T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI YEDİKULE GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 7.GÖĞÜS HASTALIKLARI KLİNİĞİ ŞEF DOÇ DR SEDAT ALTIN UYKU APNE SENDROMU HASTALARINDA BOZULMUŞ OTONOM SİNİR SİSTEMİ FONKSİYONU ÜZERİNE APAP’IN DÜZELTİCİ ETKİSİNİN SABİT BASINÇLI CPAP İLE KARŞILAŞTIRMASI UZMANLIK TEZİ DR. PINAR ÖZKAN İSTANBUL 2006 1 TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim süresince yanında çalışmaktan onur ve keyif duyduğum, üstün bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, yenilikçi ve girişimci özelliklerini her zaman örnek aldığım; sabır, hoşgörü ve ilgisini benden hiç esirgemeyen, beni her zaman destekleyen ve yönlendiren, çok sevdiğim ve saydığım değerli hocam Doç. Dr.Sedat Altın’a, Değerli bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, uzmanlık eğitimim boyunca ilgilerini esirgemeyen hocalarım Dr. Saadettin Çıkrıkçıoğlu’na ve Doç. Dr. Filiz Koşar’a ve diğer klinik şeflerimiz Doç Dr.Güngör Çamsarı’ya, Doç.Dr.Pınar Yıldız’a, Doç.Dr.Veysel Yılmaz’a, Dr.Emel Çağlar’a, Doç.Dr.Esin Tuncay’a, ayrıca cerrahi klinik şeflerimiz Doç.Dr.Atilla Gürses’e, Doç.Dr.M.Ali Bedirhan’a, ve şef muavini Dr. İbrahim Dinçer’e, Kendisinden çok şey öğrendiğim, öğretmekten hiç yorulmayan, eğitimim boyunca yardımını hep yanımda hissettiğim 7.klinik şef muavini Doç.Dr.Erdoğan Çetinkaya’ya, Tezimin her aşamasında olduğu gibi tanıştığımız günden beri her konuda büyük yardım ve desteğini gördüğüm, uyku bilimine olan ilgimin doğmasına sebep olan, birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığım Dr.A.Levent Karasulu’ya, Servis içerisinde bilgilerinden faydalandığım, yardım ve desteklerini hissettiğim, güleryüzlü ve hoşgörülü tavırları ile birlikte çalıştığımız Dr.E.Cengiz Seyhan’a, Dr.Atayla Gençoğlu’na, Birlikte çalışmış olmaktan çok keyif aldığım ve şanslı olduğumu düşündüğüm, zorlukları birlikte aştığımız sevgili arkadaşlarım; Dr.Sabahattin Sert’e, Dr.Gülşah Şafak’a, Dr.Nurdan Kalkan’a, Dr.Levent Dalar’a, Dr.Sinem N. Sökücü’ye, Dr.Nurdan Şimşek’e, Dr.Hülya Abalı’ya, Dr.Pelin Karadağ’a ve özellikle tezim sırasındaki yardımları ile Dr.Kürşat Epöztürk’e, Sevgilerinin ve iyi niyetlerinin karşılığını asla ödeyemeyeceğim, desteklerini hep yanımda hissettiğim, birlikte yorulduğumuz ve ekip çalışmasının tadına vardığımız başta Yurdanur Oral olmak üzere 7.kliniğin güler yüzlü tüm hemşirelerine, Uyku laboratuvarında geçirdiğim saatleri daha güzel ve eğlenceli kılan, mutluluk içinde birlikte çalıştığımız, tezimin yapım aşamasında her birinin benim 2 kadar emeği olan laboratuarımızın sertifikalı teknikerleri Oğuzhan Ası, Mehmet Cengiz’e ve sekreterimiz Ünal Kapuçam’a, Hep mutlulukla hatırlayacağım, sohpetlerini ve sofralarını paylaştığım, birlikte olmaktan sevinç duyduğum fedakar ve vefalı 7.klinik personeline, Hayatımda güzelden yana ne varsa en çok onların emeği, alın teri ve imzası olduğundan sevgili aileme, özellikle de annem ve babama, Kalbimin en derinliklerinden ve sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Dr.Pınar Özkan 3 İÇİNDEKİLER 1.GİRİŞ VE AMAÇ 6 2.GENEL BİLGİLER 7 2.1. NORMAL UYKU 7 2.2. OBSTRÜKTİF UYKU APNE SENDROMU (OUAS) 8-15 2.3. OUAS’ NUN KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÜZERİNE ETKİLERİ 16-18 2.4. KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ 20-25 3.GEREÇ VE YÖNTEM 27 3.1 ÖLÇÜMLER 28-29 3.2 İSTATİKSEL ANALİZ 29-30 4.BULGULAR 31-38 5.TARTIŞMA 38-41 6.ÖZET 7.KAYNAKLAR 42 43-60 4 KISALTMALAR OUAS: Obstruktif uyku apne sendromu CPAP: continuous positive airway pressure (Sürekli pozitif havayolu basıncı) APAP: Autoadjusted continuous positive airway pressure (Otomatik CPAP) KHD : Kalp hızı değişkenliği LF: Low frequancy (Düşük frekans) HF: High frequancy (Yüksek frekans) VLF: Very low frequancy ( Çok düşük frekans) AHI: Apne hipopne indeksi REM: Rapid eye movement (Hızlı göz hareketi) NREM: Non rapid eye movement (Hızlı göz hareketi olmayan) BKİ: Beden kitle indeksi IPAP: İnspiratory positive airway pressure (inspiratuvar pozitif hava yolu basıncı) EPAP: Expiratory positive airway pressure (ekspiratuvar pozitif hava yolu basıncı) BPAP: Bilevel positive airway pressure (iki seviyeli pozitif hava yolu basıncı) KOAH: Kronik obstruktif akciğer hastalığı FFT: Fast Fourier Transform GSY: Güç spektrum yoğunluğu SDNN: Standard deviation of the NN interval SDANN: Standard deviation of the averages NN interval PSG: Polisomnografi NuHF: Düzeltilmiş HF NuLF: Düzeltilmiş LF 5 1. GİRİŞ VE AMAÇ Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS); uyku sırasında üst hava yolunun sürekli olarak tekrarlayan tıkanmaları ile seyreden bir tablodur (1).. Son çalışmalar OUAS’a, erişkin popülasyonda oldukça sık rastlanıldığını göstermektedir. Erişkin yaştaki erkeklerin %1–5’inde, kadınların %1.2–2.5’inde OUAS görülmektedir (2,3). En sık rastlanan gece semptomu horlamayken, gündüz semptomu ise aşırı uykululuk halidir (1,4,5). OUAS, sosyal ve nöropsikolojik sonuçlarının yanı sıra kardiovaskuler sonuçlarıyla da ciddi morbidite ve mortalite kaynağıdır (6,7,8,9). Son yıllarda en çok ilgi çeken konulardan biri OUAS ve kardiovaskuler sonuçları arasındaki fizyopatolojik bağıntıdır. Tekrarlayan solunum olaylarının ve arousalların yol açtığı otonom sinir sistemi değişiklikleri, hipoksi ataklarının ve uyku yoksunluğunun yol açtığı sistemik inflamatuar değişiklikler, inceleme konusudur (6,9). OUAS nun en yaygın tedavisi sürekli pozitif hava yolu basıncı(CPAP) uygulamasıdır (10). Güncel çalışmalar CPAP kullanımının başta kardiovaskuler sonuçlar olmak üzere OUAS nun tüm olumsuz etkilerini önlediğini göstermiştir(11). Ancak CPAP tedavisi ile ilgili en önemli sorunlardan biri, CPAP uyunçunun oldukça düşük olmasıdır (10). Teknolojik gelişmeler bu sorunu çözmeye yönelik değişik seçenekler üretmiştir. Bu seçeneklerden biri de otomatic CPAP adı verilen cihazlardır. Bu cihazlar gece boyu solunum olaylarını algılayarak bu olaylara basınç yanıtı verirler. Hasta konforunu arttırdığını ve toplam basınç maruziyetini azalttığını bildiren araştırmacılar vardır (12). Ancak az sayıda araştırmacı APAP cihazlarının OUAS nun kardiovaskuler sonuçları üzerine etkilerini incelemiştir (13). Kalp hızı değişkenliği (KHD) otonom sinir sistemi fonksiyonunu incelemek için yaygın olarak kullanılan non invaziv bir yöntemdir(14). KHD birim zaman içerisinde sinüs hızındaki periyodik değişiklikleri gösterir. Bu yöntem ile elektrokardiyografideki sinyallerin spektral analizi yapılmakta, parasempatik ve sempatik sinir sistemi ile ilişkili bazı özgül frekans bantlarına dayanarak kardiyak otonomik tonüs değerlendirilebilmektedir. Yüksek frekans bandı parasempatik sinir sistemi, düşük frekans bandı ise sempatik sinir sistemi göstergesi olarak alınmaktadır(15). APAP cihazlarının KHD ile değerlendirilen otonom sinir sistemi fonksiyonu üzerine akut etkileri belirsizdir. 6 Çalışmamız, APAP cihazlarının KHD üzerine etkilerini ve dolayısıyla da OUAS da bozulmuş olan otonom sinir sistemi fonsiyonunu düzeltmedeki etkisini CPAP cihazı ile karşılaştırmayı amaçlamaktadır. 2. GENEL BİLGİLER 2.1. NORMAL UYKU Uyku, hızlı göz hareketlerinin olduğu “paradoksal uyku” (rapid eye movement, REM) ve olmadığı “yavaş dalga uykusu” (non rapid eye movement, NREM) olmak üzere iki ayrı evrede incelenmektedir. I. NREM Uykusu NREM uykusu dört evreden oluşur. Evre1 ve Evre2 yüzeyel veya hafif uyku, Evre3 ve Evre4 ise derin uyku veya yavaş dalga uykusu olarak adlandırılır. Tüm gece uykusunun %75-80‘ini oluşturur. Normal popülasyonda NREM uykunun evrelere göre genel dağılımına bakacak olursak; • NREM Evre1: Tüm gece uykusunun %2-5‘ini, • NREM Evre2: Tüm gece uykusunun %45-55‘ini, • NREM Evre3 ve Evre4: Tüm gece uykusunun %20-25’ini oluşturur. NREM uyku fiziksel dinlenmeyi sağlar. NREM Evre3 ve Evre4 büyüme ve hücre onarımında rol oynar. Uykunun yarısını oluşturan NREM Evre1 ve Evre2’nin işlevleri ise henüz bilinmemektedir. II. REM Uykusu (paradoksal uyku) Tonik ve fazik REM olmak üzere iki bölümde incelenir. Normal popülasyonda tüm gece uykusunun %20-25’ini oluşturur. REM uykusunun ruhsal dinlenmenin sağlandığı ve rüyaların görüldüğü dönem olduğu bilinmektedir. Uyku süresince, REM dönemi 90–120 dakika aralarla gerçekleşir ve 5–30 dakika süren siklüsler halinde gece boyunca 4–6 kez tekrarlanır. REM döneminde solunum ve kalp hızı düzensizleşir, kas tonüsü azalır ve düzensiz kas hareketleri ortaya çıkabilir; sonuç olarak REM beynin aktif olduğu bir dönemdir. Gecenin ilk yarısında gerek sayı, 7 gerekse süre açısından NREM, ikinci yarısında ise REM dönemi ağırlık kazanmaktadır (16). 2.2. OBSTRÜKTİF UYKU APNE SENDROMU (OUAS) 2.2.1.Tarihçe Uyku apnesinin batı literatüründe ilk yer alışı 1666'da Aelinaus Yazıtları'ndadır. Obezite ve hipersomni ilişkisi ise Charles Dickens'ın 1837'de yazdığı ünlü romanı, “Pickwick Yazıları"ındaki şişman "Joe" tiplemesinde dikkat çekmektedir. "Pickwick sendromu" terimini ilk kez Osler, 1919'da kullanmaya başlamıştır. Elektroensefalografinin 1959'da Berger tarafından kullanılmaya başlanmasıyla beraber uykunun kompleks bir aktivite olduğu ve uyanıklık ile uyku arasında farklar bulunduğu anlaşılmıştır. Elektrookülografinin kullanılmasıyla yavaş ve hızlı göz hareketleri tanımlanmış, REM fazı sırasında; rüya görme, solunumsal ve kardiyovasküler fenomenlerin farkına varılmıştır (17). Burwell ve ark. 1956'da, "Pickwick sendromu" ile obezite, aşırı uykululuk ve solunum sorunlarının ilişkili olduğunu tanımlamıştır (18). Pickwick sendromlu hastalarda uykuda solunum monitorizasyonu ile ilgili ilk yazılar 1965'de Fransa'dan Gastaut, Tassinari, Duran ve Almanya'dan Jung, Kuhlo tarafından yayınlanmıştır. Bu çalışmalarda soluk hava akımının tekrarlanan epizodlarla azalması ya da durması, "uyku apnesi" olarak tanımlanmış ve oksijen desatürasyonlarıyla ilişkili olduğu bulunmuştur. Önceleri uyku apnesinin sadece Pickwick morfolojisi olan hastalarda görüleceği düşünülmüş, fakat daha sonra bu özellikleri olmayan kişilerde de görülebileceği anlaşılmıştır (1,19). Türkiye’de apne ile ilgili ilk yayın 1973 yılında Barış tarafından yapılmıştır(20). Uyku apne Sendromu ilk zamanlar trakeostomi ile tedavi edilmekteydi (21). Nazal CPAP'ın 1981'de Sullivan ve ark. tarafından geliştirilmesi ile uyku apnesinin invazif olmayan, güvenli, kolay uygulanabilir ve etkili tedavisi gündeme gelmiştir (22). 2.2.2. Epidemiyoloji OUAS, uyku sırasında hava akımının tekrarlayan tıkanmaları ile seyreden oldukça sık rastlanan bir tablodur. Günümüzde OUAS’nun prevalansı erişkin popülasyonda; kadında %1.2–2.5 ve erkekte %1–5 olarak kabul edilmektedir. Bugüne dek, epidemiyolojik açıdan yapılan en geniş çalışma, Wisconsin uyku kohort çalışmasıdır. Yaşları 30 ile 60 arasında değişen 602 erkek ve kadın olgu PSG ile 8 değerlendirilmiş; erkekte %24, kadında %9 oranında obstrüktif uyku apne sendromu tespit edilmiştir. Bu grupta gündüz aşırı uykululuk sırasıyla %22 ve %17, OUAS prevalansı da erkekte %4, kadında %2 bulunmuştur. Bu çalışmada en yüksek prevalans 45–64 yaşları arasında %4.7 olarak saptanmış, 64 yaş ve üzerinde ise %1.7 olarak bulunmuştur (2). Ülkemizde de yapılan epidemiyolojik çalışmalarda, OUAS prevalansı %1.8 olarak bildirilmiştir (23) 2.2.3. Tanım ve risk faktörleri Uyku apnesinin en önemli özelliği, uyku sırasında, üst hava yolunun kollapsı ile solunumun tekrarlayıcı olarak engellenmesidir. Solunum, tamamen (apne) veya kısmen (hipopne) engellenebilir. Erişkinlerde apne; solunumun en az 10 saniye süre ile tamamen kesilmesi ve hipopne; solunumun en az 10 saniye süre ile %50 oranında azalması olarak tanımlanmıştır (24). Birçok klinisyen, hipopne tanımına, en az %4’lük bir oksijen desatürasyonu ve/veya uyanayazma (arousal) da ek olarak gerekli görmektedir. Uykunun her saati başına düşen apne ve hipopnelerin ortalama toplamı, apne-hipopne indeksi (AHİ) veya solunumsal sıkıntı indeksi (SSİ) olarak tanımlanır. AHİ, uyku apnesinin derecesini belirlemede genel bir kabul kazanmışsa da, oksijen desatürasyon indeksi (ODİ), uyanayazma (arousal) sayısı gibi değişkenler de sıklıkla kullanılmaktadır. OUAS’ a eğilimi artıran faktörler: I. Yaş II. Cinsiyet III. Genetik özellikler IV. Obezite (boyun çevresinin genişliği ve kısa kalın boyun) V. Kraniofasial anomaliler (retrognati, mikrognati) VI. Sigara, alkol, hipnotik ilaç kullanımı I. Yaş: Bu sendromda iki farklı yaş grubunda insidans artmaktadır. İlki, tonsiller hipertrofi veya çene anomalilerine bağlı olarak çocukluk çağı, diğeri de 45–65 yaşları arasındadır. Yaşla insidansın arttığı gösterilememiş, fakat son yıllarda yapılan bir 9 çalışmada, BKİ değişimlerinden bağımsız olarak, OUAS şiddetinin ileri yaşlarda azaldığı gösterilmiştir (25). II. Cinsiyet: Genel popülasyonda OUAS‘lu erkek/kadın oranı; 2.5/1 olarak saptanmıştır (2). Premenopozal kadınlarda nadirdir ve sıklıkla morbid obezite ile birliktelik gösterir (26). OUAS prevalansı, kadınlarda menopozdan sonra artmaktadır, bu da OUAS’da kadın seks hormonlarının koruyucu, erkek seks hormonlarının ise eğilim yaratıcı etkisini göstermektedir. Erkeklerde üst hava yolunun mekanik özellikleri, kadınlarınki ile karşılaştırıldığında, bazı farklılıklar göze çarpmaktadır (27). Whittle ve ark. magnetik rezonans görüntüleme kullanarak, boyun yumuşak doku hacmi ve yağ dağılımı açısından yaş , BKİ ve Epworth uykululuk skalası sonuçları eşleştirilmiş, 10 normal kiloda erkek ve kadın olguyu karşılaştırmışlar ve total boyun yumuşak doku hacmi ile farengeal yağ dokusu kitlesinin erkekte daha fazla olduğunu göstermişlerdir (28). III. Genetik Özellikler: OUAS’nun hem semptom hem de laboratuvar bulguları, hastaların akrabalarında normal popülasyona kıyasla daha sık görülmektedir (29). IV. Obezite: OUAS için obezite önemli bir risk faktörüdür. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 1997‘de, BKİ:26-30kg/m2 olan erişkinleri “kilolu”, BKİ>30kg/m2 olanları ise “obez” olarak tanımlamıştır (5). Obezitenin üst hava yolunu daraltarak, kollapsa neden olması konusunda, çeşitli potansiyel mekanizmalar öne sürülmüştür. Genel olarak obez OUAS’lu olgular, daha büyük bir dil ve daha dar bir üst hava yolu geçişine sahiİptir (30). Ayrıca, obez OUAS’lu hastalarda solunum kas gücünün azaldığı da gösterilmiştir (31). Bu nedenle, santral obezite ile OUAS birlikteliği, anormal üst hava yolu kas fonksiyonu ile ilişkilendirilebilir. OUAS’lu hastalarda, kilo kaybından önceki ve sonraki çalışmalar, üst hava yolunda yapısal değişimlerden çok fonksiyonel değişimler olduğunu göstermektedir (32). Yayınlanmış epidemiyolojik çalışmaların çoğu obezitenin, OUAS riskini arttırdığını göstermektedir. Boyun çevresi ve bel/kalça oranının OUAS riski için 10 önemli belirleyiciler olduğu öne sürülmüş, fakat bu bazı çalışmaların bulguları ile desteklenememiştir (33). V. Üst Hava Yolu Anatomisi: Üst hava yolu genişliğini azaltan tüm faktörler, OUAS oluşumuna ve hastalığın şiddetinin artmasına katkıda bulunur. Retrognati veya mikrognati gibi kraniofasial anomaliler ve nazal septum deviyasyonu üst hava yolu geçişini daraltarak, uyku apnesine eğilim yaratır (34,35). Obstrüksiyonun bir başka potansiyel nedeni de, yağ depolanması veya büyük tonsillere bağlı olarak üst solunum yolunda yumuşak doku kitlesinin normalden fazla olmasıdır (36,37). Ayrıca sırtüstü pozisyonda uyumak, dil kökünün üst solunum yolunu tıkanmasına yol açarak uyku apnesinin şiddetini arttırabilir (38). Akromegali ve hipotiroidizm gibi hastalıklar da üst hava yolu pasajını daraltarak uyku apne hipopne sendromuna yol açabilir (39,40). VI. Alkol ve Sigara: Issa ve ark. yaptığı bir çalışmada, alkolün, farenksin dilatatör kas aktivitesini bozduğu ve apnelere uyanayazma cevabını azalttığı için, OUAS’nun şiddetini arttırdığı göstermiştir (42). Aynı çalışmada, apnelerin sayısı ve sıklığının, alkol alındıktan sonraki ilk bir saat içindeki uykuda daha şiddetli olduğu gösterilmiştir. Stradling ve Crosby, sigara ve OUAS arasında bir ilişki gösteremezken, Wisconsin uyku kohort çalışmasında ise bağımsız bir ilişki saptanmıştır (1,42). Sigara, hem kadın hem de erkekte doza bağımlı olarak horlama prevalansını arttırmaktadır (2). 2.2.4. Tanı Klinik tabloyu OUAS olarak isimlendirebilmek için, semptomların yanı sıra laboratuvar bulguları da gerekmektedir. Tanıda kullanılan altın standart yöntem polisomnografidir (PSG). Apne-hipopne indeksinde (AHİ) 5/saat ve üzeri değerler, OUAS için sınır olarak kabul edilmiş, fakat bunun gündüz semptomları ve hastalığın uzun dönem komplikasyonları ile yeteri kadar doğru orantı gösterdiği henüz tam olarak kesinleşmemiştir (43). OUAS şiddeti AHİ değeri ile ifade edilir (Tablo 1). OUAS’da en sık rastlanan semptom ve bulgular Tablo 2’de belirtilmiştir. Genellikle hastalar gürültülü horlama ve gündüz aşırı uykululuk anamnezi verirler ve takip eden yıllar içinde OUAS tanısını alırlar (42). Tedavi almamış hastaların 11 prognozunu hedef alan çalışmalar, OUAS’nun progresif bir hastalık olduğunu desteklemektedir (44). Tablo 1. OUAS Sınıflandırması AHİ < 5 Normal AHİ 5–15 Hafif AHİ 15–30 Orta AHİ > 30 Ağır Horlama, OUAS‘nun en sık rastlanan gece semptomudur ve horlama olmaksızın apne görülmesi nadirdir (4). Epidemiyolojik çalışmalar, tek başına horlamanın, vasküler hastalıklar için bir risk olduğunu göstermektedir. Horlama, 30– 40 yaşları arasında, kadınlarda %5, erkeklerde %10 oranlarında görülürken, 50–60 yaşları arasında rakamlar, %15 ve %20’ye yükselmekte, 60 yaş üzerinde ise, prevalans eşitlenmektedir. Horlama, OUAS‘da hastayı hekime yönlendiren anahtar semptomdur. Horlaması olan erkek olgularda, 10 yıl içinde OUAS gelişme riski yüksektir (5). Tablo 2. OUAS’da en sık rastlanan semptom ve bulgular (45); 1. Horlama 2. Tanıklı apne 3. Gündüz aşırı uykululuk 4. Unutkanlık 5. Kişilik bozuklukları 6. Gece terlemesi 7. Gece sık idrara çıkma 8. İmpotans ve libido azalması 9. Sabah baş ağrıları ve aşırı yorgunluk OUAS’da gece semptomları, hasta tarafından genellikle göz ardı edilse de, gündüz semptomları oldukça dikkat çekicidir. Gündüz aşırı uykululuk; günlük aktiviteyi, iş performansını ve trafikte araba kullanmayı engelleyecek kadar ağır olabilmektedir. Gündüz aşırı uykululuk (excessive daytime sleepiness, EDS) en rasyonel olarak Epworth Uykululuk Skalası (Epworth Sleepiness Scale, ESS) (Tablo 12 3) ile saptanabilmekte ve bir dizi çalışmada gösterildiği üzere hastalığın şiddeti ile yakından ilişkilidir. Tablo 3’de Epworth Uykululuk Skalası bileşenleri ve hesaplama yöntemi gösterilmiştir. Tablo 3. Epworth Uykululuk Skalası 1.Otururken, okurken 2.Televizyon seyrederken 3.Tiyatro, toplantı salonları gibi genel yerlerde inaktif olarak otururken 4.Araba içinde ara vermeden 1 saatlik sürede yolculuk yaparken 5.Öğleden sonra dinlenirken 6.Bir başkasıyla oturup konuşurken 7.Alkol almadan öğle yemeğinden sonra otururken 8.Araba kullanırken trafikte birkaç dakikalık sürede dururken “iç geçmesi, uyuklama, hafif uykuya dalma var mı?” sorularına hastanın aşağıdaki seçeneklerden biriyle cevap vermesi istenir. 0-asla yok 1-hafif derecede var 2-orta derecede var 3-ileri derecede var Tüm sorular cevaplanarak, her bir cevabın karşılığı puan toplandığında hastanın Epworth uykululuk skoru elde edilir. 2.2.5. Tedavi Birçok çalışmada, klinik OUAS’nun tedavisi konusunda çeşitli alternatifler tartışılmıştır (46,47). Bu tedavi alternatifleri arasında; zayıflama, alkol ve sedatiflerden uzaklaşma, ağız içi aygıt, nazal CPAP ve cerrahi tedavi [uvulo palato farengoplasti (UPPP) trakeostomi, maksillofasiyal cerrahi] yer almaktadır (15,48). OUAS’lu hastalarda zayıflama ile AHİ'de azalma ve uyku kalitesinde düzelme görülür. Üstelik sırtüstü pozisyonda uyumanın engellenmesiyle hafif pozisyona bağımlı OUAS'lularda, uykudaki solunum bozukluklarının düzeldiği görülmüştür (15). Bugüne dek, OUAS' nun tedavisinde kabul görmüş bir farmakolojik ajan yoktur. 13 Pozitif hava yolu basıncı son iki dekaddır uyku apnesinin seçkin tedavisidir. Pozitif hava yolu basıncı tedavisinin etki mekanizmasına dair en çok kabul gören teori pozitif basıncın bir tür stent gibi üst hava yolu kollapsını engellediği ve açıklığı devam ettirerek apneleri önlediği yönündeki görüştür. Bu teori ilk kez 1981 yılında Sullivan ve arkadaşlarının makalesiyle ortaya atılmıştır (22). Bazı araştırmacılar . CPAP ın akciğer volumunde artışa yol açtığını bununda üst hava yolunu stabilize edici etkisini arttırdığına dikkat çekmişlerdir (49). AHI 5’in üzerinde olan tüm semptomatik uyu apne hastalarına CPAP önerilmekle birlikte (10) Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi AHI 20 nin üzerinde olan tüm hastaların ya da AHI 10 un üzerinde olan semptomatik hastalarda CPAP kullanımını önermektedir (50). Amerika’da Medcare, AHI 15’in üzerinde olan ya da 5-15 arasında olmakla birlikte beraberinde gün içi aşırı uykululuk, duygu durum değişikliği, koroner arter hastalığı, hipertansiyon, serebrovasküler hastalık ve uykusuzluk sorunları olan hastalarda CPAP kullanımını onaylamaktadır. Plaseboyla karşılaştırıldığında 6 haftalık kullanım sonunda CPAP gün içi aşırı uykuluğu azaltır (51). Orta şiddette uyku apne hastalarında da şiddetli uyku apne hastalarında da gün içi uykululuğun hem objektif hem de subjektif ölçütlerinde düzelme sağlanır (52). Uyku apne sendromu öğrenme ve hafıza gibi bilişsel fonksiyonları olumsuz yönde etkiler. Olumsuz etkilenen önemli fonksiyonlardan biri de araç sürüş performansıdır (53,54). CPAP kullanımından sonra bu tür bilişsel işlevler düzelir (55). Motorlu araç kazaları dikkat azalmasının önemli bir sonucu olarak ortaya çıkar. CPAP kullanımı trafik kazalarını da azaltır. Uyku apne sendromuyla pek çok kardiovaskuler hastalık arasındaki yakın ilişki çok sayıda çalışmayla ortaya konmuştur. Hipertansif uyku apne hastalarında CPAP kullanımı hem nokturnal hem de gün içi kan basıncını düşürür (56). CPAP’ın uyku apnelililerde kardiovaskuler sistem üzerindeki olumsuz etkileri nasıl bertaraf ettiğine dair mekanizma açık değildir. Ancak sempatik tonusu azaltıcı etkisinin en önemli role sahip olduğu yönündeki bilgi çeşitli çalışmalarla desteklenmektedir (57,58). Uzun süreli CPAP tedavisi uyku apne hastalarında diurnal sempatik tonusu anlamlı ölçüde azaltır (59,60). Pozitif hava yolu uygulama şekilleri: CPAP hastaya inspiriumda da ekspiriumda da aynı pozitif hava yolu basıncının uygulanmasıdır. Konvansiyonel CPAP uygulamasının yanı sıra bilevel 14 Şekil 1 CPAP cihazının, OUAS’da uyku mimarisi ve oksijenizasyon üzerine düzeltici etkisi 15 pozitif hava yolu basıncı ve otomatik pozitif hava yolu basıncı uygulamaları da yapılabilir Bilevel Pozitif Hava Yolu Basıncı(BPAP) cihazları inspiriumda ve ekspiriumda farklı basınçlar verilmesine olanak tanır. İnspiriumda verilen basınç inspiratory positive airway pressure (IPAP) ekspiriumda verilen basınç expiratory positive airway pressure (EPAP) olarak adlandırılır. Ekspirium basıncı üst hava yolunun ekspirium sonunda kollapsını önleyecek asgari basınca ayarlanırken .İnspirium basıncı inspiriumda üst hava yolunun kısmi ya da tam kollapsını engelleyecek asgari basınca ayarlanır. EPAP genellikle IPAP tan daha düşüktür. Böylece hava yolu açıklığının özellikle ekspiriumda daha düşük basınçlarla kontrol edilmesi olanaklıdır . BPAP’ ın ek yararları solunum desteği sağlaması ve hasta konforunu arttırmasıdır. CPAP ile oksijen destürasyonları, gün içi hiperkapnileri düzeltilemeyen hastalarda BPAP kullanımı bu sorunu çoğu kere çözer (61,62). Özellikle KOAH ta hastaların yüksek ekspirium basıncına karşı ekshalasyon yapamalarının getireceği sorunların önüne geçilebilir. Otomatik Pozitif Hava Yolu Basıncı(APAP), teknolojik gelişmelerle birlikte CPAP tedavisinde yapılan değişiklikler sonucunda ortaya çıkan yeni bir tedavi modudur. Temelde akım sınırlanmasının ve üst hava yolu direncinin cihaz tarafından algılanması ve belli bir algoritma eşliğinde basıncın tüm gece boyunca yeniden ayarlanması esasına dayanır. Tüm gecelik uygulanan ortalama basıncın azaltılmasını sağlar (63). Üst hava yolu stabilitesi sağlandıktan sonra basınç cihaz tarafından kademeli olarak azaltılır APAP’ın arousal indeksi, AHI üzerine etkinliği konvansiyonel CPAP’a benzerdir (64). Bu tür yararlarına rağmen APAP’ın kardiopulmoner hastalığı olan, santral uyku apnesi hastalarında ve obezite hipoventilasyon sendromu gibi hastalıklardaki etkinliği belirsizdir. Bu nedenle kullanılması önerilmez. Bunun yanı sıra APAP uvulopalatofaringoplasti geçirmiş dolayısıyla horlamayan hastalarda da kullanılamaz (65). 2.3. OUAS’ NUN KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÜZERİNE ETKİLERİ 2.3.1. Normal Uykuda Hemodinamik Değişiklikler Normal uyku, kalp hızı ve kan basıncında değişimlerle birliktelik gösterir. Uyku sırasında kan basıncı ve kalp hızı azalır, kardiyak debi değişmez veya azalır (66,67). Uykunun REM döneminde kan basıncı yükselir, düzensizleşir, fakat yine de uyanıklık 16 seviyelerinin altındaki düzeylerini korur (68). Uykudaki bu hemodinamik değişiklikler, uykunun evreleri ile ilişkilidir ve öncelikle otonomik sinir sistemindeki dalgalanmalarla gerçekleşmektedir (69). 2.3.2. OUAS’ da Akut Hemodinamik Değişiklikler Tekrarlayıcı obstrüktif apnelerin sonucu olarak kardiovaskuler otonomik aktivite ve hemodinamik değişkenlikler apneik ve ventilatuar fazlara eşlik edecek sekilde dalgalanır. Kalp hızı ve kan basıncındaki değişikliler tipik olarak apne sonlanmasından 5-7 sn sonra ortaya çıkar (70,71). Üç fizyopatolojik değişiklik OUAS da kardiovaskuler dalgalanmaların ortaya çıkmasını sağlar. Bunlar Negatif intratorasik basınç, hipoksi ve arousaldır. I.Negatif İntratorasik Basınç: Etkisiz inspirium çabası obstrüktif tip apnelerin en önemli belirteçlerinden biridir. Negatif intratorasik basıncın artışı ekstrakardiak ve intrakardiak basınçlar arasındaki dengeyi bozarak sol ventrikül transmural basıncının artmasına yol açar. Aynı anda venöz döşün artması nedeniyle sağ ventrikül hacmi artar ve interventriküler septum diastolik doluşu bozacak tarzda sol ventriküle kayar (72). İntratorasik negatif basınçtaki artış aynı zamanda sol ventrikül diastolik relaksasyonunu da bozar (73). Akciğerlerin dolması sempatik aktiviteyi inhibe eder. Bu nedenle nefes tutma esnasında sempatik aktivite baştan sona hipoksiye bağlı olarak giderek artar. Obstrüktif apne ve Muller manevrasında sempatik aktivite düşer bu durum obstrüktif apnelerin baroreseptörleri etkilemesine bağlıdır. İntratorasik negatif basınç transmural aortik basıncı arttırarak baroreseptörler yoluyla sempatik aktiviteyi azaltır (74). Diğer yandan strok volumdeki bu ani azalma karotis kemoreseptörleri yoluyla sempatik deşarja yol açarak refleks sempatik aktivite artışına yol açar. Bu olayların net sonucu sempatik aktivitenin baskılanmasıdır. Ancak bu durum hipoksinin derinliğine bağlı olarak sempatik aktivitenin artışıyla sonuçlanır kan basıncı apnenin sonunda yükselir (75). II.Hipoksi: Obstrüktif apneler esnasında hipoksini sempatik sistemi uyarıcı etkisi apne ve karbondioksit retansiyonunun etkileriyle güçlenir.Bununla birlikte hipokseminin etkisi yukarıda da belirtildiği gibi dolaşım, akciğer ve kemoreseptörlerden kaynaklanan 17 gecikme nedeniyle apne başlangıcından çok sonra ortaya çıkar. Sonuçta apneye bağlı kan basıncı ve kalp hızı değişiklikleri postapneik fazda gözlenir (76). Myokardın oksijen ihtiyacı artarken sunum azalır. Hipoksi atakları bir yandan myokardı doğrudan deprese ederken diğer yandan pulmoner arteryel vazokontriksiyon yoluyla pulmoner arter basıncını arttırarak kalp performansını bozar (77). Her apneden sonra ortaya çıkan desatürasyonun şiddeti apne sonrasında ortaya çıkan kan basıncı artışının şiddeti ile ilişkilidir (78,79). Muller manevrası sırasında oksijen verilmesiyle bu etkiler kısmen azalsa da (74). Uyku apneli hastalarda oksijen tedavisinin kan basıncı değişiklikleri üzerine çok az etkisi vardır (71,80). Bu gözlem hipoksi dışında arousal ve hiperkapni gibi nedenlerin de hemodinamik değişkenleri belirlediğini düşündürmektedir. Hipoksi hava akımı yokluğunda karotis cisimciği üzerindeki uyarı ile vagotoniye ve bradikardiye yol açarken hava akımı varlığında taşikardiye yol açar. III.Uyanayazma (Arousal): Uyanayazma uyku apnesinde boğulmayı engelleyen savunma mekanizmasıdır. Aynı zamanda apne sonlanmasının ardından kan basıncı ve kalp hızında ani artışlara yol açar (81). 2.3.3 OUAS’da Kronik Fizyolojik Etkiler I.Otonom Kardiovaskuler Fonksiyon Üzerine Etkileri: Uyku apnesi uyku ve uyanıklıkta kronik kardiovaskuler otonom bozukluklara yol açar sempatik sistem aktivitesinde artış, barorefleks duyarlıkta azalma, kalp hızı değişkenliğinde azalma ve kan basıncı değişkenliğinde artma bu kronik sonuçlardan bazılarıdır (82,83,84) II.Periferik Kemoreseptörler ve Sempatik Sinir Sistemi Aktivitesi Üzerine Etkileri: Uyku apne hastalarında persistan sempatik aktivasyonun mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Hipoksinin rolünü destekleyen çok sayıda kanıt vardır. Üriner epinefrin düzeyleri noktürnal minimal oksijen satürasyonu değeriyle ters orantılıdır (85). Ayrıca kısa süreli devamlı ya da aralıklı hipoksi ve hiperkapninin yarattığı sempatik deşarj, kan gazı değişiklğinin sonlanmasında 20 dakika sonrasına kadar devam eder (86,87). 18 2.3.4 OUAS nun Kardiovasküler Sonuçları I.Hipertansiyon Erişkin toplumun %20 sini etkileyen hipertansiyon en sık görülen hastalıklardan biridir. Hipertansiyon koroner kalp hastalığı serebrovaskuler olay ve kalp yetmezliği gelişimi açısından en önemli risk faktörlerinden biridir. Hipertansiyon hastalarının yalnızca %5-10 u tedavi edilebilir başka hastalıklar sonucunda hipertansif olan sekonder hipertansiyon hastalarıdır. Sleep Heart Health çalışmasında uyku apnesi ile hipertansiyon arasındaki açık ve obezite yaş gibi diğer faktörlerden bağımsız ilişki saptanmıştır (88). II.İnme İnme toplum sağlığını hem ölüme yol açan sık bir hastalık olması hem de kalıcı sakatlık bırakıyor olması nedeniyle oldukça olumsuz yönde etkiler. Sleep Heart Healt study de uyku apne hastalarında inme sıklığının yaklaşık 2 kat yüksek olduğu gösterilmiştir. Diğer yandan inme hastalarının %43-91 inde uyku solunum bozukluğu görülür (89,90). III.İskemik Kalp Hastalığı Uyku apne hastalarında iskemik kalp hastalığı 1.27 kat daha fazla görülür (91). Yukarıda tanımlandığı gibi uyku apnesi myokard iskemisine eğilimi arttıran çok sayıda fizyopatolojik değişikliğe yol açar. Uyku apnesinde iskemi ile ilişkili EKG değişiklikleri, apne ile ilgili kalp hızı ve kan basıncı değişiklikleriyle, oksijen satürasyonu değişiklikleriyle olduğundan daha ilişkilidir. Bu gözlem iskeminin ana tetikleyicisinin oksijen tüketiminde artış olduğunu düşündürmektedir (92). 2.4. KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ Son 20 senede otonom sinir sistemi ile ani kardiyak ölüm dahil kardiyovasküler mortalite arasında belirgin bir ilişki tanımlanmıştır. Ölümcül aritmilere yatkınlık ile artmış sempatik ya da azalmış vagal aktivite arasında bir ilişki oldğuna dair deneysel kanıtlar otonomik aktivitenin kantitatif göstergelerinin geliştirilmesini cesaretlendirmiştir. Kalp hızı değişkenliği (KHD) bu göstergeler arasında en çok ümit 19 verenlerden biridir. (15). Sağlıklı bireylerde otonomik sinir sistemini değerlendirmek üzere iki noninvazif yöntemden söz etmek mümkündür; • RR aralıklarının (kalp hızı) değişkenliği • Barorefleks duyarlılığı RR değişkenliği (kalp hızı değişkenliği), düşük maliyet ve kolay uygulanabilirliği ile kardiyovasküler olayların değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. 2.4.1. Tarihçe Ardışık kardiyak sikluslardaki osilasyonu tarif etmek için siklus uzunluğu değişkenliği, kalp periyodu değişkenliği, RR değişkenliği, RR mesafesi takogramı gibi başka ter(imler literatürde kullanılmıştır. Bunlar analiz edilenin kalp hızının kendisi değil, ardışık atımlar arasındaki mesafe olduğu gerçeğini daha uygun şekilde vurgulamaktadır. Ancak ‘Kalp Hızı Değişkenliği’ hem anlık kalp hızı hem de RR mesafelerindeki değişimleri tanımlamak için geleneksel olarak kabul edilmiş bir terim haline gelmiştir (15 ). Kalp hızı değişkenliği (KHD) ilk defa 1965 yılında Hon ve Lee tarafından, kalbin hızı değişmeksizin atımlar arası mesafedeki değişimlerin izlenmesi ile fetal distress değerlendirmesinde klinik uygulamaya sokulmuştur (45). 20 yıl önce Sayers ve arkadaşları kalp sinyallerinde atımlar arasında izlenen fizyolojik ritme dikkat çektiler (23,24). 1970’lerde Ewing ve arkadaşları diyabetik hastalarda otonomik nöropatiyi tespit edebilmek için KHD’ni kullandılar (25). Hızla genişleyen kullanım alanı bulan KHD, 1980’lerden itibaren özellikle akut miyokard infarktüsü sonrası mortalitenin güçlü bir göstergesi oluşu ile dikkat çekmiştir (94.95). Son dönem çalışmalarda ise normal bireylerde uyku fizyolojisinin incelenmesinde kullanılmaya başlanmıştır (66,96). 2.4.2. Kalp Hızı Değişkenliği Ölçümü Kalp hızındaki değişiklikler çeşitli yöntemlerle ölçülebilir. Bunları sınıflandırmak gerekirse öncelikle zaman bazlı ve frekans bazlı olmak üzere iki ana başlık altında toplayabiliriz. 20 Kalp Hızı Değişkenliği Ölçüm Yöntemleri: I. Zaman alanlı metodlar a. İstatistiksel b. Geometrik II. Frekans alanlı metodlar a. Kısa süreli kayıtlar b. Uzun süreli kayıtlar I. Zaman alanlı: Bu yöntemde herhangi bir zamanda alınan kalp hızı veya birbirini izleyen normal kompleksler arasındaki mesafe belirlenir. Süreklilik gösteren bir EKG kaydında, her bir QRS kompleksi bulunarak, (sinüs nodundaki depolarizasyondan kaynaklanan ardı ardına gelen QRS’ ler arasındaki aralık) normal-normal (NN) aralıkları veya anlık kalp hızı hesaplanır. Genelde zaman/alanlı metodlar kısa dönemli kayıtların analizi için idealdir. Zaman bazlı yöntemler, istatistiksel veya geometrik olabilir (15,47) A. İstatiksel metodlar özellikle uzun süreler boyunca ( geleneksel oalrak 24 saat) kaydedilmiş olanlar olmak üzere, anlık kalp hızları veya siklus mesafeleri dizisinden daha karmaşık istatiksel zaman-anlamlı ölçümler hesaplanabilir. Bunlar iki sınıfa ayrılabilir:1)NN mesafeleri veya anlık kalp hızının doğrudan ölçümlerinden türetilenler, 2) NN mesafeleri arasındaki farklardan türetilenler. Hesaplanan en basit değişken NN mesafesinin standart derivasyonu (SDNN) , yani varyansın kareköküdür. varyans matematiksel olarak spektrum analizinin toplam kuvvetine eşit olduğundan, SDNN kayıt süresindeki değişkenlikten sorumlu tüm siklüs bileşenlerini yansıtır. Ancak SDNN değerlerini ( ve benzer şekilde diğer KHD ölçümlerini ) belirlemek için kullanılan kayıtların süreleri standardize edilmelir. Kısa dönmli 5 dakikalık kayıtlar ve nominal 24 saatlik uzun dönem kayıtlar uygun seçenekler olarak görünmektedir. B. Geometrik metodlar NN mesafeleri dizisi geometrik bir modele de dönüştürülebilir. Üç genel yaklaşım kullanılır. 1)Geometrik modelin basit bir ölçümü (örneğin dağılım histogramının belli bir seviyedeki genişliği) KHD ölçümüne dönüştürülür. 2)Geometrik model matematiksel olarak tanımlanmış bir şekil ile interpole edilir. 21 (örneğin dağılım histogramının bir üçgenle yaklaşık olarak hesabı ya da diferansiyel histogaramın eksponansiyel bir eğri ile yaklaşık olarak hesabı) 3) geometrik şekil KHD’in değişik sınıflarını temsil eden birçok model temelli kategorilere göre sınıflandırılır. ( örneğin Lorenz şemasının eliptik, lineer ve üçgensel şekilleri (15). TABLO 4. KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİNİN ZAMAN/ALAN ÖLÇÜM TANIMLARI (15) DEĞİŞKEN Birim TANIM SDANN msn 5 dakikadan uzun süreli sikluslar yüzünden kalp hızında oluşan değişikliklerin tahmini hesabı olan, genellikle hesaplanan 5 dakikalık ortalama kısa periyodlar NN mesafesinin üzerinden standart sapması SDNN msn Tüm 24 saatlik EKG kaydındaki tüm normal RR aralıklarının standart sapması SDNN msn 24 saatlik bir EKG kaydındaki tüm 5 dakikalık segmentler için tüm normal RR aralıklarının standart İndeksi: sapmalarının ortalaması PNN50: % 24 saatlik EKG kaydında ardışık normal RR aralıkları arasında 50 msn’den büyük farkların yüzdesi RMSSD: msn ardışık farkların kareleri ortalamasının karekökü SDSD: msn Ardışık normal döngüler arasındaki farkların standart sapması=RMSSD Bunlardan RMSSD ve PNN50 gibi ardışık döngüler arasındaki farklardan hesaplanan değişkenler, 0,9’un üzerinde korelasyona sahiptir. Bu değişkenler kuvvetle vagal tonusu yansıtırlar. Döngü uzunluğu değişkenliği(CLV) veya baselline genişlik gibi daha geniş tabanlı zaman/alan ölçütleri, kısa dönem zaman/alan değişkenliği ile daha zayıf korelasyon gösterir, çünkü bunlar aynı zamanda diürnal döngüden, kısa dönem sempatik etkilerden ve vagal tonustan etkilenirler. (15) II. Frekans alanlı: 1960’lardan bu yana çeşitli spektral yöntemler uygulanmaktadır (26). Güç spektrum yoğunluğu (GSY) analizi, gücün (değişkenliğin) nasıl frekans işlevi gösterdiğini anlamamız için temel bilgiyi analiz eder. GSY nonparametrik ve 22 parametrik olmak üzere iki şekilde analiz edilir. “Fast Fourier Transform” (FFT) bu yöntemlerden en kolay olarak uygulanabilenlerindendir (15). Temel olarak kayıtlar, 2 ile 5 dakika arasında değişen kısa (47,23,27) veya 24 saatlik uzun (28,29) zaman dilimleri ile ele alınmakta, ardından 3 ana spektral bileşen hesaplanmaktadır. Bu bileşenler; çok düşük frekans (VLF), düşük frekans (LF) ve yüksek frekans (HF) olarak tanımlanmaktadır. Gücün yayılımı, LF ve HF’nin merkez frekansı sabit değildir, kalbin otonomik kontrolü sırasında değişim gösterirler (15). 2.4.3. Kalp Hızı Değişkenliği Bileşenleri Kalp hızı değişkenliğinin spektral analizi ile sinus nodu üzerine nöral mekanizmaların etkilerini anlama imkanı bulunmuştur. Spektral analiz bileşenlerini sırası ile ele alırsak; • Yüksek frekans (HF); 0.16–0.40Hz arasında izlenir. Bu bileşenin, deneysel ve klinik çalışmalarla solunum sırasında gözlenen efferent vagal (parasempatik) aktivitenin (solunumsal sinüs aritmisi) majör belirleyicisi olduğu gösterilmiştir (15,27,97,98 ). • Düşük frekans (LF); 0.04–0.15Hz arasında izlenir. Bazı araştırmacılar bu bileşeni sempatik aktivitenin göstergesi olarak kabul ederken ( 27,30,31,32 ), bir grup ise hem sempatik hem de vagal etki altında olduğunu düşünmektedir (15,97,99). Bu çelişki sempatik eksitasyonla beraber bazı koşullarda LF bileşeninin mutlak gücünde azalma gözlenmesindendir. Bu noktada sempatik aktivasyon sonucu gelişen taşikardiye, genellikle toplam güçte göze çarpan bir azalmanın eşlik ettiği, tersi bir durumun ise vagal aktivasyon sırasında gözlenildiği hatırlanmalıdır (15) • Çok düşük frekans (VLF); 0.0033–0.04Hz arasındaki enerjidir. Bu bileşen fizyolojik olarak oldukça az tanımlanabilmiştir. Uzun süreli kontrol mekanizmaları (hümoral faktörler, ısı, diğer yavaş bileşenler) ile ilişkili olduğu sanılmaktadır. Kalp hızı değişkenliğine neden olan özgül fizyolojik bir süreç ile ilişkilendirilememiştir (15,100,101). • LF/HF oranı; 3 ana bileşen dışında ele alınması gereken bir başka parametredir. LF ve HF arasında karşılıklı bir ilişki mevcuttur. LF’nin HF’ye oranı, sempatovagal dengeyi yansıtmaktadır (15,100,101). Bazı araştırmacılara göre bu oran sempatik sistemin etkileri için de gösterge olarak alınabilmektedir. 23 2.4.4. Kalp Hızı Değişkenliği’ nin Klinik Kullanımı KHD ön planda kardiyak incelemeler olmakla beraber felç, multıpl skleroz, diyabet, alkolizm, neonatal yaş, kanser, glokom ve diğer hastalıkları içeren çeşitli koşullarda otonom işlev değerlendirmesi için kullanılmştır. Ve her geçen gün farklı alanlarda kullanımı araştırılmaktadır. Güncel yaklaşımda ise özellikle iki grup; miyokard infarktüs geçirmiş hastalar ve diyabetik hastalar ele alınmaktadır. Akut miyokard infarktüs sonrası KHD’de tespit edilen azalmanın, bu olgularda mortalite ve aritmik komplikasyonlar açısından değerli bir belirleyici olduğu gösterilmiştir (15,95,102). KHD’nin bu belirleyiciliği, diğer postinfarktüs risk faktörlerinden bağımsız bulunmuştur. KHD’nin bu özelliği basit bir şekilde sadece sempatik sistemin aşırı çalışmasına ve/veya zayıf ventrikül performansına bağlı vagal geri çekilmeye bağlanamaz. KHD’ndeki azalma, ventriküler aritmilerin ve kardiyak ani ölümlerin patogenezi ile yakından ilişkili olan baskılanmış vagal aktivitenin göstergesidir (34). Diyabetes mellitusun sık ve erken gözlenen komplikasyonlarından olan otonomik nöropatide hem sempatik, hem de parasempatik küçük sinir liflerinde nöronal dejenerasyon izlenir (35). Klinik nöropati bulguları ortaya çıktıktan sonra beklenen 5 yıllık mortalite yaklaşık %50 oranındadır (93). Bu nedenle subklinik otonomik fonksiyon bozukluğunun KHD analizi ile erken dönemde belirlenmesi, hem risk analizi hem de tedavi planı açısından önemlidir. 2.4.5. Kalp Hızı Değişkenliği ve Uyku Otonomik sinir sisteminin, kalp hızının kontrolü, kan basıncının düzenlenmesi ve kardiyovasküler sistemin kararlılığı için kritik bir önemi vardır. İnsanda otonomik sinir sistemi gün içerisinde belirgin değişiklikler gösterir. Uyku da dinamik bir süreç oluşu ile otonomik sistemde meydana getirdiği hızlı dalgalanmalarla dikkat çekmektedir. Bu sebeple uykunun otonomik fonksiyonlar üzerine etkileri birçok çalışmada incelenmiştir (28,36,37). Kalp hızı değişkenliği (KHD), otonomik sinir sistemini noninvazif olarak inceleyen yöntemlerden biridir. HF (0.16–0.40 Hz) bileşeni parasempatik aktivitenin, LF (0.05–0.15 Hz) bileşeni sempatik aktivitenin ve LF/HF oranı ise sempatovagal dengenin göstergesi olarak kabul edilmektedir (96). KHD’nin 24 saatlik analizlerinde, RR aralıkları arasındaki mesafenin aritmetik ortalamasında noktürnal bir artış izlenmektedir(38). KHD’de geceleri gözlenen bu 24 tipik yükseklik, uyku süreci genel olarak ele alındığında, vagal aktivitenin baskın, sempatik aktivitenin göreceli olarak az olduğu görüşünü desteklemektedir. REM uyku sırasında oluşan hızlı göz hareketleri sempatik aktivasyonu gösterse de, bu görüş hem REM hem de NREM uyku için doğru kabul edilebilir (39). Uykunun başlaması ile beraber parasempatik sinir sistemi aktivitesi etkisini göstermekte ve etkinliğini NREM uyku boyunca yüksek seviyelerde devam ettirmektedir. REM uyku sırasında ise parasempatik sinir sisteminin aktivitesi uyanıklık seviyesine doğru düşüş göstermekte, fakat yine de hafif yüksek seyretmektedir. Sempatik sinir sistemi aktivitesi ise bu denge içerisinde NREM uyku sırasında düşük, REM uyku sırasında ise yüksek seyretmektedir. Şimdiye dek yapılan çalışmaların sonuçlarının ışığı altında, uyku sırasında evrelere göre KHD’nin bileşenlerini gözden geçirirsek (36-42,66,67100 ): • HF bileşeni; uyku başlangıcı ile beraber hızlı bir yükseliş göstermekte ve tüm uyku evreleri boyunca (hem REM uyku, hem NREM uyku) yüksek seyretmektedir. NREM ve REM uyku kıyaslandığında, HF’nin NREM uyku sürecinde REM uykuya göre daha yüksek olduğu görülmüştür. • LF bileşeni; NREM uyku sürecinde sempatik sinir sistemi aktivitesine benzer olarak azalmakta ve özellikle yavaş dalga uykusu sırasında en düşük seviyeye ulaşmaktadır. REM uyku sırasında ise sempatik sinir sistemi aktivitesi uyanıklık seviyesinin üzerine çıkarken, LF de artar. • LF/HF oranı; NREM uyku sürecinde, Evre1 ve Evre2’ ye göre yavaş uyku sırasında belirgin azalmakta, REM uyku sırasında ise artmakta, uyanıklığa yakın seviyelere gelmektedir 2.4.6. Kalp Hızı Değişkenliği ve OUAS OUAS’nun tanısında “polisomnografi” (PSG) kullanımı ideal yöntem olarak tanımlansa da pahalı ve zaman gerektiren bir yöntem olduğu da bilinmektedir. Ayrıca laboratuvar ortamı da sıklıkla hastada ilk gece etkisiyle uyku kalitesinde bozulmalara yol açmaktadır. Popülasyondaki yaygınlığı erişkin yaştaki erkeklerde %1–5, kadınlarda % 1.2–2.5 olarak bildirilen OUAS’nun (41,43-45,103) tanısı için hem bu 25 yüksek talebi karşılamak, hem de maliyeti düşürmek üzere yıllardır alternatif yaklaşımlar denenmektedir (65,68,69,104-107). OUAS’da kronik tekrarlayıcı obstrüktif apne dönemlerinin, sistemik hipertansiyon, kalp yetmezliği, miyokard infarktüs ve inme için bağımsız bir risk faktörü olduğu düşünülmektedir (108-110). OUAS ile kardiyak aritmiler arasındaki ilişki de 1977 yılından bu yana yapılan çalışmalarla incelenmiştir (111-113). Holter ile elektrokardiyografik incelemeler sırasında da, uyku ile ilişkili solunum bozukluklarında ciddi kalp ritm bozuklukları olduğu görülmüştür (114,115). Obstrüktif uyku apne hipopne sendromunda, tekrarlayıcı apne ve hipopnelerin kalp hızının periyodik değişkenliği üzerine etkileri uzun zamandır dikkat çekmektedir (116). Bu noktada, KHD’nin otonomik sinir sisteminin etkilerini izleme olanağı sağlayışı ile OUAS olan olgularda da kullanımı gündeme gelmiştir (117-120). OUAS olan hastalarda KHD’nin incelenmesi ile apne/hipopne dönemlerinde, özellikle frekans bazlı yöntem ile yapılan incelemelerde, sempatik nöral aktivitenin belirgin olarak arttığı gösterilmiştir (119,122). Fazik sempatik aktiviteyi yansıtan RR süreleri, apne ve dalgalanmalarından ardından gelen etkilenmektedir. hiperventilasyon LF’deki azalma sırasında santral gelişen tonik güç sempatik aktivasyonu gösterir. Bu aktivasyon; havayollarında meydana gelen tıkanıklık veya darlığa karşı gelişen solunumsal çaba ve apne/hipopne sonuna doğru negatif intratorasik basınçtaki artış ile ilişkilidir. Her apnenin sonunda büyük olasılıkla hem sempatik hem parasempatik sistem aktivitesi artmakta, kompansatuvar hiperventilasyon döneminde ise azalmaktadır (122). Uyku sırasında gelişen bu sempatik aktivasyon tekrarlayıcı apnelerle de açıklanabilir. Burada dikkat çekici olan sempatik sinir sistemi aktivasyonunun, OUAS olan hastalarda gündüz hastalar uyanıkken ve arter kan gazı değerleri normalken bile devam etmesidir (82,83,123,124). Bu da hastalarda kardiyovasküler riske neden olmaktadır (124). Kronik sempatik aktivasyonun, OUAS ile kardiyovasküler morbidite arasındaki ilişkide anahtar mekanizmayı oluşturduğu düşünülmektedir (121). Gula ve ark. yaptığı başka bir çalışmada (125) ise LF/HF oranındaki azalmanın OUAS’nun şiddetini gösterebileceği ifade edilmiştir. OUAS ciddiyeti arttıkça, HF ön planda olmak üzere LF ve HF bileşenlerinde artma eğilimi gözlenmiştir. Bu da hastalığın ciddiyeti arttıkça sempatik sistemdeki aktivasyonun daha belirgin olduğunu desteklemektedir. OUAS’lu hastalarda solunumsal paterndeki derin değişikliklerden HF’nin ön planda etkilenmesi de bu bileşenin zaten solunum 26 sırasında gözlenen efferent vagal (parasempatik) aktivitenin (solunumsal sinüs aritmisi) majör belirleyicisi oluşundandır. Kalp hızı değişkenliğinin uyku çalışmalarında daha etkin kullanımı için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Kalp hızı; uyku evreleri, uykudaki solunum paterni ve kardiyak bozukluklardan etkilendiğinden, yeni yöntemlerin uygulanması ile bu etkilerin ayrımı da mümkün olabilir. OUAS dünyada oldukça yaygın ve kardiyovasküler hastalıklarla da gittikçe artan sıklıkta gözlenmektedir. Tedavi edilmeyen OUAS, sempatik aktivasyonun da dahil olduğu birçok mekanizma ile direk veya indirek olarak kardiyovasküler fonksiyonları etkileyebilir. Ayrıca OUAS, hipertansif hasta popülasyonunun büyük bir bölümünde sempatik nöral mekanizmalar üzerinden kan basıncı düzeylerinin yükselmesine veya yüksek kan basıncı düzeylerinin daha da artmasına neden olabilir. Bu yönden ele alındığında, OUAS’nun yaygınlığı ve sonuçları nedeniyle kardiyovasküler sistem hastalıkları açısından önemi büyüktür. 3.GEREÇ VE YÖNTEM Giriş bölümünde tanımlanan amaca yönelik olarak oto kontrollü uzantısal klinik çalışma kurgulandı. 2005-ekim 2006 kasım tarihleri arasında Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uyku laboratuarına horlama ve gün içi aşırı uykululuk yakınmasıyla başvuran ve ilk polisomnografilerinde AHI 15’in üzerinde bulunan 30 hasta, çalışmaya aşağıdaki dahil etme ve dışlama kriterlerine uygun olarak seçildi. Hastaların tamamından anamnez alındı; fizik muayene, epworth uykululuk ölçeği, spirometri, uyanıklık EKG’si ve ekokardiyografi yapıldı. Dahil Etme Ölçütleri: 1-AHI’in 15 ve üzerinde olması 2-CPAP kullanmayı kabul etmesi Dışlama Ölçütleri: 1. Kalp ritim bozukluğu olan hastalar 2. PLM (periyodik bacak hareketleri), bruksizm gibi parasomnilerin varlığı 27 3.Otonom sinir sistemini etkileyen ilaç kullanan hastalar 4. Polisomnografi kayıtlarında artefaktları olan 5. Bilinen diabetes mellitus gibi otonom nöropatiye yol açması muhtemel hastalığı olanlar 6. Düzenli alkol, sedatif , psikotrop ilaç kullanımı 7-Uvulophalatopharingoplasti yapılmış hastalar 8-REM’e bağlı oluşan uyku apne sendromu 9-Supin pozisyondaki AHI indeksi tüm gece ortalamasının %50’den fazla olan hastalar 10-Tanı çalışması sırasında sık santral apneleri gözlenen hastalar 3.3 ÖLÇÜMLER A. Polisomnografi: Elektroensefalografik (C3A2 ve C4A1), bitemporal elektrookülografik, submental elektromiyografik ve elektrokardiyografik inceleme için elektrotlar yerleştirildi. Nazal kanül takıldı. Göğüs ve karın duvarındaki hareket değişikliklerini kaydetmek üzere basınç transduserine toraks ve abdominal pnömobantlar yerleştirildi. Pulseoksimetre hastanın parmağına bağlandı ve en az üç saat olmak üzere Embla cihazı (Flaga hf. Medical Devices, Iceland) ile sertifikalı tekniker tarafından tüm gece kaydedildi; bu süre altında kalan çalışmalar tekrarlandı. En az birer haftalık aradan sonra sırasıyla APAP ve CPAP cihazlarıyla ikinci ve üçüncü polisomnogarafik incelemeler benzer kayıt işlemleriyle yapıldı. Akım üreticisi olarak Respironics Remstar Auto cihazı kullanıldı. APAP moduyla yapılan çalışmada saptanan optimal basınç değeri CPAP gecesinde yirmi dakikalık bir rampa ile sabit basınç olarak uygulandı. 28 B. Uyku Kayıtlarının Değerlendirilmesi Hastaların uykuları Somnologica 3.3.2 (Flaga Inc) programı ile Rechtschaffen-Kales kuralları ile (126) 30 saniyelik epoklar halinde skorlandı. Kortikal arousallar uluslarası kriterlerle (127) işaretlendi. Nasal hava akımının en az 10 saniye boyunca izlenmemesi apne, hava akımının en az 10 saniye boyunca %50 oranında azalması ve bu azalmaya arousal ve/veya en az %3 oksijen desatürasyonun eklenmesi hipopne olarak sınıflandırıldı. C. Kalp Hızı Değişkenliğin Değerlendirilmesi Kalp hızı değişkenliği yine Somnologica 3.3.2 programı ile 5 dakikalık zaman dilimleri halinde 1996 yılında American Heart Association tarafından bildirilen kriterlere uygun olarak incelendi (128). Zaman alanlı metodlardan SDNN, SDNN indeksi, SDANN, RMSSD değerleri; frekans alanlı metodlardan da LF bandı, HF bandı, LF/HF değerleri elde edildi. Bu değerlerden frekans alanlı LF ve HF değerlerinden özellikle LF değerinin solunumsal sinus aritmisinden etkilendiği bilinmektedir. Bu nedenle doğrudan kaydedilen dalga formunun toplam spektral gücü (TP) ve çok düşük frekans bandı (VLF) verlilerinden HF/(TP-VLF)x100 formülüyle düzeltimiş HF (nuHF), LF/(TP-VLF)x100 formülüyle de düzeltilmiş LF (nuLF) hesaplandı(128) 3.4. İstatiksel Analiz Veri analizi amacıyla SPSS 11.0 paket programı kullanıldı. Parametrik verilerin karşılaştırlıması için Wilcoxon işaret testinden yararlanıldı. 29 Şekil 2. Polisomnografi incelemesi 30 Şekil 3. CPAP Titrasyonu 4. BULGULAR 30 hastanın 6’sı kadın 24’ü erkekti. Hastaların ortalama yaşları 48.03 ± 11.48 (28-70), BKİ’leri 29.46±4.7 (22.6-40.1), ilk çalışmada bulunan AHI’leri 56.7± 26.1 (25.8-108.7) idi. APAP uygulanan gece bulunan optimal CPAP basınçları ortalama 8.28±1.4 tü. Hastalarımızın ilk gece polisomnografi incelemelerinde toplam analiz süresi ortalaması: 357.68±114, uyku periyodu ortalaması 333.63±104.76, uyku periyodu içi uyanıklık süresi ortalaması: 52.97±39.03, toplam uyku süresi ortalaması: 280.66±89.55, uyku etkinliğiortalaması % 84.65±9.48, AHI ortalaması 56.71±26.10 bulundu. Bulgular tablo 5’te özetlenmiştir. 31 Tablo 5.Hastaların ilk gece polisomnografi verilerinin dökümü Minimum Maksimum Ortalama Standart Sapma Toplam Analiz 180 500 357.68 114. 180.0 484.0 333.63 104.76 .5 163.7 52.97 39.03 143 430 280.66 89.55 Uyku Etkinliği 63.5 99.7 84.65 9.48 AHI 25.8 108.7 56.71 26.10 Süresi Uyku Periyodu Uyku periyodu İçi uyanıklık Toplam Uyku Süresi Hastalarımıza eşliğinde polisomnografi incelemelerinde toplam analiz süresi ortalaması: 333.88±130.78, uyku periyodu ortalaması ikinci 321.70±121.73, gece uygulanan uyku periyodu APAP içi uyanıklık süresi ortalaması 47.25±51.67, toplam uyku süresi ortalaması 274.45+102.91, uyku etkinliği ortalaması 83.99±20.32, AHI ortalaması 3.82±3.91 bulundu. Bulgular tablo 6’da özetlenmiştir. Tablo 6.Hastaların APAP ile polisomnografi verilerinin dökümü Minimum Maksimum Ortalama Standart Sapma Toplam Analiz Süresi 169.0 546.1 333.88 130.78 Uyku Periyodu 167.5 523.6 321.70 121.73 10 196 47.25 51.67 148.3 463.5 274.45 102.91 2.8 100.0 83.99 20.32 0 15 3.82 3.91 Uyku periyodu İçi uyanıklık Toplam Uyku Süresi Uyku Etkinliği AHI 32 Hastalarımıza üçüncü gece uygulanan CPAP eşliğinde polisomnografi incelemelerinde toplam analiz süresi ortalaması 433.15±34.95, uyku periyodu ortalaması 418.82±30.31, uyku periyodu içi uyanıklık süresi ortalaması 45.45±30.97, toplam uyku süresi ortalaması 374.49+45.88, uyku etkinliği ortalaması 89.03±7.67, AHI ortalaması 2.19±2.54 bulundu. Bulgular tablo 7’de özetlenmiştir. Tablo 7.Hastaların CPAP ile polisomnografi verilerinin dökümü Minimum Maksimum Ortalama Standart Sapma Toplam Analiz Süresi 349.20 479.50 433.15 34.95 Uyku Periyodu 369.20 464.50 418.82 30.31 7.00 121.40 45.45 30.97 Toplam Uyku Süresi: 279.70 439.60 374.49 45.88 Uyku Etkinliği 72.10 98.30 89.03 7.67 .00 7.80 2.19 2.54 Uyku periyodu İçi uyanıklık AHI Hastalarımızın ilk gece polisomnografi kayıtlarından elde edilen KHD incelemelerinde, SDNN ortalaması 97.63±31.63, SDNN indeksi ortalaması 76.40±30.20, RMSSD ortalaması 56.67±45.13, nuHF ortalaması 22±11, nuLF ortalaması 74±12, SDANN ortalaması 75.90±42.65, LF/HF oranı ortalaması 4,79±3.62 olarak bulundu. Bulgular tablo 8’de özetlenmiştir. Tablo 8. İlk gece kayıtlarının HRV incelemesi Minimum Maksimum Ortalama Standart Sapma SDNN 45 176 97.63 31.63 SDNN indeksi 28 159 76.40 30.20 RMSSD 13 200 56.57 45.13 nuHF 6 55 22 11 nuLF 36 93 74 12 SDANN 30 160 75.90 42.65 0.66 15.34 4.79 3.62 LF/HF 33 Hastalarımızın APAP eşliğinde yapılan polisomnografi kayıtlarından elde edilen KHD incelemelerinde SDNN indeksi ortalaması 78.76+139.33, RMSSD ortalaması ortalaması 46.17+51.85, SDANN ortalaması 63.10+4.65, nuHF ortalaması 23+12, nuLF ortalaması 74+13, LF/HF oranı ortalaması 4.80+3.91 olarak bulundu. Bulgular tablo 9’da özetlenmiştir. Tablo 9. APAP ile polisomnografi kayıtlarının HRV incelemesi Standart Minimum Maksimum Ortalama SDNN indeksi 24 795 78.76 139.33 RMSSD 11 237 46.17 51.85 SDANN 21 208 63.10 44.65 nuHF 6 56 23 12 nuLF 43 94 74 13 LF/HF 0.78 16.69 4.80 3.91 Sapma Hastalarımızın CPAP eşliğinde yapılan polisomnografi kayıtlarından elde edilen KHD incelemelerinde SDNN ortalaması 83.96±31.36, SDNN indeksi ortalaması 61.07±31.72, RMSSD ortalaması 47.59±50.66, SDANN ortalaması 75.04±47.69, nuHF ortalaması 25±14, nuLF ortalaması 67±15, LF/HF oranı ortalaması 3.42 ±1.79 olarak bulundu. Bulgular tablo 10’da özetlenmiştir. Tablo 10. CPAP ile polisomnografi kayıtlarının HRV incelemesi Minimum Maksimum Ortalama Standart Sapma SDNN 25 186 83.96 31.36 SDNN index 20 176 61.07 31.72 RMSSD 9 245 47.59 50.66 SDANN 13 188 75.04 47.69 nuHF 6 63 25 14 nuLF 35 94 67 15 LF/HF 0.59 6.91 3.42 1.79 34 HRV değişkenleri üzerine APAP ve CPAP’ın mutlak etkilerini araştırmak amacıyla, ilkgece elde edilen SDNN, SDNN indeks, RMSSD, SDANN, nuHF, nuLF ve LF/HF değerlerinden APAP gecesinde elde edilenler çıkarılarak A DSDNN, A DSDNN indeks, A DRMSSD, A DSDANN, A DnuHF, A DnuLF ve ADLF/HF değerleri elde edildi. Aynı işlem CPAP gecesi için de yapılarak C DSDNN, C DSDNN indeks, C DRMSSD, C DSDANN, C DnuHF, C DnuLF ve C DLF/HF değerleri elde edilmiş oldu. APAP ile yapılan polisomnografi kayıtlarından elde edilen KHD parametreleri, DRMSS ortalaması 10.58±27.41, DLF/HF ortalaması 0.07±2.55, DSDNN ortalaması 17.72±28.72, DnuHF ortalaması -0.0091±0.06, DnuLF 0.36 ±0.07, DSDANN ortalaması 14.06±62.85, DSDANN indeks ortalaması -3.41±123.89 olarak bulundu. CPAP ile yapılan polisomnografi kayıtlarından elde edilen KHD parametrelerinden DRMSS ortalaması 9.55±39.32, DLF/HF ortalaması 0.91±2.50, DSDNN ortalaması 16.33±36.11, DnuHF ortalaması -0.0369±0.09, DnuLF ortalaması 0.07±0.13, DSDANN ortalaması 2.85±65.71, DSDANN indeks ortalaması 17.59±31.57 olarak bulundu. Bulgular tablo 11’de özetlendi. Tablo 11. APAP ve CPAP gecelerinden elde edilen HRV parametreleri Standart Minimum Maksimum Ortalama A DRMSS -54.00 107.00 10.58 27.41 C DRMSS -94.00 117.00 9.55 39.32 A DLF/HF -5.98 5.77 0.07 2.55 C DLF/HF -2.25 9.14 0.91 2.50 A DSDNN -37.00 74.00 17.72 28.72 C DSDNN -74.00 89.00 16.33 36.11 A DnuHF -14 14 -0.91 6 C DnuHF -26 10 -3.69 9 A DnuLF -15 16 0.36 7 C DnuLF -14 36 07 13 A DSDANN -139.00 139.00 14.06 62.85 C DSDANN -135.00 129.00 2.85 65.71 A DSDANN indeks -636.00 64.00 -3.41 123.89 C DSDANN indeks -74.00 78.00 17.59 31.57 Sapma 35 CPAP ve APAP gecelerinden elde edilen değerler arasındaki farkın anlamlılığı Wilcoxon işaret testi ile araştırıldı (Tablo 11). CnuLF – PnuLF (şekil 7), C LF/HF – P LF/HF (Şekil a), A DnuLF –C DnuLF (Şekil b) (Şekil c), C DSDNN – A DSDNN, arasındaki fark istatiksel olarak anlamlı bulundu. Buna karşın AnuLF – PnuLF (şekil c), A LF/HF – P LF/HF (Şekil a), C DSDANN – A DSDANN, C DRMSS – A DRMSS, C DSDANNindeks – A DSDANNindeks arasındaki farkın istatiksel anlamı yoktu. Tablo 12. p CnuLF – PnuLF (şekil 7) 0.020 AnuLF – PnuLF (şekil 7) 0.750 A LF/HF – P LF/HF (Şekil 5) 0.982 C LF/HF – P LF/HF (Şekil 5) 0.022 A DnuLF –C DnuLF (Şekil 6) (Şekil 7) 0.011 C DRMSS – A DRMSS 0.111 C DSDNN – A DSDNN 0.043 C DSDANN indeks – A DSDANN indeks 0.146 C DSDANN – A DSDANN 0.89 Uykuda sempatik sinir sistemi aktivitesini gösteren LF/HF oranlarına bakıldığında polisomnografi ile APAP’ın, CPAP’a göre anlamlı olarak yüksek olduğu görülmektedir ( p<0.05). OUAS’da yükselmiş olan LF/HF oranının CPAP alanlarda diğerlerine göre daha fazla oranda düzeldiği sonucuna varılmıştır. Bakınız şekil 4. 36 5.5 5.0 P LF/HF- A LF/HF p>0.05 P LF/HF- C LF/HF p<0.05 4.5 A LF/HF-C LF/HF p<0.05 4.0 3.5 3.0 P LF/HF A LF/HF C LF/HF Şekil 4. Polisomnografi, APAP ve CPAP gecelerine ait LF/HF oranları İlk gece çalışması ve APAP arasında düzeltilmiş LF değerleri arasındaki farkı gösteren A DnuLF değeri ile İlk gece çalışması ve CPAP arasında düzeltilmiş LF değerleri arasındaki farkı gösteren C DnuLF değeri incelendiğinde, farkın CPAP gecesinde APAP gecesinden önemli ölçüde büyük olduğu görüldü. Bu fark da OUAS’da artan sempatik sinir sistemi aktivitesini CPAP’ın APAP’a göre daha büyük ölçüde düzelttiğini düşündürdü. (Şekil 5) .08 A DnuLF-C DnuLF p<0,05 .06 .04 .02 0.00 A DnuLF C DnuLF Şekil 5. Polisomnografi, APAP ve CPAP gecelerine ait DnuLF oranları 37 Aynı şekilde LF değerinin, LF/(TP-VLF)x100 formülüyle hesaplanan düzeltilmiş (nuLF) değerlerine bakıldığında polisomnografi ve APAP’ın CPAP’a göre önemli derecede yüksek olduğu bulundu. Yine OUAS’da yükselmiş olan nuLF değerlerinin CPAP kullanan hastalarda diğerlerine göre önemli ölçüde düştüğü düşünüldü (şekil 6). .78 P nuLF-A nuLF p>0,05 P nuLF-C nuLF p<0,05 .76 A nuLF- C nuLF p<0,05 .74 .72 .70 .68 .66 1.gece nuLF APAPnuLF CPAPnuLF Şekil 6. Polisomnografi, APAP ve CPAP gecelerine ait nuLF oranları APAP cihazı ilk gece özellikle nuLF ve LF/HF oranlarıyla saptanan sempatik baskınlık üzerine anlamlı etkide bulunmazken, CPAP cihazı her iki veriyi anlamlı olarak düşürmüştür. Diğer yandan APAP kullanılan gecelerle CPAP kullanılan geceler arasında da HRV ölçütleri açısından anlamlı fark izlenmiştir. 5.TARTIŞMA OUAS ile hipertansiyon başta olmak üzere kardiovaskuler sonuçları arasındaki bağıntı ilgi çekici bir konudur. Bu kardiyovasküler sonuçlardan, tekrarlayan desatürasyon atakları, intratorasik basınç değişiklikleri, metabolik değişiklikler, oksidatif stres, sistemik inflamasyon, endotelyal disfonksiyon, koagulasyon anomalileri ve sempatik tonusun artışı sorumlu tutulmuştur (129-131). CPAP 38 kullanımı OUAS tedavisinde altın standarttır. CPAP, OUAS’nun gece ve gündüz ortaya çıkan sonuçlarını tedavi ederken kardiovaskuler sonuçları da önler(10,11,51). CPAP kullanımı uzun vadede uyku apne sendromunda gündüz de gözlenen sempatik aktivite artışını, oksidatif stresi ve metabolik değişiklikleri düzeltir (57,58). OUAS tedavisinde teknolojinin de yardımıyla hasta kompliansını arttırmaya teşhis ve tedavi maliyetini düşürmeye yönelik gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmelerden bir tanesi de APAP cihazlarının üretimidir. APAP cihazları hem tedavi aracı olarak (132,133) hem de tanı aracı (134,135) olarak güncel araştırmalara konu olmuştur. Bu araştırmalar, OUAS’dan kaynaklanan hem gece hem de gündüz yakınmalarını, daha düşük basınç değerleriyle kontrol altına alabildiğini göstermiştir (136). APAP cihazlarının gün içi uykululuk, komplians, gecelik basınç ihtiyacı üzerine etkileri CPAP cihazına yakındır (137). Ancak OUAS’nun kardiovaskuler sonuçları üzerine etkilerine dair az sayıda çalışma vardır. KHD otonom sinir sistemi aktivitesinin uykuda değerlendirilebilimesi için oldukça hassas bir yöntemdir (138). Uyku apne hastalarında uykuda izlenen sempatik aktivite artışı (125) gündüz de etkinliğini korur (83,139). Frekans alanlı ölçümlerden HF bileşeni, normal uykuda uyku başlangıcı ile beraber hızlı bir yükseliş göstermekte ve tüm uyku evreleri boyunca (hem REM uyku, hem NREM uyku) yüksek seyreder. Benzer klinik çalışmalarla HF’in solunum sırasında gözlenen efferent vagal (parasempatik) aktivitenin (solunumsal sinüs aritmisi) majör belirleyicisi olduğu (15,27,97,98) görülür. LF bileşeni ise normal uykuda NREM uyku sürecinde sempatik sinir sistemi aktivitesine benzer olarak azalmakta ve özellikle yavaş dalga uykusu (evre3 ve 4) sırasında en düşük seviyeye ulaşmaktadır (36-42). REM uyku sırasında ise sempatik sinir sistemi aktivitesi uyanıklık seviyesinin üzerine çıkarken, LF de artar. LF/HF oranına bakıldığında da NREM uyku sürecinde, Evre1 ve Evre2’ ye göre yavaş uyku sırasında belirgin azaldığı, REM uyku sırasında ise artarak uyanıklığa yakın seviyelere geldiği görülür (36-42). Bazı araştırmacılar LF bileşenini sempatik aktivitenin göstergesi olarak kabul ederken (15,27,30,31,32), bir grup ise hem sempatik hem de vagal etki altında olduğunu düşünmektedir (15,97,99). LF’nin HF’ye oranı ise sempatovagal dengeyi yansıtmaktadır (15,100,101). CPAP tedavisi ise OUAS hastalarında gündüz ve gece artmış sempatik aktiviteyi düşürür (140-142). Biz de çalışmamızda düzeltilmiş LF oranlarına baktığımızda PSG ile APAP arasında anlamlı bir fark yokken CPAP ile PSG arasında ki farkın istatiksel olarak 39 anlamlı olduğunu bulduk ( şekil 6 ). Benzer olarak İlk gece çalışması ve APAP arasında düzeltilmiş LF değerleri arasındaki farkı gösteren A DnuLF değeri ile İlk gece çalışması ve CPAP arasında düzeltilmiş LF değerleri arasındaki farkı gösteren C DnuLF değeri incelendiğinde, farkın CPAP gecesinde APAP gecesinden önemli ölçüde büyük olduğu görüldü ( şekil 5 ). Uykuda sempatik sinir sistemi aktivitesini gösteren LF/HF oranlarına bakıldığında PSG ve APAP arasındaki fark anlamlı değilken CPAP ve PSG arasındaki farkın istatiksel olarak anlamlı olduğunu bulduk (Şekil 4). Ayrıca C DSDNN – A DSDNN arasında da istatiksel olarak anlamlı fark bulduk. Bu bulgularla OUAS’da gece ve gündüz artan sempatik sinir sistemi aktivitesini düşürmekte APAP’ın CPAP gibi etkili olamadığını düşündük. Sempatik aktivitede artış OUAS da saptanan insulin resitansı ile de ilişkilidir (143). Uyku bölünmeleri, arousal ve mikroarousallar sempatik aktivite değişiklikleri ve kardiovaskuler sonuçların gelişimiyle ilişkilidir (144,145). Uykunun makromimarisinde CPAP cihazı ile APAP cihazları arasında bir fark izlenmemekle birlikte mikromimaride değişikliğe işaret eden veriler vardır (146). Sempatik deşarjın ortaya çıkışında üst solunum yolu oklüzyonundan çok uyanayazma (arousal) tetikleyicidir (147,148). Diğer yandan uykuda solunum bozuklukları dışında uyku bölünmesine yol açan diğer uyku bozukluklarının da sempatik aktivitede artışa yol açtığı bilinmektedir (149). APAP cihazının sempatik aktiviteyi düşürmekte yetersiz kalmasının nedeni üst solunum yolundaki basınç değişiklikleri olabilir. APAP tarafından desatürasyon, apne, hipopne gibi majör solunum olayları kontrol altına alınabilse bile bu basınç değişikliklerinin, uykunun mikromimarisinde olumsuz etkiler yapması muhtemeldir (150). Dursunoğlu ve arkadaşları, APAP cihazının hipertansiyonun kontrol altına alınmasında en azından ilk gece yetersiz kaldığına işaret etmişlerdir (13). Bizim çalışmamız da bu cihazların OUAS da KHD’nin sempatik sinir sistemi aktivitesine işaret eden parametreleri düzeltmekte yetersiz kaldığını göstermektedir. SONUÇ OUAS’da pozitif hava yolu basıncı tedavisi sonucunda en önemli beklentilerden birtanesi hastalığın kardiyovaskuler sonuçlarına karşı hastanın korunmasıdır. Gerçekten de CPAP ile hipertansif hastaların kan basınçları daha 40 kolay kontrol edilebilir hale gelirken, iskemik kalp hastalığı, inme, ölümcül aritmi gibi ciddi komplilkasyonlarında önüne geçilebiildiği gösterilmiştir(56,88,89,90,92). CPAP’ın bu koruyucu etkisinin ön planda hangi faktörler üzerinden ortaya çıktığı tartışmalı olmakla birlikte otonom sinir sisteminin önemli rolünün olduğunu düşündüren bulgular vardır (82,83,84). CPAP, OUAS’da hem gece hem de gündüz artmış olan sempatik aktiviteyi düşürür (57,58). Otonom sinir sistemi etkinliğini hem üriner katekolkamin düzeyi hem kas sempatik aktivitesi hem de KHD ile değerlediren çalışmaların vardığı ortak sonuç bu yöndedir (57,58,85). APAP cihazlarının KHD üzerine etkilerini ve dolayısıyla da OUAS da bozulmuş olan otonom sinir sistemi fonsiyonunu düzeltmedeki etkisini CPAP cihazı ile karşılaştırmayı amaçladığımız bu çalışmada; laboratuarımıza horlama ve gün içi aşırı uykululuk şikayetiyle başvuran ilk polisomnografisinde AHI 15’in üzerinde olan 30 hasta aldık. Bu hastalara, 2. gece APAP, 3. gece CPAP eşliğinde tekrar polisomnografi çalışması yaptık. Hastaların EKG traseleri üzerinden her çalışma için KHD parametrelerini hesapladık. Bu parametreleri birbiriyle karşılaştırdığımızda özellikle sempatik sinir sistemi aktivitesini gösteren LF, LF/HF ve nuLF değerleri arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulduk. LF, nuLF ve Llf/HF oranları APAP’ta CPAP’tan belirgin olarak yükdekti. Bunların ışığında APAP cihazlarının , sempatik sinir sistemi aktivitesini düşürmekte CPAP kadar etkili olamadığını düşündük. Sonuç olarak, APAP cihazları OUAS da gözlenen nokturnal sempatik aktivite artşını düzeltmekte yetersiz kalmaktadırlar. Bu yetersizliğin uzun süreli kullanımda kardiovaskuler mortalite ve morbiditeyi arttırıcı olumsuz etkileri olabilir. 41 6.ÖZET Obstrüktif uyku apne hipopne sendromu (OUAHS) son çalışmalarla da erişkin popülasyonda prevalansının yüksek olduğu gösterilmiş bir tablodur. Erişkin yaştaki erkeklerin %1–5’inde, kadınların % 1.2–2.5’inde OUAHS görülmektedir. Son yıllarda en çok ilgi çeken konulardan biri OUAS ve kardiovaskuler sonuçları arasındaki fizyopatolojik bağıntıdır. Tekrarlayan solunum olaylarının ve arousalların yol açtığı otonom sinir sistemi değişiklikleri, hipoksi ataklarının ve uyku yoksunluğunun yol açtığı sistemik inflamatuar değişiklikler, inceleme konusudur. KHD’nin otonomik sinir sisteminin etkilerini izleme olanağı sağlayışı ile OUAS olan olgularda da kullanımı gündeme gelmiştir. OUAS olan hastalarda KHD’nin incelenmesi ile apne/hipopne dönemlerinde, özellikle frekans bazlı yöntem ile yapılan incelemelerde, sempatik nöral aktivitenin belirgin olarak arttığı gösterilmiştir. Güncel çalışmalar, OUAS’nun en yaygın tedavisi olan CPAP uygulamasının, başta kardiovaskuler sonuçlar olmak üzere OUAS’nun tüm olumsuz etkilerini önlediğini göstermiştir. Ancak CPAP uyunçundaki düşüklük önemli bir sorundur. Bu sorunu çözmeye yönelik teknolojik bir gelişme olan APAP cihazlarının KHD ile değerlendirilen otonom sinir sistemi fonksiyonu üzerine akut etkileri belirsizdir. Çalışmamız APAP cihazlarının KHD üzerine etkilerini dolayısıyla OUAS da bozulmuş olan otonom sinir sistemi fonsiyonunu düzeltmedeki etkisini CPAP cihazı ile karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Çalışmaya 2005-ekim 2006 kasım tarihleri arasında Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uyku laboratuarına horlama ve gün içi aşırı uykululuk yakınmasıyla başvuran ve ilk polisomnografilerinde AHI 15’in üzerinde bulunan 30 hasta alındı. Kalp hızı değişkenliği, Somnologica 3.3.2 programı ile EKG traseleri üzerinden 5 dakikalık epoklar halinde 1996 yılında American Heart Association tarafından bildirilen kriterlere uygun olarak incelendi. Çalışmamızda KHD parametreleri incelendiğinde özellikle de düzeltilmiş LF, HF ve LF/HF oranlarına bakıldığında, APAP cihazlarının OUAS da KHD’nin sempatik sinir sistemi aktivitesine işaret eden parametreleri düzeltmekte yetersiz kaldığı görüldü. Sonuç olarak APAP cihazları OUAS da gözlenen nokturnal sempatik aktivite artşını düzeltmekte yetersiz kalmaktadırlar. Bu yetersizliğin uzun süreli kullanımda kardiovaskuler mortalite ve morbiditeyi arttırıcı olumsuz etkileri olabilir. 42 7.KAYNAKLAR 1. Guilleminault C, Tilkian A, Dement WC. The sleep apnea syndromes. Ann Rev Med 1976; 27: 465 – 484 2. Young T, Palta M, Dempsey J, Skatrud J, Weber S,Badr S.The occurence of sleep disordered breathing among middle aged adults. N. England J. Med. 1993; 328: 1230 – 1235 3. Gislason T, Benediktsdottir B, Bjornsson JK, Kjartansson G, Kjeld M, Kristbjarnarson H. Snoring, hypertension, and the sleep apnea syndrome: an epidemiologic survey of middle-aged women. Chest 1993; 103:1147-51 4. Guilleminault C, van den Hoed J, Mitler MM. CIinical overview of the Sleep Apnea Syndromes. New York: Alan R.Lİss, 1978; 1 –12. 5. Kales A, Caldwell A, Cadieux R, Vela-Bueno A, Ruch L, Mayes S. Severe obstructİve sleep apnea -II: Associated psychopathology and psychosocial consequences. J Chron Dis 1985; 38:427 – 434 6. Bonsignore MR, Marrone O, Insalaco G, Bonsignore G. The cardiovascular effects of obstructive sleep apnoeas: analysis of pathogenic mechanisms. Eur Respir J. 1994 Apr;7(4):786-805. 7. Hung J, Whitford EG, Parsons RW, Hillman DR. Association of sleep apnoea with myocardial infarction in men. Lancet. 1990 Aug 4;336(8710):261-4 8. Kiely JL, McNicholas WT. Cardiovascular risk factors in patients with obstructive sleep apnoea syndrome. Eur Respir J. 2000 Jul;16(1):128-33. 9. Leung RS, Bradley TD. Sleep apnea and cardiovascular disease. Am J Respir Crit Care Med. 2001 Dec 15;164(12):2147-65 43 10. Loube DI, Gay PC, Strohl KP, Pack AI, White DP, Collop NA. Indications for positive airway pressure treatment of adult obstructive sleep apnea patients: a consensus statement. Chest. 1999 Mar;115(3):863-6 11. Gordon P, Sanders MH. Sleep {middle dot} 7: Positive airway pressure therapy for obstructive sleep apnoea/hypopnoea syndrome. Thorax. 2005 January 1, 2005;60(1):68-75 12. Konermann M, Sanner BM, Vyleta M, Laschewski F, Groetz J, Sturm A, et al. Use of conventional and self-adjusting nasal continuous positive airway pressure for treatment of severe obstructive sleep apnea syndrome: a comparative study. Chest. 1998 Mar;113(3):714-8 13. Dursunoglu N, Dursunoglu D, Cuhadaroglu C, Kilicaslan Z. Acute effects of automated continuous positive airway pressure on blood pressure in patients with sleep apnea and hypertension. Respiration. 2005 Mar-Apr;72(2):150-5 14. Heart rate variability. Standards of measurement, physiological interpretation, and clinical use. Task Force of the European Society of Cardiology and the North American Society of Pacing and Electrophysiology. Eur Heart J. 1996 Mar;17(3):354-81 15. Task Force of the European Society of Cardiology and the North American Society of Pacing and Electrophysiology. Heart rate variability: Standards of measurement, physiological interpretation, and clinical use. European Heart Journal 1996; 17:354 – 381 16. Douglas JN. Clinician’s guide to sleep medicine. 2002; pp5–12 17. Aserinsky E, Kleitman N. Regularly occuring periods of eye motility and concominant phenomena during sleep. Science 1953; 118:273–274 44 18. Burwell CS, Robin ED, Whaley RD, Bickelmann AG. Extreme obesity associated with alveolar hypoventilation: a Pickwickian syndrome. Am J Med 1956; 21:811–818 19. Sadoul P, Lugaresi E. Symposium on hypersomnia with periodic breathing. Bull Eur Physiopathol Respir 1972; 8:967–1288 20. Barış YL, Artvinli M, et al: Somnolance and slepping disturbances due to intermittant upper airway obstruction in obese patient. Path. Resp. 1973; 9: 630-35 21. Lugaresi E, Coccogna G, Mantovani M, Brignani F. Effects dela trachaestomie dans les hypersomnies avec respiration periodique. Rev Neurol 1970;123:267–268 22. Sullivan CE, Issa FG, Berhon-Jones M, Eves L. Reversal of obstructive sleep apnoea by continuous positive airway pressure applied through the nares. Lancet 1981; 1:862–865 23. Köktürk 0, OUAS epidemiyolojisi, Tüberküloz ve Toraks Dergisi 1998; 46(2):193–201 24. Gould GA, Whyte KF, Rhind GB, Airlie MA, Catterall JR, Shapiro CM, Douglas NJ. The sleep hypopnea syndrome. Am Rev Respir Dis 1988; 137:895–898 25. Bixler EO, Vgontzas AN, Ten Have T, Tyson K, Kales A. Effects of age on sleep apnea in men: l. Prevalence and severity. Am J Respir Crit Care Med 1998; 157:144–148 26. Guilleminault C, Quera-Selva MA, Partinen M, Jamieson A. Women and the obstructive sleep apnea syndrome. Chest 1988; 93:104–109 27. Brooks LJ, Strohl KP. Size and mechanical properties of the pharynx in healthy men and women. Am Rev Respir Dis 1992; 146:1394–1397 45 28. Whittle AT, Marshall I, Mortimore IL, Wraith PK, Sellar RJ, Douglas NJ. Neck soft tissue and fat distribution: comparison between normal men and women by magnetic resonance imaging. Thorax 1999; 54:323–328 29. Strohl KP, Saunders NA, Feldman NT, Hallett M. Obstructive sleep apnea in family members. N Engl J Med 1978; 229:969–973 30. Fleetham JA. Upper airway imaging in relation to obstructive sleep apnoea. Clin Chest Med 1992; 13:399–416 31. Lopata M, Onal E. Mass loading sleep apnea and pathogenesis of obesityhypoventilation. Am Rev Respir Dis 1982;126:640–645 32. Rubinstein I, Colaptino N, Rotstein LE, Brown IG, Hoffstein V. Improvement in upper airway function after weight loss in patients with obstructive sleep apnea. Am Rev Respir Dis 1988; 138:1192–1195 33. Katz I, Stradling J, Slutsky AS, Zamel N, Hoffstein V. Do patients with obstructive sleep apnea have thick necks? Am Rev Respir Dis 1990; 141:1228–1231, Deegan PC, McNicholas WT. Predictive value of clinical features for the obstructive sleep apnoea syndrome. Eur Respir J 1996; 9:117–124 34. Guilleminault C. Clinical features and evaluation of obstructive sleep apnea. In: Kryger MH, Roth T, Dement WC, editors. Principles and Practice of Sleep Medİcine. Philadelphia: WB Saunders, 1994:667–677, 35. Heimer D, Scharf SM, Lieberman A, Lavie P. Sleep apnea syndrome treated by repair of deviated nasal septum. Chest 1983; 84:184–185 36. Homer RL, Mohiaddin RH, Lowell DG, et al. Sites and sizes of fat deposits around the pharynx in obese patients with obstructive sleep apnea and weight matched controls. Eur Respir J 1989; 2:613–622, 46 37. Mangat D, Orr WC, Smitch RO. Sleep apnea hypersomnolence and upper airwayobstruction secondary to adenotonsillar enlargement. Arch Otolaryngol 1997; 103: 383–386 38. Cartwright FD, Diaz F, Lloyd S. The effects of sleep posture and sleep stage on apnea frequency. Sleep 1991; 14:351–353 39. Grunstein RR, Ho KY, Sullivan CE. Sleep apnea and acromegaly. Ann Intern Med 1991; 115:527–532, 40. Rajagopal KR, Abbrecht PH, Derderian SS. Obstructive sleep apnea in hypothyroidism. Ann Intern Med 1984; 101:471–474 41. Issa FG, Sullivan CE. Alcohol, snoring and sleep apnea. J Neurol Neurosurg Psychiatry 1982; 45:353–359 42. Stradling JR, Crosby JH. Predictors and prevalence of obstructive sleep apnoea and snoring 1001 middle-aged men. Thorax 1991; 46:85–90 43. Olson LG, King MT, Hensley MJ, Saunders NA. A community study of snoring and sleep-disordered breathing: Prevalence. Am J Respir Crit Care Med 1995; 152:711-716 44. Gislason T, Benediktsdottir B, Bjornsson JK, Kjartansson G, Kjeld M, Kristbjarnarson H. Snoring, hypertension, and the sleep apnea syndrome: an epidemiologic survey of middle-aged women. Chest 1993; 103:1147-51 45. Lavie P. Sleep apnea in industrial workers. In Guilleminault C, Lugaresi E, editors. Sleep-wake disorders: natural history, epidemiology and long-term evolution. Philadelphia: Lippincott Raven Press, 1983; 127-135 46. Pomeranz M, Macaulay RJB, Caudill MA. Assessment of autonomic function in humans by heart rate spectral analysis. Am J Physiol 1985; 248:H151–153., 47 47. Pagani M, Lombardi F, Guzzetti S et al. Power spectral analysis of heart rate and arterial pressure variabilities as a marker of sympatho-vagal interaction in man and conscious dog. Circ Res 1986; 59:178–193 48. Hon EH, Lee ST. Electronic evaluations of the fetal heart rate patterns preceding fetal death, further observations. Am J Obstet Gynec 1965; 87:814– 826 49. Hoffstein V, Zamel N, Phillipson EA. Lung volume dependence of pharyngeal cross-sectional area in patients with obstructive sleep apnea. Am Rev Respir Dis 1984;130:175–8 50. Anon. Practice parameters for treatment of OSA in adults. Sleep 1997;20:406– 22 51. Barbe F, Mayoralas LR, Duran J, et al. Treatment with continuous positive airway pressure is not effective in patients with sleep apnea but no daytime sleepiness. a randomized, controlled trial. Ann Intern Med 2001;134:1015–23 52. Engleman HM, Cheshire KE, Deary IJ, et al. Daytime sleepiness, cognitive performance and mood after continuous positive airway pressure for the sleep apnoea/hypopnoea syndrome. Thorax 1993;48:911–4 53. Naegele B, Thouvard V, Pepin J, et al. Deficits of cognitive executive functions in patients with sleep apnea syndrome. Sleep 1995;18:43–52 54. Cheshire K, Engleman H, Deary I, et al. Factors impairing daytime performance in patients with sleep apnea/hypopnea syndrome. Arch Intern Med 1992;152:538–41 55. Montserrat JM, Ferrer M, Hernandez L, et al. Effectiveness of CPAP treatment in daytime function in sleep apnea syndrome: a randomized controlled study with an optimized placebo. Am J Respir Crit Care Med 2001;164:608–13 48 56. 54 Faccenda JF, Mackay TW, Boon NA, et al. Randomized placebo-controlled trial of continuous positive airway pressure on blood pressure in the sleep apnea-hypopnea syndrome. Am J Respir Crit Care Med 2001;163:344–8. 57. Phillips BG, Somers VK. Neural and humoral mechanisms mediating cardiovascular responses to obstructive sleep apnea. Respir Physiol 2000;119:181–7 58. Somers VK, Dyken ME, Clary MP, et al. Sympathetic neural mechanisms in obstructive sleep apnea. J Clin Invest 1995;96:1897–904 59. Narkiewicz K, Kato M, Philips B, et al. Nocturnal continuous positive airway pressure decreases daytime sympathetic traffic in obstructive sleep apnea.Circulation 1999;100:2332–5 60. Waradekar NV, Sinoway LI, Zwillich CW, et al. Influence of treatment on muscle sympathetic nerve activity in sleep apnea. Am J Respir Crit Care Med 1996;153:1333–8 61. Resta O, Guido P, Picca V, et al. Prescription of nCPAP and nBIPAP in obstructive sleep apnoea syndrome: Italian experience in 105 subjects. A prospective two centre study. Respir Med 1998;92:820–7 62. Schafer H, Ewig S, Hasper E, et al. Failure of CPAP therapy in obstructive sleep apnoea syndrome: predictive factors and treatment with bilevel positive airway pressure. Respir Med 1998;92:208–15 63. Lofaso F, Lorino AM, Duizabo D, et al. Evaluation of an auto-nCPAP device based on snoring detection. Eur Respir J 1996;9:1795–800 64. Teschler H, Farhat AA, Exner V, et al. AutoSet nasal CPAP titration: constancy of pressure, compliance and effectiveness at 8 month follow-up.Eur Respir J 1997;10:2073–8 49 65. Littner M, Hirshkowitz M, Davila D, et al. Practice parameters for the use of auto-titrating continuous positive airway pressure devices for titrating pressures and treating adult patients with obstructive sleep apnea syndrome. An American Academy of Sleep Medicine report. Sleep 2002;25:143–7 66. Versace F, Mozatto M, Tona GM, Cavallero C, Stegagno L. Heart rate variability during sleep as a function of the sleep cycle. Biological Psychology 2003; 63:149–162 67. Yang CHC, Lai CW, Lai HY, Kuo TBJ. Relationship between electroencephalogram slow-wave magnitude and heart rate variability during sleep in humans. Neuroscience Letters 2002; 329:213–216 68. Haponik EF, Smith PL, Meyers DA, et al. Evaluation of sleep-disordered breathing. Is polysomnography necessary? Am J Med 1984; 77:671–677 69. Stradling JR, Davies RJ, Pitson DJ. New approaches to monitoring sleeprelated breathing disorders. Sleep 1996;19(9 Suppl):S77–84.,Chesson AL Jr, Ferber RA, Fry JM, et al. The indications for polysomnography and related procedures. Sleep 1997; 20:423–487 70. Tilkian AG, Guilleminault C, Schroeder JS, Lehrman KL, Simmons FB, Dement WC. Hemodynamics in sleep-induced apnea. Studies during wakefulness and sleep. Ann Intern Med 1976;85:714–719. 71. Ringler J, Basner RC, Shannon R, Schwartzstein R, Manning H, Weinberger SE, Weiss JW. Hypoxemia alone does not explain blood pressure elevations after obstructive apneas. J Appl Physiol 1990;69 72. Brinker JA, Weiss JL, Lappe DL, Rabson JL, Summer WR, Permutt S,Weisfeldt ML. Leftward septal displacement during right ventricular loading in man. Circulation 1980;61:626–633. 50 73. Virolainen J, Ventila M, Turto H, Kupari M. Effect of negative intrathoracic pressure on left ventricular pressure dynamics and relaxation. J Appl Physiol 1995;79:455–460 74. Morgan BJ, Denahan T, Ebert TJ. Neurocirculatory consequences of negative intrathoracic pressure vs. asphyxia during voluntary apnea. J Appl Physiol 1993;74:2969–2975 75. O’Donnell CP, Ayuse T, King ED, Schwartz AR, Smith PL, Robotham JL. Airway obstruction during sleep increases blood pressure without arousal. J Appl Physiol 1996;80:773–781 76. Somers VK, Dyken ME, Clary MP, Abboud FM. Sympathetic neural mechanisms in obstructive sleep apnea. J Clin Invest 1995;96:1897– 1904 77. Kusuoka H, Weisfeldt ML, Zweier JL, Jacobus WE, Marban E. Mechanism of early contractile failure during hypoxia in intact ferret heart: evidence for modulation of maximal Ca2+-activated force by inorganic phosphate. Circ Res 1986;59:270–282 78. Shepard JW, Jr. Gas exchange and hemodynamics during sleep. Med Clin North Am 1985;69:1243–1264. 79. Van den Aardweg JG, Karemaker JM. Repetitive apneas induce periodic hypertension in normal subjects through hypoxia. J Appl Physiol 1992;72:821– 827 80. Schneider H, Schaub CD, Chen CA, Andreoni KA, Schwartz AR, Smith PL, Robotham JL, O’Donnell CP. Neural and local effects of hypoxia on cardiovascular responses to obstructive apnea. J ApplPhysiol 2000;88:1093– 1102 51 81. Horner RL, Brooks D, Kozar LF, Tse S, Phillipson EA. Immediate effects of arousal from sleep on cardiac autonomic outflow in the absence of breathing in dogs. J Appl Physiol 1995;79:151–162 82. Hedner J, Ejnell H, Sellgren J, Hedner T, Wallin G. Is high and fluctuating muscle nerve sympathetic activity in the sleep apnoea syndrome of pathogenetic importance for the development of hypertension? J Hypertens Suppl 1988;6:S529–S531 83. Carlson JT, Hedner J, Elam M, Ejnell H, Sellgren J, Wallin BG. Augmented resting sympathetic activity in awake patients with obstructive sleep apnea. Chest 1993;103:1763–1768 84. Narkiewicz K, van de Borne PJ, Cooley RL, Dyken ME, Somers VK. Sympathetic activity in obese subjects with and without obstructive sleep apnea. Circulation 1998;98:772–776 85. Peled N, Greenberg A, Pillar G, Zinder O, Levi N, Lavie P. Contributionsof hypoxia and respiratory disturbance index to sympathetic activation and blood pressure in obstructive sleep apnea syndrome.Am J Hypertens 1998;11:1284– 1289 86. Morgan BJ, Crabtree DC, Palta M, Skatrud JB. Combined hypoxia and hypercapnia evokes long-lasting sympathetic activation in humans. JAppl Physiol 1995;79:205–213 87. Xie A, Skatrud JB, Crabtree DC, Puleo DS, Goodman BM, Morgan BJ. Neurocirculatory consequences of intermittent asphyxia in humans.J Appl Physiol 2000;89:1333–1339 88. Nieto FJ, Young TB, Lind BK, Shahar E, Samet JM, Redline S, D’Agostino RB, Newman AB, Lebowitz MD, Pickering TG. Association of sleep-disordered breathing, sleep apnea, and hypertension in a large community-based study. Sleep Heart Health Study. JAMA 2000;283:1829–1836 52 89. Good DC, Henkle JQ, Gelber D, Welsh J, Verhulst S. Sleep-disordered breathing and poor functional outcome after stroke. Stroke 1996;27:252–259 90. Parra O, Arboix A, Bechich S, Garcia-Eroles L, Montserrat JM, Lopez JA, Ballester E, Guerra JM, Sopena JJ. Time course of sleep-related breathing disorders in first-ever stroke or transient ischemic attack. Am J Respir Crit Care Med 2000;161:375–380 91. Shahar E, Whitney CW, Redline S, Lee ET, Newman AB, Javier Nieto F, O’Connor GT, Boland LL, Schwartz JE, Samet JM. Sleep-disordered breathing and cardiovascular disease: cross-sectional results of the Sleep Heart Health Study. Am J Respir Crit Care Med 2001;163:19–25 92. Peled N, Abinader EG, Pillar G, Sharif D, Lavie P. Nocturnal ischemic events in patients with obstructive sleep apnea syndrome and ischemic heart disease: effects of continuous positive air pressure treatment. J Am Coll Cardiol 1999;34:1744–1749 93. Bixler EO, Vgontzas AN, Ten Have T, Tyson K, Kales A. Effects of age on sleep apnea in men: l. Prevalence and severity. Am J Respir Crit Care Med 1998; 157:144–148 94. Kleiger RE, Miller JP, Bigger JT, Moss AJ, and the Multicenter Post-Infarction Research Group. Decreased heart rate variability and its association with increased mortality after acute myocardial infarction. Am J Cardiol 1987; 59:256–62 95. Malik M, Farrell T, Cripps T, Camm AJ. Heart rate variability in relation to prognosis after myocardial infarction: selection of optimal processing techniques. Eur Heart J 1989; 10:1060–74 53 96. Vanoli E, Adamson PB, Lin B, Pinna GD, Lazzara R, Or WC. Heart rate variability during specific sleep stages: a comparison of healthy subjects with patients after myocardial infarction. Circulation 1995; 91:1918–1922 97. Alzafer S, Çuhadaroğlu Ç, Tülek B, Aydemir N, Erelel M, Erkan F. Uyku apne hipopne sendromu genetik ilişkisi: HLA doku grubu analizi. Solunum Nisan 2003; vol:5, sayı:2, 54–58 98. Pomeranz M, Macaulay RJB, Caudill MA. Assessment of autonomic function in humans by heart rate spectral analysis. Am J Physiol 1985; 248:H151–153 99. Katz I, Stradling J, Slutsky AS, Zamel N, Hoffstein V. Do patients with obstructive sleep apnea have thick necks? Am Rev Respir Dis 1990; 141:1228–1231 100. Scholz J U, Bianchi M A, Cerutti S, Kubicki S. Vegetative background of sleep: spectral analysis of the heart rate variability. Physiology and Behavior 1997; 62:1037–1043 101. Grunstein RR, Wilcox l, Yang TS, Gould Y, Hedner J. Snoring and sleep in men: association with central obesity and hypertension. Int J Obesity 1993; 17:533–540 102. Deegan PC, McNicholas WT. Predictive value of clinical features for the obstructive sleep apnoea syndrome. Eur Respir J 1996; 9:117–124 103. Young T, Palta M, Dempsey J, Skatrud J, Weber S,Badr S.The occurence of sleep disordered breathing among middle aged adults. N.England J.Med. 1993; 328: 1230 – 1235 104. Chesson AL Jr, Ferber RA, Fry JM, et al. The indications for polysomnography and related procedures. Sleep 1997; 20:423–487. 54 105. Bennett JA, Kinnear WJ. Sleep on the cheap: the role of overnight oximetry in the diagnosis of sleep apnoea hypopnoea syndrome. Thorax 1999; 54:958–959. 106. Chiner E, Signes-Costa J, Arriero JM, et al. Nocturnal oximetry for the diagnosis of the sleep apnoea hypopnoea syndrome: a method to reduce the number of polysomnographies? Thorax 1999; 54:968–971. 107. Golpe R, Jimenez A, Carpizo R, et al. Utility of home oximetry as a screening test for patients with moderate to severe symptoms of obstructive sleep apnea. Sleep 1999; 22:932–937. 108. Peker Y, Kraiczi H, Hedner J, Löth S, et al. An independent association between sleep apnea and coronary heart disease. Eur Respir J 1999; 14:179– 184 109. Partinen M, Jamieson A,Guilleminault C, Long term outcome for obstructive sleep apnea syndrome patients, mortality. Chest 1988; 94: 1200– 1204 110. Grote L, Hedner J, Peter JH. Sleep related breathing disorder is an independent risk factor for uncontrolled hypertension. J Hypertens 2000; 18:679–85 111. Miller WP. Cardiac arrhythmias and conduction disturbances in the sleep apnea syndrome. Prevalence and significance. Am J Med 1982; 73:317–321 112. Guilleminault C, Connoly S, Winkle RA. Cardiac arrhythmia and conduction disturbances during sleep in 400 patients with sleep apnea syndrome. Am J Cardiol 1983; 52:490–494 113. Stoohs R, Guilleminault C. Cardiovascular changes associated with the obstructive sleep apnea syndrome. J Appl Physiol 1992; 72:582–589 55 114. Peter JH, Koehler U, Gote L et al. Manifestations and consequences of obstructive sleep apnea syndrome. Dtsch Med Wochenschr 1984; 109:853–56 115. Lown B, Wolf M. Approaches to sudden death from coronary artery disease. Circulation 1971; 44:130–142 116. Guilleminault C, Winkle R, Connolly S, Melvin K, Tilkian A. Cyclical variation of heart rate in sleep apnea syndrome. Lancet 1984; 21:126–131 117. Roche F, Gaspoz JM, Court-Fortune I, Minini P, Pichot V, Duverney D, Costes F, Lacour JR, Barthélémy JC. Screening of Obstructive Sleep Apnea Syndrome by Heart Rate Variability Analysis. Circulation 1999; 100:1411– 1415 118. Hilton MF, Bates RA, Godfrey KR, Chappell MJ, Cayton RM. Evaluation of frequency and time-frequency spectral analysis of heart rate variability as a diagnostic marker of the sleep apnoea syndrome. Med Biol Eng Comput 1999; 37: 760–769 119. Dingli K, Assimakopoulos T, Wraith PK, Fietze I, Witt C, Douglas NJ. Spectral oscillations of RR intervals in sleep apnoea/hypopnoea syndrome patients. Eur Respir J 2003; 22: 943–950 120. Roche F, Pichot V, Sforza E, Court-Fortune I, Duverney D, Costes F, Garet M, Barthélémy JC. Predicting sleep apnoea syndrome from heart period: a time-frequency wavelet analysis. Eur Respir J 2003; 22: 937–942 121. Narkiewicz K, Somers VK. Sympathetic nerve activity in obstructive sleep apnea. Acta Physiol Scand 2003; 177:385–390 122. Penzel T. Editorail: Is heart rate variability the simple solution to diagnose sleep apnea? Eur Respir J 2003; 22:870–871 56 123. Chesson AL Jr, Ferber RA, Fry JM, et al. The indications for polysomnography and related procedures. Sleep 1997; 20:423–487, 124. Narkiewicz K, Pesek CA, Kato M, Phillips BG, Davison DE, Somers VK. Baroreflex control of sympathetic nerve activity and heart rate in obstructive sleep apnea. Hypertension 1998; 32:1039–1043 125. Gula LJ, Krahn AD, Skanes A, Ferguson KA, George C, Yee Raymond, Klein GJ. Heart rate variability in obstructive sleep apnea: A prospective study and frequency domain analysis. A.N. E. 2003; 8(2):144–149 126. Rechtschaffen A, Kales AA: A manual of standardized terminology, techniques and scoring system for sleep stages of human subjects. National Institutes of Health, Washington, D.C;1968 127. EEG arousals: scoring rules and examples: a preliminary report from the Sleep Disorders Atlas Task Force of the American Sleep Disorders Association. Sleep 1992 15:173-184 128. Heart rate variability: standards of measurement, physiological interpretation and clinical use. Task Force of the European Society of Cardiology and the North American Society of Pacing and Electrophysiology. Circulation 1996, 93:1043-1065 129. Lesske J, Fletcher EC, Bao G, Unger T. Hypertension caused by chronic intermittent hypoxia--influence of chemoreceptors and sympathetic nervous system. J Hypertens. 1997 Dec;15(12 Pt 2):1593-603 130. Leung RS, Bradley TD. Sleep apnea and cardiovascular disease. Am J Respir Crit Care Med. 2001 Dec 15;164(12):2147-65 131. Liao D, Cai J, Barnes RW, Tyroler HA, Rautaharju P, Holme I, et al. Association of cardiac autonomic function and the development of hypertension: the ARIC study. Am J Hypertens. 1996 Dec;9(12 Pt 1):1147-56 57 132. D'Ortho MP, Grillier-Lanoir V, Levy P, Goldenberg F, Corriger E, Harf A, et al. Constant vs. automatic continuous positive airway pressure therapy: home evaluation. Chest. 2000 Oct;118(4):1010-7 133. Ficker JH, Wiest GH, Lehnert G, Wiest B, Hahn EG. Evaluation of an auto-CPAP device for treatment of obstructive sleep apnoea. Thorax. 1998 Aug;53(8):643-8 134. Gagnadoux F, Rakotonanahary D, Martins de Araujo MT, Barros-Vieira S, Fleury B. Long-term efficacy of fixed CPAP recommended by Autoset for OSAS. Sleep. 1999 Dec 15;22(8):1095-9 135. Lloberes P, Ballester E, Montserrat JM, Botifoll E, Ramirez A, Reolid A, et al. Comparison of manual and automatic CPAP titration in patients with sleep apnea/hypopnea syndrome. Am J Respir Crit Care Med. 1996 Dec;154(6 Pt 1):1755-8 136. Gagnadoux F, Rakotonanahary D, Martins de Araujo MT, Barros-Vieira S, Fleury B. Long-term efficacy of fixed CPAP recommended by Autoset for OSAS. Sleep. 1999 Dec 15;22(8):1095-9 137. Levy P, Pepin JL. Auto-CPAP: an effective and low-cost procedure in the management of OSAS? Eur Respir J. 1998 Oct;12(4):753-5 138. Busek P, Vankova J, Opavsky J, Salinger J, Nevsimalova S. [Heart rate variability during sleep]. Cas Lek Cesk. 2005;144(10):685-8 139. Cortelli P, Parchi P, Sforza E, Contin M, Pierangeli G, Barletta G, et al. Cardiovascular autonomic dysfunction in normotensive awake subjects with obstructive sleep apnoea syndrome. Clin Auton Res. 1994 Apr;4(1-2):57-62 58 140. Hedner J, Darpo B, Ejnell H, Carlson J, Caidahl K. Reduction in sympathetic activity after long-term CPAP treatment in sleep apnoea: cardiovascular implications. Eur Respir J. 1995 Feb;8(2):222-9 141. Heitmann J, Ehlenz K, Penzel T, Becker HF, Grote L, Voigt KH, et al. Sympathetic activity is reduced by nCPAP in hypertensive obstructive sleep apnoea patients. Eur Respir J. 2004 Feb;23(2):255-62 142. Khoo MC, Belozeroff V, Berry RB, Sassoon CS. Cardiac autonomic control in obstructive sleep apnea: effects of long-term CPAP therapy. Am J Respir Crit Care Med. 2001 Sep 1;164(5):807-12 143. Chasens ER, Weaver TE, Umlauf MG. Insulin Resistance and Obstructive Sleep Apnea: Is Increased Sympathetic Stimulation the Link? Biol Res Nurs. 2003 October 1, 2003;5(2):87-96 144. Morrell MJ, Finn L, Kim H, Peppard PE, Safwan Badr M, Young T. Sleep Fragmentation, Awake Blood Pressure, and Sleep-Disordered Breathing in a Population-based Study. Am J Respir Crit Care Med. 2000 December 1, 2000;162(6):2091-6 145. Loredo JS, Ziegler MG, Ancoli-Israel S, Clausen JL, Dimsdale JE. Relationship of arousals from sleep to sympathetic nervous system activity and BP in obstructive sleep apnea. Chest. 1999 Sep;116(3):655-9 146. Marrone O, Insalaco G, Bonsignore MR, Romano S, Salvaggio A, Bonsignore G. Sleep Structure Correlates of Continuous Positive Airway Pressure Variations During Application of an Autotitrating Continuous Positive Airway Pressure Machine in Patients With Obstructive Sleep Apnea Syndrome. Chest. 2002 March 1, 2002;121(3):759-67 147. O'Driscoll DM, Kostikas K, Simonds AK, Morrell MJ. Occlusion of the upper airway does not augment the cardiovascular response to arousal from sleep in humans. J Appl Physiol. 2005 April 1, 2005;98(4):1349-55. 59 148. Ringler J, Basner RC, Shannon R, Schwartzstein R, Manning H, Weinberger SE, et al. Hypoxemia alone does not explain blood pressure elevations after obstructive apneas. J Appl Physiol. 1990 Dec;69(6):2143-8 149. Sforza E, Pichot V, Barthelemy JC, Haba-Rubio J, Roche F. Cardiovascular variability during periodic leg movements: a spectral analysis approach. Clin Neurophysiol. 2005 May;116(5):1096-104 150. Marrone O, Insalaco G, Bonsignore MR, Romano S, Salvaggio A, Bonsignore G. Sleep Structure Correlates of Continuous Positive Airway Pressure Variations During Application of an Autotitrating Continuous Positive Airway Pressure Machine in Patients With Obstructive Sleep Apnea Syndrome. Chest. 2002 March 1 60