D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 157 (1, 2) .ILAHiYAT FAKÜLTESi ·.. .. . . . D€RGİSİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESi TARAFINDAN ÜÇ AYDA BİR ÇlKARILm IV ~-, 1953 TÜRK TARİH BASIMEVİ-ANKARA KURUMU ı 9 5 3 D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 195 (1, 2) XIII. ASIRDA İSLAM DiNi İLE HIRİSTİYANLIK ARASINDAKİ MÜNASEBETLER Prof.. Dr. A. SCHIMMEL XVIII. asırm meşhur Alman feylosoflarından biri olan Reimarus diyor ki : "Türk dinini (yani müslümanlığı) şu veya bu suretle itharn edenlerin büyük bir ekseriyetinin Kur'in-ı Kerlmi okumamış olduğundan eminim. Ve onu okumuş olanların en küçük kısmı kitabın kelimelerinin delalet ettiği salıih ve doğru manaları anlaf!J.ağa çalışrmşlardır." Reimarus'un bu sözü pek yerindedir; çünkü asırlarca hıristiyanlar, İslam dünyaen anlayışsız vchimler beslemiştir; zaınanımıza kadar ---bir buçuk asırdan beri şarkiyatçı ve tarafsız din bilginJerinin yaptıklan araştırmalara rağmen- bu bfitıl hükümlerin çoğu hıristiyan zihniyetinde yaşamağa devam eder. İslam dinine merak eden birkaç kişi Ortaçağda Kur'an'la meşgul oldular ı: ı 143 senesinde Petrus Yenerabills ismini taşıyan Klunyalı bir papazın teşvikiyle Ku?In:lKerlm ilk defa olarak Robcrtus Retenensis adlı bir ·zat tarafından Larineeye çevrilmişti; çeviren, bu kaba ve ibtidai tercümesine müslümanlığa dair birkaç kısa risalc ilave etmişti. Bu tercüme tam 400 sene sonra, ı 54B senesinde, ilk reforınatörlerdcn biri olan İvsiçreli il§.hiyatçı Bibliander tarafı~- tab'edilmiştir; RefOrmasyanun büyük mütekellimi Melanchton, Luther'in tahrikiyle bu esere pek kritik bir önsöz yazmıştır. Dört sene sonra, bu tab'a dayanarak İtalyanca bir tercüme~_senesin­ de de buna dayanarak almanca bir tercüme çıktı. Bu tercümelerderi ve o zaman -İslam hakkında (daha doğrusu, İslam aleyhinde) yazılan eserlerden bu din hakkında doğru bir intiba almak mümkün değildi. Bunun için XVII. asrın sonunda hem bir Alman protestan papazı, Hinckelmann, hem de bir İtalyan jesuiti, Maracci, birer yeni Kur'an tercümesi neşrettiler. Onlar sayesinde, zikri. geçen eski tercümelerin ihtiva ettiği en kaba yanlışlarm bir kısmı ortadan kalktı. Fakat bilhassa ı6g7 se~e­ sinde Hamburg'da Kur'in'ı litinceye çeviren protestan papaz, _.-meslektaş~fın­ dan şiddetli taarruz ve tenkit görmüştür; çünkü kilisede hüküm süren kanaata göre, İsliının mukaddes kitabımn tercümesini, bir reddiyye ilive etmeksizin, neşretmek tehlikeli bir işti. Hıristiyanlarm Ortaçağda İslam dünyasına gösterdikleri düşmanlığın iki sebebi var: birisi manevi, öteki 'siyasldir. Birincisi, hıristiyanlar, Hazret-i İsa'nın kurduğu dinden sonra başka bir dinin meydana çıkmasına ihtimal vermemişler, bunun için de yeni dini şeytanı bir ibtilıi olarak tcHikki etmişlerdi. Bu sebepten, asırlar boyunca hıristiyan din adamları ve sın_a karşı . 1 ]. '943). Fück; Die arab.ischen Studien in Europa (Studien zur Arabistik, Semitistik und Islamkunde D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 196 (1, 1) A. SCH!MMEL onların tesiri altında kalan kütleler İslılmı ya yolunu şaşırmış olan bir hıristiyan mezhebi veya hıristiyan dünyasını tehdit eden gayr-i ilihi bir dalillet fırkası saymışlardır. .1 Öbür tarafa gelince, garbın, hem İspanya yoluyla Fransa sınırlarına kadar gelen Arap-Müslüman ordularmdan, hem de birkaç asfr sonra doğudan Viyana'ya kadar ileriliyen Türk-Müslüman kuvvetlerinden son derece korkması ve bu korkudan dolayı İslam dini hakkında yanlış ınütalea ve kin duyguları hissetmesi gayet tabiidir. Ortaçağ edebiyatını ~-ister Fransız, ister Alman edebiyatı~ tetkik edecek olursak, bütün bu fikirlerin akislerini görürüz: o zamanki bazı şiir ve hikiyeler, Hazret-i Muhammed'in aslen bir hıristiyan, hatta en yüksek rütbeli papazlardan biri olduğunu, sonra hıristiyanlıktan ayrılıp yeni bir din kurduğunu anlatıyorlar. Bazı hikayeler, öteden beri hıristiyanlar arasında mülhid acidedilen Ncstur:i:lerin Arabistan'daki faaliyet ve tesirleri bilindiği cihetlc, Hazret-i Muhammed'in Nesturyen bir papaz tarafindan talim edilerek oı:ıun telkinlerine göre hareket ettiğini söylerler. Öbür tatarafta, eski Yunan ve Roman mitolojisinden kalma hikayeler ve tasavvurlar İslam dinine nakledilmiştir: çünkü, ibtidal bir görüşe göre, hıdstiyan olmıyan dinlerin hepsinin putperest oldukları kabul ediliyordu. Binaenaleyh, Ortaçağ edebiyatında İslam dini hakkında en tuhaf; en garip ve en yanlış mütalealara rastlıyoruz: En mühim temeli tevhid olan bu din, o hikayelerde politeist olarak tavsif edilir; Müslümanların Zühre ve başka ilfi.hlara ibadet ettiklerini, hatta Hazret-i Muhammed'in üç ilahın en yücesi olduğunu hayretle okuyoruz 2 . Bundan maada, bu rivayetlere inarursak, camilerde Muhammed'i temsil eden altın putlar varmış, ki müslimler onlara taparmış. Bu mütaleaların XIX. yüzyıla kadar edebiyatta yaşadığını görüyoruz; Alman romantik şairlerinden biri olan Tieck bir eserinde "lvfuhammed'jn altın putw larıl)ndan bahseder. Düşünürsek, bu ciddcn şaşılacak bir haldir. Çünkü Ortaçağda Avrupa'da ArapIV[üslüman tesirleri o kadar kuvvetli idi ki, şarktan garba getirilen manevi ve m~ddl kıymetler sayıya gelmez. Avrupa'da hayatın hemen her safhasında müslüman sirrat ve ilmi izler bırakmıştır. - lviesela Alman imparatorlarının taç giyme mera:;::İminde giydikleri elbiseler KUfi harfleriyle yazılmış olan bir Arap yazısı taşırdı. Ncfis kumaş· lar, cam, billUr, tunçtan işlenmiş süslü bardak, tepsi ve ibrikler, baharatla yüklü gemiler arasıra güney Avrupa'nın limanianna getirdi. 200 sene süren haçlılar seferleri esnasında şövalyeler bu gibi kıymetli şeyleri şarktan alıp vatana getirirlerdi. O zaman Avrupalılar bu harblere rağmen müslümanların din ve alılikları hakkında kanaatlarını biraz değiştirerek, yeni fikirlere sahip olmuşlardı. Bu yeni bilgiler edebiyata da tesir etmişti; büyük epik eSerlcrdc, Müslümanların tarif ve tavsiflerillin nasıl değişip düzeldiği çok şayan-ı dikkattir 3 . İslim dünyasından garba getirilen kıymetler, maddi olmaktan daha ziyade manevidir. Bilindiği gibi, o zaman Müslümanlar, her çeşit ilim ve fende ileri idiler. Fahrüddin Rizfırin, İbnü Sina'nın tıbbın muhtelif meseleleri hakkındaki risaleleri, garpta asırlarca standardwork olarak kullanılmıştı. Garp ilmi, riyaziyede, optikte, :: K. Hcisig, Die Geschichtsmetaplıysik des Rolandsliedes und ihre Vergeschichte (Zeit.scbr.ift für remanischc Philologie 1935{55); K Heisig, Zur christlichen Pelemik gegen Muhammad irı den Chansons de geste. 3 Lee Jerdan, \Vie man sich im Mittelalter die Heiden des Orients vorstellte (Germ.-rem. Mcintasssclırift 1913{391); S. Stein, Die Unglaubigen in der mhd. Literatur von ıoso-1250 (Diss. Heidelberg 1932). D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 196 (1, 2) XIII. ASIRDA İSLAM DİNİ İLE H!RİSTİYANLIK .'\RASİi'1DAKİ MÜNASEBETLER 73 'ilm-i h~yette, ilm-i nücuın sahalarmda-arapçadan Avrupa dillerine taşınmış olan bu ilimiere ait birçok kelimelerin belirttiği gibi- Müslüman eserlerinden büyük mikclarda istifade etti. Edebiyata gelince, İspanyol-Fransız Troubadour şiirinin hem konu, hem de şekil, söyleyiş tarzı, tasannu, rernizler ve :1henk bakınundan şark ruhundan ilham aldığı şüphesiz olsa gerek. Ort~ ve Uzak Şark, bilhassa Hindistan'dan İran yoluyle gelen efsaneler~ masallar Araplarm tavassutu ile AyTupa'ya geldi. En süptil, en zarif ve en derin aşk teorileri sihirli, parlak bir ırmak gibi - şarktan garba aktı 4• Aşk teorileri demek, ınistiklik, felsefe, din demektir. Ve bu sahada iki dünyanın belki en enteresan ınülakatı vuku bulmuştur. Arap feylesofları sayesinde Yunan felsefesinin hıristiyan alemine getirildiği malılındur. islam feylesoflarının şerhleri vasıtasiyle Aristo'nun eserleri garpta şöhret kazanmıştır. Araplar ve bilhassa İbnü Rüşd, Ortaçağda hıristiyan felsefesine derin bir tesir bıraktı. Bu tcsiı· bir taraftan müsbet, bir taraftan menfi manida oldu; çünkü büyük katalik feylesofların eserlerinde, mesela Thomas Aquinas'ta hem İbnü Rüşd'ün~ hem de muffi'ızı olan Gazzali'nin telikkilerine pek yakın olan cümleler bulunduğu gibi, o zamanki hıristiyan feylesoflar, İbnü Rüşd'ün tesirini karşılamak maksadiyle menfi manida müteadd.id eserler telif etmişlerdir. Thomas Aquinas'ın Summa contm Gentiles adlı eseri, dominikan tarikatına mensup olup papaz ve misyoneriere Müslümanların yanlış ve tehlikeli fikirlerini mantıkl bir surette tekzip etmek için bir silih vermek maksadiyle yazılmıştır. Thomas'ın bu büyük escrlerinden bi:çaz evvel Raymundus Martini adlı bir zat Pugio jidei ismindeki kitabında, .Arap felsefesini reddetrneğe çalışmış ve bu felsefenin en mühim nokta~i nazariarını geniş bir bilgi ile izah etmişti 5 . Demek ki I\1üslüman feylesofların eserle~i, hıristiyanları, kendi tel:ikki ve fikirlerini tenkit ve tasfiye etmeğe icbar etmiş ve bu suretle hıristiyan felsefi: ve teolojik çalışmalarmm tarakkİsine yol açımştır. Blll'ada bilhassa bir şahsiyetten bahsedeceğim ki, kanaatımca, XIII. asırcia lurist:iyan ve Müslüman dünyası arasındaki cereyanları mükemmel bir surette canlandırır: bu zat, 1316 senesinde vefat eden katalan feylesof, misyoner, şair ve mistik Ramon Lull (Raymondos Lullus)dur 6 • "Aşıkın maştlkunu aradığı yollar u·zun ve tehlikelidir, düşünceler, ah-ü-figan, gözyaşiariyle işlenmiş, aşkla aydınlanrruştır'' 7 diyen Ramon Lull bu sözleriyle, kendi hayatı hakkında en isabetli ınceazı bulmuştur: XIII. yüzyılın tarihinde mistik aşk yolunda muhakkak bir şövayle errant 8 , şehirden şehre yürüyen bir seyyalıtı ki, uzun ve tehlikeli yollarda maşukuna, Hazret-i İsi'ya ve Tanrı'ya kavuşmak isterdi. Bu dar yollarda, fikir ve düşünce, murakabc ve mütalea onun rehberi idi: malfım olduğu veçhile, ilk ve en büyük eseri Liber Contemplationis, mütalca ve murakabe hakkında bir eserdir; metni katalan aslında 7 kalın 4 cf. .A.rnold and Guilleawne, The Leg'acy of Islam. 5 B. Altaner, Die Dominikanermission des 13. Jahrhunderl:.'i (Breslauer Theologische Studien 1924); L.G.A. Gentin.a, La Summa contra Gentiles y el Pygio Fidei (Vergara ıgo5). 6 Lull hakkında yazılan en mühim eserler: E. A. Pcers, Ramon Lull, A Biography- (London 1927); -0. Keicher, Raymundus Lullus und seine S tellung zur aralıisehen Philososphie (Münster ıgog)-J. H. Probst, Caractere et origine des idM.s clu Bienheureux. Raymund Lulle (Toulouse ıgı2). --Aynı müellif: La Mystique de ~amon Lull et L'Art de Contemplacio (Münster rgq). -B. Altaner, Glaubenszwang und Glaubensfrciheit in der Missionstheoriedes Raymundtı.5 Lullus (Hist. Jahrbuclı 48/586). -L. Klaiber, Ramon Lull, Das Buclı vom· Liebenden und Geliebten (Olten rg48). 7 Aşık ve maşuk, No. 2. ~ G. Toffanin, Storia dell'tunanesimo das XIII al XVI seeola Ç~ologna 1943, s. 41), D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 197 (1, 1) A, SCHIM!VIEL 74 ciltten ibarettirD. O kitap ve bundan sonra yazdığı yüzlerce kitap ve risalesinde, ilfthl akli ve nazari bir suretle tetkik ve mütalea etmek vasıtasiyle kendince dininin kemalini ispat edip bütün ilerni bu değiştirilmez hakikatiara ikna hakikatları hıristiyan ctmeğe çahştı. Lull'un yolu: ah-ü-figanla, gözyaşiariyle dolu idi: arkadaş, kıral, hatti papaz- ların anlayışsızhğ:ı ,onu son derece sıktı; ihtiyarlığında yazdığı Desconort, "Ümitsizlik" adlı ve daha sonra kaleme aldığı "GaJ'et ha]!alperest Ramon ile papaz arasındaki ismini taşıyan bir risalede bu halden şikiyet ediyordu. Fakat bu uzun yolun karanlıklarında daima aşkın ışığı görünür: şerefini bütün dünyaya bilelireceği Tanrı'ya karşı duyduğu aşkın alevi ~ve aynı zamanda hıristiyan o1mıyanlara karşı duyduğu müsamahamn nuru~-- parlar. Bu müsamaha, rahmet ve şefkat- birkaç eseri müstesrı:a -· hemen bütün yazdıklarından ve yaptıklarından belli olur. bir şiirde miinakaşa" Lull~ XIII. asırcia bu yolda tekbaşma yürümüyordu. Hem franziskan, hem de doruinikan rabipleri de hıristiy<inlığı muslilJane yayınağa çalışıyorlardı; şüphesiz uzun süren ve neticesiz kalan haçlı seferlerine karşı bir reaksyon. I 181 senesinde vefat eden Papa Aleksander Ili'in devrinden itibaren, Roma ile İslam hükümdarları arasında ilk resmt münasebetler başlam1ştır; iki taraf mektuplaşrruş ve biraz sonra, papazların Yakın Şark'a gönderdikleri rahipler, müslümanlarla dini mübahaselerde bulunmak için hem Haleb ve Şam, hem de J\1ısır'a gitmişlerdi; 1233 senesinde franziskan rahipler Konya 'ya gelip Al&eddin Keykubadla temas ediyorlardı 10. Başka misyonerler, hıristiyarılığı bilhassa Tatar memleketlerinde yayınağa uğraş­ tılar, çünkü dünyanın büyük dinlerine henüz iştirak etmiycn Tatarların müslümanlarm düşmanları oldukları ve bunun için hıristiyan dünyanın tabii müttefiki bulundukları vehmindc idiler. Tat<.ularm Ramon Lull'un eserlerinde aynadıklan rol bu fi_lae işaret edc1:. Fakat aynı müellif, asrın son yıllarında yazdığı bir kitapta, doğruca şöyle diyor: "Müslümanların Tatarları kendi dinlerine döndüreceklerinden korkulur; çünkü bu kolay bir iştir. Tatarlar IVIüslüman olurlarsa, hıristiyanlarm başına gelecek şeyleri tahmin etmek zor değildir." ıı Tatar memleketlerinde dolaşan bütün bu seyyah rahipler kimseyi hıristiyan dilline bile, uzun siyahatlarİnden garba herhalde coğrafya ve etnografyaya ait çok kıymetli haberler getirmişlerdir; mesela Ruhrnek'un Tatarlar hakkındaki kitabı bugüne kadar eski Tatar dirrini tanımak için çok mühim bir kaynaktır. döndürmemişsC Ramon Lull ise; böyle bir misyonerlik işine girrneğe bilhassa müsaitti 12 • Doğ­ ve büyüdüğü yer, Th.tfallorka adası, doğumundan birkaç sene önce, ı 229 senesinde, İspanyol kıralı tarafmdan müslümanların ellerinden koparılmıştı; binaenaleyh orada Lull'un devrinde Aı·ap medeniyetinin çok derin izlerinin kalmış olması gayet muhtemeldir. Zengin bir ılilenin çocuğu·olan, hafif meşrepli Ramon, 30 seneden fazla yalmz dünycvi eğlencelerden 1ıoşlanmış~ kıral saraylarında iyi bir terbiye görmüş, genç şövalyelerin çoğu gibi şiire heves ederek musauna .ve zarif aşk şiirleri yazmış, ha tti evlenciikten sonra da bu şen hayatı geçirmeğe devam etmişti. Birden bire, duğu Obres origirıals de Ramon Lull. Palnıa, vol. r-7 (rgo6); şimdiye kadar 20 cilt çıkmıştır. Altaner, Dominikanermission s. 72'den itibaren; Golubovich Biblioteca Bio-Bibliografica della TeıTa Santa e dell'Oriente Francesc~no (ıgo6) II s. 298 mo. 38. 11 Petiti_a Raymundi ad Coelestinum V;. Altaner, Raymundus Lullus und der Sprachenkanon des Konzils von Vienne (Hist. Jahrbuch 53/rgg). 1 ~ Hayalının teferruatı için bakın: Peers, Ranıon Lull. 9 10 D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 197 (1, 2) y-·- XIII. ASİRDA İSLAM DiNi İLE HIRİSTİYA.l\IL!K ARASINDAKİ MÜNASEBETLER i'' 75 şimşek gibi, bir vizyon kalbine vurup- da onu, hayatını baştan başa değiştirerek gönlünü Tanrı'dan başka bir şeye bağlarnamağa icbar etti. Dualarından birinde diyor ki:· "Y~__Bah_b_.L_ PJ!!ün ~uvvetlerimi senin şer~fine_ hamd, ş~i!L.Y~_lıi~ıpet etrrı~k iç_i~ ~~~nrmı.ın_.hususurvJ.;ı ıJ_""iln.arumetleilr!l""l:r!tf~i f~' 13 -Aflesf~i, servetini bırakarak uzlete çekilip felsefe ve arapça t8:hsilin~ başladı. Evveli, arapça ona "vahşi hayvanların dil ve lisanlan gibi'' göründü; bununla beraber, bu dili öğrenip kelimelerini anlamıya bütün kuvvetleri ile çalıştı. Anlathğına göre, "mukaddes teslisin hakikatiarım beyan etmek maksadiyle" arapça öğrenmesi için Tanrı'ya niyaz ve dua ederek Ondan yardım ve nimet diliyorrlu 14• Arapça,yı, 9 sene hizmetinde bulunan bir Arap kölesinden öğrenrni_ş ve bundan sonra o kadar mükemmel elde etmişti ki bahsi geçen muazzam bir eser olan Liber Contemplatioııis'i ya tamamen, ya kısmen arapça olarak yaznuş ve bu dilden katalancaya çevirmiştir 15 . Bu büyük eseri bitirir bitirmez, aşağı yukarı 1276 ile 1316 seneleri arasında, sayıya sığnuyan kitaplar telif etti ki onların en mühim gayesi, hıristiyanlığın bütün dinlerden üstün olmasını ispat etınekti. Kabbalayı veya Huriı.filerin usullerini andıran grafik vasıtalarla, müsellcs, çevre} ha·rfve rakamlada hıristiyanlığın hakikatlarını kendince red ve cerhe imkan verıniyecek bir surette ispat etıneğe çalıştl. Bizce, bu usuller . oldukça gariptir; amma, Lull'a göre, inanışın, ilmi ve nazari düşünüşlin neticesi olduğu için, insan, anlamadığı bir şeye inanamaz, ve ebedi hakikatları anlatmak için, bu grafik semboller kanaatınca gayet müsaitti. Muhakkak, bu "Ars magmi', '.'Büyük San' at" m tesirleri gelecek asırlarda biJiçok feylesofların eserinde görünür; mesela bir asır sonra aynı maksadla meşgul olan Alman kardirral Nikolaus Kusanus, sonra İtalyan §.lim Giordano Bruno'nun eserlerinde, ta Leibniz'e kadar Lull'un fikirlerine rastlanır 16 • Lull'un en çok istediği, bu eserin yabancı dillere, arapça ve tatareaya çevrilmesi idi (bazılarını da arapça olarak telif etti); çünkü onun kanaatına göre, aklını bir defa bu mtiones ııecessariae, bu mantıkl burhanları düşünmekle meşgul eden bir insan derhal hıristiyarılığı kabul edecekti I 7 • Diyor ki: ''Bizim nazari düşüncclcrimizi bilecek olurlarsa, bunlara tamamen iştirak edip kendi dinlerinden şüphe edcccklerdi 18 ." Liber Contemplationis'in bir b<lbı da şu unvanı taşır: ~'insan, din meseleleri haklundaki ınübahaseleri en iyi ve en müessir şekilde icra etmesini nasıl öğrenip de tatbik edebilir ?~' 19 fikir ve dualarının bir tck maksadı vardı: hıristiyanlarla bir konuşma tertip etmek. Şöyle dua eder: "Hıristiyan­ larla Müslümanlar arasında sulh olmadığı için, Ya Rabbiı onlar din mübahaseleri ctmeğe cesaret etmiyorlar. Aralarında sulh olsaydı rahat rahat dinden bahsedebilirler ve bU suretle hıristiyanlar JVfüslümanları hakikat yoluna kılavuzlıyabilirlerdi." 21l Sırf din propagandası yapmayı değil, İncil mi.tidesini akla uygun bir şekilde ilan Lull'un bütün düşünce, hıristiyan olmıyanlar arasında n Obres IV 149· ı-ı Obrcs IV 148. Obres VIII 6,ı.s; bakın da Go!ubovich I 371. IG Keichcr s. 3; Voblcr, lvlittclalter!iche Aufkliirung in Spanien und Europa (Aus der romanisehen Welt~) s. 145. 17 Pe ers 204, ~:ıs, go ı. 16 Petitio Raymundi ad Coclestinum V. 19 Obres V, ı6g; bakın da S. !vi. Lozano, Demonstrbi!idad de los misteras dela fe scgua R. Lulio (La Cienca Tomista ıgı2/ı3). 20 Obres V, 317. 15 ' ~ i D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 198 (1, 1) A. SCHIMMEL etmek istedi. Kitaplarmdan birisinden, bir misyonere rastlıyan bir Müslüman sultanın şikayetini şöyle anlatıyor: "Sultan hıristiyana diyor ki (söylecliklerin hüccet ve burhan değil, itikattır. Bir dindcn, başka bir itikat için vazgeçmemem. Şim­ diki dinden çıkarsam, yeni kabul edeceğim din alda uygun olsun diye kabul etmem lazım." 21 Bu gibi mübahaseteri başarmak için, sırf feLsefi ve mantık! bilgiler kafi gelmez. bir memlekete din propagandası maksadiyle gelmek, başka bir milletin dinini aniayıp onun ulemasiyle ezel'i: ve ebedl hakikatlardan bahsedebilmek için o milletin dilini bilmek şarttır. Bu hususta Vatikan arşivlerinde bulunan bir vesika şayan 'ı dikkattır: Hımıslı Sultan Eyyüb, Pa paya gönderdiği 30 aralık ı 245 tarihli bir mektupta: uzun uzadiya- müslümanlığın mahiyetinden bahsettikten sonra, diyoi: ki: "Papa'nın bize gönderdiği mektubun mamlsrmn ne olduğunu anlamadık. Gön·:... deren, bu mektubun bizi bir dini hakikata ikna etmek maksadiyle yazmış olduğu takdirde, bizce, böyle bir işi iki milletin ulema ve ilahiyatçılarının şifahi mübahaseleriyle tecrübe etmek daha uygını olurdu. Ama, arapça değil, yalınız fransızca ve lfi.tince konuşan hıristiyan rahiplerin dil bilgileri noksan olduğundan, bu gibi dini konuşmalan tahakkuk ettirmeğe imkan yoktur" 22 • Lull, bu gibi hadiselere karşı tedbir alınağa senelerce çalıştı. Rahip ve misyoner-. ler için bir dil okulunu kurmağa karar verdi ve 1276 senesinde, Aragon kıralı ile Papa tarafından alınan bir icaze ile ~1iramar'da böyle bir okulun plimnı.kuvveden fiile çıkarınağa oldukça çabuk muvaffak oldu. Bu okulda, franziskan tarikatına meiı­ sup 13 rahip arapça öğrcnecek, .A.ragon "kıralı onlara her sene epeyi para verecekti. 23 Böyle bir fikir yeni değildi; doruinikan tarikatı o tarihten takriben 25 sene önce bu çeşit bir nıektebi İspanya ve rivayete göre de Tunus'ta kuracaktı ama, muvaffak olanıarmşb. 24• Bu tesisat bilhassa büyük tarikat reisi Pennafortlu Thomas'ın teşvi­ kiyle kurulmuştu ki, XIII.. asrın ortasında en ateşli misyonerlerden biri idi. Fakat vakıt müsait olmadığından ne onun ve başka dominikanların ülküleri tahakkuk etmiş, ne de Lull'un tesis ettiği okul uzun zaman açık kalmıştır. Kilise bile bu 'çalış­ malara çok alılka göstermedi. Lull, "Ramon kayalperesf' adlı kitabında bir rahibin ağzından bu merıfi düşünceleri şöyle ifade ettirir: 11Iüslümanlar çok inatçı ve dilleri de gayet müşkül olduğundan, onlara hıristiyanlığı ilan etmek pek manasız bir iştir; zanrunca, Tanrı luristiya:nlara bu dilleri, vakit gelince, dil okulları kurmaksızın Yabancı öğretecektir 25 • · Fakat bu menfi cereyanlara rağmen, Lull yorulmadan Papadan kırallara,- kıral­ lardan J::laris Üniversitesinin doçentlerine, onlardan tekrar Papa ve kardinallere gidip yalvardı: luristiyan memleketlerde değil,- Tatar me:nileketlerinde de bu çeşit müesseselerinin kurulmasını rica etti. Adı geçen kitabmda, Papa ve kuryeyi şiddetli ve sert sözlerle tevbih ederek kendisinin kıyamet gününde luristiyanlığı neşretmeğe çalış­ mıyan papazlar aleyhine hıristiyan olmıyan ve hıristiyanların gafleti sayesinde Cennet~ giremiyen insanlar namına ınüddei olarak çıkacağını söyliyorclu. Aynı zamanda, "Blanquernaı• adlı büyük bir romanında ülkü ve preJ?.Siplerini belirtti: bu eserin kahramanı, Blanquerna, mürrevver bir Papadır, din mübahaseleri 21 Liber de conveniente fidei et intellectw; in obiecto; Probst, Idees II4. 22 Altaner, Doı:ninikanermission 75· 23 Altaner, Spraclıenkanon; Peers 12g; Goluboviclı II s. 423, No. 134· 2 ~ Altaner, Dominikanrermission; Keichcr s. ı/8. 2 ~ Peers Q57· ··--~------··-----~ D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 198 (1, 2) XIII. ASIRDA İSLAM DINI İLE HIRİSTİYANLIK ARASINDAKİ MÜNASEBETLER 77 ' ı İcra eder, dil okulları kurar, arapça öğrenip öğretİr, mistiği sever şeklinde temsil edilir. Bu kitap, geniş ve müsamahalı bir toleransla derin ve ince bir aşk mistikliği gösterir ki şüphesiz İslam tasa'VVUfunun tesirleri altında kalmıştır. Kitaplarında izah ettiği teorilerin hakikatiarım tespit etmek maksadiyle, Lull üç defa müslüman memleketlerine gidip uzun uzadıya din ınübahaselerinde bulunmuştur. İlk Şimali Afrika siyahatından evvel, 1292 senesinde Genova'da galiba· senelerce devam eden dini münakaşalaı;ın ve çektiği ıztırapların neticesi olan müdhiş bir sinir buhranı geçirdi. Biraz dinlenciikten sonra Tunus'a hareket etti. Tercemc-i halinde şöyle okuyoruz: "Ramon ise, günden güne Muhammed'in şeriatma vakıf olan kimseleri çağırmış, onlara, kendisinin hıristiyan şeriat ve kanunlarımn bütün fıkra­ larını çok iyi bilip, buradaki ulemadan İshim şeriati hakkında malU.mat alarak kendi dini ile mukayese edip onların bın-hanlarını hıristiyanlarınkinden daha makul ve mantıka uygun bulduğu takdirde İslama ihtida etmek maksadiyle geldiğini söylemiştir'' 26 • Hem Tunus, hem de Bucia'da hapse ,konmuş ve rivayetc göre nihayet üçüncü siyahatında heyecanlanan müslüman kütle tarafından öldürülerek candan istediği gibi martir olmuştur. *** Ramon Lull, asrmda kendisine benziyenlere az rastgelinen insanlardandır ki, İslam dini hakkında oldukça iyi malUmat elde etmişti. Hem şeriat, hem de tarikatın usullerine vakıf olmuş, büyük bir gayretle Kur'in ve Hadis okumuştur, Kur'inın tefsirlerini de ihmal etmemiştir. İtalyan şarluyatçısı Enı·ico Cerulli "Il Libro della scala" adlı gayet mühim eserinde Lull'dan da bir bibda bahseder: "Ramon Lull'a göre Müslümanlıkta Kıyamet ve Cennet'' ismini taşıyan fİkralarda bu meseleyi inceleyip Katalan misyonerin İslam akidelerinde mevcut olan Münkir ve Nekir, Sırat köprüsü, Mizan vesaire hakkındaki meselderin farkında olduğunu gösteriyor. Bir misal: ''Liber super psalmum quicumque adlı küçük bir kitabında anlatıyor ki, Tanrı'yı arıyarak yollara düşmü~ bir Tatar, bir Müslümana rastgelip ondan dinini sorar. Müslüman, kendi kanunlarının (yani Kur'&nın) en güzel ve dünyada eşi mevcut olmıyan bir üslılp taşıdığını ve ilahi bir vahyin meyvesi olduğunu isbat eder "· Bu gibi konuşmalar Ortaçağın dini edebiyatında nadir bir mevzü değildir; hem suryani papazlar (Theodorus Abukara, Urfalı Bartholomeus), hem de bizantin alim ve ilabiyatçılar bu suretlC hıristiyanlığın kemalini gösterrneğe çalı~mı~lardı. Lull'da bir Tatarla·büyük dinlerin rriümessilleri arasında vaki olan konuşmilar en çok sevdiği mevzulardandır. Bu hikaye tipinin en meşhur misali, Liber de Centili et tdbus sapientibus (Allalı'ı tanı­ mıyan insan ile üç ulema hakkındaki kitap)tır ki, derin bilgisi yanında geniş bir müsamaha gösterir. r277 senesinden evvel yazılmış olan bu kitapta, Tanrı ve ahireti tarnmadığı için meyus bir Tatar~ dünyanın büyük dinlerinin mümessilleri olan üç fı.lime rastlar ve onlardan Tanrı, 1\iyamet, Cennet, Cehennem hakkında mallimat alıp onların dinine iştirak etmek ister. Ama, cilimler arasında bu konuşmadan sonra vaki olan şiddetli bir münakaşadan, onların dinlerinin muhtelif olduklarını öğrenir. Buna şaşan adam onlardan fazla malümat istiyor, ve Lull her elinin hususiyetlerini gayet güzel ve tarafsız bir surette tavsif ediyor --o kda_r tarafsız ki, Tatarın hangi dine iş­ tirak edeceği bile belli değildir. Dua ederek tekrar yollara düşüyor. O gitti mi, yahudi lnristiyan ve müslüman olan bu üç alim bundan böyle işbirliği yapınağa karar veri~ 26 s. Balduinus de Gaiffier S. J., Vita beati Raimundi Lulli, Analecta Bollandiana XLVIII 1930, ı6ı. 9? Golubovich 1 s. 376. D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 199 (1, 1) A. SCHIMMEL yorlar: "Bir Tanrımız, bir yaradanımız, bir rabbimiz var: bunun için bir dinimiz, bir kanunumuz, bir inancımız, Tanrı'yı sevip ona tapmak için bir üslii.bumuz olsun. Sevişelim, birbirimize yardım edelim, aramızdan inanç veya alılik hakkında hiç muhalefet, hiç ayrılık olmasın". Çünkü Lull, hem hıristiyanların, hem de müslümanların Allah'tan ba~ka bir ilah olmadığına inandığından, onları birleştirmenin oldukça kolay olduğu kanaatındadır. İslinun hıristiyanlığa ne kadar yakın olduğunu, hıris­ tiyan akldelerinin doğruluğunu hangi mikyasta takdir ettiğini iyi bilireli 28 • O, müslümanların Hazret-i İsa'nın ıztırap çekip de ölmesini inkar ettiğini, ama bu inkirın, İsa'nın beşeriyeLine daha fazla şeref vermek maksadından çıktığını söyliyor 29 • İslam dünyasından Meryem Ana hakkında beslenilen hörmet ve takdir hıslerinden de birkaç defa bahseder30 • Bu sebepten, Lull'ca bütün hıristiyan olmıyan milletlerden, müslümanlar hıristiyanlığa en yakın olan millettir. Bazı kitaplarında (Ars amativa boni ve Libre de Es de Deu ) bunlar ~üslüman niuhitinde daha kolay ve rahat kullamlmak üzere, Enkarnasyon ve teslis mevzülarından gayet kısa ve sathi bir şekilde bahseder. Lull, bilhassa müslümanların ahliilona hayran oldu; insaf, zühd ve takva, merhamet ve kuvvetli ve sarsılmaZ imanlarından büyük bir hayranlık ve sempati ile bahseder. Bu hükmüne başka mu&sırları uymuşlardır, mesela İslam memleketlerinden büyük bir kısmını dolaşan Ricoldo de Monte Crucis ilc Tarabuluslu Wilhelm aynı mevzfı üzerine çok müspet ve tekdirkar sözler ·yaznuşlardır ve hatta -Türk-Msü.lüman dünyasının sert bir düşmanı olan Alman rcformalörü Luther müslümanların ahlakIarım son derece medhetmiştir. itiraf etmeli ki, Lull, eliğer taraftan~ bütün mufunrları gibi, İslilrrun kendisince menfi görünen taraflarında durmuş ve Ortaçağın meşhur efsanelerini tekrarlamıştır 31• Bilhassa Kur'an ve Hadislerde bulunan Cennetin tavsifini hiç beğenmemiştir: İncil­ deki (Matta, 22/30) bir ilyete dayanarak ("melekeler gibi olacaklar"), huri, şarap ve bu gibi sevinçlerden bahseden 3.yetlere arasıra müsamahasızca taarruz etmiş ve onları çok ibtidai bir görüş sanrruşhr 32 • Halbuki, başka bir eserinde, İslamda ahiretten en yüksek gaye, Allah'ı görmek ol.duğunti yazıyordu a3 • Bu mübhemiyete eserlerinde sık sık rastlanır. Bir tarafta, müslümanların, Allah'a yalmz Cennetin niinetlerini kazanmak maks_adiyle taptıkları itharnında bulunur; öbür taraftan küçük bir mistik eserinde bu konuda gayet enteresan bir afoı"izmi de var34 • Diyor ki: "Ma~uk şikayet etti ki: 'bin insan içinde yüzden fazlası Beni sevmez, Benden korkmaz. Beni korku ve sevgi ile arıyan bu yüz insan içinde go tane Benden ceza göstermesin diye korkar, kalan ro kişi ise, Beni, sevap kazansın diye severler, ama, -Beni yalnız cemalim ve eelilim için sevenler hemen de yok gibidir". Bu fikir, Lull ve ondan sonraki hıris­ tiyan mistiklerinden evvel So ı senesinde vefat eden meşhur kadın az ize R3.bia tarafından ifadclendirilmiştir; onun en güzel dualarından biri şudur: "Ya:Rabbl, eğer sana Cehennemden korkarak taparsaını beni Cehenneme at; eğer sana Cenneti istiyerek taparsam, beni Cennetten kov; fakat sana senin ezell ve ebedi cemalini anyarak taparsam1 beni yüzünden mahrum etme!" Bu duanın çeşitterini hemen bütün klasik devre ait süfilerde görüyoruz ve acayip bir tasadüftür ki, Ribia'nın bu söz ve fikir2S Bk. Obres VIII 315, gr6; III ro2. 2 u Obres VII 86, VIII 22, g8o. ~o Mesela Obres VII ı 76. ~~ Mesela Obres I 125 (Doctrina Pueril). ~ 2 Obres VI r2g; Vii 436, 4-37; VII 332, ggr, 3 ~ Peers s. 156 not 4-; Obres I 316. :>4 Aşık ve maşuk No. Qr. gı6. D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 199 (1, 2) XIII. ASIRDA İSLAM DiNi İLE HIRİSTİYANLIK ARASI!<"DAI~i MÜNASEEETLER 79 lerini hıristiyan mistikliğinde tekr'!-r XVII. asra ait bir :Fransız quietistlnin eserinde de akisler uyandrrrruştır: Camus' un r64o senesinde neşredilen--"Carite ou pourtmict de la· vrai~ amour" ismini taşıyan ve mistik aşktan bahseden bir kitabında bir kadın portresi görünüyor: kadın, bir elinde meşale, öbür elinde bir kova taşıyor; başının üstünde ibrani: harflerle yazılmış Allilli'ın adım gösteren bir güneş var ki, bu motifin şarktan gelmesine işaret eder 31i. Bu resim, Ribia'nın meşhur hikayesini temsil etmektedir: O, birgün Basra'da dolaşırken bir elinde meşale, bir elinde su ile dolu bir kova taşı­ yordu. Bu hareketin manasım ondan soranlara şu cevabı. vermişti: "Bu iki perdenin mahvolabilmcsi için Cennete ateş vurmak ve Cehenneme su dökmek istiyOrum; bu swetle Allah'a Cennet ümidi ve Cehennem korkusundan değil~ yalnız O'nun için tapanlar belli olsunlar 1" Lull, bütün bu fikikirlerin farkında olarak İslam hakkında epcyi müspet bilgileri benimsernişse de, arasıra İslam dini aleyhine az çok taassup göstermiştir. Bilhassa r2g6 senesinden itibaren onda şay·an~ı hayret bir rUhi değişiklik görünüyor. Bu sencden sonra neşrettiği kitaplarda, bütün İshlm medeniyetine karşı açık bir düşmanlık izhar eder; iki üç risalcsindc, hatta haçlı seferlerine devam edilmesini bile istemiştir. Bir defa daha kısa bir zaman için olsun____:_ senelerce ilin ettiği büyük ülkülerinden vazgeçti. Kendi ideallerini onbeş sene evvel Blanquema adlı büyük romanında ifade etmişti 36 ; bu romanın en- kuvvetli ve en müessir sahnelerinden biri şudur: Babiloıiia sultanı bir elçi eliyle Papaya bir risale gönderip ona şu sm·etle tevbih etmiştir: "Hı­ ristiyanlar hem Hazret-i İsa'nın vergiği kanun ve İncile, hem de havarilerin söz ve nümunelerin muhalif olarak Kudüs ve F~listin'i sihlh1arla fethedip İsa'nın dinini kahır ve şiddetle yayınağa çalışmaktadırlar. Bu hareketleri, asıl hıristiyan ülkülerine hiç uymaz; çünkü Isa'nın kanunu, sulh, tahammül ve salıretmekten başka bir nasihat vermez'' ve başka bir eserinde, Filistin'in kan dökmekle değil, gözyaşları dökmekle, dua ve niyaz etmekle fethedileceğini söylemişti 37 • Lull'un ihtiyarlık günlerinde teklif ettiği yeni haçlı seferlerinden istediği, kan dökmek değil, müslüman harb esirlerini hıristiyan papazlarının talim ve terbiye etmesi idi. Çünkü, sözlerine göre, maddi bir kılıcın faydası yok ama, manevi bir kılıcın -yani din hakikatlarını ispat eden burhanların- faydasına gelince, bu hem dünya, hemde ahirette çok büyüktür 38 • Yukarıda zikrettiğ1.miz r2g6 senesinden itibaren birden bire sertleşcn Lull'un tavrının hususi bir sebebi olması muhtemeldir. Öyle sanıyoruz ki bu senelerde İbnü Rüşd'ün ve hıristiyan talebelerinin felsefelerine karşı şiddetli bir mücadeleye giriş­ ınesi buna <lmil olmuştur. Lull, senelerce İslam dinini felsefe sihasında mağlfıp etmeğe çalıştı. Muisın Raymundus· Martini gibi, Lull da Arap feylesoflarının eserleı'İni okumuş, bilhassa İbnü sına ve Gazzili: ile meşgul olmuş, I 28g senesinde Gazzill'nin Nlakiısid al-falGsifa isimli kitabını katalancaya nazmen tercüme etmiştir. Bundan miada al-Kindi ve İbnü Tufayl'den tercümeler yapmış Olması muhtemeldir. İbnü Rüşd'ün eserlerini ise yaJmz h1r.istiyan Averroistlerin tavassutu ile tammıştır. Lull ve muasırlarımn, sünni müslümanlarca hiç sevilmiyen feylesofları, İsliİn dininin en tipik mümessilleri olarak telt1kki etmeleri çok gariptir. Onlarca İbnü Rüşd ve talebelerinin fikirleri tamamen müslüman ak'ideleri~e uymaktadır. Fakat bu İslam feylesoflan, hakikat, ister kendi tarafından keşif yoluyla ifade edilmiş olsun, isterse mu~ a~ Bremond, Histoire du sentimcnt ~a Obres IX 295· Obrcs IV 58. Altaner, Sprachenkanon 204, 37 3~ religieıı.x en France IX. D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 200 (1, 1) A. SCHİM:M.EL so kaddes kitaplar tarafından telkin. edilsin, mü tesavi olmasını isbat etmek isternişlerdir 39 • Böyle bir telikki, jnanç ve mantık! idraki birbirini ikmal eder merdiven basamaklan sanan hıristiyan ortodokslarca pek tehlikeliydi. Lull'un ve Ramund Martini'nin Arap feylesoflarımn sözlerini reddetmek için yazdıkları kitaplar, Gazz3.li'nin Tahôfut al-fal§sija adlı ve aynı maksacila yazılmış olan eserine pek benzer; hatta bu eserin istidIallerini bile benimsemişlerdir. Bu, garip bir vaziyettir: Ortaçağ luristiyan ilf:minde, İshlmiyetin mümessilleri olarak telik~i edilen feylesofları reddetmek için, sünni müslümanların usul ve metodları kullanılmıştır. Maamafilı, Lull, ehl-i hadis ile feylesoflar tirasındaki muhalefetierin farkında idi; çünkü eserlerinin muhtelif yerlerinde böyle bir ayrılığa işaret eder; mesela der ki: «Derin ve süptil bilgileri olan ve Muhammcd'in Allah'ın resulü olmasına inanınıyan birkaç müslüman (yani feylesoflar) kolaylıkla hıristiyanlığa. döndürülebileceklcr'' ·10 • Tekrar, Lull'un bildikleri ile yaptıkları arasında bir fark görünÜr, ve hayatının 15 senesini, İslam felsefesine karşı yapılan mücadeleye sarfeder. I3 I2 senesinde artık bütür?- bu mücadelelerin sonu gelmişti: Vienne'de toplanan bir kilise konsili, Lull'un teklif ettiği gibi dil mektepleri kurmağa karar v~rdi, beş üniversitede, arapça derslere başlıyacakb. 'Aym zamanda, averroistler aleyhine yazdığı ~ risaleler konsile iştirak edenlere yayı.lnuştı. Sonsuz bir bahriyarlık içinde 8o yaşında oYan Lull biraz sonra bir defa daha Afrika'ya gitti ve orada martir oldu. Gördüğümüz gibi, LuU, İsliının bütün hususiyederine merak eden bir insandı. İslinun bu katalan misyoner ve feylesofa icra ettiği en derin tesir ise, tasavvufun tesiridir. Bu tesir hangi taraftan gelebilirdi İspanyol şarkıyatçılan, meseli Asin Palacios ve Ribcry, bu büyük vatandaşlarının eserlerinde bahusus büyük mutasavvi_f İbnü Arabi'nin felsefe ve mistikliğinin cereyanlanm görmekte ve oıiu hıristiyan bir mutasavvif olarak sayrnaktadırlar. Gerçi aralarında birkaç benzerlik var; mesela _ Lull'un kullandığı grafik sembol veremizler gibi; ama, ayrılıklar daha büyüktür. Bundan maada, İbnü Arabi'nin tesirinin XIII. asırcia Avrupa'da o kadar geniş olmadığı ve bilhassa, Lull'un Vahdet~i vücut mistiğinden uzak kaldığı söylenilebilir. Öbür taraftan, bazı katelik şilrihler, Lull'un nıistiğinde forınci ve satıhta kalan bir harici teşvikten maada İsliının bir tesiri mevcut olmamasında müttefiklerdir; onlarca, Lull'un mistik şüri ve nesri bilhassa franziskan kaynağından akıp St. Fransiz'in fikirlerini ifade eder 41 • Kanaabmca, bu ikinci telakki yine tam yerinde değildir; çünkü asıl fransizkan mistiği bir Passions mistiği, Hazret-i İsa'nın ıztırap çekip ölmesini mürakabe eden bir mistiktir; halbuki Lull, eserlerinin hepsinde. bu passian motifini pek az kullanır. Şarkın tesiri inkar edilemez; Lull'un eserlerini okurken hem şekil, hem de muh~ teviyat bakımından bazan bir arapça kitap okur gibiyiz. Birkaç eserinde arap seci usUlünü andıran gayet rriusanna ve ritmik bir nesirle yazılmış parçalar bulunur; kısa fikralar:nı gözden geçirdik mi derhal Arap hikmet sözleri habrımıza gelir; arasıra o zaman garpta şöhret bulan şark hikftyelerini bulabiliriz. Tasavvufun tesiri ise, bence, kHisik tasavvuf devrinden Gazzill vasıtasiyle Lull'a kadar gelmiştir. Gördüğü­ müz gibi, Gazzill'nin Tahilfut'u o asırcia malümdu; onun )}fakasıd'ı Lu11 tarafindan anaeliline çevrilrnişti ve kendisinin İhyil' ulUm ad-din ile Gazzili'nin başka mistik eserlerinden bir kısrrunı okuması gayet muhtemeldir. Bu iki şahsiyet arasında birçok ben~ 9 Nuri Gencosman, İbnili .Arabi, Fusus, Önsöz s. IV . .,ıu Obres I 125; Altaner, :Missionstheorie 598. n Probst, Idees, cbap. III. s. 240; aym müellif, Mystique, s, 24; Peers, bab XVIII. D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 200 (1, 2) XIII. ASIRDA İSLAM DİNİ İLE HIRİSTİYANLIK ARASINDAKİ MüNASEBETLER 8< zeİ-likleİ' göze çarpar: hem Lull, hem de Gazz;;Hi ilm-i kelimda mütehassıs olarak bu sAhada çok kıymetli eserler yaznuş; tehlikeli neticelere gidebilecek felsefi: cereyanlara ilm-i kelıimın verdiği silAhlarla taarruz etmişlerdir. İkisi de vahdet•İ vücutçu olmıyan ve tam dinin usullerine bağlı olan bir mistikliğe dönmüşlerdir. LulJ'un eserlerine bakarsak, en çok İslam usUllerinin tesirini gösteren kitabı "Tanrı'nın ]ÜZ ismi" adlı bir şiir kitabıdır. Tanrı'run ismi onu başka kitaplarında da ilgilendiren bir konu idi; sözlerine göre, bu sayıya sığınıyan güzel isimler, hıristiyan­ lar, yahudiler, müslümanlar tarafından muhtelif dil ve sözlerle ifadetendirilse bile, O'nun yalnız değiştirilemez ve bütün bu denemelerle aranılan bir tek ismi var 42 • "Tanrı'nın J'ÜZ ismi" adlı şiirinlerine yazdığı önsöze göre, bu kitap, müslümanların camilerde Kur'im ve Allah'ın esmıl-i hijsnılsım okudukları gibi kiliselerde okunma~ üzere yazılmıştır. İslam tasavvufunun derin tesirine Liber Contemplationis'in gayet enteresan bir fikrasında .rastlarız: orada, zikir ve duanın usUllerini Arap nümunelerİnc bağlar: rfrh, remizleri vasıtalarİyle (Lull, metninde remiz tabirini bile kullanır) entellektüel bir mürakabeye, mütaleaya ve aşka gider; zikr-i cehrlyi bırakıp zikr-i kalbiye gider. 43 Bu oracio entellectuel, bu zihnl duanın kıymetini mutesavvıflardan öğrendiği şüp­ hesizdir. Tasavvufun tesirinin en güzel ve en berrak misali, Blanquerna romannun sonunda· mevcut olan ''Aşık ve maşuk hakkındaki kitap"tır. Blanquerna, ibadete ait bir kitap yazınağı düşündü, ve müellifin sö:ileriyle, "bu suretle de düşününce, müslümanların biri ona, İsl&mda 'Sufi' adını taşıyan din adamlannın mevcud olduğunu anlattığını hatırladı. Bu sufilerin, insana büyük bir ibadet ve murakabc veren aşk sözleri ve kısa misalleri var, ve bu sözler, izaha muhtaçtır; izah vasıtalasiyle anlayış yükselir, anlayış yükseEnce murakabe isteği de kuvvetlenir ve yükselir" 44 • Bu ufak kitapta büyük mutasavvıfların kelimeleri akscttirilir, bazan fikirlerine hıristiyan bir renk verilir ama, zikir ve aşk hakkındaki söyledikleri ekseriya aynen nakledilir. Birkaç misal: Lull diyor ki: "Muhakkak maşukunu zikreden, ~ikrinde her şeyi unutur; maşukunu zikretmek üzere eğer her şeyi unutursa, maşuku onu her şey­ den koruyup her şeyden ona naslp verecektir•' 45 • Hadls-i kudsi olarak okuyoruz: "Eğer bir kimse benden bir şeyler isterneyi unutacak kadar benim zikrimle meşgul olursa, ben ona, benden niyaziarda bulunanlardan . çok daha asil İhsanlarda bulunurum". Buna benzer birçok sözlere tasavvuf edebiyatında rastlarız. Lull'un bu eserinde iyi tamclığımız semboller göze çarpar: "Aşık aşktan hasta düşmüş. Ona bakmak için tabi b gelmiş; tabib ise, hastamn düşünce ve kederlerini çoğalttı. Bu saattan itibaren, aşık şifa bulmuştur" 46 • "Ya, :Niaşukun aşkı daima faal, aşıkın aşkı ise, daima hasretle ister ve ıztırap çekerek tahammül eder" 47 • Gecenin güzelliğinden bahsederek şöyle diyor: "Tanrı, geceyi, :işık uyanarak maşukun şeref ve hakimiyetini seyretsin diye yaratmıştır.'' Hayal bahçelerini, engin aşk denizini §airane sözlerle tavsif eder: "Aşk, rüzgar ve dalgalardan müteharrrik, 12 ·13 4" ~5 46 41 Proverbs de Ramon I, Obres VIII. Obres IX 378. No. 137. No. 88. No. 115. ı I. F. 6 D00001c2s1-4y1953.pdf 20.02.2010 14:31:56 Page 201 (1, 1) A. SCJMMBL Bo liman ve kenarı olmıyan biı· ummandır. Aşık bu denizde garkoldu, keder ve garnları da beraber garkoldu. Fakat liyakat ve meziyetleri ise, denizin üzerinde kaldı" 48 . Cümlenin son kısmı tam mutasavvifane değilse bile başka yerlerde tamarrıiyle tasavvufun ruhundan gelen ibareler bulunur, mesela sofilerin beğendikleri paradokslar, hatta meşhur ayna motifi kullanılır: "1\.şık kendisine baktı, maşukunu görebileceğim bir ayna olayım diye. Sonra pıaşukuna bakb, o, kendimi görebileceğim bir ayna olsun diye. Ve ruhunun hangi aynaya daha yakın olduğu sorulabilir" 49 • Bu cümle, şirihler tarafından teslise ait bir ifade olarak beyan edilir ama, bu motif tasavvufta -mesela Bayezid-i Bist:lml, Ahmed Gazzill, Mevlana, İbnü Arabl'de- çok sık rastlanan bir remizdir. Büyük mutasavvıflar, Tanrı ile insan arasındaki münasebet için uygun bir sembol bulmakla uğraşırken, insanın kalbini, ruhunu zikirle dünyanın pasından temizliyen bir ayna ile mukayese etmişlerdir. İnsan, sevdiği bir insanın gözbebeklerinde kendi suretini gördüğü gibi, ruh da, maşukuna bakınca kendi sırrını tanımağa ve kendine bakınça il&hl esrara vakıf olmıya başlar. Kanaatımca, Lull'un bu rerozinin teslisle alakası yoktur. Kitabın son cümlelerinden biri bellci Lull'un kalbini tanıtınağa biraz yardım edebilir. Bir yerde yazrmştı ki:" Aşıkın maşukundan dolayı taşıdığı nişaneler başlan­ gıçta gözyaşları, ortada bcHUar, nihayette ölümden ibarettir" 50 ve biraz sonra, malıim bir tasavvufsözünü çevirirken söylüyor ki: "Aşıka sormuşlar: 'Kimde aşk daha büyük, yaşıyan aşıkta mı, ölen aşıkta mı?' 'Ölen aşıkta' diye cevap vermiş. 'Niçin?' 'Aşktan ölen aşıkta aşkın daha büyümesine imkan yok, aşkta yaşıyan aşıkta ise aşkın daha fazla büyümesi mümkündür' ". r.ı Bu sözle, mistik ölüme, fCnaya değil, maşukunun şerefini il8.n etmek için şehit olarak ölıneğe işaret eder. Lull'un istediği hedef, bir fena hali değildi. Bütün dualarında yalvardığı gibi, zikir ve münacaattan aldığı manevi kuvvetleriyle Tanrı'ya hizmet ederek onun hamd ve şerefini dünyaya neşredip bu gaye için kanını dökmek istemiştir. Şöyle dua etti: "Senin kulun, ya İlahl, senden şerefin için ölüp gözyaşları ile kamnı senin için dökmek isteğiyle yanar" 52 • Lull'un eserlerinin tesiri azdır, binlerce güzel projelerinden yalruz en küçük kısrm tahakkuk etti. Tanrı'ya vclsıl olup olmadığım bilmiyoruz; bununla beraber ona hayranlık duymalı, bitmez eneıji ve müsamahasını takdir etmeliyiz. Bence, bütün hayalı ve eserlerini en iyi surette karakterize eden söz, "Aşık ve majuk hakkında kitabı"mn ihtiva ettiği Arap mutasavvıflardan olan İbn ül-Muvallad'in bir sözüdür 53 : "Aşık dedi ki: Eğer ateş isterseniz, bana gelip kalbirnden l<imbalarımzı yakınız; eğer su isterseniz, gözyaşlarıına geliniz; aşk düşünceleri isterseniz eğer, onları benim düşün­ celerimden alınız" M, . . 4 ~- " s~ 53 "~ No . 235· No. 350. No . 233· No. s6ı. Peers ı 78. Abü Nu'ayrrı al-İsfahani, Hil)'al al-auliyJ', X 364. No. 173.