VERİMLİLİK STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (2014-2017)

advertisement
VERİMLİLİK STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (2014-2017)
Durum Analizi IV - Temiz Üretim (Taslak)
[ VSEP Rapor 8 ]
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Verimlilik Genel Müdürlüğü
Nisan 2013
VERİMLİLİK STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (2014-2017)
Durum Analizi IV - Temiz Üretim (Taslak)
[ VSEP Rapor 8]
Hazırlayan
Deniz KOÇ
Sanayi ve Teknoloji Uzmanı
VSEP Yürütme Ekibi
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Verimlilik Genel Müdürlüğü
Nisan 2013
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ..................................................................................................................................................................... 1
KÜRESEL ÇEVRESEL GELİŞMELER VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA KAVRAMININ
TÜRKİYE’DEKİ POLİTİKA BELGELERİNE YANSIMALARI ............................................................... 3
SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM ve TÜKETİM KAVRAMININ GELİŞİMİ TÜRKİYE’DEKİ
UYGULAMALAR ............................................................................................................................................. 11
SONUÇ VE ÖNERİLER ................................................................................................................................. 23
Yararlanılan Kaynaklar .............................................................................................................................. 27
DA IV: Temiz Üretim | ii
GİRİŞ
(1)
İnsan kaynaklı çevresel bozulmaların etkilerinin çok fazla hissedildiği günümüz
dünyasında, doğal kaynaklar giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Dünyanın
sürdürülebilir bir şekilde sağlayabildiği doğal kaynak miktarıyla talep ettiğimiz
miktar arasındaki açık, toplumsal ve ekonomik koşullar biçimlendiren en önemli
etkenlerden biri haline gelmektedir. 1970’lerden itibaren sanayileşmedeki hızlı
gelişme ve nüfustaki büyük artış, buna bağlı olarak da çevre kirliliğinin artarak
küresel boyutlara ulaşması, hem canlılar hem de doğal kaynaklar üzerinde geri
dönülemez olumsuz etkiler yaratmıştır. Bu nedenle, çevre konusu, siyasi ve
bilimsel çevreler tarafından daha fazla önem kazanmış, çevre koruma ile ilgili
yasal düzenlemelere ve strateji belgelerinin geliştirilmesine ağırlık verilmeye
başlanmış, buna paralel olarak da çevre ile ilgili uluslararası sözleşmeler
imzalanmıştır. Ayrıca, tüketicilerin de çevre konusunda bilinçleri giderek artmış
ve üreticileri çevre konusunda daha yeni teknikleri benimsemeye
yönlendirmiştir. Son yıllardaki küresel ekonomik ve çevresel krizler daha
sürdürülebilir endüstriyel sistemlere geçme konusunda uluslararası çabaların
artmasını sağlamıştır. Bu süreçte su, enerji, toprak ve malzeme gibi kaynakların
etkin kullanımını ve atık oluşumunu en aza indirmeyi amaçlayan temiz üretim
uygulamaları da giderek artmaktadır.
(2)
Türkiye’de de karar vericilerin çözüm araması gereken en önemli sorunlardan
biri hızlı nüfus artışının yanı sıra doğal kaynaklar ve enerji tüketimi konularında
doğru tercihler yapılabilmesidir. Çünkü günümüz dünyasında kaynakları,
doğanın koşullarına ve sınırlarına göre yönetebilmek için tedbirler geliştirmek
gerekliliği açıkça karşımızda durmaktadır.
(3)
Çevrenin korunması ve daha temiz bir gelecek konusu 1972 yılındaki Dünya
Çevre Konferansı’nda uluslararası bir boyut kazanmış ve 1987 yılında
yayımlanan “Brundtland Raporu” ile çevre, ekonomi ve toplum bileşenleri bir
arada değerlendirilerek “sürdürülebilir kalkınma” kavramına dönüşmüştür.
1992 yılında Rio’da yapılan “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı”
ya da kısaca “Rio Konferansı”, sürdürülebilir kalkınmanın uygulamaya geçmesini
sağlayan önemli bir küresel adım olmuştur. Bu konferansta çeşitli çevre
sorunlarına değinilmiş ve sonuç olarak çevre ve ekonomiyi etkileyen tüm
konularda ve farklı düzeylerde yapılması gereken faaliyetleri tanımlayan bir
eylem planı olarak “Gündem 21” yayımlanmıştır.
(4)
Türkiye’nin de sürdürülebilir geleceği için büyüme hızı dışındaki göstergelerin
kalkınma politikaları ve çevre koruma politikalarıyla bütünleştirilmesine yönelik
çalışmalar da, dünyadaki gelişmelere paralel bir şekilde kalkınma planları,
politika ve strateji belgeleri ve kanun metinlerinde yerini almıştır. Türkiye 1992
yılından sonra çevre korumaya ilişkin oluşturulan uluslararası sözleşmelere
DA IV: Temiz Üretim | 1
taraf olmuş ve bu sözleşmelerin gerekliliklerini yerine getirebilmek için ulusal
mevzuatta ve kurumsal yapılanmalarda kimi düzenlemeler yapmıştır.
(5)
Kalkınma politikaları da uluslararası gelişmelere paralel olarak ekonomitoplum-çevre etkileşimleri çerçevesinde sürdürülebilir kalkınma ekseninde bir
gelişim göstermiştir. Kalkınma planlarına entegre edilen bu yaklaşım, sektörel ve
tematik birçok strateji belgesinde de yerini bulmuştur. Türkiye’de sürdürülebilir
kalkınma politikalarının uygulanması, AB üyelik sürecinin hız kazanması ile
birlikte daha da önem kazanmış, bu entegrasyon sürecinde çevre müktesebatına
uyum sürecine yönelik de çok sayıda çalışma yürütülmüştür. Bu uyum süreci,
sanayi politikalarında temiz üretim uygulamalarının yaygınlaştırılması, çevre
politikalarında atık yönetimi, su ve hava kalitesi ile biyolojik çeşitliliğin
korunması konusunda kazançlar sağlamaya yönelik iyileştirmeleri de
beraberinde getirmektedir.
(6)
Bütünsel ve önleyici bir çevre stratejisinin ürün ve süreçlere sürekli olarak
uygulanması ile insan ve çevre üzerindeki risklerin azaltılması olarak
tanımlanan “temiz üretim” yaklaşımı da, çevresel etkilerin oluşmadan
kaynağında önlenmesi prensibiyle, bu alanda geliştirilen stratejilerde önemli bir
eksen olarak karışımıza çıkmaktadır.
Bu çalışma, yaşanan bu çevresel
gelişmelerin ve temiz üretim ya da sürdürülebilir üretim ve tüketim
yaklaşımının temel belirleyicilerini açıklamak ve mevcut durumu ortaya
koymayı amaçlamaktadır.
DA IV: Temiz Üretim | 2
KÜRESEL ÇEVRESEL GELİŞMELER VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA
KAVRAMININ TÜRKİYE’DEKİ POLİTİKA BELGELERİNE YANSIMALARI
Sürdürülebilir Kalkınma Kavramı ve Türkiye’deki Gelişimi
(7)
Üretim ve nüfus artışının çevre ve doğal kaynaklar üzerinde yol açtığı baskılar ve
çevre problemleri 1970’lerin başına kadar yerel ölçekli olduğu düşüncesiyle
ülkelerin gündeminde çok fazla yer bulmamış ancak bu sorunların neden
oldukları zararların ülkelerin sınırlarını aşması, bu tarihten itibaren çevrenin
uluslararası önem kazanmasına yol açmıştır. 1972’de Birleşmiş Milletler
tarafından Stockholm’de “İnsani Çevre Konferansı” düzenlenmiş, Birleşmiş
Milletler Çevre Programı (United Nations Environment Programme, UNEP)
kurularak çevre sorunlarına karşı ortak bir platform oluşturulmuştur.
Konferansta kabul edilen İnsani Çevre Bildirgesinde, “çevrenin taşıma
kapasitesine dikkat çeken, kaynak kullanımında kuşaklararası hakkaniyeti
gözeten, ekonomik ve sosyal gelişmenin çevre ile bağlantısını kuran ve kalkınma
ile çevrenin birlikteliğini vurgulayan ilkeler”, sürdürülebilirlik düşüncesinin
temel dayanaklarını ortaya koymuştur. Ancak, küresel çevre sorunlarının hızla
artmasının önüne geçilememiş ve doğal çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki
tahribat artmaya devam etmiştir. Sürdürülebilir gelişme, 1980’li yıllardan
başlayarak etki alanı yalnızca çevre ile sınırlı kalmayan, ekonomik ve sosyal
gelişme anlayışlarını da bütünleştiren ve tüm dünyada yaygın olarak kullanılan
bir kavram haline gelmiştir (1).
(8)
Sürdürülebilir kalkınma, 1987’de Birleşmiş Milletler “Dünya Çevre ve Kalkınma
Komisyonu” tarafından (World Commission on Environment and DevelopmentWCED) yayımlanan “Ortak Geleceğimiz Raporu” diğer adıyla “Brundtland
Raporu” ile yaygın kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Sürdürülebilir
kalkınma, bu raporda “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme
olanağından ödün vermeksizin bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma”
olarak tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde, ihtiyaçlar sadece ekonomik
ihtiyaçlarla sınırlandırılmadan geniş bir şekilde ele alınmakta, doğal kaynakların
dengeli bir şekilde kullanılarak gelecek kuşaklara aktarılması yoluyla
kuşaklararası eşitlik gözetilmektedir (2). Brundtland Raporu genel olarak,
yoksulluğun ortadan kaldırılmasını, doğal kaynaklardan elde edilen yararın
dağılımında eşitliği, nüfus kontrolünü ve çevre dostu teknolojilerin
geliştirilmesini sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile doğrudan ilişkilendirmektedir.
Bu bağlamda raporda, ekonomik büyümenin çevre dostu bir perspektifle
gerçekleştirilebileceği varsayımından yola çıkılmaktadır.
(9)
Sosyal dayanışmayı sağlamak, ekonomik yapabilirliği artırmak ve ekolojik
sorumluluğu yerleştirmek sürdürülebilir kalkınma anlayışının temel
DA IV: Temiz Üretim | 3
parametreleri olarak tanımlanmaktadır. Çevresel maliyetlerin bugünkü nesil
içinde dağılımı ve yoksulların gereksinimleri de sürdürülebilir kalkınma
kavramının önemli parçalarıdır. Dünyada, sürdürülebilir kalkınma çabaları tüm
ülkeleri kapsıyor olsa da, bu süreçteki faaliyetlere bakıldığında, çalışmaların
önderliğini uluslararası kuruluşlar ile gelişmiş ülkelerin yaptığı görülmektedir.
Başta, Birleşmiş Milletler (BM) ve yan örgütleri BM Kalkınma Programı (United
Nations Development Programme-UNDP), BM Çevre Programı (United Nations
Environment Programme-UNEP), BM Sınaî Kalkınma Teşkilatı (United Nations
Industrial Development Organization-UNIDO), Gıda ve Tarım Örgütü (Food and
Agriculture Organization-FAO), Dünya Sağlık Örgütü, DSÖ (World Health
Organization-WHO), Nüfus Fonu (United Nations Population Fund-UNFPA), BM
Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Trade and
Development-UNCTAD), İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Dünya
Bankası (World Bank-WB), Dünya Ticaret Örgütü DTÖ (World Trade
Organization, WTO), Dünya Doğayı Koruma Vakfı (World Wild Fund for NatureWWF), Sürdürülebilir Kalkınma için Dünya İş Konseyi (World Business Council
on Sustainable Development-WBCSD) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası
kuruluşlar bu alanda yoğun olarak çalışmaktadır.
(10)
Bu örgütlerin bu alandaki çalışmalarının en önemlisi, 1992 yılında Brezilya’nın
Rio de Janeiro kentinde düzenlenen “BM Çevre ve Kalkınma Konferansı
(UNCED)” olup, konferansta sürdürülebilir kalkınmanın temel ilkeleri
belirlenmiştir. Konferans sonucunda iki temel belge üretilmiştir. Bunlar; Rio
Deklarasyonu ve Gündem 21’dir. Rio Deklarasyonu, çevre ve kalkınma
konusunda ülkelerin hak ve yükümlülüklerini kapsayan, hukuki olarak bağlayıcı
olmamakla birlikte, hükümetlere politik bir yükümlülük getiren bir ilkeler
dizisidir. Gündem 21 ise “sosyal ve ekonomik boyutlar”, “kalkınma için gereken
kaynakların korunması ve yönetilmesi”, “konu ile ilgili başlıca grupların
rollerinin güçlendirilmesi” ve “uygulama araçları” bölümlerinden oluşan ve
sürdürülebilir kalkınmanın her aşamasına ilişkin amaç, hedef ve stratejileri
ortaya koyan bir eylem planıdır. Rio Konferansı sonucunda doğal sermayeye
dayalı, sürdürülebilir ekonomik büyüme ile beşeri sermayenin geliştirilmesini
benimseyen entegre bir yaklaşım seçilmiştir. Rio’dan 10 yıl sonra, 2002 yılında
Johannesburg’da Birleşmiş Milletler tarafından “Rio+10” olarak da adlandırılan
“Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi” düzenlenmiş ve küresel ölçekte kavramın ele
alınması süreci devam etmiştir. Johannesburg Zirvesinde de, yoksullukla
mücadele, sürdürülebilir olmayan üretim ve tüketim kalıplarının değiştirilmesi
ve doğal kaynakların ekonomik ve sosyal kalkınmayı destekleyecek şekilde
korunması ve yönetilmesine vurgu yapan uygulama planı kabul edilmiştir (3).
(11)
Birleşmiş Milletler 2000 yılında, Binyıl Zirvesini düzenlemiş ve Binyıl
Deklarasyonunu yayınlamıştır. 189 ülkenin imzaladığı Binyıl Deklarasyonu
barış, güvenlik, kalkınma, çevre, yardıma muhtaç grupların korunması, insan
hakları ve yönetişim konularını kapsamaktadır. Deklarasyon “Binyıl Kalkınma
DA IV: Temiz Üretim | 4
Hedefleri” olarak adlandırılan, 2015 yılında gerçekleştirilmesi planlanan belli
amaçlara sahip bir dizi kalkınma hedefini uluslararası gündeme taşımıştır. Binyıl
Kalkınma Hedefleri, insani kalkınmaya yönelik olarak yoksulluk ve açlığın
ortadan kaldırılması, tüm bireyler için temel eğitim, toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanması ve kadının durumunun güçlendirilmesi, çocuk ölümlerinin
azaltılması, anne sağlığının iyileştirilmesi, HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği
Virüsü – Human Immunodeficiency Virus) /AIDS (Sonradan Edinilen Bağışıklık
Sistemi Bozukluğu-Acquired Immune Deficiency Syndrome), sıtma ve diğer
salgın hastalıklarla mücadele, çevresel sürdürülebilirlik ve kalkınma için küresel
ortaklık konularını içermektedir (4).
(12)
AB’nin ilk “Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi” Haziran 2001’de yapılan
Göteborg Zirvesinde kabul edilmiştir. Zirvede, iklim değişikliği ile mücadele,
sürdürülebilir ulaşımın sağlanması, kimyasal maddelerin yol açtığı kirlenme,
güvenli olmayan gıdalar ve bulaşıcı hastalıklar gibi halk sağlığına yönelik
tehditlerin ortadan kaldırılması, doğal kaynakların daha sorumlu bir şekilde
yönetilmesi ve biyolojik çeşitlilikteki azalma eğiliminin durdurulması, yoksulluk
ve sosyal ayrımcılıkla mücadele edilmesi, nüfusun yaşlanmasıyla ilgili sorunlara
çözüm bulunması ile Avrupa Birliği ekonomik, sosyal ve çevre politikalarının
karşılıklı olarak birbirlerini güçlendirmelerini sağlayan yeni bir yaklaşım
benimsenmesi gereği vurgulanmaktadır. Stratejinin gerekleri doğrultusunda
Avrupa Birliği, 6. Çerçeve Programında “sürdürülebilir kalkınmayı” temel amaç
olarak benimsemiştir. Avrupa Birliği’nin sürdürülebilir kalkınma uygulamaları
Avrupa Çevre Ajansının çalışma programı dâhilinde yürütülmektedir. Ajans bu
çerçevede “6. Çevre Eylem Programının (2002-2012)” ana tematik konuları olan;
“iklim değişikliği”, “doğa ve biyolojik çeşitlilik”, “insan sağlığı ve çevre”, “doğal
kaynakların ve atıkların kullanımı/yönetimi” alanlarında sektörler arası etkileri
de ilişkilendirmektedir (5). Türkiye de üyelik süreci hazırlıkları çerçevesinde
2007-2013 yıllarını kapsayacak ve sürdürülebilir kalkınmanın temel
prensiplerini politika ve mevzuat çerçevesinde bütünleştirmeyi sağlayabilecek
bir çerçevede “AB Entegre Uyum Çevre Stratejisi (UÇES)” hazırlamıştır. UÇES’in
temel amacı, ülkemizde ekonomik ve sosyal şartları da dikkate alarak sağlıklı
yaşanabilir bir çevre oluşturmak ve bu doğrultuda ulusal çevre mevzuatımızın
AB çevre müktesebatı ile uyumlaştırılarak uygulanması ile uygulamanın
izlenmesi ve denetlenmesini sağlamak olarak tanımlanmıştır (6).
(13)
Son yıllarda küresel ölçekte bu alandaki gelişmeler OECD’nin çalışmalarında da
ön plana çıkmıştır. OECD, sürdürülebilir kalkınma hedefini tüm politikalarına
entegre etmeye yönelik politika ve belgeler geliştirmiştir. Öncelikli konuları;
sürdürülebilir kalkınma için öngörülen araçlardan eko-verimliliğin geliştirilmesi,
genişletilmiş üretici sorumluluğu, sanayi ve iş dünyası ile ilişkilerin artırılması,
ekonomik teşviklerin çevre üzerindeki olumlu ve olumsuz yönleri olarak öne
çıkmıştır. OECD Çevre Politikası Komitesinin başlıca görevi; sürdürülebilir
ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi amacıyla çevre ve ekonomi politikalarının
DA IV: Temiz Üretim | 5
bağdaştırılabilmesi ve bütüncül yaklaşımlarla ele alınması için üye ülkeler
arasında görüş alışverişinin ve işbirliğinin gerçekleştirilebilmesini sağlamaktır.
(14)
Türkiye’nin de kalkınma ve çevre politikaları bu küresel gelişmelerden büyük
ölçüde etkilenmiştir. 1992 Rio ve 2002 Johannesburg Zirvesi çıktıları ve imzaya
açılan sözleşmeler Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma politikalarını
etkilemiştir. Türkiye BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne 2004 yılında, ve
buna yönelik Kyoto Protokolü’ne de 2009 yılında taraf olmuştur. Türkiye’nin
sürdürülebilir kalkınma prensiplerini “politika oluşturma” noktasında büyük
ölçüde kalkınma hedeflerine entegre ederek kullanmaya başladığı görülür. Bu
doğrultuda kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması için yapılan yasal,
kurumsal ve finansal düzenlemelerin birçoğunda da “sürdürülebilirlik” ilkesinin
yer aldığı görülmektedir.
(15)
Sürdürülebilir kalkınma ve çevre konusunda Türkiye’deki gelişmeyi incelerken
Kalkınma Planlarında konunun nasıl yer aldığına da bakmak gerekmektedir.
Kalkınma Planları Türkiye ekonomisinin yönlendirilmesinde temel çerçeveyi
oluşturan, sanayileşmeye, ekonomik ve sosyal kalkınmayı gerçekleştirmeye
yönelik tedbirleri ortaya koyan, devlet politikalarının belirlendiği temel politika
belgeleridir. Türkiye’de çevre ve sürdürülebilir kalkınma politikalarının gelişimi,
Kalkınma Planlarındaki ekonomi-çevre-toplum etkileşimleri bağlamında
incelenebilir. Birinci ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarında, toplumun tüketim
miktarıyla ölçülen fiziki refahının artırılmasından çok, bölgelerarası dengeli
gelişmeyi sağlamak amacıyla sosyal adalet ve fırsat eşitliği ilkelerine uygun
çabalar gösterilmesinin, Türkiye ekonomisinin hızla gelişmesini sağlayacağı ve
gelecek kuşakların refahının artmasına imkân sağlayacağı belirtilerek, bu
doğrultudaki kalkınma stratejileri öne çıkarılmaktadır (7,8). Üçüncü Beş Yıllık
Kalkınma Planında (1973-1977) ilk kez çevre sorunları ayrı bir bölüm olarak ele
alınmıştır. Planda, çevre insan ilişkilerinin rasyonel bir dengede sürdürebileceği
bir toplum yapısına ulaşılabilmenin yolu sosyal ve ekonomik kalkınma olarak
görülmüştür (9). Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında (1979-1983),
sanayileşme, tarımda modernizasyon ve kentleşme süreçlerinde “çevre”nin
dikkate alınması yönünde bazı ilkeler yer almıştır (10). Beşinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı (1985-1989) sadece mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması ve
muhtemel kirliliğin önlenmesi anlamındaki politikaları değil, aynı zamanda
kaynaklardan gelecek kuşakların da yararlanabilmesini sağlamak üzere yeni
politikaların oluşturulması gerektiği yönünde değerlendirmelerin yapıldığı bir
plan olmuştur. Böylece, bu Plan döneminde “önleyici politikalar” da dikkate
alınmaya başlanmıştır (11). Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında; “ekonomik ve
sosyal faaliyetlerin yürütülmesinde, beşeri ve doğal kaynakların israfının
önlenmesi ve çevrenin korunmasının esas alınması” ilke olarak benimsenmiş ve
böylece Planın temel amaç ve politikalarında sürdürülebilir kalkınma anlayışının
yer alması sağlanmıştır. Planın önemli özelliklerinden birisi de, çevre ve
DA IV: Temiz Üretim | 6
ekonomi bağlamında önemli bir ilişkilendirme olarak, çevre kirliliğini önleme
konusunda yatırım yapacaklara teşvik verilmesinin Planda öngörülmesidir (12).
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (1996-2000) sürdürülebilir kalkınma
yaklaşımı çerçevesinde çevre politikalarının tüm ekonomik ve sosyal politikalara
entegrasyonunun öneminin giderek artmış olduğu vurgulanmıştır. Planın
Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi bölümünde; “sürdürülebilir kalkınma
yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak sürekli bir
ekonomik kalkınmaya imkân verecek şekilde doğal kaynakların yönetimini
sağlamak ve gelecek kuşaklara insana yakışır bir doğal, fiziki ve sosyal çevre
bırakmak” temel strateji olarak belirtilmiştir. Kalkınma sürecinde kirlenmenin
kaçınılmaz olduğunu öngören ve bu kirliliği arıtmaya çalışan pasif yaklaşımlar
yerine, alınacak önlemlerle kirlenmenin önüne geçme stratejilerine öncelik
verilmiştir. Çevre ve kalkınma göstergelerinin hazırlanarak karar alma
süreçlerine dâhil edilmesi de Planda yer alan önemli bir husustur (13).
2001-2005 yıları için hazırlanan 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yer alan “İnsan
sağlığını, ekolojik dengeyi, kültürel, tarihi ve estetik değerleri korumak suretiyle
ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak esastır” maddesi 2000’li yıllardan
sonraki Türk çevre politikasının çerçevesini çizmektedir. Sürdürülebilirlik
sadece doğal kaynak kullanımı ve çevre ile ilgili konularda değil, genel olarak
kabul edilen temel bir yaklaşım niteliğindedir. Temiz üretim/eko-verimliliğe
ilişkin olarak Plan’ın 1819. maddesinde, “Sanayi politikalarının belirlenmesinde
ve sanayi yatırımlarında çevre dostu teknolojilere öncelik sağlanacağı, yerel
imalatçıların çevre dostu teknolojiler konusunda bilgilendirileceği ve teşvik
edileceği” belirtilmektedir. Ayrıca ulaştırma, enerji, sanayi ve konutlardan
kaynaklanan sera gazı emisyonlarını kontrol etmek ve azaltmak amacıyla enerji
verimliliğinin artırılması ve tasarruf sağlanması yönünde düzenlemeler
yapılacağı belirtilmektedir (14).
8. Plana paralel bir bicimde, 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (2007-2013) da
“sürdürülebilirlik” ilkesi pek çok farklı bölümde geçen temel bir yaklaşım
niteliğindedir. 9. Kalkınma Planı’nda doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı,
yenilenebilir enerji, çevreye duyarlı hizmet süreçleri, çevre yönetim sistemleri,
çevre dostu teknik ve teknolojiler, üretim ve hizmet sektörlerinde kaçak ve
kayıpların azaltılması, hammadde kullanım etkinliğinin artırılması, atık azaltımı
ve geri kazanım gibi temiz üretim/eko-verimlilik yaklaşımının önemli araç ve
kavramlarına birçok yerde gönderme bulunulmaktadır. Madde 463’de de
“Sanayide çevre dostu tekniklerin uygulanmasıyla hammadde kullanımındaki
etkinlik artırılarak daha verimli üretim gerçekleştirilecek ve atıklar
azaltılacaktır.” ifadesine yer verilmiştir. Planının temel ilkeleri arasında “doğal ve
kültürel varlıklar ile çevrenin gelecek nesilleri de dikkate alan bir anlayış içinde
korunması esastır” ilkesi yer almaktadır (15). Dokuzuncu Kalkınma Planın
kalkınma hedeflerine ulaşmada; makro politikalar, bölgesel kalkınma
politikaları, sektörel programlar ve yatırımlar arasında karşılıklı ilişkiler kurarak
DA IV: Temiz Üretim | 7
temel stratejik amaçları “gelişme eksenleri” ile tanımlaması, bütünleşik bir bakış
açısına da sahip olduğunu göstermektedir. Daha önceki Kalkınma Planlarındaki
“ekonomik sektörler” ve “sosyal sektörler” olarak yapılan belirgin ayırımın
ortadan kalkmasıyla birlikte, yıllardır çevre sorunsalının, Kalkınma Planlarında
“sosyal sektörler” içinde yer almasının da bir ölçüde önüne geçildiği ve
sürdürülebilir kalkınma prensipleri açısından da ilerleme kaydedildiği
görülmektedir.
Kısaca değerlendirildiğinde, Kalkınma Planlarında çevre politikalarının, önceki
dönemlerde sadece ortaya çıkan kirliliği gidermeyi amaçladığı görülürken, daha
sonrasında önleyici politikalar ve 7. Beş Yıllık Kalkınma Planıyla birlikte
sürdürülebilir kalkınma anlayışına uygun bir şekilde, çevre ve ekonominin
entegrasyonuna öncelik veren politikalar şeklinde bir gelişme gösterdiği
görülmektedir.
(16)
Kalkınma Planları yanında kanun metinlerinde, belirlenen politika hedeflerine
ulaşmak için sürdürülebilir kalkınma amacına hizmet eden birçok yasal,
kurumsal ve finansal düzenleme yapılmıştır. Çevre Kanununda 2006 yılında
yapılan değişiklikle Kanunun temel amacı sürdürülebilir kalkınma prensibine
dayandırılmıştır. Çevre Kanununda yapılan bu değişiklik çerçevesinde; “5491
Sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Madde 1 - Bu
Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre
ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır.”
şeklinde yapılan tanımla çevre mevzuatının çerçevesi belirlenmiştir.
(17)
Ekonomik ve sosyal kalkınmanın çevrenin korunması ve kalitesinin
iyileştirilmesi ile olabileceği bilinciyle kalkınma planlarındaki yaklaşım da göz
önünde bulundurularak bu alana ilişkin çok sayıda sektörel ve tematik strateji
belgeleri hazırlanmıştır. Çevre sorunlarının tespiti ve çözüm önerilerine yönelik
1998 yılında Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan Ulusal Çevre
Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP), Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma
bileşenlerinin dikkate alındığı ve çevre politikalarının sektörel politikalara
entegrasyonu için bir dizi strateji ve bu bağlamda politika ve eylem planları
öneren kapsamlı bir politika belgesi olmuştur. Bunun yanı sıra, başta
emisyonların kontrolü, yenilenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliğinin
artırılması ve atık yönetiminin etkileştirilmesi, içme suyu ve kanalizasyon gibi
hizmetlerin yaygınlaştırılması ve kalitesinin yükseltilmesi, orman ve korunan
alanların genişletilmesi, biyolojik çeşitliliğin korunması olmak üzere mevzuat
düzenlemeleri yapılmıştır.
(18)
Bu alandaki en güncel gelişme, BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı süreci ve
2012 yılında gerçekleştirilen “Rio+20 Zirvesi” olarak karışımıza çıkar. Dünyada
çevre sorunları temellinde sürdürülebilirlik yaklaşımına yönelik en güncel
kararlar bu toplantıda değerlendirilmiştir. Brundlant Raporu ile sürdürülebilir
kalkınma tanımı yapılmasının üzerinden 20 yıllık bir zaman geçtiği ve bu zaman
DA IV: Temiz Üretim | 8
içerisinde sürdürülebilirlik kavramının, ekonominin ve sosyal politikaların
odağında daha güçlü yer alabilmesi için küresel ortak anlayışlar ve işbirlikleri
geliştirilmesi ihtiyacı sürdüğü Zirvede ifade edilmektedir.
Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri
(19)
Bu kapsamda, sürdürülebilir kalkınma alanında hesaplanan Türkiye’nin
Sürdürülebilir Kalkınma göstergelerini de incelemek gerekmektedir. Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK), sürdürülebilir kalkınma göstergeleri ile ilgili
çalışmalarını Avrupa Birliği İstatistik Ofisinin (Eurostat) belirlediği
sürdürülebilir kalkınma göstergeleri listesini dikkate alarak 2007 yılından
itibaren sürdürmektedir. Eurostat sürdürülebilir kalkınma göstergeleri listesi on
konu başlığı altında toplam 131 göstergeyi içermektedir. Konu başlıkları;
Sosyoekonomik Kalkınma, Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim, Sosyal İçerme,
Demografik Değişim, Halk Sağlığı, İklim Değişikliği ve Enerji, Sürdürülebilir
Ulaştırma, Doğal Kaynaklar, Küresel Ortaklık ve İyi Yönetişim’dir. Buna göre,
çalışmanın bundan sonraki bölümünde daha detaylı olarak incelenecek
sürdürülebilir üretim ve tüketim alanında 2000-2011 yıllarına ilişkin
sürdürülebilir kalkınma göstergeleri aşağıda görülmektedir.
2000 yıllardan itibaren enerji sektöründen kaynaklanan nitrit oksit
emisyonlarında genel bir artış eğilimi görülmekte olup 2010 yılında 2009 yılının
yüksek emisyon düzeyine nazaran gerileme yaşanmıştır. Ayrıca endüstriyel
işlemler sonucu ortaya çıkan nitrojen oksit emisyonlarının artış gösterdiği
izlenmekte olup özellikle 2010 yılında 2009 yılına kıyasla hızlı bir artış
göstermiştir. Bir diğer önemli husus ise metan dışı organik uçucu birleşik
emisyonlarının yükselme eğiliminde olmasıdır. Bu bağlamda sürdürülebilir
kalkınma göstergeleri değerlendirilirken ve bu konuda politika tedbirleri
geliştirilirken başta hava kirliğinin önemli nedenlerinden biri olan emisyonların
kontrolü, yenilenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliğinin artırılması ile atık
yönetiminin etkileştirilmesi, endüstriyel işlemler sonucu ortaya emisyonlara
yönelik tedbirler geliştirilmesi gibi başlıklar karşımıza çıkmaktadır.
DA IV: Temiz Üretim | 9
Tablo 1. Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri, Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim
2000-2011
Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim
Birim
Yurtiçi madde tüketimi
Bin ton
Bertaraf ve geri kazanım yöntemine göre kişibaşı
belediye atık miktarı
kg/kişi-yıl
Üretilen
Toplanan
Düzenli/Düzensiz depolama
Yakma
Kompost
Sektörlere göre NMVOC emisyonları
Enerji
Endüstriyel İşlemler
Solvent ve diğer ürün kullanımı
Sektörlere göre NOx emisyonları
Enerji
Endüstriyel İşlemler
Ortalama hanehalkı büyüklüğü
Tüketim amacına göre hanehalkı nihai
harcamaları
Toplam
Gıda, alkollü/alkolsüz içki, sigara ve tütün
Giysi, ayakkabı
Barınma ve kiralama
Mobilya, ev aletleri ve ev koruma hizmetleri
Sağlık
Ulaşım ve iletişim
Eğlence ve kültürel faaliyetler
Eğitim hizmetleri
Restoran ve otel
Çeşitli mal ve hizmetler
Hanehalkı elektrik tüketimi
Toplam nihai enerji tüketimi
Toplam kullanılabilir tarım alanı içerisinde
organik tarım yapılan alan
2000
2005
2008
2009
2010
2011
620 240
636 503
861 108
861 414
-
-
450(1)
361
354
0
4
407(1)
361
360
0
5
400
343
335
0
4
419(1)
355
357
0
4
407
346
341
0
3
-
588,0
456,8
44,8
459,8
613,7
62,4
517,1
768,5
70,8
519,8
706,8
65,6
531,4
951,6
72,1
-
1 010
22,9
4,50
1 049
18,3
-
1 270
15,2
3,97
1 410
11,1
3,97
1 256
20,0
3,89
3,76
3 927
61 556
100
26,6
7,3
16,7
8,2
3,9
18,5
4,9
1,2
6,0
6,7
5 662
71 510
100
25,9
5,7
20,3
7,2
4,1
18,5
3,9
1,3
6,0
7,1
6 949
79 642
100
100
26,3
27,0
5,2
5,3
22,0
20,6
6,9
7,2
3,9
3,6
17,4
18,6
4,1
3,8
1,3
1,2
6,4
6,2
6,5
6,4
6 956 7 364
80 574 83 367
100
26,7
5,4
18,8
7,8
3,3
19,5
3,8
1,2
6,2
7,4
-
0,49
0,43
Bin ton
Bin ton
kişi
%
Bin tep
Bin tep
%
-
1,29
1,31
Kaynak: TÜİK, Çevre İstatistikleri, Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri 2000-2011.
DA IV: Temiz Üretim | 10
1,61
SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM ve TÜKETİM KAVRAMININ GELİŞİMİ
TÜRKİYE’DEKİ UYGULAMALAR
(20)
Üretim ve tüketim sürdürülebilirlik bağlamında birlikte ele alınması gereken
kavramlar olarak karşımıza çıkar. Doğal kaynakların kısıtlılığı ve kirlenmesi,
teknolojik gelişmeler ve hızlı değişen ve gelişen küresel ticaret üreticileri
hammadde temini ve doğal kaynak kullanımı açısından girdi boyutuyla, üretim
süreci bakımından atıklar boyutuyla ve üretim sonrası da tüketiciye ulaştırma,
lojistik
ve
çevre
kirliliği
boyutlarıyla
maliyetlerini
düşürmeye
yönlendirmektedir. Bu süreçler doğrudan tüketicinin de tercihlerini belirlemeye
yönelik unsurlar barındırmaktadır. Bu kapsamda çevre yönetimi
yaklaşımlarında küresel gelişmeler de önce üreticileri daha sonra da tüketicileri
belli çevresel kaygıları göz önünde bulunduran yöntem ve teknikleri
benimsemeye yöneltmiştir. Önceki bölümde de bahsedilen Johannesburg
uygulama planında da; üretim ve tüketim modellerinde önemli değişikliklerin
sürdürülebilir kalkınma için kaçınılmaz olduğu vurgulanmaktadır. Bu kapsamda
planda yer alan; çevre ve sağlık üzerindeki riskleri azaltacak şekilde ürün ve
hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi, temiz üretim ve eko-verimlilik konusunda
destek ve yatırımların artırılması, kurumsal sosyal ve çevresel sorumluluk ile
hesap verebilirliğin artırılması, çevresel maliyetlerin karar alma süreçlerinde
dikkate alınması, enerji verimliliği için ulusal programların yürürlüğe konması,
atık azatlımı ve önleme gibi politika önerileri bundan sonraki gelişim sürecinde
hem ülkelerin gündeminde hem de küresel ve ulusal strateji belgelerinde ve
uygulamalarında ön plana çıkmaktadır.
(21)
Üretimde sürdürülebilirlik için çevresel etkilerin oluşmadan kaynağında
önlenmesi esas alınmalıdır. Bu ilke doğrultusunda çevresel sorunları ortaya
çıktıktan sonra gidermeye çalışan “kirlilik kontrolü” yaklaşımları yerine, çevresel
konuların üretim süreçlerine bir parametre olarak dahil edilmesi gerekmektedir
(16). Bu yaklaşım ve uluslararası gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan “kirlilik
önleme” yaklaşımlarını hayata geçirebilecek mekanizmalardan biri olarak
karışımıza çıkan “temiz üretim” yaklaşımı, teknik ve teknolojileri, enerji,
hammadde ve diğer üretim girdilerini daha verimli kullanarak daha az atık
üretmeyi öngörmektedir. Bu anlamda temiz üretim sürdürülebilir kalkınma
amacına hizmet eden; hammadde ve enerjiyi daha az kullanmayı, yeniden
kullanım ve geri dönüşümü artırmayı, daha az atık oluşturmayı ve tehlikeli atık
miktarını azaltmayı amaçlayan bir çevre yönetim yaklaşımdır.
(22)
Endüstrinin yaratmış olduğu çevresel olumsuzlukları en aza indirgemek,
sürdürülebilir bir üretim altyapısı oluşturmanın temel gerekliliklerindendir. Bu
kapsamda çevreye duyarlı bir üretim teknolojisi geliştirmenin üretim
verimliliğini artıracağı, hava, su ve toprak kirliliğini önleyeceği ve kirleticileri
kaynağında ve bütünsel tedbirlerle önlemenin maliyetleri azaltacağı kabul
DA IV: Temiz Üretim | 11
edilmektedir. Temiz üretim, UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı)
tarafından; önleyici çevre stratejilerinin proseslere, ürünlere ve hizmetlere
sürekli olarak uygulanması ile verimliliğin artırılması ve çevre ve insana yönelik
risklerin azaltılması, olarak tanımlanmaktadır. Üretim proseslerine yönelik
temiz üretim, üretim prosesi boyunca; hammadde, su ve enerjinin korunması,
toksik ve tehlikeli hammaddelerin ortadan kaldırılması ile bütün emisyon ve
atıkların miktar ve toksisitelerinin kaynağında azaltılması uygulamalarını
kapsar. Ürünlere yönelik temiz üretim, ürünlerin bütün yaşam döngüleri
boyunca olumsuz çevre, sağlık ve güvenlik etkilerini azaltmayı amaçlamaktadır.
Temiz üretim tekniklerinin hizmetlere uygulanmasında, çevresel düşünce ve
kaygı, tasarım ve hizmet dağıtımıyla birleştirilir (17).
(23)
Sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramı da bu yaklaşımın gelişimine paralel
olarak endüstri başta olmak üzere tüm insani etkinliklerde verimlilik artışı ile
atık azaltımını birlikte gözeten “kirlilik önleme”, “temiz üretim”, “eko-verimlilik”
gibi alanlarda 20 yılı aşkın süredir yapılmakta olan tanımların doğal bir sonucu
olarak ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir üretim ve tüketim, yaşam kalitesini
artıran mal ve hizmetlerin üretimi sürecinde doğal kaynak kullanımı, atık
deşarjı, toksik ve diğer kirleticiler ile diğer tüm emisyonların mal ve hizmetlerin
yaşam döngüsü perspektifi ile ele alınarak azaltılmasını hedefler. Sürdürülebilir
üretim ve tüketim yaklaşımı; “daha azı ile daha fazlası ve daha iyisi (more and
better with less)” sloganı ile özetlenebilir. Sürdürülebilir üretim ve tüketimin
ana hedeflerinden biri; üretim, dağıtım ve kullanım aşamalarında kaynak
verimliliğini artırarak ekonomik büyüme ile çevresel bozulmanın
ayrıştırılmasıdır. Sürdürülebilir üretim ve tüketim, değer zincirinin her bir
aşamasında kaynakların sürdürülebilir yönetimi ve kaynak verimliliğini
sağlamak için yaşam döngüsü perspektifini benimser. Sürdürülebilir üretim ve
tüketim, çevresel ve sosyal zorlukları yeni iş ve istihdam olanaklarına çevirerek
eko-verimli bir ekonomiye geçişin yolunu açar (18).
Bu tanım çerçevesinde “daha az çevresel etki, daha fazla ekonomik ve ekolojik
etkinlik ile daha fazla değer sağlamak” amaçlanmaktadır. Sürdürülebilir/temiz
üretimin amaçları arasında yer alan etkin kaynak kullanımı; doğal kaynakların
özellikle enerji, su ve malzeme kullanımının optimizasyonu ile kaynak
kullanımının azaltılmasını kapsamaktadır. Kaynakların etkin kullanımı
sayesinde verimlilik düzeyinde ve rekabet gücünde artış sağlanabilmektedir.
Temiz üretim seçeneklerinin uygulanması ve yürütülmesi; azalan kaynak
kullanımı yanında çevresel etkinin ve atık bertaraf maliyetlerinin azalmasını
sağlamaktadır.
Temiz üretim, kirliliği oluştuktan sonra kontrol etmeyi amaçlayan boru sonu atık
arıtımı yöntemleriyle kıyaslandığında önleyici bir yaklaşım sağlayarak, işletme
verimliliğinin artmasında ve çevre kirliliğinin önlenmesinde önemli bir rol
oynamaktadır. Kirlilik kontrolü yaklaşımında kullanılan boru sonu tekniklerin
aksine, kirliliğin kaynağında oluşmadan azaltılmasını amaçlamaktadır. Temiz
DA IV: Temiz Üretim | 12
üretim; bakım, envanter kontrolü, iyi işletme uygulamaları gibi basit ve düşük
maliyetli uygulamalar yanında ekipman, proses ve teknoloji değişikliği gibi
büyük yatırım gerektiren uygulamaları içermektedir. Temiz üretim fırsatları
kapsamında yer alan uygulamalar iyi işletme uygulamaları, ürün değişimi,
hammadde ikamesi, tesiste yeniden kullanım/geri kazanım, proses
optimizasyonu/değişimi, ekipman değişimi, teknoloji değişimi ve yan ürün
üretimi olarak sıralanabilmektedir (19).
Sürdürülebilir/temiz üretim uygulamalarının faydaları aşağıda sıralanmıştır (20,
21, 22);













Ürün ve süreçlerin iyileştirilmesine katkıda bulunur.
Hammadde, su ve enerjinin daha etkin kullanımını sağlayarak
üretim maliyetlerini düşürür ve verimliliği artırır.
Yeni ve gelişmiş teknolojilerin kullanımı sayesinde rekabet
edebilme gücünü artırır.
Atık ve emisyonları kaynağında azaltarak daha iyi bir çevresel
performans sağlar.
Çevre dostu ve uygun maliyetli ürünler tasarlayarak ürünün yaşam
döngüsü boyunca oluşan çevresel etkileri azaltır.
Çevre yasalarıyla uyumu kolaylaştırır.
Atık bertaraf maliyetlerini düşürür.
Çevre kirliliğini azaltmayı ve kaynakları daha etkin kullanmayı
amaçlar.
Tehlikeli atıkların arıtma, depolama ve bertaraf risklerini azaltır.
Çalışanlara daha sağlıklı ve güvenli iş ortamı sağlar.
Çalışanların tatmin düzeyini artırarak verimliliği artırır.
İşletmenin toplumdaki kurumsal imajını geliştirir.
Ekolojik ayak izinin azalmasını sağlar (karbon, su vb.).
Bu bağlamda, sürdürülebilir/temiz üretim uygulamalarının ekonomik ve
çevresel araçlar ile yönetim ve kalite geliştirme araçlarını birlikte içerdiği için
hem çevre hem de işletme için bir kazan-kazan stratejisidir. Bu nedenle, rekabet
gücünü artırmayı da içeren çok çeşitli yararlar sağlamaktadır.
Sürdürülebilir/temiz üretim uygulamaları, hızla gelişen ve rekabet koşulları
giderek zorlaşan sanayinin; rekabet gücü yüksek bir endüstri sağlama yolunda,
kaynakları en etkin şekilde kullanarak çevresel ve ekonomik kazanç sağlaması
açısından son derece önemli bir araçtır. Doğal kaynakların daha verimli
kullanılması ve organizasyonların çevresel performanslarının artması düşük
karbonlu, kaynak etkin ve yeşil endüstrileşme için gereklidir. Özellikle
gelişmekte olan ülkeler ve geçiş ülkeleri, endüstriyel çıktı başına malzeme, enerji
ve kirlilik yoğunluklarını azaltmak için önemli potansiyele sahiptir. Ayrıca,
endüstriyel iklim değişikliği etkilerinin azaltılması ve etkilere uyum süreci de;
DA IV: Temiz Üretim | 13
temiz üretim uygulamaları ile enerji, su, malzeme ve kimyasalları içeren doğal
kaynakların verimli kullanılması ile başlamaktadır.
(24)
Çevre üzerindeki baskılar ve bu baskılara çevrenin tepkisinin izlenmesi etkin bir
çevre yönetimini gerekli kılmaktadır. Çevre ile ilgili ihtiyaç duyulan politikaların
üretilmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesine yönelik çevre istatistiklerinin
üretilmesi de bu süreçte daha fazla önem kazanmaktadır. TÜİK verilerinden
2010 yılında ait kimi çevre istatistiklerine ilişkin bilgi edinilebilir.
Tablo 2. Temel Çevre Göstergeleri, 2004-2010
2004
2006
2008
2010
Belediyelerde kişi başı çekilen günlük su miktarı
(litre/kişi-gün)
255
245
215
217
Belediyelerde deşarj edilen kişi başı günlük atıksu miktarı
(litre/kişi-gün)
174
181
173
182
Kişi başı ortalama yaratılan belediye atık miktarı
(kg/kişi-yıl)
418
426
400
407
Kişi başı ortalama yaratılan belediye atık miktarı
(kg/kişi-gün)
1,15
1,17
1,10
1,12
CO2 eşdeğeri olarak kişi başı seragazı emisyon miktarı
(ton/kişi)
4,61
5,04
5,16
5,51
GSYH başına CO2 emisyonu (kg CO2 /GSYH $)(1)
0,34
0,33
0,34
0,36
Toplam çevresel harcamaların GSYH içindeki payı (%)
0,84(2)
0,95(2)
1,09
1,11
Gösterge, ekonomide bir birim çıktı üretmek için salınan CO 2 emisyon miktarını ölçmektedir. GSYH, 2005 yılı sabit fiyatlarla satın
alma gücü paritesine göre hesaplanmış değerdir.
(1)
(2)
Sadece kamu sektörü çevresel harcamalarını içermektedir.
Kaynak: TÜİK, Çevre İstatistikleri, 2004-2010.
Bu kapsamda, hava, su ve atıklar bakımından mevcut verilere bakıldığında kamu
sektörünün çevre harcamalarının artış gösterdiği görülmektedir. Belediye ve
köylerde içme ve kullanma şebekesi ile dağıtılmak ve imalat sanayi işyerleri,
termik santraller, organize sanayi bölgeleri ve maden işletmeleri tarafından
kullanılmak amacıyla 2010 yılında su kaynaklarından 11,7 milyar m3 su
çekilmiştir. Çekilen suyun %42,2’si denizden, %20,6’sı barajlardan, %17,8’i
kuyudan, %15,2’si kaynaktan, %4,2’si ise diğer su kaynaklarından
çekilmiştir. Sektörel olarak incelendiğinde su kaynaklarından çekilen suyun
%40,8’inin belediyeler, %36,4’ünün termik santraller, %12,8’inin imalat sanayi
işyerleri, %8,6’sının köyler, %1’inin organize sanayi bölgeleri (OSB) ve %0,5’inin
maden işletmeleri tarafından çekildiği görülmüştür. 2010 yılında nüfusun
%45’ini oluşturan 32,9 milyon kişi içme kullanma suyu arıtma hizmeti almıştır.
DA IV: Temiz Üretim | 14
150
Reel GSYH Endeks
Yılı 2000=100
100
50
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
0
Yerli Malzeme
Tüketimi Endeks
Yılı 2000=100
Şekil 1: Kaynak Tüketiminin Ekonomik Büyümeden Ayrışımı
(Kaynak: TÜİK ve EUROSTAT verileri)
Bu noktada sera gazı emisyonlarının kontrolünü, kaynak verimliliğini ve sosyal
içermeyi de vurgulayan yeşil büyüme bağlamında mevcut veriler analiz
edilebilir. Yeşil büyümenin temel amaçlarından biri de kaynak kullanımının
ekonomik büyümeden ayrıştırılmasıdır (decoupling). Yukarıda görüldüğü gibi
Türkiye’de, kaynak verimliliği ile ekonomik büyüme arasında mutlak bir
ayrışmanın varlığından söz edilemez.
Hava kirliğine ilişkin istatistikler değerlendirildiğinde ise; CO2 eşdeğeri olarak
2010 yılı toplam seragazı emisyonunun 1990 yılına göre %115 artış göstererek
401,9 milyon ton olduğu tahmin edilmiş olduğunu görürüz. 2010 yılı için kişi
başı CO2 eşdeğer emisyonu 5,51 ton/kişi ve karbon yoğunluğu ise 0,36 kg
CO2/GSYH ($) olarak hesaplanmıştır.
160
140
120
Reel GSYH Endeks Yılı
1998=100
100
80
60
Toplam Sera Gazı
Emisyonları Endeks Yılı
1998=100
40
20
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
0
Şekil 2: Toplam Sera Gazı Emisyonlarının Ekonomik Büyümeden Ayrışımı
(Kaynak: TÜİK Verileri)
Yukarıda görüldüğü gibi toplam sera gazı emisyonları ile ekonomik büyüme
arasında da mutlak bir ayrışma gerçekleşmemiştir.
DA IV: Temiz Üretim | 15
Ulusal Kanun, Politika ve Strateji Belgelerinde Mevcut Durum
(25)
Günümüzde AB çevre mevzuatının temel ilkeleri; “atıkların oluşmadan
kaynağında önlenmesi”, “önlenemeyenlerin geri kazanımı ve yeniden
kullanılması”, “geri kazanımı mümkün olmayanların ise uygun çevre
teknolojileri ile bertarafı” şeklinde özetlenebilir. Temiz üretim kavramının ana
bileşenlerini oluşturan “kaynağında kirlilik önleme, kimyasalların ikamesi,
yaşam döngüsü değerlendirme, geri kazanım ve yeniden kullanım” kavramları
pek çok AB direktifinde yer almaktadır. Öte yandan, ilk kez 1996 yılında
yayınlanan 96/61/EC sayılı IPPC - Integrated Pollution Prevention and Control
(Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol-EKÖK) Direktifi ile, “kirlilik önleme”
yaklaşımına ciddi bir vurgu yapılmakta, üretim sektörlerinden kaynaklanan
kirliliğin azaltılması için kirlilik önleme ve kontrolüne yönelik “belirlenmiş en iyi
tekniklerin” kullanılması öngörülmektedir. Buradaki “kirlilik önleme” kavramı
doğrudan temiz üretimi ifade etmektedir.
IPPC Direktifi (96/61/EC) AB çevre mevzuatının sanayi açısından temelini teşkil
etmekte olup, sanayi kuruluşlarından kaynaklanan kirliliğin önlenmesini, bu
kuruluşların yetkili kurumlardan Direktif’te belirtilen ölçütler çerçevesinde izin
almadan çalıştırılmamalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaçla IPPC
Direktifi, emisyonlar için belirlenecek limit değerlerin, parametrelerin veya
eşdeğer teknik önlemlerin, “mevcut en iyi teknikleri” (Best Available
Techniques-BAT) temel alması gerektiğini belirtmektedir. Mevcut en iyi
tekniklerin kullanımı ile kirliliğin kontrolünden ziyade kaynağında önlenmesini
ve önlenemeyen kısmının arıtılmasını öngören bu Direktif, temiz üretim
kavramının AB çevre mevzuatındaki doğrudan karşılığı niteliğindedir (23).
(26)
Bu bağlamda uyum sürecinde Türkiye’de de kurumsal ve yasal anlamda “temiz
üretim” uygulamalarını yaygınlaştırmak için çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır.
17.08.2011 tarihli ve 28028 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 649 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin bazı maddeleri
değiştirilmiş, Milli Prodüktivite Merkezi Kuruluş Kanunu yürürlükten
kaldırılarak Bakanlığa bağlı Verimlilik Genel Müdürlüğü adı altında yeni bir
birim oluşturulmuştur. Söz konusu KHK’nın Verimlilik Genel Müdürlüğünün
görevlerini düzenleyen 4 üncü maddesinin “ç” fıkrasında “İşletmelerin temiz
üretim program ve projeleri hazırlamasına ve uygulamasına yönelik
faaliyetlerde bulunmak” hükmü yer almaktadır. Bunun yanı sıra öncesinde de,
mülga Milli Prodüktivite Merkezi’ne “Türkiye Sanayi Stratejisi (2011-2014)”
belgesi kapsamında, “Ulusal Eko-Verimlilik Merkezi’nin kurulması çalışmalarının
yürütülmesi” görevi verilmiştir. “KOBİ Stratejisi Eylem Planı (2011-2013)”
kapsamında da benzer şekilde; “Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum
DA IV: Temiz Üretim | 16
Kapasitesinin Geliştirilmesi Eko Verimlilik Programı yürütülecektir.” görev ve
sorumluluğu Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na verilmiştir. Türkiye Sanayi
Stratejisi Belgesi kapsamında, temiz üretim ile örtüşen ve sürdürülebilir
kalkınma, ekonomik gelişim ve çevresel performansı birlikte ele alarak, iş
mükemmelliği ile çevresel mükemmelliğe bir arada odaklanan, kaynakların
verimli kullanılması ve çevreyle uyumlu üretim prensiplerinin benimsenmesi
doğrultusunda, kaliteli ürün ve hizmet üretilmesi yoluyla işletmelerin rekabet
edebilme yeteneklerini artıran eko-verimlilik programlarının ülke genelinde
uygulanması sağlanacaktır şeklinde kavramın önemi vurgulanmaktadır.
Bunun yanında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kuruluş ve görevlerini
tanımlayan Kanun Hükmünde Kararname kapsamında da; Çevre Yönetimi Genel
Müdürlüğü’nün görevlerini düzenleyen 8 inci maddenin “c” fıkrasında “Temiz
üretim ve entegre kirlilik önleme çalışmalarına yönelik politika ve stratejileri
belirlemek ve ilgili mevzuatı hazırlamak” görevi sıralanmıştır. Bu kapsamda,
ülke düzeyinde sanayi ve çevre alanında temiz üretim uygulamalarına ilişkin
hem yasal hem de uygulamaya yönelik çalışmaların mevzuat metinlerinde yerini
bulduğunu söylemek mümkün olabilecektir. Ayrıca, mevcut mevzuat metinleri
tarandığında, çevre mevzuatına ilişkin yürütülen çalışmalarda temiz üretime
doğrudan atıf yapan mevzuat ile atık önleme, atık azaltma, doğal kaynak
verimliliği gibi konuları içermesi bakımından dolaylı olarak ilgili kabul
edilebilecek diğer mevzuat metinleri karşımıza çıkar. Bu bağlamda, doğrudan
ilgili olarak sınıflandırılabilecek ilk ve tek mevzuat 14 Aralık 2011 tarihli Resmi
Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
hazırlamış olduğu “Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol
Tebliği”dir. Söz konusu Tebliğ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın AB Çevre
Mevzuatında yer alan EKÖK Direktifinin iç mevzuata aktarımı konusunda
yürüttüğü çalışmalar kapsamında yayımlanmış olup, çalışmaların farklı
sektörlerde yayımlanacak tebliğlerle devam etmesi ve Direktifin de 2018 yılında
iç mevzuata aktarılması beklenmektedir. Bu bağlamda Direktif de kirliliğin
bütüncül bir biçimde önlenmesi yaklaşımına sahip olması ve Mevcut En İyi
Tekniklere ilişkin hükümler içermesi bakımından temiz üretimle
ilişkilendirilebilmektedir.
(27)
Temiz üretimle dolaylı olarak ilgili olabilecek çevre mevzuatının incelenmesinde
ise öncelikle Çevre Kanunu yer alır. Önceki bölümde de belirtildiği gibi, amacı
çevrenin sürdürülebilir bir biçimde korunmasını sağlamak olan Kanun, kirlilik
önleme, sürdürülebilir kaynak kullanımı, doğal kaynakların ve enerjinin verimli
kullanımı, atıkların kaynağında azaltımı ve geri dönüşümü gibi konularda
içerdiği hükümler dolayısıyla temiz üretimle ile ilişkilendirilebilir. Benzer
şekilde Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ve Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği de; doğal kaynakların olabildiğince az kullanıldığı
temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanımı, çevreye zarar vermeyecek veya
en az şekilde zarar verecek ürünlerin geliştirilmesi ve pazarlanması ve atıkların
DA IV: Temiz Üretim | 17
geri kullanımı, geri dönüşümü, geri kazanımı vb. konularda çeşitli hükümler
içermektedir.
Çevre mevzuatının diğer tüm yönetmelikleri yatay kesen mevzuat belgeleri olan
Çevre Denetimi Yönetmeliği, Çevre Görevlisi ve Danışmanlık Firmaları Hakkında
Yönetmelik ve Çevre Kanununca Alınması gereken İzin ve Lisanslar Hakkındaki
Yönetmelik ise başta Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol
Tebliği olmak üzere endüstriyel tesislerle ilgili tüm çevre mevzuatının atıf
yaptığı yönetmelikler olup, bu yönetmeliklerin çevre görevlisi, çevre
danışmanlık firmaları, çeşitli izin ve lisanslar vb. konular bağlamında temiz
üretim mevzuatında atıf yapılan bölümlere sahiptir. Benzer şekilde çevre
mevzuatının atık bazlı yönetmeliklerinden olan; Katı Atıkların Kontrolü
Yönetmeliği, Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Atık Yağların Kontrolü
Yönetmeliği, Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği, Ambalaj Atıklarının
Kontrolü Yönetmeliği, Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği de
Türkiye’de ve Avrupa Birliği’nde atık yönetiminin temel prensipleri olan atığın
kaynağında önlenmesi, atık azaltımı ve geri kazanımı, ürünlerin tehlikeli ve
zararlı maddeler içermeyecek şekilde tasarımı ve üretimi konusunda çeşitli
hükümler içermektedir. Öte yandan çevre mevzuatının alıcı ortam bazlı
yönetmelikleri olan; Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği, Sanayi Kaynaklı Hava
Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal
kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik ve Çevresel Gürültünün
Değerlendirilmesi ve Yönetimi yönetmeliği ise su kirliliği, hava kirliliği, toprak
kirliliği ve gürültü kirliliğini önleyecek ve azaltacak tedbirleri içermekte, ilgili
emisyon sınırlarını belirtmekte, emisyonların ve çevresel zararın azaltımını
kapsamaktadır.
(28)
Atık yönetimi çevre koruma politikaları arasında ağırlıklı bir önemle yer
tutmaktadır. Doğal kaynakların hızla tüketilmesinin önüne geçilmesi ve üretilen
atıkların çevre ve insan sağlığı için bir tehdit olmaktan çıkarılarak ekonomi için
bir girdiye dönüştürülmesini amaçlayan atık yönetim stratejileri, tüm dünyada
giderek öncelikli bir politika hedefi olarak benimsenen “sürdürülebilir kalkınma”
yaklaşımının temelini oluşturmaktadır. Doğal kaynakların ve bu kaynakların
kendini yenileme kapasitesinin sınırlı olduğu göz önüne alındığında
sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı çerçevesinde atık yönetiminde; geri dönüşüm
ve geri dönüşümün sosyal, çevresel ve ekonomik etkileri ön plana çıkmaktadır.
Türkiye’de 1994 yılında kişi başına günlük katı atık miktarı 1,1 kg iken 2010
yılında 1,14 kg olmuştur. Farklılaşan tüketim alışkanlıkları ve ekonomik
büyümeye rağmen kişi başı katı atık miktarında büyük bir değişiklik olmamıştır.
Bunun en önemli nedeni atığın kaynağında azaltılmasına yönelik olarak alınan
tedbirlerdir. Türkiye’de katı atık bertarafı ve geri kazanım hizmeti verilen
nüfusun toplam nüfus içindeki payında 1994-2011 yılları arasında önemli
gelişmeler kaydedilmiştir. 1994 yılında atık bertaraf hizmeti verilen nüfusun
toplam nüfusa oranı sadece yüzde 5 iken, bu oran 2011 yılında yüzde 58’e
DA IV: Temiz Üretim | 18
yükselmiştir. Bu artış belediyelerin katı atık yönetimi yatırımlarının artmasının
bir sonucudur. Katı atık yönetimindeki bu gelişmelere rağmen bu alanda hala
sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için fırsatlar bulunmaktadır.
Ambalaj atıklarının geri kazanım oranında 1992-2010 yılları arasında önemli
değişiklikler olmuştur. 1992 yılında yüzde 47 olan geri kazanım oranı, 2003
yılına kadar yüzde 30’a gerilemiş olsa da, atığın bir değer olarak görülmesi ve
geri kazanım ile ekonomiye kazandırılması gerekliliğinin daha fazla fark
edilmesiyle bu oran 2009 yılında yüzde 153’e kadar yükselmiştir. Geçmiş
yıllarda oluşan atıklar da toplanarak yeniden değerlendirilmek üzere kullanıma
alınmıştır. Yıllık ortalama 1,12 milyon ton olarak tahmin edilen tehlikeli atıkların
büyük bir kısmı yakma ve düzenli depolama yoluyla bertaraf edilmekte veya geri
kazanılmaktadır. 2011 yılında 451 ton atık pil ve 59.400 ton atık akü toplanarak
geri kazanımı sağlanmış veya bertaraf edilmiştir. Bu durum atık yönetiminde
yeniden kullanma, geri dönüştürme ve geri kazanım bilincinin yükseldiğini
göstermektedir (24).
Atık yönetiminin en önemli ayaklarından olan geri dönüşüm; değerlendirilebilir
atıkların çeşitli fiziksel ve/veya kimyasal geri dönüşüm yöntemleri ile ikincil
hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dahil edilmesi olarak
tanımlanmaktadır. Geri dönüşüm uzun vadede verimli bir ekonomik yatırım
olarak görülmektedir. Doğal kaynakların hızla tükenmesine bağlı olarak üretim
sürecinde kullanılan hammadde miktarının azalması sonucunda ekonomik
problemler ortaya çıkmaktadır. Etkin bir geri dönüşüm sistemi, hammadde ve
ara malı ithalat bağımlılığı yüksek olan sektörlerde bu bağımlılığı azaltıcı yönde
yapacağı etkiyle de sürdürülebilir ekonomik büyümeye katkı sağlayacaktır. Bu
bağlamda geri dönüşüm ekonomi üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Geri
dönüştürülmüş maddelerin üretim sistemine kazandırılması, ekonomik ve
çevresel yönden olumlu katkıların yanı sıra yeni iş imkanları sağlamakta ve
gelecek kuşakların doğal kaynaklardan yararlanma olanağını da artırmaktadır.
Bu kapsamda, Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun 1.08.2011 tarihli kararıyla
“Ulusal Geri Dönüşüm Stratejisi” hazırlanmasının koordinasyonu Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığına verilmiştir. 18 Ekim 2011 tarih ve 28088 sayılı
mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan 11 Ekim 2011tarih ve 2011/2303 sayılı
“2012 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair
Bakanlar Kurulu Kararı” ile de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kalkınma
Bakanlığı işbirliği yapılacak kuruluşlar olarak belirlenmiştir. Söz konusu görev;
2012 Yılı Programında “Öncelik 67: Dışa bağımlılığı yüksek olan sektörlerde geri
dönüşüm yatırımlarına özel önem verilecek, Ulusal Geri Dönüşüm Stratejisi
oluşturulacaktır.” maddesi ile tanımlanmıştır. Bu çerçevede ülkemizde geri
dönüşüm sisteminin karşı karşıya bulunduğu sorunlar tespit edilmiş ve çözüm
yolları araştırılarak sektörün sürdürülebilir ve etkili bir yapıya kavuşmasını
sağlamak adına Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü
tarafından, 2013-2016 yıllarını kapsayan “Ulusal Geri Dönüşüm Strateji Belgesi
DA IV: Temiz Üretim | 19
ve Eylem Planı” hazırlanmıştır. Bu mevzuatın ve strateji belgesinin
geliştirilmesinde, özellikle AB Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi ve 6. Çevre
Eylem Planı (6. ÇEP) kapsamında kaynak kullanımı ve atığa verilen önem de
belirleyici olmuştur. Son olarak geri dönüşümün önemine, Rio+20’nin “Arzu
Ettiğimiz Gelecek” başlıklı sonuç belgesinde, “sürdürülebilir atık yönetiminin, 3R
(reduce-azaltım, reuse-yeniden kullanım ve recycle –geri dönüşüm)
uygulamaları aracılığıyla ileri bir şekilde desteklenmesi” olarak vurgu
yapılmıştır.
(29)
Bunların yanında, konuyla ilgili olarak Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı
tarafından koordine edilen, Enerji Verimliliği Mevzuatı, “Enerji Verimliliği
Strateji Belgesi (2012-2023)” başlayarak, ilgili Kanun, Yönetmelik, Tebliğ ve
Genelgeler de temiz üretim uygulama araçlarında biri olarak ele alınmalı ve
değerlendirilmelidir. Enerji verimliliği mevzuatını oluşturan temel yapı Enerji
Verimliliği Kanunu’dur. Bu kanun ve sonrasında yürürlüğe giren ikincil mevzuat
ile birlikte enerji verimliliği politikasının yöneldiği sanayi, binalar, ulaşım ve
diğer konular üzerinde yönetmelikler ve tebliğler çıkarılmıştır. Bu yönetmelikler
arasında temiz üretim faaliyetleri bağlamında en ilgi çekici olanı yönetmelik
Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair
Yönetmelik olarak gözükmektedir. Enerji verimliliği, binalarda yaşam standardı
ve hizmet kalitesinin, endüstriyel işletmelerde ise üretim kalitesi ve miktarının
düşüşüne yol açmadan, birim hizmet veya ürün miktarı başına enerji tüketiminin
azaltılmasıdır. Isıtma, aydınlatma ve ulaşım ihtiyaçlarımızı karşılarken, elektrikli
ev eşyalarımızı kullanırken, kısacası günlük yaşantımızın her safhasında enerjiyi
verimli kullanmak suretiyle, ihtiyaçlarımızı kısıtlamadan aile bütçesine, ülke
ekonomisine ve çevremizin korunmasına katkı sağlamamız mümkündür.
En önemli enerji kaynağı olan petrol ve kömür gibi fosil yakıtlar hızla
tükenmektedir. Enerji üretim ve tüketim süreçlerinde ortaya çıkan sera gazı
emisyonları küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en önemli nedenleri
arasındadır. Enerji arz güvenliğinin sağlanmasında, %73’ler seviyesinde olan
dışa bağımlılık oranımızın ve bundan kaynaklanan risklerin azaltılmasında ve
iklim değişikliği ile mücadelenin etkinliğinin artırılmasında, enerjinin
üretiminden kullanımına kadar olan süreçte verimliliğin artırılması, israfın
önlenmesi ve enerji yoğunluğunun azaltılması büyük bir önem taşımaktadır.
Ülkemizde, bina sektöründe %30, sanayi sektöründe %20 ve ulaşım sektöründe
%15 olmak üzere önemli düzeyde enerji tasarruf potansiyeli olduğu tespit
edilmiştir. Bu potansiyelin değerlendirilmesi ve enerji verimliliğinin arttırılması
amacıyla Enerji Verimliliği Kanunu 2007 yılında ve bu Kanuna dayanılarak
hazırlanan Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin
Artırılmasına Dair Yönetmelik ise 2008 yılında yürürlüğe girmiştir. 15/02/2008
tarihli 2008/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile kamu kurum ve kuruluşlarında
enerjinin etkin ve verimli kullanılmasına yönelik tedbirler belirlenmiştir (25).
DA IV: Temiz Üretim | 20
(30)
Su yönetimi alanında da etkinliği sağlamak üzere geliştirilen önlemlerden kısaca
bahsedilebilir. 2000 yılında yürürlüğe giren AB Su Çerçeve Direktifi ile havza
yönetimi yaklaşımı uygulamalarının yaygınlaştırılması ve su kaynaklarının
sürdürülebilirliği için ortak politikaların geliştirilmesi hedeflenmiştir. Bu
kapsamda, su yönetiminde etkinliği sağlamak üzere havza bazlı yaklaşımlar
geliştirilmekte ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından entegre koruma ve
kontrollü kullanma ilkelerinin belirlendiği “Havza Koruma Eylem Planları”
hazırlanmaktadır. Bu planlarda; havzadaki mevcut yüzey, yeraltı ve kıyı
sularının miktarları, özellikleri, kirlilik durumu, kentsel, endüstriyel, tarımsal,
ekonomik vb. faaliyetlere bağlı olarak oluşan baskı ve etkilerin tespiti, su kalitesi
haritalarının oluşturulması, çevresel altyapı durumunun tespit edilmesi
sağlanmaktadır. Kızılırmak, Büyük Menderes, Yeşilırmak, Susurluk, Marmara,
Konya, Küçük Menderes, Seyhan, Burdur, Ceyhan, Kuzey Ege olmak üzere 11
havzanın koruma eylem planları tamamlanmıştır. Türkiye’deki 25 havza
genelinde nehir havzası koruma eylem planlarının da tamamlanması
planlanmaktadır (26).
(31)
Tüm bu alanlara ilişkin değerlendirmeler ve mevcut durum, 18 Ekim 2012
Tarihli ve 28445 Sayılı Resmi Gazete'de Yayımlanan Ekim 2012 Tarihli ve
2012/3839 Sayılı 2013 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında da yer almaktadır (27).
Program kapsamında “Çevrenin Korunması ve Kentsel Altyapının Geliştirilmesi”
başlığı altında, çevre yönetimine ilişkin mevcut durum özetlenirken; Türkiye’nin
kalkınma politikalarının, uluslararası gelişmelere paralel olarak ekonomi-çevretoplum etkileşimleri çerçevesinde, sürdürülebilir kalkınmaya doğru bir gelişim
gösterdiği ve bu kapsamda çevrenin korunması, kalitesinin iyileştirilmesi ve
sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin hayata geçirilmesine yönelik politika ve
stratejilerin geliştirildiği ifade edilmektedir. Çevre alanında, özellikle AB’ye
uyum kapsamında güncellenmekte olan mevzuatın etkin şekilde uygulanması
için gereken kurumsal ve teknik kapasitenin güçlendirilmesine, izleme ve
denetim başta olmak üzere çevre yönetiminde etkinliğin artırılmasına ihtiyaç
duyulduğu vurgulanmakta, çevrenin ve doğal kaynakların korunması,
sürdürülebilir kullanımı ve geliştirilmesi için çevresel kalite standartlarının
iyileştirilmesi ve doğal kaynakların ekonomik değerinin belirlenmesi önem arz
ettiği belirtilmektedir.
Önceki bölümlerde de bahsedildiği gibi, ekonomik krizler, sosyal ve çevresel
sorunlar gibi sürdürülebilir kalkınmanın önündeki engellerle mücadeleye ilişkin
küresel düzeyde önlemlerin alınması kapsamında, 20-22 Haziran 2012
tarihlerinde Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde gerçekleştirilen Birleşmiş
Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (Rio+20 Zirvesi) sonucunda
sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin önümüzdeki dönemde izlenmesi gereken temel
ilke ve politikaları ortaya koyan İstediğimiz Gelecek Belgesi devlet ve hükümet
başkanları tarafından onaylanarak kabul edilmiştir. Türkiye, Rio+20 Zirvesine
DA IV: Temiz Üretim | 21
Kalkınma Bakanlığı’nın koordinasyonunda kamu kurum ve kuruluşlarının, özel
sektörün, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve üniversitelerin geniş
katılımıyla hazırlanmış ve bu çerçevede yürütülen çalışmalar kapsamında
sürdürülebilir kalkınma alanında 24 en iyi uygulama örneği seçilmiş ve “Türkiye
Sürdürülebilir Kalkınma 2012: Geleceği Sahiplenmek” başlıklı ulusal rapor
hazırlanarak Rio+20 Zirvesinde dünya kamuoyuyla paylaşılmıştır. Sürdürülebilir
kalkınma ilkeleri doğrultusunda, insan sağlığını, doğal kaynakları ve estetik
değerleri korumak suretiyle yeterli çevresel koruma düzeyine erişilmesi ve
kentlerin temiz, güvenli ve yaşam kalitesi yüksek yerler haline getirilmesi temel
amaç olarak ulusal plan ve politika belgelerine yansımıştır.
Rio+20 Zirvesinde suyun sürdürülebilir kalkınmanın merkezinde olduğu,
bütüncül su kaynakları yönetiminin ve verimli su kullanım planlarının
oluşturulması, su kirliliğini önemli ölçüde azaltıp su kalitesinin artırılması, atık
su arıtımını ve verimli su kullanımının yaygınlaştırıp su kayıplarının
azaltılmasına yönelik önlemlerin önem arz ettiği vurgulanmıştır.
Rio+20 Zirvesinde ayrıca, kaynak yeterliliği ve çevresel açıdan etkili atık
yönetimi için politika geliştirme ve uygulamanın önemi vurgulanarak atıkları
daha fazla azaltma, yeniden kullanma ve geri dönüştürme hususlarının önemi
belirtilmiş; kapsamlı ulusal ve yerel atık yönetim politikaları, stratejileri, yasa ve
mevzuatların geliştirilmesi ve uygulanmasının önemine dikkat çekilmiştir.
DA IV: Temiz Üretim | 22
SONUÇ VE ÖNERİLER
(32)
Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma ve çevre konularına katkı yapan çok sayıda
farklı kurum ve kuruluş ile politika ve strateji belgesi olduğu görülmektedir.
Sürdürülebilir üretim ve tüketim alanı da bu bağlamda birçok başlığı çapraz
kesen bir konu olarak değerlendirilmeli ve verimlilik boyutunda farklı başlıklar
bağlamında politika ve eylem önerileri üretilmelidir. Sanayileşme kaynak
kullanımında verimlilik artışını sağlamak ve çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki
baskıyı azaltmak için mevcut teknolojilerin yenilenmesine ve yeni girişimlerde
de temiz ve sürdürülebilir üretim teknolojilerin benimsenmesine imkan
sağlamaktadır. Türkiye, çevre dostu teknolojileri kullanarak, istihdam
sağlayacak yeni ve katma değeri yüksek ürünleri ve sanayi dallarını geliştirmek
ve rekabet gücü yüksek bir sanayi geliştirmelidir. Sanayiden kaynaklanan çevre
kirliliğinin önlenmesi ve/veya azaltılması için her türlü atığın yönetilmesi
(azaltım, geri kazanım ve yeniden kullanım) ile sürdürülebilir bir üretim
yapısının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu küresel gelişmeler doğrultusunda,
doğal kaynaklara yönelik mevcut talebin ciddi ölçüde artacağı ve doğal
kaynaklara ulaşımın giderek daha zor ve maliyetli hale geleceği çeşitli
çalışmalarda ifade edilmektedir. McKinsey Global Institute tarafından hazırlanan
”Resource Revolution: Meeting the world’s energy, materials, food, and water
needs” raporunda; 2030 yılında bugüne göre %30 daha fazla su ihtiyacı olacağı,
dünya nüfusunun çok önemli bir bölümünün enerji, su, gıda gibi temel
gereksinimlerinin karşılanamamasının söz konusu olabileceği öngörülmektedir
(28).
Bu bağlamda, istihdam olanakları ve piyasa değeri yüksek yeni ürünlerin
geliştirilmesi, üretimde verimliliğin ve sürdürülebilirliğin sağlanması, temiz
teknoloji kullanımının ekonominin önemli aktörlerinden olan başta KOBİ’ler
olmak üzere yaygınlaştırılması, sanayinin çevre duyarlı teknoloji değişim
ihtiyacının ortaya konulması ve sanayide geri dönüşüm ve kazanım gibi
yöntemlerin kullanılmasının yaygınlaştırılması, başta “Türkiye Sürdürülebilir
Kalkınma 2012: Geleceği Sahiplenmek” raporu olmak üzere çok sayıda belgede
yerini bulmaktadır.
Bu hedeflere ulaşmak üzere kaynak verimliliğini yükseltmek amacıyla mevcut
teknolojilerin yenilenmesine yönelik teşvik unsurları geliştirilmesi, Ar-Ge ve
yenilikçiliğe dayalı gelişmenin devam etmesi desteklenmesi öngörülmektedir. Bu
çerçevede yarattığı istihdam kapasitesi ile ekonomik ve sosyal hayatın önemli
bir unsuru olan KOBİ’lerin sürdürülebilir üretim konusunda bilinçlendirilmesi,
mali açıdan güçlendirilmesi ve ihtiyaç duyduğu danışmanlık hizmetlerinin
sunulmasına yönelik tedbirler geliştirilmesi verimlilik stratejisinin de en önemli
ayaklarından birini oluşturabilecektir. Türkiye’nin genç nüfus yapısı dikkate
alındığında, sanayide yetişmiş insan gücüne daha fazla ihtiyaç duyan ve yenilikçi
DA IV: Temiz Üretim | 23
sektörlerin desteklenmesi gereği açıktır. Sanayinin alt sektörleri incelendiğinde
birçok sektörde sürdürülebilir üretim potansiyeli olduğu görülmektedir. Sanayi
stratejisi kapsamında da öncelikli olarak ele alınan ve sektörel stratejileri de
geliştirilmekte ve uygulanmakta olan beyaz eşya, elektronik, otomotiv, demir ve
çelik, makine, tekstil, gıda sektörlerinde sürdürülebilir üretim olanakları
değerlendirilmelidir. Bu sektörler, Türkiye’nin mevcut politika belgelerinde ve
stratejilerinde öne çıkan ve çevre üzerinde yarattıkları baskı nedeniyle üretim
süreçleri gözden geçirilmesi gereken sektörlerdir. Bu sektörlerde alınacak
önlemler, hem ekonomik büyüme hem de sosyal yapının güçlenmesi için fırsatlar
barındırmaktadır.
(33)
Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi tarafından 2010 yılında Dünya CEO
Forumu’nda tanıtılan “Vizyon 2050” raporundan hareketle hazırlanmış olan
TÜSİAD’ın "Vizyon 2050 Türkiye" raporu “Sürdürülebilir dünya neye benziyor?
Sürdürülebilir dünyaya nasıl ulaşabiliriz? Bu denklemde iş dünyasının rolü
nedir?” sorularına cevap aramakta ve sürdürülebilir bir dünya hedefine
ulaşmada iş dünyasının karşılaşacağı zorlukları, izlemesi gereken yol haritasını
ve bölgesel ve küresel ölçekte ortaya çıkabilecek fırsatları tahlil etmeye
çalışmaktadır. "Vizyon 2050 Türkiye" raporu, "İnsani Kalkınma", "Şehirleşme",
"Kentsel Ulaştırma", "Enerji" ve "Tüketim Alışkanlıkları ve Üretimde Enerji ve
Kaynak Verimliliği" bölümlerinden oluşmuştur. Görüldüğü gibi rapor,
sürdürülebilir üretim tanımı içinde de yer alan kavramlardan hareketle
ekonomik büyümeyi kaynak tüketiminden ve ekosistem yıkımından ayıracak bir
çerçeveyi geliştirme çabaları üzerine yoğunlaşmaktadır. Vergi stratejileri
istihdam yaratılması ve sağlıklı ürünlerin teşvik edilmesi doğrultusunda
değişmekte, kirlilik ve çevresel yıkım gibi olumsuz dışsal etmenlerin
engellenmesi, yenilenebilir kaynaklar, enerji verimliliği ve kapasite geliştirme
gibi alanlarda uzun vadeli yatırımlar ve fırsatların değerlendirilmesi teşvik
edilmektedir (29).
(34)
Çevre yönetim sistemleri ve temiz üretim uygulamalarına hem kamu hem de
özel sektör bağlamında yapılacak yatırımlar, endüstriyel kuruluşların çevresel
performanslarını
arttırmakla
kalmayıp
aynı
zamanda
ekonomik
performanslarını ve kurumsal prestijlerini de olumlu yönde etkileyecek ve
büyüme ve verimlilik artışlarına katkı sağlayacaktır. Sürdürülebilir üretim
uygulamalarının yaygınlaştırılması son derece önemli ve etkin olmakla birlikte,
firma sınırları içinde kaldığından, çevresel performansı belli bir düzeye kadar
geliştirilebilmektedir. Daha fazla kazanım elde edebilmek firma sınırlarının
ötesine geçebilmeyi ve çoğunlukla firmalar arası işbirliğini gerektirmektedir. Bu
kapsamda, günümüzde pek çok ülkede uygulamaya geçmiş “endüstriyel
simbiyoz (endüstriyel ekoloji)” kavramını gündeme getirmektedir. İlk olarak
1989 yılında gündeme gelen “endüstriyel ekoloji” endüstri ile doğal yaşam ve
ekolojik sistemler arasındaki analojiye dayanmaktadır ve birbirleri ile hem
ekonomik açıdan hem de birbirlerinin ürün ve atıklarını (madde ve enerji)
DA IV: Temiz Üretim | 24
kullanmaları açısından ilişki içinde olan tüm endüstriyel prosesler ağını
simgelemektedir.
Endüstriyel simbiyoz bağımsız işletmeleri, daha sürdürülebilir ve yenilikçi bir
kaynak kullanım yaklaşımı çerçevesinde bir araya getirmektedir. Bu yapı,
malzeme, enerji, su ve yan ürünlerin fiziksel değişimi de dahil olmak üzere, her
türlü varlığın, lojistik ve uzmanlık kaynaklarının paylaşımı anlamına
gelmektedir. Bu sayede endüstriyel kaynaklı çevresel ve sosyal problemlerin
önüne geçmekle kalmayıp aynı zamanda ekonomik getiri de sağlanmış
olmaktadır. Endüstriyel simbiyoz ayrıca, Ar-Ge, inovasyon ve kümelenme
faaliyetlerinin yanı sıra, yeni iş alanları yaratma potansiyeli ile girişimciliği ve
bölgesel kalkınmayı da destekleyen bir yaklaşım olarak verimlilik stratejisi
çalışmalarında göz önünde bulundurulmalıdır Bölgesel kalkınma açısından
önemli bir yaklaşım olan endüstriyel simbiyoz kavramı ülkemiz genelinde
Kalkınma Ajanslarının gündemine alınmış ve Bölge Planlarında yer bulmaya
başlamıştır (30).
(35)
Bu bağlamda üretimde sürdürülebilirliği sağlamak ve etkinliği artırmak amacına
hizmet edebilecek ve aynı zamanda işletmelerin uluslararası rekabet gücünün
artırılmasına katkı sağlayacak şekilde temiz üretim uygulamalarının
yaygınlaştırılmasına yönelik politika tedbirleri şu şekilde sıralanabilir;

Sanayinin tüm kollarında temiz ve sürdürülebilir üretim anlayışının
benimsenmesine yönelik bütünleşik politikalar geliştirmeyi öngören
yeni bir yaklaşımın benimsenmesi gerekmektedir.

Başta KOBİ’ler olmak üzere işletmelerin sürdürülebilir üretim
konusunda bilinçlendirilmesine yönelik tedbirler alınmalıdır.

İşletmelerin iyi uygulama teknikleri hakkında bilgi sahibi olmalarına
ve bu teknikleri üretim süreçlerine yansıtmalarına yönelik projeler
geliştirilmedir.

İşletmelere
temiz
üretim/eko-verimlilik
uygulamalarının
geliştirilmesi için finansal destek sağlanmasına yönelik mevzuat
geliştirilmeli ve üretim kalıplarının çevresel tahribata yol
açmayacak teknolojik değişiklikleri gerçekleştirmesi teşvik
edilmelidir.

Bütünleşik politika uygulamalarının belirlenebilmesi için, sanayiçevre etkileşiminin nicel ve nitel olarak izlenip değerlendirilmesine
olanak verecek bilgi ve iletişim ağlarının tesis edilmesi
gerekmektedir.
DA IV: Temiz Üretim | 25

(36)
Ülke genelinde bütünleşik bir bakış açısıyla konuyu ele alan
endüstriyel
simbiyoz
potansiyellerinin
ve
fırsatlarının
değerlendirmesine yönelik çalışmalar yürütülmelidir.
Tüm bu öneriler göz önüne alındığında verimlilik stratejisi kapsamında
oluşturulacak eylem planları çevre ve sanayi alanına bir arada bakabilen ve
ayrıca ulusal politikalar ile yerel ve bölgesel uygulamalar arasında eşgüdüm
sağlayan yapılanmalar şeklinde tesis edilmelidir. Bu doğrultuda ayrıca, temiz
üretim/eko-verimlilik yaklaşımlarını destekleyecek şekilde yeni teknolojilerin
geliştirilmesi ve ar-ge faaliyetlerinin yaygınlaştırılması için bilinçlendirme ve
teşvik mekanizmalarının geliştirilmesi ve uygulanmasına yönelik tedbirler de
yine bu kapsamda geliştirilmelidir.
DA IV: Temiz Üretim | 26
Yararlanılan Kaynaklar
1. MENGİ, A. ve ALGAN, N., Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel
Sürdürülebilir Gelişme, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2003.
2. GÖNEL, F., “Globalleşen Dünyada (nasıl bir) Sürdürülebilir Kalkınma”,
Birikim, 158: 72-80, 2002.
3. Rio’dan Rio’ya Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınmanın Mevcut Durumu
Yayımlanmamış Raporu, 2002, http://ab.immib.org.tr/web/eklenti/Rio+20Taslak-Mevcut-Durum-Raporu.pdf, Erişim Tarihi: 03.05.2013.
4. DPT, Binyıl Kalkınma Hedefleri Raporu Türkiye 2010, 2010,
http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim.aspx?E
nc=83D5A6FF03C7B4FCE9A0E8A2415C8B01, Erişim Tarihi: 02.05.2013.
5. 6. Çerçeve Programı (Decision No:1513/2002/EC of the European Parliament
and of the Council of 27 June 2002 Concerning the Sixth Framework Programme
of the European Community for Research, Technological Development and
Demonstration Activities, Contributing to the Creation of the European Research
Area and to Innovation (2002 to 2006)), 2002,
http://eurlex.europa.eu/smartapi/cgi/sga_doc?smartapi!celexplus!
prod!CELEXnumdoc&numdoc=32002D1513&lg=EN , Erişim Tarihi: 28.04.2013.
6. AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi (UÇES)2007 - 2023, Çevre ve Orman
Bakanlığı, 2006.
7. DPT, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1963-1967, Ankara, 1963.
8. DPT, İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1968-1972, Ankara, 1967.
9. DPT, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1973-1977, Ankara, 1972.
10. DPT, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1979-1983, Ankara, 1978.
11. DPT, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1985-1989, Ankara, 1984.
12. DPT, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1990-1994, Ankara, 1990.
13. DPT, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1996-2000, Ankara, 1995.
14. DPT, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2001-2005, Ankara, 2000.
15. DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı, 2007-2013, Ankara, 2006.
16. Türkiye’de
Temiz
(Sürdürülebilir)
Üretim
Uygulamalarının
Yaygınlaştırılması İçin Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi
Projesi Sonuç Raporu, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı ve Türkiye Teknoloji
Geliştirme Vakfı, Ankara 2010.
17. Cleaner Production and Eco-efficiency,
United Nations Environment
Programme (UNEP), World Business Council for Sustainable Development
(WBCSD), September, 1998.
18. What is Sustainable Consumption and Production(SCP)?, UNEP RONA,
(http://www.rona.unep.org/about_unep_rona/scp/index.html, Erişim Tarihi:
02.05.2013.
19. Taking Stock and Moving Forward, The UNIDO–UNEP National Cleaner
Production Centres, UNIDO, UNEP, 2010.
DA IV: Temiz Üretim | 27
20. Blomquist, P.A., Nicola J Brown, N.J., “A review of the pre-assessment and
assessment techniques used in waste minimisation audits”, ISSN 0378-4738
= Water SA Vol. 30 No. 2, April 2004, http://www.wrc.org.za., Erişim Tarihi:
22.04.2013.
21. Center of Excellence in Cleaner Production and Curtin University of
Technology, Cleaner Production Manual for Small to Medium Sized Enterprises,
2001.
22. Manual on the Development of Cleaner Production Policies-Approaches and
Instruments Guidelines for National Cleaner Production Centres and
Programmes, UNIDO CP Programme, Vienna, UNIDO, October 2002.
23. Temiz Üretim, Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Yayınları II, Bölgesel Çevre
Merkezi REC Türkiye, 2012.
24. Türkiye Sürdürülebilir Kalkınma Raporu: Geleceği Sahiplenmek 2012,
Kalkınma Bakanlığı, Ankara, Haziran 2012.
25. Enerji
Verimliliği,
http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=enerjiverimliligi&b
n=217&hn=&id=587, Erişim Tarihi: 04.05.2013.
26. Havza
Koruma
Eylem
Planlarının
Hazırlanması
Projesi,
http://www.havzakoruma.com/, Erişim Tarihi: 04.05.2013.
27. 2013
Yılı
Programı,
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/10/20121018-13.htm,
Erişim
Tarihi: 03.05.2013.
28. Resource Revolution: Meeting the world’s energy, materials, food, and
water needs, McKinsey Global Institute, Kasım 2011.
29. TÜSİAD Vizyon 2050 Türkiye Raporu, http://www.tusiad.org/bilgimerkezi/raporlar/vizyon-2050-turkiye/, Erişim Tarihi: 02.05.2013.
30. Endüstriyel Simbiyoz, http://www.endustriyelsimbiyoz.org/, Erişim Tarihi:
28.04.2013.
DA IV: Temiz Üretim | 28
Download