6 ERCİYES KSMMMO Sayı: 6 | Ekim 2010 EKİM 2010 KAYSERİ SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI 3 AYLIK YAYIN ORGANI TÜRMOB’DA YENİ DÖNEM -TÜRMOB 20. OLAĞAN SEÇİMLİ GENEL KURULU YAPILDI. -KAYSERİ’DEN CUMHURBAŞKANLARI GEÇTİ. -KAYSERİ SMMM ODASI HUZUREVİNDE... -EĞİTİME DEVAM... www.ksmmmo.org KSMMMO ERCİYES Kayseri SMMM Odası Dergisi içindekiler Başkan’dan 4 TÜRMOB’da yeni bir dönem başlıyor 6 TÜRMOB 20. Genel kurulu öncesi Odamıza ziyaretler...8 İftar Yemeği 10 TBMM Başkan Vekili ve Kayseri Milletvekili Sadık Yakut ile Ahmet Öksüzkaya Odamızı ziyaret etti 12 Kayseri Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Kayseri’den Cumhurbaşkanları geçti…13 Kosgeb teşvikleri semineri 14 Suat ÖZSOY Kadın Çalışma Komisyonu 15 Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Bir Tatlı Huzur... 17 Baki Gümüşoluk Koordinatör Mustafa Kükürtçüoğlu Editör Songül Aksoy Yayın Kurulu Mustafa Nami Has Demet Kalkmaz Mehmet Oğuzkaya Şirvan Azgıt Ömer Faruk Yeltekin Serkan Önder Dinç Mehmet Erciyes Ahmet Soypaçacı Mesut Erhan Cihan İletişim İstasyon Mah. Ziya Sok. No:13 Kocasinan/KAYSERİ Tel: 0352 337 07 27 (pbx) Faks: 0352 337 07 70 e-posta: info@ksmmmo.org web: www.ksmmmo.org Tasarım - Baskı 0352 321 24 11 www.mgrup.com Dergide yayımlanan yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir. İmzalı yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. Basım Tarihi: Kasım 2010 Haberler 21 Aramıza Yeni Katılanlar 27 MAKALELER Şaban UZAY 29 Mesut Erhan CİHAN 31 Ömer Faruk YELTEKİN 37 Ahmet SOYPAÇACI 43 Mehmet ERCİYES 46 Anfer YILMAZ 56 Serkan Önder DİNÇ 58 Erol ZEYNELOĞLU 63 Tolga TEPELİ 66 Filiz KILIÇ 69 Asuman GÜPGÜPOĞLU 71 Özelgeler- Yargı Kararları 72 Aramızdan Ayrılanlar 78 SAYI 6 | EKİM 2010 BAŞKAN’DAN SMMM. Suat ÖZSOY Sayın Meslektaşlarım ve Değerli Okuyucular, Türkiye genelinde 83.000’e yakın üyesi olan, Kayserimizde ise 1000’e yakın üyesi olan geniş bir sivil toplum örgütünün üyeleriyiz. Ekonomik yaşantımızın ve hayatımızın devam ettiği müddetçe hayatın hiçbir alanının planlanmadığı, bütçelenmediği ve muhasebenin olmadığı süreçte kurum ve kuruluşlarımızın da başarıya ulaşamayacağını biliyoruz. Bilinen bir diğer gerçek var ki, hayatta iki şeyden kaçışımız yoktur; biri ölüm diğeri ise vergi. Ülkemizin ve milletimizin bekası için verginin tabana yayılması ve uygulanmasında ülke meseleleri ile birlikte mesleki problemlerin değerlendirilmesinde siz meslek mensuplarının her zaman istekli ve yetenekli olduğunuz ülkemizin bütün mecralarında dile getirilmiştir. Oda yönetimi olarak amacımız, çözüm odaklı, istekli, yetenekli ve çalışkan meslek mensuplarına ortam hazırlayarak Odamıza katkı yapmasını sağlamak ve onları geleceğe hazır bir şekilde sunmaktır. Mayıs ayı ortalarında 20. Olağan Seçimli Genel Kurulumuzu, yeni sistem olan nispi temsil yöntemi ile gerçekleştirdik. Bu seçime gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Meslek örgütümüze ve örgütlü meslek mücadelemize meslektaşlarımızın gösterdiği ilgi ve desteğin artması hem dayanışmamızı arttırıyor hem de demokratik sistemin işlemesi noktasında gücümüze güç katıyor. Nispi sistemin bu dönemdeki seçimlerde uygulanması sonucu, birçok ilde olduğu gibi Kayseri Mali Müşavirler Odasında da karma bir yönetim oluşmuştur. Tüm dünyada olduğu gibi yeknesaklık değil, farklılıkların bu seçim sitemi ile hayatımıza yeni bir zenginlik kattığı tartışmasızdır. Seçilen bu yönetim ve temsilciler meslektaşlarımızın arasında doğrudan ve demokratik bir iletişim ağı görevi üslenmekteler ve bu görevi geçmiş dönemimizde olduğu gibi önümüzdeki dönemde de başarıyla yerine getireceklerdir. Seçimde seçilen temsilciler olarak farklı listelerden gelmiş olsak bile konu hizmet ise oradaki düşünceler hemen hemen aynı noktaya ulaşmaktadır. Daha etkin, verimli, proaktif, fiziki koşulları daha iyi olan, fikir ve projeleri hayata geçirmede uzmanlaşmayı sağlamış bir Oda olarak çalışmalarımızın başkanlığım süresince hız kesmeden devam etmesini sağlamak benim için çok önemlidir. Çalışma komisyonu ve danışma meclisimizde çalışmalarımızı yürüten yüz elliye yakın mevcut meslektaşlarımızla siz değerli üyelerimize en iyi ve en hızlı şekilde hizmet etmeyi amaç edindik. Meslek adına mücadele ve hizmet etme yolunda sadece bizim çalışmalarımız değil, bizlere yol gösterecek, katkıda bulunacak, kendini geliştirirken bizleri de geliştirerek daha ileri noktalara taşıyacak olan sizlerin katkısı da olmak zorundadır. Başkanlığımız döneminde, istişare heyetine, (eleştirel) çözüm odaklı görüşlere vermiş olduğumuz önemden dolayı TÜRMOB’un gerekli temsilcilerinden, bütün kurum ve kuruluşlardan, üst düzey yönetim kademelerinden oluşturduğumuz istişare toplantıları ile görüş ve çözümler almış bulunmaktayız. Ayrıca Odamız bünye- •4• SAYI 6 | EKİM 2010 sinde siz değerli meslektaşlarımızdan oluşturulan eğiticilerin eğitimi programı ile eğitim işine yeni adımlarla devam etmekteyiz. Siz değerli meslek mensuplarından almış olduğumuz güçle, Oda binası için arsa çalışmaları, sempozyum çalışmaları, eğitim çalışmaları, sosyal ve kültürel faaliyetlerimiz hızla devam etmektedir. Meslek camiamızı ilgilendiren bir başka heyecan ise 23–24 Ekim’de yapılmış olan TÜRMOB’un 20. Olağan Seçimli Genel Kurulu’dur. Bu genel kurulun mesleğimiz ve meslektaşlarımız için çok önemli olduğunu, bu nedenle TÜRMOB kurullarının oluşturulmasında mesleğin gelişmesini sağlayacak mesleki sorunlara sahip çıkacak, mesleki sorunlarımızın önünü açacak bir idarenin, Odalar ile TÜRMOB arasındaki koordinasyonu sağlayacak bir yapının oluşması çok önemlidir. Aksi takdirde giderek ağırlaşan bu sorunların altından kalkmak çok zor olacaktır. Bu dönemdeki genel kurulun farklı bir özelliği, uzunca bir aradan sonra birden fazla listeyle TÜRMOB seçimlerine gidilmesidir. Kötü amaçlı kullanılmadığı sürece, demokratik gelişmeler her zaman için bizleri ileriye götürür. Görüldüğü üzere, meslek birliğimizin seçimlerinde de herkes sağduyulu davranmış, ülkemizin çeşitliliğine vurgu yapan, hizmet için var olan karma bir yapı oluşmuştur. Seçimler öncesinde, Genel Kurul çalışmaları kapsamında TÜRMOB Genel Başkan adayları olan Sayın Nail Sanlı ile Sayın Osman Arıoğlu da projelerini anlatmak üzere Odamıza ziyarette bulunmuşlardır. Bu ziyaretlerden edindiğim izlenimlere göre ve seçimde çıkan sonuçlara göre, hem TÜRMOB Genel Başkanlığına seçilen Sayın Nail Sanlı’nın, hem de TÜRMOB Yönetim Kurulu üyesi olan Sayın Osman Arıoğlu’nun mesleğin ve meslektaşların sorunları için çok sesli bir yönetim ortamında derin bilgi ve tecrübeleriyle canla başla çalışacaklarından kuşku duymuyorum. Bu dönemde Türkiye genelinde çoğu odada ve TÜRMOB’da oluşan bu karma yapının mesleğin ve meslektaşların sorunlarının çözüm yeri olarak kullanılmasını temenni ediyorum. Ayrıca yeni TÜRMOB Genel Başkanımız Sayın Nail Sanlı’yı ve TÜRMOB yönetiminde yer alan diğer üyeleri yürekten kutlayarak bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum. Dergimize göstermiş olduğunuz ilgiden ve dergimizin bu sayısında sizlerle yeniden buluşmaktan dolayı çok mutlu olduğumu belirtir, tüm meslek mensuplarının ve ailelerinin Kurban Bayramını kutlar, sağlıklı ve mutlu günler geçirmelerini temenni ederim. Saygılarımla •5• SAYI 6 | EKİM 2010 TÜRMOB’DA YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR… NAİL SANLI GENEL BAŞKAN… Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği’nin (TÜRMOB) 20. Olağan Seçimli Genel Kurulu 23-24 Ekim 2010 tarihlerinde Ankara Shareton Otel’de gerçekleştirildi. Aynı zamanda DSP liderliğini de yürüten TÜRMOB Genel Başkanı Masum Türker görevini bıraktı. Bu Genel Kurulun en önemli özelliği uzun bir aradan sonra birden fazla listenin TÜRMOB seçimlerinde yarışıyor olmasıydı. Genel Başkanlık için Çağdaş Demokratlar Grubu adına TÜRMOB Genel Başkan Yardımcısı YMM. Nail Sanlı ve Değişim Grubu adına Gelir İdaresi Eski Seçim, ülke genelinden SMMM ve YMM Odalarından gelen delegasyon üyelerinin oy kullanmasıyla yapıldı. 1587 delegenin oy kullandığı seçimde Çağdaş Demokratik Grup bin 82 oy alırken, Değişim Grubu 417 oy aldı. Çağdaş Demokratik Grubun adayı Nail Sanlı TÜRMOB Genel Başkanlığına seçildi. Nail Sanlı liderliğindeki Çağdaş Demokratik Grubun Listesi 9 kişilik yönetime 7 kişi, Osman Arıoğlu liderliğindeki Değişim Grubunun listesi ise 2 kişi girdirdi. ARIKAN:‘’TÜRMOB’UN 83 BİN ÜYESİ VAR’’ TÜRMOB Genel Kurulu’nda açılış konuşmasını yapan İstanbul SMMM Odası Başkanı ve Divan Başkanlığı’nı yürüten Yahya Arıkan, TÜRMOB’un 83 bin üyesi bulunduğunu ifade ederek, TÜRMOB’u hiç kimsenin arka bahçesi yapamayacağını ifade etti. Arıkan, “ Birileri kriz bitti diyor. Oysa rakamlar bunun tam tersini söylüyor. Kriz işsizler için devam ediyor. İşsiz sayısı kriz öncesi dönemi hala yakalayamadı” dedi. •6• Arıkan, insanların kriz öncesine göre % 34 daha borçlu olduğunu vurgulayarak, “Vatandaşın borç yükü 153 milyar TL’ye yükseldi. Yaklaşık 2 milyon kişi bankalara borçlu ve takip altındalar” diye konuştu. Arıkan, muhasebeci ve mali müşavirlerin sıkıntılarını sıralayarak, “Serbest çalışmada gelir ve katma değer çelişkisi düzeltilsin, Beyan süreleri eski haline getirilsin, SGK’da usul yasası getirilsin. Geçici verginin son dönemi kaldırılsın, damga vergisi kaldırılsın” diye konuştu. (ANKA) TÜRKER: “MUHASEBE MESLEĞİNDE 44 YILI GERİDE BIRAKIYORUM. BU ÜLKEDE BAŞBAKAN DAHİ OLSAM BİLİN Kİ MUHASEBECİLER İÇİN ÖLÜRÜM” Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği’nin (TÜRMOB) 20. Olağan Seçimli Genel Kurulu’nda Genel Başkanlık görevini bırakan Masum Türker, “Muhasebe mesleğinde 44 yılı geride bırakıyorum. Bu ülkede Başbakan dahi olsam bilin ki muhasebeciler için ölürüm” dedi. Türker ayrıca , “Muhasebecilik benim için çok önemli. Ben Türkiye’de 35 yıldır muhasebe mesleğinin örgütlenmesi çalışmaları içinde fiili olarak bulunuyorum. Biz muhasebeciler sorunları çift yaşarız. Birincisi kriz çıkar müşterimiz adına yaşarız, ikincisi müşterimiz bize ödeme yapamaz kendi adımıza yaşarız” dedi. Türkiye’de kriz psikolojisinin artık geride bırakılması gerektiğini ifade eden Türker, “Bakın ABD’de krizin atlatılması için ülkenin Başbakan’ı muhasebecilerle bir araya gelerek krizden çıkış yolu arıyor. Neden aynı şey ülkemizde yapılmıyor?” diye sordu. Türker, birilerinin kendilerini Maliye Bakanlığı ile kavgalıymış gibi olduğu- SAYI 6 | EKİM 2010 ifade ederek, yönetimin eksikleri olduğunu da vurguladı. Arıoğlu, “Katıldığım bir TV programında TÜRMOB’un adının yanlış telaffuz edildiğini gördüm, bir gazete metninde TÜRMOB’un adının yanlış yazıldığını gördüm. Yani diyeceğim TÜRMOB yeteri kadar tanınmıyor. Biz TÜRMOB’u herkese tanıtacağız” dedi. Hedefledikleri TÜRMOB’un kapılarının herkese açık olduğu bir iradeye sahip olan TÜRMOB olduğunu ifade eden Arıoğlu, “Biz görüş farklılıklarını bir kutuplaşma olarak değil, demokratik bir talep olarak değerlendiriyoruz” diye konuştu. Arıoğlu, genel kurulda başkan olduğu takdirde neler yapacağını anlattı. (ANKA) nu gösterdiklerini ifade ederek, “Biz kimseyle kavgalı değiliz. Zaten Maliye ile kavgalı olursak, Maliye’nin vergi gelirleri düşer. Çünkü biz üzülürsek verimli çalışamayız” dedi. Türker, “Bazıları bana zamanında Bakan’da olamazsın parti genel başkanı da olamazsın diyordu. Ama oldum ve unutmayın bu ülkede Başbakan dahi olsam ben muhasebeciler için ölürüm”. (ANKA) TÜRMOB’un 20’nci Olağan Seçimli Genel Kurul Sonuçlarına göre Yönetim, Denetleme ve Disiplin Kurulu Üyeliklerine seçilen kurul üyeleri 1 Kasım 2010 tarihinde görev dağılımı yapmıştır ve yeni yönetim şöyle şekillenmiştir: TÜRMOB’DA GÖREV DAĞILIMI YÖNETİM KURULU Genel Başkan: Nail SANLI Genel Başkan Yardımcısı: Ülkü SÖNMEZ Genel Sekreter: Yücel AKDEMİR Genel Sayman: Burhan GEZGİN Yönetim Kurulu Üyesi: Sinan AYDIN Yönetim Kurulu Üyesi: Osman ARIOĞLU Yönetim Kurulu Üyesi: Rıfat T. NALBANTOĞLU Yönetim Kurulu Üyesi: Ali Rıza AKDORA Yönetim Kurulu Üyesi: Abdülaziz URAL SANLI: “20 YILLIK YÖNETİM ANLAYIŞIMIZDA KARDEŞLİK VARDI” Çağdaş Demokratlar Grubu adına genel başkan adayı olan TÜRMOB Başkan yardımcısı Nail Sanlı Genel Kurul’da yaptığı konuşmada, TÜRMOB’un 20 yıllık yönetim anlayışında sevgi, barış ve kardeşliğin olduğunu söyledi. Bugüne kadar hiçbir muhasebeci odasını öteki olarak değerlendirmediklerini ifade eden Sanlı, “Geçmişte tek düzen planı, işletme yönetim merkezleri, uluslararası ilişkiler noktalarında dünyaya açıldık. Mali tatil, eğitim orduları, muhasebe iletim kurallarının hayata geçmesi, haksız rekabet kurullarının oluşması hep bu yönetimin eseridir” dedi. Genel Başkan adaylığı süresince 70 ili gezdiğini ifade eden Sanlı, “Projelerimizi il il gezerek arkadaşlarımıza anlattık. Projelerimizi 3 başlık altında topladık. Mesleki sorunlar, mesleğin gelişmesine yönelik sorunlar ve sosyal ve toplumsal sorunlar projelerimizin ana temelini oluşturdu. TÜRMOB’un kapısı bugüne değin herkese açıktı bundan sonra da açık olacaktır” dedi. (ANKA) DİSİPLİN KURULU Başkan: Alper KUŞ Başkan Yardımcısı: İbrahim DEĞİRMENCİ Sekreter: İlyas ANAÇ Üye: Selahattin ŞENLİLER Üye: Mustafa Bahadır ALTAŞ DENETLEME KURULU Başkan: A.Masis YONTAN Üye: Mehmet EREN Üye: Ali Ekber KARTUM ARIOĞLU: “TÜRMOB’U DAHA İYİ NOKTALARA TAŞIYACAĞIZ” TÜRMOB Genel Kurulu’nda konuşan Değişim Grubu Hareketi’nin Genel Başkan adayı Gelir İdaresi Eski Başkanı ve YMM. Osman Arıoğlu, sözlerine DSP Lideri ve TÜRMOB’un mevcut başkanı Masum Türker’e Başbakanlık yolunda başarılar dileyerek başladı. Arıoğlu, TÜRMOB’un 20 yıllık sürecinde önemli işler başardığını •7• SAYI 6 | EKİM 2010 TÜRMOB 20. GENEL KURULU ÖNCESİ ODAMIZA ZİYARETLER... TÜRMOB 20 OLAĞAN SEÇİMLİ GENEL KURULU ÖNCESİNDE, GENEL BAŞKAN ADAYLARI NAİL SANLI VE OSMAN ARIOĞLU ODAMIZI ZİYARET ETTİ. DÖNEMİN TÜRMOB GENEL BAŞKAN YARDIMCISI NAİL SANLI, TÜRMOB GENEL SEKRETERİ YÜCEL AKDEMİR VE İSTANBUL SMMM ODASI BAŞKANI YAHYA ARIKAN ODAMIZI ZİYARET ETTİ. Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) Genel Başkan Yardımcısı Nail Sanlı, TÜRMOB Genel Sekreteri Yücel Akdemir ve İstanbul SMMM Odası Başkanı Yahya Arıkan TÜRMOB Genel Kurulu çalışmaları kapsamında 19 Eylül 2010 tarihinde Odamıza bir ziyarette bulundular. TÜRMOB Genel Başkan Yardımcısı Nail Sanlı ile TÜRMOB Genel Sekreteri Yücel Akdemir ise meslekle ilgili gelişmeler ve mesleğin sorunları konusunda bilgi verirken ziyarette ayrıca mesleğin sorunları hakkında da Odamızla görüş alışverişinde bulundular. TÜRMOB Genel Başkan Yardımcısı Nail Sanlı ziyaret esnasında yaptığı konuşmada, TÜRMOB’un birikimlerini iyi bilen biri olarak genel başkanlığa ‘’Çağdaş Demokrat Muhasebeciler Grubu’’ adına aday olduğunu açıklayarak, TÜRMOB’u yönetecek adayların bu meslekle yakın bağ kurmaları gerektiğine inandıklarını, çok uzun bir süredir de mesleğin gelişimi ve meslekle ilgili sorunlar hakkında çalışıp çözüm yollarını da hazırladıklarını belirtti. Sanlı ayrıca, göreve geldikleri zaman yönetim anlayışında da değişiklikler getireceklerini ve Odaların da TÜRMOB’un önüne iş getiren, proje koyan, sonuca ulaştıran bir yapıya kavuşturularak •8• meslek birliğiyle eşgüdümlü çalışmalarının sağlanacağını ifade ederek destek istedi. Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy ise ziyarette yaptığı konuşmada Kayseri SMMM Odası olarak eğitimi birinci sıraya koyduklarını ifade ederken, Oda olarak sosyal, iletişimi güçlü, hukuk bilinci gelişmiş bir meslek mensubu profili yetiştirmeyi amaç edindiklerini belirtti. Avucumuzun içine sığacak kadar küçülen ve hızla değişen dünyada meslek mensupları olarak hak ettikleri yeri eğitimli, donanımlı, iletişimi güçlü, bir o kadar da sağlıklı- sıhhatli, sosyal bir meslek mensubu eğiterek almaya çalıştıklarını söyleyen Özsoy, meslek birlikleri TÜRMOB ile de her zaman uyum içinde çalıştıklarını da sözlerine ekledi. Kendilerine mevcut Türk Ticaret Kanunu’nda yapılacak değişiklik kapsamında, mesleği ilgilendiren konularda, tekelleşmeyi önleyici tedbirlerin alınması gerektiği konusunda meslek mensupları adına taleplerini de bildirdiklerini ifade eden Oda Başkanı Suat Özsoy, TÜRMOB Genel Başkan Yardımcısı Nail Sanlı, TÜRMOB Genel Sekreteri Yücel Akdemir ve İstanbul SMMM Odası Başkanı Yahya Arıkan’a ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Özsoy ayrıca, 23- 24 Ekim’de TÜRMOB Genel Başkanlık seçimlerinde herkesin özgür iradesi ile tercihini yapacağına, sonuçta bu göreve gelecek kişi kim olursa olsun mesleğin gelişimi için ve meslektaş- SAYI 6 | EKİM 2010 ların sorunlarının çözümü doğrultusunda çalışacağına inandıklarını belirtti. TÜRMOB ESKİ GENEL BAŞKANI YMM. MEHMET TİMUR VE GELİR İDARESİ ESKİ BAŞKANI YMM. OSMAN ARIOĞLU ODAMIZI ZİYARET ETTİ 23-24 Ekim 2010 tarihlerinde Ankara’daki TÜRMOB 20. Olağan Genel Kurulu öncesi TÜRMOB Eski Genel Başkanı YMM. Mehmet Timur ile ‘’Değişim Grubu’’ adına TÜRMOB Genel Başkanlığına aday olan; Gelir İdaresi Eski Başkanı YMM. Osman Arıoğlu 5 Ekim 2010 tarihinde Odamızı ziyaret etti. Arıoğlu, ‘’Değişim Grubu’’adına genel başkanlık için yarışacağını bildirdi. Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy’un ve yönetim kurulunun ev sahipliğini yaptığı ziyaret esnasında konuşan Arıoğlu, mesleğin ve meslek mensuplarının sorunlarını çözmek için TÜRMOB’un 23-24 Ekim 2010 tarihlerindeki Genel Kurulu’nda Genel Başkanlığa aday olduğunu açıkladı. Arıoğlu:’’Bugüne kadar TÜRMOB’da siyasi fikirlerin ön plana çıktığı bir yapı hâkimdi. Bizim için TÜRMOB’da meslekle ilgili fikirlerin açığa çıkması önemlidir’’. Ziyaret esnasında yaptığı konuşmada, nisbi temsil sonrası her fikrin, her düşüncenin, her görüşün temsil edileceği bir yapı oluştuğunu belirten Arıoğlu, ‘’Bugüne kadar TÜRMOB’da siyasi fikirlerin ön plana çıktığı bir yapı hâkimdi. Bizim için TÜRMOB’da meslekte ilgili fikirlerin açığa çıkması önemlidir’’ dedi. TÜRMOB’da değişim ge- rektiren bir yapı olması nedeniyle Değişim Grubu adı ile seçimlere girdiklerini belirten Arıoğlu, amaçlarının stratejik planlarla da desteklenerek mesleki vizyonun daha dünyayı kucaklayan, dünyayla yarışır hale getirilmesi ve öte yandan mesleğin gündelik sorunlarının formüle edilip doğru çözümü noktasında harekete geçilmesi olduğunu belirtti. Mesleğin gündelik sorunlarının çözümü noktasında kendilerinin hem devlet hem mesleki taraf olmak üzere her iki tarafı bilmenin avantajını taşıdıklarına dikkat çeken Arıoğlu, aynı zamanda mesleğin geleceğinin de hazırlanması gerektiğini sözlerine ekledi. Bütün bunları yerine getirirken bir siyasi misyonla değil mesleki bir misyonla yerine getirmek istediklerini belirten Arıoğlu, TÜRMOB’un da TÜSİAD, TOBB gibi ekonomi de sözü dikkate alınır noktalara gelmesi gerektiğini, bütün bunlar yapıldığı takdirde klasik çantacı- muhasebeci anlayışının tarihe gömüldüğü bir noktaya gelinebileceğini ifade etti. Yirmi yıllık süreçte birçok gelişme olmasına karşın halen tam istenilen noktaya gelinemediğini ve yapılacak çok şeyin olduğunu bildiren Arıoğlu, bu amaçla genel başkanlık görevine talip olduğunu belirterek destek istedi. Kayseri SMMM Odası Yönetim Kurulu Başkanı Suat Özsoy da, TÜRMOB Eski Genel Başkanı YMM. Mehmet Timur ve Gelir İdaresi Eski Başkanı YMM. Osman Arıoğlu ‘nun ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, ‘Bizler büyük bir camianın üyeleriyiz. İçimizde doğal olarak farklı görüşlere sahip olanlar var. Ondan dolayı 23- 24 Ekim’de herkesin özgür iradesi ile tercihini yapacağına inanıyorum. Sonuçta bu göreve gelecek kişi kim olursa olsun mesleğin gelişimi için ve meslektaşların sorunlarının çözümü doğrultusunda çalışacağına inanıyoruz’ diye konuştu. •9• SAYI 6 | EKİM 2010 SERBEST MUHASEBECİ VE MALİ MÜŞAVİRLER İFTAR YEMEĞİNDE BULUŞTU KAYSERİ SMMM ODASI’NIN GELENEKSEL İFTAR YEMEĞİ VE RUHSAT TÖRENİ DÖNEMİN TÜRMOB GENEL BAŞKANI DR. MASUM TÜRKER’İN DE KATILIMLARIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ. Kayseri Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın Geleneksel İftar Yemeği Ve Ruhsat Töreni Dönemin TÜRMOB Genel Başkanı Dr. Masum Türker’in de katılımlarıyla gerçekleşti. İftar yemeğine ayrıca Dönemin TÜRMOB Genel Başkan Yardımcısı Nail Sanlı, Kayseri Vali Yardımcısı Fahri Oluk, Kayseri Milletvekili ve aynı zamanda Kayseri SMMM Odası üyesi Ahmet Öksüzkaya, Dönemin Baro Başkanı Ali Aydın, Ankara YMM Odası Kayseri İl Temsilcisi İmdat Şimşek, Vergi Dairesi Müdürleri, Vergi Denetmenleri, Öğretim Üyeleri, Sivil Toplum Örgütü Yöneticileri, çevre illerdeki SMMM Odaları yöneticileri ve çok sayıda Yeminli Mali Müşavir ile Serbest Muhasebeci Mali Müşavir katıldı. Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy yemekte yaptığı konuşmada Sayın Dr. Masum Türker ve Sayın Nail Sanlı’nın böyle bir iftar yemeğinde kendilerini yalnız bırakmamalarından dolayı memnuniyetini dile getirdi. Mesleğin her aşamasında muhasebecilik, mali müşavirlik, yeminli mali müşavirlik gibi görev yapmış, bunların haricinde basın mensupluğu, milletvekilliği, bakanlık yapmış bir genel başkanları olmasından büyük onur duyduklarını belirten Özsoy, vizyon şehir Kayseri’nin danışmanları olan meslek mensuplarının başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere şehrimizin yetiştirdiği değerlere danışmanlık yapan kişiler olduğunun da altını çizdi. Meslek mensuplarına “Her biriniz bu şehrin ve bu ülkenin önemli değerlerisiniz” diye konuşan Özsoy, “ Bizler de Oda olarak eğitimi birinci sıraya koyduk. Sosyal, iletişimi güçlü, hukuk bilinci gelişmiş bir meslek mensubu profili yetiştirmeyi amaç edindik. Avucumuzun içine sığacak kadar küçülen ve hızla değişen dünyada meslek mensupları olarak hak ettiğimiz yeri eğitimli, donanımlı, iletişimi güçlü, bir o kadar da sağlıklı sıhhatli, sosyal bir meslek mensubu eğiterek almaya çalışıyoruz” dedi. • 10 • SAYI 6 | EKİM 2010 yanışmanız” diyen Dr. Masum Türker, “Hangi parti olursa olsun hangi görevde olursa olsun, uzanan kol sizden olsun. Ben bir partinin genel başkanıyım, ama diğer bütün partilerdeki mali müşavirleri destekliyorum. Mali müşavirliği seviyorum çünkü ” diyerek, meslektaşlarınızla birbirinize sahip çıkın mesajı verdi. İftar yemeği ve konuşmaların ardından ruhsat almaya hak kazanan üyelerimize mali müşavir ruhsatları törenle takdim edildi. Türker; “Hangi partiden olursa olsun, hangi görevde olursa olsun, uzanan kol sizden olsun”. TÜRMOB Genel Başkanı Dr. Masum Türker ise sözlerine sevgi-saygı ve Ramazan ayının herkese hayırlı olması dilekleriyle başladı. Meslek kanununun çıkması, bu mesleğin yasal statüye kavuşması için yıllar önce bizzat çalıştıklarını ve birliği bugünlere kadar getirmek için görev aldığını, yıllar içinde TÜRMOB’un Genel Başkanlığına kadar geldiğini belirten Türker, önümüzdeki ay yine kenara çekileceğini ancak dışarıdan TÜRMOB için, meslek için her zaman ne isteniyorsa yapacağını sözlerine ekledi. Bu gidişin son iftarının Kayseri’de olduğunu, bunun da onu çok mutlu ettiğini söyleyen Türker, birçok görevlerde bulunmasına karşın bu görevlerin içinde en güzelinin muhasebe mesleği içinde yapmış olduğu görevler olduğunu ifade etti. “ Siz Türkiye’de çile çeken tek meslek mensuplarısınız. Ancak sizlerin içinden çıkanlar bir gün herkesi bu mesleğe yöneltmek için mesleğin önemini ortaya koyacaklar. Önümüzdeki günlerde TÜRMOB’un Bağımsız Denetim Merkezi devreye girecek. Artık orada denetim eğitimi ve denetim sınavları yapılacak. Türk Ticaret Kanunu çıkmadan aranan niteliklerin hepsi sizde bulunacak. Bu bağlamda Kayseri’de de önemli bir gelişme ve büyüme, mesleğe önemli bir talep var. İnşallah Türkiye’deki bütün şehirlerde Kayseri gibi aynı ekonomik ve mesleki gelişme olur. En önemlisi birbirinizle olan da• 11 • SAYI 6 | EKİM 2010 TBMM BAŞKAN VEKİLİ VE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ SADIK YAKUT İLE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ AHMET ÖKSÜZKAYA ODAMIZI ZİYARET ETTİ 12 Eylül Halk Oylaması öncesinde Kayseri Milletvekili ve aynı zamanda Kayseri SMMM Odası üyesi mali müşavir Ahmet Öksüzkaya, Odamızı ziyeret etti. Öksüzkaya, ziyarette yaptığı konuşmada, 30 Ağustos Zafer Bayramını da kutlayarak bayram dolayısıyla hem sivil toplum kuruluşlarına hem de resmi kurumlara ziyaretler düzenlediklerini belirtti. Konuşmasında bütün sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek şehri için ortak kararlarını beyan etmesinin önemine değinen Öksüzkaya, bu durumun Kayseri’de eskiden beri olan, çok da güzel bir gelenek olduğunu belirtti. 12 Eylül’deki Referandum kapsamında faaliyette bulunduklarını bildiren Ahmet Öksüzkaya, 12 Eylül halk oylaması öncesinde Kayseri’de oldukları süre içinde sivil toplum örgütleri ve vatandaşlarla bir araya gelerek anayasa değişiklik paketi hakkında bilgi verdiklerini kaydetti. Oda üye sayısının her geçen yıl arttığını ve büyük bir Oda olduklarını ifade eden Özsoy, ‘Biz bin kişiye yakın bir camiayız. İçimizde farklı görüşlere sahip üyelerimiz var. Ondan dolayı 12 Eylül’de herkesin bireysel olarak sandığa gidip özgür iradesi ile tercihini yapacağına inanıyorum’ diye konuştu. AYRICA 12 EYLÜL HALK OYLAMASI SONRASINDA DA ODAMIZI ZİYARET EDEN TBMM BAŞKAN VEKİLİ VE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ SADIK YAKUT İLE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ AHMET ÖKSÜZKAYA REFERANDUMLA İLGİLİ DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU. Yakut ve Öksüzkaya referandum sonrası kabul edilen Anayasa Değişiklik Paketinin içeriği ile ilgili de bilgilendirmede bulundu. Kayseri SMMM Odası Yönetim Kurulu Başkanı Suat Özsoy da, Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ile meslektaş olmaktan gurur duyduklarını söyleyerek, 30 Ağustos Zafer Bayramı gibi böyle güzel bir günde ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. • 12 • SAYI 6 | EKİM 2010 KAYSERİ’DEN CUMHURBAŞKANLARI GEÇTİ… Kayseri aynı gün tarihinde ilk kez üç Cumhurbaşkanını birden ağırladı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff ‘un Türkiye’yi resmi ziyareti kapsamında, 20 Ekim 2010’da Kayseri’yi de ziyaret etti. Türk ve Alman iş dünyasının temsilcileri Kayseri’de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff’ün de katıldığı Türk-Alman Ekonomik Forumu ve öncesindeki yuvarlak masa toplantısında bir araya geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, memleketi Kayseri’de Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff ile Türk- Alman İş Konseyi toplantısında bir araya geldikten sonra, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile birlikte, Kayseri Gazeteciler Cemiyeti’nin ödül törenine katıldı. Kayseri Gazeteciler Cemiyetinin Kayseri Basınının 100. Yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen ödül törenine ayrıca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici, Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Melikgazi Belediye Başkanın Memduh Büyükkılıç, Kocasinan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştimur, Melikşah Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reşit Özkanca, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel, TGF’ye üye 52 meslek örgütü başkanı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası yetkilileri, Azerbaycan Gazeteciler Sendikası Başkanı ve Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı, Azerbaycan Milli Matbuat Şurası Başkanı ile Sivil Toplum Kuruluşları başkanları katıldı. Törene Odamız adına Başkan Suat Özsoy’ da iştirak etti. Sunumunu Odamız Basın Danışmanı Songül Aksoy’un yaptığı Ödül Töreni’nde Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na yaptıkları başarılı çalışmalar nedeniyle “Yılın Devlet Adamı, Onur Ödülü” takdim etti. Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu bu toprakların yetiştirdiği bu iki devlet adamının yanı sıra yine hemşehrilerimiz olan ve sahasında önemli çalışmalara imza atan TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve TÜRK-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’ya da “Yılın Meslek Örgütü Başkanı ve Yılın Sivil Toplum Kuruluşu Başkanı” ödüllerini verdi. Bu ödül töreninde ayrıca Kayseri Gazeteciler Cemiyetinin Kayseri Basınının 100. Yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlediği yarışmada dereceye giren gazeteciler de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’ndan katıldığı törenle ödüllerini aldılar. • 13 • SAYI 6 | EKİM 2010 YENİ DÖNEM KOSGEB DESTEK PROGRAMLARI START ALDI KOSGEB TEŞVİKLERİ SEMİNERİ YAPILDI Kayseri SMMM Odası ve KOSGEB İşbirliği İle KOSGEB’in Mali Destek Programından Yararlanmak İsteyen Girişimcilere Ve İşletmelere Yönelik ‘’Yeni KOSGEB Teşvikleri” konulu Bilgilendirme Toplantısı Düzenlendi. Kayseri SMMM Odası ve KOSGEB tarafından gerçekleştirilen ‘’Yeni KOSGEB Teşvikleri” konulu seminer 2 Kasım 2010 tarihinde, Kadir Has Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Toplantıya 300 kadar mali müşavir iştirak etti. KOSGEB Kayseri Merkez Müdürü Erdal Çınar seminerde yaptığı konuşmada, KOSGEB’in çalışmaları ve yeni destek programları hakkında bilgi verirken, kendilerinin kamu kuruluşu olmalarına rağmen desteklerinin özel sektör için olduğunu bildirdi. KOSGEB’in sahadan gelen ihtiyaç ve talepler doğrultusunda teşvik, kredi ve hibe sağladığını ifade eden Çınar, ‘’ İşletmeler gerek bir araya gelip güçlenmek için, gerekse tek başlarına proje üretsin. Proje üretip bize gelin; bizim herkese kapımız açık, bu potansiyeli değerlendirin’’ çağrısında bulundu. Bu destek programına önceden sadece sanayi işletmeleri dâhilken “KOBİ” kavramının içeriğinin değişmesiyle birlikte KOSGEB’in de kapsamının değiştiğini; destek programlarının önceden sadece sanayi işletmelerine yönelikken artık ticari işletmeleri, esnaf ve sanatkârı da içine aldığını belirtti. Bu kredi ve destek programlarından yararlanmak için esnaf ve sanatkârların KOSGEB’e kayıtlı olmaları ve veri tabanına kayıt güncelleme işlemlerini yaptırmaları gerektiğini söyleyen Çınar, destek miktarlarının destek programlarına göre değişen oranlarda ve miktarlarda olduğunu, üst limitleri 100.000-750.000 TL arasında değişen miktarlara kadar işletmelerin yararlanabileceği destekler sağladıklarını ifade etti. Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy’da, KOSGEB’in çok önemli ve avantajlı destek programları olduğunu, bundan böyle mali müşavirlerin de bu destek program• 14 • larının içinde olması gerektiğini söyledi. Özsoy ayrıca, Oda olarak KOSGEB Destek Programları ile ilgili ayrıca bir kurs düzenleyeceklerini de duyurdu. Konuşmasında geçtiğimiz günlerde yapılan TÜRMOB seçimlerini de değerlendiren Özsoy, seçim sonuçlarının Kayseri Odası’nın verdiği oyların Türkiye genelindeki Odaların verdiği oylarla doğru orantılı olduğunu ve Kayseri Odası mali müşavirlerinin de artık Türkiye’deki gelişmeler doğrultusunda etkili, söz sahibi olduğuna dikkati çekti. Program sonunda Oda Başkanı Suat Özsoy, sunumundan ve katkılarından dolayı Odamız adına KOSGEB Kayseri Merkez Müdürü Erdal Çınar’a plaket takdim etti. SAYI 6 | EKİM 2010 KAYSERİ SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI BÜNYESİNDE KADIN ÇALIŞMA KOMİSYONU KURULDU Kayseri SMMM Odası tarihinde ilk kez Kadın Çalışma Komisyonu oluşturuldu. Komisyon Başkanlığına seçilen SMMM. Aişe Kutlay, başta Oda Başkanı Suat Özsoy ve Oda yönetimi olmak üzere, komisyon üyelerine de teşekkür ederek başladığı konuşmasında bu görevi almanın sorumluluğunu yerine getirmek için çalışacağını, bütün meslektaşlardan da destek beklediklerini ifade etti. Kayseri SMMM Odası çatısı altında faaliyet gösterecek olan Kadın Çalışma Komisyonun kuruluş amacının, kadınların duyarlılığı, fedakârlığı, sabrı, disiplini ve hassasiyetini bir araya getirerek yeni projeler üretmek olduğunu dile getiren Komisyon Başkanı Kutlay, öte yandan kendilerini erkek meslektaşlarından soyutlamak gibi bir düşünceyi asla barındırmadıkları- nı bilakis, Oda bünyesinde daha eşitlikçi çalışmalara imza atmak için bir araya geldiklerini vurguladı. Kayseri SMMM Odası Kadın Çalışma Komisyonu yönetimi ve üyeleri ayrıca, kadın meslek mensupları olarak kendi aralarında tanışmayı, iletişimi, dayanışmayı güçlendirerek, mesleki faaliyetlerde yeterince etkin olmayı amaç edindiklerini ve bu misyonla kolları sıvadıklarını belirttiler. Komisyon üyeleri iş hayatından, mesleki gelişmelerden toplumsal olaylara, kültür ve sanattan sosyal ve sportif faaliyetlere, teknolojik gelişmelerden eğitim ve sağlığa kadar birçok konuyu takip ederek geleceğe dair güzel projelerle, Oda içerisinde tam bir mesleki bütünleşme ve birlik için önemli ölçüde katkı sağlayacaklarına inandıklarının altını çizdiler. Kayseri SMMM Odası Kadın Çalışma Komisyonu yönetimi şu şekilde teşekkül etti: BaşkanSMMM. Aişe Kutlay Başkan Yardımcıları SMMM. Sevim Köse, SMMM. İlknur İşçi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler SMMM. Derya Çopuro Sekreter SMMM. Hayriye Güven • 15 • SAYI 6 | EKİM 2010 KAYSERİ SMMM ODASI KADIN ÇALIŞMA KOMİSYONU’NDAN KAHVALTILI TANIŞMA TOPLANTISI Kayseri SMMM Odası bünyesinde kurulmuş olan Kadın Çalışma Komisyonu 31 Ekim 2010 Pazar günü, Toyota Kaşıkla Restaurant’da sadece bayan üyelere yönelik, kahvaltılı tanışma toplantısı düzenledi. Kayseri SMMM Odası’nın yönetim kurulunun eşleriyle birlikte katılmış oldukları toplantıya Odanın 45 kadar bayan üyesi de iştirak etti. Toplantıda konuşan Kadın Çalışma Komisyonu Başkanı Aişe Kutlay, gerek komisyonun kuruluşu aşamasında, gerekse faaliyetlerde kendilerine desteklerini esirgemeyen Oda Başkanı Suat Özsoy ile Yönetim Kurulu’na ve tanışma toplantısına iştirak eden üyelere teşekkür ederek sözlerine başladı. Kayseri SMMM Odası çatısı altında faaliyet gösteren Kadın Çalışma Komisyonun kuruluş amacının, kadınların duyarlılığı, fedakârlığı, sabrı, disiplini ve hassasiyetini bir araya getirerek faaliyet göstermek ve yeni projeler üretmek olduğunu dile getiren Komisyon Başkanı Kutlay, öte yandan kendilerini erkek meslektaşlarından soyutlamak gibi bir düşünceyi asla barındırmadıklarını vurguladı. Bilakis, Oda bünyesinde daha eşitlikçi çalışmalara imza atmak için hedeflerinin Odanın çalışma esasları kapsamında ve yönetişim anlayışı içinde bayan meslektaşların aralarındaki iletişimi ve dayanışmayı sağlamak, mesleki faaliyetlerde daha etkin olabilmek, aynı amaçlarla kurulmuş diğer odaların bünyesindeki kadın çalışma grupları ile iletişim kurmak, bayan üyelerin de desteği ile hem mesleki alanda hem de sosyal sorumluluk projelerinde etkin bir şekilde hizmet etmek ve yeni projeler üretmek. olduğunu belirtti. Kutlay, bu kahvaltının amacının da kadın meslek mensupları olarak kendi aralarında tanışmayı, iletişimi, dayanışmayı güçlendirerek, komisyonun doğal üyeleri olan bayan üyelerin de hem meslekleriyle hem de yeni projelerle ilgili fikirlerini almak olduğunu söyledi. Oda Başkanı Suat Özsoy ise konuşmasında, Kayseri SMMM Odası Kadın Çalışma Komisyonunun Oda tarihinde ilk kez böyle güzel bir organizasyon gerçekleştirdiğini, bayan mali müşavirlerin hem meslek hayatı içerisinde hem kadının sosyal hayat içerisindeki rollerinden dolayı toplumda zor ve önemli görevleri üstlendiklerini belirtti. Bir erkek mali müşavir olarak görevlerini başarıyla gerçekleştirmelerinin arkasında eşlerinin desteği bulunduğunu, kadın mali müşavirlerin bu anlamda kendilerinden belki iki kat daha zorluklarla bu noktalara geldiklerini ve takdire şayan bir performans sergilediklerini vurguladı. Şimdiye kadar Oda olarak önemli icraatlar gerçekleştirdiklerini ve bundan sonra da birlikte çalışarak daha da güçleneceklerine inandıklarını belirten Özsoy, organizasyonda ve komisyon faaliyetlerinde emeği geçen herkese teşekkür etti. Özsoy, hem Odanın hem de Kadın Çalışma Komisyonunun sosyal sorumluluk projelerinin ve faaliyetlerinin artarak devam edeceğini de sözlerine ekledi. Kahvaltıya katılan bayan serbest muhasebeci mali müşavirler iş hayatından mesleki sorunlara, toplumda kadının yerinden kültürel ve sanatsal etkinliklere, sosyal sorumluluk faaliyetlerinden teknolojik gelişmelerden eğitim ve sağlığa kadar birçok konuda fikir ifade ederek, yeni projeler düşündüklerini belirterek Oda içerisinde tam bir mesleki bütünleşme ve birlik için önemli ölçüde katkı sağlayacaklarına inandıklarının altını çizdiler. • 16 • SAYI 6 | EKİM 2010 Aslında çemberin hem içinde, hem dışındayız… Biz de onlardan biriyiz Onların içinden bir ana, bir baba, bir evlat, bir kardeşiz Ya da dışarıdan bir yakını Ama eninde sonunda hepimizin varacağı kaçınılmaz bir nokta var: YAŞLILIK Huzurevlerine sığınan yaşlıları şimdiye kadar kaçımız ziyaret ettik? Ziyareti boş verin; onların yaşamlarını incelemek, az da olsa bir empati kurabilmek için kaçımız gidip, gördük? Onların özlem dolu yüreği ve yaşlı gözleriyle kaçımız bakmaya çalıştı acaba hayata, kaçımız onların yüreğiyle görmeye çalıştı? Biz zamanı yok ettiğimizi zannederken, zamanın bizi yok ettiği gerçeği aslında tüm açıklığıyla ortada değil mi? Hayatın ne gibi sürprizler hazırladığı aslında hepimiz için meçhul değil mi? Hiç bir şey aynı kalmıyor hayatta... Bir de bakmışız hayatın derin izleri yüzünüzden, elinizden, dizinizdeki sızıdan el sallıyor. Yaşlanmışız... Yaşlanmakla da kalsak, öyle veya böyle geçmiş ömür, yalnız kalmışız. En zor zanaat yaşlılık, daha da zoru SAHİPSİZ YAŞLILIK. • 17 • SAYI 6 | EKİM 2010 Öyle duygular vardı ki gözlerinde; özlem, sevgi, hüzün, çaresizlik ve Yaşlılık… Neyse ki yaşlı dostu Huzurevleri var. Her ne kadar kendi yalnızlığımızın gölgesinde de olsak, ‘’Sahipsiz Yaşlılık’’ gibi bir olguyu bir yuva, bir can dostu, sıcak bir yemek ve aile şefkatine çevirerek bizleri sarıp sarmalayan yuvalar var… Bir de bizler.. Bizler de olmayız… Yaşlılık dönemlerimizi düşünerek, onlarla paylaşım ve dayanışma içinde olmak için, bu toplumun bir parçası olduğumuz ve tüm toplumla ilişkilerimizi yıpratmamak için, sorumluluklarımız olduğu için, yaşadıkları yalnızlığı, özlemleri, sevme ve sevilme ihtiyacını en aza indirgemek için, onları ‘’Sahipsiz Yaşlılık’’ düşüncesinden ellerini bir an için olsa bile tutarak uzaklaştırmak ve en önemlisi insan olduğumuz için “Bir Tatlı Huzur Almaya” gitmeliyiz. İşte buradan yola çıkarak Kadın-Erkek, Çoluk- Çocuk toplandık ve bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak, sosyal sorumluluğumuz ve en önemlisi insan olmanın gereği “Bir Tatlı Huzur Almaya Gittik…” m Hem Sevindik, he ra Düştük Çoluk Çocuk Yolla • 18 • sevindirdik SAYI 6 | EKİM 2010 KAYSERİ SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI KADIN ÇALIŞMA KOMİSYONU’NDAN HUZUREVİ ZİYARETİ… ık Bazen Duyguland Bazen Eğlendik Kayseri SMMM Odası Kadın Çalışma Komisyonu, sosyal sorumluluk projeleri kapsamındaki ilk ziyaretini Kayseri Huzurevi’ne gerçekleştirdi. Kayseri SMMM Odası Yönetim Kurulu, Kadın Çalışma Komisyonu ve otuz kadar Serbest Muhasebeci Mali Müşavirin aileleriyle birlikte katıldığı ziyaret, Kayseri Huzurevi’nde bayram havası estirirken hoş ve duygusal görüntülere de sahne oldu. KSMMMO Kadın Çalışma Komisyonu üyesi Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve aileleri, ziyarette Huzurevi sakinlerine getirdikleri hediyeleri dağıttılar ve onlarla sohbet ederek moral verdiler. Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy ziyarette yaptığı konuşmada, böyle anlamlı bir organizasyona imza attıkları için, bütün Kadın Çalışma Komisyonu üyelerine teşekkür ederek konuşmasına şöyle devam etti: ‘’İçinde bulunduğumuz Mübarek Ramazan ayında meslektaşlarımız, ailelerimiz ve dostlarımızla birlikte katıldığımız bu ziyaret gönüllülük esası ile gerçekleşmiş olup öncelikle insanlık anlayışımızın gereğidir. Sonrasında da hem görevimiz hem de minnet borcumuzun ifadesidir. Bizler büyüklerimize, gereken önemi vermeden, gerekli özeni gösterip, hayır dualarını almadan huzur içinde yaşayamayacağımıza inanıyoruz. Onlar bize bugüne kadar emek vermiş, geçmişimizi bize taşımış kıymetli insanlardır. Onlar tarihimizi, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi, değerlerimizi bugüne taşıdılar, biz de onların sayesinde yarınlara ve çocuklarımıza taşıyacağız’’ Onların da bir zamanlar bizim gibi genç ve güçlü olduklarını, güçlerini güzel yıllarını fedakârca bizleri yetiştirmek için kullandıklarını ve bizlere umut bağladıklarını ifade eden Özsoy, onların umutlarını boşa çıkarmamamız, onları hayal kırıklığına uğratmamız gerektiğini de sözlerine ekledi. Kadın Çalışma Komisyonu Başkanı Aişe Kutlay ise öncelikle KSMMMO Başkanı Suat Özsoy nezdinde tüm yönetim kuruluna kendilerine verdikleri destekten dolayı teşekkür etti. Huzurevinde yaşayan büyüklerimizin kırgın ve yalnız bırakılmaması gerektiğini vurgulayan Kutlay, kadın meslek mensubu dayanışmasının bu projeyle kalmayıp devam edeceğini, bundan böyle sosyal sorumluluk projelerinde Kadın Çalışma Komisyonunun doğal üyesi olan 84 kadın mali müşavirin katkılarının ve desteklerinin de komisyonlarını daha da güçlendireceğini belirtti. a Vardık ın Paylaşmanın Tad Songül Aksoy • 19 • SAYI 6 | EKİM 2010 ÜYELERİMİZLE BAYRAMLAŞTIK Ramazan Bayramı’ndan sonraki Pazartesi günü Odamız hizmet binasında düzenlenen törenle KSMMMO Yönetim Kurulu üyeleri, diğer Oda organları üyeleri ile meslek mensubu üyelerimiz bayramlaştılar. Oda Başkanımız Suat Özsoy yaptığı konuşmada,’’ Bayramlar; sevgi ve hoşgörü ortamının yeniden canlandırılmasına imkân sağlayan, toplum olarak birlik ve beraberliğin daha da yoğun bir şekilde hissedildiği müstesna günlerden biridir. Mübarek Ramazan ayının ardından, Ramazan bayramını kutlamaktayız. Odamız hepimizin ortak noktası, buluşma yeridir. Bizler meslek mensupları olarak birbirimize sahip çıkmalı, destek olmalıyız. En önemli şey birbirimizle olan dayanışmamızdır. Bugün burada bu özel günü siz değerli meslektaşlarımızla birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızı en üst seviyeye çıkararak geçirmenin mutluluğunu hep beraberce yaşıyoruz. Bundan sonraki bayramlarda da inşallah daha geniş organizasyonlarla, üyelerimizin aileleri ve çocuklarıyla bayramlaşma törenimize katılmalarını sağlayacağız. Bugün burada bizlerle bayramlaşmaya gelen tüm meslektaşlarımızın ve hemşerilerimizin Ramazan bayramını kutluyor, sağlık, mutluluk, başarı dileklerimle hepinize çok teşekkür ediyorum’’ dedi. • 20 • SAYI 6 | EKİM 2010 SGK KAYSERİ İL MÜDÜRLÜĞÜ VE KAYSERİ SMMM ODASI İŞBİRLİĞİ İLE “KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA İLGİLİ SORUN VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” SEMİNERİ DÜZENLENDİ Kayseri SMMM Odası ve SGK İl Müdürlüğü işbirliği ile “Kayıt Dışı İstihdamla İlgili Sorun Ve Çözüm Önerileri” konulu seminer düzenlendi. Kadir Has Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen seminere SGK Kayseri İl Müdürü Mehmet Kır, Müdür Yardımcıları Yusuf Güneş ve Mustafa Çalışkan konuşmacı olarak katılırken Kayseri SMMM Odası yönetimi ve çok sayıda serbest muhasebeci mali müşavir dinleyici olarak katıldı. Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy seminerde yaptığı açılış konuşmasında, güzel bir seçim dönemini geride bıraktıklarını ve yönetim olarak birlik beraberlik içerisinde yola devam ettiklerini belirtti. Üyelerin kendilerine verdikleri yetki doğrultusunda önümüzdeki dönemde de Oda faaliyetlerinin geliştirilerek devam ettirileceğini söyleyen Özsoy, “Üyelerin ve mesleğin sorunlarının çözümlenmesi noktasında çalışmalarımızın sürdürülmesi hedeflenirken, yoğunlaştırılmış eğitim ve sosyal faaliyetlerimiz de yine bu hedefe kilitlenmiştir. Yeni dönemde de meslek içi eğitimlerimiz, seminerlerimiz, sempozyumlarımız, sosyal faaliyetlerimiz, mesleki sorunlara çözümlerimiz ve yeni mesleki atılımlarımız ile hep birlikte yola devam edeceğiz” dedi. Özsoy: “Mali müşavirler olarak devlet ile işletmeler arasındaki köprüyüz” Özsoy ayrıca, muhasebecilik mesleğinin ekonomik hayatta ve işletmeler açısından büyük önem arz eden bir meslek olduğunu, Sosyal Güvenlik Kurumu ile yapılacak ortak çalışmalar ve istenen destek konusunda hem Oda olarak hem de meslek mensubu olarak desteklerini esirgemeyeceklerini sözlerine ekleyerek “Bizler mali müşavirler olarak devlet ile işletmeler arasındaki köprüyüz. Hepimiz için amaç bu şehri ve ülkeyi en iyi noktalara taşımak. Hem sivil toplum kuruluşları olarak hem de meslek mensupları olarak bizlerin de bu gelişime katkıda bulunmamız en önemli sorumluluğumuzdur’’ diye konuştu. Seminerde konuşan SGK İl Müdürü Mehmet Kır, ülke- de kayıt dışı çalışanların kayıt altına alınmasının sadece Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından alınacak tedbirlerle değil, kamu, özel kurum ve kuruluşlarla işbirliği ile mümkün olabileceğini belirterek, kayıt dışı istihdam ile mücadele yapılabilmesini sağlamak amacıyla sosyal güvenlik reformu kapsamında önemli yasal düzenlemeler yapıldığını açıkladı. Kır, “ Sosyal Güvenlikte kayıt dışını kayıt altına almada mali müşavirlere büyük görevler düşmektedir” Kayıtlı istihdamın işletmelere sağladığı avantajlar konusunda katılımcılara bilgi veren Mehmet Kır, “Kayıt dışı istihdamın önlenmesinin işletmelere sağlayacağı pek çok avantaj vardır. Bu avantajları; işletmelerin üzerindeki mali yüklerin azalması, kayıtlı istihdamın artmasıyla birlikte işçilerin ve işletmelerin ödedikleri sosyal güvenlik prim oranlarının düşmesi, kayıt dışı çalışanların mahrum kaldıkları sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerine kavuşmaları, nitelikli işgücü - verimlilik ve kalitenin artması, sağlıksız istihdam koşullarının azalmasıyla birlikte iş kazaları ve meslek hastalıklarının azalması, kadınların - engellilerin ve çocukların istihdam koşullarının düzelmesi, yabancı kaçak işçi çalıştırılmasının engellenmesi, vergi adaletinin sağlanması ve elbette ki sonuç olarak demokratik gelişmeye katkı sağlanması olarak özetleyebiliriz” dedi. Sosyal Güvenlikte kayıt altına almada mali müşavirlere büyük görevler düştüğünü belirten Kır; kayıt dışını kayıt altına almanın avantajları konusunda mali müşavirlerin danışmanlık yaptıkları işletmeleri bilgilendirmeleri ve bu konuda kendilerinden destek beklediklerini sözlerine ekledi. Toplantıda ayrıca SGK İl Müdür Yardımcıları Yusuf Güneş ve Mustafa Çalışkan da katılımcıları kayıt dışı istihdamı engelleme konusunda bilgilendirdiler ve katılımcıların sorularını yanıtladılar. • 21 • SAYI 6 | EKİM 2010 KAYSERİ SMMM ODASI “SOSYAL GÜVENLİK UYGULAMALARI VE 2010 YILI İTİBARİYLE DEĞİŞİKLİKLER ” KONULU SEMİNER DÜZENLEDİ Kayseri SMMM Odası organizasyonu ve İstanbul SMMM Odası Başkanı Yahya Arıkan’ın katkıları ile “Sosyal Güvenlik Uygulamaları Ve 2010 Yılı İtibariyle Değişiklikler’’ konulu seminer İl Kültür Turizm Müdürlüğü toplantı salonunda gerçekleştirildi. Seminere İstanbul SMMM Odası Başkanı Yahya Arıkan, SGK Eski Başmüfettişi ve SGK Uzmanı Dr. Resul Kurt, SGK Kayseri İl Müdürü Mehmet Kır, İŞKUR Kayseri İl Müdürü Rıfat Çetinkaya, Sanayi ve Ticaret İl Müdürü Kamil Akçadırcı, Kayseri SMMM Odası yönetimi ve çok sayıda serbest muhasebeci mali müşavir dinleyici olarak katıldı. Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy seminerde yaptığı açılış konuşmasında, Oda olarak eğitimi ilk sıraya koyduklarını, yeniden göreve getirilmeleriyle de birlikte bütün bu eğitim çalışmaları ve sosyal faaliyetlere hız kesmeden devam ettiklerini belirtti. ‘’Meslektaşlarımızın tüm görüş ve sorunlarını hem Oda olarak kendilerine hem de Oda aracılığıyla TÜRMOB’a iletebileceklerini söyleyen Özsoy, TÜRMOB Başkanlık seçimlerinde de tüm adaylara başarılar diledi. Arıkan ‘’ 1990’larda elle defter tutarken, fasit hesap makineleriyle hesap yaparken, her konuda elektronik ortama geçtik’’. Kayseri SMMM Odası’nın geçtiğimiz yıl düzenlemiş olduğu Sektörel Muhasebe Uygulamaları sempozyumuna sağlık sorunları nedeniyle katılamadığını ve bu seminere katkı sağlayarak kendilerini affettirmeye çalıştıklarını belirten İstanbul SMMM Odası Başkanı Yahya Arıkan, 20 yıl önce meslek yasalarının yürürlüğe girmesinden itiba- tirdiğini, e-devlete doğru gidildiğini ancak camia olarak bütün bu uygulamaların yükünü kendilerinin çektiğini de sözlerine ekledi. Arıkan ‘’ Bütün bunlar yetmiyormuş gibi acımasızca, emeklerimizin gözlerimizin önünde heba olduğunu görerek birbirimizle rekabet ediyoruz. Konuya sadece defter tutma ve geçim sağlama açısından bakarsak meslek büyümesi söz konusu değil. Biz bu yirmi yılda maalesef vergi için muhasebe yaptık. Vergi için muhasebe yaptığımız için, müşteriye vergi çıkartılmıyor, müşterimiz de kıymet bilmiyor. Ancak ne zaman ki bu meslek bilgi için muhasebeye dönüşürse, o zaman bir anlam ifade edecektir. Yakındaki TÜRMOB genel kuruluna giderken yeni yönetimle birlikte, Önümüzdeki yirmi yılın geçmişte bıraktığımız vergi için muhasebe yerine bilgi için muhasebeye doğru tüm hazırlıklarının yapıldığını tüm Oda başkanlarımızın bilmesini istiyorum. Bunun için önce güçlerimizi birleştirmemiz ve kurumsallaşmamız ve mesleğimizde uzmanlıklar oluşturmamız gerekmektedir.’’diye konuştu. Toplantıda ayrıca SGK Eski Başmüfettişi ve SGK Uzmanı Dr. Resul Kurt katılımcıları Sosyal Güvenlik Uygulamaları ve 2010 yılı itibariyle değişiklikler konusunda bilgilendirdi ve sorularını yanıtladı. Programda ayrıca ruhsat almaya hak kazanan meslek mensuplarına mali müşavir ruhsatları törenle takdim edildi. ren muhasebeci camiasının aldığı eğitimlerle kurumsal bir yapıya kavuştuğunu söyledi. Yeniliğe açık bir camia olduklarını, hiç kimsenin desteği olmadan bugünlere geldiklerini ifade eden Arıkan, Türkiye’nin kabuk değiş• 22 • SAYI 6 | EKİM 2010 STAJ BAŞLATMA SINAVINA HAZIRLIK KURSUMUZDA YENİ DÖNEM BAŞLADI 6 Kasım 2010 tarihinde yapılacak olan staj başlatma sınavına yönelik hazırlık kursumuz Odamız hizmet binasında 15 Eylül 2010’da başladı. Stajyer adayları sınav tarihine kadar odamız staj başlatma sınavı hazırlık kursunda vergi hukuku, finansal muhasebe, maliyet muhasebesi, mali tablo analizi, ticaret hukuku, borçlar hukuku, inkılâp tarihi, meslek hukuku, muhasebe denetimi, tfrs, iş ve sosyal güvenlik hukuku, ekonomi- maliye derslerinden eğitim görmektedirler. Alınan eğitimi pekiştirmeye ve sınava yöneik yoğunlaştırılmış soru çözümleriyle de eğitim programı desteklenmektedir. Stajyer adaylarımıza sınavda başarılar diliyoruz. XIV. TÜRKİYE MUHASEBE STANDARTLARI SEMPOZYUMU YAPILDI Türkiye Muhasebe Standartları Sempozyumunun 14!üncüsü, İzmir SMMM Odası ev sahipliğinde, Kıbrıs’ta gerçekleştirildi. ‘’ Türkiye Zorunlu TFRS Uygulaması’nın 5’inci Yılı, Kazanımlar, Sorunlar, Beklentiler ve Öneriler’’ konu başlığıyla, Kıbrıs’ta gerçekleştirilen Sempozyuma Odamız adına Başkan Suat Özsoy, Başkan Yardımcısı Mustafa Kükürtçüoğlu ve Oda Sekreteri Baki Gümüşoluk katıldılar. Sempozyumda toplam on oturumda ‘TMSK’nın ülkemizdeki zorunlu TFRS Uygulamasının ilk 5 yılına ilişkin değerlendirmesi’, ‘Dünyadan ve Ülkemizden UFRS araştırmaları’, ‘Düzenleyiciler Gözüyle Ülkemizdeki Zorunlu TFRS Uygulamasına Genel Bakış’, ‘TMS-1’e Göre Kapsamlı Gelir Tablosu’, ‘TMS-7 Nakit akış Tablosu, Açıklamalar ve Örnek Uygulama’, ‘Uygulayıcılar ve Kullanıcılar Gözüyle Ülkemizdeki Zorunlu TFRS Uygulamasına Genel Bakış’, ‘ TMS-21 Kur Değişiminin Etkileri’, TMS-27 Konsolide ve Bireysel Finansal Tablolar, ‘Türk Üniversitelerinde TFRS Eğitimi’, ‘Dünyada UFRS Gündemi’ konuları Türkiye genelinden akademisyenlerin katılımı ile ele alındı. Sempozyum, ‘’Sürdürülebilir ve Güvenilir Finansal Raporlama Sisteminin Gereklilikleri’’ konulu panel ile sona erdi. • 23 • SAYI 6 | EKİM 2010 2. BALKANLAR VE ORTADOĞU ÜLKELERİ DENETİM VE MUHASEBE TARİHİ KONFERANSI YAPILDI ve yolsuzluklarda muhasebenin eksiklerinin tespitine yönelik sempozyum da programda yer almıştır. Programda yer alan bir başka sempozyumda da muhasebe eğitimcileri kendi ülkelerindeki deneyimlerini tartışmışlardır. Konferansa Odamız adına Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy ile Başkan Yardımcısı Mustafa Kükürtçüoğlu katılmışlardır. Muhasebe ve Finansman Öğretim Üyeleri Derneği (MUFAD)nin organize ettiği uluslararası bir etkinlik olan 2. Balkanlar Ve Ortadoğu Ülkeleri Denetim Ve Muhasebe Tarihi Konferansı 15-18 Eylül 2010 tarihleri arasında İstanbul’da Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde yapıldı. Ülkelerin muhasebe kayıt kültürlerinin tanıtılması ve son on-on beş yıldır önemi giderek artan muhasebe denetimi konusunun tartışılmasının amaçlandığı Konferans, 144’ü yurt dışından olmak üzere 471 akademisyen ve araştırmacı ile gerçekleştirildi. Türkiye’den katılımın büyük bölümünü akademisyenlerin oluşturduğu Konferans’ta 185 bildiri tartışılmıştır. Konferans’ta, Türkiye’de ilk kez işletme tarihi paneli yapılmış; Balkanlar ve Ortadoğu’da yer alan sekiz ülke için kayıt kültürü özel oturumu düzenlenmiş; denetim özel oturumunda Balkan ülkelerinin, Türkiye’nin, Ortadoğu’dan Azerbeycan ve Mısır’ın temsilcileri denetim deneyimlerini tartışmışlardır. Ayrıca son yıllarda ortaya çıkan ekonomik krizler 2. Balkanlar ve Ortadoğu ülkeleri denetim ve muhasebe tarihi konferansında Oda Başkanımız Suat Özsoy’a plaket verilirken... 10. Anadolu Odaları Eğitim Semineri Konya SMMM Odası tarafından düzenlenen 10. Anadolu Odaları Eğitim Semineri 30 Eylül- 3 Ekim tarihleri arasında eğitim ve tatilin iç içe yaşandığı bir atmosferde, Türkiye genelinden yoğun katılımla Antalya Belek’de gerçekleştirildi. Odaların kendi aralarında mesleki bilgi alışverişi yapma imkânı buldukları Seminere Odamız adına Başkan Suat Özsoy, Başkan Yardımcısı Mustafa Kükürtçüoğlu, Oda Sekreteri Baki Gümüşoluk ve Yönetim Kurulu üyesi Recep Uçan katıldılar. • 24 • SAYI 6 | EKİM 2010 XVIII. Türkiye Muhasebe Kongresi toplandı “Güçlü ve Özgür Bir Ülke İçin Muhasebe Kültüründe Devrim” ana temasının işlendiği XVIII. Türkiye Muhasebe Kongresi 23-24 Eylül 2010 Ankara’da toplandı. Kongrenin açılış konuşmasını yapan dönemin TÜRMOB Genel Başkanı Dr. Masum TÜRKER, ‘’Bir ülkede muhasebe mesleği güçlüyse sermaye piyasası güçlüdür, bankaları kimse hortumlayamaz, ticaret erbabına kimse baskıda bulunamaz’’ dedi. Masum Türker, bir ülkede muhasebe mesleği güçlüyse sermaye piyasalarının güçlü olduğunu, bankaları kimsenin hortumlayamadığını ve ticaret erbabına kimsenin baskıda bulunamadığını söyledi. TÜRMOB tarafından düzenlenen 18. Türkiye Muhasebe Kongresinin, açılışında konuşan Türker, önceki dönemlerde denetçinin kimliğinin geri plana itildiğini, herkesin denetçi olabileceğinin düşünüldüğünü, ancak dünyadaki gelişmelerin bu anlayışın ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyduğunu ifade etti. Meslek mensuplarının bugün gerek Türkiye’de gerekse uluslararası alanda ekonomik gelişmelerde önemli adımlar attığını kaydeden Türker, özgür ve güçlü bir Türkiye’nin de muhasebe kültüründen geçtiğini belirtti. Türk ekonomisinin ciddi bir sınavdan geçtiğini, bunun bedelini de Türkiye’nin diğer ülkelerden önce 2001 ve 2002 yıllarında ödediğini anlatan Türker, 2001 krizinden sonra muhasebe kültüründe devrim niteliğinde adımlar atıldığına dikkati çekti. Türker, ‘’Dünya ekonomisi can çekişiyor ama Türkiye ekonomisinde, 2000’li yıllarda alınan önlemlerden dolayı, çok fazla sıkıntıya düşülmeden bu dönem atlatıldı. Bunda uluslararası kuralları aynı anda uygulayan SPK, BDDK ile muhasebe meslek mensuplarının büyük etkisi oldu’’ dedi. Muhasebe mesleğinde geleceği yakalamak için Uluslararası Etik Standartlarının da 2011’de hayata geçirileceğini bildiren Türker, kendilerinin de önümüzdeki yılı beklemeden bu standartlara uygun bir şekilde yola devam edeceklerini söyledi. Dünyada muhasebe mesleğinde, etik kuralların kabulü, mesleki eğitim, di- siplinin işleyişi, denetim standardı, muhasebe standardı, kamuda algılanacak standartlara uyum ve kalite güvencesinin ön plana çıktığını anlatan Türker, denetimde de rotasyonun tartışılmaya başlandığını belirtti. Türker, bu çerçevede ‘’herkes her işi almamalı, kendi çalışma saati ve kapasitesine göre alabileceği düzeyde iş almalı’’ anlayışının hakim olması gerektiğini vurgulayarak, bunun da haksız rekabeti önleyeceğini ve meslekteki kaliteyi artıracağını kaydetti. Türker, ‘’bu meslekte ileride egemenlerin, lobi yapanların daha etkin olmasına müsaade etmeyeceğiz’’ dedi. Türker, konuşmasında önümüzdeki ay yapılacak kongrede TÜRMOB Genel Başkanlığından ayrılacağını da açıkladı. Yaklaşık 44 yıldır muhasebe, 34 yıldır da denetim alanında çalıştığını, meslekte tabandan başlayarak bu noktaya geldiğini anlatan Türker, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Ben bugün varlığımı, başarılarımı muhasebeci olmaya borçluyum. Bana hep ‘’eski bakan’’ diyorlar, önümüzdeki günlerde ‘’Eski TÜRMOB Başkanı’’ diyecekler. Siyaset yapıyorum. Onu da bıraktığımda ‘’Parti Eski Genel Başkanı’’ diyecekler ama bana hiç bir zaman ‘’eski muhasebeci’’ diyemeyecekler. Bir ülkede muhasebe mesleği güçlüyse sermaye piyasaları güçlüdür, bankaları kimse hortumlayamaz. Ticaret erbabına kimse baskıda bulunamaz, çünkü muhasebe mesleği güçlüyse her şey şeffaftır, kamuoyuna açıktır. Çünkü bu meslekte ne yaparsak yapalım kamu yararını, çıkarını ön planda tutuyoruz.’’ Kongrede ayrıca Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Odamızın meslekle ilgili sınavlara yönelik eğitim programları ve kurslarında da görev alan Doç. Dr. Şaban Uzay’da ‘’Çevre Muhasebesi’’ hakkında bir tebliğ sundu. • 25 • SAYI 6 | EKİM 2010 KAYSERİ SMMM ODASI’NDAN İADE-İ ZİYARET… Kayseri SMMM Odası Yönetimi geçtiğimiz günlerde Kayseri Barosuna, Kayseri Esnaf Ve Sanatkârlar Odaları Birliği’ne ( KESOB), İl Genel Meclis Başkanlığı’na, Küçük Ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme Ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kayseri Şubesi’ne (KOSGEB) ziyarette bulundular. Oda yönetimi seçimleri sonrasında kendilerine ‘Hayırlı Olsun’ ziyaretinde bulunma inceliği gösteren kurum ve kuruluşlara iade-i ziyarette bulunduklarını belirten Kayseri SMMM Odası Başkanı Suat Özsoy, bu tür ziyaretlerin kurumlar arasındaki iletişimin gelişmesine ve uyumlu çalışma ortamının oluşmasına katkıda bulunduğuna dikkati çekerek ziyaretlerinin diğer kurumlara yönelik olarak devam edeceğini de bildirdi. Malatya Vergi Dairesi Başkanı Ersin Özkan Odamıza bir nezaket ziyaretinde bulundu. • 26 • SAYI 6 | EKİM 2010 ARAMIZA YENİ KATILANLAR 1091- SMMM. SÜLEYMAN USLULAR: 1976 Kayseri doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F.’den mezun oldu. Ağustos 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1092- SMMM. SELVER GÜNGÖR: 1977 Şarkışla doğumlu. İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Ağustos 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1093- SMMM. IŞIL YALÇIN: 1986 Kayseri doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F.’den mezun oldu. Ağustos 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1094- SMMM. MEHMET ÇANDIR: 1981 Kayseri doğumlu. Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F.’den mezun oldu. Eylül 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1095- SM. HACI ÖMER BÜYÜKKİRAZ: 1971 Kayseri doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Eylül 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1096- SMMM. HAKAN ÖNCELER: 1982 Kayseri doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F.’den mezun oldu. Eylül 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1097- SMMM. ALİ KÖROĞLU: 1978 Kayseri doğumlu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Eylül 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. • 27 • SAYI 6 | EKİM 2010 1098- SMMM. GÜLÜZAR GÜRDAL: 1981 Kayseri doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Ekim 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1099- SMMM. MUSTAFA DÜŞGÜN: 1981 Kayseri doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Ekim 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1100- SMMM. SAMET AYDIN: 1980 Kayseri doğumlu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Ekim 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1101- SMMM. İSMAİL ERDOĞAN: 1973 Kayseri doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F.’den mezun oldu. Ekim 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1102- SMMM. MURAT AKDAĞ: 1980 Kayseri doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Ekim 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1103- SMMM. CEMAL AKYÜREK: 1985 Sarız doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Ekim 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1104- SMMM. METE KURHAN AKGÖL: 1972 Siirt doğumlu. ABD. San Diego State Univercity Business Management’dan mezun oldu. Ekim 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. 1105- SMMM. NEFİKA TEKER: 1982 Kayseri doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Ekim 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı. • 28 • SAYI 6 | EKİM 2010 XVIII. TÜRKİYE MUHASEBE KONGRESİ’NİN ARDINDAN Şaban UZAY* Bu çalışmada XVIII. Türkiye Muhasebe Kongresinde alınan notların özetlenerek, kongreye katılamayan meslek mensuplarına aktarılması amaçlanmıştır. 23-24 Eylül 2010 tarihlerinde Ankara Sheraton Otelde gerçekleşen kongrede iki gün boyunca toplam 6 oturumda 20 farklı konuda tebliğ sunulmuş, ayrıca “Vergi Mükelleflerinin Hakları” başlıklı oturumda bir panel gerçekleştirilmiştir. Kongrenin açılış oturumunda, TÜRMOB Başkanı Dr. Masum Türker, düzenleyici kurum temsilcileri (SPK, BDDK, Maliye Bakanlığı, TMSK, TÜDESK) ile IFAC Kalite ve Üye İlişkileri Direktörü Russell Guthrie ve Romanya Muhasebe Meslek Örgütü Başkanı Marin Toma birer konuşma yapmıştır. Kongrede verilen tebliğler, soru – cevap kısımlarında yapılan konuşmalar ve katkılar kitap haline getirilecektir. Kongreye ağırlıklı olarak muhasebe meslek mensupları katılmış, muhasebe bilim dalında faaliyet gösteren belirli sayıda öğretim üyesi ile sınırlı sayıda da olsa özel sektör şirket temsilcilerinin de Kongrede hazır bulunduğu gözlemlenmiştir. Kongrenin teması “Güçlü ve Özgür Bir Ülke İçin Muhasebe Kültüründe Devrim” olarak belirlenmiştir. Kongrenin açılış konuşmasında TÜRMOB Başkanı YMM, Dr. Masum Türker’in konuşmasında öne çıkan konular aşağıda özetlenmiştir; “67 ülkenin danışmanlığının yapan Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu (IFAC)’ın üye ülkelerden beklentileri 7 noktada toplanmaktadır. Bunlar: • Etik • Sürekli Mesleki Eğitim • Soruşturma ve Disiplin • Uluslararası Denetim Standartlarına uyum • Ulusla arası Muhasebe Standartlarına uyum • Kamuda Uygulanacak Standartlara uyum • Kalite Güvencesini sağlanmasıdır. TÜRMOB bünyesinde önümüzdeki dönemde “Bağımsız Denetim Merkezi” kurulacak ve “Kalite Güvencesi” bu merkezin alt birimi olacaktır. Bu merkezde sınavlar gerçekleştirilecektir. Ruhsat sonrası yapılan ikinci sınav uygulamaya konulacaktır. Dünya Bankası tarafından yayınlanan Rosch Raporunda da belirtildiği gibi, TÜRMOB dışındaki diğer ülke birliklerinde, “Denetçiler Odası” ayrıca oluşturulurken, TÜRMOB söz konusu odayı meslek bünyesinde tutmaya çalışmıştır. Meslek mensubu yardımcıları ile birlikte alabileceği kadar iş yükünü almalıdır. Böylece haksız rekabette önlenir”. IFAC temsilcisi ise özetle; “Türkiye’nin 7 üyelik beyanından birçoğunu gerçekleştirdiğini belirterek özellikle kalite güvence inceleme mekanizmasına ve yıllık asgari 40 saat sürekli eğitim standardına dikkat çekmiştir”. SPK Başkanı Vedat Akgiray ise özetle; “Muhasebe- nin denetlenmesi, denetimin denetlenmesi ayrımının yapılması gerektiğini, SMMM ve YMM’lerin bazı alışkanlıklarını ve rahatlarını değiştirmeleri gerektiğini, önümüzdeki dönemde bu konuların konuşulacağını belirterek, eğitimin söz konusu değişimde önemli bir yer tuttuğunu söylemiştir”. Kongrede tebliğ sunan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Recep Pekdemir’in sunuşunda öne çıkan hususlar ise şunlardır: “Ülkemizde profesyonel muhasebe mesleğinin kendi kendini düzenleyen bir yapıda değil, yasal olarak düzenlene şeklinde oluştuğu, bu nedenle bir yasasının bulunduğu, bu yasanın yürütücü makamı her ne kadar Bakanlar Kurulu olsa dahi, yasanın işleyişindeki yetkilerin büyük bir bölümünün Maliye Bakanlığı’na bırakıldığı, dolayısıyla ülkemiz profesyonel muhasebe mesleğinin çoğu zaman Maliye Bakanlığının adeta vesayeti altında olduğu belirtilmiştir. Ayrıca konuşmada ‘beklenen kalite’, ‘algılanan kalite’ kavramları üzerinde durulmuştur. • 29 • SAYI 6 | EKİM 2010 Gerçekleşen kalite ne kadar amaca uygun olursa olsun, söz konusu gerçekleşen kalitenin müşteriler tarafından algılanmasının önemi üzerinde durulmuştur. Bunun için muhasebecilerin müşteri beklentilerini doğru zamanda ve doğru biçimde algılayabilmeleri ve ürünlerini buna göre sunabilmelerini önemi üzerinde durulmuştur. Muhasebeciler tarafından sunulan hizmetlerin kalitesini belirleyebilecek olan unsurlar şu şekilde sıralanmıştır: • Güvenilirlik; gerçekleştirilen performansta tutarlılık ve müşteriyi bağlı kılma. • Cevap verebilirlik; hizmeti sunmak için istekli ve hazır durumda olma. • Yetkinlik; hizmeti ortaya koyabilmek için gerekli bilgi, beceri ve deneyime sahip olma. • Erişebilirlik; müşterilerin kolay bir şekilde erişimine açık olma veya yaklaşabilme. • Naziklik; nazik, kibar, saygılı, düşünceli ve dost olma. • İletişim; sürekli bir şekilde müşterileri onların anlayabileceği dilde bilgilendirme. • İnanılırlık; dürüst, inanılır ve güvenilir olma. • Sağlamcılık/tutuculuk; şüphe, risk veya tehlikeden uzak olma. • Anlama/bilme; müşteri ihtiyaçlarını tanıma, anlama ve bilme. • Somutlaştırma; sunulan hizmeti somutlaştırma ve hissedilebilir kılma. Yukarıda sıralanan unsurlardan herhangi birinde meydana gelebilecek zafiyet, çok kaliteli bir şekilde sunulmuş bir muhasebe hizmetini kalitesiz bir şekilde algılanmasına neden olmasının mümkün olabileceği vurgulanmıştır”. Kongrede tarafımca yapılan sunum ise, Recep Pekdemir’in tebliğinin bir yerde devamı niteliğinde olup, muhasebe meslek mensuplarında kalite arayışı üzerinde durulmuştur. 2010 yılı Ocak ayında Kayseri’de gerçekleştirilen “I. Sektörel Muhasebe Uygulamaları Sempozyumu” sırasında toplam 150 meslek mensubuna yaptığımız anketin sonuçlarından yararlanarak, muhasebe mesleğinde kalite arayışında tespitler ve öneriler başlıklar halinde sunulmuş, ayrıca muhasebe mesleğini etkileyen küresel tehditler ve fırsatlar açıklanmıştır. Sonuç olarak ise; ülkemizde de muhasebe mesleğinin bir hizmet sektörü haline geleceği, şu anda zaten yapılmakta olan outsourcing (dış kaynak kullanımı) yoluyla gerçekleşen bağımsız muhasebeciliğin daha da kurumsal bir şekilde ve şirketleşme yoluyla yapılması gerektiği vurgulanmıştır. ____________________________________________________________________ * Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi, İ.İ.B.F. Öğretim Üyesi (E-mail: suzay@erciyes.edu.tr) 1-Dünya Bankası, Standartlara ve Kanunlara Uyma Üzerine Rapor (ROSCH) Türkiye, 2006. 2- Kongre oturumları sırasında bir soru üzerine açıklama yapan, TÜRMOB Genel Başkan Yardımcısı Nail Sanlı; “Sürekli mesleki eğitime ilişkin olarak yılda 120 saat kredi doldurmaya yönelik düzenlemenin tamamlandığını bu konuya ilişkin 2011 yılında yasal düzenlemenin çıkarılacağını” açıklamıştır. • 30 • SAYI 6 | EKİM 2010 180 ve 280 NO’LU HESAPLARDA SİZ HANGİ YÖNTEMİ KULLANIYORSUNUZ? Mesut Erhan CİHAN* I- GİRİŞ: 18 ve 28 no.lu gruplarla bu gruplarda yer alan 180, 181, 280. 281 no.lu defteri kebir hesaplarının açıklanmasında resmi gazetede aşağıdaki basım ha­taları yer almaktadır. Tekdüzen Hesap Plan’ında (THP’de) dönem ayırıcı hesaplar dört yardımcı grupta yer almıştır. Bunlar 18, 28, 38 ve 48 no.lu grup­lardır. Bu hesap grubu, içinde bulunulan dönemde ortaya çıkan, ancak gelecek dönemlere ait olan m hasebede dönemsellik kavramına göre gelirlerin ve giderlerin ilgili oldukları döneme doğru olarak kaydedilmesine amaçlamaktadır. Resmi gazetede 18 ve 28 no.lu gruplarla bu gruplarda yer alan 180, 181, 280. 281 no.lu defteri kebir hesaplarının açıklanmasında aşağıdaki basım ha­taları yer almaktadır : 1) 18 no.lu grup Resmi Gazete’de GELECEK AYLARA AİT Gİ­DERLER olarak yer almıştır. Halbuki GELECEK AYLARA AİT Gİ­DERLER VE GELİR TAHAKKUKLARI olarak düzeltilmelidir. 2) 18 no.lu grup açıklanırken, birinci cümle ve birinci satırdaki gelecek dö­nemlere yerine gelecek (döneme) ibare­si kullanılmalıdır. 18. GELECEK AYLARA AİT GİDERLER VE GELİR TAHAKKUKLARI Bu grup, içinde bulunulan dönemde ortaya çıkan, ancak gelecek döneme (yıla yani 12 aya) ait olan giderler ile faaliyet dönemine ait olup da kesin borç kaydı hesap döneminden sonra yapılacak gelirlerden oluşur. 3) 180 no.lu hesabın işleyişine ait açık­lamada gelecek aylarda sözcüğü gele­cek (yılda) olarak anlaşılmalıdır. İşleyişi: Gelecek yılda(dönemde, 12 ayda) ilgili gider ve maliyet hesaplarına borç kaydedilecek peşin olarak ödenen giderler, bu hesabın borcuna kaydedilir. Gelecek aylarda bu hesaba alacak verilmek suretiyle ilgili gider hesabına aktarılır 4) 280 no.lu defteri kebir hesabının iş­leyişine ait açıklamadaki gelecek yıllar­la ilgili gider ve maliyet hesapları, gele­ cek (yıllarda) ilgili gider ve maliyet he­sapları olarak düzeltilmelidir. 280. GELECEK YILLARA AİT GİDERLER: Bu hesap, peşin ödenen ve cari dönem içinde ilgili gider hesaplarına kaydedilmemesi gereken, gelecek yıllara ait giderleri izlemek için kullanılır. İşleyişi: Gelecek yıllarda ilgili gider ve maliyet hesaplarına borç kaydedilecek olan peşin ödenen giderler bu hesabın borcuna kaydedilir. ilgili hesap dönemlerinde bu hesabın alacağı karşılığında dönen varlıklardaki “Gelecek Aylara Ait Giderler” hesabına gerekli aktarmalar yapılır • 31 • SAYI 6 | EKİM 2010 II-18 VE 28 NOLU GRUPLAR İLE İLGİLİ BİR UYGULAMA: Örnek- Cihan A.Ş genel müdürlük binasını 1 Kasım 2007 tarihinde 12.000 TL peşin ödeyerek iki yıllığına sigortalatmıştır. 01.11.2007, 30.11.2007 ve 31.12.2007 tarihlerindeki muhasebe kaydını yapınız. ÖRNEK İLE İLGİLİ AÇIKLAMA: Peşin ödenen ancak faydası henüz tüketilmemiş giderlerin muhasebeleştirilmesinde farklı yöntemler uygulanabilmektedir. Mali Tabloların yıllık düzenlenmesi halinde farklı yöntemler kullanarak yılsonlarında aynı sonuçlara ulaşmak mümkün. Konumuzla ilgili olarak Dönemsel Muhasebe kaynakların incelenmesinden İstanbul Üniversiteleri Muhasebe Öğretesi ile Ankara Üniversiteleri Muhasebe öğretiminde farklı yöntemleri uyguladıkları dikkat çekmektedir. Konuyla ilgili bir anekdotumu paylaşayım. YMM sınavı Yönetim Muhasebesinde konuyla ilgili gelen soruya Yöntem 1 ‘e(İstanbul grubu) göre çözümünü yaptım. Fakat sınav sorularını hazırlayan Yurdagül ÇALDAĞ Ankara grubu hocası olduğu için puan alamadık. Ankara yaklaşımı 2.Yöntemi kullanmakta. Sınava girecek arkadaşların dikkatine sunarım. Ancak, bize göre 18 ve 28 nolu grup hesapların yukarıdaki şekilde düzeltilmesi sonucu gerek aktif dönem ayırıcı olduğu için ( aktifler de bir yıl içinde nakde dönüşeceği varsayılan dönen varlıklardan ve bir yıldan daha uzun süre sonra nakde dönüşeceği varsayılan duran varlıklardan oluştuğundan) gerekse de tahakkuk esası açısından 1.yöntemin kullanılması daha uygundur. 1. YÖNTEM: 01.11.2007 31.10.2008 Gelecek Aylara Ait Giderler 12.ay 31.10.2009 Gelecek Yıllara Ait Giderler 12.ay Mad. AÇIKLAMA No 1 ....................................01.11.2007...................................... 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabı 100 Kasa Hesabı Peşin ödenen sigorta bedeli BORÇ ALACAK 6.000 6.000 12.000 Peşin ödenen sigorta giderinin faydası tüketildikçe, ay sonlarında aşağıdaki muhasebe Kaydı yapılarak, aktifleştirilen sigorta bedeli giderleştirilir. 30 Kasım 2007 tarihinde: Mad. AÇIKLAMA No 2 ....................................30.11.2007...................................... 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı Kasım Ayına Ait sigorta bedeli • 32 • BORÇ ALACAK 500 500 SAYI 6 | EKİM 2010 31 Aralık 2007 tarihinde: Mad. AÇIKLAMA No 3 ....................................31.12.2007...................................... 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı BORÇ ALACAK 500 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı Aralık Ayına Ait sigorta bedeli 500 31 Aralık 2007 tarihinde Cihan A.Ş, faydasının tüketilmesine bir yıldan daha kısa süre kalan sigorta giderlerini 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler hesabından 180 Gelecek Aylara Ait Giderler hesabına aktarılmalıdır. Bunun için, 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabına kaydedilmiş 01.11.2008-31.12.2008 dönemine ait iki aylık sigorta bedeli aşağıdaki muhasebe kaydıyla 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabına Aktarılır. Mad. AÇIKLAMA No 4 ....................................31.12.2007...................................... 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı BORÇ ALACAK 1.000 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabı 2008 yılı sigorta bedeli 1.000 2008 yılı içinde, ay sonlarında sigorta bedeli 180 Gelecek Aylara ait Giderler Hesabından alınarak 770 Genel Yönetim Giderleri hesabına aktarılır. Ay sonlarında : 1 ....................................31.01.2008...................................... 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı 500 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı Ocak 2008 Ayına Ait sigorta bedeli 500 31 Aralık 2008 tarihinde işletme, vadesi bir yılın altına düşen sigorta giderlerini 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabından 180 Gelecek Aylara Ait Giderler hesabına aktarılmalıdır. Bunun için, 280 Gelecek Yıllara ait Giderler hesabına kaydedilmiş 01.01.2009-31.10.2009 dönemine ait on aylık sigorta bedeli aşağıdaki yevmiye kaydıyla 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabına kaydedilir: • 33 • SAYI 6 | EKİM 2010 31 Aralık 2008 tarihinde : Mad. No AÇIKLAMA BORÇ ALACAK ....................................31.12.2008...................................... 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı 5.000 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabı 2009 yılı sigorta bedeli 5.000 2009 yılı içinde, ay sonlarında sigorta bedeli 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabından alınarak 770 Genel Yönetim Giderleri hesabına aktarılır: Ay sonlarında: 1 ....................................31.01.2009...................................... 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı 500 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı Ocak 2008 Ayına Ait sigorta bedeli 500 2. YÖNTEM: Bu yöntemde; 01.11.2007 tarihinde; 01.11.2007-31.12.2007 dönemine ait kısmı (yani 31.12.2007 dönemi sonuna kadar olan kısmı) 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabına, 31.12.2007-31.10.2009 dönemi ise 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler hesabının borcuna kaydedilir. Aylık sigorta bedeli: 12.000 / 24 = 500 TL 01.11.2007-31.12.2007 dönemine ait sigorta gideri = 500 x 2 = 1.000 TL 31.12.2007*31.10.2009 dönemine ilişkin sigorta gideri = 500 x 22 = 11.000 TL Çalışılan Yıl (2007) Kasım Aralık 2 aylık: 1.000 Gelecek Yıl (2008-2009) Ocak Şubat Mart 22 aylık: 11.000 Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül 2007 yılındaki 2 aylık kira bedelini 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabına, kalan 2008-2009 yılındaki 22 aylık kira bedelini gelecek yıla ait olduğu için 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabına kaydederiz. Mad. AÇIKLAMA BORÇ ALACAK No 1 ....................................01.11.2007...................................... 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı 1.000 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabı 11.000 100 Kasa Hesabı 12.000 Peşin ödenen Sigorta bedeli • 34 • SAYI 6 | EKİM 2010 Çalışılan yıldaki kira tutarları dönem sonunda ilgili gider hesabına aktarılır. 2 ....................................31.12.2007...................................... 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı Peşin ödenen sigortanın gidere aktarılması 1.000 1.000 Ya da ilk kayıtta 2 aylık sigorta bedelini direkt olarak 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabınıda kaydedebiliriz. 01 Kasım 2007 tarihinde: Mad. AÇIKLAMA No 1 ....................................01.11.2007...................................... 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabı 100 Kasa Hesabı Peşin ödenen Sigorta bedeli BORÇ 1.000 11.000 ALACAK 12.000 Dönemin sonunda (31.12.2007 tarihinde) Cihan A.Ş için 2008 yılı ‘’gelecek aylara ‘’ dönüşmektedir. Dolayısıyla 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabında yer alan tutarlarda 1 yılın altına düşeceği için 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabına aktarılır. Yani duran varlıklardan dönen varlıklara aktarılır. 2008 yılına ait sigorta giderinin (500 x 12 = 6.000 TL) İşlemin yevmiye kaydı aşağıdaki gibidir. 31 Aralık 2007 tarihinde: 3 ....................................31.12.2007...................................... 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabı Giderlerin aktarılması 6.000 6.000 3. YÖNTEM: Bazı işletmeler, dönem içinde peşin ödenen ancak faydası henüz itfa olmamış giderleri, gider hesaplarına kaydetmektedir. Bu durumda dönem sonu geldiğinde, giderlerin faydalarının tüketilip tüketilmediği tespit edilmeli ve faydası henüz tüketilmemiş giderlerin gider hesabından alınıp 180 Gelecek Aylara Ait Giderler ve 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler hesaplarına aktarılmaları gerekir. (Bu işlem giderlerin dönem bakımından kontrol edilmesi olarak aktarılmaktadır). 01 Kasım 2007 tarihinde Mad. AÇIKLAMA No 1 ....................................01.11.2007...................................... 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı 100 Kasa Hesabı Peşin ödenen Sigorta bedeli BORÇ ALACAK 12.000 12.000 31.12.2007 tarihinde; 2008 yılına ait sigorta giderinin 6.000 TL kısmı 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabına, 2009 yılına ait sigorta giderinin 5.000 TL ‘sı da 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler hesabına kaydedilmesi gerekir. Bunun için aşağıdaki kayıt yapılır. • 35 • SAYI 6 | EKİM 2010 Mad. AÇIKLAMA No 2 ....................................31.12..2007...................................... 180 Gelecek Aylara Ait Giderler Hesabı 280 Gelecek Yıllara Ait Giderler Hesabı 770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı Sigorta giderinin aktarım kaydı. BORÇ ALACAK 6.000 5.000 11.000 KAYNAKÇA 1.Prof.Dr. Remzi ÖRTEN -THP’YE GÖRE AKTİFDE DÖNEM AYIRICI HESAPLAR VE İŞLEYİŞLERİ .http://www.yaklasim.com/mevzuat/dergi/makaleler/199312168.htm 2.Yrd. Doç.Dr. Volkan DEMİR-Arş. Gör.Oğuzhan BAHADIR SMMM STAJA BAŞLAMA VE SMMM YETERLİLİK SINAVLARINA HAZIRLIK İÇİN MUHASEBE _________ *SMMM • 36 • SAYI 6 | EKİM 2010 FİNANSAL YÖNETİM AÇISINDAN MALİ ANALİZ KAVRAMI VE ÖNEMİ Ömer Faruk YELTEKİN* Çağdaş dünyada her alanda olduğu gibi, finansmanın kapsadığı konularla finans fonksiyonunda da son yıllarda önemli değişiklikler olmuştur. 1950’lere kadar finans yöneticisinin temel görevi, muhasebe kayıtlarını tutmak belirli dönem sonlarında finansal raporlar hazırlamak ve firmanın gereksinme duyduğu fonları sağlamak olduğu halde, günümüzde finans fonksiyonu bir firmanın genel yönetimi içerisinde gittikçe artan önem kazanmaktadır. Bu yeni anlayışın ışığı altında finans yöneticisi, finansal politika ve stratejileri saptamak, bu politika ve stratejilere uygun programlar hazırlamak, programların uygulanmasını gerçekleştirmek ve uygulama sonuçlarını kontrol etmek gibi önemli görevler üstlenmiş bulunmaktadır. Çağdaş finans yöneticisi, 1- Firmanın büyüklüğü ve büyüme hızı ne olmalıdır, 2- Firmanın kaynakları çeşitli iktisadi değerler (aktifler) arasında nasıl dağıtılmalıdır, 3- Firmanın amacı açısından en iyi sonucu verecek kaynak bileşimi nasıl sağlanmalıdır, gibi firma faaliyeti ile ilgili temel sorulara yanıt aramak durumundadır. Finansman yöneticisinin görevleri arasında artık yalnız firmanın gereksinme duyduğu kaynakların sağlanması değil, kaynakların kullanımı, kaynakların çeşitli varlıklara (aktif değerlere) ayrılması (tahsisi), başka bir anlatımla yatırım kararları daha büyük ağırlık taşımaktadır. (1) Yakın bir geçmişe kadar finans yöneticisinin başlıca görev ve sorumluluğu, firmanın gereksinme duyduğu fonları zamanında sağlama ve dönen varlıkların (döner değerlerin) yönetimi olarak düşünülürdü. Oysa günümüzde, yukarıda açıklanan nedenlerle, finans yöneticisinin görev ve sorumluluğu konusunda önemli değişiklikler olmuştur. Temel amaç firmanın piyasa değerinin başka bir deyişle firmanın sahiplerinin servetlerinin en yüksek düzeye yükseltilmesi şeklinde belirlendiğine göre, finans yöneticisinin kar ile riski en uygun biçimde dengeleyerek firmanın piyasa değerini maksimize edebilmek için başlıca üç fonksiyonu yerine getirmesi gerekir. a) Planlama b) Varlıkların (aktiflerin) yönetimi başka bir deyişle yatırım kararlarının alınması c) Firmanın gereksinme duyduğu fonların sağlanması Bu fonksiyonlardan finans yöneticisinin planlama fonksiyonunu etkin bir biçimde yerine getirebilmesi ve firma ile ilgili sağlıklı yatırım kararları alabilmesi için, firmanın geçmiş dönemlerde almış olduğu sonuçları analiz etmesi, analiz sonuçlarını yorumlaması, değerlendirmesi de gereklidir. (2) • 37 • SAYI 6 | EKİM 2010 Sürekli gelişen dünyada, işletmeler açısından, Finans yöneticisinin birçok görev üstlenmekte olduğu ve görevleri arasında en önemlilerinden birisinin de, finansal analiz ve denetim olduğu söylenebilir. Bu finansal analiz ve kontrol, firmanın geçmiş dönemlerine ait verilerin analiz edilmesi ve yorumlanması, finans yöneticisinin sağlıklı kararlar alabilmesi ve planlama fonksiyonunu gereği gibi yerine getirebilmesi için zorunlu ön koşullardır. Bu nedenle finans yöneticisinin analiz ve kontrol tekniklerini bilmesi ve analiz yapabilecek nitelik ve yeteneklere sahip olması gerekir. (3) FİNANSAL ANALİZ VE KONTROL Finansal analiz, işletmelerde tutarlı kararlar alınabilmesi açısından ilk basamağı oluşturmaktadır. Finansal analiz yapılarak, işletmelerin mevcut durumları değerlendirilip, geleceğe ilişkin kararlar alınmaktadır. Mevcut durumun değerlendirilmesi için, öncelikle işletmeyle ilgili verilerin toplanması ve yorumlanması önem taşımaktadır. Başka bir ifadeyle, işletmeyle ilgili değerlendirme ve kararların tutarlılığı, büyük ölçüde finansal verilerin doğruluğuna bağlıdır. (4) Finansal analiz firmanın yönetimi açısından, a) Firmanın faaliyetlerinde etkinlik ve başarı derecesini ölçme, b) Firmanın ana ve ikincil hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını saptama, c) Hedefe ulaşılmamışsa nedenlerini araştırma, d) Geleceğe yönelik planlar hazırlama, e) Üretilecek mal ve hizmetler, üretim miktarı, üretim bileşimi ve izlenecek fiyat politikası konusunda karar alma, f ) Firmanın varlığını tehlikeye düşürmeden, yükümlülüklerini yerine getirme gücü olup olmadığını belirleme, g) Firma faaliyetlerini denetim ve değerlendirme, h) Firma faaliyetinin her evresinde doğru ve düzeltici kararlar alma hususlarında büyük önem taşımaktadır. Finansal analiz yoluyla sağlanan bilgiler, firma yönetimi ile ilgili çeşitli konularda alınan kararların temelini oluşturduğu gibi sağlıklı bir planlama için de gerekli bulunmaktadır. Firmanın olagelen (cari) mali durumu ve faaliyet sonuçları değerlendirilmeden, sağlıklı ve tutarlı bir planlama yapmaya da olanak yoktur, Bu nedenle finansal analiz, finans yöneticisinin planlama fonksiyonunu yerine getirmesi açısından da önem taşır. Firmanın mali durumu ile faaliyet sonuçlarının değerlendirilebilmesi, firmanın amaçları ile tutarlı rasyonel kararlar alınabilmesi için, finans yöneticisi elinde belirli analitik araçlar bulunmalıdır. (5) Ancak Türkiye’de gerek mali sistemin ve vergilendirme yapısının oturmamış olması ve gerekse vergilendirilecek gelir ve safi kar kavramının tam kavranamaması gibi nedenler, işletmelerin mali analize esas tutulan mali tablolarının (rasyonel) tam anlamıyla gerçeği yansıtır olmasını da zorlaştırmaktadır. Bu durum ülkemizde hala finansal tabloların tam anlamıyla işletmelerin faaliyetlerini yansıtmamasına (tekemmül etmiş olmamasına) ve böylelikle analize esas sağlıklı verilerin taşımaktan uzak olmasına sebebiyet vermektedir. * 1- 2- 3- 4- AKGÜÇ Öztin, Finansal Yönetim, 7.Bas. İstanbul : Avcıol Basım Yayın, (t.y), s. 1 Akgüç, s. 9 Akgüç, s. 10 MILLER, Donald E., The Meaningful Interpretation Of Financial Statements; The Case and Affect Ratio Aproach, American Management Assocation, New York, 1972, s. 8. 5- Akgüç, s.19-20 • 38 • SAYI 6 | EKİM 2010 Sermaye Piyasası Kanunu ve bağımsız dış denetim olgusu doğrultusunda, Halka açık şirketlerde bu kayıp nispeten az olsa da, özellikle bağımsız denetime tabi olmayan ve Küçük ve orta boy işletmelerde söz konusu, bir kısım faaliyetlerin finansal tablolara yansıtılamaması noksanlığı, analiz yapılacak mali tablolardan elde edilecek yorumları da zaafiyete uğratmaktadır. Bu analizden çıkacak yanlış yorumlar ise, şirketin faaliyet başarısının veya başarısızlığının etkin olarak belirlenememesine, firmaların kısa ve uzun vadeli planlarına ışık tutamamasına, firmanın faaliyet etkinliğinin ve hedefe ulaşımının tespit edilememesine, firmanın olası risklerinin öngörülememesine neden olmaktadır. Bu durumun varlığı, Finansal Yönetim ve Finans Yöneticisi kavramlarından uzak olan KOBİ’lerin özellikle ülke ve dünya ölçeğinde yaşanan kriz dönemlerinde, büyük ölçekli bunalıma girmelerine, kriz yönetiminde başarısız olmalarına ve sonuç olarak yüksek ihtimalle ticari, sınaî ve mesleki faaliyetlerden çekilmelerine ve zincirleme faaliyette bulunan birçok firmanın da aynı buhrana sürüklenmesine sebebiyet vermektedir. Ancak son yıllarda ödeme ve tahsilâtların banka sistemine ve dolayısıyla kayda girmesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadele, vergi mevzuatlarında, bankacılık mevzuatında, ticaret kanununda yapılan ve yapılması öngörülen düzenlemeler ile ülkemizde hızla mali yapı kayıt altına alınmakta ve bu tür verilere ve analizlere gerek kamunun, gerek banka sisteminin ve gerekse hisse sahiplerinin ihtiyaç ve ilgisi hızla artmaktadır. FİNANSAL ANALİZDEN FAYDALANAN TARAFLAR VE AMAÇLARI Finansal analizden, kendi amaçlarına göre analize tabi olan kurumla ilgili birçok kesim istifade etmektedir. Ve ilgililerden her biri kendi amacına yönelik olarak finansal analiz yapmakta ve sonuçlar çıkarmaktadır. Örneğin, analizci Sermaye Piyasası açısından analizini yapıyorsa görüşleri sermaye piyasası yönünde ağırlık kazanır. Analizi yapan kredi analizcisi ise, analiz olayına nakit açısından bakmak isteyecektir. Bu nedenle analizler incelenirken analizin kimler tarafından hazırlandığının da tetkiki gerekecektir. Finansal analizin kimler için ve ne amaçla yapıldığına ilişkin açıklayıcı bilgiler Tablo 1’de ayrıntılarıyla verilmiştir. (6) ANALİZLE İLGİLİ TARAF ANALİZİN AMACI Kısa Vadeli Borç Veren Kredi Güveni Uzun Vadeli Borç Veren Kredi Güveni Hissedar (Yatırımcı) Yatırım Verimi Yönetim Hükümet Verimlilik, Karlılık Oranı, İç Kontrol, Finansal Sağlık, Büyüme Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi vb. vergiler Verimlilik İLGİ ALANI Likidite, Döner Sermaye ve Firmanın Kısa Vadeli Borçlarını Ödeme Kapasitesi Firmanın Borcunu Ödeyebilme Yeterliliği Firmanın Karlılığı, Hisse Başına Kazanç, Hisse başına Kar Payı Tutarı Toplam Aktiflerin Verimlilik Oranı, Özsermayenin Verimlilik Oranı Katma Değer, Hisse Başına Kazanç, Muhasebe Düzenine Uyum * Türkiye’de, mali idarenin denetim oranının düşük olması, fatura ve mükellefiyet düzeninin tam oturmamış olmasına dolayısıyla kayıt dışı ticari, sınaî ve mesleki faaliyetlerin oluşmasına ve sürdürülmesine neden olmaktadır. Bu noksanlıktan yola çıkarak, vergi mükellefi olmayan bir şahıstan mal ve/veya hizmet satın alan kişi ve kurum açısından bu faaliyet gider olarak kaydedilememekte ayrıca bu ticari işleme yönelik mali belge noksanlığı nedeniyle söz konusu şahsa yapılan ödeme kurum açısından yasal defterlere intikal ettirilememektedir. Bu durum aynı zamanda yasal kayıtların aktarıldığı mali tabloların güvenilirliğini ve işletmenin faaliyetlerini tam olarak yansıtamaması durumunu ortaya çıkarmaktadır. • 39 • SAYI 6 | EKİM 2010 FİNANSAL TABLOLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ İşletmede meydana gelen finansal olayların, işletme ile birlikte ilgililerine sunulmasında analize esas finansal tabloların; yararlı ve anlaşılabilir olması için bazı özelliklerinin bulunması gerekir. Finansal tablolarda yer alan bilgiler, her şeyden önce, kanıtlanabilir, tarafsız, olayı temsilde doğruluk özelliklerini taşıyarak güvenilir olmalıdır. Analiz sonucu bilgilerin alınacak kararlarda fayda sağlayabilmesi için, ihtiyaç doğrultusunda olması ve alınacak kararlarla ilgili olması gerekir. Bunu için de; bilgilerin tahmin ve geri besleme değerinin bulunması ve zamanında sunulması gereklidir. Diğer yandan, finansal tablolarda yer alan bilgiler karşılaştırılabilir ve önemli olmalıdır. Aynı zamanda, hazırlanan finansal tabloların sağlamış olduğu fayda finansal tabloları hazırlamak için katlanılan maliyetten daha fazla olmalıdır. En azından sağlanan fayda katlanılan maliyete eşit olmalıdır. Finansal tablolar; • Yatırım kararları, kredi kararları ve benzeri kararların alınmasında, mevcut ve muhtemel yatırımcılara, kredi verenlere ve diğer kullanıcılara yararlı bilgiler sağlamalıdır. Bu bilgiler iş hayatı ve ekonomik faaliyetleri makul derecede anlayabilen ve bilgileri makul ölçüde inceleyebilecekler tarafından kavranabilir olmalıdır, • Yatırımcılara, kredi verenlere ve diğer kullanıcılara, ilgili işletmenin muhtemel net nakit akımlarına ilişkin, miktar, zaman ve belirsizlerini ölçme değerlendirme de yardımcı olacak bilgileri sağlamalıdır, • İşletmenin iktisadi varlıkları (aktifleri), bu varlıklar üzerindeki talepleri ve bunları değiştiren işlemler, olaylar ve koşullar hakkında bilgi vermelidir, • Kar ve kar öğelerinin ölçülebilmesi ile ilgili bilgi sağlamalıdır, • İşletmenin nakdi nasıl kazanıp harcadığı hakkında, borç para alma ve borçlarını ödemesi hakkında, işletmenin sahiplerine dağıttığı nakit kar payı ve diğer varlıklar hakkında, işletmenin likiditesi ve iflasını etkileyebilecek diğer faktörler hakkında bilgi sağlamalıdır. • İşletme yöneticilerinin sorumluluklarını nasıl yerine getirdikleri hakkında bilgi sağlamalıdır, • Yöneticilere işletme sahiplerinin çıkarlarıyla ilgili kararlar vermede yararlı bilgiler sağlamalıdır. FİNANSAL TABLOLAR ANALİZİ TÜRLERİ 1- Analiz Kapsamına Göre: a) Statik Analiz: Finansal tablolar analizinde, bir yıla ait olan veriler üzerinden yapılan analizdir. b) Dinamik Analiz: işletmenin birden fazla döneme ait mali tabloları üzerinden yürütülen analizdir. 2- Analiz Amacına Göre: a) Yönetim Analizi: İşletme yönetimi tarafından işletmenin başarı düzeyini, performansının, verimliliğinin ölçülmesi, planlamaya ve kontrole veri sağlamak üzere yapılan analizler. b) Kredi Analizleri: İşletme içinden ya da dışından kişilerce, işletmenin borç ödeme gücünü belirlemek için yapılan analizlerdir. c) Yatırım Analizleri: İşletme sahip ve ortakları ile işletmeye ortak olmak isteyen yatırımcılar tarafından yaptırılan ve daha ziyade firmanın karlılığı, mevcut karlılığının devamlılığı, temettü miktarı gibi konuları içine alan analizdir. 3- İç Analiz- Dış Analiz: Finansal tablo analizleri işletme içinden yapılıyorsa iç analiz, işletme dışından yapılıyorsa dış analiz olarak nitelendirilir. 6- TÜRKO Metin, Finansal Yönetim, 1.Bas. İstanbul : Alfa Basım Yayın, Mart 1999, s. 92 • 40 • SAYI 6 | EKİM 2010 FİNANSAL TABLOLARIN ANALİZ TEKNİKLERİ • • • • Karşılaştırmalı Tablolar Analizi (Yatay Analiz), Yüzde Yöntemiyle Analiz (Dikey Analiz), Eğilim Yüzdeleri ile Analiz (Trend Analizi) Oran Yöntemi ile Analiz (Rasyolar) 1- KARŞILAŞTIRMALI TABLOLAR ANALİZİ İşletmelere ait iki ya da daha fazla döneme ilişkin finansal tablolar, bir birini izleyen dönemlerde karşılaştırılmalı olarak analiz edilmek istendiğinde karşılaştırmalı tablolar analizinden yararlanılır. Bu analiz yönteminde işletmelerin birden fazla dönemlerine ait tablolar karşılaştırılmalı olarak düzenlenir. Bu tablolar en az iki dönem olmak üzere, iki dönemden daha fazla dönemler içinde düzenlenebilir. Bu tür tablolardan işletmenin geçmiş yıllarına ait finansal durumunu görmek mümkün olurken işletmenin mevcut finansal durumu ile ilgili bilgiye de sahip olmak mümkündür. Bu tabloların analizi sonucunda da gelecek yıllara ait finansal durum hakkında fikir sahibi olmakta mümkündür. Finansal tablo analizi ikiden daha fazla yıllar için yapılırsa ya başlangıç yılı baz yıl olarak alınır ya da her bir yıl öncesindeki yıl baz yıl olarak dikkate alınır. Kalemler arsındaki farklar ve değişim yüzdeleri belirlendikten sonra, bu değişimlere sebep olabilecek nedenler aranır. Aktif ve pasif kaynaklar arasındaki artış ve azalışların nedenleri ve birbirleri ile ilişkileri dönemsel olarak artış ve azalışları birlikte değerlendirmeye tabi tutulur. Kalemlerdeki değişimler hesaplandıktan sonra kalemlerdeki değişimler olumlu ya da olumsuz olarak yorumlamaya tabi tutulur. Bu analiz tekniğinde özellikle dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi, analize tabi tutulan finansal tabloların her dönem itibariyle muhasebe uygulamalarında uyumluluğunun tespitidir. Her mali tablonun ilgili bulunduğu yılda uygulanan muhasebe ve mali tekniklerin birbirleri ile aynı doğrultuda olması bu analiz yönteminde analizin başarısını kuvvetlendirecektir. Aksi takdirde dönemsel finansal tabloların aktif ve pasif kalemlerinde yer alan bazı artış ve azalışlar yanlış yorumlara da sebebiyet verebilecektir. ** Ayrıca yüksek enflasyon dönemlerinde finansal tabloların enflasyon artışlarından arındırmak suretiyle analizi de, karşılaştırmalı finansal analizin başarılı olmasında önem taşıyacaktır. 2- YÜZDE YÖNTEMİYLE ANALİZ (DİKEY ANALİZ) Yüzde yöntemiyle analizde, işletmenin bilânço ve gelir tablosu yüzde değerleri ile ifade edilir. Yüzde yöntemiyle tek bir yılın finansal tabloları kullanılabileceği gibi, birden fazla yılın tabloları kullanılarak, her bir yılın yüzdeleri karşılaştırılabilir. Bu analiz yönteminde, işletmenin bilânçosundaki toplam varlıklar %100 olarak kabul edilir. Her bir varlığa ilişkin kalem. toplam varlıkların yüzdesi olarak ifade edilir. Aynı şekilde toplam kaynaklarda %100 olarak kabul edilir ve borçların ve öz kaynakların toplam kaynaklardaki payı belirlenir. İşletmelere ilişkin gelir tablolarında ise net satışlar en önemli kalemdir. Zira işletmelerin esas gelir getirici faaliyetleri satış işlemleridir. Bu nedenle net satışlar %100 kabul edilir diğer gelir tablosu kalemleri buna göre belirlenir. 3- EĞİLİM YÜZDELERİ İLE ANALİZ (TREND ANALİZİ) Eğilim yüzdeleri ile analiz yönteminde, finansal tablolarda incelenecek dönemlere ait bir yıl esas alınır. Bu yıla ait tutarlar 100 kabul edilerek, diğer dönemlere ait değerler esas alınan yılın aynı değerleri ile karşılaştırılarak yüzde yöntemine göre oranlanır. Bu şekilde, finansal tablolarda yer alan kalemlerin dönemlere arasında göstermiş olduğu artış veya azalışlar tespit edilerek, bu değişimlerin önemleri ortaya konmaya çalışılır. • 41 • SAYI 6 | EKİM 2010 4- ORAN YÖNTEMİ İLE ANALİZ (RASYOLAR) Oran yöntemi ile analiz tekniği, finansal tablolar analizinde kullanılan en yaygın yöntemlerden birisidir. • Oran yöntemi ile analizde, finansal tablolar arasındaki anlamlı ilişkiler, birbirinin yüzdesi veya birkaç katı olarak belirtilir. • Oran yöntemi ile analizde analiz sahipleri, hesap veya hesap grupları arasında matematiksel ilişkiler kurmak suretiyle, işletmenin ekonomik ve mali yapısı ile karlılık, çalışma durumu hakkında bir yargıya ulaşmaya çalışmaktadır. • Oran yöntemi ile analiz, işletme ile ilgili iki hesap kalemi arasındaki ilişkinin basit matematiksel ifadesidir. • Oranların (rasyoların) hesaplanması tek başına bir amaç değildir. Önemli olan hesaplanan bu matematiksel ifadelerin işletmenin amaçları ile bütünleştirilmesi suretiyle değerlendirilmesi ve yorumlamaya tabi tutulmasıdır. • Oran yöntemi ile analizde, hesaplanan oranların işletmenin amacına yönelik yorumlanmasında, işletmenin geçmiş yıllarda hesaplanan oranlarla, genel kabul görmüş ölçülerle ya da işletmenin bulunduğu endüstri kolu için geliştirilen oranlarla mukayese edilmesi ve buna göre yorumlanması önem arz eder. Sonuç olarak birçok alanda olduğu gibi, teknolojik ve ekonomik anlamda da yenilenme sürecinin hız ve süreklilik kazandığı günümüz ekonomilerinde, işletmelerin finansal yönetim ve finansal yönetici kavramlarına daha önem verecek derecede yapılanması da bir zaruret haline gelmektedir. Bu bilinçle hareket eden işletmelerde yer alan finansal yöneticiler açısından ise, işletmelerin planlama fonksiyonunun etkin bir hale getirilmesi ve yatırım kararlarının etkin ve rasyonel olarak alınması büyük önem arz etmektedir. Planlama ve yatırım kararlarının etkinliğinde en önemli araçlardan birisi olan Finansal analiz’de bu nedenle gelişen dünyada sürekli olarak önem ve değer kazanmaktadır. KAYNAKÇA AKGÜÇ Öztin ; Finansal Yönetim, 7.Bas. İstanbul, Avcıol Basım Yayın, (t.y) MILLER, Donald E., The Meaningful Interpretation Of Financial Statements; The Case and Affect Ratio Aproach, American Management Assocation, New York, 1972, TÜRKO, Metin, Finansal Yönetim, 1.Bas. İstanbul : Alfa Basım Yayın, Mart 1999 ___________________________________________________________________________ *SMMM ** Örneğin, analize tabi tutulan bir işletmenin yıllar itibariyle stok değerleme yöntemlerini değiştirmiş olması; bir başka deyişle bir önceki yıl stok değerlemesinde ağırlıklı ortalama maliyet sistemini uygulaması, bir sonraki yıl ise ilk giren ilk çıkar metodu uygulaması durumunda, stoklara ilişkin mali tabloda yer alan kalemlerin tutarında bir önceki yıla göre işletmenin stok tutma kabiliyetinin yükselmesi gibi analiz sonucu çıkabilecektir. Ancak bu durum işletmenin stok miktarında bir artışın değil, stok değerleme yönteminde meydana gelen değişimin tutarsal olarak mali tablolarda yer alan stok kalemlerinde artışa sebebiyet vermesinin bir sonucudur. • 42 • SAYI 6 | EKİM 2010 MENKUL KIYMET GELİRLERİNİN VERGİLENDİRİLMESİ Ahmet SOYPAÇACI* bağlı olduğu senetlere “kıymetli evrak” olarak tanımlan mıştır. Kıymetli evrak, ispat vasıtasıdır ve senetten doğan hakların devredilebilmesi, dolaşım yeteneğine sahip olması amacıyla çıkarılmıştır. Değerli meslektaşlarım, Yukarıdaki tanımlara göre, her kıymetli evrak, menkul kıymet değildir. Bununla birlikte her menkul kıymet, kıymetli evrak olarak tanımlanmaktadır. Menkul Kıymetler ülkemizde 1980’ li yılların başından itibaren ekonomik hayatımızın neredeyse vazgeçilmez unsurlarından birisi olmuştur.80’li yıllardan önceki dönemlerde de menkul kıymetler kullanılmıştır, ancak son 30 yıldaki gibi yoğun ve yaygın olarak kullanılmadığı bir gerçektir. Menkul kıymet olarak; hisse senedi ve geçici ilmühaber, tahvil, intifa senedi, kar ve zarar ortaklığı belgeleri, hazine bonoları, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinin tahvil ve bonoları, tertip halinde çıkarılmış ve vadeleri iki yıl veya daha uzun olmak şartı ile ipotekli borç ve irat senetleri örnek verilebilir. Sermaye Piyasası Kanunu’nun çıkarılması, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının kurulması, bankacılık sisteminin bilgi teknolojilerindeki gelişmeleri iyi izlemeleri ile telekomünikasyon hizmetleri ve bilişim sektörünün yaygın kullanımı, iktisadi faaliyetlerin uluslararası boyutlara ulaşması gibi etkenler beraberinde menkul kıymetler yatırımına yönelişi de getirmiştir. Menkul kıymet sayılmayan kıymetli evrak olarak; faiz ve temettü kuponları, talon, yatırım fonu katılma belgeleri, opsiyon senetleri, mevduat sertifikası ile iki yıldan az süreli ve tertip halinde çıkarılan ipotekli borç ve irat senetleri, kambiyo senetleri (bono, poliçe, çek) sayılmaktadır. Diğer taraftan kamu’nun fon ihtiyacının karşılanmasında devlet tahvilleri de kullanılmakta dır. İç borç stoğunun % 13,8 lik kısmının Devlet İç Borçlanma Senet’leriyle karşılandığı dikkate alındığında, menkul kıymetlerin önemi bir kat daha artırmaktadır. MENKUL KIYMET NEDİR: Sermaye Piyasası Kanunu’nun 3 ncü maddesinde Menkul Kıymet, ortaklık veya alacaklılık sağlayan, belli bir meblağı temsil eden, yatırım aracı olarak kullanılan, dönemsel gelir getiren, misli nitelikte, seri halinde çıkarılan, ibareleri aynı olan ve şartları S.P.K.’nca belirlenen kıymetli evrak olarak tanımlanmıştır. Ancak menkul kıymetleri kıymetli evrakla karıştırmamak gerekir.Kıymetli evrak; Senetten doğan hakkın, senetten ayrı olarak beyan edilemeyeceği ve başkalarına devredilemeyeceği; hak ile senedin birbirine sıkısıkıya MENKUL KIYMETLERDEN ELDE EDİLEN GELİRLER NELERDİR. Menkul Kıymetlerden iki şekilde kazanç elde edilmektedir.Bunlardan ilki, menkul kıymetlerin dönemsel getirileri, diğeri ise menkul kıymetlerin alım satımından elde edilen değer artışı kazançlarıdır. Dönemsel getirilere örnek olarak; Hisse Senedi Temettü Gelirleri, Devlet Tahvili ve Hazine Bonusu Gelirleri, Hazine Müsteşarlığı tarafından çıkarılan Eurobondların faiz gelirleri Repo Gelirleri, Mevduat Faizleri, Menkul Kıymet Yatırım Fonlarının katılma belgelerinden elde edilen kar payları, Çeşitli özel sektör tahvil ve bonoları faiz gelirleri belirtilebilir. Menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından getiri elde edilen örnek olarak, Hisse Senedi alım satım kazancı, Devlet Tahvili ve Hazine Bonosu alım satım kazancı, Hazine Müsteşarlığı tarafından çıkarılan Eurobondların alım satım kazançları, Borsa Yatırım Fonlarının Katılma Belgelerinin alım satım kazançları, Çeşitli özel sektör alım satım kazançları belirtilebilir. • 43 • SAYI 6 | EKİM 2010 MENKUL SERMAYE İRADI: Menkul Sermaye İradı, Gelir Vergisi Kanunu’nun 75 nci maddesinde “Sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kar payı, faiz, kira ve benzeri iratlar menkul sermaye iradıdır.” Şeklinde belirtilmiştir. Bu hükme göre, elde edilen iradın menkul sermaye iradı olarak dikkate alınabilmesi için sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyetleri dışındaki faaliyetlerden elde edilmiş olmaktadır. Bir başka anlatımla, iradın kişisel gelir olarak değil de, bunları sağlayan sermaye sahibinin ticari faaliyetine bağlı bulunması durumunda ticari kazancın tespitin de dikkate alınmaktadır.Böyle bir durumda vergileme ticari kazanç hükümlerine göre yapılacaktır. Menkul sermaye iradında diğer bir durum da; kişilerin özel mal varlığındaki sermayelerini kendileri dışında iktisadi faaliyet gösteren ve gelir yaratan gerçek ve tüzel kişi işletmelere yatırarak gelir elde etmeleridir.Sermaye sahibi kişiler bunları söz konusu işletmelere ya ödünç verirler ve karşılığında faiz geliri elde sağlarlar yada işletmelerden hisse alırlar ve karşılığında kar payı elde ederler. Parayla temsil edilebilen menkul değerler sermaye şirketlerinin paylarını, hisse senetlerini, tahvillerini, borç senetlerini, poliçelerini, bonolarını ayrıca mevduatı ve diğer kişilere verilen ödünçleri kapsar. Bir kimseye borç para veren kişinin verdiği borç para karşılığında faiz almasına karşın, borç para verilen kişinin evinde kira ödemeksizin oturması halinde, borç para veren kişi kira tutarı kadar menfaat sağlamış kabul edileceğinden bu tutar faizsiz para veren kişinin menkul sermaye iradıdır. Kanun, aynı maddenin ikinci fıkrasında melerin menkul sermaye iradı sayılacağını daha detaylı şekilde açıklamıştır.Bunlar özet olarak aşağıda görülmektedir. *Devlet tahvili ve Hazine bonosu faizleri ile diğer her türlü tahvil ve bono faizleri, eurobond faizleri, *Repo gelirleri, *Faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kar payları ile kar ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kar payları ve özel finans kurumlarınca kar ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kar payları, *Mevduat faizleri, *Döviz tevdiat hesabı faizleri, *Her nevi hisse senetlerinin kar payları, *Sermaye Piyasası Kanunu’na göre kurulan yatırım fonları katılma belgelerine ödenen kar payları, *İştirak hisselerinden doğan kazançlar, *Kurumların başkan ve üyelerine verilen kar payları, *Tüzel kişiliği haiz emekli sandıkları, emeklilik şirketleri tarafından yapılan bazı ödemeler, *Her nevi alacak faizleri, *Hisse senetlerinin ve tahvillerin vadesi gelmemiş kuponlarının satışından elde edilen bedeller, *İştirak hisselerinin sahibi adına henüz tahakkuk etmemiş kar paylarının devir ve temliki karşılığında alınan para ve ayınlar, *Her çeşit senetlerin iskonto edilmesi karşılığında alınan iskonto bedelleri. menkul sermaye iradı sayılmıştır. Menkul sermaye iradı kapsamı dışında kalan haller ise şöyle belirtilmiştir. *Yukarıda yazılı iratlar, bunları sağlayan sermaye sahibinin ticari faaliyetine bağlı bulunduğu takdirde, ticari kazancın tespitinde nazara alınmaktadır *kooperatiflerin ortakları ile yaptıkları muamelelerden doğan karların ortaklara, kooperatifle yaptıkları muameleler nispetinde dağıtılan kazançlar, *ipotek finansmanı kuruluşları ile konut finansmanı kuruluşları tarafından ihraç edilen ipoteğe dayalı menkul kıymetlerden elde edilen faizler, *Döviz cinsinden yahut dövize, altına veya başka bir değere endeksli menkul kıymetlerin itfası sırasında oluşan değer artışlarından elde edilen iratlar, *Menkul kıymetlerin kuponlu veya kuponsuz olarak satılması karşılığı alınan paralar, *İştirak hisselerinin devir ve temliki karşılığı alınan paralar, *Menkul kıymetler ile iştirak hisselerinin tamamen veya kısmen itfa olunması karşılığında alınan paralar, *Menkul kıymetlerin itfası dolayısıyla verilen ikramiyeler, Menkul sermaye iradı sayılmaz. Ancak yukarıda sayılan kazançların menkul sermaye iradı sayılmaması hali, aynı kazanç ve iratların diğer kazanç ve iratlar kapsamında vergilendirmenin konusuna girmesi halinde diğer kazanç ve iratlar kapsamında vergilendirilmesine engel teşkil etmemektedir. MENKUL SERMAYE İRATLARININ VERGİLENDİRİLMESİ: Gelir Vergisi Kanununda Menkul Sermaye İratlarında vergilendirilmesi iki ayrı vergilendirme yöntemi uygulanmaktadır.Bu yazımızda G.V.K. 75 nci madde kapsamında vergilendirilecek menkul sermaye iradına yer verilecektir.Gelecek yazımızda ise diğer hallerden bahsedilecektir. • 44 • SAYI 6 | EKİM 2010 Tamamı tevkifata tabi tutulmuş ve yıllık beyanname verme sınırının altında kalan menkul sermaye iratları üzerinden yapılan tevkifat bu iratların nihai vergilendirilmesi olmaktadır. G.V.K. 75 nci madde kapsamındaki kazanç ve iratlardan G.V.K 94 ncü madde uyarınca tevkifat kapsamına girenler üzerinden belirlenen oranlarda tevkifat yapılmakta, G.V.K. 86 ncı madde uyarınca vergiye tabi gelir toplamının G.V.K. 103 ncü maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşması halinde yıllık beyana konu edilmekte, tevkifat yoluyla ödenen vergiler ise yıllık beyanname üzerinden hesaplanan Gelir Vergisinden mahsup edilmektedir. Bu yöntemde vergilendirmede; G.V.K. ‘nun Menkul Sermaye İratlarında İstisnalar başlıklı 22 nci maddesinde belirtilen şekilde istisna uygulanması gerekmektedir. Buna göre, “1. Bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkı kazananlar ile bu sistemden vefat, malûliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerin % 25’i, Türkiye’de kâin ve merkezi Türkiye’de bulunan diğer sigorta şirketlerinden on yıl süreyle prim ödeyenler ile vefat, malûliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerin % 10’u ve tek primli yıllık gelir sigortalarından yapılan ödemelerin tamamı gelir vergisinden müstesnadır. İstisna edilen tutar üzerinden 94 üncü maddenin birinci fıkrasının (15) numaralı bendine göre tevkifat yapılmaz. 2. Tam mükellef kurumlardan elde edilen, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarının yarısı gelir vergisinden müstesnadır. İstisna edilen tutar üzerinden 94 üncü madde uyarınca tevkifat yapılır ve tevkif edilen verginin tamamı, kâr payının yıllık beyanname ile beyan edilmesi durumunda yıllık beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilir.” Şeklinde belirtilmiştir. Menkul Sermaye İradının safi tutarının belirlenmesinde gayri safi iratdan indirilebilecek sınırlı sayıda giderler mevcuttur. Bu giderler şunlardır; -Menkul kıymetlerin muhafaza giderleri, -Temettü ve faizlerin tahsil giderleri, -Vergi, resim ve harçlar dır. Diğer taraftan G.V.K. 88/3 fıkrasında belirtilen “sermayede meydana gelen eksilmeler” zarar sayılmamaktadır. Menkul sermaye niteliğindeki varlıklar, irat getirmediği takdirde bir zarardan söz edilmesi mümkün değildir. __________ *SMMM • 45 • SAYI 6 | EKİM 2010 ÜRETİM KAYIPLARI: YASAL DÜZENLEMELER VE BUNLARIN MUHASEBELEŞTİRİLMESİ Mehmet ERCİYES* I. GENEL I.I. Üretim Kaybının Tanımı Üretim işletmelerinin amacı, saptanan kalitede mamul üretmektir. Ancak üretim sürecinin her hangi bir aşamasında ilkmadde ve malzemenin beklenen kalitede olmaması, işçilerin gereken özeni göstermemesi, üretim araçlarının yetersizliği veya hiç beklenmeyen bir işletme dışı unsurun varlığı nedeniyle arzulanan kalitede mamul üretimi her zaman olanaklı olmayabilir. Genel olarak üretim kaybını, üretim sürecine sokulan girdinin kendine has ölçü birimine göre belirlenen toplamının, üretim sonucunda elde edilen çıktının başlangıçtaki ölçü birimine göre belirlenen toplamından büyük olması şeklinde tanımlarız. Üretim kaybı, birim üretim başına maliyetlerin yükselmesine neden olur. Maliyet muhasebesinin temel amaçlarında olan gider kontrolüne yardımcı olma ve verimliliğin artırılmasında, üretim kayıplarının kontrol altına alınması ve önlenmesine yönelik tedbirlerin hayata geçirilmesi oldukça önemlidir. Üretim kayıplarının kontrol edilebilirlikleri, olağan–olağandışı meydana gelmelerine göre farklılık gösterir. Kusurlu mamul, bozuk mamul, artık ve firelerin kontrol altına alınabilmeleri, bunların olağan ve olağandışı meydana gelmelerine göre değişir. Olağan üretim kayıplarının önlenmesi mümkün değilken, olağandışı üretim kayıpları, gerekli önlemlerin alınması ile kontrol edilebilir. I.II. Üretim Kayıplarının Sınıflandırılması A. Olağan – Olağandışı Meydana Gelmelerine Göre Sınıflandırma Daha çok muhasebenin, yöneticilere bilgi verme ve bunların bu bilgiler doğrultusunda gerekli tedbirleri almasına yardımcı olma amacına yönelik bir sınıflandırmadır. a. Olağan Üretim Kayıpları Üretimin doğal akışı içerisinde meydana gelen üretim kayıplarıdır. Birçok işletme ve imalat tipi için belirli ölçüler içindeki üretim kayıpları normaldir. Bu tür kayıplar kontrol edilemez niteliktedir. Normal koşullar altında olağan üretim kaybı olmaksızın mamul elde edilemeyeceğinden, olağan üretim kaybının maliyeti sağlam olarak elde edilen mamuller üzerine dağıtılır. • 46 • SAYI 6 | EKİM 2010 b. Olağandışı Üretim Kayıpları Üretim esnasında olağan sayılan üretim kayıplarının üzerinde oluşan üretim kayıplarına olağandışı üretim kayıpları denir. Örneğin yüzde 3 üretim kaybıyla çalışan bir CNC tezgahının ürettiği 100 parça mamulün 5’i kusurlu ise, bu 5 kusurlu mamulün 3’ü olağan üretim kaybı, 2’si ise olağandışı üretim kaybıdır. Olağandışı üretim kayıpları normal olmayan sebeplerden kaynaklanır. Bunlar; makine ayarlarının düzgün yapılmamış olması, mekanik arızalar, kazalar, iyi eğitilmemiş çalışanlar ve ikinci kalite veya kusurlu ham maddeden kaynaklanır. Olağandışı üretim kayıplarının maliyetinin hesaplanması ve bunların muhasebeleştirilmesi iki şekilde yapılabilir. Birinci yöntemde, meydana gelen olağandışı üretim kaybının maliyeti, olağan üretim kaybında olduğu gibi sağlam mamullere dağıtılabilir. Bu yöntemi kullananlar mamul maliyetinin gerçek maliyet olmasını savunanlardır. İkinci yöntemde –ki benim de katıldığım- mamulün maliyetini normal sayılan masraflar ile olağan üretim kayıplarının getirdiği maliyetlerin oluşturması gerektiği ve olağandışı sayılan üretim kayıplarının mamulün maliyetini etkilememesi ve bunların kâr-zarar hesabına bir devre zararı olarak intikal ettirilmesi gerektiğidir. Olağandışı üretim kayıplarının mamulün maliyetine eklenmemesi, muhasebenin yöneticilere bilgi verme ve gerekli tedbirleri almada yardımcı olma amacını daha iyi yerine getirmektedir. Bu tür üretim kayıplarının ayrı bir kalemde gözükmesi yöneticilerin dikkatini bunların üzerine çekecektir. Örneğin, bu tür üretim kayıplarına eskimiş bir makine neden oluyorsa yöneticiler bu makineyi yenileyip yenilememe üzerinde fayda maliyet analizi doğrultusunda karar vereceklerdir. Bunun gibi, olağandışı üretim kayıplarının maliyetleri ham madde kaynakları seçimi, işçi seçimi, makine ve imalat tarzı seçimi ile ilgili kararlarda kullanılacaktır. B. Çeşitlerine Göre Sınıflandırma Çeşitlerine göre üretim kayıpları genel olarak dörde ayrılır. Bunlar; kusurlu mamul, bozuk mamul, artık ve firedir. Her ne kadar bunlar benzer üretim kayıpları olarak görülse de, aslında birbirlerinden oldukça farklıdır. Kusurlu üretim ve bozuk üretim, üretim sürecinde yarımamul ve mamulde ortaya çıkan üretim kayıplarıdır. Genelde bu tür üretim kayıpları mamul haline geldikten sonra yapılan kontrolde veya üretim aşamalarından sonra belirlenen kontrol noktalarında yarımamul haldeyken tespit edilir. Artık ve fire, mamulden bağımsız olarak üretim sürecine giren malzemede meydana gelen kayıplardır. Bunların tespiti için kontrol edilmelerine gerek yoktur. Her türlü üretim işletmesinde; kullanılan teknolojiye, üretim sürecindeki aşamaların sayısına ve üretimin yapıldığı yere göre kusurlu mamul, bozuk mamul, artık ve fireler az veya çok meydana gelir. Bunlar üretimin gereği olağan sayılır. Özellikle kısa dönemde bunların önlenmesi mümkün değildir. Ancak uzun dönemde teknolojinin değişmesiyle bunlar azaltılabilir. a. Kusurlu Mamul Kusurlu mamul ek çalışma ile hataları giderilebilen veya sağlam mamullerin biraz altında da olsa belli bir satış değeri taşıyan mamuldür. Kusurlu mamulün kusurunun giderilmesine yönelik yapılacak düzeltme işleminin yapılıp yapılmamasına kusurlu mamulden düzeltme sonrasında satılması halinde elde edilecek ek gelirin bu mamulün düzeltilmesi için yapılacak ek masraftan büyük olması gerekmektedir. Eğer kusurlu mamul üzerinde kusurun • 47 • SAYI 6 | EKİM 2010 giderilmesine yönelik bir düzeltme işlemi yapılmadan satışa sunulmuşsa, kusurlu mamulün satış fiyatı doğal olarak normal mamulden daha düşük olacak ve eğer; bu ürünün satış fiyatı maliyetinin altıda ise bir zarar meydana gelecektir. Olağan sayılan kusurlu mamulün kusuru ekonomik olarak giderilebilecek türden ise ve bu kusurun giderilmesi için bir düzeltme işlemi yapılmışsa, yapılan bu işlem ek maliyet getirecek ve bu maliyet sadece kusurlu mamulün maliyetine değil tüm mamullerin maliyetine aynı oranda yüklenecektir. Olağandışı kusurlu mamulün düzeltilmesi için yapılan ek masraflar mamulün maliyetine eklenmez. Bunlar bir devre zararı olarak ayrı bir zarar hesabında muhasebeleştirilirler. b. Bozuk Mamul Bozuk mamul, hataları giderilemeyen ve satış değeri olmayan yada en çok bir hurda değerine sahip bulunan mamuldür. Mamuldeki veya yarımamuldeki bozulma üretimin her aşmasında gerçekleşebileceği gibi sadece belli aşamalarda da ortaya çıkabilir. Örneğin cam üretim işletmelerinde üretilen cam eşya, fırınlanma aşamasında sonraki her aşamada kırılabilir. Bunun yanında Gömlek imalatında yakanın kumaşa ters dikilmesi gibi durumlarda bozuk mamul sadece bir aşamada çıkabilir. Mamul bozulması teknoloji gereği olağan sayılıyorsa, bozuk mamullerin varsa satış veya kullanım değeri indirildikten sonra kalan maliyeti sağlam mamul veya yarımamuller arasında, bunların maliyeti oranında paylaştırılır. Bozuk mamulün satış veya kullanım değeri ise ayrı bir stok hesabına kaydedilir. Mamul bozulması üretimin doğal akışının gereği olağan sayılmıyorsa, bozuk mamullerin maliyeti, bunların satış veya kullanım değerleri ayrı bir stok hesabına, kalan kısmı ise bir devre zararı olarak bir zarar hesabına aktarılır. c. Artık Mamullerin üretimi sırasında, üretime gönderilen ilkmadde ve malzemelerden döküntü olarak kalan veya üretim sürecinde kullanılan ilk madde ve malzemelerin mamulün bünyesine girmeyip toz, döküntü, kesinti olarak mamulün dışında kalan; ancak çok düşük bir değerle de olsa ölçülebilir satış değerine sahip parçalar artık olarak tanımlanır. Bazı durumlarda artıklar tekrar üretim sürecine dahi girerler. Tekstil sektöründeki parça kumaşlar, metal kalıplarının kenarından artakalan demir, bakır gibi malzemeler, ağaç doğrama işinde ortaya çıkan talaş veya küçük odun parçaları bu tür üretim kayıplarına örnek olarak verilebilir. Artıklar, ayrı bir stok hesabında muhasebeleştirilebileceği gibi satılana kadar hiçbir stok hesabına kaydedilmeden de bekletilebilir. Ayrı bir stok hesabında muhasebeleştirilecekse, bu hesaba emsal bir bedelle kaydedilir. Artığın olağandışı sebeplerden dolayı ortaya çıkması durumunda mutlaka bunun ayrı bir hesaba kaydedilmesi ve oluşan zararın da toplu olarak bir zarar hesabına kaydedilmesi gerekmektedir. Artığın elden çıkarılmasıyla oluşacak kâr-zarar hesabında, artıktan kurtulmanın maliyeti de dikkate alınmalıdır. Bu özellikle kimyasal ve nükleer atıkların imhasında daha da önemlidir. • 48 • SAYI 6 | EKİM 2010 d. Fire Fire, üretime giren hammaddenin; kırılan, çatlayan, çeken, buharlaşan, bozulan veya tortu halinde dibe çöken yani somut bir nesneye dönüşmeyen ve stoklanamayan kısmına denir. Firenin diğer üretim kayıplarından farkı, fire olarak adlandırılan üretim kaybının herhangi bir değeri yoktur. Bunlar daha düşük bir fiyattan dahi satılamazlar. Her bir sektöre dahil bulunan tüm işletmeler için kabul edilmiş veya her bir imalat işletmesinin kendi üretim sürecine göre münferiden belirlediği, ticari ve teknik icaplara göre hesaplanmış üretim kayıplarına olağan fireler denir. Kabul edilen sınırlar içinde kalmayan ve beklenmeyen bir şekilde ortaya çıkan firelere de olağandışı fire denir. Bu tür fireler üretim aşamasında olması gerekenden daha fazla miktarda ortaya çıkan üretim kayıplarıdır. Bu fireler önceden bilinemez ve geçici olarak meydana gelirler. II. VERGİ USUL KANUNU AÇISINDAN ÜRETİM KAYBININ MAHİYETİ II.I. Kusurlu Mamul, Bozuk Mamul Ve Artıklarla İlgili Düzenleme Mamulün maliyetinin nasıl hesaplanacağı ve bunların maliyetine hangi kalemlerin dahil edileceği Vergi Usul Kanunu’nun 275’inci maddesinde tek tek belirtilmiştir. Ancak VUK’un 274’ünci maddesinin 2’nci fıkrasında “Emtianın maliyet bedeline nazaran değerleme günündeki satış bedelleri yüzde 10 ve fazla bir düşüklük gösterdiği hallerde mükellef, maliyet bedeli yerine 267’nci maddenin ikinci sırasındaki usul, bu usul emsal bedelin maliyet esasına göre tespit edilmesidir, hariç olmak üzere emsal bedeli ölçüsünü tatbik edebilir. Bu hüküm 275’inci maddede yazılı mamuller için de uygulanabilir” denmiştir. Görüldüğü üzere kusurlu mamul veya yarımamulün maliyeti, üretim sürecinde bunlarla birlikte üretilen sağlam yarımamul veya mamullere yüklenildiği gibi, bunlara yüklenilen maliyetler olacaktır. Ancak mamulün veya yarımamulün maliyetine nazaran satış değeri yüzde 10 ve daha fazla düşmüş ise bunlar VUK’un 267’nci maddesinde belirtilen emsal bedel ile değerlenebilir1. Emsal bedel ile değerleme kanun maddesinden de anlaşılabileceği gibi tercihe bırakılmış, kanun bu hususta zorlayıcı olmamıştır. Kanunun buradaki amacı maliyet hesaplamalarında değeri büyük ölçüde düşmüş mamuller için ayrıca bir maliyet hesaplamasının yapılmaması, bunlar için bir emsal bedelin oluşturulmasıyla zaman ve emekten tasarruf edilmesidir. Ancak isteyen olursa da kusurlu mamulün maliyetini hesaplayarak muhasebeleştirebilecektir. VUK’un 278’inci maddesinde “Yangın, deprem ve su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak, çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde iktisadi kıymetlerinde önemli bir azalış vaki olan emtia ile maliyetlerin hesaplanması mutat olmayan hurdalar ve döküntüler, üstüpü, deşe ve ıskartalar emsal bedeli ile değerlenir.” denmiştir. Bu madde hükmüne göre bozuk mamul ve artıklar emsal bedel ile değerlenecektir. II.II. Firelerle İlgili Düzenleme Fireler için vergi hukuku olağan ve olağandışı fireleri ayrı ayrı değerlendirmiştir. Olağan firelerin üretimin doğal sonucu olarak ortaya çıkması nedeniyle bunların ayrıca tevsikine gerek olmadığı ve vergi matrahının tespitinde belgesiz fakat kanunen kabul edilebilir bir gider olacağını belirtmiştir. Olağandışı firelerde ise bunların üretimin doğal sonucu olarak değil de beklenmeyen bir anda doğal 1 VUK. Madde 267 - Emsal bedeli, gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerdir. • 49 • SAYI 6 | EKİM 2010 akışın gereği olmadan gerçekleşmesi nedeniyle bunların ancak yasal işlemlerinin tamamlandıktan sonra dönem sonuçlarına aktarılabileceğini belirtmiştir. Kanun koyucu bu tür firelerin tevsikini şart kılmıştır. Bunların tevsiki iki şekilde yapılır: i. Olağandışı fire; sel, yangın, deprem gibi doğal afetler neticesinde meydana gelmişse, bu durum yetkili kamu görevlilerince tutanakla tespit edilir. Yetkili kamu görevlileri olayın nev’ine göre itfaiyeden, kolluk kuvvetlerinden veya başka bir yetkili organdan olabilir. Durum tutanakla tespit edildikten sonra İşletmenin sahibi veya yetkili temsilcisi aracılığıyla yetkili Ticaret Mahkemesi’ne başvurulur. Mahkemeye başvurmak için olağandışı firenin doğal afetler neticesinde meydana gelmiş olması şart değildir. Olağandışı fire başka bir nedenle de meydana gelmiş olsa mahkemeye başvurulur. Mahkeme hakimi tutanakla tespit edilmiş durumu mümkünse tayin edeceği bilirkişinin bir kez daha incelemesi neticesinde (tutanağın olmadığı durumlarda bilirkişi incelemesi şarttır), mümkün değilse tutanak üzerinden karara bağlar. Alınan mahkeme kararı Vergi Usul Kanunu’nun 267’nci maddesinin 7’nci fıkrasında da belirtildiği gibi Maliye İdaresi açısından da geçerli ve yeterli bir belge sayılmaktadır. ii. Olağandışı firenin meydana geldiği durum tutanakla tespit edilmemişse, işletmenin sahibi veya yetkili temsilcisi, işletmenin bağlı bulunduğu vergi dairesinin bağlı olduğu defterdarlığa veya mal müdürlüğüne başvurur. Bunların atayacağı takdir komisyonu durumu inceler ve tutanakla durumu vergi idaresine bildirir. Bu tespit tutanağı ile olağandışı fire tevsik edilmiş olur. Takdir komisyonunun kararı kesin bağlayıcılık taşımaz. Bu karaların iptali için yargı yolu açıktır. V. TEKDÜZEN MUHASEBE SİSTEMİ AÇISINDAN ÜRETİM KAYIPLARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ V.I. Kusurlu Mamul İle İlgili Muhasebe Kayıtları Kusurlu mamulün satılmasında düzeltme işlemi yapılıp yapılmamasına göre iki durum söz konusudur. a. Olağan veya olağandışı kusurlu mamulün üzerinde düzeltme işlemi yapılmadan satılmasına karar verilmiş ise, kusurlu mamul, maliyet bedeliyle ya mamuller hesabının altında açılacak yardımcı bir hesaba ya da diğer stoklar hesabına kaydedilir. 152 – MAMULLER 152.01 – Kusurlu Mamuller 151 – YARIMAMULLER – ÜRETİM XXX XXX ( Kusurlu mamulün maliyet bedeliyle üretim hesabından mamullere aktarılması ) ya da, 157 – DİĞER STOKLAR 151 – YARIMAMULLER – ÜRETİM XXX ( Kusurlu mamulün maliyet bedeliyle diğer stoklara aktarılması ) • 50 • XXX SAYI 6 | EKİM 2010 Eğer kusurlu mamulün olağan ve olağandışı meydana gelen kısımları ayrı ayrı izlenmek istenirse bunlar ayrı hesaplarda muhasebeleştirilirler. 152 – MAMULLER 152.01 - Olağan Kusurlu Mamuller 152.02 - Olağandışı Kusurlu Mamuller 151 – YARIMAMULLER – ÜRETİM XXX ( Kusurlu mamulün olağan, olağandışı oluşmalarına göre hesabından mamullere aktarılması ) XXX üretim ya da, 157 – DİĞER STOKLAR 157.01 - Olağan Kusurlu Mamuller 157.02 - Olağandışı Kusurlu Mamuller 151 – YARIMAMULLER – ÜRETİM XXX ( Kusurlu mamulün olağan, olağandışı oluşmalarına göre hesabından diğer stoklara aktarılması ) XXX üretim Eğer olağan kusurlu mamul, maliyetinin üzerinde bir bedelle satılırsa kâr elde edilir, eğer maliyetinin altında bir fiyattan satılırsa zarar meydana gelir. Bu kâr veya zararın ayrı bir hesapta gösterilmesine gerek yoktur. Olağandışı kusurlu mamul, maliyetinin altında satılırsa, ortaya çıkan zarar diğer olağandışı gider ve zararlar hesabına kaydedilir. Eğer satış sonrasında bir kâr elde edilirse bu, zarar da olduğu gibi ayrı bir hesapta gösterilmelidir. Bu hesap diğer olağandışı gelir ve kârlar hesabı olmalıdır. 100 – KASA 689 – DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR 157 – DİĞER STOKLAR 157.02 - Olağandışı Kusurlu Mamuller 391 – HESAPLANAN KDV XXX 100 – KASA 157 – DİĞER STOKLAR 157.02 - Olağandışı Kusurlu Mamuller 391 – HESAPLANAN KDV 679 – DİĞER OLAĞANDIŞI GELİR VE KÂRLAR XXX XXX XXX XXX ( Olağandışı kusurlu mamulün satışıyla doğan zararın kaydı ) XXX ( Olağandışı kusurlu mamulün satışıyla elde edilen kârın kaydı ) XXX XXX b. Kusurlu mamullerde ortaya çıkan diğer bir durum da, mamullerin, ek maliyetle normal mamul haline getirilmeleri mümkün ve ekonomik açıdan anlamlı ise, ek üretim sürecinden geçen bu mamuller normal mamul haline getirilirler. Bu süreçte oluşan ek maliyet kusurlu mamulün olağan olması durumunda mamulün maliyetine • 51 • SAYI 6 | EKİM 2010 eklenir ve mamullerin birim maliyetini yükseltir. 710 - DİREKT İLKMADDE MALZEME GİDERLERİ 720 - DİREKT İŞÇİLİK GİDERLERİ 730 – GENEL ÜRETİM GİDERLERİ xxx - ÇEŞİTLİ ALACAKLI HESAPLAR ( Düzeltme işlemi için eklen maliyetler ) XXX XXX XXX 151 – YARIMAMULLER – ÜRETİM 711 - DİREKT İLKMAD. MALZ. GİD. YAN. HS. 721 - DİREKT İŞÇİLİK GİDERLERİ YAN. HS. 731 - GENEL ÜRETİM GİDERLERİ YAN. HS. XXX 152 - MAMUL 151 - ÜRETİM – YARIMAMUL XXX ( Eklen maliyetlerin üretim hesabına aktarılması ) ( Düzeltilen mamulün üretim hesabından mamullere aktarılması ) XXX XXX XXX XXX XXX Olağandışı nedenlerle ortaya çıkmış kusurlu mamullerin düzeltilmesi için yapılan giderler ise 689 – Diğer Olağandışı Gider Ve Zararlar hesabında ayrıca izlenir. 710 - DİREKT İLKMADDE MALZEME GİDERLERİ 720 - DİREKT İŞÇİLİK GİDERLERİ 730 – GENEL ÜRETİM GİDERLERİ xxx - ÇEŞİTLİ ALACAKLI HESAPLAR XXX XXX XXX 151 – YARIMAMULLER – ÜRETİM 711 - DİREKT İLKMAD. MALZ. GİD. YAN. HS. 721 - DİREKT İŞÇİLİK GİDERLERİ YAN. HS. 731 - GENEL ÜRETİM GİDERLERİ YAN. HS. XXX 689 – DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR 151 - ÜRETİM – YARIMAMUL XXX ( Düzeltme işlemi için eklen maliyetler ) ( Eklen maliyetlerin üretim hesabına aktarılması ) ( Düzeltilen mamulün üretim hesabından zarar hesabına aktarılması) • 52 • XXX XXX XXX XXX XXX SAYI 6 | EKİM 2010 V.II. Bozuk Mamul İle İlgili Muhasebe Kayıtları Mamul bozulması teknoloji gereği olağan sayılıyorsa, bozuk mamullerin varsa satış veya kullanım değeri indirildikten sonra kalan maliyeti sağlam mamul veya yarımamuller arasında, bunların maliyeti oranında paylaştırılır. Bozuk mamulün satış veya kullanım değeri ise, emsal değeri de olabilir, 157 – Diğer Stoklar hesabına kaydedilir. 157 – DİĞER STOKLAR 151 – YARIMAMULLER – ÜRETİM XXX ( Bozuk mamulün satış, kullanım veya emsal bedeliyle diğer stoklara aktarılması ) XXX Mamul bozulması üretimin doğal akışının gereği olağan sayılmıyorsa, bozuk mamullerin toplam maliyeti 151 – Yarımamuller - Üretim hesabından çıkarılarak bunların satış veya kullanım değerleri 157 – Diğer Stoklar hesabına, kalan kısmı 689 – Olağandışı Gider Ve Zararlar hesabına aktarılır. 157 – DİĞER STOKLAR 689 – DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR 151 - ÜRETİM – YARIMAMUL XXX XXX XXX ( Bozuk mamulün stok ve zarar hesabına aktarılması) Olağandışı bozuk mamulün satış veya kullanım değeri hiç yoksa bozuk mamulün maliyetinin tamamı 689 – Olağandışı Gider Ve Zararlar hesabına aktarılır. 689 – DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR 151 - ÜRETİM – YARIMAMUL XXX ( Bozuk mamulün tamamının zarar hesabına aktarılması) XXX V.III. Artıklarla İlgili Muhasebe Kayıtları Artıklar, eğer satılana kadar bekletilmeyip de ayrı bir stok hesabına kaydedilmek istenirse, diğer stoklar hesabına emsal bedelle kaydedilir. 157 – DİĞER STOKLAR 157.01 - Artıklar 151 - ÜRETİM – YARIMAMUL XXX XXX ( Artığın diğer stoklar hesabına emsal bedele kaydı ) Artığın satılması durumunda satış kârı diğer olağan gelir ve kârlar hesabına, zarar durumunda ise diğer olağan gider ve zararlar hesabına kayıt yapılır. • 53 • SAYI 6 | EKİM 2010 100 – KASA 157 – DİĞER STOKLAR 157.01 – Artıklar 391 – HESAPLANAN KDV 649 – DİĞER OLAĞAN GELİR VE KÂRLAR XXX 100 – KASA 659 – DİĞER OLAĞAN GİDER VE ZARARLAR 157 – DİĞER STOKLAR 157.01 – Artıklar 391 – HESAPLANAN KDV XXX XXX XXX XXX XXX ( Artığın satışıyla elde edilen kârın kaydı ) XXX XXX ( Artığın satışıyla doğan zararın kaydı ) Artığın olağandışı sebeplerden dolayı ortaya çıkması durumunda mutlaka bunun ayrı bir hesaba kaydedilmesi gerekir. Bunların satışıyla oluşacak zarar ise olağandışı gider ve zararlar hesabına kaydedilmelidir. V.IV. Fireler İle İlgili Muhasebe Kayıtları Olağan fireler, üretimin doğal sonucu olarak oluştuğu için bunların maliyetleri ayrıca bir gider hesabına kaydedilmez. Bunların maliyetleri diğer yarımamul veya mamullerin maliyetlerine eklenir. Böylece üretim sonucu elde edilen yarımamul veya mamullerin birim maliyetleri yükselmiş olur. Olağandışı fireler üretimin doğal sonucu neticesinde ortaya çıkmadığından, beklenmeyen bir anda hiç hesapta yokken ortaya çıktığından dolayı bunların maliyet hesabını etkilememesi gerekir. Bu tür fireler bir devre zararı olarak 689 – Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar hesabına kaydedilmesi gerekir. 689 – DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR 151 - ÜRETİM – YARIMAMUL XXX ( Olağandışı firenin gider hesabına kaydı ) XXX VI. SONUÇ Üretim işletmelerin tamamında karşılaşılan üretim kayıplarının tasnifi, maliyet ve yönetim muhasebesi açısından oldukça önemlidir. Nasıl teşhisi konulmayan hastalığın tedavisi olmazsa, üretim kaybının çeşidini bilmeden, bu kaybı önlemek için gereken önlem de alınamaz. Üretim kaybının teşhisini doğru yapılması kadar bu kaybın doğru hesaplarda muhasebeleştirilmesi de bir o derece önemlidir. • 54 • SAYI 6 | EKİM 2010 KAYNAKÇA 1. Anderson, Lane K. ve Donald K. Clancy, Cost Accounting, Boston: Richard D. Irwin Inc., 1991 2. Barfield, Jesse T., Cecily A. Raiborn, Michael A. Dalton, Cost Accounting Traditions And Innovations, St. Paul: West Publishing Company, 1998 3. Büyükmirza, Kamil, Maliyet Ve Yönetim Muhasebesi, Ankara: Barış Kitap Basım Yayın Dağıtım Ltd.Şti., 2000, 8. baskı 4. Civelek, Muzaffer, Maliyet Muhasebesi, Ankara: Detay Yayıncılık, Eylül 2002 5. Erdoğan, Necmettin, Maliyet Muhasebesi, İzmir: Barış Yayınları, 2001 6. Eroğlu, Nurettin, Açıklamalı Ve İçtihatlı Vergi Usul Kanunu, Ankara: Adalet Matbaacılık, 1995 7. Ertuna, İbrahim Özer, Maliyet Muhasebesi, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 1974 8. Horngren, Charles T., George Foster, Cost Accounting – A Managerial Emphasis, New Jersey: PrenticeHall Inc., 1987 9. Canoğlu, M.Ali, “Fireler ve Zayi Olan Malların Muhasebe Kaydı”, Maliye Postası,sayı 378, 01.06.1996 10. Hacıosmanoğlu, M.Çetin, “Değeri Düşen Emtiada Takdir Komisyonu Kararı mı, Mahkemenin Tayin Ettiği Bilirkişi Kararı mı Öncelik Taşır”, Maliye Postası,sayı 313, 15.09.1993 11. Hacıosmanoğlu, M.Çetin, “Tekdüzen Hesap Planına Göre Ticari İşletmelerde Fireler ve Muhasebesi”, Maliye Postası,sayı 359, 15.08.1995 12. Öğüt, Ahmet, “Zayi Olan Mallarda KDV Uygulaması”, Maliye Postası,sayı 524, 01.07.2002 13. Süral, Arıcal, “Tekdüzen Hesap Planına Göre Zayi Olan Malların Muhasebesi”, Yaklaşım,sayı 33, Eylül 1995 14. Vergi Uyuşmazlıklarına İlişkin Danıştay Karaları, Düzenleyen: Taner Gelegen ve Fevzi Özgeneller,Ankara: Ayyıldız Matbaası A.Ş., Aralık 1977 15. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu 16. 87 No’lu “Emsal Bedelin Tayini Hakkında” Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ______ *SMMM • 55 • SAYI 6 | EKİM 2010 YENİ ÇEK KANUNU Anfer YILMAZ* Sayın Meslektaşlarım, Bildiğiniz üzere, 14.12.2009 tarihinde 3167 sayılı Çek Kanunu değiştirilerek 5491 sayılı Çek Kanunu çıkarılmıştır. Siz meslektaşlarıma kısaca bu Çek Kanunu’nun neler içerdiğini bilgilendirmeye çalışacağım. Öncelikle bu çek kanunun çıkarılmasının amacı, önceki kanunda sınırların kesin çizgilerle belirlenmemiş olmasıdır. Şöyle ki; bu yeni kanunla çekin düzenlenmesi, kullanımı, çek hamillerinin korunması ve en önemlisi kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması yönünde yeni esaslar getirmiştir. 5491 sayılı kanun, bankalara çekin verilmesinden ayrıntılı araştırma yükümlülüğüne kadar birçok sorumluluk getirmiştir. 5491 sayılı kanunda 4 türlü çek vardır. Bunlar; 1- Lacivert Çek: Tacir çeki 2- Kırmızı Çek: Hamiline düzenlenen Tacir çeki 3-Yeşil Çek: Tacir olmayan gerçek kişi çeki 4- Kahverengi Çek: Hamiline düzenlenen tacir olmayan kişi çeki Yeni kanuna göre, tacirin ticari işletmesi ile ilgili iş ve işlemlerinde, tacir olmayan kişinin çek defterini kullanarak çek düzenleyen ve düzenleten kişi 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ayrıca, bankaya gerçek dışı beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması hükmü getirilmiştir. 5491 sayılı kanun, çekin ödenmemesinden dolayı 1.500 güne kadar Adli para cezası hükmü de getirmiştir. Bu da 30.000,00 TL ile 150.000,00 TL arasındadır. Adli para cezası şikâyete bağlı yaptırımlardır. Çekin ödenmemesi durumunda ve adli para cezasının ödenmemesi durumunda çek sahibinin adli para cezası, verilen gün kadar hapis cezasına çarptırılır. Tarafların anlaşmaları ve şikâyetten vazgeçmesi durumunda adli para cezası da kalkar. Karşılıksız Çeklerde muhatap bankanın sorumluluğu, 2010 yılı için her bir çek yaprağı başına 600 TL’dir. Karşılıksızdır işlemi, bankaların ödemekle yükümlü olduğu miktarın üzerindeki tutar için yapılır. (Örneğin; 10.000 TL’lik karşılıksız çek için muhatap banka 2010 yılı için çek yaprağı başına sorumlu olduğu 600 TL’yi talebi halinde çek hamiline ödedikten sonra, geriye kalan 9.400 TL’lik kısım için karşılıksızdır işlemi yapacaktır.) Çek bedelinin 600 TL veya altında olması halinde, çek karşılığı olan tutardan eksik kalan kısmı banka tarafından hamiline ödenecektir. Çek bedelinin 600 TL ve üzerinde olması halinde ise çekin üzerinde yazılı bedeli aşmamak koşuluyla, kısmi karşılığa ilave olarak 600 TL ödemekle yükümlüdür. (Örneğin; 5.000 TL’lik bir çekin 1.000 TL’sinin karşılığının olması ve çeki elinde bulunduran hamilin talebi üzerine, kendisine 1.600 TL’lik bir ödeme yapılacak kalan 3.400 TL’lik kısım için ise karşılıksız işlemi yapılacaktır.) Yeni kanunun geçici olarak getirdiği en büyük değişikliklerden biri de, çekin ancak üzerinde bulunan tarihte bankaya ibraz edilmesi zorunluluğudur. Çeki elinde bulunduran kişi, çeki üzerindeki tarihten önce bankaya ibraz ederek kendisine kısmi veya bir başka tutarda ödeme yapılmasını talep edemez ve bu çek için vadesinden önce hukuki işlem yapamaz. Çek hesabı sahipleri ile ilgili tüm bilgiler, bu hesaplardan çek ile ödeme yapılan kişilere ait bilgiler, yapılan ödeme tutarları, kısacası Çek ve Çekin tarafları • 56 • SAYI 6 | EKİM 2010 ile ilgili tüm bilgiler dönemler itibariyle Gelir İdaresi Başkanlığı’na bildirilir. Bu da gösteriyor ki, mükelleflerin hamiline çekleri düzenlerken çok dikkatli olmaları ve karşılığında fatura vb. belgelerle ilişkilendirilmesi şarttır. Tacir Tüzel Kişiler veya faaliyetleri ile ilişkilendirilebilecek nitelikte açılmış olan, tüzel kişilerin ortakları, ortakların ilgili bulunduğu veya etkisi altında bulundurduğu gerçek kişiler ile tüzel kişinin yönetim organlarında görev alan veya temsilci sıfatını taşıyan gerçek kişiler adına açılmış olan çek hesapları da Tacir Tüzel kişiye ait kabul edilir. Bu durum ayrıca banka tarafından Gelir İdaresi başkanlığına bildirilir. Bu madde ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun (K.V.K.) ’nun Örtülü Sermaye başlıklı 12. Maddesinde açıklanan ilişkili kişi kavramı çek hesapları içinde uygulamaya konulmuştur. Bu uygulama ile hedeflenen kayıt dışını azaltmaktır. Çek düzenleyenlerin, çekin yapısına uygun olarak kullanmakta azami özeni göstermeleri gerekmektedir. Ayrıca Bankalara da çekin türüne uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı konusunda sorumluluk getirilmiştir. Çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezaî sorumluluk çek hesabı sahibine aittir. 4- Bankalar, hamiline çek defteri kullanmadan, hamiline çek düzenleyen gerçek veya tüzel kişileri Cumhuriyet Savcılığı ve Gelir İdaresi Başkanlığına bildireceklerdir. 5- Çek karşılığının hesapta bulundurmasına ait sorumluluk gerçek kişi çeklerinde gerçek kişilere, tüzel kişiler adına açılan hesaplarda ise, tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevli olan yönetim organı üyesi, belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişiler olduğu hüküm altına alınmıştır. 6- Çeki karşılıksız işlemine tabi tutulan hesap sahibine, elindeki çek yapraklarını iade etmesi için bankaların yaptığı ihtar ve savcılığa ihbar yükümlülükleri kaldırılmıştır. SAHTE FATURA Saygıdeğer Meslektaşlarım, Bir konuda dikkatlerinizi tekrar çekmek istiyorum. Hiç bir meslektaşımın bilerek yaptığını düşünmediğim sahte fatura en önemli sorunlardan birisidir. Sahte Fatura (Naylon Fatura) gelişmiş, çağdaş ülkelerde olmayan olmaması gereken bir konudur. Bu konuda biz meslek mensuplarına önemli görevler düşmektedir. Bu görev sadece vergi yasalarından kaynaklanan zorunluluklar olarak algılamamamız, bunun insani, vicdani ve ahlaki BİR görev olduğunu bilerek hareket Etmemiz gerekmekte ve meslek mensubu olarak bu tür firma ve kişilere gerek düzenleme konusunda gerekse kullanma konusunda taviz vermememiz gerekmektedir. Saygılarımla SMMM Yapılan kanun ile getirilen önemli bazı başlıkları saymak gerekirse; 1- Çekler; Tacir olan- olmayan gerçek ve tüzel kişiler için ve Hamiline Çekler olarak sınıflandırılmış ve renk farklılıkları ile belirgin hale getirilmiştir. (Lacivert Çek, Kırmızı Çek, Yeşil Çek ve Kahverengi Çek) 2- Çekler, 31.12.2011 tarihine kadar üzerinde bulunan tarihten önce bankaya ödemesini yapılması için ibraz edilemeyecektir. İbraz edilmesi durumunda karşılıksız işlemi yapılamayacaktır. Ayrıca bu çekler için hukuki yollara başvurulamayacaktır. 3- Bankalara her bir çek yaprağı için getirilen asgari ödeme zorunluluğu 470 TL’den 2010 yılı için 600 TL’ye çıkartılmıştır. • 57 • SAYI 6 | EKİM 2010 TOBİN VERGİSİ ÜLKEMİZDE UYGULANABİLİR Mİ? Serkan Önder DİNÇ* Şu anki ekonomi politikalarında pek popüler olmayan ama son zamanlarda yazılı ve görsel medyada yazılı ve görsel medyadaki görüşlerini de bir toparlayıp bahsetmek gerekirse; ‘’Bankalara da sıkça gündeme gelen bir vergi türü tobin vergisi. Üstelik bir zamanlar tobin vergisini savunmak Türkiye’de kural şartsa Tobin Vergisi getirsinler!’’ çok modaydı. Lakin savunanların çoğu, tobin vergisinin Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu ne olduğunu bilmiyorlardı. Son zamanlarda yazılı Başkanı Ersin Özince, Devlet Bakanı Ali Babacan’ın ABD ve görsel medyada hiç beklenmedik bir şekilde ve ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde tartışılan bankaların diğer sivil toplum örgütleri tobin vergisi diye sermaye mevduat toplama oranlarına sınır getirme düşüncesinin kontrolünü savununca, üstüne de Ekonomix’in son Türkiye için de ele alındığını ifade etmesini bir yazısında bahsettiği röportajı okuyunca, daha önce Ekşi “tevatür” olarak değerlendirmektedir. Özince, Bu tür İktisat’da yayınlanan ‘’Tobin vergisi nedir’’ başlıklı kısa bir sınırlamanın Türk bankacılığına zarar vereceğini, yazıdan burada bahsetme ihtiyacı hissettim. Ulusal bankacılığımızın zaten derinleşmiş bir bankacılık olmadığını ve Toplumun tasarruf alışkanlığı yokluğunun Tobin vergisi, ülkelerin üretkenliğine hemen hiç katkısı olmayan, ama belirsizliklerin yoğun olduğu durumlarda riskleri ve kırılganlıkları arttırıp üstüne bir de bu tarz, bizim için söz konusu bile olmayan sınırlamaların getiririlerek sistemin iyice küçültüleceğini savunmaktadır. yeri geldiğinde ekonomileri (ekonomi nedir?) krize Henüz, Amerika ve AB ülkelerinde bu tedbirlerin sürükleyen son darbeyi vuran, çok kısa vadeli sermaye uygulanmasına yönelik netleşmiş bir karar olmadığını, hareketlerini azaltmak için önerilmiş bir döviz işlemleri Basel vergisidir. Burada önemli bir husus, verginin kısa vadeli Cumhuriyeti Merkez Bankası (MB) ve Bankacılık sermaye hareketlerini tümden ortadan kaldırmaya Düzenleme yönelik olmaması, sadece ufak bir maliyet ortaya uluslararası gelişmeleri yakından izlediğini belirten çıkartarak çok kısa sureli ve ani hareketlerin önüne Özince, Türkiye’de bankacılık sistemine yönelik olarak geçmesidir. Verginin ana fikri “çarkların arasına bir miktar şu anda batının üzerinde durduğu tarzda tedbirlerin kum atarak sürtünmeyi arttırmaktır. Böylece sermayenin alınmasına ihtiyaç olmadığını da belirtmektedir. oynaklığı azalır. Son zamanlardaki Bankalar Birliği’nin • 58 • Komitesi ve çalışmaları Denetleme kapsamında Kurumu’nun “Brezilya gibi cesur olalım!” Türkiye (BDDK), SAYI 6 | EKİM 2010 Ersin Özince, yaptığı bir açıklamada Tobin ortaya atanlar var ve bunlar ulusal bankacılığın Vergisinin ülkemize ve bankacılık sistemimize ne derece konsantrasyonundan rahatsızlık duyuyorlar. Neden uygun olduğu ile ilgili görüşlerini şu sözlerle açıkladı: rahatsızlar açıkça söylesinler. Bankaların “Türkiye bankacılık sisteminin bu tarz tedbirlere mevduat toplamalarına sınır kesinlikle ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Bankaların getirirseniz, sadece mevduatı değil sistemin diğer topladığı mevduata sınırlama getirmek mevzu bahis alanlarına da limit koymuş olursunuz. Bu doğru olmaz. olmamalı. Bu tür bir tedbir ulusal bankacılığımıza Türkiye için hiç düşünülmemesi gereken bir durum. zarar verir. Ulusal bankaların gelişmelerinden, sistemin Bankaların mevduat pazar paylarını düşünün, çok şubeli sağlıklı yapısından ve taşıdığı yüksek potansiyelden bankaları düşünün bununla neyi sınırlıyorsunuz, zaten kimler nasıl rahatsızlık duyuyorlarsa açık söylesinler ne büyük maliyetlerle yapılan altyapı yatırımlarını, geniş istediklerini. İlla da tedbir istiyorlarsa Türkiye piyasasına şube ağlarının sağladığı imkânları, mevduat bankacılığını, zarar veren, ortalıkta dolanıp duran spekülatif fonlara ATM’leri her şeyi sınırlarsınız. Katılacağım bir konu değil. tedbir getirsinler. ‘Türkiye de Brezilya gibi cesur davranıp Bankacılığımızı cendereye sokar. Türkiye’de faaliyet Tobin Vergisi’ni koysun’ diye düşündüğümüzde tabi ki gösteren yabancı bankaları etkilemez” şeklindeki Türkiye’nin şartlarına ne kadar uyabileceği de tartışma ifadelerle ise tobin vergisinin bankacılık yönünden pek konusu. Ancak bir huşu var ki ithalatın ihracatı karşılama uygun olmayacağını belirtmiş olmaktadır. oranı ülkemizde giderek açılan bir makas olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla kişisel görüşüm tobin vergisini Tobin Vergisi, kısa vadeli sermaye hareketlerinin uygulamada yarar olacağı kanaatindeyim ancak bu neden olacağı istikrar bozucu etkileri azaltmak amacıyla vergi yine son kullanıcıya yansır mı? Orası ayrı bir sorun dövizle yapılan uluslararası işlemlerden alınan ve ilk kez olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak en azından ülkemize 1978 yılında J. Tobin tarafından önerilen küçük oranlı giren ara mamullerden değil de tüketime yönelik ithal bir vergi türüdür. Tobin Vergisi’ni savunanlar, ülkelerin ürünlere tobin vergisi uygulanabilir’’. üretkenliklerine katkısı olmayan, ama belirsizliklerin yoğun olduğu durumlarda riskleri ve kırılganlıkları Bununla her şeyi sınırlarsınız, Basel çalışmaları arttırıp ekonomileri krize sürükleyen son darbeyi içinde alınan tedbirlerin ve geliştirilen fikirlerin bilakis vuran, çok kısa vadeli sermaye hareketlerini kısıtlamayı gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülke ayırımlarını amaçlıyor. Tobin’ciler, kısa vadeli sermaye hareketlerini gözeterek destekleyici özellikte olduğunu ifade eden tümden ortadan kaldırmayı değil, yarattıkları zararların Özince, “Basına yansıyan görüş ve ifadelerin abartılmış önüne geçilmesini istiyor. ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın olduğunu düşündüğünü, Bankaların mevduat oranlarına ekonomi danışmanı olan Dünya Bankası eski Başkan sınır koymanın doğru bir yaklaşım olmadığını söyledi. Yardımcısı Joseph Stiglitz, Tobin Vergisi’ni savunan Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Özince’nin ifadelerinden, iktisatçılardandır. Ekonomiden sorumlu Bakan Babacan’ın, Türk bankacılık sisteminin ne kadar sağlıklı olduğundan, iyi işlediğinden I. Tobin Vergisi Nedir? ve denetiminin ne kadar güçlü olduğundan söz ederek James Tobin, Bretton Woods Sistemi’nin çöküşünün hemen ardından 1972 yılında Princeton takdir ettiği de anlaşılmaktadır. Özince ‘’ Sayın Bakanımız, gündemlerinde böyle Üniversitesi’nde Joseph Schumpeter’in anısına verdiği bir konunun olduğunu bize iletmedi. Bu tür söylemleri konferansta döviz kurlarındaki oynaklığı minimize • 59 • SAYI 6 | EKİM 2010 performansına ne miktarda bir gelir elde edileceği vergi oranı ile vergi yardımcı olmak ve bu vergiden sağlanan gelirle de tabanı [döviz işlemlerinin kapsamı ve hacmi] yanında uluslararası kalkınma çabalarına katkıda bulunmak başka faktörlere de bağlıdır. Bunlar; döviz hareketinin için spot döviz işlemleri üzerine bir vergi konulmasını Tobin vergisine karsı gösterdiği esnekliğin katsayısı, önermiştir. *Adını James Tobin’den alan Tobin vergisi, hangi tür ve ne büyüklükteki işlemlerin vergiden muaf uluslararası sermaye hareketleri üzerine değer esasına tutulacağı, vergi kaçırma ve vergiden kaçınmanın dayanan [advalorem], düşük oranlı, bütün ülkeler için boyutları gibi bir dizi unsurdan oluşmaktadır (Spahn, geçerli olacak tek oranlı [yüzde 0.1 ile yüzde 1 arasında] 1996). Bu faktörler Tobin vergisinden sağlanacak gelirin bir döviz işlem vergisi konulmasını öngörmektedir. büyüklüğünü belirleyecektir. Tobin vergisinden ne Tobin vergisiyle amaçlanan, spekülasyonun maliyetini kadar gelir elde edilebileceğine ilişkin farklı çalışmalar yükseltmek suretiyle kısa vadeli plasmanlardan ve/veya bulunmaktadır. Tobin vergisinin hesaplanmasına genel döviz spekülasyonlarından kazanç sağlamayı uman bir örnek oluşturması ve ayrıntılı olması nedeniyle burada yatırımcıları bu kararlarından caydırmak ve böylece örnek olarak Felix’in (1995a) hesaplama yöntemine yer döviz piyasalarındaki oynaklığı minimize etmektir. verilmiştir. etmek, ülkelerin makroekonomik Tobin, spekülatif amaçlı döviz işlemlerinin neden III. Tobin Vergisinin Etkinliğinin Artırılmasına vergilendirilmesi gerektiğini aşağıdaki gerekçelere Yönelik Alternatif Bir Öneri: İki Aşamalı Tobin Vergisi dayandırmaktadır: Spekülatif amaçlı döviz hareketleri ile II. Tobin Vergisi Nasıl Çalışır ve Hesaplanır? mücadelede daha etkin bir sonuç alabilmek için Tobin vergisinin çalışma mekanizması oldukça alternatif öneriler ortaya atılmıştır. Bu öneriler temelde basittir. Yapılması gereken yalnızca herhangi bir para Spahn’ın (1996) çalışmasına dayanmaktadır. Spahn biriminin diğerine dönüştürülmesi sırasında bu işlem (1996) vergilemeden, spekülatif amaçlı olmayan döviz üzerine düşük oranlı advalorem bir vergi uygulanmasıdır. işlemlerinin etkilenmemesi ve dolayısıyla bu verginin Buna göre herhangi bir para birimi diğerine çevrilmek etkinliğinin artırılması için iki aşamalı bir Tobin vergisi istendiğinde toplam işlem hacmi üzerinden belirli [a two-tier Tobin tax] önerisinde bulunmaktadır. İki bir oranda vergilendirilecektedir. Tobin 1970’lerin aşamalı Tobin vergisi önerisinin ilk aşamasını düşük baslarında bu öneriyi ilk olarak ortaya attığında oranlı genel bir Tobin vergisi; ikinci aşamasını ise ek bir spot döviz işlemleri üzerinden alınacak bu verginin döviz vergisi [exchange surcharge] oluşturmaktadır. oranının yüzde 0,1 ile yüzde 0,5 arasında olabileceğini Buna göre ilk aşamada alınacak vergi spot işlemlere öngörmüştür. Ancak Tobin, vergi oranı konusunda net yüzde 0,2 gibi standart bir oranda; türev ürünlere bu bir oran ortaya koyamamış; bu konudaki görüşlerini standart oranın [yüzde 0.2’nin] yüzde 50’si kadar bir sık sık değiştirmiştir. Tobin’in en son üzerinde karar oranda uygulanacaktır. İkinci aşamada alınacak vergi kıldığı oran yüzde 0,2’dir. Tobin, uluslararası finansal ise, yalnızca spekülatif amaçlı döviz işlemlerinin arttığı piyasalarda spekülasyonu yavaşlatacağına inandığı dönemlerde uygulanacak yasaklayıcı bir ek döviz böyle bir verginin bütün ülkelerde aynı oranda ve vergisinden ibarettir. Ek döviz vergisinin belirli bir oranı bütün ülkelerin kendi toprakları üzerinde döviz cinsi ne olmayıp; spekülasyonun şiddetine göre yüzde 100’e olursa olsun bütün işlemlerde uygulanması gerektiğini kadar artırılabilecektir. vurgulamıştır. Belirli bir dönemde Tobin vergisinden • 60 • SAYI 6 | EKİM 2010 IV. Tobin Vergisinin Avantaj ve Dezavantajları oluşturmaktadır (Kenneth, 1999). Tobin vergisi, henüz Tobin vergisi, birçok avantaj ve dezavantaja uygulama alanı bulamamış; yalnızca teoriden ibaret sahiptir. Bu vergi, spekülatif amaçlı döviz hareketlerini olan global boyutlu bir döviz işlem vergisi önerisidir. Bu önleme ve döviz piyasalarındaki oynaklığı azaltma; verginin spekülatif amaçlı döviz hareketlerini önlemede ulusal makroekonomik politikalar üzerindeki olumsuz ne ölçüde başarılı olacağını değerlendirmek için gerekli etkileri mininize etme ve gelir sağlama gibi bir çok ampirik bulgu henüz mevcut değildir. Bazı ülkelerin avantaja sahiptir. Bununla beraber adı geçen vergi Tobin vergisini kabul etmesi bazılarının kabul etmemesi uygulama güçlüğü, finansal serbestleşmeye aykırı durumunda olması, uluslararası piyasalarda etkisizliğe neden olması bölgelere kayacağı açıktır. Bunu önlemek için Tobin gibi bir çok dezavantajı da beraberinde getirmektedir. vergisinin bütün ülkelerde veya en azından New York, döviz işlemlerinin vergilendirilmeyen Londra, Frankfurt, Hong Kong, Tokyo gibi dünyanın V. Tobin Vergisinin Avantajları önde gelen finans merkezlerinde eşanlı ve sürekli olarak Spekülatif Amaçlı Döviz Hareketlerini Önlemesi ve uygulanması gerekir. Oysa hâlihazırda Tobin vergisini bütün ülkelerde veya en azından yukarıda belirtilen Döviz Piyasasındaki Oynaklığı Azaltması Özellikle 1980 sonrası süreçte finansal piyasalar merkezlerde uygulamak için ne gerekli siyasi irade, daha liberal bir yapı kazanırken aynı zamanda daha ne de uzlaşma vardır. Bu uzlaşmanın sağlanamaması kırılgan bir hale gelmiştir. Böyle bir ortamda döviz durumunda da spekülatif amaçlı döviz hareketleri piyasalarındaki oynaklığın azaltılması bir hayli önem vergi cennetlerine [tax haven] kayacaktır. Uygulama taşımaktadır. Tobin vergisinin en büyük avantajı, güçlüğünü politik sorunlar ve teknik sorunlar olmak spekülatif üzere iki alt baslık altında İncelemek mümkündür. amaçlı uluslararası döviz hareketlerini yavaşlatması ve böylece döviz piyasalarında ortaya çıkan oynaklığı azaltması olacaktır. Tobin vergisi, kaynakları 2. Politik Sorunlar spekülatif amaçlı kısa vadeli döviz işlemlerinden uzun Tobin vergisinin uygulanması, global işbirliğini vadeli döviz işlemlerine doğru yönlendirerek piyasalar zorunlu kılmaktadır. Bu verginin dünya genelinde ve üzerinde olumlu katkı yapacaktır. Çünkü uzun vadeli aynı oranda uygulanması vergiden beklenilen amaçlara yatırımlar için döviz işlemleri üzerinden ödenecek Tobin ulaşmak için hayati önem taşımaktadır. Bir başka ifadeyle, vergisi tutarı toplam proje maliyeti içinde önemsiz bir Tobin vergisinin etkin bir biçimde uygulanabilmesi paya sahip olacaktır. Halbuki spekülatif amaçlı döviz için global vergi uyumu gereklidir. Bu durum ilgili işlemleri, işlemin sıklığına göre Tobin vergisi tutarı ülkelerin genelde vergilendirme rejimiyle, özelde de yüksek olacağından spekülatörlere önemli bir maliyet vergilendirme yetkisinin isleyişiyle yakından ilgilidir. Öte yükleyecektir. Bu durum karsısında spekülatörler döviz yandan dünya çapındaki finansal sektörlerin bu tip bir işlemlerini azaltmak zorunda kalacaklardır. vergiye muhalefet etmeleri de kuvvetle muhtemeldir. Çünkü böyle bir verginin [en azından finansal kesime VI. Tobin Vergisinin Dezavantajları göre] finans sektörünün manevra alanını daraltıcı bir Tobin vergisinin başlıca dezavantajları aşağıdaki etki yapacağı açıktır. Dolayısıyla finans sektörünün bu vergiye karsı göstereceği tepkiyi hiç kimse göz ardı baslıklar altında ele alınabilir. 1. Uygulanmasının Güç Olması edemez. Ülkelerin Tobin vergisi uygulamasında başarıya Uygulanabilirlik, Tobin vergisinin en zayıf noktasını ulaşabilmesi için vergilendirme yetkilerinden kısmen • 61 • SAYI 6 | EKİM 2010 feragat edip diğer dünya ülkeleriyle işbirliği sağlanmadığı ikame edilebilecek; uzun vadeli yatırım araçları kısa sürece, mobilizesi çok yüksek olan uluslararası döviz vadeli araç gibi işlev görebilecektir. Böylesine karmaşık işlemlerinin önemli bir kısmı bu verginin uygulanmadığı bir ortamda finansal hareketlerin yerini ve yönünü merkezlere, yani vergi cennetlerine kayacaktır. Bu belirlemek kolay olmayacaktır. Dolayısıyla spekülatörler durumda vergileme yapan devletlerin firmaları rekabet her zaman vergiden kaçınma ve/veya vergi kaçırma açısından dezavantajlı duruma düşmüş olacaklardır. Bu olanağı bulacaklardır. da vergi tabanının aşınması, Tobin vergisini uygulayan 4. Vergilemede Piramitleşmeye Yol Açma ülkeler aleyhine vergilemede adaletsizliğin artması, vergi cennetlerinin yaygınlaşması ve dolayısıyla tahrip Olasılığı Tobin vergisinin vergilemede piramitlesmeye10 edici vergi uygulamalarının çoğalması gibi sonuçları yol açma olasılığı da gözden kaçırılmaması gereken ortaya çıkaracaktır. önemli bir konudur. Burada hemen Tobin vergisi 3. Vergi Kaçırma ve Vergiden Kaçınma uygulamasında böyle bir sorunla nasıl karşılaşılabileceği Vergi kaçırma, Tobin vergisinin uygulanmasında sorusu akla gelmektedir. Örneğin üzerinden Tobin karşılaşılacak en ciddi sorunlardan birisidir. Bir ülkede vergisi hesaplanan spekülatif amaçlı uluslararası bir vergi tabanı, vergileme kapasitesine yaklaştığı ölçüde döviz hareketi üzerine, ilgili ülke vergi kanunlarına vergilemede etkinlik ve adalet sağlanabilir. Vergi göre [örneğin Türkiye] Banka ve Sigorta Muameleleri kaçırmanın önlenebilmesi için vergi tabanı mümkün Vergisi ve Damga Vergisi de tatbik ediliyor olabilir. Bu mertebe Yukarıda durumda ilk olarak hesaplanan Tobin vergisinin oranı belirttiğimiz gibi, spot döviz işlemleri dışındaki döviz otomatikman yükselmiş ve yasal oranın üzerine çıkmış işlemleri de Tobin vergisine tabi tutulsa bile, yine de olacaktır. Küçük ülke paraları arasındaki kur ABD Doları, vergiden kaçınmak ve/veya vergi kaçırmak mümkün Euro, Yen gibi güçlü para birimleri [çapraz kurlar] olabilecektir. Örneğin, Tobin vergisinin tabanının hazine üzerinden sağlandığından bu paralar Tobin vergisine işlemlerini de kapsayacak şekilde düzenlendiğini iki defa maruz kalmış olacaklardır. Bunun sonucunda düşünelim. Bu durumda spekülatörlerin nakit benzeri da diğer ülke paralarına geçiş maliyetli olacağından türev ürünlere yönelmeleri söz konusu olabilecektir. küçük ülkelerdeki fon yöneticileri portföylerinde ulusal Hâlihazırda böyle bir türev ürün mevcut olmasa bile paralarına daha fazla ağırlık vereceklerdir. geniş tutulmak zorundadır. vergi kapsamına girmeyen yeni türev ürünlerin ortaya çıkması muhtemeldir. Bunun için Tobin vergisinin mevzuatı ileride ortaya çıkabilecek türev ürünleri de kapsayacak şekilde esnek dizayn edilebilir. Ancak bunun vergiden kaçınmayı ne ölçüde azaltacağını önceden kestirmek güçtür. Günümüzün global ortamında finans piyasaları öyle karmaşık hale gelmiştir ki, yalnızca finansal kuruluşlar arasındaki değil; finansal ürünler arasındaki farklılıklar ve sınırlar ortadan kalkmıştır. Böyle bir ortamda finansal ürünler rahatlıkla birbiri yerine ikame edilebilecektir. Örneğin, bonolar tahvil yerine __________ *SMMM • 62 • SAYI 6 | EKİM 2010 VERGİ MÜKELLEFİ OLMAYAN GERÇEK KİŞİLERE AİT MOTORLU KARA TAŞITLARININ KİRALANMASINDA VERGİ UYGULAMALARI Erol ZEYNELOĞLU* VERGİ MÜKELLEFİ OLMAYAN GERÇEK KİŞİLERE AİT MOTORLU KARA TAŞITLARININ KİRALANMASINDA VERGİ UYGULAMALARI Bu yazımızda mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde, vergi mükellefi olmayan gerçek kişilere ait motorlu kara taşıtlarının kiralanması işlemlerinin, Katma Değer Vergisi ve Gelir Vergisi uygulamaları karşısındaki durumu açıklanarak konuyla ilgili tereddütler giderilmeye çalışılacaktır. Vergi mükellefi olmayan gerçek kişi; Vergi kanunlarına göre Türkiye’de yapılan ticari, sınaî, zirai ve serbest meslek faaliyetlerinden herhangi birinden dolayı gelir elde etmeyen, bu alanda yaptıkları faaliyetlerden dolayı gerçek usulde defter tutma zorunluluğu bulunmayan veya kendilerine vergi borcu doğmayan gerçek kişilerdir. ”Tüccarlara ait olsa dahi, işletmeye dâhil bulunmayan gayrimenkuller ve haklar hakkında da vergi mükellefi olmayan gerçek kişilere ait hükümler uygulanır.”(1) Diğer yandan sahip oldukları menkul ya da gayrimenkullerden dolayı gelir elde edilen kimseler ile ücret karşılığı çalışanlar veya herhangi bir gelir getiren faaliyeti olmayan kimseler mevcut durumda vergiye tabi olmayan gerçek kişiler olarak adlandırılırlar. Motorlu kara taşıtları 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre trafik şube veya bürolarına kayıt ve tescil edilmiş bulunan araçları kapsar. Gelir Vergisi Kanununun 70/8 maddelerinde sayılan Motorlu nakli ve cer vasıtaları ile karada hareketli her türlü motorlu araç bu kapsamda değerlendirilir. Minibüs, Otomobil, Kamyon, Kamyonet, Otobüs vb araçlar bu sınıftaki araçlara örnek olarak sayılabilir. KİRALAMA İŞLEMLERİNDE KATMA DEĞER VERGİSİ UYGULAMASI: Kiralama; yazılı bir anlaşma ile kiralanan mal, hizmet ya da hakkın belirli bir bedel karşılığı, belirli süreler için, kiralayandan kiracıya geçtiği hukuki bir süreçtir. Kira sözleşmesinin yazılı olması şarttır. Sözleşmede; tarafların, sözleşmenin konusunun, içeriğinin, ücretinin ve süresinin açık olarak belirtilmesinde yarar vardır. ”Mal ve hakların kiralanması işlemleri, Katma Değer Vergisi uygulamalarında hizmet ifası olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, kiralama işlemlerinin vergilenmesinde; KDV kanununun hizmet ifaları için geçerli olan hükümleri uygulanmaktadır.”(2) KDV kanununun 1/3-f bendi ile Gelir Vergisi Kanununun 70 inci maddesinde belirtilen ve gayrimenkul olarak tescil edilen hakların kiralanması işlemleri kiralayanın vergi mükellefi olup olmamasına bakılmaksızın Katma Değer Vergisine tabi tutulmuştur. • 63 • SAYI 6 | EKİM 2010 KDV kanununun 9.maddesinde, gerekli görülen hallerde Maliye Bakanlığınca vergiye tabi işlemlere taraf olanların verginin ödenmesinden sorumlu tutulabileceği hükme bağlanmıştır. İlgili sorumluluk gereği vergi mükellefi olmayan şahıslara ait motorlu kara taşıtların, gerçek usulde KDV mükellefi olan kişiler tarafından kiralanması durumunda işleme ait Katma Değer Vergisi, kiralama işleminin gerçekleştiği dönemde bu araçları kiralayan kiracılar tarafından sorumlu sıfatıyla tevkifat yapılmak ve ödenmek suretiyle yerine getirilir.(3) Beyan aşamasında 2 nolu KDV beyannamesinde gösterilerek ödenen KDV aynı ayın 1 nolu KDV beyannamesinde indirim konusu yapılarak indirilir. KİRALAMA İŞLEMLERİNDE GELİR VERGİSİ UYGULAMASI: Bilindiği gibi; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun, 70’nci maddesinde de, mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı olduğu hükmüne yer verilmiştir. İlgili kanunun 94 md 5 -a bendinde 70’inci maddede yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığı yapılan ödemelerden gelir tevkifatı yapılması zorunlu kılınmıştır. (4) İlgili sorumluluk gereği vergi mükellefi olmayan şahıslara ait motorlu kara taşıtların, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefi olan kişiler tarafından kiralanması durumunda işleme ait Gelir Vergisi, kiralama işleminin gerçekleştiği dönemde bu araçları kiralayan kiracılar tarafından sorumlu sıfatıyla tevkifat yapılmak ve ödenmek suretiyle yerine getirilecektir. KONUYA İLİŞKİN ÖRNEK Özel bir şirkette ücret karşılığı çalışan Bay X kendisine ait binek otoyu aylık 750,00 TL net kira bedeli karşılığı Y Ltd. Şti’ne kiralamıştır.Y Limited Şirketinin kiralama dönemi ile ilgili yapması gereken işlemler ve ilgili muhasebe kayıtları ne şekilde yapılmalıdır? Y Ltd şti Net 750,00 TL’nin brüt tutarı olan 937,50 TL’nin % 18 KDV’si olan 168,75 TL’yi tevkifat konusu yapıp bu tutarı 2 nolu KDV beyanı ile beyan ederek ödeyecek ve ilgili tutarı 1 nolu KDV beyanında da indirim konu yapacaktır. Y Ltd Şti Net 750,00 TL’nin brüt tutarı olan 937,50 TL’nin % 20 Gelir Vergisi olan 187,50 TL’yi gelir vergisi tevkifatı yapacak ve muhtasar beyanname ile ilgili dönemde ödeyecektir. İşleme ait muhasebe kaydı şu şekildedir. 760 Kiralama Giderleri 191 İndirilecek KDV Hs………………………….168,75 TL Hs …………………… 937,50 TL 360 Ödenecek Vergi ve Fon Hs………………………………… 356,25 TL 360.01 Ödenecek KDV 168,75 TL 360.02 Ödenecek GV 187,50 TL 100 Kasa Hs ...…………………………..……………………………… 750,00 TL • 64 • SAYI 6 | EKİM 2010 SONUÇ: Kiraya verenin vergiye tabi olmayan gerçek kişi olması durumunda, bu kişilere ait motorlu kara taşıtlarının kiralanması işleminden elde edilen iratlar kiralayan açısından gayrimenkul sermaye iradı hükmündedir. Kiralama sözleşmesinin yazılı olarak yapılması ve sözleşmenin konusunun, içeriğinin, ücretinin ve süresinin açık olarak belirtilmesi gerekir. Mal ve hakların kiralanması işlemleri, Katma Değer Vergisi uygulamalarında hizmet ifası olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, motorlu kara taşıtlarının kiralanması işlemelerinde; KDV kanununun hizmet ifaları için geçerli olan hükümleri uygulanmaktadır Kiraya verenin vergiye tabi olmayan gerçek kişi, kiralayanın gerçek usulde Gelir ve Katma Değer Vergisi mükellefi olması şartlarının birlikte var olması halinde, kiralayan tarafından sorumlu sıfatıyla Katma Değer Vergisi ve Gelir Vergisi tevkifatı yapılması ve beyan edilerek ödenmesi zorunluluğu bulunmaktadır. KAYNAKLAR 1- Özgür BİYAN, KDV Açısından İktisadi İşletmelere Dâhil Olmayan Gayrimenkullerin Kiralanması. 2- Süleyman TURAN, Kiralama İşlemlerinde Katma Değer Vergisi Uygulaması, http://www.alomaliye.com/2007/suleyman_turan_kiralama.htm 3- 30 No’lu KDV Genel Tebliği 4- Gelir İdaresi Başkanlığı Bursa Vergi Dairesi Özelge, 13.11.2007 B.07.1.GİB. 4.16.16.02-300-07- / 1794 Araç Kiralama İşleminde Gelir Ve Katma Değer Vergisi Tevkifatı Hk. __________ *SMMM • 65 • SAYI 6 | EKİM 2010 İŞ KAZASINDA İŞVERENİN SORUMLULUKLARI İLE YAPILACAK ADLİ VE HUKUKİ İŞLEMLER Tolga Tepeli* Sanayi kesimi başta olmak üzere işyerinde işçi çalıştıran tüm iş sahiplerinin korkulu rüyası elbette ki iş kazasıdır. Fakat basit tedbirlerle atlatılabilecek bir olay çoğu zaman ihmalimizden dolayı büyük neticeler doğurabilmektedir. Bu yazımızda iş kazasını ile karşılaştığımızda neler yapmamız gerektiğini sorumluluk ve yükümlülüklerimizin neler olduğu konusunda bilgi vereceğiz. Öncelikle işyeri vergi kanunlarımızda “Ticari, sınaî, zirai ve mesleki faaliyette işyeri, mağaza, idarehane, muayenehane, imalathane, şube, depo, kahvehane, eğlence ve spor yerleri, çiftlik ve hayvancılık tesisleri, dalyan ve voli mahalleleri, maden ve ocakları, inşaat şantiyeleri ve vapur büfeleri gibi ticari ve mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerdir”.1 diye tanımlanmakta, sosyal güvenlik kanunumuzda ise işyeri, “sigortalı sayılanların maddî olan ve olmayan unsurlar ile birlikte işlerini yaptıkları yerlerdir. İşyerinde üretilen mal veya verilen hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler, dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ile araçlar da işyerinden sayılır”.2 olarak belirlenmektedir. İş kazası ise yine aynı kanunda , a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle veya görevi nedeniyle, sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş veya çalışma konusu nedeniyle işyeri dışında, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli 1 213 sayılıVergi Usul Kanunu 156. madde 2 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık sigortası Kanunu Madde 11 olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) Emziren kadın sigortalının, çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaydır. İş kazasının 4 üncü maddenin birinci fıkrasının; a) (a) bendi ile 5 inci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde, b) (b) bendi kapsamında bulunan sigortalı bakımından kendisi tarafından, bir ayı geçmemek şartıyla rahatsızlığının bildirim yapmaya engel olmadığı günden sonra üç işgünü içinde, c) (c) bendi kapsamında bulunan sigortalılar bakımından, bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine veya kendi mevzuatlarına göre yetkili mercilere derhal ve kuruma da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin doğrudan ya da taahhütlü posta ile Kuruma bildirilmesi zorunludur. Bu fıkranın (a) ve (c) bentlerinde belirtilen süre, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık iş müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabilir. Bu soruşturma sonunda yazılı olarak bildirilen hususların gerçeğe uymadığı ve olayın iş kazası olmadığı anlaşılırsa, Kurumca bu olay için yersiz olarak yapılmış bulunan ödemeler, ödemenin yapıldığı tarih- • 66 • SAYI 6 | EKİM 2010 ten itibaren gerçeğe aykırı bildirimde bulunanlardan, 96 ncı madde hükmüne göre tahsil edilir. İş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriği, verilme usûlü ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.3 denmektedir. 5510’la tanımlanan 4/b (Bağ-Kur) sigortalılarının da maruz kaldığı iş kazası olayını olay tarihinden itibaren 1 ay içerisinde SGK’ ya bildirecek. Bu bildirimden sonra kazaya maruz kalan sigortalıya SGK tarafından, -İşinden geri kaldığı her gün için günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilecek. Buna göre ödediği prim nispetinde baz alınarak belirli bir miktar ödeme yapılacak 4/b li ( Bağ-Kur’lu) sigortalıda mağdur edilmeyecek. -Sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanacak. Kaza sonucu oluşan iş göremezlik %10’un üzerindeyse, bu takdirde 4/b’liye ömür boyu gelir bağlanacak. -İş kazası sonucu ölen sigortalınınhak sahiplerine, gelir bağlanacak. -Gelir bağlanmış olan yetim kız çocuklarına evlenme ödeneği verilecek. -İş kazası sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilecek. 4-b li sigortalının yardımdan yaralanabilmesi için SGK’ya prim borcunun bulunmaması gerekiyor. Ayrıca geçici iş göremezlik ödeneği alınabilmesi için, 4/b’linin yatarak tedavi görmüş olması veya yatarak tedavi sonrası istirahatlı olması ve bunu da doktor raporuna bağlaması gerekiyor Yani ayaktan yapılan tedaviler sonucu rapor alınmış olsa dahi, 4/b’liye iş göremezlik ödeneği verilmeyecek. 5510 sayılı kanunun işçi olarak tanımladığı işyerimizde çalışan personelin herhangi bir nedenle iş kazasına maruz kalması durumunda 5510 sayılı Kanunun 13. Maddesine göre; sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada iş kazası meydana geldiği işverenlerce haber verilmesi zorunludur. 4857 sayılı İş Kanuna göre de iki iş günü içinde Bölge Çalışma Müdürlüklerine haber verilmesi gerekiyor. Burada özellikle iş kazasında sigortalı olma kavramı da önemlidir. Çünkü iş kazası sonucu sigortalının ölümü ile neticelenirse hak sahiplerine gelir bağlanması yine ölen sigortalının hak sahiplerine cenaze yardımında bulunulması kanunda belirtilen 5 yıl sigortalılık süresi ve her türlü borçlanma hariç 900 gün primi bulunması halinde 3 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Madde 13 hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanması şeklinde hakları mevcuttur ve bu haklardan yararlanılabilmesi için iş kazası sonucu ölen sigortalının işyerinde sigortalı olarak çalışırken işkazasına maruz kalması gerekmektedir.4 Eğer ki iş kazası neticesinde yaralanan veya hayatını kaybeden işçi sosyal güvenlik kurumuna tescil ettirilmemişse işveren hakkında işçinin hakları saklı kalmak kaydıyla idare tarafından adli yargıya başvurulmakta ve idare tarafından cezai işleme tabii tutulmaktadır ki bilindiği gibi cezai müeyyideleri çok ağır olmaktadır. Bir iş kazasında işverenin sorumluluğundan bahsedebilmek için iki şart aranabilir. Ilki işçinin kaza sırasında işverenin otoritesi altında bulunup bulunmadığıdır. Ikinci şart kazanın doğrudan doğruya veya dolaylı olarak işin yarattığı bir tehlike veya işverenin üstlendiği koruma borcuna aykırı davranış sonucu olması şartının bulunmasıdır. Diğer sorumluluk hallerinde olduğu gibi tehlike sorumluluğunda da 3 halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar; A- Mücbir sebep: Bu husus sorumlunun faaliyet ve işletmesi dışında oluşan kesin ve kaçınılmaz olarak olayın meydana gelmesini etkileyen o an için karşı konulması mümkün olmayan olaylarıdır. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus işverenin kendi kusuru ile işçisinin mücbir sebep teşkil eden olaya maruz bırakmasıdır ki bu halde mücbir sebepten işveren istifade edemeyecektir. B- Zarar görenin ağır kusuru: İlliyet bağını kesen bu sebepten zarar gören işçinin bizzat kendi davranışıdır. Işçinin kusuru illiyet bağını tam kesmiş ise ağır kusurdan söz edilebilir. Işçi işin ifası sırasında kendisinden beklenen en temel basit ve mutad özeni göstermemiş ise onun bu davranışı işverenin sorumluluğunun kalkmasına teşkil eder. Işçinin kusurlu davranışının illiyet bağını tam kesmediği halde ortak illiyetten bahsedilerek müterafik kusur ve tazminat indirimi konuları gündeme gelecektir. C- Üçüncü şahsın ağır kusuru: Üçüncü şahsın ağır kusuru illiyet bağını kesebilecek yoğunlukta ise işverenin sorumluluğu kalkacaktır. Zira bu durumda işverenin işletme tehlikelerine karşı önlem alma borcu geri plana itilmekte ve üçüncü şahsın ağır kusuru zararı doğuran sebep olmaktadır.5 İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına uymayan işveren 4 İş mevzuatı uyarınca yapılması gereken iş ve işlemler Öcal Kemal Evren Suat Hayri Akpınar 5 İş Hukuku ve Sosyal Güvenlikte Meslek Mensubunun El Rehberi Yahya ARIKAN • 67 • SAYI 6 | EKİM 2010 iş kanununun ‘Ceza Hükümleri ‘ başlığı taşıyan 97-108 nci maddelerinde belirtilen cezalara muhatap olacaktır. Bu cezalar idari nitelikte cezalar olup, uygulanması için kaza meydana gelmesi gerekmez. İş ne verenin sağlık ve güvenlik tedbirleriuymaması, suçun oluşması için kafidir. Cezalar hayati tehlike arz eden noksanların bulunması halinde noksanlar giderilinceye kadar işin bir bölümünü durdurma veya kapatma şeklinde veya idari para cezaları şeklinde uygulanır. Idari para cezaları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüklerince verilir, bu cezalar mahalli Sulh Ceza Mahkemeleri nezdinde itiraz edilebilir. Mahkemece verilen cezalar kesindir. Iş kazasının meydana gelmesi durumda ise, sorumlular Türk Ceza Kanununun 455-459 uncu maddeleri uyarınca cezalandırılırlar. Iş kazası sonucunda 10 günden daha az süreli hekim raporu alınmışsa takibi şikâyete bağlı bir suç oluşmuştur. Kazaya uğrayan şahıs şikâyetçi olmaz ise yasal işlem yapılmaz. Meydana gelen iş kazalarının mahalli incelenmesi genellikle teknik nitelikteki bilirkişilerce yapılmakta, Cumhuriyet Başsavcıları suçun özelliğine ve niteliğine göre ilgili ceza mahkemesine dava açarak; sorumluların ‘ Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme ve yaralanmaya sebebiyet vermekten cezalandırmaları talep etmektedir.6 Ceza hâkimi de olayı detaylarıyla inceleyerek; delilleri ve bilirkişi raporlarını değerlendirilmekte ve sonuçta sorumluları cezalandırmaktadır. İş kazası sonucunda işçini ölümü halinde varislerin ceza davasından ayrı olarak; iş mahkemesi nezdinde maddi ve manevi tazminat davası açma hakları vardır. Görevli mahkeme konusunda; 5521 sayılı İş Mahkemeleri kanununun 5 inci maddesi “İş mahkemelerinde açılacak her davaya açıldığı tarihte dava olunan Türk Medeni kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz” hükmüne göre davayı açan için iki tercih hakkı tanınmıştır. 1- İşçinin ikametgâhının bulunduğu yer İş Mahkemesi 2- İşyerinin bulunduğu yer İş Mahkemesi Hizmet akdinde bu iki tercihten hangisi belirtilmişse; be6 İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK (Sorular-Cevaplar) / Resul Kurt lirtilen yer İş Mahkemesi, yetkili mahkemedir.7 İşyerinde veya eklentilerinde meydana gelen iş kazasında eğer ki işverenin ihmalkârlığı veya “İş Sağlığı ve Güvenliği” hakkındaki mevzuata aykırı bir hareketi varsa, SGK tarafından hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve gelirler için ödemenin başladığı tarihten itibaren ilk peşin sermaye değerinden işverene rücu edilerek ödettirilir. Bu rakamlar işverenler yönünden oldukça ağırdır. Ayrıca, eleman çalıştırmaya başladıktan sonra, bunun süresi içinde işe giriş bildirgesi ile SGK’ya bildirilmemesi halinde, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının SGK’ca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası sonucu ilgililerin gelir ve ödenekleri Kurumca ödenir. Gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri tutarı, işverene ayrıca ödettirilir8 Ölümlü iş kazalarının ayrıca manevi ve maddi tazminat davaları vardır. İşverenler hakkında ağır idari para cezası yaptırımları da söz konusudur. Aslında basit tedbirlerle iş kazaları önlenebilir ya da en aza indirilebilir. İş yerlerinde, yapılan işin özelliğine göre; iş elbisesi, koruyucu eldivenler, baret, çalışılan makineleri kaza anında durduracak emniyet sigortaları ve butonlar takılması gereklidir. İşe alınan her işçiye “İş Sağlığı ve Güvenliği” konusunda işbaşı yaptırılmadan önce eğitim verilmeli, işçi için en az bir gün boyunca çalışma sahasında karşılaşacağı iş kazası ve tehlikeleri anlatılmalıdır. __________ *SMMM 7 İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK (SorularCevaplar) / Resul Kurt 8 İŞ MEVZUATI UYARINCA YAPILMASI GEREKEN İŞ VE İŞLEMLER ÖCAL KEMAL EVREN SUAT HAYRİ AKPINAR • 68 • SAYI 6 | EKİM 2010 HİZMET İHRACINDA SON DURUM Filiz Kılıç* Globalleşme süreci; ülkemiz de dahil, dünya standartlarında mobilize mal, hizmet ve bilgi üretimi ile dünya ekonomilerini birbirine entegre edecek şekilde gelişim içerisindedir. Bu kalkınma hareketlerine uyumlu hareketlilik gelişmişliği, gelişmişlik artan hizmet talebini ve uluslar arası ticaretin yaygınlaşmasını beraberinde getirmiştir. Mal ihracında KDV istisnası uygulamalarında pek de sorun yaşamazken, hizmet ihracında yapılan farklı yorumlar nedeniyle farklı sorunlar yaşanmaktadır. Yaşanan sıkıntıların başlıca kaynakları, hizmet ihracatının gümrük hatları ile fiili olarak saptanamaması, bazı durumlarda hizmet ihracatının şartlarının net olmaması ve hizmet bedelin döviz olarak Türkiye’ye getirilmesi konularında öne çıkmaktadır. Bilindiği üzere KDV Kanununun 1 / 4. maddesi uyarınca “Hizmet, teslim ve teslim sayılan haller ile mal imalatı dışında kalan işlemlerdir.” Bu işlemler ise “bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmayı taahhüt etmek gibi” gerçekleştirilmektedir. KDV Kanununun 11/a maddesiyle ihracat teslimleri bu teslimlere ilişkin hizmetler, yurtdışındaki müşteriler için yapılan fason hizmetler ve karşılıklı olmak koşuluyla uluslar arası roaming anlaşmaları çerçevesinde yurtdışındaki müşteriler için Türkiye’de verilen roaming hizmetleri vergiden istisna edilmiştir. Aynı kanunun 12/2 maddesi uyarınca, bir hizmetin hizmet ihracı kapsamında değerlendirilebilmesi için; - Hizmetin yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olması - Hizmetten yurtdışında faydalanılması, şartları- nın yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Yurtdışındaki müşteri, “Hizmet sunulan kişinin ikametgâhı, işyeri kanuni ver iş merkezinin yurtdışında bulunması veya yurt içinde bulunan bir firmanın, yurtdışında kendi adına müstakil olarak faaliyet gösteren şubesinin olması gerekmektedir. Dolayısıyla hizmet sunulan firmanın kanuni ve iş merkezinin bulunduğu yer, tek başına yeterli bir kıstas değildir. Bir firmanın kanuni ve iş merkezi yurtdışında bulunsa dahi Türkiye’de kendi adına faaliyet gösteren şubesine yapılan bir hizmet söz konusu olduğunda, hizmet ihracatı istisnası kapsamında işlem yapılması mümkün değildir. Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunan bir firmanın yurtdışında bulunan şubesine yapılan bir hizmet söz konusu olduğunda ise hizmet ihracatı istisnası uygulanabilmektedir. Tartışma konusu olan yurtdışındaki müşteri konusu uygulamada, yurtdışındaki firmaya verilen hizmetin, bu firmanın Türkiye’de KDV mükellefiyetini gerektiren bir faaliyetle ilgili olmaması şeklindedir. Öte yandan hizmet ihracı konusunda 26 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (K) ve 30 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (A) bölümündeki açıklamalarda, hizmet ihracı istisnası uygulamasında; - Hizmetin Türkiye’de yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olması, - Fatura ve benzeri belgenin yurtdışındaki müşteri adına düzenlenmesi, - Hizmet bedelinin döviz olarak Türkiye’ye getirilmesi, - Hizmetten yurtdışında yararlanılması, şartlarının aranacağı belirtilmiştir. Unutulmamalıdır ki, Tebliğde yer alan koşulların herhangi birinin gerçekleşmemiş olması halinde hizmet yurtdışındaki bir müşteri için verilmiş olsa dahi istisnadan yararlanamaz ve yapı- • 69 • SAYI 6 | EKİM 2010 lan iş Katma Değer Vergisine tabi olur. KDV Kanununun yukarıda belirtilen hükümleri ile konu hakkındaki açıklamaların yer aldığı KDV Genel Tebliğleri uyarınca, yurtdışındaki müşteriler için ifa edilen hizmetlerin, hizmetin ifa edildiği dönemde, bedelin döviz olarak Türkiye’ye getirilmesi beklenilmeden ihracat istisnası kapsamında beyan edilecektir. Ancak, bu şekilde beyan edilen işlemlerle ilgili yüklenilen ve indirim konusu yapılamayan vergilerin, KDV kanununun 32’nci maddesi kapsamında iadesi hizmet bedeli döviz olarak Türkiye’ye gelmeden yerine getirilmeyecektir. Yapılan bu son düzenleme ile, yurtdışındaki müşteriler için ifa edilen hizmetlerin karşılığı olarak düzenlenen fatura bedelleri, hizmetin ifa edildiği dönemde, bedelin döviz olarak Türkiye’ye gelmesi beklenilmeden ihracat istisnası kapsamında beyan edilecektir. Ancak, bu şekilde beyan edilen işlemlerle ilgili yüklenilen ve indirim konusu yapılamayan vergilerin iadesi hizmet bedeli döviz olarak Türkiye’ye gelmeden yerine getirilemeyecektir. ______________________ *SMMM • 70 • SAYI 6 | EKİM 2010 VİCDAN MUHASEBESİ Asuman GÜPGÜPOĞLU Cepleri inat, yakası yalnızlık kumaşından yapılmış ceketlerimiz vardır bizim… Bir yere uzanmayan dallar ve hiçbir yere çıkmayan yollarla dolu zihnimizde yerini gösteremediğimiz acılarımız vardır. Acılarımız geçsin diye adını bilemediğimiz bir şeyler çeker canımız… Kendi sesimizi duymak istemediğimiz zamanlarımız vardır… Hayatının her dakikasını sevdiklerine bir borç misali verenler, veresiye defterinde asla geri alınamayacak yılların altını çizerken, ya neden hiç kar etmediklerini ya da zararı ödetmek için ne kadar vakitleri olduğunu hesaplarlar o zamanlarda… Hayatımızı borçlu muyuz birilerine? Karşılık beklemeden verdiklerimizden alacaklı mı sanıyoruz kendimizi? Bayramlarda verdiğimiz ve aldığımız şekerlerin hesaplarını bile tutuyor muyuz yoksa? Bazen… Bazen, birilerini istediğinizden daha çok seversiniz. Bir kadını, bir babayı, bir çocuğu… Karşılığını isteseler de ödeyemeyecekleri kadar zaman ve sevgi verirsiniz onlara… Karşılıksız! Ama hesabın altını çizmeniz gereken gün geldiğinde alacaklarının peşine düşen bencil kalplerinizin kırıklarında yürürken bulursunuz kendinizi... Borç verdiğiniz hayatlarınız için sitemkâr bir alacaklı olursunuz. Bir türlü hesaplaşamazsınız, bayramlaşamazsınız kendinizle… Bayramlarını istersiniz onların! Tüm bayramlarını… Ancak onlar varsa bayram edersiniz! Hayatlarından verecekleri her dakika geri ödeme için beklersiniz onları... Anestezi yapmadan açık kalp ameliyatı yapan reklam filmlerinden fırlar: her bayram alacaklarınızı beklersiniz. Suçluluk duygusuyla işbirliği etmiş, hep başkalarına çalışan bir vicdan muhasebecisi varken kim kendine işkence etmediği bir bayram geçirebilir ki? Nedir hesap edemediğiniz sizce? Mesela bu bayram, sevdiklerinizi kurban etmeyebilir misiniz hislerinize? İnsanların çikolata kâğıtlarından yapılmış gemilere binip gezdiği bayram sabahlarında zile basıp kaçan vicdanınızı hiç olmazsa bu sefer yakalayıp sorar mısınız; “ Söyle vicdanım, sen kimin tarafındasın?’’ Bu bayram herkesten önce kendinize sorar mısınız; Nasılsın? Kendi ile bayramlaşmalı insan önce… Kendinle barışık değilsen, kim gelirse gelsin… Bayram gelmeyecek sana. Bu senin 40. bayramın, 75. oldu, 100. bayramın belki… Seneye seni kutlayamayabilirim. Getir şu defteri çiz hepsinin üstünü! Basit bir hesap yapalım senle her günü bayram olan bir hayat için… 3 hayati yemek bilmeli insan, 1 de güzel tatlı; aç kalmamak, aç bırakmamak için… 3 mevsimlik elbise, 1 mevsimlik ayakkabı; çok bile, açıkta kalmamak için… 3 sağlıklı akraba, 1 sağlıklı evlat; varlığına şükretmek için… 3 arkadaş, 1 can şenliği; yeter de artar, yalnız kalmaman için… 3 kuruş hesaplı, 1 kuruş hesapsız para; darda kalmamak için… 3 kötülüğe,1 iyilik ara; dert etmemek için… 3 yanlışa, 1 doğru bul; her sorunu çözmek için… 3 günlük hayatta, 1 gün öleceksin, bu hesabı tutturmak için… 3+1= 4 Dört, dörtlük bir hayat olur seninki… Hesabı gözlerinle kapat ve gülümse. VİCDANIM, hazır ol! RAHAT… İYİ BAYRAMLAR SANA. • 71 • SAYI 6 | EKİM 2010 LİMİTED ŞİRKET ORTAKLIĞINDAN ÇIKMA SORU: Ben ve diğer bir başka ortak olarak bizim limited şirketteki payımız yüzde altmıştır. Diğer ortakla uyumlu bir çalışmamız olmuyor. Onun şirket sermayesindeki payı ise yüzde kırk. Şirketi tasfiye isteğimizi devamlı reddediyor. Biz ya şirketten çıkmayı veyahut da şirketin feshedilmesini istiyoruz. Bunu yapamıyoruz. Bu konuda başvurabileceğimiz bir hukuki yol yok mu? YANIT: Türk Ticaret Kanunu’nun 549’uncu maddesi uyarınca bir limited şirketin infisah edilmesi için aşağıdaki hallerden birinin oluşması gerekir. * Şirket mukavelesinde yazılı sebeplerin varlığı, * Mukavelede aksine açık hüküm olmadıkça, esas sermayenin dörtte üçüne sahip ortakların dörtte üçünü teşkil eden bir ekseriyet tarafından şirketin feshine karar verilmesi, * Şirketin iflasına karar verilmesi, * Ortaklardan birinin istemi üzerine ve geçerli nedenlerden dolayı mahkeme kararı ile, * Kanunda yazılı diğer nedenlerin bulunması halinde, Diğer yandan Türk Ticaret Kanunu’nun 522’nci maddesi uyarınca ortaklardan birinin iflası halinde iflas idaresi en az altı ay önce ihbar etmek şartıyla şirketin feshini isteyebilir. Bu bağlamda da ortaklardan birinin alacaklısının şirketin fesih ve tasfiyesini isteyebilmesi için borçlu or- tağın payının haczettirilmiş olması gerekir. Uygulamada limited şirketin fesih ve tasfiyesinde şirketin tüm ortaklarının davada davacı ve davalı olarak bulunmaları gerekmektedir. Ayrıca Türk Ticaret Kanunu’nun 551’inci maddesinde hükme bağlandığı üzere “Şirket mukavelesiyle, ortaklara şirketten çıkma hakkı verilebileceği gibi, bu hakkın kullanılması belli koşullara da tabi tutulabilmektedir.” Yasal düzenleme gereği her ortak, haklı nedenlere dayanmak suretiyle şirketten çıkmasına müsaade edilmesini veya şirketin feshini mahkemeden talep edebilir. Bir ortağın şirketten çıkması veya çıkarılması ancak ana sermayenin azaltılması hakkındaki hükümlere uyulması koşuluyla geçerlidir. Ortak tarafından açılan ortaklıktan çıkma davalarında çıkmanın mahkemece kabulü yenilik doğurur niteliktedir. Çıkan ortağa ödenen sermaye payı Türk Ticaret Kanunu’nun 551’inci maddesinde belirtilen usullerle karşılanıyorsa sermaye azaltılmasına gerek bulunmamaktadır. Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere, mahkemeye başvurarak şirketten ayrılma isteminizi ve/veya şirketin tasfiyesini karara bağlatmanız gerekmektedir. (V. Seviğ) ÖZELGELERDE KURUMLAR VERGİSİ 1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 13.03.2009 tarih ve 5901 sayılı özelgesi “KVK’nun 5/1-e maddesi hükümlerine göre, kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75’lik kısmı maddede sayılan şartları taşımak kaydıyla kurumlar vergisinden müstesna olup, menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satılmasından elde edilen kazançların bu hükme göre istisna uygulamasından ya- rarlanması mümkün değildir. Ancak, taşınmaz ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanabilecektir. Bu durumda, Finansal Kiralama Kanunu kapsamında faaliyet gösteren mükellefin finansal kiralamaya konu gayrimenkulü elden çıkarılmasından elde edeceği kazancın diğer şartlara haiz olsa dahi KVK’nun 5/1-e kapsamında kurumlar vergisi istisnasına konu edilmesi mümkün değildir.” • 72 • SAYI 6 | EKİM 2010 2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 13.03.2009 tarih ve 5901 sayılı özelgesi “KVK’nun safi kurum kazancına ilişkin 6. maddesinde kurum kazancının tespitinde GVK’nun ticari kazancın tespitine ilişkin hükümlere atıf yapılmıştır. Vergiye tabi safi ticari kazancın tespitinde indirilecek giderlerin sayıldığı 40. maddesinin 1. bendinde ‘Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin’, 4. bendinde ise, ‘İşle ilgili ve yapılan işin ehemmiyeti ve genişliği ile mütenasip seyahat ve ikamet giderlerinin’ ticari kazancın tespitinde gider olarak indirileceği hükme bağlanmıştır. Bu hükümlere göre, işleri takip edecek olan personelin ikamet etmesi için kiralanan konuta yapılacak ödemelerin, yürütülen iş süresiyle sınırlı olması şartıyla safi kurum kazancınızın tespitinde indirilebilecek gider olarak dikkate alınması mümkündür.” 5. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın Aralık 2008 tarihli özelgesi “Limited şirket iken nev’i değiştirerek anonim şirkete dönüşen ve hukuki varlığı sona eren şirketin bilançosu aktif ve pasifiyle kül halinde AŞ’ye geçeceğinden, Limited Şirketin 2005 ve 2006 yılları kurumlar vergisi beyannamelerindeki gösterdiği tevkif suretiyle kesilen vergilerden doğan iade alacakları eski şirketin devamı niteliğinde olan anonim şirkete intikal edecektir. Şirketin bilançosunun aktif ve pasifiyle kül halinde anonim şirkete devrolması halinde ise söz konusu şirketin nevi değişikliği yapmadan önceki 2005 ve 2006 yılları kurumlar vergisi beyannamelerindeki tevkif suretiyle kesilen vergilerden doğan iade alacaklarının, anonim şirketin borçlarına mahsuben iade işlemleri 252 seri No’lu GVK Genel Tebliğinde yapılan açıklamalar çerçevesinde yerine getirilir. Söz konusu Tebliği’nin “Mahsup Yoluyla İade” başlıklı bölümünde ise, tevkif yoluyla kesilen vergilerin yıllık beyannamedeki mahsuplar sonunda kalan kısmının diğer vergi borçlarına mahsup talebi tutarına bakılmaksızın, inceleme raporu ve teminat aranılmadan yerine getirileceği, mahsup talebinin dilekçe ile yapılması ve yıl içinde yapılan tevkifatlara ilişkin tablonun dilekçe ekinde yer alması gerektiği, tablonun daha önce yıllık beyanname ekinde yer almış olması halinde, mahsup dilekçesinin yeterli olacağı, mahsup dilekçesi ve ilgili tablonun ibraz edilmiş olması kaydıyla, mükelleflerin vergi borçlarına ilişkin mahsup talepleri yıllık beyannamenin verildiği tarih esas alınarak yerine getirileceği açıklamalarına yer verilmiştir. Bu konudaki taleplerin bu esaslar doğrultusunda yerine getirileceği tabiidir ÖZELGELERDE KDV 1. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 06.07.2009 tarih ve 23012 sayılı özelgesi “50 seri No’lu KDVK Genel Tebliğinde, piyasadan satın alınan veya ithal edilen malların promosyon ürünü olarak müşterilere verilmesinin, mükellef açısından pazarlama gideri olduğu, firmanın katma değer içerisinde vergilenen promosyon mallarının müşterilere verilmesi sırasında katma değer vergisi hesaplanmasına gerek bulunmadığı açıklamasına yer verilmiştir. Bu açıklama uyarınca, firmanın bir ürününün satışının artırılması amacıyla söz konusu ürünü doktorlara, hemşirelere, ecza depolarına ve ilaç firmalarına bedelsiz olarak teslim etmesi işleminde fatura tanzim etmesi ve KDV hesaplamasına gerek bulunmamaktadır.” 2. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 22.08.2009 tarih ve 1649 sayılı özelgesi; “15 seri No’lu KDVK Genel Tebliği’nin ‘Yurt Dışından Sağlanan Hizmetler’ başlıklı bölümünde, yurtdışındaki fir- malara yaptırılan hizmet ifalarında mükellef esas olarak yurt dışındaki firma olmakla birlikte, firmanın Türkiye’de ikametgâhı, işyeri, kanuni merkezi ve iş merkezi bulunmaması halinde verginin, KDVK’nun 9. Maddesi gereğince hizmetten faydalanan yurt içindeki muhatap tarafından bağlı bulunulan vergi dairesine sorumlu sıfatıyla beyan edilip ödeneceği açıklanmıştır. Bu açıklama gereğince, firmanın tesisi, makine ve cihazlar gibi maddi varlıklarını Şirketin Fransa’da mukim büyük ortağına satıp, aynı varlıkları yer değiştirmeksizin söz konusu firmadan kiralanması işlemlerinde katma değer vergisi hesaplanması gerekir. Satışlardan doğan verginin genel esaslara göre, kiralama hizmetinden kaynaklanan katma değer vergisinin ise sorumlu sıfatıyla beyanı gerekir.” 3. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 26.01.2010 tarih ve 2915 sayılı özelgesi “KDVK’nun 29. ve 30. maddeleri ve vergi indirimine ilişkin • 73 • SAYI 6 | EKİM 2010 düzenlemeler içeren 26 seri no’lu KDVK Genel Tebliği’nin ‘Diğer Hallerde Kısmi İstisna uygulaması’ başlıklı G-4 bölümünde yapılan açıklamaları uyarınca, indirim hakkı tanınan ve tanınmayan işlemlerin birlikte yapılması halinde, alışlarda yüklenilen vergilerin, herhangi bir ayırım yapmaksızın tamamen o dönemde indirilebilir katma değer vergisi hesabına intikal ettirildikten sonra indirim hakkı tanınan işlemlere isabet eden verginin hesaplanmasında indirim hakkı tanınan satışların ilgili dönemdeki toplam satışlara oranlanması usulünün uygulanması mümkündür. Şirket, KDVK’nun 11/1-c maddesi kapsamında teslimi yapılan ve ihracı gerçekleştirilen teslimler nedeniyle yüklendiği ve indirim konusu yapamadığı ve Tebliğin G-4 bölümünde yer alan açıklamalara göre hesapladığı genel giderlere (nakliye, ATİK) ilişkin KDV’leri nakden ve mahsuben iadesini talep edebilir.” 4. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 30.10.2007 tarih ve 1428 sayılı özelgesi “Özelge talebine konu olayda, yurt dışından ithal edilen mallar gümrük bölgesinde yer alan antrepodan yurtiçindeki bir firmaya devredilmiştir. Gümrük Müdürlüğü ile yapılan yazışmadan işlemin Gümrük Yönetmeliği’nin ‘291. Antrepolardaki Eşyanın Başkasına Devri’ başlıklı maddesine istinaden gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. KDV’nin 16/1-c maddesi ile Gümrük Kanunu’ndaki transit ve gümrük antrepo rejimleri ile geçici depolama ve serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mallar katma değer vergisinden istisna kılınmış olup, firmanın antrepodaki eşyaları ... Ltd. Şti’ne devretmesi katma değer vergisinin konusuna girmekle beraber, söz konusu işlem anılan hüküm uyarınca vergiden istisnadır.” YARGI KARARLARINDA GAYRİMENKUL SERMAYE İRADI 1. Danıştay 4. Dairesi’nin E.1998/2033, K.1999/1585 sayı ve 21.04.1999 tarihli kararı; “Emsal kira bedeli uygulaması, vergi güvenlik müessesesi olarak kullanılmak amacıyla getirilmiştir. Davacı şirketin, ödediği kira bedelini 5 yıllık kira sözleşmesi ile açıkladığı görülmektedir. İşyeri olarak kiralanan gayrimenkulün kira bedelinin kira sözleşmesi, ödemeye ilişkin banka dekontu veya havale makbuzu gibi belgelerle ispat edildiği durumda ayrıca emsal kira bedeli uygulaması yoluna gidilemeyeceği açıktır. Öte yandan ödenen kira bedeli davacı şirket yönünden gider olarak defter ve belgelere yansıdığından bu yolla da gerçek bedelinin tespiti her zaman mümkündür. Bu durumda emsal kira bedeli esasının uygulanması suretiyle bulunan matrah farkı üzerinden yapılan tarhiyatı kaldırılması istemini reddeden mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.” 2. Danıştay 3. Dairesi’nin E.1999/1405, K.2000/3140 sayı ve 05.10.2000 sayılı kararı; “GVK’nın 73. maddesinde düzenlenen emsal kira bedeli, kira geliri sahiplerinin beyan edecekleri iradın maddede öngörülen düzeyin altında kalamayacağına ilişkin bir yasal ölçü olduğundan, emsal kira bedeli esasına dayanılarak kiracı durumundaki davacı adına, vergi salınmasına olanak bulunmamaktadır. Kira bedelini gerçekte ödediğinden düşük bildirerek noksan vergi kesintisi yaptığı yönünde herhangi bir tespit bulunmayan davacı adına, emsal kira bedeli esasına göre uygulanan tarhiyata karşı açılan davanın reddi de bu nedenle hukuka uygun görülmemiştir.” 3. Danıştay 4. Dairesi’nin E.1999/1860, K.1999/5292 sayı ve 30.12.1999 tarihli kararı “GVK’nın 74/10. maddesinde sahip oldukları konutları kiraya verenlerin kira ile oturdukları konutların kira bedelini düşebileceklerinin belirtildiği, kiralanan gayrimenkulün mahallinin Türkiye içinde veya dışında bulunmasının sonucu etkileyeceğine dair kanunda bir açıklık bulunmadığı, dosyanın incelenmesinden, yurtdışında işçi olarak çalışan davacının yurtdışında ikamet ettiği konut için 1997 yılında ödediği tutarın, istisnaya isabet eden kısmı düşüldükten sonra kalan kısmının yurtiçinde tahsil edilen kira bedelinden indirilerek beyanname verildiği anlaşıldığı, yurtdışında işçi olarak çalışan davacının yurtdışında yerleşik kişi olarak kabulü mümkün görülmediğinden ve tam mükellefiyet kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden, yurtdışında ödenen kira bedelini Türkiye’de elde ettiği gayrimenkul sermaye iradından indirmesinin mümkün olduğu, bu durumda davacının ödenmesi gereken vergi borcu söz konusu olmadığından ödeme emrinin iptali yönündeki yerel mahkeme kararı, dayandığı gerekçelerle karşısında hukuka uygundur.” 4. Danıştay 4. Dairesi’nin E.2000/3921, K.2001/347 sayı ve 20.02.2001 tarihli kararı • 74 • SAYI 6 | EKİM 2010 “Olayda, kiraladığı gayrimenkul nedeniyle yaptığı kira ödemelerinden eksik tevkifat yapıldığı ileri sürülerek davacılar adına tarhiyat yapılmıştır. Tarhiyata dayanak alınan yoklama fişi mülk sahibi nezdinde düzenlenmiştir. VUK’nun 172. maddesinde de belirtildiği üzere yoklamadan maksat, mükellefiyetle ilgili maddi olayları, kayıtları ve mevzuları araştırmak ve tespit etmektir. Dolayısıyla yapılan bir yoklamanın tarhiyata dayanak alınabilmesi için, vergilemeye ilişkin her türlü bilginin somut şekilde ortaya konması gerekir. Oysa olayda sadece, aralarında husumet olduğu dosyadaki belgelerden anlaşılan gayrimenkul sahibinin ifadesine dayanılarak tarhiyat yapılmıştır. Yoklama fişinde yer alan bilgilerin, başka tespit ve somut belgelerle doğrulanmadıkça tarhiyata esas alınması kabul edilemeyeceğinden, bu şekilde yapılan tarhiyata karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.” 5. Danıştay 4. Dairesi’nin E.2002/4580, K.2004/135 sayı ve 29.01.2004 tarihli kararı “Kira sözleşmesine dayanan işyeri kira bedellerinden kiracının sorumlu sıfatıyla tevkifat yaparak vergi dairesine yatırmasının zorunlu olduğu açıktır. Olayda ise davacı iki yıl için kiraladığı gayrimenkulü kira sözleşmesi ve eki şartname hükümlerine aykırı olarak tahliye ettiğinden, kiralayan, sözleşmeden doğan alacağını icra yoluyla tahsil etmiş, davacının icraya ödemiş olduğu söz konusu paranın, bir kira ödemesi niteliğinde olması nedeniyle tevkifata tabi tutulması gerektiğinden söz edilerek vergi tahakkuku yapılmış ise de, davacı kira sözleşmesinden doğan bu borcunu irade dışı ödeme yollarından biri olan cebri icra yoluyla ödediğinden, artık bu tutar üzerinden tasarruf yetkisine sahip değildir. Dolayısıyla kamu gücü kullanılarak, kesinti yapılması gereken vergiyi de kapsayacak şekilde kendisinden tahsil edilen bu tutardan vergi tevkifatı yapmasına ve bundan dolayı da sorumlu tutulmasına olanak bulunmamaktadır. Aksine bir uygulama sözü edilen verginin sorumlusu olan davacının, verginin mükellefi durumuna gelmesine neden olur ki bu da, yasanın amacına aykırıdır. Bu nedenle, davacının sözleşmeden doğan borcunun, kesinti yapılması gereken vergi dahil tamamını icra yoluyla ödediği hususu dikkate alınmadan ödenen tutar üzerinden tevkifat yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın reddinde yasaya uyarlık bulunmamaktadır.” YARGI KARARLARINDA GELİR VERGİSİ 1. Danıştay 4. Dairesi’nin E.2004/1429, K.2005/498 sayı ve 29.03.2005 tarihli kararı “GVK’nun 85. maddesinin 3. fıkrasının 1 ve 2 numaralı bentlerinde, yabancı memleketlerde elde edilen kazanç ve iratların, yükümlünün bunları Türkiye’deki hesaplarına intikal ettirdiği yılda, Türkiye’de hesaplara intikal ettirilmemesinin iradesi dışındaki sebeplerden ileri geldiği tevsik olunan hallerde, mükellefin bunlara tasarruf edebildiği yılda elde edilmiş sayılacağı açıklanmıştır. Bu düzenlemeyle kanun koyucu, kazanç ve iratların Türkiye’de hesaplara intikal ettirilmemesinin iradesi dışındaki sebeplerden ileri geldiği tevsik olunan hallerde mükellefin bunlara tasarruf edebildiği yılda elde edilmiş sayılacağını kabul ettiğinden kazançların, elde edildiği tarihte Türkiye’ye getirilerek vergilendirileceği kuralının asıl kural olduğu, ancak mükellefin iradesi dışında gelişen istisnai durumlarda Türkiye’ye getirilemeyen gelirin tasarruf edilebildiği yılda vergilendirilmesi gerektiği açıktır. Davacının, ABD’de aracı kuruluşlardan elde ettiği, ancak Türkiye’deki hesaplarına intikal ettirmediği faiz ve değer artış kazançları üzerinden hukuki ve ekonomik yönden tasarruf edebileceği konusunda uyuşmazlık bulunmadığından, yurtdışında elde ettiği geliri kendi iradesiyle Türkiye’ye getirmemesi nedeniyle adına yapılan tahakkuk işleminde yasaya aykırılık yoktur.” 2. Danıştay 4. Dairesi’nin E.1997/1069, K.1998/563 sayı ve 17.02.1998 tarihli kararı “GVK’nun 88. maddesinde istisna kapsamındaki ticari faaliyetlerden doğan zararların diğer kazanç unsurlarından mahsubunu engelleyen bir düzenlemeye yer verilmediğinden davacının kreş işletmeciliği faaliyetinden kaynaklanan zararı diğer kazanç unsurlarında dikkate alarak beyanda bulunmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Aksi yöndeki gerekçelerle davayı kısmen reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.” 3. Danıştay 4. Dairesi’nin E.2004/659, K.2004/1439 sayı ve 09.06.2004 tarihli kararı “03.06.2001 tarihinde vefat eden muris adına mirasçıları tarafından 01.10.2001 tarihinde gelir vergisi beyannamesi verilmiş ve tahakkuk eden vergileri 2002 yılı taksitlendirme dönemlerinde ödemek istedikleri bildirilmiştir. • 75 • SAYI 6 | EKİM 2010 Ölüm halinde vergilerin ödenmesinde asıl kural beyanname verme süresi olmakla birlikte teminat gösterilmesi halinde tahsil süresi Vergi Kanunu ile belli taksit zamanına kadar uzayacağına göre olayda 2001 yılı geliri için taksit süresinin 2002 mart ayında başlayacağı ve henüz taksit süresinin geçmediği dikkate alındığında tahsil süresinin 2002 mart olarak belirlenmesi, ancak taksitlendirme yapılmaksızın defaten ödenmesi gerekmektedir. Bu durumda ödeme süresinin 01.10.2001 tarihi olarak belirleyip daha sonra teminat nedeniyle 03.1.2002 gününü tahsil süresi kabul eden davalı idare istemini yasal bulan mahkeme kararında isabet görülmemiştir.” 4. Danıştay 4. Dairesi’nin E.1998/4684, K.1999/3838 sayı ve 08.11.1999 tarihli kararı “2. grup eski eser kapsamındaki gayrimenkulden elde edilen kira gelirinin beyan edilmemiş olması gerekçesiyle yapılan tarhiyat aleyhine açılan davada, 2863 sayılı Kanunu’nun 21. maddesinde yer alan istisna ve muafiyet düzenlemesinin, sadece emlak vergisi, tapu harcı gibi vergi ve harçları kapsadığı, söz konusu gayrimenkulün kiraya verilmesinden elde edilen gayrimenkul sermaye iradının bu hüküm kapsamında olmadığı ve gelir olarak beyan edilmesi gerektiği gerekçesiyle, yapılan tarhiyatı tasdik eden mahkeme kararı, dayandığı gerekçeler karşısında hukuka uygundur.” YARGI KARARLARINDA KDV 1. Danıştay 9. Dairesi’nin E.2008/8384, K.2009/1507 sayı ve 24.03.2009 tarihli kararı “(...) yurtdışında yurtdışındaki bir şirket veya şahıs tarafından mal tesliminde veya hizmet ifasında bulunulması ya da yurtdışında hizmetten faydalanılması halinde katma değer vergisi doğmamaktadır. Olayda ise davacı GSM operatörü abonelerinin yurt dışında bulunarak o ülkedeki davacı operatörle anlaşmalı GSM operatöründen telekomünikasyon hizmeti alındığı görülmektedir. Bu durumda yabancı ülke sınırları içinde bulunan davacı şirket abonelerinin yabancı GSM operatörlerinden aldıkları telekomünikasyon hizmeti, bulunulan yabancı ülkede gerçekleştiğinden ve hiç bir şekilde Türkiye’de katma değer vergisi doğuran bir hizmet olmadığından, sorumlu sıfatıyla katma değer vergisi beyan edilerek ödenmesi gerektiğinden bahisle salınan cezalı katma değer vergisinde ve buna karşı açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir. Öte yandan davacı GSM operatörünün yaptığı roaming sözleşmesinin ancak bir davacı şirket abonesinin yurtdışı GSM operatörünün ülkesinde bulunması ve telekomünikasyon hizmetlerinden orada yararlanması durumunda hüküm ifade edeceği açık olup, hizmetten davacı şirketin yararlandığını veya roaming sözleşmesiyle verginin doğduğunu, sözleşmenin tarafının da davacı şirket olduğunu bu yöntem ile Türkiye’ye hizmet ithal edildiğini kabul etmek olanaklı değildir.” 2. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun E.2006/150, K.2006/230 sayı ve 29.09.2006 tarihli kararı “Davacı Kurum tarafından, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ek 7. maddesi delaletiyle, aynı Kanunun 56. maddesinde yer alan mali kolaylık, muafiyet ve istisnalardan vakıf üniversitelerinin de aynen yararlanmaları gerektiği ileri sürülmekte ise de; KDVK’nun 1. maddesinde belirtilen, ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetleri katma değer vergisine tabi bulunan kurumlar arasında Devlet üniversitelerinin de sayılmış bulunması karşısında, 2547 sayılı Kanunun anılan maddesinde sözü edilen mali kolaylık, muafiyet ve istisnaların katma değer vergisiyle ilgilerinin olmadığı açıktır. Öte yandan, KDVK’nun 17. maddesinin (a) bendinde, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıfların ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetlerin katma değer vergisinden istisna edildiği hükme bağlanmış, Anayasanın 42. maddesinin 8. fıkrasında ise eğitim-öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetlerin yürütüleceği açıklanmış, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 3. maddesinde de yüksek öğretim, üniversite ve birimlerinin tanımı yapılmış, 4. maddesinde yüksek öğretimin amacı, 5’inci maddesinde ilkeleri sayılmış bulunmaktadır. Yukarıda anılan kanun hükmüne göre katma değer vergisi istisnası; ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yapılan teslim ve hizmetlere ilişkin olup, okul ve üniversitelere ise ilmi yaymak, teşvik etmek ve ıslah etmek gibi bir fonksiyon ve görev verilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle de kültürel bir faaliyet olan ilim ve fenni yayma ile eğitim-öğretim faaliyeti olan okul işletmeciliği, amaçları, araçları itibarıyla birbirinden farklı faaliyetler • 76 • SAYI 6 | EKİM 2010 olduğundan, davacı üniversitenin eğitim ve öğretim faaliyetinin bu istisna hükümleri içinde değerlendirilmesine de olanak bulunmamaktadır.” 1. Danıştay 9. Dairesi’nin E.2008/1701, K.2009/736 sayı ve 11.2.2009 tarihli kararı “İhracatta katma değer vergisi istisnasının getiriliş amacı ihracatın teşviki ve döviz kazandırıcı faaliyetlerde rekabetin desteklenmesi olup bu amaçla mal ve hizmet ihracında katma değer vergisi istisnası getirilmiştir. Günümüzde mal ve hizmet ihracı… gümrük hattı dışında sayılan serbest bölgelere de yapılabilmektedir. Serbest Bölgelerin kuruluş gayesi de buraya yapılacak teslim ve hizmet ifasıyla yine döviz kazandırılmasıdır. KDVK’da mal tesliminde katma değer vergisi istisnası için serbest bölgelerin açıkça sayılarak serbest bölgeye yapılan teslimlerin yurtdışına yapılmış sayılması, ancak hizmet ihracında katma değer vergisi istisnasında serbest bölge ifadesine yer verilmediği görülmekteyse de bu durum yurtdışı ifadesine siyasi ve coğrafi anlam yüklenilmesi halinde geçerli olmakla birlikte ticari ve ekonomik anlamda serbest bölgelerin yurtdışı kabul edilmesi gerektiği gerçeğini değiştirmemektedir. Bu nedenle ihracatı ve döviz kazandırıcı faaliyetleri desteklemek amacıyla kurulan serbest bölgelere yapılan hizmet ifasının yurtdışı sayılmaması hukuka aykırı olacaktır. Kaldı ki serbest bölgelere yapılan hizmet ifasının mal tesliminden farklı olmadığını gören yasa koyucu tarafından 3065 sayılı Kanunun 12. maddesine 6.6.2008 tarih ve 5766 sayılı Kanunun 12/e maddesiyle eklenen b fıkrasının 3. bendinde serbest bölgelere yapılan fason hizmetlerin katma değer vergisi istisnasından yararlanmasını getiren düzenleme yapılmıştır. Bu durumda davacının serbest bölgedeki firmaya yaptığı fason işçilik hizmetinin katma değer vergisi istisnasından yararlandırılmaması yoluyla mahsuben yapılan iadenin geri istenilmesi amacıyla adına salınan katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasında isabet görülmediğinden, aksi yönde verilen mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.” 2. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2006/50, K.2006/286 sayı ve 18.10.2006 tarihli kararında “Mal teslimi ve hizmetin yapılması ile vergiyi doğuran olay meydana geldiğinden, bedelin döviz olarak hesaplanması halinde vergiyi doğuran olayın meydana geldiği teslim tarihindeki cari kur üzerinden muhasebeleştirilerek gelir kaydedilmesi gerekmekte olup, dövizin farklı zamanlarda ödenmesi nedeniyle oluşabilecek kur farklarının bu bedeli menfi veya müspet olarak etkilemesi düşünülemez. Nitekim kanunun 20. maddesinde bedel kavramı açıkça tanımlanmış olmasına rağmen kanun koyucu aynı Ka- nunun 24. maddesinin c bendinde vade farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzeri adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin matraha dahil olduğunu kurala bağlamış, ancak kur farkına bunlar arasında yer vermemiştir. Bu durumda, döviz üzerinden yapılan vadeli satışlarda, senedin tahsil edildiği tarihte, malın teslimi ile oluşan vergiyi doğuran olay tarihine göre ortaya çıkan menfi veya müspet kur farklarının bedel kavramına dahil olmadığı, kur farkının kanunun 24/c maddesinde matraha dahil olduğu belirtilen unsurlar arasında sayılmadığı açık olduğundan, katma değer vergisine tabi tutulmasına hukuken olanak bulunmayıp, ihtirazi kayıtla ödenen katma değer vergisinin yükümlüye iadesi gerektiğinden davanın reddi yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararında isabet bulunmamaktadır. 3. Danıştay 9. Dairesi’nin E.2005/2989, K.2007/738 sayı ve 13.03.2007 tarihli kararı “50 seri No’lu KDV Genel Tebliği’nin (A/1) bölümünde, ticari hayatta ticareti yapılan mallara olan talebin artırılması amacıyla bir takım pazarlama tekniklerinin geliştirildiği, satışı yapılan malın yanında başka bir malın ayrıca bir bedel alınmaksızın verilmesinin sıkça karşılaşılan bir pazarlama tekniği olarak ortaya çıktığı, bir malın tasarruf hakkının malik veya adına hareket edenlerce alıcıya veya adına hareket edenlere devri olarak tanımlanan teslim hükümleri çerçevesinde ticari bir işletmenin yaptığı bedelsiz teslimlerin de katma değer vergisine konu olduğu, ancak firmaların iktisadi faaliyetini genişletmesi, emsal işletmelerle rekabet edebilmesi, üretim ve satışını yaptıkları mallara olan talebi koruma ve artırma amacıyla bir malın yanında başka bir mal verilmesi şeklinde gerçekleşen işlemlerde promosyon ürünü açısından bir bedelsiz teslimin söz konusu olmadığı, firmanın yarattığı katma değer içerisinde vergilenen promosyon mallarının müşterilere verilmesi sırasında katma değer vergisi hesaplanmasına gerek bulunmadığı ve bu ürünler için yüklenilen katma değer vergisinin prensip olarak indirim konusu yapılması gerektiği, promosyon ürünü olarak verilen ve aynı işletmede imal edilen mala ait katma değer vergisi oranının, satışı yapılan mala ait katma değer vergisi oranına eşit veya daha düşük oranda olması halinde promosyon ürünü için yüklenilen katma değer vergisinin tamamının indirim konusu yapılacağı düzenlenmesine yer verilmiştir. Bu durumda, teslim edilen malların promosyon olarak kabul edilmesi, satışı yapılan malların yanında bir bedel alınmaksızın satış yapılan müşterilere verilmiş olmasına bağlı bulunmaktadır. Olayda, davacı şirketin doğrudan mal satışı ilişkisi bulunmayan üçüncü kişilere 1 TL. gibi sembolik bir bedelle yaptığı kitap teslimleri, satışa konu edildiklerinden promosyon ürünü kapsamında değerlendirilemeyecektir. • 77 • SAYI 6 | EKİM 2010 Bu nedenle davacı şirketin promosyon olmadığı halde verdiği örnek kitaplara ilişkin olarak yüklendiği katma değer vergisinin iadesi mümkün olmadığından, davalı idarenin ret işleminde isabetsizlik görülmemiştir. 4. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun E.2006/150, K.2006/230 sayı ve 29.09.2006 tarihli kararı “Davacı Kurum tarafından, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ek 7. maddesi delaletiyle, aynı Kanunun 56. maddesinde yer alan mali kolaylık, muafiyet ve istisnalardan vakıf üniversitelerinin de aynen yararlanmaları gerektiği ileri sürülmekte ise de; KDVK’nun 1. maddesinde belirtilen, ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetleri katma değer vergisine tabi bulunan kurumlar arasında Devlet üniversitelerinin de sayılmış bulunması karşısında, 2547 sayılı Kanunun anılan maddesinde sözü edilen mali kolaylık, muafiyet ve istisnaların katma değer vergisiyle ilgilerinin olmadığı açıktır. Öte yandan, KDVK’nun 17/a. maddesinde, Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıfların ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetlerin katma değer vergisinden istisna edildiği hükme bağlanmış, Anayasanın 42/8. maddesinde ise eğitim-öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetlerin yürütüleceği açıklanmış, 2547 sayılı Kanunun 3. maddesinde de yüksek öğretim, üniversite ve birimlerinin tanımı yapılmış, 4. maddesinde yüksek öğretimin amacı, 5. maddesinde ilkeleri sayılmıştır. Anılan kanun hükmüne göre katma değer vergisi istisnası; ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yapılan teslim ve hizmetlere ilişkin olup, okul ve üniversitelere ise ilmi yaymak, teşvik etmek ve ıslah etmek gibi bir fonksiyon ve görev verilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle de kültürel bir faaliyet olan ilim ve fenni yayma ile eğitim-öğretim faaliyeti olan okul işletmeciliği, amaçları, araçları itibarıyla birbirinden farklı faaliyetler olduğundan, davacı üniversitenin eğitim ve öğretim faaliyetinin bu istisna hükümleri içinde değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.” ARAMIZDAN AYRILANLAR • Üyelerimizden SMMM Nefika Teker’in çocuğu aramızdan ayrılarak Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Yakınlarına başsağlığı diliyoruz. • Üyelerimizden SMMM. Mehmet Necati Akarsu’nun annesi Hatice Akarsu aramızdan ayrılarak Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Yüce Allah’tan rahmet ve yakınlarına da başsağlığı diliyoruz. • Üyelerimizden SMMM. Vahit Candan’ın annesi Hatice Candan aramızdan ayrılarak Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Yüce Allah’tan rahmet ve yakınlarına da başsağlığı diliyoruz. • Üyelerimizden SMMM Ahmet Karataş’ın annesi Şerife Karataş Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Yüce Allah’tan rahmet ve yakınlarına da başsağlığı diliyoruz. • 78 •