonu Enstitüsü'nde (SWFI), kamuoyuyla bilgi paylaşım düzeyini ölçmek için bir endeks
25
PREQIN, «Sovereign Wealth Funds Investing in Infrastructure» Mayıs 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut:
https://www.preqin.com/docs/newsletters/ra/Preqin-Real-Assets-Spotlight-May2016.pdf. [Erişim Tarihi: 1
Mart 2017].
26
IFSWF, «What is the IFSWF?» 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.ifswf.org. [Erişim Tarihi: 22 Şubat
2017].
27
IFSWF, «Establishment of the International Forum of SovereignWealthFunds» 6 Nisan 2009. [Çevrimiçi].
Mevcut: http://www.ifswf.org/santiago-principles-landing/kuwait-declaration. [Erişim Tarihi 28 Ocak 2017].
28
H. Aykın, Age.
29
IWG, «SovereignWealthFunds: General AcceptedPrinciplesandPractices» Ekim 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.ifswf.org/sites/default/files/santiagoprinciples_0_0.pdf. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017].
6
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
geliştirilmiştir30. Endeks, kurucuları üzerinden anılmakta ve Linaburg-Maduell Endeksi olarak
bilinmektedir. Endeks küresel olarak kullanılmakta, fonların yıllık raporlarına dâhil edilmekte
ve standart küresel bir kıyaslama aracı olarak işlev görmektedir. Endeks 10 maddeden
oluşmakta ve her madde bir noktaya değinmektedir.31
2. TÜRK ULUSAL VARLIK FONU
Türk Varlık Fonu (TVF), 26 Ağustos 2016 tarihli ve 6741 sayılı "Türk Varlık Fon Yönetim
Anonim Şirketi Kuruluş Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. TVF'nin amacı, kapsamı, yönetimi ve denetimi, kaynakları
ve ekonomik boyutu hakkında bilgi aşağıda verilmektedir.
2.1. Türk Varlık Fonu'nun Amaçları ve Faaliyet Alanı
26 Ağustos 2016 tarih ve 29813 sayılı resmi gazetede yayınlanan 19/08/2016 tarih ve 6741
sayılı “Türk Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile kurulan Türk Varlık Fonu´nun amaçları şunlardır32:
● Sermaye piyasası araçlarının çeşitliliğine ve derinliğine katkıda bulunmak,
● Ülkedeki halka ait varlıkları ekonomiye sokmak,
● Dış yatırım yapmak,
● Stratejik ve büyük ölçekli yatırımlara katılmak için yan kuruluş fonları kurmak ve
yönetmek.
Fonun kurulmasıyla birlikte, yasa ve yasama niyet metnine dâhil edilmemekle beraber yukarıda
belirtilen maddelerinin yanı sıra şunları hedeflemektedir33:
● Gelecek 10 yıl içinde büyüme hızında %1.5 artış,
● Büyümenin hızlanması ve sermaye piyasalarının derinleşmesi,
● İslami finansman araçlarının yaygınlaştırılması,
● Yapılacak yatırımlarla yüz binlerce kişiye ek istihdam,
● Yerli aktörlerin sermaye ve savunma, havacılık ve yazılım gibi teknolojilerin yoğun
stratejik sektörlerdeki projeler tarafından desteklenmelerinin sağlanması,
● Kamu borcunu artırmadan büyük altyapı projelerinin finansmanı,
● Katılım finans sektörünün payının arttırılması,
● Yasal ve bürokratik kısıtlamalara tabi olmaksızın arz güvenliğini sağlamak için Türkiye
için önemli olan doğal gaz ve petrol gibi stratejik sektörlere doğrudan yatırım yapılması.
Buna ek olarak fon, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının üstesinden gelmeye katkıda
bulunmak ve Türkiye'nin uluslararası düzeyde etkinliğini arttırmak için bir araç olarak
atanmıştır. 6741 sayılı Kanunun 2’nci maddesi kapsamında, TVF tarafından likidite, yatırım,
M. Ercan, «Ülke varlık fonlarının önemi ve yapısı» 7 Eylül 2013c. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/ulke-varlik-fonlarinin-onemi-ve-yapisi1149687/.
[Erişim
Tarihi: 13 Şubat 2017].
31
SWFI,
«Linaburg-MaduellTransparency
Index»
2017c.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.swfinstitute.org/statistics-research/linaburg-maduell-transparency-index/. [Erişim Tarihi: 21 Şubat
2017].
32
Resmi Gazete, «Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına
Dair
Kanun»
26
Ağustos
2016.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/08/20160826-1.htm. [Erişim Tarihi: 4 Şubat 2017].
33
TGNA, «Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı» 1 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/10750.pdf. [Erişim Tarihi: 2 Mart 2017].
30
7
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
risk ve getiri tercihleri göz önüne alınarak hedeflerine ulaşılması için yapılabilecek işlemler
aşağıdaki gibidir:
● Yurtiçi ve yurtdışı şirketlerin hisse senetlerine, yurtiçindeki ve yurtdışına ihraç edilen
hisse senetlerine ve borçlanma araçlarına, değerli metal esaslı ihraç edilen sermaye
piyasası araçlarına, iştirak hisselerine, türev araçlarına, kira sertifikalarına, özel
tasarlanmış yabancı yatırım araçlarına ve diğer emtialara yatırım yapmak,
● Her türlü para piyasası işlemlerini yapmak,
● Gayrimenkulün, gayrimenkul esaslı hakların ve her türlü maddi olmayan hakları
değerlendirilmek,
● Her çeşit proje geliştirme, proje bazlı kaynak yaratmak, dış proje kredisi karşılığı ve
kaynak sağlamanın diğer yöntemlerini gerçekleştirmek,
● Her türlü ticari ve finansal faaliyetleri, ulusal ve uluslararası birinci ve ikinci pazarlarda
yürütmek.
● Şirket, diğer ülkelerde ve / veya uluslararası şirketlerde yapılacak uluslararası
yatırımlarla ve ulusal yatırımlarla katılabilir.
2.2. Türk Varlık Fonu'nun Yönetimi ve Denetimi
TVF doğrudan Başbakanlıkla bağlantılı olarak yönetilmektedir. Başkan, üyeler ve genel müdür,
Başbakan tarafından, en az beş üyeden oluşan yönetim kurulunda atanır. Randevu kriterleri
olarak, başkan, üye ve genel müdür, ekonomi, finans, hukuk, finans ve bankacılık alanlarından
en az birinde beş yıldan fazla tecrübeye sahip olmalıdır.
TVF içindeki alt fonlar, şirket ve yönetim kurulu tarafından hazırlanan ve Bakanlar Kurulunun
onayı ile yürürlükte olan, üç yıllık bir stratejik yatırım planı çerçevesinde yönetilecektir. TVF
ile ilgili fonların organizasyonu, yapısı, işleyişi, yönetimi ve diğer işlemleri, TVF'nin iç
düzenlemeleri ve şirket ana sözleşmesinin hükümleri çerçevesinde belirlenmektedir34. Yönetim
Kurulu toplantıları, üyelerin salt çoğunluğu ile yapılabilmektedir. Yönetim kurulu kararları,
yönetim kurulu toplantılarına katılan üyelerin salt çoğunluğu ile alınabilmektedir35.
TFV yönetimi, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca kurumsal yönetim ilkelerine ve
düzenlemelerine uymak zorundadır. TVF ve alt fonları bağımsız denetime tabidir. TVF, alt
fonlar, şirket ve bağlı şirketlerin mali tabloları, Başbakan tarafından atanan en az üç merkez
denetçi tarafından denetlenir. Bu denetçiler, sermaye piyasaları, finans, ekonomi, hazine,
bankacılık ve kalkınma konularında uzmanlaşmıştır. Denetim sonucunda hazırlanan rapor, her
yıl Haziran ayının sonuna kadar Bakanlar Kuruluna sunulmakta ve Ekim ayında Denetleme
Raporları aracılığıyla TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından yılda bir kez
incelenmektedir36. Bu düzenleme ile üçlü kontrol mekanizması sağlanmaktadır.
TVF yönetimi, özel şirket statüsünde, anonim bir şirket olarak yapılandırılmıştır. Hesap Odaları
Kanunu, Memur Hukuku, Kamu / Devlet İhale Kanunu, Özelleştirme Kanunları, Devlet
Ekonomik Teşekkülleri Kanunları (KİT'ler) ve TBMM'nin Denetimine Dair Kanun'a tabidir.
Bunlara ek olarak, fon, KDV'den muaftır ve Sermaye Piyasası Kanunu, Rekabet Kanunu ve
gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi, damga vergisi, banka ve sigorta muamelesi
vergisi, kaynak kullanım destekleme fonu çekimi ve sair bazı işlemlerden de muaftır37.
34
Resmi Gazete, Age.
İ. Özkul, Age.
36
Resmi Gazete, Age.
37
İ. Özkul, Age.
35
8
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
2.3. TVF'nin Kaynakları ve Ekonomik Boyutu
TVF yönetim şirketinin sermayesi olan 50 milyon TL, Özelleştirme Fonu tarafından
sağlanmıştır. Ödenmiş sermaye stokları Özelleştirme İdaresi'ne aittir. 24 Ocak 2017'de,
Endüstriyel Destek Fonu'na ait 3 milyar TL, üç aylık kullanım için geri ödeme koşuluyla
TVF'ye devredilmiştir. 31 Ocak 2017'de bazı varlıklar ve hazineye ait gayrimenkuller de varlık
fonuna devredilmiştir38. Tablo 2'de TVF'ye aktarılan şirketler listelenmiştir.
Tablo 2. Türk Varlık Fonu'na Aktarılan Şirketler (Şubat 2017)
Tablo 2'de listelenen şirketlerin yanı sıra Milli Piyango'ya ait olan, tüm kazanan oyun lisansları
TVF'ye aktarılır. Kendilerine ait yerli ve milli ortak bahisler ve gayrimenkuller için Türk Jokey
Kulübü makamları da TVF'ye devredilir. Buna ek olarak, Antalya, Aydın, Isparta, İstanbul,
İzmir, Kayseri ve Muğla'daki 46 kamu binasında toplam 2.292.815 metrekare tahsisat iptal
edilmiş ve TVF'ye aktarılmıştır39. Şu anda varlık fonunda 23 milyar TL sermaye bulunmaktadır
ve fonun aktif büyüklüğü 734 milyar TL'ye ulaşmıştır. Yaklaşık 196 milyar dolarlık bir aktif
büyüklüğü ve çok sayıda gayrimenkulü ile TVF, dünya servet fonları arasında dikkat çeken
fonlardan biri olarak görülebilir.
3.
TÜRK
VARLIK
FONU
İLE
DİĞER
VARLIK
FONLARININ
KARŞILAŞTIRILMASI
TVF, dünyadaki örneklerden niceliksel ve niteliksel olarak farklıdır. TVF, kamuya ait
şirketlerin, kamu mülkiyetlerinin, özelleştirme işlemlerinden elde edilen gelirlerin ve sermaye
piyasasında yapılacak işlemlerin kaynaklar olarak menkulleştirilmesini kullanacaktır. Bununla
birlikte, dünyadaki genel uygulamalara baktığımızda servet kaynağının, petrol, maden
kaynakları, doğalgaz gibi bütçe fazlası, ticaret veya emtia ihracat gelirleri olduğu
görülmektedir. Kaynaklar açısından TVF'nin dünyadaki örneklerden farklı bir yol izlediği
Resmi Gazete, «5 Şubat 2017 Tarihli ve 29970 Sayılı Resmî Gazete - Mükerrer» 5 Şubat 2017. [Çevrimiçi].
Mevcut: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/02/20170205M1.htm. [Erişim Tarihi: 15 Şubat 2017].
39
Resmi Gazete, Age.
38
9
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
açıktır. Fakat sermaye ve teknoloji eksikliği, gelişmekte olan ülkelerin karşılaştığı en büyük
sorunlardan biridir. TVF ise önemli bir sermaye kaynağıdır. Fon, savunma, havacılık ve yazılım
gibi teknoloji ağırlıklı sektörleri destekleyecek ve uluslararası ortaklıklar ile yüksek bilgi
birikimi sağlayarak rekabet üstünlüğünü artırma ve ülkenin üst orta gelirini, üst gelir seviyesine
yükseltme fırsatı sağlayacaktır.40
Varlık fonları genellikle tasarruf için oluşturulmuştur. Amaç, ekonomik refahın yaşandığı
yıllarda kaynak tahsis etmek ve azaltıldığı yıllarda ise refahı desteklemektir. Bir diğer amaç,
kaynaklardan gelen gelirin gelecek kuşaklar için tükeneceğini göstererek, onlarla paylaşmaktır.
TVF, yapılacak çok büyük ölçekli yatırımların finansmanı için ucuz bir dış kaynak aracı olarak
hizmet edecektir41. Açıkçası, TVF, varlık fonlarının özüne sahip değildir çünkü bir tasarruf fonu
yerine harcama fonu özelliklerini taşır. Bununla birlikte, fonun hedefleri arasındaki, sermaye
piyasalarındaki araçların çeşitlendirilmesi ve hem fon hem de özel sektör olmak üzere İslami
finans uygulamalarına verilen önem ulusal ve uluslararası ölçekte daha ucuz finansman
kaynaklarına erişilebilmesini sağlayacaktır. Buna ek olarak, Türkiye'deki İslami finansal
kurumlarının, ulusal işlemlerini doğrudan uluslararası pazar paylarına yansıtabilmesi, sektörün
verimliliğini artıracaktır. Bugüne kadar halk tarafından açık destek almayan bu sektörü
desteklemek, iyi bir karardır. Bununla birlikte, bu hedeflerin dünyadaki uygulama ile
uyuşmadığı bir gerçektir. Katılım bankalarının payını arttırarak İslami finansmanın
desteklenmesi, başka herhangi bir servet fonunun hedefleri arasında değildir.
TVF, denetim açısından dünyadaki diğer fonlardan farklıdır. Bağımsız denetim firmalarının
denetimde yer alması uygulaması olarak uluslararası çerçeve genellikle doğrudur. Bununla
birlikte, Başbakan tarafından görevlendirilen üç denetçi ile denetim kritik edilmektedir.42.
En eleştirilen nokta, bütçenin birlik ilkesine aykırılığıdır. Farklı ülkelerdeki servet fonlarının
genel uygulamalarında gelir, Varlık Fonu gelir getirici kaynaklara doğrudan sahip olduğu halde,
fona aktarılır. Çoklu bütçeli sistemin olumsuz etkileri, 1980'lerin, 1990'ların ve 2000'lerin
başında belirgindi ve ayrı olarak finanse edilen fonların krizdeki etkileri uzun yıllar tartışıldı ve
hala tartışılmaktadır. Bu sistemin dezavantajları, merkezi bütçenin gelirinin düşürülmesi ve
harcama önceliklerinin kaybedilmesidir43. Bu noktada, fon yönetiminin, üç yıllık stratejik
yatırım planını, bütçeyi destekleyici bir şekilde yapılandırması ve hayata geçirmesi hayati önem
taşımaktadır.
Farklı sektörlerden çok farklı kaliteye sahip şirketler, TVF'ye kaynak olarak aktarılmıştır. Bu
durum diğer servet fonlarından farklıdır. Gerçek şu ki, Fon, faaliyet çeşitliliği ve muaf kanunları
göz önünde bulundurarak üstleneceği faaliyetler sırasında piyasa güçleri karşısında haksız
rekabet avantajına sahip olabilecektir. Örneğin, portföydeki bankalar Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu (BDDK) düzenlemelerinde yer alacak, varlıkların menkulleştirilmesi
sürecinde Sermaye Piyasası Kanunu nasıl işletilecek ve gelirleri nasıl vergilendirilecektir?
Ş. Manukyan, «Varlık Fonu Dinamikleri Nelerdir? Global Örnekler» 10 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonu-dinamikleri-nelerdir-globalornekler/349407. [Erişim Tarihi: 10
Şubat 2017].
41
O. Arolat, «Dünyada Varlık Fonlarındaki Amaç Bugünün Zenginliğini Yarınlara Bırakmaktır Ya Bizimki...» 8
Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/dunyadavarlik-fonlarindaki-amacbugunun-zenginligini-yarinlara-birakmaktir-ya-bizimki/349084. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017].
42
A. Arslan, «Varlık Fonu Nasıl Denetlenecek?» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonu-nasil-denetlenecek/349078. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017].
43
M. Eğilmez, Age.
40
10
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Yasal düzenlemeler açısından ciddi boşluklar vardır44. İlgili yasal düzenlemelerin mümkün olan
en kısa sürede yapılması son derece önemlidir.
SONUÇ
Çok çeşitli amaçlarla kurulan varlık fonları genellikle ekonomiyi desteklemeye ve refah
düzeyini artırmaya çalışmaktadır. Gelişim seviyesinden bağımsız olarak birçok ülke hazine
fonlarından yararlanmaktadır. Türkiye genel olarak stratejik ve büyük ölçekli yatırımlara
kaynak sağlamak için ulusal bir varlık fonu oluşturmuştur. Fona devredilen şirketler kendi
sektörlerinin lokomotif firmalarıdır ve büyük miktarlarda kâr sağlamaktadırlar. Bu nedenle
devredilen varlıklar ve şirketler, Türkiye'nin en değerli şirketleri olarak görülebilir. Fon, bu
varlıkları teminat olarak göstermek suretiyle uygun şartlar altında piyasadan yüksek miktarda
kredi sağlayabilir. Piyasa koşullarının etkili bir şekilde değerlendirilmesi yoluyla bu kredilerden
elde edilen nakit getiriye ek olarak, yapılacak uluslararası yatırımlarla piyasa ve müşteri
portföyünün çeşitlendirilmesi gibi katma değer elde etmek mümkündür.
Bununla birlikte, yönetim kadrosunun seçimi ve denetimi ile ilgili mevcut düzenlemeler, fonun
etkinliği ve politikalarının makroekonomik gelişmelere paralel olarak uygulanması açısından
en büyük engelidir. Fon yönetiminin yürütme organına bağlı bir birim olarak görülmesi, fon
bağımsızlığı, başarı ve tarafsızlık açısından en büyük tehlikedir. Bağımsızlık başarı için önemli
bir eşiktir.
Fonun kurulması ve denetlenmesinin yanında, yapılacak yatırımların uygulanması ve
etkilenebilecekleri pazarlar açısından uluslararası standartlarda yönetim önemlidir. Basın
toplantısı ve yazılı açıklamalar Santiago Principles'in benimsenmesini vurgulamaktadır. Katma
değerin yüksek olduğu Avrupa ve ABD pazarlarına girmek için bu anahtar öneke sahiptir.
İlkelere uygun olarak sağlanacak şeffaflık ve mesleki yönetim ile fonun belirtilen hedeflerine
ulaşılabileceği düşünülür.
Türkiye, TVF ile büyük bir fırsata sahiptir. Günümüzün türbülanslı makroekonomik ortamında,
ekonomiyi destekleyecek bir yapı zorunlu hale gelmiştir. Sonuç olarak, kaynakları verimli bir
şekilde kullanırken, Türkiye'nin uluslararası sesi daha yüksek olacağı düşünülür. Türk Varlık
fonu, siyasi çatışmaların ortasında değil, serbest piyasa faaliyetleri ve fonun başarısı için hayati
bir öneme sahiptir.
KAYNAKÇA
AKBULAK S. ve AKBULAK Y. (2008) «Ulusal Varlık Fonları» Marmara Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, cilt 25, no. 2, 2008, s. 237-262.
AROLAT O. (2017) «Dünyada Varlık Fonlarındaki Amaç Bugünün Zenginliğini Yarınlara
Bırakmaktır
Ya
Bizimki...»
8
Şubat
2017.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.dunya.com/kose-yazisi/dunyadavarlik-fonlarindaki-amac-bugununzenginligini-yarinlara-birakmaktir-ya-bizimki/349084. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017].
ARSLAN A. (2017) «Varlık Fonu Nasıl Denetlenecek?» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonu-nasil-denetlenecek/349078.
[Erişim
Tarihi: 8 Şubat 2017].
AYKIN H. (2017) «Ulusal Refah Fonları: Risk mi, Fırsat mı?» 2011. [Çevrimiçi]. Mevcut:
44
N. Saygılıoğlu, «Türkiye Varlık Fonu Hakkında Akla Takılan Sorular» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.dunya.com/kose-yazisi/turkiye-varlik-fonu-hakkinda-akla-takilansorular/349066. [Erişim Tarihi: 8
Şubat 2017].
11
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/-ulusal-refah-fonlari-risk-mi-firsat-mi-analizi/2725.
[Erişim Tarihi: 20 Şubat 2017].
BECK R. ve FİDORA M., «TheImpact of SovereignWealthFunds on Global Financial
Markets»
Temmuz
2008.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
https://www.ecb.europa.eu/pub/pdf/scpops/ecbocp91.pdf. [Erişim Tarigi: 4 Şubat 2017].
BELLİ T. (2017) «Varlık Fonu'na Neden İhtiyaç Duyuldu?» 9 Şubat 2017. [Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonuna-neden-ihtiyacduyuldu/349233. [Erişim Tarihi: 9 Şubat 2017].
Dünya Bankası, «GDP Ranking» 1 February 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://data.worldbank.org/data-catalog/GDP-ranking-table. [Erişim Tarihi: 8 Şubat
2017].
EĞİLMEZ M. (2016) «Kendime Yazılar: Varlık Fonu» 25 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.mahfiegilmez.com/2016/08/varlk-fonu.html. [Erişim Tarihi: 7 Şubat 2017].
ERCAN M. (2013) «Türkiye küresel büyüme fonu» 24 Ağustos 2013. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/turkiye-kuresel-buyume-fonu-1147534/.
[Erişim Tarihi: 11 Şubat 2017b].
ERCAN M. (2013) «Türkiye küresel büyüme fonu-2» 31 Ağustos 2013. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/turkiye-kuresel-buyume-fonu-21148616/. [Erişim Tarihi: 12 Şubat 2017a].
ERCAN M. (2017) «Ülke varlık fonlarının önemi ve yapısı» 7 Eylül 2013c. [Çevrimiçi].
Mevcut: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/ulke-varlik-fonlarinin-onemive-yapisi1149687/. [Erişim Tarihi: 13 Şubat 2017].
FİRZLİ M. N. J. ve FRANZEL J. M. (2014) «Non-Federal SovereignWealthFunds in the
United
StatesandCanada:
PublicAssetAccumulationandInvestment
in
DevelopedEconomies» RevueAnalyseFinancière, no. 52, Eylül 2014, s. 6-8.
IFSWF, «Establishment of the International Forum of SovereignWealthFunds» 6 Nisan 2009.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.ifswf.org/santiago-principles-landing/kuwaitdeclaration. [Erişim Tarihi 28 Ocak 2017].
IFSWF,
«New
Challenges,
PrivateMarkets:
SovereignWealthFunds’
ChangingInvestmentStrategies»
Kasım
2016.
[Çevrimiçi].
Available:
http://www.ifswf.org. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017].
IFSWF, «What is the IFSWF?» 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.ifswf.org. [Erişim
Tarihi: 22 Şubat 2017].
IMF, «Global Financial Stability Report» October 2007. [Çevrimiçi]. Mevcut:
https://www.imf.org/External/Pubs/FT/GFSR/2007/02/pdf/text.pdf. [Erişim Tarihi: 2
Şubat 2017].
IMF, «IMF Survey: IMF IntensifiesWork on SovereignWealthFunds» 4 Mart 2008.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
https://www.imf.org/en/News/Articles/2015/09/28/04/53/sopol03408a. [Date of Access:
3 February 2017].
IMF, «Settingup a SovereignWealthFund: SomePolicyandOperationalConsiderations»
Ağustos
2009.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2009/wp09179.pdf. [Erişim Tarihi: 15 Ocak
2017].
IWG, «SovereignWealthFunds: General AcceptedPrinciplesandPractices» Ekim 2008.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.ifswf.org/sites/default/files/santiagoprinciples_0_0.pdf. [Erişim Tarihi: 8
12
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Şubat 2017].
MANUKYAN Ş. (2017) «Varlık Fonu Dinamikleri Nelerdir? Global Örnekler» 10 Şubat 2017.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonu-dinamiklerinelerdir-globalornekler/349407. [Erişim Tarihi: 10 Şubat 2017].
ÖZKUL İ. (2017) «11 soruda tüm yönleriyle Türkiye Varlık Fonu» 10 Şubat 2017. [Online].
Mevcut: http://www.dunya.com/ekonomi/11-soruda-tum-yonleriyle-turkiye-varlik-fonuhaberi-349431. [Erişim Tarihi: 10 Şubat 2017].
PETROVA I., PİHLMAN J., KUNZEL P. ve LU Y. (2011) «InvestmentObjectives of
SovereignWealthFunds : A ShiftingParadigm» Ocak 2011. [Çevrimiçi]. Mevcut:
https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2011/wp1119.pdf. [Erişim Tarihi: 17 Ocak
2017].
PREQIN, «SovereignWealthFundsInvesting in Infrastructure» Mayıs 2016. [Çevrimiçi].
Mevcut:
https://www.preqin.com/docs/newsletters/ra/Preqin-Real-Assets-SpotlightMay2016.pdf. [Erişim Tarihi: 1 Mart 2017].
Resmi Gazete, «5 Şubat 2017 Tarihli ve 29970 Sayılı Resmî Gazete - Mükerrer» 5 Şubat 2017.
[Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/02/20170205M1.htm.
[Erişim Tarihi: 15 Şubat 2017].
Resmi Gazete, «Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun» 26 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/08/20160826-1.htm. [Erişim Tarihi: 4 Şubat
2017].
SAYGILIOĞLU, N. (2017) «Türkiye Varlık Fonu Hakkında Akla Takılan Sorular» 8 Şubat
2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/turkiye-varlik-fonuhakkinda-akla-takilansorular/349066. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017].
SWFI,
«Linaburg-MaduellTransparency
Index»
2017c.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.swfinstitute.org/statistics-research/linaburg-maduell-transparency-index/.
[Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017].
SWFI,
«SovereignWealthFundRankings»
2017a.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.swfinstitute.org/sovereign-wealth-fund-rankings/. [Erişim Tarihi: 21 Şubat
2017].
SWFI,
«What
is
a
SWF?»
2017b.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
http://www.swfinstitute.org/sovereignwealth-fund/. [Erişim Tarihi: 23 Şubat 2017].
TGNA, «Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Karanamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı» 1 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut:
http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0750.pdf. [Erişim Tarihi: 2 Mart 2017].
TRUMAN
E.
M.,
«SovereignWealthFunds:
ThreatorSalvation?»
Washington:
PetersonInstituefor International Economics, 2010.
WİLLSON
S.
(2008)
«IMF
Survey:
WealthFundsGroupPublishes
24-Point
VoluntaryPrinciples»
15
Ekim
2008.
[Çevrimiçi].
Mevcut:
https://www.imf.org/en/News/Articles/2015/09/28/04/53/sonew101508b.
[Erişim
Tarihi: 20 Şubat 2017].
13
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
A SUCCESS STORY FOR A TRANSFORMATIONAL LEADERSHIP
BEST OF EXCELLENCE JOURNEY
Hanife GÜMÜŞ*
*
Phd Student, Azteca University, hanife_gumus@yahoo.com, Turkey
Özet
Bu büyük başarı öyküsü Türkiye’de ilk fiber internet hizmeti sunan şirkete aittir. 6 yılda 2 Trilyon
TL’lik yatırımları ile stratejik bir başarıya ulaşılmıştır. İzlenen stratejiler sayesinde altyapısı ve müşteri
portföyü her yıl iki kat bir büyümeyi sağlamıştır. Finansal veriler beklenin çok üzerindeydi. Şirketin
hızlı büyüme dönemi bir değişim sürecini zorunlu kıldı ve beraberinde getirdi. Değişim yönetiminin
oldukça güç olduğunu bilen yönetim, olumlu etkileşimlerle kapsamlı bir dönüşüm programı
hazırlanmasına liderlik etti. Amaç; bu dönüşüm program ve projelerinin tüm çalışanları kapsaması ve
benimsemelerini mümkün kılmaktı.
Şirket vizyonu, hedefleri ve yönergeleri renkli, yaratıcı ve etkileyici bir şekilde farkı yaklaşımlarla
paylaşıldı. Paylaşımlar tüm çalışanları içine alacak şekilde açık, cesaretlendirici bir o kadar da teşvik
edici olarak iletildi. Mesajlar duygusal, ilham veren ve arkasındaki büyüleyici başarı öykülerini içerir
şekilde hazırlandı. Güçlü bir şirket kültürü için birçok neden hazırdı. Şirketin yol haritası ne
yapılacağının net olduğu planları ile ikinci dalga metaforu söylemi ile sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Dönüşüm, pozitif yaklaşımlar, stratejik hedef, geribildirim, ilham vericiler
Abstract
This story belongs to the first company to deliver fiber internet services in Turkey. Strategical
achievement was to reach fiber investment 2 Billion TL in 6 years. Due to fast grow-up strategy in both
infrastructure and customer portfolio nearly doubled itself every year. The financials were over the
expectations. This period of rapid growth of the company has made a transformation program that will
affect positively. The aim of the management team was able to embrace all the employees involved in
this project.
Company visions, goals and directive was communicated in a colorful imaginative and expressive
manner. Also it was communicated openly and in a way to encourage feedback. Emotional message
using metaphors is the technique of inspiring and instructing group members by telling fascinating
stories. This technique is a major contributor to building a strong company culture.
The company's new road map was presented with the second wave metaphor. Changes were given
positive messages.
Key words: Transformation, positive affect, strategical achievement, emotional message, encourage
feedback, Inspirational
INTRODUCTION
The case study to be shared here is a successful example of change management and transformational
leadership.
By the end of 2012, top management believed in operational excellence and set the targets to
high priorities. Soon after, there was an awareness of OpEx from top to bottom. How ever
there was a problem to kick off; employees had no idea how to begin, what to do and what
actions to take. They were lost in this huge concept. Furthermore, the whole organization had
second thoughts about the need to execute OpEx, as they were very confident about how
14
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
“good” was the company when compared to the other operators in the market. There came a
need for a new methodology to clear people’s minds.
UNDERSTAND CHANGE
The research shows that today; about %70 of all organizational change efforts fail. By learning
how to manage change, benefits from your change initiatives. Why do organization need change
when this is the case? Because change is inevitable.
The complexity of social life, the differentiation of needs, the increased need for organization
and the necessity of change. Even if it is not included in the organization's plan; New
technological developments, structural changes in business organizations, the nature of work
and the way global dynamics change are part of business life. Wherever you are, increased
competition, technological changes, financial turmoil, demographic changes and other factors
have made continuous organizational change more vital than ever. Whether you are leading a
small change involving one or two processes, or playing a role in an organization-wide
transformation, it must be considered a challenging process.
(https://myhbp.org/hmm12/content/change_management/understand_change.html#/learn, )
It is important to observe the structure of the organization in chaos and complexity, to learn
how to manage and change the contexts, understand the importance of changes and realize great
effects, chaos and living together by accepting complexity as a natural functioning will provide
extraordinary opportunities for understanding and managing today's organizations.
(Cobanoğlu, F. 2008)
Change management; Can be defined as efforts to improve efficiency and productivity by
accurately guessing change, organizing at the right time and with the right resources, and
developing appropriate systems and life long thinking. (Tokat, B. 2012 )
15
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
The success of change also changed the definitions of organizational leadership. Competition
and sustainability are two important variables of this process.
As we enter the 21st Century, change and how to lead it successfully has become the foremost
topic on the minds of organizational leaders. And for good reasons: Change is happening
everywhere; its speed and complexity are increasing; and the future success of our organizations
depends on how successful leaders are at leading that change. In today’s marketplace, change
is a requirement for continued success, and competent change leadership is a most coveted
executive skill. (Anderson, D., & Anderson, L. A. 2010)
The fact that change management will be challenging and change is inevitable is the most
fundamental rule in our understanding. The success of change depends on the well-planned
and necessary involvement of the whole organization and its belief.
Most major change initiatives are made up of a number of smaller projects. Each of these
projects goes through a similar process, from conception to implementation. Although the
projects may run on different timetables, they all play a role in the transformation of the unit or
organization. The case study will be explained here is quite suitable for his model
TRANSFORMATIONAL LEADERSHIP AND CHANGE MANAGEMENT
For successful change management processes, new theories are defined. One of the most
important of these definitions is transformational leadership. Transformational leadership
theory was developed in the late 20th century by Burns (1978) in his analysis of political
leaders. Prior to this time much attention had been given to the examination of the approaches
of leaders who successfully transformed organizations.
In organizations, leadership functions in the process of change differ from leadership functions
in normal functioning. The changing process requires the leadership to function as a
transformational leadership function, such as interrogating the existing function, forming a
common vision, ensuring that subordinates move on, and becoming a moral source for
subordinates. The transformational leadership approach examines leadership characteristics and
behaviors in a way that includes leadership functions in normal functioning and change.
(Karip,E. 1998).
A principal aspect of transformational leadership is its emphasis on follower development.
Avolio, B. J., & Gibbons, T. C. (1988).
The strong hypothesis in transformational leadership is attributed to Bass and Avoloi.
Hypothesis; Transformational leadership has a positive impact on the development of followers'
empowerment in terms of their critical-independent approach, active engagement in the task,
and specific self-efficacy. (Bass, B. M., & Avolio, B. J. 1993).
Transformational leaders create a fair and ethical corporate culture in the process of change.
In a highly innovative and satisfying organizational culture we are likely to see transformational
leaders who build on assumptions such as: people are trustworthy and purposeful; everyone has
a unique contribution to make; and complex problems are handled at the lowest level possible.
16
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Leaders who build such cultures and articulate them to followers typically exhibit a sense of
vision and purpose. They align others around the vision and empower others to take greater
responsibility for achieving the vision. Such leaders facilitate and teach followers. They foster
a culture of creative change and growth rather than one which maintains the status quo. They
take personal responsibility for the development of their followers. Their followers operate
under the assumption that all organizational members should be developed to their full
potential. (Bass, B. M., & Avolio, B. J. 1993).
CASE STUDY
1. METHODOLOGY
A half-day workshop was executed with all departments;
o CEO, VP of the department and his managers participated in the workshop,
o A presentation was prepared by them about the problems they deal with,
o Problems were discussed,
o Issues of high impact to the targets were prioritized.
The OpEx project suggestions were published to all organization, as OpEx is an initiative that
has to be owned by the whole company. As a result of the workshops and the survey,
company create a list of 150 potential projects. Priority matrix was prepared according to the
six sigma tool.
Targets
o Sustainability of the infrastructure
o Employee Efficiency
o Process Efficiency
Weight (over 10)
9
8
10
Each and every heading were scored on a scale of 0-1-5-9 according to their effect on the targets
above. The first 38 project composed the OpEx program.
EMPLOYE
E
EFFICIENC
Y
8
SUSTAINA
BILITY OF
THE INF.
10
PROCESS
EFFICIENC
Y
9
TOTAL
SCORE
Department
Project Name
PRIORIT
Y
1-2-3
Network
Establish of GPON Pasive
Network Alarm
Infrastructure
1
9
9
9
243
Network
ONMS (Optical Network
Monitoring System)
1
9
9
9
243
Network
IMS Core Network Back Up
1
5
9
9
211
Human
Resources
Data Quality
1
9
0
9
153
Network
ITIL
1
9
9
9
243
Residential
Sales
Improve FTTX Protokol
Management Process
1
9
5
9
203
17
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Finance
Review all Items for
Procurement and Reduce
Number of It
1
5
0
9
121
Finance
Establish Reporting System
for Defined KPIs' At EAM
2
9
5
9
203
Corporate
Marketing
Converting Proposal to Offer
1
0
0
9
81
Corporate
Marketing
SFA Software Application
3
9
0
5
117
Residential
Sales
Establish Ticket System for
Technical Service Operations
1
9
5
9
203
Table 1 – Sample of Prioritization Matrix
1.1.Operational Excellence Governance Model
Opex as a strategic priority was identified by the steering committee for 2013. All management
team aligned with CEO. OpEx Program Management Team was established under HR division.
As this was a long journey, executive team wanted to execute an in-house program, in order to
establish a solid competency through the company. As an assurance OpEx score took place in
Balanced Scorecards of executive team and participants off all projects. Sponsorship of the
projects were assigned to VPs in order to overcome the potential obstacles that can come across
through this journey.
1.2. Roles and Responsibilities of OpEx Team
o
o
o
o
o
o
o
o
o
Define scope and methodology,
Execute program management,
Select projects,
Ensure KPIs , resources (OPEX, CAPEX ) and ROI calculations,
Organize regular update meetings,
Find solutions to the obstacles Project Managers faced upon,
Manage OpEx budget,
Follow up the time schedules of the projects assuring them to be completed on the time,
Calculate project performance scores as an input to the balance scorecards
18
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Figure 1 – Governance Needed
Why a governance is needed?
o Manage total program plan,
o Keep track of the deadlines,
o Weekly status reporting,
o Keep actions in an order to fulfill the inputs and outputs,
o Manage the inputs/outputs the all projects,
o Manage interaction of the projects,
o Control the overall budget,
o Prevent overlapping to avoid double effort,
o Point out missing points in the whole Picture,
o Measure the overall program success,
o Set KPI dashboards,
o Map all KPI’s to people’s score cards,
o Keep documentation,
o Collect the overall know-how inhouse.
2. EXECUTIVE TEAM INVOLVEMENT
The project status management review in every 3 months were taken by all project owners.
Each and every project owner had a challenging 10 minutes. All briefs were held in full day
activity. Actions taken, roadmap, next actions, budget and project risks were issues for each
project. Executive team revealed a strong commitment with highly-focused, 8-hour-long
challenge. After the analysis phase, most of the projects required serious ICT resource to
implement improvement actions. That was considered to be the bottleneck of this program. In
19
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
order to avoid this, ICT resources were reorganized with competent resources and an enhanced
budget.
3. DEFINING PROJECT
o Every project was assigned to a project owner, together with the VPs
o Project card template was sent to project owners by the OpEx Team
o Project cards prepared by the project owners were reviewed by OpEx Team one by one
and finalized.
3.1 Project cards included
o Project name
o Definition
o Scope
o Sponsor /PM /Project Team
o Project KPIs
o Financial KPIs (incremental revenue or saving effects)
o Non-financial KPIs (efficiency, productivity, brand value, motivation, risk
minimization effect)
3.2 Project Budget
o Hardware/Software
o Consultancy
o Outsource resources
o In-house resources
3.3 Project schedule
o DMAIC Model (Define, Measure, Analysis, Improve and Control Phases)
All KPIs were reviewed to assure to be SMART and cascaded to the Balance Scorecards,
aligned with the strategic priorities.
4. CULTURE
Mindset change should be the first step before any statistical analysis. Average figures were not
enough for to evaluate the company KPIs. To deliver unexpected outputs, causing inefficiencies
and customer dissatisfaction should not be affected processes. Because, covering up those
extreme outputs cost so high, by giving customer free service or spending more human resource
for manual control of the processes. As a result, StDev figures as a target KPI was added in
Company Scorecard in 2014.
To clearly set the expectations and targets, internal communication was a crucial tool. So a
comprehensive communication strategy had been prepared.
o A logo designed and prepared in order to support the internal communication
o OpEx Launch was held at CEO’s speech at 2013 Infoday
o Also OpEx was the top topic of each quarter reviews of the company
o Continuous OpEx contents were published in all communication channels throughout
the year
20
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
o Regional offices were visited by the Human Resources and Executives. In order to
deploy Operational Excellence Program to maintain a holistic contribution both from
headquarter and regions.
5. ASSURED WITH BALANCED SCORECARDS
OpEx Project Score had been set as a KPI;
o to VPs with %10 weight
o to Project owners with %20 weight
o to Project members with %20 weight
o to all managers with %10 weight
o Rest of the organization with %5 weight
This rule set served in 2 ways;
1. All project had been assured,
2. Management support had been assured
Performance had been evaluated according to the criteria below;
1. Compliance with Project Budget (%20)
2. Compliance with Project Schedule (%30)
3. KPI Realization (%50)
6. RESULTS
The program was adopted with great enthusiasm by all employees. The company's DNA was
altered. At the end of the performance period, all OpEx Projects had been evaluated and scores
were calculated by OpEx team. All Projects scores were mutually agreed with project owners.
The average of all OpEx Projects generated the Company Score.
Taking place in 2013 4th quarter review meeting, as recognition of dedication and success of
the project. The project owners in front of entire company was given plaques by the CEO.
Besides, 4 project owners were honored with Annual Companywide CXO Awards.
The results spoke; as of February 2014 36 of 38 project are completed; remaining 2 will be
completed by the end of 2014. Operational Excellence Company Score was 3,8 over 5,
representing an outstanding performance. Total revenue was up 2.5% at the end of the OpEx
project.
REFERENCES:
https://myhbp.org/hmm12/content/change_management/understand_change.htmln,
reached 2017
Cobanoglu, F. (2008). Understand the Logic of Change: Organization as Flow and
Transformation. Pamukkale University Journal of Education
Tokat, B. (2012). Change and Change Management in Organizations.
Anderson, D., & Anderson, L. A. (2010). Beyond Change Management: How to Achieve
Breakthrough Results Through Conscious Change Leadership.
Karip, E. (1998). Conversionist Leadership. Journal of Theory and Practice in Education
Management
Avolio, B. J., & Gibbons, T. C. (1988). Developing Transformational Leaders: A Life Span
Approach.
Bass, B. M., & Avolio, B. J. (1993). Transformational Leadership: A Response to Critiques.
21
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Bass, B. M., & Avolio, B. J. (1993). Transformational Leadership and Organizational
Culture. Public Administration Quarterly,
The Case Study is Owned by The Company's Human Resources and Organization
Development Department
ABBRIVATIONS :
OpEx : Operational Excellence
HP : Number of home on a fiber infrastructure, ready for subscription
CEO : Chief Executive Officer
VP : Vice President
KPI : Key Performance Indicator
OPEX : Operational Expenses
CAPEX : Capital Expenses
ROI : Return of Invesment
PM : Project Manager
ICT : Information Communication Technology
SMART : Specific, Measurable, Achievable, Realistic, Time Bounded
StDev : Standard Deviation
22
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
LİDERLİK TARZLARININ ÇALIŞANLARIN POZİTİF PSİKOLOJİK
SERMAYESİNE ETKİSİ: KONAKLAMA İŞLETMELERİNDE BİR
ARAŞTIRMA
THE IMPACT OF LEADERSHIP STYLES ON POSITIVE
PSYCHOLOGICAL CAPACITY; A RESEARCH IN HOSPITALITY
INDUSTRY
Harun ŞEŞEN*, Ahmet MAŞLAKÇI**, Lütfi SÜRÜCÜ***
*
Doçent Doktor, Lefke Avrupa Üniversitesi,hsesen@eul.edu.tr,KKTC
Doktora Öğr., Lefke Avrupa Üniversitesi, amaslak@hotmail.com, KKTC
***
Doktora Öğr., Lefke Avrupa Üniversitesi, lsurucu82@gmail.tr, KKTC
**
Özet
Araştırmada liderlik tarzlarının pozitif psikolojik sermayeye olan etkisi incelenmiştir. Araştırma
doğrultusunda hazırlanan anketler, KKTC’de faaliyet gösteren 5 yıldızlı otel çalışanlarına tabaklı
örneklem metoduyla seçilerek uygulanmış (N=372) ve elde edilen veriler IBM SPSS 23 programı
ile analiz edilmiştir. Pozitif psikolojik sermaye ve liderlik konusunda yapılan birçok çalışma
mevcuttur. Bu alandaki çalışmalar örgütsel bağlılık, iş tatmini ve örgütsel boyutlardaki faktörlerle
ilişkisine yoğunlaşmıştır. Pozitif psikolojik sermaye, liderlik, iş yetkilendirmesi ve çalışan
katılımının etkisini ayrı ayrı araştıran araştırmalar artarken, kapsamlı ve dinamik ilişkileri inceleyen
ampirik sektörel çalışmalar sınırlı kalmıştır (Joo, Lim & Kim, 2016). Çalışma bu boyutuyla literature
katkı koymayı amaçlamaktadır. Makalede liderlik ve pozitif psikolojik sermeyaye yönelik olarak
teorik bilgiler verildikten sonra araştırmanın bulgularına yer verilmiştir. Son olarak elde edilen
bulgular ışığında tartışma ve sonuç bölümü bulunmaktadır. Araştırma sonucunda dönüştürücü
liderlik tarzının pozitif psikolojik sermaye üzerinde pozitif yönde anlamlı etkisi bulunurken serbest
bırakıcı liderlik tarsının anlamlı ve negatif etkisinin olduğu, işlemsel liderlik tarzının ise etkisinin
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Liderlik, Liderlik Tarzları, Pozitif Psikolojik Sermaye
Abstract
The influence of leadership styles on positive psychological capital has been analyzed in the
research. Questionnaires prepared in the light of the research were applied to 5 star hotel employees
operating in the TRNC by trough sampling method (N = 372) and the obtained data were analyzed
by IBM SPSS 23 program. There are many studies on positive psychological capital and leadership.
The work in this area has concentrated on the factors of organizational commitment, job satisfaction
and organizational dimension. Research has been increasingly exploring the effects of positive
psychological capital, leadership, job empowerment, and employee participation, while empirical
sectoral studies that overlook comprehensive and dynamic relationships remain limited (Joo, Lim &
Kim, 2016). This study aims to contribute literature with this dimension. After the theoretical
information on leadership and positive psychological comment was given, findings of the research
were given. Finally, there is discussion and conclusion section on the findings. As a result of the
research, it was found that the transformative leadership style has a positive effect on the positive
psychological capital, while the positive and negative effect of the liberal leadership tars and the
effect of the operational leadership style are not found in the research.
Keywords: Leadership, Leadership Styles, Positive Psychological Capital
23
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
GİRİŞ
Günümüzde örgütlerin başarısızlığa uğramamak için ortalamanın üstünde performans
sergilemeleri gerekmektedir (Avey , Luthans, & Wernsing , 2008). Küresel rekabetle birlikte
değişim de hızla artmaktadır. İşletmelerin rekabet gücü, bu hızlı değişim ve gelişmelere ne
kadar iyi adapte olduklarına bağlıdır (Friedman,2005). Değişikliklere esnek bir şekilde cevap
vermek için, maddi olmayan kaynakların nasıl kullanılacağını bilmek çok önemlidir. Pozitif
Psikolojik Sermaye (PPS), bu bağlamda çalışanların önemli tutum ve davranışlarını
geliştirmektedir (Regove ark., 2017). PPS ayrıca çalışanların istenmeyen tutum ve
davranışlarını da etkisiz hale getirmektedir (Heled, Somech, & Waters, 2016). Bu nedenlerden
dolayı, PPS'nin ekonomik, insani ve sosyal sermaye gibi diğer sermayelerin "ötesine geçtiğini"
(Luthans, Youssef-Morgan, & Avolio, 2015) ve bugünün rekabet ortamında sürdürülebilir
rekabet avantajı kaynağı oluşturduğu belirtilmiştir (Luthans & Youssef, 2004). Ampirik
araştırmalar, PPS'nin kolektif düzeyde geliştiğini ve işletmelerin organizasyon performansı da
dâhil olmak üzere birçok çıktısına etkisinin olduğunu ortaya koymuştur (Clapp-Smith,
Vogelgesang, & Avey, 2009; Mathe-Soulek, Scott-Halsell, Kim, & Krawczyk, 2014; Heled,
Somech, & Waters, 2016).
Avolio, Gardner, Walumbwa, Luthans, & May (2004) PPS'nin çalışanlara yalnızca kendi
işlerini yapmaya kararlı olmalarını değil, aynı zamanda zorlu çalışmaları üstlenen çalışanlar
gibi olumlu davranışları da teşvik ettiğine inanmaktadır. Bunu doğrulamak için, çalışanların
örgütsel veya ilişkisel özelliklerini inceleyerek PPS öncüllerini araştırmak önemlidir (Avey,
2014). PPS'nin örgütler için benzersiz ve uzun vadeli rekabet avantajı yaratan yeni bir yaklaşım
olmasına rağmen (Luthans, Youssef, & Avolio, 2007), PPS'nin öncüleriyle ilgili ampirik
kanıtlar birkaç yazar tarafından da tartışıldığı üzere nispeten yetersizdir (Avey, 2014; Avey,
Reichard, Luthans, & Mhatre, 2011 aktaran Rego ve ark., 2017).
Luthans, Avolio, Walumbwa ve Li (2005) PPS’yi, liderlik değişkenlerinden etkilenebilecek
olumlu psikolojik kaynaklar olarak görmektedir. Liderlerin davranışları, diğer davranışlara
kıyasla çalışanların sonuçları üzerinde daha fazla etkiye sahiptir (Howell & Hall-Merenda,
1999; Dvir, Eden, Avolio, & Shamir, 2002; Judge, Piccolo, & Ilies, 2004; Salehzadeh, 2017).
Sonuç olarak liderlik tarzları, takipçilerin davranışlarını ve sonuçlarını kuvvetle etkilemekte
(Den Hartog & Koopman, 2011) ve olumlu/olumsuz duygularının oluşumunda önemli bir
kaynağı oluşturmaktadır (Dasborough & Ashkanasy, 2002).
Araştırmalar, liderlerin takipçilerin PPS'ında önemli etkileri olduğunu göstermektedir (Gooty,
Gavin, Johnson, Frazier, & Snow, 2009; Avey, 2014; Ghafoor, Qureshi, Khan, & Hijazi, 2011;
Malik & Dhar, 2017; Anderson & Sun, 2017; Gyu Park, Sik Kim, Yoon, & Joo, 2017; Rego ve
ark., 2017). Bu noktadan hareketle bu araştırmada liderlik tarzı takipçilerin psikolojik
sermayesinin muhtemel öncüsü olarak incelenmektedir (McMurray, Pirola-Merlo, Sarros, &
Islam, 2010).
Literatür incelendiğinde PPS’in konaklama işletmelerindeki etkilerini inceleyen çalışmaların
sınırlı kaldığı görülmektedir (Paek ve diğerleri, 2015). Otel sektöründe, çalışanların olumlu
davranışları müşterilere sağlanan hizmet düzeyini belirgin biçimde etkiler (Chow ve diğerleri,
2006) ve örgütün verimliliğine büyük ölçüde katkısı vardır (Paek ve diğerleri, 2015). Otel
sektöründe teşvik verici bir çalışma ortamının, liderlik kaynakları ile sağlanabilmesi,
organizasyonun performansındaki iyileştirmeler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir (Jung ve
diğerleri, 2015).
24
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Liderlikle ilgili birçok çalışmanın ABD'den geldiği göz önüne alındığında (House & Aditya,
1997; Rego, Sousa, Marques, & Cunha, 2012), kültürel olarak farklı örnekler üzerinde araştırma
yapılması çağrısına da değinilmektir (Walumbwa, Avolio, Gardner, Wernsing, & Peterson,
2008; Gelfand, Erez, & Aycan, 2007).
Bu çalışma, liderliğin, PPS üzerindeki çeşitli etkilerini doğrulamak için, KKTC’de faaliyet
gösteren 5 yıldızlı otel çalışanlarına uygulanmıştır. Böylelikle PPS’in farklı kültür ve
sektörlerdeki etkisi, liderlik bağlamında açıklanmaya çalışılmıştır.
1. LİTERATÜR TARAMASI
1.1. Pozitif Psikolojik Sermaye
Pozitif Psikolojik Sermaye (PPS) kavramı, çoğunlukla örgütsel alanda uygulanan pozitif
psikolojideki teori ve araştırmalardan ortaya çıkmakta ve literatürde kuruluşlara hayat veren
olumlu çalışmalar olarak tanımlanmaktadır (Baker ve Schaufeli, 2008; Luthans, Youssef ve
Avolio, 2007; Stajkovic, 2006; Luthans, Avolio ve diğerleri, 2005). PPS kavramı, bir
organizasyon içindeki bir çalışanın performansıyla nihai olarak ilişkili olan farklı davranışsal
durumları belirler ve ölçer (Luthans ve diğerleri, 2007). Pozitif psikoloji insanlarda neyin yanlış
olduğuna değil, neyin doğru olduğuna ve bunun nasıl geliştirilebileceğine odaklanmaktadır
(Luthans, Vogelgesang ve Lester, 2006; Linley, Stephen, Harrington ve Wood, 2006). Luthans
ve arkadaşlarının (2017) yapmış oldukları çalışmada, pozitif psikolojik sermayeyi "bireyin
pozitif gelişme yönünde pozitif psikolojik durumu" olarak tanımlamaktadır.
PPS, öz-yeterlik, iyimserlik, umut ve dayanıklılık gibi dört pozitif psikolojik kaynaktan
oluşmaktadır (Luthans ve diğerleri, 2007). 1) Öz-yeterlilik, Albert Bandura’nın geliştirdiği
Sosyal Bilişsel Teori’ye dayanmaktadır (Luthans ve Youssef vd.,2007). Belirli bir bağlamda
belirli bir görevi başarılı bir şekilde yürütmek için gerekli olan motivasyonu, bilişsel kaynakları
ve hareket tarzlarını harekete geçirme yeteneği hakkında "kişinin inancına (veya güvene)"
ihtiyaç duyulması olarak tanımlanmaktadır. 2) İyimserlik, hem olumlu gelişmeyi gelecekte
pozitif bir gelecek beklentisi olarak (Carver &Scheier, 2002) hem de olumsuz olayları harici,
geçici ve duruma özgü olarak yorumlamak şeklinde açıklanmakta; olumlu olayların zıt
nedenlere sahip olduğu şeklinde pozitif psikolojide tasvir edilmektedir (Seligman, 1998:3). 3)
Umut, "başarılı çalışanlar (hedefe yönelik enerji) ve yollar (hedefleri karşılamayı planlayan) ile
etkileşim sonucu üretilmiş duyguları temel alan olumlu bir motivasyon durumu" olarak
tanımlanmaktadır (Snyder, 2000; Stajkovic&Luthans,1998). 4) Dayanıklılık ise, "terslik,
çatışma, başarısızlık, ilerleme ve artan sorumluluktan geri tepme veya sıçrama kapasitesidir"
(Luthans, 2002).
Mükemmel işgören performansı tüm sektörlerde önemlidir. Ancak emek yoğun hizmet
endüstrilerinde çalışanlar ürünün özellikle önemli bir parçasıdır ve hizmet deneyiminin
çekirdeğini oluştururlar (Slåtten ve Mehmetoğlu, 2011). Yüksek motivasyona sahip olan
çalışanlar, hizmet kuruluşlarının ve işletmelerin başarısı için kritik önem taşımaktadır (Slåtten
ve Mehmetoğlu, 2011). Turizm sektöründe personel, misafir ilişkilerini oluşturmak ve
sürdürmek noktasında (Onsøyen ve ark., 2009) ve kalite ile birlikte misafir sadakatini oluşturma
açısından rekabet avantajı sağlayabilir (Chi ve Gürsoy, 2009). Turizm sektöründe, çalışanların
zihinsel görünümü, ruh hali ve davranışları, performans, sonuçlar ve müşteri memnuniyeti
üzerinde kritik bir etki yarattığı için çok önemlidir. Bununla ilgili çeşitli tutum ve davranışsal
25
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
faktörler arasında işe bağlılık kavramı, iş performansı ve rekabet avantajı ile güçlü ilişkisi göz
önüne alındığında özellikle belirgindir (Baumruk, 2004).
Özellikle otellerde, müşteriler ile çalışanlar arasındaki yakın ilişkiler, çalışanların hizmet
performansında en önemli rolü oynamaktadır ve insan hizmetlerine bağımlılık oranı çok
yüksektir (Brown ve ark., 2002). Hizmet süreçleri doğal olarak çalışanlar ve müşteriler
arasındaki etkileşimi içerdiğinden (Skaggs ve Galli-Debicella, 2012; Skaggs ve Youndt, 2004),
etkileşim kalitesi çalışanların performansını ve hizmet sunumunun finansal sonuçlarını
etkilemektedir. Bu nedenle, çalışanların olumlu davranışları müşterilere sağlanan hizmet
düzeyini ve verimliliğini belirgin biçimde etkiler (Chow ve diğerleri, 2006) Böylece, otel
çalışanlarının pozitif psikolojisi, organizasyonun performansındaki iyileştirmeler üzerinde
büyük bir etkiye sahiptir.
PPS davranışsal ve psikolojik faktörlerin yanı sıra girişimci, yönetsel ve ekonomik sonuçlar ile
ilgilidir. Pozitif psikolojik sermaye unsurları pek çok örgütsel faktörle ilişkilendirilmiş;
özellikle performans ve ekstra rol davranışları gibi iş sonuçlarıyla ilgili bağlantısı incelenmiştir
(Luthans, 2002a, 2002b; Wright, 2003). Luthans ve Youssef (2007) tarafından yapılan bir
çalışmada, çalışanların psikolojik dayanıklılık seviyelerinin iş tatmini, örgütsel bağlılık ve
mutluluk ile ilişki içinde olduğu ortaya çıkarılmıştır. Güncel literatür örneklerinde, liderlik ve
PPS arasında, çeşitli türlerde ilişki ve ampirik çalışmalar mevcuttur. Örneğin, McMurray
(2010), liderlik davranışının kar amacı gütmeyen kuruluşta çalışanlar arasında psikolojik
sermayenin önemli bir belirleyicisi olduğunu belirtmektedir. Rego ve ark. (2012) ise otantik
liderliğin Portekiz’deki farklı ticaret kuruluşlarında çalışanlar arasında PPS etkinliğini
artırdığını bildirmektedir. Otantik liderliğin psikolojik kapasiteleri ve etik iklimi kolaylaştıran
belirli lider davranışı yönünde olduğu iddia edilmektedir (Walumbwa ve diğerleri, 2008; Joo,
Baek-Kyoo ve diğerleri 2016)
1.2. Liderlik
Karmaşık ve popüler bir konu olan liderlik (Douglas, 2012; Rowold & Borgmann, 2013),
örgütlerin başarısında anahtar rol oynaması sebebiyle (Kaiser, Hogan, & Craig, 2008; Kollée,
Giessner, & van Knippenberg, 2013; Oc & Bashshur, 2013) birçok araştırmaya konu olmuştur
(Ghafoor, Qureshi, Khan, & Hijazi, 2011). Bu ilginin temelinde, liderlerin organizasyon
içerisinde, örgüt üyelerinin refah ve performansını artırılmasında ve örgüt başarısında merkezî
bir rol üstlenmesi yatmaktadır (Avolio, Gardner, Walumbwa, Luthans, & May, 2004; Avolio
& Walumbwa, 2006).
Liderlik bilimcileri, pozitif ve motivasyonel liderlerin örgüt üyeleri arasında pozitif psikolojik
kapasite üretme yeteneklerini artırdığını (Lew, 2009; Weberg, 2010) ve negatif liderlerin ise
örgüt içerisindeki olumsuz duyguların önemli bir kaynağı olduğunu ifade etmektedirler
(Dasborough & Ashkanasy, 2002). Lider, çalışanların davranış biçimini büyük ölçüde
belirlemektedir (Malik & Dhar, 2017). Bunun nedeni olarak takipçilerin liderlerini rol model
alması gösterilebilir (Walumbwa, Peterson, Avolio, & Hartnell, 2010). Takipçiler liderlerinin
olumlu davrandıklarını algıladıklarında, liderlerini taklit etme girişiminde olduğundan pozitif
bir tarzda hareket etmektedirler (Ibarra, 1999; Peterson & Seligman, 2004; Avolio &
Walumbwa, 2006).
26
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Literatürde farklı liderlik tarzları tartışılmış (Alonso-Almeida, Perramon, & Bagur-Femenias,
2017) ve 2000 yılından bu yana karizmatik, dönüştürücü ve işlemsel liderlik tarzlarının önemli
eksik yönleri ortaya koymak için birkaç yeni liderlik tarzı önerilmiştir (Anderson & Sun, 2017).
Fakat araştırılmakta olan birçok liderlik tarzı arasındaki örtüşme son derece sorunludur (Derue,
Nahrgang, Wellman, & Humphrey, 2011) ve muhtemelen “kavramın tekrarlılığı” söz
konusudur (Morrow, 1983). Sonuç olarak değişenin yalnızca liderlik kavramının kapsamı ve
algılanma şekli olduğu anlaşılmaktadır (Sürücü & Yeşilada, 2017). Bu nedenle araştırmada,
literatürde en yaygın olarak araştırılan dönüştürücü liderlik, işlemsel liderlik (Anderson & Sun,
2017) ve pasif liderlik olarak görülen serbest bırakıcı liderlik tarzları (Hinkin & Schriesheim,
2008; Sandhåland, Oltedal, Hystad, & Eid, 2017) liderlik boyutları olarak incelenmiştir..
Dönüştürücü liderlik, çağdaş liderlik teorilerinin en etkili örneklerinden biridir (Judge & Bono,
2000). Wang, Oh, Courtright, & Colbert (2011) tarafından yapılan meta analiz, dönüştürücü
liderliğin etkili, aynı zamanda yaygın olarak kullanıldığını ortaya koymuştur (Günzel-Jensen,
Hansen, Jakobsen, & Wulff, 2017).
Dönüştürücü lider, astların eğilimlerini, ihtiyaçlarını ve arzularını kişiselleştirilmiş dikkat
yoluyla fark eder ve bunları takipçilerini motive etmek için kullanır (Sahin, Çubuk, & Uslu,
2014). Dönüştürücü lider, yalnızca olumlu sonuçları arttırmakla kalmaz, aynı zamanda çalışan
memnuniyeti ve performansıyla ilişkili olumsuz yönlerin etkisini de azaltarak (Ghafoor,
Qureshi, Khan, & Hijazi, 2011) örgüt içerisinde takipçilerinin stres seviyesini azaltmaktadır
(Gill, Flaschner, Shah, & Bhutani, 2010). Bu tarz liderler, çalışanlara psikolojik aksaklıkların
üstesinden gelmeleri ve onlara gelecekteki zorlukların üstesinden gelebilecekleri güce sahip
olmalarını sağlarlar (Kelloway, Turner, Barling, & Loughlin, 2012).
Yapılan araştırmalar dönüştürücü liderin; örgüt üyelerinin psikolojik performansını (Ghafoor,
Qureshi, Khan, & Hijazi, 2011) ve refahını artırdığını (Kelloway, Turner, Barling, & Loughlin,
2012) PPS’iyi geliştirmede önemli rol oynadığını (Gooty, Gavin, Johnson, Frazier, & Snow,
2009) ve psikolojik sermayenin önemli bir öncülü olduğunu (Luthans, Avolio, Walumbwa, &&
Li, 2005) göstermektedir. Bu bağlamda araştırılmak üzere aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir.
Hipotez 1: Dönüştürücü liderlik PPS’ı anlamlı ve pozitif yönde etkiler.
Dönüştürücü liderliğin aksine, işlemsel liderlik bir değişim sürecine dayanır (Günzel-Jensen,
Hansen, Jakobsen, & Wulff, 2017) ve çalışanlar ile yönetim arasında ödüller ve hedeflerin
değişimi olarak tanımlanır (Howell & Avolio, 1993).
Örgüt üyeleri örnek bir hizmet verdiklerinde genellikle maaş, promosyon, takdir vb. şekilde
ödüllendirilirken aksi bir durumda ise genellikle kınanmakta veya cezalandırılmaktadır
(Walumbwa, Peterson, Avolio, & Hartnell, 2010). Öte yandan işlemsel liderler, takipçilerine
arzulanan hedefleri gerçekleştirmek için yapılması gerekenleri belirlemelerine yardımcı
olmaktadırlar (McMurray, Pirola-Merlo, Sarros, & Islam, 2010). Bu süreçte örgüt üyelerini
yoğun bir şekilde denetler, hataları veya yanlışları belirler ve sonra düzeltici önlemler alırlar
(Birasnav, 2014).
Örgüt üyelerinin liderin psikolojik sermayesi tarafından denetlendiği ve liderlerin pozitif
psikolojik sermayesi yüksek olduğunda, örgüt üyelerinin hem performansının artacağı hem de
27
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
PPS yükseleceği ileri sürülebilir (Walumbwa, Peterson, Avolio, & Hartnell, 2010). Bu
bağlamda aşağıdaki hipotez ileri sürülmüştür.
Hipotez 2: İşlemsel liderlik PPS’ı anlamlı ve pozitif yönde etkiler.
Serbest bırakıcı liderler, sorumluluk almak veya karar vermekten kaçınır, yalnızca sorunlar
olduğunda ve eylemlerin önlenmesinin zor olduğu durumlarda çalışanların faaliyetlerine
müdahale etmektedirler (Che, Zhou, Kessler, & Spector, 2017). Liderlik becerilerinden
yoksundurlar (Kelloway, Sivanathan, Francis, & Barling, 2005) ve faaliyetlerde astlarına
geribildirim sağlamamaları nedeniyle olumsuz bir örgütsel çevre oluşturabilirler (Arnold,
Connelly, Walsh, & Martin Ginis, 2015). Bu anlamda örgüt üyelerinin psikolojik sağlığını
olumsuz yönde etkileyen zeminini oluşturmaktadırlar (Nguyen, Teo, Grover, & Nguyen, 2017).
Özetle, serbest bırakıcı liderlik çalışanların rol çatışması ve belirsizlik (Hinkin & Schriesheim,
2008), psikolojik sıkıntısı (Skogstad, Einarson, Torsheim, Aasland, & Hetland, 2007) ve daha
düşük güvenlik davranışları ile ilişkilidir (Mullen, Kelloway, & Teed, 2011).
Yapılan araştırmalar serbest bırakıcı liderliğin; çalışan algılamaları üzerinde olumsuz etkileri
olduğunu (Hinkin & Schriesheim, 2008) ve çalışanların refahını olumsuz yönde etkilediğini
(Kelloway, Turner, Barling, & Loughlin, 2012), stresini artırdığını (Che, Zhou, Kessler, &
Spector, 2017) bulmuştur. Toor & Ofori (2008) ise yaptığı araştırmada serbest bırakıcı liderlikle
PPS’ın negatif ilişkisini tespit etmiştir. Yapılan bu araştırmalar ve literatürden yola çıkarak
aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir.
Hipotez 3: Serbest bırakıcı liderlik PPS’ı anlamlı ve negatif yönde etkiler.
2. YÖNTEM
2.1. Evren ve Örneklem
Araştırma, Kıbrıs'taki üç en popüler (sahil) destinasyon olan Girne, Karpaz ile Lefkoşa’daki 5
yıldızlı otellerden toplanmıştır.
Araştırma evreninin tamamına ulaşılması; zaman, maliyet ve kontrol bakımdan güç
olacağından araştırmada çalışma evrenini temsil edecek şekilde örneklem seçmek için Tabakalı
Rastgele Örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Buna göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde
kurulu 5 yıldızlı otellerde görevli 4471 çalışandan %95 güven aralığı ve %5 örnekleme hatası
ile görüşülmesi gereken kişi sayısı 354 olup 372 kişi ile görüşülmüştür.
Araştırma kapsamına alınan katılımcıların %34,9’unun kadın, %65,1’inin erkek olduğu,
%32’sinin 26-30 yaş arasında, %16,9’unun 31-35 yaş ve %26,1’inin 36 yaş ve üzeri yaş
grubunda yer aldığı, %33,3’ünün lise, %14,2’sinin ön lisans ve %22,6’sının lisans/lisansüstü
düzeyde eğitime sahip olduğu görülmüştür. Katılımcıların %17,2’si KKTC uyruklu, %66,7’si
TC uyruklu, %11,3’ü hem KKTC hem TC uyruklu olup, %4,8’i diğer ülke vatandaşıdır.
Katılımcıların %21,5’i yönetici/şef pozisyonunda, %78,5’i çalışan pozisyonunda görev
yapmaktadır.
2.2. Veri Toplama Araçları
İlk olarak, en temel geçerlilik türü olan yüz (veya içerik) geçerliliği, anket hakkında
profesyonellerin görüşünü istemek suretiyle sağlanmıştır (Zikmund, 1997). Uzmanlar arasında
otel yöneticileri, Kıbrıs'tan akademisyenler bulunmaktaydı. Uzmanlar, anketi incelemiş ve daha
açıklık ve yapı boyutlarıyla uyum için geribildirim sağlamıştır. Geri bildirim birkaç ifadenin
28
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
değiştirilmesi, bazı öğelerin kaldırılmasına veya bir araya getirilmesine yol açmıştır. Ön
araştırmanın ikinci aşaması, anketin örnekleme yani turizm sektöründe çalışanlarına dağılımını
içermektedir. İlk 100 soru formu toplandıktan sonra, araştırmacılar tarafından faktör analizi ve
ölçek güvenirliği yapılmıştır. İlk sonuçlar anlamlı olması ve katılımcılardan hiçbir endişe verici
yorum gelmemesi sebebiyle çalışamaya devam edilmiştir. Otel yönetiminin araştırmaya
katılma isteğini sorgulayan bilgilendirici bir e-posta gönderilmiş ve otel yöneticilerinden gelen
resmi bir yetkilendirme üzerine uzman anketörler tarafından anketlerin yüz yüze uygulanması
gerçekleştirilmiştir. Anketlerin doldurulma aşamasında (10-15 dk) soru veya endişeyi gidermek
için anketörler hazır bulunmuştur.
Araştırmada veri toplama aracı olarak tanıtıcı özellikler, psikolojik sermaye ölçeği ve liderlik
ölçeği olmak üzere 3 bölümden oluşan soru formu kullanılmıştır. Psikolojik Sermaye Ölçeği,
Çetin ve Basım (2012) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış bir ölçektir. Liderlik tarzları Avolio &
Bass (1995) tarafından geliştirilen 3 boyutlu (dönüştürücü, işlemsel ve serbest bırakıcı) liderlik
ölçeği ile değerlendirilmiştir. Ölçeklerin geçerliliği doğrulayıcı faktör analizi ile, güvenirliği ise
Cronbach Alfa katsayıları hesaplanarak test edilmiş, sonuçlar kullanıma uygun olduklarını
göstermiştir.
3. BULGULAR
Çalışmada, bağımsız değişken (liderlik stilleri) ile bağımlı değişken (pozitif psikolojik
sermaye) arasındaki korelasyonun yönünü ve kuvvetini belirlemek için IBM SPSS 23 programı
kullanılarak Pearson korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. Analizin sonucu Tablo-1'de
gösterildiği gibidir.
Tablo-1: Ortalama, Standart Sapma ve Korelasyonlar
Değişken
Ort.
SS
1.
1. Dönüştürücü
liderlik
3,72
,90
(,87)
2. İşlemsel liderlik
3,34
,85
,67**
3. Serbest bırakıcı
liderlik
2,72
,99
-,10* ,27**
(,81)
4.İyimserlik
4,82
,85
,30** ,19**
-,06
5.Psikolojik
Dayanıklılık
5,00
,80
,32** ,19**
6.Umut
4,99
,80
,43** ,24**
7.Öz yeterlilik
5,04
,84
,40** ,21**
2.
3.
4.
5.
6.
7.
(,86)
,14**
,20**
,15**
(,88)
,62**
(,89)
,66** ,76**
(,87)
,57**
,72** (,91)
,75
*p<0.10 **p<0.05
Korelasyon sonuçları bağımlı ve bağımsız değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olduğunu
göstermektedir. Yapılan korelasyon analizinde dönüştürücü ve işlemsel liderliğin pozitif
psikolojik sermayenin tüm alt boyutları ile anlamlı ve pozitif yönlü bir ilişkisi olduğu, serbest
bırakıcı liderliğin ise negatif yönlü ilişkisi olduğu gözükmektedir.
29
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Liderlik tarzlarının pozitif psikolojik sermaye üzerindeki etkisinin tespitine yönelik olarak
regresyon analizi uygulanmıştır. Demografik değişkenler (cinsiyet, yaş, eğitim) kontrol altına
alınarak yapılan regresyon analiz sonuçları Tablo-2'de gösterildiği gibidir.
Tablo 2: Regresyon Sonuçları
Psikolojik
Dayanıklılık
Umut
Öz
Yeterlilik
-,135**
-,088*
-,054
,050
,077
,040
,046
Eğitim
-,172**
-,100*
-,097*
-,042
Dönüştürücü Liderlik
,260***
,264***
,376***
,409***
-,041
Değişkenler
Cinsiyet
Yaş
İyimserlik
-,144
İşlemsel Liderlik
,023
,038
,031
Serbest Bırakıcı
Liderlik
-,046
-,115**
-,176***
-,097**
F
11,427***
11,556***
18,839***
13,762***
R²
,15
,16
,23
,18
Not: Regresyon katsayıları standardize edilmiş betadır.
*p<0.10 **p<0.05 ***p<0.001
Tablo 2 incelendiğinde dönüştürücü liderliğin; pozitif psikolojik sermeyenin alt boyutlarından
iyimserlik (β =.260, p<.001), psikolojik dayanıklılık (β =.264, p<.001), umut (β =.376,
p<.001) ve öz yeterlilik (β =.409, p<.001) üzerinde anlamlı ve pozitif etkisinin olduğu ve
serbest bırakıcı liderliğin ise; psikolojik dayanıklılık (β =. -115, p<.05), umut (β = -.176, p<.05)
ve öz yeterlilik (β =. -097, p<.001) üzerinde anlamlı ve negatif etkisinin olduğu görülmektedir.
Bu bulgular dışında işlemsel liderliğin pozitif psikolojik sermaye üzerinde herhangi bir
etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Şu halde pozitif psikolojik sermayeyi en çok etkileyen
liderlik tarzının dönüştürücü liderlik olduğu söylenebilir.
Elde edilen bulgular ışığında H1 ve H3 kabul edilirken, H2 red edilmiştir.
4. TARTIŞMA VE SONUÇ
Liderler, takipçilerinden daha yüksek bir statüye ve güce sahip olması nedeniyle, örgüt
üyelerinin hangi davranış biçimini örnek alacağı konusunda çalışanların bilgi kaynaklarıdır
(Walumbwa, Peterson, Avolio, & Hartnell, 2010). Pozitif psikolojik sermayesinin veya genel
olarak pozitiflik seviyesinin, takipçilerinin psikolojik durumlarını ve davranışlarını nasıl
etkilediğinin farkında olan liderler, uygun liderlik tarzlarını ve davranışlarını belirleyerek
örgütlerinin performansını artırarak başarıya ulaştırabilirler. Bu anlamda otel sektörü gibi
yüksek düzeyde pozitif psikolojik sermaye gerektiren hizmet sektöründe uygulanan uygun
tarzdaki liderlik, örgüt başarısı için anahtar rol oynamaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen
sonuçların hizmet sektörü için yönetimsel katkılarının olacağı değerlendirilmektedir.
30
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Dönüştürücü liderliğin PPS'ı anlamlı ve pozitif etkilediği bulgusu amprik ve kavramsal olarak
çekicidir. Aslında bu bulgu beklenen bir sonuçtur. Çünkü dönüştürücü liderliğin motivasyon
yönü PPS'ın motivasyon eğilimi ile bütünleşiktir. Bir liderin dönüştürücü olarak algılanması,
örgüt üyelerinin motive edilmiş çaba ve azim temelinde olumlu bir geleceği algılaması ve
ileride karşılaşabilecekleri zorlukların üstesinden gelebilecekleri güce sahip olmalarını
sağlanmaktadır. Elde edilen bulgular, dönüştürücü bir liderin PPS geliştirmede oynadığı rolü
vurgulamaktadır. Bu, mevcut araştırmanın ana katkılarından biridir. Pratik açıdan bakıldığında,
bu bulgu, işgücünün olumlu psikolojik kaynaklara yöneltilmesinde dönüştürücü bir liderin
önemli olduğunu göstermektedir.
Liderlik vasıflarından yoksun olarak görevini sürdüren serbest bırakıcı liderlik ise PPS’ı
olumsuz olarak etkilemektedir. Bu bulgu Toor & Ofori (2008) araştırmasıyla paralellik
göstermektedir. Sorumluluk almaması, karar vermekten kaçınması ve astlarına geri bildirimde
bulunmaması takipçilerinde olumsuz psikolojik etki yaratacak zemin oluşturmaktadır.
Oluşturulan bu ortam, örgüt üyeleri arasında, görev konusunda belirsizlik ve rol çatışmasına
sebep olmaktadır (Hinkin & Schriesheim, 2008). Sonuç olarak, zamanla bulunduğu örgüte ve
liderine güveni azalan (Mullen, Kelloway, & Teed, 2011) örgüt üyelerinin psikolojik refahı
bozulur (Kelloway, Turner, Barling, & Loughlin, 2012). Örgüt üzerinde olumsuz etkileri
düşünüldüğünde serbest bırakıcı liderliğin pozitif psikolojik sermayeye olumsuz etkisi
beklenen bir sonuçtur.
Araştırmada ortada çıkan diğer bir sonuç ise işlemsel liderin pozitif psikolojik sermaye üzerinde
etkisinin bulunmamasıdır. Lider ile takipçisi arasında değişim sürecine dayanan işlemsel
liderlikte; lider örgüt üyelerini görevlerin başarılması için yoğun bir şekilde denetlemektedir.
Yapılan bu denetleme ve kontrollerde başarısız görülen personel genellikle kınanır ya da
cezalandırılır. Bu durum pozitif psikolojinin doğasına aykırı gözükmektedir. Çünkü pozitif
psikoloji insanlarda neyin yanlış olduğuna değil, neyin doğru olduğuna ve bunun nasıl
geliştirilebileceğine odaklanmaktadır (Luthans, Vogelgesang ve Lester, 2006; Linley, Stephen,
Harrington ve Wood, 2006). Dolayısıyla, özellikle konaklama işletmeleri açısından sonuç
değerlendirilecek olursa, işlemsel liderliğin güçlü olduğu işletmelerde, pozitif psikolojik
sermayenin güçlü olamayacağı açıktır.
5. SINIRLILIKLAR
Elde edilen bulguların yanı sıra çalışmada bazı sınırlıklar mevcuttur. En önemli sınırlılık
verilerin tek bir kaynaktan toplanmış olmasıdır. Dolayısıyla elde edilen bulgular
değerlendirilirken bu eksikliğin göz önünde tutulması gerekir. Bu nedenle ileride yapılacak
araştırmalarda çok kaynaktan veri toplanması, bulguların genellenebilirliğini artıracaktır.
İkincisi turizm sektörü ülkeler ve bölgesel farklılıklara göre değişlik gösterebilmektedir. Bu
nedenle ileriki dönemlerde turizm sektörüne yönelik yapılacak araştırmaların farklı ülke ve
bölgelerde yapılarak kıyaslanması yeni bulgulara ulaşmayı sağlayabilir.
Üçüncüsü, gelecekteki çalışmalar dönüştürücü liderin hangi özelliklerinin pozitif psikolojik
sermayeyi etkilediğini araştırma kapsamına alabilir. Bu anlamda dönüştürücü liderliğin hangi
özelliklerinin pozitif psikolojik sermayeyi etkilediğini anlamaya yönelik derinlemesine
yapılacak araştırmalar (örneğin nitel ya da karışık yöntem) faydalı olacaktır.
31
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
REFERANSLAR
Alonso-Almeida, M. D., Perramon, J., & Bagur-Femenias, L. (2017). Leadership Styles And
Corporate Social Responsibility Management: Analysis From A Gender Perspective.
Business Ethics: A European Review.
Anderson, M. H., & Sun, P. Y. (2017). Reviewing Leadership Styles: Overlaps And The Need
For A New ‘Full‐Range’theory. International Journal Of Management Reviews, 19(1),
76-96.
Arnold, K. A., Connelly, C. E., Walsh, M. M., & Martin Ginis, K. A. (2015). Leadership Styles,
Emotion Regulation, And Burnout. Journal Of Occupational Health Psychology, 20(4),
481-490.
Avey , J., Luthans, F., & Wernsing , T. (2008). Can Positive Employees Help Positive
Organizational Change? Impact of Psychological Capital and Emotions on Relevant
Attitudes and Behaviors. The Journal of Applied Behavioral Science, 44:1, 48-70.
Avey, J. B. (2014). The Left Side Of Psychological Capital: New Evidence On The Antecedents
Of PPS. Journal Of Leadership & Organizational Studies, 21(2), 141-149.
Avey, J. B., Reichard, R. J., Luthans, F., & Mhatre, K. H. (2011). Meta‐Analysis Of The İmpact
Of Positive Psychological Capital On Employee Attitudes, Behaviors, And Performance.
Human Resource Development Quarterly, 22(2), 127-152.
Avolio, B. J., & Bass, B. M. (1995). Individual Consideration Viewed At Multiple Levels Of
Analysis: A Multi-Level Framework For Examining The Diffusion Of Transformational
Leadership. The Leadership Quarterly, 6(2), 199-218.
Avolio, B. J., & Walumbwa, F. O. (2006). Authentic Leadership: Moving HR Leaders To A
Higher Level. In Research İn Personnel And Human Resources Management (Pp. 273304). Emerald Group Publishing Limited.
Avolio, B., Gardner, L., Walumbwa, F., Luthans, F., & May, D. (2004). Unlocking The Mask:
A Look At The Process By Which Authentic Leaders İmpact Follower Attitudes And
Behaviors. The Leadership Quarterly, 15(6), 801-823.
Bakker, A. B., & Schaufeli, W. B. (2008). Positive organizational behavior: Engaged
employees in flourishing organizations. Journal of Organizational Behavior, 29, 147–154.
doi:10.1002/job.515
Baumruk, R. (2004). The missing link: the role of employee engagement in business success.
Birasnav, M. (2014). Knowledge Management And Organizational Performance İn The Service
İndustry: The Role Of Transformational Leadership Beyond The Effects Of Transactional
Leadership. Journal Of Business Research, 67(8), 1622-1629.
Bono, J. E., & Ilies, R. (2006). Charisma, Positive Emotions And Mood Contagion. The
Leadership Quarterly, 17(4), 317-334.
Brown, J. R., & Ragsdale, C. T. (2002). The competitive market efficiency of hotel brands: an
application of data envelopment analysis. Journal of Hospitality & Tourism Research,
26(4), 332-360.
Carver, C. S., & Scheier, M. S. (2002). Handbook of positive psychology. Oxford: Oxford
University Press.
Che, X. X., Zhou, Z. E., Kessler, S. R., & Spector, P. E. (2017). Stressors Beget Stressors: The
Effect Of Passive Leadership On Employee Health Through Workload And Work–
Family Conflict. Work & Stress, 1-17.
32
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Chi, C. G., & Gursoy, D. (2009). Employee satisfaction, customer satisfaction, and financial
performance: An empirical examination. International Journal of Hospitality
Management, 28(2), 245-253.
Chow, I. H. S., Lo, T. W. C., Sha, Z., & Hong, J. (2006). The impact of developmental
experience, empowerment, and organizational support on catering service staff
performance. International Journal of Hospitality Management, 25(3), 478-495.
Clapp-Smith, R., Vogelgesang, G. R., & Avey, J. B. (2009). Authentic Leadership And Positive
Psychological Capital: The Mediating Role Of Trust At The Group Level Of Analysis.
Journal Of Leadership & Organizational Studies, 15(3), 227-240.
Dasborough, M. T., & Ashkanasy, N. M. (2002). Emotion And Attribution Of İntentionality İn
Leader–Member Relationships. The Leadership Quarterly, 13(5), 615-634.
Dawkins, S., Martin, A., Scott, J., & Sanderson, K. (2015). Advancing Conceptualization And
Measurement Of Psychological Capital As A Collective Construct. Human Relations,
68(6), 925-949.
Den Hartog, D. N., & Koopman, P. (2011). Leadership İn Organizations. Handbook Of
Industrial, Work And Organizational Psychology, 2. Sage Publications.
Derue, D. S., Nahrgang, J. D., Wellman, N. E., & Humphrey, S. E. (2011). Trait And Behavioral
Theories Of Leadership: An İntegration And Meta‐Analytic Test Of Their Relative
Validity. Personnel Psychology, 64(1), 7-52.
Douglas, C. (2012). The Moderating Role Of Leader And Follower Sex İn Dyads On The
Leadership Behavior–Leader Effectiveness Relationships. The Leadership Quarterly,
23(1), 163-175.
Dvir, T., Eden, D., Avolio, B. J., & Shamir, B. (2002). Impact Of Transformational Leadership
On Follower Development And Performance: A Field Experiment. Academy Of
Management Journal, 45(4), 735-744.
Eid, J., Mearns, K., Larsson, G., Laberg, J. C., & Johnsen, B. H. (2012). Leadership,
Psychological Capital And Safety Research: Conceptual İssues And Future Research
Questions. Safety Science, 50(1), 55-61.
Friedman, T. L. (2005). The world is flat: A brief history of the twenty-first century. Macmillan.
Fuller, J. B., Patterson, C. E., Hester, K., & Stringer, D. Y. (1996). A Quantitative Review Of
Research On Charismatic Leadership. Psychological Reports, 78(1), 271-287.
Gelfand, M. J., Erez, M., & Aycan, Z. (2007). Cross-Cultural Organizational Behavior. Annu.
Rev. Psychol., 58, 479-514.
Ghafoor, A., Qureshi, T. M., Khan, M. A., & Hijazi, S. T. (2011). Transformational Leadership,
Employee Engagement And Performance: Mediating Effect Of Psychological
Ownership. African Journal Of Business Management, 5(17), 7391.
Gill, A., Flaschner, A. B., Shah, C., & Bhutani, I. (2010). The Relations Of Transformational
Leadership And Empowerment With Employee Job Satisfaction: A Study Among Indian
Restaurant Employees. Business And Economics Journal, 18, 1-10.
Gooty, J., Gavin, M., Johnson, P. D., Frazier, M. L., & Snow, D. B. (2009). In The Eyes Of The
Beholder: Transformational Leadership, Positive Psychological Capital, And
Performance. Journal Of Leadership & Organizational Studies, 15(4), 353-367.
Günzel-Jensen, F., Hansen, J. R., Jakobsen, M. L., & Wulff, J. (2017). A Two-Pronged
Approach? Combined Leadership Styles And Innovative Behavior. International Journal
Of Public Administration, 1-14.
33
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Gyu Park, J., Sik Kim, J., Yoon, S. W., & Joo, B. K. (2017). The Effects Of Empowering
Leadership On Psychological Well-Being And Job Engagement: The Mediating Role Of
Psychological Capital. Leadership & Organization Development Journal, 38(3), 350-367.
Heled, E., Somech, A., & Waters, L. (2016). Psychological Capital As A Team Phenomenon:
Mediating The Relationship Between Learning Climate And Outcomes At The İndividual
And Team Levels. The Journal Of Positive Psychology, 11(3), 303-314.
Hinkin, T. R., & Schriesheim, C. A. (2008). An Examination Of" Nonleadership": From
Laissez-Faire Leadership To Leader Reward Omission And Punishment Omission.
Journal Of Applied Psychology, 93(6), 1234.
House, R. J., & Aditya, R. N. (1997). The Social Scientific Study Of Leadership: Quo Vadis?.
Journal Of Management, 23(3), 409-473.
Howell, J. M., & Avolio, B. J. (1993). Transformational Leadership, Transactional Leadership,
Locus Of Control, And Support For İnnovation: Key Predictors Of ConsolidatedBusiness-Unit Performance. Journal Of Applied Psychology, 78(6), 891.
Howell, J. M., & Hall-Merenda, K. E. (1999). The Ties That Bind: The İmpact Of LeaderMember Exchange, Transformational And Transactional Leadership, And Distance On
Predicting Follower Performance. Journal Of Applied Psychology, 84(5), 680.
Ibarra, H. (1999). Provisional Selves: Experimenting With İmage And İdentity İn Professional
Adaptation. Administrative Science Quarterly, 44(4), 764-791.
Joo, B.-K., Lim, D. H., & Kim, S. (2016). Enhancing work engagement: The roles of
psychological capital, authentic leadership, and work empowerment. Leadership &
Organization Development Journal, 37, 1117–1134. doi:10.1108/LODJ-01-2015-0005
Judge, T. A., & Bono, J. E. (2000). Five-Factor Model Of Personality And Transformational
Leadership. Journal Of Applied Psychology, 85(5), 751.
Judge, T. A., & Piccolo, R. F. (2004). Transformational And Transactional Leadership: A MetaAnalytic Test Of Their Relative Validity. Journal Of Applied Psychology, 89(5), 755.
Judge, T. A., Piccolo, R. F., & Ilies, R. (2004). The Forgotten Ones? The Validity Of
Consideration And İnitiating Structure İn Leadership Research. Journal Of Applied
Psychology, 89(1), 36.
Jung, H. S., & Yoon, H. H. (2015). The impact of employees’ positive psychological capital on
job satisfaction and organizational citizenship behaviors in the hotel. International
Journal of Contemporary Hospitality Management, 27(6), 1135-1156.
Kaiser, R. B., Hogan, R., & Craig, S. B. (2008). Leadership And The Fate Of Organizations.
American Psychologist, 63(2), 96.
Kelloway, E. K., Sivanathan, N., Francis, L., & Barling, J. (2005). Poor Leadership. In J.
Barling, E. K. Kelloway, & M. R. Frone (Eds.), Handbook Of Work Stress (Pp. 89–112).
Thousand Oaks, CA: Sage.
Kelloway, E. K., Turner, N., Barling, J., & Loughlin, C. (2012). Transformational Leadership
And Employee Psychological Well-Being: The Mediating Role Of Employee Trust İn
Leadership. Work & Stress, 26(1), 39-55.
Kollée, J. A., Giessner, S. R., & Van Knippenberg, D. (2013). Leader Evaluations After
Performance Feedback: The Role Of Follower Mood. The Leadership Quarterly, 24(1),
203-214.
Lew, T. (2009). The Relationships Between Perceived Organizational Support, Felt Obligation,
Affective Organizational Commitment And Turnover İntention Of Academics Working
With Private Higher Educational İnstitutions İn Malaysia. European Journal Of Soci.
34
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Linley, A., Stephen, J., Harrington, S., & Wood, A. M. (2006). Positive psychology: Past,
present and (possible) future. The Journal of Positive Psychology, 1,3–16.
doi:10.1080/17439760500372796
Luthans, F. (2002a). The need for and meaning of positive organizational behavior. Journal of
Organizational Behavior, 23, 695–706. doi:10.1002/job.165
Luthans, F. (2002b). Positive organizational behavior: Developing and managing
psychological strengths. Academy of Management Executive, 16, 57–72.
doi:10.5465/AME.2002.6640181
Luthans, F., & Youssef, C. M. (2004). Human, Social, And Now Positive Psychological Capital
Management:: Investing İn People For Competitive Advantage. Organizational
Dynamics, 33(2), 143-160.
Luthans, F., Avey, J. B., Avolio, B. J., Norman, S., & Combs, G. M. (2006). Psychological
Capital Development: Toward A Micro‐İntervention. Journal Of Organizational
Behavior, 27(3), 387-393.
Luthans, F., Avolio, B. J., Walumbwa, F. O., && Li, W. (2005). The Psychological Capital Of
Chinese Workers: Exploring The Relationship With Performance. Management And
Organization Review, 1(2), 249-271.
Luthans, F., Vogelgesang, G., & Lester, P. (2006). Developing the psychological capital of
resiliency.
Human
Resource
Development
Review,
5(1),
25–44.
doi:10.1177/1534484305285335
Luthans, F., & Youssef, C. M. (2007). Emerging positive organizational behavior. Journal of
Management, 33, 321–349. doi:10.1177/0149206307300814
Luthans, F., Youssef, C. M., & Avolio, B. J. (2007). Psychological Capital: Developing The
Human Competitive Edge (P. 3). Oxford: Oxford University Press.
Luthans, F., Youssef-Morgan, C., & Avolio, B. J. (2015). Psychological Capital And Beyond.
Oxford, England: Oxford University Press.
Malik, N., & Dhar, R. L. (2017). Authentic Leadership And İts İmpact On Extra Role Behaviour
Of Nurses: The Mediating Role Of Psychological Capital And The Moderating Role Of
Autonomy. Personnel Review, 46(2), 277-296.
Mathe-Soulek, K., Scott-Halsell, S., Kim, S., & Krawczyk, M. (2014). Psychological Capital
İn The Quick Service Restaurant İndustry: A Study Of Unit-Level Performance. Journal
Of Hospitality & Tourism Research, 1096348014550923.
Mcmurray, A. J., Pirola-Merlo, A., Sarros, J. C., & Islam, M. M. (2010). Leadership, Climate,
Psychological Capital, Commitment, And Wellbeing İn A Non-Profit Organization.
Leadership & Organization Development Journal, 31(5), 436-457.
Morrow, P. C. (1983). Concept Redundancy İn Organizational Research: The Case Of Work
Commitment. Academy Of Management Review, 8(3), 486-500.
Mullen, J., Kelloway, E. K., & Teed, M. (2011). Inconsistent Style Of Leadership As A
Predictor Of Safety Behaviour. Work & Stress, 25(1), 41-54.
Nguyen, D., Teo, S., Grover, S., & Nguyen, N. P. (2017). Laissez-Faire Leadership Behaviors
İn Public Sector İn Vietnam. In The Palgrave Handbook Of Leadership İn Transforming
Asia (Pp. 397-415). Palgrave Macmillan, London.
Oc, B., & Bashshur, M. R. (2013). Followership, Leadership And Social İnfluence. The
Leadership Quarterly, 24(6), 919-934.
Onsøyen, L. E., Mykletun, R. J., & Steiro, T. J. (2009). Silenced and invisible: The work‐
experience of room‐attendants in Norwegian hotels. Scandinavian Journal of Hospitality
and Tourism, 9(1), 81-102.
35
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Paek, S., Schuckert, M., Kim, T. T., & Lee, G. (2015). Why is hospitality employees’
psychological capital important? The effects of psychological capital on work
engagement and employee morale. International journal of hospitality management, 50,
9-26.
Peterson, C., & Seligman, M. E. (2004). Character Strengths And Virtues: A Handbook And
Classification (Vol. 1). Oxford University Press.
Rego, A., Owens, B., Leal, S., Melo, A. I., E Cunha, M. P., Gonçalves, L., & Ribeiro, P. (2017).
How Leader Humility Helps Teams To Be Humbler, Psychologically Stronger, And More
Effective: A Moderated Mediation Model. The Leadership Quarterly.
Rego, A., Sousa, F., Marques, C., & Cunha, M. P. (2012). Authentic Leadership Promoting
Employees' Psychological Capital And Creativity. Journal Of Business Research, 65(3),
429-437.
Rowold, J., & Borgmann, L. (2013). Are Leadership Constructs Really İndependent?.
Leadership & Organization Development Journal, 34(1), 20-43.
Sahin, D. R., Çubuk, D., & Uslu, T. (2014). The Effect Of Organizational Support,
Transformational Leadership, Personnel Empowerment, Work Engagement,
Performance And Demographical Variables On The Factors Of Psychological Capital.
Emerging Markets Journal, 3(3), 1.
Salehzadeh, R. (2017). Which Types Of Leadership Styles Do Followers Prefer? A Decision
Tree Approach. International Journal Of Educational Management, (Just-Accepted), 0000.
Sandhåland, H., Oltedal, H. A., Hystad, S. W., & Eid, J. (2017). Effects Of Leadership Style
And Psychological Job Demands On Situation Awareness And The Willingness To Take
A Risk: A Survey Of Selected Offshore Vessels. Safety Science, 93, 178-186.
Seligman, M. (1998). What is the “good life”? APA monitor, 29(10), 2.
Skaggs, B. C., & Galli-Debicella, A. (2012). The effects of customer contact on organizational
structure and performance in service firms. The Service Industries Journal, 32(3), 337352.
Skaggs, B. C., & Youndt, M. (2004). Strategic positioning, human capital, and performance in
service organizations: A customer interaction approach. Strategic Management Journal,
25(1), 85-99.
Skogstad, A., Einarson, S., Torsheim, T., Aasland, M., & Hetland, H. (2007). The
Destructiveness Of Laissez-Faire Leadership Behavior. Journal Of Occupational Health
Psychology, 12(1), 80.
Slåtten, T., & Mehmetoglu, M. (2011). Antecedents and effects of engaged frontline
employees: A study from the hospitality industry. Managing Service Quality: An
International Journal, 21(1), 88-107.
Snyder, C. R. (Ed.). (2000). Handbook of hope: Theory, measures, and applications. San Diego,
CA: Academic Press.
Sosik, J. J. (2005). The Role Of Personal Values İn The Charismatic Leadership Of Corporate
Managers: A Model And Preliminary Field Study. The Leadership Quarterly, 16(2), 221244.
Stajkovic, A. D. (2006). Development of a core confidence–higher order construct. Journal of
Applied Psychology, 91, 1208–1224. doi:10.1037/0021-9010.91.6.1208
Stajkovic, A. D., & Luthans, F. (1998). Social cognitive theory and self-efficacy: Going beyond
traditional motivational and behavioral approaches. Organizational Dynamics, 26,62–74.
doi:10.1016/S0090-2616(98)90006-7
36
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Sürücü, L. & Yeşilada T. (2017) The Impact Of Leadership Styles On Organizational Culture.
International Journal Of Business And Management Invention,6(8), 31-39.
Toor, S. R., & Ofori, G. (2008). Role Of Psychological Capital (PPS) İn Leadership
Effectiveness. In Proceedings Of The CIB Joint W065/W055 International Symposium:
Transformation Through Construction. Dubai, United Arab Emirates.
Walumbwa, F. O., Avolio, B. J., Gardner, W. L., Wernsing, T. S., & Peterson, S. J. (2008).
Authentic Leadership: Development And Validation Of A Theory-Based Measure.
Journal Of Management, 34(1), 89-126.
Walumbwa, F. O., Peterson, S. J., Avolio, B. J., & Hartnell, C. A. (2010). An İnvestigation Of
The Relationships Among Leader And Follower Psychological Capital, Service Climate,
And Job Performance. Personnel Psychology, 63(4), 937-963.
Wang, G., Oh, I. S., Courtright, S. H., & Colbert, A. E. (2011). Transformational Leadership
And Performance Across Criteria And Levels: A Meta-Analytic Review Of 25 Years Of
Research. Group & Organization Management, 36(2), 223-270.
Weberg, D. (2010). Transformational Leadership And Staff Retention: An Evidence Review
With İmplications For Healthcare Systems. Nursing Administration Quarterly, 34(3),
246-258.
Wright, T. A. (2003). Positive organizational behavior: An idea whose time has truly come.
Journal of Organizational Behavior, 24, 437–442. doi:10.1002/job.197
Zaman, N. U., Bibi, Z., Mohammad, J., & Karim, J. (2017). The Mediating Role Of Positive
Psychological Capital Between Perceived Leadership Styles And Workplace Advice
Network Closeness. Pakistan Journal Of Commerce & Social Sciences, 11(1).
Zikmund, W. (1997). Business research methods (5th ed.). Fort Worth, TX: Dryden.
37
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ
CORPORATE RISK MANAGEMENT
Beyhan YASLIDAĞ*
*
Yrd.Doç.Dr, İstanbul Aydın Üniversitesi, beyhanyaslidag@aydin.edu.tr, Türkiye
Özet
Kurumsal Yönetim kavramı ve olgusunun önemi özellikle 01-Temmuz-2012 tarihinde yürürlüğe
giren Yeni Türk Ticaret Kanunu ile birlikte çok daha fazla artmıştır. OECD tarafından 1999 yılında
“Kurumsal Yönetim İlkeleri” nin yayınlanmasından sonra geçen süreçte Türkiye’de konunun önemi
gereğince çeşitli çalışmalar yapılmıştır.
Kurumsal yönetim ve kurumsal risk yönetimi tüm işletmeler için gerekli olan yönetim
fonksiyonlarının tamamını içeren kapsamlı bir süreçtir. Bu süreçte en önemli unsurlar ise sermaye
ve insan kaynaklarının yönetimi, etkin performans kriterlerinin sağlanması, risklerin yönetilmesi,
işletmenin hedeflerine ulaşmasının sağlanması ve hukuki yükümlülüklerin yerine getirilmesinin
sağlanmasıdır.
Kurumsal yönetim; bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar arasındaki
bir dizi ilişkiyi kapsadığı gibi şirketin hedeflerinin belirlendiği bir yapıyı ortaya koymakta ve bu
hedeflere nasıl ulaşılacağının ve performansın nasıl denetleneceğinin yollarını çizmektedir.
Kurumsal yönetim, şirketin pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri ve çalışanları ile iş
ilişkisinde bulunduğu diğer kurum, kuruluş ve kişilerle arasındaki ilişkilerin, oluşturulan belirli ilke,
standart ve kurallara bağlanmasını sağlamaya çalışmaktadır.
Kurumsal Risk Yönetimi (ERM); şirketi etkileyebilecek potansiyel olayları tanımlamak, riskleri
şirketin kurumsal risk alma profiline uygun olarak yönetmek ve şirketin hedeflerine ulaşması ile
ilgili olarak makul bir derecede güvence sağlamak amacı ile oluşturulmuş; şirketin yönetim kurulu,
üst yönetimi ve tüm diğer çalışanları tarafından etkilenen ve stratejilerin belirlenmesinde kullanılan,
kurumun tümünde uygulanan sistematik bir süreçtir.
Bu çalışmada kurumsal yönetim, kurumsal risk yönetimi kapsamında ele alınarak işletmelerde bu
yönetim süreçlerinin etkin bir şekilde uygulanmasının sağlanması ile işletme karlılığı ve işletme
yapısında meydana gelebilecek etkiler incelenecektir.
Anahtar sözcükler: Kurumsal yönetim, risk yönetimi, finansal kurumlar
JEL Kodları: G34, G32, G20
Abstract
The concept of corporate governance and its significance has increased even more with the New
Turkish Commercial Code, which entered into force on 01-July-2012. Following the publication of
the "Corporate Governance Principles" by the OECD in 1999, various studies have been carried out
in Turkey in accordance with its priorities.
Corporate governance and corporate risk management are a comprehensive process involving the
full range of management functions required for all businesses. The most important elements in this
process are the management of capital and human resources, the provision of effective performance
criteria, the management of risks, the achievement of the objectives of the operator and the
fulfillment of legal obligations.
Corporate governance; A company's management includes a number of relationships between
management, the board of directors, its shareholders and other stakeholders, as well as the way in
38
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
which the company's objectives are defined and how these goals are to be achieved and how to
control performance.
Enterprise Risk Management (ERM); Identifying potential events that may affect the company,
managing risks in accordance with the corporate risk-taking profile of the company, and assuring a
reasonable level of assurance that the company will achieve its objectives; Is a systematic process
that is applied throughout the institution, which is influenced by the company's board of directors,
senior management and all other employees and used in defining the strategies.
In this study, corporate governance will be examined in the context of corporate risk management
and effective implementation of these management processes in the enterprises will be examined
and the effects of business profitability and business structure will be examined.
Key Words: Corporate governance, risk management, financial institutions
JEL Codes: G34, G32, G20
KURUMSAL YÖNETİM
Kurumsal yönetim; bir şirketin, hak sahipleri ve kamuoyunun menfaatlerine zarar vermeyecek
şekilde, mali kaynaklarını ve insan kaynaklarını kullanmasını, verimli çalışmasını ve bu sayede
hissedarları için uzun dönemde ekonomik kazançlarında istikrar sağlamasını mümkün kılan
kanun, yönetmelik ve özel sektör uygulamalarının bütünüdür.
Kurumsal yönetim iç denetim, risk yönetimi ve bağımsız denetim ile birlikte kurulmaktadır.
Tüm kuruluşlarda faaliyetlerin hedeflendiği şekliyle yürütülebilmesi etkin işleyen bir kurumsal
yönetimin ve dolayısıyla da kurumsal risk yönetimi sisteminin varlığı ile doğrudan ilişkidir.
Kurumsal yönetim; bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar
arasındaki bir dizi ilişkiyi kapsadığı gibi şirketin hedeflerinin belirlendiği bir yapıyı ortaya
koymakta ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağının ve performansın nasıl denetleneceğinin yollarını
çizmektedir. (Şenol, 2007) Kurumsal yönetim ilkeleri, şirketlerin doğru zamanda doğru karar
verebilme yeteneklerini arttırmayı hedeflemektedir.
Kurumsal yönetim, şirketlerin amaç ve hedeflerinin belirlendiği ve bunlara erişebilmek için,
performans izleme araçlarının belirlendiği denetimsel bir yapı oluşturma sürecinde önemlidir.
Kurumsal yönetim, şirketin pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, çalışanları ve iş
ilişkisinde bulunduğu kurum, kuruluş ve kişilerle olan ilişkilerin, belirli ilke, standart ve
kurallara bağlanmasıdır .
Kurumsal yönetim ile tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi ve yatırımcı
için gerekli güvenin sağlanması amaçlanmaktadır. Bununla birlikte, kurumsal yönetim,
şirketlerin şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik ve sorumluluk ilkeleri etrafında yeniden
yapılanmalarını gerektiren bir sistemdir.
Kurumsal yönetimin başlıca amaçları;
 Şirket üst yönetiminin sahip olduğu güç ve yetkilerin kötü kullanımının engellenmesi
 Yöneticilerin ve büyük pay sahiplerinin küçük pay sahiplerini yatırımları ve şirketin değeri
konusunda güvenilir bilgiye sahip olmalarının sağlanması
 Yatırımcı haklarının korunması
 Şirket hissedarlarının adil ve eşit davranışlara tabi tutulmasının sağlanması
39
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September







ISBN No
978-605-82729-1-0
Şirketle doğrudan ilişki içerisinde bulunan menfaat sahiplerinin haklarının korunması ve
güvence altına alınması
Büyük hissedarların azınlık hisselerine el koyma tehlikesinin önüne geçilmesi ve azınlık
haklarının korunması
Şirket faaliyetleri ve finansal durumu ile ilgili olarak kamuoyunun bilgilendirilmesi
Yönetim kurulunun sorumluluklarının açık olarak belirlenmesi
Şirket üst yönetiminin, hissedarlara ve diğer menfaat sahiplerine hesap verme
yükümlülüğünün sağlanması
Şirket kazancının pay sahiplerine ve tüm menfaat sahiplerine hakları oranında geri
dönüşünün sağlanması
Uzun vadeli yatırım yapan kurumsal yatırımcılar açısından güven sağlanması ve sermaye
maliyetinin düşürülmesi, şirketin hisse senedi ihracı yoluyla finansman sağlaması
KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİ
Kurumsal yönetim ilkeleri, işletmelerin üst düzey yönetiminin, işletmelerinin faaliyetlerine
ilişkin kararları verirken nelere dikkat etmeleri, kararları nasıl, ne zaman ve kimlere
açıklamaları ile ilgili kurallar toplamıdır. Genel kabul gören yaklaşımlar çerçevesinde kurumsal
yönetim ilkeleri; şeffaflık, hesap verebilirlilik, adillik ve sorumluluk olmak üzere dört ana
ilkeden oluşmaktadır. (SPK Tebliğ, 2011)
Şeffaflık ilkesi; işletmenin finansal performansı, yönetimi ve hissedarlık yapısı hakkındaki
yeterli, doğru ve kıyaslanabilir bilginin zamanlı bir şekilde açıklanmasını ifade etmektedir. Bu
ilke ile işletmeler, işletme ile ilgili finansal ve finansal olmayan tüm bilgileri, zamanında, doğru,
eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle, kolay erişilebilir bir şekilde kamuya
duyurabilmektedir.
Hesap verebilirlik ilkesi; işletme yönetimine ilişkin kural ve sorumlulukların açık ve tam bir
şekilde tanımlanmasını, yönetim ile hissedar menfaatleri arasındaki paralelliğin yönetim kurulu
tarafından takip edilmesini ifade etmektedir. Hesap verebilirlik, karar veren ve faaliyette
bulunan tüm kişilerin, verdikleri kararlar ve yaptıkları faaliyetlerden sorumlu olmaları ve hesap
verme zorunluluğunu ifade eden bir ilkedir.
Adillik veya eşitlik ilkesi; azınlık hissedarlar ve yabancı ortaklar da dahil olmak üzere hissedar
haklarının korunmasını ve yapılan sözleşmelerin uygulanmasını içermektedir
Sorumluluk ilkesi; şirketin tüzel kişiliğinin, şirketin yönetim kurulunun ve yöneticilerinin karar
ve eylemlerinin ilgili mevzuata, toplumsal ve etik değerlere uygunluğunun sağlanmasını ifade
etmektedir.
KURUMSAL YÖNETİM DÜZENLEMELERİ
OECD DÜZENLEMELERİ
Şirketlerin hissedarlarına ve diğer menfaat sahiplerine en yüksek yararı sağlayacak biçimde
yönetilmelerini amaçlayan Kurumsal Yönetim (Corporate Governance) dünyada büyük
şirketlerdeki yönetim aksaklıkları ve denetim eksiklikleri sonrasında önem kazanmıştır. OECD,
1998 yılında üye ülkelerin kurumsal yönetim konusunda görüşlerini değerlendirmek ve
bağlayıcı olmayan bir takım ilkeleri belirlemek üzere bir çalışma grubu oluşturmuştur. İlkelerin
40
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ortaya konulmasındaki amaç, üye ülke hükümetlerinin yapacakları kurumsal yönetime ilişkin
yasal düzenlemeler ve diğer düzenleyici çalışmalar ile yönlendirici bir platform oluşturmaktı.
OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri, OECD Bakanlar Kurulu tarafından 1999 yılında
onaylanarak bu tarihten sonra dünya genelindeki karar alıcılar, yatırımcılar, şirketler ve diğer
paydaşlar açısından uluslararası bir referans kaynağı haline gelmiştir. Onaylandığı tarihten bu
yana, ilkeler kurumsal yönetim olgusunu gündemde tutarken hem OECD üyesi ülkeler, hem de
diğer ülkelerdeki yasama ve düzenleme girişimleri için yol gösterici olmaktadır. Değişen
koşullar ve kurumsal yönetim kavramındaki gelişmeler bu ilkelerin yenilenmesini gerektirmiş
ve 2004 yılında geliştirilmiş OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri yayımlanmıştır.
OECD’ye üye olan ve olmayan ülke hükümetlerine, ülkelerinde kurumsal yönetim ile ilgili
yasal, kurumsal ve düzenleyici çerçeveyi değerlendirmede ve geliştirmede yardımcı olmayı
hedeflemektedir. İlkeler aynı zamanda borsalar, yatırımcılar, şirketler ve kurumsal yönetimin
geliştirilmesi sürecinde rolü olan diğer kuruluşlara da kılavuzluk ederek önerilerde bulunmayı
amaçlamaktadır. Türkiye’de, TÜSİAD bünyesinde oluşturulan Kurumsal Yönetim Çalışma
Grubu ile 2002 yılında “Kurumsal Yönetim-En İyi Uygulama Kodu” çalışmasını
hazırlanmıştır.
YENİ TÜRK TİCARET KANUNU DÜZENLEMELERİ
Yeni TTK’ nın 1524. maddesi, Kurumsal Yönetim İlkeleri ile ilgili en önemli düzenlemedir.
Bu madde ile şeffaflığın en üst düzeyde sağlanması amaçlanmıştır. Bu madde ile sermaye
şirketlerine web sitesi oluşturma zorunluluğu getirilerek web sitesinde işletme ile ilgili her
türlü bilginin kamuya duyurulması amaçlanmıştır. Bu madde, Kurumsal Yönetim İlkeleri’nin
şeffaflık ilkesinin ileri düzeyde uygulamaya sokulması olarak düşünülebilir.
Yeni TTK’na göre şirketlerin yükümlülük ve gereklilikleri;
 Kurumsal Yönetim
 İç ve Bağımsız Denetim
 Hukuk
 Bilgi Teknolojileri
 Defter Tutma Yükümlülüğü
 Finansal Raporlama olarak sıralanmaktadır.
Yeni TTK’na göre her şirketin ana sözleşmesini TTK’nın getirdiği yükümlülükler ve imkanlar
gözetilerek Yeni TTK’na uyumlu hale getirmesi ve ana sözleşmesini 14-Ağustos-2012 tarihine
kadar düzenlemesi istenmiştir.
Yeni Türk Ticaret Kanunu ile payları borsada işlem gören şirketlere ve denetçilerin gerekli
görmesi halinde diğer şirketlere risk komitesi ve risk yönetimi sistemleri kurma zorunluluğu
getirilmektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu , şirketlerin kurumsal yönetimi kapsamında karşı
karşıya kaldıkları tehlikeleri erken tespit ederek gerekli önlemleri almalarına olanak tanıyacak
risk yönetim sistemlerine ve komitelerine ilişkin düzenlemeler öngörmektedir.
Kurumsal risk yönetimi sistemi; şirketin karşı karşıya kaldığı tüm riskleri ortadan kaldırmayı
veya yöneticilerin ve personelin risk alma inisiyatiflerini yok etmeyi yada azaltmayı
41
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
amaçlamaz. Şirketin sağlıklı ve sürdürülebilir büyümesini desteklemek amacıyla hesaplanmış
ve şirketin risk iştahı ile uyumlu riskleri almayı amaçlar. (TÜSİAD , 2008)
Risk yönetimi, şirketlerin gelecekte belirsizlik yaratacak muhtemel olaylar ile etkin bir şekilde
ilgilenmesine ve olayların sonuçlarının olumsuz olma olasılığını azaltacak, olumlu olma
olasılığını artıracak tarzda tepki vermesine yardımcı olarak değer yaratma sürecine katkıda
bulunur.YTTK’nın 378 inci maddesi ile düzenlenen ve yönetim kurulunun görev ve yetkileri
arasında yer alan “riskin erken saptanması ve yönetimi”ne ilişkin hüküm şöyledir; (Özsoy,
2012)
“Pay senetleri borsada işlem gören şirketlerde, yönetim kurulu, şirketin varlığını, gelişmesini
ve devamını tehlikeye düşüren sebeplerin erken teşhisi, bunun için gerekli önlemler ile çarelerin
uygulanması ve riskin yönetilmesi amacıyla, uzman bir komite kurmak, sistemi çalıştırmak ve
geliştirmekle yükümlüdür. Diğer şirketlerde bu komite denetçinin gerekli görüp bunu yönetim
kuruluna yazılı olarak bildirmesi hâlinde derhâl kurulur ve ilk raporunu kurulmasını izleyen bir
ayın sonunda verir. Komite, yönetim kuruluna her iki ayda bir vereceği raporda durumu
değerlendirir, varsa tehlikelere işaret eder, çareleri gösterir. Rapor denetçiye de yollanır “YTTK
378 inci maddesi esas itibari ile pay senetleri borsada işlem gören şirketler ile ve denetçinin
gerekli görmesi halinde diğer şirketlerin yönetim kurullarına, bir risk yönetimi sistemi kurma,
sistemi çalıştırma ve geliştirme ve risk yönetimi konusunda uzman kişilerden oluşan bir risk
yönetimi komitesi kurma yükümlülüğü getirmektedir. Pay senedi borsada işlem görmeyen
şirketler ile denetçinin gerekli gördüğü şirketler için risk yönetimi sistemi ve risk komitesi
kurma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu şirketlerde sistem ve komitenin kurulması ihtiyari bir
konudur. Payları borsada işlem görmeyen şirketlerin de kendi yapılarına, faaliyetlerine ve iş
hacimlerine uygun risk yönetimi sistemleri geliştirmelerinin birçok yararı bulunmaktadır.
YTTK, risk yönetimi sistemleri ve komiteleri konusunda denetçilere önemli görevler
yüklemektedir. “Denetçi, yönetim kurulunun şirketi tehdit eden veya edebilecek nitelikteki
riskleri zamanında teşhis edebilmek ve risk yönetimini gerçekleştirebilmek için 378 inci
maddede öngörülen sistemi ve yetkili komiteyi kurup kurmadığını, böyle bir sistem varsa bunun
yapısı ile komitenin uygulamalarını açıklayan, ayrı bir rapor düzenleyerek, denetim raporuyla
birlikte, yönetim kuruluna sunar.(Özsoy, 2012) Denetçiler, pay senedi borsada işlem gören
şirketlerin risk yönetimi sistemlerini ve risk komitelerini kurup kurmadıklarını, kurulmuş ise
bu sistemin yapısı ve komite uygulamalarını açıklayan bir rapor düzenleyerek bu raporu
yönetim kuruluna sunar. Bu raporun ayrı bir rapor olması gerekmektedir. Risk yönetiminin
değer yaratma sürecine en önemli katkısı ise özellikle şirketin kazançları, öz kaynakları ve
taşıdığı riskler arasında bir denge kurarak sağlanmaktadır. Risk yönetimi, şirketin öz
kaynaklarının ve kazançlarının korunmasına yardımcı olmaktadır.
SERMAYE PİYASASI KANUNU DÜZENLEMELERİ
Sermaye Piyasası Kurulu “Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine Ve Uygulanmasına
İlişkin Tebliğ” (Seri: IV, No: 56) 30/12/2011 Tarihli Ve 28158 Sayılı Resmi Gazete’de
Yayımlanmıştır . Tebliğin amacı, Borsa Şirketlerinin esas alacakları Kurumsal Yönetim
İlkelerini düzenlemektir. Borsa Şirketlerinin kurumsal yönetime ilişkin yapı ve süreçlerini
belirlerken esas alacakları Kurumsal Yönetim İlkeleri, Tebliğ ekinde yer almaktadır.
42
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
30.12.2012 tarihli ve 28513 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6362 sayılı
Sermaye Piyasası Kanunu’na uyum kapsamında hazırlanan, II-17.1sayılı “Kurumsal Yönetim
Tebliği” 3 Ocak 2014 tarih ve 28871 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
“Kurumsal Yönetim Tebliği” ile kurumsal yönetim ilkeleri, Sermaye Piyasası Kanunu ve Türk
Ticaret Kanunu’nda yer verilen hükümler çerçevesinde revize edildi. Tebliğ ile Kurul’un
“Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliği” ve “Sermaye
Piyasası Kanununa Tabi Olan Anonim Ortaklıkların Uyacakları Esaslar Tebliği” yürürlükten
kaldırılarak bu iki tebliğdeki konular yeniden düzenlendi. Paylarını ilk defa halka arz etmek
üzere Kurul’a başvuran veya payları Ulusal Pazar, İkinci ulusal Pazar ve Kurumsal Ürünler
Pazar’ında işlem görecek ortaklıkların, zorunlu ilkelere uyum konusunu belirleyen liste ilan
edilene kadar üçüncü grupta yer alan ortaklıkların yükümlülüklerine tabi olacakları hüküm
altına alındı. Tebliğin amacı ve kapsamı, ortaklıklar tarafından uygulanacak kurumsal yönetim
ilkeleri ve ilişkili taraf işlemlerine ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Ortaklıkların, esas
alacakları kurumsal yönetim ilkeleri Tebliğ ekinde yer almaktadır.
Kurumsal yönetim ilkelerinden zorunlu olarak uygulanacak olanların belirlenmesi ve
gözetiminde, payları borsanın Ulusal Pazarı, İkinci Ulusal Pazarı ve Kurumsal Ürünler
Pazarında işlem gören ortaklıklar sistemik önemlerine göre piyasa değerleri ve fiili dolaşımdaki
payların piyasa değerleri dikkate alınarak üç gruba ayrılır. Piyasa değeri ile fiili dolaşımdaki
payların piyasa değerinin hesaplanmasında, Mart, Haziran, Eylül ve Aralık ayları itibarıyla son
işlem günlerinde oluşan ikinci seans kapanış fiyatlarının ve fiili dolaşımdaki pay oranlarının
ortalaması esas alınır.
Aynı ortaklığın farklı pay gruplarının borsada işlem görmesi durumunda, söz konusu grupların
tamamı dikkate alınır. Söz konusu hesaplama her yıl Ocak ayında Kurul tarafından yapılarak,
ortaklıkların dahil oldukları gruplar yeniden belirlenir ve liste Kurul Bülteni aracılığıyla ilan
edilir. Buna göre gruplandırmada kullanılacak rakamsal eşikler:
a) Birinci grup: Piyasa değerinin ortalaması 3 milyar TL’nin ve fiili dolaşımdaki payların
piyasa değerinin ortalaması 750 milyon TL’nin üzerinde olan ortaklıklar.
b) İkinci grup: Birinci grup dışında kalan ortaklıklardan, piyasa değerinin ortalaması 1 milyar
TL’nin ve fiili dolaşımdaki payların piyasa değerinin ortalaması 250 milyon TL’nin
üzerinde olan ortaklıklar.
c) Üçüncü grup: Birinci ve ikinci gruba dahil olan ortaklıklar dışında kalan payları Ulusal
Pazar, İkinci Ulusal Pazar ve Kurumsal Ürünler Pazarında işlem gören diğer ortaklıklar.
Piyasa değeri ve/veya fiili dolaşımdaki pay oranının değişmesi sonucu Kurulca üst gruba
yükseldiği ilan edilen ortaklık, hesaplamanın ait olduğu yılı takip eden yıldan itibaren yeni
gruba ilişkin kurumsal yönetim ilkelerine tabi olacaktır.
Yıllık faaliyet raporlarında; kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanıp uygulanmadığına,
uygulanmıyor ise buna ilişkin gerekçeli açıklamaya, bu ilkelere tam olarak uymama dolayısıyla
meydana gelen çıkar çatışmalarına ve gelecekte ortaklığın yönetim uygulamalarında bu ilkeler
çerçevesinde bir değişiklik yapma planının olup olmadığına ilişkin açıklamalara yer verilir.
Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim İlkeleri; Pay Sahipleri, Kamuyu Aydınlatma ve
Şeffaflık, Menfaat Sahipleri ve Yönetim Kurulu başlıkları altında toplanmıştır. Pay sahipleri ile
43
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ilgili ilkeler; Pay Sahipliği Haklarının Kullanımının Kolaylaştırılması, Bilgi Alma ve İnceleme
Hakkı, Genel Kurul, Oy Hakkı, Azlık Hakları , Kâr Payı Hakkı ve Payların Devri başlıklarında
toplanmaktadır. Kamuyu aydınlatma ve şeffaflık, Kurumsal İnternet Sitesi kurulması ve
faaliyet raporu düzenlenmesini içermektedir. Menfaat sahipleri ise, Menfaat Sahiplerine İlişkin
Şirket Politikası, Menfaat Sahiplerinin Şirket Yönetimine Katılımının Desteklenmesi, Şirketin
İnsan Kaynakları Politikası, Müşteriler ve Tedarikçilerle İlişkiler ve Etik Kurallar ve Sosyal
Sorumluluk başlıklarında incelenebilmektedir. Yönetim Kurulu başlığı ise Yönetim Kurulunun
İşlevi, Yönetim Kurulunun Faaliyet Esasları, Yönetim Kurulunun Yapısı, Yönetim Kurulu
Toplantılarının Şekli, Yönetim Kurulu Bünyesinde Oluşturulan Komiteler, Yönetim Kurulu
Üyelerine ve İdari Sorumluluğu Bulunan Yöneticilere Sağlanan Mali Haklar konularını
kapsamaktadır.
KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ
Kurumsal Risk Yönetimi (Enterprise Risk Management - ERM); şirketi etkileyebilecek
potansiyel olayları tanımlamak, riskleri şirketin kurumsal risk alma kapasitesine uygun olarak
yönetmek ve şirketin hedeflerine ulaşması ile ilgili olarak makul bir derecede güvence sağlamak
amacı ile oluşturulmuş; şirketin yönetim kurulu, üst yönetimi ve tüm diğer çalışanları tarafından
etkilenen ve stratejilerin belirlenmesinde kullanılan, kurumun tümünde uygulanan sistematik
bir süreçtir.
Kurumsal Risk Yönetiminde, Sarbanes-Oxley yasasının 30.07.2002 tarihinde yürürlüğe
girmesi önemlidir. Kurumsal risk yönetimi uygulamalarına yön veren temel rehber 2004
yılında Committee of Sponsoring Organizations of The Treadway Commisson (COSO)
tarafından yayınlanan Kurumsal Risk Yönetimi Çerçevesidir .(Özsoy, 2012) Bu çalışma , tüm
şirketlerde uygulanabilecek bir kurumsal risk yönetimi çerçevesi önererek önemli bir boşluğu
doldurmuş ve bir çok şirketin risk yönetimi sistemlerini kurmaları yönünde rehber ve teşvik
edici unsur olmuştur.2009 yılında ISO (İnternational Standarts Organization), ISO 31000 Risk
Management-Principles and Guidelines on İmplementation isimli standardı yayımlayarak,
kullanıcılara esnek bir risk yönetim standardı sunmuştur. COSO ve ISO standartları, bazı
farklılıklara karşın temelde birbirleri ile uyumludurlar.
Kurumsal Risk Yönetimi, çeşitli büyüklükteki tüm kurumlar için, stratejik hedefleri, ilgili
proje ve günlük operasyonları gerçekleştirmeyi etkileyecek olayların belirlenmesi, ölçülmesi,
önceliklendirilmesi ve bunlarla ilgili adımların atılması için geliştirilmiş kapsamlı ve sistematik
bir yaklaşımdır.
Kurumsal risk yönetimini gerekli kılan faktörler; mevzuat değişiklikleri, müşteri beklentileri,
ekonomik belirsizlikler, politik istikrarsızlıklar, teknolojik yenilikler, finans kurumlarının
beklentileri, rekabet artışı, doğal felaketler , küreselleşme gibi dış etkenler ve
sistem
değişiklikleri, hızlı ve doğru karar verebilme ihtiyacı, süreç değişiklikleri, organizasyonel
değişiklikler, yönetim uygulamaları, performans ölçümü , yönetim kurulu ve çalışanlar ile
ilişkiler, gelirdeki volatilitenin azalması, karlılığın arttırılması, riske göre ayarlanmış fiyatlama
gibi iç etkenlerden oluşmaktadır. Dış ve iç etkenler birlikte, riskleri belirleme, anlama ve
geçmişe oranla risklere karşı daha hızlı ve kapsamlı bir şekilde cevap verme ihtiyacını ortaya
çıkartmaktadır.
44
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo:1 Kurumsal Risk Yönetimi Kapsamında Yer Alan Riskler
Finansal Riskler
Operasyonel Riskler
Stratejik Riskler
Dış Çevre Riskleri
• Kur Riski
• Faiz Oranı Riski
• Menkul Kıymet
Riski
• Likidite Riski
• Kredi Riski
• İş Süreçleri
• Bilgi İşlem
• Bütünlük
• İş Raporlama
• Yetkilendirme
• İnsan Kaynaklar
• Dış Çevre Analizi
• Yatırım Analizi
• Organizasyonel
Yapı
• Stratejik Ölçümler
• Stratejik Planlama
• Ürün Çevrimi
• Bütçe Planlama
• Yasal
• Siyasi
• Müşteriler
• Düzenleyici Otorite
• Sektör
• Teknolojik
Değişimler
• Sermaye
Erişebilirliği
• Rakipler
Kurumsal risk yönetiminin önemli unsurları arasında; ortak risk tanımı yapılması, riske göre
ayarlanmış getiri hesaplamaları, riske dayalı performans yönetimi yapılması, risk portföyünün
oluşturulması ve yönetilmesi, risk yönetim maliyetlerinin optimizasyonu ve sonuçta kurum
değerinin korunarak geliştirilmesi yer almaktadır.
Kurumsal risk yönetiminin bir şirkete sağladığı faydalar; sürdürülebilir karlılık ve büyümenin
sağlanması, gelir dalgalanmalarının minimize edilmesi, risk kararlarının daha sağlıklı alınması,
stratejilerin ve alınan risklerin uyumlu olması, fırsatların ve tehditlerin daha iyi belirlenmesi,
rekabet gücünün arttırılması, etkili kaynak kullanımı, yasa ve düzenlemelere uyum, itibar ve
güvenin korunması, kurumsal yönetim kalitesinin sürekliliği ve şirket değerinin
yükselmesidir.(Pricewaterhouse Coopers , 2007)
Kurumsal risk yönetiminin işletmelere kattığı en önemli katma değerler ; risk yönetimi ile risk
iştahı ile risk stratejileri arasında bağlantı kurulmasının sağlanması, büyüme-risk ve getiri
arasında ilişki kurulmasının sağlanması, risklere yönelik alınan kararların geliştirilmesi,
operasyonel kayıpların minimize edilmesinin sağlanması, şirketler arası risklerin belirlenmesi
ve yönetilmesinin sağlanması, birden fazla riske karşı bütünleşik önlemlerin alınmasının
sağlanması, fırsatların izlenerek sermayenin daha rasyonel kullanılmasında şirketlere daha
geniş imkan sağlanmasıdır.(Özsoy, 2012)
Kurumsal risk yönetimi ile şirketler düşük sermaye maliyeti ile şirket performansını arttırma
imkanına kavuşarak şirket değerini ve finansman kaynaklarını artması ile şirketin likiditesinin
yükselmesi ve krizlerden etkilenme derecesini azalması, sermaye piyasalarından daha etkin bir
şekilde yararlanılması imkanlarını da elde etmektedirler.
KURUMSAL RİSK YÖNETİM SÜRECİ
ERM Ortamının Oluşturulması; Kurum içerisinde etkin bir risk yönetiminin kurulabilmesi için
öncelikle risk yönetim stratejisinin belirlenmiş ve çalışma ortamının bu stratejiye uygun olarak
düzenlenmiş olması gerekir. Risk yönetim stratejisi; kurumun risk yönetim anlayışını, temel
prensiplerini, genel risk alma isteğini ve profilini, temel görev ve sorumlulukları gibi konulara
açıklık getirmelidir
45
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo:2 ERM Süreci
ERM ortamının oluşturulmasında; dış ve iç unsurların belirlenmesi, ERM çerçevesinin
oluşturulması ve risk alma isteğinin belirlenmesi gereklidir. Risklerin değerlendirilmesinde ise
etkin bir ERM sistemi için iyi yapılandırılmış, kapsamlı ve sistematik bir risk belirleme süreci
oldukça önemlidir. Şirketler hangi risklerle karşı karşıya olduklarını belirlerken genel çerçeve
olarak İş Riskleri Modeli’nden yararlanmalıdır.
Risk yönetim sürecinde öncelikle risklerin belirlenmesi gereklidir. Her şirket, organizasyon
içinde yer alan iş kollarını, şubelerini iştiraklerini, ürün ve hizmet sunduğu pazarlarını, tedarik
zincirini, paydaşlarının beklentilerini, stratejik hedeflerini, yeni ürün ve hizmetlerini
etkileyebilecek tüm riskleri belirlemelidir.
Kazanç potansiyeli büyüdükçe riskler de büyür. Şirketlerin karşı karşıya kaldıkları riskler
birbirinden farklıdır. Bu riskler, şirketlerin faaliyet alanları, bulundukları ülke ve sektör, müşteri
profilleri, tedarik zinciri, çalışanları, şirketin iş modeli, teknoloji kullanma yoğunluğu,
kullanılan teknolojinin türü, rekabet yapısı gibi birçok faktöre göre değişmektedir.
Şirketlerin faaliyetleri ile ilgili olarak tanımlayabilecekleri risklere ülke riski, kredi riski, karşı
taraf riski, faiz oranı riski, fiyat riski, kur riski, likidite riski, makro ekonomik riskler, teknoloji
riskler, sözleşme riski, proje riski, mevzuat riski, operasyonel riskler, doğal felaketler olarak
46
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
sıralanabilir. Şirketler karşı karşıya kaldıkları temel ve büyük (önemli) riskleri belirleyerek bu
risklerin yönetilmesine odaklanmalıdırlar. Bu risklerin belirlenmesini kolaylaştırmak amacıyla
Etki-Olasılık Matrisler kullanılmaktadır. (Özsoy, 2012)
Tablo:3 Etki Olasılık Matrisleri
Etki-Olasılık
Matrisi
Riskin Olasılığı
Düşük
Orta
Yüksek
Riskin Etkisi
Düşük
Küçük Risk
Küçük Risk
Küçük veya
Orta Risk
Riskin Etkisi
Orta
Orta Risk
Orta veya
Büyük Risk
Büyük Risk
Riskin Etkisi
Büyük
Büyük Risk
Büyük Risk
Büyük Risk
Matrise yerleştirilen risklerden orta ve büyük olanlar risk yönetimi kapsamına alınmalıdır.
Düşük Olasılık-Küçük Etki kategorisinde değerlendirilen risklerin şirket tarafından taşınmasına
karar verilebilir. Şirket, Yüksek Olasılık-Büyük Etki kategorisinde değerlendirilen risklerden
kaçınabileceği gibi, bu riskleri yönetmek için yönetim çabası harcamaya da karar verebilir.
Düşük Olasılık-Büyük Etki kategorisinde yer alan riskler için transfer etmek önemlidir.
Risk yönetimi birimi tarafından belirlenen risklerin, bu risklere ilişkin tolerans aralıklarının ve
şirketin ana stratejileri ile uyumlu risk iştahının belirlenerek Yönetim Kurulu tarafından
onaylanması ve tüm çalışanlara duyurulması ve bu konuda ilgili çalışanların eğitimlere tabi
tutulması şirkette risk kültürünün oluşturulması ve yerleştirilmesi açısından önemli
aşamalardır.
Risklerin analiz edilmesi ve ölçülmesi sürecinde tanımlanan risklerin uygun yöntemler ile
ölçülerek risklere olasılıkların atanması gereklidir. Riskler zamanında ve tam olarak
ölçülebilmelidir. Bazı riskler kantitatif yöntemler ile ölçülebilmekte ve sayısallaştırılabilmekte
iken bazı risklerin ölçümünde kalitatif yöntemler kullanılmaktadır.
Şirketler tarafından kullanılabilecek risk ölçüm araçları duyarlılık analizleri, Monte Carlo
simülasyonu, regresyon, riske maruz değer, riske maruz sermaye, riske maruz kazanç, riske
maruz nakit akışı olarak belirlenebilir.
Risklerin önceliklendirilmesi, risk analizleri sonucunda belirlenen risklerden hangilerinin
öncelikli olarak iyileştirilmesi gerektiğine karar verilmesi sürecidir. Belirlenen risk önem
derecesinin, risk kriterleri ve risk alma iştahları ile karşılaştırılması ve önem sırasına koyulması
gereklidir.
Risk yönetim stratejileri, risk yönetim aksiyonları için alternatiflerin belirlenmesi,
alternatiflerden en uygun olanına karar verilmesi, uygulama planlarının hazırlanması ve
uygulanmasını kapsamaktadır. Risk yönetim stratejileri; riskten kaçınma, riskin olasılığının
azaltılması, riskin etkilerinin azaltılması, riskin transfer edilmesi ve riskin kabul edilmesi olarak
sınıflandırılabilirler.
47
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Risklerin izlenmesi, risk yönetimi birimi, şirketin taşıdığı ve karşı karşıya bulunduğu risklerin
gelişimini, bu risklerin kontrol edilmesine yönelik olarak alınan önlemlerin sonuçlarını düzenli
bir şekilde izlemeli, değerlendirmeli ve yönetim kuruluna raporlamalıdır. YTTK’nda bu
raporlamanın iki ayda bir yapılması zorunluluğu getirilmektedir. Şirketler, maruz kaldıkları
riskleri tanımlayacak, ölçecek, risk profilindeki önemli değişimleri kavrayacak ve gelişmelerin
zamanında raporlanmasına imkân tanıyacak yönetim bilgi sistemlerini kurmalı ve bu sistemin
güvenilir bir şekilde işlemesini temin edecek önlemleri almalıdırlar.
Ayrıca tüm şirketlerde kurumsal anlamda risk yönetimini gerçekleştirecek bir organizasyonel
yapının bulunması da gerekmektedir.
Tablo: 4 Risk Yönetimi Organizasyonel Yapılanma
YÖNETİM KURULU
RİSK KOMİTESİ
CEO
İÇ DENETİM
CRO-RİSK YÖNETİCİSİ
RİSK YÖNETİM
BİRİMLERİ
KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ FAYDA MALİYET ANALİZİ
Şekil :1 Risk Oluşum Süreci
Yüksek
Riski azaltma çalışmaları
Risk seyiyesi
Durum değerlendirmesi
Ekonomik olmayan çalışmalar
Düşük
Riski azaltma maliyeti
48
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kurumsal risk yönetimini tüm riskleri yönetmek için oluşturulmaya çalışıldığında ekonomik
olmayan bir yapı oluşmaktadır. Risk yönetimi yapısına geçişten önce istenen yapı faydası ve
getirdiği maliyet değerlendirilmelidir.
Bu kapsamda kurumsal yönetim oluşum sürecinde seviyeler kapsamında maddi kayıpların
önlenmesi, karlılığın sağlanması ve şirkete, ortaklara artı değerler katılması süreçleri önem
taşımaktadır. Risklerin karlılık ile bağlantılarının belirlenmesi ve karlılığı arttırıcı önlemlerin
alınmaya başlanması şirketlerin performansları üzerinde çok etkilidir.
Kurumsal risk yönetimini seviyeler halinde incelediğimiz zaman birinci seviyenin kalitatif risk
analizleri yardımı ile maddi kayıpların azaltılmaya çalışıldığı bir süreç olduğu görülmektedir.
Risk ile ilgili raporlamaların ön plana çıktığı seviyede ise birimler bazında risk yönetimi
yapılarak maddi kayıpların önlenmesinin yanı sıra karlılığın sağlanması çalışmaları da önem
kazanmaktadır.
Risk yönetiminde verimlilik sağlanılmaya çalışılan ve risk süreçlerinin iş süreçleri kapsamında
değerlendirildiği üçüncü seviye ise ortaklara değer yaratılması çalışmaları da başlamış
olmaktadır. Son seviye ise maddi kayıpların önlenmesi, karlılığın sağlanması ve ortaklara değer
katılması hedefleri ile kurumsal risk yönetimi kapsamında risk analiz modellerinin kullanıldığı,
şirketin sermaye ve kaynak dağılımının dikkate alındığı risk dağılımı ve getirilerin yatırımcı,
borç ve sigorta piyasalarına göre belirlendiği bir seviyedir.
49
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo: 5 Kurumsal Risk Yönetiminde Seviyeler
MADDİ KAYIPLARIN
ÖNLENMESİ
KARLILIĞIN
SAĞLANMASI
ORTAKLARA DEĞER
YARATILMASI
SEVİYE I
SEVİYE II
SEVİYE III
SEVİYE IV
• İç kontrollere
uygunluğun
sağlanması
• Kayıpların
önlenmesi
• Kalitatif risk analizi
çalışmaları
• Yasalara uygunluk
• Birim bazında ve
birime özel
alanlarda risk
yönetimi faaliyetleri
• Farklı risk yönetimi
süreçleri
• Kurum geneline
yönelik yaklaşımlar
• Taktiksel risk
yönetim
uygulamaları
• Yarı kalitatif risk
modelleri
• Olay bazlı bilgi
edinme
• Risk sorumluluğu
• Kurum genelinde
yaklaşım
•Risk unsurlarının
portföye olan
etkileri
•Risk yönetiminde
verimlilik
•Performansa dayalı
odaklanma
•Esneklik
•Risk yönetimini
sahiplenme
•Risk süreçlerinin iş
süreçlerine dahil
edilmesi
•Kalitatif/kantitatif
risk analiz
modellerinin
hissedarlara değer
yaratan unsurlarla
bağlantısının
sağlanması
•Risk ile ilgili
iletişim
temellerinin
oluşturulması
• Risk yönetiminin
şirket yönetim
süreçlerine dahil
edilmesi
• Risk analizi
• Senaryo ve risk
analizinin strateji ve
planlamaya dahil
edilmesi
• Sermaye-kaynak
dağılımı- büyüme ve
getirilere odaklı risk
analizi modelleri
• Risk kültürünün
desteklenmesi
• Risk, risk dağılımı
ve getiri
tercihlerinin
oluşturulması
• Risk iştahı ve
toleranslarının risk
stratejilerine
uygunluğu
GENEL DEĞERLENDİRME
Türk Ticaret Kanunu ile payları borsada işlem gören şirketlere ve denetçilerin gerekli görmesi
halinde diğer şirketlere risk komitesi ve risk yönetimi sistemleri kurma zorunluluğu
getirilmiştir. Etkin bir risk yönetiminin sağlanabilmesi ise şirketlerde kurumsal yönetimin de
tam ve eksiksiz olarak uygulanabilmesi gereklidir. Risk yönetimi sistemi, şirketlerin karşı
karşıya kaldığı tüm riskleri ortadan kaldırmayı, yöneticilerin veya personelin risk alma
inisiyatiflerini yok etmeyi ya da azaltmayı amaçlamaz.
Şirketin sağlıklı ve sürdürülebilir büyümesini desteklemek amacıyla hesaplanmış ve şirketin
risk iştahı ile uyumlu riskleri almayı amaçlar. Risk yönetimi ile şirketlerin gelecekte belirsizlik
yaratacak olası olaylar ile etkin bir şekilde ilgilenmesine ve olayların sonuçlarının olumsuz
olma olasılığını azaltacak, olumlu olma olasılığını artıracak yönde gelişmesine yardımcı olarak
değer yaratma süreçleri yaratılmaya çalışılır.
50
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Hisse senedi borsada işlem gören veya görmeyen tüm şirketlerin, rekabet güçlerini korumak,
geliştirmek, kurumsal yapılarını güçlendirmek ve sürdürülebilir bir büyüme sağlayabilmek için
etkin risk yönetimi sistemi kurmaları gerekmektedir.
Kurumsal risk yönetimi ile şirketler kaynaklarını daha etkin bir şekilde kullanacaklar,
raporlama düzenlerinin iyileşmesinin sonucunda denetim raporları ve dereceleri daha yüksek
kalitede olacak ve yasal tüm düzenlemelere uyum sağlayacaklardır. Risk algısının genele
yayılması ile kaynakların kullanımında sağlanacak olan etkinlikler ise şirketlerin maliyetlerine
yansıyacak ve sonuçlar fiyatlama sistemlerinin de daha gerçekçi olması kar/zarar üzerinde etkili
olacaktır. Risk karşısında bulundurulması gereken sermayenin sağlanması ise şirketlerin
özellikle sürdürülebilir bir büyümeyi devam ettirmeleri açısından önem taşımaktadır.
Yeni Türk Ticaret Kanunu ve izleyen süreçlerde yapılan diğer düzenlemeler kapsamında
şirketlerin kurumsal yönetim ve kurumsal risk yönetim süreçlerini tamamlama çalışmaları ise
finans sektörü ve reel sektör açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle finans sektörü
açısından incelendiği zaman kurumsal risk yönetiminin riske ayarlı sermaye, sermaye
yeterliliği, riske ayarlı fiyatlama konularında yarattığı etkiler sektörel bazda disiplin sağlanması
ve büyüme açısından da büyük önem taşımaktadır.
KAYNAKÇA
Coso Enterprise Risk Management İntegroted Framework 2004
Deloitte Kurumsal Yönetim Serisi: Nedir Bu Kurumsal Yönetim 2007
Özsoy, MT. Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Şirketlerde Kurumsal Risk Yönetimi Mali Çözüm
Dergisi Mart-Nisan 2012
Pricewaterhouse Coopers, Kurumsal Risk Yönetimi Temel Kavramlar ve Uygulamalar Aralık
2007
Pricewaterhouse Coopers,Her Yönüyle Kurumsal Risk Yönetimi 2006
Resmi Gazete, 30/12/2011 28158 Sayılı
SPK Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine Ve Uygulanmasına İlişkin Seri IV No:56
Tebliğ
Resmi Gazete, 30.06.2012 28339 Sayılı
6335 sayılı Turk Ticaret Kanunu İle Turk Ticaret Kanununun Yururluğu ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (“6335 sayılı Yeni TTK
Değişiklik Kanunu”)
Resmi Gazete, 3 Ocak 2014 28871 Sayılı II-17.1sayılı “Kurumsal Yönetim Tebliği”
Şenol, C . Kurumsal Yönetim Gümrük Dünyası Dergisi Sayı:46 Yılı: 2007
TÜSİAD-Kurumsal Risk Yönetimi Şubat 2008-02/452
51
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
FAİZSİZ FİNANS ARACI OLARAK SUKUK: DÜNYADA VE
TÜRKİYE’DEKİ DURUMU
SUKUK AS AN INTEREST FREE OF FINANCIAL INSTRUMENT:
SITUATION IN THE WORLD AND TURKEY
Fatma TEMELLİ*
*Yrd. Doç. Dr., Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, İİBF İşletme Bölümü, Ağrı, Türkiye, ftemelli@agri.edu.tr
Özet
Günümüzde, inançları gereği faizli yatırım araçlarına fonlarını yatırmayan yatırımcıları ekonomiye
kazandırmak veya yatırımcılar açısından portföy çeşitliliği kazandırmak için, dünya sermaye
piyasalarında faizsiz finansal araçlar yaygınlaşmaya başlamıştır. Faizsiz finansal araçlar içinde en
rağbet göreni de sukuk olmuştur. Sukuk; orta veya uzun vadeli, sabit veya değişken getiri sağlayan
faizsiz sermaye piyasası aracı olup, İslami finansman yöntemlerine göre ihraç edilmektedir. Sukuk;
son yıllarda gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerde, mevcut sermaye piyasası yatırım
araçları içinde önemli bir yer edinmiştir. Başta Malezya olmak üzere nüfusunun çoğunluğu
Müslümanlardan oluşan ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye'de de yapılan
düzenlemeler ile sukuk ihracına izin verilmiştir. Bu çalışmada, faizsiz finans aracı olan sukuk
enstrümanının tanımı, özellikleri, türleri, Dünyada ve Türkiye’deki gelişimi, uygulanabilirliği ve
genel durumu ele alınmıştır. Çalışmada literatür taraması yapılmış ve yürürlükteki mevzuat, Dünya
ve Türkiye’deki sukuk raporları ve istatistikleri gözden geçirilerek değerlendirmeler yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sukuk, Kira Sertifikası, Faizsiz Bono, Faizsiz Finans, İslami Finans.
Jel Kodları: G15, G20, G21, M20, M40.
Abstract
Nowadays, interest-free financial instruments in world capital markets have become widespread in
order to provide investors who do not invest their funds in interest-bearing investment vehicles due
to their beliefs or to provide portfolio diversification in terms of investors. Among the interest-free
financial instruments, the most sought after was the sukuk. Sukuk; Medium or long-term, fixed or
variable-yielding interest-free capital market instrument and is exported according to Islamic
financing methods. Sukuk; Has gained an important place in the capital markets investment
instruments in developed and developing countries in recent years. The majority of the population,
mainly Malaysia, is widely used in Muslim countries. Regulations made in Turkey also allowed the
export of sukuk. In this study, the definition, characteristics, types, development, applicability and
general situation of the sukuk instrument, which is an interest-free financial instrument, are
discussed in the world and in Turkey. In the study, the literature was searched and the current
legislation, sukuk reports in the World and Turkey, and statistics were evaluated in a glance.
Key Words: Sukuk, Rent Certificate, Interest Free Bills, Interest Free Finance, Islamic Finance.
Jel Codes: G15, G20, G21, M20, M40.
GİRİŞ
İslami finans; çeşitli dini ve ekonomik nedenlerden dolayı ortaya çıkmış ve faiz, ticari
işlemlerde yüksek oranda belirsizlik içeren faaliyetler, kumar ve haram kılınmış ürün ve
52
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
hizmetlerin üretim ve satışı ile gayri ahlaki davranışların yasaklanması üzerine bina edilmiştir.
Faizin yasak olduğu İslam dünyasında, menkul kıymetleştirme, faizsiz İslami yatırım araçları
piyasasının temelini oluşturmuştur (Tok, 2009: II).
Dünya ekonomisinin hızla gelişmesiyle birlikte, son yıllarda finans piyasalarında faizsiz yatırım
araçlarına olan rağbet artmaya başlamıştır. Finansal piyasalar artan bu ilgiye karşılık, yeni
finansal ürünler piyasaya sunmuşlardır. Faizsiz finansal ürünler, faizle işlem gören finansal
piyasalardan veya faizli finansal araçlardan inançları gereği uzak durmak isteyen yatırımcıların
piyasaya girmesi için önemli bir adım ve önemli bir seçenek olmuştur.
Faizsiz finansal araçlar, portföy çeşitliliği sağlamak ve faize dayalı geleneksel finansal
pazarlardan uzak duran yatırımcıları cezbetmek amacıyla yapılandırılmış araçlardır. Finans
piyasalarında faizsiz finansal araçlar içerisinde en yaygın olarak “sukuk” kullanılmaktadır.
Uluslararası uygulamada bu menkul kıymet türü “İslami bono” olarak bilinmekte, Türk
Hukuku’nda ise “kira sertifikası” olarak ifade edilmektedir (Sarıkatipoğlu vd., 2015: 175).
Sukuk, temel olarak varlık finansmanı için çıkarılmakta olup, sukuk ihracı ile elde edilen fonla
alınan varlık/yapılan yatırımdan elde edilecek gelirin, sukuk sahiplerine belli dönemlerde
ödenmesi esasına dayanmaktadır. İlk olarak Malezya hükümeti tarafından, İslami bankaların
varlık yönetimini kolaylaştırmak amacıyla 2002 yılında ihraç edilmiş, devamında bu tür
ihraçlar diğer İslam ülkelerinde ve Müslüman olmayan ülkelerde de yapılmaya başlanmıştır.
Devletler veya özel şirketler tarafından ihraç edilen sukuklar, İslami finans sisteminde hızla
gelişen yatırım araçları arasında olmuştur (Tok, 2009: II). Geleneksel bonolardan ve
tahvillerden farklı olarak sukuk, yatırımcısına sukuka konu olan varlığa sahip olma ve ondan
yararlanma hakkı sağlamayan bir finansman aracı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmada, faizsiz finans aracı olan sukuk enstrümanının tanımı, özellikleri, türleri, Dünyada
ve Türkiye’deki gelişimi, uygulanabilirliği ve genel durumu ele alınmıştır. Çalışmada literatür
taraması yapılmış ve yürürlükteki mevzuat, Dünya ve Türkiye’deki sukuk raporları ve
istatistikleri gözden geçirilerek değerlendirmeler yapılmıştır. Bu yönüyle bu çalışma, literatüre
ve konuyla ilgili olarak yapılacak benzer çalışmalara katkı sağlayacaktır.
1. SUKUK KAVRAMI
Sukuk Arapça’da "Sak" kökünden gelmektedir. “Sak” ise Arapçada sertifika veya vesika
anlamını taşımaktadır. Arapça’da bono ve tahviller için "senet" kelimesi kullanılırken, İslami
tahvil olarak isimlendirilen saklar için ise sak kelimesinin çoğulu olan “sukuk” kelimesi
kullanılmaktadır (Khan, 2003: 129). Sukuk, literatürde İslami tahvil, faizsiz bono, İslami
finansal sertifika, İslami varlığa dayalı menkul kıymet gibi isimlerle de anılmaktadır (Söyler,
2014: 19). Sukuk; bir mal, hizmet, menfaat, belirli bir proje ve/veya yatırımın varlığı üzerinde
eşit değerdeki hisseleri temsil eden mali vesikalardır (Durmuş, 2010: 143).
Bir uluslararası teşkilat olan İslam Konferansı Örgütü’nün İslam Hukuku Akademisine göre;
‘… bir senet veya tahville temsil eden ve bu senet veya tahvilin piyasa fiyatından satılmasına
imkân verecek yapıda olan, çoğunluğu fiziki varlık ve finansal haklardan, azınlığı ise nakit ve
kişilerarası borçlardan oluşan varlık topluluğuna’ sukuk denir (IIFM, 2010: 4).
53
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
İslami Finans Kurumları Muhasebe ve Denetim Organizasyonu (Accounting and Auditing
Organization for Islamic Financial Institutions – AAOIFI) tarafından yapılan sukuk
tanımlaması; “ … gerçek varlıklar (maddi duran varlıklar, bir hak veya hizmet) üzerindeki
ortak haklar ve payların temsil edildiği ya da bir projede ya da özel bir yatırım faaliyetinde
ortaklık hakkı veren, elde edilen tutarların önceden planlanan şekilde yatırım yapıldığı eşit
değerleri temsil eden sertifika” şeklindedir (AAOIFI, 2010: 1).
Geleneksel borçlanma aracı olan tahvillerin, İslami prensiplere uygun olarak yeniden
yapılandırılması sonucunda sukuk ortaya çıkmıştır. Sukuk, İslam dinine göre haram olan faiz
kazancı yerine yatırımcısına helal kazanç sunan menkul kıymetlerdir (Derigs ve Marzban,
2008: 286). En basit haliyle sukuk, bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını
göstermektedir. Sukukta yer alan hak-iddia sadece nakit akışı hakkı değil, aynı zamanda
mülkiyet hakkıdır. Bu, sukuku geleneksel tahvillerden farklı kılmaktadır. Geleneksel tahviller
faiz taşıyan menkul kıymetlerden oluşurken, sukuklar temel olarak varlık sepetinde mülkiyet
hakkından oluşmaktadır. Sukuk, yatırımcısına faiz yerine finanse edildiği varlıktan elde edilen
gelir/kârdan pay verdiği için, geleneksel tahvillerle karşılaştırılarak değerlendirilmektedir.
Tahvil, borca dayalı sertifika; sukuk ise varlığa dayalı sertifika olarak nitelendirilebilir (Tok,
2009: 13).
İslami finansman yöntemlerine dayanılarak ihraç edilen sukuk; orta veya uzun vadeli, sabit
veya değişken getiri sağlayan faizsiz sermaye piyasası aracıdır. Sukuk, bir varlığa sahip olmayı
veya ondan yararlanma hakkını göstermektedir. Sukukta yer alan hak, sadece nakit akışı değil
aynı zamanda mülkiyet hakkıdır (Sevil, 2013: 128). Sukuk likidite yönetimi için önemli bir
araçtır. Sukukta bir yatırımcı, faiz değil de sahiplik temelli kâr payı almaktadır (Ayub, 2007:
192). Sukukta temel olarak üç taraf bulunmaktadır. Bunlar (Sevil, 2013:129):
1. Dayanak varlığın sahibi olan kuruluş; Yükümlü (kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler,
özel ve kamu sektöründe faaliyet gösteren varlık sahipleri vs.),
2. Özel Amaçlı Kurum, SPE (sukuk ihracını gerçekleştiren ve yükümlü ile sukuk alıcıları
arasında eşgüdümü sağlayan şirket) ve
3. Sukuk sahipleri (ihraçtan sukuk sertifikası alan yatırımcılar).
Sukuk ihracının amacı, toplanan fonlar ile sahip olunan paya göre yeni bir projeye başlamak,
mevcut bir projeyi geliştirmek veya toplanan fonları ticari bir faaliyetin finansmanı için
kullanmaktır. Sukuk sisteminde yatırımcının veya Sukuk sahibinin elde edeceği getiri; bir ticari
faaliyetten, belirli bir varlığın mülkiyetinden ya da bir iş ortaklığından elde edilecek gelir
üzerindeki hak sahipliğinden kaynaklanmaktadır (http://www.tkbb.org.tr, 2017: Ernst &
Young, 2012).
2. SUKUKUN ÖZELLİKLERİ
Sukuk, yapısı ve şekli itibariyle ve dayandığı prensipler bakımından kendine has bazı özellikler
taşımaktadır (Aslan, 2012: 56):
- Faiz, prensip gereği yasak olduğundan sukuk getirileri faizli olmak yerine, kira geliri veya kâr
payı şeklindedir.
- Sukuk likit bir finansal araçtır. Türüne göre ikincil piyasalarda da işlem görebilmektedir.
- Sukuk işlemlerinde, İslami finansman prensipleri gereği yüksek belirsizlik içeren işlemlerden
uzak durulmaktadır.
54
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
- Sukuk, sahibinin hak ve yükümlülüklerini belirten senetler olup, nama veya hamiline
düzenlenerek ihraç edilebilmektedir.
- Sukuk, İslam hukuku esaslarına göre düzenlenmektedir. İkincil piyasada işlem görmesi de bu
kurallar dahilinde söz konusu olmaktadır.
- Sukuk yatırımcıları kâra, sukuk ihracında belirtilen paylaşma oranına göre, zarara ise ortaklık
payına göre katılmaktadır.
- Sukuk, dayanak varlık olan mal, hizmet veya menfaat üzerinde müşterek mülkiyet payını
temsil etmektedir.
3. SUKUK TÜRLERİ
İslami Finans Kurumları Muhasebe ve Denetim Organizasyonu’nun (AAOIFI) yaptığı
sınıflandırmaya göre 14 çeşit sukuk vardır. Bunlar; Mudaraba, Muşaraka, İcara, Selem, İstisna,
Murabaha, Wakala, Mowsufa Bithima, Manfaa İcara, Manfaa İcara Mowsufa Bithima, Milkiyat
Alkhadamat, Muzraa, Musaqa ve Muqarasa’dır. Fakat bu sukukların tamamı uygulama alanı
bulmamaktadır (Alpaslan, 2014: 18). En çok tercih edilen sukuk çeşitleri aşağıdaki şekilde
açıklanmıştır:
Mudaraba Sukuk: Mudaraba; kelime anlamı olarak bir tarafın emek, diğer tarafın sermaye
koyarak oluşturulan ortaklıktır (Şekerci, 1981: 248). Bir tarafın emek, bilgi ve tecrübe, diğer
tarafın (faizsiz banka) ise sermayesini ortaya koyarak yürüttükleri bir faaliyet türüdür (Akgüç,
1992: 143). Mudaraba sukuk, projelere fon sağlamak amacıyla özel amaçlı kuruluş aracılığıyla
ihraç edilen ortaklık hakkına dayalı sukuktur (United Kingdom Debt Management Office,
2007: 18). Mudaraba sukuk, bir bankanın girişimciye sağlayacağı finansman desteğine fon
bulabilmek için, sertifika çıkarma yoluna gitmesi durumunda çıkarılan sertifikalara verilen
isimdir. Buna göre, mudaraba banka ile girişimci arasında yapılan bir kâr ortaklığı anlaşmasıdır.
Sertifikaların satışı sonunda, sağlanan fonun girişimciye aktarılması karşılığında da banka,
girişimcinin yürüttüğü profesyonel faaliyetten kaynaklanan kâra önceden anlaşılan oranlar
üzerinden ortaklık hakkı elde etmektedir (Yılmaz, 2014: 88).
Muşaraka Sukuk: Muşaraka; iki ya da daha fazla kişinin ticaret yapmak ve buradan elde
edilecek kârı paylaşmak için kurdukları adi bir ortaklık türüdür (Yanpar, 2014: 145). Muşaraka,
esasında hem sermaye hem de ortaklığı öngörmektedir. Sermaye sahipleri bu şekilde bir
işletmeye sermaye aktarmakta, işletmenin kâr ve zararına ortak olmaktadır. Mudaraba, emeksermaye arasında kurulan ortaklık ilişkisi iken, müşaraka sermaye-sermaye arasında kurulan
bir ilişkidir (Özgür, 2007: 60). Muşaraka sukukları; yeni bir projenin kurulmasına,
geliştirilmesine ya da ortaklıkla oluşturulan bir faaliyete kaynak sağlamak amacıyla eşit
değerde ihraç edilmiş sertifikalardır. Sertifika sahipleri hisseleri oranında projeye ya da
faaliyete sahiptir (IIFM, 2010: 8).
Murabaha Sukuk: Murabaha, İslam Ticaret Hukukunda “güven esasına dayalı alışveriş
sözleşmeleri” arasında yer almaktadır (KuveytTürk Ders Notları, 2015:23). Murabaha, İslâm
hukukunda fiyatı “maliyet + kâr marjı” formülüyle hesaplayan bir spot satış sözleşmesidir
(Serpam, 2013: 5).
İcara Sukuk: Sukuk sahibine, kiradaki bir gerçek varlığın mülkiyet veya kullanma, yararlanma
hakkını veren sertifikalardır. Mülkiyet hakkı; kira getirisi ve kiracı hakları etkilenmeyecek
şekilde elden çıkarılabilir (Ayub, 2007: 401).
55
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Selem Sukuk: Selem, ödemenin sözleşme sırasında peşin yapıldığı, ancak satın alınan varlığın
teslimatının ileri bir tarihe ertelendiği alım-satım işlemidir (Akbulut ve Özgüç, 2004: 74).
Selem sukuk sözleşmesine göre, bir satıcı belirli bir malı ileride belirlenen bir tarihte teslim
edeceğini taahhüt etmekte ve bedelini peşin olarak almaktadır (Yılmaz, 2014: 91). Selem sukuk,
işleme konu olan selem bazlı malın alımı için fon toplamak amacıyla çıkarılmış sertifikalardır
(Türker, 2010: 9).
İstisna Sukuk: İstisna, üreticinin özellikleri müşteri tarafından belirlenmiş bir ürünü,
saptanmış fiyata imal etmesini taahhüt ettiği bir sözleşmedir (Özsoy, 2012: 186). Alt yapı
yatırımlarına endeksli olarak çıkarılan bir sukuk türüdür. İstisna sukuk, sertifika sahibinin,
sahip olduğu ürünlerin imalatı için gerekli fonları sağlamak amacıyla ihraç ettiği eşit değerli
sertifikalardır (Söyler, 2014: 40).
Yukarıda da belirtildiği üzere; günümüzde kullanım alanı en yaygın olan olan sukuk türleri;
mudaraba sukuk, muşaraka sukuk, murabaha sukuk, icara sukuk, selem sukuk ve istisna sukuk
iken, sukuka olan rağbetin artmasıyla birlikte, ilerleyen zamanlarda veya dönemlerde farklı
sukuk türleri ortaya çıkacak ve piyasalarda yerini alacaktır.
4. DÜNYADA SUKUK
Dünyada büyük ölçekli sukuk ihraçları ilk olarak 2000’li yılların başlarında Malezya
hükümetinde ortaya çıkmıştır. Günümüzde de İslami finans sisteminin gelişmesinde ve sukuk
ihraçlarında Malezya öncü bir rol oynamaktadır. Malezya’da bu sistemin ilerlemesinde devlet
desteği ön planda olmuştur (Güngören, 2013: 114). Malezya, sukuk ihraçlarının önemli kısmını
körfez ülkelerine gerçekleştirmektedir. Malezya’nın Dünya’da yükselen ekonomiler arasına
girmesinde, sukuk ihracıyla körfez ülkelerinden sağladığı kaynakları yatırımlara kanalize
etmesinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Malezya, bu noktaya gelirken sukuklara yönelik güçlü
bir kurumsal ve mevzuat altyapısı oluşturmuştur (Söyler, 2014: 46).
İkincil piyasada işlem gören ilk sukuk ise, 2000 yılında Bahreyn'de görülmüştür. Müteakiben
Malezya, diğer İslam ülkeleri ve Müslüman olmayan ülkelerde de ihraçlar devam etmiştir
(Güngören, 2011: 99).
Uluslararası İslami Finans Piyasası (International Islamic Financial Market-IIFM) verilerine
göre; uluslararası sukuk işlemleri ayda 100-200 milyon ABD Doları civarında
gerçekleşmektedir. Geleneksel tahvillerle karşılaştırıldığında ihraç miktarı halen oldukça az
olup, esas olarak devlet (Bahreyn, Malezya, Katar ve Pakistan), özel sektör, uluslararası
şirketler ve az da olsa İslami bankalar tarafından çıkarılmıştır. İslami Finans ürünleri geniş bir
coğrafyaya yayılmış olup, Müslüman nüfusun büyük çoğunluğunun Körfez bölgesi dışında
yaşaması bu finansal rejimin Körfezle kısıtlı olmadığını göstermiştir (Yardımcıoğlu vd., 2014a:
165-166). Uluslararası İslami Finans Piyasası (International Islamic Financial Market-IIFM)
verilerine göre, sukuk ihraçlarında genellikle özel sektör tahvilleri büyük bir paya sahiptir. 2007
yılında ihraç edilen sukuk hacminin % 81'i şirketler tarafından gerçekleştirilmiştir (Güngören,
2011: 99).
2003 yılından itibaren sukuk dünyada daha tanınır hale gelmiş ve sukuk ihraçlarında önemli bir
artış yaşanmıştır. Uluslararası İslami Finans Piyasası (International Islamic Financial MarketIIFM) verilerine göre aşağıdaki Grafik 1’de 2001-2013 yılları arası sukuk ihraçlarının artarak
devam ettiği görülmektedir.
56
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Grafik 1: Yıllara Göre Sukuk İhraçları (2001-2013 Ocak Dönemi)
Kaynak: http://www.iifm.net, 2017: IFM Sukuk Report, 2013: 10.
Grafik 1’de de görüldüğü üzere sukuk ihraçları yıllar itibariyle genel olarak artarak devam
etmiş, bu artış özellikle 2012 yılında daha fazla olmuştur.
Tablo 1’de toplam uluslararası sukuk ihraçlarının bölgelere göre dağılımı (2001 Ocak-2015
Aralık Dönemi) görülmektedir.
Tablo 1: Toplam Uluslararası Sukuk İhraçlarının Bölgesel Dağılımı (Ocak 2001- Aralık 2015)
Asya ve Uzak Doğu
İhraç sayısı
Değer (ABD Milyon)
Toplam payı (%)
Malezya
53
30,165
20.27%
Endonezya
11
8,003
5.38%
Pakistan
2
1,600
1.08%
Singapur
4
711
0.48%
Hong Kong
4
2,196
1.48%
Japonya
3
190
0.127%
Çin
1
97
0.07%
Toplam
78
42,961
28.87%
Körfez Ülkeleri ve Orta
Doğu
Bahreyn
İhraç sayısı
Değeri
Toplam payı (%)
99
7,860
5.28%
Katar
11
9,685
6.51%
Suudi Arabistan
39
23,218
15.60%
B.A.E.
81
53,819
36.16%
57
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kuveyt
13
2,127
1.43%
Toplam
243
96,709
64.98%
Afrika
İhraç Sayısı
Değeri
Toplam payı (%)
Güney Afrika
1
500
0.34%
Sudan
1
130
0.09%
Toplam
2
630
0.42%
Avrupa ve Diğer
İhraç sayısı
Değeri
Toplam payı (%)
Fransa
1
1
0.00%
Almanya
1
55
0.04%
Lüxemburg
3
280
0.19%
Türkiye
17
5,716
3.84%
ABD
5
1,367
0.92%
İngiltere
8
1,028
0.69%
Kazakistan
1
77
0.05%
Toplam
36
8,524
5.73%
Genel Toplam
359
148,824
100.00%
Kaynak: http://www.iifm.net, 2017: IIFM Sukuk Report, 2016: 23-24.
Tablo 1’de de görüldüğü üzere; Asya ve Uzak Doğu ülkeleri içerisinde uluslararası sukuk
ihracında önde gelen ülke Malezya olmuştur. Körfez ve Orta Doğu ülkeleri içerisinde
uluslararası sukuk ihracında ilk sırayı Birleşik Arap Emirlikleri almıştır. Avrupa ve Diğer
ülkeler içerisinde ise uluslararası sukuk ihracında Türkiye ilk sırada yer almıştır.
Tablo 2’de, yerli (yurtiçi) sukuk ihracının bölgesel olarak dağılımı (Ocak 2001-Aralık 2015
Dönemi) görülmektedir.
Tablo 2: Bölgelere Göre Yerli (Yurtiçi) Sukuk İhracı (Ocak 2001-Aralık 2015)
Asya ve Uzak Doğu
İhraç sayısı
Değer (ABD Milyon)
Toplam payı (%)
Bangladeş
4
37
0.01%
Brunei Darussalam
122
7,961
1.29%
Endonezya
189
20,409
3.30%
Malezya
4,647
486,471
78.68%
Maldivler
1
3
0.00%
Pakistan
63
7,971
1.29%
Singapur
12
788
0.13%
Toplam
5,038
523,640
84.69%
Körfez Ülkeleri ve Orta
Doğu
Bahreyn
İhraç sayısı
Değeri
Toplam payı (%)
241
12,552
2.03%
Ürdün
1
119
0.02%
Kuveyt
1
332
0.05%
58
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Umman
2
777
0.13%
Katar
10
13,665
2.21%
Suudi Arabistan
49
36,246
5.86%
Birleşik Arap Emirlikleri
14
8,251
1.33%
Yemen
2
253
0.04%
Toplam
320
72,194
11.68%
Afrika
İhraç Sayısı
Değeri
Toplam payı (%)
Gambiya
210
136
0.02%
Fildişi Sahili
1
215
0.03%
Nijerya
2
133
0.02%
Senegal
1
201
0.03%
Sudan
26
16,180
2.62%
Toplam
240
16,864
2.73%
Avrupa ve Diğer
İhraç sayısı
Değeri
Toplam payı (%)
Almanya
1
123
0.02%
Türkiye
56
5,454
0.88%
Toplam
57
5,577
0.90%
Genel Toplam
5,655
618,275
100.00%
Kaynak: http://www.iifm.net, 2017: IIFM Sukuk Report, 2016: 26.
Tablo 2’de de görüldüğü üzere; Asya ve Uzak Doğu ülkeleri içerisinde yerli sukuk ihracında
önde gelen ülke Malezya olmuştur. Körfez ve Orta Doğu ülkeleri içerisinde yerli sukuk
ihracında ilk sırayı Suudi Arabistan almıştır. Afrika ülkeleri içerisinde yerli sukuk ihracında ilk
sırayı Sudan almıştır. Avrupa ve Diğer ülkeler içerisinde ise uluslararası yerli sukuk ihracında
Türkiye ilk sırada yer almıştır.
Tablo 3’de küresel sukuk ihraçlarının değer ve yüzdesel payları (Ocak 2001-Aralık 2015
Dönemi) gösterilmiştir.
Tablo 3: Küresel Sukuk İhraçlarının Bölgesel Dağılımı (Ocak 2001- Aralık 2015)
Bölge
Değer
Milyon)
566,602
Ülkeleri 168,903
Asya
Körfez
(GCC)
Afrika
Avrupa
ABD
Orta Asya ve Doğu
Avrupa
17,494
12,657
1,367
77
(ABD Toplam Payı (%)
74%
22%
2%
2%
0.18%
0.01%
Kaynak: http://www.iifm.net, 2017: IIFM Sukuk Report, 2016: 33.
Tablo 3’de de görüldüğü üzere; Asya, küresel sukuk pazarında hakim oyuncu olmayı
sürdürmektedir. Piyasanın başlangıcından bu yana bu bölge, küresel sukuk ihraçlarının
59
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
%74'ünü oluşturmaktadır. Körfez Ülkeleri (GCC), sukukun ikinci en büyük varış noktası
olmasına rağmen, küresel sukuk ihracında %22'de, Asya'nın toplam pazar içindeki payından
çok uzak kalmaktadır.
Şekil 1, Dünyadaki sukuk ihraçlarının ülkelere göre dağılımını (2001-Ocak 2013 Dönemi)
göstermektedir.
Şekil 1: Toplam Global Sukuk İhraçları Ülke Dağılımı (2001- Ocak 2013)
Kaynak: http://www.iifm.net, aktaran; Yardımcıoğlu vd., 2014: 166.
Şekil 1’de de görüldüğü üzere; sukuk ihracında Malezya sukuk piyasasının %65 payla ana
pazarını oluşturmaktadır. Malezya’nın ardından %9 payla Birleşik Arap Emirlikleri, %7 payla
Suudi Arabistan, %4 payla Katar, % 3 payla Endonezya’nın sukuk piyasasında edindikleri yer
görülmektedir. Türkiye’nin dünya sukuk ihraç piyasasında sahip olduğu pay %1’ dir. Diğer
yandan, Sukuk sadece İslam dünyasında değil, uluslararası piyasalarda da global bir yatırım
aracı olarak kullanılmaktadır.
Grafik 2, 2006-2016 yılları itibariyle dünyadaki sukuk ihraçlarını göstermektedir.
Grafik 2: Global Sukuk İhracı
60
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kaynak: http://www.mifc.com, 2017: Malaysia World’s İslamic Finance Marketplace Global Sukuk Market,
2017: 1.
Grafik 2’de de görüldüğü üzere; 2016'da küresel sukuk piyasası bir gerileme yaşamış, 2012'de
zirveye ulaşmıştır. Global sukuk ihracı, 2015 yılına göre %13.2 oranında bir artış kaydetmiş ve
2016’da 74.8 milyar dolara ulaşmıştır. Global sukuk ihracının zirve yaptığı yıllardan ilk sırayı
2012 yılı, ikinci sırayı 2013 yılı, üçüncü sırayı 2014 yılı almıştır.
Sadece İslam dünyasında değil, uluslararası piyasalarda da global bir yatırım aracı olarak
kullanılmaya başlanan sukuk ihraçları, Lüksemburg Borsası'ndan sonra 20.7.2006 tarihinde ilk
defa Londra Borsası'na da kote edilmiştir. Dow Jones Endeksi ve CitiGroup Mart 2006'da Dow
Jones Citigroup Sukuk Indeks'ini hesaplamaya başlamış olup, İslam düzenlemeleri
çerçevesinde ihraç edilen finansman sertifikası sukukların performansını ölçmek amacıyla
kullanılmaktadır (Küçükçolak, 2008: 27).
Tablo 4, 2016 yılında Dünyadaki en iyi sukuk piyasalarını göstermektedir.
Tablo 4: 2016'daki En İyi Sukuk Piyasaları
Malezya
İhraç Miktarı ve
Global Pazar payı
34.7 milyar dolar,
46.4%
En İyi Sektörler
1. Finansal Hizmetler
2. Devlet (Kamu)
3. Enerji ve yardımcı
tesisler
4.Ulaşım
Körfez Ülkeleri
(GCC)
İhraç Miktarı ve
Global Pazar payı
19.6 milyar dolar,
26.2%
En İyi Sektörler
1. Finansal Hizmetler
2. Devlet (Kamu)
3. Petrol ve Gaz
Endonezya
Türkiye
İhraç Miktarı ve
Global Pazar payı
7.4 milyar dolar,
9.9%
En İyi Sektörler
1. Devlet (Kamu)
2. Finansal Hizmetler
3. İmalat Sanayi
İhraç Miktarı ve
Global Pazar payı
4.1 milyar dolar,
5.5%
En İyi Sektörler
1. Finansal Hizmetler
2. Devlet (Kamu)
Kaynak: http://www.mifc.com, 2017: Malaysia World’s İslamic Finance Marketplace, Global Sukuk Market,
2017: 1.
Tablo 4’de de görüldüğü üzere; 2016 yılında Dünyada sukuk piyasalarının en iyi olduğu
ülkelerin başında Malezya, ikinci sırada Körfez Ülkeleri, üçüncü sırada Endonezya ve dördüncü
sırada Türkiye gelmektedir. Sukuk piyasalarının en gözde sektörü ise finansal hizmetler sektörü
olmuştur.
2016 yılında çekirdek Faizsiz Bankacılık Varlıkları En Hızlı Büyüyen Ülkeler (%-Ortalama
Büyüme Hızı, 2015’e kadar) pazarlarda Sukuk ihracı %26 oranında artış göstermiştir. Körfez
İşbirliği Konseyi (GCC) üyeleri; Malezya, Endonezya, Pakistan ve Türkiye’nin Sukuk
ihracının, 2015 yılındaki 32 milyar ABD doları seviyesinden 2016 yılında 40 milyar ABD
dolarına yükseldiği izlenmiştir. 2017 yılında yeni ihraççı ülkelerin piyasaya girmesi ve
hacimlerin artmasıyla bu ivmenin süreceği öngörülmüştür. Sukuk, büyüme ivmesindeki
yavaşlamaya rağmen halen en güçlü büyüme gösteren finansal varlık türüdür
(http://www.tkbb.org.tr, 2017: TKBB, 2016: 40).
5. TÜRKİYE’DE SUKUK
61
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Türkiye’de sukuk, uzun bir süre devlet (hazine) ihracı temelinde ele alınmıştır. Türkiye’deki
mevzuatın sukuk kavramını, net bir şekilde finansal enstrüman olarak tanımlamaması nedeniyle
vergilendirme, muhasebe, dokümantasyon gibi pek çok konuda uzun süre belirsizlikler
olmuştur. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) sukuk ile ilgili ilk resmi düzenlemeyi “Kira
Sertifikalarına ve Varlık Kiralama Şirketlerine İlişkin Esaslar Hakkında Tebliği” adı altında
2010 yılında yayınlamıştır. Ancak, gerek devletin bu tebliğe dayanarak sukuk ihraç etmemesi,
gerekse özel sektör ihraçlarının çok kısıtlı kalması bu alanda daha geniş çapta çalışılması
gerektiğini ortaya koymuştur. Bu amaçla, SPK, 2013 yılında “Kira Sertifikaları Tebliğini”
yayınlayarak en geniş kapsamlı yasal altyapıyı oluşturmuştur. Bu tebliği oluştururken, Malezya
ve Ortadoğu örnekleri incelenerek farklı bir model türü ortaya konulmaya çalışılmıştır. SPK,
yayınlamış olduğu her iki Tebliğ’de de sukuku kira sertifikası, Özel Amaçlı Kuruluşu (SPV)
ise Varlık Kiralama Şirketi (VKŞ) adı ile ifade etmiştir (Bilen, 2016: 260).
2010 tarihli “Kira Sertifikaları ve Varlık Kiralama Şirketlerine İlişkin Tebliğ” sadece sukukun
bir türü olan icara sukuku getirirken, yeni tebliğ icaraya ilave olarak wakala, mudaraba,
muşaraka, murabaha ve istisna yapıları ile bu yapıların karmasına (hibrid) izin vermektedir. Söz
konusu yapıların orijinal isimleri zikredilmemekle birlikte, Tebliğde kira sertifikası türleri
aşağıda belirtilmiştir (Kira Sertifikaları Tebliği, 2013, md.4):
1. Sahipliğe,
2. Yönetim sözleşmesine,
3. Alım-satıma,
4. Ortaklığa,
5. Eser sözleşmesine, dayalı olmak üzere 5 tür kira sertifikası sunulmuştur.
Sahipliğe Dayalı Kira Sertifikaları, özellikleri itibari ile uluslararası uygulamadaki icara yani
kiralamaya dayalı sukuka benzemektedir. Hem kolay şekilde fiyatlanabilmesi, hem de fıkhen
ikinci el piyasada alınıp satılmasında bir sakınca olmamasından dolayı Türkiye’de ihraç edilen
kira sertifikalarının büyük çoğunluğu sahipliğe yani kiralamaya dayalı sukuklardır (Bilen,
2016: 261).
Yönetim Sözleşmesine Dayalı Kira Sertifikaları, kaynak kuruluşa ait varlık veya hakların vade
boyunca kiralanması da dahil olmak üzere VKŞ lehine yönetilmesi sonucunda elde edilen
gelirlerin sözleşme hükümleri çerçevesinde VKŞ’ya aktarılması amacıyla ihraç edilen kira
sertifikalarıdır (Bilen, 2016: 262).
Alım Satıma Dayalı Kira Sertifikaları, uluslararası yazılı kaynaklarda murabaha sukuk olarak
adlandırılmaktadır. Murabaha üzerine yapılan sukukların ikinci el piyasada işlem görmesi
fıkhen uygun değildir. Dolayısıyla, bu türde ihraç edilen kira sertifikalarının Borsa İstanbul
borçlanma araçları piyasasında ya da banka-aracı kurumlarda, tezgah üstü piyasalarda işlem
görmesi katılım bankacılığı ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır. Çünkü, borcu bitmemiş, henüz
tam olarak sahip olunmayan varlığın satılması İslam hukukuna aykırıdır (Bilen, 2016: 261).
Ortaklığa Dayalı Kira Sertifikaları, katılım bankalarının esas ürünleri olan muşaraka ve
mudarabaya dayanmaktadır. Bu ürünler üzerinden kira sertifikaları ihraç edilebilmesi, SPK
tarafından ortaklığa dayalı kira sertifikası çatısı altında kanunen yapılabilmesi ile mümkün hale
getirilmiştir. Yasal zemini oluşturulan bu kira sertifikaları türlerinin kullanılması için ekstra
çaba sarf edilmesi gerekir. Çünkü, katılım bankalarında çok az kullanılan bu ürünün, piyasada
62
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
menkul kıymet olarak satılması, yatırımcı sayısının çok olması, getirinin net olmaması, ticaret
riski taşımasından dolayı işlerlik kazanması zordur (Bilen, 2016: 261).
Eser Sözleşmesine Dayalı Kira Sertifikaları, istisna sukuk olarak tanımlanan sertifika türüdür.
Eser sözleşmesine dayalı kira sertifikası ihraç tutarı, hazırlanan değerleme raporunda tespit
edilen gerçeğe uygun değerin % 90’ını aşamaz (Bilen, 2016: 262).
Türkiye’de sukuk ihracına imkan veren, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından 2010
yılında çıkarılan tebliğ ile Türkiye’de sukuk ihracının önü açılmıştır. Türkiye’deki ilk sukuk
ihracı 100 milyon Amerikan Doları değerli olarak, Kuveyt Türk Katılım Bankası tarafından
24.08.2010 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Hazine tarafından 26.09.2012 tarihinde 1 milyar
Amerikan Doları olarak gerçekleştirilmesi planlanan sukuk ihracı, Ortadoğu ülkelerinden gelen
yoğun talep üzerine 1.5 milyar Amerikan Doları tutarına yükseltilmiştir (Sarıkatipoğlu vd.,
2015: 177). Dolayısıyla; İslami finans sistemi içerisinde önemli bir yer tutan sukuk ihraçları
Türkiye’de ancak 2010 yılında kısmen uygulanmaya başlanmış olup, 2013’de yürülüğe giren
yeni tebliğ ile sukukun tüm türleri ile Türkiye’de de kullanılabilmesinin önü açılmıştır. Fakat,
Türkiye dünya sukuk pazarında ancak %0,3 paya sahiptir. Bu durumun nedeni ise sukuk ile
ilgili düzenlemelerin maalesef çok geç yapılmasıdır. Nitekim, sukukun dünya çapında
yaygınlaşmaya başladığı tarih 2002 kabul edilirse; Türkiye 2013 tebliği ile bu piyasaya 11 yıllık
bir gecikme ile girmiştir. Bu gecikme sonucunda ise sukuk piyasasında çok geride kalmıştır
(Yardımcıoğlu, vd., 2014b: 210).
Aşağıdaki Grafik 3, 2010-2013 Ağustos dönemine ilişkin Türkiye'deki sukuk ihraç hacmini
göstermektedir.
Grafik 3: Türkiye’deki Sukuk İhraç Hacmi
Kaynak: Sarıkatipoğlu vd., 2015: 178.
63
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Grafik 3’de de görüldüğü üzere; Türkiye’de sukuk ihraçları önemli bir düzeydedir. Türkiye,
özellikle 2012 yılında sukuk ihracında zirve yapmıştır.
Tablo 5, Türkiye’de 2010-2017 yılları itibariyle, ait özel sektör ve kamu sektöründe gerçekleşen
toplam sukuk ihraçlarını göstermektedir.
Tablo 5: Türkiye’de 2010 - 2017 Yılları Toplam Sukuk İhraçları
2010 - 2017 Yılları Arası Toplam Sukuk İhraçları
2010-2017
TL Karşılığı
USD (Bin
MYR (Bin
Yılları
TL (Bin TL) Toplamı (Bin
USD)
MYR)
Arası
TL)
Özel
3.600.000
1.960.000
6.848.705
16.391.605
Sektör
4.750.000
17.782.449
28.042.449
Kamu
TOPLAM
8.350.000
1.960.000
24.631.154
44.434.054
Kaynak: http://www.tkbb.org.tr, 2017.
Tablo 5’de de görüldüğü üzere; Türkiye’de toplam 44.434.054 TL değerinde sukuk ihracı
gerçekleşmiştir. Bu sukuk ihraçlarının 16.391.605 TL’lik kısmı özel sektöre, 28.042.449 TL’lik
kısmı kamu sektörüne aittir. Bu bağlamda, Türkiye’de kamudaki sukuk ihraçlarının özel sektöre
göre daha fazla olduğu dikkat çekmektedir.
Türkiye'de sukuk türlerini özel sektör şirketleri, kamu kuruluşları, özel/kamu bankalar,
belediyeler ve devlet çıkarabilmektedir. Bu sukuklar, SPK kanununda sermaye piyasası aracısı
olarak tanımlanmakta ve anonim şirket hüviyetindeki Varlık Kiralama Şirketi vasıtası ile
yapılabilmektedir. Türkiye'de ihraç edilen sukuklar en çok katılım bankalarının işine
yaramıştır. Zira, çalışma prensipleri gereği ürün bulmakta çok sıkıntı çeken katılım bankaları,
özellikli bu ürüne dayalı çok farklı ürün çıkarabilecek çok yenilikçi bir ürün kazanmışlardır.
Sukuk, katılım bankalarının hazinesinde ve sermaye piyasalarında ağırlıklı olarak kullanılan ve
kullanılacak olan bir üründür. Bu bakımdan, bu ürüne dayalı farklı piyasalar oluşturulmakta ve
tam işlerlik kazandırılmaya çalışılmaktadır (http://www.ktportfoy.com, 2017).
SONUÇ
Sukuk, insanların inançları gereği ve dini hassasiyetlerinden dolayı İslam’a uygun olarak ihraç
edilen faizsiz bir finansman aracıdır. Bu özelliği nedeniyle sukuk, faizli finansal ürünleri (kredi,
tahvil vs.) tercih etmeyen yatırımcılar ile kaynak kuruluşlar tarafından tercih edilmektedir.
Sukuk, Dünya’da ve Türkiye’de yeni olmakla birlikte hızla gelişmekte ve klasik bono ve
tahvillere göre daha az risk taşımakta ve bu yönüyle daha güvenilir bir yatırım aracı olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Global sukuk piyasasında başta Malezya olmak üzere, nüfusunun çoğunluğunun
Müslümanların olduğu ülkeler önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye, Sermaye Piyasası Kurulu
(SPK) tarafından 2010 yılında çıkarılan tebliğ ile ve yasal düzenlemelerle sukuk piyasasına
girmiştir. Sukuk ihraçları, sadece Müslüman ülkelerde değil, Müslüman olmayan ülkelerde de
hızlı bir şekilde yayılmıştır. Sukukun ilerleyen zamanlarda veya dönemlerde, tüm dünyada
yaygın olarak alternatif bir finansman aracı olarak kullanılacağı ve sukuk türlerinin ve
ihraçlarının da hızla artacağı düşünülmektedir.
64
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Türkiye’de de sukuka olan rağbet git gide artmaktadır. Türkiye’de sukukla ilgili yasal
mevzuatların tekrar gözden geçirilerek değerlendirilmesi ve uygulanması gerekmektedir.
Ayrıca, üniversite ve finans kurumları iş birliği ile Türkiye’nin sukuk alanındaki çalışmalarının
artırılması gerekmektedir. Birtakım eksiklikler giderildikten sonra sukuk, daha yaygın bir hale
gelecek ve ülke ekonomisine olan katma değeri artacaktır. Sonuç olarak; Türkiye’nin
Dünya’daki İslami finans merkezleri arasındaki yeri ve önemi artacaktır.
KAYNAKÇA
AAOIFI-Accounting and Auditing Organization for Islamic Financial Institutions (2010).
Accounting, Auditing and Governance Standarts.
Akbulut, Y. ve Özgüç, E. (2004). "Alternatif Finansman Yöntemi Olarak Finansal Araçlar ve
Türkiye'de Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler", Aktive Finans Dergisi.
Akgüç, Ö. (1992). 100 Soruda Türkiye’de Bankacılık, Gerçek Yayınevi, İstanbul.
Alpaslan, H.İ. (2014). “Yeni Bir Finansman Aracı Olarak Sukuk (Kira Sözleşmesi) Ve
Muhasebeleştirilmesi”, Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, 6(11), 15-31.
Aslan, H. (2012). “Alternatif Bir Yatırım ve Finansman Aracı Olarak Sukuk: Yapısı, İşleyişi
ve Türkiye Piyasası İçin Öneriler”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Ayup, M. (2007). Understanding Islamic Finance, John Wiley and Sons Publication, England.
Bilen, B. (2016). “Sukuk ve Muhasebe Uygulamaları”, Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar
Dergisi, 8(15): 249-279.
Derigs, U. & Marzban, S. (2008). “Review and Analysis of Current Shariah- Compliant Equity
Screening Practices” International Journal of Islamic and Middle Eastern Finance and
Management, 1(4): 285- 303.
Durmuş, A. (2010). "Modern Bir Finansal Araç Olarak Sukuk ve Fıkhi Açıdan Tahlili", İslam
Hukuku Araştırmaları Dergisi, 16: 141-156.
IIFM (2010). International Islamic Financial Market Sukuk Report.
Güngören, M. (2011). Katılım Bankalarında Menkul Kıymet İhracının (Seküritizasyon) Yapısal
Farklılık Gösteren Finansal Piyasalarda Uyum Modellemesi: Sukuk Örneği, Doktora
Tezi, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Güngören, M (2013). Bir Finansal Enstrüman Olarak Sukuk, Katılım Bankalarına Uyum
Modellemesi, İTO Yayınları, İstanbul.
Khan, M. A. (2003). Islamic Economics and Finance: Glossary, Routledge, London.
Kira Sertifikaları Tebliği (2013)., 07/06/2013 Tarih ve 28670 Sayılı Resmi Gazete.
Küçükçolak, N. (2008). “Faizsiz Finansman Sertifikası Sukuk’un Türk Sermaye Piyasası
Açısından Değerlendirilmesi”, Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, 520: 2337.
Kuveyt Türk (2015). Faizsiz Bankacılık İlkeleri, Eğitim ve Geliştirme Ders Notları.
Özgür, E. (2007). Katılım Bankalarının Finansal Etkinliği ve Mevduat Bankaları ile Rekabet
Edebilirliği, Doktora Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Afyon.
Özsoy, M.Ş. (2012). Sağlam Bankacılık Modeli İle Katılım Bankacılığına Giriş, KuveytTürk,
İstanbul.
Sarıkatipoğlu, A., Çapkın, T.A. & Özyiğit, S. (2015). “Sukuk In Turkey: Legistlative History
and Current Practice (Türkiye’de Sukuk: Tarihsel Gelişimi ve Mevzuat Çerçevesinde
Günümüz Uygulaması”, GSI ARTICLETTER (Part 14), 174-195.
65
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Sevil, G. (2013). Sermaye Piyasaları ve Finansal Kurumlar, Anadolu Üniversitesi AÖF
Yayınları, Eskişehir.
Söyler, İ. (2014). Hukuki ve Mali Boyutlarıyla Sukuk (Kira Sertifikaları), Gazi Kitapevi,
Ankara.
Şekerci, O. (1981). İslami Şirketler Hukuku, Emek-Sermaye Şirketi, Marifet Yayınları,
İstanbul.
Tok, A. (2009). İslami Finans Sistemi Çerçevesinde Sukuk (İslami Tahvil) Uygulamaları,
Katılım Bankaları ve Türkiye Açısından Değerlendirmeler, Sermaye Piyasası Kurulu
Yeterlik Etüdü, Ankara.
Türker, H. (2010). İslami Finans Sisteminde Finansal Aracılık (Yeterlilik Etüdü), Sermaye
Piyasası Kurulu Aracılık Faaliyetleri Dairesi, Ankara.
United Kingdom Debt Management Office (2007). Government Sterling Sukuk Issuance: A
Consultation, HM Treasury, London.
Yanpar, A. (2014). İslamî Finans-İlkeler, Araçlar ve Kurumlar, İstanbul: Scala Yayıncılık.
Yardımcıoğlu, M., Ayrıçay, Y. & Coşkun, S. (2014a). "İslami Finans Çerçevesinde Menkul
Kıymetleştirilmiş
Varlık;
Sukuk
Dünya
ve
Türkiye
Piyasası
İncelemesi." Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, 4(1): 157-174.
Yardımcıoğlu, M., Ayrıçay, Y., & Sabuncu, İ. & Gerekli, İ. (2014b). Türkiye’de Sukuk: Kira
Sertifikaları. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, 4(1): 199-222.
Yılmaz, E. (2014). “Yeni Bir Finansal Araç Olarak Sukuk: Çeşitleri, Türkiye Uygulaması ve
Vergilendirilmesi”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, 61: 81-100.
İnternet Kaynakları
IIFM Sukuk Report (2013), A Comprehensive Study Of The Global Sukuk Market,
http://www.iifm.net/documents/iifm-sukuk-report, 25.07.2017.
IIFM Sukuk Report (2016), A Comprehensive Study Of The Global Sukuk Market,
http://www.iifm.net/documents/iifm-sukuk-report, 25.07.2017.
Serpam, (2013), İslamî Finans, Sermaye Piyasaları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Araştırma
Notları 1, http://serpam.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2012/09/Islami_Finans.pdf,
21.07.2017.
TKBB
(2016),
Katılım
Bankaları
2016,
http://www.tkbb.org.tr/Documents/Yonetmelikler/Almanak_2016.pdf, 26.07.2017.
TKBB (2016), Ernst & Young 2012, Günümüzün Gözde Finansman Aracı: Sukuk,
http://www.tkbb.org.tr/Documents/Yonetmelikler/sukuk%20makalesi8.pdf, 26.07.2017.
TKBB (2017), Sukuk İhraçları, http://www.tkbb.org.tr/diger-istatistikler, 31.07.2017.
Malaysia World’s İslamic Finance Marketplace (2017), Global Sukuk Market A Record Year
For Corporate Issuance , http://www.mifc.com/index.php?rp=sukuk_report_270317.pdf,
27.07.2017.
Kuveyt
Türk
Portföy
(2017),
Türkiye’de
Sukuk
Piyasası,
http://www.ktportfoy.com.tr/yatirimci-kilavuzu/sukuk-kira-sertifikalari/turkiyede-sukuk
piyasasi.26.aspx, 27.07.2017.
66
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ERP (ENTERPRISE RESOURCE PLANNIG) UYGULAMALARININ
GELİŞİMİ VE UYGULAMA SÜREÇLERİNDE KRİTİK BAŞARI
FAKTÖRÜ OLARAK ÜST YÖNETİM DESTEĞİ İLE İLGİLİ ALAN
YAZINI TARAMASI
DEVELOPMENT OF ERP (ENTERPRISE RESOURCE PLANNING)
SYSTEMS AND SUPERIOR MANAGEMENT SUPPORT AS CRITICAL
SUCCESS FACTOR IN APPLICATION PROCESSES
Süleyman TUNÇ*
Taraklı Termal Turizm A.Ş., slymntnc77@gmail.com, Türkiye
*
Özet
Büyük ölçekli işletmelerde kullanılmakta olan “Enterprise Resource Planning” (ERP) sistemleri,
günümüzde orta ve hatta küçük ölçekli işletmelere kadar yaygınlaşmıştır. ERP sistemlerinin daha
verimli hale getirilebilmesi için yüksek maliyetler ve uzun sürelere ihtiyaç duyulmaktadır. Sistemin
doğru bir şekilde tamamlanabilmesi için gerekli olan kritik başarı faktörlerinin üzerinde önemle
durulması gerekmektedir. Bu çalışmada işletmelerin karar vericileri ve yönlendiricileri oldukları için
kritik başarı faktörlerinden biri olan ‘üst yönetim desteği’ ele alınmıştır. Üst yönetim, ERP
sistemlerinin satın alma kararlarında, uygulamaya geçirilmesinde ve başarıyla sürdürülmesinde
kritik rol üstlenmektedir. Etkin bir ERP uygulaması, işletmelerin gelişim ve faaliyetlerindeki
değişime göre yeniden dizayn edilmeli ve işletmenin tüm faaliyetlerinin takip ve kontrolünü
sağlayabilmelidir. ERP sistemleri dinamik mekanizmalardır ve “üst yönetimin desteği” devam ettiği
sürece bu fonksiyonlarını yerine getirebilirler. Üst yönetimin konuya olan ilgisinin azalması bu
sistemlerin zaman içerisinde verimsiz paket programlara dönüşmesine neden olmaktadır. Bu
durumda, işletmelerin ERP sistemlerini satın alırken hedefledikleri amaçlarının aksine tamamen zıt
neticeler ortaya çıkmaktadır. ERP sistemlerinin amacına uygun bir şekilde yürütülmesi için tüm
kritik başarı faktörlerinin ve de özellikle “üst yönetim desteğinin” tüm paydaşlara sağlanması
gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Bilgi, ERP Sistemleri, Kritik Başarı Faktörleri, Üst Yönetim Desteği.
Abstract
Enterprise Resource Planning (ERP) systems used in large-scale enterprises, have been widespread
to medium and even small-scale ones nowadays. In order to make ERP systems more efficient,
higher costs and longer time are needed. It is necessary to focus seriously on the critical success
factors which are necessary for completion of the system correctly. In this study, “senior
managements support”, one of the critical success factors, has been dealt with since they are decision
makers and directors of the enterprises. Senior management plays a critical role in ERP systems in
purchasing decisions, putting into practice and carrying on successfully. An effective ERP
implementation should be redesigned according to the changes in the development and operations
of the enterprises and be able to provide follow-up and control of all operations of the enterprise.
ERP systems are dynamic mechanisms and they can fulfill these functions as long as "senior
management support" continues. The reduction of the interest of the senior management in the
subject causes the systems to turn into inefficient packet programs over time. In this case, contrary
to the objectives that businesses aim at purchasing ERP systems, totally opposite results arise. All
critical success factors, and in particular "senior management support", must be provided to all
stakeholders in order for ERP systems to be carried out appropriately for the purpose.
67
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Key Words: ERP, Critical Success Factors, Senior Management Support
ARAŞTIRMA METODU
Araştırma, alan yazını taranarak yapılmıştır. Önce veri, enformasyon ve bilgi kavramlarının
üzerinde durulmuş, ardından ERP sistemlerinin gelişimi ele alınmıştır. ERP sistemlerinin
verimli bir şekilde kullanılması için önemli olan kritik başarı faktörlerinden ‘üst yönetim
desteği’, araştırma alanı olarak seçilmiştir. Türkiye’de ERP kurulum ve kullanım süreçleri ile
ilgili geniş çaplı olarak yapılan on altı çalışma incelenmiş, bu çalışmalardan üç tanesinde kritik
başarı faktörü olarak ‘üst yönetim desteğinin’ ele alındığı görülmüştür.
GİRİŞ
Günümüz rekabet şartlarında açık bilginin kayıt altına alınması kadar örtülü bilginin açığa
çıkarılarak kayıt altına alınması ya da başka bir deyişle kurumsal bilgiye dönüştürülmesi bilgi
yönetiminin vazgeçilmez unsurudur.
Bilgi kavramı, günümüz dünyasında sıklıkla kullanılan kavramlardan bir tanesidir. Bilgi
kavramını tam anlamıyla tanımlayabilmek ve iyi anlayabilmek için çoğu zaman karıştırılan veri
ve enformasyon kavramlarını iyi analiz etmek gerekmektedir. (Nonaka ve Takeuchi,1995)
Veri, olaylar hakkında birbirinden ayrı nesnel gerçekleri ifade eder ve işlenmemiştir. Amacı;
alıcının, bir konudaki düşüncelerini değiştirmek, değerlendirmek ya da davranışı üzerinde bir
etki yaratmak olan enformasyon, fark yaratan veridir. (Davenport ve Prusak, 2000: 20-31)
Enformasyon, olay ve objeleri yorumlamak için bir bakış açısı kazandırır ve bilgi oluşturmak
için gerekli bir ögedir. Enformasyon, bilgiye katkıda bulunarak onu etkiler. (Nonaka ve
Takeuchi,1995)
Enformasyon, kısa bir tanımla düzenlenmiş veri olarak tanımlanabilir. Bilgi kavramı, ise,
tecrübe veya çalışma yoluyla kazanılmış anlayıştır. (Award ve Ghaziri, 2004)
Bilgi, toplanmış, organize edilmiş, yorumlanmış ve belli bir yöntemle etkin karar vermeyi
gerçekleştirmek amacıyla ilgili birime iletilmiş, belirli bir amaç doğrultusunda süreçlenen,
yararlı biçime dönüştürülmüş ve kullanıcıya değer sağlayan verilerdir. Bilgi, çoğulculuğu,
çeşitliliği, kurum içi etkileşimleri ve organizasyon faaliyetlerinin mantıksal arka planını
oluşturmaktadır. (Şimşek, 2002: 408)
Veri kayıtlarda ve işlemlerde, enformasyon mesajlarda bulunduğu halde bilgi bireylerden ya da
bilenler gurubundan veya bazen kuruluşun rutin çalışmalarından da elde edilir (Davenport ve
Prusak, 2000: 28).
Bilginin değerli olmasının önemli sebeplerinden birisi onun hareketli olmasıdır. Bilgi deneyimlerle gelişir, uygulamaya konulur, gerçeğe dönüşür ve kargaşayı ortadan kaldırır. Bilgi
yaşayan bir sistem olarak çevresi ile ilişkileri sonucunda büyür ve değişir. (Davenport ve
Prusak: 20-31)
Bugünün "dijital ekonomi" dünyasında, bilgiye sürekli erişimi sağlamak ve bu bilginin son
kullanıcıya kadar bozulmadan, değişikliğe uğramadan ve başkaları tarafından ele geçirilmeden
güvenli bir şekilde sunulması giderek bir seçim değil zorunluluk haline gelmektedir (Sunay,
2006).
68
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Bu durum, bilgi güvenliği kavramı ortaya çıkarmaktadır.
Bilgi güvenliği, bilginin gizliliği, bilginin bütünlüğü ve bilginin erişilebilirliğine gelebilecek
zararlardan korunulmasıdır. Günümüz bilgi ve bilişim teknolojileri ilişkisi düşünüldüğünde,
bilgi güvenliğinin sağlanmasının, bilişim teknolojilerinin güvenliği ile yakından ilgili olduğu
anlaşılmaktadır. Bilişim teknolojileri güvenliği içerisine, donanım, yazılım, bilgi ve iletişimi
kapsayan bilgi sistemlerinin gizlilik, güvenlik, bütünlük ve her zaman çalışır vaziyette
olmasının sağlanması girmektedir (Onwubiko & Lenaghan, 2007).
Bilginin güvenli olmasını sağlamak için ulaşılması gereken amaçlar genel olarak, korunmakta
olan bilginin gizliliği, bütünlüğü ve ulaşılabilirliği olarak ifade edilebilir. (Schlienger, Teufel,
2001).
Bilgi bu özellikleriyle ancak kurumsal bilgiye dönüşebilir.
Özdemirci (2001), kurumsal bilgiyi kurumun etkinliği, denetimi, yönetimi, geliştirilmesi vb. ile
ilgili olarak üretilen, alınan, kullanılan ve bu nedenle özel bir nitelik kazanan her türlü malumat,
fikir ve olgular olarak açıklamıştır. (Özdemirci, 2001:179-186)
Yine Zaim (2005)’e göre, kurumsal bilgi yönetiminin temel amaçlarından birisi, sahip olduğu
bilgi birikimini çeşitli biçimlerde saklamak ve bu bilgiye gereksinim duyulduğunda en kısa
sürede erişim sağlamaktır. Zira bir kurumun bilgi üretmesi ve bu bilgiyi etkili bir biçimde
kullanarak ondan değer elde etmesi ancak geçmişten gelen kurumsal bilgi ve birikimle
mümkündür. (Zaim, 2005)
Çapar (2003)’a göre ise, bilgi yönetiminin amacı; karar vermeyi, üretimi, kaynak aktarımını,
rekabeti, sürekliliği, gelişimi isabetlendirmek ve hızlandırmak için kurum içindeki örtülü
bilgiyi açığa çıkararak, açık bilginin ise dolaşımını sağlayarak kurumun verimine katkı yapacak
doğru kişilere en uygun biçimde ulaştırmaktır. (Çapar, 2003: 421-432)
1.ERP TANIMI
Yazılım paketleri ya da standart donanımlarla ilk sunumu yapılan bilgi teknolojileri artık kişi
ya da kurumların ihtiyaçlarına göre özelleştirilmekte ve şekillendirilebilmektedir.
Kurumlardaki açık ya da örtülü bilginin kayıt altına alınması, işletmelerin dijital yansımalarının
oluşturulması ancak ERP yazılımlarının etkin kullanımıyla mümkün hale gelmektedir.
En temel tanımıyla ERP, işletme içinde uygulanan süreçlerde oluşan tüm bilgi varlığını,
işletmenin en stratejik kararlarına ve sistemin doğru, etkin ve verimli bir şekilde işleyebilmesine
yardımcı olmak adına, bütünleştirmeye yönelik yazılımlardır. Bu tanımdan yola çıkacak
olursak, ERP yazılımları işletmede departmanlardan çok, iş süreçlerini hedef alır ve bu iş
süreçleri arasındaki bilgi akışını bütünleştirmek için kendi içinde modüllerden oluşan bir
yapıdır. (Boztaş ve Ozmızrak, 2012: 65-79)
ERP uygulaması sadece bir enformasyon teknolojisi projesi olarak görülmemelidir. Çok
disiplinli bir takım çalışmasıdır. İşletmenin kalbine kadar girer, politikaları, uygulamaları, güç
odaklarını tersyüz eder. Kimleri rahatsız ettiği konusunda bir ayrım yapmaz. Pek çoğu anlık ve
bir daha kullanılmayacak da olsa, yetenek setlerinin değişmesini talep eder. Başarılı olunduğu
69
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
takdirde cömertçe ödüller sunar, işlemler hızla gerçekleştirilir. Zamanında gelen enformasyon
neler olup bittiğinden haberdar olmayı sağlar. Eylemler daha proaktiftir. (Harwood, 2004)
ERP’yi başarıyla uygulayan işletmeler, daha etkin zamanlı ürün dağıtımı, daha iyi bilgi
yönetimi, daha mutlu müşteri, gelecekteki sipariş tahminlerinden çok şu andaki müşterilerin
taleplerine dayalı üretime imkân tanıma, stokta (envanter) tutulan malzemeleri azaltma, daha
hızlı ürün fiyatlaması gibi faydalar sağlamaktadır. ERP sistemi, bir işletmenin tüm yönlerini
birleştiren ve tüm işletmeyi kapsayan bir bilgi sistemidir. ERP, tek bir bilgi tabanı ve uygulama
çerçevesinde birleştirilmiş tüm işletmeyi kapsayan bir sistemdir. (Bingi, Sharma & Godla,
1999)
2.ERP SİSTEMLERİNİN GELİŞİMİ
1960’larda bilgisayarların veri tutma kapasitelerinin artmasıyla birlikte Amerika’da bir stok
kontrol sistemi olarak Malzeme İhtiyaç Planlaması-MİP/MRP (Material Resources Planning)
sistemi geliştirilmiştir. İlk çalışmalarda sadece üretilecek olan mamulün ürün ağacında yer alan
malzemelerin zaman ekseni üzerinde planlaması ve bu plana göre malzeme tedarikinin
terminlenmesi şeklinde yapılmıştır (Miller ve Sparague, 1975: 83).
MRP, son ürün için hazırlanan ana üretim çizelgesini ürün ağacı bilgisi yardımıyla gerekli parça
ve malzeme çizelgesine çevirerek satın alma ve imalat emirleri hazırlayan bir envanter yönetim
tekniğidir. Malzeme ihtiyacını daha etkin bir biçimde hesaplamak için geliştirilmiş bir
sistemdir. Bu sistem ana üretim çizelgesinden hangi son ürünlerin ne zaman ve hangi
miktarlarda üretilmesi gerektiğini öğrenir. Ürün ağacı bilgilerinden yararlanarak bir son ürün
için gerekli olan parçaları ve miktarları hesaplar. Bu bilgileri envanter durumu ile karşılaştırır,
üretim ve temin sürelerini de kullanarak parçaların ne zaman ve ne kadar sipariş edileceğini
belirler. (Talu, 2004)
MRP, üretim denetimini satın alım sipariş emirlerini veya üretim iş emirlerini sürekli
denetleyerek gerçekleştirir. (Öztürk, 2005)
Pazarın, daha çok müşteri tarafından belirlendiği gerçeğinin ortaya çıkmasıyla MRP’nin çözüm
olduğu stoka yönelik üretimden, siparişe yönelik üretim biçimine doğru bir kayma olmaya
başladı. O zamana kadar işletmelerin işini görmeye yeten MRP yetersiz kaldı. Üretim yönetimi
için MRP’nin yetersiz kalması, bir firmanın kaynaklarının etkin olarak planlanması yöntemi
olan Üretim Kaynakları Planlaması (Manufacturing Resources Plannnig - MRP II)
yaklaşımının ortaya çıkmasını sağladı. (Özgül, 2006)
Etkin bir üretim planlama aracı olarak görülen MRP II; firmaların, karlılık ve müşteri
memnuniyeti gibi amaçların sadece üretimi değil, tüm kurumu ilgilendiren kavramlar olduğunu
anlamasını sağlayıp finans, satış, dağıtım ve insan kaynakları işlevlerinin de dâhil olduğu
entegre sistemlere gereksinim duymalarına neden oldu. Bu arada, ürün geliştirme ile üretim
sürecini bütünleştiren, bilgisayar destekli tasarım ve bilgisayar destekli üretimin birleşmesi
anlamına gelen Bilgisayarla Bütünleşik Üretim (Computer Integrated Manufacturing, CIM)
sistemleri ve firmaların ürün dağıtım kanallarını yönetmelerini sağlayan Dağıtım Kaynakları
Planlaması (Distribution Resource Planning, DRP) sistemleri ortaya çıkmıştır. 1990'lı yılların
başından günümüze, bu kavramların tamamını kapsayan bütünleşik bir kurumsal çözüm olarak,
yalnız üretim değil aynı zamanda hizmet sektörüne de hizmet verebilen Kurumsal Kaynak
Planlaması (ERP) yazılımları ortaya çıkmıştır (Bayraktar ve Efe, 2006)
70
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ERP uygulamaları, üretim yönetim sistemleri felsefesini içine almaktadır. Diğer bir deyişle
ERP sistemi, sipariş alımından muhasebeye, tedarikten depolamaya kadar bir organizasyondaki
her şeyi içerir ve bütün bu fonksiyonel birimlerdeki verileri birleştirme yeteneğine sahiptir
(Tandoğan, 2007)
MRP ve MRP II uygulamaları organizasyonun sadece üretim kısmına odaklanırken, ERP
sistemi, şirketin içinde gerçeklesen tüm islere odaklanır (Düzakın ve Sevinç, 2002:34-56),
(Levine,1999:13-54)
İnternet ve müşteri ile firma arasında en hızlı iletişimi sağlayan çağrı merkezleriyle bütünleşen
ERP sistemleri, Müşteri İlişkileri Yönetimi (Customer Relationship Management- CRM),
Tedarik Zinciri Yönetimi (Supply Chain Management- SCM) ve İşletme Zekâsı (Businnes
Intelligent- BI) kavramlarının da eklenmesiyle ERP II kavramına doğru genişlemeye
başlamıştır. (Bayraktar ve Efe, 2006)
3.KRİTİK BAŞARI FAKTÖRLERİ VE ÜST YÖNETİM DESTEĞİ
3.1.Kritik Başarı Faktörleri
Bir şirket ihtiyaç duyduğu ERP sistemini seçtikten ve satın aldıktan sonra, bu sistemi
uygulaması ve güncelliğini koruması gerekir. Dünyadaki en büyük ERP paketi, eğer hiç kimse
onu kurmasını ve çalıştırmasını bilmiyorsa faydasızdır. Bir şirket, belirli bir ERP paketine karar
vermeden önce, karar veren kişiler, bu sistemi kullananların kullanım sırasında ve sistemin
güncelleştirilmesinde ihtiyaç duydukları bilgi teknolojisinin mevcut ve uygun olduğundan emin
olmalıdırlar. Başarılı bir bilgi teknolojisi takımı, hem şirketteki işleri hem de ERP paketini
bilmek zorundadır. (Piturro, 1999:41)
Başlangıçta işletmelerin yüksek maliyetlere katlanarak zaman zamanda organizasyon
yapılarında değişikliğe giderek ERP yazılımlarına geçiş yapmak istedikleri görülmektedir.
Bu geçiş süreci, kendini etkileyen faktörler yerine getirilmezse ya yavaşlamakta ya da akamete
uğramaktadır. Chou ve Chang (2008) bu oranı aşağıdaki şekilde vermektedir;
ERP’nin az riski ve yüksek sistem kalitesine rağmen, başarısız ERP uygulamalarının oranı %40
ile %60 arasında değişmektedir. (Chou ve Chang, 2008:149)
ERP uygulama süreçlerini etkileyen faktörler literatürde kritik başarı faktörleri olarak ele
alınmıştır.
Yüzeyir ve Karaçay (2004) ‘ın yapmış oldukları literatür taramasında Tablo 1’deki kritik başarı
faktörleri öne çıkmaktadır.
Tablo 1: Araştırmacılara Göre ERP’de Kritik Başarı Faktörleri
Bingi ve diğerleri
(1999)
*Üst yönetimin
desteği,
Umble ve diğerleri
(2003)
Al-mashari ve
digerleri (2003)
Holland ve Light
(1999)
*Stratejik amaçların
açıkça tanımlanmış
olması, Üst
yönetimin desteği,
1.Kurulma
aşamasında:
yönetim ve liderlik,
vizyon ve planlama.
1. Stratejik
faktörler: geleneksel
sistem,
71
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
*İs süreçlerinin
yeniden tasarımı,
ERP danışmanı,
İmplementasyon
zamanı,
Mükemmel proje
yönetimi,
*Organizasyonel
değişim yönetimi,
*İmplementasyon
*İyi bir
maliyeti, ERP
implementasyon
tedarikçisinin seçimi, Takımı,
*Uzmanın doğru
seçimi,
*Verilerin
doğruluğu,
*Çalışanların
eğitimi,
*Eğitim,
Odaklanılmış
performans ölçütleri,
*Çalışanların
morali
2.İmplementasyon
aşamasında: paket
seçimi, iletişim,
süreç yönetimi, proje
yönetimi, eğitim,
sistem testi, kültür.
3. Değerlendirme
aşamasında:
performans
yönetimi.
ISBN No
978-605-82729-1-0
ERP stratejisi,
işletme vizyonu, üst
yönetim desteği,
proje çizelgesi ve
tanımlar.
2. İstatistiksel
faktörler:
danışmanlık,
işgören, yazılım,
kabul testi, izleme
ve geri besleme
iletişim, sorun
çözme.
*Çoklu sitede
kullanım
Kaynak: (Yüregir ve Karaçay, 2004:15-18)
ERP uygulamalarının başarıya ulaşması için aşağıdaki yazarlar farklı noktalara dikkat
çekmiştir.
Balaban (1999)’a göre, bütün ERP yazılım paketlerinin başarılı olacağı söylenemez. Firmaya
en uygun ERP paketinin seçimi, firmaya belirli bir metodoloji ile uyarlanması ve uygulanması
konularına gereken önem verilmediği zaman başarılı olamayacağını belirtmiştir. (Balaban,
1999)
Soja (2007)’ya göre, ERP uygulamaları ile işletme süreçlerinde ve organizasyonlarda değişim
meydana getirmektedir. (Soja, 2007:422)
Hong ve Kim (2002), süreç yönetimi, ERP gibi İşletme Süreç Yönetimi uygulamalarında en
önemli kaynaktır ve organizasyonel süreçlerin adaptasyonunda önemle üzerinde durulması
gerektiğini. (Hong ve Kim, 2002, 29)
Organizasyonlar, gruplar veya kişiler kendilerini tehdit ettiğini düşündükleri değişime karşı
direnç gösteririler. Değişim yönetimi değişime karşı gösterilen direnç dengeleyen etkili bir
güçtür (Motwani vd., 2005: 86).
3.2.Kritik Başarı Faktörü Olarak Üst Yönetim Desteği
Çalışmamızda gerek ERP seçiminde karar verici olmaları gerekse de kurumun çalışmalarındaki
moral, motivasyon ve hedeflere ulaşma noktasındaki azmi üst seviyede etkiledikleriyönlendirdikleri için kritik başarı faktörlerinden üst yönetim desteği seçilmiştir.
Konuyla ilgili aşağıdaki yazarların görüşlerine yer verilmiştir.
72
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Uygulama projelerinde en gerekli faktör olarak anılan sürdürülebilir yönetim desteği, KKP
projesi süresince gereklidir. (Somers ve Nelson, 2004:257-278)
Yeni fikirlerin ve uygulamaların işletme genelinde kabul görmesi ancak üst yönetim karlılığı
ile mümkündür. Üst yönetim desteği; projenin başarısı için gerekli kaynakların ve gücün tedarik
edilmesi, hızlı karar alınabilmesi ve tüm organizasyon genelinde projenin kabul edilmesi
açısından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla bu faktör KKP kurulumunun sadece başlangıç
aşamasında değil kurumun her seviyesinde yer almaktadır. Yöneticiler gelişmeleri sürekli
olarak izlemeli ve kurulum takımına gerekli yönlendirmeleri yapmalıdırlar. Başarısız projeler,
kurulumdaki gelişimin takibi ve kritik noktalarda alınması gereken kararların üst yönetim
sorumluluğunda iken, bunun teknik uzmanlara bırakılması sebebiyle meydana geldiğini
göstermektedir. (Bingi vd., 1999:7-14)
Üst yönetimin desteği kurulum süresince organizasyon çapında hissettirilmelidir. Tüm
çalışanlara ne kadar önemli bir süreçten geçildiği anlatılmalı ve organizasyonun tüm
kaynakları, ihtiyaçlar doğrultusunda kullanıma açılmalıdır. Yeni sistemin rolü ve yapısı
hakkında çalışanların ortak bir vizyon oluşturulmalı ve yeni hedefler belirlenmelidir. Böylece
organizasyonun yeni sisteme olan inanç ve güveni kolaylıkla sağlanabilecek ve değişime karşı
meydana gelebilecek olası bir direnç durumu gözlenmeyecektir. (Markus ve Tanis, 2000:173207)
Türkiye’de işletmelerde ERP Uygulama süreçleri ve Kritik başarı faktörleri ile ilgili yapılan
saha çalışmalarında Sönmeztürk, Acar ve Sebetci’nin Üst Yönetim desteğini kritik başarı
faktörü olarak ele aldıkları görülmektedir.
ARAŞTIRMA
YAPILAN
FİRMA SAYISI
ÇALIŞILAN
KRİTİK BAŞARI
FAKTÖRÜ SAYISI
ÜST YÖNETİM
DESTEĞİNİN
ÇALIŞMADAKİ
ÖNEM SIRASI
Sönmeztürk (2007)
53
29
1
Acar vd. (2004)
88
11
8
ARAŞTIRMACILAR
Sebetci vd. (2014)
83
18
7
Sönmeztürk (2007), farklı sektörlerden oluşan 53 firma üzerinde yapmış olduğu anket
çalışmasında 5’li likert ölçeğine göre Üst Yönetim desteği 4,75 puanla 29 ERP başarı
faktörünün içerinde en önde gelen faktör olmuştur.
Çalışmaya katılan Firmaların %67,9’ u bu faktörü ERP başarısında “çok etkili” bir faktör olarak
değerlendirmişlerdir.
Acar, Ömürbek, Ömürbek (2004), gıda sektöründe faaliyet gösteren firmalardan
değerlendirmeye uygun 88 anket formu üzerinde 5’li likert ölçeğine göre yapmış oldukları
çalışmada on bir kritik başarı faktörü içerisinde üst yönetimin ERP’nin işletmeye adapte
edilmesine destek vermemesi 8.sırada yer almaktadır.
73
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Yine aynı çalışmada, ERP sistemlerini kullanmaları sonucunda ulaşmayı hedefledikleri
amaçlara tam olarak ulaşamamaların 10 nedeni arasında ilk sırada ERP kullanacak personelin
bu konuda eksik bilgiye sahip olması yer almıştır.
Sebetci, Bircan, Demir, Acayıp (2014) yaptıkları araştırmada 83 yöneticiyle yüz yüze anket
çalışması uygulanmıştır. Anket uygulaması yapılan 83 işletmenin %42,2’sinin ERP sistemi
kullandığı belirlenmiştir.
Bu çalışmada da değerlendirme 5’li Likert ölçeği kullanılarak yapılmıştır. ERP sistemlerinin
karakteristikleri üzerine değerlendirmelerinden 18 kriter belirlenmiştir. Üst yönetim ERP
uygulama çalışmalarına belirgin bir biçimde katılım göstermiştir durumu ise, ortalama değere
sahip karakteristik 3,89 değeri ile yedinci sırada yer almaktadır.
Yine aynı çalışmada ERP stratejisi ile firmanın genel strateji arasında ki uyum 4,26 ortalama
ile ilk sırada yer almıştır.
SONUÇ
Bilgi teknolojilerinde ki gelişmeler önce donanım boyutunda yaşanmış ardından da yazılım
boyutu ile gelişmeye devam etmiştir. Karar vermek için her şeyden daha önemli olan bilgi,
verilerin enformasyona dönüştürülmesi, oradan da daha çok yazılımlar marifetiyle anlamlı hale
getirilmesiyle elde edilir duruma gelmiştir.
Paket programlar şeklinde işletmelere giren yazılımlar, özelleştirilmiş üretim modüllerinin
geliştirilmesinden günümüze işletme içindeki bütün hareketlerin veri olarak yazılıma aktarıldığı
içerisinde artık muhasebe ve müşteri ilişkileri yönetimi gibi birçok farklı modülü de entegre
biçimde çalıştıran ERP sistemlerine dönüşmüştür.
İnternetin yaygın kullanımı ERP sistemlerinde de değişikliğe yol açarak, bu sistemleri WEB
tabanlı sistemler haline dönüştürmeye başlamıştır. Artık günümüzde birçok ERP kullanıcısı
bilgisayarlarında herhangi bir kurulum yapmadan diledikleri yerden sistemlerine şifreleri ile
rahatlıkla bağlanabilmektedirler. Bu durum esnek ve farklı alanlarda farklı saatlerde çalışma
imkânı sağlayarak verimlilik artışı ve insan kaynağının temininde önemli avantajlar
sağlamaktadır.
ERP sistemlerinin gelişmesi ve yaygınlaşması kurumsal bilgi kavramın gelişmesine katkı
sağlamış sunmuş olduğu esnek yapısı ile bu bilgilerin kayıt altına alınıp herkes tarafından
erişilebilme kolaylığı elde edilmiştir.
Yine teknolojik gelişmeler ve ERP sistemlerinde alınan önemli mesafe bilgi güvenliğini de her
işletmenin gündeminde ilk sıralara çıkarmıştır.
Çok yüksek bedellere mal olan, birçok defa da tahmin edilen bedelin çok daha üzerinde bir
miktarla tamamlanabilen ERP projelerinde üst yönetimin, ekonomik kayıplara yol açmaması
zaman ve insan kaynaklarının heba olmaması için uygulama süreçlerinin içinde aktif ve teşvik
edici olarak yer alması, projelerin ihtiyaca cevap verecek hale getirilebilmeleri ve
geliştirilmeleri için son derece önemlidir.
74
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Yapılan alan yazını taramasında konu ile ilgili üç çalışmada üst yönetim desteğinin kritik başarı
faktörü olarak analiz edildiği görülmüştür.
Her üç çalışmada da kritik başarı faktörü farklı sıralamalarda yer almıştır. Ele alınan birinci
Çalışmada üst yönetim desteği ilk sırada yer alırken takip eden çalışmalarda sekizinci ve
yedinci sırada yer almıştır.
Yine bu üç saha çalışmasının sonuçları incelendiğinde diğer başarı kritik başarı faktörlerinin de
önem sıralarında farklılık olduğu anlaşılmaktadır.
Eğitim, yeni teknolojilere geçiş süreci ve firmaların genel stratejileri ile ERP stratejisi arasında
ki uyumda meydana gelen aksaklıklar üst yönetim desteğinin önemini kritik başarı faktörleri
arasında geriletirken genel ve temel ihtiyaçların karşılandığı firmalarda ilk sıraya yükseltmiştir.
Küçük ve orta ölçekli firmalardaki yatay ve dikey ilişkilerin yoğunluğu dikkate alındığında
ERP geçiş süreçlerindeki üst yönetim desteği ve kararlılığı uygulama sürecini hızlandıracaktır.
Üst yönetimin sistemi kullanması ve bu konudaki istekliliği de sistemin kurum içerisinde daha
çok sahiplenilmesini sağlayacaktır.
Üst yönetimin ERP sistemi kullanması için kendilerine açılacak yönetici portalı ya da günlük,
aylık, yıllık özet bilgilere ulaşabilecekleri ekranların varlığı sistemi kullanma sıklıklarını
artıracaktır.
KAYNAKÇA
Awad, E., Ghaziri, H. (2004). Knowledge Management. New Jersey: Prentice Hall Publishing
Balaban, M.E. (1999). Kurumsal Kaynak Planlama (ERP) Sisteminin Seçimi ve Başarısı.
Yönetim, 10 (33).
Bayraktar, E. , Efe M., (2006). Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Ve Yazılım Seçim Süreci.
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15, Konya
Bingi, P., Sharma, M.K., Golda, J.K., (1999). Critical Issues Affecting an ERP Implementation.
Information Systems Management, 16, 7-14.
Boonstra, A. (2006). Interpreting an ERPimplementation project from a stakeholder
perspective. International Journal of Project Management, 24
Boztaş M., Özmızrak M. (2012). Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Yazılımları Kurulum ve
Kullanım Sürecinin Bilgi Yönetimi Kavramıyla Etkileşimi. İstanbul Ticaret Üniversitesi
Fen Bilimleri Dergisi, 11 (21), s. 65-79
Chou, S.W., Y.C. Chang, Y.C. (2008). The implementation factors that influence the ERP (enterprise
resource planning) benefits. Decision Support Systems, 46, 1.
Çapar, B. (2003). Bilgi yönetimi: Nasıl bir insan gücü?. II. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim
Kongresi, Derbent-Îzmit, 421-432
Davenport, H. T., Prusak, L. (2000). Îş dünyasında bilgi yönetimi: Kuruluşlar ellerindeki bilgiyi
nasıl yönetirler. Günhan Günay (Çev.). İstanbul: Rota Yayın.
Düzakın, E., Sevinç, S., (2002). Türkiye’deki Üretim İşletmelerinde Kurumsal Kaynak
Planlaması (ERP) Sisteminin Yeri. Journal of Faculty of Business, 3(2), 34-56
75
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Grabski S.W., S.A, (2007). Leech, Complementary controls and ERP implementation success. Int. J. of
Accounting Information Systems, 8 (1)
Harwood, S. (2004). ERP Kurumsal Kaynak Planlaması Yapısı, Seçimi, Kurulumu. İstanbul:Bileşim
Yayınları.
Hong, K.K, Kim Y.G (2002). The critical success factors for ERP implementation: an
organizational fit perspective. Information & Management, 40 (1), 29.
Hsu, L.L, Chen, M. (2004). Impacts of ERP systems on the integrated-interaction performance of
manufacturing and marketing. Industrial Management Data System, 104 (1), 42.
J.Motwani ve diğerleri. (2002). Successful implementation of ERP projects: Evidence from two case
studies. Int. J. Production Economics, 75.
Levine, S. (1999). The ABCs of ERP. America’s Network, 103, 13-54.
Markus, M.L., Tanis, C. (2000). The enterprise systems experience: From adoption to success., Framing
the Domains of IT Management: Projecting the Future Through the Past. 173-207, Zmud R. W.
(Ed.)., Pinnaflex Educational Resources, Inc, Cincinnati, OH.
Miller, G., Sprague L. (1975). Behind The Growth in Materials Requirements Planning.
Harvard Business Review, 83-91.
Nicolas, R. (2004). Knowledge management impact on decision making process. Journal of
Knowledge Management, 8(1), 20-31
Nonaka, I., Takeuchi, H. (1995). The knowledge-creating company: How Japanese companies
create the dynamics of innovation. Oxford University Pres.
Özdemirci, F. (2001). Belge üretimi ve kurumsal bilgi yönetimi. 21. Yüzyıla Girerken
Enformasyon Olgusu Sempozyumu: Bildiriler 19-20 Nisan 2001: Hatay içinde, 179-186.
Ankara: Türk Kütüphaneciler Derneği.
Özgül, Ö. (2006). Bir İşletme İçin Topsis Ve AHP İle ERP Yazılımın Seçimi. (Yüksek Lisans
Tezi). Sakarya Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü.
Öztürk, A. (2005). Yöneylem Araştırması, (10.Baskı). Bursa: Ekin Kitabevi
Piturro, M. (1999). How Midsize Companies Are Buying ERP. Journal of Accountancy, 188 (3).
Schlienger, T., Teufel, S., (2001). Analyzing Information Security Culture: Increased Trust by an
Appropriate Information Security Culture, University of Fribourg, Fribourg.
Soja, P. (2007) Success factors in ERP systems implementations lessons from practice. Journal of
Enterprise Information Management, 19 (4).
Somers, T.M., Nelson, K.G., (2004). A Taxonomy of Players and Activities Across the ERP Project
Life Cycle. Information and Management, 41.
Sunay, K., (2006). Yönetimde Bilgi Güvenlik Sisteminin Yapısı İşleyişi ve Aselsan A.Ş’de
Uygulanması. Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü
Şimsek, Ş., (2002), Yönetim ve Organizasyon, 408, Günay Ofset, Konya
Tandogan, S. N. (2007), Kurumsal Kaynak Planlaması Uygulamasını Etkileyen Temel Basarı
Faktörlerinin Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, İstanbul
Talu, S. (2004). Sorularla Kurumsal Kaynak Planlama (Enterprise Resource Planning). İstanbul
Ticaret Odası - İşletme Yönetiminde Yeni Eğilimler Dizisi, 27, İstanbul
Yüregir, O., H., Karaçay, G. (2004). ERP Uygulamasında Kritik Basarı Faktörleri,
YA/EM'2004 - Yöneylem Araştırması / Endüstri Mühendisliği - XXIV Ulusal Kongresi,
Gaziantep – Adana
Zaim, H., (2005). Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi. İstanbul: İşaret yay.
76
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ETİK TÜKETİM KAVRAMININ İNCELENMESİ VE PROMETHEE
TEKNİĞİ İLE KOZMETİK SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR UYGULAMA
EXAMINATION OF ETHICAL CONSUMERISM AND AN
APPLICATION ON COSMETICS SECTOR WITH PROMETHEE
METHOD
Bilge MEYDAN*
Araştırma Görevlisi, Hacettepe Üniversitesi, bilgem@hacettepe.edu.tr
*
Özet
Kıt tüketim imkanlarından sonra globalleşen pazarda tüketim olanaklarının artması ile bilinçlenen
tüketiciler, satın alma kararlarında daha bilinçli ve seçici davranmaya başlamıştır. Tüketiciler,
üretim sırasında, kullanım esnasında ve tüketim sonrasında; kendi sağlığına ve diğer canlıların
sağlığına zarar veren ürünlerden kaçınmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra üreticilerin ve tedarikçilerin
işçi haklarına uygun davranması önemsenmiştir. Ürünlerin içeriklerinin yanı sıra ambalaj atıklarının
da ekolojik dengeyi bozmaması, geri dönüştürülebilir nitelikte olması tercih sebebi olmuştur.
Globalleşen dünyada tüm ülkelerin açık pazar haline gelmesi ile ulusal marka tüketimi önemli bir
konu haline gelmiştir. Tüketicilerin duyarlı olduğu tüm bu konular “sosyal sorumlu tüketim” ya da
“etik tüketim” kavramlarının literatüre girmesini sağlamıştır. Bu çalışmada etik tüketim kavramı ile
ilgili literatür incelenmiş, etik tüketim kavramının boyutlandırması yapılarak hangi kavramlardan
etkilendiği ve hangi kavramları etkilediği gösterilmeye çalışılmıştır. İncelenen literatürden yolan
çıkılarak PROMETHEE Tekniği ile kozmetik sektörünün önde gelen markaları, etik tüketimde
önem verilen kriterler esas alınarak sıralanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Etik Tüketim, Sosyal Sorumlu Tüketim, PROMETHEE Yöntemi.
Abstract
Consumers, aware of the increase in consumption opportunities in the globalized market after scarce
consumption opportunities, have started to be more conscious and selective in their purchasing
decisions. Thus, consumers begun to avoid harmful products that damage their health and the health
of other living things at the time of production, during use and after consumption. Furthermore, it is
important that producers and suppliers behave in accordance with workers' rights. In addition to the
content of the products, packaging waste is also preferred to be recyclable and not to disrupt
ecological balance. The national brand consumption has become an important issue as all countries
become open markets in the globalizing world. All these issues that consumers are sensitive, to have
provided the concepts of "social responsibility consumption" or "ethical consumption" enter the
literature. In the study, literature related to the concept of ethical consumption was examined and it
was attempted to show which concepts were influenced and which concepts were influenced by the
dimension of ethical consumption concept. Based on the literature reviewed, the leading brands of
the cosmetics industry, using the PROMETHEE Technique, are ranking on the basis of criteria given
importance in ethical consumption.
Keywords: Ethical Consumerism, Socially Responsible Consumerism, PROMETHEE Method.
GİRİŞ
Tüketim kavramı temel olarak; bir malı veya hizmeti satın alan tüketicinin ihtiyacını gidererek
fayda sağlayacak, ödenen bedel olarak da müşterinin satın alabileceği düzeydeki ürünlere sahip
77
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
olması olarak nitelendirilebilir. Ancak tüketimde sorumluluk bilinciyle hareket edilmesi
oldukça önemli bir değerdir. Bu değerin satın alma sürecinde müşterilerin kararlarını etkilemesi
sosyal sorumlu tüketim kavramını oluşturmuştur. Küresel pazarda tüketim alternatiflerinin
artması ile bilinçlenen tüketiciler, satın alma kararlarında daha sorumlu ve seçici davranmaya
başlamıştır. 1990’lı yılların ortalarında literatüre giren “sosyal sorumlu tüketim” kavramı;
tüketicinin satın alma esnasında veya daha sonrasında sorumlu tüketime yönelmesini ifade
etmektedir. Sorumlu tüketim davranışlarının hepsi ana başlık olarak “sosyal sorumlu tüketim”
olarak toplanabilir. Tüketicilerin satın alma kararlarında çevreye daha az zarar veren ve/veya
topluma fayda sağlayan ürünleri tercih etmesi sosyal sorumlu tüketimin temelini oluşturur.
Sosyal sorumlu tüketim oldukça geniş kapsamlı bir konu olup tüketicinin tüketmek üzere
alacağı ürünlerde; hayvanlar üzerinde test edilmemiş olması, çevre dostu olması, geri dönüşüme
elverişli olması, insan sağlığına zararlı kimyasalları bulundurmaması, toplumsal olaylara
duyarlı üreticinin ürünü olması gibi faktörleri düşünerek titiz davranmasını ifade etmektedir.
Tüketicilerin yaşadığı dönemi ve gelecek nesilleri koruma kaygısını satın alma kararlarına dahil
etmesi sosyal sorumlu tüketim olarak nitelendirilmektedir. Sosyal sorumlu tüketim kavramının
satınalma sürecindeki aşamaları ve boyutları
Tablo 1’de detaylı olarak gösterilmektedir.
Giyim, gıda, kozmetik, enerji gibi sektörlerde üretim yapan firmalar hakkında farklı çalışmalar,
farklı boyutları ele almıştır. Bu boyutlardan birincisi; üretimde tüketicinin ürünü kullandığı
sırada kendi sağlığına zarar verecek bir şey kullanıp kullanmadığıdır. İkinci boyutu; bu
ürünlerin kullanım sonrasında çevreye veya insan sağlığına zarar verip vermediğidir. Üçüncü
boyutu ise tüketen kişiye zarar vermemesine rağmen üretimi sırasında ahlaki olmayan
uygulamalarda bulunması ve diğer canlıların haklarını hiçe sayan veya doğrudan zarar veren
üretim faaliyetinde bulunmasıdır. Üreticilerin tüketicisinin sağlığına yönelik zararlı bir
uygulamada bulunmayı göze alması zor ve yankısı büyük olacağından bu konuda daha titiz
davranıldığı düşünülmektedir. Bu sektörlere ilişkin son yıllarda en çok araştırılan konu ise
ahlaki ticaret (fair trade) konusu olmuştur. Tüketicilerin özellikle 3. dünya ülkelerinde üretim
yapan giyim firmalarıyla ilgili bilgisi ve tutumu araştırılmıştır. Tüketicilerin ucuz işçi çalıştıran,
çocuk işçi çalıştıran, hayvanlar üzerinde kimyasal deneyler yapan firmalara karşı
farkındalığının ne seviyede olduğu ve bu bilgilerin satın alma kararlarına etkisi
araştırılmaktadır.
Tüketicilerin sorumlu tüketim bilinciyle hareket edip çevreye ve topluma duyarlı ürünleri tercih
etmesi zamanla ortak bir bilinç oluşturacak ve zararlı ürünlerden ortak bir kaçınma söz konusu
olacaktır. Tüketicilerin ortak tepkisini gören üreticiler; müşteri kaybetme tehtidiyle karşı
karşıya kalacak ve geleneksel çizgisinden vazgeçerek daha duyarlı ve sağlıklı üretim yapmaya
ve aynı zamanda toplumsal, sosyal olaylara duyarlı olmaya yönelecektir. Tüketicilerin satın
alma gücünü tıpkı demokratik seçimlerdeki oy verme eylemi gibi kullanması üreticilerin etik
üretime dönmesine ve dolayısıyla etik ürünlerinin alternatiflerinin artmasını sağlayacaktır
(Irving, Harrison, & Rayner, 2002).
Yeşil tüketim; tüketicinin ya da tüketim sonrası başkalarının hayatına zararı dokunacak olan;
üretimi veya kullanımı sırasında çevreye zarar veren; kullanımı sonrasında doğada
kaybolmayan fazlaca atık bırakan; temiz enerji kaynakları ile üretilmemiş veya bu kaynaklarla
kullanılması mümkün olmayan; bölgesel olarak bir yaşam alanına zarar veren; hayvanların
üzerinde test edilmiş veya atıklarının hayvanlar üzerinde kötü etkilere sebep olacağı ürünleri
78
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
kullanmaktan kaçınmaktır. Etik tüketim ise tüm çevresel duyarlılığın yanı sıra biraz daha
spesifik olarak; üçüncü dünya ülkesi olarak tanımlanan geri kalmış ülkelerde; ucuz ürün
üretmek için kötü şartlarda, düşük ücretle çalıştırılan insanların haklarını göz önünde
bulundurarak, bunu yapan üretici firmaların ürünlerini satın almamayı ifade etmektedir (Strong,
1996).
Tüketicilerin satınalma kararlarında çevreye duyarlı davranması ve ekolojik sistemi korumaya
yönelik tutumları ise çevre dostu tüketim bilincinin oluşmasını sağlamıştır. Bu bilinçten yola
çıkılarak, çevreye ve topluma zarar vermekten kaçınma düşüncesi sürdürülebilir tüketim
kavramının oluşmasını sağlamıştır (Mont & Plepys, 2008).
Tablo 1 Sorumlu Tüketim Davranışlarının Tüketim Aşamalarına Göre Sınıflandırılması
Satınalma Kararı Aşamasında
Satınalma Miktarının Azaltılması
* Tüketmemek
* Gönüllü Sadelik
* İdareli Tüketim
* Paylaşım Ekonomisi
Ürünlerin Kullanımı
Esnasında
* Sorumlu Kullanma
* Enerji Tasarrufu
Tüketim Sonrasında
* Atıkların Geri
Dönüştürülmesi
Sorumlu Tüketim Alternatiflerinin
Tercih Edilmesi
* Sürdürülebilir Tüketim
* Çevredostu Tüketim
* Etik Tüketim
* Yeşil Tüketim
* Milli Tüketim
* Boykotlar
Kaynak: (Dursun & Gündüz, 2016)
Uluslararası literatürde 1990’lı yılların ortalarından itibaren günümüze kadar farklı başlıklar
altında (etik tüketim, bilinçli tüketim, çevre dostu tüketim, sürdürülebilir tüketim, milli tüketim,
yeşil tüketim) yoğun olarak çalışılan ve bir çatı altında toplandığında “sosyal sorumlu tüketim”
olarak karşımıza çıkan bir kavram olmuştur. Sosyal sorumlu tüketim kavramı genel çatı olarak
görülmüş ancak literatür detaylı incelendikçe, son yıllarda yapılan çalışmalarda bu kavramın
yerini “etik tüketim” kavramına bıraktığı gözlenmiştir. Bu sebeple “sosyal sorumlu tüketim”
kavramı yerine çevreye duyarlı, işçi haklarına önem veren, geri dönüştürülebilir ürünleri ve
sürdürülebilir tüketimi tecih eden, daha az kimyasal içeren ürünleri almaya istekli, farkındalığı
yüksek ve satınalma kararlarında bu farkındalıkla hareket eden tüketici davranışlarını
tanımlamak için “etik tüketim” kavramının daha uygun olacağı düşünülmüştür. Ulusal
literatürde eksikliği fark edilen etik tüketim konusunda, çalışmaya başlayacak yeni
araştırmacılar için kaynak oluşturmak amacıyla bu kavramlar araştırılmak istenmiştir. Bu
çalışmada, etik tüketim kavramını ele alan uluslararası çalışmalar incelenerek; bu kavramın
etkilediği ve etkilendiği değişkenler belirlenmiş; incelenen örneklem, kullanılan yöntem ve
incelenen saha araştırılmış; en çok incelenen konular ve araştırılan sektörler ortaya
79
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
çıkarılmıştır. Bu sayede çalışma yapacak yeni araştırmacılara büyük kolaylık sağlayacak
kapsamlı bir literatür sunulmuştur. Ulusal literatüre etik tüketim kavramı ile ilgili katkı
sağlayacak çalışmacılara kaynaklık etmesi açısından, bu çalışma oldukça önemlidir.
Çalışmada etik tüketim kapsamında kozmetik sektörünü ele alan bir uygulama yapılmıştır.
Kozmetik sektörünün en az gıda ve giyim kadar büyük bir sektör olması, makyaj ürünlerinden
diş macununa günlük hayatta sıklıkla kullanılan geniş bir ürün yelpazesini kapsaması sektörü
ilginç kılmaktadır. Kozmetik sektörünün sürekli gelişen ve yenilenen dinamik yapısı etik
tüketicilerinin satın alma kararlarından etkilenmektedir. Tüketicinin boykot kampanyaları ile
kozmetik sektöründeki ünlü markaları etik davranmaya zorladığı sık rastlanılan bir durumdur.
Etik tüketicilerin en az gıda ve giyim kadar iç içe olması, bu sektörle ilgili bir uygulama yapma
konusunda motive kaynağı olmuştur. Yapılan uygulamada, önde gelen kozmetik firmalarının
temel cilt bakım ürünü olan cilt nemlendiricileri ele alınmıştır. Bu kapsamda kriter olarak
“hayvanlar üzerinde test yapılmaması”, “organik içerikli olması”, “geri dönüştürülebilir
ambalaj kullanma”, “paraben içermeme”, “ürünün internet sitesi satış fiyatı”, “marka değeri”,
“marka notu” olmak üzere 7 kriter bazında değerlendirilmiştir. Kozmetik satın alma kararı
sürecindeki etik tüketiciye yardımcı olmak amacıyla gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada, önde
gelen 11 ünlü kozmetik markası PROMETHEE II yöntemi ile sıralanmıştır. PROMETHEE
yönteminin her kriter için uygun fonksiyonun belirlenmesi konusunda sağladığı avantaj ve
diğer Çok Kriterli Karar Verme Teknikleri’ne göre uygulanmasının daha kolay ve anlaşılır
olması bu yöntemin seçilmesinde etkili olmuştur. Seçilen kriterler doğrultusunda yapılan bu
sıralama ile etik tüketicilerin, kozmetiğin temel ürünlerinden biri olan cilt nemlendirici ürün
alışverişlerindeki satın alma kararına yardımcı olmak istenmiştir.
Çalışmanın 1. Bölümünde etik tüketim kavramı ile ilgili literatür çalışması yer almaktadır. 2.
Bölümde Çok Kriterli Karar Verme Teknikleri’nden biri olan PROMETHEE yöntemi
anlatılmış ve kozmetik sektörü üzerine bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Bu uygulamada,
incelenen literatürden yola çıkılarak, kozmetik sektörü için etik tüketicilerin satın alma
kararında en fazla öne çıkan değişkenler kriter olarak seçilmiş, tüketicilerin bu kriterlere verdiği
öneme göre kriterler ağırlıklandırılmış ve önde gelen kozmetik firmalarının nemlendirici cilt
bakım ürünleri bu kriterler bazında sıralaması yapılarak etik tüketim bilincine sahip kozmetik
tüketicilerine yol göstermek istenmiştir. Çalışmanın 3. Bölümünde uygulamadan elde edilen
bulgular ve incelenen literatür ışığında sonuçlar tartışılmıştır.
1. ULUSLARARASI LİTERATÜRDE ETİK TÜKETİM KAVRAMI
Çalışmanın bu bölümünde uluslararası literatür incelenmiş, etik tüketim kavramının boyutları
ortaya çıkarılmış, çalışmalar uygulamanın yapıldığı ülkeler, incelenen örneklem ve veri
toplama teknikleri bazında ele alınmıştır. Ayrıca bu çalışmalarda odaklanılan konular ve
incelenen sektörler makale bazında değerlendirilmiştir.
1.1. Kullanılan Değişkenlere Göre Etik Tüketim Kavramının İncelenmesi
İncelenen çalışmalarda tüketicilerin satın aldığı ürünlerle ilgili etik bilgisi, farkındalığı ve bu
farkındalığın satın alma kararlarındaki etkisi incelenmiştir. Buna göre farklı coğrafyalarda
yaşayan, farklı yaş grubundan ve farklı eğitim seviyelerinden tüketicilerin etik tüketim
hassasiyeti ve etik ürüne daha fazla ödeme niyeti araştırılmıştır.
80
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
1.1.1. Etik Tüketimin Etkilediği Değişkenleri Kullanan Çalışmalar
Tablo 2’de etik tüketim kavramının etkilediği bağımsız değişkenler gösterilmiştir. Etik tüketim
ile tüketiciler cüzdanınki parayı (alım gücünü) adeta oy verir gibi kullanmaktadır. Bu sayede
etik olmayan ürünleri boykot edip etik üreticilerin ürünlerini tercih ederek üreticilerde etik
üretim yapmaları konusunda baskı oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra tedarikçinin gücü, devlet
müdahalelerinin arttırılması ve medyanın baskısı ile de kurumlara yeni alternatif ürünler üretme
konusunda baskı yapılmaktadır. Buna göre; tüketicinin etik tüketiminin artması ile
kurumlardaki sosyal sorumluk bilincinin artması sağlanmaktadır.
81
Tablo 2 Etik Tüketimin Etkilediği Değişkenler
Forumlara Üyelik
Yatırımcıya Tüketici Baskısı
Yatırımcıya Devlet Baskısı
Devlet Müdahaleleri
X
X
X
X
Lisans ve Belgeler
Tüketici İmajı
Alım Gücü
Tüketicinin Gücü
Farkındalık
Medya
Tedarikçinin Gücü
Kurumsal İmaj
Alternatiflerin artması
Kurumsal Sosyal Sorumluluk
Etik girişimler
X
Etik Tüketim
Etik Tüketim
Etik Tüketim
X
X
X
X
X
X
X
X
X
Strong, (1996)
Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006)
Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010)
X
X
X
Boyutlar
Etik Tüketim
Yazar
Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
1.1.2. Etik Tüketimi Etkileyen Değişkenleri Kullanan Çalışmalar
Tablo 3’te etik tüketimi etkileyen değişkenler ve ne yönde etkilediği görülmektedir. + pozitif
yönde etkilediğini, - ise negatif yönde etkilediğini belirtmektedir. Yapılan literatür
incelemesinde çalışmaların etik satın alma niyeti, etik ürüne fazla ödeme niyeti, etik farkındalık
ve kurumsal sosyal sorumluluk ile etik tüketim arasındaki ilişkiyi incelediği görülmektedir. Etik
tüketimi en çok arttıran değişkenler farkındalık, ürünün kullanım alanları, kalitesi, ambalajı ve
etik olmayan ürünlere karşı yapılan boykotlar olmuştur. En çok olumsuz etkileyen değişkenler
marka bağımlılığı, etik ürüne erişim zorluğu, bilgi eksikliği, etik ürünlerin modaya uygun
olmaması, tasarımının yeterince iyi olmaması ve ikame (etik olmayan) ürünlerin reklamının
çok fazla gösterilmesi olmaktadır.
83
Tablo 3 Etik Tüketimi Etkileyen Değişkenler
Hiller, (2010)
Shen, Wang, Lo, & Shum,
(2012)
Strong, (1996)
Goworek, Fisher, Cooper,
Woodward, & Hiller, (2012)
Mai, (2014)
Carrington, Neville , &
Canniford, (2015)
Khan, Rodrigues, &
Balasubramanian, (2017)
Carter, (2009)
Lee, (2008)
Joergens, (2006)
Etiket ve ambalaj
Kurumsal sosyal sorumluluk
Boykotlar
Bilgi esnekliği
Şüphe
Dağıtım kanalları
Marka sadakati
Kullanım alanı
Medya (ikame ürün reklamları)
Kalite
Tasarım
Moda
Milli üretim
Etik ürün fiyatı
Çevreci imaj oluşturma isteği
Alım gücü
Sosyal çevre etkisi
Sosyal sorumlu yaşam tarzı
Etik ürünlere fazla ödemeye
isteklilik
Parekendecilerin görüşü
Etik ürünlerin kullanım ömrü
Etik ürünlere erişim zorluğu
Etik ürün seçeneklerinin
yaygınlaşması
Çevre dostu ürünlere ilgi
Etik bilgi
İkame Marka Gücü
İkame Mağaza Konumu
Farkındalık
İnsan Hakları
Adil ticaret
Hayvan hakları
Yazar
+ + + + - -
+
+ +
+ +
+
+
+
+
+ +
+ +
+
+
+ +
+
+ +
+
+
+ + -
+
+
+
+
+ +
+
+
+
Boyutlar
Etik Satın Alma
Niyeti
Etik Ürüne Fazla
Ödeme Niyeti
Etik Tüketim
Kurumsal Sosyal
Sorumluluk
Etik Ürüne Fazla
Ödeme Niyeti
Etik Ürün Satın
Alma Niyeti
Etik Ürüne Fazla
Ödeme Niyeti
Etik Farkındalık
Etik Ürün Satın
Alma Niyeti
Etik Farkındalık
84
Tablo 3 Etik Tüketimi Etkileyen Değişkenler (devam)
Etiket ve ambalaj
Kurumsal sosyal sorumluluk
Boykotlar
Bilgi esnekliği
Şüphe
Dağıtım kanalları
Marka sadakati
Kullanım alanı
Medya (ikame ürün reklamları)
Kalite
Tasarım
Moda
Milli üretim
Etik ürün fiyatı
Çevreci imaj oluşturma isteği
Alım gücü
Sosyal çevre etkisi
Sosyal sorumlu yaşam tarzı
Etik ürünlere fazla ödemeye isteklilik
Parekendecilerin görüşü
Etik ürünlerin kullanım ömrü
Etik ürünlere erişim zorluğu
Etik ürün seçeneklerinin yaygınlaşması
Çevre dostu ürünlere ilgi
Etik bilgi
İkame Marka Gücü
İkame Mağaza Konumu
Farkındalık
İnsan Hakları
Adil ticaret
Hayvan hakları
+
+
+ + Etik Satınalma
+
+
+ -
Etik Satınalma
+
+ - +
+ Etik Algı
+ - +
Etik Satınalma
+
+ -
- +
- +
+
+
- +
Etik Satınalma
- +
+
-
+
- - +
+ - + -
- -
Boyutlar
Etik Ürün Satın
Alma Niyeti
Etik Satınalma
Yazar
Shaw, Hogg, Wilson, Shiu, &
Hassan, (2006)
Niinimäki, (2010)
Iwanow, McEachern, &
Jeffrey, (2005)
Schröder & McEachern,
(2005)
Carrigan, Szmigin, & Wright,
(2004)
+
Jegethesan, Sneddon, &
Soutar, (2012)
Brunk & Blümelhuber,
(2011)
85
Tablo 3 Etik Tüketimi Etkileyen Değişkenler (devam)
Etiket ve ambalaj
Kurumsal sosyal sorumluluk
Boykotlar
Bilgi esnekliği
Şüphe
Dağıtım kanalları
Marka sadakati
Kullanım alanı
Medya (ikame ürün reklamları)
Kalite
Tasarım
Moda
Milli üretim
Etik ürün fiyatı
Çevreci imaj oluşturma isteği
Alım gücü
Sosyal çevre etkisi
Sosyal sorumlu yaşam tarzı
Etik ürünlere fazla ödemeye isteklilik
Parekendecilerin görüşü
Etik ürünlerin kullanım ömrü
Etik ürünlere erişim zorluğu
Etik ürün seçeneklerinin yaygınlaşması
Çevre dostu ürünlere ilgi
Etik bilgi
İkame Marka Gücü
İkame Mağaza Konumu
Farkındalık
İnsan Hakları
Adil ticaret
Hayvan hakları
Etik Satınalma
Etik Satınalma
Etik Satınalma
+
+ + Etik Satınalma
+
+ +
+ + +
- +
+
+
+
- +
-
+
-
+
+
+ -
+ + + Etik Satınalma
Etik Satınalma
+
+
+ +
+
+
+ +
Boyutlar
Yazar
Sudbury-Riley &
Kohlbacher, (2016)
Bezençon & Bilili, (2010)
Bray, Johns, & Kilburn,
(2011)
Uusitalo & Oksanen, (2004)
Chan & Wong, (2012)
Hill & Lee, (2012)
86
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
1.2. Uygulama Alanı, İncelenen Örneklem Ve Kullanılan Yöntemlere Göre Etik
Tüketim
Araştırmacılar etik tüketim konusu farklı yöntemlerle, farklı ülkelerden tüketiciler üzerinde
araştırılmıştır. Tablo 4’te, incelenen makalelerin seçildiği örneklem sahası, katılımcı sayısı ve
veri toplama yöntemleri gösterilmektedir. Buna göre İngiltere örnekleminde etik tüketim
üzerine yapılan çalışmalar (Hiller, (2010); Strong, (1996); Bray, Johns, & Kilburn, (2011);
Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004); Shaw, Hogg , Wilson , Shiu , & Hassan, (2006); Mai,
(2014); Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012)) literatürde sıklıkla yer
bulmuştur.Asya tüketicisinin etik tüketime bakış açısını anlamak üzere en çok uygulama
yapılan saha Hong-Kong ( Chan & Wong, (2012); Lee, (2008); Shen, Wang, Lo, & Shum,
(2012)) ve Vietnam ((Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)) olmuştur. Kuzey Avrupa
tüketicilerinin etik tüketime bakış açısını Finlandiya örnekleminde (Niinimäki, (2010); Uusitalo
& Oksanen, (2004)) değerlendiren çalışmalar mevcuttur. İskoçya ( Shaw, Newholm, &
Dickinson, (2006); Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005)), İsviçre ( Bezençon & Bilili,
(2010)), Belçika( Brunk & Blümelhuber, (2011)), Avustralya ( Carrington, Neville , &
Canniford, (2015); Jegethesan, Sneddon , & Soutar, (2012)), Brezilya (Marques, Mendonça,
& Jabbour, (2010)) ve ABD ( Carter, (2009); Hill & Lee, (2012)) tüketicilerinin etik tüketime
bakış açıları araştırılmıştır.
Tek ülke örnekleminde araştırma yapan akademisyenlerin yanında, farklı ülke ve kültürlerin
etik tüketime bakış açısını araştıran karşılaştırmalı çalışmalar da literatürde mevcuttur.
Joergens, (2006) İngiltere ve Almanya; Schröder & McEachern, (2005) ise İngiltere ve İskoçya
tüketicilerinin etiğe bakış açılarını karşılaştırmıştır. Karşılaştırmalı örneklemlerle yapılan en
kapsamlı çalışma ise Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016) tarafından yapılan, İngiltere,
Almanya, Japonya ve Macaristan tüketicilerinin etik tüketim algısını kıyaslan çalışma olmuştur.
Genellikle etik tüketim hakkında ilgilenen çalışmalar tüketici örnekleminde çalışmasına
rağmen Tencati, Russo, & Quaglia, (2010) ve Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010)
çalışmalarında etik tüketim algısını iş dünyası açısından incelemiş; girişimcileri ve
parekendecileri örneklem olarak almıştır.
Yapılan çalışmaların sonuçları örneklem bazında incelendiğinde şaşırtıcı sonuçlarla
karşılaşılmıştır. Genç tüketicilerin kendi sağlığına, hayvanlara veya çalışan işçilere yönelik etik
olmayan davranışların bilinmesine rağmen marka sadakati, sosyal çevreye uyum ve tadını
sevme gibi faktörlerin etik tüketim bilincinin önüne geçtiği görülmüştür. Orta yaş ve üzeri
tüketicilerde ise bilgi eksikliğinin fazlaca görüldüğü, bilgilendirme sağlandığında ise etik
tüketimin daha yaygın olduğu gözlenmiştir. Tüketicilerin etik bilgiye erişim ve etik ürünlere
ulaşım gibi faktörlerin zor olmasının da etik tüketimden vazgeçme sebeplerinden olduğu tespit
edilmiştir. Eğitim seviyesinin daha yüksek olduğu örneklemlerde, kullandığı markaların yerine
etik tüketimi seçme eğilimi yüksektir. Bununla birlikte, ahlaki ticaret yapmayan firmaları
boykot etme ve etiği kurumsal sosyal sorumluluk bilincine katmış firmaları tercih ederek teşvik
etme eğiliminin daha yüksek olduğu görülmektedir.
87
Tablo 4 Kullanılan Yöntem, İncelenen Örneklem ve Uygulanan Saha
Yazar
Hiller, (2010)
Yöntem
Derinlemesine görüşme,
Gözlem
Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)
Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012)
E-mail anket
Anket
Strong, (1996)
1- İkincil veri
(Fair-trade organizasyonlar,
süpermarketler)
2-Telefon, mail ile anket
veya yüzyüze görüşme ile
mülakat tekniği)
Derinlemesine görüşme
İkincil veri
Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006)
Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010)
Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012)
Mai, (2014)
Carrington, Neville , & Canniford, (2015)
Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017)
Odak grup
Deneysel
1- Mail ile anket
etik tüketiciler grubu
2- Derinlemesine görüşme
Araştırma
Örneklem
18-30 yaş arası
İyi eğitimli
Çocuğu olmayan
Büyük şehirde yaşayan
6 katılımcı
25 girişimci
Lise ve üstü okullardan mezun
Geliri 5000$'dan az
Eşit kadın ve erkeklerden
120 katılımcı
Rastgele seçilen 321 katılımcı
Saha
İngiltere
Vietnam
Hong Kong
İngiltere
10 katılımcı
Küçük ve orta ölçekli
parekendeciler
99 katılımcı
208 katılımcı
495 anket
13 katılımcı
İskoçya
Brezilya
-
-
İngiltere
İngiltere
Tablo 4 Kullanılan Yöntem, İncelenen Örneklem ve Uygulanan Saha (devam)
88
Yazar
Carter, (2009)
Lee, (2008)
Yöntem
Anket
Açık uçlu anket
Joergens, (2006)
Odak grup
E-mail Anket
Shaw, Hogg, Wilson, Shiu, & Hassan, (2006)
Niinimäki, (2010)
Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005)
Schröder & McEachern, (2005)
Telefon-Anket
Online-Anket
Yüz-yüze anket
Odak grup
Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004)
Mülakat
Jegethesan, Sneddon, & Soutar, (2012)
Brunk & Blümelhuber, (2011)
Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016)
Odak grup
Mülakat
Anket
Bezençon & Bilili, (2010)
Bray, Johns, & Kilburn, (2011)
Anket
Odak grup
Uusitalo & Oksanen, (2004)
Chan & Wong, (2012)
Hill & Lee, (2012)
Anket
Anket
Açık uçlu anket
Örneklem
85 lisans öğrencisi
202 liseden
6010 katılımcı
21-26 yaşlar arası gençler
18-26 yaşlar arası gençler
117 katılımcı
262 katılımcı
246 katılımcı
102 katılımcı
100 katılımcı (52/48)
50-75 yaş arası
7 katılımcı
20 katılımcı
20 katılımcı
1278 katılımcı
433 katılımcı
15-78 yaş arası
18 kişi
713 katılımcı
216 katılımcı
80 katılımcı (18-25 yaş)
Saha
Amerika
Hong Kong
İngiltere
Almanya
İngiltere
Finlandiya
İskoçya
İskoçya
İngiltere
İngiltere
Avustralya
Belçika
İngiltere
Almanya
Japonya
Macaristan
İsviçre
İngiltere
Finlandiya
Hong Kong
Amerika
89
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
1.3. İncelenen Konu Ve Sektörlere Göre Etik Tüketim
İncelenen çalışmalarda tüketicilerin satın aldığı ürünlerle ilgili etik bilgisi, farkındalığı ve bu
farkındalığın satın alma kararlarındaki etkisi incelenmiştir. Buna göre farklı coğrafyalarda
yaşayan, farklı yaş grubundan ve farklı eğitim seviyelerinden tüketicilerin etik tüketim
hassasiyeti ve etik ürüne daha fazla ödeme niyeti araştırılmıştır.
Etik açısından en çok incelenen sektör gıda ve giyim olmuştur. Giyim sektöründe ayakkabı, kot
pantolon ve üst giyim incelenmiştir. Giyim sektörünün altında ayakkabı, dış giyim, sweat ve
kot pantolon üreticilerini inceleyen çalışmalar ( Hiller, (2010); Goworek, Fisher, Cooper,
Woodward, & Hiller, (2012); Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006); Shaw, Hogg , Wilson ,
Shiu , & Hassan, (2006); Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017); Joergens, (2006);
Niinimäki, (2010); Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005); Chan & Wong, (2012); Hill & Lee,
(2012); Jegethesan, Sneddon , & Soutar, (2012)) literatürde mevcuttur. Gıda sektöründe ise
kahve üreticileri, fast-food zincirleri ve marketlerde satılan paketli hazır gıdalar inceleme
konusu olmuştur. Gıda sektöründe kahve, paketli hazır giyim ve fast food zincirlerini inceleyen
çalışmalar ( Mai, (2014); Lee, (2008); Bezençon & Bilili, (2010); Schröder & McEachern,
(2005); Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)). Bazı çalışmalarda ise sektör ayrımı yapılmadan
giyim, gıda, hazır yemek, ilaç, kozmetik, deteryan, pil gibi farklı ürünlere yönelik genel etik
tüketim çalışılmıştır. Tüm sektörler için etik konusunu genel olarak ele alan makaleler
(Carrington, Neville , & Canniford, (2015); Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012); Carrigan,
Szmigin, & Wright, (2004); Brunk & Blümelhuber, (2011); Sudbury-Riley & Kohlbacher,
(2016); Bray, Johns, & Kilburn, (2011); Uusitalo & Oksanen, (2004)) literatürde sıklıkla yer
almaktadır.
Paketlenmiş gıdalarda tüketicilerin etik satın alma kararında özellikle ambalajın üzerinde
“organik” ve “geri dönüştürülebilir ambalaj” ibaresinin yer alması etkili olmaktadır. Buna göre
kahve üreticilerinin kullanım sonrası atıklarının geri dönüştürülebilir olması tüketicinin etik
tüketim algısını cezbetmektedir. Fast-food zincirlerini inceleyen çalışmalarda özellikle
Kentucky ve Mcdonald’s firmaları incelenmiş ve benzeri zincirler hakkında etik satın alma
bilinci ölçülmüştür. Ancak genç tüketicilerin kendi sağlığına, hayvanlara veya çalışan işçilere
yönelik etik olmayan davranışların bilinmesine rağmen marka sadakati, sosyal çevreye uyum
ve tadını sevme gibi faktörlerin etik tüketim bilincinin önüne geçtiği tespit edilmiştir. Giyim
sektöründe ise gençler arasında kullanılan boya, çalıştırılan işçilerin şartları, çevreye kullanım
sırasında veya sonrasında zarar verme bilgisine sahip olunsa da marka sadakati, tasarım, moda
ve sosyal statünün satın alma kararlarında daha fazla etkili olduğu gözlenmiştir.
Özel bir sektör sınırlaması olmadan tüm sektörler için etik konusunu inceleyen çalışmalar; gıda,
giyim, pil, kozmetik, deterjan, ilaç ve dayanıklı tüketim sektörlerine genel olarak bakmıştır. Bu
sektörlere ilişkin son yıllarda en çok araştırılan konu ise ahlaki ticaret (fair trade) konusu
olmuştur. Tüketicilerin özellikle 3. dünya ülkelerinde üretim yapan giyim firmalarıyla ilgili
bilgisi ve tutumu araştırılmıştır. Tüketicilerin ucuz işçi çalıştıran, çocuk işçi çalıştıran,
hayvanlar üzerinde kimyasal deneyler yapan firmalara karşı farkındalığının ne seviyede olduğu
ve bu bilgilerin satın alma kararlarına etkisi araştırılmaktadır.
90
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 5 İncelenen Konu ve Sektörler
SEKTÖR
KONU
Gıda
Giyim
Genel
X
Etik Farkındalık
Bray, Johns, & Kilburn, (2011)
Etik Bilgiye Ulaşma
X
Kurumsal Sosyal Sorumluluk
Bezençon & Bilili, (2010)
Sürdürülebilir İş Dünyası
Etik Gişimler
Etik Satınalma
Yazar
X
X
Brunk & Blümelhuber, (2011)
X
X
Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004)
X
X
Carrington, Neville , & Canniford, (2015)
X
X
Carter, (2009)
Chan & Wong, (2012)
X
X
X
Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012)
X
X
Hill & Lee, (2012)
X
X
Hiller, (2010)
X
X
Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005)
X
X
Jegethesan, Sneddon, & Soutar, (2012)
X
X
Joergens, (2006)
X
X
Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017)
X
Lee, (2008)
X
X
Mai, (2014)
X
X
X
X
Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010)
Niinimäki, (2010)
X
Schröder & McEachern, (2005)
X
Shaw, Hogg, Wilson, Shiu, & Hassan, (2006)
X
X
Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006)
X
X
X
X
Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012)
X
Strong, (1996)
X
Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016)
X
Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)
Uusitalo & Oksanen, (2004)
X
X
X
X
X
X
X
91
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 5’te görüldüğü üzere farklı çalışmacılar etik tüketim konusuna farklı perspektiflerden
bakmış, farklı sektörleri incelemiştir. Etik girişimler ( Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)),
sürdürülebilir iş dünyası ( Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012); Shen, Wang,
Lo, & Shum, (2012)) ve kurumsal sosyal sorumluluk (Khan, Rodrigues, & Balasubramanian,
(2017); Schröder & McEachern, (2005)) konularını inceleyen çalışmalar etik konusuna iş
dünyası perspektifinden bakmıştır.
Öte yandan tüketici açısından etik konularını inceleyen çalışmalar ise daha fazladır. Özellikle
etik satın alma konusu birçok çalışmacı (Hiller, (2010); Strong, (1996); Shaw, Newholm, &
Dickinson, (2006); Mai, (2014); Carrington, Neville , & Canniford, (2015); Khan, Rodrigues,
& Balasubramanian, (2017); Lee, (2008); Shaw, Hogg , Wilson , Shiu , & Hassan, (2006);
Niinimäki, (2010); Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005); Carrigan, Szmigin, & Wright,
(2004); Schröder & McEachern, (2005); Jegethesan, Sneddon , & Soutar, (2012); Bezençon
& Bilili, (2010); Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016); Bray, Johns, & Kilburn, (2011); Chan
& Wong, (2012); Uusitalo & Oksanen, (2004);
Hill & Lee, (2012))tarafından
incelenmiştir.Etik bilgiye ulaşma ( Carter, (2009)) ve etik farkındalık (Joergens, (2006)) ise
tüketici açısından incelenen diğer konular olmuştur.
2. PROMETHEE TEKNİĞİ VE KOZMETİK SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR UYGULAMA
Kozmetik sektörünün sadece makyaj malzemeleri ile sınırlı kalmadığı, diş macunu, şampuan,
saç bakım ürünleri ve kişisel bakım ürünlerini de kapsamaktadır. Tüm dünyada önde gelen
sektörlerden biri olan kozmetik sektörü etik tüketimi benimseyen tüketicilerin de en hassas
olduğu sektörlerden biridir. Kozmetik sektöründe etik tüketicilerin en fazla dikkat ettiği
kriterler ürünlerin havyanlar üzerinde test edilmemiş olması, ürün içeriklerinin organik olması,
ambalajlarının geri dönüştürülebilir çevre dostu ürün olmasıdır. Bununla birlikte satılan
kozmetik ürünlerinin marka değerinin yüksek olması ve marka sadakati sebebiyle tercih
edilmesi ise kimi zaman etik tüketimi destekleyen tüketiciler tarafından ikilemde kalınmasına
yol açan kriterlerdir. Tüm bu kriterler düşünüldüğünde etik farkındalığı yüksek olan, bilinçli
tüketicilerin kozmetik alışverişinde en iyi ürünü seçmesi bir hayli zor olmaktadır. Bu sebeple,
alternatif kümesinden cilt bakımı için en doğru kozmetik markası tercih etmek isteyen etik
tüketicilerin satın alma kararında yardımcı olmak için PROMETHEE II tekniği ile kozmetik
markaları sıralanmıştır. Kozmetik sektöründe ürün çeşitliliği fazla olduğundan ve farklı ürün
gruplarının birbiriyle kıyaslanması uygun olmayacağından karşılaştırma için seçilen 11
markanın sadece temel yüz nemlendiricisi ele alınmıştır.
2.1. PROMETHEE Tekniği
Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri; birden fazla alternatifi, sahip olduğu farklı kriterlerle
değerlendirip, sistematik ve tutarlı bir altyapı ile optimale en yakın sonuca ulaşmayı
sağlamaktadır. Kesin çözümün olmadığı gerçek hayat problemlerinde, paydaşlara optimale en
yakın sonucu sunan yötemlerdir. Farklı kriterler bazında alternatiflerin belli bir set aralığında
sıralanması ve sıralanan alternatifler arasından en iyi alternatifin seçilmesi Çok Kriterli Karar
Verme Yöntemleri’nin en büyük avantajıdır. Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri’nin
matematiksel sistematiğinin bilgisayar tabanlı olması, sonuçların tutarlılığını arttırmaktadır.
PROMETHEE Yöntemi ilk olarak 1982 yılında Jean-Pierre Brans tarafından geliştirilmiş ve
Brans, Vincke, & Mareschal, (1986) makalesinde detaylı olarak anlatılmıştır. Diğer Çok
92
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kriterli Karar Verme Yöntemleri’ne göre uygulaması daha kolay, etkili ve anlaşılır bir karar
destek yöntemi olan PROMETHEE Yöntemi, seçilen kriterler doğrultusunda sonlu sayıda
alternatiflerin sıralanmasını sağlayan bir tekniktir. Günümüzde 9 farklı çeşidi olmasına rağmen,
en temel PROMETHEE Brans tarafından geliştirilmiş olan PROMETHEE I ve PROMETHEE
II’dir. PROMETHEE I Kısmi sıralama yapmaya yararken, PROMETHEE II net öncelikleri
kullanarak tüm alternatiflerin sıralanmasına ve en iyi alternatifin belirlenmesine olanak tanır.
PROMETHEE Yöntemi 7 adımdan oluşur (Brans & Vincke, 1985). PROMETHEE
Yöntemi’nde öncelikle alternatifler, kriterler ve bu kriterlerin ağırlıklarının saptanması gerekir.
Adım 1: Kriterler, ağırlıklar ve alternatifler belirlenip bir veri matrisi halinde sunulur.
Adım 2: Her bir kriter için tercih fonksiyonları belirlenir. Tercih fonksiyonları, kriterlerin
yapısına ve alternatiflerin kriter bazlı niteliklerine uygun olarak seçilir. 6 farklı tercih
fonksiyonu bulunmaktadır.
Şekil 1 PROMETHEE Yöntemi Tercih Fonksiyonları
93
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Adım 3: Kriterler için belirlenen tercih fonksiyonları temel alınarak, alternatif çiftleri için
ortak tercih fonksiyonları belirlenir.
0
,
𝑝[𝑓(𝑎) − 𝑓(𝑏)],
𝑃(𝑎, 𝑏)
𝑓(𝑎) < 𝑓(𝑏)
𝑓(𝑎) > 𝑓(𝑏)
Bu denkleme göre 1. olasılıkta a alternatifi b’den farksızken, 2. olasılıkta a b’ye göre aldığı
değere göre daha iyi konumdadır.
Adım 4: Ortak tercih fonksiyonları baz alınarak, her alternatif çifti için tercih indeksleri
belirlenir.
𝜋(𝑎, 𝑏)
=
∑𝑘𝑖=1 𝑤𝑖 𝑥 𝑃𝑖 (𝑎, 𝑏)
∑𝑘𝑖=1 𝑤𝑖
Adım 5: Alternatifler için pozitif (𝜃 + )
ve negatif (𝜃 − ) üstünlükler belirlenir. Pozitif
üstünlükler bir alternatifin diğerlerine ne kadar baskın olduğunu, negatif üstünlükler ise diğer
alternatifler tarafından ne kadar domine edildiğini gösterir.
Adım 6: PROMETHEE I yöntemine göre kısmi öncelikler belirlenir. Buna göre alternatif
kümesinde yer alan alternatiflerin diğer alternatife göre tercih edilme durumu, birbirinden
farksız olan alternatifler ve birbiriyle karşılaştırılamayacak alternatiflerin belirlenmesi sağlanır.
Eğer aşağıdaki durumlardan herhangi biri sağlanıyorsa, a alternatifi b alternatifine tercih
edilir:



𝜃 + (𝑎) > 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) < 𝜃 − (𝑏)
𝜃 + (𝑎) > 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) = 𝜃 − (𝑏)
𝜃 + (𝑎) = 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) < 𝜃 − (𝑏)
Eğer aşağıdaki durumlar sağlanıyorsa a alternatifi b alternatifinden farksızdır:

𝜃 + (𝑎) = 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) = 𝜃 − (𝑏)
Eğer aşağıdaki durumlardan herhangi biri sağlanıyorsa a alternatifi b alternatifi ile
karşılaştırılamaz:


𝜃 + (𝑎) > 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) > 𝜃 − (𝑏)
𝜃 + (𝑎) < 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) < 𝜃 − (𝑏)
Adım 7: Her alternatif için net öncelikler belirlenir. Net öncelikler şu şekilde hesaplanır:
𝜃 (𝑎) = 𝜃 + (𝑎) - 𝜃 − (𝑎)
Daha sonra tüm alternatifler ortak düzlemde değerlendirilerek tüm alternatifleri kapsayan tam
sıralama belirlenir. Buna göre aynı alternative kümesinde yer alan iki alternative için,
hesaplanan net öncelik değerine bağlı olarak şu kararlar alınır:
94
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
𝜃(𝑎) > 𝜃(𝑏) ise a alternatifi b’ye göre daha üstündür.
𝜃(𝑎) = 𝜃(𝑏) ise a alternatifi ile b alternatifi arasında fark yoktur.
2.2. Kozmetik Sektöründe Etik Tüketim Kapsamında Marka Sıralaması
Sektör olarak bilindiğinden daha geniş olan bu sektörün, hayvanlar üzerinde acımasız
deneylerin yürütüldüğü sektörlerden biri olduğu bilinmektedir. Tüketicinin araştırma ve sivil
toplum örgütlerinin propogandalarıyla bilinçlenmesi ve hayvanlar üzerinde deney yapan
firmaları boykot etmesi ile birçok kozmetik firması hayvanlar üzerinde ağır testler yapmaktan
vaz geçmiş olsa da halen lider konumdaki birçok marka hayvanlar üzerinde test etmeye devam
etmektedir. Hayvanlar üzerinde test edilmemiş ürünlerin ambalajlarında tavşan ibaresi
bulunmaktadır.
Etik tüketicilerin diğer önemsediği husus, ürünlerinin organik olmasıdır. Global olarak kabul
gören EcoCert, BDIH, Soil Association, Certech, Australian Organic sertifikalı ürünler %100
organik olarak geçmektedir. Ancak son yıllarda tüketicilerin bilinçlenmesi ve sağlığını bozacak
kimyasallardan kaçınması pek çok ünlü markayı harekete geçirmiş ve ürün içeriklerinde
paraben bulundurmamaya ve en az %50 organik yağ barındıran kozmetik ürünleri üretilmeye
başlanmıştır. Bunun için ambalajlarda “paraben içermez” “vegan içeriklidir” ibareleri ve
içeriğinde kullanılan doğal yağların yüzdesi verilmektedir.
Çevre dostu tüketiciler için ürünlerin kullanımından sonra ambalajlarının geri dönüştürülebilir
olması da bir hayli önem taşımaktadır. Bunun için genellikle cam ve plastik ambalajlarda
sunulan kozmetik ürünlerinin üzerinde yeşil nokta olarak da bilinen geri dönüşüme uygun
ibaresi bulunmaktadır. Bazı firmalar ise sürdürülebilir üretim için geri dönüşüme destek
verdiğini kedni sitelerinden ilan etmektedir.
Bu kapsamda kriter olarak “hayvanlar üzerinde test yapılmaması”, “organik içerikli olması”,
“geri dönüştürülebilir ambalaj kullanma”, “paraben içermeme”, “ürünün internet sitesi satış
fiyatı”, “marka değeri”, “marka notu” seçilerek PROMETHEE II yöntemi ile tam sıralama
yapılmıştır. Hayvanlar üzerinde test yapan/hayvansal içerik bulunduran firmaların verisine
PETA’nın web sitesinden (http://www.mediapeta.com/PETA/PDF/cruelty-free-companiesTurkeyPETA.pdf, 2017), ürün içeriklerinde bitkisel yağ içeriğinin yüzdesi, geri
dönüştürülebilir ambalaj, ürün içeriğinde paraben kullanılıp kullanılmadığı ile ilgili verilere
seçilen markaların kendi sitelerinden elde edilmiştir. Markaların marka değeri ve marka puanı
verisi
Brand
Finance’in
internet
sitesinden
(http://brandfinance.com/images/upload/top50_cosmetics_brands_article.pdf,
2017)
alınmıştır.
2.2.1.Seçilen Kriterler, Kriter Ağırlıkları Ve PROMETHEE Tercih Fonksiyonları
C1 (Hayvanlar Üzerinde Test Yapmama): Bu kriter etik tüketicinin hayvanların işkence
görerek test edilen bir ürünü almaktan kaçınılacağı düşünülerek seçilmiştir. PETA tarafından
başlatılan çağrıları dikkate alıp her yıl binlerce hayvanın yapılan kozmetik testleri sırasında
ölümüne ve işkence çekmesine dur diyen firmalar; ürün ambalajının üzerinde tavşan ibaresi
95
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
bulundurmaktadır. PETA’nın açıkladığı listeden markaların hayvanlar üzerinde test edilip
edilmediği kontrol edilerek oluşturulmuştur.
C2 (Organik İçerikli Ürün): Bu kriter etik tüketicilerin satın alacağı cilt nemlendirici üründe
daha doğal içerikler tercih ettiği, özellikle bitkisel yağlarla zenginleştirilmiş ve hayvansal yağ
barındırmayan ürünleri tercih edeceği düşünülerek seçilmiştir. Bu kriter PETA’nın bitkisel
içerik kullanan markalar listesi ve ürünlerin kendi internet sitelerinde yazılan bilgilerden
derlenerek oluşturulmuştur.
C3 (Parabensiz Ürün): Etik tüketiciler, kendi sağlıkları için daha az kimyasal kullanmayı
tercih eder ve dolayısıyla içeriğinde paraben barındıran ürünlerden kaçınmaktadır. Bu kriter,
ürünlerin internet sitelerinden edinilen bilgiye göre oluşturulmuştur.
C4 (Geri Dönüştürülebilir Ambalaj Kullanımı): Etik tüketicilerin ürünlerin kullanımı sona
erdikten sonra ortaya çıkan ambalaj atıklarının; ekolojik dengeye zarar vermeyen, geri
dönüştürülebilir olmasını tercih ettiği incelenen literatürde gözlenmiştir. Bu sebeple seçilen bu
kriterin verileri, ürünlerin internet sitelerinden edinilen bilgi ile oluşturulmuştur.
C5 (Ürünün İnternet Satış Fiyatı): Tüketicinin her markanın cilt nemlendiricisi için
ödeyeceği maddi tutardır. Bu kriter tüketicinin etik farkındalığı ve etin ürün satın alma niyeti
yüksek olsa da alım gücünün düşüklüğü sebebiyle etik ürün yerine başka bir alternatifi seçmek
durumunda kalabileceği düşünülerek seçilmiştir. Kriterle ilgili veriler, markaların kendi
internet sitelerindeki satış fiyatları üzerinden oluşturulmuştur.
C6 (Markanın Değeri): Bu kriter, tüketicinin algılama haritasından bağımsız olarak, Brand
Finance’in verilerine göre markaların güncel değeri (milyon $) elde edilerek hazırlanmıştır.
Marka değeri yüksek olan firmanın sıralamayı değiştirip değiştirmediği merak edilmiştir.
C7 (Marka Notu): Bu kriter Brand Finance’in raporunda yayımladığı; güçlülük, risk, gelecek
potansiyeli kriterlerini kullanarak BrandBeta analizine göre hesaplanan verileri içermektedir.
Etik tüketiciler için markaların maddi değerinden daha önemli olacağı düşünüldüğü için
seçilmiştir.
Marka notu kriterinin AAA ile D skalasında değişmesi ve A, B ve C seviyelerinde 8 Aralık
(toplamda 25 Aralık) veri normalleştirilerek sayısallaştırılmıştır. Bu işlemden sonra C7 kriteri
için tüketicinin ortalamanın üstünde olan alternatifleri seçmek istediği ancak ortalamanın
altında kalanları da ihmal etmek istemediği düşünülerek bu kriter için tercih fonksiyonunun 3.
Tip (V tipi) olması uygun bulunmuştur. Marka değeri kriterinin etik tüketicinin satınalma
kararında çok önemli rol oynamadığı, alternatiflerin bu kritere bağlı değerlendirilmesinde
ortalamadan sapmaların yeterli olması düşünülmüştür. Bu sebeple C6 kriterinin 6. Tip
(Gaussian) tercih fonksiyonu ile değerlendirilmesine karar verilmiştir. İnternet satış fiyatlarının
belli bir aralıkta seyretmesi ve bu kritere bağlı alternatif seçiminde tüketicinin belli bir değer
aralığında tercih yapmasının uygun olması sebebiyle 4. Tip Seviyeli fonksiyon C5 kriteri için
uygun bulunmuştur. Ürünlerdeki organik içeriğin etik tüketici açısından önemli olması ve
tüketicilerin ortalamanın üstünde değere sahip alternatifi seçeceği düşünüldüğünden 5. Tip
(doğrusal) fonksiyon C2 kriteri için uygun bulunmuştur. Paraben kullanımı, geri
dönüştürülebilir ambalaj kullanımı ve hayvanlar üzerinde test yapma kriterleri için 1-0 olmak
96
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
üzere iki seçenek olduğundan 1. Tip Olağan fonksiyon C1, C3, C4 kriterleri için uygun
bulunmuştur.
Literatür incelendiğinde etik tüketiciler için C1, C2, C3 kriterlerinin en fazla önem taşıyan
kriterler olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple bu kriterlerin ağırlıkları %18 olarak belirlenmiştir.
C4 ve C5 kriterinin tüketicinin en çok ikilemde kaldığı ve birbiriyle aynı ölçüde önem taşıdığı
kriterler olduğu görüldüğünden bu kriterlerin ağırlığı %14 olarak belirlenmiştir. C6 ve C7
kriterlerinin etik tüketici için önem değeri daha düşük olacağı düşünülmüş, ancak C7 kriterinin
etik tüketicinin ilgisini çekmede daha etkili olacağı kanısına varılmıştır. Bu sebeple C6
kriterinin ağırlığı %8, C7 kriterinin ağırlığı ise %10 olarak belirlenmiştir.
2.2.2. Uygulama Sonuçları
Kozmetik sektörünün önde gelen kozmetik firmalarından Olay, Loreal, Biotherm, Shiseido,
The Body Shop, Clinique, Khiel’s, Nivea, Lancome, Maybelline, Natura firmalarının temel
nemlendirici cilt bakım ürünlerinin yukarıda tanıtılan kriterlere göre seçimi PROMETHEE II
yöntemi ile yapılmış ve tam sıralama elde edilmiştir.
Tablo 6 Marka Alternatiflerinin Tam Sıralaması
Alternatifler
Natura
The Body Shop
Shiseido
Lancome
Khiel's
Biotherm
Clinique
Nivea
Loreal
Olay
Maybelline
𝜽net
4,452323
3,063117
2,286367
0,923496
0,698813
-0,12456
-0,51325
-1,47064
-2,72162
-3,02286
-3,57119
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
Analiz sonuçlarına göre Natura isimli kozmetik firması 1. Sırada yer alırken onu The Body
Shop ve Shiseido takip etmektedir. Hayvanlar üzerinde test yapmama ve organik içerik gibi
unsurların diğer kriterlere göre sıralamayı daha çok etkilediği düşünülmektedir. Öte yandan cilt
nemlendiricisinde organik içerik kullanan ve sürdürülebilir üretimi destekleme kapsamında atık
geri dönüşümüne uygun ambalaja geçen Nivea’nın geri planda kalmasında marka notu ve
marka değerinin düşük olmasının etkili olduğu söylenebilir. Hayvanlar üzerinde test yapan
Loreal ve Olay’in uygun fiyatlı olmasına, marka değeri ve marka notunun zirvede olmasına
rağmen son sıralarda yer alması şaşırtmazken; hayvanlar üzerinde test yapmaya devam eden
Khiel’s ve Biotherm’in üst sıralarda yer alması ise şaşırtıcıdır. Bunun sebebinin her iki
markanın organik içeriğine ve Biotherm’in marka değerinin yüksek olmasına bağlı olduğu
düşünülmektedir. Yine önemli bir kriter olan ürünlerin paraben içermesi son sıralardaki
markalarda kendini göstermiştir.
97
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
SONUÇ
1990’lı yılların ortalarından itibaren literatüre giren etik tüketim çatısı altında yeşil tüketim,
bilinçli tüketim, sosyal sorumlu tüketim, kurumsal sosyal sorumluluk konuları ulusal
literatürümüzde yeterince çalışılmamıştır. Alternatiflerin artması ve tüketicinin
bilinçlenmesiyle etik tüketim son yıllarda ivme kazanmış ve tüketicinin satın alma kararlarında
etkili olmaya başlamıştır. Tüketicilerin etik tüketime yönelmesi ve satın alma gücünü adeta bir
oy hakkı gibi boykotlardan yana kullanması üretici firmaları ve tedarikçileri de sorumlu
davranmaya itmiştir. Yapılan kapsamlı literatür çalışmasında etik tüketim konusu detaylı olarak
ele alınmış, etik tüketimin boyutları belirlenmiştir. Bununla beraber uluslararası literatürde etik
tüketimin araştırıldığı örneklem, katılımcı sayısı ve incelemenin yapıldığı ülkeler hakkında
detaylı bilgi verilmiştir. Etik tüketim kapsamında incelenen hususlar ve sektörler bir araya
getirilerek gelecekte bu konu üzerinde çalışma yapacak araştırmacılara kaynak sağlamak
hedeflenmiştir.
Literatür çalışmasına ek olarak etik tüketimin en fazla dahil olması gereken alanlardan kozmetik
sektörü bir uygulamayla ele alınmıştır. Uygulamada önde gelen kozmetik markalarının cilt
bakım ürünü olan temel nemlendiricileri ele alınarak, PROMETHEE II yöntemiyle tam
sıralama elde edilerek etik tüketicilerin satın alma kararında yol göstermek istenmiştir.
Tüketicilerin bilinçlenmesi ile etik tüketimin artması, üretici firmaları ve tedarikçileri sorumlu
ve şeffaf davranmaya itmektedir. Bunun sonucunda kurumsal sosyal sorumluluk ve
sürdürülebilir üretim konularında hız kazanılmış ve üretimle ilgili süreçlerde düzenlemeye
gidilmiştir. Ünlü markaların tüketici baskılarına dayanamayarak hayvan testlerinden
vazgeçtiğini açıklaması, ürün içeriğinde paraben kullanmaktan kaçınması, organik içeriğe
ağırlık vermesi ve geri dönüşüme destek vermesi bunlara örnektir. Etik bilincin oluşması için
ulusal literatürümüze daha fazla çalışma eklenmeli ve tüketicilerin markaların üretim süreçleri
ve kurumsal sosyal sorumluluk politikaları hakkında bilgilendirilmesi önem taşımaktadır.
Şüphesiz ki devlet yaptırımlarının esnek kaldığı kozmetik sektöründe üreticiyi etik davranmaya
teşvik eden veya zorunlu bırakan güç yine tüketicilerin ortak bilinç oluşturmasından
geçmektedir.
98
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
REFERANSLAR
Bezençon, V., & Bilili, S. (2010). Ethical products and consumer involvement: what's new?
European Journal of Marketing, 1305-1321.
Brans, J., & Vincke, P. (1985). A Preference Ranking Organization Method: The
PROMETHEE Method for MCDM. Management Science, 164-189.
Brans, J., Vincke, P., & Mareschal, B. (1986). How To Select And How To Rank Projects:
The PROMETHEE Method. European Journal of Operational Research, 228-238.
Bray, J., Johns, N., & Kilburn, D. (2011). An Exploratory Study into the Factors Impeding
Ethical Consumption. Journal of Business Ethics, 597-608.
Brunk, K. H., & Blümelhuber, C. (2011). One strike and you're out: Qualitative insights into
the formation of consumers' ethical company or brand perceptions. Journal of Business
Research, 134-141.
Carrigan, M., Szmigin, I., & Wright, J. (2004). Shopping for a better world? An interpretive
study of the potential for ethical consumption within the older market. Journal of
Consumer Marketing, 401-417.
Carrington, M. J., Neville , B., & Canniford, R. (2015). Unmanageable multiplicity: consumer
transformation towards moral self coherence. European Journal of Marketing, 13001325.
Carter, R. E. (2009). Will consumers pay a premium for ethical information? Social
Responsibility Journal, 464-477.
Chan, T.-Y., & Wong, C. (2012). The consumption side of sustainable fashion supply chain:
Understanding fashion consumer eco-fashion consumption decision. Journal of Fashion
Marketing and Management, 193-215.
Dursun, İ., & Gündüz, S. (2016). Türkiye'de Sorumlu Tüketim Davranışı Üzerine
Araştırmalar: Ulusal Makaleler ve Lisansüstü Tezler Üzerine Bir Derleme. Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1365-1391.
Goworek, H., Fisher, T., Cooper, T., Woodward, S., & Hiller, A. (2012). The sustainable
clothing market: an evaluation of potential strategies for UK retailers. International
Journal of Retail & Distribution Management, 935-955.
Hill, J., & Lee, H.-H. (2012). Young Generation Y consumers’ perceptions of sustainability in
the apparel industry. Journal of Fashion Marketing and Management, 477-491.
Hiller, A. J. (2010). Challenges in Researching Consumer Ethics: A Methodological
Experiment. Qualitative Market Research: An International Journal, 236-252.
Iwanow, H., McEachern, M., & Jeffrey, A. (2005). The influence of ethical trading policies
on consumer apparel purchase decisions: A focus on The Gap Inc. International Journal
of Retail & Distribution Management, 371-387.
Jegethesan, K., Sneddon, J. N., & Soutar, G. (2012). Young Australian consumers’
preferences for fashion apparel attributes. Journal of Fashion Marketing and
Management, 275-289.
Joergens, C. (2006). Ethical Fashion: Myth or Future Trend? Journal of Fashion Marketing &
Marketing, 360-371.
Khan, Z. R., Rodrigues, G., & Balasubramanian, S. (2017). Ethical Consumerism and Apparel
Industry-Towards a New Factor Model. World Journal of Social Sciences, 89-104.
99
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Lee, K. (2008). Opportunities for green marketing: young consumers . Marketing Intelligence
& Planning, 573-586.
Mai, L.-W. (2014). Consumers' willingness to pay for ethical attributes. Marketing
Intelligence & Planning, 706-721.
Marques, F., Mendonça, P., & Jabbour, C. (2010). Social dimension of sustainability in retail:
case studies of small and medium Brazilian supermarkets. Social Responsibility
Journal, 237-251.
Mont, O., & Plepys, A. (2008). Sustainable Consumption Progress: Should We Be Proud Or
Alarmed? Journal Of Cleaner Production, 531-537.
Niinimäki, K. (2010). Eco-Clothing, Consumer Identity and Ideology. Sustainable
Development, 150-162.
Schröder, M. J., & McEachern, M. G. (2005). Fast foods and ethical consumer value: a focus
on McDonald's and KFC. British Food Journal, 212-224.
Shaw, D., Hogg, G., Wilson, E., Shiu, E., & Hassan, L. (2006). Fashion victim: The impact of
fair trade concerns on clothing choice? Journal of Strategic Marketing, 427-440.
Shaw, D., Newholm, T., & Dickinson, R. (2006). Consumption as voting: an exploration of
consumer empowerment. European Journal of Marketing, 1049-1067.
Shen, B., Wang, Y., Lo, C., & Shum, M. (2012). The İmpact Of Ethical Fashion On
Consumer Purchase Behavior. Journal of Fashion Marketing and Management: An
International Journal, 234-245.
Strong, C. (1996). Features Contributing to the Growth of Ethical Consumersim- A
Preliminary Investigation. Marketing Intelligence & Planning, 5-13.
Sudbury-Riley, L., & Kohlbacher, F. (2016). Ethically minded consumer behavior: Scale
review, development, and validation. Journal of Business Research, 2697-2710.
Tencati, A., Russo, A., & Quaglia, V. (2010). Sustainability along the global supply chain: the
case of Vietnam. Social Responsibility Journal, 91-107.
Uusitalo, O., & Oksanen, R. (2004). Ethical consumerism: a view from Finland. International
Journal of Consumer Studies, 214-221.
http://brandfinance.com/images/upload/top50_cosmetics_brands_article.pdf. (2017, Ağustos
3). http://brandirectory.com/league_tables/table/cosmetics-50-2017. Retrieved from
http://brandirectory.com/league_tables/:
http://brandfinance.com/images/upload/top50_cosmetics_brands_article.pdf
http://www.mediapeta.com/PETA/PDF/cruelty-free-companies-TurkeyPETA.pdf. (2017,
Ağustos 3). cruelty-free-companies. Retrieved from TurkeyPETA:
http://www.mediapeta.com/PETA/PDF/cruelty-free-companies-TurkeyPETA.pdf
100
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
KURUMSAL EĞİTİM VEREN EĞİTMENLERDE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK
İLE İŞKOLİKLİK İLİŞKİSİ
RELATIONSHIP BETWEEN ENTREPRENEURIAL PERSONALITY
AND WORKAHOLISM IN INSTITUTIONAL TRAINERS
Mesut ÖZTIRAK*, Burçin KAPLAN**
Öğrenci, İstanbul Aydın Üniversitesi, mesutoztirak@gmail.com, Türkiye
Yrd. Doç. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi, burcinkaplan@aydin.edu.tr, Türkiye
*
**
Özet
Bu araştırma kurumsal eğitim veren eğitmenlerde girişimci kişilik ve işkoliklik ilişkisini incelemek
amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmanın amacına yönelik üç bölümden oluşan bilgilere yer verilmiştir.
Kavramsal bölümlerin birincisinde işkoliklik kavramı ele alınmıştır. İkinci bölümde girişimcilik
kavramı değerlendirilmiştir. Üçüncü ve son bölümünde ise İstanbul ilinde üniversite ve eğitim
danışmanlık firmalarında görev yapan kurumsal eğitmenlerden oluşan örneklem grubuna anket
çalışması uygulanmıştır. Anket üç ana bölümden oluşturulmuştur. Kişisel bilgileri ifade etmek
amacıyla altı sorudan oluşan kişisel bilgi formu, işkoliklik ölçeği ve girişimci kişilik ölçeği
kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS programında analiz edilerek bulgular ortaya koyulmuştur.
Araştırmaya başlamadan önce geliştirilen hipotezlerin kabul durumu elde edilen bulgular
doğrultusunda test edilerek yorumlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: İşkolik, Girişimcilik, Girişimci Kişilik, Kurumsal Eğitim
Abstract
This research was designed to examine the relationship between entrepreneurial personality and
work-life in institutional trainers. There are three sections on the purpose of the research. In the first
of the conceptual sections, the concept of workerism is discussed. In the second part, the concept of
entrepreneurship is evaluated. In the third and final section, a questionnaire was applied to the
sample group of institutional trainers working in universities and educational consultancy firms in
Istanbul. The survey is composed of three main sections. A personal information form consisting of
six questions, a scale of work ethic and an entrepreneurial personality scale were used to express
personal information. The obtained data were analyzed in the SPSS program and findings were
revealed. The acceptance status of hypotheses developed before the start of the research was tested
and interpreted in the sense of the obtained findings.
Keywords: Workaholic, Entrepreneurship, Entrepreneurial Personality, Corporate Education
101
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
GİRİŞ
Dünyada ve ülkemizde sürekli değişen ve gelişen sosyal, ekonomik, kültürel yapılar içerisinde
en temel belirleyici yapı taşı insandır. İnsan, sürekli değişen ve kendini yenileyen bir varlıktır.
Günümüzde, bütün toplumların üzerine düştüğü ve en büyük yatırım olduğuna inandığı şey
yine insandır. İnsana yatırım yapan ülkelerin, daha çok gelişmiş ülkeler olduğu görülmektedir.
Bu bağlamda, ön önemli, aynı zamanda en zor ve pahalı bir yatırım olduğunu da göz ardı
etmemeliyiz. İnsanın eğitimi için, yetiştirilmiş yine iyi eğitim almış, teknolojiden ve yeni
gelişmelerden haberi olan kültür ve bilgi düzeyi yüksek kaliteli insanlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bunun için bütün ülkeler alt yapı hazırlığında veya alt yapısını tamamlamış, verim alamaya
başlamışlardır.
Ülkelerin bu çalışmaları insanları girişimciliğe ve yoğun çalışma temposuna ayak uydurmaya
zorlamaktadır. Girişimci kişiliğe sahip bireylerin iş yaşamında başarılı olma durumları
diğerlerine göre daha fazladır. Bu nedenle çok çalışan bir bireyin iş hayatından başarısı oldukça
fazladır.
İşkoliklik yapılan bu araştırmada girişimci kişilik ile bağlantılı sonuçlar ortaya koymuştur.
İşkolik olan bireylerde girişimci kişilik özellikleri normal bireylere göre daha fazladır.
Bu bilgiler ışığında bu araştırmanın amacı kurumsal eğitim veren eğitimcilerin girişimci kişilik
özelliklerinin işkolikliğe olan etkisini incelemektir. Araştırmanın amacı doğrultusunda
işkoliklik kavramına değinilmiştir. İkinci bölümde girişimcilik kavramı açıklanmıştır. Üçüncü
ve son bölümde ise araştırmanın amacına yönelik anket çalışması yapılarak elde edilen veriler
analiz edilmiş ve araştırma sonuçlandırılmıştır.
1. İŞKOLİKLİK İLE İLGİLİ KAVRAMSAL ÇERÇEVE
İşkoliklik (workaholism) kelimesi ilk defa ABD’de ilahiyat profesörü olan Wayne Oates
tarafınca alkolizm olgusundan hareketle ortaya konmuştur (Öncül vd., 2013:197). İlk kez 1971
senesinde Oates’in “Bir İşkoliğin İtirafları” isimli eserinde kullanıldığı görülmüştür. İşkolikliği
Oates, bir tür uyuşturucu ya da alkol bağımlılığından hareketle kontrol edilmesi mümkün
olmayan ve kompulsif nitelikteki sürekli çalışma gereksinimi şeklinde ifade etmektedir.
Bağımlılık, bireyleri kontrolüne aldığından obsesifliğe itmektedir. Bunun yanında işkolik
olmak iş bağımlılığının yanında aşırı çalışma manasında da kullanılmaktadır (Emhan vd.,
2012:76).
İşkoliklik en genel manasıyla kişilerin işlerini merkezileştirme davranışları olarak ifade
edilmektedir (Kart, 2005:609). İşkoliklik ile alakalı değişik tanımlamalar olup bunlar şöyledir:
İşkolizm; “Bireyin işte uzun süre geçirmesi, daima işle meşguliyet halinde olması, işe yönelik
bağımlılığının oluşması hali” biçiminde belirtilmektedir. (Temel, 2006:106)
Snir, Harpaz ve Burk’e göre; İşkolizm kişinin daimi olarak işe yoğunlaşması ve yaşamının
merkezi olarak işi görmesi; bireyin içsel baskıları sebebiyle vaktinin büyük kısmını iş ile alakalı
hususlara ayırması biçiminde tanımlanabilmektedir (Akdağ ve Yüksel, 2010:48).
Machlowitz işkolik kişileri her şartta iş ile alakalı hususları düşünen bireyler olarak ifade
etmektedir (Temel, 2006:107).
102
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Schaufeli, Taris ve Bakker işkoliklik kavramını “aşırı ve kompulsif çalışmalar” şeklinde
belirtmektedir (Doğan ve Tel, 2011:62).
İşkoliklik, kişinin kontrolünü yitirmesine sebebiyet veren, sosyal hayatı ve sağlığını kötü
etkileyen, kontrolsüz ve sürekli bir çalışma gereksinimidir (Bardakçıoğlu, 2012:48).
Snir ve Zohar ise işkoliklik olgusunu, “dışsal sebeplere bağlı olmadan iş ile alakalı düşünce ve
faaliyetlere gereğinden çok vakit ayırmak” şeklinde ifade etmektedirler (Doğan ve Tel,
2011:62).
İşkoliklik olgusu iki boyutta ele alınabilmekte olup bunların birincisi bilişsel yön olan
kompulsif, diğeriyse davranışsal yan olarak çalışmadır (Özsoy vd., 2013:60). Kültürlerin
bazılarındaysa İşkolizm işe yönelik bağımlılık olarak algılanmaktadır (Akdağ ve Yüksel,
2010:48). İşkoliklik tanımı ile alakalı araştırmacılar müşterek bir karar verememişlerdir.
Bazıları işkolizmi pozitif, bazılarıysa negatif olarak ele almaktadırlar (Dosaliyeva ve
Bayraktaroğlu, 2012:215-216).
Cantorow (1979) işkoliklik kavramını pozitif olarak değerlendirmekte olup bu kavramın işini
fazlasıyla sevme ve işte olmayı istemenin bir neticesi olduğunu düşünmektedir (Temel,
2006:106). Maschlowitz ile Mosier ise bunu “personellerin işlerine gereğinden çok vakit ayırıp
haftanın 50 saatinin üzerinde çalışmalarının yanında daimi olarak işle ilgili düşünüyor olmaları”
biçiminde ifade etmektedirler (Akdağ ve Yüksel, 2010:48).
İşkoliklik olgusuna negatif bakanlardan Cherrington’a göre işkoliklik, orantısız biçimde işe
rasyonel olmayan düzeyde bir bağlılıktır. İşkolikliği Minirth bireysel duygulardan kaçma yolu
şeklinde ifade etmektedir. Shaef ve Fassel ise bunun bir hastalık olduğu iddia etmektedirler.
Scott vd., personellerin isteklerine bağlı biçimde işte vakit geçirmeleri, mesai dışında dahi işini
düşünmeleri olarak ifade etmektedirler (Dosaliyeva ve Bayraktaroğlu, 2012:216). Spence ve
Robbinson ise işkolikliğin personellerin üst seviyede işe bağlanmaları ve işyerinde vakit
harcamaları neticesinde oluştuğu kanaatindedirler (Scott vd.,1997:289).
İşkolikliğin kişi tarafınca kontrol edilmediğinden uyuşturucu ve alkole benzeyen nitelikler
gösterdiği düşünülmektedir. İnternet ve kumar bağımlılığı gibi bağımlılıklarda verilen
tanımlardaki kriterler dikkate alınarak işkolikliğe dair tanım için önerilen kriterler şunlardır
(Doğan ve Tel, 2011:62-63):
 İş dışında işle alakalı şeyler düşünerek aşırı düzeyde zihinsel uğraşa girmek,
 Sosyal hayattan çok işine zaman ayırma,
 İşe gitmediği vakitlerde bişeyleri sürekli eksik olarak görme,
 Çalışmaya karşı içinden gelen büyük istek,
 Çok fazla çalışma nedeniyle sosyal ve özel yaşamda problemlerle karşılaşma,
 İş ile ilgili geçirdiği zamanı azaltma çabalarına girme ancak yeterli verim alamama,
 İş için ailesine ve çevresine farklı yalanlar söyleme,
 İş ile ilgili uğraşlarını diğer insanlardan gizleme,
 Çok fazla iş ile ilgilenmesi nedeniyle sosyal faaliyetlere zaman ayıramama,
 Sosyal faaliyetlere harcadığı zamanı boş zaman olarak görme ve bundan rahatsızlık
duyma.
103
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
2. GİRİŞİMCİLİK VE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK İLE İLGİLİ KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Çağımızda girişimci olarak kullanılmakta olan terim orijinalinde Fransızcadan gelmektedir. Bu
sözcük 1437’de ilk kez “De la Langue Francaise” sözlüğünde tanımı yapılan bir kelimedir. Bu
sözlükte girişimciyle alakalı üç tanım ortaya konmuştur. En yaygın olan tanımıysa “Bir şeylerin
üstesinden gelen” anlamıdır. 12. asırdan bu yana bu kelime Fransızcanın bir parçası olup
Ortaçağ döneminde aktif şekilde girişimci olarak kullanıldığı görülmüştür (Landström, 2005:
8). J.B. Say “entrepreneur” kelimesini ürettiğinde bununla bir durumun tespitini, bir niyetin
ifadesini ortaya koymak istemiştir. Say’in düşünce sistemine göre müteşebbis düzeni sarsan,
bozan kimseydi (Drucker, 1996:362). Cantillon ise girişimci kavramını bir hizmet veya ürünü
diğerlerine satmak için alan, belirsizlikle gelen riske katlanıp arada meydana gelen fiyat
dalgalanmasından kâr sağlayan birey olarak tanımlamaktadır (Altuntaş ve Dönmez, 2010:3).
Uzun bir dönemdir girişimciliğin öneminin farkında olunmasına rağmen hakkındaki çalışmalar
Harvard ekonomisti Joseph Schumpeter ile başlatılmıştır. Schumpter girişim sürecini “yaratıcı
Tahripçilik” olarak tarif etmiştir. Yeni ve daha iyi olanı elde etmek için eskiyi, yıpranmışı,
modası geçmişi, artık verimi olmayanı terk etmek; bunun yanı sıra, geçmişin hatalarından,
başarısızlıklarından ve yanılgılarından da kurtulmaktır (Drucker, 1996:363). Organizasyonlar
bu faaliyetleri başarabilmesi için girişimciliğin en önemli şartı olan yenilikçiliği sürekli bir
faaliyet haline getirmelidir. Çünkü yenilik yapıldığı sürece girişimcilik gerçekleşir.
Girişimci, girişimcilik ve girişim kavramlarının tanımı yapıldığında girişimcilerin bir işetme
kurabilmek ya da üretim unsurlarını bir araya toplamaya dönük tüm faaliyetleri girişimcilik;
işletmeyi kurmuş olan, ona yön veren ve geleceğe dair planlar gerçekleştirip sürdüren bireyler
girişimci: teknik, ekonomik ve hukuki olup üretim faktörlerinin bir araya getirildiği birimlerse
işletme veya girişimdir (Yelkikalan vd., 2010:51). Belirsizlik ile karşı karşıya kalındığında
örgütlerin bu nitelikleri vasıtasıyla egemen oldukları karakterize edilmektedir.
Girişimcilik; organizasyonların hayatını devam ettirmesi ve rekabet avantajı kazanması için
yaratıcılık, canlanma ve yenilik yapmaktır. Girişimci; bağımsız olarak ya da kurumsal sistemin
parçası olarak hareket eden bireylerin oluşturduğu grup ya da bireylerdir. Bunların amacı
organizasyonda canlanmayı sağlamak maksadıyla organizasyonda yenilik yapmaktır.
Girişimcilik; özellikle firmaların dış çevresinde değişen koşullar altında stratejik yenilenmede
temel duruştur. Bu sayede firmalar rekabet avantajını geliştirir ve sonuçta daha büyük finansal
ödül kazanır ve organizasyonun karlılığımda etkiler (Fakhrul ve Ayadurai, 2011:62).
Çağdaş girişimcilik araştırmalarında, girişimcilik kavramı bir organizasyonda farklı hiyerarşik
kademede çalışan organizasyon üyelerinin herhangi birinde yer alan birey ve grupların
etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu etkileşim organizasyon sisteminin çeşitli unsurları
tarafından etkilenerek organizasyon davranışlarında değişime sebep olması nedeniyle örgüt
seviyesi olgusu olarak ele alınmaktadır (Altuntaş ve Dönmez, 2010:52). Girişimcilik
faaliyetleri organizasyon içinde çok farklı seviyelerde gurup ve bireylerin etkileşiminin
çıktısıdır. Bireysel girişimcilik yalnızca birey tarafından yürütülen faaliyetler iken
organizasyon seviyesi girişimcilik organizasyonun tümünde meydana gelen faaliyetleri
kapsayan faaliyetlerdir. Bu kavramsallaştırma ile; mikro bazlı çalışmaların çoğunlukta olduğu
bireysel girişimcilik çalışmalarına oranla, örgüt seviyesi girişimcilik yazını daha çok örgüt
düzeyinde analiz öngören, makro bazlı çalışmalara dayanmaktadır (Fiş ve Wasti, 2009:128).
Bu bağlamda girişimcilikte bireysel girişim ve organizasyon girişimciliğinin farkı işlevin yerine
104
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
getirildiği mekânın farklılaştığı, bir paranın iki yüzü ya da belki de daha doğru bir deyişle ikizler
gibi benzer iki kavramdır (Çetindamar ve Fiş, 2007:23).
Bu tanımlamalardan anlaşıldığı üzere girişimcilik; rekabet avantajı kazanmak ve çevrede lider
organizasyon olmak amacıyla yaratıcılık ya da var olan kaynakların farklı bileşimiyle yeni ürün,
süreç ve hizmet üretmeye girişimcilik ve girişimcilik eylemini gerçekleştiren birey, grup ya da
organizasyona “girişimci” denir.
3. KURUMSAL EĞİTİM VEREN EĞİTMENLERDE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK İLE
İŞKOLİKLİK İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
3.1. Yöntem
Bu bölümde araştırma modeli, evren ve örneklem, kullanılan ölçme araçları, veri toplama ve
analiz yöntemlerine ilişkin bilgiler verilecektir. Öncelikle araştırma modeli açıklandıktan sonra
evrenin neden oluştuğu hangi metotla örneklemin seçildiği kullanılan ölçme araçlarının neye
dayanarak oluşturulduğu, veri toplamada hangi metodun kullanıldığı, analiz yöntemlerinde
nasıl bir yol takip edildiğinin ve de bu araştırmanın hangi amaçla yapıldığı açılanmaya
çalışılacaktır.
3.1.1. Araştırmanın Modeli
Araştırma betimleyici (tanımlayıcı) araştırma modellerinden genel tarama ve ilişkisel tarama
yöntemleri bir arada kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Betimleyici (tanımlayıcı) tarama
modelleri, geçmişte, bu gün ya da belli bir süreçte var olan olayları, durumları ve olguları ortaya
koymaya yönelik yaklaşımlardır. Var olanı değiştirmeye ya da etkilemeye çalışmadan olgunun
bilimsel portresinin ortaya konulması sürecini içermekte, nelerden oluştuğunu ve nelerle ilişkili
olduğunu sorgulamaktadırlar (Bardakçı, 2007:7-5). Tanımlayıcı araştırma modelinin amacı, bir
örgüt, birey, grup, durum veya olgunun düzgün bir portresini çizmektir (Altunışık, Coşkun,
Bayraktaroğlu, Yıldırım, 2010:69). Genel tarama modelinde çok sayıda elemandan oluşan
evren hakkında bir olay, olgu ya da duruma ilişkin genel bir kanıya ulaşmak amacıyla evreni
temsil eden bir örneklem üzerinde çeşitli taramalar düzenlenmesi, böylece olgu ya da durumun
çeşitli yönleriyle tanımlanması söz konusudur. İlişkisel tarama modelinde ise iki ve ya daha çok
çok sayıda değişken ya da durum arasındaki ilişkinin varlığı ve derecesi irdelemekte, böylece
farklı bulgular üzerinden evrene ilişkin yeni bilgiler geliştirilebilmektedir (Bardakçı, 2007:7-5)
Araştırmamızın özgün modeli 1 bağımlı değişken ve 1 bağımsız değişkenden oluşmaktadır.
Faktörlere ilişkin model aşağıdaki gibidir.
Şekil 1: Araştırmanın Modeli
Girişimcilik
İşkoliklik
Girişimcilik ile ilgi literatür incelendiğinde girişimci kişilik özelliği olarak üzerinde en sık
durulan konular, başarma ihtiyacı duyma, kendine güven, risk alma, belirsizlik toleransı,
yenilikçilik ve kontrol odağıdır. Bu özelliklere sahip olan kişilerin sahip olmayanlara oranla
daha fazla girişimci faaliyette bulunabilecekleri varsayımını göz önüne alarak ayrıca, üzerinde
sık durulan girişimci kişilik özelliklerinin girişimcilik eğilime etkisi dikkate alınarak geliştirilen
105
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ve örnek kitle girişimcilik ve işkoliklik eğilimini ölçmeyi amaçlayan hipotezler aşağıdaki
gibidir.
Ana Hipotez: Eğitmenlerin Girişimcilik ve İşkoliklik seviyeleri arasında anlamlı ve bağımlı
bir ilişki vardır.
Yan Hipotezler
H1: Kadın eğitmenler ve Erkek eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir farklılık
vardır.
H2: Lisans mezunu olan eğitmenler ile Lisansüstü eğitim alan eğitmenler arasında işkoliklik
açısından anlamlı bir fark vardır.
H3: 25-32 yaş arasındaki eğitmenler ile 33-41, 42-50 ve 50 ve üzeri yaş arasındaki eğitmenler
arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.
H4: 25-32 yaş arasındaki eğitmenler ile 33-41, 42-50 ve 50 ve üzeri yaş arasındaki eğitmenler
arasında girişimci kişilik açısından anlamlı bir fark vardır.
H5: Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında işkoliklik
açısından anlamlı bir fark vardır.
H6: Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında girişimcilik
açısından anlamlı bir fark vardır.
H7: Mesleki Kıdemi 0-5 yıl, 5-10 yıl, 10-15 yıl ve 15 yıl üzeri olan eğitmenler arasında
işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır
H8: Mesleki Kıdemi 0-5 yıl, 5-10 yıl, 10-15 yıl ve 15 yıl üzeri olan eğitmenler arasında
girişimcilik açısından anlamlı bir fark vardır.
3.1.2. Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın temel amacı kurumsal eğitim veren eğitmenlerde girişimci kişilik ile işkoliklik
ilişkisini incelemektir. Aynı zamanda literatürde konuyla ilgili yapılan çalışmaları inceleyerek
elde edilen sonuçların literatüre olan katkısını ortaya koymaktır. Araştırmanın bir diğer amacı
da bu konuda araştırma yapan yada yapacak olan araştırmacılara kaynak niteliği göstermesidir.
3.1.3. Evren ve Örneklem
Araştırmanın evreni İstanbul ilinde çeşitli üniversite ve eğitim danışmanlık firmalarında görev
yapan kurumsal eğitmenlerden oluşmaktadır. Bu evren içerisinden örneklem basit tesadüfi
örnekleme yöntemine göre seçilen toplam 500 kişiden oluşmaktadır. Basit Tesadüfi Örneklem,
tanımlanan evrendeki her elemanın eşit ve bağımsız seçilme şansına sahip olmasıdır. Yani, her
eleman eşit seçilme şansına sahip olmalı ve aynı zamanda birisinin seçilmesi diğerinin
seçilmesine kesinlikle engel olmamalı, etki etmemelidir.
3.1.4. Veri Toplama Araçları
Araştırmanın amacına uygun birincil verileri toplamak için nicel araştırma yöntemlerinden
anket tekniği kullanılmıştır. Anket üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde sosyodemografik bilgiler elde etmek için altı ifadeden oluşan bilgi toplama formu, ikinci bölümde T.
DOĞAN ve F. TEL tarafından Türkçeye uyarlaması ve güvenilirlik geçerlilik analizi
gerçekleştirilen beşli likert şeklinde hazırlanmış Duwas TR İşkoliklik ölçeği, üçüncü bölümde
E. YILMAZ, A. SÜNBÜL tarafından geliştirilen güvenilirlik ve geçerlilik analizi
gerçekleştirilmiş olan beşli likert şeklinde hazırlanmış otuz altı ifadeden oluşan “Üniversite
Öğrencilerine Yönelik Girişimcilik” ölçeği kullanılmıştır. Kişisel özelliklerini belirlemek üzere
106
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ise araştırmacı tarafından geliştirilen ve altı sorudan oluşan “Kişisel Bilgi Formu”
kullanılmıştır.
3.1.5. Verilerin Analizi
Verilerin analizi SPSS 24.0 ile yapılmış ve sonuçlar %95 güven düzeyinde değerlendirilmiştir.
Çalışmada girişimcilik ile işkoliklik arasındaki ilişki korelasyon testi ile, girişimciliğin
işkolikliğe etkisi regresyon testi ile analiz edilmiştir. Girişimcilik ve işkolikliğin sosyodemografik özelliklere göre farklılık gösterme durumu için kullanılan testler ise yapılan
normallik testi sonucuna göre belirlenmiştir.
Tablo 1: İşkoliklik ve Girişimcilik Ölçeklerinin Normallik Testi
Kolmogorov-Smirnova
Shapiro-Wilk
İstatistik
sd
p
İstatistik
sd
p
Aşırı Çalışma
0,080
500
0,000
0,984
500
0,000
Kompulsif Çalışma
0,106
500
0,000
0,984
500
0,000
İşkoliklik
0,071
500
0,000
0,984
500
0,000
Girişimcilik
0,076
500
0,000
0,958
500
0,000
İşkoliklik ve girişimcilik puanları normal dağılım göstermediklerinden karşılaştırma
analizlerinde parametrik olmayan yöntemlerden Mann Whitney ve Kruskal Wallis testleri
kullanılmıştır.
3.2. BULGULAR
Demografik özelliklerine göre ankete katılan deneklerin dağılımları aşağıdaki tabloda
verilmiştir.
3.2.1. Kişisel Bilgilere İlişkin Bulgular
Tablo 2: Kişisel Bilgiler
Cinsiyet
Yaş
Eğitim Durumu
Mesleki Kıdem
Eğitmenlik dışında başka bir işte
çalışıyor musunuz?
Kendi işiniz var mı?
Kadın
Erkek
25-32 yaş
33-41 yaş
42-50 yaş
50 ve üzeri
Lisans
Yüksek lisans
Doktora
5-10 yıl
10-15 yıl
15 yıl ve üzeri
Evet
Hayır
Evet
Hayır
n
241
259
112
208
71
109
156
264
80
220
74
206
195
305
78
422
%
48,2%
51,8%
22,4%
41,6%
14,2%
21,8%
31,2%
52,8%
16,0%
44,0%
14,8%
41,2%
39,0%
61,0%
15,6%
84,4%
107
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Araştırmaya katılanların %51,8’i erkek, %41,6’sı 33-41 yaş aralığında, %52,8’i yüksek lisans
mezunu, %44’ü 5-10 yıl arası süredir çalışmaktadır. Katılımcıların %61,’i eğitmenlik dışında
çalışmazken %15,6’sının kendi işi vardır.
3.2.2. İşkoliklik ve Girişimcilik Ölçeklerinin Tanımlayıcı İstatistiklerine İlişkin Bulgular
Araştırmada kullanılan ölçeklerin tanımlayıcı istatistiksel sonuçları aşağıda ifade edilmiştir.
Tablo 3: İşkoliklik ve Girişimcilik Ölçeklerinin Tanımlayıcı İstatistikleri
n
Minimum Maximum Ortalama
ss
Aşırı Çalışma
500
9
40
25,98
6,18
Kompulsif Çalışma
500
7
30
19,92
4,80
İşkoliklik
500
19
70
45,90
10,50
Girişimcilik
500
53
180
138,69
24,73
Araştırma sonucuna göre eğitimcilerin aşırı çalışma ölçeğinden aldıkları puanların ortalaması
25,986,18; kompulsif çalışma puanları ortalaması 19,924,80 ve işkoliklik puanları ortalaması
108
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
45,9010,50’dir. Eğitimcilerin girişimcilik ölçeğinden aldıkları puanların ortalaması
138,6924,73’tür.
Tablo 4: İşkoliklik ve Girişimcilik Ölçeklerinin Cronbach’s Alfa Değeri
Cronbach’s Alfa
Aşırı Çalışma
0,802
Kompulsif Çalışma
0,767
İşkoliklik
0,886
Girişimcilik
0,971
Ölçeklerin güvenirlik düzeylerinin belirlenmesi amacıyla Cronbach’s alfa katsayıları
hesaplanmıştır. Cronbach’s alfa katsayısı 0 ile 1 arasında değişirken değerin 1’e yaklaşması
ölçeğin güvenirliğinin yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Buna göre tüm ölçeklerin
güvenirlik düzeyleri yüksektir.
3.2.3. Girişimcilik İşkoliklik Arasındaki İlişkiye İlişkin Bulgular
Aşağıdaki tabloda araştırmanın ana temasını oluşturan iki faktör olan girişimcilik ve
işkolikliğin birbiriyle olan ilişkisi istatistiksel olarak ifade edilmiştir.
Tablo 5: Girişimcilik ile İşkoliklik Arasındaki İlişki
Girişimcilik
r
,297**
Aşırı Çalışma
p
0,000
n
500
r
,261**
Kompulsif Çalışma
p
0,000
n
500
r
,289**
İşkoliklik
p
0,000
n
500
**p<0,01
İşkoliklik İle Girişimcilik Arasındaki İlişkinin analiz edilmesi amacıyla yapılan korelasyon testi
sonuçları tabloda verilmiştir.
Analiz sonucuna göre girişimcilik ile aşırı çalışma arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli
(r=0,297) ve girişimcilik ile kompulsif çalışma arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli (r=0,261)
ilişki bulunmaktadır. Girişimcilik ile işkoliklik arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli (r=0,2897)
ilişki bulunmaktadır. araştırmanın bu sonucu ana hipotez olan “Eğitmenlerin Girişimcilik ve
İşkoliklik seviyeleri arasında anlamlı ve bağımlı bir ilişki vardır.” Desteklemektedir.
Risk Alma Eğilimi: Girişimcinin risk alma eğilimi; finansal, sosyal veya psikolojik olarak risk
alamadığından dolayı düşüktür. Girişimci geleceği görebilen kişidir. Girişimci daima vizyonu
yüksek olan kişidir ve bundan dolayı da her zaman risk almayı sever, tehlikeden kaçmaz.
Belirsizlik toleransı: Girişimciler belirsizlikle başa çıkabildiklerinden dolayı toleransları daha
yüksektir. Bu başlı başına çok önemli bir özelliktir. Girişimci kararlarını stratejik herhangi bir
109
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
planlama yapmadan alır. Bu özellikleri barındıran kişiler çoğunun yapmaya kalkışamayacağı
riskleri alarak yoluna devam ederler.
Başarma İhtiyacı Duyma: Düşük başarı güdüsü barındıran kişilerin kendilerine olan
özgüvenleri eksiktir. Yüksek olanlar ise başarı elde etmek için her zaman insanlarla rekabet
etmeye hazırlardır. Bunu barındıran girişimciler her zaman önlerine zor ve büyük hedefler
koyarlar.
Kontrol Odağı: Bu kişilik tipine sahip kişiler her zaman hayatlarındaki başarı ve başarısızlık
algılamalarının kontrol edilip edilemeyeceğine inanırlar.
Dış Kontrol Odağına sahip olanların kendilerine olan özgüvenleri hep yüksek olur. Başkalarının
başarıları kıskanırlar üzerinde kendi emekleri varmış gibi lanse ederler.
Yenilikçilik: Bu kavram girişimciliğin özünü barındırır. Olmazsa olmazıdır, yani girişimci
yeniliği pazarlayabilen anlamına gelmektedir. Yenilikçilik eğilimi yüksek olan bireylerde bu
davranış çok yoğun seyretmektedir. Bu yönlerinden dolayı rekabet etmeye her zaman açıktırlar.
Kendine Güven: Bir kişi belirlemiş olduğu hedefleri her zaman aşmaya çalışır ve bu
kendilerinde aşırı derece özgüven yaratır.
3.2.4. İşkolikliğin Girişimciliğe Olan Etkisine İlişkin Bulgular
Aşağıdaki tabloda işkolikliğin girişimciliğe olan etkisinin istatistiksel olarak sonucu ifade
edilmiştir.
Tablo 6: İşkolikliğin Girişimciliğe Etkisi
Etkilenen
Etkileyen
F
p
B
sh
t
p
R2
İşkoliklik Girişimcilik 50,360 ,000*
0,129
0,018
7,096 0,000* 0,092
*p<0,05
İşkolikliğin Girişimciliğe Etkisinin analiz edilmesi amacıyla yapılan regresyon analizi sonuçları
tabloda verilmiştir.
Analiz sonucuna göre kurulan regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur
(F=50,360; p<0,05) ve girişimcilik işkolikliği artırmaktadır (B=0,129; p<0,05). Bununla
birlikte açıklama katsayısı (R2) incelendiğinde işkoliklik düzeyindeki değişimin %9’unun
girişimcilik tarafından açıklandığı belirlenmiştir. Araştırmanın bu sonucu ana hipotez olan
“Eğitmenlerin Girişimcilik ve İşkoliklik seviyeleri arasında anlamlı ve bağımlı bir ilişki vardır.”
Hipotezini desteklemektedir.
İşkolik bireyler zaman ve mekân kavramı dinlemeden sürekli çalışırlar, beyinlerini sürekli
işleriyle meşgul ederler. İş onlar için hayatın merkezi anlamına gelmiştir. Diğer taraftan
girişimci olan kişiler; yenilikçi, başarı arzusu yüksek, kontrol odağı geniş, her zaman kendine
aşırı güven sahibi olduklarından ister istemez işkolik durumuna geçerler.
İşkolikler için hayatta en önemli olan şey yaratıcı olmaları, yeni şeyler yapmaları ve bundan
dolayı da kendilerini işe kaptırmaya meyilli olmalarıdır. İşi hayatlarının merkezi konumuna
getirmektedirler. Başardıkları her iş kendilerine çok yüksek özgüven sağlar ve bu özgüven
onların her zaman daha ileri gitmelerini sağlar.
110
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
3.2.5. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Demografik Özelliklerine Göre
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
Araştırmaya katılanların demografik özelliklerinin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerine ilişkin
bulgular aşağıda sırasıyla ifade edilmiştir.
3.2.5.1. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Cinsiyetlerine Göre
Karşılaştırılması
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin cinsiyetlerine göre karşılaştırılması
amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonuçları tabloda verilmiştir.
Tablo 7: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Cinsiyetlerine Göre
Karşılaştırılması
Sıra
Cinsiyet
n
U
p
Ortalaması
Kadın
241
275,28
Aşırı Çalışma
25236,500 0,000*
Erkek
259
227,44
Kadın
241
272,30
Kompulsif Çalışma
25956,000 0,001*
Erkek
259
230,22
Kadın
241
274,13
İşkoliklik
25515,000 0,000*
Erkek
259
228,51
Kadın
241
244,69
Girişimcilik
29808,500 0,385
Erkek
259
255,91
*p<0,05
Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların aşırı
çalışma düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucuna göre H1 (Kadın
eğitmenler ve Erkek eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir farklılık vardır.)
hipotezi doğrulanmıştır.
Kompulsif çalışma, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların kompulsif çalışma
düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir.
İşkoliklik, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların işkoliklik düzeyleri erkeklere
göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucuna göre H1 (Kadın eğitmenler ve Erkek eğitmenler
arasında işkoliklik açısından anlamlı bir farklılık vardır.) hipotezi doğrulanmıştır. Girişimcilik,
cinsiyete göre farklılık göstermemektedir (p>0,05).
111
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
3.2.5.2. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Yaşlarına Göre
Karşılaştırılması
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin yaşlarına göre karşılaştırılması amacıyla
yapılan Kruskal Wallis H testi sonuçları tabloda verilmiştir.
Tablo 8: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Yaşlarına Göre
Karşılaştırılması
Sıra
Yaş
n
X2
p
Ortalaması
25-32 yaş
112
244,20
33-41 yaş
208
249,76
Aşırı Çalışma
0,884
0,829
42-50 yaş
71
264,38
50 ve üzeri
109
249,34
25-32 yaş
112
257,45
33-41 yaş
208
256,81
Kompulsif Çalışma
2,678
0,444
42-50 yaş
71
251,11
50 ve üzeri
109
230,92
25-32 yaş
112
250,17
33-41 yaş
208
252,37
İşkoliklik
0,754
0,860
42-50 yaş
71
259,58
50 ve üzeri
109
241,35
25-32 yaş
112
236,13
33-41 yaş
208
250,64
Girişimcilik
2,308
0,511
42-50 yaş
71
269,04
50 ve üzeri
109
252,92
Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, kompulsif çalışma ve işkoliklik ile girişimcilik yaşa göre
farklılık göstermemektedir (p>0,05). Araştırmanın bu sonucuna göre H3 (25-32 yaş arasındaki
eğitmenler ile 33-41, 42-50 ve 50 ve üzeri yaş arasındaki eğitmenler arasında işkoliklik
açısından anlamlı bir fark vardır.) ve H4 (25-32 yaş arasındaki eğitmenler ile 33-41, 42-50 ve
50 ve üzeri yaş arasındaki eğitmenler arasında girişimci kişilik açısından anlamlı bir fark
vardır.) hipotezleri reddedilmiştir.
112
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
3.2.5.3. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Eğitim Durumlarına Göre
Karşılaştırılması
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin eğitim durumlarına göre karşılaştırılması
amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonuçları tabloda verilmiştir.
Tablo 9: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Eğitim Durumlarına Göre
Karşılaştırılması
Eğitim Durumu
Aşırı Çalışma
Kompulsif Çalışma
İşkoliklik
Girişimcilik
n
Lisans
Yüksek lisans
Doktora
Lisans
Yüksek lisans
Doktora
Lisans
Yüksek lisans
Doktora
Lisans
Yüksek lisans
Doktora
156
264
80
156
264
80
156
264
80
156
264
80
Sıra
Ortalaması
223,91
258,59
275,64
236,13
253,46
268,77
225,83
259,20
269,89
254,79
228,87
313,51
X2
p
8,566
0,014*
2,953
0,228
6,958
0,031*
21,279
0,000*
*p<0,05
Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve lisans
mezunlarının aşırı çalışma düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. Buna
göre eğitim seviyesi yükseldikçe aşırı çalışma düzeyi artmaktadır. Araştırmanın bu sonucuna
göre H2 (Lisans mezunu olan eğitmenler ile Lisansüstü eğitim alan eğitmenler arasında
işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) Hipotezi kabul edilmiştir.
Kompulsif çalışma, eğitim durumuna göre farklılık göstermemektedir (p>0,05).
İşkoliklik, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve lisans mezunlarının işkoliklik
düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. Buna göre eğitim seviyesi
yükseldikçe işkoliklik düzeyi artmaktadır. Araştırmanın bu sonucuna göre H2 (Lisans mezunu
olan eğitmenler ile Lisansüstü eğitim alan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir
fark vardır.) Hipotezi kabul edilmiştir.
Girişimcilik, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve yüksek lisans mezunlarının
girişimcilik düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir.
113
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
3.2.5.4. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Mesleki Kıdemlerine Göre
Karşılaştırılması
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin mesleki kıdemlerine göre karşılaştırılması
amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonuçları tabloda verilmiştir.
Tablo 10: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Mesleki Kıdemlerine Göre
Karşılaştırılması
Sıra
Mesleki Kıdem
n
X2
p
Ortalaması
5-10 yıl
220
239,67
Aşırı Çalışma
10-15 yıl
74
272,69
3,121
0,210
15 yıl ve üzeri
206
254,09
5-10 yıl
220
242,63
Kompulsif Çalışma
10-15 yıl
74
299,17
9,929 0,007*
15 yıl ve üzeri
206
241,43
5-10 yıl
220
241,38
İşkoliklik
10-15 yıl
74
284,32
4,998
0,082
15 yıl ve üzeri
206
248,09
5-10 yıl
220
229,20
Girişimcilik
10-15 yıl
74
255,99
9,148 0,010*
15 yıl ve üzeri
206
271,27
*p<0,05
Aşırı çalışma, mesleki kıdeme göre farklılık göstermemektedir (p>0,05).
Kompulsif çalışma, mesleki kıdeme göre farklılık göstermektedir ve 5-10 yıldır ve 15 yıl ve
daha fazla süredir çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri düşük iken 10-15 yıldır çalışanların
kompulsif çalışma düzeyleri yüksektir.
İşkoliklik, mesleki kıdeme göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). Araştırmanın bu
sonucuna göre H7 (Mesleki Kıdemi 0-5 yıl, 5-10 yıl, 10-15 yıl ve 15 yıl üzeri olan eğitmenler
arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) Hipotezi reddedilmiştir.
Girişimcilik, mesleki kıdeme göre farklılık göstermektedir ve 5-10 yıldır çalışanların
girişimcilik düzeyleri en düşük iken 15 yıl ve daha uzun süredir çalışanların en yüksektir. Buna
göre mesleki kıdem arttıkça girişimcilik düzeyi de artmaktadır. Araştırmanın bu sonucuna göre
H8 (Mesleki Kıdemi 0-5 yıl, 5-10 yıl, 10-15 yıl ve 15 yıl üzeri olan eğitmenler arasında
girişimcilik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezi kabul edilmiştir.
114
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
3.2.5.5. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Başka Bir İşte Çalışma
Durumlarına Göre Karşılaştırılması
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin başka bir işte çalışma durumlarına göre
karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonuçları tabloda verilmiştir.
Tablo 11: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Başka Bir İşte Çalışma
Durumlarına Göre Karşılaştırılması
Eğitmenlik dışında başka bir işte çalışıyor
Sıra
n
U
p
musunuz?
Ortalaması
Evet
195
263,40
Aşırı Çalışma
27221,500 0,110
Hayır
305
242,25
Evet
195
274,83
Kompulsif Çalışma
24993,000 0,003*
Hayır
305
234,94
Evet
195
267,27
İşkoliklik
26467,000 0,038*
Hayır
305
239,78
Evet
195
282,32
Girişimcilik
23533,500 0,000*
Hayır
305
230,16
*p<0,05
Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık
göstermemektedir (p>0,05).
Kompulsif çalışma, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir
işte çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın
bu sonucu H5 (Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında
işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezini destekler nitelik göstermiştir.
İşkoliklik, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte
çalışanların işkoliklik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucu
H5 (Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında işkoliklik
açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezini destekler nitelik göstermiştir.
Girişimcilik, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte
çalışanların girişimcilik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucu
H6 (Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında girişimcilik
açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezini destekler nitelik göstermiştir.
115
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
3.2.5.6. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Kendi İşi Olma Durumlarına
Göre Karşılaştırılması
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin kendi işi olma durumlarına göre
karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonuçları tabloda verilmiştir.
Tablo 12: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Kendi İşi Olma Durumlarına
Göre Karşılaştırılması
Sıra
Kendi işiniz var mı?
n
U
p
Ortalaması
Evet
78
244,16
Aşırı Çalışma
15963,500 0,673
Hayır
422
251,67
Evet
78
230,12
Kompulsif Çalışma
14868,000 0,174
Hayır
422
254,27
Evet
78
224,94
İşkoliklik
14464,500 0,089
Hayır
422
255,22
Evet
78
330,40
Girişimcilik
10225,500 0,000*
Hayır
422
235,73
*p<0,05
Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, kompulsif çalışma ve işkoliklik başka bir işte çalışma
durumuna göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). Araştırmanın bu sonucu H5 (Kendi firması
olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir
fark vardır.) hipotezi reddedilmiştir.
Girişimcilik, kendi işi olma durumuna göre farklılık göstermektedir ve kendi işi olanların
girişimcilik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucu H6 (Kendi
firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında girişimcilik açısından
anlamlı bir fark vardır.) hipotezini destekler nitelik göstermiştir.
SONUÇ
Araştırmada elde edilen sonuçlar aşağıda sıralanmıştır.
İşkoliklik İle Girişimcilik Arasındaki İlişkinin analiz edilmesi amacıyla yapılan korelasyon testi
sonucuna göre girişimcilik ile aşırı çalışma arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli ve girişimcilik
ile kompulsif çalışma arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli ilişki bulunmaktadır. Girişimcilik
ile işkoliklik arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli ilişki bulunmaktadır. araştırmada elde edilen
bu sonuca göre işkolikliğin girişimciliği etkilediği ifade edilebilmektedir. Araştırma sonucun
göre aşırı çalışan bireylerde girişimci kişilik özellikleri görülmektedir. Bu durum işkolikliğin
girişimciliği doğrudan etkilediği ve işkolik olan kişilerin girişimci kişilik özelliklerini taşıdığını
ifade etmektedir.
İşkolikliğin Girişimciliğe Etkisinin analiz edilmesi amacıyla yapılan regresyon analizi
sonucuna göre kurulan regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur ve
girişimcilik işkolikliği artırmaktadır. Bununla birlikte açıklama katsayısı incelendiğinde
işkoliklik düzeyindeki değişimin %9’unun girişimcilik tarafından açıklandığı belirlenmiştir.
Toplanan verilerin regresyon testi ile analiz edilerek işkolikliğin girişimciliğe etkisinin
incelenmesi sonucu yukarıda ifade edilen sonuca ulaşılmıştır. Bu sonuca göre girişimci özelliği
taşıyan bireylerin işkolik olma ihtimali oldukça fazladır. Analiz sırasında kurulan modelin
regresyon testi sonuçları bu kanıyı destekler nitelik göstermiştir. Araştırmada elde edilen sonuç
116
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ilişkinin pozitif olduğu sonucunu ifade etmektedir. Girişimci kişiler sürekli çalışma isteği
duyduğunda zaman içerisinde işkolik olma ihtimalleri normal bireylere nazaran oldukça
fazladır. Çünkü girişimciliğin en önemli özelliği sürekli yeni arayış içinde olma durumudur.
Yapılan iş bir süre sonra tatmin etmemeye başlayacağından bunun yanında farklı işler yapma
gereği duyulacaktır. Bu durum bireylerin yaşamları boyunca mevcut zamanlarının çoğunu
çalışarak geçirmelerine neden olmaktadır.
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin cinsiyetlerine göre karşılaştırılması
amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonucuna göre aşırı çalışma, cinsiyete göre farklılık
göstermektedir ve kadınların aşırı çalışma düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. Kompulsif
çalışma, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların kompulsif çalışma düzeyleri
erkeklere göre daha yüksektir. İşkoliklik, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların
işkoliklik düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. Girişimcilik, cinsiyete göre farklılık
göstermemektedir. Araştırmanın bu sonucuna göre kadın girişimciler işkoliklik özelliğini daha
fazla barındırdığı görülmüştür. Genel itibariyle kadınların erkeklere oranlar daha fazla işine
sadık ve çalışma bakımından daha titiz davrandıkları düşünüldüğünde araştırma sonucu
beklenen sonucu vermiştir. Ulucan (2015) tarafından yapılan girişimcilik eğilimini ölçmeye
yönelik yapılan araştırma sonucunda cinsiyetin girişimciliği etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu sonuç bu araştırma sonucuyla ters düşmektedir.
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin yaşlarına göre karşılaştırılması amacıyla
yapılan Kruskal Wallis H testi sonucuna göre aşırı çalışma, kompulsif çalışma ve işkoliklik ile
girişimcilik yaşa göre farklılık göstermemektedir. Araştırmanın bu sonucuna göre yaş faktörü
etkisiz faktör olarak değerlendirilmiştir. İşkoliklik ile ilgili alanyazında yapılan araştırmaların
birçoğunda yaş faktörünün etkisinin olmadığı sonucu ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda
girişimcilik üzerine yapılan araştırmaların birçoğunda yaş faktörü etkisizdir. Eğitimcilerin belli
bir yaşa erişmiş olması ve yapacakları girişimcilik faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olma
durumları bu sonucun ortaya çıkmasına neden olmuş olabilir.
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin eğitim durumlarına göre karşılaştırılması
amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonucuna göre aşırı çalışma, eğitim durumuna göre
farklılık göstermektedir ve lisans mezunlarının aşırı çalışma düzeyleri en düşük iken doktora
mezunlarının en yüksektir. Buna göre eğitim seviyesi yükseldikçe aşırı çalışma düzeyi
artmaktadır. Kompulsif çalışma, eğitim durumuna göre farklılık göstermemektedir. İşkoliklik,
eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve lisans mezunlarının işkoliklik düzeyleri en
düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. Buna göre eğitim seviyesi yükseldikçe işkoliklik
düzeyi artmaktadır. Girişimcilik, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve yüksek
lisans mezunlarının girişimcilik düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir.
Araştırmanın bu sonucuna göre eğitim seviyesi girişimcilik ve işkolikliği artırmaktadır. Bu
sonucu şöyle ifade etmek mümkün olacaktır. Belli bir eğitim seviyesine ulaşmış bireylerin
girişimcilik faaliyetlerine yönelmesi ve yapacakları faaliyet hakkında detaylı inceleme ve karzarar analizini doğru yapmaları etkili olabilir. Eğitim düzeyi ile işkoliklik arasında pozitif yönlü
ilişkinin bulunması ise, bireylerin yaptıkları işe daha çok sarılmaları ve bu işi yapabilmek için
eğitim düzeylerini sürekli arttırmaya çalıştığı düşüncesi etkili olabilir. Araştırmaya katılan
lisans düzeyi bireylerin girişimcilik ve işkoliklik eğilimleri yüksek lisansa göre daha fazladır.
Bu durum yapılan açıklamayı reddeder nitelik göstermektedir. Bu sonucu ise şöyle ifade etmek
mümkün olacaktır. Lisans düzeyinde eğitim almış bireylerin risk alma durumları ve bundan
117
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
etkilenme durumları daha düşük olacaktır. Bu durum girişimcilik faaliyetlerine daha sıcak
bakmaları ve bu konuda alacakları riskin sonuçlarının daha düşük olması ihtimali etkili
olacaktır. Aynı zamanda bireyin yaş itibariyle yüksek lisans ve doktora eğitimi almış bireylere
göre risk alma ve girişimcilik faaliyetlerinde bulunma eğilimi daha fazla olabilir.
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin mesleki kıdemlerine göre karşılaştırılması
amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonuçlarına göre Aşırı çalışma, mesleki kıdeme göre
farklılık göstermemektedir. Kompulsif çalışma, mesleki kıdeme göre farklılık göstermektedir
ve 5-10 yıldır ve 15 yıl ve daha fazla süredir çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri düşük
iken 10-15 yıldır çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri yüksektir. İşkoliklik, mesleki kıdeme
göre farklılık göstermemektedir. Girişimcilik, mesleki kıdeme göre farklılık göstermektedir ve
5-10 yıldır çalışanların girişimcilik düzeyleri en düşük iken 15 yıl ve daha uzun süredir
çalışanların en yüksektir. Buna göre mesleki kıdem arttıkça girişimcilik düzeyi de artmaktadır.
Araştırmanın bu sonucuna göre kıdem işkolikliği etkilemezken girişimciliği etkilemektedir.
Uzun yıllar aynı yerde çalışan ve belli bir kıdem sahibi olmuş bireylerin girişimcilik eğilimleri
daha fazladır. Araştırmanın bu sonucu beklenen bir sonuç olarak ifade edilebilir. Bireyler
eğitim aldıktan sonra iş hayatına atıldıklarında belli bir kıdem elde etmek adına çalışmaktadır.
Çünkü kıdem artışı bireyin iş pozisyonunda değişime ve maddi yönden de daha fazla kazanç
sağlamasına yol açacaktır. Ancak sürekli aynı pozisyonda olup uzun yıllar belli bir kıdem
düzeyinde çalışan bireyler alternatifler üretme çabası içerisine girmektedir. Düşündükleri
alternatif işlere atılım yaparak girişimcilik faaliyetlerinde bulunmaktadır. araştırmanın bu
sonucu beklenen bir sonuç olarak ifade edilebilir.
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin başka bir işte çalışma durumlarına göre
karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonucuna göre aşırı çalışma, başka bir
işte çalışma durumuna göre farklılık göstermemektedir. Kompulsif çalışma, başka bir işte
çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte çalışanların kompulsif çalışma
düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. İşkoliklik, başka bir işte çalışma durumuna göre
farklılık göstermektedir ve başka bir işte çalışanların işkoliklik düzeyleri çalışmayanlara göre
daha yüksektir. Girişimcilik, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve
başka bir işte çalışanların girişimcilik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir.
Araştırmanın bu sonucuna göre şu ifadeleri kullanmak doğru olacaktır. Başka bir işte çalışan
bireyler belli bir sermaye sahibi olabilme ihtimalleri daha yüksektir. Çalışmayan kişilerin
yapacakları girişimcilik faaliyetinin başarısız olması durumunda karşılaşacakları zorluklar
onları çok fazla etkileyecektir. Ancak belli bir gelir düzeyine sahip bireylerin girişimci olma
ihtimalleri daha yüksek olacaktır. Çünkü alacakları risk çalıştıkları yerden elde ettikleri gelir
ile karşılanacak seviyede olacaktır. Ancak çalışmayan bireyin alacağı riskin karşılanma ihtimali
yoktur.
Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin kendi işi olma durumlarına göre
karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonucuna göre aşırı çalışma,
kompulsif çalışma ve işkoliklik başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık
göstermemektedir. Girişimcilik, kendi işi olma durumuna göre farklılık göstermektedir ve
kendi işi olanların girişimcilik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu
sonucu bir önceki sonuca yapılan yorumlara benzer ifadeleri desteklemektedir.
Bu çalışma kapsamında elde edilen sonuç itibariyle şunları söyleyebiliriz; Ülkemizde
girişimciliğin geliştirilmesi için her şeyden önce girişimcilik ruhu ve kültürü topluma
118
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
benimsetilmeli, kurumsallaşmanın önemi vurgulanmalıdır. Ülke ekonomisinin gelişmesi için
özel girişimin ne kadar önemli olduğu gerekçeleri ile birlikte bireylere anlatılmalıdır. Girişimci
devlet tarafından desteklenmeli, bürokratik süreçler hafifletilmelidir. Potansiyel girişimci
adayları olan gençlerimize erken yaşlardan itibaren girişimcilik ve liderlik tanıtılmalı,
kişiliklerinin gelişimi açısından çok önemli olan davranış eğitimleri verilmelidir. Bütün bunlar
kişinin kendini tanıması ve özelliklerini anlayarak kendisini geliştirmesi ile mümkündür.
REFERANSLAR
Altunışık, R., Çoşkun, R., Bayraktaroğlu, S. & Yıldırım E. (2010). Sosyal Bilimlerde Araştırma
Yöntemleri, 6. Baskı, Sakarya Yayınları, Sakarya.
Altuntaş G. & Dönmez D. (2010). Girişimcilik Yönelimi ve Örgütsel Performans İlişkisi:
Çanakkale Bölgesinde Faaliyet Gösteren Otel İşletmelerinde Bir Araştırma, İstanbul
Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi, 39(1), 50-74.
Bardakçı, S. (2007). Eğitim Yöneticilerin İnternet Kullanımına İlişkin Tutumlarının İşkoliklik
Eğilimleri Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Tokat.
Drucker, F. D. (1996). Yönetim Uygulaması (The Practice of Management) İnkilap Kitabevi
Yönetim Dizisi.
Fiş, A. F. & Wasti, S. A. (2009). Örgüt Kültürü ve Girişimcilik Yönelimi İlişkisi, ODTÜ
Gelişme Dergisi, 35, 127-164.
Fiş, A.M. & Çetindamar, D. (2009). Üst Yönetim Girişimciliği ve Performans İlişkisi, 17.
Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildiriler Kitabı.
Landström H. (2005). Pioneers in entrepreneurship and small business research. Institute of
Economic Research, Sweden.
Yelkikalan, N., Akatay, A.,Yıldırım, Hacı, M., Karadeniz, Y., Köse, C., Koncagül, Ö. & Özer,
E. (2010). Dünya ve Türkiye Üniversitelerinde Girişimcilik Eğitimi: Karşılaştırmalı Bir
Analiz. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 12(19), 51-59.
Zainol F. A. & Ayadurai, S. (2011). Entrepreneurial Orientation and Firm Performance: The
Role of Personality Traits in Malay Family Firms in Malaysia International Journal of
Business and Social Science, 2(1), 59-72.
119
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
EKLER
EK1 ANKET FORMU
KURUMSAL EĞİTİM VEREN EĞİTMENLERDE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK
İŞKOLİKLİK İLİŞKİSİ ANKETİ
Değerli Katılımcı,
Bu anket, İstanbul Aydın Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İnsan Kaynakları
Yönetimi Bilim Dalında Yrd. Doç. Dr. Burçin KAPLAN danışmanlığında yürütmekte
olduğum ‘’Kurumsal eğitim veren eğitmenlerde girişimci kişilik işkoliklik ilişkisi’’
konulu yüksek lisans tezi için kullanılacaktır.
Verdiğiniz bilgiler, kesinlikle gizli tutulacaktır. Anketi yanıtlayarak verdiğiniz destek,
sağladığınız katkı ve ayırdığınız zaman için teşekkür ederiz.
Mesut ÖZTIRAK / mesutoztirak@gmail.com
İnsan Kaynakları Yönetimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi
120
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Bölüm 1: Kişisel Bilgi Formu
1- Cinsiyetiniz

Kadın
 Erkek
2- Yaşınız

18-24

25-32

33-41

42-50
 50 ve üzeri
3- Eğitim Durumunuz

Ön lisans

Lisans

Yüksek Lisans
 Doktora
4- Mesleki Kıdem

0-5 yıl

5-10 yıl

10-15 yıl
 15 yıl ve üzeri
5- Eğitmenlik dışında başka bir işte çalışıyor musunuz?

Evet
 Hayır
6- Kendi işiniz var mı?

Evet

Hayır
121
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Bölüm 2: İşkoliklik Ölçeği
Hiç Uygun Değil
Uygun Değil
Biraz uygun
Uygun
Tamamen uygun
Aşağıdaki ifadelerden size uygun gelen seçeneği işaretleyerek yanıtlayınız.
1. Çok çalışmayı sevmem.
1
2
3
4
5
2. Keşke kendimi işime bu kadar adamasaydım.
1
2
3
4
5
3. Telaş içinde ve zamana karşı yarışan biri olarak görünürüm.
4. İş yerindeki arkadaşlarım çalışmayı bıraktığında bile ben kendimi çalışmaya
devam ederken bulurum.
5. Yaptığım bir işten hoşlanmasam bile sıkı çalışmak benim için önemlidir.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
6. Sürekli yapacak bir işim vardır.
7. Bir süreliğine işten uzaklaşmak istesem bile kendimi sıklıkla o iş hakkında
düşünürken bulurum.
8. Üstesinden gelebileceğimden çok daha fazlasını üstlenirim.
9. Bir şeyi yapmak istesem de istemesem de, o konuda çok sıkı çalışmam gerektiğine
dair içten gelen bir zorlama hissediyorum.
10. Çalışırken işleri belli sürede bitireceğime dair koyduğum zaman sınırlamaları
yüzünden kendimi zora sokarım.
11. Genellikle içimde beni çok çalışmaya iten bir şeyler olduğunu hissediyorum.
12. Çalışmaya, arkadaşlarımla birlikte vakit geçirmekten, hobilerimden veya boş
zaman etkinliklerimden daha fazla vakit harcarım.
13. Bir iş üzerinde çalışmadığım zaman kendimi suçlu hissederim.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
14. Yaptığım iş keyifli olmasa da çok çalışmaya kendimi mecbur hissederim.
15. Kendimi, telefonla konuşurken hem not alıp hem yemek yemek gibi iki veya üç işi
aynı anda yaparken buluyorum.
16. İşten izin aldığımda kendimi suçlu hissederim.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
17. Çalışmadığım zaman rahatlamakta güçlük çekiyorum.
1
2
3
4
5
122
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
Çok sık
3.
Sık sık
2.
İşimde geçmiş performansımdan daha iyi olabilmek için daha çok çaba
harcamaya çalışırım.
Görevimin son derece zor olduğu zamanlarda elimden gelenin en iyisini yaparım.
İstediğim şeyi elde ettiğim zaman bunun sebebini genellikle kendi yeteneklerim
olduğu düşünürüm.
İşlerimde kendi kararlarım etkilidir.
Kendi işimi kurabilirim.
İşten zorunlu olarak ayrılsam işle ilgili kendime seçenekler oluşturabilirim.
Zor durumlarda seçenekler oluşturabilirim .
Farklı insanlarla dostluklar kurabilirim.
Denemediklerimi denemekten çekinmem.
Kendimde farklı işler yapabilecek enerjiyi hissederim.
Arkadaşlarıma değişik iş projelerden söz ederim.
Yeteneklerimi uygulayabilecek alanlar oluştururum.
Arkadaşlarımdan gelen bazı projelere katılmaktan çekinmem
Hayıtımı dış etkenlere bırakmam
Kararlarımla hayatımı şekillendirebileceğimi düşünüyorum.
Risk almaktan çekinmem
Geleceği görerek ona dönük hazırlıklar yapabilirim.
Yeni bir şeyleri denememe imkan veren projeler üzerinde çalışmayı severim.
Eski fikirlere ve uygulamalara meydan okumayı ve daha iyilerini araştırmayı
severim.
Yeni bir perspektiften bakmama imkan sağlayan proje ve işlerle uğraşırım.
Geçmişte başkaları tarafından kullanılmamış yeni yöntemlerle çalışmayı denerim.
Yeterli çabayla, her türlü sorunu ortadan kaldırabiliriz.
Yaptığım planları yürütebileceğimden çoğunlukla eminimdir.
Yeni bir durum ve uygulamaya adapte olmakta sorun yaşamam.
Üzerinde çalıştığım bir konuda hata yapmaktan çekinmem.
Her işin bir riski vardır. İşimde her türlü riski göze alabilirim.
Başarıyı sağlayacak uygun yöntem ve tekniklerin arayışı içerisindeyimdir.
Karşıma çıkan fırsatları değerlendirebilirim.
Elimdeki kaynakları bir araya getirerek verimliliğe dönüştürebilirim.
İşimde ve çalışmalarımda ortaya çıkan değişimlere açığımdır.
İşimi severek ve azimle yaparım.
İşimde yaratıcılık yönüm güçlüdür.
İşimi gerçekleştirirken, herhangi bir ekip ya da kişiyle çalışabilirim.
Bir işte ya da uygulamada liderliği ele almaktan çekinmem.
İş konusunda gelecekle ilgili etkili kararlar alabilirim.
Farklı işlere yönelik motivasyonum ve eğilimlerim güçlüdür.
Bazen
1.
Nadiren
MADDELER
Hiçbir zaman
Bölüm 3:
Aşağıdaki ifadelerden size uygun gelen seçeneği işaretleyerek yanıtlayınız.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
1
2
3
4
5
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
5
123
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
TÜRKİYE’DE FİNANSAL RAPORLAMADAN ENTEGRE
RAPORLAMAYA GEÇİŞ SÜRECİ VE TÜRKİYE SINAİ KALKINMA
BANKASI ENTEGRE RAPORUNUN İÇERİK ÖĞELERİ AÇISINDAN
İNCELENMESİ
TRANSITION PROCESS IN TURKEY FROM FINANCIAL
REPORTING TO INTEGRATED REPORTING AND ANALYSIS OF
INTEGRATED REPORT OF TURKISH INDUSTRIAL DEVELOPMENT
BANK BY ITS ELEMENTAL CONTENTS
Gözde COŞKUN*
*
Öğrenci, gozde-coskun89@hotmail.com, Türkiye
Özet
Geçmişten günümüze süregelen raporlama kavramı zaman içerisinde bazı değişiklikler göstererek
gelişmiştir. Başlarda finansal raporlama ile başlayan raporlama girişimi artık günümüzde
sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk adları altında çeşitli raporlar halinde yayımlanmaktadır. Ancak
bu raporlar bütünleşik bir yapıda değildir ve ülkelerin bütünleştirici bir raporlamaya ihtiyaç
duymasına neden olmaktadır. Bu noktada entegre raporlama bütünleştirici bir yapı olarak bu
ihtiyaçlara karşılık verebilecek en doğru raporlama örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Entegre
raporlama işletmelere uzun vadeli bakış açısı sunabilen, geleceğe dair strateji ve hedefler
belirlemeye katkı sağlayan bütünleştirici bir rapordur.
Bu çalışmada esas olarak entegre raporlamanın ortaya çıkışı incelenmiş ve Uluslararası Entegre
Raporlama Konseyi tarafından sunulan Entegre Raporlama Çerçevesi baz alınarak Türkiye’de
finans sektöründe yayımlanan ilk entegre rapor incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Entegre Raporlama, Finansal Raporlama, Sürdürülebilirlik
JEL Kodu: G30, M40, M41
Abstract
The ongoing notion of reporting from past to present have been developed altering by the time. The
reporting initiative of financial reporting at the beginning can be came out as sustainability, social
responsibility reporting nowadays. However these reports are not in integrative structure and this
leads to the need of integrated reporting by countries. At this point integrated reporting appears as
the best way of reporting that meets this need by its integrative structure. Integrated reporting is a
report that can provide long term perspective to the companies and can contribute to specificate
future strategies and goals.
In this article basically the existence of integrated reporting have been analysed and the first
integrated report published in Turkish financial sector is examined based upon Integrated Reporting
Framework provided by International Integrated Reporting Council.
Keywords: Integrated Reporting, Financial Reporting, Sustainability
JEL Codes: G30, M40, M41
124
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
GİRİŞ
Dünyada şirketlerin performanslarını değerlendirmede kullanılan en eski kaynak olarak
finansal tablolar karşımıza çıkmaktadır. Finansal tablolar geçmişte yararlanılan tek kaynak
iken, günümüz şartlarında şirketlerin sadece finansal durumunu gösteren tablolar kurumların
sürdürülebilirliği için yeterli değildir. Çünkü finansal raporlar geçmiş performanslarını ve kısa
vadeli durumları yansıtmaktadır oysa entegre rapor geleceğe yönelik strateji ve hedefler
belirlemeye bunları dış çevreye yansıtmaya olanak sağlar. Ayrıca kısa, orta ve uzun vadede
durum değerlendirmesi yapma imkanı verir. Ayrıca yaşanan küresel ekonomik krizler,
şirketlerin içinde bulundukları çevresel, sosyal, yönetimsel sorunlar, karşılaştıkları riskler ve
belirsizlik kaygıları şirketlerin sürdürülebilirliğini etkilemektedir. Küresel ekonomilerde
yatırımcılar, şirketlerin karşılaştıkları bu sorunların şirketlerin sürdürülebilirliğini doğrudan
etkilediğinin farkına varmışlardır ve şirketlerin mali olmayan performansları ile ilgili bilgi talep
etmeye başlamışlardır. Artık günümüz ekonomilerinde örgütsel piyasa değeri, mali temelli
sermayeden, entelektüel varlıklara, araştırma ve geliştirme gücüne, marka değerine ve ayrıca
beşeri ve sosyal sermayeye kayma başlamıştır.
Dünyada sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk, kurumsal yönetim adları altında çeşitli raporlar
bugün işletmeler tarafından yayımlanmakta olsa da hazırlanan bu raporlar ihtiyaçlara yeterince
karşılık verememektedir. Ayrıca bu raporlar bütünleştirici bir yapı olmaktan uzak olduğu için
ülkeler bütünleştirici bir raporlamaya ihtiyaç duymuşlardır ve uzun vadeli bakış açısı sunan,
işletmelerin stratejik planlarına yer veren entegre raporlamaya geçiş yapılmıştır.
Bugün Türkiye’de faaliyet gösteren işletmeler de dünya standartlarını yakalayan finansal
raporlar, sürdürülebilirlik raporları yayımlamaktalar ve yaşanan gelişmeleri yakından takip
etmektedirler. Ülkemizde entegre raporlama yapan şirket sayısı şuan oldukça sınırlıdır fakat
yaygınlaştırılabilmesi amacıyla gerekli çalışmalar yapılmaktadır. En önemli adımlardan biri de
Entegre Raporlama Türkiye Ağı’nın (ERTA) kuruluşudur.
Çalışmanın amacı; finansal raporlardan finansal olmayan raporlara geçiş süreci hakkında bilgi
vermek ve bu raporların kavramsal çerçevesini anlatmaktır. Çalışmanın ilk bölümünde bu
raporların tanımları, gelişim süreçleri anlatılmıştır, ikinci bölümünde ise IIRC hakkında bilgi
verilerek entegre raporlama çerçevesi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın üçüncü ve son
bölümünde ise finans sektörünün ilk entegre raporu olan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası
(TSKB) tarafından yayımlanmış entegre raporun uluslararası raporlama çerçevesi içerik öğeleri
açısından incelenmesine yer verilmiştir.
1. ENTEGRE RAPORLAMANIN KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVESİ
1.1. Finansal Raporlama Kavramı
Finansal rapor, başta yöneticiler ve ortaklar olmak üzere, şirketin bütün paydaşlarına belirli bir
döneme ilişkin şirket faaliyetlerinin finansal sonuçları hakkında bilgi vermek üzere çeşitli
finansal tabloların hazırlanmasıdır. Finansal tablolar, muhasebe sistemi içinde kaydedilen ve
toplanan bilgilerin, belirli zaman aralıkları ile bilgi kullanıcılarına iletilmesini sağlayan
araçlardır. (AKDOĞAN & TENKER, 2007, s. 4)
1.1.1. Finansal Raporlamanın Amacı
125
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Finansal raporlamanın amacı, mevcut yatırımcılara veya potansiyel yatırımcılara, borç
verenlere ve diğer karar alıcılara karar alma süreçlerine yardımcı olabilecek şekilde işletmelerin
faaliyet sonuçları, finansal durumları ve finansal durumlarında meydana gelen değişiklikler
hakkında doğru, tam ve zamanında bilgi sağlamaktır. (HAZAR vd., 2015, s. 51)
Finansal raporlama kullanıcıların ihtiyacı olan finansal bilgilere ulaşabilmesini amaçlar.
Finansal tablolar yatırımcılara, borç verenlere ve diğer kullanıcılara işletmeyle ilgili ihtiyaçları
olan bilgileri sağlamasına karşın, tüm finansal bilgiler bu tablolar aracılığıyla elde
edilememektedir. İşletmelerden bağımsız şekilde gelişen ekonomik, sosyal, politik birçok olay
yatırımcıların karar mekanizmalarını etkilemektedir ve bu tür bilgiler finansal tablolardan elde
edilememektedir. (HAZAR vd., 2015, s. 51)
1.1.2. Finansal Raporlamanın Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi
1930’lu yıllarda yaşanan “Büyük Buhran” gibi önemli ekonomik olaylar genel muhasebe
standartlarının oluşturulmasını tetiklemiştir. Büyük Buhran sonrasında Amerika Birleşik
Devletleri (ABD), Genel Kabul Görmüş Muhasebe Standartları’nı (USGAAP) oluşturmuş ve
ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’nu (SEC) kurarak payları borsada işlem
görmekte olan şirketlerin finansal verilerini yayımlamasını zorunlu kılmıştır.
Zamanla şirketler hakkında güvenilir finansal verilerin sunulması ve karşılaştırılabilmesi
amacıyla finansal tabloların hazırlanmasında belirli standartlar oluşturulmasına ihtiyaç
duyulmuştur. Yatırımcıların ve yasal düzenleyicilerin doğru karşılaştırma yapabilmesi ve
uluslararası yatırımın ve ticaretin artırılabilmesi adına 1973 yılında Uluslararası Muhasebe
Standartları Komitesi (IASC) tarafından “Uluslararası Muhasebe Standartları” (IAS)
geliştirilmiştir. Söz konusu standartlar 2001 yılında güncellendikten sonra günümüzde birçok
ülkede ortak raporlama dili olarak kullanılan “Uluslararası Finansal Raporlama Standartları
(IFRS/UFRS)” haline gelmiştir. (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği [TÜSİAD], 2015, s.
21)
1.2. Sürdürülebilirlik Ve Sürdürülebilirlik Raporlaması Kavramı
Sürdürülebilirlik başlarda şirketlerin çevreye karşı duyarlı olması gerektiğini ve çevreye
verilebilecek olumsuzlukların azaltması gerektiğini belirten bir görüş olarak karşımıza çıksa da,
bu anlayış zamanla yerini “sürdürülebilirliğin üç ayağı” olarak tanımlanan ve şirketlerin
ekonomik, sosyal ve çevresel amaçlarının istikrarlı bir şekilde gözetilmesini savunan bir
yaklaşıma bırakmıştır. (TÜSİAD, 2015, s. 25)
1.2.1. Ekonomik Sürdürülebilirlik
Ekonomik Sürdürülebilirlik, işletmelerin kar etme hedefini gerçekleştirirken aynı zamanda
faaliyetlerinin de içinde bulunmuş olduğu topluma çevresel ya da toplumsal olarak zarar
vermemesi şeklinde ifade edilmektedir. (TÜSİAD, 2015, s. 25)
1.2.2. Çevresel Sürdürülebilirlik
İşletmelerin faaliyetleri sonucu çevreye vermiş olduğu zararı asgari düzeye indirecek ve doğal
kaynakları gelecek nesiller için koruyacak kararlar alması şeklinde ifade edilebilir. (TÜSİAD,
2015, s. 26)
1.2.3. Sosyal Sürdürülebilirlik
126
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Sosyal sürdürülebilirlik kavramı için tek bir tanım bulunmamakla birlikte en kapsamlı olan
açıklama şu şekilde ifade edilebilir; ‘Formal ve informal süreçler, sistemler, yapılar ve ilişkiler
mevcut ve gelecek nesillerin sağlıklı ve yaşanabilir topluluklar inşa etmesini desteklediği
zaman sosyal sürdürülebilirlik sağlanabilir. Sosyal olarak sürdürülebilir topluluklar eşit,
birbirinden farklı, birbirine bağlı, demokratik olup, kaliteli bir hayat sağlamaktadır. (TÜSİAD,
2015, s. 26-27)
1.2.4. Sürdürülebilirlik Raporlaması
Sürdürülebilirlik Raporlaması, işletmelerin günlük faaliyetlerinden kaynaklanan ekonomik,
sosyal ve çevresel etkilerini sundukları raporlar olarak tanımlanmaktadır. (TÜSİAD, 2015, s.
33)
1.2.4.1. Sürdürülebilirlik Raporlamasının Kullanım Amaçları
Sürdürülebilirlik performansının yasalar, kurallar, yönetmelikler, performans standartları ve
gönüllü girişimlerle kıyaslanması ve değerlendirilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca
kurumun sürdürülebilir kalkınma hakkındaki beklentileri nasıl etkilediğinin ve onlardan nasıl
etkilendiğinin gösterilmesi ve performansın, kurum içinde ve farklı kurumlarla zaman içinde
karşılaştırılması amacıyla kullanılır. (Global Reporting Initiative [GRI], 2006, s. 3)
1.2.5. Sürdürülebilirlik Raporlamasının Faydaları
Sürdürülebilirlik raporlaması şirketlere daha iyi ve daha etkin bir risk analizi yaparak riski daha
iyi bir şekilde yönetme olanağı sağlarken aynı zamanda önünde bulunan fırsatları da daha doğru
analiz etmesine katkıda bulunur. (TÜSİAD, 2015, s. 28)
Sürdürülebilirliği iş yapma biçimi olarak benimseyen şirketler, toplum ve sivil toplum
kuruluşları nezdinde olumlu bir izlenim yaratmak suretiyle itibarlarını ve aynı zamanda marka
değerlerini artırma imkanına sahip olurlar. (Borsa İstanbul [Bist], 2014, s. 19)
Sürdürülebilirlik raporlaması sayesinde etkin risk yönetimi, marka değerindeki artış ve
kurumsal itibar, daha kolay finansman sağlama, düşük maliyet avantajı ile dava verimli üretim
yapabilme gibi faktörler şirketler için önemli rekabet avantajı sağlamaktadır. (TÜSİAD, 2015,
s. 30)
1.3. Entegre Raporlama Kavramı
1.3.1. Entegre Raporlamanın Tanımı ve Amacı
Entegre raporlamayla ilişkin birbirine yakın birçok tanım bulunduğu görülmektedir. Örneğin;
IIRC entegre raporlamayı “…bir kuruluşun stratejisinin, kurumsal yönetiminin, performansının
ve beklentilerinin kuruluşun dış çevresi bağlamında kısa, orta ve uzun vadede değer yaratmayı
nasıl sağlayacağının kısa ve öz bir şekilde bildirilmesi” olarak ifade etmektedir. King III
Raporuna bakıldığında ise entegre raporlamanın “şirketin hem finansal hem de sürdürülebilirlik
performansının bütüncül ve entegre bir sunumu” şeklinde tanımlandığı görülmektedir.
1.3.1.1. Entegre Raporlamanın Amaçları
Bir entegre raporun en temel amacı finansal sermaye sağlayan taraflara kuruluşun zaman
içerisinde nasıl değer yaratacağını açıklayabilmektir. (International Integrated Reporting
Council [IIRC], 2013, s. 5)
127
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Entegre raporlama sermayenin daha verimli ve etkin dağılması açısından finansal sermaye
sağlayan taraflara sunulan bilgilerin kalitesini artırmayı amaçlar. Ayrıca kurumsal raporlamaya,
farklı raporlama yolları kullanan ve bir kuruluşun zaman içinde değer yaratma kabiliyetini
maddi yönden etkileyen tüm faktörleri içeren daha bütüncül bir yaklaşım ortaya koymayı
hedefler. (IIRC, 2013, s. 2)
Sermaye öğeleri (finansal, üretilmiş, insan, fikri, sosyal ve ilişkisel, doğal) için hesap
verilebilirliği ve yönetilebilirliği güçlendirerek bunların birbirleriyle olan ilişkisinin daha kolay
anlaşılabilmesini sağlamayı amaçlar. (IIRC, 2013, s. 2)
Kısa, orta ve uzun vadede değer yaratmaya odaklı entegre düşünce sayesinde karar verme ve
harekete geçme faktörlerini desteklemek ve kuruluşu etkileyen iç ve dış faktörler hakkında bilgi
sağlamak da temel amaçları arasındadır. (IIRC, 2013, s. 2)
1.3.2. Entegre Raporlamanın Doğuşu ve Evrensel Gelişim Süreci
İlk olarak finansal kayıtların tutulmaya başlanması zirai ticaret faaliyetlerinin kaydedilmesiyle
ortaya çıkmıştır. Bu kayıtlar 1930’lu yıllarda yaşanan “Büyük Buhran” ile birlikte ABD’de
yasal olarak zorunlu hale getirilmiştir. Borsaya kote olan şirketlerin finansal bilgilerini
yayınlamasının mecburi kılınmasıyla birlikte yatırımcıların da güveni artış göstermiş ve diğer
devletler de benzer yasal düzenlemeler ve standartlar oluşturarak finansal raporların yaygın hale
gelmesini sağlamışlardır. Fakat bu durum ülkelerin raporlama standartları arasında farklılıklar
göstermesinden dolayı yatırımcılar açısından birtakım zorluklar yaşanmasına ve karışıklıklara
sebep olmuştur. Yatırımcıların daha etkin bir karşılaştırma yapabilmesi, yatırımların artması ve
ticari faaliyetlerin daha kolay yürütülebilmesi amacıyla 1973 yılında IASC tarafından IAS
oluşturulmuş. 2001 yılında ise güncelleştirilerek ülkeler arasında ortak bir raporlama dili haline
UFRS/IFRS haline dönüşmüştür. (BÜDEYRİ & KISA, 2016, s. 183)
1980’lere gelindiğinde ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerin tartışılmaya başlanmasıyla,
klasik finansal tabloların, işletmelerin gerçek durumunu yansıtmada yetersiz kaldığı
görülmüştür. Zamanla finansal tablolara ilave olarak yönetim açıklamaları, çevresel raporlar,
kurumsal yönetim ve ücretlendirmeye ilişkin bilgiler yayınlanmaya başlamıştır. 2000’li yıllara
gelindiğinde çevresel rapor adı altında sunulan raporlar yerini sürdürülebilirlik raporlamasına
bırakmıştır. (AYDIN, 2015, s. 2-3) 1994 yılına gelindiğinde kuruluşların finansal bilgilerinin
yanında finansal olmayan bilgilerini de açıklamalarını teşvik etmek amacıyla Güney Afrika
tarafından King raporu yayımlanmıştır. 2002 yılında King II raporu yayımlanmış ve bir adım
ilerleyerek şirketlerin tüm ilgili paydaşlarını dahil etmelerini ve sorumluluklarını finansal
sonuçlarla birlikte sosyal ve çevresel konuları da kapsayacak bir boyuta taşınmasını talep
etmiştir. 2008 yılında yaşanan küresel finansal krizde, geleneksel raporların risklere cevap
vermede yetersiz kaldığı görülmüştür ve 2009 yılında yatırımcılar, İş dünyası ve toplum
arasındaki güvensizliği minimuma indirmek amacıyla King III raporu yayımlanmıştır ve
Johannesburg borsası tarafından borsaya kote tüm şirketlerin entegre rapor yayımlaması,
yayımlamayanların ise sebebini açıklaması zorunlu kılınmıştır. Nihayetinde Güney Afrika,
entegre raporlamayı borsaya kote şirketlere zorunlu kılan ilk ülke olmuştur. 2016 yılında ise
Güney Afrika tarafından King IV raporu yayımlanmıştır. (TÜSİAD, 2015, s. 42)
128
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Şekil 2: Kurumsal Raporlamanın Gelişimi
Şekil 1’de görüldüğü üzere 1960’larda sadece finansal raporlama söz konusu iken 1980’lere
gelindiğinde finansal bilgilerin yanında finansal olmayan bilgilerde önem kazanarak çevresel
raporlama kavramı ortaya çıkmıştır. 2000’lerde şirketlerin günlük faaliyetlerinin ekonomik,
çevresel ve sosyal etkilerini anlattıkları sürdürülebilirlik raporlaması ortaya çıkmıştır. Finansal
raporlamayla başlayan bu raporlama yolculuğu, çeşitli raporlama türleri ile süregelmiştir.
Entegre raporlama her ne kadar diğer kurumsal raporlamalardan daha kısa bir geçmişe sahip
olsa da 2020’li yıllarda finansal raporların hatta sürdürülebilirlik raporlarının önüne geçecek
düzeyde yaygınlaşacağı beklenmektedir. (KARGIN vd., 2013, s. 41)
Tablo 4: Ülkelerde Zorunlu ve Gönüllü Sürdürülebilirlik Raporlaması Trendi
2006
Raporlama
2010
2013
2016
Zorunlu
35
58%
94
62%
130
72%
248
65%
Enstrümanları Gönüllü
25
42%
57
38%
50
28%
135
35%
Toplam
60
151
180
383
19
32
44
71
Ülkeler &
Bölgeler
Kaynak: UNEP & GRI & KPMG & The Centre for Corporate Governance in Africa, Carrots
and Sticks, 2016
Tablo 1’de de görüldüğü gibi Carrots and Sticks 2013 yılında yayımlanan son rapordan bu yana
tespit edilen raporlama sayısında artış gözlemlenmiştir. 2013 raporunda 44 ülkede 180 rapordan
sonra 2016 yılında 71 ülkede 383 sürdürülebilirlik raporu yayımlandığı görülmektedir. Zorunlu
129
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ülkelerde raporlamanın daha fazla olduğu görülse de, gönüllü olan raporlarda da 2013 yılından
sonra artış görülmektedir.
1.3.3. Entegre Raporlamanın Faydaları
Finansal verileri sosyal, yönetimsel ve çevresel verilerle birleştirerek daha bütüncül bir
yaklaşım sağlayan entegre raporlama, kuruluşun nasıl bir değer yarattığının hem üst yönetim
hem tüm çalışanlar hem de kuruluşun tüm paydaşları tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlar.
Böylelikle entegre rapor, kuruluşun ve paydaşlarının daha sağlıklı bilgiye dayalı kararlar
almasına yardımcı olur. Kuruluşlar entegre raporlama ile operasyonlarının ekonomik, sosyal ve
çevresel bağlantılarını kurarken, sadece geçmiş performanslarının sonucunu değil, uzun vadeli
perspektiflerini de sunma imkanı bulmaktadırlar.
(https://home.kpmg.com/content/dam/kpmg/tr/pdf/2017/01/entegre-raporlama.pdf)
1.3.3.1. Kuruluşlar Açısından Sağladığı Yararlar
Entegre rapor hazırlamak, kuruluşlar açısından esasında öğrenme ve yeniden yapılanmayla
ilgili bir süreçtir. Öncelikli konuların belirlenmesi, kuruluşların faaliyetlerinin etkilerinin ve
sonuçlarının hesaplanması, verilerin toplanması, risklerin, fırsatların ve stratejilerin
belirlenmesi ve yönetilebilmesi amacıyla işletmelere karşı karşıya bulundukları sorunları daha
etkin bir şekilde belirleme ve performanslarını artırma hususunda fayda sağlar.
(http://www.entegreraporlamatr.org/tr/entegre-raporlama/neden-entegre-raporlama.aspx)
1.3.3.2. Yatırımcılar Açısından Sağladığı Yararlar
Günümüz küresel ekonomilerinde yatırımcılar yatırım kararı alırken, şirketlerin sadece finansal
risklerini değil aynı zamanda finansal olmayan risklerini de görmek ve şirketlerin bu tür riskleri
nasıl yönettiğini bilmek istemektedirler. Ayrıca yatırımcılar, şirketin kısa, orta ve uzun vadede
nasıl
değer
yarattığı
hakkında
da
bilgi
sahibi
olmak
istemektedirler.
(http://www.entegreraporlamatr.org/tr/entegre-raporlama/neden-entegre-raporlama.aspx)
1.3.3.3. Diğer Paydaşlar Açısından Sağladığı Yararlar
Entegre raporlama, işletmelerin tüm paydaşlarını daha iyi tanıyarak her bir paydaşı ile farklı bir
iletişim yönetimi belirlemesine olanak sağlar ve bu şekilde paydaşlarla olan iletişimlerini
güçlendirir. İşletmelerin tedarik zinciri ile olan ilişkisini anlatabilmesini ve bu tedarik zinciri
boyunca da nasıl bir değer yarattığını açıklayabilmesine imkan verir. Ayrıca tedarikçilerin de
işletmeyle daha şeffaf, güvenilir ve samimi ilişki kurmasını kolaylaştırır.
(http://www.entegreraporlamatr.org/tr/entegre-raporlama/neden-entegre-raporlama.aspx)
2. ULUSLARARASI ENTEGRE RAPORLAMA KONSEYİ (IIRC) VE TÜRKİYE’DE
ENTEGRE RAPORLAMANIN İNCELENMESİ
2.1. IIRC
2010 yılında kurulan IIRC, düzenleyici ya da standart belirleyici bir kurum değil,
düzenleyicilerin, yatırımcıların, şirketlerin, standart belirleyicilerin, muhasebe mesleği ve Sivil
Toplum Kuruluşları’nın (STK) küresel bir koalisyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
kuruluşlar IIRC ile gönüllü bir iş birliği içerisinde çalışmakta ve entegre raporlamayı
gerçekleştirmektedirler. IIRC’nin misyonu kamu ve özel sektörlerde kural olarak iş dünyası
uygulamaları için entegre raporlama ve entegre düşünce kavramını oluşturmaktadır. IIRC’nin
vizyonu ise entegre raporlama ve düşünme döngüsüyle sermaye tahsisi ve kurumsal
davranışları finansal istikrar ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uydurmaktır. IIRC, değer
130
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
yaratma konusunda iletişimi artırmak, kurumsal raporlamanın gelişimini ilerletmek ve finansal
istikrara kalıcı bir katkıda bulunmak amacıyla, uluslararası düzeyde entegre raporlamanın
benimsenmesinde tarafların küresel koalisyonunun ortak çıkarlarını temsil eder.
(http://integratedreporting.org/the-iirc-2/)
2010 yılında faaliyetlerine başlayan IIRC’nin Türkiye’deki kurumsal temsilciliği Türkiye
Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) tarafından
çalışma grubu oluşturularak Türkiye’de entegre raporlama ile ilgili farkındalık yaratılabilmesi
amacı ile çalışmalar başlatılmıştır. TKYD, bu süreçte IIRC’nin Türkiye’deki iletişim noktası
olmuştur ve 2013 yılında Garanti bankası ile Çimsa, entegre rapor hazırlamak maksadıyla
IIRC’ye
Türkiye’den
katılan
ilk
üye
şirketler
olmuşlardır.
(http://www.entegreraporlamatr.org/tr/hakkimizda/biz-kimiz.aspx)
IIRC’nin temel amacı küresel anlamda genel kabul görmüş, finansal, çevresel, sosyal ve
kurumsal yönetime dair bilgilerin öz, anlaşılır, tutarlı ve mukayese edilebilir şekilde
bütünleştiren bir raporlama çerçevesi oluşturmaktır. (TOPCU & KORKMAZ, 2015, s. 6) Bu
çerçeve sayesinde IIRC entegre düşünceyi hem özel sektörde hem de kamuda iş yapma
biçimine dönüştürmeyi hedeflemektedir. (TÜSİAD, 2015, s. 45)
IIRC’nin üstlendiği roller; entegre raporlamayla ilgili hükümetler, kurum ve kuruluşlar ile
işletmeler arasındaki uyumu sağlamak, öncelikli çalışma gerekliliği bulunan hususlarda planlar
ve gelişimler yapmak, kapsamlı bir entegre raporlama çerçevesi oluşturmak, entegre
raporlamanın gönüllü yahut zorunlu olmasını değerlendirmek ve entegre raporlama ile ilgili
uyum çalışmalarını kuruluşlar ve düzenleyicilerle birlikte desteklemek şeklinde ifade edilebilir.
(KARGIN vd., 2013, s. 34)
2.2. Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi
İlk olarak 2013 yılı Aralık ayında yayımlanan Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi
entegre raporun nasıl düzenlenmesi gerektiğine dair ilkelere ve esaslara yer vermektedir.
Çerçevede bir entegre raporda hangi konuların yer alacağına ilişkin kurallar açıklanmaktadır.
IIRC tarafından oluşturulan bu çerçeve küresel anlamda entegre raporlamanın nasıl
yapılacağına ilişkin bir yol haritası çizmektedir. Çerçeve içeriğinde; temel kavramlar,
çerçevenin kullanımı, entegre rapor ile ilgili kılavuz ilkeler ile içerik öğeler yer almaktadır.
IIRC’nin yayımladığı bu çerçevenin temel amacı, bir entegre raporun içeriğini düzenleyen
kılavuz ilkeler ile içerik öğeleri, bu başlıklar altında yatan temel kavramları açıklayabilmektir.
(IIRC, 2013, s. 4)
131
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/290394322
Entegre raporlama çerçevesi kapsamında entegre raporlama ve süreci şekil 2’de görüldüğü
şekilde özetlenebilir.
Çerçevenin kılavuz ilkeleri bir entegre raporun hazırlanmasında temel olarak kullanılmakta ve
raporun içeriği hakkında bilgi vermektedir. Bu ilkeler ise bilgilerin nasıl sunulduğunu
göstermektedir. İçerik öğeleri ise bir entegre raporda birbirine temelden bağlı olan ve birbirini
karşılıklı bir şekilde dışlamayan unsurlardan oluşur. (KARGIN vd., 2013, s. 5)
132
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
IIRC tarafından sunulan çerçeveye göre bir entegre raporun yapısı aşağıdaki gibi olmalıdır.
Şekil 3: IIRC Entegre Rapor Formatı
IIRC Entegre Rapor Yapısı
1
Örgütsel Genel Bakış ve İş Modeli
Kısa, orta ve uzun dönemde işletme ne yapar, sürdürülebilir değer nasıl
yaratılmaktadır.
2
Faaliyet ile İlgili Bilgiler, Risk ve Fıratlar
İşletme hangi koşullarda faaliyetlerini sürdürmektedir, en önemli
kaynakları nelerdir ve bunlarla ilgili risk ve fırsatların durumu nasıldır.
3
Stratejik Amaçlar ve Bu Amaçları Gerçekleştirecek Stratejiler
İşletmeler nereye varmak istemektedir ve nasıl ulaşacaktır.
4
Kurumsal Yönetim ve Ücretlendirme
İşletmenin yönetim yapısı, yönetim stratejileri nasıl desteklenmektedir,
ücretlendirmeye olan bakış açısı nasıldır.
5
Performansı
İşletmenin stratejik amaçlarına ve diğer stratejilere ulaşma derecesi ne
durumdadır.
6
Geleceğe Bakış
İşletmenin stratejik amaçlarına ulaşmada ne tür fırsatlar, zorluklar ve
belirsizlikler ile karşılaşmaktadır, gelecekteki performans ve stratejileri
nelerdir.
Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/290394322
2.2.1. Kılavuz İlkeler
Kılavuz ilkeler, kuruluşların raporlarında yer verecekleri bilgileri öncelik açısından
sıralandırmalarına yardımcı olacak olan hususları içermektedir.
a) Stratejik odak ve geleceğe yönelim: Bir entegre rapor kuruluşun stratejisi ile bu stratejinin
kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyeti ile sermaye öğelerini
133
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
b)
c)
d)
e)
f)
g)
ISBN No
978-605-82729-1-0
kullanımını ve sermaye öğeleriyle etkileşiminde nasıl bir bağlantısı olduğu hakkında bilgi
sağlar. Kuruluşların Pazar konumları ve iş modellerini etkileyen riskler, fırsatlar ve
bağımlılıklar vurgulanarak geçmiş ve gelecek performansları arasındaki ilişki ile bu ilişkiyi
değiştirebilecek faktörler, işletmelerin kısa, orta ve uzun vadede çıkarları arasında nasıl bir
denge kurduğunu, kuruluşların gelecekteki stratejilerini belirlerken önceki deneyimlerinden
de yaptığı çıkarımları içerir. (IIRC, 2013, s. 16)
Bilgiler arası bağlantı: Bir entegre rapor kuruluşun zaman içinde değer yaratma kabiliyetini
etkileyen faktörlerin birleşimi ile bunların birbirleriyle ilişkilerini bütünsel bir bakış açısıyla
sunar. Kuruluşların mevcut kaynak aktarımı ve hedeflediği performansa ulaşmada hangi
kaynakları ne şekilde ilişkilendireceği ya da başka yatırımlar yapıp yapamayacağıyla ilgili
bir analiz yapmalarını sağlar. (IIRC, 2013, s. 16)
Paydaşlarla ilişkiler: Bir entegre rapor kuruluşun paydaşlarıyla olan ilişkileri hakkında bilgi
sağlamalıdır. Ayrıca paydaşların ihtiyaç ve taleplerini ne ölçüde anladığını, hesaba kattığını
ve karşıladığını göstermektedir. Paydaşlar kuruluşun değer yaratma kabiliyetlerini etkileyen
ekonomik, çevresel ve toplumsal sorunlar da dahil kendileri için önem teşkil eden konularda
faydalı bilgiler sağlar. Bu bilgiler kuruluşlara paydaşların değer algısının ne olduğunu
anlamalarına, risk ve fırsatlar dahil maddi konuları belirlemelerinde, strateji geliştirme ve
değerlendirmelerinde, riskleri yönetmede yardımcı olabilir. (IIRC, 2013, s. 17-18)
Önemlilik: Bir entegre rapor kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini
önemli derecede etkileyen hususlar hakkında bilgi verici olmalıdır. Önemlilik belirleme
sürecinde değer yaratma sürecini etkileyebilen konuların belirlenmesi, değer yaratma süreci
üzerinde bilinen veya bilinebilme potansiyeli olan konuların öneminin değerlendirilmesi,
önem derecelerine göre konuların sıralanması ve maddi konularda açıklanacak bilgilere yer
verilmesi gerekir. (IIRC, 2013, s. 18)
Kısa ve öz olma: Bir entegre rapor kısa, öz ve anlaşılır olmalıdır. Kuruluşun stratejisini,
kurumsal yönetimini, performansını ve beklentilerini anlamak için ve karmaşıklığa mahal
vermemek için konuyla doğrudan bağlantısı olmayan bilgilere yer verilmemelidir. Raporun
kısa ve öz olması amacıyla da önemlilik belirleme sürecinin uygulanması gerekmektedir.
Kavramlar net kelimelerle ifade edilmelidir. Raporda yer alacak bilgiler ise belirli bir mantık
silsilesinde olacak şekilde tekrarlanan konularda çapraz referans verilerek düz bir dil ile
ifade edilmelidir. Karmaşaya mahal verecek terimlerden kaçınılmalıdır. (IIRC, 2013, s. 21)
Güvenilirlik ve eksiksizlik: Bir entegre rapor olumlu yahut olumsuz tüm maddi hususları
dengeli ve maddi hataya mahal vermeyecek şekilde sunmalıdır. Bilgilerin güvenilirliği hata
içermemesine bağlıdır ve bilgilerin güvenilirliğini artırmak için paydaş katılımı, iç denetim
veya bağımsız dış denetim mekanizmaları kullanmaya özen gösterilmelidir. Özellikle
geleceğe yönelik verilen bilgilerin tahminlerin doğruluğunun kanıtlanmasına olanak
olmadığından bu tahminlerin hangi varsayımlardan hareketle yapıldığına, kullanılan
metotlara ve bilgilere raporda yer verilmesi gerekir. Dengeli bir rapor için bilgiler seçilirken
yahut sunulurken hiçbir önyargıya başvurulamaz. (IIRC, 2013, s. 21-22) (TÜSİAD, 2015, s.
59)
Tutarlılık ve karşılaştırılabilirlik: Bir entegre raporda yer alan bilgiler tutarlı olmak kaydıyla
kuruluşun zaman içerisinde değer yaratma kabiliyeti açısından, diğer kuruluşlarla
karşılaştırılabilir olmasına özen gösterilmelidir. Karşılaştırılabilir olması kuruluşların belirli
bir dönemde performanslarını takip edebilme açısından önemlidir. (IIRC, 2013, s. 23)
2.2.2. İçerik öğeleri
134
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi, bir entegre raporda bulunması gereken içerik
öğelerini ve bu öğelere ilişkin yanıtlanması gereken soruları içermektedir. Entegre raporda
bulunması gereken sekiz adet içerik öğesi mevcuttur. (TÜSİAD, 2015, s. 60)
1) Kurumsal genel görünüm ve dış çevre: Bir entegre rapor kuruluşun ne iş yaptığını ve hangi
koşullarda faaliyet gösterdiğini cevaplamalıdır. Kuruluşun misyonunu ve vizyonunu
belirleyerek kültürü, etik ilkeleri ve değerlerini, mülkiyet ve faaliyet yapısını, temel
faaliyetlerini ve pazarlarını, rekabet yapısını ve Pazar konumunu tanımlayarak gereken
bağlamı sağlar. (IIRC, 2013, s. 24-25)
2) Kurumsal yönetim: Bir entegre rapor kuruluşun kurumsal yönetim yapısı kuruluşun kısa,
orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini nasıl desteklediğini yanıtlamalıdır. Kurumsal
yönetim sorumlularının kuruluşun yasal gereklilikleri aşan kurumsal yönetim
uygulamalarını doğru bir şekilde yürütüp yürütemediğini, ücret ve teşviklerle kısa, orta, uzun
vadede değer yaratma arasında kuruluşun sermaye öğelerini kullanması ve etkilemesinde
nasıl bir bağlantı kurduğuyla ilgili bilgiler sağlar. (IIRC, 2013, s. 25)
3) İş modeli: Bir entegre rapor kuruluşun iş modelinin ne olduğunu yansıtabilmelidir. Bir
kuruluşun iş modeli ise kuruluşun girdilerinin iş faaliyetleri yoluyla stratejik hedeflerini
karşılayabilecek kısa, orta ve uzun vadede değer yaratabilecek çıktılara dönüştürmede
kullanılan sistemdir. İş modelinin belirtilen öğeleri net bir şekilde açıklaması, bu öğeleri
vurgulayan basit bir şema ile bunu destekleyecek açıklamalar yapılması, paydaşları ve dış
çevreyi etkileyen ham hammadde gibi önemli faktörleri açıklaması iş modelinin
okunabilirliğini ve anlaşılabilirliğini güçlendirmektedir. (IIRC, 2013, s. 25-26)
4) Riskler ve fırsatlar: Bir entegre rapor kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma
kabiliyetini etkileyen risklerin ve fırsatların neler olduğunu ve kuruluşun bu risk ve fırsatları
nasıl ele aldığını yansıtmalıdır. Risk yönetimi kuruluşların faaliyetlerinin sürdürülebilir
olması ve değer yaratması açısından son derece önemlidir. (IIRC, 2013, s. 27)
5) Strateji ve kaynak aktarımı: Bir entegre rapor kuruluşun hedefinin ne olduğunu ve bu hedefe
nasıl ulaşmayı amaçladığını açıklayabilmelidir. Raporda genellikle kuruluşun kısa, orta ve
uzun vadedeki stratejik amaçları ile bu amaçlara ulaşmada kullandığı ya da kullanmayı
hedeflediği stratejileri, stratejisini gerçekleştirmek için ihtiyacı olan kaynak aktarım planı
tanımlanır. Ayrıca kısa, orta ve uzun vadede elde ettiği ya da edeceği başarıları ve
hedeflediği sonuçları nasıl ölçeceğini de tanımlar. (IIRC, 2013, s. 27-28)
6) Performans: Entegre rapor kuruluşun dönem içerisinde belirlediği stratejik hedeflere ne
derece ulaşabildiğini ve elde ettiğini sonuçların sermaye öğelerini nasıl etkilediğini
açıklamalıdır. Raporda kuruluşun performansı hakkında nitel ve nicel bilgilere yer verilir.
Ayrıca hedefler, riskler ve fırsatlar açısından nitel göstergeler ile bu göstergelerin önemi,
etkileri ve bunların oluşturulmasında kullanılan yöntemleri açıklayabilir. (IIRC, 2013, s. 28)
7) Genel görünüş: Entegre rapor kuruluşun stratejisini uygularken karşılaşması olası olan
güçlükleri ve belirsizlileri ayrıca bunların, iş modeliyle gelecek performansı açısından
potansiyel etkilerini belirtir. Entegre rapor kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede
karşılaşabileceği hususlarla ilgili beklentileri, bunların kuruluşu ne derece etkileyeceği,
kuruluşun karşısına çıkabilecek muhtemel güçlüklere ve belirsizliklere yanıt vermede nasıl
bir teşkilat yapısı oluşturduğuna ilişkin bilgilere yer verilir. Bu beklenti ve öngörülerin de
mümkün olduğunca gerçeği yansıtabilecek şekilde olmasına özen gösterilmelidir. Bu amaçla
kuruluşun rekabet ortamı, pazar konumu ve karşılaştığı riskleri gerçekçi şekilde öngörmesi,
sermaye öğelerinin bulunabilirliği ve kalitesi ile bunları kullanma kabiliyetini gerçekçi
olarak değerlendirmesi ve yer vermesi gerekir. (IIRC, 2013, s. 28-29)
135
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
8) Hazırlık ve sunum temeli: Entegre rapor, kuruluşun entegre rapora dahil edeceği konuları
nasıl belirlediğini ve bu konuları nasıl incelendiğini ve değerlendirildiğini yanıtlamalıdır. Bu
bölümde önemli konuların belirlenme sürecinin bir özeti, raporlamanın sınırı ve nasıl
belirlendiği hakkında açıklama yapılmalıdır. Maddi konuları değerlendirmek amacıyla
kullanılan çerçeveler ile yöntemlerin özetini içerek şekilde raporun hazırlık ve sunum temeli
açıklanır. Raporlamayı yapan kuruluşa bağlı bulunan kuruluşlara ait risklere ve fırsatlara yer
verilebilir. (TÜSİAD, 2015, s. 64)
Dış çevre, ekonomik koşulları, teknolojik değişimleri, toplumsal sorunları ve çevresel
zorlukları içermektedir. Misyon ve vizyon, kuruluşun amaç ve niyetini anlaşılır, kısa ve öz
terimlerle açıklar. Kurumsal yönetim sorumluları kuruluşun değer yaratma kabiliyetini
destekleyen bir yönetim yapısı oluşturmakla sorumludur. (IIRC, 2013, s. 13)
2.2.3. Sermaye Öğeleri
Sermaye öğeleri kuruluşların başarıya ulaşmasında önemli bir etkendir. Sermaye öğeleri
çerçevede altı kategoriye ayrılmaktadır ve bu sermaye öğeleri birbirleriyle etkileşim halindedir.
Entegre raporlama sermayeyi sadece finansal olarak değil aynı zamanda beşeri, sosyal ve
entelektüel olarak ele almaktadır. Sermaye öğeleri, çerçevede kuruluşların faaliyetleri ve
sonuçlarıyla artan, azalan veya dönüştürülen bir değer stoğu olarak tanımlanmaktadır. Bunlar
her halükarda birbirleriyle sürekli bir ilişki içerisindedir. (IIRC, 2013, s. 10)
Şekil 4: Sermaye Öğeleri
Kaynak: IIRC, Entegre Raporlama Çerçevesi, 2013
A) Finansal Sermaye: Kuruluşların borç ve özkaynakları dahil olmak üzere tüm fon
kaynaklarını ifade etmektedir. (TÜSİAD, 2015, s. 51)
Finansal sermaye bir kuruluşun performansının geleneksel bir ölçütüdür. Finansal sermaye
diğer sermayelerle yoğun etkileşim içerisindedir. Kuruluşlar bu karşılıklı ilişkiyi anlayarak
entegre raporlarında yansıtmalıdır. Kuruluşların mal ve hizmet üretiminde kullanılan fonlar
ile borçlanma, özsermaye, hibe gibi finansman yoluyla, faaliyetler veya yatırımlar yoluyla
elde ettiği fonlardır. (EY, Integrated Reporting: Elevating Value, 2014, s. 15)
B) Üretilmiş Sermaye: Kuruluşların üretim sürecine katkıda bulunan lakin nihai ürün ya da
hizmetin parçası olmayan bina, ekipman, altyapı (karayolları, limanlar, köprüler vb.) gibi
fiziksel öğeleri kapsamaktadır. Üretilmiş sermayenin etkin kullanımı kaynak kullanımını
136
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
azaltır, inovasyonu teşvik ederek kuruluşların sürdürülebilir olmasına katkı sağlar. (EY,
Integrated Reporting: Elevating Value, 2014, s. 51)
C) Fikri Sermaye: Patentler, telif hakları, yazılımlar ve lisanslar gibi fikri mülkiyet hakları,
zımni bilgi, sistemler, prosedürler ve protokoller gibi kuruluşa ait bilgiye dayalı maddi
olmayan varlıkları içerir. (IIRC, 2013, s. 12) Bu sermaye varlıkları kuruluşlara önemli
rekabet avantajı sağlayabilir. Ayrıca bu sermaye öğesi kuruluşun gelecekte kar etme
olasılığını da belirleyen bir öğedir. (TÜSİAD, 2015, s. 55)
D) İnsan Sermayesi: Kuruluş çalışanlarının yetenekleri, deneyimleri, yeterlilikleri, yenilik
yapma motivasyonları ve ayrıca kuruluşun kurumsal yönetim çerçevesine, risk yönetim
yaklaşımına ve etik değerlerine uyum sağlamaları ve bunları desteklemelerini kapsar. Aynı
zamanda çalışanların sadakatleri, liderlik etme, yönetme ve işbirliği yapma kabiliyetleri de
bu sermaye öğesinin içerisinde yer alır. (IIRC, 2013, s. 12)
E) Sosyal ve İlişkisel Sermaye: Bir kuruluşun tüm paydaşları arasındaki ilişkileri sonucunda
yaratılan kaynak stoklarını ifade eder. Bunlar; paylaşılan normlar, ortak değer ve davranışlar,
karşılıklı güven ve etkileşimler, hükümetle ilişkiler, müşteriler ve tedarik zinciri ortakları
arasındaki bağlar, kuruluşun geliştirdiği marka itibarı gibi maddi olmayan varlıkları kapsar.
(TÜSİAD, 2015, s. 55)
F) Doğal Sermaye: Hava, su, fosil yakıtlar, madenler, ormanlar, tarım ürünleri ve ekosistem
gibi kuruluşun kullandığı tüm yenilenebilir ve yenilenemez doğal kaynakları ve süreçleri
kapsamaktadır. Kuruluşların ekonomik ve sosyal sistemler için temel oluşturan bu
kaynaklara ne ölçüde bağımlı olduklarını, faaliyetlerinin bu kaynaklar üzerindeki etkilerini
ve bu etkilerin azaltılmasında alınan önlemleri raporlarında belirtmeleri önem arz eder.
(TÜSİAD, 2015, s. 55)
Bu sermaye öğeleri zamanla kuruluşların faaliyetleri sonucu artış ya da azalış yahut dönüşüm
gösterebilmektedir. Örneğin; kuruluş kar elde ettiğinde finansal sermayesi artar, aynı şekilde
çalışanlara verilen eğitimler, motivasyon artıracak uygulamalar ise insan sermayesini
artıracaktır, çevre kirliliği ise doğal sermayenin azalmasına sebep olacaktır. (TÜSİAD, 2015, s.
55)
2.3. Türkiye’de Entegre Raporlamanın İncelenmesi
Türkiye’de entegre raporlamaya ilişkin farkındalık oluşturulması amacı ile ilk çalışma 2011
yılında TKYD ve SKD tarafından kurulan çalışma grubu ile başlatılmıştır. TKYD, bu süreçte
IIRC’nin Türkiye’deki iletişim noktası olarak görev alırken, 2013 yılında Garanti bankası ile
Çimsa, entegre rapor hazırlamak maksadıyla IIRC pilot programına Türkiye’den katılmış
bulunan ilk şirketlerdir. 2015 yılında kuruluş çalışmalarına başlanmış bulunan Entegre
Raporlama Türkiye Ağı (ERTA) 2016 yılında kurulmuş bulunmaktadır. 15 şubat 2017 tarihinde
Borsa İstanbul’da (BİST) gerçekleştirilen tören ile entegre raporlama alanındaki çalışmaların
daha etkin bir biçimde yürütülmesi adına ERTA faaliyete geçirilmiştir.
(http://www.borsaistanbul.com/duyurular/2017/02/16/borsa-istanbul-da-gong-entegreraporlama-turkiye-agi-icin-caldi)
3. TÜRKİYE SINAİ KALKINMA BANKASININ ENTEGRE RAPORLAMA
ÇERÇEVESİ İÇERİK ÖĞELER AÇISINDAN İNCELENMESİ
3.1. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB)
137
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
TSKB 1950 yılında İstanbul’da kurulan Türkiye’nin ilk özel kalkınma ve yatırım bankasıdır.
Dünya Bankası, T.C. Merkez Bankası’nın (TCMB) desteğiyle ve ticari bankaların pay
sahipliğiyle kurulmuştur. Kurumsal Bankacılık, Yatırım Bankacılığı ve Danışmanlık
Hizmetlerinde faaliyet gösteren TSKB’nin merkezi İstanbul’dur, Ankara ve İzmir’de şubeleri
bulunmaktadır. Yatırım projeleri için orta ve uzun vadeli kaynak sağlayan TSKB, kredilerini
üretim ve hizmet sektöründe yoğunlaştırmaktadır. TSKB özel sektör kuruluşlarının
yatırımlarına doğrudan kredi sağladığı gibi toptancı bankacılık kapsamında finansal kiralama
şirketleri, katılım bankaları ve ticari bankalar aracılığıyla dolaylı şekilde Küçük ve Orta
Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ile ihracatçı firmalara da kredi sağlamaktadır. TSKB mevduat
toplamayan bir banka olarak orta ve uzun vadeli kaynak ihtiyacını ulusal, bölgesel ve
uluslarüstü finans kurumlarından temin ettiği kaynaklardan ve tahvil ihraçlarından
karşılamaktadır. 24 milyar TL aktif büyüklüğe sahip olan TSKB bu aktif büyüklüğüyle 19’uncu
banka olmaktadır. İştirakleri dahil toplamda 567 kişilik bir ekibe sahiptir.50 Ana iştirakleri
Yatırım Finansman Menkul Değerler A.Ş., TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş., TSKB
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş., TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı A.Ş. (Escarus) ve
Avrupa Yatırım Fonu’ndan (EIF) oluşmaktadır. (Türkiye Sınai Kalkınma Bankası [TSKB],
2016, s. 20)
Misyon
“Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için girişimcilere finansman, aracılık ve danışmanlık
desteği sağlamak, sermaye piyasasının gelişmesinde sürekli rol almak, müşterilerimize,
hissedarlarımıza, çalışanlarımıza ve diğer paydaşlarımıza artan oranda katma değer yaratmak.”
(TSKB, 2016, s. 20)
Vizyon
“Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasında öncü banka olmak.” (TSKB, 2016, s. 20)
Bankanın halka açık kurum olarak hisselerinin %39,1 oranındaki bölüm BİST Yıldız Pazar’da
işlem görmektedir. 2016 yılı sonu itibarıyla tescilli sermayesi 2.500.000.000 TL ödenmiş
sermayesi de 2.050.000.000 TL’dir. (TSKB, 2016, s. 21)
3.2. TSKB Sermaye Öğeleri
A) Finansal sermaye: TSKB’nin finansal sermayesi, finansal kaynakları aracılıyla müşterilere
sunduğu ürün ya da hizmetler ile bu kaynakları sağlarken kurum kültürü ile yarattığı katma
değeri içerir. (TSKB, 2016, s. 65)
TSKB IIRC’nin entegre raporlama çerçevesinde belirtilen sermaye öğelerinden finansal
sermayeyi yayımladığı entegre raporda titizlikle ele almış ve tüm bilgileri rakamlar ve grafikler
aracılığı ile teker teker paylaşmıştır. Banka’nın yayımladığı entegre raporu inceleyen
yatırımcıların, paydaşların raporda bankanın finansal sermayesi ile ilgili tüm bilgileri rahatlıkla
bulabileceği ve kolayca anlayabileceği bir rapor olduğu görülmektedir. Finansal sermaye
başlığı altında bankanın aktif büyüklüğüne, aktif pozisyonuna, krediler portföyüne, kredilerin
sektörel dağılımına, takipteki kredi oranlarına rahatlıkla ulaşılabilmektedir. Banka kredilerini
türlerine göre grafiksel olarak incelemiş ve raporda buna yer vermiştir. Ayrıca toplam pasiflere,
pasif kompozisyonuna, özkaynakları ile özkaynak getiri oranına da raporda yer verilmiş bunun
yanı sıra uzun vadeli temalı kaynakların kalkınma finansmanı kurumları bazında nasıl dağıldığı
50
TSKB, Entegre Rapor, 2016, s.20.
138
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ve bunlarla imzalanan temalı kaynak sözleşmeleri raporda kullanıcılara sunulmaktadır.
Sektörlerle kıyaslamada öncü olan rasyolar da grafiksel olarak raporda bulunmaktadır.
B) İnsan Sermayesi: TSKB’nin nitelikli insan sermayesi iş modelinin en temel öğelerinden
biridir. TSKB çalışanları eğitim düzeyleri ve uzmanlıklarıyla bankanın çoğu alanda öncü
olmasında önemli bir role sahiptir. Çalışanlara, insan haklarına saygılı, fırsat eşitliğine dayalı,
inisiyatif almayı teşvik eden bir çalışma ortamı sunarak bu ortamı yenilikçi eğitim programları,
iç iletişim çalışmaları ve sosyal haklar vasıtasıyla desteklemektedir. TSKB, özelleştirilmiş
eğitim programları sayesinde insan kaynağının gelişimini hedef almaktadır. Bu bağlamda
çalışanların teknik ve mesleki bilgilerini ayrıca kişisel becerilerini geliştirmek için birçok
eğitim ve gelişim faaliyetlerini yürütmektedir. (TSKB, 2016, s. 80-81)
TSKB yayınladığı entegre raporda insan sermayesi kapsamında açıkladığı çalışan sayısı,
çalışanların cinsiyetleri, çalıştıkları yerler ve eğitim düzeyleri hakkında tüm rapor
kullanıcılarına bilgi sunmaktadır. Ayrıca çalışanlara yaptığı yatırımları da raporda birer birer
açıklamıştır. Bunlar yeni mezun çalışanlar için olan Kariyer Atölyesi programı, Gelişim
Atölyesi programı, Yönetsel Gelişim programı olarak gruplandırılmıştır. Sürdürülebilir değer
yaratmada katkı sağlayan insan sermayesi için banka çeşitli kulüpler aracılığıyla çalışanların
eğitimleri dışında sosyal hayatlarına da katkıda bulunmayı hedeflemiş bu bağlamda çalışanların
motivasyonunu artırarak kurum içi sinerjiyi pekiştirmek maksadıyla aktif olarak kulüpleri
desteklemektedir. Sunduğu entegre raporda da bu kulüpleri kategorilere ayırarak çalışanların
yüzdelik dilim olarak hangi kulüplere dahil olduklarını paylaşmıştır.
C) Doğal Sermaye: TSKB doğal sermaye öğelerine özellikle 2000’li yıllarda ortaya çıkan
sürdürülebilir bankacılık kavramının yarattığı faaliyetler sonucu önem vermeye başlamıştır.
TSKB doğal sermayesinin dış etkilerini değerlendirme sürecinin ve metodolojisinin kuruma ve
topluma kattığı değeri şu şekilde ifade etmiştir; ülkedeki yenilenebilir enerji yatırımlarının
arttığını, verimlilik kredileri ile karbon emisyonu ve enerji ihtiyacının düşürüldüğünü, başta
müşteriler ve tüm paydaşların bilinçlendirildiği, kaynak sağlanan projeleri sayesinde çevreye
ve sosyal hayata olumlu katkıları bulunduğunu ayrıca ülke ve topluma da olumlu etki
sağladığını, sürdürülebilir bankacılık imajını güçlendirdiğini ve iç etkilerin düzenli olarak
ölçüldüğünü ve azaltıldığını belirtmiştir. (TSKB, 2016, s. 87)
IIRC’nin çerçevede belirttiği şekilde TSKB yayınladığı entegre raporunda doğal sermaye
başlığı altında rakamsal olarak paylaşmış ve aynı zamanda bunların iç ve dış etkilerine de yer
vermiştir. Dış etkilerine yukarıda değinilmiş olup iç etkilerine baktığımızda 2014 yılından 2016
yılına doğru elektrik tüketimi, doğalgaz tüketimi, su tüketimi, kağıt tüketimi vb. doğal kaynak
tüketimleri grafiksel olarak raporda gösterilmiş olup bunların sayısal verilerine de yer
verilmiştir. Rapor kullanıcılarının bu grafik ve veriler sayesinde bankanın doğal sermayesini
nasıl kullandığını ve bunların etkilerini görebilme şansına sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca
yine çerçevede belirtildiği gibi olumsuzlukları giderecek şekilde hangi önlemleri aldığı da
raporda bulunabilmektedir. Örneğin; kaynakların korunması amacıyla kağıtsız iş uygulaması
geliştirmeyi prensip edinmiş farklı birimlerde kağıt tüketimini azaltmayı da hedeflemiş
uygulamalarda bulunduğunu belirtmiştir.
D) Fikri Sermaye: TSKB mühendislik, ekonomik araştırmalar ve finansal analiz gücü olmak
üzere üç tür disiplinle yaptığı çalışmaların sağladığı rekabet üstünlüğünü ile sektörde ilklere
139
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
imza atmış bir banka olduğunu raporda belirtmiştir. Banka bünyesinde yer alan ekonomik
araştırma ve mali analiz ile mühendislik departmanlarının yaptığı değerlendirme süreçlerindeki
aktif rolleri aracılığıyla bu süreci sadece finansal riskler bağlamında değil aynı zamanda
bütüncül bir yaklaşımla sürdürülebilir proje çerçevesiyle de ele almayı sağlamış geleceği
koruma ve üretenlerin yanında olma hedefini de bu sayede pekiştirmiştir. (TSKB, 2016, s. 95)
E) Üretilmiş Sermaye: TSKB, müşterileri ile çalışanlarının ihtiyaçlarına dikkat etmek suretiyle
bilgi teknolojisi altyapısını devamlı olarak güncelleme eğilimindedir. Bu bağlamda 2016
senesinde Bilgi Teknolojisi Acil Durum Merkezi’nde yaptığı iyileştirmeler sayesinde iş
sürekliliğinin sağlanarak paydaşlarına karşı sorumluluklarını aralıksız olarak yerine
getirmesine katkı sağlamıştır. Aynı zamanda çalışanların bilgisayarlarının, cihazlarının
yenilenmekte olduğuna, verilerin güvenliği için uygulamalar, cihazlar ve donanımlar da hız,
kapasite ve performans gibi ölçütlerin merkezi açıdan izlendiğine yapılan tüm iyileştirme
süreçlerinin performanslarına ve hızlarına katkı sağladığı belirtilmiştir. (TSKB, 2016, s. 141)
IIRC’nin çerçevesinde de bahsedildiği gibi raporunda sadece geçmişe yönelik bilgi
paylaşımından ziyade gelecek beklentileri ve hedefleriyle ilgili de bilgi veren TSKB 2017
yılında da tüm bu iş süreçlerinin güvenli, seri ve üst kalitede yürütülmesi maksadıyla iş
sürekliliği, veri güvenliği, ağ altyapısı, mobil iletişim gibi alanlarda en güncel uygulamaları
hayata geçirmek adına yatırım yapmaya devam edeceğini ifade etmiştir.
F) Sosyal Sermaye: TSKB “Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasında öncü banka olmak”
şeklinde ifade ettiği vizyonu paydaşlarıyla olan ilişkileri sayesinde güçlendirmektedir. Banka
paydaş gruplarıyla farklı iletişim platformları sayesinde sürdürülebilir diyaloglar içerisinde
olmaya büyük ölçüde önem vermektedir. Paydaşlardan sağladığı geri bildirimler sayesinde
stratejik önceliklerini belirleme hususunda politika oluşturmaya, iş modelinden sosyal
sorumluluk projelerine pek çok konuya önem göstermektedir. (TSKB, 2016, s. 106-107)
Sonuç olarak TSKB entegre raporunda yer alan sermaye öğeleri IIRC’nin sunduğu çerçeve
kapsamında da belirtildiği gibi altı öğeden oluşmaktadır. Banka raporunda tüm bu sermaye
öğelerini ayrı ayrı incelemiş bunların açıklanmasında grafik ve rakamsal verilerden
yararlanmıştır. Yatırımcılar ve paydaşlar bankanın yayımladığı bu rapor sayesinde hangi
sermaye öğelerine yer verdiğine bunların nelere katkı sağladığına dair bilgi sağlama olanağına
sahiptirler.
3.3. TSKB İçerik Öğeleri Açısından İncelenmesi
3.3.1. Kurumsal Genel Görünüm ve Dış Çevre
IIRC’nin çerçevesinde yer alan içerik öğelerinden kurumsal genel görünüm ve dış çevre
kapsamında bir entegre raporun kuruluşun ne iş yaptığını ve hangi koşullarda faaliyet
gösterdiğini yanıtlaması gerektiğine değinilmiştir. Bu bağlamda TSKB entegre rapora
baktığımızda kuruluşun kalkınma bankacılığı, yatırım bankacılığı hizmetleri ve danışmanlık
hizmetleri verdiği açık ve anlaşılır bir şekilde belirtilmiştir. Kuruluşun misyonu, vizyonu,
tanımlanmış temel faaliyet alanları belirtilmiştir. Önemli bir deneyim ve bilgi birikimine sahip
olan TSKB Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre %4 ‘lük bir Pazar payı oranına sahip olduğu
yayımladığı entegre raporunda belirtmiştir. Ayrıca bu başlık altında incelenen kuruluşların kısa,
orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini etkileyen dış faktörler de raporda görsel olarak
ifade edilmiştir.
3.3.2. Kurumsal Yönetim
140
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
IIRC tarafından yayınlanmış çerçeve kapsamında bir entegre raporun kuruluşun kurumsal
yönetim yapısının kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini nasıl desteklediği
üzerine yoğunlaşmıştır. TSKB entegre raporda yer alan kurumsal yönetim başlığı altında
ihtiyaç duyulan bilgilere ulaşılabilmektedir. TSKB için kurumsal yönetim ve yasalara uyumun
sürdürülebilir ekonomik performansının ana kaynağı, etik ve dürüst bankacılığın çerçevesini,
paydaş menfaatlerini dengelemenin ve gözetmenin temel aracı olduğu belirtilmiştir. Raporda
yönetim kurulu ve komiteler hakkında bilgi sunmaktadır ve bu komiteler denetim komitesi,
kurumsal yönetim komitesi, ücretlendirme komitesi, sürdürülebilirlik komitesi olarak
gruplandırılmaktadır.
3.3.3. İş Modeli
IIRC’ nin çerçevede belirlediği iş modeli kavramı kuruluşun stratejisini tanımlama, hayata
geçirme ve sürdürülebilir değer yaratma süreci için yol haritası oluşturmada kullandığı araçtır.
TSKB’nin iş modeli her bir faaliyet alanına göre stratejilerini belirlediği ve bu stratejiler
sonucunda oluşan çıktıları entegre raporda görsel ve metinsel olarak ifade edilmiş
bulunmaktadır. TSKB’nin kalkınma bankacılığı faaliyeti kapsamındaki stratejileri, Türkiye’nin
sürdürülebilir büyümesine katkıda bulunmak, düşük karbonlu ekonomi için finansman
sağlamak, kredilendirme faaliyetlerinde istihdamın artırılmasına öncelik vermek, ülke
sanayisinin ihtiyacı olan alanlarda yenilikçi temalarla kaynak sağlamak, müşterilerin
ekonomiye katma değerini artırmak, kalkınma finansmanı kuruluşları vasıtasıyla temin edilen
fonlar ile KOBİ ve ihracat firmalarına finansal kurumlar aracılığıyla ulaşmak olarak ifade
edilmiştir. Bunların çıktısı olarak da ülke ekonomisine artan miktarda fon temini, ekonomik
büyümeye olan katkı, sera gazı emisyonlarını azaltmaya katkı, ülkenin yenilenebilir enerji
kapasitesini artırma, sürdürülebilir temalı finansman sağlama, uluslararası çevre ve sosyal
standartların uygulanarak farkındalığının artırılması, istihdama olan katkı şeklinde
belirtilmiştir.
3.3.4. Riskler ve Fırsatlar
Teftiş kurulu başkanlığınca, risk odaklı, modern bir denetim anlayışı sayesinde denetim
planlarının hazırlanmasına temel oluşturan risk değerlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Bu
değerleme kapsamında banka’nın maruz kaldığı riskler ile bu risklere ilişkin kontroller dikkate
alınmak suretiyle denetim çalışmalarında öncelik verilecek olan alanlar ile denetim
çalışmalarının ne sıklıkta yapılacağı belirlenmektedir. Böylece kaynaklar daha verimli
kullanılarak riskli görülen alanlarda seri ve etkin bir müdahale sağlanır. Çerçevede belirlendiği
üzere TSKB temel riskleri belirlemiştir. Bu riskleri için gerekli politikalar belirlenerek paralel
olarak yönetilmesi amacıyla risk yönetim departmanını oluşturmuştur.
3.3.5. Strateji ve Kaynak Aktarımı
TSKB’nin stratejilerine ilişkin bilgiler iş modelinde belirtilmiştir. TSKB’nin hedefleri,
sürdürülebilir kalkınmayı destekleme, girişimcilere para ve sermaye piyasası alanında aracılık
ve danışmanlık desteği sağlama, sürdürülebilir karlılık ve büyümeyi sağlama, kurumsal yapıyı
güçlendirme ve paydaşlarla uyum içinde gelişme şeklinde ifade etmiştir. Banka’nın stratejileri
iş modeliyle uyumlu bir şekilde diğer içerik öğeleriyle bağlantılı olarak gerçekleştirilmektedir.
Banka’nın rekabet avantajlı olmasında ve değer yaratmasında yenilikçiğin ve öncülüğün rolü
büyük ölçüde önem arz eder. Banka sürdürülebilir bankacılık alanındaki faaliyetlerindeki
kurumsal önceliklerini paydaşların beklentileri ışığında belirlemektedir. Belirlediği stratejileri
gerçekleştirmek amacıyla sermaye öğelerini kullanmaktadır. (TSKB, 2016, s. 35-49)
141
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
3.3.6. Performans
IIRC çerçevesine performans başlığı altında belirtilen kuruluşun belirlediği stratejik hedeflere
ne ölçüde ulaştığı ve elde edilen sonuçların sermaye öğelerini nasıl etkilediğine yer verilmelidir.
TSKB’nin entegre raporuna bakıldığında kuruluşun stratejik hedeflerine ulaşabildiği bunları
gerçekleştirmek amacıyla hangi sermaye öğelerini kullandığı raporda açıklanmıştır. Banka’nın
hedefleri, riskleri ve fırsatları raporda belirtilmiştir, temel paydaş ilişkilerinin durumuna ve
kuruluşun paydaşların ihtiyaç ve isteklerine nasıl yanıt verdiği açıklanmıştır. Banka’nın geçmiş
ve mevcut performansı hakkında bilgi verilmiş ve bu bilgiler sayısal verilerle desteklenmiştir.
3.3.7. Genel Görünüş
TSKB entegre rapora bakıldığında IIRC çerçevesi kapsamında genel görünüş başlığı altında
belirtilen kuruluşun stratejisini uygularken karşılaşması muhtemel olan zorlukların ve
belirsizliklerin belirtilmesi gerektiği, bunların iş modeliyle gelecekteki performansı açısından
etkilerinin neler olduğu üzerine durulmuştur. Yapılan incelemede TSKB’nin yayımladığı
entegre raporda bunlara dair açık bilgiler sunulmadığı görülmüştür. Ayrıca yine bu başlık
altında kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede karşılaşması muhtemel dış etkenler hakkındaki
beklentilerin neler olduğu ve bunların kuruluş nasıl etkileyeceği, zorluklara ve belirsizliklere
nasıl yanıt vereceğini açıklaması gerektiği IIRC raporunda yer verilmiş ancak bu konular
hakkında da TSKB’nin entegre raporunda açık ve anlaşılır bir şekilde yer verilmiş bilgilere
rastlanmamıştır. TSKB’nin entegre raporunda bu konular hakkında daha açık ve anlaşılır
şekilde bilgi verilmesi gerektiği gözlemlenmiştir.
3.3.8. Hazırlık ve Sunum Temeli
Hazırlık ve sunum temeli başlığında IIRC çerçevesinde belirtilen rapora dahil edilecek
hususların nasıl belirlendiği, bu konuların nasıl incelendiği, önemlilik süreci anlatılmalıdır.
Raporda önemli konuların önceliklendirilmesi yapılmıştır fakat diğer hususlar açıkça
anlatılmamıştır, raporda bankanın kuruluşundan günümüze doğru gelişim sürecinin, bugüne
kadar yarattığı değerin ve önemli yapı taşlarının aktarılmasına özen göstermişlerdir. Entegre
rapor hazırlama hususundaki karar ve süreç, üst yönetim ve çalışanlar başta olmak üzere tüm
paydaşlar dahil edilerek etkileşimli bir yaklaşımla yürütüldüğünü belirtmiştir. Raporda
incelenen konulara baktığımızda TSKB’nin entegre raporunda yer alan konular 2016 yılı
ekonomik görünüm, yönetim kurulu başkanı’nın mesajı, genel müdür’ün mesajı, bir bakışta
TSKB adı altında banka hakkında bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca Türkiye ekonomisinin
gelişimi sürecinde TSKB’nin rolünün ne olduğuna değinilmiş, iş modeli hakkında bilgi
verilmiştir. TSKB’nin raporu incelendiğinde karşılaşması muhtemel risklere yer verilmiş bu
risklerin nasıl yönetildiği raporda belirtilmiştir, bunlar için oluşturulan komitelere ve bu
komitelerin risklerin yönetimi için yaptığı çalışmalar yer almaktadır. Bu çerçeve zorunlu bir
format değildir ve kuruluşların belirtilen prensiplere uygun bir şekilde raporlamalarını serbest
olarak yayımlamalarına olanak verilmiştir.
SONUÇ
Geçmişten beri süregelen raporlama girişiminin her geçen gün önemini artırdığı görülmektedir.
Başlarda yayımlanan finansal raporlar ile başlayan bu yolculuk zamanla yerini sürdürülebilirlik
raporlaması, kurumsal raporlama gibi başlıklar altında yayımlanmış olan raporlara bırakmış ve
nihayetinde günümüzde finansal bilgilerin yanında finansal olmayan bilgilerinde önem
142
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
kazanması ve bu raporların tümleşik olarak bu bilgileri sunamaması sonucu entegre rapor
kavramı gündeme gelmiştir.
Entegre raporlama kapsamında dünya çapında yapılan çalışmalar önem kazanmış ve bu
raporlama türünü teşvik edecek adımlar atılması kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda referans
oluşturacak Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından yayımlanan King III raporu ve sonrasında
King IV raporu oluşturulmuş. Ayrıca IIRC kurulmuş ve bu konsey tarafından entegre
raporlama çerçevesi oluşturulmuştur. Oluşturulan bu rapor ve çerçeve, zorunlu bir format
olmamakla birlikte yer alan ilkelere bağlı kalınması koşuluyla şirketlerin raporlamalarında
serbestlik ilkesi bulunmaktadır.
Türkiye’de entegre raporlama hususunun yakından takip edildiği ve bu konuda gerekli
çalışmaların özenle yapıldığı görülmektedir. Türkiye’de bu konuda yapılan önemli
girişimlerden biri de ERTA’nın kurulmasıdır. Günümüzde artık Türk şirketlerininde entegre
raporlamaya doğru kaydığı gözlemlenmiştir ve bu konuda da finans sektöründe TSKB’nin ilk
entegre rapor yayımlayan kuruluş olduğu görülmektedir. Günümüzde entegre rapor yayımlayan
şirketlerin sayısının az olduğu görülse de zamanla entegre raporlama yapan şirket sayısının
artacağını belirtmek yanlış olmayacaktır. IIRC ve Black Sun’ın 2014 senesinde yaptığı
araştırmada, entegre raporun şirketlerin değer yaratma anlayışını geliştirdiği belirtilmiştir.
Şirketler entegre raporlama ile yatırımcıya daha iyi bilgi sağlayarak kendilerini daha iyi
tanıtabilecek ve bu sayede potansiyel yatırımcıları şirkete yatırım yapmaları konusunda teşvik
edebilir hale gelecektir. Çünkü yatırımcılar için entegre rapor, daha tümleşik ve kapsamlı bir
şekilde bilgiye ulaşmalarını sağlar.
TSKB tarafından yayımlanan entegre raporun sermaye öğeleri açısından açık olarak bilgileri
yansıttığı ve bu bilgilerin grafiksel ve rakamsal olarak ifade edildiği görülmektedir.
Yatırımcıların banka’nın hangi sermaye öğelerini kullandığı ve bu öğelerin neler olduğu
hakkında rahatça bilgi alabildikleri görülmektedir. Türk finans sektörünün ilk entegre raporunu
sunmuş olan TSKB, raporun uluslararası tanınırlığı anlamında önemli bir adım atmıştır. IIRC,
örnek raporlara yer verdiği veri tabanında TSKB Entegre Raporuna da yer vermiştir. IIRC,
TSKB’ nin yayımlamış olduğu entegre raporu yorumlamış, 2016 Entegre Raporu’nda altı
sermayenin de değer yaratma sürecine nasıl katkıda bulunduğunu, açıkça tanımladığını
belirtmiştir.
REFERANSLAR
AKDOĞAN, N. & TENKER, N. (2007). Finansal Tablolar ve Mali Analiz Teknikleri, Gazi
Kitabevi, Ankara
HAZAR, A., BABUŞÇU, Ş., BEKTAŞ, S. & CEYLAN, M. (2015). SPF Lisanslama Sınavına
Hazırlık Muhasebe ve Finansal Raporlama, Bankacılık Akademisi Yayınları, Ankara
Büdeyri, T. & KISA, A. (2016). Entegre Raporlama (ER): Literatür Araştırması, 3. Eğitim,
Sosyal ve Beşeri Bilimler Konulu Uluslararası Konferansı
AYDIN, S. (2015). Kurumsal Raporlamanın Evrilme Sürecine İlişkin Bir İrdeleme, Kadir
Has Üniversitesi, UBF, Muhasebe ve Finans Yönetimi Bölümü
EY. (2014). Integrated Reporting: Elevating Value
KARĞIN, S., AKTAŞ, H. & ARACI H. (2013). Entegre Raporlama: Yeni Bir Raporlama
Perspektifi, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, Ankara
Borsa İstanbul, (2014). Şirketler için Sürdürülebilirlik Rehberi
143
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Global Reporting Initiative, (2006). G3 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri
International Integrated Reporting Council , (2013). Entegre raporlama (ER/IR) Çerçevesi
Türkiye Sınavi Kalkınma Bankası (TSKB), (2016). Entegre Rapor
Tüsiad,(2015). Kurumsal Raporlamada Yeni Dönem: Entegre Raporlama, İstanbul
UNEP & GRI & KPMG & The Centre for Corporate Governance in Africa, (2016). Carrots
and Sticks
http://www.borsaistanbul.com/duyurular/2017/02/16/borsa-istanbul-da-gong-entegreraporlama-turkiye-agi-icin-caldi (Erişim Tarihi 11.04.2017)
http://www.entegreraporlamatr.org/tr/entegre-raporlama/neden-entegre-raporlama.aspx
(Erişim Tarihi 12.04.2017)
http://www.entegreraporlamatr.org/tr/hakkimizda/biz-kimiz.aspx (Erişim Tarihi 12.04.2017)
http://www.entegreraporlamatr.org/tr/guncel/12-Temmuz-2017.aspx (Erişim Tarihi
28.08.2017)
http://examples.integratedreporting.org/fragment/653 (Erişim Tarihi 28.08.2017)
https://home.kpmg.com/content/dam/kpmg/tr/pdf/2017/01/entegre-raporlama.pdf (Erişim
Tarihi 11.04.2017)
http://integratedreporting.org/the-iirc-2/ (Erişim Tarihi 14.04.2017)
https://www.researchgate.net/publication/290394322 (Erişim Tarihi 19.04.2017)
144
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
ÖRGÜTSEL TÜKENMİŞLİK VE KUŞAKLAR ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
A RESEARCH ON ORGANIZATIONAL BURNOUT AND
GENERATION
Zeki YÜKSEKBİLGİLİ* , Gülbeniz AKDUMAN**,
Zeynep HATİPOĞLU ***
*
Yrd.Doç.Dr., işantaşı Üniversitesi, yuksekbilgili@gmail.com, Türkiye
Dr.,İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul, gulbeniz@akduman.com, Türkiye
***
Yrd.Doç.Dr.,Nişantaşı Üniversitesi, İstanbul, zynhatipoglu@gmail.com, Türkiye
**
Özet
Teknolojik gelişmelerin de etkisiyle günümüz iş dünyasında yaşanan rekabet hız kazanmıştır.
Müşterinin beklenti ve isteklerinin artmasına paralel olarak örgütlerin çalışanlarından beklentileri
de artmaktadır. Bu da çalışanların üzerindeki iş baskını arttırmakta, duygusal açıdan olumsuz
etkilemekte ve işi gereği yoğun duygusal taleplere maruz kalan ve sürekli diğer insanlarla yüz yüze
çalışmak durumunda olan kişilerde görülen fiziksel bitkinlik, uzun süreli yorgunluk, çaresizlik ve
umutsuzluk duygularının, yapılan işe, hayata ve diğere insanlara karşı olumsuz tutumlarla yansıması
ile oluşan bir sendrom olan tükenmişlik seviyelerini de arttırmaktadır. Farklı kuşak mensubu
kişilerin hayata bakış açıları, düşünce ve davranış şekilleri farklılıklar gösterdiği için araştırmamızda
örgütsel tükenmişlik farklı kuşak mensubu 650 kişiyle gerçekleştirilerek kuşaklar bazında analiz
yapılmıştır. Araştırmada Maslach ve Jackson (1986) tarafından geliştirilen Maslach Tükenmişlik
Ölçeği (MTÖ) kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler SPSS 19.0 paket programı ile
istatistiki değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Araştırma sonucunda en yüksek tükenmişlik düzeyinin
bebek patlaması kuşağına mensup çalışanlarda, en düşük tükenmişlik düzeyinin ise X kuşağına
mensup olan çalışanlarda olduğu bulgusuna ulaşılmıştır.
Anahtar kelimeler: tükenmişlik, kuşaklar, baby boomers, X kuşağı, Y kuşağı
Abstract
Competition in today's business world has gained speed with the effect of technological
developments. Parallel to the expectations and demands of the customers, the expectations of the
employees are also increasing. This increases the oppression on the employees, affects emotionally
and causes physical exhaustion, long fatigue, helplessness and desperation feelings in people who
are exposed to intense emotional demands for work and face constantly face to face with other
people also it increases the degree of burnout, which is a syndrome that is formed by the reflection
of negative attitudes. Because of differences in the way of thoughts and behaviors of different
generation members, organizational burnout was carried out with 650 different people from different
generations in this research. Data collection tool is Maslach Burnout Inventory (BMI) which is
developed by Maslach and Jackson (1986). The obtained data were evaluated using the SPSS 19.0
package program. According to the results of the study, the highest burnout level was found among
workers belonging to Baby boomer’s generation and the lowest burnout level was found among
workers belonging to X generation.
Keywords: Burnout, generations, Baby boomers, X generation, Y generation
145
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
1. GİRİŞ
Fiziksel olarak yorulmuş, ezilmiş, duygusal olarak çalıştığının karşılığını alamamış, ümitsiz,
isteksiz, başarısız hissetmek anlamına gelen tükenmişlik kişilerde yüksek stres yaratan
kavramlardan birisidir (Plotnik, 2009: 491). İnsanlarla birebir iletişim kurarak hizmet veren
hemşire, doktor avukat, polis memuru, öğretmenler gibi meslek mensuplarının %5-10’u
tükenmişlik yaşamaktadırlar (Farber, 2000: 589). Tükenmişlik uzun süre yaşanan negatif
olayların sonucunda ortaya çıkabileceği gibi hiçbir sebep olmadan da ortaya çıkabilen bir
olgudur (Sürgevil, 2006: 17).
Tükenmişlik fiziksel, psikolojik, davranışsal belirtiler olmak üzere birçok olumsuz etkiyi
beraberinde getirmektedir. Tükenmişlik yaşayan kişi yaşama ve çalışma isteğini kaybetmenin
yanı sıra bıkkınlık, yorgunluk ve hırpalanmış hisseder (Maslach vd., 2001: 402-403).
Tükenmişlik nedeniyle odaklanamama sorunu da yaşayan kişilerin yaptıkları işlerde hata
oranları artarken kalite seviyesi de düşmektedir. Tükenmişlik yaşayan kişi işine duyduğu ilgiyi
de kaybetmeye başladığı için çalışma arkadaşlarına ve hizmet verdiği müşterilere olan ilgi ve
alakasını hızla kaybederken çevresinden uzaklaşır ve yalnızlaşır. İletişim kurdukları kişilerle
fiziksel ve duygusal etkileşim kurmayı reddetme eğilimi gösterirler. Psikolojik olarak sahip
olduğu işten soğuyan kişide bir süre sonra molaların uzaması, mesai bitmeden erken ayrılmalar
gibi fiziksel olarak da işten uzak durma tepkileri gözlemlenmeye başlar (Sürgevil, 2006: 9192).
Tarihsel olarak hemen hemen aynı dönemde doğan, ilgili dönemde yaşanan ekonomik, politik
ve sosyo-kültürel olaylardan etkilenen kişiler aynı kuşak mensubu olarak isimlendirilmektedir.
Aynı tarihsel zamanda ve aralıklarda doğan kişiler aynı dönemsel olaylardan etkilendikleri için
hayata bakış açıları, düşünce ve davranış şekilleri benzerlik gösterirken, kuşak değiştiğinde de
farklılıklar görülmektedir (Adıgüzel vd., 2014: 167; Lower, 2008: 81).
Farklı dönemde doğan kişilerin yaşama ve iş hayatına bakış açıları farklı olduğu için
tükenmişlik kavramını kuşaklar bazında incelemekte fayda vardır. İşte bu bağlamda
araştırmamızda tükenmişlik kavramı iş hayatında aktif olarak çalışan Bebek Patlaması, X ve Y
kuşağı bazında incelenecektir.
2. LİTERATÜR TARAMASI
2.1. Örgütsel Tükenmişlik
Freuden Berger (1974) kişinin fiziksel ve duygusal açıdan istek, güç ve moral kaybını belirten
halini tükenmişlik olarak tanımladıktan sonra günümüze kadar geçen sürede birçok farklı
alanda bu konuda çalışmalar yapılmıştır (Izgar, 2001: 1). Tükenmişlik kavramı kişinin hem özel
hem de iş hayatında olumsuz sonuçlar doğurduğu için incelenmesi ve çözümlenmesi gereken
bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır (Torun, 1995: 8).
İlgili alan yazın incelendiğinde tükenmişlik konusunda farklı araştırmacılar tarafından yapılan
birçok farklı tanımlamanın olduğu görülmektedir:
 Tükenmişliği beraberinde getirdiği uykusuz kalma, çevresindeki çalışma arkadaşları ve
müşterilerine karşı olumsuz tavırlar sergileme, ağır depresyon ve mutsuzluk durumu
olarak tanımlayan Maher ise tükenmişliği çözümlenmesi gereken bir sağlık problemiyle
eş değer görmüştür (Maher’den aktaran Sürgevil, 2006).
146
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September




ISBN No
978-605-82729-1-0
Tükenmislik, kısa sürede yaşanıp geçen bir durum değil kronik bir hastalıktır (Çimen,
2000: 6).
Spanial ve Caputo (1979) özel hayat ve çalışma yaşamında stresle mücadelede yeterli
olamama durumunu tükenmişlik olarak tanımlamışlardır (Sürgevil, 2006: 5).
Shirom (1989) kişinin uzun süre negatif duygular yaşadığı ve davranışlarına da bunu
yansıttığı durumu tükenmişlik olarak tanımlamıştır (Izgar, 2001: 2).
Cardinell (1981) tükenmişliği iş hayatında orta seviyede deneyimliyken (35-50 yaş
arası) yaşanan kritik önem taşıyan bir hastalık olarak görmektedir (Izgar, 2001: 2).
İlgili alan yazında yer alan birçok farklı tanımlamaların içinde kabul edilirliği en çok olan
Maslach ve arkadaşlarının (Maslach, 1982; Maslach ve Jackson,1981; Pines ve Maslach,1980)
yaptığı tükenmişliği “çalıştığı işin niteliği nedeniyle hizmet verdiği kişilerle sürekli birebir
iletişim kuran kişilerin yaşadığı, içsel olarak yaşayıp çevresine de yansıttığı sürekli bitkinlik,
isteksizlik, çaresizlik, ümitsizlik durumu” olarak çerçeveleyen tanımdır. Maslach’a göre
tükenmişlik duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve düşük kişisel başarı olarak üç boyutta ele
alınmalıdır (Izgar, 2001: 2).
Maslach tükenmişlik kavramını duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarıya ilişkin
duyguları kategorize eden boyutuyla açıklanmıştır (Sürgevil, 2006: 7):
1. Duygusal Tükenme: Kişinin hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan kendini bıkkın,
sıkkın, ve halsiz hissettikleri hal duygusal tükenme durumudur. (Yeniçeri, Demirel,
Seçkin, 2009: 88). Duygusal tükenme boyutunda olan birey çevresine karşı
sorumluluklarını yerine getirmediğini ve faydalı olmadığını düşünerek endişelenir ve
istekle gittiği işinden soğumaya başlar (Arı, Bal, 2008: 133).
2. Duyarsızlaşma: Kişinin çalıştığı örgütte iç müşteri konumunda olan çalışanlara ve
hizmet verdiği dış müşterileri olan kişilere insan gibi değil de bir cansız nesne gibi
davrandıkları durum duyarsızlaşma sürecidir (Kitapçıoğlu, 2000: 55). Duyarsızlaşma
dozu her geçen gün arttıkça kişi çevresinden daha çok uzaklaşır ve çevresinde yer alan
kişileri mekanik birer araç olarak görmeye başlar. Duyarsızlaşma yaşayan çalışanlar
yaptıkları işi küçümser, dalga geçer, çalıştıkları kurumu sevmez ve dikkate almaz bir
şekilde saygısızca davranırlar (Izgar, 2001: 3).
3. Kişisel Başarıda Düşme Hissi: Kişinin yaptığı işte kendini yeterli ve başarılı görmesi
bireysel başarı hissini, tersi olan yetersizlik ve başarısızlık ise de başarısızlık hissini
tanımlamaktadır (Izgar, 2001: 3). Bu aşamada kişiler kendilerini aşırı yorgun, hayattan
bıkmış, tükenmiş, parmağını kaldıracak kadar bile hali olmayan bir şekilde aşırı yorgun
Bireyler kendilerini olumsuz değerlendirmeye hem iş hem de işi gereği karşılaştığı
kişilerle olan ilişkilerinde başarısız ve yetersiz görmeye başlarlar. Tüm bu hislerin
sonucu olarak da kişi kendini suçlu hissetmeye başlar.
Tükenmişlik kişi üzerinde fiziksel, psikolojik ve davranışsal olarak üç temel grupta belirti
vermektedir:
 Fiziksel Belirtiler: Çalışma yaşamında işini büyük bir istek ve arzuyla, çalışma
saatlerinden bağımsız olarak yani mesai saati bitse de işine devam ederek yapan,
çalışmayı daha az uyamaya tercih eden kişilerken tükenmişlik yaşamaya başladıklarında
bir anda tüm istek ve arzularını kaybederek verimsiz ve daha az çalışmaya başlarlar
(Sürgevil, 2006: 20).
 Psikolojik Belirtiler: Tükenmişlik yaşamaya başlayan bireyler çevresinde yer alan
kişileri beğenmeme, sürekli negatif konuşma ve eleştirme, çevresine ilgi göstermeme,
147
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September

ISBN No
978-605-82729-1-0
ümitsizlik, istek kaybı, kaygı, gereğinden fazla hassasiyet ve yalnızlığı kalabalıklara
tercih etme gibi psikolojik belirtiler verirler (Vızlı, 2005: 17).
Davranışsal Belirtiler: Kişiler tükenmişliği öncelikle kendi içinde yaşadığı için ilk
belirtiler fiziksel ve duygusal kapsamda gerçekleşir. Tükenmişliğin çevre tarafından da
gözlemlenebildiği ve seviyesinin yüksek olduğu evrede davranışsal belirtiler ortaya
çıkar. Kişi yaşadığı yüksek seviyede tükenmişliği artık gizleyemez ve tüm
davranışlarına yansıtmaya başlar. Tükenmişlik hem iş hem de özel hayatını negatif
yönde etkilemeye başlar (Sürgevil, 2006: 21-22). Tükenmişlik yaşayan kişiler hem iş
hem de özel yaşamlarında aşağıda sıralanan olumsuz tepki ve davranışları sergilemeye
başlarlar (Izgar, 2001: 7-8):
o Sinir katsayısının düşük olması nedeniyle çabuk sinirlenme
o Çalışmayı nefret boyutunda reddetme
o Yoğun şüphe ve kaygı yaşama
o Gereksiz hassasiyet gösterme
o Değersiz hissetme
o İş tatminsizliği
o Devamsızlık ve izin alma oranında artış
o Zararlı madde kullanımına eğilim
o Kendine güvenmeme
o Kendine saygı duymama
o İş ve özel yaşamda çatışmalarda ve kavgalarda artış
o Yalnızlığı kalabalıklara tercih etme
o Kadercilik ve koy vermişlik
o Hayal kırıklığı
o Odaklanamama ve dikkat eksikliği
o Hafıza güçsüzlüğü
o İş ve özel hayat dengesini koruyamama
o Kafada olumsuz hikayeler kurma
o Organizasyonda yetersiz kalma
o Çalışma arkadaşlarıyla uyumsuzluk
o Aşırı veya az güvenme
o Çalışılan kuruma sevgi ve bağlılığın azalması
o Erteleme ve vazgeçme eğilimi
o Düşük performans gösterme eğilimi
o Gerçekleşen performansı yeterli bulmama
o Çalışmaya karşı isteksizlik
o Dalgacı üslup gösterme
Tükenmişlik oluşumunda etkili olan etki eden birçok faktör sıralanabilmektedir. Bu çalışmada
tükenmişliğe etki eden faktörler bireysel ve örgütsel faktörler olmak üzere iki başlık altında
incelenecektir:
1. Bireysel Faktörler: Demografik özellikler, kişilik yapısı ve işle ilgili beklentiler
tükenmişliği etkileyen bireysel faktörlerdir.
o Demografik Değişkenler: Yaşça genç olanlar daha yaşlı olanlara, bekarlar
evlilere, çocuğu olmayanlar çocuğu olanlara, lise mezunu olanlar üniversite
mezunlarına göre, iş deneyimi olmayanlar iş deneyimi olanlara göre daha
yüksek seviyede tükenmişlik yaşamaktadır. Aryee’nin (1993) Singapur da
148
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
yaptığı araştırma sonucuna göre ise evli olan bayanların evli olan erkeklerden
daha yüksek seviyede tükenmişlik yaşadığı bulgusuna ulaşılmıştır.
Araştırmacıya göre bu sonuç, erkeklerin tükenmişlik yaşadıklarını kendilerine
bile ifade etmekten çekinmeleri ve toplumsal olarak kadına yüklenen rollerin
farklılığından kaynaklanmaktadır (Torun, 1995: 15).
o Kişilik ve Beklentiler: Maslach (1982) bireyin diğer kişilerle ilişkilerinin,
sorunlarla başa çıkma biçiminin, heyecanlarını ifade etme ve denetleme
yollarının ve kendisini nasıl gördüğünün tükenmişlik açısından kritik önemi
vardır. Bu nedenle tükenmişlik ile ilgili araştırmalarda kişiliğin rolü de göz
önüne alınmalıdır (Torun, 1995, s.16). Kişinin çalıştığı kurumdan istek ve
beklentileri de tükenmişlik seviyesini etkilemektedir. Örneğin, yeni işe
başlayan, istek ve beklentileri daha yüksek olan bir kişi, aynı kurumda çalışan
deneyimli, istek ve beklentilerini köreltmiş çalışana oranla daha yüksek
seviyede tükenmişlik yaşayabilmektedir (Izgar, 2001, s.13). İşlerine çok bağlı
olan ve çalışma hayatları en önemli ilgi alanlarını oluşturan kişilerin kendi
üzerlerinde baskı yaratmaları nedeniyle yüksek tükenmişlik düzeyleri
görülmektedir (Torun, 1995: 16).
2. Örgütsel Faktörler: Değişim ve gelişimin anahtar olduğu günümüz iş dünyasında artan
rekabet nedeniyle çalışanların üstündeki daha iyi olma baskıda her geçen gün
artmaktadır. İnsanlar yaşamak için değil de çalışmak için yaşar konuma geldiği için iş
hayatın merkezi konumundadır. Bu bakış açısıyla yönetilen örgütlerde tükenmişliği
tetikleyen nedenler aşağıda sıralanmıştır (Ardıç, Polatçı, 2008, 72- 73):
o Kurum içi çalışanlar ve bölümler arası yaşanan çatışmalar
o Kararların üst yönetim tarafından verilmesi
o Mesai saatlerinin gereğinden fazla olması
o Kurum içi sürekli olmayan iletişim
o Çalışanlara sosyal açıdan destek sağlanmaması
o Çalışanların görev dağılımlarında belirsizlik olması
o Fiziksel açıdan rahat olmayan çalışma ortamı
o Kariyer yollarının çizilmemiş olması
o Kariyer fırsatlarının olmaması
o Mobbing
o İş sağlığı ve güvenliği standartlarına uyulmaması
o Kurumunun doğru yönetim modeliyle yönetilmemesi
o Görev ve işlerin kural ve prosedürlere göre değil kişilere göre yapılandırılması
o Örgüt kültürü
o Yeniden yapılandırma
o Küçülme
Tükenmişliğin hem birey hem de örgüt üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlar vardır. Bu
çalışmada tükenmişliğin sonuçları birey ve örgüt yansımaları şeklinde iki başlık altında
incelenecektir. Tükenmişlik birey üzerinde fiziksel ve ruhsal olumsuzluklar yaratır (Gümüş,
2006: 62):
 Fiziksel: Yorgunluk, bitkinlik, uyku bozuklukları, baş ağrısı, uyuşukluk, mide-bağırsak
sistemi bozuklukları vb.
 Ruhsal: Duygusal tükenme, çabuk öfkelenme, negativizm, apati, alkol ya da madde
kullanımı, izolasyon, içe kapanma ve alay etme vb.
149
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tükenmişlik kişinin hem özel hem de iş hayatına aynı anda etki eden olumsuz bir duygusal
durumdur. Tükenmişlik yaşayan bireyler işe olan ilgi ve isteklerini zamanla hızla kaybederken
sonucunda işlerini bırakma veya atılma ile karşı karşıya kalabilirler (Sürgevil, 2006: 93).
2.2. İş hayatında Kuşaklar
Tarihsel olarak hemen hemen aynı dönemde doğan, ilgili dönemde yaşanan ekonomik, politik
ve sosyo-kültürel olaylardan etkilenen kişiler aynı kuşak mensubu olarak isimlendirilmektedir.
Aynı tarihsel zamanda ve aralıklarda doğan kişiler aynı dönemsel olaylardan etkilendikleri için
hayata bakış açıları, düşünce ve davranış şekilleri benzerlik gösterirken, kuşak değiştiğinde de
farklılıklar görülmektedir (Adıgüzel vd., 2014: 167; Lower, 2008: 81).
Kuşaklar ekonomi, işletme, iktisat, siyaset, psikoloji, örgütsel psikoloji, klinik psikoloji ve
sosyoloji gibi birçok farklı alanda üzerinde 50 yıldan fazla çalışılan bir kavramdır (Alwin vd.,
2007: 220). 1830’lu yıllarda Auguste Comte kuşak çalışmaları ile ilgili ilk bilimsel araştırmaları
başlatarak, kuşakların farklı özelliklerinin birbirlerine değer katarak gelişerek mümkün
olacağını savunmuştur (Comte, 1974).
İlgili alan yazın incelendiğinde kuşakların tarihsel dönemleri konusunda farklı yaklaşımlar
olduğu görülmektedir. Bu araştırmalar aşağıdaki Tablo 1’de özetlenmiştir (Hatipoğlu, 2014:
82):
150
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 1- Kuşakların Sınıflandırılması
Kuşakların Tanımları
Yazarlar
Sessiz
Kuşak
Appelbaum(2005)
Bebek
Patlaması
1943-1960
X Kuşağı
Y Kuşağı
1961-1981
Broadbridge(2007)
1977-1994
1946-1961
1962-1979
1980 ve sonrası
1946-1964
1965-1980
1981-2000
Chen ve Choi
(2008)
1946-1964
1965-1977
1978 ve sonrası
Gürsoy (2008)
1943-1960
1961-1980
1981-2000
Cennamo ve
Gardner (2008)
Hammill(2005)
1922 -1945
Kuran (2010)
2001 ve
sonrası
2000-2020
Jurkiewicz(2000)
Jurkiewicz ve
Brown (1998)
Z Kuşağı
1925-1942
1946-1962
1963-1981
1943-1960
1961-1981
Oblinger (2005)
2000 ve
sonrası
Lamm ve Meeks
(2009)
1943-1960
1961-1980
1981-2000
1965-1979
1980 sonrası
Lyons (2007)
1945 ve
öncesi
1946-1964
Parker ve Chusmir
(1990)
1946 öncesi
1946-1964
Sessa (2007)
1925-1945
1946-1963
1964-1982
1983 ve sonrası
Smola ve Sutton
(2002)
1946-1964
1965-1977
1980-1999
Wong (2008)
1945-1964
1965-1981
1982-2000
Williams ve
Page(2011)
1930-1945
1946 – 1964
1965 – 1976
1977 – 1994
Howe ve Strauss
(2000)
1925-1943
1943-1960
1961-1981
1982-2000
1994 ve
sonrası
151
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Günümüzün iş yaşamında aktif olarak çalışan kişiler bebek patlaması kuşağı, X kuşağı ve Y
kuşağı mensuplarıdır (Brown, 2003: 749). Tablo 1’de yer alan farklı kuşak sınıflandırmaları
içinden araştırmamızda ilgili alan yazında da hâkim olan Lyons (2007) tarafından yapılan
sınıflandırma kullanılmıştır.
Bebek patlaması kuşağının doğduğu dönemde Dünya gündeminde insan haklarının gelişimi,
Türkiye’de ise darbe girişimleri ve çok partili sisteme geçiş konusu odak noktalarıydı (Çorum,
2012:18). Bebek patlaması kuşağı mensupları azimli, başarı odaklı, çalışmayı hayatının odak
noktasına koyan, otoriteye ve hiyerarşiye saygılı ve çalıştıkları kuruma sadık kişilerdir
(Alexander, Sysko, 2013:127). X kuşağı ise teknolojik gelişmelerin de hızlanmasıyla birlikte,
gelişimin hızlandığı, Türkiye’de ise sağ ve sol görüş kavgalarının gündeme oturduğu,
uyuşturucu kullanımı ve boşanmaların artmaya başladığı bir dönemde doğan ve yaşayan
kişilerden oluşmaktadır (Yiğit, 2010:12). X kuşağı mensupları bebek patlaması kuşağına göre
daha az sadık, iş değiştirmeye daha sıcak bakan, çalışmayı seven, kanaatkâr ve toplumsal
olaylara duyarlı kişilerdir. (Mengi,2009: 14). X kuşağı teknolojiyi bilmeyen ve sevmeyen bebek
patlaması ile teknolojiye doğan ve seven Y kuşağı arasında kalmış ara bir kuşaktır (Senbir,
2004: 24). Y kuşağına gelindiğinde ise, 1980 ihtilali sonrası Türkiye’de gündeme oturan 24
Ocak kararları, Dünya çapında etkileri görülen Körfez ve Irak savaşları ve terör olaylarının
arttığı bir dönemdir (Toruntay, 2011:76). Y kuşağı mensupları aynı anda birden fazla konuya
ve işe odaklanabilen, multifonksiyonel olmayı sevdikleri için dikkatlerini bir noktada
toplamakta zorlanan, teknolojiyi severek kullana, diğer kuşaklara göre çalıştıkları kuruma daha
az bağlı, iş değiştirmeyi seven ve gereklilik olarak gören, iş ve özel hayat dengesine önem veren
kişilerdir (Chester, 2003: 9).
3. ARAŞTIRMA
3.1. Araştırmanın Amacı
Bu araştırma farklı kuşak mensubu kişilerin tükenmişlik seviyelerinde farklılık olup
olmadığının belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.
3.2. Araştırmanın Hipotezleri
Araştırmanın problemi, farklı kuşaklara mensup çalışanların tükenmişlik düzeyleri arasında
farklılık olup olmadığının belirlenmesidir, dolayısıyla araştırmanın hipotezi aşağıdaki gibi ifade
edilebilir;
H1: Baby boomers, X ve Y kuşağı işgörenlerin tükenmişlik düzeyleri arasında fark vardır.
3.3. Araştırmanın Veri Toplama Yöntemi
Araştırma kapsamında, 5.000 üyesi olan bir profesyonel forum üzerinden tüm üyelere anketin
bulunduğu bağlantı yollanmış ve üyelerden anketi doldurmaları istenmiştir. 90 gün boyunca
anket çevrimiçi olarak açık tutulmuştur. Aynı kişilerin ankete çifte cevap vermesini engellemek
için IP adresi kontrolü yapılmış ve aynı IP adresi ile anket doldurmak isteyen katılımcıların
anketi doldurmaları engellenmiştir. Çalışma sonucunda 654 adet anket elde edilmiştir.
3.4. Araştırmada Kullanılan Ölçek
Araştırmada, Maslach ve Jackson (1986) tarafından geliştirilen, Türkiye için geçerlik ve
güvenirlik çalışması Ergin (1992) tarafından gerçekleştirilmiş, her biri 5 yanıt seçenekli 22
sorudan oluşan Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) kullanılmıştır.
152
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Maslach Tükenmişlik Ölçeği orijinalinde 7 yanıt seçenekli Likert türünde bir ölçektir. Türkçe
uyarlama çalışmaları sonucunda 5 yanıt seçenekli 22 ifadeye çevrilmiştir. 5’li yanıt sisteminde
1. “Hiçbir zaman”, 2. “Çok Nadir”, 3. “Bazen”, 4. “Çoğu Zaman”, 5. “Her Zaman” olarak ifade
edilmiştir.
3.5. Betimsel İstatistikler
Anketi cevaplayan katılımcıların 24 tanesi (%3,7) baby boomers kuşağına mensup, 153 tanesi
(%23,4) x kuşağına mensup ve 477 tanesi (%72,9) y kuşağına mensup çalışanlardır.
Katılımcıların kuşaklara göre analizi Tablo-2’de gösterilmiştir.
Tablo 2: Kuşaklara Göre Katılımcıların Dağılımı
Kuşaklar
N
%
Baby boomers
24
3,7
X Kuşağı
153
23,4
Y Kuşağı
477
72,9
Toplam
630
% 100
3.6. Bulgular
Araştırmada elde edilen veriler SPSS 19.0 paket programı ile istatistiki açıdan analiz edilmiştir.
Çalışmada kullanılan ölçeklere verilen cevaplar güvenilirlik analizine tabi tutulmuş, Maslach
Tükenmişlik Ölçeğine verilen cevapların Cronbach’s Alpha değeri 0,724 olarak belirlenmiştir.
Araştırma sonucunda ulaşılan verilerin normal dağılım gösterip göstermediğini analiz etmek
amacıyla öncelikle Tek örnek Kolmogorov Smirnov testi yapılmıştır. Test sonucunda GD: %95,
TD: KSZ= 0,090 ve AD: p=0,000 değerleri elde edilmiştir. Anlamlılık değeri 0,05 değerinden
küçük olduğu için dağılımın normal olmadığı belirlenmiştir.
Normal dağılım göstermeyen durumlarda araştırma hipotezi ile ilgili sonuç çıkarmak ve ikiden
fazla grubun aynı niteliğe ait ölçümlerinin ortalamaları farklı olup olmadığını anlamak amacıyla
Krusukal-Wallis H testi kullanılmıştır. Test sonuçları incelendiğinde anlamlılık değerinin 0,010
olduğu görülmektedir. Bu değer 0,05 değerinden küçük olduğundan, test edilen kuşaklar ile
tükenmişlik arasındaki ilişkinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu ortaya çıkmaktadır
(H=9,234, SD=2, P=0,010).
Tablo 3: Kuşaklara Göre Sıra Ortalamaları
Kuşaklar
Baby boomers
X Kuşağı
Y Kuşağı
Toplam
N
24
153
477
654
Sıra
Ortalaması
377,75
289,32
337,22
153
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Tablo 2’de gösterilen sıra ortalamaları incelendiğinde en yüksek tükenmişlik düzeyinin baby
boomers kuşağına mensup çalışanlarda, en düşük tükenmişlik düzeyinin ise x kuşağına mensup
olan çalışanlarda olduğu görülmektedir.
4. SONUÇ ve ÖNERİLER
Tükenmişlik, yıpranma, bıkkınlık, istek ve enerji kaybı gibi duygusal ve fiziksel açıdan kişiyi
olumsuz etkileyen bir durumdur (Sılığ, 2003:10). Tükenmişlik kişiyi hem duygusal hem de
fiziksel olarak etkşleyen bir süreç olduğu için kişi yataktan kalkıp işe gitmek hatta parmağını
bile kıpırdatmak istemez (Sürgevil, 2006: 90). Maslach (1982) ve Goppelt (1978) gibi
araştırmacılar tükenmişliğin artan seviyelerinde belirgin çalışma performansında, yapılan işin
nitel ve nicel olarak niteliğinde düşüş yaşandığını savunmaktadırlar. Düşen performans
beraberinde başarıda da düşmeyi hatta başarısızlığı getirdiği için kişi daha ümitsiz, mutsuz ve
isteksiz hissetmeye başlar. Kendini yetersiz gördüğü halde değişim ve gelişime karşı iştek
duymaz (Izgar, 2001: 23).
Tükenmişlik örgütsel yapı ve özelliklerin dışında bireysel farklılıklar kapsamında yer alan
değişkenler olan demografik özellikler, bireyin karakteristik özellikleri ve çalışma yaşamından
beklentilerinden de etkilenmektedir. Bu bağlamda yaş ile bağlantılı olan farklı kuşak mensubu
olma kriterinin de tükenmişliği etkileyip etkilemediğinin analiz edilmesi önemlidir. İlgili alan
yazın incelendiğinde kuşaklara göre tükenmişliği inceleyen direkt bir araştırma olmamasına
rağmen kişinin içinde bulunduğu yaş ile birlikte yer aldığı kuşak incelenerek bir değerlendirme
yapılabilir. Bu bağlamda, ilgili alan yazında örgütsel tükenmişliği yaş bazında inceleyen
araştırmalar analiz edildiğinde bir fikir birliğine varılamadığı görülmektedir. Kişinin yaşının
örgütsel tükenmişliği etkilediği (Turgut vd., 2016; Ramirez vd., 1996; Doğan vd., 2015; Özkan,
Bayraktar, 2015; Soysal, 2009; Şanlı, 2006; Bilge, Aydilek, 2015) savunan araştırmaların yanı
sıra, yaşın tükenmişliği etkilemediğini savunan araştırmalar da (Uzun vd., 2013; Marakoğlu
vd., 2013; Erol vd., 2007; Yücel, Ilgın, 2016; Uluköy, 2014, Çetin, 2015, Yıldırım vd., 2014)
mevcuttur. Araştırmamızda elde edilen bulgulara göre kuşaklar ile tükenmişlik arasındaki ilişki
istatistiksel açıdan anlamlıdır. En yüksek tükenmişlik düzeyinin bebek patlaması kuşağına
mensup çalışanlarda, en düşük tükenmişlik düzeyinin ise X kuşağına mensup olan çalışanlarda
olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Çalışma yaşamında daha deneyimli olan bebek patlaması kuşağı
çalışanların 1946-1964 yılları arasında doğan kişiler olduğu göz önüne alındığında yaş olarak
diğerlerinden daha büyük oldukları görülmektedir. Bu veriye dayanarak yaş ile tükenmişliğin
negatif yönlü bir ilişkiye sahip olduğu da söylenebilir. Bebek patlaması mensupları azimli,
başarı odaklı, çalışmayı hayatının odak noktasına koyan, otoriteye ve hiyerarşiye saygılı ve
çalıştıkları kuruma sadık kişilerdir (Alexander, Sysko, 2013:127). Tüm bu özellikleri de göz
önüne alındığında uzun yıllar hayatının odak noktasına çalıştığı işi koyan ve azimle çalışan
kişilerin tükenmişlik seviyelerinin diğer kuşaklara göre yüksek olması da beklenen bir sonuçtur.
Farklı kuşaklara mensup olmanın örgütsel tükenmişliği etkileyip etkilemediğini analiz etmek
amacıyla yapılan araştırmamız bebek patlaması kuşağı mensubu 24 kişi, X kuşağı mensubu 153
ve Y kuşağı mensubu 477 katılımcı olmak üzere 654 kişiyi kapsadığı için birtakım sınırlılıkları
da beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda yapılan araştırmanın bebek patlaması ve X kuşağı
katılımcı sayısının da arttırılarak daha geniş örneklem gruplarıyla yapılması ve demografik
özellikler (cinsiyet, medeni durum, çocuk sahipliği vb.) bazında daha kapsamlı incelenmesi
faydalıdır.
154
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kaynakça
Adıgüzel, O., Batur, Z., Ekşili, N. (2014). Kuşakların Değişen Yüzü ve Y Kuşağı ile Ortaya
Çıkan Yeni Çalışma Tarzı: Mobil Yakalılar. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19(1), 165-182.
Alexander, C.S., Sysko, J.M. (2013). I’m Gen Y, I Love Feeling Entitled, and It Shows.
Academy of Educational Leadership Journal, 17(4), 127-131.
Alwin, D., F., McCammon, R., J. (2007). Rethinking Generations. Research in Human
Development, 4 (3-4), 219-237.
Argyle, M., Martin, M., Crossland, J. (1989). Happiness as a Function of Personality and Social
Encounters. In J.P.Forgas ve J.M.Innes (Eds.), Recent Advances in Social Psychology:
An International Perspective, North-Holland: Elsevier.
Bilge, H., Aydilek, B. (2015). Polislerin Demografik Değişkenler Açısından Tükenmişlik
Düzeylerini Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma. CBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 13(2),
167-186.
Brown, D. (2003). Ways Dietitians of Different Generations Can Work Together. Journal of
The American Dietetic Association, 103(11), 748-765.
Büyüköztürk, Ş. (2011). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı. Ankara: Pegem Akademi.
Chester, E. (2003). Answering Generation Why: Learn the Management Approach an
Employee Services That Resonate with Today Youth. Employee Services Management
Magazine, Nov.-Dec, 8-9.
Comte, A. (1974). The Positive Philosophy. Ed. Abraham S. Blumberg, AMS Pres, New York.
Çetin, C. (2015). Zabıta Çalışanlarında İş Güvencesizliği ile Tükenmişlik İlişkisine Yönelik Bir
Araştırma. CBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 13(2), 73-96.
Çimen, M. (2000). Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Personelinin Tükenmişlik, İş Doyumu,
Kuruma Bağlılık ve İsten Ayrılma Niyetlerine İlişkin Bir Alan Arastırması.
Yayınlanmamıs Doktora Tezi, T. C. Genelkurmay Başkanlığı
Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Sağlık Hizmetleri Yönetimi Bilim Dalı, İstanbul.
Çorum, A. A. (2012). Y Kuşağına Yönelik İnsan Kaynakları Uygulamaları ve Bir Şirket Örneği.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul.
Doğan, A., Demir, R., Türkmen, E. (2015). Rol Belirsizliğinin, Rol Çatışmasının ve Sosyal
Desteğin Tükenmişliğe Etkisi: Devlet ve Vakıf Üniversitelerinde Çalışan Akademik
Personelin Tükenmişlik Düzeylerinin Karşılaştırılması. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Dergisi, 30(1), 37-67.
Ergin, C. (1992). Doktor ve Hemşirelerde Tükenmişlik Ve Maslach Tükenmişlik Ölçeğinin
Uyarlanması. Bayraktar, R. ve Dağ, İ. (Ed), VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel
Çalışmaları. Ankara, Türk Psikologlar Derneği Yayını: 143-154.
Erol, A., Sarıçiçek, A., Gülseren, Ş. (2007). Asistan Hekimlerde Tükenmişlik: İş Doyumu ve
Depresyonla İlişkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 8, 241-247.
Farber, B. A. (2000). Introduction: Understanding and Treating Burnout in a Changing Culture.
Journal of Clinical Psychology/In Session, 56, 589-594.
Hatipoğlu, Z. (2014). Örgütsel Bağlılık Ve İş Tatmini Arasındaki İlişkinin X Ve Y Kuşaklarına
Göre Farklılıklarının İncelenmesi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Arel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Izgar, H. (2001). Okul Yöneticilerinde Tükenmişlik. Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Katwyk Wan P.T., Fox S., Spector P.E. & Kelloway, K. (2000). Using The Job-Related
Affective Well-Being Scale (JAWS) to Investigate Affective Responses to Work
Stressors. Journal of Occupational Health Psychology, 5(2), 219-230.
155
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Lower, J. (2008). Brace Yourself Here Comes Generation Y. Critical Care Nurse, 28(5), 8085.
Marakoğlu, K., Kargın, N. Ç., Armutlukuyu, M. (2013). Tıp Fakültesi Araştırma Görevlilerinde
Tükenmişlik Sendromu ve İlişkili Faktörlerin Değerlendirilmesi. Genel Tıp Dergisi, 23,
102-108.
Maslach, C., Jackson, S.E. (1986). Maslach Burnout Inventory. Manual. 2. Baskı, Consulting
Psychologist Press. Palo Alto CA.
Maslach, C., Schaufeli, W. B., Leiter, M. P. (2001). Job Burnout. Annual Review of Pschology,
52, 397-422.
Mengi, Z. (2009). BB, X, Y ve Z Kuşakları Birbirinden Çoook Farklı”, Hürriyet Gazetesi İK
Eki, 11 Ekim 2009, 14.
Özkan, Y., Bayraktar, T. (2015). İnfaz ve Koruma Memurlarının Mesleki Tükenmişlik
Düzeylerinin Belirlenmesi: Kocaeli Açık Ceza İnfaz Kurumu Örneği. International
Journal of Eurosia Social Sciences, 6(21), 172-186.
Plotnik, R. (2009). Psikoloji’ye Giriş. Türkçesi: Tamer Geniş, Kaknüs Yayınları, İstanbul.
Ramirez, A. J., Graham, J., Richards, M. A., Cull, A., Gregory, W., M. (1996). Mental Health
of Hospital Consultants: The Effects of Stress and Satisfation at Work. Lancet,
347(9003), 724-728.
Senbir, H. (2004). Z Son İnsan Mı? “O” Kitaplar, 1. Baskı, İstanbul.
Sılığ, A. (2003). Banka Çalışanlarının Tükenmişlik Düzeylerinin Çeşitli Değişkenler Açısından
İncelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Eskişehir.
Soysal, A. (2009). Çalışanlarda Tükenmişlik Düzeyinin Bazı Demografik Değişkenler
Açısından İncelenmesi: Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğünde Bir Araştırma. VII.
Kamu Yönetimi Forumu (KAYFOR), 2. Kitap, 290-309.
Sürgevil O. (2006). Çalışma Hayatında Tükenmişlik Sendromu Tükenmişlikle Mücadele
Teknikleri, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul.
Şanlı, S. (2006). Adana İlinde Çalışan Polislerin İş Doyumu ve Tükenmişlik Düzeylerinin Bazı
Değişkenler Açısından İncelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova
Üniversitesi Sosyal Bilimler, Enstitüsü, Adana.
Torun A. (1995). Tükenmişlik, Aile Yapısı Ve Sosyal Destek İlişkileri Üzerine Bir İnceleme.
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Toruntay, H. (2011). Takım Rolleri Çalışması: X ve Y Kuşağı Üzerinde Karşılaştırmalı Bir
Araştırma. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Uluköy, M. (2014). Sağlık Çalışanlarının Örgütsel Adalet Algısı ile Tükenmişlik Duyguları
Arasındaki İlişki: Bir Uygulama. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 39,
213-226.
Turgut, N., Karacalar, S., Polat, Cengiz, Kıran, Ö., Gültop, F., Kalyon Türkmen, S., Sinoğlu,
Zincirci, M., Kaya, E. (2016). Uzmanlık Eğitimindeki Doktorlarda Tükenmişlik
Sendromu. Türk J Anaesthesiol Reanim, 44, 258-264.
Uzun, Ş., Karacaoğlu, B., Akıncı, S.B., erden, İ. A., Sarıcaoğlu, F., Aypar, Ü. (2013).
Anestezioloji ve Dahiliye Asistanlarındaki İş Stresi ve Tükenmişlik Durumu. JARSS,
21(4): 224-229.
Yıldırım, M. H., Erul, E. E., Kelebek, P. (2014). Tükenmişlik ile İşten Ayrılma Niyeti
Arasındaki İlişki Banka Çalışanları Üzerine Bir Araştırma. Organizasyon ve Yönetim
Bilimleri Dergisi, 6(1), 34-44.
156
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Yiğit, Z. (2010). X ve Y Kuşaklarının Örgütsel Tutumlar Açısından İncelenmesi ve Bir Örnek
Olay. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Yücel, İ., Ilgın, Saka, K. (2016). Yaş ve Öğrenim Durumunun Duygusal Zeka ve Tükenmişlik
Arasındaki İlişki Üzerindeki Aracılık Etkileri: Sağlık Sektöründe Bir Uygulama.
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 21(2), 623643.
157
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
E-EĞİTİM KULLANIMI: BİR E-ÖĞRENME PORTALI ÜZERİNE
ARAŞTIRMA
E-TRAINING USAGE: A RESEARCH ON AN E-LEARNING PORTAL
Zeki YÜKSEKBİLGİLİ*, Gülbeniz AKDUMAN**, İlkay ÖZTÜRK***
Yrd.Doç.Dr., Nişantaşı Üniversitesi, yuksekbilgili@gmail.com, Türkiye
**
Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi, gulbeniz@akduman.com, Türkiye
***
İnfinity Teknoloji, ilkay.ozturk@infinityteknoloji.com, Türkiye
*
Özet
İnternet, bir ağ veya bilgisayar aracılığıyla gerçekleşen e-eğitim sayesinde çalışanlar eğitime ne
zaman ve nerede katılacaklarını seçmenin yanı sıra eğitim içeriğinin belirlenmesi ve
değerlendirilmesi sürecinde de aktif rol oynamaktadır. İlk yatırım maliyetinin yüksek olduğu ve
zaman aldığı e-eğitimin hem işletme yönetimi hem de çalışanlar tarafından benimsenip aktif
kullanılması yani başarılı olabilmesi için e-öğrenme kullanım süreci detaylı olarak analiz
edilmelidir. Bu bağlamda araştırmamızda Türkiye’nin en büyük e-öğrenme platformlarından biri
olan Infinity Teknoloji tarafından sağlanan veri kullanılarak 2014-2017 yılları arasında e-öğrenme
portalı üzerinden açılan 636,283 eğitim incelenmiş ve e-öğrenme sisteminin başarısını etkileyen
faktörlerden olan eğitim tercihi, eğitim tamamlanma oranı konu bazında analiz edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eğitim Yöntemleri, Yetişkin Eğitimi, E-Eğitim,
Abstract
Through e-learning via the Internet, a network or a computer, employees are actively involved in
determining when and where to attend training as well as in the process of identifying and evaluating
the content of the training. The initial investment cost of e-learning is high and time-consuming. The
e-learning usage process should be analyzed in detail so that e-learning is adopted and actively used
by both the management and the employees. In this context, 636,283 training courses opened
through e-learning portal between 2014 and 2017 were examined using data provided by Infinity
Technology, one of the biggest e-learning platforms of Turkey, and the education preference which
is the factors affecting the success of e-learning system have been analyzed in some cases.
Keywords: Training Methods, Adult Training, E-Learning
GİRİŞ
Eğitim en basit haliyle kişinin davranışlarında pozitif yönde değişim sağlayan bir süreç olarak
tanımlanabilir (French, Rayner, Rees, Rumbles, 2015: 83). Eğitim yetiştirme ve geliştirme
kavramlarını da içeren, kişisel ve mesleki gelişmeye yöneliktir. Bu bağlamda bireyin taşıdığı
nitelikleri, becerileri, mesleki bakımdan geliştirme amacı taşır. Bu nitelikleri aşağıdaki biçimde
sıralamak mümkündür (Ertürk, 2011: 117-118):
 Teknik, sosyal ve çevreye ilişkin değişikliklere uyum yeteneğini geliştirmek,
 Tek bir beceri yerine, daha geniş bilgi ve becerileri kullanma yeteneğini kazandırmak,
158
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September




ISBN No
978-605-82729-1-0
Tekil ve somut öğelerden, çoğul ve soyut değerlemelere geçebilme yeteneği
kazandırmak,
İzleyici olmaktan, kendi kendini teşvik eden bir birey durumuna geçmek,
Yönlendirilen kişi olma konumundan çıkıp, çözümleyici ve yaratıcı olmak,
Açık görüşlü olmak, bağımlılıktan kurtularak bağımsızlığa, profesyonelliğe geçmek.
Bireyler gibi işletmelerin de gelişimi için çalışanlarının pozitif değer katabilecek şekilde
eğitilmesi şarttır. Çalışanlarının eğitim seviyesi arttıkça kurumlar da daha verimli, daha kolay
adapte olabilen ve temel amacına uygun olarak daha çok kar edebilen işletmeler haline gelirler
(Balay, 2004: 63). Günümüzde hızla gelişen teknolojinin de etkisiyle artan rekabet koşulları
işletmelerin yetenekli, bilgili ve nitelikli iş gücüne sahip olmanın yanı sıra, gelişme ve
değişimlere adapte olabilmeleri için çalışanlarını geliştirmelerini de zorunlu hale getirmiştir
(Bingöl, 2014, 200). Teknolojik gelişmeler ve rekabetin dışında örgütlerin eğitime ihtiyaç
duyma nedenleri aşağıda sıralanmıştır (Güllü, 2015:6-7):
 İşletmenin uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirmeleri için çalışanların bilgi, beceri ve
davranışlarında pozitif yönde gelişim sağlama,
 Mikro kapsamda çalışanların, makro kapsamda ise işletmenin verimliliğini nitel ve nicel
olarak arttırma,
 İşletme içinde pozitif ve olumlu bir kültür oluşturma,
 İşletme içinde ekip çalışması ve ruhu oluşturarak iş birliğini arttırma,
 İşletme içinde doğru öğrenme ortamı oluşturma,
 Çalışanların motivasyonlarını arttırma,
 İş tatmini ve kurum bağlılıklarını sağlama,
 Çalışanların öz güvenlerini arttırma,
 Çalışanların analitik düşünme, problem çözme ve karar verme yetkinliklerini geliştirme,
 Çalışanlara liderlik becerileri kazandırma,
 İşletmeye yeni başlayan çalışanların kısa sürede adapta olmasını sağlama,
 İşten ayrılma oranını düşürme,
 Gerekli pozisyonlara kurum içinden çalışan bulabilme,
 Yapılan hata oranlarının düşmesi, iş sağlığı ev güvenliğine pozitif katkı sağlama.
İşletmeler çalışanlarının gelişimi için iş başında yöntemler olan iş rotasyonu, stajyerlik, ek
görevlendirmenin dışında genellikle daha etkin olduğu için iş dışı eğitim yöntemlerini tercih
etmektedir. Eğitim yöntemlerinde son yıllarda hem maliyet hem de etkinlik açısından en çok
tercih edileni bilgisayara dayalı eğitim yani e-eğitim olmuştur. E-eğitim işletmenin birebir
talimatlarını vererek uygulatabildiği, öğrenenin aktif olabildiği ve online olarak diğer
katılımcılarla iletişim kurmalarına imkan sağlayabilen bir yöntem olduğu için sınıf içi
eğitimden daha etkili olabilmektedir (Robbins, Judge, 2012: 562-563).
1. LİTERATÜR TARAMASI
1.1 Eğitim Kavramı
Eğitimin en çok kullanılan ve bilinen tanımı yeteneklerin geliştirilmesinde etkili bir araç ve
değişim süreci olmasıdır (Sabuncuoğlu, 2000: 110). Eğitim yetiştirme ve geliştirme süreçlerini
de bünyesinde barındıran geniş kapsamlı bir kavramdır (Ertürk, 2011:118-119):
159
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0

Yetiştirme: Kişinin işinde yapabildikleriyle yapması gerekenler arasındaki boşluğu
dolduran eylemlerden oluşur. Yetiştirme etkinliklerinin temel özelliklerini şu şekilde
sıralamak mümkündür:
o Doğrudan doğruya başarıyla ilgili alması ve mevcut yapılmakta olan iş için bilgi
ve beceri kazandırması,
o Genellikle birkaç beceri üzerinde ya da bazı bilgi ve yetenekler üzerinde
yoğunlaşan çok özel amaçlara sahip olması,
o Mevcut işin daha iyi yapılmasını amaçlaması,
o Genelde uygulamaya dönük olması ve yönetici olmayan çalışana uygulanması,
o İşletme başarısı üzerinde kısa sürede etkide bulunması,
o Genelde kısa süreli amaç ve düşünceyi gerektirmesi (bir yıl veya daha az),
o Eğitimde genellikle geleneksel eğitim yöntemlerinin kullanılması ve işbaşında,
sınıfta ya da işletme dışında uygulanması.
 Geliştirme: Geliştirme, işletmenin gelecekteki başarısının artırılmasına yönelik
etkinlikleri kapsamaktadır. Geliştirme etkinliklerinin temel özelliklerini aşağıdaki
biçimde sıralamak mümkündür:
o Yapılan iş üzerinde odaklaşmaması,
o Uzun vadeli amaç ve düşünceyi gerektirmesi (bir-üç yıl arası),
o Şu anda veya gelecekte kullanılabilecek bilgi ve becerileri kazandırması,
o Örgüt başarısı üzerinde uzun bir sürede etkide bulunması,
o Çevredeki değişiklikleri günü gününe takip etmeyi ve karşılamayı sağlaması,
o Analiz etme, yargıya varma, karar verme gibi yetenekleri geliştirmesi,
o Kurslar, toplantılar, tartışma grupları ve özel düzenlemeler ve işe ilişkin
deneyimi artıracak çabaları kavraması,
o Genellikle yönetici konumundaki çalışanlara uygulanması, onların sadece
mevcut işindeki bilgi ve becerilerini değil, ileride yönetici olarak gereksinim
duyacakları becerileri de geliştirmeyi amaçlayacak olmasıdır.
Eğitim, yetiştirme ve geliştirme kavramları ortak amaç paydalarına sahip oldukları için
birbirlerinden kesin çizgilerle ayırmak pek mümkün değildir. Eğitim kavramı, geniş kapsamlı
düşünüldüğünde belirli bir işin yapılabilmesi için sahip olunması gereken bilgi, yetenek, beceri
ve davranışların kişilere kazandırılma sürecini ifade eden öğretim kavramını da içermektedir
(Uyargil, Adal, Atay, Acar, Özçelik, Sadullah, Dündar, Tüzüner, 2010: 163-164).
1.1.1 Yetişkin Eğitimi
Çocuk ve ergenlerden farklı özelliklere sahip olan “yetişkin” kişilere, kendi istekleri ile verilen
eğitimi ifade eden yetişkin eğitimi, Yunanca yetişkinlerin öğrenmesine yardımcı olan anlamına
gelen “andragoji” kelimesinden türetilmiştir ((Öndersev, 2015: 13-14). Yetişkin eğitimiyle
ilgili alan yazın incelendiğinde ortaya çıkan temel özellikler aşağıda sıralanmıştır
(Yüksekbilgili, Akduman, 2016: 242):
 Yetişkinler ilgi ve istekleri olduğunda eğitime katılım gösterirler.
 Eğitime katılmaları için güdüsel yönelime sahip olmaları gereklidir. Yetişkinler üç
farklı güdüsel yönelime sahiptir; amaçlarını gerçekleştirmeyi hedefleyen amaç
yönelimliler, eğitim sırasında kuracakları ilişkileri hedefleyen etkinlik yönelimliler ve
öğrenmeye çok istekli olan öğrenmeye yönelimliler.
 Yetişkinler eğitimin planlı ve programlı olmasını beklerler.
 Eğitimin yeniliğe açık ve esnek olmasını beklerler.
 Eğitimin kendilerine bir fayda sağlamasını ve sorun çözmesini isterler.
160
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
 Beklentilerini her şeyin üstünde tutarlar.
 Eğitim sürecinde katı kuralları ve baskıyı sevmezler.
Yetişkin eğitiminde yukarıda sıralanan temel özellikler dikkate alınsa da kişilerin kişisel tutum,
beklenti ve isteklerinden kaynaklanan aşağıda sıralanan sorunlar yaşanabilir (Gökkaya, 2014:
73):
 Özgün bir birey olma ve özgüvenlerini koruma isteği,
 Birbirinden farklı ve yüksek bireysel beklentiler,
 Eğitime ilgi duymama,
 Eğitime ve katılımcılara uyum sağlayamama,
 Eğitimin kendisine yararlı olduğuna veya olacağına inanmama,
 Öğrenme hızını zorlama,
 Yetersiz görünmekten korkma,
 Eğitimde sıkılma ve bunalma,
 Baskı altında hissetme,
 Başarısız olma korkusu.
1.2. Eğitim Yöntemleri
Eğitim ihtiyaç analizi yapılıp işletmenin ihtiyaç duyduğu eğitim konu başlıkları belirlendikten
sonra eğitim planı yapılır. Eğitim planı ve bütçesi yapılırken karar verilmesi gereken en önemli
noktalardan biri eğitim yöntemin ne olacağıdır.
Her işletme sahip olduğu maddi ve manevi olanaklar, misyon, vizyon ve hedefleri
doğrultusunda kendisine en uygun eğitim yöntemini seçerken aşağıda sıralanan kriterleri
dikkate almalıdır (Önder, 2007: 16):
 Eğitimin amacı
 Eğitime ayrılan süre
 Eğitime ayrılan bütçe
 Eğitim katılımcılarının lokasyonları
 Eğitim katılımcılarının demografik özellikleri
 Eğitim katılımcılarının mesleki konumları ve yetkinlikleri
 Eğitim katılımcılarının bilgi seviyeleri
Eğitimin konusu kadar hangi eğitim yönteminin hangi grup için daha verimli olacağı, kimin
hangi uygulamadan daha çok kazanım elde edeceği, kullanılan yöntemin işletmeye yaratacağı
maliyet ve katma eğitim yönteminin belirlenmesinde rol oynar (Çetin, Özcan, 2013: 108).
Eğitimde kullanılan yöntemler iş başı ve iş dışı olmak üzere iki ana başlık altında
incelenmektedir.
1.2.1 İş Başı Eğitim Yöntemleri
İş başı eğitim işe yeni başlayan çalışanın deneyimli çalışanları gözlemleyerek veya
yönlendirerek öğrenmesine dayanan maliyeti ve aldığı zaman açısından avantajlı bir yöntemdir.
İş başı eğitimin amacına ulaşması için eğitimi verilecek işlerin kilit noktalarının açık ve
belirlenmiş olması, işin nasıl yapılacağının tekrar tekrar gösterilmesi, eğitilene işin bir kısmını
yapma şansı verilerek deneyimleme şansı verilmesi, hatasız yapana kadar uygulama
yaptırılması ve öğrenmeye güdülenmesi gereklidir (Noe, 2009: 235). İş başı eğitim yöntemleri
aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Ertürk, 2011: 137-141):
161
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September








ISBN No
978-605-82729-1-0
Gözetimci Denetiminde Eğitim: İşletmeye yeni gelen çalışanların deneyimli bir
çalışanın denetiminde yetiştirilmesidir. Basit işlerin öğretilmesinde çok etkili bir
yöntemdir.
Yönlendirme (Coahing) Yöntemi: Çalışanların başarıları düzeylerinin amirleri
tarafından yönlendirilmesi, gözetlenmesi, denetlenmesi ve değerlendirilmesi esası
üzerine kurulan bir yöntemdir. Bu gözetim, özel görevler verme, tavsiyede bulunma,
yorum yapma, özel sorular sorma, eleştiride bulanma, uyarma şeklinde olabilir. Bu
yöntemde işin ağırlığı yöneticinin üzerinde toplandığı için yöntemin başarısı yöneticiye
bağlıdır.
Kılavuz (Monitor) Aracılığıyla Eğitim: Teknik eğitim gerektiren işlerin çalışanlara
öğretilmesi amacıyla kıdemli çalışan veya teknisyenler arasından seçilerek
görevlendirilen kişiler eğitilerek onlara öğretme becerisi kazandırılır. Bunlara monitor
veya kılavuz adı verilir. Kitlelere yeni gelişmeler bu kılavuzlar aracılığıyla verilir.
Yetki Göçerimi: Yetki göçerimi yoluyla, astlara sahip olmadıkları belli yetki verilir ve
bunları kullanma yeteneği geliştirmeye çalışılır.
İş Değiştirme (Rotasyon) Eğitimi: Bu yönteme göre çalışan, önceden belirlenmiş bir
plan çerçevesinde işletme içinde değişik birimlerde belirli sürelerle çalıştırılarak farklı
konularda deneyim kazanması amaçlanır.
Staj Yoluyla Eğitim: Staj, çalışanlara ileride çalışacakları konularda deneyim
kazandıran ve daha önce sahip oldukları teorik bilgilerini uygulama imkanı veren bir
yöntemdir.
İşe Alıştırma-Uyum (Oryantasyon) Eğitimi: Çalışanın yetenekleri ve kişiliğiyle işin
gerekleri arasında ahenk ve uyum sağlayarak hem çalışanın işinden elde edeceği tatmin
düzeyini yükseltmek hem de verimliliği arttırmayı amaçlayan bir yöntemdir.
Takım Çalışmalarına Katılım Yoluyla Eğitim: İşletmelerde, çalışanları yetiştirmek
amacıyla çok çeşitli takımlar kurulabilir. Bunlar, bilgilendirme, karar verme, öneri
geliştirme vb. takımlardır. Yeni yetişmekte olan çalışanlar sık bu takımlara katılır,
onların yönetimde olgunluğunun sağlanmasına karar verme yeteneğinin
geliştirilmesine, mesleki bilgi ve görgülerinin artırılmasına çalışılır.
1.2.2. İş Dışı Eğitim Yöntemleri
İşletme dışında veya içinde gerçekleşebilen teorik temelli olan iş dışı eğitimler aşağıda
sıralanmıştır (Sabuncuoğlu, 2000: 136):
 Anlatım Yöntemi: Bu yönteme, konferans, ders verme ve benzeri isimler de verilir.
Yöntemin esası, eğiticinin, öğretilmesi programlanan konuları katılımcılara anlatmasına
dayanır. Yöntem, genellikle teorik bilgilerin aktarılması biçiminde uygulanır (Ertürk,
2011: 146).
 Örnek Olay (Vak’a) Çalışması: İlk olarak 1920’li yıllarda Harward Üniversitesi
tarafından uygulanmaya başlayan vak’a çalışmasının temel amacı, bir tartışma ortamı
içinde, gerçek bir olayı veya sorunu ayrıntılı bir biçimde bir gruba incelettirerek, her
olay tartışmasından sonra, katılımcıları daha bilinçli düşünmeye, etkili karar almaya ve
çözümler bulmaya yönlendirmektedir (Noe, 2009: 242).
 İşletme Oyunları: Katılımcıların bilgi toplayarak topladıkları bilgileri analiz etmeleri
ve bu bilgiler hakkında karar vererek yönetim becerilerinin geliştirilmesi
amaçlanmaktadır. (Noe, 2009: 243).
 Grup Tartışması: 8-12 kişilik gruplar eşliğinde ve bir yönetici yönetiminde
toplanılarak yönetsel problemler tartışılarak ortak çözüme varılmaya çalışılır.
162
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September


ISBN No
978-605-82729-1-0
Problemin kesin ve net olarak belirlenmesi ve grup olarak çözüm yollarının aranması
yöntemin başarısı için önemlidir (Kılıç, 2010: 67).
Rol Oynama Yöntemi: Gerçek bir ortamda hayali bir işletmedeki çalışan kişilerin
rollerini üstlenerek karşılıklı ilişkiler kurup tartışarak sorunlara çözüm bulmak
biçiminde uygulanır. Yöntemin uygulamasında rol sahipleri, üstlendikleri rolleri ve
karşı rolleri anlamaya çalışırlar. Burada sorunlara çözüm bulma yeteneğinin yanında,
katılımcıların iş yaşamında birbirlerinin davranışlarını analiz etme olanağı buldukları
da gözlenmektedir (Ertürk, 2011: 146).
Seminerler: İşletmelerin orta ve üst kademe yöneticilerinin işletme içinde veya işletme
dışında düzenlenmiş seminerlere katılarak mesleki bilgi ve deneyimlerini arttırdığı
yöntemdir.
1.3. E-Eğitim
İnternet, bir ağ veya bilgisayar aracılığıyla gerçekleşen öğrenmeye e-eğitim adı verilmektedir
(Önder, 2007: 14). E-eğitimin temel özelliği olan bilgisayar aracılığıyla gerçekleştirilmesinin
yanı sıra katılımcının eğitime gitmesi yerine eğitimin katılımcıya ulaşması, katılımcıya eğitim
zamanı, mekanı ve yöntemini seçme imkanı vermesi gibi özellikleri sayesinde hem katılımcıya
hem de işletmeye yeni bir eğitim tarzı sunmaktadır. E-eğitim sisteminin e-haberleşme, e-eğitim
ve e-değerlendirme olmak üzere üç bileşeni vardır (Kelly, Nanjani, 2005: 14-18):
 E-haberleşme: Eğitmen ve sistem yöneticilerinin katılımcılarla deneyim ve bilgilerini
paylaşması e-haberleşmeyi sağlamaktadır. E-eğitim modülü içinde yer alan mesaj ve
haber grupları, sanal sınıf, sesli ve görüntülü video paylaşımlar e-haberleşmeyi
sağlamaktadır.
 E-eğitim: Katılımcılar belirli standartlarda özel hazırlanmış eğitim modüllerini
izlediklerinde e-eğitim sağlanmaktadır.
 E-değerlendirme: Katılımcının öğrendiği bilgileri sınadığı ve edindiği bilgileri
sertifikalandırdığı sınav gibi süreçlerle de e-değerlendirme sağlanmaktadır.

E-Eğitimin başlangıcı olarak 1920’li yılların başlarında Sidney Pressey tarafından icat edilen
“Testing Machine” kabul edilmektedir. Eğitimde sınav ve ödüllendirmenin makineler
aracılığıyla yapılmasını öngören bu sistem 1950’li yıllarda B.F Skinner tarafından geliştirilerek
“Teaching Machine” haline getirilmiştir. Bilgisayarın insanlar tarafından aktif kullanılmaya
başladığı 1980’lerde ise ABD’nin bazı üniversitelerinde bilgisayar temelli eğitim verilmeye
başlanmıştır. 1990’lı yıllarda World Web’in piyasaya sürülüp hızla gelişmesi sayesinde kişisel
bazda eğitim yaygınlaşmıştır İşletmelerin zaman ve maliyet kazancı nedeniyle e-eğitime
yönlenmeleri ise 2000‘li yıllardan başlayarak günümüze kadar artan hızla devam etmektedir
(http://www.kariyer.net/ik-blog/wp-content/uploads/2016/01/dijitalik-e-book.pdf,
Erişim
tarihi: 27/08/2017).
E-eğitim ve uzaktan eğitim kavramları zaman zaman birbirinin yerine kullanılmakta veya
karıştırılmaktadır. Uzaktan eğitim özel olarak hazırlanan ders planı, yöntemi ve eğitsel
elektronik olan veya olmayan araçların kullanıldığı e-eğitimi de araç olarak kullanan daha geniş
kapsamlı bir kavramdır (Moore, Benbasat, 1991: 192).
Hem bireylerin hem de işletmelerin bilgiye ulaşma ve öğrenme süreçlerini değiştiren e-eğitimin
avantajları aşağıda sıralanmıştır (French, Rayner, Rees, Rumbles, 2015: 104):
163
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September







ISBN No
978-605-82729-1-0
Zaman: Eğitimlerin zaman ve mekandan bağımsız olarak sunulması işletmeye maddi ve
manevi olarak olumlu etki etmektedir (Duran, Önal, Kurtuluş, 2006: 98). İnternet
tabanlı eğitim modülleri ile işletmede verilmesi planlanan tüm eğitimler planlanıp,
kategorilerle ilişkilendirilerek eğitim kataloğu oluşturulabilir. İşletme çalışanları zaman
ve mekândan bağımsız olarak bu katalogdan eğitim seçebilir veya işletme eğitimleri
çalışanlarına atayabilir (Kanaryan, 2010: 59).
Çevreyi Koruma: Eğitim notu, katılımcı listesi, eğitim değerlendirme vb. işlemlerin
basılı olarak değil internet ortamında yapılması çevreye zarar vermemeyi de
sağlamaktadır.
Katılımcı Kitlesi: Mekân bağımsız dünyanın her yerinde eğitim verilebilmesi geniş
katılımcı kitlesine ulaşmayı sağlamaktadır. E-öğrenme sürecinde bir ağa (internet/
intranet - iç ağ ) bağlanma zorunluluğu vardır. Böylece eğitim içerikleri sürekli biçimde
güncellenebilmekte ve farklı coğrafyalarda yaşayan kişilere aktarılması olanağı
sağlanmaktadır (Ertürk, 2001: 148).
Maliyet: Eğitim materyali, eğitim ortamı ve eğitmen maliyeti, katılımcı transferi vb.
maliyetlerin olmaması işletme eğitim bütçesine olumlu katkı sağlamaktadır.
Kontrol: Hem katılımcı hem de işletme eğitim sürecinin her anını kontrol altında
tutabilmektedir (Noe, 2009: 267).
Çoklu Duyusal İletişim: Hem görsel hem de işitsel olarak birçok duyuya aynı anda hitap
edebildiği için akılda kalıcılıkta artmaktadır.
Değerlendirme: Eğitim değerlendirmesi için verilerin toplanması ve analiz edilmesi
daha kısa zamanda ve daha az maliyetle olmaktadır (Kirkpatrick, 1996: 295). Bir
bilgisayar aracılığıyla gerçekleştirilen eğitimde katılımcılar ve eğitim sürecinde
sergiledikleri davranışlar hakkında çok detaylı bilgi sahibi olunabilmesi daha sonraki
eğitimlerin ihtiyaç analizin de yapılması sürecine katkı sağlamaktadır (Ergin, 2002:
118).
Yukarıda sayılan tüm bu avantajların yanı sıra ilk kuruluş maliyetinin yüksek olması ve zaman
alması, her eğitim konusu ve içeriği için uygun olmaması, kullanıcıların teknolojiye olan
yatkınlıkları nedeniyle duydukları endişeler, güncelleme sürecinin zaman alması ve
katılımcıların dikkatini çekip eğitim süreci boyunca odaklarını kaybetmemeleri için aksiyonlar
planlanması gerekliliği gibi olumsuz yanları da bulunmaktadır (Noe, 2009: 271). Bunun
yanında eğitmen ve katılımcıların klasik sınıf içi eğitime alışkın olması, karşılıklı etkileşimin
daha fazla olması ve ilk başlangıç maliyetinin düşük olması sınıf içi eğitimi e-eğitime göre daha
tercih edilebilir konuma getirmektedir (Horton, 2001: 143). E-eğitimin olumsuz yanları
minimize etmek amacıyla hem sınıf içi hem de e-eğitimi bir arada sunan karma eğitim (blended
learning) modülü tercih edilmektedir (French, Rayner, Rees, Rumbles, 2015: 83). Karma
eğitim aşağıda sıralanan dört farklı şekilde yapılandırılabilir (Duhaney, 2004: 35):
 Eğitim hedeflerine ulaşmak için internet tabanlı teknolojilerin birlikte kullanılması,
 Yüksek eğitim çıktısı elde edebilmek için eğitim teknolojilerini veya pedagojik
yaklaşımların kullanılması,
 Sınıf içinde birebir eğitmenle birlikte eğitim teknolojilerinin kullanılması,
 Sürekli öğrenmeyi sağlamak için eğitim teknolojilerinin görev tanımları baz alınarak
oluşturulması.
2. BULGULAR
164
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Çalışma kapsamında Türkiye’nin en büyük e-öğrenme platformlarından biri olan INFINITY
TEKNOLOJI tarafından sağlanan veri kullanılmıştır. 2014-2017 yılları arasında e-öğrenme
portalı üzerinden açılan 636,283 eğitim incelenmiştir.
Sistemde toplam 272 eğitim bulunduğu ortaya koyulmuştur. Sistemdeki eğitimler tercihlerine
göre incelendiğinde aşağıdaki tablo elde edilmiştir.
Tablo 5: En çok tercih edilen eğitimler
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
Eğitim Adı
Çatışma Yönetimi
Temel İletişim
Telefonda Etkili İletişim
Stres Yönetimi
Öfke Yönetimi
E Posta Kuralları
Etkili Konuşma Sanatı
İtirazlarla Başa Çıkabilme
Beden Dili
Zor İnsanlarla Başa Çıkabilme
Zaman Yönetimi
Excel 2010
Müşteri Odaklı Satış
Karar Verme
Problem Çözme Teknikleri
Kişisel İmaj
Duygusal Zekanızı Geliştirin
Etkili İletişim
A'dan Z'ye Network
Genel Yönetim Becerileri
İkna Hayattır
Mutluluk
Toplantı Yönetimi
Temel İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Y Kuşağı İş Yaşamında
Etkili Ekip Yönetimi
İç Disiplin ve Oto Kontrol
Mükemmellik
Türkçemizi Doğru Kullanalım
Özgüveninizi Tazeleyin
Sayı
32.164
24.917
21.611
20.565
17.918
17.393
16.562
15.007
14.160
13.487
13.328
13.231
11.631
10.754
10.252
9.953
9.270
8.888
8.187
8.013
8.012
7.728
6.979
6.905
6.775
6.706
6.665
6.296
6.074
5.976
Tablo (Tablo 1) incelendiğinde en çok tercih edilen eğitimin Çatışma Yönetimi eğitimi olduğu
görülmektedir. Daha sonra en çok tercih edilen eğitimler sırasıyla; Temel İletişim, Telefonda
Etkili İletişim, Stres Yönetimi, Öfke Yönetimi, E Posta Kuralları, Etkili Konuşma Sanatı,
165
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
İtirazlarla Başa Çıkabilme, Beden Dili, Zor İnsanlarla Başa Çıkabilme ve Zaman Yönetimidir.
En çok tercih edilen ilk 30 eğitimin, toplam eğitim tercihlerinin %53,3’ünü oluşturduğu
görülmüştür.
Aynı şekilde, en az tercih edilen 30 e-eğitim başlığının, toplam tercihlerin sadece %0,97’sini
oluşturduğu ortaya koyulmuştur.
Sistemde belirtilen süre içerisinde atanan eğitimler incelendiğinde eğitim tamamlama sayısı
898,732, atanan eğitim tamamlamama sayısı 2,448,434 olarak gerçekleşmiştir. Bu bağlamda
atanan eğitim tamamlanma oranı %36 olarak gerçekleşmiştir (Şekil 2).
Şekil 5 : Eğitim tamamlanma dağılım grafiği
Tamamlanma
27%
Tamamlanmama
73%
Tamamlanma
Tamamlanmama
Eğitimlerin tamamlanma sayılarına göre sıralama incelendiğinde aşağıdaki tablo (tablo 2) elde
edilmiştir:
Tablo 6: En çok tamamlanan eğitim başlıkları
No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Eğitim Adı
Çatışma Yönetimi
Temel İletişim
Öfke Yönetimi
Beden Dili
Zor İnsanlarla Başa Çıkabilme
Problem Çözme Teknikleri
Temel İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Stres Yönetimi
Zaman Yönetimi
E Posta Kuralları
Duygusal Zekanızı Geliştirin
Etkili Konuşma Sanatı
Tamamlanma Adedi
14.493
9.028
6.048
5.572
3.995
3.622
3.482
3.414
3.368
3.171
2.943
2.837
166
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
ISBN No
978-605-82729-1-0
Müşteri Odaklı Satış
İtirazlarla Başa Çıkabilme
Kişisel İmaj
Excel 2010
Telefonda Etkili İletişim
İç Disiplin ve Oto Kontrol
Karar Verme
Profesyonel Davranış Becerileri
Öğrenen Organizasyon Olmak
Genel Yönetim Becerileri
Etkili Ekip Yönetimi
Özgüveninizi Tazeleyin
Trafik Kazalarını Önleyin!
Etkili Motivasyon Teknikleri
Genel Acil Durum
Etkili İletişim (Uzmanlık Programı)
İş Yerinde Acil Durumlarla Başa Çıkabilme
Fotoğrafçılık
Toplam
2.715
2.645
2.497
2.472
2.444
2.413
2.273
2.255
2.182
2.122
2.052
2.021
1.886
1.857
1.744
1.737
1.737
1.700
100.725
Eğitimlerin tamamlanma oranlarına göre sıralanması durumunda en çok tamamlanma oranına
sahip olan eğitimin Terörün Farkına Varın eğitimi olduğu, sonra sırasıyla Sağlıklı Ofis
Ortamları, Doktorlar için Hasta ve Yakınlarıyla Güvenli İletişim, Solunum Tehlikeleri ve
Korunma, Gripten Korunma ve Hijyenin Önemi ve Yangınla Mücadele eğitimleri şeklinde
sıralandığı görülmektedir. Eğitimlerin tamamlanma oranlarına göre sıralamaları aşağıdaki
tabloda listelenmiştir (Tablo 3):
Tamamlanan
Eğitim Adedi
Tamamlanmayan
Eğitim Adedi
Toplam Atanan
Eğitim Adedi
Tamamlanma
Yüzdesi
Tablo 7: Eğitimlerin tamamlanma oranları
920
933
1022
1225
1029
1131
2182
1886
272
277
315
517
512
637
1380
1304
1192
1210
1337
1742
1541
1768
3562
3190
77%
77%
76%
70%
67%
64%
61%
59%
Eğitim Adı
1
2
3
4
5
6
7
8
Terörün Farkına Varın
Sağlıklı Ofis Ortamları
Doktorlar için Hasta ve Yakınlarıyla Güvenli İletişim
Solunum Tehlikeleri ve Korunma
Gripten Korunma ve Hijyenin Önemi
Yangınla Mücadele
Öğrenen Organizasyon Olmak
Trafik Kazalarını Önleyin!
167
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
Göz Tehlikeleri ve Korunma
Temel İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Kimlik Belgelerinde Sahteciliği Anlamak
Çatışma Yönetimi
Genel İlk Yardım
Genel Acil Durum
Sözleşme Hukuku
Kariyerinizi Yönetin
İş Yerinde Acil Durumlarla Başa Çıkabilme
Yetenek Yönetimi
Beden Dili
Profesyonel Davranış Becerileri
Yaşamınızı Sadeleştirin
Hedeflerle Yönetim
Temel İletişim
İç Disiplin ve Oto Kontrol
Outlook 2016 (Office 365)
Problem Çözme Teknikleri
Fotoğrafçılık
Etkili Motivasyon Teknikleri
Başlangıç ve Orta Seviye İngilizce
Performans Arttırmada Koçluk
ISBN No
978-605-82729-1-0
1082
875 1957 55%
3482 3423 6905 50%
766
837 1603 48%
14493 17671 32164 45%
1547 1889 3436 45%
1744 2158 3902 45%
275
342
617 45%
284
376
660 43%
1737 2345 4082 43%
352
514
866 41%
5572 8588 14160 39%
2255 3490 5745 39%
1104 1860 2964 37%
1248 2156 3404 37%
9028 15889 24917 36%
2413 4252 6665 36%
262
467
729 36%
3622 6630 10252 35%
1700 3156 4856 35%
1857 3553 5410 34%
558 1083 1641 34%
962 1876 2838 34%
Eğitim alan kişilerin profili incelendiğinde yaş bilgisi bulunan kullanıcı sayısı 66,986 olarak
tespit edilmiştir. Bu kullanıcıların 31,018 tanesi erkek ve 20,791 tanesinin kadın olduğu
görülmüştür (Şekil 1).
Şekil 6 : Cinsiyet bilgisi olan katılımcıların dağılım grafiği
Kadın
40%
Erkek
60%
Kadın
Erkek
168
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
SONUÇ
Eğitim yöntemlerinin teknolojik gelimeler ışığında hızla değişip geliştiği günümüz yetişkin
eğitiminde e-eğitim ve sınıf içi eğitim bir arada yoğun olarak kullanılmaktadır. İlk yatırım
maliyetinin yüksek olduğu ve zaman aldığı e-eğitimin hem işletme yönetimi hem de çalışanlar
tarafından benimsenip aktif kullanılması yani başarılı olabilmesi için aşağıda sıralanan
kriterlere dikkat edilmelidir:
 E-eğitimde verilecek konuların ihtiyaca yönelik olarak belirlenmesi gereklidir.
 Katılımcı grubunun demografik özelliklerine göre eğitim yöntemi tercihleri dikkate
alınmalıdır.
 Katılımcı grubunun bilgi seviyeleri ve e-öğrenme sistemini kullanabilme becerileri
analiz edilmelidir.
 Katılımcı grubun öğrenme stili tercihleri dikkate alınmalıdır.
 E-eğitimde daha önce verilen eğitimlere katılım, tamamlanma ve başarı durumları göz
önüne alınarak yeni konu başlıkları belirlenmelidir.
 Eğitimi izleme gün ve saatleri analiz edebilmelidir.
 E-eğitimin e-haberleşme süreçleriyle desteklenerek etkinliği ve etkileşim oranı
arttırılmalıdır.
 E-eğitimin başarısı, katılımcının motivasyonu ve sonraki eğitim konu başlıklarının
belirlenmesi için e-değerlendirme yapılmalıdır.
 E-eğitim bilgi ve tasarımın birbirini tamamlayacağı ve katılımcının ilgisini de çekecek
şekilde yapılandırılmalıdır.
 E-eğitimin katılımcılar tarafından benimsenmesi amacıyla tutundurma çalışmaları
yapılmalıdır.
Bu bağlamda Türkiye’nin en büyük e-öğrenme platformlarından biri olan Infinity Teknoloji
tarafından sağlanan veri kullanılarak 2014-2017 yılları arasında e-öğrenme portalı üzerinden
açılan 636,283 eğitim incelenmiş ve e-öğrenme sisteminin başarısını etkileyen faktörlerden
olan eğitim tercihi, eğitim tamamlanma oranı konu bazında analiz edilmiştir:
 En çok tercih edilen eğitimin “Çatışma Yönetimi” eğitimi olduğu görülmektedir. Daha
sonra en çok tercih edilen eğitimler sırasıyla; Temel İletişim, Telefonda Etkili İletişim,
Stres Yönetimi, Öfke Yönetimi, E-Posta Kuralları, Etkili Konuşma Sanatı, İtirazlarla
Başa Çıkabilme, Beden Dili, Zor İnsanlarla Başa Çıkabilme ve Zaman Yönetimidir. En
çok tercih edilen ilk 30 eğitimin, toplam eğitim tercihlerinin %53,3’ünü oluşturduğu
görülmüştür. Rekabetin hızla arttığı günümüz iş dünyasında zamansızlığında etkisiyle
çalışanlar arasında gerginliğin artması çatışmalara sebep olmaktadır. Bu nedenle
çatışma yönetimi eğitiminin talep görmesi beklenen bir sonuçtur. Sıralamada yer alan
eğitimler de temel yetkinlik grubuna ait olduğu için sektör ve kurum bağımsız
oryantasyon sürecinden itibaren bu eğitimlerin çalışanlara sunulması etkili olacaktır.
 Sistemde belirtilen süre içerisinde atanan eğitimler incelendiğinde eğitim tamamlanma
sayısı 898,732, atanan eğitim tamamlanma sayısı 2,448,434 olarak gerçekleşmiştir. Bu
bağlamda atanan eğitim tamamlanma oranı %36 olarak gerçekleşmiştir. Eğitim
tamamlanma oranlarını yükseltmek için eğitimlerin atanmasının akabinde eğitim
yöneticileri ve sistem tarafından takip edilip katılımcıları eğitimi tamamlamaya
yönlendirecek sistemlerin kurulması ve katılımcıların devam etmek için motive
edilmesi gereklidir (Al-Samarraie, Teo, Liao, 2006; Çiftçi, Kılıç-Çakmak, Üstündağ,
Karataş, 2009; Mayer, 1999, Boulay vd., 2010, Bekele, 2010; Guri-Rosenblit, 2005;
Laurillard, 2006).
169
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September


ISBN No
978-605-82729-1-0
Eğitimlerin tamamlanma oranlarına göre sıralanması durumunda en çok tamamlanma
oranına sahip olan eğitimin Terörün Farkına Varın eğitimi olduğu, sonra sırasıyla
Sağlıklı Ofis Ortamları, Doktorlar için Hasta ve Yakınlarıyla Güvenli İletişim, Solunum
Tehlikeleri ve Korunma, Gripten Korunma ve Hijyenin Önemi ve Yangınla Mücadele
eğitimleri şeklinde sıralandığı görülmektedir. İlgili alan yazın incelendiğinde eöğrenmeyi bırakma oranlarının yüksekliği (drop- out) ile ilgili işletmelerin sorun
yaşadığını savunan birçok araştırmanın (Latchem, Şimsek, Çakır, Torkul, Cedimoğlu
ve Altunköprü, 2009; Park, 2007; Dray vd., 2011) olduğu görülmektedir. Tamamlanma
oranı en yüksek olan eğitimler temel, fonksiyonel veya yönetsel eğitimler olmaması)
çalışanların farklı konulara ilgi duyduğu ve bu şekilde odaklarını değiştirme isteklerinin
olduğunun belirtisi olabilir. Bunun daha detayı analiz edilmesi gereklidir.
Eğitim alan kişilerin profili incelendiğinde yaş bilgisi bulunan kullanıcı sayısı 66,986
olarak tespit edilmiştir. Bu kullanıcıların 31,018 tanesi erkek ve 20,791 tanesinin kadın
olduğu görülmüştür. İşletmenin demografik özellikleri ve e-öğrenmeyi tercih etme veya
etmeme sebepleri detaylı olarak analiz edilmelidir. Ayrıca katılımcıların e-öğrenmeye
hazır olup olmadıkları da analiz edilmelidir. İlgili alan yazında e-öğrenmeye hazırlıkla
ilgili birçok araştırma olduğu (Al-Furaydi, 2013; Eslaminejad vd., 2010; So, Swatman,
2006; Agboola, 2006; Kalelioğlu, Baturay, 2014; Çiğdem, Yıldırım, 2014; Yurdugül,
Alsancak-Sırakaya, 2013; Demir-Kaymak, Horzum, 2013; İlhan, Çetin, 2013;
Gülbahar, 2012, Salas, 2010) ve bu araştırmaların sonucunda kişilerin bilgisayar
bilgilerinin düşük olması, teknolojiye erişim, sisteme güvenilmemesi, yeterli zaman
sahip olmama, yönetim desteğinin yeterli olmaması ve sınıf içi eğitimi etkileşim
nedeniyle tercih etme e-öğrenmeye hazır olmayı etkileyen kriterler olarak bulunmuştur.
REFERANSLAR
Agboola, A. K. (2006). Assessing The Awareness and Perceptions of Academic Staff in Using
E-Learning Tools For Instructional Delivery in A Post-Secondary Institution: A case
Study. The Innovation Journal: The Public Sector Innovation Journal, 11(3), 1-12.
Al-Furaydi, A. A. (2013). Measuring E-Learning Readiness Among EFL Teachers in
Intermediate Public Schools in Saudi Arabia. English Language Teaching, 6(7), 110-121.
Al-Samarraie, H., Teo, T., Abbas, M. (2013). Can Structured Representation Enhance
Students’ Thinking Skills for Better Understanding of E-Learning Content? Computers
& Education, 69, 463–473.
Balay, R. (2004) Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Dergisi, 37 (2), 61-82.
Bekele, T. A. (2010). Motivation and Satisfaction in Internet-supported Learning Enviroments:
A Review. Educational Technology and Society, 13(2), 116-127.
Boulay, B., Avramides, K., Luckin, R., Martinez-Miron, E., Méndez , R. G., Carr, A. (2010).
Towards Systems That Care: A Conceptual Framework based on Motivation,
Metacognition and Affect. International Journal of Artificial Intelligence in Education,
20(3), 197-229.
Bingöl, D. (2014). İnsan Kaynakları Yönetimi. Beta Yayıncılık, İstanbul.
Çetin C., Özcan D. E. (2013) İnsan Kaynakları Yönetimi, Beta Yayıncılık, İstanbul.
170
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Çiftçi, S., Kılıç-Çakmak, E., Üstündağ, M. T., Karataş, S. (2009). E-öğrenmede Sohbete
Katılım ve Ödev Göndermenin Akademik Başarıya Etkisi. IX. Uluslararası Eğitim
Teknolojileri Konferansı, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 228-233.
Çiğdem, H., Yıldırım, O. G. (2014). Effects of Students’ Characteristics on Online Learning
Readiness: A Vocational College Example. Turkish Online Journal of Distance
Education, 15(3), 80-93.
Demir-Kaymak, Z., Horzum, M. B. (2013). Çevrimiçi Öğrenme Öğrencilerinin Çevrimiçi
Öğrenmeye Hazır Bulunuşluk Düzeyleri, Algıladıkları Yapı ve Etkileşim Arasındaki
İlişki. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 13(3), 1783-1797.
Dray, B. J, Lowenthal, P. R., Miszkiewicz, M. J., Ruiz-Primo, M. A., Marczynski, K. (2011).
Developing an İnstrument to Assess Student Readiness for Online Learning: A Validation
Study. Distance Education, 32(1), 29-47.
Duhaney, D. C. (2004). Blended Learning in Education, Training, and Development.
Performance Improvement, 43(8), 35-38.
Duran, N., Önal, A., Kurtuluş, C. (2006). E-Öğrenme ve Kurumsal Eğitimde Yeni Yaklaşım
Öğrenim Yönetim Sistemleri. Bilgi Teknolojileri Kongresi IV, 9-11 Şubat 2006,
Bildiriler Kitabı, 97-101.
Ergin, C. (2002). İnsan Kaynakları Yönetimi: Psikolojik Bir Yaklaşım. Academyplus, Ankara.
Ertürk, M. (2011). İnsan Kaynakları Yönetimi. Beta Yayıncılık, İstanbul.
Eslaminejad, T., Masood, M., Ngah, N. A. (2010). Assessment of Instructors’ Readiness for
Implementing E-Learning in Continuing Medical Education in Iran. Medical Teacher, 32,
407-412.
French, R., Rayner, C., Rees, G., Rumbles, S. (2015). Organizational Behaviour. 3rd Edition,
Wiley, United States of America.
Gökkaya, Z. (2014). Yetişkin Eğitiminde Yeni Bir Yaklaşım: Oyunlaştırma. Hasan Ali Yücel
Eğitim Fakültesi Dergisi, 11-1 (21), 71-84.
Guri-Rosenblit, S. (2005). Eight Paradoxes in The Implementation Process of E-learning in
Higher Education. Higher Education Policy, 18(1), 5-29.
Gülbahar, Y. (2012). E-öğrenme Ortamlarında Katılımcıların Hazır Bulunuşluk ve
Memnuniyet Düzeylerinin Ölçülmesi İçin Ölçek Geliştirme Çalışması. Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 45(2), 119-137.
Güllü, T. (2015). Eğitim ve Geliştirme Programlarının Çalışanların Motivasyonuna Etkisi ve
Bankacılık Sektöründe İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Kayseri.
Horton, W. (2001). Using E-Learning. American Society for Training&Development.
Alexandria, VA.
İlhan, M., Çetin, B. (2013). Çevrimiçi Öğrenmeye Yönelik Hazır Bulunuşluk Ölçeğinin
(ÇÖHBÖ) Türkçe Formunun Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Eğitim Teknolojisi
Kuram ve Uygulama, 3(2), 72-101.
Kalelioğlu, F., Baturay, M., H. (2014). E-öğrenme İçin Hazırbulunuşluk Öz Değerlendirme
Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Başkent
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(2), 22-30.
171
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Kanaryan, İ. (2010). İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinde Bilgi Teknolojilerinin Kullanımı
ve E-İK uygulamaları. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul.
Kelly, T., Nanjani, N. (2005). The Business Case for E-Learning, Cisco Press.
Kılıç, E. (2010). İnsan Kaynakları Yönetiminde Eğitim İhtiyacının Belirlenmesinin Önemi ve
Bir Uygulama. Yüksek Lisans Tezi, Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
Kirkpatrick, D. L. (1996). Evaluation, The ASTD Training and Development Handbook.
4.Edition, Ed.Robert L.Craig, McGraw-Hill.
Latchem, C., Şimsek, N., Çakır, O., Torkul, O., Cedimoğlu, I., Altunköprü, A. (2009). Are We
There Yet? A Progress Report From Three Turkish University Pioneers in Distance
Education and E-Learning. The International Review of Research in Open and Distance
Learning, 10(2), 1-15.
Laurillard, D. (2006). E-learning in Higher Education. In P. Ashwin (Ed), Changing Higher
Education: The Development of Learning and Teaching, London, Routledge, 71-84.
Liao, L. (2007). A Flow Theory Perspective on Learner Motivation and Behavior in Distance
Education. Distance Education, 27(1), 45-62.
Mayer, R. E. (1999). The Promise of Educational Psychology: Learning in The Content Areas.
Upple Saddle River, NJ: Merrill, Prentice Hall.
Moore, G. C., Benbasat, I. (1991). Development of an Instrument to Measure The Perceptions
of Adopting and Information Technology Innovation. Information Systems Research,
2(3), 192-222.
Noe, R. (2009). İnsan Kaynaklarının Eğitimi ve Geliştirilmesi. Çeviren ve Editör: Prof. Dr.
Canan Çetin, Beta Yayınevi, İstanbul.
Önder, M. (2007). İnsan Kaynaklarında Kullanılan Yeni Eğitim Metotları ve Yıldız Teknik
Üniversitesi Uygulaması. Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, İstanbul.
Öndersev, B. Ç. (2015). Yetişkin Eğitimi Veren Kurumsal Firmalarda Eğitim İhtiyaç Analizi.
Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Park, J. (2007). Factors Related to Learner Dropout in Online Learning. In Nafukho, F. M.,
Chermack, T. H., Graham, C. M. (Eds.) Proceedings of the 2007 Academy of Human
Resource Development Annual Conference, 25, 1-8.
Robbins, S. P., Judge, T. A. (2012). Örgütsel Davranış. 14. Basımdan Çeviri, Çeviri Editörü:
Prof. Dr. İnci Erdem, Nobel Kitap, Ankara.
Sabuncuoğlu, Z. (2000). İnsan Kaynakları Yönetimi. Ezgi Kitapevi, Bursa.
Salas, G. (2010). Öğretmen Adaylarının Kendi Kendine Öğrenmeye Hazır Bulunuşlukları
(Anadolu üniversitesi örneği). Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir.
So, T., Swatman, P. M. C. (2006). E-Learning Readiness of Hong Kong Teachers. Hong Kong
IT in Education Conference 2006 “Capacity Building for Learning through IT”
(HKITEC2006), February 6–8, 2006, Hong Kong Exhibition and Convention Centre,
Hong Kong.
Uyargil C., Adal, Z., Ataay, İ. D., Acar, A.C. Özçelik, A. O., Sadullah, Ö., Dündar, G., Tüzüner,
V. L. (2010). İnsan Kaynakları Yönetimi. 5. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul.
172
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
Yurdugül, H., Alsancak-Sırakaya, D. (2013). Çevrimiçi Öğrenmeye Hazır Bulunuşluk Ölçeği:
Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Eğitim ve Bilim, 38(169), 391-406.
Yüksekbilgili, Z., Akduman, G. (2016). Yetişkin Eğitim Memnuniyeti (YEM) Ölçümü İçin
Ölçek Geliştirme Çalışması. International Journal of Social Science (JASS). 53, 239-257.
http://www.kariyer.net/ik-blog/wp-content/uploads/2016/01/dijitalik-e-book.pdf, Erişim tarihi:
27/08/2017).
173
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
174
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
175
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
YAZAR İNDEKSİ
A
Ahmet MAŞLAKÇI ................................................................................................................. 23
B
Beyhan YASLIDAĞ ................................................................................................................ 38
Bilge MEYDAN ....................................................................................................................... 77
Burçin KAPLAN .................................................................................................................... 101
E
Emine KAVAS ........................................................................................................................... 1
F
Fatma TEMELLİ ...................................................................................................................... 52
G
Gözde COŞKUN .................................................................................................................... 124
Gülbeniz AKDUMAN ................................................................................................... 145, 158
H
Hande ÖZOLGUN ................................................................................................................... 17
Hanife GÜMÜŞ........................................................................................................................ 14
Harun ŞEŞEN ........................................................................................................................... 23
Hüseyin YILMAZ .................................................................................................................... 40
İ
İlkay ÖZTÜRK ...................................................................................................................... 158
İsmail ANASIZ ........................................................................................................................ 49
L
Lütfi SÜRÜCÜ ......................................................................................................................... 23
176
İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017
Business and Management Sciences International Congress 2017
11 Eylül / 11 September
ISBN No
978-605-82729-1-0
M
Mesut ÖZTIRAK ................................................................................................................... 101
Murat TURGUT ....................................................................................................................... 69
S
Serdar DUMLUPINAR ............................................................................................................ 24
Süleyman TUNÇ ...................................................................................................................... 67
Z
Zeki YÜKSEKBİLGİLİ ................................................................................................. 145, 158
Zeynep HATİPOĞLU ............................................................................................................ 145
177
Download