DOLMABAHÇE SARAYI ÖĞRETMENLER İÇİN KAYNAK ANLATIM METNİ Sevgili öğrenci arkadaşlar Gezi sırasında saray içerisinde uymamız gereken bazı kuralları kısaca hatırlatalım; Saray içerisinde görüntü almak; fotoğraf makinelerinin flaş ışıkları tarihi eserleri yıprattığı ve fotoğraf, video çekim, telefon görüşmeleri sırasında gezi ahengi ve konsantrasyonu bozulduğu için, fotoğraf makinelerimizi, kayıt cihazlarımızı, cep telefonlarımızı gezi süresince dinlendirelim. Saray içinde göreceğimiz bütün eşyalar orijinal yani o döneme ait olduğu için hepsinin tarihi değerleri vardır; bu yüzden bütün müzelerde olduğu gibi burada da gezimiz süresince hiçbir objeye/onları yormak, yıpratmak istemediğimizden, dokunmayıp kırmızı yolluklar üzerinden yürümeye çalışalım. Bu, yani bizim tarihimizi koruma bilincimiz; bizden sonra Sarayı gezecek olan akrabalarımız, çocuklarımız, insanlarımız için onlara bırakacağımız en değerli hediyemizdir. Ayrıca diğer ziyaretçilerimizi rahatsız etmemek için yüksek sesle konuşmayıp sessiz olmaya dikkat edelim. Saray hakkında genel bir bilgiyi sizlerle paylaştıktan sonra öğrenci gezi güzergâhında bizler için belirtilmiş olan mekânları gezmeye başlayacağız. Dolmabahçe Sarayı 1843–1856 yılları arasında Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır. Dolmabahçe Sarayı’ndan önce padişahların İstanbul’da yaşamış oldukları saray Topkapı Sarayı’dır. Dolmabahçe Sarayı’nın tüm ek yapılarıyla beraber toplam alanı 110 bin metre karedir; sarayın ana binasının alanı ise 15 bin metrekaredir, ancak saray üç katlı olduğundan toplam kullanım alanı ise yaklaşık 45 bin metrekaredir. Sarayın ana binası 3 kısımdan oluşmaktadır; bunlar, devlet işlerinin yürütüldüğü idari kısım olan Selamlık (Mabeyn-i Hümayun), padişahın ve aile üyelerinin yaşadığı Harem-i Hümayun ve sonuncusu da sarayın en büyük ve en görkemli salonu olan Muayede Salonu (Bayramlaşma ve Tören Salonu/Taht Salonu). Bizlerin şu anda bulunduğu yer ise sarayın Harem bölümündeki Hünkâr/Padişah Dairesi’nin giriş-çıkış salonudur. Salonun etrafında bulunan odalar da o dönemde Harem’deki en yetkili hizmetkârlar olan Hazinedar Kalfaların kullanmış olduğu odalardır. Bu odalar günümüzde sergi amaçlı olarak “şehzadelerin dershanesi” ve “öğretmenler odası” şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Dolmabahçe Sarayı kullanıma açıldığı 1856 yılından halifeliğin kaldırıldığı 1924 yılına kadar toplam 68 yıl içinde 6 padişah tarafından kullanılmıştır. Ayrıca son halife Abdülmecid de 1922-24 yılları arasında bu sarayda yaşamıştır. Bir dönem Osmanlı saltanat makamı olarak kullanılan ve nice önemli tarihi olaylara tanıklık eden Dolmabahçe Sarayı, 1927 yılından vefatına kadar ki 11 yıllık süreçte Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından da Cumhurbaşkanlığı Makamı olarak kullanılmıştır. 1925–1984 yılları arasında protokol ve ziyarete kısmen açılmış olan saray, 1984 yılından itibaren “saray-müze” olarak hizmet vermeye başlamıştır. Genel bir çerçeve içerisinde sarayın mimarisine bakıldığında öncelikle sarayın Batılı bir mimari görünüme sahip olduğu göze çarpmaktadır. Bunun da sebebi sarayın Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılın ikinci yarısında girdiği Tanzimat Döneminin beraberinde getirdiği 1 “Batılılaşma-Yenileşme” sürecinde inşa edilmesidir. Yapımında Batılı mimari formlardan yararlanılmış; barok, rokoko ve neo-klasik gibi. Barok, rokoko ve neo-klasik üslüp ve bezemeler, 13.yüzyılda Avrupa’da Gotik olarak adlandırılan genel olarak ilahi, anıtsal, büyük pencereli, dikey olarak biçimlenen, çoğunlukla dini yapılarda görülen mimari üsluba tepki olarak Rönesans döneminin sosyal ortamı ve sanatsal süreçlerini ardından 18.yüzyılda ortaya çıkmıştır. Geleneksele karşı tezat unsurlar barındıran Barok mimarlık yapılarında canlılık, romantizm, ferah ve neşeli sınırsız özgürlük, oval plan, ışık gölge oyunu, abartılı ve yoğun süsleme, renk ve hareket etkisinin mekâna baskın olduğu bir tarz görülür. Bu üsluplar Dolmabahçe Sarayında Osmanlı geleneksel sanat ve kültür öğelerinden esinlenerek yeni bir yoruma kavuşturulmuştur. Bununla birlikte fonksiyon açısından Osmanlı saray geleneğine, örneğin harem selamlık bölümlenmesi, geleneksel planlama açısından ise, orta salon ve ona açılan köşe odalarla Türk evi özelliklerine bağlı kalınmıştır. Bodrum üzerine iki kat ile musandıra katlarından oluşan sarayda toplam 285 oda, 44 salon, 68 tuvalet ve 6 hamam bulunmaktadır. Bunun dışında saray içerisinde en dikkat çekici süsleme unsuru olan altın kullanımı da öyle abartıldığı gibi tonlarla değil ancak kilogramlarla ifade edilecek miktardadır. Sarayın ısıtılmasında ise ağırlıklı olarak çini sobalar ve kimi yerlerde de şöminelerden yararlanılırken, daha çok küçük mekânları ısıtmak için de mangallar tercih edilmiştir. Ayrıca 1912 yılında Sultan V.Mehmed Reşad döneminde merkezi ısıtma yani kalorifer sistemine geçilmiştir. Sarayın elektrikle aydınlatılması da yine aynı döneme denk gelmektedir. Gezi esnasında göreceğimiz ve çoğunluğunu İngiliz ve Fransız kristallerinin oluşturduğu büyük avizeler ve ayaklı şamdanlar da, saraya 1912 yılında elektrik gelmeden önce hava gazı sistemiyle aydınlatılmıştır. Sarayın mobilyaları genellikle Avrupa kökenlidir ve çeşitli üslup özellikleri gösterirler. Mobilyaların bir bölümü saray için yapım sırasında hazırlanmış, eşyanın da bir bölümü hediye olarak Avrupa’nın değişik ülkeleriyle, Çin, Hindistan, Mısır gibi ülkelerden gelmiştir. Bundan dolayı çeşitli oda ve salonlarda değişik stildeki mobilya gruplarını ve diğer objeleri bir arada görmek mümkündür. Hatta geleneksel yer minderlerinden de vazgeçilmemiştir. Sarayın halı ve döşemeli perdelik kumaşlarının çoğu Hereke Dokumahanesi’nde imal edilmiştir ve perdelerin çoğu saf ipekli kumaşlardır. Saraydaki porselen eşyaların çoğunluğu ise Uzakdoğu ve Avrupa kökenlidir. Bunun yanında Sultan II. Adülhamid döneminde kurulan Yıldız Porselen Fabrikası’na ait eserler de saray koleksiyonunda önemli bir yer oluşturur. Sarayın salon ve odalarını ise Türk ve yabancı ressamların, çeşitli üslup ve temalardaki tabloları süsler. Koleksiyonun büyük bir bölümü Sultan Abdülaziz döneminde oluşturulmuştur. Saraydaki saatlerin çoğunluğunu Fransız kökenlidir. Bunun dışında İngiliz, Alman, İtalyan ve Avusturya saatleri de koleksiyonda mevcuttur. MAVİ SALON Sevgili arkadaşlar, şu an Harem bölümünün üst katındaki merkez salondayız. Burası perde ve koltuk kumaşlarının rengi nedeniyle günümüzde “Mavi Salon” olarak anılır. Padişahlar, Harem mensubu hanımların ve hizmet sınıfının Ramazan ve Kurban Bayramı kutlamalarını bu salonda kabul ederlerdi. Salon sarayın zengin süslemeye sahip salonlarından biridir. İnceltilerek yaprak haline getirilmiş altınla bezeli panolara bölünmüş tavanın dörtkenarını dört mevsimi temsil eden manzara resimleri süsler. Ortada serili olan halı Yıldız Sarayı’ndan getirilmiş olup Avrupa üslup özellikleri taşır. Avize ise Fransız Bakara yapımıdır. 2 Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk için salonun aydınlık bölümüne, 1937 yılında inşa edilen asansör onarılarak ziyaretçilerin ilgisine sunulmuş ve böylece Atatürk’e ait bir hatıra canlandırılmıştır. Gezimizin başında da söz ettiğimiz üzere, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde yenileşmenin bir simgesi olan Dolmabahçe Sarayı, 1924 yılında çıkan bir yasa ile Türk Milletine intikal etmiştir, Atatürk (1927–1938) ve İsmet İnönü dönemlerinde (1938–1949) dönemlerinde “Cumhurbaşkanlığı Makamı” olarak kullanılmıştır. Atatürk 1927–1938 yılları arasında 31 kez İstanbul’a gelmiş ( bu da 11 yıllık süreçte yaklaşık 4 yıla denk gelir) İstanbul’daki çalışmalarında Dolmabahçe Sarayı’nı kullanmış ve burada 10 Kasım 1938 günü saat 9.05’te hayata veda etmiştir. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı mekânlarını tarihsel süreç içersindeki özgün işlevlerine uygun olarak kullanmıştır. Osmanlı döneminde devletin temsilinde kullanılan ve yönetiminde kullanılan Selamlık bölümü, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında da yine bilimsel araştırmalara ve kongrelere açılmıştır; Osmanlı döneminde ikamet amaçlı olarak kullanılan Harem bölümü de Atatürk tarafından Hususi Daire olarak kullanılmıştır. Önce Atatürk’ün sarayda kaldığı yıllarda çalışma odası olarak kullandığı odayı, sonra da bu odanın hemen yanındaki onun hayata veda ettiği yatak odasını ziyaret edeceğiz. Atatürk’ün sevenlerinin hediyeleriyle dekore edilmiş oda, onun arkadaş ve dostlarının varlığına vefasının somut kanıtı gibidir. Yatağının karşısındaki duvarda asılı olan “Dört Mevsim” isimli tablo Atatürk’ün çok sevdiği tablo olarak anılır. Tablo Moskova büyükelçisi Zekai Apaydın tarafından Atatürk’e hediye edilmiştir. Masa üzerindeki saat ise yakın arkadaşı Nuri Conker’in Atatürk’e hediyesidir. Yatağının üstündeki duvarda Atatürk’ün resminin işlendiği halı da İskeçeli bir kız çocuğu tarafından Atatürk’e sağlığındayken hediye edilmiştir. Atatürk’ün yatak odasının tam karşıdan bulunan mekân ise onun banyosudur. Banyonun girişindeki camlı dolapta da Atatürk’ün tedavisinde kullanılan ilaçların bir bölümü yer almaktadır. PEMBE SALON Bu salon günümüzde dekorasyonundaki pembe rengin yoğunluğundan dolayı “Pembe Salon” olarak tanımlanmaktadır. Padişahın annesi olan Valide Sultan başta olmak üzere Haremin ileri gelenleri tarafından kutlamalarda, eğlencelerde ve kabullerde kullanılan Pembe Salon denize hâkim konumuyla Haremin en güzel salonlarındandır. Pembe salon saraydaki son günlerine kadar Atatürk tarafından da kullanılmıştır. MUAYEDE SALONU Selamlık ile Harem bölümleri arasında bulunan Muayede Salonu, sarayın en büyük ve görkemli salonudur ve bu görkemi salonun işlevi ile orantılıdır. Muayede’nin kelime anlamı bayramlaşmadır. Salon, hem bayramlaşma törenlerinde hem de diğer devlet tören ve ağırlamalarında kullanılırdı. Ramazan ve Kurban Bayramlarında Topkapı Sarayı Hazinesinde saklanan ve günümüzde de orada ziyarete açık olan “Bayramlaşma Tahtı” buraya getirilirdi; bu bakımdan salonun bir adı da “Taht Salonu”dur. Taht, salonun kuzey bölümüne (kara tarafına) yerleştirilirdi. Bayram namazı kılındıktan sonra padişah bir süre salonda tahtın sağında bulunan özel odasında dinlenirdi. Bu esnada devlet erkânı salondaki önceden belirlenmiş yerlerinde beklerlerdi. Padişah, salonda az sonra başlayacak resmi bayramlaşmadan önce şehzadelerin bayram tebriklerini kabul eder ve ardından bu salonda devlet ileri gelenleriyle bayramlaşırdı. Tahtın tam karşısındaki balkonda büyükelçiler, 3 solundaki balkonda diğer davetliler otururlar, sağdaki balkonda ise saray orkestrası yerini alırdı. Harem hanımları ise deniz tarafındaki galerinin tam altında bulunan üç pencerenin arkasından törenleri izlerdi. Dolmabahçe Sarayı’nın kullanıma açıldığı 1856 yılında hem sarayın açılışının ve hem de Kırım Savaşı’nın sona erişinin onuruna burada bir ziyafet verilmişti (Temmuz 1856). Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle yerine geçirilen V. Murad’ın, bir istisna olarak, tahta çıkış töreni Topkapı Sarayı yerine Dolmabahçe Sarayı’nda bu mekânda yapılmıştır (30 Mayıs 1876). İşte bu tür toplantı ve resepsiyonlarda da kullanıldığı için salonun bir adı da “Divan Yeri”dir. Cumhuriyet Dönemi’nde Muayede Salonu ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk Muayede Salonu’nun tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’e ait önemi anılar bulunmaktadır. Bilindiği gibi Mustafa Kemal Atatürk 1919 yılında bir Cuma günü, Anadolu’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrılmış (16 Mayıs 1919) ve 8 yıl sonra yine bir Cuma günü (1 Temmuz 1927) İstanbul’a dönmüştür. Bu tarihi günde İstanbul halkına bir Cumhurbaşkanı olarak ilk defa bu salondan seslenmiştir. Söz konusu konuşmanın metni bir çerçeve içine alınarak Muayede Salonu’na yerleştirilmiştir. Günümüzde de bir sergi mekânı olarak değerlendirilen Muayede Salonu’nu bu amaçla ilk kullanan Atatürk olmuştur. II. Uluslar arası Türk Tarih Kongresi (20–25 Eylül 1937) Dolmabahçe Sarayı Medhal Salon’da toplanırken, kongre kapsamında hazırlanan tarih sergisi de ise Muayede Salonu’nda hazırlanmıştır. Büyük Önder’ in 10 Kasım 1938 günü aramızdan ayrılışından sonra onun aziz naaşı, 16, 17 ve 18 Kasım tarihlerinde salonun kara tarafına yerleştirilen bir katafalka konmuş ve Türk milleti onun manevi huzurunda saygı geçişinde bulunmuştur. Atatürk’ün cenaze namazı ise 19 Kasım 1938’de, (daha sonraki yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı görevinde de bulunan) Şerafettin Yaltkaya tarafından yine bu salonda kıldırılmıştır. Muayede Salonun mimari özellikleri Yaklaşık 2000 metrekarelik bir alana sahip olan salon, içten 36m. bir kubbe, dıştan ise kurşun kaplama bir çatı ile örtülmüştür. Kubbenin çapı ise yaklaşık 25 metredir. Toplam 56 adet mermer görünümlü sütunun (stük) kullanıldığı bu orta mekâna köşe odaları açılır. Zeminde sarayın en büyük halısı olan 124 metrekarelik kabartmalı Avrupa desen özelliklerini taşıyan bir Hereke halısı bulunmaktadır. Ortadaki masa üzerinde bulunan vazo ise Yıldız Porselen Fabrikası ürünüdür. Sarayın yine en büyük ve görkemli avizesi de bu salondadır. Muayede Salonu’nda asıldığı günden bu yana görenlerin hayranlıkla izlediği İngiliz yapımı kristal avize, dönemin estetik ve teknolojik boyutlarını vurgulayan bir sanat eseridir. Devasa boyutlardaki bu avize, 1853 yılında İngiltere’de (Londra) imal edilmiş ve Sultan Abdülmecid döneminde satın alınarak sandıklar içinde gemiyle saraya getirilip burada monte edilmiştir. Resmi kayıtlara göre 464 havagazı lambasıyla aydınlatılan avize 1910’lu yıllardan sonra ise elektrikle aydınlatılmıştır. Salon zemininin altında 6 adet ocak bulunmaktadır. Salonun ısıtılması bu ocakların yakılması ve sıcak havanın sütun kaidelerin altındaki gözenekli bölümlerden dışarıya verilmesiyle sağlanmıştır. 18–20 derece arası bir sıcaklık elde edilen bu sistemde, yakıt olarak sarayın yakınında bulunan Gazhane’nin bir yan ürünü olan kok kömürü kullanılmıştır. 4 Sevgili arkadaşlar gezimiz burada sona erdi. İlginiz için teşekkür eder derslerinizde başarılar dilerim. 5