kalp yetmezliğinin tanısı ve tedavi sonrası takibinde brain natriüretik

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
II. DAHİLİYE KLİNİĞİ
KLİNİK SEFİ: DOÇ. DR. ZEKAİ KUYUBAŞI
KALP YETMEZLİĞİNİN TANISI VE TEDAVİ
SONRASI TAKİBİNDE BRAİN NATRİÜRETİK
PEPTİD’İN
ÖNEMİ
VE
TEDAVİSİNİN ETKİNLİĞİ
( UZMANLIK TEZİ )
DR. GEZMİŞ KİMYON
İSTANBUL – 2006
KARVEDİLOL
TEŞEKKÜR
Bizlere her türlü anlayış ve desteği gösteren, yetişmemizde büyük emekleri
olan değerli büyüğümüz, klinik şefimiz sayın Doç. Dr. Zekai Kuyubaşı’ya, asistanlık
eğitim süresince bize emeği geçtiğine inandığım şef yardımcılarımız sayın Uz. Dr.
Hikmet Feyizoğlu ve tezimin hazırlanmasında bana yol gösteren ve değerli fikirlerini
esirgemeyen sayın Uz. Dr. Namık Yiğit’e, beraber çalıştığımız diğer tüm
uzmanlarımıza, tezimin hazırlık aşamasında yardımlarını esirgemeyen sayın
kardiyologlarımız Dr. Kazım Korkmaz, Dr. Bülent İlçöl’e ve ayrıca Dr. Kudret
Keskin’e, Biyokimya Kliniği çalışanlarından hocamız sayın Dr. Macit Koldaş,
uzman ve asistan arkadaşlara, birlikte çalışmaktan her zaman mutluluk duyduğum
sevgili asistan dostlarıma ve başta Fatoş hemşire hanım olmak üzere bütün hemşire
arkadaşlarıma, tüm hastene personelimiz ve sevgili sekreterlerimize ve bugünlere
gelmemde her türlü fedakarlığı yapan, yegane motivasyonum aileme, bizi biz yapan
sevgili dostlarıma ve her zaman yanımda olan birtaneme sevgilerimi ve
teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Gezmiş Kimyon
2
İÇİNDEKİLER:
1.GİRİŞ ve AMAÇ……………………………………..4
2.GENEL BİLGİLER
2.1 BRAİN NATRİÜRETİK PEPTİD………………6
2.2 KALP YETMEZLİĞİ…………………………...16
3.MATERYAL VE METOD……………………………66
4.BULGULAR…………………………………………..68
5.TARTIŞMA VE SONUÇ…………………………….80
6.KAYNAKLAR………………………………………...84
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Kalp yetmezliği, yeterli venöz dönüşe karşın kalbin, istirahat ve egzersiz
süresince dokuların metabolik gereksinmelerini karşılayacak oksijenden zengin kanı
3
pompalayamamasıdır.Konjestif kalp yetmezliği de kronik kalp yetmezliği tablosunda
sıvı tutulumu ve ödemin bulunmasıdır. Kardiyak fonksiyonun azalması sonucu
periferik vasküler alanda ve akciğerlerde vücut sıvıları artabilir.
Konjestif kalp yetmezliği yaygın ve sıklığı giderek artan önemli bir sağlık
sorunudur. Kalp yetmezliğinin yaygın bir nedeni iskemik kalp hastalığıdır.
Etiyolojide evvelce hipertansiyon ön planda iken, günümüzde miyokard infarktüsü
ve anginal sendromlar en önemli nedenlerdir. Akut koroner sendromlu hastaların tanı
ve tedavisindeki gelişmelerin sonucu olarak, günümüzde birçok miyokard infarktüsü
geçirmiş hasta hayatta kalmaktadır. Ayrıca toplumdaki yaşlıların oranı artmakta ve
böylece kalp yatmezliğinin sıklığı dramatik olarak artmaktadır.
Kalp yetmezliği klinik olarak değerlendirilmesi zor bir hastalıktır. Konjestif
kalp yetmezliği olan hastalarda tipik olarak kardiyomegali mevcuttur. Diğer
semptomları arasında nefes darlığı, periferik ve pulmoner ödem sayılabilir. Bu
semptomların özgül olmayışının yanı sıra, kronik obstrüktif akciğer hastalığı gibi
hastalıklar benzer klinik durumlar oluşturabilir (1). Ayrıca tanı bir kez konuldu mu,
hangi hastaların ölüm ya da ciddi bir kardiyovasküler olay riskinde olduklarını
tahmin etmek zordur. Mortalitenin göstergesi olduğu gösterilen faktörler, yaşın ileri
olması, diyabet ya da renal yetmezlik anamnezi, New York Kalp Birliği
sınıflandırmasına göre ölçülen yüksek derecede fonksiyonel yetersizlik, düşük
sodyum düzeyleri, düşük vücut kitle indeksi, düşük kan basıncı, ayak bileğinde ödem
varlığı ve yaşam kalite skorlarının düşük olmasıdır (2-5). Ancak, bunlardan hiçbirisi
güçlü bir gösterge değildir. Bu sebeple kalpten miyokard gerilimine ve artmış
intravasküler hacme yanıt olarak salınan ve bir hormon olarak değerlendirilen
natriüretik peptidlere olan ilgi son yıllarda giderek artmıştır. B tip natriüretik peptid
(BNP) kalp yetmezliğinin tanısında güvenle kullanılabilecek bir testtir. BNP’nin aynı
zamanda nefes darlığı ile acile başvuran hastaların ayırıcı tanısında, kalp yetmezlikli
hastaların takip ve tedavisinde, ayrıca kardiyak mortalite ve morbiditenin tahmininde
kullanılabileceği düşünülmektedir(6).
Kalp yetmezliği progresif bir hastalıktır. Altta yatan problem ortadan
kaldırılmadıkça, bozulmuş yaşam kalitesi ve yüksek morbidite ve mortalite hızı ile
prognoz daima kötüdür. Çeşitli ilaçların sağkalımı bir dereceye kadar düzeltmesine
rağmen, ağır kalp yetmezliğinde mortalite hala yüksektir. Kalp yetmezliği tanısı
4
konulan hastaların yaklaşık yarısı 5 yıl içinde, ilerlemiş kalp yetmezliği bulunan
hastaların %60’ından fazlası ise 1 yıl içinde ölmektedir. Tedavisi masraflı, iş gücü
kaybına sebep olan, sonuçta öldüren ve hem hasta için hem de toplum için ağır bir
yük oluşturmaktadır. Bu nedenle kalp yetmezliği riski yüksek hastalar, hastalık
belirgin hale gelmeden önce efektif olarak tedavi edilmelidir.
Kalp yetmezliğinin erken tanı ve efektif tedavisi, bu hastalığa sahip hastaların
mortalite ve morbidite yüzdelerinin azaltılmasındaki önemi aşikardır. Biz
çalışmamızda kalp yetmezlikli hastaların BNP ve ekokardiyografik değerlerini
kullanarak, bir beta bloker olan karvedilol ile tedavi sonrası bu değerleri inceleyip,
BNP’nin kalp yetmezliğindeki önemini ve bu sırada karvedilol’un etkinliğini BNP ve
ekokardiyografik değerlerle karşılaştırıp vurgulamak istedik.
2.GENEL BİLGİLER
2.1.BRAIN NATRİURETİK PEPTİD (BNP)
Natriüretik peptidler kan basıncını, elektrolit dengesini ve sıvı volümünü
regüle eden bir hormon sınıfıdır. B tip natriüretik peptid diğer üyeleri atrial
5
natriüretik peptid (ANP), C tip natriüretik peptid (CNP) ve dendroapsis natriüretik
peptid (DNP) olan natriüretik peptidler ailesine mensuptur (7). Kalbin bir endokrin
fonksiyona sahip olabileceği fikri yaklaşık olarak 50 yıl önce atriyumların
dilatasyonu ile natriürez olduğunun gösterilmesiyle doğmuştur (8). Elektron
mikroskobu ile yapılan incelemelerde atriyal miyositlerde endokrin hücrelerdekine
benzer intraselüler granüllerin gösterilmesi kalbin endokrin bir organ olabileceği
fikrini desteklemiştir (9). İlk olarak domuz beyin dokusundan izole edilmesi
sebebiyle brain (beyin) natriüretik peptid adı verilmiştir (10). Oysa takip eden
araştırmalarda BNP’nin kardiyak kökenli olduğu ve yüksek konsantrasyonlarda
miyokard da bulunduğu ve ANP ile aynı periferik reseptörleri paylaştığı
gösterilmiştir (11). Bir diğer natriüretik peptid olan C-tipi natriüretik peptidin (CNP)
kardiyak fonksiyonlara olan etkisinin ise minimal olduğu ve farklı bir mekanizma ile
etki gösterdiği düşünülmektedir. ANP, BNP, CNP öncü prohormonların her biri ayrı
genler tarafından kodlanır (12). ANP, BNP, CNP’de bulunan 17 aminoasit yapısı
yüksek bir homoloji göstermektedir ve reseptör etkileşimi için şarttır. Bu yapı, iki
sistein aminoasidi arasında oluşmuş disülfid bağı ile şekillenmiştir (13-16).
2.1.1. Genetik Ve Moleküler Özellikler: İnsan BNP’si tek kopya gen halinde
üç exon ve iki intron içerecek şekilde kodlanmıştır. mRNA’sı ise RNA’nın
stabilitesini sağladığı düşünülen translate edilmemiş 3’ bölgesinde dört adet
AUUUAA tekrarlayan zinciri varlığıyla karakterizedir. BNP öncü geninin posttranslasyonel işlenmesi ANP öncü geninden farklıdır. ANP regülasyonu depo
granüllerinin salınımı seviyesinde oluşurken, BNP regülasyonu gen ekspresyonu
esnasında olur. BNP kalpte 108 aminoasit içeren öncü BNP “pro-BNP” şeklinde
patlamalar-ani salınımlar şeklinde üretilir. Daha ileri işlemler ile biyolojik olarak
aktif 32 aminoasit içeren BNP molekülü salınır. Bu fragman BNP öncüsünün Cterminal zincirine tekabül ederken, geriye kalan 76 aminoasitten oluşan fragman Nterminal fragmandır “NT-proBNP”. Biyolojik olarak aktif BNP, intakt 108 aminoasit
proBNP ve prohormonun geri kalan kısmı NT-proBNP üçü birden plazmada
dolaşımda bulunurlar ve immünoassay yöntemler ile ölçülebilirler. Dolaşımdaki BNP
32 aminoasit içerir ve iki sistein kalıntısı arasında bir disülfid bağı ile kapanmış
6
karakteristik halka yapısına, 9 aminoasitten oluşan amino terminale ve 6
aminoasitten oluşan karboksil terminale sahiptir (13).
2.1.2. BNP sekresyonu: BNP’nin majör kaynağı kardiyak miyositler olmakla
beraber kardiyak fibroblastların da BNP üretebildikleri gösterilmiştir. Ancak
fibroblastların ürettiği bu BNP’nin önemi ve katkısı bilinmemektedir. Bunun yanı
sıra çeşitli nörohormonlar farklı kardiyak hücre tipleri arasında görev yaparak BNP
üretimini uyarabilirler. Hem BNP hem de ANP kalpte artan duvar gerilimi ve stresine
yanıt olarak salınır. Volüm yüklenmesi ve duvar gerilimi artışı ile salınımı artar
(17,18). Artmış duvar gerilimi pek çok kardiyak hastalığın ortak paydası olması
nedeni ile dolaşımdaki BNP düzeyleri bu hastalıkların “klinik marker”ı olarak hizmet
edebilir. BNP ile ANP’nin depolanması ve salınımı farklıdır. ProANP atriyal
granüllerde depolanır ve atriyal gerilme ANP granüllerinin hızla boşalmasına yol
açar. Sekresyon sırasında hücre membranına bağlı bir atriopeptidaz tarafından N
terminal ve C terminal kısımlarına ayrılır. C terminal ANP fizyolojik olarak aktif
hormondur. Peptidin de novo sentezi dikkate alındığında ise ANP geni göreceli
olarak yavaş aktive olur. ProANP’nin aksine ProBNP sekretuar granüller içinde
paketlenmez veya az miktarda depolanır ve peptid sekresyonunun artışı BNP geninin
aktivasyonuna bağımlıdır. Bununla beraber BNP gen aktivasyonu ANP’ye göre daha
hızlıdır. ProBNP kana salınmadan önce ileri derecede düzenlenmiş olmalıdır.
Böylece, BNP konsantrasyonları ANP gibi hızlı ve düzensiz olarak değişmez. Sürekli
bir ventriküler genişleme ve basınç artışı olduğunda proBNP kana salınır ve
fizyolojik olarak aktif hormon olan BNP ile inaktif bir metaboliti olan N terminal
BNP’ye parçalanır. Normal kişilerde NT-proBNP ve BNP plazma konsantrasyonları
benzerdir. Her ikisi de devamlı şekilde kalpten salınırlar ve pikomolar
konsantrasyonlarda sağlıklı insanların venöz kanlarında saptanırlar. Yaklaşık olarak
22 dakikalık yarılanma ömrü ile BNP pulmoner kapiller kama basıncındaki
değişiklikleri her iki saatte bir doğrulukla yansıtır. İnaktif form olan NT proBNP’nin
plazma yarı ömrü BNP’den daha uzundur ve bu sebeple kanda miktarının tesbiti
daha kolaydır (19,20).
7
2.1.3. BNP Fizyolojik Etkileri: Natriüretik peptidler NPR A ve NPR B adı
verilen hücre yüzey reseptörlerine bağlanıp cGMP’yi ikincil mesajcı olarak
kullanarak biyolojik etkilerini meydana getirirler. BNP ve ANP daha çok NPR A’ya
bağlanırken CNP NPR B’ye bağlanır (11). NPR C ise BNP ve ANP için bir yıkım
(klirens) reseptörüdür (21). Dolaşımdaki natriüretik peptidlerse vasküler hücreler ve
renal tübüler hücrelerde bulunan nötral endopeptidaz (NEP) ile inaktive edilirler.
Peptidlerin N terminal pro halleri nötral endopeptidazlara direçlidir ve renal atılım
yoluyla temizlenirler (22,23). Biyolojik etkileri ise şöyledir: Böbrekte glomerüler
filtrasyonu arttırıp, sodyum geri emilimini azaltarak diürez ve natriüreze sebep
olurlar (24). Natriüretik peptidler damar duvarındaki düz kasları gevşeterek arter ve
venlerde dilatasyona sebep olarak kan basıncı ve ventriküler ön yükü azaltırlar
(25,26). Merkezi ve periferik sempatoinhibitör etkileri vardır ve kardiyak sempatik
aktivite blokajı ile kardiyak dolum basıncını azaltırlar (27,28). Renin, anjiotensin,
aldesteron sistemini inhibe ederler (29,30). BNP’nin miyokard üzerindeki doğrudan
gevşetici etkisinin yanında kardiyak ve vasküler dokularda antiproliferatif ve
antifibrotik etkileri de mevcuttur (31,32). BNP aşırı salgılayan transgenik fare
modelinde ise sistemik hipotansiyon ve kemik malformasyonları gözlenmiştir. BNP
üretimi tamamen durdurulmuş fare modelinde ise kardiyak fibrozis gözlenmiş ancak
hipertansiyon gelişmemiştir. Bu durum kardiyak fibroblastlarda ayrı bir BNP
reseptörü olduğu spekülasyonlarını doğurmuştur.
2.1.4.Kalp Yetmezliğinde BNP :
Depolanma yeri atriyum ve ventrikül olan atriyal natriüretik peptidden farklı
olarak BNP’nin ana kaynağı ventriküllerdir. Bu da BNP’yi ventrikül bozukluklarının
belirleyicisi olarak diğer natriüretik peptidlere göre daha duyarlı ve özgül
kılmaktadır. Ventrikülden salınan BNP miktarının volüm genişlemesi ve basınç
yüklenmesi ile doğru orantılı olduğu çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir (33,34).
Randomize bir çalışmada sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olup
asemptomatik seyreden hastalarda renin anjiyotensin sistemi aktivasyonu olmaksızın
natriüretik peptid yükselmesiyle karakterize nörohümoral aktivasyon artışının olduğu
gösterilmiştir (35). Kalp yetmezliğinin erken tanı ve tedavisi, bu hastalığa sahip
8
hastaların mortalite ve morbidite yüzdelerinin azaltılmasında önemli bir role sahiptir.
Asemptomatik evrede ve kalp yetmezliği gelişiminin başlangıç evrelerinde BNP
düzeyinin
yükselmeye
başlaması
bu
peptidin
erken
tanıda
duyarlılığını
göstermektedir. Altı dakikalık yürüyüş testinde, yürünen uzaklık ile pulmoner arter
basıncı ve ejeksiyon fraksiyonu ile BNP konsantrasyonları arasında anlamlı bir ters
kolerasyon olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bunun yanısıra BNP yatak
başında hızlı ve güvenilir bir şekilde ölçülebilmesi ile diğer nörohormonal
aktivasyon göstergelerine göre daha avantajlıdır (36). Sol ventrikül sistolik
fonksiyonunun değerlendirilmesi için ekokardiyografik inceleme planlanmış olan
olgularda eş zamanlı BNP düzeyine bakıldığında olguların yarısında sistolik
fonksiyon bozukluğu saptanmış ve BNP düzeyi bu hastalarda normal sistolik
fonksiyonlu hastalara göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (328 pg/ml karşılık
30 pg/ml, p<0.001)(37). Sol ventrikül fonksiyon bozukluğu daha önceden gösterilmiş
olan gruptaki hastaların hepsinde ise anormal ekokardiyografik bulgular saptanmış
ve bu grupta BNP düzeyi çok daha yüksek bulunmuştur (545 pg/ml).
Kalp yetmezliğinin sınıflandırılmasında rutin olarak kullanılan birçok plan
vardır. New York Kalp Cemiyetinin (NYHA) sınıflandırması aralarında en yaygın
olarak kullanılanıdır(38). Hem tanı hem de sınıflandırmada BNP’nin yararlı olduğu
gösterilmiştir. Acil servise dispne yakınması ile başvuran kalp yetmezliği olan 250
hastada yapılmış bir çalışmada, hastaların yatak başı hızlı BNP düzeyleri ölçülmüş,
klinik ve laboratuvar bulguları ile kalp yetmezliği tanısı konan hastalarda BNP
düzeyi 1076 pg/ml, kalp yetmezliği olmayanlarda 38 pg/ml, kalp yetmezliği
alevlenmesi olmayan ancak ventrikül disfonksiyonu gelişmiş hastalarda 141 pg/ml,
KOAH’lı (kronik obstrüktif akciğer hastalığı) tanısı alanlarda ise 86 pg/ml
saptamıştır(39). Ayrıca aynı çalışmada New York Heart Association (NYHA)
sınıflamasında Evre 1’den Evre 4’e doğru gidildikçe BNP düzeyleri yükselmektedir.
Bu araştırmanın sonuçlarına göre BNP düzeyi için 80 pg/ml sınır alındığında kalp
yetmezliği tanısında BNP %98 sensitivite, %92 spesifite göstermiştir. BNP,
ekokardiyografi ve klinik olarak saptanan kalp yetmezliği ile yüksek derecede
korelasyon göstermesi üzerine, ACC/AHA ve Avrupa Kardiyoloji Derneği
kılavuzlarında kalp yetmezliği tanısında değerli bir yöntem olarak yerini almıştır
(40,41). Birden fazla araştırma merkezinin katıldığı bir çalışmada, BNP seviyeleri,
9
ortalama olarak Evre 1’de 71.1, Evre 2’de 204, Evre 3’te 349 ve Evre 4’te 1022 pg/
ml bulunmuştur (42). Bettencourt ve arkadaşları ise 139 kalp yetmezliği olan hastada
BNP seviyelerini ölçmüş ve elektrokardiyografik, yürüyüş testi, klinik belirtiler ile
karşılaştırarak,
tanısı
konan
kalp
yetmezliğine
sahip
hastalarda
BNP
konsantrasyonlarının bağımsız olarak yükseldiğini göstermişlerdir. Bu ve benzeri
çalışmalar, BNP’nin kalp yetmezliğine sahip hastaların değerlendirilmesinde
kullanılabileceğini
göstermektedir
(43,44).
Hemodinamik
profildeki
akut
düzelmelerin nörohormonal profil üzerine yansımalarını araştıran bir çalışmada
ventrikül doluş basıncı ve sistemik vasküler rezistansı azaltmaya yönelik tedavinin
nörohormonal aktivasyonda hızlı bir gerileme sağladığı gösterilmiştir (45). Tedavinin
başarısının izlenmesinde BNP’nin yararlı olabileceği (46,47) ve ANP’ye göre daha
iyi bir belirteç olduğunu gösteren çalışmalarda mevcuttur (48). BNP düzeyinin kalp
yetmezliği tedavisi ile hızla düşmesi, dekompanse kalp yetmezliğinde hemodinamik
izlem yerine ardışık BNP düzeyi takibinin kullanılabileceğini akla getirmektedir.
Uzun dönem prognozun öngörülmesinde de BNP düzeyleri değerlidir. Ejeksiyon
fraksiyonu %45’in altında olan 85 hastanın iki yıl takibinde serum BNP düzeyi ve
pulmoner kapiller basıncının mortalitenin bağımsız belirleyicisi olduğu gösterilmiştir
(49). Stanek tek bir BNP ölçümünden daha çok ardışık serum BNP ölçümlerinin
tedavinin etkinliğini izlemede değerli olduğunu ilk kez göstermiştir (50). Bir başka
çalışmada NYHA sınıf III-IV kalp yetmezliği olan hastalarda optimal tedavi öncesi
ve 3. ayda inceleme yapılmış ve tedaviye rağmen süren BNP ve IL-6 yüksekliğinin
mortalitenin bağımsız öngörücüsü olduğu gösterilmiştir (44). Hastaların BNP ya da
semptom varlığı kılavuzluğunda tedavi etmek üzere randomize edildiği bir
araştırmada ise BNP kılavuzluğundaki tedavi grubunda daha düşük BNP seviyesine
ulaşılmış ve bu grupta kardiyovasküler ölüm, tekrar hastaneye yatış ve kalp
yetmezliğinin kötüleşmesi ataklarının azaldığı gözlenmiştir (47). İyi bir kalp
yetmezliği tedavisinin serum BNP düzeyini düşürdüğü bilinmektedir. Sol ventrikül
yükü uygun bir tedavi ile düşürülürse, duvar gerilimi azalır ve sonuç olarak BNP
düzeyleri de düşer (50,51).
Sistemik vasküler rezistansı azaltması, diüretik etkisi, kardiyak debi üzerine
yararlı etkileri ve katekolamin ve anjiyotensin salınımını sınırlandırması ile beraber
aritmik ölümleri azaltabilmesi dikkate alındığında vücuda dışarıdan verilen BNP’ nin
10
kalp yetmezliği tedavisinde faydalı olabileceği düşünülmüştür. Rekombinant BNP
‘nesiritid’ hacim yüklenmesi ve dekompansasyonunun iyileştirilmesinde kullanılmak
üzere FDA tarafından onaylanmıştır. Hemodinamik olarak bu etkiler tolerans
olmaksızın dengeli vazodilatasyon yaparak sistemik vasküler rezistans ve santral
venöz basıncın düşmesini sağlar ve düşük doluş basıncıyla daha iyi ileri kardiyak
debinin sağlanmasına katkıda bulunur. Ek olarak ventrikül doluş basıncının
azaltılması özellikle koroner arter hastalığı olanlarda miyokardiyal perfüzyonu
düzelterek sol ventrikül diyastolik ve sistolik fonksiyonlarını iyileştirir. Nesiritid tüm
bu olumlu etkileri yaparken kan basıncı, ya da kalp atım hızını etkilemediğinden
miyokardiyal oksijen tüketimini arttırmamaktadır. Sonuç olarak BNP tanı değeri
yanında iyi bir nörohormonal prognostik marker olup akut kalp yetersizliği
tedavisinde, tedavi başarısının değerlendirilmesinde oldukça önemli bir nörohumoral
marker’dır.
Kalp yetmezliği olan hastalarda beta adrenarjik blokerler ve anjiotensin
dönüştürücü enzim inhibitörleri gibi ilaçlarla tedavide başarının artması için doğru
tanının yapılması zorunludur (52). Hastalar için yanlış tanı, hem morbidite hem de
mortalite riskini arttırabilir(53). Böylece konjestif kalp yetmezliğinin acil birimindeki
tanısında doğruluğa ihtiyaç vardır. Dispneli hastalara tanının uzun sürede konması,
hastanın durumunun kötüleşmesine neden olabilir. Ayrıca obesite ve akciğer
hastalıkları gibi sekonder faktörler tanı koymayı güçleştirebilir. Bu yüzden klinik
teçhizata ek olarak, kalp yetmezliği için özgül, duyarlı ve doğru bir kan testinin
bulunması yararlı olacaktır.
2.1.5. Koroner Arter Hastalığında BNP:
Koroner arter hastalığında iskemik hasarı saptamak için biyokimyasal
belirteçlere sıkça başvurulur. Kreatin kinaz, kreatin kinaz MB fraksiyonu, laktat
dehidrogenaz ve troponinler örnek olarak sayılabilir. Tüm bu markerların ortak
özelliği ölmüş hücrelerden salınmış olmalarıdır. Bu markerlardan farklı olarak BNP
11
sadece ölmüş myositlerden salınmamaktadır. BNP canlı myositlerden ventrikül
yüzey geriliminin artması sonucu salınmaktadır ve kalpte düzenleyici bir
mekanizmanın unsuru olduğu düşünülmektedir. Buradan hareketle BNP’nin koroner
arter hastalığında iskeminin ciddiyetini daha doğru olarak yansıtacağı varsayılmıştır.
BNP’nin bu özelliği ortaya konduktan sonra çeşitli klinik çalışmalarla BNP’nin
koroner arter hastalığında prognoz ile ilişkisi araştırılmıştır. Kikuta ve arkadaşlarının
yaptığı klinik çalışmada; göğüs ağrısı ile başvuran hastalar üç gruba ayrılmış ve
unstabil angina pektoris grubunda saptanan BNP değerlerinin stabil angina ve kontrol
grubundan yüksek olduğu görülmüştür (54). Daha sonra yapılan çok sayıda klinik
çalışmada BNP’nin akut koroner sendromlarda önemli bir prognostik değer taşıdığı
anlaşılmıştır(55-58). Akut ST elevasyonlu MI (miyokard infarktüsü) tanısıyla
yatırılan hastalarda erken dönemde saptanan BNP yüksekliğinin kontrol grubuna
göre erken dönem mortalite artışıyla birlikte olduğu saptanmıştır. BNP yüksek grupta
hastane içi kalp yetmezliği gelişimi ve ani kardiyak ölüm insidansı daha fazla
bulunmuştur. Akut koroner sendromlardaki erken BNP artışının myokard
nekrozundan çok iskemiye maruz kalmış miyokard doku genişliği ile bağlantılı
olabileceği söylenmektedir (59). Bu nedenle BNP’nin akut koroner sendrom
öntanısıyla başvuran hastalarda risk sınıflaması yapılırken akılda tutulması gerektiği
vurgulanmaktadır. BNP’nin koroner arter hastalığında uzun dönemli prognostik
etkisinin olduğu da saptanmıştır. Omland ve arkadaşları N-terminal pro BNP’nin
akut koroner sendromlarda uzun dönem mortalite ile ilişkili olduğunu göstermiştir.
Akut koroner sendromlarda erken dönem BNP artışının uzun dönem kalp yetmezliği
gelişimi ve ejeksiyon fraksiyonunda düşme ile birlikte olduğu görülmüştür (60).
Diğer bir üzerinde durulması gereken konuda BNP’nin akut myokard
infarktüsü sonrasındaki fonksiyonudur. Kawakami ve arkadaşları yaptıkları deneysel
çalışmada; yüksek BNP düzeyinin infarklı kalp dokusundaki nötrofil infiltrasyonunu
arttırdığı ve bunun sonucunda matriks metaloproteinaz (MMP)-9 oluşumunun
arttığını göstermişlerdir (61). MMP-9’un infark sonrası remodeling ve doku
tamirinde ana düzenleyici enzimlerden biri olduğu düşünülmektedir (62). Buda bize
BNP’nin infarktüs sonrası remodelingde rol oynayabileceğini düşündürmektedir.
Plasma BNP düzeyleri infarktüs sonrası ilk 24 saatte yükselip pik yapmakta daha
sonra gerilemektedir. İkinci pikini ise 3 ile 7. günler arasında yapmaktadır. Bu dönem
12
aynı zamanda infarktüs sahasında nötrofil infiltrasyonunun olduğu döneme denk
gelmektedir. Bu da BNP’nin remodeling üzerinde rolü olabileceği tezini
desteklemektedir. Ancak bu konuyla ilgili daha büyük klinik çalışmalar
gerekmektedir.
2.1.6. BNP’nin Tanısal Kullanımı
Plazma BNP düzeyi kalp yetmezliğinde artar ve bu artış miktarı kalp
yetersizliğinin ciddiyeti ile kolerasyon gösterir (63,64).
2.1.6.1.Normal Bireylerde BNP: BNP düzeyi yaşla beraber artış gösterir.
Kadınlarda BNP miktarı erkeklerden daha yüksektir. Son dönem akciğer
hastalıklarında sağ ventrikül disfonksiyonuna bağlı olarak BNP artışı izlenebilir.
Prediyaliz son dönem böbrek hastaları ve diyaliz gören kronik böbrek yetmezlikli
hastalarda plazma BNP düzeyleri artmış olarak saptanır(65).
2.1.6.2.Acil Serviste Kullanımı: Acil servise akut gelişen dispne yakınmasıyla
başvuran hastalarda kalp yetmezliğinin diğer ayırıcı tanılardan ayırımında BNP
kullanımı uygun görünmektedir. Acil servise akut dispne yakınması ile başvuran
hastalarda yapılan bir çalışmada kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve konjestif kalp
yetmezliği ayırıcı tanısında BNP kullanılmış, bu çalışmada BNP sınır değeri 22 pg/
ml alındığında kalp yetmezliği tanısının özgüllüğü %90 duyarlılığı %93 olarak
saptanmıştır (48). Yine acil servise dispne ile başvuran 1586 hastanın incelendiği
başka bir çalışmada BNP değeri dekompanse konjestif kalp yetmezlikli hastalarda en
yüksek, kompanse hastalarda daha az artış, normal bireylerde ise en düşük
saptanmıştır. Bu çalışmada BNP sınır değeri 50 pg/ml alındığında kalp yetmezliği
açısından negatif belirleyici değeri %96 saptanmıştır (66).
2.1.6.3. Kalp Yetmezliğinin Sınıflanmasında Kullanımı: Kalp
yetmezliğinin klinik derecesi olan New York Heart Association (NYHA) sınıfı ile
BNP düzeyi arasında kolerasyon vardır (66,18). Aynı zamanda BNP düzeyleri ile
pulmoner kapiller saplama basıncı ve diastol sonu dolum basınçları kolerasyon
göstermektedir (16).
13
2.1.6.4. Miyokard İnfarktüsü Sonrası BNP: Post MI ejeksiyon
fraksiyonunun %40’ın altında oduğu vakalarda BNP ekokardiyografiye üstün
bulunmuştur (67).
2.1.6.5. Diastolik Disfonksiyonda BNP: Sistolik fonksiyon bozukluğu ile
ilişkisi daha iyi bilinen BNP diyastolik disfonksiyonun evresi ile orantılı olarak artan
anlamlılıkta düzey artışı göstermektedir. Hele sistolik disfonksiyonun birlikte
izlendiği vakalarda bu artış daha da belirgindir. Sol ventrikül fonksiyonlarının
ekokardiyografi ve BNP ile değerlendirildiği 200 olguluk bir çalışmada sol ventrikül
sistolik ve diyastolik fonksiyonları normal 103 olguda BNP değeri 37 +/-6 pg/ml,
izole diyastolik disfonksiyonlu 42 olguda BNP 391 +/-89 pg/ml, sistolik
disfonksiyonlu 53 olguda 572 +/-115 pg/ml, hem sistolik hem de diyastolik
disfonksiyonu aynı anda bulunan 14 olguda ise 1077 +/- 277 olarak bulunmuştur
(68). Yine sol ventrikül sistolik fonksiyonları normal 294 olguda yapılan bir
çalışmada; sol ventrikül diyastolik fonksiyonları normal 175 olguda BNP 33 +/-3 pg/
ml, Evre 1 diyastolik disfonksiyonda 202 +/- 30 pg/ml, restriktif benzeri paternde ise
408 +/- 66 pg/ml olarak; normal bireylere ve diyastolik disfonksiyonun derecesine
göre istatistiki olarak BNP değerinde artış saptanmıştır (69).
2.1.6.6. Sağ Ventrikül Hastalıklarında BNP: Sağ ventrikülün basınç
yüklenmesi ve yapısal anomalilerine bağlı olarak; kor pulmonale (70), pulmoner
emboli (71), primer pulmoner hipertansiyon (72), konjenital kalp hastalıkları (73)
gibi durumlarda BNP artışı izlenebilir ancak bu artış sol ventrikül disfonksiyonuna
göre çok daha azdır (71).
2.1.6.7. Asemptomatik Sol Ventrikül Sistolik Disfonksiyonunda BNP:
Asemptomatik sol ventrikül sistolik disfonksiyonunda BNP’nin daha düşük
değerlerde hatta normal sınırlarda saptandığını, bu sebeple semptomatik kalp
yetersizliklerine göre bu hasta grubunun tanı ve takibinde daha az güvenilir olduğunu
bildiren yayınlar mevcuttur (74).
2.1.7. Prognoz ve BNP:
Post MI 3. günde artmış BNP düzeylerinin kardiyovasküler mortalitenin
bağımsız belirleyicisi olduğu gösterilmiştir(75). Kalp yetmezlikli hastalarda
14
prognozun belirlenmesinde BNP, ANP’ ye üstündür (75,76). Yine sağlıklı genel
populasyonda 4 yıllık izlem yapılan bir çalışmada tüm ölüm sebepleri ele alındığında
BNP bağımsız bir prognostik belirteçtir(77). Yaşlılarda BNP güvenilir bir prognostik
belirteçtir (78).
2.1.8. Tedavi ve BNP:
Diüretikler natriüretik peptid konsantrasyonunu azaltırlar (79), digoxin ise
artırır (80). Anjiotensin reseptör blokerleri ve anjiotensin dönüştürücü enzim
inhibitörleri BNP plazma konsantrasyonlarını azaltırlar (81). Spironolaktonun
kulanımı ile BNP plazma düzeyinin azaldığı gösterilmiş (51). Beta bloker kullanımı
ile natriüretik peptid düzeylerinde artış ve azalma saptanan çalışmalar vardır (82,44).
BNP düzeyi rehberliğinde kalp yetmezliği tedavisi ile klinik parametrelere göre
takibin karşılaştırıldığı bir çalışmada BNP düzyeni düşük tutmayı hedefleyen grupta
kardiyovasküler mortalite, dekompanse yetersizlik ve hastaneye yatış daha az
olmaktadır (47).
2.2. KALP YETMEZLİĞİ
Kalp yetmezliği hemodinamik anomaliler, bozulmuş egzersiz kapasitesi,
nörohormonal aktivasyon ile hızlı progresyon gösteren ve kalbin, dokuların ihtiyacı
15
olan sistemik perfüzyonu sağlayamayacak düzeyde mekanik yetersizliği sonucu
yüksek mortaliteyle seyreden bir sendromdur. Kalp yetmezliği dünyada yaklaşık 15
milyon insanı etkileyen yaygın bir hastalıktır. Kalp yetmezliği sıklığı yaşla birlikte
artmaktadır. 50-60 yaş arası grupta sıklığı %1-2 iken, 75 yaş üzerinde %10’a
ulaşmaktadır. Tüm kalp yetersizliklerinin ortalama %80’i 65 yaş ve üzerindeki
kişilerde görülmektedir. Framingham çalışmasına göre; 50-59 yaş arası her 1000
erkekte 3, 1000 kadında 2, 80-89 yaş arası her 1000 erkekte 27, 1000 kadında 22
hastada kalp yetmeliği saptanmıştır ve kadın/erkek oranı 1/3 olarak bulunmuştur.
Genel olarak populasyonda ve kardiyovasküler hastalıklara sahip kişilerde sağkalım
oranlarının artması nedeniyle kalp yetmezlikli hastaların sayısı gittikçe artmaktadır
(83,84).
Tedavisindeki önemli ilerlemelere rağmen kalp yetmezliğinin prognozu hala
kötüdür (85). Bununla birlikte kalp yetmezliği klinik bir sendromdur ve bu açıdan
bakıldığında hekimlerin dikkati birincil olarak bu sendroma yol açan etyolojilerin
çok sayıda olmasına rağmen klinik görünümleri çok az değişen hastaların bakımına
yönelmektedir. Kalp yetmezliği için yıllar boyunca birçok tanım ileri sürülmüştür
fakat hiçbiri genel olarak tatmin edici değildir. Bu durum kardiak debide azalma ve
venöz dönüşte artış ile karakterize olan ve yetmezlik içindeki kalbin progresif olarak
kötüleşmesine ve büyük olasılıkla prematür miyosit hücresi ölümüne yol açan
moleküler anormalliklerin eşlik ettiği bir sendromun kompleksliğini yansıtır (85).
Kardiyak yapı ve fonksiyonlardaki bozulmanın başlangıcı ile bundan haftalar, aylar
veya yıllar sonra görülen kalp yetmezliğinin klinik bulguları arasında sıklıkla önemli
bir zaman süresi vardır (86).
Tarihsel olarak kalp yetmezliği hacim genişlemesi ve ödeme yol açan bir
kardiyorenal sorun olarak kabul edilmiştir. Sistolik ve diyastolik kontraksiyonun
daha iyi anlaşılması ve deneysel ve klinik kalp yetmezliğinde sistolik fonksiyon
üzerinde yapılan gözlemlere dayanılarak 1960’lar ve 1970’lerde mekanik pompa
yetmezliği kararı baskılanmış ve kardiyak kontraktiliteyi arttırıcı farmokolojik
yaklaşımları teşvik etmiştir. Sistemik vazokonstrüksiyonun varlığı dolaşım
yetmezliğinin hastalığın önemli bir bileşeni olduğunu göstermiş ve sonuçta
vazodilatatör tedavi başlatılmıştır. Son 10 yıl boyunca deneysel ve klinik çalışmalar
16
kalp yetmezliğinin özellikle sempatik sinir sistemi ve renin-anjiotensin-aldosteron
sistemi olmak üzere nörohumoral aktivasyonda artışla karakterize olduğunu
göstermiştir.
Nörohumoral
aktivite
artışı,
günümüzde
kalp
yetmezliğinin
semptomlarına ve progresyonuna katkıda bulunan major bir patofizyolojik bileşen
olarak kabul edilmektedir (87).
Kalp yetersizliği, kalbin dokuların ihtiyacı olan yeterli miktarda kanı
pompalayamaması veya bunu sadece yüksek doluş basınçları ile gerçekleştirebildiği
bir tablodur. Kalbin dokuların ihtiyacı olan kanı pompalayamaması; yapısal
anomaliler, yetersiz kardiyak doluş ve/veya kontraktil yetersizliğe bağlı meydana
gelebilir. Adaptasyon mekanizmaları kan volümünü, kardiyak doluş basınçlarını, kalp
hızını ve kas kitlesini artırarak normal fizyolojiyi sağlamaya çalışır. Ancak bu adaptif
mekanizmaların da katkısıyla kalbin kontraksiyon ve relaksasyon kapasitesi daha da
bozulmakta ve kalp yetmezliği hızlı ilerleme göstermektedir(84).
Klinisyene sendromu tanımlatan kardiyomegali, efor dispnesi ve dolaşım
konjesyonu gibi klinik belirti ve bulgular olsa da klinisyen, hastadaki rahatsızlığın
dispne ve dolaşım konjesyonu gibi belirti ve bulguların gelişmesinden çok daha
önce başlayan bazı temel yapısal ve fonksiyonel bozukluklardan köken aldığını bilir.
Kalp yetmezliği hala büyük ölçüde klinik veya yatakbaşı bir tanıdır. Dikkatlice
alınmış bir hikaye (nefes darlığı, yorgunluk, sıvı tutulumu) ile fizik muayenenin
(akciğer konjesyonu, genişlemiş boyun venleri, taşipne, galo ritmi ve sıvı tutulumu)
kombinasyonu tanıya ulaşma şeklidir. Yapısal kalp hastalığına ilişkin direkt kanıtlara
da ihtiyaç vardır. Ve bu konuda en faydalı yöntem ekokardiografidir. Tanı dikkatlice
yapılan bir yatakbaşı muayene ile konulmakta ve göğüs röntgeni ve ekokardiografi
ile doğrulanmaktadır (86).
Çoğu hastada Konjestif Kalp Yetmezliği (KKY) ve anormal dolaşım
konjesyonu hem kalp yetmezliğinin kendisinin, hem de sonradan oluşan ve sempatik
sinir sisteminin ve renin-anjiotensin sisteminin aktivasyonunun eşlik ettiği periferik
dolaşım değişikliklerinin sonucu olarak gelişir. Mekanik veya miyokardiyal
bozukluklara bağlı klinik KKY olan çoğu hastada, kalp (pompa) yetmezliğinden
önce, kardiyak pompa fonksiyonunun ve kardiyak debinin miyokard hipertrofisi ve
ventrikül dilatasyonundan oluşan kompansatuvar mekanizmalarla en azından
17
istirahatte korunduğu önemli bir miyokardiyal disfonksiyon dönemi vardır. Bu
sebepten dolayı erken dönemlerde hastanın hiçbir engeli veya semptomu olmayabilir
veya bunlar çok az düzeyde olur (88,89).
2.2.1. Sınıflandırma ve Kalp Yetmezliği’nin Evreleri
Tablo 1. New York Kalp Derneği’nin Sınıflandırma Sistemi
Sınıf 1
Kalp hastalığı olan ancak hastalığın fiziksel aktiviteyi kısıtlamadığı
hastalar. Olağan fiziksel aktivitede hiçbir semptom yok.
Sınıf 2
Fiziksel aktiviteyi hafif olarak kısıtlayan kalp hastalığı olan hastalar. Bu
hastalar istirahatte rahattırlar. Olağan fiziksel aktiviteler yorgunluk,
çarpıntı, dispne veya anginal ağrıya yol açar.
Sınıf 3
Fiziksel aktiviteyi belirgin olarak kısıtlayan kalp hastalığı olan hastalar.
Bu hastalar istirahatte rahattırlar. Olağan fiziksel aktiviteden daha hafif
aktiviteler yorgunluk, çarpıntı, dispne veya anginal ağrıya yol açar.
Sınıf 4
Hiçbir fizikselaktivitenin rahatsızlık duyulmadan gerçekleştirilmemesine
neden olan kalp hastalığı bulunan hastalar. Kalp yetmezliğinin veya
anginal sendromun belirtileri istirahatte bile olabilmektedir. Herhangi bir
fiziksel aktiviteye girişildiğinde rahatsızlık artar.
Tablo 2. Kalp Yetmezliği’nin Evreleri (ACC/AHA Sınıflandırma Sistemi)
Evre A:Kalp yetmezliği(KY)’nin gelişimi ile kuvvetli olarak ilişkili komorbid
durumların olmasından dolayı kalp yetmezliği riski olan hastalar. Böyle hastaların
KY belirti
ve
bulguları
yoktur
ve
KY’nin
belirti
ve
bulgularını
hiç
18
göstermemişlerdir. Kapakların veya ventriküllerin yapısal veya fonksiyonel
bozuklukları yoktur. Örnekler: Sistemik hipertansiyon, koroner arter hastalığı,
diyabetes mellitus, kardiyotoksik ajan kullanımı, alkol kullanımı.
Evre B:Kalp yetmezliği gelişimi ile kuvvetli olarak ilişkili yapısal kalp hastalığı
gelişmiş olan, ancak KY belirtisi olmayan ve KY’nin bulgu veya belirtilerini hiç
göstermemiş olan hastalar. Örnekler: Sol ventrikül hipertrofisi, asemptomatik
valvüler kalp hastalıklarında dilate olmuş ventriküller, geçirilmiş miyokard
infarktüsü.
Evre C:Altta yatan yapısal kalp hastalığı ile ilişkili eskiden veya halen kalp
yetmezliği semptomları olan hastalar. Örnekler: Dispne veya egzersiz intoleransı
olan hastalar, asemptomatik olup geçmiş semptomları için KY tedavisi alan hastalar.
Evre D:Maksimum medikal tedaviye rağmen istirahatte belirgin kalp yetmezliği
semptomları bulunan ve özel girişimlere ihtiyaç duyan hastalar. Örnekler:
Hastaneden güvenle taburcu edilemeyen, tekrar tekrar hastaneye yatırılan, hastanede
kalp transplantasyonu bekleyen, hastane benzeri ortamlarda bulunan, evde
semptomların azalması için sürekli intravenöz destek alan, mekanik destek cihazı ile
tedavi gören hastalar.
Bu yeni evreleme şeması büyük ölçüde kliniğe dayalıdır ve hekimlerin
tedavilerini spesifik hasta alt gruplarına daha fazla odaklanmış biçimde
yönlendirmesine izin vermektedir. Hastalar genellikle bu şemada ileriye doğru
gelişme gösteriyor olsalar da bazen D’den C’ye geçebilirler (Tablo 2) (90,91).
2.2.2. Sebep ve sonuç ilişkisine dayanarak kalp yetmezliği çeşitli alt
gruplarda incelenebilir. Bunlar:
1.Sağ /Sol
2.Akut /Kronik
3.Düşük Atımlı /Yüksek Atımlı
4.Sistolik /Diyastolik
5.İskemik /Noniskemik Kalp Yetmezliği olarak sınıflandırılabilir(84).
19
2.2.2.1. Sağ /Sol Kalp Yetmezliği:
Konjestif kalp yetmezliğinde teori, sıvı birikiminin etkilenen boşluğun
gerisinde gerçekleşmesi üzerine kurulur. Pulmoner konjesyona bağlı semptomlar ve
plevral efüzyon öncelikli olarak sol kalp ile ilişkiliyken, pretibial ödem,
hepatomegali, asit daha çok sağ kalp yetmezliğinin sonucudur. Sıvı birikimi,
glomerüler filtrasyon hızının azalması ve renin anjiyotensin sisteminin aktivasyonu
sonucu gerçekleşir. Azalmış kardiyak output glomerüler filtrasyon hızını azaltarak
renin ve aldosteron salınımını artırır. Venöz konjesyon ve azalmış kan akımı
nedeniyle oluşan hepatik yetersizlik aldosteron metabolizmasını etkileyerek
aldosteronun daha da artmasına neden olur. Sonuç su ve tuz tutulumudur.
2.2.2.2. Akut/Kronik Kalp Yetmezliği:
Kalp yetmezliğinin klinik bulgularının şiddeti ve semptom gelişme sıklığı
adaptif mekanizmaların gelişebilmesi için yeterli zamanın varlığına dayanır. Örneğin
öncesinde tamamen normal olan bir kişide aniden gelişen anatomik veya fonksiyonel
bir patoloji (miyokard infarktüsü, yüksek ventrikül cevaplı taşiaritmi, infektif
endokardite sekonder kapak rüptürü) kardiyak outputta ciddi bir azalma, yetersiz
organ perfüzyonu veya etkilenen ventrikülün gerisinde akut konjestif semptomları
meydana getirecektir. Ancak aynı olaylar zaman içinde gerçekleştiğinde kardiyak
remodeling, nörohormonal aktivasyon gibi birçok adaptif mekanizma ile uzun zaman
düşük kardiyak output ve anotomik anomali tolere edilecektir.
2.2.2.3. Düşük/Yüksek Atımlı Kalp Yetmezliği:
İstirahatte düşük atımlı kalp yetersizliği birçok kardiyovasküler hastalık
sonucu oluşan kalp yetmezliğinin karakteristik bulgusudur (konjestif kalp yetmezliği,
hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kardiyomiyopati). Tirotoksikoz, arteriyalvenöz fistül, anemi, Beriberi, Paget’s hastalığı gibi birçok hastalık yüksek atımlı kalp
yetmezliğine yol açabilir. Düşük atımlı kalp yetmezliği soğuk ve siyanotik
ekstremitelerle karakterizedir, nabız basıncı daralmıştır ve arter-ven oksijen
saturasyon farkı artmıştır. Yüksek atımlı kalp yetersizliğinde ekstremiteler genellikle
sıcak ve kızarıktır ve nabız basıncı genişlemiştir ve arter-ven oksijen saturasyon farkı
normaldir.
20
2.2.2.4. Sistolik/Diyastolik Kalp Yetmezliği:
Kalp yetmezliği kalbin pompa fonksiyonunu etkileyen sistolik fonksiyonda
veya doluşunu etkileyen diyastolik fonksiyonda bozulma sonucu meydana gelebilir.
Klasik kalp yetmezliği kasılma fonksiyonunda bozulma sonucudur. Diyastolik
fonksiyon bozukluğu sol ventrikül relaksasyonunda bozulma ve relaksasyon
sürecinin ancak yüksek intrakardiyak basınçlar altında gerçekleşebilmesidir. Bu
durum geçici olarak iskemik sebepli veya kalıcı olarak hipertrofi, depo hastalıkları
veya restriktif kardiyomiyopatide görülebilir. Sistolik kalp yetmezliğinin klinik
bulguları uygunsuz kardiyak atım ve sekonder su-tuz tutulumuna bağlıdır, diyastolik
kalp yetmezliğinin klinik bulguları yüksek ventrikül basınçları nedeniyle venöz
basınçların artışına bağlı olarak sistemik ve pulmoner konjesyon ile meydana gelir.
Epidemiyolojik çalışmalar diyastolik disfonksiyonun sistolik disfonksiyon kadar sık
görülen bir patoloji olduğunu göstermektedir. Çoğu zaman bu iki durum birlikte
bulunmaktadır. Sistolik ve diyastolik kalp yetmezliği ayrımı tedavilerindeki farklar
nedeniyle önemlidir. Tanıda öykü, fizik muayene, biyokimyasal inceleme, tele,
elektrokardiyografi, ekokardiyografik inceleme, koroner anjiyografi ve kalp
kateterizasyonu bulguları birlikte değerlendirilmelidir. Ancak buna rağmen ayrım zor
olabilir. Özellikle minimal sistolik disfonksiyonla birlikte görülen diyastolik
disfonksiyon gibi durumlarda tedavi önde gelen patoloji üzerinde yoğunlaşmalıdır.
2.2.2.5. İskemik/Noniskemik Kalp Yetmezliği:
Koroner arter hastalığı toplumda kalp yetmezliğinin en sık sebebidir. İskemi
ve infaktüs sonucu sağ-sol, akut-kronik, sistolik veya diyastolik kalp yetmezlikleri
meydana gelebilir. En önemli mekanizma miyokard infarktüsü ile oluşan miyokard
nekrozudur. Koroner arter hastalarında stunned ve hiberne miyokard varlığının tespiti
tedavi ile geri dönüşüm açısından önemlidir çünkü kardiyak miyositler canlı
durumdadır
ve
reperfüzyonla
fonksiyonel
iyileşme
göstermektedir.
Stres-
ekokardiyografi, Positron Emisyon Tomografi, miyokard sintigrafisi ayrımda
yardımcı tetkiklerdir. Diğer bir mekanizma miyokard infarktüsü sonrası patolojik
remodeling sonucu gelişen iskemik kardiyomiyopatidir. Ventrikülde anevrizma
gelişimi, fibrozis, ventriküler ve atriyal aritmiler, papiller kas iskemisi veya anuler
21
dilatasyon sonucu oluşan mitral yetersizliği ve nörohormonal aktivasyon gibi birçok
faktör kardiyak dilatasyon ve kalp yetersizliğine doğru ilerlemeye sebep olur.
İskemik kardiyomiyopati büyük epikardiyal koroner damarların aterosklerotik
daralması ile ilgilidir. Ancak diffüz küçük damar hastalığı da iskemiye yol açarak
miyokard disfonksiyonuna sebep olabilir. Diyabetik hastalarda epikardiyal koroner
arterlerde aterosklerotik daralma olabileceği gibi küçük damar hastalığı da olabilir.
İskemik ve noniskemik kalp yetersizliği tedavideki farklar açısından birbirlerinden
ayrılmalıdır. İskemik kalp yetmezliğinde sıklıkla geçirilmiş miyokard infarktüsü
öyküsü, göğüs ağrısı, miyokard iskemisi ve infarktüsünün elektrokardiyografik
bulguları, ekokardiyografik olarak tespit edilen duvar hareket bozuklukları ve
anjiyografik olarak epikardiyal damarlarda daralma tespit edilir. Canlılık araştırması
kılavuzluğunda yapılan reperfüzyon ve patolojik remodeling'in önlenmesine yönelik
tedavi stratejileriyle sağkalım oranları yükselmektedir.
İleri dönem kalp yetersizliği dinamik dönem olarak nitelendirilir. Bu dinamik
dönemde birçok mekanik, moleküler, immünolojik, iskemik, proaritmik, vasküler ve
müsküloskeletal
kuvvetlerin
semptomatoloji
ve
bozulmayı
hızlandırdığı
bilinmektedir. Bu proçeslerin tanınması ve uygun tedavisi sonucunda miyokardiyal
disfonksiyonun progresyonunun yavaşlaması belki de geri dönüşümü mümkün
olabilmektedir(92). Dikkat edileceği üzere henüz hastalık semptom ve bulgularının
ortaya çıkmadığı hatta kalpte yapısal değişikliklerin gözlenmediği ancak risk
faktörlerinin olduğu ilk evreye işaret etmektedir.
2.2.3.Konjestif Kalp Yetmezliğinin Başlıca Patofizyolojik Mekanizmaları:
Familyal kardiyomiyopati: Miyositteki sarkomerik protein ve kalsiyum
tutucu mekanizmanın fetal paterndeki gen ekspresyonuna çevrilmesi (nörohormonal
sitokin anomalisi ve hemodinamik yüklenme ile) sonucu oluşan bozulmadır.
Miyositlerin kalsiyum yüklenmesi: Hemodinamik yüklenme sarkoplazmik
retikular
ATPase’ın
ve
miyosit
plazmalemmasındaki
Na-Ca
transporter
ekspresyonunun ve aktivitesinin azalmasına yol açar. Sonuçta sitoplazma içindeki
kalsiyum miktarı artar sistolik disfonksiyon ve relaksasyon kusuru gelişir.
22
Miyokardiyal hücre ölümü; Apoptozis ve Nekrozis: Apoptozis
programlanmış hücre ölümüdür ve yaşlanma, iskemi, nörohümoral ve sitokin
aktivitesinde artış ve hemodinamik yüklenme sonucunda meydana gelir. İskemik
miyokardiyal nekroz daha lokalize skar oluşumuna neden olur. Yaşayan hücrelerin
üzerindeki artmış hemodinamik yük ve ventriküler remodeling hücre ölümü sonucu
oluşan kalp yetmezliğinin en önemli mekanizmalarıdır. Hemodinamik yüklenme ve
sitoskeletal proteinleri kodlayan genlerde mutasyon sonucu meydana gelen
sitoskeletal anomaliler de miyosit sitoplazması ve kardiyak remodeling üzerine
olumsuz etkilerle yetmezliğe sebep olmaktadır. Kalp yetmezliğinde nekrozis ve
apoptozis ile miyosit kaybı olur. Norepinefrin salınımı ve anjiyotensin II ve
aldosteron model sistemlerde miyosit nekrozuna sebep olmaktadır. Apoptozis
(programlanmış hücre ölümü) hücrelerin kendi DNA’larının kendi enzimleriyle
hasarlanması sonucu ölümüyle karakterize ve enerji gerektiren bir olaydır. Komşu
hücrelerle yüzey bağlantısının kaybı, kromatin yoğunlaşması, kromozomal DNA’nın
fragmantasyonu meydana gelir. Sonuç selüler dejenerasyon ve makrofajlar tarafından
fagositozdur. Apoptozis fizyolojik olarak organ sistemlerinin matürasyonunda
(embriyogenez) görülür. Ancak normal şartlarda olgunlaşmış hücrelerde gözlenmez.
Kalp yetmezliğinde apoptozise sebep olan genlerde (p53) artış mevcuttur. TNF-alfa’
da apoptozisi tetikleyen sitokinlerdendir(92).
Ektraselüler matriks proliferasyonu: Matriks metalloproteinaz (MMP)
aktivitesinin artışı ekstraselüler matriks proteinlerini artırır ve intersitisyel fibrozis
oluşur. Fibrozis kontraksiyon ve relaksasyon kusuruna neden olur. Anjiyotensin
dönüştürücü enzim inhibitörleri (ACE-I) ve MMP inhibitörleri bu konuda faydalı
olabilirler. Spironalaktonun etki mekanizmasında ekstraselüler matriks turn-over’ının
azalması da rol oynayabilir.
Miyokardiyal enerji ihtiyacı ve sunumu arasındaki dengesizlik: Akut
koroner sendromlu hastalardaki kalp yetmezliği mekanizmalarından birisi de yüksek
enerjili
fosfat
subendokardiyal
depolarının
alanda
azalmasıdır.
enerji
Hipertansiyon
depolarında
azalma
ve
aort
stenozunda
gösterilmiştir.
Mitral
yetersizliğinde kardiyak kreatinin fosfat / adenozin trifosfat (CP/ATP) depolarında
noninvazif olarak MR spektroskopi ile azalma gösterilmiş ve ventrikül çapları
arttıkça ve ventrikül fonksiyonu bozuldukça bu azalmanın fazlalaştığı gösterilmiştir.
23
Ayrıca dilate kardiyomiyopatide CP/ATP oranının multivaryant analizde yaşam
beklentisinin bağımsız belirleyicisi olduğu saptanmıştır(93).
2.2.4. Kalp Yetmezliği’nin Başlıca Kompansasyon Mekanizmaları
Henüz çok iyi tanımlanamamış sinyallere (olasılıkla duvar gerilimini de
içeren) baroreseptör aktivasyonuna veya doku perfüzyonunun azalmasına yanıt
olarak kompansatuvar düzenlemeler devreye girer. Bunlar:
•
Artmış ön-yüke yanıt olarak kardiyak kontraksiyonu güçlendiren FrankStarling mekanizması (olasılıkla sarkomer uzama miktarını artırarak);
•
Kardiyak gen ekspresyonunda değişikliklerle ilişkili olan ventriküler
dilatasyon miyokard hipertrofisi;
•
Sempatik ve renin-anjiyotensin sistemlerinin aktivasyonu (kalp hızı /
kontraktilitesinde artışa neden olurlar).
Bu adaptasyon mekanizmaları kalbin genel pompa performansını sürdürmede
akut kalp yetmezliğinde yeterli olabilmelerine rağmen uzun dönemli etkileri daha az
avantajlıdır ve bu mekanizmalar bir dizi olumsuz uzun dönemli fonksiyonel ve
yapısal değişiklikten sorumlu tutulmaktadır (94).
2.2.5. Yetmezlikteki Kalbin Miyokard Değişiklikleri
2.2.5.1. Fonksiyonel değişiklikler
Kalp yetmezliğinin birçok altta yatan nedeni vardır; bunların sıklığı zaman
içinde önemli değişiklikler göstermiştir. Günümüzde önde gelen neden koroner kalp
hastalığıdır; Framingham kalp çalşmasına göre 1980’lerde kalp yetmezliğinin %
67’sinden sorumluydu. Bu hastaların birçoğunda aynı zamanda arteriyel
hipertansiyon öyküsü de vardı (%57). Kalp kapağı hastalığı hastaların yaklaşık %
10’undaki yetmezliğinin altında yatan nedendir ve kalp yetmezliği vakalarının %
20’si primer miyokard hastalıklarına bağlanabilir, bunların en baskını dilate
kardiyomiyopatidir. En iyi göstergelere göre ise bugün etyolojide % 50 iskemik, %
50 noniskemik kalp hastalıkları etkendir. Orjinal kardiyak anormallik ne olursa
24
olsun ilerlemiş kalp yetmezliği sendromu miyokard fonksiyon bozukluğu,
ventriküler remodelling, hemodinamik değişiklikler, nörohumoral aktivasyon,
sitokin aşırı ekspresyonu ve vasküler ve endotel disfonksiyonunu içeren kompleks
bir tablo oluşturur(95).
2.2.5.2. Kalp yetmezliğinde kalsiyum döngü değişiklikleri
Birçok çalışma kalsiyum döngüsü değişikliğinin son dönem insan kalp
yetersizliğindeki miyokard fonksiyonu bozulmasında baskın bir rol oynuyor
olabileceğini göstermiştir. Döngü halindeki toplam kalsiyum miktarının ve kalsiyum
atılım hızının yetmezlik durumundaki insan miyokardında azaldığı, sistolik serbest
kalsiyumunun azaldığı ve diyastolik kalsiyumun arttığı sonucuna varılmıştır (96).
2.2.5.3. Beta-Adrenoseptör ve siklik AMP sistemininin etkisi
Birçok çalışma beta-adrenerjik sinyal transdüksiyon yolunun yetmezlikteki
insan kalbinde değiştiğini göstermiştir. Bunun nedeni kısmen hem mRNA hem de
protein düzeylerinde beta-1-adrenoseptör gen ekspresyonundaki azalmaya bağlı olan
miyokardiyal beta-1-adrenoseptör yoğunluğundaki bir azalmadır (97).
2.2.5.4. Kardiyak Remodeling Prosesi (Yeniden Yapılanma)
Ventriküler remodeling yükleme koşullarında ventriküler kitle, odacık boyutu
ve şekildeki değişiklikleri içeren bir değişikliğe yanıt olarak sol (veya sağ)
ventrikülün herhangi bir yapısal değişikliği olarak tanımlanabilir. Ventriküler
remodeling ard-yükte (basınç yüklenmesi) veya ön-yükteki (hacim yüklenmesi)
artışlara yanıt olarak gelişir ve ayrıca miyokard hasarından da kaynaklanabilir.
Ventriküler remodelingin kısa dönemli bir yararı vardır çünkü Frank-Starling
mekanizmasına göre atım hacmi daha yüksek olacaktır; bununla birlikte uzun
dönemli yapısal ve biyokimyasal adaptasyonların hastalığın seyri üzerinde
kötüleştirici etkileri vardır (98).
Kalp yetmezliği, remodeling olarak tanımlanan sürecin sonucu olarak
meydana gelir. Remodeling, bölgesel veya global olabilir. Artmış ventriküler kitle ve
volümleri, ventriküler şekil değişikliği ve intersitisyel proliferasyonla karakterizedir.
Sistolik disfonksiyon sonucunda yeterli stroke volümü sağlamak amacıyla adaptif
bir mekanizmayla ventrikül kavitesi genişlemekte ve sonuçta düşük kontraktil
25
fonksiyonla yeterli stroke volüm sağlanmaya
çalışılmaktadır.
Remodeling
miyokardiyal ve intersitisyel kitle artışına sebep olur. Sol ventrikül duvar
kalınlığının artışı duvar stresini artırarak Laplace kanunu gereği kontraktilitede
artışa sebep olur. Remodeling hücresel seviyede miyosit hipertrofisi, miyosit kaybı
ve intersitisyel fibrozis ile ortaya çıkmaktadır. Miyosit hipertrofisinin başlangıç
stimülasyonu mekanik gerilme iken, fibrozis stimülasyonu humoral orijinlidir.
İnvitro çalışmalarda anjiyotensin II’nin miyositlere toksik etkili olduğu ve kollajen
depolanmasını artırdığı gösterilmiştir. Anjiyotensin II ve aldosteronun kültüre
edilmiş kardiyak fibroblastlarda kollajen stimülasyonunu artırdığı gösterilmiştir.
Miyosit hipertrofisinde etkili diğer mediyatörler ise endotelin-1, anjiyotensin II,
alfa-agonistler (norepinefrin) ve kardiyak büyüme faktörleridir (92).
2.2.6. Nörohumoral Aktivasyon ve Fonksiyonel Sonuçları
Hemodinamik ve nörohumoral mekanizmalar inotropik destek sağlamasına
rağmen uzun dönemli yük ve riskte bir artışla da ilişkilidir. Ventriküler dilatasyon ve
sempatik sinir sistemininin ve renin-aldosteron-anjiotensin sisteminin aktivasyonu
(periferik vazokonstruksiyon ve ard yük artışıyla) diyastolik duvar gerilimini artırır
ve bu da ventrikül yapısını belirgin bir şekilde etkiler ve kardiyak enerji tüketimini
arttırır. Yani nörohumoral eksenin aktivasyonu ile kompansatuar kısa dönemli
adaptasyon, uzun dönemli kötüleştirici etkilerle ilişkilidir ve bir kısır döngüye yol
açar (99). Nörohumoral aktivasyon kalp yetmezliği hastalarında sodyum ve su
tutulumuna yol açar. Sıvı dengesindeki değişiklik büyük ölçüde renin anjiotensin
sisteminin glomerüler ve tübüler fonksiyon üzerindeki doğrudan ve dolaylı
etkilerinden kaynaklanır (100). Kalp hızı, kontraktilitesi ve duvar gerilimi
miyokardiyal oksijen tüketiminin üç major belirleyicisidir. Dolayısıyla yetmezlikteki
kalbin metabolik gereksinimi daha düşük bir kalp hızında çalışan normal bir
ventrikül ile karşılaştırıldığında çok daha yüksektir (101).
2.2.7. Mekanik Etkenler:
Ventrikül çaplarında meydana gelen artış Laplace kanunu gereğince duvar
stresini artırır. Artmış duvar stresi, duvar kalınlığının artırılması ile azaltılmaya
26
çalışılır. Ancak bu durum ventrikülün sertliğini artırarak relaksasyon ve doluş
kusuruna sebep olur. Frank-Starling yasasına göre çalışan kalpte istirahatte normal
kardiyak debi ve normal ventriküler performans gözlenirken, egzersiz sırasında
ileriye doğru kardiyak debide belirgin artış olmadan pulmoner basınçta ciddi artış ve
pulmoner konjesyon meydana gelir. Kalp yetmezliğinin ileri döneminde ventrikül
sferik bir şekil alır. Sferizasyon yüksek sistol sonu duvar stresi ve kas fibrillerinin
anormal dağılımı sonucudur. Ventrikül sferisitesi arttıkça kontraktilite daha da
bozulur. Fonksiyonel mitral yetersizliği, ileri dönem kalp yetmezliğinin sık
karşılaşılan bulgusudur. Mitral anuler dilatasyon, papiller kas ve duvar hareket
anomalileri ve artmış kavite sferisitesi nedeniyle meydana gelir. Sferisite artışı
papiller kasların laterale deviyasyonuna ve mitral leafletlerin koaptasyonunda
bozulmaya sebep olur(92).
2.2.8. Koroner Arter Hastalığı:
Koroner arter hastalığı, infarktüs ile miyosit kaybı, miyokardiyal fibrozis ve
remodeling, miyokardiyal ‘stunning’ ve ‘hibernasyon’ ile kalp yetmezliğine sebep
olur. Miyokardiyal stunning, iskemik olay sonrasında koroner kan akımı
sağlanmasına ve irreversibl hasar oluşmamasına rağmen miyokardiyal fonksiyonların
gecikmiş toparlanması olarak tanımlanır. Hasarlanmanın serbest oksijen radikalleri
ve artmış sitosolik kalsiyum sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Miyokardiyal
toparlanma süresi iskemik periyodun süresi ile ilişkilidir. Hibernasyon, kronik
stunning veya uzamış iskemi sonucunda gelişen ve potansiyel olarak dönüşümlü
olduğu bilinen ventriküler disfonksiyonu tanımlar. Miyositler canlı kabul edilir ve
revaskülarizasyon sonrası fonksiyonları geri dönüşümlüdür. Koroner kan akımının
yetersizliği derecesinde kontraktil disfonksiyon gözlenir. Kalp dokusu iskemiye yanıt
olarak enerji gereksinimini azaltır ve fonksiyonel bir adaptasyon sürecine girer. Son
zamanlarda hibernasyonun tekrarlayan stunning epizotları sonucunda oluştuğuna dair
deliller artmaktadır. Vanoverschelde ve arkadaşları bu mekanizmayı ortaya
koymuşlardır.
ekokardiyografi
Positron
emisyon
tomografi,
tanıda
yardımcı
tetkiklerdir.
talyum
sintigrafisi
Revaskülarizasyonla
ve
stres
hiberne
miyokardın fonksiyonları yerine gelmekte ve yaşam beklentisi artmaktadır(92).
27
2.2.9. Subendokardiyal İskemi:
Subendokardiyal bölgenin koroner perfüzyonundaki azalma, bu bölgenin
kontraksiyona katkısını azaltmaktadır. İleri dönem kalp yetmezliğinde taşikardi ve
duvar stresindeki artış nedeniyle miyokardiyal oksijen ihtiyacı artmaktadır.
İntramiyokardiyal
basınç
artışı
etkisini
en
çok
subendokardiyal
alanda
gösterdiğinden en fazla duvar stresi ve en çok oksijen ihtiyacı bu alanda meydana
gelir. Subendokardiyum düşük koroner akım durumunda kan akımı azalan ilk
bölgedir. Taşikardi, hem miyokardiyal oksijen ihtiyacını artırır hem de diyastol
süresini kısaltarak oksijen sunumunu azaltır. Artmış diyastolik doluş basınçları da
subendokardiyal beslenmeyi olumsuz yönde etkiler. Subendokardiyal kan akımı
azalmasına bağlı olarak fibrozis oluşur, laktat artar, kreatinin fosfat ve ATP azalır.
Ventrikül çaplarının azaltılması, koroner perfüzyon basıncının artırılması, sol
ventrikül end-diyastolik basıncının azaltılması ve kalp hızının azaltılması
subendokardiyal perfüzyonu artırarak enerji ihtiyaç sunum dengesini düzeltebilir
(92).
2.2.10. Aritmogenesis:
Ani ölüm, ACE-I ile tedavi edilen ileri dönem kalp yetersizliği hastalarında %
28-62 sıklıkta oluşur. Geniş infarkt alanları reentry sonucu malign aritmi oluşturmaya
daha yatkın bölgelerdir. Tek başına iskemi de aritmiye sebep olabilir. Gerek iskemik
gerekse noniskemik kardiyomiyopatide subendokardiyal iskemi zaten mevcuttur. Sol
ventriküler hipertrofi, iskemik ve noniskemik kardiyomiyopatili hastalarda artmış ani
kardiyak ölüm riskini artırmaktadır. Aritmi mekanizmaları olarak azalmış istirahat
membran potansiyeli, artmış eksitabilite, intersitisyel fibrozis sonucu ileti
yavaşlaması ve anormal intraselüler kalsiyum tutulumu, sempatik tonusta artış,
elektrolit dengesizlikleri (potasyum ve magnezyum gibi) sorumludur (92).
2.2.11. Etyoloji:
30 yıl önce hipertansiyon kalp yetmezliğinin en sık sebebi olarak bilinirdi.
Günümüzde ise beyaz kadın ve erkeklerde kalp yetmezliğinin en sık sebebi iskemik
kalp hastalığıdır. Bununla beraber kadınlarda koroner kalp hastalığına bağlı kalp
28
yetmezliği erkeklere göre daha az, valvüler kalp hastalığına bağlı olan kalp
yetmezliği ise daha çok sıklıkta izlenir. Afrika-Amerikan kadın ve erkeklerde
hipertansiyon kalp yetmezliğinin en sık sebebidir ve bunu koroner arter hastalığı
izler (Tablo 3,4) (102).
Tablo-3: Yaşa Göre Kadın ve Erkeklerde Kalp Yetmezliği İnsidansı (103)
Yaş
Kadın
Erkek
50-59
2/1000
3/1000
80-89
22/1000
27/1000
Tablo-4: Yaşa Göre Kadın ve Erkeklerde Kalp Yetmezliği Prevelansı (103,104)
Yaş
Kadın
Erkek
44 yaş ve üzeri
25/1000
24/1000
80 yaş ve üzeri
78/1000
66/1000
2.2.11.1. Etyolojik Kardiyak Tanı Kriterleri
New York Kalp Cemiyeti Kriter Komitesi tarafından kalp hastalıklarının
etyolojisinde 35 maddenin yer aldığı bildirilmiş, kalp hastalığı tanısının
konulmasında bunların herbiri için bazı kriterler saptanmıştır.
1. Akromegali
2. Alkolizm
3. Amiloidoz
4. Anemi
•
Belirgin anemi varlığında, dolaşım konjesyonuyla birlikte olsun ya da
olmasın kalp genişleme bulgusu
5. Ankilozan spondilit
6. İskemi
•
Aort kapak hastalığı, koroner ostium darlığı ya da koroner arterit
olmaksızın anginal sendrom
29
•
Bilinen diğer nedenler olmaksızın miyokard infarktüsü
•
Koroner arteriografi ile belirgin koroner daralması gösterilen bir hastada,
diğer nedenler olmaksızın meydana gelen ventrikül yetmezliği, aritmiler
veya ileti kusurları
7. Karsinoid tümör
8. Konjenital anomali
9. Friedreich ataksisi
10. Glikojen depo hastalığı
11. Hemokromatoz
12. Aşırı duyarlılık reaksiyonu
13. Hipertansiyon
•
140/90 mmHg’nın üzerinde devamlı sistemik arteriyal sistolik ve
diyastolik hipertansiyon ile sol ventrikül hipertrofisi veya yetersizlik
bulgusu
14. Hipertiroidi
•
Klinik ya da biyoşimik hipertiroidi bulgusuyla birlikte atriyal aritmiler
(taşikardi, flatter veya fibrilasyon), kalp büyümesi veya ventrikül
yetmezliği ile spesifik tedavinin ardından bu bulguların kaybolması
15. Hipotiroidi
16. İnfeksiyon
•
Endokardit, miyokardit, veya perikardit bulgusu ile kan, perikard sıvısı
veya doku örneğinden yapılan yayma ya da kültürle bakteri, virüs,
mantar veya parazit gibi patojen organizmanın gösterilmesi
•
Kapak tutulumu veya doğumsal anomali ile birlikte olan kalp
hastalığında embolik olay veya devamlı ateş, anemi ve splenomegali ile
birlikte yeni oluşan veya değişen üfürümler
17. Marfan sendromu
18. Mukopolisakkaridoz
19. Neoplazma
20. Obesite
30
•
Şiddetli obesite varlığında, diğer spesifik kalp hastalıkları nedenleri
olmaksızın kalp büyümesi veya ventrikül yetersizliği bulgusu
21. Poliarteritis nodosa
22. Progresif müsküler distrofi
23. Progresif sistemik skleroz (Skleroderma)
24. Pulmoner hastalık (Kor pulmonale)
•
Öncelikle akciğerleri, pulmoner damarları ya da respiratuar gaz
değişimini etkileyen ve pulmoner hipertansiyon meydana getiren bir
hastalık sürecinde sağ ventrikül büyümesi veya yetersizliğinin oluşması
25. Reiter sendromu
26. Romatizmal ateş
•
Akut bir romatizmal ateş atağı sırasında endokardit, miyokardit veya
perikardit bulgusu
•
Romatizmal ateş anamnezi olan bir hastada karakteristik strüktürel bir
kalp lezyonu
•
Romatizmal ateş anamnezi olmaksızın gösterilebilir bir diğer neden
yokluğunda mitral darlığı bulgusu
27. Romatoid artrit
28. Sarkoidoz
29. Sifiliz
30. Sistemik arterio-venöz fistül
31. Sistemik lupus eritematozus
•
SLE’nin diğer belirtilerine sahip bir hastada perikardit
•
Aktif SLE’u olan bir hastada, kalp hastalığının diğer nedenleri
olmaksızın ventrikül yetersizliği
32. Toksik ajan
33. Travma
34. Bilinmeyen
35. Üremi
•
Üremi ile perikardit bulgusu
•
Üremi dolayısıyla olan elektrolit bozukluklarının yaptığı aritmiler
31
2.2.11.2. Etiyolojik faktörlere göre kardiyomiyopatiler 6 altgrupta
incelenebilir: (WHO 1996 sınıflaması)
1.Dilate Kardiyomiyopati
İdiyopatik
Familyal/Genetik
Viral ve/veya immun
Alkol/Toksik
Spesifik Kardiyomiyopati
2.Hipertrofik Kardiyomiyopati
3.Restriktif Kardiyomiyopatiler
İdiyopatik miyokardiyal fibrozis
Endomiyokardiyal ve Löffler’in endokardiyal fibrozisi
4.Sağ Ventriküler Kardiyomiyopatiler
Aritmojenik Sağ Ventrikül Displazisi
Uhl anomalisi
5.Sınıflandırılamayan Kardiyomiyopatiler
Fibroelastozis
Noncompacted miyokardiyum
Sistolik disfonksiyon ve minimal dilatasyon
Mitokondriyal miyopatiler
6.Spesifik Kardiyomiyopatiler
Valvüler
Hipertansif
İnflamatuar veya infeksiyöz
Taşikardi sebepli
Metabolik
Genel sistemik hastalıklar
Nöromüsküler bozukluklar
Allerjik ve toksik reaksiyonlar
Peripartum
32
Herbir alt grubun tedavi stratejisi etiyolojik faktörlere ve semptomatolojisine
göre düzenlenir.
2.2.12. Kalp Yetmezliğinin Tanısı ve Değerlendirilmesi
Kalp yetmezliği hem ABD’de hem de tüm dünyada sık rastlanan bir
hastalıktır ve hastaneye yatırılmaların sık bir nedenidir. ABD’de 4 milyonun
üzerinde insanda kalp yetersizliği vardır. 65 yaşında ve üzerinde olanlarda tahmini
küresel prevalansı bu populasyonun 1000’de 30’u ile 130’u arasındadır (88). Kalp
yetmezliği tedavisindeki sürekli ilerlemelere rağmen mortalite oranları yüksek
kalmaktadır (105). Kalp yetmezliğinin görece yüksek prevalansının ekonomik
etkileri de vardır. ABD’de her yıl yaklaşık 1 milyon hospitalizasyona neden olduğu
ve kalp yetersizliği tedavisinin yıllık maliyetinin 15 milyar dolar ile 40 milyar dolar
arasında olduğu tahmin edilmektedir (106,107). İngilterede kalp yetmezliği
hastalarının 1 yıllık maliyeti 337 milyon paunddur. Bunun %65’i hastanede yatış
masraflarıdır (102,108).
Olası veya kesin kalp yetmezliği hastasının ilk değerlendirilmesinin birkaç
amacı vardır:
•
Tanı doğrulanmalıdır;
•
Sol ventrikül fonksiyonu değerlendirilmelidir;
•
Bazı hastalarda miyokard iskemisini de içeren spesifik geri döndürülebilir
nedenler tanımlanmalı ve tedavi edilmelidir; ve
•
Özellikle kardiyak transplantasyon veya araştırma yaklaşımları için aday
olabilecek hastalarda prognozun değerlendirilmesine olanak verecek bilgiler
toplanmalıdır (109).
2.2.12.1. Semptomatoloji:
Kalp yetmezliği ile uyumlu semptomlar aşağıdaki şekilde kategorize
edilebilir.
•
Pulmoner ödeme bağlı olanlar
•
Sistemik venöz konjesyona bağlı olanlar
33
•
Düşük kardiyak debiye bağlı olanlar (109)
Kalp yetmezliğinde belirtiler etkilenen kalp boşluğu ve yetmezliğin ciddiyeti
ile doğru orantılı olarak meydana gelir. Nefes darlığı kalp yetmezliğinin en sık
semptomudur. Egzersiz dispnesi, ortopne, paroksismal nokturnal dispne hastalığın
çeşitli derecelerinde görülen semptomlardır. Dispneye hemen her zaman öksürük ve
hırıltılı solunum da eşlik etmektedir. Sol kalp yetersizliğinin ileri dönemlerinde ve
sağ kalp yetersizliğinde konjestif semptomlar görülmektedir. Hepatik konjesyon,
splenomegali ve asit, künt karın ağrısına; pretibial ödem ve alt ekstremitedeki
şişlikler görülebilir. Egzersiz intoleransı (sistolik sol ve sağ kalp yetersizliğinde
meydana gelen düşük kardiyak output, iskelet kaslarının fonksiyonu için gerekli
metabolitlerin yeterli miktarda taşınamamasına ve dokulardan uzaklaştırılamamasına
neden olmaktadır) ve musküler atrofi meydana gelebilir. Solunum kaslarında oluşan
kondüsyon eksikliği de egzersiz intoleransını arttırmaktadır. Kardiyak kaşeksi kalp
yetmezlikli hastaların % 15’inde ve daha sık olarak yüksek NYHA fonksiyonel
kapasitedeki hastalarda görülür ve artmış mortalite ve morbiditeyle ilişkilidir. Gece
saatlerinde supin pozisyonda kanın kalbe dönüşü kolaylaşır dolayısıyla preload artar
ve bu da kardiyak outputu artırarak glomerüler filtrasyonu hızlanır ve noktüri
oluşabilir. İleri dönem kalp yetersizliğinde kardiyak outputun ciddi azalması
sonucunda ise oligüri meydana gelebilir. Özellikle ileri dönem kalp yetersizliğinde
yaşlı hastalarda konfüzyon, hafıza bozukluğu, anksiyete, uykusuzluk ve nörotik
bozukluklar görülebilir. Sağ kalp yetmezliğine bağlı konjesyon sonucu sağ üst kadran
ağrısı, bulantı, kusma, konstipasyon, karın ağrısı ve distansiyon gibi gastrointestinal
semptomlar da görülebilir.
2.2.12.2. Fizik Muayene:
İnspeksiyon:
Anksiyete, ikter, siyanoz, boyun venlerinde dolgunluk, solukluk, çomak parmak,
adrenerjik aktivasyon artışına bağlı soğukluk ve terleme, bacaklarda ve karında
şişlik, dekübitüs ülserleri, kaşeksi, solunum dakika sayısında artış, Cheyne-Stokes
solunumu.
34
Palpasyon:
Kalp tepe atımının yer değiştirmesi, pretibial ödem, hepatojuguler reflü,
hepatosplenomegali, asit, A-V fistüle bağlı tril.
Perküsyon:
Asit, plevral efüzyon, kardiyomegali.
Oskültasyon:
S3, S4 varlığı, sistolik ve diyastolik üfürümler, perikardiyal sürtünme sesi, akciğerde
ince ve kaba raller.
2.2.12.3. Laboratuvar Bulguları:
2.2.12.3.1. Biyokimyasal Tetkikler:
Tam Kan Sayımı: Kan hemoglobin, hematokrit değerleri kalp yetmezliği
veya semptomların sebebinin anemi olup olmadığını anlamada önemlidir. Kronik
kalp yetmezliğinde sıklıkla görülebilen infeksiyon durumunda lökositoz varlığının
belirlenmesi ve tedavi sonrası takipte de tam kan sayımı önemlidir.
Elektrolitler: Özellikle diüretik kullanımıyla meydana gelen elektrolit
anomalileri aritmojenik eğilimde artışa neden olduğu için prognoz üzerine kötü
etkilidir. Hiponatremi, hipopotasemi, hipomagnezemi, hipokalsemi, hipernatremi,
hiperpotasemi görülebilecek elektrolit bozukluklarıdır.
Renal Fonksiyonların Değerlendirilmesi: Renal yetersizlik ve nefrotik
sendrom, kalp yetmezliğine benzer semptomlarla neden olabilir. Ayrıca kronik kalp
yetmezliği ve akut dekompansasyonda hipoperfüzyona bağlı renal disfonksiyon
gelişebilir. BUN, kreatin, tam idrar tetkiki, glomerüler filtrasyon hızı gibi
parametreler kronik ACE-I kullanan hastaların monitörizasyonunda önemlidir.
Karaciğer Fonksiyon Testleri: Konjestif karaciğer sirozu sonrasında kan
bilirübin düzeylerinde ve karaciğer enzimlerinde artış görülebilir.
Endokrinolojik Değerlendirme: Atriyal fibrilasyonu olan ve yaşlı hastalarda
tiroid fonksiyon testleri önemlidir. Özellikle bayan hastalarda diyabet önemli bir kalp
yetmezliği sebebidir. Dislipidemi de diyabet gibi koroner arter hastalığı risk faktörü
olduğundan değerlendirilmelidir. Akut alevlenme ve dekompansasyon durumlarında
eritrosit sedimentasyon hızı, CRP, fibrinojen gibi akut faz reaktanları ve kalp
35
yetmezliğindeki nörohormonal aktivasyonun markerleri olan atriyal natriüretik
peptid, brain natriüretik peptid, N-terminal B tip natriüretik peptid, C-tip natriüretik
peptid, endotelin-1, TNF-alfa, IL-1, IL-6, adrenomedüllin, norepinefrin, renin ve
anjiyotensin II gibi nörohormonların kan değerleri hastaların tedavi stratejilerinin
seçiminde ve tedaviye yanıtı takipte önemli biyokimyasal parametrelerdir. Egzersiz
sırasında konjestif kalp yetmezlikli tüm hastalarda plazma norepinefrin seviyeleri
yükselmektedir. 24 saatlik idrarda norepinefrin salınımı kalp yetmezliğinin
ciddiyetiyle korele olarak yükselmektedir. Deneysel kalp yetmezliği modellerinde
kardiyak sempatik sinir stimülasyonuna kalp hızı ve kontraktilite yanıtı azalmıştır.
Norepinefrin, anjiyotensin II ve arginin vazopressin damar duvarından endotelin
salınımını artırır. Endotelin ise vazokonstüksiyona sebep olur ayrıca konjestif kalp
yetmezliğinde kötü prognozla ilişkilidir. Miyokard infarktüsü sonucu oluşturulan
kalp
yetmezliği
deneysel
modelinde
endotelin
reseptör
blokeri
Bosentan
hemodinamiyi iyileştirmiş ve yaşam beklentisini artırmıştır. Plazma Brain Natriüretik
Peptid seviyeleri, kalp yetmezliğinde yaşam beklentisinin altın standart prediktörü
olarak bilinen ejeksiyon fraksiyonuna göre daha üstün görülmektedir ve kalp
yetmezlikli hastaların teşhis, risk değerlendirmesi ve takibinde faydalı bir
biyokimyasal parametredir. Natriüretik peptidler kalp yetmezliği tanısında yardımcı
olarak kullanılabilirler. Kalp yetmezliği tanısında önerilen değerler brain natriüretik
peptid >100pg/ml, NT-proB tip natriüretik peptid>125pg/ml(<75 yaş), 450pg/ml(>75
yaş) dir. Natriüretik peptidlerin negatif prediktif değerleri daha anlamlıdır (%90’dan
daha fazla). Bu nedenle dispne yakınmasıyla başvuran hastaların kardiyak sebepli
olup olmadığının dışlanmasında çok daha değerlidir(1). Kalp yetmezliğinde birtakım
sitokinlerin over-ekspresyonu da önemli rol oynar. Tümör Nekroz Faktör-alfa (TNFalfa) ve interlökin-1 (IL1) seviyeleri artmıştır (92). Akut kalp yetmezliğinde
sempatoadrenal aktivasyon adaptif bir mekanizma olsa da kronik kalp yetmezliğinde
ek miyokard hasarına neden olur. Bristow ve arkadaşları kalp yetersizliğinde beta-1
adrenerjik reseptörlerin down-regüle olduğunu göstermiştir. Bu durum yetersizlikli
kalbin sempatik sinir uyarısına azalmış duyarlılığını göstermektedir. Sempatik sinir
sistemi
ve
renin
anjiyotensin
aldosteron
sistemi
aktivasyonu
periferik
vazokonstrüksiyona sebep olur. Alfa-blokaj ve ACE inhibisyonu egzersiz sırasındaki
normal kan akımını sağlayamaz. Nitrik oksit üzerinden işleyen asetilkolin bağımlı ve
36
akım bağımlı (flow mediated) vazodilatasyonun bozulduğu gösterilmiştir. Bu
anomaliler aterosklerotik riski olmayan hastalarda da görülmektedir.
Kalp yetersizliğinde plazma seviyeleri yükselen nöroendokrin faktörler
şunlardır;
Norepinefrin
Endotelin
Epinefrin
B-Endorfin
Renin aktivitesi
Kalsitonin geni ile ilgili peptid
Anjiyotensin II
Growth hormon
Aldosteron
Kortizol
Arginin vazopressin
TNF-alfa
Nöropeptid Y
Nörokinin A
Vazoaktif intestinal peptid
Substans P
Prostoglandinler
Adrenomedüllin
Atriyal natriüretik faktör
BNP ve NT-proBNP
Interlökin-1
Interlökin-6
2.2.12.3.2. Akciğer Grafisi: Kardiyomegali, sol ventrikül diyastol sonu
basıncı 15 mmHg’nın üzerinde olan hastaların %46’sında tespit edilen en sık
radyolojik bulgudur. Pulmoner venlerin belirginleşmesi, intertisiyel gölgelerde
belirginleşme, Kerley A ve B çizgileri, plevral efüzyon konjestif kalp yetmezliği’nin
radyolojik bulgularıdır. Ayrıca PA akciğer grafisi dispnenin kardiyak veya pulmoner
sebeplerinin ayrımında da önemlidir.
2.2.12.3.2. Elektrokardiyografi: Kalp yetmezliğinde altta yatan etiyolojik
sebebi belirlemede önemlidir. EKG altta yatan iskemik kalp hastalığı, sol ventrikül
hipertrofisi, sağ ventrikül hipertrofisi, perikardiyal efüzyon, infiltratif kalp hastalığı,
intraventriküler
ileti
anomalileri
ve
taşiaritmileri
belirlemede
faydalıdır.
İntraventriküler ileti gecikmeleri, QRS süresi, QT süresi, T dalgasının durumu
prognozla ilişkili EKG bulgularıdır. Kaba ve ince dalgalı AF embolizasyon açısından
medikal tedavi seçiminde önemlidir. Elektrolit anomalilerinde meydana gelecek
EKG değişiklikleri tanı ve tedavinin takibinde faydalıdır.
37
2.2.12.3.3. Akciğer Fonksiyon Testleri: Kalp yetmezliği ve akciğer
hastalıkları genelde birlikte seyrettiği için bu hasta grubunda rutin akciğer fonksiyon
testleri önerilmemektedir. Ancak sol ventrikül sistolik fonksiyonları normal olan ve
semptomların kardiyak kaynaklı olmadığı düşünülen hasta grubunda faydalıdır.
2.2.12.3.4. Egzersiz Testi: Egzersiz testi, pik egzersizde oksijen ihtiyacının
tespiti, fonksiyonel kapasitesinin belirlenmesi ve EKG yanıtının değerlendirilmesi
açısından önemlidir. Pik oksijen ihtiyacı 14 ml/kg/dak altında olan ve/veya yaşa göre
beklenen egzersiz kapasitesi %50’nin altında olan hasta grubunda prognoz kötüdür
ve kalp transplantasyonu için belirleyici olarak düşünülebilir.
2.2.12.3.4. Ekokardiyografi: Ekokardiyografik inceleme kalp yetmezliğinin
teşhisinde ve takibinde yaygınlığı, kullanım kolaylığı, efektifliği ve zararsız ultrason
dalgası teknolojisinden temel alması nedeniyle şüphesiz en faydalı laboratuar
incelemesidir. İki boyutlu, M-mode, spektral ve renkli Doppler, 3-D ve doku Doppler
incelemeler sonucunda kalp yetmezliğinin ciddiyeti, altta yatan etiyolojik faktörler
ve prognozu hakkında önemli bilgiler sağlanmaktadır. Ventrikül duvar hareket
bozuklukları, biventriküler hipertrofi, konjenital kalp hastalıkları, infiltratif kalp
hastalıklarının belirlenmesi, kapak hastalıklarının tespiti, sağ ventrikül patolojilerinin
belirlenmesi, perikardiyal efüzyon, diyastolik kalp yetmezliğinin teşhisi ve takibinde
ekokardiyografik inceleme önemlidir. Dobutamin stres ekokardiyografi, hibernasyon
ve bozulmuş sol ventrikül sistolik fonksiyonunun eşlik ettiği aort darlığının tanı ve
tedavi planlamasında faydalı bir tetkiktir.
2.2.12.3.5. Koroner Anjiyografi ve Kateterizasyon: Koroner arter hastalığı
kalp yetmezliğinin en sık sebebidir. Etiyolojik faktörler arasında iskeminin tespiti
önemlidir. Ventrikülografik incelemeyle ejeksiyon fraksiyonu tespiti ve kalp
kateterizasyonu ile elde edilecek basınç ölçümleri ventrikül performansını ortaya
koymaya yardımcı olur. Ayrıca akut miyokard infarktüsü komplikasyonlarının
değerlendirilmesinde ve intrakardiyak şantların belirlenmesinde de ventrikülografi
önemlidir. Kapak hastalarının teşhisinde hemodinamik inceleme ve transplantasyon
düşünülen hastaların tespitinde koroner anjiyografi ve sağ / sol kalp kateterizasyonu
38
önemlidir. Konjenital kalp hastalıklarında elde edilen hemodinamik veriler, şant
oranları ve ek patoloji varlığının tespiti de bu hasta grubunda önemlidir.
2.2.12.3.6.Elektrofizyolojik Monitörizasyon: Senkop, presenkop ve
resüsitasyondan geçen hasta grubunda aritmi tespiti açısından elektrofizyolojik
tetkikler önemlidir. Kalp yetmezliği hastalarında ventriküler aritmiler çok sık
olmakta ve bu hastaların %50’sinde ani kardiyak ölüm meydana gelmektedir.
Özellikle holter moniterizasyonu ve elektrofizyolojik inceleme ile saptanan
ventriküler aritmilerin tedavisinde ICD kullanılmasıyla prognozda sağlanan iyileşme
ayrıca antiaritmik medikasyonun seçimi ve medikal tedavi altındaki hastaların takibi
bu tür ileri incelemelerin önemini artırmaktadır.
2.2.12.3.7.Endomiyokardiyal Biyopsi: Sistemik hastalık nedenli
kardiyomiyopatiden şüphelenilen hasta grubunda faydalıdır. Miyokarditte düşük
diyagnostik kapasitesi nedeniyle rutin olarak önerilmemektedir. Transplantasyon
hastalarında
rejeksiyon
takibinde
önemlidir.
Aritmi
ve
perforasyon
gibi
komplikasyonlara yol açabilir.
2.2.13.Prognoz:
Tüm kalp yetmezlikli hastalarda 5 yıllık yaşam beklentisi yaklaşık % 50
civarındadır. İleri dönem kalp yetmezliğinde ise yıllık mortalite % 30-40 oranındadır.
Kalp yetmezliğinde ölümün %90’dan fazla sebebi kardiyovasküler kaynaklıdır. En
önde gelen ölüm sebepleri ise kötüleşen kalp yetmezliği (dekompansasyon) ve ani
kardiyak ölümdür. MERIT-HF fonksiyonel sınıfı NYHA sınıf II olan hastalar daha
çok (%64) ani ölüm ile kaybedilirken fonksiyonel olarak NYHA sınıf IV olan
hastaların ölüm nedeni daha çok (%33) pompa yetersizliğidir (92).
2.2.13.1. Mortalite ile ilgili faktörler:
Klinik faktörler: Erkek cinsiyet, koroner arter hastalığı varlığı, yüksek
NYHA fonksiyonel sınıfı, düşük egzersiz kapasitesi, yüksek istirahat kalp hızı, düşük
39
sistolik arteriyal basınç, daralmış nabız basıncı, persistan S3 varlığı, Cheyne-Stokes
solunumu, kardiyak kaşeksi, istirahatte kullanılan oksijen miktarında azalma.
Hemodinamik faktörler: Düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, düşük
sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, düşük sol ventrikül stroke work index, yüksek sol
ventrikül dolum basıncı, yüksek sağ atriyal basınç, düşük sol ventrikül sistolik
basıncı, düşük ortalama arteriyal basınç, düşük kardiyak indeks, azalmış egzersiz
kardiyak output veya stroke work index, artmış sistemik vasküler rezistans.
Biyokimyasal faktörler: Artmış plazma norepinefrin, artmış plazma renin,
artmış plazma arginin vazopressin, artmış plazma atriyal ve brain natriüretik peptid,
artmış plazma endotelin-1, artmış plazma interlökin1, artmış plazma interlökin6,
artmış plazma TNF-alfa, azalmış serum sodyum, azalmış serum potasyum ve total
potasyum deposu, azalmış serum magnezyum, artmış NT proB-tip natriüretik peptid.
Elektrofizyolojik faktörler: Sık ventriküler ekstrasistol varlığı, nonsustained
ventriküler taşikardi, ventriküler taşikardi, atriyal fibrilasyon olarak belirlenmiştir.
2.2.13.2. Kronik Stabil Kalp Yetmezliğinde Akut Dekompansasyon
Sebepleri:
Akut miyokardiyal iskemi
Yüksek sistolik ve diyastolik kan basıncı
Obesite
İnfeksiyon
Atriyal fibrilasyon ve diğer aritmiler
Alkol kullanımı
Endokrinolojik anomaliler (diabet, hipertroidi, hipotroidi vs.)
Negatif inotropik ilaçlar (verapamil, nifedipin, diltiazem, beta bloker vs.)
Non steroid anti inflamatuar ilaçlar (83).
2.2.14. Koruma
Koroner arter hastalığının kalp yetmezliğinin en sık sebebi olduğu
düşünüldüğünde koroner arter hastalığı için yapılacak primer ve sekonder koruma
kalp yetmezliğinin gelişme sıklığını azaltacaktır. Bu amaçla kullanılan aspirin,
statinler, ACE-I, beta blokerler gibi ilaçlar, diyet ve yaşam stili modifikasyonu kalp
40
yetmezliği görülme sıklığını azaltacaktır. Akut romatizmal ateş profilaksisi ve
infektif endokardit profilaksisi gelişebilecek kapak disfonksiyonuna bağlı kalp
yetmezliği ve akut mekanik komplikasyonları önlemede önemlidir.
2.2.15. Kalp Yetmezliğinin Tedavisi
Geçen 10 yıl boyunca kalp yetmezliğine yaklaşımda önemli değişiklikler
olmuştur. Güncel tedavi sadece semptomatik düzelme ile ilgilenmez, asemptomatik
kardiyak disfonksiyonun semptomatik kalp yetmezliğine ilerlemesini önlemeye,
kalp
yetmezliğinin
progresyonunu
düzenlemeye
ve
mortaliteyi
azaltmaya
odaklanmaktadır. Progresyonu yavaşlatmak için yeni önleyici tedaviler bir süre
sonra belirgin hale gelir. Oysa saf semptomatik tedaviler genellikle daha hızlı
etkilidir. Bu nedenle kısa süreli ve uzun süreli amaçlar her hasta için belirlenmelidir.
Önemli tedavi hedefleri kardiyak remodeling, nöroendokrin ve sitokin aktivasyonu,
sıvı retansiyonu ve renal disfonksiyonu kapsar(110).
Tedavinin anahtarları:
1. Hastanın kalp yetmezliği olduğunu saptamak
2. Prezente özellikleri saptamak; pulmoner ödem, egzersiz dispnesi, yorgunluk,
periferik ödem
3. Semptomların şiddetini ölçmek
4. Kalp yetmezliğinin etiyolojisini belirlemek
5. Presipite eden, alevlendiren faktörleri ve diğer hastalıkları saptamak
6. Kalp yetmezliği ve tedavisi ile ilişkili eşzamanlı diğer hastalıkları saptamak
7. Prognozu tahmin etmek
8. Komplikasyonlar için önlem almak
9. Hasta ve akrabalarına tavsiyeler
10. Uygun tedaviyi seçmek
11. Progresyonu izlemek ve uygun şekilde tedavi etmek
Miyokard disfonksiyonu mevcut olduğunda ilk amaç mümkün ise altta yatan
ventriküler disfonksiyonu (iskemi, toksik maddeler, alkol, ilaçlar, tiroid hastalığı)
41
kaldırılmalıdır. İkinci amaç asemptomatik sol ventriküler disfonksiyonunda kalp
yetmezliğine progresyonu modüle etmektir (110). Tedavi seçenekleri; genel tavsiye
ve ölçümler, egzersiz ve egzersiz eğitimi, farmokolojik tedavi, araçlar ve cerrahi alt
başlıklarında incelenebilir:
1. Non-farmokolojik tedavi
•
Genel tavsiye ve ölçümler
•
Egzersiz ve egzersiz eğitimi
2. Farmokolojik tedavi
•
Anjiotensin-konverting enzim (ACE) inhibitörleri
•
Diüretikler
•
Beta-adrenoseptör antagonistleri
•
Aldosteron reseptör antagonistleri
•
Kardiyak glikozidler
•
Vazodilatatör ajanlar (nitratlar / hidralazin)
•
Pozitif inotropik ajanlar
•
Antikoagülasyon
•
Antiaritmik ajanlar
•
Oksijen
3. Aletler ve cerrahi
•
Revaskülarizasyon (kateter girişim ve cerrahi), diğer cerrahi formlar
•
Pacemakerlar
•
İmplante edilebilen kardiyoverter defibrilatörler (ICD)
•
Kalp transplantasyonu, ventriküler destek aletleri, yapay kalp
•
Ultrafiltrasyon, hemodiyaliz
Kalp yetmezliği olan hasta ve ailesi ile konuşulması gerekenler şunlardır:
1. Genel tavsiye
42
•
Kalp yetmezliğinin ne olduğunu ve semptomlarının nasıl olduğunu
açıklamak
•
Kalp yetmezliğinin nedenleri
•
Semptomları nasıl anlarız
•
Eğer semptomlar varsa ne yaparız
•
Kendini tartma
•
Tedavinin gerekçesi
•
Farmokojik ve nonfarmokojik önerilerin bir araya getirilmesinin önemi
•
Sigaradan kaçınmak
•
Prognoz
2. İlaç tavsiyesi
•
Etki
•
Doz ve uygulama zamanı
•
Yan etkiler
•
İntoksikasyonun bulguları
•
Doz atlanmasında ne olur
•
Kendi kendini tedavi
3. İstirahat ve egzersiz
•
İstirahat
•
İş
•
Günlük fiziksel aktivite
•
Cinsel aktivite
•
Rehabilitasyon aktivite
4. Aşılar
5. Seyahat
6. Beslenme ve sosyal alışkanlıklar
•
Gerekli olduğunda sodyum alımının kontrolü, örn.şiddetli kalp yetmezliği
olan bazı hastalarda
•
Şiddetli kalp yetmezliğinde aşırı sıvı alımından kaçınmak
43
•
Aşırı alkol alımından kaçınmak
•
Sigarayı bırakmak
2.2.15.1. Farmokojik olmayan tedavi
Genel tavsiye ve ölçümler, hastanın ve ailesinin eğitimi gibi konuları içerir. Kilo
kontrolü; hastalara düzenli aralıklarla kendilerini tartmaları, 3 günde 2 kilodan fazla kilo
artması gibi beklenmedik kilo alımında konsülte edilmeli, diüretik dozu ayarlanmalıdır.
Besinsel ölçümler-Sodyum: Na+ tuzu yerine başka şeyler kullanılmalı fakat
bunların potasyum içerebileceği hakkında uyarılmalıdır (110).
Sıvılar: İleri kalp yetmezliği olanlarda hiponatremi olsun ya da olmasın sıvı
alımı kısıtlanmalıdır. Sıvı kısıtlanmasının tam miktarı halen net değildir. İleri evre kalp
yetmezliğinde 1,5 - 2 lt sıvı kısıtlaması önerilir (111).
Alkol: Orta düzeyde alkol alımına izin verilir. Alkolik kardiyomiyopatiden
şüphelenilen olgularda alkol tüketimi engellenmelidir(111).
Obesite: Kronik kalp yetmezliğinin tedavisi aşırı kilolu ve obeslerde kilo
vermeyi de kapsar(112).
Anormal kilo kaybı: İleri evre kalp yetmezliği olan hastaların yaklaşık %
50’sinde klinik ya da subklinik malnutrisyon mevcuttur. Total vücut yağının kaybı ve
zayıf beden kütlesi kardiyak kaşeksi olarak adlandırılan kilo kaybına eşlik eder.
Kardiyak kaşeksi, azalmış yaşam süresi için önemli bir göstergedir. Anormal kilo
kaybı olasılığı şu durumlarda düşünülmelidir. Tartı ideal kilonun %90’ından az ise ya
da, istem dışı olarak en az 5 kg veya daha önceki 6 ayda non-ödematöz normal
kilonun %7,5’undan fazla kilo kaybı ve / veya beden kitle indeksinin 22 kg/m²’den
az olması. Tedavinin amacı non-ödematöz kiloya ulaşmaktır, tercihen yeterli fiziksel
egzersiz ile kas kütlesinin artırılmasıdır. Bulantı, dispne veya şişkinlik hissi
nedeniyle azalmış gıda alımı olduğunda küçük, sık yemekler endikedir.
Sigara İçme: Sigaradan her zaman korkutulmalıdır. Sigarayı bırakma
konusunda yardım kullanma için desteklenmelidir, bu destekler arasında nikotin
replasman terapisi de olabilir (113).
44
Seyahat Etme: Fazla yükseklik veya çok sıcak ya da nemli yerlerden uzak
durulmalıdır. Uzun uçak uçuşları problemlere (örn.dehidratasyon, ekstremitelerde
aşırı ödem, derin ven trombozu) neden olabilir, hastalar uyarılmalıdır. Diüretiklerin
ve vazodilatatörlerin kullanımı sıcak nemli iklimlerde aşırı sodyum ve sıvı kaybı
olgularına neden olabilir (113).
Cinsel Aktivite: Eğer uygunsa cinsel aktiviteden önce dilaltı nitratların
kullanımı ve major duygusallıktan kaçınılması tavsiye edilmelidir. NYHA sınıf 2
olan hastalar orta risk altındadır. Sınıf 3-4 cinsel aktivite ile tetiklenen kardiyak
dekompansasyon için yüksek risklidir (113).
Aşı Hakkında Tavsiye: Kalp yetmezliği olan hastalarda aşının etkilerinin
dökümante kanıtı yoktur. Pnömokok ve influenza aşıları kalp yetmezliğini
kötüleştirebilen solunum yolu enfeksiyonlarının insidansını azaltabilir(114).
Diğer İlaç Tavsiyesi: Bütün ilaçların istenilen etkileri ve yan etkileri
açıklanmalıdır. Kullanılmaması ya da dikkat edilmesi gereken başlıca ilaçlar
şunlardır: Nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar, sınıf 1 antiaritmikler, kalsiyum kanal
blokerleri, trisiklik antidepresanlar, lityum.
İstirahat: Stabil kronik kalp yetmezliğinde istirahat mutlak değildir. Hastanın
klinik durumu düzeldikçe aktif mobilizasyon yapılabilir.
Egzersiz: Zorlu izometrik egzersizler, yarışmacı, zor sporlardan uzak
durulmalıdır. Eğer hasta çalışıyorsa değerlendirilmeli ve devamı hakkında tavsiye
verilmelidir. Pekçok klinik ve mekanik çalışmalar bazı randomize araştırmalar
düzenli egzersizin fiziksel aktiviteyi %15-25 artırabildiğini semptomları ve stabil
sınıf 2 ve 3 kalp yetmezliği hastalarının yaşam kalitesi algılarını artırdığını
göstermiştir (115).
2.2.15.2. Farmokolojik Tedavi:
Birçok hastada konjestif kalp yetmezliğinin spesifik bir tedavisi yoktur.
Tedavi semptomları iyileştirme ve hayat beklentisini artırmaya yönelik olmalıdır
(116). Aterosklerotik koroner arter hastalığı kalp yetmezliğinin en sık sebebidir.
Birincil ve ikincil korunmada koroner arter hastalığına karşı alınan önlemler önem
45
kazanır. Kalp yetersizliğinde mortalite ve morbidite üzerindeki etkileri kanıtlanmış
tedavi yöntemlerinin daha yaygın olarak kullanılması gerekmektedir. Yapılan
araştırmalarda kalp yetmezliği olan hasta grubunun 1/3’ü ACE-I (anjiotensin
converting enzim inhibitörü), 2/3’ü ise beta bloker kullanmamaktadır. ACE-I’leri
semptomatik ve asemptomatik hastalarda ilk seçenektir. Özellikle doku ACE
inhibisyon gücü fazla olan ajanlar (kinapril, ramipril gibi) kullanımı daha faydalı
olabilir. Anjiyotensin reseptör blokerleri ACE-I’lerine üstünlüğü yoktur ancak ACE-I
lerinin kullanılamadığı durumda tercih edilebilir(83). Spesifik kontrendikasyon
yoksa tüm özellikle NYHA sınıf-II-III hastalarına ve konjesyon olmayan sınıf IV
hastalara beta-bloker tedavi önerilmektedir (117,118). Deneyimler beta-1 selektif
antagonistlerin (metoprolol, bisoprolol) veya vasodilatör etkili non selektif
antagonistlerin (carvedilol, bucindolol) tedavide yeri vardır. Özellikle BNP (NTproBNP’yi değil) seviyelerini azaltan ve diüretik etkisi olan intravenoz ajan olan
nesiritid seçilmiş vakalarda kullanılabilir (83). Yine intraselüler kalsiyum kullanımını
arttıran levosimendan akut dekompansasyon durumunda kullanılabilecek yeni kuşak
ilaçlardandır. Digoksin oral kullanılan tek inotropik ajandır. Beta adrenoreseptör
agonistleri
(Xamaterol,
fosfodiesteraz
pirbüterol,
inhibitörleri
ve
(milrinon,
devamlı
amrinon,
dobutamin
enoximone,
infüzyonu)
ve
pimabendan,
flosequinon) düzenli kullanımda olmayan ilaçlardır. Bu ilaçlar cAMP artışıyla hücre
içi kalsiyumu artırıp kontraktil cevaba sebep olurlar. Ancak bütün bu ajanlarla
yapılan çalışmalarda ani kardiyak ölüm riskinde artış gözlenmiştir. Ayrıca bu
ajanlarla akut hemodinamik düzelme gözlenmesine rağmen kronik olumlu etkiler
elde edilememiştir. Uzun dönemli tedavilerde edinilen olumsuz deneyimler
klinisyenleri kısa önemli aralıklı inotropik tedavi uygulamaya yöneltmiştir. Bu
uygulama özellikle dekompanse kalp yetmezliğinde ve düşük kardiyak output
nedeniyle renal fonksiyonları bozulan kardiyorenal sendromlu hasta grubunda
faydalı olabilir. Ancak bu tedavi şeklinin de mortaliteyi artırdığına dair iki küçük
çalışma da bildirilmiştir(116). Antikoagulasyon kronik ve paroksismal atriyal
fibrilasyon hastalarında rutin olarak önerilse de sinüs ritmindeki hastalarda bunu
destekleyen bilgi bulunmamaktadır. Bu yüzden kronik antikoagulasyon atriyal
fibrilasyon veya flutter olan, geçirilmiş embolik olay öyküsü bulunan ve trombüs
varlığı tespit edilen hasta grubunda önerilebilir(83,116). Nörohormonal mediyatörler,
46
sitokinler ve oksidatif stres blokerlerinin geliştirilmesi ve tedavide kullanıma
girmeleri ile ek faydalar sağlanacaktır. İleri dönem kalp yetmezliğinde mekanik
destek tedavisi yönündeki araştırmaların sonuçları prognoz üzerine olumlu etkiler
getirebilir. Artifisiyal kalp ve Xenotransplantasyon çalışmaları, irreversibl kalp
yetmezliğinde, uzun dönemde çözüm olabilecek bir yöntem olarak görülmektedir.
Kardiyak resenkronizasyon için biventriküler kalp pili hem semptomatik hemde
remodeling üzerine ve belki de mortalite üzerine faydalı etkileri nedeniyle uygun
hasta grubuna kullanılabilir. Miyosit ve gen replasman tedavisi ufuktaki umut verici
tedavi yöntemleridir (93).
Kronik Kalp Yetersizlikli Hastaların Tedavisinde Kullanılan İlaçlar:
Diüretikler
Tiyazidler
Loop diüretikleri
Potasyum tutucu ajanlar
Renin-anjiyotensın-aldosteron
sistem inhibitörleri
ACE inhibitörleri
AT reseptör blokerleri
Aldosteron antagonistleri
Beta adrenerjik reseptör blokerleri
Kardiyoselektif beta blokerler
Nonselektif beta blokerler
Dijital glikozidleri
Direkt vazodilatatörler
İnorganik nitratlar
Hidralazin
Kalsiyum kanal blokerleri
Vazodilatatör prostaglandinler
Natriüretik peptidler
47
Nörohormonal inhitörler
İntravenöz pozitif inotropik ajanlar
Dobutamin
Fosfodiesteraz inhibitörleri
Dopamin
Sitokin inhibtörleri
Endotelin antagonistleri
Nötral endopeptidaz inhibitörleri
TNF-alfa inhibitörleri
Destek tedavi
Antitrombotik ajanlar
Antiaritmik ilaçlar
Diğer
Nesiritid
Levosimendan
2.2.15.2.1. ACE (Angiotensin Converting Enzim) İnhibitörleri:
Kronik sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu, kalp yetmezliği
sendromunun ilerlemesinde nörohumoral aktivasyonun
önemli rolü vardır.
Başlangıçtaki sempatik tonus artışı ve parasempatik tonusta azalmadan sonra reninanjiotensin sistemi aktive olur. Böbreklerden salınan renin ile kanda dolaşan
anjiotensinojen inaktif anjiotensine o da damar çeperlerinde yaygın olarak bulunan
bir dönüştürürcü enzim ile hayli aktif olan anjiotensin 2’ye dönüştürülür. Anjitensin
2, adrenallerde sodyum tutulumuna yol açan aldosteron salınımına ve belirgin
arteriyolar konstraksiyona ve periferik direnç artışına neden olur. Her iki olay da
ventrikül preload (doluş basıncı) ve afterload (sistolik basınç) artırarak KKY
tablosuna katkıda bulunurlar. Bunlar yanında anjiotensin 2 bir büyüme faktörü olarak
etki edip miyokardiyal hipertrofi ve fibroza katkıda bulunur.
Aynı zamanda
apoptozisi artırarak miyosit kaybına da yol açabilir (119).
48
Asemptomatik Sol Ventriküler Disfonksiyonda ACE İnhibitörleri:
Dökümante sol ventriküler disfonksiyonu olan hastalar uzun süreli ACE
inhibitörleri tedavisinden faydalanır. Veriler ACE SOLVD, SAVE ve TRACE
çalışmalarında asemptomatik olan sol ventriküler disfonksiyonlu hastalarda
semptomatik kalp yetmezliği ve kalp yetmezliği için hastaneye yatış oranlarının daha
az olduğu gösterilmiştir (120) .
Semptomatik Kalp Yetmezliğinde ACE İnhibitörleri:
Sol ventriküler disfonksiyona bağlı semptomatik kalp yetmezliği olan bütün
hastalar ACE inhibitörü kullanmalıdır. ACE inhibisyonu sağkalımı belirgin olarak
uzatır, orta ve şiddetli kalp yetmezliği ve sol ventriküler sistolik disfonksiyonunda
hastaneye yatışı azaltır. Sıvı retansiyonu olmadığında ilk olarak ACE inhibitörleri
verilmelidir. Sol ventriküler disfonksiyon ve / veya kalp yetmezliği olan 12763 hasta
ile toplam 5 kontrollü çalışmanın (üçünde miyokard infarktüsünden hemen sonra)
meta-analizinde ACE inhibitörlerinin mortaliteyi, kalp yetmezliği ve re-enfarktüs için
hastaneye başvuruyu yaş, cinsiyet, başlangıçta diüretik, aspirin veya beta bloker
kullanımından bağımsız olarak anlamlı derecede azalttığı gösterilmiştir (121). ACE
inhibitörleri uzun süreli mortalite ve morbiditeyi azaltmak için eğer tolere edilirse
geniş çalışmalarda kullanılan hedef dozlara kadar yükseltilmelidir. ACE inhibitörleri
semptomatik düzelmeye göre titre edilmemelidir (122). Normotansif hastalarda
sistolik ve diyastolik basınçlarda değişiklik ve serum kreatinindeki artış küçüktür.
Orta dereceli böbrek yetmezliği ve görece olarak düşük kan basıncı ( 90 mmHg’a
kadar düşük sistolik kan basıncı) ACE tedavisi için kontrendikasyon değildir. Şiddetli
kalp yetmezliği olan hastalarda başlangıç kreatininden bağımsız olarak kreatinin
seviyesi %10-15 artabilir. Bu hastaların çoğunda kreatinin seviyesi sabit kalır ya da
tedavi öncesi değerlere göre azalır. Kreatinin seviyesinin yüksek olduğu hastalar
arasında mortalitenin daha yüksek olduğuna ve bu hastaların özellikle ACE
inhibitörleri tedavisinden fayda gördüğüne dikkat edilmelidir. Hipotansiyon ve
böbrek disfonksiyonu riski şiddetli kalp yetmezliği olanlarda, yüksek doz
diüretiklerle tedavi edilenlerde, yaşlı hastalarda ve böbrek disfonksiyonu ya da
hiponatremisi olanlarda artar. Buna ek olarak serum potasyum seviyesindeki
değişiklikler genellikle küçüktür (0.2 mg/dl). Hafif hiperkalemi ACE inhibitörlerinin
49
kullanımı için kontrendikasyon değildir. Ancak serum potasyum seviyesinin > 5.5
mg/dl olması kontrendikasyondur. Eğer potasyum tutucu diüretikler doğru potasyum
seviyesinde
reçete
edilmiş
ise ACE
inhibitör
tedavisi
başlandığı
sırada
sonlandırılmalıdır. ACE inhibitörlerinin başlanması için mutlak kontrendikasyonlar
bilateral renal arter stenozu ve ACE inhibitör tedavisi öncesinde anjioödem ve anüri
saptanan hastalardır (123). Şiddetli öksürük ACE inhibitörlerinin kesilmesine neden
olabilir. ACE inhibitör tedavisi sırasında öksürüğü bastırmak için sodyum
kromoglikat kullanılabilir(123). ACE inhibitörlerinin kalp yetmezliğindeki etkileri
hedef dozlarda gösterilmiştir ve bunlar genellikle klinik uygulamadan yüksektir.
Dahası ATLAS çalışmasında kalp yetmezliği için hastaneye yatış olarak gösterilen
morbidite daha yüksek dozda düşük dozlara göre daha azdır. ACE inhibitörleri her
zaman düşük dozda başlanmalı ve hedef doza titre edilmelidir.
ACE İnhibitör Tedavisinin Başlanması:
Bugün için düşünülen, ACE inhibitörü için seçilen doz klinik çalışmalarda
kullanılan hedef maksimum doza kadar titre edilmeli şeklindedir. Sistolik kan
basıncı 100 mmHg’nın altında olan hastalarda uzman kontrolü altında tedavi
başlanmalıdır. ACE inhibitör tedavisi sırasında düşük kan basıncı (< 90 mmHg)
ancak hasta asemptomatik ise kabul edilebilir (124).
Bir ACE inhibitörünün başlama prosedür önerileri:
1.Diüretik ve vazodilatatörlerin gereksinimi ve dozunu gözden geçirin.
2.Tedaviden önce aşırı diürezden kaçının. Eğer mümkün ise diüretikleri
azaltın veya sonlandırın.
3.Kan basıncına olası negatif etkilerini en aza indirmek için tedaviye
akşamları, yatarken başlanması önerilir. Kalp yetmezliğinde bunu destekleyen kanıt
yoktur (kanıt seviyesi C). Tedaviye sabah başlandığında kan basıncının kontrol
amaçlı olarak birkaç saat izlenmesi önerilir.
4.Düşük doz ile başla ve geniş kapsamlı çalışmalarda etkili olduğu
gösterilmiş idame dozlarına çık.
5.Eğer böbrek fonksiyonları önemli ölçüde bozuk ise tedaviyi sonlandır.
6.Tedaviye başlarken potasyum tutucu diüretiklerden kaçın.
50
7.Non-steroid antiinflamatuar (NSAİ) ilaçlardan kaçın.
8.Her doz artımından sonraki 1-2 haftada, 3.ayda ve sonra her 6 ayda bir kan
basıncını, böbrek fonksiyonlarını ve elektrolitleri kontrol et.
2.2.15.2.2. Diüretikler:
Diüretiklerin sağkalım üzerine etkileri kontrollü, randomize çalışmalarda
araştırılmamış olmasına rağmen sıvı retansiyonu olduğunda ya da pulmoner
konjesyon, periferik ödem geliştiğinde bu ajanların kullanımı gereklidir.
Diüretiklerin kullanımı dispnede hızlı düzelme ve egzersiz toleransında hızlı
düzelme ile sonuçlanır (125). Diüretikler mümkün olduğunca ACE inhibitörleri ile
kombinasyonda kullanılmalıdır (126). Hafif kalp yetmezliği tiazid diüretiklerle
tedavi edilebilir ama kalp yetmezliği arttıkça loop diüretikler genellikle gerekli olur.
Eş dozlarda bütün loop diüretikleri idrar çıkışında benzer artış sağlar. Şiddetli kalp
yetmezliği olan hastalar genellikle loop diüretiklerinin dozunda artış gerektirir. Bu,
böbrek fonksiyonlarının kötüleşmesi ya da furosemidin gastrointestinal emiliminin
azalması nedeniyle olabilir. İntravenöz ilaç uygulaması ve özellikle sürekli
intravenöz infüzyon diüretik direncinin gelişmesine neden olabilir. Glomerüler
filtrasyon hızı 30 ml/dak ’nın altına düştüğünde tiazid diüretikler daha az etkilidir,
bu duruma kalp yetmezliği olan yaşlı hastalarda sık rastlanır. İleri evre kalp
yetmezliğinde
tiazidler
loop
diüretikler
ile
sinerjik
etki
gösterebilir
ve
kombinasyonda kullanılabilir. Bu kombinasyonun etkisi loop diüretiklerin dozunun
artmasıyla oluşan etkinlik ve yan etkiler açısından değerlendirildiğinde daha
üstündür (127).
Potayum tutucu diüretikler: Kalp yetmezliği için diüretik kullanan
hastaların çoğu bir ACE inhibitörü ile de tedavi edilecektir. Yakın zamana kadar
potasyum tutucu diüretikler ile ACE inhibitörleri potansiyel olarak tehlikeli
görülmekteydi. Kontrollü çalışmalarda loop diüretikler ve ACE inhibisyonuna yanıt
vermeyen hastalarda 50-200 mg gibi diürez ve natriüreze neden olan dozlarda
spironolakton uygulamasının hiperkalemiye neden olmadan hızlı kilo kaybına yol
açtığı gösterilmiştir. Ancak triamteren, amilorid gibi güncel potasyum koruyucu
diüretikler ve görece olarak yüksek dozlarda spironalakton sadece uygun ACE
51
inhibitör tedavisine rağmen sürekli diüretik ile tetiklenen hipokalemi varsa ya da
ACE inhibisyonu ve düşük doz spironalaktona rağmen şiddetli kalp yetmezliğinde
düşünülmelidir. ACE inhibisyon tedavisine ve anjiotensin reseptör blokerleri ile
replasmanına intolerans olması da benzer kısıtlamalar ile ilgilidir. Oral potasyum
takviyeleri diüretik tedavisi sırasında vücut potasyum depolarını sürdürmede daha az
etkildir. Genel olarak bütün potasyum koruyucu diüretiklerin kullanımı serum
kreatinin ve potasyumunun tekrarlayan ölçümleri ile izlenmelidir. Bu konudaki
pratik yaklaşım, tedavi başlandıktan sonra her 5-7 günde bir serum kreatinin ve
potasyum seviyelerinin değerler stabil oluncaya kadar ölçülmesidir. Bundan sonra
her 3-6 ayda bir yapılabilir (128).
2.2.15.2.3. Aldosteron reseptör antagonistleri – spironolakton:
Aldosteron antagonizmi ileri evre kalp yetmezliğinde (NYHA 3-4)
önerilmektedir. ACE inhibisyonu ve diüretiklere ek olarak sağ kalım ve morbiditeyi
artırır(129). Spironolakton yüksek dozlarda diüretik ajan olarak geliştirilmiş
olmasına rağmen kalp yetmezliğinin patofizyolojisinde önemli rol oynadığı
anlaşılmıştır. Vasküler ve pulmoner fibrozisi, potasyum ve magnezyum tükenmesini,
sempatik aktivasyonu, parasempatik inhibisyonu ve baroreseptör disfonksiyonunu
engeller. ACE inhibitörleri dolaşan aldosteron seviyesini yetersiz düzeyde baskılar
(130).
Spironolaktonun uygulanması ve dozajı:
1. ACE inhibitörü / diüretik kullanımına rağmen şiddetli kalp yetmezliği olan
hastalarda düşünülür.
2. Serum potasyumu (< 5.0 mg/dl) ve kreatinini kontrol edin.
3. Günlük 25 mg spironolakton ekleyin.
4. 4-6 gün sonra serum potasyum ve kreatinini kontrol edin.
5. Eğer herhangi bir zamanda serum potasyumu 5-5.5 mg/dl arasında ise dozu %50
azaltın. Eğer serum potasyumu >5.5 mg ise sonlandırın.
6. Eğer bir ay sonra semptomlar devam ediyorsa ve normokalemi varsa dozu
günlük 50 mg arttırın. Bir hafta sonra serum potasyum ve kreatinini kontrol edin.
52
2.2.15.2.4. Anjiotensin 2 reseptör antagonistleri:
Anjiotensin 2 resptör antagonistleri (ARB) semptomatik tedavi için ACE
inhibitörlerini tolere edemeyen hastalarda düşünülebilir. ACE inhibisyonları ile
kombinasyonda ARB’ler kalp yetmezliği semptomlarını düzeltebilir ve kalp
yetmezliğinin kötüleşmesinde hastaneye yatışı azaltır. Yan etkiler ve özellikle
öksürük ACE inhibitörlerinden belirgin olarak daha azdır. Böbrek fonksiyonlarının
takibi ACE inhibitörlerinde olduğu kadar ARB’lerde de esastır (131).
2.2.15.2.5. Kardiyak Glikozidler:
Kardiyak glikozidler atrial fibrilasyon ve sol ventriküler disfonksiyona bağlı
olan ya da olmayan herhangi bir derecedeki semptomatik kalp yetmezliğinde
ventriküler hızı yavaşlatmak amacıyla ve böylece fonksiyon ve semptomları
düzeltmek için endikedir (132). Sinüs ritminde, ACE inhibitör ve diüretik tedavisine
rağmen sol ventriküler sistolik disfonksiyona bağlı persistan kalp yetmezliği
semptomları olan hastaların klinik durumlarını iyileştirmek için digoksin önerilir
(133).Digoksin ve dijitoksin en yaygın kullanılan kardiyak glikozidlerdir.
Farmokodinamik etkileri aynıdır ancak farmokokinetik profilleri farklıdır.
Digoksinin eliminasyonu renaldir. Buna karşılık dijitoksin karaciğerde metabolize
edilir ve böbrek fonksiyonlarına daha az bağımlıdır, renal disfonksiyonlu yaşlı
hastalarda potansiyel olarak faydalıdır (133). Kalp yetmezliğinde digoksin için
endikasyon ve birincil fayda semptomları azaltmak ve klinik durumu iyileştirmek ve
böylece sağkalıma etki etmeden kalp yetmezliği için hastaneye yatış riskini
azaltmaktır (133). Kardiyak glikozidlerin kullanımının kontrendikasyonu bradikardi,
ikinci ya da üçüncü derece AV blok, hasta sinüs sendromu, Wolff-Parkinson-White
sendromu, hipertrofik obstruktif kardiyomiyopati, hipokalemi ve hiperkalsemidir
(134).
Digoksin: Serum kreatinin seviyesi normal sınırlarda ise (yaşlılarda 0.6251.25 mg, nadiren 2,5 mg) günlük olağan digoksin dozu 0.25-0.375 mg’dır. Kronik
durumların tedavisinde yükleme dozu gerekli değildir. Tedaviye 2 gün içinde günde
iki kez 0.25 mg ile başlanabilir. Renal fonksiyon ve plazma potasyumu tedaviye
53
başlamadan önce mutlaka ölçülmelidir. Kalp yetmezliğinde günlük uygun dozlar
uygun şekilde azaltılmalıdır (134).
2.2.15.2.6. Hidralazin-İzosorbid Dinitrat:
Vazodilatatör ajanlar kalp yetmezliğinin tedavisinde ek terapi olarak
kullanılabilir. Yüksek doz hidralazin (300 mg kadar) ACE inhibisyonu olmadan
yüksek doz izosorbid dinitrat ile kombinasyonun (160 mg’a kadar) mortaliteye bazı
olumlu etkileri olabilir, ama kalp yetmezliği için hastaneye yatışa etkisi yoktur. Bu
dozlarda egzersiz performansını enapril ile olandan daha fazla artırır. Mevcut
tedaviye ek olarak tek başına nitratlar veya hidralazin kullanılmasının kanıtlanmış
faydası olduğuna dair kanıt yoktur. Nitratlar eşzamanlı angina veya akut dispnenin
rahatlamasında kullanılabilir. Sık dozajda (her 4-6 saatte) nitratlara karşı
hemodinamik tolerans (taşiflaksi) erken gelişebilir. Aralıklar 8-12 saat olduğundan
ya da ACE inhibitörleri veya hidralazin kombinasyonunda daha azdır (134).
2.2.15.2.7. Alfa Adrenerjik Blokaj Yapan İlaçlar
Kalp yetmezliğinde alfa adrenerjik ilaçların kullanımını destekleyen kanıt
yoktur. (135,136).
2.2.15.2.8. Kalsiyum Antagonistleri
Genel olarak sistolik disfonksiyona bağlı kalp yetmezliğinde kalsiyum
antogonistleri önerilmez. Diltiazem ve verapamil tipi kalsiyum antogonistleri
sistolik disfonksiyona bağlı kalp yetmezliğinde önerilmez ve beta blokerler ile
kombinasyonu kontrendikedir. ACE inhibitörleri ve diüretikleri içeren başlangıç
tedavisine ek olarak yeni kalsiyum antogonistlerinin (felodipin, amlodipin)
kullanılması sağkalım üzerinde plasebodan daha iyi etki göstermez. Felodipin ve
amlodipin ile uzun süreli güvenlik verileri sağkalıma nötral etki gösterir, eşzamanlı
arteriyel hipertansiyon veya anginada ek tedavi olarak düşünülebilir (135,136).
54
2.2.15.2.9. Pozitif İnotropik Ajanlar:
İnotropik ajanlar yaygın olarak kalp yetmezliği epizodlarının şiddetini
sınırlamada ya da terminal evre kalp yetmezliğinde kalp transplantasyonu için köprü
olarak kullanılmaktadır. Ancak tedavi ile ilişkili komplikasyonlar olabilir ve bunların
prognoza etkisi henüz tam olarak bilinmemektedir. Oral inotropik ajanlar ile
tekrarlayan ya da uzun süreli tedavi mortaliteyi artırır. Güncel olarak kalp yetmezliği
tedavisinde dopaminerjik ajanları önermek için mevcut veriler yetersizdir.
İntravenöz inotropik ajanlar kötüleşen kalp yetmezliğinin şiddetli epizodlarının
hemodinamik bozukluklarını düzeltmede kullanılmaktadır. Bu nedenle en sık
kullanılan ajan dobutamindir. Dobutaminin kullanımı ile ilişkili problemler
taşiflaksi, kalp hızında artış ve genellikle yetersiz vazodilatatör etkidir. Benzer
problemler diğer cAMP bağımlı inotroplarda da mevcuttur, örneğin amrinon,
milniron veya enoksimon gibi fosfodiesteraz inhibitörleri (136).
Dopaminerjik Ajanlar: Güncel olarak oral dopamin analoglarının kalp
yetmezliği tedavisinde önerilmesi için mevcut veriler yetersizdir. Kötüleşen kalp
yetmezliğinin şiddetli ataklarının hemodinamik bozukluklarının kısa süreli
düzeltilmesi için intravenöz dopamin kullanılmaktadır. Düşük dozlarda (3-5 µg/kg/
dak) böbrek kan akımını artırabilir. Kullanımı prospektif kontrollü çalışmalarda
araştırılmamıştır ve progresyona etkisi iyi ortaya konmamıştır (137).
2.2.15.2.10. Antitrombotik Ajanlar:
Antitrombotik tedavinin kalp yetmezliği olan hastalarda atriyal fibrilasyondan
başka antikoagülasyonun kesin olarak endike olduğu vasküler olayları veya ölüm
riskini modifiye ettiğini gösteren az kanıt vardır. Atriyal fibrilasyonu olan kalp
yetmezliği hastalarında oral antikoagülanlar inme riskini azaltır. Ancak sinüs ritmi
olan hastalarda daha önce vasküler olay geçirmiş ya da intra-kardiyak trombüs
kanıtları olsa bile antitrombotik tedavinin kullanımını destekleyen kanıtlar eksiktir.
Sol ventriküler trombüslü hastalarda tromboembolik olaylar riskinin arttığını
destekleyen kanıtlar azdır. Kalp yetmezliği akut dekompansasyonu olan pek çok
55
hastada hastaneye yatış ve yatak istirahati gereklidir. Böyle hastalar ile yapılan
randomize kontrollü çalışmalar düşük moleküllü heparinlerin yüksek dozlarda
kullanıldığında derin venöz tromboz riskini azaltabileceğini düşündürmektedir.
Başka ülkelerde yürütülen çalşmalarda mortalitede azalma eğilimi görülmesine
rağmen (pulmoner embolizmin olası prezentasyonu) pulmoner embolizm riskinde
azalma gösterilememiştir. Fraksiyone olmayan heparinlerin kullanımını destekleyen
kanıtlar ve heparinler arasında karşılaştırmalı çalışmalar yoktur. Kalp yetmezliği
olan ve yatak istirahatindeki hastalar düşük moleküler ağırlıklı heparinleri
kullanmalıdır (138).
2.2.15.2.11. Beta Bloker İlaçlar:
Beta-Bloker Ajanların Kalp Yetmezliğindeki Etki Mekanizması:
Kronik kalp yetmezliğinde artan kardiyak adrenerjik etki myokard rezervinin
tükenmesine ve kalp yetmezliğinin karakteristik özelliği olan sol ventrikül (LV)
disfonksiyonuna yol açar. İnsan kalp yetmezliğinde kronik olarak artmış olan
adrenerjik aktivitenin iki istenmeyen etkisi vardır; uyarı iletiminde desensitizasyon
ve kardiyak miyositler üzerinde istenmeyen biyolojik etkiler (139-142). Uzamış
kardiyak adrenerjik aktivasyonun birinci tip zararlı etkisi β adrenerjik uyarı
iletiminin desensitize olmasıdır. Bu kronik yetmezlik bulunan insan kalbinde kronik
adrenerjik uyarının tespit edilen ilk istenmeyen etkisidir. Uyarı iletimindeki
azalmanın klinik sonuçları kalp yetmezliğinin klinik semptomlarını tanımlamaya
yarayan myokard rezervinde azalma ve maksimum egzersiz cevabındaki bozulmalar
gibi değişikliklerdir (143,144). Kronik olarak artmış kardiyak adrenerjik uyarımın
zararlı etkilerinin görülmesinin ikinci nedenide kardiyak myositler üzerindeki
istenmeyen etkisidir. Bu etkinin klinik sonlanımı ilerleyici LV (sol ventrikül)
disfonksiyonudur. Yetmezlik bulunan kalp üzerindeki uzun süreli β adrenerjik
uyarının ilerleyici LV disfonksiyonuna yol açması, norepinefrinin yüksek orandaki
sempatik etkinliğinin insan myokard fonksiyonu üzerine olan etkisi ve kronik kalp
yetmezliğinde
β
adrenerjik
blokerlerin
LV
fonksiyonunu
düzeltmesiyle
kanıtlanmıştır (142, 145, 146). Genel olarak LV fonksiyonundaki bu düzelme
56
kardiyak myositler üzerindeki zamana bağımlı biyolojik etki ile sağlanmaktadır
çünkü, β bloker ajanların akut uygulanmasının farmakolojik etkisi kontraktilitenin
azalmasıdır. β – blokajının intrensek sistolik fonksiyon üzerindeki paradoksal ama
uzun dönemde yararlı etkisinin kısmen geri dönüşümlü, adrenerjik uyarımlı
istenmeyen myokard sürecine, gen ekspresyonuna bağlı olduğu düşünülmektedir
(142, 147-149).
Pozitif inotropik cevap ve advers biyolojik etki için bağlanan insan ventrikül
miyokardı β adrenerjik reseptörleri söz konusu olduğunda kardiyak miyositler iki
major alt tipe sahiptir; β1 ve β2. Yetmezlik bulunmayan ya da genç yaştaki bir
ventriküler miyokard % 75 – 80 β1 ve % 20 – 25 β2 reseptöre sahipken, yetmezlik
bulunan ya da yaşlı bir miyokard % 30-40 β2 ve %60 – 70 β1 reseptöre sahiptir
(150,151).
Βeta adrenerjik
reseptörlerle karşılaştırıldığında,
α1-
adrenerjik
reseptörler ve anjiotensin II AT1 reseptörleri insan kalbinde düşük yoğunluktadır ve
yalnızca ventriküler miyokardda ki marjinal kontraktilite artışlarını kontrol ederler.
Ancak her iki reseptör yolu hem modellerde hem de insan kalbinde güçlü bir
büyümeyi uyarıcıdır (152, 153).
Kronik sistolik yetmezlikten etkilenen tüm ventriküllerde β1 reseptörleri
azalır. Yani, radioligand bağlanma yöntemi ile tespit edilen reseptör protein miktarı,
hücre yüzey membranı dahil olmak üzere, tüm hücresel kompartmanlarda azalmıştır.
Bu, β adrenerjik yolda en sık görülen anomalidir ve kalp yetmezliğinin ciddiyetine
ve kalp kası hastalığının cinsine bağımlı olarak değişir. Yetmezlik gelişen ventrikülde
ikinci β reseptör anomalisi β2 reseptörünün bağlanamamasıdır (154-156). Rapor
edilen üçüncü bir β reseptör anomalisi sadece iskemik kardiomiyopatide görülen ve
hafif derecede down regülasyonun da görüldüğü β1 adrenerjik reseptörün
bağlanmamasıdır. İnsan kalp yetmezliğinde dördüncü ve en son rapor edilen reseptör
bağlantılı anomalisi β adrenerjik reseptör kinaz upregülasyonu ve bunun yol açtığı
hem β1 hem de β2 reseptör fosforilasyonudur. Bu olay reseptörün bağlanamamasında
rol oynar. Bu enzim agonist aktivitesi ile β adrenerjik reseptör bağlanması ve G
proteininin β ve γ subünitelerine bağlanması ile membran ile ilişkili hale gelir (157160). Sonuncu, özellikle basınç altındaki miyokardda oldukça önemli bir anomali
adenil siklaz enziminin fonksiyon (ve belki de) miktarında ki downregülasyondur.
57
Orta derecedeki değişiklik ağır primer pulmoner hipertansiyon sonucu basınç altında
kalan sağ ventrikülde, hafif değişiklikler ise orta derecede pulmoner hipertansiyon ve
idiyopatik dilate kardiomiyopati sağ ventrikülde oluşur. Dahası basınç yüklenmesi
altındaki köpek miyokardiyumunda adenil siklazın downregülasyonu hipertrofiden
yetmezliğe geçiş esnasında oluşur. Yani, adenil siklaz fonksiyon ya da miktarındaki
azalma basınç yüklenmesi sonucu gelişen kalp yetmezliğinin bir indikatörüdür (155,
157, 161).
Kronik Yetmezlik Bulunan İnsan Kalbinde β Adrenerjik Reseptör Bloker
Ajanların Etkileri:
Bir çalışmada ve yayında belirtildiği üzere, β bloker ajanlar tedavinin süresine
bağlı olarak 2 ayrı etkiye sahiptir. Akut uygulamada β bloker ajanlar adrenerjik
olarak kontrol edilen inotropik ve kronotropik etkilerin çekilmesine sekonder olarak
ortaya çıkan farmakolojik etki ile miyokard fonksiyonlarını baskılarlar. Tersine, uzun
süreli uygulamalarda (>1 ay) primer veya sekonder dilate kardiyomiyopatik
insanlarda miyokard fonksiyonlarındaki bozulmayı ve yeniden yapılanmayı
engellerler. İntrensik sistolik fonksiyon üzerindeki “biyolojik” etki ile miyokard
fonksiyonunu
iyileştirir,
yeniden
yapılanmayı
(remodeling)
düzeltir
(yani,
hipertrofiyi geriletir ve ventrikül geometrisi düzelir). Ek olarak, bazı β bloker ajanlar
β adrenerjik sinyal iletimindeki anomalileri düzeltir (142, 147, 148, 150, 162-166).
Β-bloker ajanlar arasındaki farklar:
Β-bloker ajanlar heterojenik bir gruptur ve birinin klinik etkinliği diğerlerinin
etkinliğini belirlemez. Ayrıca bu ajanlar akut/kronik farmokolojik, hemodinamik ve
biyolojik etki olarak da farklıdır. Fakat benzer guruplarda β-bloker ajanların temel
özellikleri benzer olduğundan biribirine yakın klinik sonuçlar alınabileceği
görülmektedir.
Tablo 5’te 4 tip β-bloker ajan, ilacın gelişimindeki temel özellikler ve
farmokolojik özelliklerine gore tanımlanmaktadır. Birinci jenerasyon ajanlar
(propranolol ve timolol) prototip olarak klinik kullanıma sunulmuştur. Selektif
olmamalarına rağmen β1 ve β2 reseptörlerine eşit afinite ile bağlanırlar ve başka bir
önemli klinik özellikleri yoktur. İkinci jenerasyon ajanlar β1 veya β2 selektif bloker
olarak tanımlanmıştır. β1 selektif olanlar klinik kullanım için geliştirilmiştir.. Üçüncü
58
jenerasyon ajanlar reseptör blokajında selektif ya da non selektif davranabilirler.
Çünkü bu gruptaki ajanların çoğu hipertansiyon tedavisi için gelişirilmiş olup
temelde vasodilatatör etkileri vardır. Ek özelliklerinin keşfedilmesi ve bu özelliklerin
kalp yetmezliği tedavi indeksini arttırdığının anlaşılması üzerine dördüncü
jenerasyon ajanların ortaya çıkmasına neden olmuştur. İdeal olarak bu ajanların
kombine β1 ve β2 blokajı, α1 blokajı, vazodilatasyon, agonizim ve reseptör
modifikasyonu etkileri olmalıdır (Tablo 5) (167).
Tablo 5: β adrenerjik bloker ajanların sınıflaması
Birinci jenerasyon; β1 ve β 2 için non selektif blokaj, kökten gelen bir özellik yok
(propranolol, timolol)
İkinci jenerasyon; β1 ve β
2
blokajı selektif, kökten gelen özellik yok (metoprolol,
atenolol, bisoprolol)
Üçüncü jenerasyon; Selektif ya da non selektif; Potansiyel olarak temel özellikler,
(carvedilol, bucindolol)
Dördüncü jenerasyon; Non selektif; etkinliği arttırıcı ya da yan etkileri azaltıcı temel
özellikler
Birinci, ikinci ve üçüncü ajanların hepsinde kalp hızındaki azalma belirlenen
bloker etkiye sahip olmasına rağmen kalp yetmezliğindeki akut farmakolojik etkiler
değişir. Birinci jenerasyon ajan, propranolol, kardiyak indeksi azaltır ve sistemik
vasküler direnci arttırır. Miyokard depresyonu ve vazokonstruksiyon etkisi nedeniyle
birinci jenerasyon ajanlar kronik kalp yetmezliğinde kullanılamaz. İkinci jenerasyon
ajan, metoprolol, β2 reseptör vazodilatasyonunu antogonize etmediğinden dolayı
kardiyak indekste daha az azalmaya ve daha az konstriksiyona yol açarlar. Üçüncü
jenerasyon ajanlar, bucindolol ve carvedilol genel olarak kardiyak indeksi
azaltmazlar çünkü sistemik vasküler dirençteki azalma ve vazodilatasyon sonucu
miyokard depresyonu olmaz. Bundan dolayı her iki ajan non selektif olmalarına
rağmen vazodilatatör etkileri nedeniyle kronik kalp yetmezliğinde iyi tolere edilirler.
İkinci ve üçüncü jenerasyon ajanların kronik etkileri de değişiklik gösterir. Üçüncü
jenerasyon ajanlar β2 reseptör blokajı ve atipik reseptör modulator etkileri nedeniyle
daha belirgin anti adrenerjik etki göstrirler. Yalnızca β2 reseptör blokajı ile kardiyak
59
koruyucu etki göstermezler bunun yanında presinaptik β2 blokajı yoluyla kardiyak
(carvedilol ve bucindolol) ve sistemik ( bucindolol) adrenerjik aktiviteyi azaltırlar
(166,168).
SONUÇ; Özet olarak kronik kalp yetmezliğinde β bloker ajanların etki
mekanizması
adrenerjik
nedenli
intrensik
miyokard
disfonksiyonunun
ve
remodelingin önlenmesidir. Bu, direkt veya dolaylı yoldan hücresel kontraktil
disfonksiyon ve remodelinge neden olan faktörlerin zamana bağımlı etkilerle inhibe
edilmesidir. Bloker ajanların disfonksiyonu ve remodelingi engelleme etkisi ACE
inhibitörlerine benzer fakat bu anomalileri geriye döndürme etkisi benzersizdir.
Dahası, β adrenerjik blokaj miyokard yetmezliği ve remodeling oluşumuna neden
olan temel mekanizmaları düzeltebilen yegane tedavidir. Βeta blokaj ile hangi olası
moleküler mekanizmaların daha fazla etkilendiğine karar vermek için dikkatle
yapılmış çalışmalara ihtiyaç vardır. Potent antiadrenerjik ajanların kalp yetmezliği
tedavisinde kullanımı yeni bir yaklaşımdır. Bu da önceleri müdahale edilemeyen
vakaların medikal tedavi ile düzelebileceğini göstermektedir.
2.2.15.2.12. Kalp Yetmezliğinde Karvedilol
Karvedilol, non-selektif bir β-blokerdir ve yakın zamandaki klinik
çalışmalarda mortalitede açıkça bir azalma sağladığı gösterilmiş olan tek β-blokerdir.
Diğer β-blokerlerle karşılaştırıldığında, karvedilolün kalp yetmezliğinde ek olarak
avantajlı etkilerinin olduğu ve kalp yetmezliğinin rutin tedavisinin bir bölümü olarak
düşünülmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Yakın zamanda β-bloker ajanların
etkilerine dair, geniş randomize çalışmalar bildirilmiştir. Beta-bloker karvedilol ile
yürütülen sadece bir çalışma, mortalitede açıkça bir azalma göstermiştir; fakat etki
geniştir. Bu derleme, karvedilolün kalp yetmezliğinde reçetelenmesine dair kanıtları
ve bunun, beta-bloker sınıfı bir etki olduğuna dair tartışmalı kanıtları incelemektedir
(169,170).
Karvedilolün özellikleri:
Karvedilol kalp yetmezliğinde araştırılmış olan diğer beta-blokerlerden
farklıdır. Karvedilol selektif olmayan bir beta blokerdir. Beta2-blokajı hem kardiyak
60
miyositi aşırı katekolominlerden korumada hem de katekolamin ile tetiklenen
hipokalemide avantajlı olabilir. Beta1 selektivitesinin teorik avantajı bu ajanların
enfarktüs sonrası uzun süreli dönemde major morbidite ve mortaliteyi azalttığına dair
güçlü
kanıtların
olmaması
nedeniyle
düşünülmelidir.
Alfa-blokerler
kalp
yetmezliğinin tedavisinde çok başarılı olmamasına rağmen bu sempatik aktivasyonun
uyarılmasına bağlı olabilir. Alfa blokaj ile sağlanan vazodilatasyon, kalbin refleks
sempatik aktivasyondan korunmasında avantaj olabilir (169,171,172).
Karvedilol aynı zamanda güçlü bir antioksidandır ve metabolitlerinden biri E
vitamininden 100 kat fazla anti-oksidan güçtedir. Antioksidan aktivite serbest radikal
hasarını, düz kas hücre proliferasyonunu ve ateroma progresyonunu azaltabilir (169).
ABD’de 1000’den fazla hastanın katıldığı araştırmalarda karvedilolün yaşam
kalitesini ve New York Kalp Cemiyeti (NYHA) işlevsellik sınıfını artırdığı
gösterilmiştir (170,171). Bu verilerin dikkatli incelenmesi, bu çalışmalarda
karvedilolün en büyük avantajının en azından ilk 6 ay için kötüleşmeyi önlemesi
olduğunu düşündürmektedir. Bu, beta-blokerlerin problemlerinden birinin altını
çizmektedir. Sempatik düzelme açısından kısa süreli kazanç vardır; aslında hastalar
geçici olarak kötüleşebilir. Avusturalya-Yeni Zelanda Karvedilol Çalışması (ANZ) 18
ayda bu farkların kaybolmasına rağmen 6 ayda semptomlarda kötüleşme eğilimi ve
NYHA grubunda kötüleşme bildirmiştir. Bu grupta semptomatik faydanın olmaması
çok hafif kalp yetmezliğine sahip oldukları gerçeği ile erken kötüleşmenin riskinin az
olduğunu yansıtabilir (173).
Sol ventriküler sistolik disfonksiyona bağlı kalp yetmezliğinde beta
blokerlerin en tutarlı etkisi güçlü bir prognostik indeks olan ejeksiyon fraksiyonunu
(EF) artırmaktır. ACE-I’leri ile EF’de ortalama artış yaklaşık %2, beta-blokerler için
yaklaşık %5 iken, karvedilol ile artış >%9 olarak görülmüştür(171).
Karvedilol çalışmalarında rekürren MI riski düşük olmasına rağmen, daha ileri
bir olay riski ya da revaskülarizasyon gereksinimi plaseboya göre azaldı. Bu
araştırmada karvedilolün transplantasyona kadar ilerleme konusu üzerindekini
etkisini saptamaya yetmeyecek kadar az hasta transplantasyona ilerledi. MDC
araştırması DCM çalışmasına bağlandı. CIBIS çalışmasında çok az kardiyovasküler
olay vardı (beş MI ve 13 inme) ve bisoprolol ile plasebo arasında çarpıcı fark
bulunamamıştır (174,175).
61
ABD çalışmasında karvedilol 6,5 aylık ortalama takipten sonra ölüm riskinde
de %65’lik bir görece azalma sağladı. ANZ çalışmasında karvedilolün mortaliteye
belirgin istatistiksel etkisi gösterilmemiş olsa da 18 ayda %23 görece risk azalması
vardı. Bu sadece ABD verilerinin pozitif sonuçlarının pekiştirilmesi değil, SOLVD
çalışmalarında enalapril ile gözlenen %16’lık görece azalma lehine karşılaştırma idi.
Mortalitede azalma eğilimi istatistiksel anlamlılığa ulaşmamasına rağmen CIBIS
araştırmalarında da görülmedi (173, 175, 176). Selektif olmayan beta-blokerlerle
yapılan uzun süreli enfarktüs sonrası çalışmalarda selektif beta blokerlere göre
mortalitede daha sürekli azalma görülmesi (%26-37; p<0.001) farklı beta blokerler
ile mortalitede elde edilen faydalarda farklar olabileceğine işaret etmektedir.
Karvedilol ile elde edilen ek faydaların tümüyle beta2-adrenoseptör bloke edici
özelliğinden mi yoksa molekülün henüz bilinmeyen diğer özelliklerinden mi olduğu
net değildir (172) . ABD çalışmasında, beta blokerlerin mortaliteye faydaları
DCM’deki hastalar ile iskemik kalp hastalığında benzer gözlendi. Bu, CIBIS
çalışmasında bisoprololün etkilerine zıttır. DCM’de hastalar faydaları doğrulamıştı.
Bu, çalışma boyutunun yetersizliğini yansıtmasına rağmen enfarktüs sonrası
çalışmalarda beta1 selektif blokerler ile elde edilen uzun süreli faydaların olmaması
ile uyumludur (173,175). Hafif, orta ve şiddetli kalp yetmezliği olan hastalar
morbidite ve mortalite faydalarını karvedilolden sağlamış olabilir ve tedavi için
düşünülmelidir. Karvedilol ile enfarktüs sonrası bir çalışma mevcuttur ve sonlanma
noktasında morbidite/mortalite kombine fayda göstermiştir (177). Karvedilolün, post
enfarktüs mortalitede diğer selektif olmayan beta-blokerler gibi benzer fayda
göstermesini beklemek mantıklıdır.
Karvedilolün en önemli ikna edici etkileri olan progresif ventriküler
disfonksiyonu geciktirmeleri uzun süreli faydaların olası olduğu hastalarda kalp
yetmezliğinin seyrinde erken başlanması gerekliliğini düşündürür. Daha hafif
olguların tedavisi tedavinin başlanması ile görülen hipotansiyon problemlerini ve
kalp yetmezliğinin kötüleşmesini en aza indirecektir.
Karvedilol çalışmalarında ortalama yaş <60’dır. 75 yaşın üzerinde az sayıda
hasta karvedilol ile tedavi edilmiştir. Karvedilol, kalp yetmezliği olan güçsüz yaşlı
hastalarda dikkatle kullanılmalıdır. Astım, beta blokerler için kesin kontrendikasyon
olmayı sürdürür. Karvedilolün kronik obstrüktif solunum yolu hastalarındaki
62
güvenilirliği değerlendirilmelidir ve belirgin bronşiyal aşırı duyarlılığı olmayan
hastalar dikkatle tedavi edilebilir. Kritik derecede ekstremite iskemisi olmadığı
sürece periferik vasküler hastalık kontrendikasyon değildir, böylesi olgularda uzman
tavsiyesi gereklidir.Digoksini bırakmasına rağmen istirahat kalp atım hızı 60/dak’nın
altında olan hastalar ya da sistolik kan basıncı <90 mmHg olanlar güncel kanıtlara
göre tedavi edilmemelidir.
Karvedilol angina ve kalp yetmezliği tedavisi için akılcı seçenektir. Ancak
angina tedavisi için gerekli doz karvedilolün kalp yetmezliğinde başlanması gereken
dozundan çok fazladır. Hastayı etkili doza titre etmek aylar sürebilir. Nitratlar ve
amlodipin geçici olarak semptomların kontrolünde kullanılabilir. Karvedilol, stabil
olmayan angina, infarktüs veya ani ölüm açısından koroner hastalık progresyon
riskini azaltır.
Kalp yetmezliğinde karvediol başlanmasının güvenilirliği:
Klinik çalışmalar, beta blokerlerin kullanımının önceleri düşünülenden daha
güvenli olduğunu düşündürmektedir. Bununla birlikte klinik araştırmalarda betablokerler için uygun olduğu düşünülen hastaların %5’inde hipotansiyon ya da kalp
yetmezliğinde kötüleşme olur. Hipotansiyon genellikle tedaviye devam etmekle ve/
veya diüretik dozunu azaltmak ile sonlanır. Karvedilol ile başlangıçta kötüleşme
gözlenen hastalarda uzun süreli tedaviden fayda sağlanabilir. Diüretik dozunda geçici
artış gerekebilir. Klinik çalışmalara katılma ve dışarıda bırakılma kriterlerine
uymayan ve yaşlılar gibi dikkatli seçilmemiş populasyonda daha fazla problemlerin
görülmesi olasıdır (178).
Karvediol dozu:
Klinik araştırmalar karvedilolün günde iki kez 3.125-6.25 mg dozunda
başlanması gerektiğini düşündürmektedir, düşük dozlar ile başlama problemleri
azaltır ancak bu konuda kanıt yoktur. Klinik yanıta göre doz 1-2 haftalık aralıklar 2
katına çıkarılmalıdır, terapötik doz klinik çalışmalarda kullanılan kadardır. Kalp
yetmezliğindeki diğer tedavilerin çoğunda olduğu gibi karvedilol için de optimum
doz henüz saptanmamıştır. Karvedilol ile yapılan doz aralığı çalışmaları daha fazla
beta-bloker dozunun daha fazla EF artış sağladığını göstermektedir. Karvedilol
verileri günde iki kez 6.25 mg dozunun mortalitede göze çarpan azalma gösterdiğini
63
ama günde iki kez 25 mg’a kadar olan dozların daha etkili olabileceğini
düşündürmektedir.(179).
ACE-I’leri ile etkileşim:
Karvedilolün faydaları ACE-I’lerinkilere eklenmiştir. ACE-I’lerinin kronik
kullanımı anjiotensin I’in birikimine neden olur ve anjiotensin II sentezini azaltır.
Karvedilol, faydalarının bazılarını ya da hepsini renini azaltarak gösterebilir bu
nedenle anjiotensin I’in birikiminin önlenmesi ve ACE-I’lerinin uzun süreli
kullanımının faydalarını korur. Bu durum aynı zamanda reninin etkisinin ACEI’lerinin daha fazla gerekli olmadığı şeklinde yorumlanabilir. Bu, mevcut uygulama
için tehlikeli bir varsayım olabilir. Bir randomize çalışma bu konunun yolda
olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak kalp yetmezliğinin rutin tedavisinde en azından bir beta-blokerin
yer alması gerektiğini düşündürecek iyi kanıtlar mevcuttur. ACE-I’leri ile daha fazla
sayıda pozitif araştırma verileri mevcut olmasına rağmen kalp yetmezliği olan
hastaların %40’ından azı güncel olarak bu tedaviyi almaktadır. ACE-I’lerin
kullanımdaki bazı kısıtlamalar şüphesiz uygundur, çünkü bu ajanların ile örneğin
yaşlılarda kullanımı ile ilgili uygun kanıtlar mevcut değildir (180).
2.2.16. Kalp Yetmezliği Progresyonun Engellenmesi ve Yaşam Süresinin
Uzatılması:
Son 20 yılda konjestif kalp yetmezliği tedavisindeki en önemli ilerleme sol
ventrikül disfonksiyonu ve dilatasyonunun, remodeling süreciyle ilerlemesini
engelleyen ilaçların bulunmasıyla gerçekleşmiştir. Anjiyotensin II, aldosteron,
katekolaminler, endotelin ve proinflamatuar sitokinlerin kanda anormal seviyelerde
dolaşmasının miyokard kaybını ve disfonksiyonunu ve intertisiyel fibrozisi artırdığı
bilinmektedir. Bunun sonucunda ise progresif sol ventriküler dilatasyon, patolojik
hipertrofi ve ileri sistolik ve diyastolik disfonksiyon meydana gelmektedir. Reninanjiyotensin-aldosteron sistemi inhibitörleri, beta blokerler ve fibrozisi engelleyen
ilaçlar bu kötü yönlü remodelingi engelleyerek daha ileri bozulma ve ventriküler
disfonksiyonun önüne geçmektedir. ACE inhibitörleri, Beta blokerler (metoprolol,
carvedilol, bisoprolol) ve spironolakton ile yaşam süresinde artış kanıtlanmıştır.
64
Ancak konjestif kalp yetersizliğinde mortalitenin %40-50 oranında sebebi ani
kardiyak ölümdür. Ani ölümün ventriküler fibrilasyon nedeniyle oluştuğu düşünülse
de miyokard infarktüsü, sinüs nod ve ileti anomalilerine veya hemodinamik
anomalilere yanıta bağlı bradiaritmiler de ani ölüm sebebi olabilir. Beta blokerler bu
mekanizmaları etkileyerek ani ölüm insidansını %40-50 oranında azaltmaktadır.
Antiaritmik ilaçlar proaritmojenik etkileri nedeniyle etkili bir tedavi seçeneği
olamamaktadır. Seçilmiş hasta gruplarında koroner revaskülarizasyon, intrakardiyak
defibrilatörler,
biventriküler
pacing,
kalp
transplantasyonu
ile
sürvi
artırılabilmektedir.
3.MATERYAL VE METOD
Ocak 2004 – Temmuz 2004 tarihleri arasında Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 2. Dahiliye polikliniği ve kardiyoloji polikliniğine başvuran ve 2. Dahiliye
servisi ve Koroner Yoğun Bakım ünitesinde yatarak izlenen toplam 50 hasta
çalışmamıza dahil edildi. Bu hastaların 31’i erkek, 19’u kadın idi. Bu hastaların 10’u
akut miyokard infarktüsü (akut kalp yetmezliği), 9’u iskemik etiyolojili kronik kalp
yetmezliği olmak üzere 19 hasta iskemik etiyolojisi bilinen kalp yetmezlikli, 26 hasta
iskemik etiyolojisi bilinmeyen veya saptanmayan kalp yetmezliği, 4 hasta sol
65
ventrikül hipertrofisi ve 1 hasta diastolik kalp yetmezliğine sahip idi. Tüm hastaların
ayrıntılı amannezi alınarak, fizik muayeneleri yapıldı, özgeçmiş, kullandığı ilaçlar ve
sigara anamnezi kaydedildi. Çalışma hakkında hastalara bilgi verildi, kabul etmeyen
hastalar çalışma dışı bırakıldı. Bu hastaların kalp yetmezlikleri ekokardiyografi ile
belgelendi. Akut kalp yetmezlikli hastalar çoğunlukla akut miyokard infartktüsü
sonucu kalp yetmezliği gelişen hastalardı. 50 hastanın 1 tanesi exitus olduğu için, 1
tanesinede ulaşılamadığı için çalışmayı tamamlayamadı. Başlangıçta tüm hastalardan
proBNP ve biyokimya (açlık kan şekeri, kreatinin, CK, CKMB, LDH, AST, ALT,
sodyum, potasyum, ürik asit, total kolesterol, trigliserid, HDL, LDL, VLDL),
hemoglobin, hematokrit ve sedimantasyon değerleri için kan alındı. Hastaların
EKG’leri çekildi ve New York Kalp Cemiyeti’nin (NYHA) sınıflamasına göre
derecesi
belirlendi.
Hastaların
ilk
ekokardiyografisi
yapıldı.
Transtorasik
ekokardiyografiler aynı hasta için aynı uzman tarafından yapılacak şeklinde
tasarlandı. Ekokardiyografide saptanıp çalışmada kullanılan parametreler; ejeksiyon
fraksiyonu, sol ventrikül diyastol sonu çapı ve sol atrium çapı olarak belirlendi.
Bütün hastalara beta bloker olarak karvedilol verildi. Bütün hastalar kalp yetmezliği
dozunda farklı anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörü ve/veya anjiotensin reseptör
blokeri kullandı, gerektiğinde dozun arttırılmasına izin verildi. Hastaların semptom
ve fizik muayene bulgularına göre diüretik ve digoxin dozu ayarlandı. İntravenöz
inotropik ilaç ve karvedilol dışı beta bloker ilaçlar hariç ilaç kısıtlaması yapılmadı.
Hastalar 2, 4, 8 ve 16. haftalarda kontrole çağrılarak karvedilol dozu mümkün olan
maximum doza çıkarıldı. 16. haftanın sonunda hastalardan kontrol proBNP için kan
alındı ve kontrol ekokardiyografileri yapıldı. Çalışmaya alınmama kriterleri ise
şöyleydi: İntravenöz pozitif inotropik ajan kullanımı, stabilize edilemeyen /
dekompanse kalp yetmezliği ve kardiyojenik şok, hipotansiyon (sistolik kan basıncı
< 85 mmHg), kalp atım hızı < 60/dk, 2. ve 3. derece AV blok, ileri kapak hastalığı
bulunan hastalar, astım öyküsü olan veya orta – ileri evre KOAH’ı bulunan hastalar,
klinik olarak belirgin karaciğer ya da böbrek yetmezliği (kreatinin >3.5 mg/dl) olan
hastalar, gebelik ve karvedilol’e aşırı duyarlılık gibi beta bloker ilaçlara
kontrendikasyonu bulunan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
BNP Laboratuvar İncelemesi: BNP’nin laboratuvar incelemesi hastaların
klinik özelliklerinden habersiz bir uzman tarafından yapıldı. BNP için kan örnekleri
66
EDTA’lı tüplere alınarak santrifüj edildi ve plazma ayrılarak -20 C’de saklandı.
Örnekler proBNP kiti ile E170 cihazında sandviç immunoassay yöntemi ile çalışıldı.
Numunedeki proBNP, biotinlenmiş poliklonal proBNP antikor ve rutenyum ile
işaretli poliklonal proBNP antikor, bir sandviç komplex oluşturur. Streptavidin kaplı
mikropartiküllerin ilavesinden, sterptavidin ve biotin arasındaki ilişkiye bağlı olarak,
komplex solid faza bağlanmış olur. Reaksiyon karışımı, mikropartikülleri magnetik
olarak yakalayan bir elektrot yüzeyine aspire edildikten sonra, elektrota bir voltaj
uygulaması ile kemiluminesan emisyon ölçülür. Sonuçlar kalibrasyon eğrisinden
hesaplanır.
İstatistiksel analiz: Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for windows 10.0
istatistik paket programı kullanıldı. Karşılaştırmalarda Mann withney u, Kruskal
Wallis, Wilcoxon rant test ve pearson kolerasyon testleri kullanıldı. p<0.05 anlamlı
kabul edildi.
4. BULGULAR
Çalışmaya 31’i erkek, 19’u kadın olmak üzere 50 hasta alındı (Tablo6). Bu
hastaların yaş ortalaması 63.7 ve tanı süresi ortalama 9.2 ay idi (Tablo7). Hastaların
31’nin (%62) sigara anamnezi vardı (Tablo8).
Tablo 6.
N
%
CİNS
67
Erkek
31
62,0
Kadın
19
38,0
Tablo 7.
Minimum
Maximum
ortalama
Standart
sapma
YAŞ (yıl)
33
TANI0
82
63,70
12,30
40
9,20
12,09
SÜRESİ (ay)
Tablo 8.
N
%
Yok
19
38,0
Var
31
62,0
SIGARA ÖYKÜSÜ
Hastaların primer tanıları ve eşlik eden hastalıklar tablo 9 ve tablo 10’da
görüldüğü gibidir.
Tablo 9. (KKY: Konjestif kalp yetmezliği, LVH: Sol ventrikül hipertrofisi,
MI: Miyokard infarktüsü, KY: Kalp yetmezliği)
N
%
DİYASTOLİK KY
1
2,0
İSKEMİK KKY
8
16,0
KKY
26
52,0
KKY, İKH
1
2,0
LVH
4
8,0
MI (ANTERİOR)
5
10,0
PRİMERTANI
MI (ANTERİOR) + KKY 1
2,0
MI (İNFERİOR)
8,0
4
68
Tablo 10. (İKH:İskemik kalp hastalığı, AP: Angina pektoris, HT:Hipertansiyon, DM:
Diabetes Mellitus, KOAH: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı, HL: Hiperlipidemi)
n
%
Yok
15
30,0
Var
35
70,0
Yok
15
30,0
Var
35
70,0
Yok
36
72,0
Var
14
28,0
Yok
42
84,0
Var
8
16,0
Yok
46
92,0
Var
4
8,0
Yok
42
84,0
Var
8
16,0
Yok
37
74,0
Var
13
26,0
İKHveyaAP
HT
DM
RENALYET.
KOAH
ANEMİ
ARİTMİ
HL
69
Yok
26
52,0
Var
24
48,0
42
84,0
BPH
2
4,0
CVA
5
10,0
HİPOTİROİDİ
1
2,0
DİĞER
(Tablo 10’nun devamı)
Burada renal yetmezlikli olgularla proBNP değerleri arasında anlamlı bir ilişki
bulunurken diğerleriyle bu gösterilememiştir (Tablo 11,12,13 ve Şekil 1,2,3).
Tablo 11.
RENAL
Yok
VAR
YETMEZLİK
PROBNP
Ortalama
SS
Ortalama
SS
p
Once
3011,26
3876,29
9720,13
11589,63
0,004***
Sonra
1345,61
1767,85
2823,14
2992,05
0,300
Tedavi öncesi Pro BNP değerleri renal yetmezlikli olgularda, yetmezlik
olmayan olgulara göre anlamlı derecede yüksektir(p<0.01). Tedavi sonrasında ise
anlamlı bir farklılık yoktur (p>0.05)
Şekil 1.
70
10000
8000
6000
yok
4000
var
2000
0
Once
Sonra
Tablo 12.
HT
Yok
VAR
PROBNP
Ortalama
SS
Ortalama
SS
P
Önce
2776,47
2584,14
4645,34
7130,27
0,727
Sonra
1469,67
1409,40
1602,64
2262,38
0,217
HT olan ve olmayan olgular arasında tedavi öncesi ve sonrasında anlamlı bir
farklılık yoktur. (p>0.05)
Şekil 2.
5000
4000
3000
yok
2000
var
1000
0
Once
Sonra
71
Tablo 13.
ARİTMİ
Yok
VAR
PROBNP
Ortalama
SS
Ortalama
SS
p
Önce
4155,95
6631,07
3881,85
4787,70
0,723
Sonra
1292,20
1662,14
2285,00
2715,75
0,147
Aritmi olan ve olmayan olgular arasında tedavi öncesi ve sonrasında anlamlı
bir farklılık yoktur. (p>0.05)
Şekil 3.
5000
4000
3000
yok
2000
var
1000
0
Once
Sonra
Bu hastaların New York Kalp Cemiyeti (NYHA) sınıflandırmasına göre evresi
arttıça proBNP değerlerininde arttığı gözlenmiştir. Elde edilen bulgular aşağıdaki
gibidir (Tablo 14,15 ve şekil 4).
Tablo 14.
N
%
1
9
18,0
2
26
52,0
NYHA
72
3
15
30,0
Tablo 15.
NYHA
I
II
III
PROBNP
ORT
SS
ORT
SS
ORT
SS
P
Once
1104
2411
3410
6776
7040
5616
,000
Sonra
761
1791
907
771
3242
2714
,000
Tedavi öncesi proBNP değerleri NYHA III olgularında NYHA I ve II
olgularına göre anlamlı derecede yüksektir. Tedavi öncesi pro BNP değerleri NYHA
II olgularında NYHA I olgularına göre anlamlı derecede yüksektir. (p<0.001)
Tedavi sonrası proBNP değerleri NYHA III olgularında NYHA I ve II
olgularına göre anlamlı derecede yüksektir. (p<0.001)
Şekil 4.
8000
7000
6000
5000
I
4000
II
3000
III
2000
1000
0
Once
Sonra
Tedavi öncesi ortalama proBNP değeri 3183 iken, bu değerin tedavi sonrası
1561 olduğu saptandı ve proBNP değerlerinin anlamlı derecede azaldığı görüldü.
Tedavi ile ejeksiyon fraksiyonunun anlamlı derecede arttığı bulundu ve sol ventrikül
diyastol sonu çap ve sol atrium çapının tedavi ile anlamlı derecede azaldığı bulundu.
Bu bulgular aşağıda gösterildiği gibidir (Tablo 16 ve şekil 5, 6, 7).
73
Tablo 16.
Önce
Sonra
Ortalama
SS
Ortalama
SS
P
PROBNP
3183,06
3889,82
1561,08
2020,00
,000***
EF %
40,46
11,47
45,29
10,10
,000***
LVDSÇ
5,621
,678
5,502
,637
,002**
LA
4,342
,627
4,277
,577
,000***
Tedavi sonrası proBNP değerleri tedavi öncesine göre anlamlı derecede
düşmüştür (p<0.001).
Tedavi sonrası EF % değerleri tedavi öncesine göre anlamlı derecede artmıştır
(p<0.001).
Tedavi sonrası sol ventrikül diyastol sonu çap değerleri tedavi öncesine göre
anlamlı derecede düşmüştür (p<0.01).
Tedavi sonrası sol atriyum çap değerleri tedavi öncesine göre anlamlı
derecede düşmüştür (p<0.001).
Şekil 5.
3500
3000
2500
2000
PROBNP
1500
1000
500
0
Once
Sonra
Şekil 6.
74
46
45
44
43
42
EF %
41
40
39
38
Once
Sonra
EF
Şekil 7.
6
5,5
5
Once
Sonra
4,5
4
LV DSÇ
LA
Tedavi öncesi proBNP, tedavi sonrası proBNP ve tedavi öncesi-sonrası
proBNP fark değerleri ile diğer parametreler arasındaki ilişki aşağıda gösterilmiştir
(Tablo 17).
Tablo 17.
PROBNP1
PROBNP2
FBNP
R
p
r
P
r
p
YAŞ
,270
,058
,225
,125
,200
,174
TANI SÜRESİ
-,124
,389
-,068
,647
,033
,822
SİGARA
,092
,523
-,024
,873
-,028
,852
EF%-1
-,233
,103
-,528
,000***
-,462
,001***
75
LVDSÇ-1
-,099
,494
,165
,263
,189
,199
LA-1
,039
,788
,097
,513
,116
,433
EF%-2
-,576
,000***
-,601
,000***
-,501
,000***
LVDSÇ-2
,184
,210
,173
,238
,178
,225
LA-2
,129
,383
,107
,467
,138
,348
GLUKOZ
,359
,011***
,439
,002**
,418
,003**
CR
,641
,000***
,476
,001***
,489
,000***
CK
,048
,739
-,003
,984
,070
,636
CKMB
,207
,150
,259
,076
,187
,203
LDH
,204
,155
,028
,849
,147
,319
AST
,188
,192
,148
,315
,134
,366
ALT
,015
,919
,028
,849
,098
,508
NA
-,391
,005**
-,383
,007**
-,321
,026*
K
-,156
,280
-,105
,478
-,138
,350
ÜRİKA
,079
,587
,058
,696
-,027
,857
KOL.
-,270
,058
-,280
,054
-,292
,044*
TG
-,191
,185
-,237
,105
-,225
,125
HDL
-,048
,739
-,219
,135
-,232
,112
LDL
-,254
,076
-,194
,186
-,232
,113
VLDL
-,156
,280
-,161
,273
-,227
,122
HGB
-,235
,100
-,320
,027*
-,423
,003**
HCT
-,247
,084
-,317
,028*
-,411
,004**
76
SEDİM
,208
,147
,162
,271
,133
,369
KARVEDİLOL
-,394
,005**
-,405
,004**
-,405
,004**
Tablo 17’nin devamı.
Tedavi öncesi proBNP değerleri ile tedavi sonrası EF % değerleri arasında
orta derecede anlamlı negatif korelasyon vardır( r=-0,576 p<0.001). Tedavi öncesi
proBNP değerleri ile Na değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon
vardır (r=-0,391 p<0.01). Tedavi öncesi proBNP değerleri ile maksimal karvedilol
değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon vardır(r=-0,394 p<0.01).
Tedavi öncesi proBNP değerleri ile glukoz değerleri arasında zayıf derecede anlamlı
pozitif korelasyon vardır (r=0,359 p<0.05). Tedavi öncesi proBNP değerleri ile
kreatinin değerleri arasında orta derecede anlamlı pozitif korelasyon vardır (r=0,641
p<0.001).
Tedavi sonrası proBNP değerleri ile tedavi öncesi EF % değerleri arasında
orta derecede anlamlı negatif korelasyon vardır (r=-0,528 p<0.001). Tedavi sonrası
proBNP değerleri ile tedavi sonrası EF % değerleri arasında orta derecede anlamlı
negatif korelasyon vardır (r=-0,601 p<0.001). Tedavi sonrası proBNP değerleri ile Na
değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon vardır (r=-0,321
p<0.05). Tedavi sonrası proBNP değerleri ile maksimal karvedilol değerleri arasında
zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon vardır ( r=-0,405 p<0.01). Tedavi sonrası
proBNP değerleri ile HCT değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif
korelasyon vardır (r=-0,320 p<0.05).Tedavi sonrası proBNP değerleri ile hemoglobin
değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon vardır(r=-0,317 p<0.05).
Tedavi sonrası proBNP değerleri ile glukoz değerleri arasında zayıf derecede anlamlı
pozitif korelasyon vardır (r=0,439 p<0.01). Tedavi sonrası proBNP değerleri ile
kreatinin değerleri arasında orta derecede anlamlı pozitif korelasyon vardır (r=0,476
p<0.001).
Tedavi öncesi-sonrası proBNP fark değerleri ile tedavi öncesi EF % değerleri
arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon vardır(r=-0,462 p<0.001). Tedavi
77
öncesi-sonrası proBNP fark değerleri ile tedavi sonrası EF % değerleri arasında orta
derecede anlamlı negatif korelasyon vardır (r=-0,501 p<0.001). Tedavi öncesi-sonrası
proBNP fark değerleri ile Na değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif
korelasyon vardır (r=-0,383 p<0.01). Tedavi öncesi-sonrası proBNP fark değerleri ile
maksimal karvedilol değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon
vardır (r=-0,405 p<0.01). Tedavi öncesi-sonrası proBNP fark değerleri ile HCT
değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon vardır (r=-0,423
p<0.01). Tedavi öncesi-sonrası proBNP fark değerleri ile hemoglobin değerleri
arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon vardır (r=-0,417 p<0.01). Tedavi
öncesi-sonrası proBNP fark değerleri ile glukoz değerleri arasında zayıf derecede
anlamlı pozitif korelasyon vardır (r=0,418 p<0.01). Tedavi öncesi-sonrası proBNP
fark değerleri ile kreatinin değerleri arasında orta derecede anlamlı pozitif korelasyon
vardır (r=0,489 p<0.001). Tedavi öncesi-sonrası proBNP fark değerleri ile kolesterol
değerleri arasında zayıf derecede anlamlı negatif korelasyon vardır(r=-0,292 p<0.05).
78
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
Kalp yetmezliği sıklığı giderek artan, önemli bir morbidite ve mortaliteye
sahip ciddi bir sağlık problemidir. Kalp yetmezliğinin etiyolojisinde bulunan iskemik
kalp hastalığı, hipertansiyon gibi faktörlerin tedavisinde giderek artan başarılı
gelişmelere rağmen kalp yetmezliğinin sıklığı azalmamakta, tam tersine yaygınlığı
ve önemi giderek artan bir halk sağlığı problemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Burada toplumdaki yaşlıların oranının giderek artması ve miyokard infarktüsü
tedavisindeki gelişmelerinde payı büyüktür. Miyokard infarktüsünde tanı ve tedavi
imkanları arttıkça hayatta kalan hasta sayısı artmakta ve bu hastalar kronik kalp
yetmezliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde de görece olarak genç nüfusun
daha fazla olmasına rağmen ortalama yaşam süresi uzamakta ve kardiyovasküler
hastalıkların artan oranı düşünüldüğünde kalp yetmezliğinin üzerinde durulması
gereken ciddi bir problem olduğu görülmektedir.
Kalp yetmezliği tanısı, kalp yetmezliğine özgü semptomlar bulunmadığından
gerek tanının kısa sürede konması gerekse ayırıcı tanı açısından erken dönemde
tedaviye başlanıp morbitide ve mortalitenin azaltılması önem kazanmaktadır. Nefes
darlığı yakınması başta kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH) olmak üzere
birçok hastalıkta bulunabilmekte ve özellikle acil servise başvuran hastaların ayrıcı
tanısını ve kalp yetmezliği ile KOAH’ın birlikte bulunduğu hastalar gibi primer
yakınmanın hangi hastalıktan kaynaklandığını tespit etmekteki güçlükler gibi tanıda
bazı sorunları gündeme getirmektedir. Burada tanı ve tedavideki gecikme hastanın
morbidite ve mortalitesine katkıda bulunmaktadır.
Kalp yetmezliği progresif bir hastalıktır ve aynı zamanda hangi hastaların
yüksek ölüm ve kardiyovasküler olay riskinde olduklarını tahmin etmek zordur.
Mortalitenin göstergesi olduğu gösterilen ileri yaş, diabetes mellitus, New York Kalp
79
Birliği (NYHA) sınıflandırmasına göre ölçülen yüksek derecede fonksiyonel
yetersizlik gibi birçok parametrenin yeterince güçlü olmadığı söylenmektedir. Bu
nedenle prognozu ve yüksek mortalite olasılığına sahip hastaları daha iyi
gösterebilecek parametrelere ihtiyaç duyulmaktadır. Aynı zamanda bu hastalara erken
dönemde etkili bir tedavi başlanıp ve bu tedavinin etkinliğinin takip edilmesi
prognozun belirlenmesi kadar hatta daha da önemlidir.
Kalp yetmezliğinde natriüretik peptidler yukarıda konuşulan bilgilerde göz
önüne alındığında önemi giderek artan ve bir hormon sınıfına ait belirteçlerdir.
Natriüretik peptidler ventrikülden miyokard gerilimi ve artan intravasküler hacme
yanıt olarak salınırlar. Biz çalışmamızda natriüretik peptidlerin (bu çalışmada
proBNP kullanıldı) kalp yetmezliği tanı ve tedavisinin izlenmesindeki önemini
tartışmak istedik. Bu amaçla iskemik / noniskemik, akut / kronik kalp yetmezliğine
sahip 50 hasta alındı ve bu hastalara etkili dozda kalp yetmezliği tedavisi başlandı.
Görüldüki tedavi öncesi proBNP düzeyleri anlamlı derecede yüksek ve tedavi sonrası
proBNP düzeyleri anlamlı derecede azalmış idi (p<0.001). Ayrıca proBNP düzeyleri
ile NYHA evresi arasında tedavi öncesi ve tedavi sonrası anlamlı bir ilişki saptandı.
Evre ne kadar ileri ise proBNP düzeyleride o kadar yüksek idi (p<0.001). Ayrıca bu
bulgular ekokardiyografik değerler ile korelasyon göstermekteydi. Daha önceden
yapılan çalışmalarda da Doust ve arkadaşları, Maisel ve arkadaşları, Remme ve
arkadaşları proBNP’nin semptomatik kalp yetmezliğinin tanısında kullanılabileceği
göstermişlerdir (6, 39, 40, 41). Yoshimura ve arkadaşları, Wieczorek ve arkadaşları,
Maisel ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmalarda proBNP’nin NYHA evresi ile kolere
olduğu gösterilmiştir (18, 42, 66). Çalışmamızda elde ettiğimiz bulgular daha önce
yapılmış çalışmalarda elde edilen bulgular ile uyumlu idi. Çalışmamızda aynı zaman
da hastaların ekokardiyografik olarak tedavi sonrası ejeksiyon fraksiyonunda anlamlı
derecede artış olduğu (p<0.001), tedavi sonrası sol ventrikül diastol sonu çapında
anlamlı derecede azalma (p<0.01) ve tedavi sonrası sol atrium çapında anlamlı
derecede azalma (p<0.001) saptanmıştır ve bu bulgular proBNP değerleri ile
korelasyon göstermektedir. Ayrıca renal yetmezlik ile proBNP değerleri arasında
anlamlı pozitif korelasyon saptandı (p<0.01) ve bu Maisel’in yapmış olduğu
çalışmayla uyumlu idi (65). Hipertansiyon, diabetes mellitus, hiperlipidemi ve aritmi
ile proBNP arasında bir ilişki gösterilememiş, KOAH için hasta sayısı yeterli
80
olmadığından değerlendirilmemiştir. Anemi için ise, hemoglobin ve hematokrit
değerlerinin tedavi sonrası proBNP ve tedavi öncesi-sonrası proBNP fark değerleri
arasında anlamlı zayıf negatif korelasyon gösterdiği saptandı.
Kalp yetmezliğinin erken dönemde tanısının konması kadar efektif olarak
tedavi edilmeside önemlidir. Çalışmamızda hastalara 3. kuşak beta bloker olan
karvedilol verdik ve tedavideki etkinliğini göstermeye çalıştık. Karvedilol
nonselektif beta adrenarjik blokajın yanında, alfa adrenarjik blokaj ve antioksidan
özellikleri vardır (169). Packer ve arkadaşları, Cleland ve arkaşları, Basu ve
arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmalarda karvedilol’un kalp yetmezliğinin
ilerlemesini azalttığı ve NYHA evresini azalttığı (170, 171), ejeksiyon fraksiyonunda
anlamlı artış sağladığı (171) ve mortaliteyi azalttığı (177) gösterilmiştir. Bizde
çalışmamızda hastalara 2x3.125 mg dozunda karvedilol başlayıp hastaların mümkün
olduğunca telore edebileceği dozlara kadar arttırıldı. Hastalarımızın ejeksiyon
fraksiyonu değerlerinin ortalama %40.46’dan %45.29’a yükseldiği ve istatistiki
olarak anlamlı olduğu görülmüştür (p<0.001). Aynı zamanda sol ventrikül diyastol
sonu çapın ortalama 5.621 cm’den 5.502’e azaldığı (p<0.01) ve sol atrium çapının
ortalama 4.342 cm’den 4.277’e azaldığı (p<0.001) ve tedavi sonrası bu değerlerin
anlamlı derecede azaldığı görülmüştür. Bu değerler proBNP değerleri ilede kolere idi
(p<0.001). Bu durum bize proBNP’nin tedavinin etkinliğini izlemek açısındanda
kullanılabileceğini göstermektedir. Aynı zamanda tedavi sonrası proBNP ve tedavi
öncesi-sonrası proBNP fark değerleri ile maksimal karvedilol değerleri arasında zayıf
derecede anlamlı negatif korelasyon (p<0.01) saptanmıştır. Buda önceden bilinen
bilgiler ışığında karvedilol dozu arttıkça tedavinin etkinliğinin artacağını
düşündürmektedir.
Sonuç olarak proBNP kalp yetmezliğinin erken tanısı, ayırıcı tanı özellikle
acil servise dispne ile başvuran hastaların ayırıcı tanısında, kalp yetmezlikli
hastaların takibi, fonksiyonel kapasitelerinin belirlenmesi, prognozun belirlenmesi
(buna post miyokard infarktüsündeki hastaların prognozunun belirlenmesi dahil),
tedavinin etkinliğinin takibinde güvenle kullanılabilecek pratik bir yöntemdir.
Karvedilol kalp yetmezliğinin tedavisinde etkili bir tedavi yöntemidir.
Çalışmamızın başlıca kısıtlılıkları şunlardır: Çalışmamız sınırlı sayıda hasta
ile ve sınırlı sürede yapılmıştır. Tedavide kulanılan karvedilol için seçilmiş hastalar
81
kullanılmış olup bu hastalar içerisinde iskemik kalp yetmezlikli, akut miyokard
infarktüslü hastaların sayısı sonuçları etkilemiş olabilir. Ayrıca hafif kalp kapak
hastalığının etkisi göz ardı edilmiştir. Seçilen hastalar çoğunlukla semptomları
belirgin olup, asemptomatik veya sınırda semptomları olan hastalarda proBNP
değerlendirilmemiştir. Sonuç olarak proBNP’nin maliyet analizinin yapılıp klinikte
hangi hasta gruplarında ve kalp yetmezliğinin hangi durumlarında kullanılması
gerektiği ve bununla ilgili günlük hasta pratiğinde gerekli kılavuzların belirlenmesi
gerekmektedir.
82
6.KAYNAKLAR
1. Stevenson LW: The limited availability of physical sings for estimating home
dynamics in chronic heart in failure. JAMA 261:884-8, 1989.
2. Bouvy ML, Heerdink ER, Leufkens HG, Hoes AW. Predicting mortality in
patiens with heart failure: a pragmatic approach. Heart 2003;89:605-9.
(Abstract/Free Full Text)
3. Cowie MR, Wood DA, Coats AJ, Thompson SG, Suresh V, Poole-Wilson PA,
et al. Survival of patients with a new diagnosis of heart failure: a population
based study. Heart 2000; 83:505-10. (Abstarct/Free Full Text)
4. Scrutinio D, Lagioia R, Ricci A, Clemente M, Boni L, Rizzon P. Prediction of
mortality in milt to moderately symtomatic patients with left ventricular
dysfunction. The role of the New York Heart Association classification,
cardiopulmonary exercise testing, two-dimensional echocardiography and
Holter monitoring. Eur Heart J1994; 15:1089-95. (Abstract)
5. Aaronson KD, Schwartz JS, Chen TM, Wong KL, Goin JE, Mancini DM.
Development and prospective validation of a clinical index to predict survival
in ambulatory patients referred for cardiac transplant evaluation. Circulation
1997; 95:2660-7. (Abstract/Free Full Text)
6. Doust JA, Glasziou PP, Pietrzak E, Dobson AJ. A systematic review of the
diagnostic accuracy of natriuretic peptides for heart failure. Arch Intern
Med2004; 164:1978-84. (Abstract/Free Full Text)
7. Han B, Hasin Y. Cardiovascular Effect of Natriuretic Peptides and Their
Interrelation with Endothelin 1. Cardiovascular Drugs and Therapy; 2003: 17:
41-52.
83
8. Henry JP, Gauer OH, Reeves JL. Evidence of the atrial location of receptors
influencing urine flow. Circ Res 1956; 4:85-90.
9. Kisch B. Electronmicroscopy of the atrium of the heart. Exp Med Surg 1956;
14:99-112.
10. Sudoh T, Kangawa K, Minamino M, Matsuo H. A new natrıuretic peptide in
porcine braine. Nature 1988; 332:78-81.
11. Suga S, Nakao K, Hosoda K, et al. Receptor selectivity of natriuretic peptide
family, atrial natriuretic peptide, brain natriuretic peptide, and C-type
natriuretic peptide. Endocrinology 1992; 130:229-39.
12. Levin ER, Gardner DG, Samson WK: Natriuretic Peptides. New England J
Med 1998; 339:321-328.
13. Yandle T: Biochemistry of natriuretic peptides. Intern Medi 1994; 135:561576.
14. Cheugn BMY, Kumara CR: Natriuretic peptides-revelance in cardiac disease.
JAMA 1998; 280:1983.
15. Steirn BC, Levin RI: Natriüretic peptides: Physiology therapeutic potential
and risk stratification in ischemic heart diesase. J Am Heart 1998;135:914-23.
16. Kazanegra R, Cheng V, Garcia A, et al: ‘A rapid test for B-type natriuretic
peptide correlates with fallig wedge pressures in patients treated for
decompensated heart failure: a pilot study. J Card Failure 2001; 7:21-9.
17. Yasue H, Yashimura M, Sumida H, ve ark. Localiztion and mechanism of
secretion of B type natriuretic peptide in comparison with those of A type
natriuretic peptide in normal subjects and patiens with heart failure.
Circulation 1994; 90:195-203.
18. Yoshimura M, Yasue H, Okumara K, ve ark. Different secretion patterns of
atrial natriuretic peptide and brain natriuretic peptide in patients with
congestive heart failure. Circulation 1993; 87:464-9.
19. Hama H, Itoh H, Shirakami G, ve ark. Rapid ventricular induction of brain
natriuretic peptide gene expression in experimental acute myocardial
infarction. Circulation 1995; 92:1558-64.
20. Wei CM, Heublein DM, Perella MA, ve ark. Natriuretic peptide system in
human heart failure. Circulation 1993; 88:1004-9.
84
21. Mukoyama M, Nakao K, Hosoda K, ve ark. Brain natriuretic peptide as a
novel cardiac hormone in homans. Evidence for an exquisite dual natriuretic
peptide system atrial natriuretic peptide and brain natriuretic peptide. J Clin
Invest 1991; 87:1402-12.
22. Charles CJ, Espiner EA, Nicholls MG, ve ark. Clearence receptors and
endopeptidase 24.11: Equal role in natriuretic peptide metobolism in
conscious sheep. Am J Physiol 1996; 271:R373-R380.
23. Roques BP, Noble F, Dauge V, Fournie Zaluski MC, Beaumont A. Neutral
endopeptidase 24.11: Structure, inhibition and experimental and clinical
pharmacology. Pharmacol Rev 1993; 45:87-146.
24. Marin Grez M, Fleming JT, Stenhausen M. Atrial natriuretic peptide causes
pre glomerular vazodilatation and post glomerular vazoconstriction in rat
kidney. Nature 1986; 324:473-6.
25. Richards AM, Mc Donald D, Fitzpatrick MA, ve ark. Atrial natriuretic
hormone has biological effect in man at physiological plasma concentrations.
J Clin Endocrinol Metab 1988; 67:1134-9.
26. Tonolo G, Richards AM, Manunta P, ve ark. Low dose infusion of atrial
natriuretic factor in mild essential hypertension. Circulation 1989; 80:893902.
27. Floras JS, Sympathoinhibitory effects of atrial natriuretic factor in normal
humans. Circulation 1990; 81:1860-73.
28. Brunner La Rocca HP, Kaye DM, Woods RL, Hastings J, Esler MD. Effects
of intravenous brain natriuretic peptide on regional sympathetic activity in
patients with chronic heart failure as compared with healthy control subjects.
J Am Coll Cardiol 2001; 37: 1221-27.
29. Atarashi K, Mulrow PJ, Franco Saenz R. Effect of atrial peptides on
aldesterone production. J Clin Invest 1985; 76:1807-11.
30. Burnett JC Jr, Granger JP, Opgenorth TJ. Effect of synthetic atrial natriuretic
factor on renal function and renin release. Am J Physol 1984; 247:F863-66.
31. Cao L, Gardner DG. Natriuretic peptides inhibit DNA synthesis in cardiac
fibroblasts. Hypertension 1995; 25:227-34.
85
32. Hunt PJ, Richards AM, Espiner EA, Nicholls MG, Yandle TG. Bioactivity
and metabolism of C type natriuretic in normal man. J Clin Endocrinol Metab
1994; 78:1428-35.
33. Nagagawa O, Ogawa Y, Itoh H, Suga S, Ihatsu Y, Kishmto I: Rapid
transcritional evation and early mRNA turnover of BNP cardiocyte
hypertrophy:evidence for BNP an emergency cardiac hormone aganist riculer
overload. J Clin Invest 1995; 96:1280-86.
34. Lunhner A, Stevens TL, Borgeson DD, et al. Differential atrial and
ventricular pession of myocardial BNP during evolation of heart failure. Am J
Physiol 1998; 274: 1684-92.
35. Francis GS, Benedict C, Jhonstone DE, et al: Comparision of neuroendocrine
activation in patients with ventricular dysfunction with and without
congestive heart failure. A substudy of the Studies of Left Ventricular
Dysfunction (SOVLD). Circulation 1990; 82: 1724-9.
36. Peacock WF. The B type natriuretic peptide assay: a rapid test for heart
failure. Cleve Clic J Med 2002; 69:243-51.
37. Kaan J, Hope J, Garcia A, et al. A rapid bedside test for brain natriuretic
peptide accurately predicts cardiac function in patients reffered for
echocardiography. J Am Cardiol 2000; 135:419A.
38. Criteria Committe of the New York Heart Association Functional capacity
and objective assesment in Normenclature and criteria for diagnosis of
diseases of the heart and great lessels. 9nd Ed., Braun and Co Boston 1994;
253-9.
39. Maisel A. B type natriuretic peptide in the diagnosis and management of
congestive heart failure. Cardiol Clinics 2001; 19:557-71.
40. Guidelines fort he evalution and management of chronic heart faliure. J Am
Coll Cardiol 2001; 38:2101-13.
41. Remme WJ, Swedberg K: Guidelines for diagnosis and treatment of heart
failure. Eur Heart J 2001; 22:1527-60.
42. Wieczorek SJ, Bailly KR, Thomas P, at al: Clinical evaluation of the Triage B
type natriuretic peptide assay for point of core testing of patients with
congestive heart failure. Clin Chem 2000; 46:A77.
86
43. Bettencourt P, Ferriera A, Dias P, at al. Predictors of diagnosis in patients with
stable mild to moderate heart faliure:J Card Faliure 2000; 6:306-13.
44. Maeda K, Tsotomato T, Wada A, et al: ‘High levels of plasma brain
natriuretic peptide and interleukin-6 after optimized treatment for heart
failure are indepented risk factors for morbitidy and mortality in patients with
congestive heart failure’. J Am Coll Cardiol 2000; 36:1587-93.
45. Jhonson W, Omland T, Hall C, et al: Neurohumoral activation rapidly
decreases after intravenous therapy with diuretics and vasodilators for class
IV heart failure. J Am Coll Cardiol 2002; 39:1623-9.
46. Murdock DR, McDonagh TA, Byrne J, et al: Titration of vasodilator therapy
in chronic heart failure according to plasma brain natriuretic peptide
concentration:
randomized
comparision
of
the
hemodynamic
and
neuroendocrine effects of tailared versus typical theory. Am Heart J 1999;
139: 1126-32.
47. Troughton RW, Frampton CM, Yandle TG, et al. Treatment of heart failure
guided by plasma aminoterminal brain natriuretic peptide (N-BNP)
concertraitons. Lancet 2000; 355: 1126-30.
48. Davis M, Espiner E, Richards G, at al: Plasma brain natriuretic peptide in
assesment of acute dyspnea. Lancet 1994; 343:440-4.
49. Tsutamoto T, Wada A, Maeda K, at al. Attenuation of compansation of
endogenous cardiac natriuretic peptide system in chronic heart failure:
prognostic role of plasma brain natriuretic peptide concentration in patients
with chronic symptomatic left ventricular dysfunction. Circulation 1997; 96:
509-16.
50. Stanek B, Frey B, Hulsman M, at al. Prognostic evaluation of neurohormonal
levels before and during beta-bloker therapy in advenced left ventricular
dysfunction. J Am Coll Cardiol 2001; 38:436-42.
51. Tsutamoto T, Wada A, Maeda K, at al: Effects of spiranolactone on plasma
brain natriuretic peptide and left ventricular remodelling in patients with
congestive heart failure. J Am Coll Cardiol 2001; 37:1228-33.
87
52. American Journal of Cardiology / Advisory Council to Improve Outcomes
nationwide in heart failure. Concensus recommondations fort he management
of chronic heart failure. Am J Cardiol 1999; 83:1A-38A.
53. Wuerz RC, Meadar SA: Effects of prehospital medications on mortality and
lenght of stay in CHF. Ann Emerg Med 1992; 21:669-74.
54. Kikuta K, Yasuhe K, Yoshimura M, Morila E, Sumida H, Kato H, et al.
Increased plasma levels of B type natriuretic peptide in patients with unstabil
angina. Am Heart J 1996; 131: 101-7.
55. deLemos JA, Morrow DA, Bentley JH, et all. The prognostic value of B typr
natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. N Engl J Med
20001; 345:1014-1021.
56. Jernebg T, Stridsberg M, Venge P, Lindhal B.N-terminal pro brain natriuretic
peptide on admission for early risk strafication of patients with chest pain and
no ST- segment elavation. JACC 2002 Aug 40: 437-45.
57. Omland T, deLemos JA, Morrow DA, Antman EM, Cannon CP, Hall C,
Braunwald E. Prognostic value of N-terminal pro-atrial and pro-brain
natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. Am J Cardiol
2002 Feb 89: 463-5.
58. James SK, Lindhal B, Siegbahn A, Stridsberg M, Venge P, Armstrong P,
Barnathan ES, Califf R, Topol EJ, Simoons ML, Wallentin L. N-terminal-pro
brain natriuretic peptide and other risk markers fort he seperate prediction of
mortality and subsequent myocardial infarction in patients with unstable
coranery artery disease: a Global Utilization of Stategies To Open occluded
arteries (GUSTO)-IV substudy. Circulation 2003 Jul 108:275-81.
59. Galvani M, Ottani F, Oltrona L, Ardissino D, Gensini GF, Maggioni AP,
Manucci PM, Minini N, Prando MD, Tubara M, Vernocchi A, Vecchio C. Nterminal pro-brain natriuretic peptide on admission has prognestic value
accros the whole spectrum of acute coronary syndromes. Circulation 2004 Jul
110: 128-34.
60. Omland T, Persson A, Ng L, et all. N-terminal pro-brain natriuretic peptide
and longterm mortality in acute coronary syndromes. Circulation 2002; 106:
2913-18.
88
61. Kawakami R, Saito Y, Kishimoto I, Harada M, Kuwahara K, Takahashi N,
Nakagava Y, Nakanishi M, Tanimoto K, Usami S, Yasuno S, Kinoshita H,
Chusho H, Tamura N, Ogawa Y, Nakao K. Overexpression of brain
natriuretic peptide faciliattes neutrophil infiltration and cardiac matrix
metalloproteinase-9 expression after acute myocardial infarction. Circulation
2004 Nov 110:3306-12.
62. Heymans S, Luttun A, Nuyens D, et all. İnhibition of plasminogen activators
or matrix metalloproteinases prevents cardiac rupture but impairs therapeutic
angiogenesis and causes cardiac failure. Nat Med 1999; 5: 1135-1142.
63. Dicstein K, Larsen AI, Bonarjee V, Thoresen M, Aarsland T, Hall C. Plasma
pro atrial natriuretic factor is predictive of clinical status in patients with
congestive heart failure. Am J Cardiol 1995; 76: 679-83.
64. Motwani JG, Mc Alpine H, Kennedy N, Struthers AD. Plasma brain
natriuretic peptide as an indicator for angiotensin converting enzyme
inhibition after myocardial infarction. Lancet 1993; 341: 1109-13.
65. Alan Maisel. B Type Natriuretic Peptide (BNP) Levels: A Potantial Novel
‘White Count’ for Congestive Heart Failure. Harrison’s Advence in
Cardiology. Ed: Braunwald E. Mc Graw Hill Conpanies 2003 page: 467-73.
66. Maisel AS, Krishnaswamy P, Nowak RM ve ark. Rapid measurement of B
type natriuretic peptide in the emergency diagnosis of heart failure. N Eng J
Med 2002; 347: 161-7.
67. Choy AM, Darbar D, Lang CC ve ark. Detection of left ventricular
dysfunction after acute myocardial infarction: comparison of clinical,
echocardiographic and neurohormonal methods. Br Heart J 1994; 72:16-22.
68. Maisel AS, Koon J, Krishnaswamy P, Kazanegra R, Clopton P, Gardetto N ve
ark. Utility of B natriuretic peptide as a rapid, point of care test for screening
patients undergoing
echocardiography to
determine
left ventricular
dysfunction. Am Heart 2001; 141: 367-74.
69. Lubien E, DeMaria A, Clapton P, Koon J, Kazanegra R, Gardeyyo N, ve ark.
Utility of B Natriuretic Peptide in Detecting Diastolic Dysfunction
Comparison With Doppler Velocity Recordings. Circulation 2002; 105: 595601.
89
70. Bando M, Ishii Y, Sugiyama Y, Kitamura S. Elevated plasma brain natriuretic
peptide levels in chronic respirotary failure with cor pulmonale. Respir Med
1999; 93: 507-14.
71. Morrison LK, Harrison A. Utility of rapid B natriuretic peptide assay in
differantiating congestive heart failure from lung disease in patients preseting
with dyspnea. J Am Coll Cardiol 2002; 39: 202-09.
72. Nagaya N, Nishikimi T, Okano Y ve ark. Plasma brain natriuretic peptide
levels increase in proportion to the extend of right ventricular dysfunction in
pulmonary hypertension. J Am Coll Cardiol 1998; 31: 202-08.
73. Bolger AP, Sharma R, Li W ve ark. Neurohormonal activation and chronic
heart failure syndrome in adults with congenital heart disease. Circulation
2002; 106: 92-9.
74. Lucher A, Burnett JC Jr, Jougasaki M ve ark. Evuluation of brain natriuretic
peptide as marker of left ventricular dysfunction and hypertrophy in
population. J Hypertens 2000; 18: 1121-28.
75. Omland T, Aakvaag A, Bonarjee WS ve ark. Plasma brain natriuretic peptide
as an indicator of left ventrıcular systolic function and long term survival
after acute myocardial infarction: comparison with plasma atrial natriuretic
peptide and N terminal proatrial natriuretic peptide. Circulation 1996; 93:
1993-9.
76. Richards AM, Nicholls G, Yandle TG ve ark. Plasma adrenomedullin: new
neurohormonal predictors of left ventricular function and prognosis after
myocardial infarction. Circulation 1998; 97: 1921-9.
77. Mc Donagh TA, Cunningham AD, Morison CE ve ark. Left ventricular
dysfunction, natriuretic peptides, and mortality in an urban population. Heart
2001; 86: 21-6.
78. Wallen T, Landahl S, Hedner T, Nakao K, Saito Y. Brain natriuretic peptide
predicts mortality in elderly. Heart 1997; 77: 264-7.
79. Tsutsui T, Tsutomato T, Maeda K, Kinoshito M. Comparison of
neurohormonal effects of short acting and long acting loop diuretics in
patients with chronic congestive heart failure. J Cardivasc Pharmacol 2001;
38: 81-5.
90
80. Tsutomato T, Wada A, Maeda K ve ark. Digitalis increases brain natriuretic
peptide in patient with severe congestive heart failure. Am Heart 1997; 134:
910-6.
81. Yoshimura M, Yasue H, Tanaka H ve ark.Responses of plasma concentration
of A type natriuretic peptide and B type natriuretic peptide to alacepril an
angiotensin converting enzyme inhibitor, in patients with congestive heart
failure. Br Heart J 1994; 72: 528-33.
82. The RESOLVD Investigators. Effects of Metoprolol CR in patients with
ischaemic and dilated cardionyopathy. Circulation 2002; 101: 378-84.
83. Textbook of Cardiovasküler Medicine Eric J. Topol Lippincott Williams and
Wilkins 1998 Section VI Heart Failure and Transplantation Page 2179 2327
Manuel of Cardiovaskuler Medicine E.J. Topol Lippincott Williams and
Wilkins 2004 second edition Heart Failure and Transplantation Page 101-175
84. Heart Disease A Textbook of Cardiovasküler Medicine 7th Edition Eugene
Braunwald, Douglas P. Zipes, Peter Libby, Robert O. Bonow Chapter 19-26
Page 457-652.
85. Katz AM. Heart Failure: Pathophysiology, molecular biology and clinical
management. Philadelphia, PA: Lippincott Williams and Wilkins 2000.
86. Eichna LW. The George Brown memorial lecture: Circulatory congestion and
heart failure. Circulation 1960;22: 864-886.
87. Stevenson LW. Inotropic therapy for heart failure. N Eng J Med 1998; 339:
1948-50.
88. Cowie MR, Mosterd A, Wood DA, et al. The epidemiology of heart failure.
Eur Heart J 1997; 18:208-225.
89. Criteria Committee, New York Hear Assaciation Inc Diseases of the heart and
blood vessels. Nomeclature and criteria for diagnosis 6th Edition Boston;
Little, Brown; 1964.
90. Vasan RS, Benjamin EJ, Levy D. Prevalence, clinical features and prognosis
of diastolic heart failure: An epidemiologic prespective. J An Coll Cardiol
1995; 26(7):1565-74.
91. Vasan RS, Benjamin EJ, Levy D. Congestive heart failure with normal left
ventricular sistolic function. Arch Intern Med 1996; 156: 147-157.
91
92. Baig K, Mahon N, McKenna W. The Pathophysiolgy Advenced Heart Failure
Am Heart J 1998; 135:216-30.
93. E. Braunwald. Congestive Heart Failure: A Half Century Perspective
Europian Heart J 2001; 22: 825-36.
94. Katz AM. The cardiomyopathy of overload; a major determinant of prognosis
in congestive heart failure. N Eng J Med 1990; 332:100-10.
95. Mulieri LA, Hasenfuss G, Leavitt BJ, Allen PD, Alpert NR. Altered
myocardial force frequency relation in human heart failure. Circulation 1992;
95: 1743-50.
96. Pieske B, Krestchman B, Meyer M, et al. Alterations in intracelluler calcium
handling assosiated with inverse force frequency relation in human dilated
cardiomyopathy. Circulation 1995; 92: 1169-78.
97. Bristow MR, Minobe WA, Raynolds MV, et al. Reduced beta 1 receptor
messenger RNA abudance in failing human heart. J Clin Invest 1993; 92:
2737-45.
98. Francis GS. Changing the remodelling process in heart failure; basic
mechanism and laboratory results. Curr Opin Cardiol 1998; 13: 156-61.
99. McMurray JJ, Ray SG, Abdulla I, Dergie HJ, Mortor JJ. Plasma endotheelin
in chronic heart failure. Circulation 1992; 85: 1374-9.
100. Drexler H, Coats AJS, Explanning fatique in congestive heart failure. Ann
Res Med 1996;47: 241-256.
101. Spinale FG, Mann DL, Activation of matrix metalloproteinases in the
failling human heart: breaking the tie that binds. Circulation 1998; 98: 16991702.
102.Cohn JN, Archibald DG, Franciosa SA, et al. Effects of vazodilator therapy
on mortality in chronic congestive heart failure: A results of a Vetrans Affairs
Cooperative Study (V HeF). N Eng J Med 1986; 314: 1547.
103.Grog R, Pocker M, Pitt B, et al. Heart failure 1990’s: evalution of major
public health problem in cardiovascüler medicine. J Am Coll Cardiol 1993;
22 (Suppl A): 3A.
104.Natinatiol Health and Nutrition Examination Survey III (NHANES III)
1988-1994, CDC/NCHS and the American Heart Association.
92
105.Ho KK, Pinsky JL, Kannel WB, et al. The epidemiology of heart failure; the
Framingham study. J Am Coll Cardiol 1993; 22: 6A-13A.
106.Konstom M, Drarup K, Baker D, et al. Heart failue: evalution care of
patients with left ventricular systolic dysfunction. Clinical practice guidline
No. 11 AHCPR Publication No.94-0612. Rockville Maryland USA. Agency
for health care Policy and Research, Public Health Service, US Deperment of
Health and Human Services:1994.
107.Teerlink JR, Goldhaber SZ, Pfefer MA. An overview of contemporary
ethiologies of congestive heart failure. Am Heart J 1991; 121: 1852-53.
108.Bonow RA, Udelson JE. Left ventricular diastolic dysfunction as a cause
dysfunction congestive heart failure: mechanisms and management. An
Intern Med !992; 117: 502-10.
109.Marantz PR, Tobin JN, Wassertheil JJ, et al. The relationship between left
ventricular systolic function and congestive heart failure diagnosed by
clinical criteria. Circulation 1988; 77: 607-12.
110.Good CB, McDermott L, McCloskey B. Diet and serun potassium in patients
on ACE inhibitors. JAMA 1995; 274: 538.
111.Cooper HA, Exner DV, Domanski MJ. Light-to modarete alcohol
consumption and prognosis in patients with left ventricular systolic
dysfunction. J Am Coll Cardiol 2000; 35: 1753-9.
112.Anker SD, Chua TP, Ponikoeski P, et al. Hormonal changes and catabolic /
anabolic imbalance in chronic heart failure and their importance for cardiac
cachexia. Circulation 1997; 96: 526-34.
113.DeBusk R, Drory Y, Goldstein I, et al. Management of sexual dysfunction in
patients with cardiovascular disease: recommandations of The Princeton
Concencus Panel. Am J Cardiol 2000; 86: 175-81.
114.Feenestra J, Grobbee DE, Remme WJ, Strieker BH. Drug incuced heart
failure. J Am Coll Cardiol 1999; 33: 1152-62.
115.Working Group on Cardiac Rehabilitation and Exercise Physiology and
Working Group on Heart Failure of the European Society of Cardiology.
Recommandations for Exercise Testing in Chronic Heart Failure patients.
Eur Heart J 2001; 22: 125-35.
93
116.Cardiology Michael H. Crawford, Jhon P. DiMacro Mosby 2001 Section V
Heart Failure and Cardiomyopathy Page 1.1-18.10.
117.CIBIS-II investigators and commites. The Cardiac Insufficiency Bisoprolol
Study II. A randomized trial. Lancet 1999; 353: 9.
118.MERIT-HF Study group. Effect of Metoprolol CR/XL in chronic heart
failure: Metoprolol CR/XL Randomised Invertion Trial in Congestive Heart
Failure.Lancet 1999;353:2001.
119.Kajotuna J, Cipola E, Malhotna A, et al. Angiotensin II induces apoptosis of
adult ventricular myocites in vitro. J Moll Cell Cardiol 1997; 25: 859-70.
120.Kober L, Torp-Pedersen C, Carlsen JE,et al. For the Trandolapril Cardiac
Evaluation (TRACE) Study Group. Effects on mortality by trandolapril after
myocardial infarction. N Eng J Med 1995; 333:1670-6.
121.Flather M, Yusuf S, Kober L, et al. Long-term ACE inhibitor therapy in
patients with heart failure or left ventricular dysfunction: a systematic
overwiev of data form individual patients. ACE-Inhibitor Myocardial
Infarction Collaborative Group. Lancet 2000; 355: 1575-81.
122.Umemura K, Nakashima M, Surma T. Thrombaxane A2 synthetase inhibition
suppresses cough induced by angiotensin converting enzyme inhibitors. Life
sci 1997; 60: 1583-8.
123.Ljungman S, Kjekshus J, Swedberg K. Renal function in severe congestive
heart failure during treatment with enalapril (The Cooperative North
Scandinavian Enalapril Survival Study –CONSENSUS- Trial. Am J Cardiol
1992; 70: 479-87.
124.Packer M, Poole-Wilson PA, Armstrong PW, et al. Comperative effects of
low and high doses of the angiotensin converting enzyme inhibitor,
lizinopril, on morbidity and motality in chronic heart failure. ATLAS Study
Group. Circulation 1999; 100: 2312-8.
125.Kaddoura S, Patel D, Parameshwar J et al. Objective assessment
of the response to treatment of severe heart failure using a 9-minute
walk test on a patient-powered treadmill. J Card Fail 1996; 2: 133-9.
126.Vargo DL, Kramer WG, Black PK, Smith WB, Serpas T, Brater DC.
Bioavailability, pharmacokinetics, and pharma-codynamics of torasemide
94
and furosemide in patients with congestive heart failure. Gin Pharmacol
Ther 1995; 57: 601-9.
127.Channer K.S, McLean KA, Lawson-Matthew P, Richardson M.
Combination diuretic treatment in severe heart failure: a randomised
controlled trial. Br Heart J 1994; 71: 146-50.
128.Edmonds CJ, Jasani B. Total-body potassium in hypertension patients
during prolonged diuretic therapy. Lancet 1972; 2: 8-12.
129.Wang W. Chronic administration of aldosterone depresses baroreceptor
reflex function in the dog. Hypertension 1994; 24: 571-5.
130.MacFadyen RJ, Barr CS, Struthers AD. Aldosterone blockade reduces
vascular collagen turnover, improves heart rate variability and reduces
early morning rise in heart rate in heart failure patients. Cardiovasc Res
1997; 35: 30-4.
131. Burnier M, Brunner HR. Angiotensin II receptor antagonists. Lancet
2000; 355: 637-45.
132. Khand AU, Rankin AC, Kaye GC, Cleland JG. Systematic review of the
management of atrial fibrillation in patients with heart failure. Eur
Heart J 2000; 2: 614-12.
133. The Digitalis Investigation Group. The effect of digoxin on mortality
and morbidity in patients with heart failure. N Engl J Med 1997; 336:
525-33.
134. Cohn JN, Johnson G, Ziesche S et al. A comparison of enalapril with
hydralazine-isosorbide dinitrate in the treatment of chronic congestive
heart failure. N Engl J Med 1991; 325: 303-10.
135. Cohn JN, Ziesche S, Smith R et al. Effect of the calcium antagonist
felodipine as supplementary vasodilator therapy in patients with chronic
heart failure treated with enalapril: V-HeFT I I I . Vasodilator-Heart
Failure Trial (V-HeFT) Study Group. Circulation 1997; 96: 856-63.
136. Thackray S, Witte K, Clark AL, Cleland JG. Clinical trials update:
OPTIME-CHF, PRAISE-2, ALL-HAT. Eur J Heart Fail 2000; 2: 209-12.
137.Hampton JR, van Vekihuisen DJ, KJeber FX et al. for the Second
Prospective Randomised Study of Ibopamine on Mortality and Efficacy
95
(PRIME II) Investigators. Randomised study of effect of ibopamine on
survival in patients with advanced severe heart failure. Lancet 1997; 349:
971-7.
138. Cleland JG, Cowburn PJ, Falk RH. Should all patients with atrial
fibrillation receive warfarin? Evidence from randomized clinical trials. Eur
Heart J 1996; 17: 674-81.
139. Bristow MR. Ginsburg R. Minobe WA, Cubicciotti RS, Sageman WS,
Lurie K, Billingham ME. Harrison DC, Stinson EB. Decreased
catecholamine sensitivity and β-adrenergic receptor density in failing human
hearts. N Enql J Med 1982:307:205-211.
140. Bristow MR, Kantrowitz NE, Ginsburg R, Fowler MB. β-adrenergic
function in heart muscle disease and heart failure. J Mol Cell Cardiol
I985;17(suppl 2):41-52.
141. Bristow MR. Pathophysiologic and pharmacologic rationales for clinical
management of chronic heart failure with beta-blocking agents. Am J
Cardiol 1993:71:12C-22C.
142. Eichhorn EJ, Bristow MR. Medical therapy can improve the biologic properties of the chronically failing heart: a new era in the treatment of heart
failure.Circulation l996;94:2285-2296.
143. Fowler MB, Laser JA. Hopkins GL. Minobe W, Bristow MR. Assessment of
the β-adrenergic receptor pathway in the intact failing human heart:
progressive receptor down-regulation and subsensitivity to agonist response.
Circulation 1986:74:1290-1302.
144. White M, Yanowitz F. Gilbert EM. Larrabee P, O'Connell JB. Anderson JL.
Renlund D, Mealey P, Abraham WT, Bristow MR. Role of beta-adrenergic
receptor downregulation in the peak exercise response of patients with heart
failure due to idiopathic dilated cardiomyopathy. Am J Cardiol 1995;76:127I1276.
145. White M, Wiechmann RJ, Roden RL, Hagan MB, Wollmering MM, Port JD,
Hammond E. Abraham WT, Wolfel EE. Lindenfeld J, Fullerton D, Bristow MR.
Cardiac β-adrenergic neuroeffector systems in acute myocardial dysfunction
96
related to brain injury: evidence for catecholamine-mediated myocardial
damage. Circulation 1995:92:2183-2189.
146. Imperato-McGinley J, Gautier T, Ehlers K. Zullo MA. Goldstein
DS. Vaughan ED Jr. Reversibility of catecholamine-induced dilated
cardiomyopathy in a child with a pheochromocytoma. N Engl J Med
1987:316:793-797.
147. Bristow MR, Gilbert EM. Improvement in cardiac myocyte function
by biologic effects of medical therapy: a new concept in the treatment
of heart failure. Eur Heart J 1995; I6(suppl F):20-3l.
148. Haber HL, Christopher LS. Gimple LW, Bergin JD, Subbiah ME,
Jayaweera AR, Powers ER, Feldman MD. Why do patients with
congestive heart failure tolerate the initiation of β-blocker therapy?
Circulation 1993:88:1610-1619.
149. Lowes BD, Minobe WA. Abraham WT, Rizeq MN, Bohlmeyer TJ.
Quaife RA, Roden RL, Dutcher DL, Robertson AD, Voelkel NF. Badesch
DB, Groves BM. Bristow MR. Changes in gene expression in the
intact human heart: downregulation of myosin heavy chain in
hypertrophied failing ventricular myocardium.J Clin Invest I997(in
press).
150. Bristow MR, Ginsburg R, Fowler M. Minobe W. Rasmussen R, Zera P,
Menlove R, Shah P, Stinson E. β1, and β2-adrenereic receptor
subpopulations in normal and failing human ventricular myocardium:
coupling of both receptor subtypes to muscle contraction and selective β
1
, receptor downregulation in heart failure. Circ Res 1986:59:297-309.
151. White M, Roden R, Minobe W, Khan MF, Larrabee P. Wollmering M,
Port JD, Anderson F. Campbell D, Feldman AM, Bristow MR. Agerelated changes in β-adrenergic neuroeffector systems in the human
heart. Circulation 1994:90: 1225-1238.
152. Bohm M, Diet F, Feiler G, Kemkes B, Erdmann E. -Adrenoceptors
and -adrenoceptor-medicated positive inotropic effects in failing
human myocardium. J Cardiovasc Pharmacol 1988:12:357-364.
97
153. Holubarsch C, Hasenfuss G, Schmidt-Schweda S, Knorr A. Pieske B, Ruf
T, Fasol R. Just H. Angiotensin I and II exert inolropic effects in atrial
but not in ventricular human myocardium: an in vitro study under
physiological experimental conditions. Circulation 1993:88:1228-1237.
154. Bristow MR. Changes in myocardial and vascular receptors in heart
failure. J Am Coll Cardiol 1993:22(suppl A):6IA-71A.
155. Bristow MR, Minobe W, Rasmussen R, Larrabee P. Skerl L. Klein JW.
Anderson FL, Murray J, Mestroni L, Karwande SV, Fowler M,
Ginsburg R. β-adrenergic neuroeffector abnormalities in the failing
human heart are produced by local, rather than systemic mechanisms.
J Clin Invest 1992:89:803-815.
156. Bristow MR. Hershberger RE, Port JD. Rasmussen R. β1, and β2
adrenergic receptor mediated adenylate cyclase stimulation in nonfailing
and
failing
human
ventricular
myocardium.
Mol
Pharmacol
1989:35:295-303.
157. Bristow MR, Anderson FL, Port JD. Skerl L. Hershberger RE, Larrabee
P. O'Connell JB, Renlund DG, Volkman K, Murray J, Feldman AM.
Differences in β-adrenergic neuroeffector mechanisms in ischemic vs
idiopathic dilated cardiomyopathy. Circulation 1991:84:1024-1039.
158. Freedinan NJ, Liggett SB, Drachman DE. Pei G, Caron MG. Lefkowitz
RJ. Phosphorylation and desensitization of the human β1-adreneraic
receptor. J Biol Chem 1995:270:17953-17961.
159. Roth NS, Campbell PT, Caron MG, Lefkowitz RJ. Lohse MJ.
Comparative rates of desensitization of β-adrenergic receptors by the βadrenergic receptor kinase and the cyclic AMP-dependent protein kinase.
Proc Natl Acad Sci USA 1991:88:6201-6204.
160. Koch WJ, Inglese J, Stone WC, Lefkowitz RJ. The binding site for the β
2
subunits of heterotrimeric G proteins on the β-adrenergic receptor
kinase. J Biol Chem 1993:268:8256-8260.
161. Chen L. Vatner DE, Vatner SF. Hittinger L, Homey CJ. Decreased Gsa
mRNA
levels accompany the
fall in Gs, and adenylyl cyclase
98
activities in compensated left ventricular hypertrophy: in heart failure,
only the impairment in adenylyl cyclase activation progresses. J Clin
Invest 1991:37:293-298.
162. Waagstem F, Caidahl K, Wallentin I, Bergh CH. Hjalmarson A. Longterm β-blockade in dilated cardiomyopathy. Circulation 1989:80:551563.
163. Quaife RA. Gilbert EM, Christian PE. Dalz FL. Mealey PC, Volkman K.
Olsen SL. Bristow MR. Effects of carvedilol on systolic and diastolic
left ventricular performance in idiopathic dilated cardiomyopathy or
ischemic cardiomyopathy. Am J Cardiol 1996,78:779-734.
164. Hall SA. Cigarroa CG, Marcoux L. Risser RC. Graybum PA. Eichhorri EJ
Time course ot improvement in left ventricular function, mass, and
geometry in patients with congestive heart failure treated with /3adrenergie blockade. J Am Coil Canliol 1995:5,25:ll54 -1161.
165. Lowes BD, Gill EA, Rodriguez-Larrain J. Abraham WT, Bristow MR.
Gilbert EM. Carvedilol is associated with a reversal of remodeling in
chronic heart failure. (Abstr) Circulation 1996;94(suppl 1):1-407.
166. Gilbert EM. Abraham WT, Olsen S. Hattler B. White M, Mealy P,
Larrabee P. Bristow MR. Comparative hemodynamic, LV functional, and
antiadrenergic effects of chronic treatment with metoprolol vs carvedilol
in the failing heart. Circulation 1996:94:2817-2825.
167. Fowler MB, Bristow MR. Rationale for beta-adrenergic blocking drugs
in cardiomyopathy. Am J Cardial 1985.55:D12O-D124.
168. Gilher. EM. Anderson JL. Deitchman D. Yanowirz FG. O'Connell JB,
Renlund DG Bartholomew M, Mealev PC. Larrabee P, Bristow MR.
Chronic β-biocker vasodilator therapv improves cardiac function in
idiopathic dilated cardiomyopathy: a double-blind, randomised study of
bucindolol versus placebo. Am J Med 1990;88:223-229.
169.Cleland JGF, Swedberg K (1996)Carvedilol for heart failure, with care.
Lancet 347:1199-201.
99
170.Packer M, Bristow MR, Cohn JN et al for the US carvedilol study grup
(1996) The effect o carvedilol on morbidity and mortality in patinets with
chronic heart failure. N Engl J Med 334:1349-55.
171.Cleland JGF, Bristow M, Erdmann E, Remme WJ, Swedberg K, Waagstein
F (1996) Beta-blocking agents in heart failure. Should they be used and
how? Eur Heart J 17:1629-39.
172.Cleland JGF, Ray SG, McMuray JJV (1994) Prevention Strategies after
Myocardial Infarction. Science Press, London.
173.Australia-New Zealand Heart Failure Research Collaborative Group.
Randomised, placebo-controlled trial of carvedilol in patients with
congestive heart failure due to ischaemic heart disease. Lancet 1997; 349:
375-80.
174.Waagstein F, Bristow MR, Swedberg K, et al. Beneficial effect of
metoprolol in idiopathic dilated cardiomyopathy. Lancet 1993; 3442:
1441-6.
175. CIBIS Investigators and Committees. A randomised trial of beta blockade
in heart failue. The Cardiac Insufficiency Bisoprolol Study (CIBIS).
Circulation 1994; 90: 1765-73.
176. SOLVD Investigators. Effect of enalapril on survival in patients with
reducced left ventrıcular ejection fractions and congestive heart failure. N
Eng J Med 1991; 325: 293-302.
177. Basu S, Senior R, Raval U, van der Does R, Bruckner T, Lahiri A.
Beneficial effects of intravenoys and oral carvedilol treatment in acute
myocardial infarction: a placebo-controlled, randomized trial. Circulation
1997; 96: 183-91.
178. Sackner-Bernstein J, Krum H, Gldsmih RL, et al. Should worsening heart
failure early after inititation of beta-blocker therapy for chronic heart
failure preclude longterm treatment? Circulation 1995; 92 (Suppl I): 1395 (abstract)
179. Bristow WR, Gilbert EM, Abraham WT, et al. For the MOCHA
Investigators Carvedilol produces dose-related improvements in left
100
ventricular function and survival in subjects with chronic heart failure.
Circulation 1996; 94: 2807-16.
180. Cleland JGF. ACE inhibitors for the prevention and treatment of heart
failure. Why aren’t they ‘under-used’? J Hum Hypertens 1995; 9:435-42.
101
102
Download