Hasan Bora Bor Suikast Bürosu Jack London Etik ve Ahlak Öncelikle kitap listesine baktığımda Suikast Bürosu’nu okumaya karar vermiştim çünkü Jack London’ın bir eseriymiş bu kitap. Kendisini Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş gibi romanlardan tanıdığım için çok da istekliydim okumaya. Kitap Jack London öldükten sonra başka biri(Robert L. Fish) tarafından tamamlanmış bir kitap olduğu için daha önce okuduğum Jack London kitapları kadar zevk veren bir kitap. Gerilim romanı olan Suikast Bürosu birçok eleştirmen tarafından tam not almış. Kendi türünün önde gelen romanlarındanmış. Ne kadar gerilim romanı dense de içinde politik unsurlar içeren distopik bir kurumu anlatan ilginç ve düşündürücü bir kitap. Kitabın ana teması olan etik ve ahlak anlayışı biraz çarpıtılmış olsa da önemli mesajlar taşıyor. Günümüz dünyasında neredeyse bulamayacağımız türden bir etik biçimine sahip olan büro kitabın en ilginç kısmı. Etik ve ahlaktan bahsetmeden önce ikisinin farklı şeyler olduğunu belirtmek istiyorum. Etik ile ahlak arasındaki en temel fark, ahlakın toplumsal değerlere dayanırken etiğin evrensel insani değerlere dayanmasıdır. Kitapta da büronun etik kuralları yıkılmaz ve evrensel gibi duruyor. Kişinin ya da toplumun isteklerini veya değerlerini umursamayan, sadece kişinin ölümü topluma yarar sağlayacak mı sorusuna cevap arayan bir anlayış var. Bu biraz radikal bir düşünce olsa da bu düşüncenin haklı taraflarıda yok değil. Tabii ki değerlerimiz ve isteklerimizi unutursak yanlış olur ancak bir işin sonucunun topluma yararları da önemli bir unsur. Büronun en önemli hatası toplumsal değerleri yok sayarak eyleme geçmesi. Değerleri ezip geçip sadece yarara odaklanarak ahlakı da yok saymış oluyorlar. Ahlaksız veya etiksiz bir oluşum çökmeye de mahkumdur. Toplumları birleştiren ana unsurlar olan etik ve ahlak günümüz dünyasında da yok sayılmaya başlanan önemli unsurlar. Aslında bu iki önemli unsurlar dengeli bir şekilde kullanılırsa ütopik görülen bir kurum oluşturulabilir. Günümüzde etiği de ahlakı da yok sayarak distopik kurumlar oluşuyor. Bu oluşumlar insanları geri götürüyor. Kargaşa ve daha da zararlı olayları ortaya çıkarıyor. Bence kitabın da mesajı bu. Etikle ahlak el ele gitmesi gereken unsurlar, eğer onları birbirinden ayırırsan ya da kendinden uzaklaştırırsan elde edeceğin sonuç sadece kaos ve düzensizliktir. Kaos ve düzensizlik toplumun bozulmasına, ayrılmasına ve büyük acılara yol açar. Bu olayların karşısında etik ve ahlak olmadığında toplumların çöküşüne yol açar. Belki de yazar bu olayları engellemek için bu kitabı yazdı. İnsanlar ahlak ve etik değerlerini çiğnemeye hatta umursamamaya başladı. Günümüz gençleri buna en büyük örnek olabilir. Toplum değerlerini hiçe sayan bir nesil oluşmaya başladı. Aileleri tarafından serbestliğe, özgürlüğe alıştırıldı bu gençler. Ama yeni nesil bu özgürlüğü abarttı. Ahlak ve etik kurallarını ezip geçerek, başka insanların özgürlüklerini kısıtlamaya başladılar. Ahlak değerlerini de umursamadıkları içinde yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu bilmiyorlar ya da bilmek istemiyorlar. Bu değerlerden kastım nasıl giyindikleri ya da davrandıkları değil, insanlara nasıl davrandıklarıdır. Önceki nesillerden daha da bencil nesiller oluşmaya başladı. Karşısındaki insanları aşağılamaktan zevk alan, onları aşağılamayı adeta hobi edinmiş nesiller yetişmeye başladı. London, bunu önceden görüp engellemeye çalışmış olabilir. Galiba etik ve ahlaka kitabında yer vererek okurlarına bir şeyi hatırlatmaya çalışmıştı. Etik ve ahlak özgürlüğü kısıtlayabilecek tek şeydir. Etik ve ahlak olmadan özgürlük değil sadece kaotik bir serbestlik ortamı oluşur. Aynı günümüzde olduğu gibi. Etik ve Ahlak, işte toplumun kalbi. Onlar olmadan ne toplum ne de kurum ayakta kalamaz.