The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS6948 Number: 55 , p. 145-153, Spring II 2017 Yayın Süreci / Publication Process Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date 01.02.2017 20.04.2017 ESKİCİL / ESKİCİLLİK KAVRAMLARI VE ÇUVAŞÇA ÜZERİNE ABOUT ARCHAIC / ARCHAISM TERMS AND CHUVASH Dr. Elçin Yılmazkaya Ömer Halisdemir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öz Bugüne kadar yapılmış pek çok çalışmada eskicil/arkaik ve eskicillik/arkaizm kavramları farklı tanımlamalar ile karşımıza çıkar. Yabancı kökenli arkaik ve arkaizm terimlerine karşılık olarak Türk dilleri üzerine yapılmış çalışmalarda genellikle eskicil ve eskicillik terimleri tercih edilmiştir. Türk dillerini ele aldığımızda Halaçça, Türkmence, Yakutça gibi Çuvaşçanın da, Türk dilleri içerisinde en eskicil yapıları koruması ile özel bir yere sahip olduğunu görürüz. Bu özelliği ile Çuvaşça, ses, biçim, sözdizimi ve söz varlığı açılarından Türk ve Altay dillerinin yeniden kurulması için bize pek çok bilgi vermektedir. Bu bilgiler ışığında Ana ve İlk Türkçe ile Ana Altayca biçimlerin yeniden kurulmasında Çuvaşçaya sıklıkla başvururuz. Türk dilleri dışında Altay ve Fin-Ugor dilleri ile de ortak özellikler taşıyan ve Türk dilleri içerisindeki yeri uzun tartışmalar ile belirlenmiş olan Çuvaşça, Türk dil birliğinden ilk ayrılan dil olduğu için, en eski dönemlere ait izler taşır ve bu yönüyle de Türk dilinin kimi tarihsel sorunlarının çözümünde bize yol gösterir. Türk dillerinin tamamına baktığımızda eskicil olarak kabul edebileceğimiz kimi özelliklerin sadece Çuvaşçada korunduğunu görürüz. Bu çalışmada Çuvaşçanın diğer Türk dillerinde korunmamış olan özelliklerden hangilerini koruduğuna dair örnekler verilerek eskicillik/arkaizm ve eskicil/arkaik kavramları üzerinde durulmuş, bugüne kadar yapılmış çalışmalarda eskicilliğin nasıl ele alındığına değinilerek eskicillik için iki farklı bağlamda tanımlama yapılmış ve yine Çuvaşça üzerinden örneklendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Eskicil, Eskicillik, Arkaik, Arkaizm, Çuvaşça Abstract In many works carried out to date, archaic and archaism terms are confronted with some different definitions. In the studies on the Turkic Languages, eskicil and eskicillik terms are generally preferred instead of foreign origin archaic and archaism terms. When we deal with Turkic languages, we can see that Chuvash possesses a special place with the protection of the oldest structures as in Halach, Turkmen and Yakut. With this feature, Chuvash provides us a lot of information about the reconstruction of Turkic and Altaic languages from the phonetic, morphologic and syntactic aspects. In 146 Elçin Yılmazkaya the light of these informations, we frequently benefit from Chuvash for the reconstruction of the Proto-Turkic, Pre-Turkic and and Proto-Altaic forms. Chuvash also has common features with the Altaic and Fin-Ugoric languages apart from Turkic languages. Chuvashs’ place in the Turkish languages was determined by long discussions. Chuvash is the first language to separated from the Turkic languages and therefore it has many traces belonging to the earliest periods. With this feature, Chuvash guides us to solve some historical problems of Turkic languages. When we look at all of the Turkic languages, we can see that some of the features that we can accept as archaic, are preserved only in Chuvash. In this study, archaism and archaic terms are emphasized by giving examples of how Chuvash preserved the old features which are not preserved in other Turkic languages. Also in this study, it was mentioned that how archaism has been handled in works done so far and archaism term was defined on two different contexts and exemplified on Chuvash. Keywords: Archaic, Archaism, Chuvash GİRİŞ Çuvaşça ses, biçim, sözdizimi ve söz varlığı açılarından Türk ve Altay dillerinin yeniden kurulması için bize pek çok bilgi vermektedir. Konuyla ilgili bir yazı dizisi Yılmaz tarafından 2010 yılından başlayarak yayımlanmaktadır. İlk çalışma, Türk dillerinin karşılaştırmalı sesbilgisiyle ilgilidir (Yılmaz 2010). Bu yazıda Çuvaşça bir Türk dili olarak ele alınmış ve Çuvaşçanın Türk dillerinin rekonstrüksiyonuna sağlayacağı seslik katkılar üzerinde durulmuştur. Dizinin ikinci bölümü ise biçimbilgisi ile ilgilidir (Yılmaz 2013a). Bu ilk iki bölümde, karşılaştırmalı Türk dilbiliminin kimi tarihsel ses ve biçim sorunlarının sadece Çuvaşçanın sağladığı verilerle çözülebileceği de belirtilmiştir. Çuvaşçanın bir Altay dili olarak, Türk dilleri dışındaki Altay dilleriyle paylaştığı seslik özellikler, Altay dilbiliminin tarihsel sesbilgisi sorunlarının çözümünde sağladığı veriler ve Ana Altayca biçimlerin kurulmasında nasıl bir rol oynadığı da bu yazı dizisinin üçüncü makalesinin konusunu oluşturur (Yılmaz 2013b). Çuvaşça, Türk dil birliğinden ilk ayrılan dil olduğu için, en eski dönemlere ait izler taşır ve bu yönüyle de Türk dilinin kimi tarihsel sorunlarının çözümünde bize yol gösterir. Bazı eskicil özellikler tüm Türk dilleri içinde sadece Çuvaşçada korunmuştur. Bu çalışmada Çuvaşçanın diğer Türk dillerinde korunmamış olan özelliklerden hangilerini korudu- ğuna dair örnekler verilerek eskicillik/arkazim ve eskicil/arkaik kavramları üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda öncelikle, bugüne kadar yapılmış çalışmalarda eskicilliğin nasıl ele alındığına değinmekte fayda var. Genel sözlüklerde ve dilbilim terimi sözlüklerinde söz konusu kavramlar için şu karşılıklar verilmiştir: Güncel Türkçe Sözlük’te eskicil için karşılık bulunmazken, Fransızca archaïque sözcüğünün alıntılanması olan arkaik şu şekilde açıklanmıştır: 1. sıfat “Güzel sanatlarda klasik çağ öncesinden kalan”, 2. edebiyat “Konuşulan ve yazılan dilde, kullanımdan düşmüş olan (eski söz veya deyim)”. Yine Güncel Türkçe Sözlük’te eskicillik için bir karşılık bulunmazken, Fransızca archaïsme’nin alıntılanması olarak arkaizm için şu karşılık verilmiştir: “Kullanıldığı çağdan daha eski bir çağa ait biçimin, yapının özelliği” (2016). Bußmann, Lexikon der Sprachwissenschaft’ta eskiye ait, eski tarzda olarak söz edilen eskicillik için dil çalışmaları için söz varlığına ait eski ögelerin kullanımı anlamına da geleceğini belirtmiştir (1998). Malmkj�ær, The Linguistics Encyclopedia'da arkaizmi günümüz metinlerinde eski dilin bazen şiirsel bir anlatım yakalamak bazen de geçmişin yazar ve ekollerine benzemek için kullanılması olarak açıklamıştır (2006). Crystal, A Dictionary of Linguistics and Phonetics’te arkaizmi, dilde yazılı veya sözlü olarak artık kullanılmayan yapılar, eski bir Eskicil / Eskicillik Kavramları Ve Çuvaşça Üzerine sözcük ya da ifade şeklinde açıklar (2008). Vardar, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü’nde eskil biçim ve eskillik terimlerini kullanmıştır. eskil biçim için, kullanımdan düşmüş, dilsel çevrimden çıkmış bulunan sözlüksel birim, sözdizimsel olgu, vb.; eskillik için, eskil bir biçimin özelliği açıklamasını yapmıştır (2007). Hatiboğlu, Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü’nde eski biçim sözcük maddesinde, çağdaş dil kurallarına aykırı olarak eski biçimini koruyan sözcük açıklamasını yapar ve kaygu, haşmetlu, idük örneklerini sıralar (1972). Engin Yılmaz, Temel Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü’nde eskicillik maddesini şu şekilde açıklar: Bir dilin tarihî dönemlerinde kullanılmış ancak; ölçünlü dilde veya geçerli olan zaman diliminde kullanım yaygınlığını ve sıklığını kaybetmiş, hemen hemen unutulmuş ses, yapı ve sözlüksel biçimlerinin tarihî dönemlerdeki formuna yakın bir şekilde kullanılmasına denir. Bu şekilde kullanılan dil birimlerine de eskicil denir. Halaççada Eski Türkçeyle benzer yapıların bulunmasını da buna örnek olarak verir (2014). Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü'nde eski, eskicilik, eski kelime, eskilik terimlerini kullanır. eski: Eskiye ait, eski devirden kalma arkaik, kalıntı. eskicilik: Eskiye bağlılık, artık kullanılıştan düşmüş olan eski kelimeleri veya kelimelerin eski biçimlerini kullanma; kalıntı kelimeleri kullanma. eski kelime: Bugün artık kullanılıştan düşmüş bulunan veya eski biçimi ile kullanılan kelime; arkaik kelime; kalıntı kelime; gökçek “güzel”, esrük “sarhoş”, bencileyin “benim gibi”, heybetlü, haşmetlü, kaygulanmak vb. eskilik: Eskiden kalma; yazı ve konuşma dilinde artık kullanılıştan düşmüş olan, dilin daha eski veya tarihî devirlerine ait kelime, deyim ve şekiller: adaklı “sözlü”, ağu “ağı, zehir”; demirî “demir rengi”, gendüzi “kendisi”, gözgü “ayna”, ıldız “yıldız”, ogrı “hırsız”, urmak “vurmak”, sayrı “hasta”, akıl kulağına okumak “aklına getirmek, hatırına düşürmek” vb. (2003). 147 İmer vd. Dilbilim Sözlüğü’nde eskicil biçim için dilin geçmiş evrelerinde kullanılmış olup artık kullanılmayan sözcük ya da dilbilgisi özelliği açıklamasını verir. Günümüzde İran’da konuşulan Halaççada Eski Türkçeye ait eski biçimlerin bulunmasını örnek olarak gösterir (2011). Karaağaç, Dil Bilimi Terimleri Sözlüğü’nde eski için bugün kullanılmayan herhangi bir dil birimi veya yapı özelliği karşılığını vermiştir. eskicilik maddesinde ise eski söz, ek veya yapı kullanma veya dil birimlerine eski veya unutulmuş anlamlar yükleme, eskicilik eğilimi olarak bilinir açıklamasını yapmış, eskiciliğin dil kullanımında bir eğilim olduğunu; eskiciliğin artık kullanılıştan düşmüş olan eski sözleri veya sözlerin eski biçimlerini kullanmak, kalıntı sözleri kullanmak olduğunu belirtmiştir (2013). Türk dili alanında eskicillik üzerine yapılan çalışmalarda konu şu şekilde değerlendirilmiştir: Gülsevin, arkaik unsurdan bahsedilebilmesi için muhakkak bir karşılaştırma yapılması gerektiğini söylemiş, bu karşılaştırmanın ya eşzamanlı olarak o dönemdeki bir başka diyalekt ile ya da artzamanlı olarak söz konusu diyalektin eski dönemi ile yapılabileceğini belirtmiştir. Tek bir dil (veya lehçe ya da ağız) söz konusu olduğunda da arkaizmler olabiliceğini; burada, o diyalektin eşzamanlı olarak başka diyalektlerle karşılaştırılmayacağını; artzamanlı olarak kendisinin eski şekliyle karşılaştırılabileceğini söylemiştir (2015: 3-4). Ölmez, Tuvacadaki eskicil ögeleri incelediği çalışmasında, Tuvacada tespit edilen kelime ve eklerden bir bölümünün Eski Türkçede var olduğunu, bazı özelliklerin ise Tuvacaya özgü olduğunu belirtmiştir (2000: 133138). Ölmez, “Çağataycadaki Eskicil Öğeler Üzerine” adlı makalesinde tartışmaya açtığı eskicil terimi ile ne kastettiğini şu şekilde açıklar: “Öncelikle eskicillik nedir, ne anlaşılmaktadır onu belirleyip daha sonra asıl konuma 148 Elçin Yılmazkaya geçmek istiyorum. Burada bir eskilikten eskicilikten söz etsem de kastettiğim Türkçe Sözlük’teki anlamıyla eskicilik olmayıp dilbilimindeki kullanımıyla eskilik, eskicilliktir” der ve kendi aradığı tanımı Talat Tekin’den öğrendiğini belirtir: “Bir dilde Eski Türkce ile karşılaştırıldığında, öteki Türk dillerinde bulunmayan ses ve yapı özelliklerinin yanı sıra sözlüksel biçimlerin de Eski Türkçeye benzer biçimde yaşaması, kullanılmasıdır” (2003: 136). Bir Türk dilinin veya döneminin içerdiği, kullanımda bulundurduğu ses özellikleri, söz türetme ekleri, öteki Türk dillerinde unutulmuş olan sözcükleri yaşatması dolayısıyla eski, eskicil, arkaik sayılmasına öğrencisi de olduğu Gerhard Doerfer'in çalışmalarında rastladığını belirten Ölmez, Doerfer’in Halaççanın Türk dilleri arasındaki yerini belirlemek istediğinde Halaççayı her zaman eskicil bir Türk dili olarak tanımladığını belirtmiştir (2003: 136). Bu tanımlamanın ardından Ölmez, “aġrıġ: hastalık; ağrı, ağrı sızı”, “asıġ: fayda, yarar, kazanç, kâr”, “buş-: telaşlanmak, endişeye kapılmak, korkmak”, “tigre: çevre”, “yolı: defa, kere” örneklerinin Çağatay Türkçesi için birer eskicil öge olduğunu belirtmiştir (2003: 136-139). Ölmez, esas aldığı ölçülere göre, gerçekte her Türk dilinde, öteki dillere ve dönemlere göre eskicil yönler, sesbilgisi özelliği, söz yapımı ve sözlük özelliği bulunabileceğini söyler. Sesbilgisi yönünden bakıldığında, Eski Türkçede söz içi ve söz sonunda bulunan d ünsüzlerinin korunması (örneğin Tuvaca ve Halaççada), çok heceli sözcüklerin sonunda bulunan -g ünsüzlerinin korunması (örneğin Hakasça, Tuvaca vd.) öteki dillere göre bir eskicillik ögesi olarak alınabilir. Yine eski ve yeni Türk dillerine göre daha önceden İlk Türkçe döneminde var oldukları düşünülen ŕ ve ĺ ünsüzlerini sırasıyla r ve l olarak koruması dolayısıyla Çuvaşça eskicil bir Türk dili sayılabilir. Eylem çekiminde Eski Türkçe yUk, -dlmlz eklerini kendi ses yapısına göre yaşatması itibariyle Tuvaca eskicil bir yön gösterebilir. Çoğu Türk dilinde "otur-" ve "öldür-" karşılığı kullanılan eylemleri İslam öncesi Eski Türk diline benzer şekilde olur- ~ olor- ve ölür- ~ ölör- olarak yaşatan Tuvaca ile Yakutça eskicil sayılabilirler. Yine benzer bir görüşle söz başı y- ünsüzünü düzenli olarak koruması itibariyle Oğuz grubu Türk dilleri öteki Türk dillerine göre eskicildir diyebiliriz. Yine söz varlığındaki ögeler açısından bakıldığında, tek tek her Türk dilinin eskicil ögeler içerdiğini söyleyebiliriz (2003: 138). Güneş’e göre, bir dilin tarihî süreç içinde geçirdiği evrelere bağlı olarak yapısında birtakım değişmelere uğraması olasıdır. Türkçe gibi geniş bir sahada uzun süre farklı kollara ayrılarak varlığını devam ettirmiş bir dil için bu özellik gerçekleşmesi beklenen bir durumdur. Ancak söz konusu değişmeler yanında dil, geçmiş dönemlerde sahip olduğu özelliklerin bir bölümünü muhafaza eder. Korunan bu ögelere, Türkiye’de yapılan çalışmalarda araştırmacılar tarafından arkaik sözünün yanında genelde “eski biçim, eski kelime, eskimiş söz, eskicil öge, eskil biçim” gibi ifadeler kullanılmıştır (Güneş 2013: 117). Güneş, arkaik ögeyi açıklarken çalışmasında ele aldığı ve birer arkaik öge olarak sunduğu kelimelerin sadece Karapapak / Terekeme Türkçesi veya Azerbaycan Türkçesinde kullanıldığı iddiasının söz konusu olmadığını, belirtilen kelimelerin birtakım şekil ve anlam değişikliğine uğramış biçimlerinin birçok Türk lehçesinde de mevcut olduğunu söyleyerek söz konusu kelimelerin birer arkaik unsur olarak değerlendirilmelerinin, Eski Türkçedeki biçim ve anlamlara yakın özellikler sergilemelerinden dolayı olduğunu belirtmiştir (2013: 117-118). Küçük, çalışmasının başında arkaizm üzerine yapılan bazı tanımları verdikten sonra, Dede Korkut Hikâyeleri’ndeki arkaik unsurlara geçmeden arkaizmden ne anladığını şu şekilde açıklar: “Arkaik ya da eskicil unsurlar ele alınıp incelenirken, ilk önce ele alınan lehçe eş zamanlı yaklaşımla ele alınmalıdır. O lehçe oluştuğu dönemdeki diğer lehçelerden soyutlandıktan; lehçenin fonetik, morfolojik Eskicil / Eskicillik Kavramları Ve Çuvaşça Üzerine tüm özellikleri belirlendikten sonra, bu lehçeye ait eserlerde normalde o dönemde olması söz konusu olmayan ses ve yapı özelliklerinin yanı sıra, sözlüksel biçimlerin de tıpkı Eski Türkçedeki gibi yaşamasıdır” (2014a: 788). Küçük, bir başka çalışmasında arkaik terimi için yapılmış sözlük tanımlarını verdikten sonra şunları söylemiştir: “Bu tanımların ortak yönü; arkaik kavramının eski dönem, eski sözcük, eskiye ait ifadeleriyle değerlendirilmesi ve arkaik sözcüklerin artık kullanımdan düştüğünün vurgulanmasıdır. Ancak tanımlarda eskiliğin ölçütü belirtilmemiştir. Bu eskiliğin ölçütünü günümüzü esas alarak belirlemek yerinde olacaktır. Ayrıca arkaik sözcüklerin kullanımdan düşme durumuna bir sınır getirilmemiştir. Arkaik sözcükler, ait olduğu dönemin dil özellikleri yanında o dönemin toplum hayatı, gelenekler, görenekler, yaşam tarzı, inanç sistemleri hakkında da ipucu verirler. Bunun yanında sözcüklerin etimolojisinin araştırılması ve tarihî süreç içerisinde geçirdiği değişikliklerin irdelenmesinde de önemli birer yol göstericidirler (2014b: 118). Eckmann da Çağatay Türkçesi üzerine yaptığı çalışmalarında zaman zaman Çağatay yazı dilindeki arkaik unsurların varlığından söz eder. Çağatay dönemi eserlerinde geçen adaḳ “ayak”, idgü “iyi”, kidin “sonra” gibi sözcükleri arkaik sözcükler olarak nitelendirir (2003: 116). Eskicillik kavramına çalışmasında yer veren Argunşah, eskimiş kaydının yani “kullanımdan düşmüş bulunma”nın nasıl belirleneceğinin bir problem olduğunu belirtir (2003: 26-31). Karaağaç, Türkçede X.-XIII. yüzyıllarda ortaya çıkan büyük değişikliklerin Eski Türkçenin tabii bir mirasçısı olarak gördüğü Çağatay Türkçesinin Klasik Öncesi Dönem eserlerinde hâlâ devam ediyor olmasını, Çağatay Türkçesinin bu değişikliklere diğer lehçelerden daha fazla kayıtlı olmasına ve Çağatay yazı dilinin Uygur ve Karahanlıların mira- 149 sını kesintisiz sürdürmesine bağlar. Karaağaç, Çağatay metinlerinde görülen söz içi ve söz sonu d ve b seslerini koruyan kelimeleri, -p->f- değişikliği görülmeyen topraḳ, yapraḳ kelimelerini ve zamir kökenli şahıs ekleri ile çekimlenmiş istek ve şart çekimlerini Eski Türkçenin bir uzantısı olarak görür (1997: XXXIXXXIII). Yapılan çalışmalarda eskicillik için verilmiş olan tanımlamalarda iki temel sorun karşımıza çıkar. Bunlardan birincisi, bu çalışmaların bir kısmında, bir Türk dilinin Eski Türkçe ile karşılaştırılıp, tespit edilen ortak özelliklerin başka bir ölçüt gözetilmeksizin eskicil olarak adlandırılmasıdır. Türk dilinin tarihî dönemlerinden biri olan Eski Türkçe ile ondan gelişen Türk dilleri arasında ortak yapıların bulunmasından daha doğal bir şey olamaz. Eski Türkçe ile Türk dilleri arasındaki benzer yapılar ve ortak söz varlığı uzun zaman önce yabancı Türkologlar tarafından yapılmıştı. Onların amacı ele aldıkları dilin bir Türk dili olduğunu kanıtlamaktı. Bu yüzden bir dilin Türk dili olduğunun ispatı için yapılan ilk çalışmalarda Eski Türkçe ile ortak yönlerinin aranması normaldir. Bu çalışmalardan neredeyse yüz yıl sonra, artık bir Türk dili olduğu kanıtlanmış bir dil için Eski Türkçe ile ortak söz varlığını inceleyerek sözcük listeleri oluşturmanın ve bunları eskicil olarak nitelemenin doğru olmayacağını düşünüyoruz. İkinci sorun ise, özellikle -burada yalnızca Türk dili alanındaki çalışmalara yer verdiğimiz için değinemediğimiz- eski Türk edebiyatı alanında yapılmış çalışmaların bir bölümünde Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait metinlerde tespit edilen ve Eski Türkçedeki biçimlere yakın görülen özellikler ve sözcüklerin, yine başka bir incelemeye tâbi tutulmadan eskicil olarak nitelendirilmeleridir. Bu temel sorunlara bakarak eskicillik kavramını açıklamak yerinde olacaktır. Her dilde mutlaka eskicil özellikler vardır. Genel Türkçe ve kıyı dillerini (Alm. 150 Elçin Yılmazkaya Randsprachen, İng. peripheral language) karşılaştırdığımızda karşımıza pek çok eskicil unsur çıkar. Çuvaşça dışındaki bir Türk dilini örnek verecek olursak Halaçça da Türk dillerine ait pek çok eskicil özellik taşır. Halaçça, Yakutça ve Çuvaşça gibi Türk dillerinde diğer Türk dillerinde korunmamış olan eskicil özellikler korunmuştur. Halaçça ve Yakutçadan farklı olarak, Çuvaşçayı Türk dillerinden ayıran temel fark ise, Çuvaşçanın Altay dillerine ait özellikleri de koruyor olmasıdır. Bu sebeple Türk dillerinde eldeki verilere bakarak açıklayamadığımız durumların bir kısmını Çuvaşçanın yardımıyla açıklamak mümkündür. Çuvaşça dışındaki diğer Türk dillerinde Altay dillerine ait korunmuş ögeleri bulmamız mümkün değildir. Ana Bulgarcadan gelişen Çuvaşça, bize Türkçenin Altay dillerine ait olduğu Ana Altayca dönemine ait veriler de sunar. Bu anlamda çalışmamız için Çuvaşçanın bizi ilgilendiren kısmı budur. Genel Türkçede gördüğümüz özellikleri büyük ölçüde zaten Eski Türkçe de bize gösterir. Eski Türkçede gördüğümüz biçimler yazılı metinlerde zaten karşımıza çıkar ama Çuvaşçada gördüğümüz özellikleri bazen yazılı metinlerde göremeyiz. Bu bakımdan Çuvaşça, yazılı metinlerden önceki zamanlar için çıkarımda bulunmamızı sağlar. Mesela Genel Türkçe z’ye karşılık r sesini Eski Türkçede göremeyiz. Bu anlamda Çuvaşça bize Eski Türkçeden daha eski bir dönemi anlatır. Bunun gibi Eski Türkçeden daha eski dönemleri anlatan başka Türk dilleri de vardır. Kısmen Türkmence uzun ünlüleri koruduğu için Eski Türkçeden daha eski bir dönemi yansıtır. Türkmence genel olarak Eski Türkçe ile açıklanabilecek bir dildir; ama uzun ünlüler söz konusu olduğunda, bize Eski Türkçeden daha eski bir dönemi anlatır. Halaççadaki pek çok özellik Eski Türkçe ile açıklanabilir ama bazı durumlarda bu dil, Eski Türkçeden de geriye gider. Yani hiçbir dil, tüm özellikleri ile belli bir seviyede sabit durmaz. Kimi özellikleriyle daha eskiye, kimi özellikleriyle de daha yeniye yakındır. Burada bizi ilgilendiren şey, eskicil saydığımız özelliğin Türkoloji ve Altay dillerine ışık tutacak, başka dillerle kanıtlayamadığımız veya nadiren de olsa başka dillerle desteklenen nitelikler taşıyor olmasıdır. Mesela zetasizm-sigmatizmin varlığını Çuvaşçadan başka bir Türk dili desteklemez. –dOk’un yüklem yapması özelliğini nadiren de olsa başka diller destekleyebilir. Bu ek, bugün Modern Çuvaşçada yüklem kurmaz. Tuna Bulgarcasında görülen bu durum az da olsa Kaşgarlı’da ve Eski Türkçede vardır. Ancak bunlar sistematik, düzenli kullanımlarla desteklenmez. Modern Türk dillerinden Halaççada bu durum görülür. Eski Çuvaşçada gördüğümüz bu özelliği bugün Halaçça korur. Halaççada bu zamanın tüm kişilere göre paradigması da vardır1. Bir Türkoloji çalışması için hangi özellikleri eskicil kabul edeceğimiz de, eskicilliğin tanımını yapmak kadar önemlidir. Doerfer, “Türkçenin İdeal Bir Etimolojik Sözlüğünün Nasıl Olması Gerektiği Hakkında Düşünceler” adlı makalesinde (1984) Rekonstrüksiyon ve Bunun İçin Kullanılacak Kaynaklar başlığı altında hangi Türk dilinin hangi özelliğinin rekonstrüksiyon yaparken kullanılabileceğini anlatır. Doerfer bu çalışmasında 1969 yılında yayımlanmış olan kendi deyimiyle şu iki mükemmel etimolojik sözlük hakkında bazı düşüncelerini dile getirir: V. M. Nadalyayev vd. Drevnetyurkskiy slovar’ (Eski Türkçenin Sözlüğü) ve Martti Räsänen, Versuch eines etymologischen Wörterbuch der Türksprachen (Türk Dillerinin Etimolojik Sözlüğü Denemesi). Doerfer, Ana Türkçedeki şeklin tespiti için Eski Türkçe, Çuvaşça ve Halaççanın genelde yeterli olduğunu, nadiren de olsa, mesela niceliğin tespitinde Türkmence veya Yakutçaya veya Ana Türkçe *ė’nin tespitinde Yakutça veya Tuvacaya başvurulabileceğini, bunların dışında öteki Türk dillerinin bu konularda bize yardımcı olamayacağını belirtir Ayrıntılı bilgi için bk. Doerfer, G. (1988). Grammatik des Chaladsch, Wiesbaden: Otto Harrassowitz. 1 Eskicil / Eskicillik Kavramları Ve Çuvaşça Üzerine (1984: 369). Yine aynı çalışmada Doerfer, Çuvaşçanın, Ana Türkçedeki –m: -n: -mA’nın rekonstrüksiyonu için son derece önemli olduğunu söyler. Bu unsurların ilki Genel Türkçede –n, Çuvaşça ile Macar ve Moğol dillerindeki eski tarihli ödünç sözcüklerde –m, ikincisi her yerde –n, sonuncusu Ortak Türkçe ve Çuvaşçada –m, Moğolcada ise –mA olmuştur. Bundan başka, Ana Türkçenin rekonstrüksiyonu için -iâ- gibi diftongların da önemli olduğunu, aynı şekilde Ana Türkçedeki *e ve *ë sesleri için de Çuvaşçaya ihtiyacımız olduğunu söyler ve Ana Türkçenin rekonstrüksiyonu için Çuvaşçanın fonetiğinin tam olarak ortaya konulmasının şart olduğunu belirtir (1984: 368). Doerfer’e göre Eski Türkçe, Halaçça ve Çuvaşçanın göz önünde bulundurulması, rekonstrüksiyon çalışmaları için bir zorunluluktur (1984: 370). Çünkü Türk dilinde çözümleyemediğimiz bir durumun tespiti için özellikle Çuvaşçanın taşıdığı özellikler, geçmişe ait olan, bize bir takım veriler sunan özelliklerdir. Tüm özellikleriyle çok yeni gibi görünen bir varyantta bile çok eski dönemlerden kalmış izler olabilir. Türk dillerinde bir sesbirim olarak ünlü uzunluğunun varlığı 19. yüzyılın ortalarından beri bilinmektedir fakat bu uzunlukların birincil olup olmadığı konusu, hem Batıda hem de daha sonra Türkiye Türkolojisinde uzun tartışmalara neden olmuşsa da Yakutça, Türkmence, Halaçça gibi, çok farklı coğrafyalardaki Türk dillerinde, aynı köklerde rastlanan uzunluklar, araştırmacıları bu uzunlukların Ana Türkçeden kaynaklandığı görüşüne götürmüştür (Yılmaz, 2010: 730). Türkiye Türkçesi uzunlukları korumaz fakat aç > acık-, dip > dibi gibi örneklerde eklenme durumunda ortaya çıkan ötümlüleşme, bize kökte daha eski bir dönemde uzun ünlü bulunduğunu kanıtlar. Bu da bize Türkiye Türkçesi için bir eskicil özelliği anlatır. 151 Mesela Kıpçak grubu Türk dilleri bunu göremeyiz. Kıpçak grubu Türk dillerinde uzunluğa dair bir iz bulunmaz. Ama Türkiye Türkçesi bize uzunluğa dair bir şeyler söyler. Bu da Türkiye Türkçesi için bir eskicil özelliktir. Genel olarak Türk dillerinde uzun ünlüler kaybolmuş, az sayıda Türk dilinde korunmuştur. Bu bakımdan ünlü uzunluğu genel anlamda Türkoloji için eskicildir. Türk dilleri için ünlü uzunluklarını koruyor olmak, eskicil bir yapıya sahip olmak anlamına gelir. [Uzun ünlülerin Türk dillerindeki durumu için, birincil uzun ünlüler konusuna Türkiye’de en çok katkıyı yapmış olan Talat Tekin’in Türk Dillerinde Birincil Uzun Ünlüler adlı kitabına bakılabilir (1995)]. SONUÇ Bize göre eskicilliği iki şekilde düşünmek yerinde olacaktır: Bunlardan ilki söz konusu dil içinde eskicil olmak, ikincisi ise genel anlamda eskicil olma durumu yani tüm Türk dilleri içinde en eski biçimi koruyor olmaktır. 1. Söz konusu dilin içinde eskicil olmak: Bir dilin içinde genel durumun aksini yansıtan örnekleri bu aşamada değerlendirebiliriz. Dildeki bütün özellikler yenidir ve sözü edilen özellik eskiye ait bir durumu yansıtır. Türkiye Türkçesi için örnek verecek olursak payam yanında badem daha eskicil ögeler taşır. İki kez farklı zaman dilimlerinde alıntılanan bu sözcük için payamdan daha yeni bir alıntı olan bademin Türkçe için genel bir değişim olan d>y değişiminin sona ermesinden sonra alıntılandığı açıktır. Burada badem, fonetik olarak daha eski bir yapıyı taşımaktadır. Aynı şekilde ne idüğü yapısında da bugün Türkiye Türkçesinde kullanmadığımız, Türkçenin eski dönemlerine ait bir yapı korunmuştur. Bu, başka Türk dillerini hesaba katmadığımızda, sadece Türkiye Türkçesi için kendi içinde bir eskicillik örneğidir. Yani genel olarak 152 Elçin Yılmazkaya düzenli bir değişim gösteren durum için, eskiye ait olan biçim korunmuşsa, bu söz konusu dil için eskicil bir yapıdır. Türkiye Türkçesi için, dil devriminden sonra oluşturulmuş kelimelerde de daha eski zamanı yansıtan örneklere rastlayabiliriz. Çünkü bu kelimeler eski metinlerden aynen alınarak, zaman zaman Türkçedeki ses değişimleri hesaba katılmadan masa başında oluşturulmuştur. Örneğin kip “kalıp” sözcüğü. Bu sözcük tarihî metinlerden aynen alınmıştır. Eski Türkçe kėp sözcüğünün iyelik ekli biçiminden kėp-i > gibi şeklinde bir kalıplaşmanın yanında bugün kip sözcüğü de kullanılmaktadır. gibiye göre kip, eskicil unsurlar taşır. 2. Genel anlamda eskicil olmak, yani bütün Türk dilleri içinde en eski biçimi korumak: Bu bağlamda değerlendirilebilecek eskicil özellikler, Eski Türkçeden daha geriye giden özelliklerdir. Biz, Eski Türkçeye bakarak açıklayabildiğimiz durumlar için başka bir Türk diline bakmaya ihtiyaç duymayız. Burada kastedilen, Türkçenin tarihini Eski Türkçeden daha geriye götürmemizi sağlayan özelliklerdir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ünlü uzunluğu ile Ana Türkçeye ait verilere ulaşırız. Zetasizm-sigmatizm gibi bizi daha eskiye götürecek ses değişimleri söz konusu ise, burada Ana Türkçeden daha geriye gideriz; çünkü Ana Türkçede r ve l sesleri bulunmaz. Çuvaşça dışında bütün Türk dilleri Ana Türkçeye gider. Ana Bulgarcadan gelişen Çuvaşça, Ana Türkçeden önce Türk dillerinden ayrılır. Eğer Ana Türkçede r ve l olsaydı bütün Türk dillerinde de olması beklenirdi. Ama r ve l sesleri Çuvaşça dışındaki hiçbir Türk dilinde olmadığı için, Çuvaşça bu özelliği ile Ana Türkçeye değil, İlk Türkçeye ait veriler sunar. KAYNAKÇA Argunşah, M. (2003). Türkçe Sözlüklerin İçeriği ve Sınırları, Cumhuriyetimizin 80. Yılında Türkçemiz Sempozyumu, Anadolu Çağdaş Eğitim Vakfı. Ankara, 26-31. Bußmann, H. (1998). Routledge Dictionary of Language and Linguistics. London: Routledge. Crystal, D. (2008). A Dictionary of Linguistics and Phonetics. Oxford: Blackwell Publishing. Doerfer, G. (1984). Türkçenin İdeal Bir Etimolojik Sözlüğünün Nasıl Olması Gerektiği Hakkında Düşünceler (İ. Çeneli, Çev.). Türk Dili, Cilt XLVIII, 366-374. Doerfer, G. (1988). Grammatik des Chaladsch, Wiesbaden: Otto Harrassowitz. Eckmann, J. (2003). Çağatay Dili Hakkında Notlar. Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar (Yayıma hazırlayan: Osman Fikri Sertkaya). Ankara: TDK Yayınları, 133-144. Gülsevin, G. (2015). Arkaik-Periferik Kavramı ve Bu Kavramın Tarihî Batı Rumeli Türkçesi Ağızlarının Tespitindeki Önemi. The Journal of Academic Social Science Studies. 32/3, 1-12. Güncel Türkçe Sözlük. TDK, 24 Nisan 2016 tarihinde www.tdk.gov.tr tam adresinden erişildi. Güneş, B. (2013). Valeh Hacılar’ın Dilinde Arkaik Sözler. International Journal of Turkish Literature Culture Education. 2/4, 116-130. Hatiboğlu, V. (1972). Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü. Ankara: TDK Yayınları. İmer, K., vd. (2011). Dilbilim Sözlüğü. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi. Karaağaç, G. (1997). Lutfî Divanı (Giriş-MetinDizin-Tıpkıbasım). Ankara: TDK Yayınları. Karaağaç, G. (2013). Dil Bilimi Terimleri Sözlüğü. Ankara: TDK Yayınları. Korkmaz, Z. (2003). Gramer Terimleri Sözlüğü. Ankara: TDK Yayınları. Küçük, S. (2014a). Dede Korkut Hikâyelerinde Eski Türkçenin İzleri. Turkish Studies. 9/9, 785-798. Küçük, S. (2014b). Şeyyad Hamza’nın Yûsuf u Zeliha’sındaki Arkaik Unsurlar. A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi. 52, 1-25. Eskicil / Eskicillik Kavramları Ve Çuvaşça Üzerine Malmkjær, K. (2006). The Linguistics Encyclopedia. London: Routledge. Ölmez, M. (2000). Tuvacanın Eskiliği Üzerine. Türk Dilleri Araştırmaları 10: 133-138. Ölmez, M. (2003). Çağataycadaki Eskicil Ögeler Üzerine. Dil Ve Edebiyat Araştırmaları Sempozyumu. Mustafa Canpolat Armağanı. Ankara, 135-142. Tekin, T. (1995). Türk Dillerinde Birincil Uzun Ünlüler. Ankara: Simurg. Vardar, B. (2007). Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Multillingual Yabancı Dil Yayınları. Yılmaz, E. (2010). Karşılaştırmalı Türk Dilbilimi Çalışmalarında Çuvaşçanın Ye- 153 ri, I. Sesbilgisi, Turkish Studies, Türkçede Dilbilim Çalışmaları Özel sayısı, Volume 5/4, s. 728-741. Yılmaz, E. (2013a). Karşılaştırmalı Türk Dilbilimi Çalışmalarında Çuvaşçanın Yeri II: Biçimbilgisi, Ahmet B. Ercilasun Armağanı, 483-496. Yılmaz, E. (2013b). Karşılaştırmalı Altay Dilbilimi Çalışmalarında Çuvaşçanın Yeri III: Sesbilgisi, Leyla Karahan Armağanı, s. 925-932, Ankara: Akçağ. Yılmaz, E. (2014). Temel Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü. Ankara: Pegem Yayınevi. 154 Elçin Yılmazkaya