Can Çöplü Kafalar ve Kollar İnsanlık, tarihinin akışı boyunca hiçbir zaman eşitliğe ulaşmamıştır. Bunun nedeni bir insanın başka bir insandan üstün yaratılışı değildir, kaldı ki hiçbir insan bir diğerinden üstün değildir. Bu eşitsizliğin sebebi hepimizin farklı yaratılışından kaynaklanmaktadır. Her insan farklı güzelliktedir. Her insanın farklı konularda yeteneği vardır ve bu doğrultuda bir hayat kurarlar. Alman yönetmen Fritz Lang tarafından çekilen Metropolis filminde, filme aynı ismi taşıyan kent distopik bir şehirdir. İki sınıfa bölünen, kafalar ve kollar, insanlar arasındaki fark da belirgindir aynı günümüzdeki sosyal düzende olduğu gibi. Fakat, ne kafalar kollar olmadan ne de kollar kafalar olmadan yaşanamaz. Yapıtta betimlenen sosyal düzen günümüz hayatına çok benzer bu yönden. Günümüzde de böyle değil midir? Yönetici ve yönetilen sınıflar arasında bölünmüşüzdür. Fakat iki grup da birbirinden ayrı var olamaz. Bunları bir araya getiren şey de kalptir. Yani insanın insana karşı duyduğu sevgi ve şefkat. İnsan doğası gereği hükmetme ve üstünlük kurma dürtüsüne sahiptir. Bu dürtülerden kaynaklanan hırsımız ve tahakküm etme arzumuz bizi ne kadar ileriye taşıyabilir? Büyük zorbaların ve tiranların kurduğu imparatorluklardan kaçı sonsuza kadar dayanabilir? Güç sahibi olabiliriz, fakat bu gücün bize başka insanlar tarafından verildiğini unutmamak gerekir. Dahası bu gücün geçici olduğu ve bu güçle beraber büyük bir sorumluluk sahibi olduğumuzu da bilmek gerekir. Her ne şekilde olsun hakimiyet geçicidir. Kalıcı olansa sevgi ve şefkattir. Sevginin gücünü hafife almamak gerekir çünkü gerçek güç sevgide gizlidir. Üstünlük kavramı geçicidir ve eğer bir üstünlüğümüz varsa bunu ahlaklı ve erdemli bir şekilde kullanmamız gerekir. Yazımın başında her insanın farklı olduğundan bahsetmiştim. Belki bu farklılıklarımızdan dolayı birbirimizi ötekileştiriyor ve kendimizden aşağı görüyoruz. Karşıt görüşe karşı bir zafer kazandığımızda kendimizi haklı zannediyor ve bizimkinden doğru bir ahlak olmadığı yanılsamasına kapılıyoruz. Bunun sonucunda ise empati yeteneğimizi kaybediyoruz. Eğer dünyaya bizden farklıların gözünden bakabilseydik durum farklı olurdu. Farklılıklarımızın kavga sebebi olmadığını öğrensek ve aksine bu farklılıkların bizim zenginliğimiz olduğu farkına varabilseydik tarihimizin akışı tahmin edemeyeceğimiz şekilde değişirdi. Hakim sınıf, kendisinden farklı olanlara karşı kalbini açabilirse, tahakküm etme söylemlerini rafa kaldırabilirse gerçekten medeni yaşantıya ulaşabiliriz. Üstün olmanın yolunun erdemden ve doğruluktan geçtiğini kavramamız lazım. Kibir hiçbir insanı ileriye taşımamıştır. Babil Kulesi’ne olduğu gibi kibir er ya da geç hakim sınıfın sonunu getirmiştir. Kalıcı güç kibir yerine sevgiyi ve şefkati seçenlerin elindedir. Çünkü bu insanlar imparatorluklar değil, kardeşlikler kurmuşlardır. Kollar ve kafaları birleştiren şey de bu sevgi ve şefkat bağıdır. Bu bağa ulaşmanın tek yolu da insanlığın en büyük hediyesi olan empati yapma yeteneğinden geçer. Farklılığın güzelliğini ancak bu şekilde anlayabiliriz. Ayrıca, farklı diye damgaladığımız, ötekileştirdiğimiz ve ezdiğimiz kesimlerle ne kadar ortak noktamız olduğunu da ancak empati yoluyla fark edebiliriz. Bunun sonucunda kalıcı kardeşlikler kurabiliriz. Gerçek manada farklılıkların olduğu zengin ve eşit toplumlar inşa edebiliriz. İnsanlığı daha ileriye taşıyabiliriz. Sahip olduğumuz yetenekleri kendimizi yüceltmek için değil tüm insanlığın yararına kullanabiliriz. Çünkü elbet başka insanların yardımına ihtiyaç duyacağız. Gün gelecek biz de aciz kalacağız. O gün geldiğinde ise başka insanların sevgi ve şefkatine muhtaç olacağız. Kollar ve kafaların, yani yönetilenler ve yönetenlerin arasında sevgi ve şefkatin olmadığı toplumların çökmeye mahkum olduğunu tarih bize göstermiştir. Tarih ise insanlığın daha önceden düştüğü hatalara tekrar düşmeyelim diye vardır. Yöneten ve yönetilen sınıf arasında hoşgörü ve sevgiye dayalı bir bağ olması kalıcı bir medeniyet için zorunludur. Belki de bu yüzden bu yazımda Metropolis filminden bahsetmeyi seçtim. Çünkü bu film bana asıl gücün insan kalbinden geçtiğini gösterdi. İnsanlığın daha ileriye taşınması için ve zihinsel olarak evrimini bir üst noktaya çıkarması için esas olanların sevgi, şefkat, hoşgörü ve dürüstlük olduğunu bana anlamamı sağladı. Bencilliği bir kenara koyup sencil olmamız gerektiğini tekrar öğrendim. Çünkü hiçbirimiz bir diğerimizden üstün değiliz, sadece farklıyız.