Azîz Mahmud Hüdâyî’de Nûr-› Muhammedî Telâkkisi D O Ç . D R . K A D ‹ R Ö Z K Ö S E Cumhuriyet Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dal› Ö¤retim Üyesi Evrende her fley bir de¤iflim süreci yaflamakta ve bu de¤iflim belli ölçü ve yasalara göre gerçekleflmektedir. Âleme egemen olan ve hiçbir flekilde de¤iflmeyen bu yasaya ‹bnü’l-Arabî (ö.638/1240), düzen ve ak›l anlam›na gelen, kelime/logos ismini vermektedir. Asl›nda logos terimi, ilk defa Herakleitos taraf›ndan kullan›lm›fl,1 Stoac›lar taraf›ndan yayg›nlaflt›r›lm›fl2 ve Philon taraf›ndan da dinî düflünceye sokulmufltur.3 ‹bnü’l-Arabi “kelime/logos”u, salt metafizik yönüyle, akleden ve bütün varl›klar›n içinde dolaflabilen bir kuvvet, yarat›l›fl›n, hayat›n ve alemin yönetiminin ilkesi olarak görmektedir. Felsefî metinlerde ilk ak›l, küllî ak›l, küllî ruh gibi kavramlar tasavvuf erbab›nca Kelime ve Hakikat-› Muhammediyye tabiriyle karfl›lanmaya bafllanm›flt›r.4 “Kelime” tasavvufi yönden, bütün ilahî ilimlerin kendisinden al›nd›¤› bir as›l, vahiy ve ilham›n kayna¤›d›r. ‹bnü’l-Arabî “kelime”yi, âlemle olan iliflkisi yönüyle “Hakîkatu’l-Hakâik”, her fleyin yaz›l› oldu¤u bir kay›t defteri anlam›nda “Kitab” veya “‹lm-i A’la”, insanla ilgisi olmas› yönüyle “Adem”, “Hakikat-› Ademiye”, “Hakikat-› ‹nsaniye”, “‹nsan-› Kâmil” ve “Nûr-› Muhammediyye” olarak isimlendirir.5 Öncelikli olarak konunun kavramsal tahlilini yapacak olursak, lügatte “karanl›¤›n z›dd› ve ›fl›k” anlam›na gelen nur kavram›, dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki k›s›md›r. Dünyevî olan da ilahî nurlardan yay›lan ve basiret gözü ile anlafl›lan nur ile ›fl›kl› cisimlerden yay›lan ve bafl gözü ile anlafl›lan nur olmak üzere ikiye ayr›l›r.6 en-Nûr, Esma-y› Hüsnâ’dan biri olup Allah’›n ez-Zâhir ismi ile tecellisi, Allah’›n kâinattaki suretlerde kendini göstermesidir.7 Maddenin kalbden 231 . Bir Kabe minyatürü 232 . uzaklaflt›rd›¤› ilahî feyzi ve dinî bilgileri a盤a ç›karmada araç olan ›fl›¤a da nur denir.8 Tasavvuf erbab›, mestur olan her fleyin münkeflif olmas›n› sa¤layan ‹lmi ledünne ve kalbden masivay› ç›kar›p atan ilahî vâridâta da nur ad›n› vermektedir.9 Kur’ân-› Kerîm’de genellikle, “zulümât (karanl›klar)” kelimesinin alternatifi olarak ve tekil haliyle “hakikati” temsil eder mahiyette geçen nûr kavram›,10 özel olarak “Allah yeryüzünün ve gökyüzünün nurudur.”11 fleklinde yer almaktad›r. Nur eflyay› aç›klayan, eflyan›n hakikatini oldu¤u gibi keflf ve beyan eden bir nesnedir. Alemi ayd›nlatmas› sebebiyle Hz. Muhammed için de kullan›lmaktad›r. Hakîkat-i Muhammediyye ad›yla da an›lan Nûr-› Muhammedî ise Hz. Muhammed’e mahsus nur veya nübüvvet nuru demektir.12 Hakk Teâlâ’n›n önce Hz. Muhammed’i, sonra da onun nurundan di¤er varl›klar›n tümünü yaratmas› anlam›na gelmektedir.13 Nur-› Muhammedi, bütün mahlukat›n var oluflunun/vücudunun temel ilkesi, latif-kesif ne varsa her fleyin kendi dairesi içerisine girdi¤i bir varl›k mertebesidir.14 Tasavvufta tenezzülât-› seb’a ve hazarât-› hamse diye ifade edilen tecelli safhalar›n›n ikincisi Hakikat-› Muhammediyyedir. Bu mertebe lâ-taayyün’ün, taayyün suretiyle zuhur etti¤i ilk tenezzül mertebesidir. Burada eflyan›n hakikati henüz bilkuvve mevcûddur. Ve yine bu mertebede temeyyüz yoktur. Yâni “âlim” (bilen), “malûm” (bilinen) ve “ilim” (bilgi) birdir. Bu makama “ilk ak›l”, “ilk nur”, “ilk gölge” olarak da isimlendirilir.15 Buna Hakikat-i Muhammediyye isminin verilmesi, bu hakikatin muhtelif alemlerin hepsinde tafsil edilen fleylerin toplu flekli olmas›ndan dolay›d›r. Dinî-tasavvufî edebiyat›m›zda Hz. Peygamber’in cismanî hayat›ndan ayr› bir varl›¤›ndan daha bahsedilmektedir. Allah’tan baflka hiçbir fley yokken ilk defa hakîkat-i Muhammediyye var olmufl, bütün yarat›klar bu hakikatten ve onun için yarat›lm›flt›r. Zengin bir ilham kayna¤› olan nûr-› Muhammedî mefhumuna eserlerinde yer veren mutasavv›flardan baz›s›n› flu flekilde s›ralayabiliriz: Sehl et-Tüsterî (ö.283/896), Hüseyin b. Mansur el-Hallâc (ö.309/922), Ömer b. el-Fâr›d (ö.632/1235), Muhyiddin ‹bnü’l-Arabî (ö.638/1240), Abdülkerim el-Cîlî (ö.820/1417), Kastallânî (ö.923/1517) ve mutasavv›f›m›z Azîz Mahmud Hüdâyî (ö.1038 /1628). Azîz Mahmud Hüdâyî’nin; “Hz. Muhammed (s.), varl›k a¤ac›n›n tohumudur. Arfl, kürs, levh ve kalem O’ndan sonrad›r. Bundan dolay› Hz. Peygamber, “Hz. Adem toprak ile su aras›nda iken ben nebi idim.”16 demifltir. Nas›l ki, tohum a¤açtan önce olup sonraki aflamalarda a¤ac›n kökü, dal› ve çiçekleri ç›k›p a¤aç öyle tamam oluyorsa, Resulullah (s.) de böyledir. O, kainat için as›ld›r. Allah Teala arfl›, ferfli ve aralar›ndaki olanlar› O’ndan yaratt›.”17 tarz›nda devam eden sözlerinden anl›yoruz ki, ilk yarat›lan fley, hakikî âdem ve hakikî insan olan hakikatü’l-muhammediyedir. Azîz Mahmud Hüdâyî’ye göre, Hz. Peygamber, sûretâ insan fleklinde görünse de asl› Hak’tand›r. Onun nuru Tanr›’n›n nurundand›r. O, Hz. Adem’den önce yarat›lm›flt›r. Allah kat›nda en sevgili ve en de¤erlidir. Hüdâyî, flu beyitlerinde Muhammedî nurun insanl›k ve meleklerin hidâyet rehberi, Tanr› ariflerinin önde233 . ri oldu¤unu, baflka varl›klar, nurlar ve nebilerin de onun gerçe¤ini tafsil ve beyan için yarat›ld›¤›n› seslendirmektedir: Nebîler gerçi halk› davet edib Kamusu etdiler irflâd-› ümmet Velî sen geçib ef’âl ü s›fât› ‹bâd› etdin asl-› zâta davet An›nçün hâtem oldun enbiyâya Seninle bitdi bünyân-› nübüvvet.18 Nûr-› Muhammediyye’ye ilk tecelli olmas›ndan dolay› “taayyun-i evvel”, sevgi tarz›nda tecelli etmesinden dolay› “taayyun-› hubbi” ad› verilmektedir.19 Muhammedî ruh ile nurun bütün insanlardan, peygamber ve meleklerden önce var oldu¤unu beyan eden Hüdâyî, flu beyitleri ile Hz. Peygamber’i insanl›¤›n manevi babas› ve enbiyan›n imam› kabul etmektedir: Kudûmun rahmet-i zevk ü safâd›r yâ Resûlallâh Zuhûrun derd-i uflflâka devâd›r yâ Resûlallâh Nebî idin Âdem dururken mâ’-i tîn içre ‹mâm-› enbiyâ olsan revâd›r yâ Resûlallâh Kemâl-i zümre-i kümmel senin nûrunla olmufldur Vücûdun mazhar-› tâmm-› Hudâd›r yâ Resûlallâh Hüdâyî’ye flefâat k›l e¤er zâhir e¤er bât›n Kapuna intisâb etmifl gedâd›r yâ Resûlallâh.20 Peygamber’den flefaat isterken, Muhammed (s.a.v.)’in nebiler aras›ndaki yerine, vahdet güneflinin kendisinde görülüflüne ayr›ca dikkat çeker: Ey menba-› lütf ü cûd Yerin Makâm-› Mahmud Yarat›lm›fldan maksûd Sensin yâ Habiballah21 Hüdâyî’ye göre, rûhânî ve cismânî alemin mertebeleri, Resulullah (s.a.v.)’in flerefli vücudunun ortaya ç›k›fl›na kadar devam etmifltir. Varl›k a¤ac›n›n en uzak mertebesi Hz. Adem’in çamuru, en yak›n mertebesi Abdulmuttalib’in o¤lu Abdullah idi ifadesi ile nûr-› Muhammedî’nin zaman içinde nesilden nesile intikal etti¤ini, Adem, Nuh, ‹brahim ve di¤er peygamberlerin suretiyle; son olarak da peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (a.s.)’›n suretiyle zuhur etmifl oldu¤unu ifade etmektedir. Azîz Mahmud Hüdâyî’ye göre Allah, Resulullah (s.a.v.)’in zuhuruyla alemleri tamamlad› ve alemlerin yarat›lmas›ndaki gaye ortaya ç›km›fl oldu. Bu sebepten dolay› vücudu, di¤er peygamberlerin sonuna b›rak›ld›. Böylece o “Hâtem-i Enbiyâ” ve “Önceki ve sonrakilerin efendisi” oldu. Yani Hz.Âdem insanlar›n maddeden babas› (ebu’l-befler) iken Muhammed (s.a.v.) ruhlar›n babas›d›r (ebu’l-ervâh).22 234 . Tasavvufu Peygamber ö¤retilerinin iç boyutu olarak gören Hüdâyî, kendisini nebevî esaslar›n ateflli izleyicisi olarak görmüfl ve hayat›n›n her an›nda onu örnek almaya çal›flm›flt›r.23 Hz. Muhammed’in manevî kiflili¤i onun için daima bir güç merkezi olmufltur. Peygambere karfl› hissetti¤i derin sevgiyi yans›tan na’t ve ilahileri, köylü kentli tüm Anadolu insan›n›n ilham kayna¤› olmufltur. ‹lahilerinde peygambere hitap ederken, yüre¤indeki ac›, umut ve üzüntüleri dile getirmifltir. ‹rtibat-› manevi neflesi ile Resûl-i Ekrem’e hitap ederken, onu; “Küntü kenz esrâr›n›n miftâh›”, “Mazhar-› tâmm-› Hudâ”, “Arfl-› a’zam›n cilve-gâh›”, “Sidrenin seyrine doyamad›¤› zât”, “Hakîkat ba¤›n›n serv-i bülendi”, “Gevher-i kân-› risâlet”, “Bedr-i dücâ”, “fiems-i duhâ”, “Verd-i gülistân-› Hudâ”, “Hakk’›n Habîbi Mustafâ”, “Mahbûb-› Hakk”, “Hayru’l-befler”, “‹ki cihan sultan›” diye yâd etmektedir.24 Tasavvufî anlay›fla göre Hz. Muhammed (s.a.v.) bir befler olarak insan-› kâmilin en güzel örne¤idir. Hakikat-i Muhammediyye anlay›fl› içinde bir beflerin alabildi¤ine yüceltilmesi, ‹slam tasavvufunda insana verilen de¤erin bir tezahürüdür. Dolay›s›yla kemale do¤ru yol almak isteyenler için Hakikat-i Muhammediyye, ulafl›lmas› arzu edilen bir idealdir.25 Zira Hüdâyî, Ahmed’in fark› Ahad’dan mîm-i imkân iledir Aradan imkân› kald›rsan kal›r vahdet hemîn.26 beytinde ifade etti¤i üzere Ahmed kelimesindeki mîm ç›kar›l›nca geriye sadece Ahad söz kalmaktad›r. Dolay›s›yla mîm, Hz.Peygamber’de ifadesini bulan kâmil insan›n vücuduna, Ahad ise hüviyetine iflaret etmektedir. Kâmil insan›n suretinden hareketle, özünü anlayamayan kimse yarat›l›fl s›rr›na ulaflamaz.27 Ayinedir bu âlem her fley Hak ile kâim Mir’ât-› Muhammed’den Allah görünür dâim. beytinde hakikatü’l-muhammediyenin, “insanl›k” mefhumunun ilk örne¤i ve madde alemiyle gerçekleflen ilk Tanr›sal irtibat oldu¤u, bütün oluflumlar›n ondan nefl’et ve bütün âlemin bu kozmik insandan zuhur etti¤i gerçe¤i,28 Azîz Mahmud Hüdâyî’nin zihin ve gönül dünyas›nda flu flekilde yer etmektedir: Cemâline edip insan› mir’at Kemâl-i hüsnünü seyran eden dost.29 Ârif ol âyine-i insâna bak Anda nûr-› Hazret-i Rahmân’a bak Ko harâbât ehlinin vîrânl›¤›n Anda mevdu’ kenz-i bî-pâyâna bak. Sûretinde Âdemi halk eyleyen fiibh ü misli olmayan Sultân’a bak “Semme vechu’llah”› fehm ettinse ger fiefl cihetden bî-cihet Cânan’a bak Keflf olunca s›rr-› tahbîb-i Habîb Terk-i g›lmân et yeter vildâna bak. 235 . Fürkat ehline yeter k›ld›n nazar Aç gözün vâs›l olan yârâna bak. Geç Hüdâyî sûreti ma’nây› gör Katreyi ko lücce-i ummâna bak.30 Bu beyitlerinde Azîz Mahmud Hüdâyî, Tanr›’n›n kendi kudretini kâmil insan aynas›ndan seyretti¤ine, ayna hükmündeki kâmil insandan Tanr›sal zât›n göründü¤üne ve eflyadan örtü kald›r›l›nca Tanr›sal birli¤in ortaya ç›kt›¤›na telmihte bulunmaktad›r. ‹nsan› yarat›lm›fllar›n en azizi gören, insan›n yan›nda alemin bir haflhafl tanesi kadar bile k›ymetinin bulunmad›¤›n› düflünen Hüdâyî, Bu mahlûkât› var k›ld›n Kemâl-i kudretin izhâr k›ld›n fiükür kim Küntü kenz esrâr›n açd›n O kenzin zübdesin insâna saçd›n Hem ettin ana tahmîl-i emânet Ola tâ bâde-nûfl-› bezm-i vahdet.31 m›sralar› ile bizleri muhasebe ve murakabeye davet etmekte, kay›tlardan uzaklaflmam›z› arzulamakta, kendi iç hakikatimizi buldurmakta, yarat›l›fl s›rr›na dikkatimizi çekmektedir. Hz. Muhammed’den sonra ilahî nurun insan-› kâmillerde tecelli etti¤ini beyan eden Hüdâyî, buna Hak Teâlâ’n›n Cebrail ile söyleflisini ve peygamberle ashab›nda temayüz eden nurun hakikatini örnek vermektedir: Görüb dört nûru Cibrîl-i mükerrem Var ortas›nda hem bir nûr-i a’zam Dedi: yâ Rabb nedir bu penç envâr Diledi olmak anlardan haberdâr Dedi Cebrâîle ol Rabb-i Ekrem Muhammed nûrudur ol nûr-› a’zam O dört envâr dahi o dört velîdir Ebû-Bekr ü Ömer Osmân Alîdir.32 ‹nsan-› kâmili varl›¤›n s›rr› kabul ettikten sonra bizleri insan› incitmemeye davet etmekte ve kâmil kifliye ait bir kalbin Kabe’den eflref oldu¤unu söylemektedir. fiöyle ki: Kalb-i kâmil Kâ’be’den eflrefdir okursan sebak Kâ’be’yi mahlûk yapd› kalbi sun’-i pâk-i Hak33 Hüdâyî, bir baflka beytinde, Hz. Muhammed’in bat›nî ve zahirî varl›¤›n› insanl›¤›n flifa kayna¤› ve derman hâli olarak yorumlamaktad›r. fiöyle ki: Nebiyy-i müctebâ geldi Resûl-i murtazâ geldi Habîb-i bâ-safâ geldi Muhammed Mustafa geldi. 236 . Külliyenin kuflbak›fl› görünümü Gönüllere flifâ olan kamu derde devâ olan Bize Hakk’tan atâ olan Muhammed Mustafâ geldi.34 Özetle, nûr-› Muhammedî telakkisi Tüsterî ve Halâc’tan beri tasavvuf düflüncesinde yer alan ve zamanla felsefî bir mahiyet arzeden bir husus haline gelmifltir. ‹leri düzeydeki peygamber sevgisi, fler’î flerife sadakati, Muhammedî yolun inceliklerine vukufiyeti ile tan›nan Azîz Mahmud Hüdâyî de di¤er mutasavv›flar gibi, Nûr-› Muhammedî düflüncesini benimseyen sûfîlerdendir. O benimsedi¤i vahdet-i vücûd neflvesinin girift konular›n› anlafl›l›r bir üslupla ayd›nlatmaya çal›flm›fl. Yaflad›¤› manevî coflkuyu sevenleri ile paylaflmak istemifltir. Manzum ve mensur eserlerinin tüm sat›r aralar›nda peygamber sevgisini canl› tutmaya, onun manevî kiflili¤inden müstefid olmaya çal›flm›flt›r. Hz. Peygamberin befleri kimli¤ini göz ard› etmeden onun hakikatine dikkat çekmifl, Allah’›n esma ve s›fatlar› ile bir bütün olarak kendisinde tecelli etti¤ini dile getirmifltir. Ona göre Hz. Muhammed, her türlü fazilet ve olgunlu¤un kemal buldu¤u kimsedir. Hakk›n ilk taayyünü, tüm yarat›lm›fllar›n s›rr›, küntü kenz s›rr›n›n inkafl›f› nûr-› Muhammedî telakkisinin idrâkine ba¤l›d›r. 237 . D‹PNOTLAR 1 “Ak›l” ve “Kelime” anlamlar›na gelen logos kavram›n› Herakletios, bütün âleme hâkim olan ve âlemin kayna¤› olan “aklî prensip” anlam›nda kullanm›flt›r. (Abdullah Kartal, Abdülkerîm Cîlî –Hayat›, Eserleri, Tasavvuf Felsefesi-, ‹nsan yay›nlar›, ‹stanbul 2003, 264.) 2 Stoac›lar logos kavram›n› âlemin aklî düzeni, içkin tabii yasa, her fleyde gizli olan hayat kayna¤›, duyulur dünyas›n›n üzerindeki etkin güç anlam›nda ele alm›fllard›r. (Kartal, a.g.e., 264.) 3 Logos kavram›n› dînî düflünceye sokan kifli, Yunan felsefesinin, Yahudilerin kutsal kitab› Tevrat ile özdefl oldu¤unu savunan Philon’dur. Philon’a göre Tanr›n›n yarat›c› kelimesi olarak logos, Tanr›n›n mele¤i, Tanr›n›n ismi, en yüksek rahip, yönetici, ideal insan ve Allah’›n o¤ludur. (Kartal, age, 265.) 4 Mehmet Demirci, “Nûr-i Muhammedî”, Dokuz Eylül Üniversitesi ‹lâhiyet Fak. Dergisi, sy. 1, ‹zmir 1983, 244. 5 Ebu’l-Alâ Afîfî, “‹bn Arabî Hakk›nda Yapt›¤›m Çal›flma”, ‹bn Arabi Ans›na (Makaleler), ter. Tahir Uluç, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 2002, 37-38. 6 Âs›m Efendi, Kamus Tercemesi, II/726, Nur md.; Râg›b el-Isfahânî,el-Müfredat, Nur md. 7 Ethem Cebecio¤lu, Tasavvuf Terimleri & Deyimleri Sözlü¤ü, Anka Yay›nlar›, ‹stanbul 2004, 488. 8 Abdurrezzak el-Kâflânî, Mu’cemu Ist›lahat›’s-Sufiyye, tah. Abdülâl fiahin, Daru’l-Inad, Kahire 1992, 118. 9 Mehmet Zeki Pakal›n, Osmanl› Tarih Deyimleri Ve Terimleri Sözlü¤ü, MEB Yay›nlar›, ‹stanbul 1993. II/706. 10 ‹brahim, 14/1; el-Ahzâb, 33/43; el-Hadîd, 57/9; et-Talâk, 65/11. 11 en-Nûr, 24/35. 12 Demirci, “Nûr-i Muhammedî”, DEÜ. ‹lâhiyet Fak. Dergisi, sy. 1, 239. 13 Süleyman Uluda¤, Tasavvuf Terimleri Sözlü¤ü, Marifet Yay›nlar›, ‹stanbul 1995, 414. 14 Muhammed Mustafa Hilmi, “Sembollerdeki Hazineler”, ‹bn Arabi Ans›na (Makaleler), ter. Tahir Uluç, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 2002, 76. 15 Mahmut Erol K›l›ç, Muhyiddîn ‹bnü’l-Arabî’de Varl›k Ve Mertebeleri (Vücûd Ve Merâtibu’l-Vücûd), Doktora Tezi, Dan. Prof.Dr. Mustafa Tahral›, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ‹stanbul 1995, 227-228. 16 ‹smail b. Muhammed el-Aclûnî, Keflfü’l-Hafâ ve muzîlü’l-ilbâs ammâ ifltehere mine’l-ehâdîs alâ elsineti’n-nâs, M›s›r 1352 h., II/136. 17 Azîz Mahmud Hüdâyî, Âlemin Yarat›l›fl› ve Hz. Muhammed’in Zuhûru, ter. Kerim Kara-Mustafa Özdemir, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 2004, IV. Bask›, 52, 94. 18 Seyyid Mahmud Hüdâyî, Divan, haz. Ziver Tezeren, Edebiyat Fakültesi Bas›mevi, ‹stanbul 1985, 25. 19 Mehmet Demirci, “Hakîkat-i Muhammediyye”, D‹A, ‹stanbul 1997, XV/180. 20 Hüdâyî, Divan, 23. 21 Hüdâyî, Divan, 24. 22 Hüdâyî, Âlemin Yarat›l›fl› ve Hz. Muhammed’in Zuhûru, 52, 94. 23 Cemal Acer, Azîz Mahmud Hüdyî’nin Hayâtü’l-Ervâh ve Necâtü’l-Eflbâh Adl› Eserinin Tahkik, Tahrc, Terceme ve Tahlili, Yüksek Lisan Tezi, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, ‹stanbul 1998. 24 Hüdâyî, Divan,23, 25, 62, 126. 25 Demirci, “Nûr-i Muhammedî”, DEÜ. ‹lâhiyet Fak. Dergisi, sy. 1, 244. 26 Hüdâyî, Divan,195. 27 Muslihüddin Vahyî, Mirâcü’l-Beyan Mirâc’›n Tasavvufî Boyutu, haz.Mustafa Tatc›-Cemâl Kurnaz, Alperen Yay›nlar›, Ankara 2002, s. 36. Mahmut Erol K›l›ç, Sûfî ve fiiir-Osmanl› Tasavvuf fiiirinin Poetikas›-, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 2004, 101. 29 Mehmed Gülflen, Külliyat-› Hazreti Hüdâyî, ‹stanbul 1338-1340, 91; Ertan, Mehmet Emin, Azîz Mahmud Hüdâyî, fiûle Yay›nlar›, ‹stanbul 2001, 39. 30 Hüdâyî, Divan,74. 31 Hüdâyî, Divan,161. 32 Hüdâyî, Divan, 181. 33 Hüdâyî, Divan, 187. 34 Hüdâyî, Divan, 180. 28 238 .