DİNLER ARASI DiYALOG SÜRECi VE ETKENLERİ Dr. Abdullah TÜMSEK* Dinler arası arası diyalogdan gerçek anlamda ne kasd diyalogdan diniere mensup kasıt; aynı insanların, luna gitmeden birbirlerine dinden grupların kendi inanç ve düşüncelerini sıcak hoş ve edildiği çok önemlidir. Dinler aralarında olduğu gibi, farklı zorla birbirine kabul ettirme yo- görüyle bakabilmesi, ortak meseleler etra- fında konuşabilınesi, tartışahilmesi ve işbirliği yapabilmesi anlamına ı geliyorsa bu diyalogda bir Diyalog sakınca görülmez. ortamında kuşkular doğuran, diyalog sürecini başlatma girişimlerinin altındaki art niyetlerdir. İyi niyetli yaklaşımlar varsayılsa da yeterli hazırlık olma- dan ve tarafların aynı derecede güçlü olmadığı durumlarda girişilecek diyalogun sonuçlan kuşkusuz olumsuz olacaktır.2 Hıristiyan dünyasının diyalogla birlikte sunduğu evrensel medeniyet davası fikri de evrensel din fikri gütmekte. Bu fikir içinde dinleri arıtma amacı güdülmektedir.3 DİNLER ARASI DiYALOG KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI Dinler arası diyalog mış olmasından çalışmaları resmi anlamda hareketle, bu diyalogdan Hıristiyanlar tarafından başlatıl­ kastımız Hıristiyan-Müslüman Diyalogu şeklinde olacaktır. 2 3 İMaıılıui, ivlaiu~~ı.ıc VaiL.j. Günay Tümer, Dinler Tarihi, s. 396. Maurice Borrmans, Müslümanlarla Hzristiyan!ar Arasmda Diyaloga Yöneliş/et; s. V. M. Muhammed Hüseyn, Modernizmin İslam dünyasına girişi, s. 144. Geniş bilgi için aynı eser, s. 119-145. 107 DiYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 2 • NiSAN-MAYIS-HAZiRAN 2000 kendi aralarında, hem Müslümantarla mensupları arasında "diyalog" faaliyetlerine rastlanmaktadır.4 Tarihte bazı Hıristiyanların Ancak ciddi anlamda diyalog çağrıları 1962-1965 tarihleri müş olan II. Vatikan Konsilin'de olmuştur. arasında diğer din yıl sür- üç Aslında Hıristiyan dünyası, Kur'an'ın 9. hicri yılında indirilen "De ki: "Ey Ehli kitap! Geliniz bizimle sizin aranızda müşterek olacak bir sözde birleşelim. Yani Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah 'tan başka kiminiz kiminizi rab edinmesin. Şayet bundan yüz çeviriderse deyin ki, Şahit olun ki biz Allah'a itaat eden Müslümanlarız" (Al-i İmran, 64) mübahele ayeti ile onun Hz. Peygamberin (a.s.) tarafından tatbiki ile noktalanmış bulunan akümenik çağrısına, işin başından beri fikir planında cevap vermedi.5 Batı ortaçağının az çok kapalı bir hayat yaşayan ahalisini İslam'dan nefret ertirmek gayesiyle, onun ve tebliğeisi Hz. Peygamber'in aleyhinde sayısız iftiralar uydurdu. Varlığını koruma imkanını fırsat buldukça maddi kuvvet kullanmakta gördü.6 Hıristiyan dünyasının, Müslümanlara karşı Haçlı Seferleriyle başlattığı ve Misyonerlik Faaliyetleriyle devam ettirdiği soğukluk ve düşmanlık II. Yatikan Konsilinde giderilmeye çalışılmıştır. 7 Hıristiyanlık yanı ondört asırlık ile Müslümanlarla diyalog tutumunu değiştirerek çağrısında IL Vatikan Konsilindeki be, bulununca bu durum tabiatıyla şaşkınlı­ ğa yol açtı.8 Çünkü Hıristiyanlar öteden beri İslam ve Müslümanlar hakkında hep menfi davranmışlardır. Bunun sebebi de kilisenin kendisini emniyette hissetmemesi idi. 9 Onun içindir ki İslami ilimlerle bu dinin mensupları uğraşmış ve ciddi çalışmalar ortaya koymuşlardı. Birçok oryantalistin çalışmalarında belirli saptırmalar bulunmasına karşılık İslam hakkında bilgilerinde samimi olan bilginler de bulunagelmiştir. IO XX. yüzyılın başlangıcından itibaren dünyada meydana glene siyasi ve ekonomik gelişme ve değişmelerden Hıristiyan kiliseleri, özellikle Katolik Kilisesi de etkilenmiştir. Bundan dolayı Katolik Kilisesi, kiliseler arasında var olan an- Günay Tümer, Dinler Tarihi, s. 396. Suat Yıldırım, Kiliseyi İslam ile Diyalog istemeye Sevk Eden Sebepler, s. !7. Suat Yıldırım a.g.e., s. !7. Günay Tümer, a.g.e., s. 396. 8 Suat Yıldırım, a.g.e., s. !8. 9 Sencer Tonguç, "Ortaçağ Avrupası ve İslam Dünyası", Güney-Doğu Avrupa Araştmn/arı Dergisi (İ. Ü. Ed. Fak. !973), s. !. !O Seyyid Hüseyin Nasr, Modern Dünyada Geleneksel İslam. 4 S 6 7 108 DİNLER ARASI DiYALOG SÜRECi YE ETKENLERİ laşmazlıkları ve düşmanlıkları gidermek, bazı alanlarda işbirliği yapabilmek için bir "konsil" toplamaya karar vermiştir. Yapılan görüşmeler neticesinde üç yıl sürecek olan (1962-1965) konsilin Vatikan'da toplanması sağlanmıştır. Konsi1e 141 ülkeden 2860 kadar temsilci katılmıştır. Papa XXIII. Jean, konsili açılış konuşmasın­ da, kilisenin çemberini kırmasını, dışarıya açalmasını, dışarıyla ilgilenmesini istemiş ve bütün insanlarla diyaloga girmenin önemini belirtmiş. Böylece 1962 yılın­ da başlayan Il. Vatikan Konsilinde kiliselerarası diyalog yanında, diğer din mensuplarıyla diyaloga girmenin önemi üzerinde durulınuş ve 1964 yılında "Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası" kurulmuştur. Bu sekreteryaya üst seviyede bir Kardinal başkanlık etmektedir. II Sekreterya, devamlı olarak Roma' da bulunan bir ekiple, bölgesel piskoposlar ve çeşitli uzmanlada işbirliği yaparak çalışınasını sürdürmektedir. İlk başkanlığını Kardinal Marella ( 1964-1973) yapmıştır. Daha sonra, sırasıy­ la Kardinal Pignedoli (1973-1980) ve Mar Jean Jadot (1980-1984), günümüzde de bu görevi, Diyanet İşleri Başkanlığı 'nın tertipiediği II. Din şurasında ülkemize davet edilen Kardinal Arinze yürütmektedir. HIRİSTİYANLARIN İSLAMABAKIŞI Özellikle Katolik Kilisesi'nin İsH1nı'a ve Müslümanlara bakışı, Yahudiliğe ve Yahudilere bakışından farklılık gösterir. Hıristiyanlık'tan sonra farklı bir coğrafi' ve kültürel ortamda ortaya çıkan İslam, Yahudilik'ten ve Hıristiyanlık'tan bağımsız bir şekilde gelişmiştir. Bununla birlikte, İslam' ın bu dinlerle dini gelenek bakımından müşterekliği bulunmaktadır. Esas bakımından her üç dinin referans kaynağı aynı­ dır. Fakat bu müştereklik, tarih üstü olup, vahiy yoluyla tesis edilmiştir. Bu nedenle, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında, Hıristiyanlar açısından, Yahudulirle olduğu gibi, bugüne kadar taşınan ve halledilmesi pek mümkün görünmeyen ciddi teolojik problemler yaşanmamıştır. Her şeyden önce, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında'kinin doğmasına sebep olan teolojik bir çatışma söz konusu değildir. Baş­ ka bir ifadeyle İslam, Hıristiyanlığın teolojik yapısıyla ilgili doğrudan bir problem oluşturmamıştır. Bu bakımdan, Il. Vatikan Konsili'ne kadar hiçbir konsil dökümanında İslam' dan ve Müslümanlardan söz edilmemiştir.I2 Ancak bu, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında teolojik tartışmaların cereyan etmediği anlamına gelmemektedir. ll Günay Tümer, a.g.e., s. 379. 12 Müslüınanlarla Hıristiyanlar arasındaki teolojik tartışma konuları hakkında detaylı bilgi için bkz. Mehmet Aydın, Müslünımılarm H1ristiyanl1ğa Karş1 Yazd1ğ1 Reddiyeler ve Tarlişma Konulan, S.Ü. İlalıiyat Fakültesi Yayınları, Konya 1989, s. 113-229. 109 DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 36 • SAY!: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2000 1. II. Vatikan Konsili Öncesinde İslam ve Müslüman Anlayışı Hıristiyanların Müslümanlarla ilk teması, Hz. Muhammed'in İslam'ı tebliğ ettiği dönemlere kadar geriye gitmektedir. Arapça konuşan Necran'lı Hıristiyanların Medine'ye gelerek Hz. Muhammed'le taı1ışmalarını (MS 631), ilk lüman diyalogu olarak değerlendirmek mümkündür. Hıristiyan-Müs­ Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında ciddi sıcak tartışmalar, İslam'ın Yunanca konuşan (buna Süryanice Kıptice konuşanlar da dahil) Hıristiyanların topraklarına girmesiyle başlamıştır. Yunanca konuşan Doğulu Hıristiyan tealoglar İslam'la ilk karşılaştıklarında, onu, Hıristiyanlığa ait ayrılıkçı (heretik) bir hareket olarak gör- müşlerdir. Fakat, İslam'ı daha yakından tanıyınca, onun, zannettiklerinden farklı bir inanç yapısına sahip olduğunu farketmişler ve Hıristiyanlığı ona karşı savunma- ya çalışmışlardır. B unu yaparken, İslam' a h ücum etmekten geri durmamışlardır. İs­ lam'ın peygamberi Hz. Muhammed'i olumsuz sıfatlarla tanımlamaya kalkmışlar ve ona bir takım ~h! akl zayıflıklar isnat etmekten çekinmemişlerdir. !3 Batı Hıristiyanlığı ise, ilk dönemlerde henüz İslam'dan ve Müslümanlardan ha- bersizdir. Çünkü, VHI. yüzyılın başlarında İspanya'nın fethi ile IX. yüzyılda Sicilya'nın alınmasına kadar Batılı Hıristiyanlar Müslümanlarla yakın temasa geçmemişlerdir. Bu yüzden, Doğulu Ortodoks ve Monofizit ilahiyatçıların çalışınalan on~ ları ilgilendirınemiştir. kıyılarında IX. yüzyıldan itibaren, bu bölgelerde ve Akdeniz'in güney kültürce kendilerinden çok daha üstün olan ve büyük bir asker! güce sa- hip olan Müslümanlarla karşılaşınca, İslam'ın ve Müslümaniann kendileri için büyük bir tehlike olduğunu anlamışlardır. Müslümanlar, onlar için bir korku vasıtası olmuştur. Hz. Muhammed'in adından bozulma Mahound, Hıristiyan halk arasında şeytanla bir tutulmuştur. Daha sonra, Haçlı Seferleri sırasında, Hıristiyan bilginler İslam'ı daha yakından tanıma imkanı bulmuşlardır. Fakat, bu bilgilenme neticesinde, genel olarak, İslam'ı olduğu gibi Avrupa'ya sunmanın yerine, çarpıtılmış bir İs­ lam ve Müslüman imajı sunmayı tercih etmişlerdir. Montgemory Watt'a göre bu- nun sebebi, Hıristiyan bilginierin İslam kültürü karşısında bir aşağılık kompleksine kapılmış olmalarıdır. Onlar, İslam'ı yanlış olarak sunmak suretiyle, onun, Hıristi­ yanlık'tan aşağı bir din olduğunu göstermek istemişlerdir.l4 !3 Bkz. Watt, Giiniimilzde İslam ve Hırisliyanltk, çev: Turan Koç-, İz yayıncılık, İstanbu/1991, s. 21. Doğu Hıristiyanlamı/ll yazdıffı reddiyeler hakkında bkz. Ömer Faruk Harman, "Hıristiyanların İs­ lam'a Baktşt", Asrımızda Hıristiyan-Müslüman Münasebetleri, s. 97-lOl. !4 Bkz. Va tt, Günümüzde İsianı ve Hıri.l·fiy~nltk, s. 2 ı. ı lO DİNLER ARASI DiYALOG SÜRECi VE ETKENLERİ 2. II. Vatikan Konsili ve Sonrasında İslam ve Müslüman Anlayışı II. Vatikan Konsili, bir çok bakımdan olduğu gibi, Müslümanlar açısından da önemli bir konsildir. İlk defa bu konsilde, Müslümanlardan, onların inanç ve ibadetlerinden söz edilmiştir. En önemlisi de, bu konuda olumlu ifadelerin kullanılma­ sıdır. Bu ifadeler, Katolik Kilisesi'nin diğer diniere bakışını ortaya koyan Nostra Aetate ile Türkçe'ye Tanrı 'nın Ailesil S adıyla çevrilen Lumen Gentium dokümanlarında bulunmaktadır. Katolik Kilisesi, II. Vatikan Konsili dokümanlarındaki ifadeler çerçevesinde, Yahudilerle olduğu gibi, Müslümanlarlada diyalogun alanlarını ve metocilarını belirlemek için çalışmaları sürdürmüştür. Bu amaçla, şimdiki adı Papalzk Dinlerarası ilişkiler Konsi/i olan Hiristiyanlzk Dışı Dinler Sekreteryası bünyesinde 1974 yı­ lında kurulan "Katolik Yahudi İlişkileri Komisyonu"yla birlikte bir de İslam Komisyonu kurulmuştur. Ayrıca, I 979- I 980 yıllarında Maurice Borrmans'a bir kıla­ vuz kitap hazırlatılmıştır. Orientations pour un dialogue entre Clıretiens et Mıısu!­ mans adını taşıyan kitap, Guidelines for Dialogue Betıveen Christian s and Muslims adı altında İngilhizce'ye ve diğer birçok dile çevrilmiştiı._l6 Bir çok üst düzey Katalik uzmanın denetiminden geçen kitapta, Katolik Kilisesi'nin İslam ve Müslümanlarla ilgili son görüşü hakkında bir kanaate varmak mümkündür. Kitapta, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında diyalogun imkanı ve yolları aranırken, ayrıca İslam 'ın genel ilkeleri hakkında da bir takım yaklaşımlar sergilenmiştir. Kitapta, islam Tanrı anlayışının mutlak tek tanncılığa dayandığı belirtilmekte ve sadece Müslümanların inandığı şekliyle tasvir edilmektedir. Böyle bir Tanrı inancının Müslümanları hidayete sevkedip etmeyeceği hakkında herhangi bir şey söylenmemektedir. Kur'an'ı Müslümanlar nezdindeki değeri hakkında bilgi verildikten sonra, Hıristiyanların Kur'an'da İncil parelelinde bazı mesajlar bulabiieceği ve bunları gönülden kabulleneceği ifade edilmektedir. Bu konuda, kitapta şunlar ifade edilmektedir: "Hıristiyan, Kur'an'ın içeriği konusunda bilgilendİğİ ölçüde, saygı ve açıklıkla, İn­ cil'in verdiği mesaja benzeyen noktaların altını çizebilir; kendi kitabından farklı yanları bulabilir. Böylelikle Hıristiyan, Müslümanın 'Ulu Tanrı diyor ki' sözünü kabul 15 Bkz. Tan n 'mn Ailesi, Latince'den çev: Padre Vincenzo R. Succi, istanbul 1984. 16 Bu kitap, Mehmet Ümit tarafından Müslümanlarla Hıristiyanlar Arasında Diyaloğa Yöneli~ler adı altında Türkçe'ye de çevrilmiş ve DER Yayınları arasında 1988'de yayınlanmıştır. ı ıı DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 36 • SAY!: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2000 Hz. Muhammed'in peygamberliği konusunda yine Müslümanların inancı verildikten sonra Hıristiyanlık açısından bu konuda şunlar söylenmektedir: "Hıristiyanlar, Peygamber Muhammed'in hayatında ve faaliyetlerinde, yaşadı­ ve çevreyi göz önüne alarak, otantik değerlerin bulunduğunu takdir etmeyi denemelidirler ... Hıristiyanlar, Muhammed'in büyük bir edebi, politik ve dini deha olduğunu, onun çok kimseleri gerçek tanrı'ya ibadet etmeye yöneltebilecek bir takım niteliklere sahip bulunduğunu kabul etmeye meyillidirler. Fakat, aynı zamanda, onda kesin bir takım yanlışlıkların ve yanlış anlamların bulunduğuna da inanırlar. Onlar, Muhammed'de peygamberi işaretierin farkındadırlar ... Bağdat Patriği Timothy'nin zamanın halifesine dediği gibi, Muhammed, peygamberlerin yolunu takip etmiştir." ğı zamanı MÜSTEŞRİKLERİN KUSUR VE ZAAF NOKTASI ARAMA DÜŞKÜNLÜGÜ Hıristiyan dünyasının İslami ilimlerle ilgili yaptırdığı çalışmalarda art niyetleri- ni sezmemek mümkün değil ... Müsteşriklerin büyük bir çoğunluğunun adeti, İslam hukuku, medeniyeti ve tarihindeki zaaf noktalarını araştırmak ve bunları siyasi veya dini amaçlarla ortaya çı­ karmaktır. Bu yönleriyle onlar, güzel, parlak, düzenli ve temiz bir şehirde sadece çöplük, mezbelelik ve pis su birikintilerini arayıp bulan, belediyelerin görevli memurlarına benzerler. Haliyle ve işin tabiatı gereği söz konusu memurların hazırla­ yıp ilgili yerlere sunduklaı·ı raporlarda pislik ve çöplüklerle ilgili ifadelerden başka bir şey bulunmaz. İşte, müsteşriklerin birçoğunun, bütün gayret ve mesailerini, İslam tarihi, toplumu ve medeniyetinde ve hatta İslam' ın ibadet ve yasalarındaki kendilerince zaaf telakki ettikleri noktaları ortaya çıkarmada, bunları korkunç ve abartılı bir şekilde canlandırmada yoğunlaştıklarını görüyoruz. Onlar zaaf olarak telakki ettikleri noktalara adeta büyüteçle bakar ve okuyucuya da böyle gösterirler. Böylece zerreyi dağ ve damlayı deniz olarak gösterıneyi başarırlar. Birçok eserlerinde bunların, çirkin bir İslam imajını maydana getirmedeki maharet ve zekaları açıkça görülmektedir. Bu hareketleriyle onlar, günümüzde-Batı'nın büyük kültür merkezlerinde yetişen veya İslam'ı Batı dillerinden öğrenmeye çalışan- Müslüman lider ve idarecilerin kalbinde İslam ve İslam kaynakları hakkında şüpheler uyandırmakta, İslam 'ın geleceği konusunda kendilerine ümitsizlik, geçmişlerine karşı kötü zan, bugününe de kin aşıla­ nıaktadırlar. Hatta. sözü edilen idarecilerden bazıları. "Dini çağdaşlaştırma"ya ve "İslam yasalarında reform yapılmasına" var güçleriyle çağırabilmektedir.l7 17 Ebu'I-Hasan eıı-Nedvi, Asnmızdaki İsicim Tetkikleri, tre. Abdlilaziz Hatip, s. 4-5. 112 DİNLER ARASI DiYALOG SÜRECi VE ETKENLERİ KİLİSEYİ DİYALOGA SEVK EDEN AMİLLER Kilisenin Müslümanlarla diyalog çabasının birçok sebebini saymak mümkün , bunlardan bir kaçının zikredecek olursak: I. İsHim'ın yayılması karşısında Hıristiyanların gerilemesi ve Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen yerlerin Müslümanların Hıristiyan dünyasında eline geçmesi; ikili bir "taarruz"un başlamasıra vesile olmuştur. Bunlardan birisi haçlı sefer! eri, diğerleri Misyonerlik'tir. Her iki getirmiş, her Hıristiyan tavır "Misyoner" da Müslümanlar üzerinde menfi tesir meydana görülmüş, Hıristiyan yakınlaşmasını dondurmuş, seviyeye çıkarmak, haçlı seferleriyle ihtiyatla asgari seviyeye başlayan karşıianmış ve Müslüman- düşürmüştür. Bunu normal ve "Misyonerlik"le doruk noktasına ulaşan lamış menfi durumu müspete çevirmek için, Hıristiyan dünyasında arayışlar baş­ ve yeni "oluşumlar"a ihtiyaç hissedilmiştir. Bu "oluşum", Müslümanlar ara- sında faaliyet gösteren misyonerierin ve Oryantalistlerin Uzun zamanın rilmiş ve malara lıkları mahsulü olan raporlar ve görüşler Katalik "Müslüman-Hıristiyan Diyaloğu" planında yolaçmış ve raporlarında almıştır. Kİlısesi'nce değerlendi­ etkisin göstermişti. Hıristiyanlar arasındaki farklı anlayışlardan giderme yolu da, "diyalog" yer Bu tartış­ kaynaklanan ayrı­ tartışmalarında görülmüştür. Müslüman-Hıristi­ yan münasebetlerinin yeni bir tipi olan "Diyalog", müsbet karşılanmıştır. IS 2. Kilise, varlığını buriyet olduğunu sürdürebilmek için dünyaya düşünmektedir. dan kendi kendisini silmek ile kendisine dünyanın her açılmanın kaçınılmaz bir mec- Bu telakkiye göre, kendi içine kapanmak, dünya- aynı manaya gelmektedir. tarafına tanıtma amacı Hıristiyanlık diyalogla gütmektedir. 3. Konsil metni olsun, yetkili Hıristiyanlar olsun açıkça söylemeselerde -hatta bazen inkar da etseler- diyalogun gayelerinden biri Hıristiyanlığı yaymaktır. Her dindar, mensup olduğu dini mutlak hakikat bildiğine ve bilmesi lazım geldiğine göre inancını yaymak istemesini tabii karşılamak gerekir. R. Arnaldez'in dediği gibi "Hıristeyanlar normal olarak misyonerdirler. Zira, Hıristiyan başka insanlardan dolayı kendisini mesul bilir. Bundan ötürü inançlarını yaymakla mükelleftirler.''' 9 4. Hıristiyanlık dünyasını görüşmeye sevk eden sebeplerden biri de İslam hakkındaki eski iddia ve iftiraların ic_: yiiziiniin iyice ortayıı c_:ıknıı~ olnııısıdır. Hz. Mu- 18 Günay Tümer, a.g.e., s. 412. 19 Suat Yıldırım, a.g.e., s. 25. 113 DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2000 açmıştır. Dünyada hiçbir şahıs hakkında, Hz. Muhammed (a.s.) hakkında Hıris­ tiyanlık aleminde ileri sürüldüğü kadar mütenakız iddia ve iftiralar yapılmadığı kolayca söylenebilir. Onun aleyhinde: NastGrl bir rahip, Arius'çu, rahip Babira'nın şa­ kirdi. Yahudi hahamı, sahte peygamber, İlıtirasla beklediği papalığa seçilemeyinc Hıristiyanlıktan öç almak için ayrılan bir kardinal, baş olmak isteyen siyasi lider, Hz. İsa'nın karşısına çıkmış olan Deccal ve -en fenası-Müslümanların şeytan, Jupiter ve Apolion ile birlikte (Mahon adıyla) kendisine taptıkları bir put (Mahon:- Mahomet, o da Muhammed isminintahrif edilmiş şeklidir) gibi birbirini tutmaz iftiralar, bütün Ortaçağ Batısı'nı İslam aleyhinde harekete geçiren yalanlar olmuştur. Müsteşrikliğin başlamasındar sonra, nisbeten tarafsız değerlendirmeler yapıldığı söylenmesine rağmen, asrımızdaki müsteşrikler arasında bile birbirini tutmayan iddialara rastlanmaktadır. (İslami incelemeler yapan muasır müsteşriklerin tutumunun, Ortaçağdakinden müsbet yönde çok uzaklaşmış bulunduğnu belirtmek gerekir). Müsteşrikler -temayüllerine göre- İslamiyet'i ya Yahudiliğe, ya Hıristiyanlığa mal ederler. Bazıları, Hz. Peygamberin Mekke'de samimi bir dini lider iken Medine'de sırf siyasi lider hfıline geldiğini ileri sürdü (Caetani, Lammens). Diğer bir perspektif, mistik bir çözüm şekline başvurdu: Potestan Tor Andrea O'nu, Beni İs­ rail peygamberlerinden Amos'a ve Maı1in Luther'e benzetirken, Katoliklerden Delacroix ile R. Blachere St. Theres d' Avi la 'ya benzettil er. Bazılarına göre, devrindeki sosyal adaletsizliği görüp ezilen kitleleri harekete geçiren bir halk lideri (Alman · Grimme ve anglikan din adamı M. Watt) vb. Daha yakınlardaki bazıları da çekingen tavırlada psikanaliz metodlan na göre tahminlerde bulunmaya çalıştılar. Az önce işa­ ret ettiğimiz gibi, Ortaçağ'dan bu tarafa insaf noktasına doğru yaklaşan bir temayül olduğu söylenebilir. Artık mJsteşriklerin hemen hemen tamamı -Onu peygamber olarak kabul etmeseler de- kendisinin Peygamber olduğuna samimi olarak inandığı­ nı, başka herhangi bir saikle kendisini böyle göstermediğini kabul etmektedirler.20 yol 5. Diyalog çağrısının, siyasi bir gaye taşıdığı da söylenebilir. Bazı Sömürgeci Hıristiyan devlet adamları, sömürülen Müslüman ülkelerdeki istikH\1 hareketlerini zayıflutmak ve onları, kendi lehlerine olacak bir barışa çekebilmek için sertlikleri yumuşatacak diyalog çağrısında fayda ummuş olup, bu fikri bazı din adamlarına da telkin etmiş olmalıdırlar. Öyle anlaşılıyor ki, başta Fransız ve İngilizler olmak üzere bazı sömürgeci Batı ülkelerinin hakimiyetlerindeki ahalisinin ekserisi Müslüman olan ülkelerde istiklal irade ve mücadelelerinin yoğunluk kazandığı 1950-1960 ve bilhassa 1955-1960 yılları arasında diyalog teşebbüsleri de son derece fazlalaşmış20 ı Suat 14 Yıldırım, a.g.e., s. 28-29. DiNLER ARASI DiYALOG SÜRECi VE ETKENLERi tır. Fas, Tunus, Libya, Fildişi Sahili, Gine, Kamerun, Malaya, Mali, Moritanya, Nicer, Nijerya, Orta Afrika, Senegal, Cezayir bu tarihlerde mücadele verip istiklallerini elde eden Nüslüman ülkelerdendir. Diyalog arzusunda şüphesiz ki, 1954-1962 yılları arasında bir milyondan fazla kurban veren Cezayir'lilerin Fransa ile olan savaşlarının büyük tesiri vardır.2I Il. VATİKAN KONSİLİNDEN SONRA YAPILAN HIRİSTİYAN-MÜSLÜMAN DİYALOGU TOPLANTlLARlNDAN BAZILARI Il. Vatikan Konsilini takiben, bu ve benzeri kuruluşlar vasıtasıyla pek çok diyalog toplantıları yapılmıştır. Bu toplantılardan bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür: 1. 2-16 Mart 1969: Foi et Constitution Komisyonu tarafından İsviçre Cenevre Caıtingny' de düzenlendi. 2. 16-20 Aralık 1970: Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası tarafından Roma'da düzenlendi. Kahire Yüksek İslam Konseyi'nin delegeleri ile sekreterya'nın temsilcileri biraraya geldiler. 3. World Council of Churches'in organizasyonu ile Lübnan (Ajoltoun)'da 1970'de Budist, Hıristiyan, Hindu ve Müslüman temsilcileri biraraya geldiler. 4. 12-18 Temmuz 1972: Kilise Ökümenlik Konseyi'ne bağlı olarak 1971 'de Cenevre'de kurulan, Zamanımızın İdeoloji ve İnançlarıyla Diyalog Komisyonu'nun (D.C.l.) girişimi ile Lübnan (Brumana)'da 25 Hıristiyan ve 20 Müslüman biraraya gelerek "İns{mf bir işbirliği için arayış" konusunda çalışmalar yapmışlardır. 5. 17-21 Temmuz 1974: Acra-Gana'da D.C.l.'nın teşebbüsüyle 20 kadar Müslüman ve Hıristiyan Afrikalı biraraya gelerek, Afrikalı Müslüman ve Hıristiyanla­ rın çeşitli konulardaki işbirliğini incelemişlerdir. 6. lO- 15 Eylül 1974: 1968'de Madrid'te kurulan "Müslüman-Hıristiyan Dostlu- ğu İspanyol Derneği" tarafından Kurtuba'da tertip edilen toplantıda, İslam'ın Hı­ ristiyanlar tarafından ve Hıristiyanlığın Müslümanlar dinin ortak noktaları gibi hususlar tartışılmıştır. tarafından algılanışı, her iki 7. 9-16 Eylül 1974: Kahire'de Yüksek İslam Konseyi'nin daveti üzerine Hıris­ tiyan Olmayanlar Sekreteryası temsilcileri ile bir toplantı yapılmıştır. 2 I Suat Yıldırım, a.g.e., s. 32. 115 DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2000 8. 24-27 Ekim I 974: Suudi Arabistan Adalet Bakanı başkanlığında bir heyet ile Vatikan temsilcileri arasında Vatikan'da "İnsan Hakları" konusu görüşülmüştür. 9. I I -17 Kasım I 974 Tunus Üniversitesi Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (CERES)'in teşebbüsüyle 28 Müslüman ve 13 Hıristiyan temsilci tarafın­ dan, "Gelişme Sonmu KarşlSinda Müslüman ve Hıristiyan Vicdan ve inancı" konusu ile Kur'an ve İncil üzerinde çalışmalar yapıldı. 1976: Libya Trablus'ta 350 Müslüman ve 150 Hıristiyan temsilci, "İdeoloji ve Din; Her İki Dinin Ortak Nokta/an, Sosyal Adalet ve İnanç" konu10. 1-16 Şubat larını tartışmıştır. ll. I 976'da İngiltere Birmingham'da Müslüman-Hıristiyan diyalogu çerçevesinde "Laik Toplumda Kilise ve Cami" konusu tartışılmıştır. 12. 26-30 Haziran 1976: İsviçre, Cenevre'de D.C.I. 'nın teşebbüsü ile 9 Hıristi­ yan ve 4 Müslüman temsilci "Hıristiyôn Misyonerliği ve İsldnı davası" konusunu tartışmıştır. 13. 21-27 Mart 1977: İspanya Kurtuba' da, Müslüman-Hıristiyan dostluğu İs­ panyol Derneği'nin teşebbüsü ile ikinci Beynelmilel Müslüman-Hıristiyan kongresi toplanmış, 200 kadar temsilci "Hz. Muhammed ve Hz. İsa 'mn Peygamberlik Boyuttan" konusunu taıtışmıştır. 14. 14-18 Kasım 1977: Lübnan Beyrut'ta D.C.I.'nın teşebbüsüyle 20 kadar Müslüman ve Hıristiyan temsilci, "İnsan!tğın Geleceği Aç!Slndan İnanç, Bilim ve Teknik" konusunu tartışmıştır. 15. 12-13 Nisan 1987: Kahire'de Ezher Üniversitesi ile Hıristiyan Olmayanlar temsilcileri arasında "Hıristiyan lar ve Müslümanlar Arasında Bir Karşılaşmanın İmkanı" konusu tartışıldı. Sekreteryası 16. 12-14 M aıt 1979: Cenevre-Chambesy de D.C.I. 'nın teşebbüsü ile 5 Müslüman ve 1O Hristiyan, "Birarada Yaşayan Ho·istiyanlar ve Müslümanlar" konusunu görüşmüştür. 17. 30 Nisan- 4 Mayıs 1979: Tunus'ta CERES'in organizasyonu ile 60 kadar Müslüman ve Hıristiyan, "Her İki Dinde Vahyin Anlam ve Düzeyi" konusunu tartışmıştır. J 8. 3-6 KasE11 ! 980: Cen::!c!e Liban~üs ile D.C.L 'nin tcşcbbüsUylc 30 I Iıı-istiyan ve Müslüman biraraya gelerek, 15 yıllık gelişmeleri değerlendirmişlerdir. ği 19. 30 Mart- 1 Nisan 1982: D.C.l. ve Müslüman Dünya Kongreleri'nin ile mülteciler, fakirler ve muhtaçlarla ilgili işbirliği konusu incelendi. 116 işbirli­ DiNLER ARASI DiYALOG SÜRECi VE ETKENLERİ 20. 24-29 Mayıs 1982: Tunus'ta CERES'in teşebbüsüyle 60 kadar Müslüman ve Hıristiyan temsilci, insan hakları, barış ve halklar arasındaki kardeşiirk konusunu tartıştı. 21. 6-7 Mayıs 1982: Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası ile Del hi Vidyajyoti Enstitüsü'nün müştereken hazırladıkları toplantıda ll Müslüman ve ll Hıristiyan temsilci "H1ristiyanlikta ve İslam 'da Aziz/ik" konusunu tartıştı. 22. 3-7 Mart 1986: Porta-Novo (Benin)'de D.C.I.'nin teşebbüsü ile 30 kadar Müslüman ve Hıristiyan, "Afrika 'da Din-Devlet İlişkileri, Aile ve Eğitimi" konuları nı tartışdı. 23.21-26 Nisan 1986: Tunus'ta CERES'in düzenlediği toplantıda 20 Müslüman ve 20 Hıristiyan "İtahiyat ve Günümüzün Maddi Zorlamalarz" konusunu taıtıştı. 24. 21-23 Kasım 1986: Cenevre'de Ürdün Kraliyet Akademisi ve Chembesy Ökümenik Merkezi'nin işbirliği ile 40 Müslüman ve 40 Hıristiyan öğretim üyesi "Bugün ve Tarihsel Süreç İçinde Müslüman ve Hıristiyan Cemaatterin birarada yaşama modelleri, Çalışma, Özgürlük" konularını tartıştı. 25. 17-18 Eylül 1988: Ürdün'de Anglikanlar ile Ürdün'lü Müslümanlar arasın­ da dördüncü kollokyum yapıldı. Konu "Banka Uygulaması" idi. 26. 25-27 Ekim 1988: İtalya (Assise)'da Hıristiyanlarla çeşitli ülkelerden (Mı­ Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Moritanya) gelen Müslümanlar, söz konusu ülkelerdeki Müslüman-Hıristiyan ilişkilerini dile getirdiler. sır, 27. 12-15 Aralık 1988: Cenevre (Chamesy)'de beşinci Müslüman-Hıristiyan Danışma toplantısı yapıldı. Chaınesy Grek Ortodoks Merkezi ile Ürdün İslam Me- deniyeti Araştırmaları nusu tantışıldı. Vakfı'nın ortaklaşa yaptığı toplantıda "Barış ve Adalet" ko- 28. 26-28 Ocak 1989: İtalya (Tren to)' da İstituto di Scienze Religiose tarafından "İslam 'ın Manevi Değerleri, Müslüman-Hıristiyan İlişkileri, Müslümantarla Hıris­ tiyanlar Arasmdaki İşbirliği" konuları tartışıldı. 29. 31 Mart- 2 Nisan 1989: Toronta'da W. C. C. 'nin tiyan Kollokyum'u yapıldı. dı tertipiediği Müslüman-Hris- 30. 10-14 Eylül 1989: İstanbul' da altıncı Miisliiımın-Hıı·i~tiy;ın ~<:>p!?.!1 t!':'! y::!.p!!ve "Dinf Ço,~ulnduk" knnıı~ı_ı t?!'t!şı!d!. 31. 6-8 Aralık 1989: Yatikan 'da dinlerarası diyalog için Papalık Konsili ile Ürdün Alü'l-Beyt Müessesesi'nin ortaklaşa düzenledikleri Danışma toplantısında 'Modem Cemiyette Din/ Eğitim" konusu tartışıldı. 117 DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2000 32. 4-7 Ocak 1990: Stone-mountain (Amerika)' da Yahudi manların "Vahyin Anlami" konusunda taıtıştılar. Hıristiyan ve Müslü- 33. 27-28 Ocak 1990: Strasbourg'da, Müslüman-Hıristiyan ilişkileri servisi tarafından "FranSIZ Toplumunda Hiristiyanlar ve Müslüman/ar" konusu işlendi. 34. 14-15 Şubat 1990: Vatikan'da, Dinlerarası Diyalog Papalık Konseyi ile Dünya İslami Davet Cemiyeti (Libya) işbirliği ile "İslam 'a Davet ve Misyoner/ik" konusu incelendi. 35.24-25 Mart 1990: Fransa'da (Mouvaux), "Beraberce Barış ve Adaleti Desteklemek" konusunda Müslüman ve Hıristiyanlar görüşlerini açıkladılar. 36. 13-15 Aralık 1990: Amman'da "İslam ve H1ristiyanlzkta Çocuk/ann HaklaEğitimi" konusunda Müslüman ve Hıristiyan temsilcilerine Kollokyum yapıl­ n ve dı. 37. 27-28 Temmuz 1991: Fransa'da Efes'in yedi ristiyan ortak toplantısı yapıldı. 38. 4-8 Ağustos uyurları anısına Müslüman-Hı­ 1991: Nijarya' da 24 Müslüman ve Hıristiyan temsilcinin katıl­ dığı bir toplantı yapıldı.22 SONUÇ Katalik Kilisesi, ll. Vatikan Konsili öncesinde ilkel olarak gördüğü Yahudiliğin ve İslam'ın müntesiplerini "Tanrı'nın evrensel kurtuluş planı"na dahil etmiştir. Bu dinlerin, bugün helen manevi fonksiyonlarının bulunduğunu kabullenmiştir. Fakat, Hıristiyanlığın tek gerçek kurtuluş dini olduğu iddiasından vazgeçmemiştir. Buna bağlı olarak, bütün insanların İsa Mesih'in bedenini temsil eden Kilise aracılığıyla kurtuluşa ulaşmasını sağlamak için misyonerlik faaliyetlerinin sürdürülmesini kararlaştırmıştır. Diğer taraftan, kötü geçmişin unutularak Yahudiler ve Müslümanlarla diyaloga girilmesini benimsemiştir. Katalik Kilisesi'nin bu tutumu, teolojikaçıdan bir çok soruyu gündeme getirMisyonerlikle diyalogun Kilise öğretisi çerçevesinde nasıl uzlaştırılacağı, Katalik tealoglar arasında tartışma konusu olmuştur. Papallk Dinlerarası İlişkiler Konsili, yaptığı açıklamalarla, misyonerlikle diyalogun birbirine alternatif olmadımiştir. 22 Ömer Faruk Harman, Müslüman-Hu'istiyan Münasebetleri Üzerine, s. I 47·150; Maurice Borrınans, Müs/iimanlarla Hıristiyanlar Aras111da Diyaloğa Yönelişler, (tre. E.Melıınet Ümit), s. 141144. ı 18 DİNLER ARASI DiYALOG SÜRECi VE ETKENLERİ Katalik Kilisesi, diyalog yaklaşımını misyonerlikle uzlaştırmıştır. Bu nedenle, hem Yahudiler hem de Müslümanlar, Katalik Kilisesi'nin diyalog çağrıianna şüp­ heyle bakmaktadırlar. Özellikle Müslümanlar, geçmişteki misyonerlik faaliyetleriaşırı şüpheci davranmaktadırlar. ni göz önüne alarak bu konuda şüphenin giderilmesi için, diyalogla amacıyla misyonerlik açıklamakla kalmamalı, misyonerliği birbirinden etmeyeceğini açıklamalıdır. istismar öğretisi açısından Kilise Katalik Kilisesi, bu ayırmalı, diyalogu Bunu sadece sözde da teolojik olarak temellendiril- melidir.23 Baştan beri "Kilise dışında aldığı tikan Konsili 'nde surlarının bulunduğunu kurtuluş bir kararla yoktur" parolasını benimseyen kilise, Il.Va- Hıristiyanlık dışındaki ifade etmiş ve dinlerde de hakikat un- Müslümanları, geçmişi unutarak birlikte mü- cadeleye çağırmıştır. II. Vatikan Konsili'nin İslam'ın değerlerini kısmen tasdik edişinden sonra ise, İslam dini ve Hz. Muhammed ile ilgili olarak daha insaflı görüş­ ler ifade edilmeye Netice olarak dürmüşlerdir. müştür başlanmıştır. Hıristiyanlar Hıristiyanlığı tarih boyunca Misyonerlik faaliyeti öylesine teşkilatlı yayma hareketini sür- ve güçlü bir şekilde sürdürül- ki, en ilkel kabileler de dahil bütün milletler bu faaliyetten Hatta Hıristiyan mezhepleri, diğer Hıristiyan mezheplerini de kendi etkilenmiştir. gruplarına kat- mak için faaliyet yapmışlar ve hala da yapmaktadır. İslam ülkeleri de bu faaliyetten yeterince ııasibini almaktadır. Katalik kilisesinin İslam ülkeleriyle ilgili bu Hı­ ristiyanlaştırma faaliyetleri "peres blancs" denilen din adamları tarafından organi- ze edilip yönlendirilmektedir. Ortodoks kilisesinin tanlık içinde ortaya oldukça güçlü ve propagandası yanında Protestanların çıkan çeşitli teşkilatlı bir isimlerdeki din! şekilde Türkiye' deki faaliyetleri herkes misyonerlik faaliyetleri sürmektedir. Yehova tarafından Türkiye'de hemen hemen bütün grupların ve özellikle de Protesşahitlerinin bu konuda bilinmektedir. Hıristiyan mezheplerine mensup kişiler ve ce- maatler, Katolikler, Rum Ortodoks Kilisesi (Fener Patrikhanesi), Türk Ortodoks Cemaati, Kaldanller, Süryanller, Ermeniler, 23 çeşitli Protestan fırkaları mevcut olup, Katalik Kilisesi'nin yürüttüğü diyalog faaliyetlerinin gerçekçi olabilmesi için alınması gereken telbirler hakkında bkz. Abdurrahman Küçük, ''Müslüman-Hıristiyan Diyaloğuna Genel Bir Bakış", Asnnuzda Htristiymz-Müsliiınan Münasebetleri, s. 58-59. ı 19 DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 36 • SAY!: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2000 Hıristiyanlaştırına yınlarıyla broşür, ki faaliyetlerini sürdürınektedirler. Yurtdışında yapılan kitap ve dergilerin Türkiye'ye gönderilmesi Hıristiyanlarda çeşitli yayınlarla Hıristiyanlığı yegane radyo ya- yanında,Türkiye'de­ kurtuluş yolu olarak gös- terıneye çalışınaktadırlar. Bu tür yayınlarda İslam'ın Hz. İsa'yı büyük peygamber- lerden sayınasından faydalanarak, İslam'la ters düşen inançları biraz daha makul şuurlu göstermek suretiyle bilgili ve yeterince çekmeye beşte biri rupasına ınünhasır kalmamış, asırlar dünyanın dörtbir Hıristiyandır araçları, diğer bir kendilerine ve Hıristiyanlık sadece kıta Av- boyu süren misyonerlik faaliyetleri neticesin- tarafına yayılmıştır. Fiziki mesafenin hemen hemen yok ğun Müslümanları çalışınaktadırlar. Bugün dünya nüfusunun de olmayan taraftan olduğu 5iünyaınızda, bir taraftan basın-yayın organları vasıtasıyla topluınuınuz, şekilde Hıristiyanlık Propagandası altındadır. Bu sebeple iletişim oldukça yo- Hıristiyanlığı bü- tün yönleriyle ele alıp inceleyecek, bilimsel yönden değerlendirilmesini ve İslam'la karşılaştırmasını Sahasında yapacak bir merkeze ihtiyaç daimi hizmet verecek olan bu merkezde ınütehassıs eleınanlar görevlendirilınek kendi öz vardır. kaynaklarına inilınek suretiyle Batı dilleri ve Arapça bilen Hıristiyanlık, çeşitli yönleriyle ve suretiyle tetkik edilmelidir. BİBLİYOGRAFYA Borrmans, Maurice, Müsliimanlarla Hıristiyanlar Arasmda Diyaloğa Yönelişler (tre. E. Meh- met Ümit), İstanbul 1988. Harman, Ömer Faruk, Asrımtzda Htristiyan-Müsliiman Münasebetleri, İstanbul 1993. Hüseyin, M. Muhammed, Modernizmin İslam Dünyasına Girişi (tre. Sezai Özel), İstanbul 1986. Nasr, Seyyid Hüseyin, Modern Dünyada Geleneksel İslam (tre. S. Şafak Barkçın-Hüsamettin Arslan), İstanbul 1989. en-Nedv!, Ebu'l-Hasan, Asnnuzdaki İslam Terkikieri (tre. Abdulaziz Hatip), İzmir 1993. Tiiııwr 120 Giinay- Kiiçiilc Ahdurmhımııı" Dinlpr Tarihi Aııbmı 1991"