Türk Psikiyatri Dergisi 2005; 16(1):46-54 Atakl›k ve Ruhsal Bozukluklar Dr. Cebrail KISA1, Dr. Sema Gülen YILDIRIM2, Dr. Erol GÖKA3 ÖZET SUMMARY: Impulsivity and Mental Disorders Amaç: Atakl›¤›n (impulsivity) ruhsal bozukluklardaki rolünü a盤a ç›karan baz› çal›flmalar olmas›na karfl›n, atakl›¤›n nas›l belirlenece¤i ve tan›mlanaca¤›, literatürde halen tart›flmal› bir konudur. Atakl›k, davran›fl›n ölçülebilir bir özelli¤i olarak bir dürtüye ya da uyar›ya karfl› koymadaki baflar›s›zl›k veya bir kiflilik boyutu olarak kiflinin kendisine ya da baflkalar›na zarar verme istemine engel olamama durumudur. Bu tan›mlaman›n yan›s›ra, atakl›k ifllevsel olan ve olmayan biçiminde birbirinden ba¤›ms›z olumlu ve olumsuz sonuçlar› olan bir kavram olarak tan›mlanmaktad›r. DSMIV’te ayr›nt›l› bir flekilde tan›mlanmamas›n›n yan›s›ra, birkaç ruhsal bozukluk için tan› ölçütü olarak atakl›ktan söz edilmektedir. Bunlar, dürtü kontrol bozukluklar› (patolojik kumar oynama, aral›kl› patlay›c› bozukluk, piromani, kleptomani ve trikotilomani), atak-sald›rgan kiflilik bozukluklar› (borderline, antisosyal, histriyonik ve narsisistik), bipolar bozuklu¤un mani dönemi, dikkat eksikli¤i hiperaktivite bozuklu¤u (DEHB), davran›fl bozukluklar›yla giden nörolojik bozukluklar ve madde kötüye kullan›m›d›r. Yap›lan çal›flmalarda davran›m bozuklu¤u, dikkat eksikli¤i hiperaktivite bozuklu¤u, kiflilik bozukluklar›, madde ve alkol kullan›m bozukluklar›, psikotik bozukluklar, bipolar bozukluk, yeme bozukluklar› ve bunama (demans) gibi ruhsal bozukluklar› olan olgularda, atakl›¤›n karfl›laflt›rma gruplar›ndaki sa¤l›kl› kiflilere göre daha fazla görüldü¤ü gösterilmifltir. Bu yaz›da literatür taramas› yap›larak bir kavram ve klinik belirti olarak atakl›¤› tan›mlamak, ruhsal bozukluklarla iliflkisini tart›flmak, bu bozukluklarla atakl›k aras›ndaki iliflkinin biyolojik dayanaklar›n› göstermek amaçlanm›flt›r. Objective: Although there are several studies revealing the role of impulsivity in mental disorders, debates in the literature about how to define and determine impulsivity continue. Being a measurable feature of behaviour, impulsivity is defined as the failure to resist a drive or stimulus or as a personality dimension as the inability to resist the desire to harm one’s self or others. Besides this negative definition, however, impulsivity is also defined as independent dysfunctional and functional concepts having both positive and negative consequences. It can be a psychopathological structural part of many mental disorders, but it can be a characteristic of normal behaviour as well. Although not defined in detail in DSMIV, it is mentioned as a diagnostic criterion in several mental disorders like impulse control disorders (pathological gambling, intermittent explosive disorder, pyromania, kleptomania and trichotillomania), impulsive aggressive disorders of personality (borderline, antisocial, histrionic and narcissistic), manic episodes of bipolar disorder, attention deficit hyperactivity disorder (ADHD), neurological disorders with behavioural disinhibition and substance abuse. Studies have revealed impulsivity to be more common in subjects with conduct disorders, attention deficit hyperactivity disorder, disorders of personality, substance and alcohol abuse, psychotic disorders, bipolar disorders, eating disorders and dementia compared to healthy subjects in control groups. The aim of the present paper is to define impulsivity as a concept and symptom, to discuss its relation to mental disorders, to show the biological basis of this relationship and to review the literature relating to this issue. Anahtar Sözcükler: Atakl›k, ruhsal bozukluklar, serotonin, davran›fl Key Words: Impulsivity, mental disorders, serotonin, behaviour 1Uzm., 2Araş. Gör., 3Doç., Ankara Numune Eğitim ve Araşt›rma Hastanesi 1. Psikiyatri Kl., Ankara. 46 GİRİŞ önemliyken, diğer ucunda bulunan kompulsif bozukluklarda ise davran›ş› sürdüren anksiyetenin azalt›lmas› önemlidir (Hollander 1998). Atakl›ğ›n (impulsivity) ruhsal bozukluklardaki rolünü aç›ğa ç›karan baz› çal›şmalar olmas›na karş›n, bu bozukluklarda atakl›ğ›n nas›l belirleneceği ve tan›mlanacağ›, literatürde halen tart›şmal› bir konudur. Atakl›k madde kötüye kullan›m›, kişilik bozukluklar›, sald›rganl›k (agressivity), bipolar bozukluk, özk›y›m girişimi ve diğer benzer y›k›c› davran›şlarla yüklü durumlar›n temel özelliğidir (Barrat ve ark. 1999, Brady ve ark. 1998, Swann ve ark. 2001). DSM-IV’te ayr›nt›l› bir şekilde tan›mlanmamakla birlikte birkaç ruhsal bozukluk için tan› ölçütü olarak atakl›ktan söz edilmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği 1994, Hollander ve Evers 2001). Bunlar dürtü kontrol bozukluklar› (patolojik kumar oynama, aral›kl› patlay›c› bozukluk, piromani, kleptomani ve trikotilomani), atak-sald›rgan kişilik bozukluklar› (borderline, antisosyal, histriyonik ve narsisistik), bipolar bozukluğun mani dönemi, dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu (DEHB), davran›ş bozukluklar›yla giden nörolojik bozukluklar ve madde kötüye kullan›m›d›r. Atakl›k kavram›, s›kl›kla "istenmeyen sonuçlara yol açan, gereksiz risk almay› içeren veya duruma uygun düşmeyen, olgunlaşmam›ş eylemler" biçiminde değerlendirilmiştir. Oysa Dickman, (1990) atakl›ğ› işlevsel olmayan (disfonksiyonel) ve işlevsel olan (fonksiyonel) şeklinde birbirinden bağ›ms›z, hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar› olan bir kavram olarak tan›mlam›şt›r. Normal bir davran›ş›n özelliği olabildiği gibi ayn› zamanda birçok ruhsal bozuklukta psikopatolojik bir yap›da ortaya ç›kabilmektedir. Bu gözden geçirme yaz›s›n› haz›rlamam›z›n amac›, bir atakl›k tan›m› yaparak atakl›k ile belirli baz› ruhsal bozukluklar aras›ndaki ilişkiyi tart›şmakt›r. Bu yaz› "mental disorders", "impulsivity", "behaviour" ve "serotonin" anahtar kelimelerinin PubMed’de taranmas› sonucunda, ulaş›labilen ad› geçen kaynaklardan faydalan›larak haz›rlanm›şt›r. Atakl›k, bir dürtü ya da uyar›ya karş› koyamama veya kişinin kendisine ya da başkalar›na zarar verme isteğine engel olamama durumudur. Sab›rs›zl›k, dikkatsizlik, kolay riske girme, zarar verme hissinin küçümsenmesi, zevk aray›ş› ve d›şa dönük olma (extroversion) olarak ortaya ç›kar (Hollander ve Evers 2001). Ayr›ca düşünmeden, süratle yap›lan bir eylem ya da davran›ş şeklinde de kendini gösterebilir (Moeller ve ark. 2001, Caci ve ark. 2003). Patton ve arkadaşlar› (1995) atakl›ğ›, an›nda içinden geldiği gibi davranmak (motor), eldeki verilere odaklanmamak (dikkat), plans›zl›k ve dikkatlice düşünmemek şeklinde üç alt gruba ay›rm›şt›r. Soloff ve arkadaşlar› (2000) ise eyleme yönelmiş kişilik yatk›nl›ğ› olarak tan›mlamakla birlikte, yenilik aray›ş›, tekdüzelikten kaç›nma, antisosyal özellikler gibi eyleme yönelmiş dönemsel, dürtüsel yap›larla bağlant›l› olduğunu vurgulam›şt›r. Evenden (1999a) atakl›ğ›, davran›ş›n başlang›c›n›n ya da davran›şa başlaman›n bir bileşeni olarak ele alm›şt›r. Ainslie (1975) ise küçük, k›sa dönemli kazanc›n seçimi, buna karş›n büyük, uzun dönemli getirinin kayb› biçiminde sosyal olarak doğurduğu sonuca göre tan›mlam›şt›r. Kompulsif ve atak davran›ş yelpazesinin bir ucunda bulunan atakl›k özelliği gösteren bozukluklarda daha çok haz alma ile ilişkili olarak kolay riske girme BİYOPSİKOSOSYAL KANITLAR Atakl›ğ›n klinik olarak belirlenme ve değerlendirilmesi, ilk önceleri kan›ta dayal› olmayan davran›ş gözlemlerine ve olgular›n kendilerinin yapt›klar› testlerin ölçümlerine dayan›yordu (Johnson ve ark. 1998). Bu şekilde yap›lan değerlendirmelerde atakl›k, diğer birçok ruhsal bozukluk ölçütüne göre daha öznel kalmaktad›r. Son dönemlerde kan›ta dayal› bilimsel yaklaş›ma uygun olarak atakl›ğ›n laboratuvar ölçümleri geliştirilmiştir (Swann ve ark. 2002). Psikiyatride kişiliğin biyopsikososyal yönünü ortaya koyan en sağlam kişilik örgütlenme kuram›; kişiliğin genetik olarak birbirinden bağ›ms›z "yenilik aray›ş›", "zarardan sak›nma", "ödül bağ›ml›l›ğ›" ve "sebatkarl›k" şeklinde dört boyutlu olduğunu öne süren kuramd›r (Cloninger ve ark. 1993). Atakl›k olduğu düşünülen özelliklerin birçoğu, bu belirtilen ilk üç kişilik boyutuna yay›lm›şt›r. Bu kuramda atakl›k, bilgi işleme süreci tamamlanmadan içsel veya d›şsal uyaranlara h›zl› yan›t verme eğilimi, bireyin kendisine veya çevresindekilere getireceği olumsuz uzun dönem sonuçlar›n› değerlendirmeksizin verdiği plans›z tepkiler biçiminde yerini almaktad›r. Bu tan›mda atakl›k tek bir davran›ştan çok, bir davran›ş kal›b›na eğilim olarak aç›klanmaktad›r. Ayr›ca atak- 47 l›ğ›n sald›rganl›ktan (agressivity) farkl› olduğu ve araşt›rmalar sonucunda, atakl›ğ›n sald›rganl›k tedavisine farkl› yan›tlar verdiği vurgulanmaktad›r (Barrat ve ark. 1997a). Atakl›k, bir davran›ş›n sonuçlar›n›n bilinçli olarak değerlendirilmesi f›rsat›ndan önce, h›zl›ca planlanm›ş davran›ş› içermektedir. Bu özellikler atakl›ğ›, planlaman›n davran›ştan önce gerçekleştiği bozulmuş yarg› veya kompulsif davran›şlardan ay›r›r. Dolay›s›yla bu ay›r›m, araşt›rma ve tedavide önemlidir. Ayr›ca sosyal olarak atakl›ğ›n, çocuğun aile ortam›nda, haz almaya yönelik ani tepkiler şeklinde öğrenildiği, edinilmiş bir davran›ş olduğu düşünülmektedir (L’Abate 1993). Frontal korteks hasarlar›, atakl›k kaynağ› olarak gösterilmekte ve bu sav›n en az›ndan atakl›ğ›n baz› yönleriyle ilgili olduğu ortaya konmaktad›r. Bechara ve arkadaşlar› (1997) prefrontal kortikal yaralanmalar› olan hastalar›n gelecekte iyi veya kötü sonuçlar doğurabilecek kararlar› ay›rt etmede eksiklikleri olduğunu ve bunun fizyolojik yan›t eksikliği ile bağlant›l› olduğunu bulmuşlard›r. Ruhsal bozukluklarda serotonin (5-hidroksitriptamin, 5-HT); alg›lama, dikkat, duygudurum, iştah, uyku, motor davran›ş, cinsel istek gibi birçok bedensel işlevin yan›s›ra sald›rganl›k, düşmanca tutum (hostility) ve atakl›ğ› da etkilemektedir. Atakl›k bozukluklar› çok çeşitli nörotransmitter sistemleri taraf›ndan etkilenmektedir (Cloninger ve ark. 1993, Dursun ve ark. 2000, Hollander ve ark. 2001). Cloninger ve arkadaşlar›n›n (1993) kuram›ndaki kişilik boyutlar›ndan "yenilik arama"n›n dopaminle, "zarardan kaç›nma"n›n ise serotoninle ilintili olduğu vurgulanm›şt›r. Santral serotonerjik sistemdeki düzensizlik ve serotonerjik işlevlerdeki azalma psikopatoloji eğilimini art›rmaktad›r. Bu durumun ayr›ca atakl›k, sald›rganl›k ve özk›y›m davran›ş› ile de ilişkili olduğuna yönelik kan›tlar mevcuttur (Dursun ve ark. 2000, Braunig ve ark. 1989, Muck-Seler ve ark. 1991, Hollander ve Rosen 2000). Serotonerjik sistemin yan›s›ra farkl› derecelerde noradrenerjik, opioid ve g-amino butirik asit (GABA) sistemlerinin etkileşimi de rol oynamaktad›r (Hollander ve ark. 2001). Serotonin işlevinde azalma ve beyin omurilik s›v›s›nda (BOS) 5-hidroksi indol asetik asit (5-HIAA) düzeylerinde azalma, atakl›k ve sald›rganl›k ile ilişkili görülürken (Markowitz ve Coccaro 1995), testosteronun atakl›ktan çok sald›rganl›kla ilişkili olduğu gösterilmiştir (Archer 1991). Diğer olumsuz tan›mlamalar›n yan›nda Dickman (1990) atakl›ğ›, birbirinden bağ›ms›z hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar› olan bir kavram olarak tan›mlam›ş, ayr›ca atakl›k ile bilişsel yetiler aras›ndaki ilişkiye bakm›şt›r. Dickman (1993), atakl›k dikkat ilişkisinde atak bireylerin düşünmeden hareket ettikleri kabul edilse de, deneysel görevlerde atak olmayan bireylerden daha yavaş yan›t verdiklerini göstermiştir. Dickman’›n çal›şmas›nda (1993) yüksek atakl›k gösteren bireyler, ellerindeki görevlere odaklanmaya daha az zaman harcam›şlard›r. Düşük atakl›k gösteren bireyler dikkatin odaklanmas›n›n gerektiği görevlerde daha iyiyken, yüksek atakl›k gösterenler dikkatin h›zl›ca yön değiştirmesi gereken durumlarda daha iyi görev yapm›şt›r. Hayvan çal›şmalar› sonras› geliştirilen h›zl› yan›t atakl›ğ› (Evenden 1999b) ve geciken ödül atakl›ğ› (Monterosso and Aimslie 1999) ikili modeli, Swann ve arkadaşlar› (2002) taraf›ndan daha önce bir çal›şmaya kat›lan davran›ş bozukluğu tan›s› konan hastalarla, kontrol grubunun ebeveynlerinde çal›ş›lm›şt›r. Bu çal›şmalarda bir kişilik özelliği olarak atakl›k, Barrat Atakl›k Ölçeği (BAÖ) ile toplam ve alt özellikler olarak ölçülmüştür. H›zl› yan›t atakl›ğ› toplam ve plans›z BAÖ değerleri hem Anl›k Haf›za hem de Geç Haf›za Testi (AHT/GHT)’ndeki görev hata oranlar›yla belirgin bir şekilde ilişkili bulunmuştur. Geciken ödül atakl›ğ› SKIP’te (Single Key Impulsivity Paradigm) ödüle yönelik yan›t say›s› anlaml› bir şekilde motor ve plans›z atakl›k ile bağlant›l›d›r. Ayn› şekilde AHT/GHT performans›, I. eksen veya II. eksen tan›s›n›n varl›ğ›yla ve SCID-II sonuçlar› taraf›ndan yans›t›lan tüm kişilik bozukluklar› ile bağlant›l› bulunmuştur. Beyindeki serotonin döngüsünün çevresel belirleyicileri (BOS’ta azalm›ş 5-HIAA, 5-HT agonistlerine duyars›zlaşm›ş prolaktin yan›t›) ve beyin bölgelerinde doğrudan serotonin döngüsünün belirlenmesi ile yap›lan çal›şmalar da azalm›ş serotonin döngüsünün, atakl›k fizyopatolojisinde rol oynad›ğ›n› desteklemektedir (Leyton ve ark 2001). İnsan ve hayvanlardaki bölgesel beyin çal›şmalar›, atakl›kla ilgili sinir devrelerini ayd›nlatmaya başlam›şt›r. Cardinal ve arkadaşlar› (2001), atakl›ğ›n anahtar beyin bölgesinin nükleus akkumbens çekirdeği lezyonlar› olduğunu bildir- 48 miş, ayn› zamanda ventromedial veya orbitofrontal aferentlerin atakl›kta rol oynad›ğ›n› göstermişlerdir. Amigdaladaki lezyonlar karar verme sürecinde zay›flama, sald›rgan ve atak davran›şlarla ilişkili bulunmuştur (Bechara ve ark. 1999). Ayr›ca frontal lob anormallikleri de atakl›ğ›n inhibisyonunu gerçekleştirmede ve risk sonuçlar›n› hesaplamadaki başar›s›zl›kla ilişkilidir. Atak bireylerde de frontal lob işlevlerinde azalma gözlenmiş ve frontal lob hasar›n›n dikkat ve planlamay› da etkilediği gösterilmiştir. Atakl›k-sald›rganl›k bozukluğu olan hastalarda orbito-frontal, bitişik ventromedial ve singulat kortekste metabolik anormallikler olduğu saptanm›şt›r (Siever ve ark. 1999). Bütün bu veriler birlikte değerlendirildiğinde orbitofrontal, nükleus akkumbens ve amigdala bölgelerinin atakl›kta rol oynad›ğ› söylenebilmektedir. lerde 5-HT sistemi bozukluklar›n›n rol oynad›ğ› öne sürülmektedir (Dursun ve ark. 2000). Bleich ve arkadaşlar›n›n (1988) "şizofrenide serotoninin rolü" üzerine olan makalesinde, beyinde serotonin metabolizma değişikliklerinin daha çok Crow’un tip II (negatif belirtili) şizofrenisi ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Ayn› çal›şmada işitsel halüsinasyonlarla kortikal atrofi, kan ve trombosit serotonin düzeyleri aras›nda bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Dursun ve arkadaşlar› (2000) çal›şmalar›nda şizofreni hastalar›nda atakl›ğ›n plazma 5-HT döngüsü, plazma 5-HIAA ve plazma 5-HT değerleriyle olas› ilişkisini aç›klamak ve atakl›ğ›n kontrol edilmesinde tipik antipsikotiklerle, klozapin etkilerini karş›laşt›rmay› amaçlam›şlard›r. Tipik antipsikotiklerle tedavi edilen hastalarda atakl›k puanlar› klozapinle tedavi edilen hastalardan belirgin biçimde daha yüksek bulunmuştur. Tipik antipsikotik alan grupta 5-HT düzeyi klozapinle tedavi edilen hastalardan ve kontrol grubundan belirgin biçimde düşük bulunmuştur. Plazma 5-HIAA düzeyleri klozapin grubunda diğer iki gruptan yüksek ve 5-HT döngüsü tipik antipsikotik alan hasta grubunda kontrol grubundan yüksek olarak saptanm›şt›r. Braunig ve arkadaşlar› (1989) özk›y›m sonucunda ölmüş şizofrenili kad›n hastalarda kan serotonin düzeyinde düşme olduğunu gözlemişlerdir. Paranoid özellikli şizofrenili hastalarda trombosit serotonin düzeyinde art›ş gözlenirken, paranoid belirtileri olmayan hastalarda düşme olduğu gösterilmiştir (Muck-Seler ve ark. 1991). Ayr›ca şizofreni hastalar›nda atakl›ğ›n madde kullan›m› için bir risk etkeni olduğu Dervaux ve arkadaşlar›n›n (2001) çal›şmalar›nda ortaya konmuştur. RUHSAL BOZUKLUKLARDA ATAKLIK Atakl›k, herhangi bir bireyde DSM-IV birinci ve ikinci eksen tan›s› olmaks›z›n kişilik özelliği olarak bulunabilir. Ancak daha çok kişilik bozukluklar›, mani ve madde bağ›ml›l›ğ› gibi belli ruhsal bozukluklarda ortaya ç›kmaktad›r. Bu bozukluklarla atakl›k aras›ndaki ilişki, bu bozukluklarda görülen davran›şsal inhibisyon eksikliğine bağl› olabilir (Rachlin 2000). BAÖ’nün alt ögelerinin analizi sonucunda atakl›ğ›n motor hareketlilik, dikkat eksikliği ve planlama eksikliği olmak üzere üç faktörlü bir model olduğu görülmektedir. Motor hareketlilik, dikkat ve planlama eksikliği, yani dolay›s›yla atakl›k, ruhsal bozukluklarda ana özelliktir. Ayr›ca ruhsal bozukluk tan› gruplar› içinde atak bireyleri atak olmayanlardan ay›rt etmek, hastaya yaklaş›m ve tedavi girişimleri için önemli olmaktad›r. Antisosyal kişilik bozukluğu Atak ve sald›rgan davran›ş gösteren antisosyal ve borderline kişilik bozukluklar›nda, eşzamanl› özk›y›m girişimi ve depresif duygudurum tan›lar›ndan bağ›ms›z olarak beyin serotonerjik işlevinde azalma olduğu bulunmuştur (Coccaro 1992). Antisosyal kişilik bozukluğu DSM-IV’te 15 yaştan itibaren, başkalar›n›n haklar›na karş› ›srarl› bir şekilde devam eden sald›rganl›k ve bunu küçümseme, önemsememe şeklinde tan›mlanmaktad›r. DSM-IV’te, atakl›ğ›n antisosyal kişilik bozukluğunda yer alan tan›m› "geleceği planlamada yetersizlik" şeklindedir. Antisosyal kişilik bozukluğunda atakl›k için kan›tlar Barrat ve arkadaşlar›n›n (1997b), DSM-IV tan› ölçütlerine göre antisosyal kişilik bozukluğu tan›s› alan mahkumlarda Şizofreni Şizofreni hastalar›nda şiddet, sald›rganl›k, tahrik edici dürtüsellik ve düşüncesizce hareket etmenin (atakl›k) bulunmas›, hem hastalar hem de yaşad›ğ› sosyal çevre ve tedavi ekibi için büyük bir sorun oluşturmaktad›r. Ayr›ca bu durum nedeniyle hastalar›n yol açt›klar› maddi ve manevi zararlar onlar› toplumda k›s›tlanmaya ve toplumdan d›şlanarak yaln›z bir yaşama sürüklemektedir. Serotonin sistemi diğer nörotransmitter sistemlerle etkileşen karmaş›k bir sistemdir. Dopamin hipotezinin yan›s›ra şizofrenide özgül belirti- 49 Borderline kişilik bozukluğu yapt›ğ› çal›şma sonucunda elde edilmiştir. Mahkumlar, atak sald›rgan davran›şlar› veya önceden tedavi edilmiş sald›rgan durumlar› olup olmamas›na göre iki gruba ayr›lm›şt›r. 132 mahkumdan 27’si (% 20) birincil olarak atak sald›rgan tutum yüzünden, 30’u (% 23) birincil olarak atak olmayan sald›rgan tutum yüzünden tutuklanm›şt›. Diğerleri, atak ve önceden sald›rgan tutumlar› nedeniyle tedavi alm›ş kar›ş›k bir gruptu. Atak sald›rgan olan grupla önceden tedavi edilmiş sald›rgan olan grup karş›laşt›r›ld›ğ›nda ortaya iki farkl› biyolojik/davran›şsal ayr›m ç›kmaktad›r. Atak sald›rgan mahkumlar›n sözcük yetenekleri daha düşük olup, P300 uyar›lm›ş potansiyel pikleri belirgin olarak daha düşük düzeyde bulunmuştur. DSM-IV’te borderline kişilik bozukluğu için duygudurumda değişkenlik ve kimlik kar›ş›kl›ğ›n›n (identity disturbance) yan›s›ra atakl›k da tan›sal ölçütler içinde yer almaktad›r. Links ve arkadaşlar›n›n›n (1999) borderline kişilik bozukluğunun hangi özelliğinin temel olduğunu ay›rt etmeye yönelik araşt›rmalar›nda atak davran›ş, borderline olgular›n tan›sal incelemesinde izleme için en iyi ölçüt olarak saptanm›şt›r. Atakl›ğ›n zamanla durağan hale gelmesine karş›n, uzun süreli izlemede yine yüksek tan›sal değerini koruduğu bildirilmiştir. Borderline kişilik bozukluğu olan olgularda özk›y›m eğilimi ile atakl›k aras›nda doğrusal bir ilişki olduğu kabul edilmektedir. Soloff ve arkadaşlar›n›n (2000) yapt›ğ› bir çal›şmada, borderline kişilik bozukluğu olan olgular depresif duygudurum, umutsuzluk, atak davran›ş ve özk›y›m eğilimi olan majör depresyonlu hastalarla karş›laşt›r›lm›şt›r. Atak sald›rgan ya da umutsuzluğun yüksek düzeyleri veya borderline kişilik bozukluğu tan›s›n›n konmuş olmas›, özk›y›m eğiliminin yüksek oranda görülebileceğinin göstergesi olarak bulunmuştur. Soloff ve arkadaşlar›n›n (1994) bir başka çal›şmalar›nda, öykülerinde özk›y›m girişimi olan borderline kişilik bozukluğu hastalar›nda, olmayanlara göre atak davran›şlar, antisosyal kişilik bozukluğu ve depresyon ek tan›lar›n›n daha fazla olduğu bulunmuştur. Özk›y›m eğilimini yordamada hangi etkenlerin önemli olduğunu saptamaya yönelik olarak düzenlenmiş bir çal›şmada Mann ve arkadaşlar› (1999) duygudurum bozukluğu, psikotik bozukluk ve diğer tan›lar› olan hastalardaki özk›y›m girişimlerini incelemişlerdir. Depresyon veya psikozun şiddeti; özk›y›m girişimi olan hastalar›, olmayanlardan ay›rt edememiştir. Bununla birlikte, yaşam boyunca atakl›k ve sald›rganl›k oranlar›, özk›y›m girişiminde bulunanlarda yüksek bulunmuştur. Dolay›s›yla atakl›k, borderline kişilik bozukluğu olan hastalardaki özk›y›m girişimlerinde önemli bir faktör gibi durmaktad›r. Kişilik bozukluğu tan›s› olan bireylerde atak ve atak olmayan tutumlar› birbirinden ay›rmada biyolojik bir temelin olduğu savunulmaktad›r. Bu amaçla yap›lan birçok çal›şmada ciddi atakl›k gösteren olgularda BOS 5-HIAA düzeyleri, önceden tedavi alm›ş şiddet tutumlar› olanlara oranla daha düşük bulunmuştur (Coccaro ve ark. 1998). Benzer şekilde Rydin ve arkadaşlar› (1982), yüksek anksiyete ve düşmanca tutumu olan olgularda BOS’ta 5-HIAA düzeylerinde düşme olduğunu bildirmişlerdir. Dolan ve arkadaşlar› (2001) ise çal›şmalar›nda kişilik bozukluğu olan ve suç işlemiş erkeklerde testosteron ve 5-HT düzeylerinin atakl›k ve sald›rganl›k ile ilişkisini araşt›rm›şlard›r. Psikopatinin olmad›ğ› şizoid kişilik bozukluğu olgular›nda 5-HT işlevinin artt›ğ›, öyküde tekrarlayan alkol al›m› ve kendine zarar verme davran›ş› olanlar ile borderline kişilik bozukluklar›nda ise 5-HT işlevinin azald›ğ› görülmüştür. 5-HT işlevi sald›rganl›ktan çok atakl›k ölçümleri ile ters ilişki gösterirken, plazma testosteron düzeyi ile sald›rgan eylemler aras›nda doğrusal bir ilişki olduğu saptanm›şt›r. Ayr›ca psikopatlarda kontrol grubuna göre düşük kortizol düzeyleri ve yüksek testosteron düzeyleri saptanm›şt›r. Plazma serbest ya da tükrük testosteronunun sald›rganl›kla ilişkisi önceki çal›şma sonuçlar›ndan dolay› iyi bilinmektedir (Archer 1991). Leyton ve arkadaşlar› (2001) DSM-IV ölçütlerine göre borderline kişilik bozukluğu tan›s› konan ve ilaç kullanmayan hastalar ile sağl›kl› bireyleri kontrol grubu alarak yapt›klar› çal›şmalar›nda, sağl›kl› insanlarla karş›laşt›r›ld›ğ›nda borderline kişilik bozukluğu olan erkeklerde medyal frontal girus, anterior singulat girus, süperior temporal girus ve korpus striatumu da içeren kortikostriatal bölgelerde belirgin biçimde serotonin Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerde atakl›ktan travmatik beyin hasarlar›n›n sorumlu olduğu öne sürülmektedir. Ayr›ca travmadan sonra da edinsel olarak antisosyal kişilik bozukluğu gelişen olgular bildirilmiştir (Blair ve Cipolotti 2000). 50 sentez kapasitesinin bir göstergesi olarak α[11C]-metil-L-triptofan tutulumunda azalma olduğunu saptam›şlard›r. Borderline kişilik bozukluğu olan kad›nlarda ise daha az say›da bölgede α-[11C]-metil-L-triptofan tutulumunda azalma olduğu gösterilmiş ve hem kad›n, hem de erkeklerde atakl›k ölçümleri ile α-[11C]-metil-L-triptofan tutulumu aras›nda negatif bir ilişki olduğu bulunmuştur. Dougherty ve arkadaşlar›n›n (1999) çal›şmalar›nda borderline kişilik bozukluğu olan hastalar, laboratuvar testlerinde uzam›ş gecikmelerden kaç›nacak şekilde h›zl› yan›t vermişler ve sağl›kl› karş›laşt›rma grubuna göre BİÖ’de daha yüksek değerler elde etmişlerdir. 1995). Benzer şekilde birden çok maddeye bağ›ml› olanlar da, tek maddeye bağ›ml› olanlara göre daha atak bulunmuştur (McCown 1988). Ayr›ca borderline kişilik bozukluğu olanlarda madde kullan›m› ve atakl›ğa daha s›k rastlanmaktad›r. Petry (2001) çal›şmas›nda, patolojik kumar oynayan ve patolojik olmayan kumar oynayan madde kullan›c›lar› ile kumar oynamayan-madde kullanmayan bireylerde atakl›ğ›, olgular›n kendi bildirimleriyle değerlendirmiştir. Madde kullan›m› ve patolojik kumar›n varl›ğ› atakl›ğ›n art›ş› ile ilişkili bulunmuştur. Ayr›ca atakl›k, madde bağ›ml›l›ğ› davran›ş› için bir risk etkeni ya da madde bağ›ml›l›ğ›n›n bir sonucu şeklinde yorumlanm›şt›r. Dowson ve arkadaşlar› (2004) çal›şmalar›nda borderline kişilik bozukluğu tan›s› konan hastalarla sağl›kl› kontrol grubunu, Erişkinler için Dikkat Eksikliği Ölçeği (EDEÖ, Attention Deficit Scales for Adults) ve bilgisayar uygulamal› frontal lob görevleri aç›s›ndan değerlendirmiştir. Bu çal›şmada hasta grubunda kontrol grubuna göre EDEÖ’de atakl›k özellikleri belirgin şekilde yüksek bulunmuştur. Ayn› çal›şmada dorsolateral frontal lob işlevleriyle ilişkili planlama ve orbito frontal lob işlevleriyle ilişkili karar verme aşamalar›nda bozulma saptanmas›, atakl›k özelliklerinin yüksek bulunmas›n› desteklemektedir. Bipolar bozukluk DSM-IV ölçütlerine uyan bir mani döneminin, atakl›k olmaks›z›n olmas› düşünülemez. Diğer belirtiler değişik biçimlerde ortaya ç›karken, atakl›k her zaman bulunmaktad›r. Ayr›ca depresif dönemlerde özellikle özk›y›m girişimi varsa, atakl›ğa rastlanabilmektedir. Bipolar bozuklukta genellikle hastal›k dönemlerinin atakl›kla bağlant›l› olduğu kabul edilir. Hastal›k d›ş› dönemlerde atakl›ğa ilişkin daha az bilgi vard›r. Atakl›ğ›n, ölçüm yöntemlerine göre bipolar bozuklukla birkaç bağlant›s› bulunmaktad›r. Özk›y›m (Corruble ve ark. 1999) veya madde kullan›m› (Patton ve ark. 1995) gibi tan›lar bipolar bozukluğa eşlik ediyorsa atakl›k ile bağlant› artmaktad›r. Atakl›k, hastal›k dönemlerine eşlik edebilir veya diğer tan›sal duygudurum belirtilerinden daha erken olarak ortaya ç›kabilir. Bu durumdaki atakl›k noradrenalin art›ş›, serotonin azalmas› veya bozulmuş prefrontal korteks işlevlerinin bir çeşit birleşimi sonucunda ortaya ç›k›yor olabilir (Jentsch ve Taylor 1999). Madde kötüye kullan›m› ve bağ›ml›l›ğ› Madde kullan›m› kal›t›msal olarak atakl›k göstermeyen karmaş›k bir tutumdur. Bununla birlikte strese ve çevresel etmenlere yan›tta madde kullan›m› olan bir birey, sonuçlar› göz önüne almaks›z›n, plans›z bir h›zl› eylemle maddeyi kullanabilir. Baz› bireylerde atakl›k, madde bağ›ml›l›ğ›yla ilişkilidir. Atak davran›ş gösteren bireylerde madde kullan›m›n›n yoğun olmas› beklenebilir. Ergenlerde alkol kullan›m bozukluklar› artm›ş davran›m bozukluğuyla ilişkiliyken, erişkinlerde tip II alkolizm atak sald›rgan davran›ş ve antisosyal kişilik özellikleri ile ilişkili bulunmuştur (Clark ve ark 1997, Cloninger 1987). Brady ve arkadaşlar› (1998) bir araşt›rmalar›nda patlay›c› kullanan ve kundakç›l›k yapan bireylerde atak şiddet içeren davran›ş, madde kullan›m› veya bağ›ml›l›ğ›n›n genel populasyona oranla daha yüksek olduğunu bulmuşlard›r. Swann ve arkadaşlar› (2003) çal›şmalar›nda manik dönem ve ötimik dönemdeki bipolar bozukluğu olan hastalarla, sağl›kl› kontrol gruplar›nda atakl›ğ› değerlendirmişler. BAÖ’nün üç bileşeninin değerleri, kontrol grubu ile karş›laşt›r›ld›ğ›nda manik ve ötimik dönemdeki bipolar bozukluğu olan hastalarda daha yüksek ve birbirine benzer bulunmuştur. Erken Haf›za Testi’nde görev hatalar›n›n ötimik ve kontrol grubunda benzer olduğu, ancak manik hastalarda artt›ğ› görülmüştür. Benzer şekilde Geç Haf›za Testi’nde görev hatalar› manik hastalarda artm›şt›r. BAÖ değerlerinde hastal›ğ›n evrelerinden bağ›ms›z olarak ar- Madde bağ›ml›lar› ve sağl›kl› kontrollerin atakl›k ölçümleri aç›s›ndan karş›laşt›r›ld›klar› çal›şmalarda, madde bağ›ml›lar›nda atakl›ğ›n daha yüksek olduğu gözlenmektedir (Patton ve ark. 51 t›ş gözlenirken, AHT/GHT’deki görev hatalar›n›n sadece manik dönemde artt›ğ› görülmüştür. d›r (Wolfe ve ark. 1997). Bu hastalarla çal›şmalarda BOS’ta 5-HT metabolitlerinde azalma, 5HT inhibitörlerinin trombosit bağlanmas›nda azalma, k›smi ya da 5-HT agonistlerine azalm›ş hormonal yan›t ve serotonerjik stimülasyondan sonra artm›ş bulant› ve baş ağr›s› gösterilmiştir (Steiger ve ark. 2001). Bu bulgular bulimiya, atakl›k ve duygudurum belirtileri ile ilişkili olduğu düşünülen beyin serotonin döngüsündeki azalmay› desteklemektedir. Swann ve arkadaşlar› (2001, 2002) başka çal›şmalar›nda BAÖ ile değerlendirme sonucunda hastalarda mani ve depresyon dönemleri d›ş›ndaki iyilik durumunda da normal populasyona oranla daha yüksek düzeyde atakl›k saptam›şlard›r. Depresif belirtilerle bir ilişki bulunmam›şt›r. Devaml› Performans Testi’nin (AHT-GHT) bir versiyonunda, artm›ş görev hatalar› olarak yans›t›lan hastal›ğa bağl› ögeler, maninin şiddetiyle ilişkili gibi durmaktad›r. Kişisel özelliklere bağl› öge ise BAÖ ölçümlerinde yans›t›ld›ğ› gibi serotonin fonksiyon düzeyinin ölçümü gibi biyolojik ölçümlerle bağlant›l› olabilir. Bu veriler bipolar ve diğer duygudurum bozukluklar›nda atakl›ğ›n hem hastal›ğa hem de kişisel özelliklere bağl› ögelerinin olduğunu düşündürmektedir. Ayr›ca atakl›k bu yönüyle noradrenerjik fonksiyonla ilişkili olabilir. Çünkü noradrenalin fonksiyonu bipolar bozukluğun manik ve kar›ş›k durumlar›nda yükselmekte, maninin şiddetiyle doğrusal bir ilişki göstermekte ancak depresyon şiddetiyle bağlant›s›z durmaktad›r. Paul ve arkadaşlar› (2002) yeme bozukluklar›nda kendine zarar verme davran›ş›n›, görülme s›kl›ğ› ve fenomenolojik aç›dan araşt›rm›şlard›r. Kendine zarar verme davran›ş›n›n yaşam boyu s›kl›ğ›; ayr›şmam›ş yeme bozukluklar›nda % 35.8, bulimiya nervoza olgular›nda % 34.3 ve ortalama % 34.6 oran›nda görülmektedir. Ayr›ca kendine zarar verme davran›ş›n› öyküde travmatik olaylar›n varl›ğ›, obsesif-kompulsif düşünce ve davran›şlar›n aş›r› d›şa vurumunun olmas›, disosiyatif ve özellikle de bulimik hastalarda atakl›k değerlerinin yüksek oluşu gibi birçok etken etkilemektedir. Atak davran›şlar anoreksiya nervozadan daha ziyade, bulimiya nervozal› bireyler aras›nda yayg›nd›r. Ancak patolojik atakl›k k›s›tlay›c› tipte anoreksiklerde de s›k görülmektedir (Nagata ve ark. 2000). K›s›tlay›c› tipte anoreksiya nervozal› bireylerde aş›r› kontrol, dürtü inhibisyonu ve serotonerjik işlevle ilişkili dürtüsel faktörlerle kendini gösteren bir kişilik yap›s›n›n altta yatt›ğ› bildirilmiştir (Kaye ve ark. 1998). Yeme Bozukluklar› Anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza, kendine zarar verme davran›ş› için yüksek risk oluşturmaktad›r. Ayr›ca kendine zarar verme davran›şlar› dürtü kontrol sorunu olan olgularda s›k görülmektedir. Obsesif-kompulsif davran›şlar ve atakl›kta benzer psikopatolojik odaklanma vard›r. Obsesif-kompulsif davran›ş ile kendine zarar vermenin bir arada bulunduğu vurgulanmaktad›r (Paul ve ark. 2002). Anoreksiya nervoza daha çok obsesif-kompulsif davran›şlarla ilişkiliyken, bulimiya nervozada daha çok dürtü kontrol sorunu olduğu belirtilmektedir (Thornton ve Russel 1995). Bu olgularda kompulsif ve atak biçimde kendine zarar verme davran›şlar› aras›nda ayr›m yapmak zordur. Anoreksiya nervozal› olgularda yap›lan çal›şmalarda; Herzog ve arkadaşlar› (1992) % 10 oran›nda özk›y›m girişimi öyküsü, Vandereycken ve van Houdenhove (1996) % 35 oran›nda çalma öyküsü ve Fava ve arkadaşlar› (1995) % 28 oran›nda kontrol edilemeyen öfke ataklar› olduğunu bildirmişlerdir. Thompson ve arkadaşlar› (1999) % 49 oran›nda sald›rganl›k, % 3.6 oran›nda silahl› soygun ve önemli say›daki hastalar›n da madde kullan›m› gösterdiklerini bildirmişlerdir. Askenazy ve arkadaşlar› (1998) bulimik özellik gösteren ve göstermeyen anoreksik olgularda yüksek oranda atak davran›şlar bulmuşlard›r. Fessler (2002) gözden geçirme yaz›s›nda, k›s›tlay›c› tipte anoreksiya nervozadaki atakl›ğ›n hem serotonerjik sistemle ve hem de diyet k›s›tlamas›yla ilişkili olduğunu belirtmiştir. Bulimiya nervozada esas tan›sal belirtilere (iştahta bozulma, aş›r› değerlenmiş kilo ve beden imgesi, t›kan›rcas›na yeme ve kusma dönemleri gibi) s›kl›kla duygudurum değişiklikleri, özk›y›ma eğilim, kendine zarar verme davran›şlar› gibi dürtü kontrol sorunlar› eşlik etmektedir (Steiger ve ark. 2001). Ayr›ca bu tip yeme bozukluğunda birçok etkenin aras›nda beyin 5-HT değişikliklerinin rol oynad›ğ›na yönelik güçlü bulgular var- 52 SONUÇ luklarla eşzamanl› bulunma özelliği gösterdiğinde önemli bir psikopatolojik davran›ş halini almaktad›r. Atakl›ğ›n ruhsal bozukluğa eşlik etmesi tan› ve tedavi sürecini, dolay›s›yla da hastan›n sosyal rolünün devam›n› güçleştirmektedir. Atakl›ğ›n tan›mlanmas›, sinirsel döngüsünün ve bölgesel beyin çal›şmalar›nda sorumlu odaklar›n belirlenmesi tan› ve tedavi yaklaş›mlar›n›n oluşmas›n› sağlayabilir. Atakl›ğ›n klinik olarak belirlenme ve değerlendirilmesi için davran›ş gözlemleri, olgular›n kendilerinin yapt›klar› test ölçümlerinin yan›s›ra kan›ta dayal› bilimsel yaklaş›ma uygun olarak laboratuvar ölçümleri de geliştirilmiştir. Yaşam›n her alan›nda karş›m›za ç›kan bu davran›ş biçimi normal bir davran›ş›n özelliği olabildiği gibi (baz› durumlarda istenen bir özellik), ruhsal bozuk- Cloninger CR (1987) Neurogenetic adaptive mechanisms in alcoholism. Science, 236:410-416. KAYNAKLAR Ainslie G (1975) Specious reward: a behavioral theory of impulsiveness and impulse control. Psychol Bull, 82:463-496. Coccaro EF (1992) Impulsive-aggression and central serotonergic system function in humans: An example of a dimensional brainbehavior relationship. Int Clin Psychopharmacol, 7:3-12. Amerikan Psikiyatri Birliği (1994) Mental Bozukluklar›n Tan›sal ve Say›msal Elkitab› (DSM IV), dördüncü bask›, (Çev Ed: Köroğlu E ), Hekimler Yay›n Birliği, Ankara, 1998. Coccaro EF, Kavoussi RJ, Hauger RL ve ark. (1998) Cerebrospinal fluid vasopressin levels: correlates with aggression and serotonin function in personality disordered subjects. Arch Gen Psychiatry, 55:708-714. Archer J (1991) The influence of testosterone on human aggression. Br J Psychol, 82:1-28. Askenazy F, Candito M, Caci H ve ark. (1998) Whole blood serotonin content, tryptophan concentrations, and impulsivity in anorexia nervosa. Biol Psychiatry, 43: 188-195. Corruble E, Damy C, Guelfi JD ve ark. (1999) Impulsivity: A relevant dimension in depression regarding suicide attempts? J Affect Disord, 53:211-215. Barrat ES, Stanford MS, Dowdy L ve ark. (1999) Impulsive and premediated aggression: A factor analysis of self-reported acts. Psychiatry Res, 86:163-173. Dervaux A, Bayle FJ, Laqueille X ve ark. (2001) Is substance abuse in schizophrenia related to impulsivity, sensation seeking, or anhedonia? Am J Psychiatry, 158:492-494. Barrat ES, Stanford MS, Felthous AR ve ark. (1997a) The effects of phenytoin on impulsive and premediated aggression: a controlled study. J Clin Psychopharmacol, 17:341-349. Dickman SJ (1990) Functional and dysfunctional impulsivity: personality and cognitive correlates. J Pers Soc Psychol, 58:95-102. Dickman SJ (1993) Impulsivity and information processing. The Impulsive Client: Theory, Research and Treatment. McCown WG, Johnson JL, Shure MB (Eds), Washington, DC, American Psychological Association, Washington, 151-184. Barrat ES, Stanford MS, Kent TA ve ark. (1997b) Neuropsychological and cognitive psychophysiological substrates of impulsive agression. Biol Psychiatry, 41:1045-1061. Bechara A, Damasio H, Damasio AR ve ark. (1999) Different contributions of the human amygdala and ventromedial prefrontal cortex to decision-making. J Neurosci, 19: 5473-5481. Dolan M, Anderson IM, Deakin JFW ve ark. (2001) Relationship between 5-HT function and impulsivity and aggression in male offenders with personality disorders. Br J Psychiatry, 178:352-359. Bechara A, Damasio H, Tranel D ve ark. (1997) Deciding advantageously before knowing the advantageous strategy. Science, 275: 1293-1295. Dougherty DM, Bjork JM, Huckabee HC ve ark. (1999) Laboratory measures of aggression and impulsivity in women with borderline personality disorder. Psychiatry Res, 85:315-326. Blair RJ, Cipolotti L (2000) Impaired social response reversal: A case of "acquired sociopathy". Brain, 123:1122-1141. Dowson J, Bazanis E, Rogers R ve ark. (2004) Impulsivity in patients with borderline personality disorder. Compr Psychiatry, 45:29-36. Bleich A, Brown SL, Kahn R ve ark. (1988) The role of serotonin in schizophrenia. Schizophr Bull, 14:297-315. Brady KT, Myrick H, McElroy S (1998) The relationship between substance use disorders, impulse control disorders, and pathological aggression. Am J Addict, 7:221-230. Dursun SM, Szemis A, Andrews H ve ark. (2000) Effects of clozapine and typical antipsychotic drugs on plasma 5-HT turnover and impulsivity in patients with schizophrenia: a cross-sectional study. J Psychiatry Neurosci, 25:347-52. Braunig P, Rao ML, Flimmers R ve ark. (1989) Blood serotonin levels in suicidal patients with schizophrenia. Acta Psychiatr Scand, 79:186-189. Evenden JL (1999a) Impulsivity: a discussion of clinical and experimental findings. J Psychopharmacol, 13:180-192. Caci H, Nadalet L, Bayle FJ ve ark. (2003) Functional and dysfunctional impulsivity: contribution to the construct validity. Acta Psychiatr Scand, 107:34-40. Evenden JL (1999b) The pharmacology of impulsive behaviour in rats V. The effects of drugs on responding under a discrimination task using unreliable visual stimuli. Psychopharmacol, 143:111122. Cardinal R, Pennicott D, Sugathapala C ve ark. (2001) Impulsive choice induced in rats by lesions of the nucleus accumbens core. Science, 292:2499-2501. Fava M, Rappe SM, West J ve ark. (1995) Anger attacks in eating disorders. Psychiatry Res, 56:205-212. Fessler DMT (2002) Pseudoparadoxical impulsivity in restrictive anorexia nervosa: a consequence of the logic of scarcity. Int J Eat Disord, 31:376-388. Clark DB, Pollock N, Bukstein OG ve ark. (1997) Gender and co-morbid psychopathology in adolescents with alcohol dependence. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 36:9-20. Herzog DB, Keller MB, Sacks NR ve ark. (1992) Psychiatric comorbidity in treatment-seeking anorexics and bulimics. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 31: 810-818. Cloninger CR, Svrakic DM, Przybeck TR ve ark. (1993) A psychobiological model of temperament and character. Arch Gen Psychiatry, 50:975-990. 53 Hollander E (1998) Treatment of obsessive-compulsive spectrum disorders with SSRIs. Br J Psychiatry, 35:7-12. sivity of Japanese patients with eating disorders: primary and secondary impulsivity. Psychiatry Res, 94:239-250. Hollander E, Allen A, Lopez RP ve ark. (2001) A preliminary double-blind, placebo-controlled trial of divalproex sodium in borderline personality disorder. J Clin Psychiatry, 62:199-203. Patton JH, Stanford MS, Barrat ES ve ark. (1995) Factor structure of the Barratt Impulsiveness Scale. J Clin Psychol, 51:768-774. Hollander E, Evers M (2001) New developments in impulsivity. The Lancet, 358:949-950. Paul T, Schroeter K, Dahme B ve ark. (2002) Self-injurious behavior in women with eating disorders. Am J Psychiatry, 159:408-411. Hollander E, Rosen J (2000) Impulsivity. J Psychopharmacol, 14:39-44. Petry NM (2001) Substance abuse, pathological gambling, and impulsiveness. Drug Alcohol Depend, 63:29-38. Jentsch JD, Taylor JR (1999) Impulsivity resulting from frontostriatal dysfunction in drug abuse: implications for control of behavior by reward-related stimuli. Psychopharmacology, 146:373390. Rachlin H (2000) The Science of Self Control. Cambridge, Mass, Harvard University Press. Rydin E, Schalling D, Asberg M ve ark. (1982) Rorshach ratings in depressed and suicidal patients with low levels of 5-HIAA in CSF. Psychiatry Res, 7:229-243. Johnson B, Overton D, Wells L ve ark. (1998) Effects of acute intravenous cocaine on cardiovascular function, human learning, and performance in cocaine addicts. Psychiatry Res, 77:35-42. Siever LJ, Buchsbaum MS, New AS ve ark. (1999) d,1 fenfluramine response in impulsive personality disorder assessed with (18F) fluorodeoxyglucose positron emission tomography. Neuropsychopharmacology, 20: 413-423. Kaye WH, Gendall K, Strober M ve ark. (1998) Serotonin neuronal function and selective serotonin reuptake inhibitor treatment in anorexia and bulimia nervosa. Biol Psychiatry, 44:825-838. Soloff PH, Lis JA, Kelly T ve ark. (1994) Risk factors for suicidal behavior in borderline personality disorder. Am J Psychiatry, 151:1316-1323. L’Abate L (1993) A family theory of impulsivity, in the impulsive client. The Impulsive Client: Theory, Research and Treatment. McCown WG, Johnson JL, Shure MB (Eds), Washington, DC, American Psychological Association, 93-117. Soloff PH, Lynch KG, Kelly TM ve ark. (2000) Characteristics of suicide attemps of patients with major depressive episode and borderline personality disorder:a comparative study. Am J Psychiatry, 157:601-608. Leyton M, Okazwa H, Diksic M ve ark. (2001) Brain Regional a-[11C] Methyl-L-Tryptophan trapping in Impulsive Subjects With Borderline Personality Disorder. Am J Psychiatry, 158:775-782. Steiger H, Young SN, Ng Y›ng K›n NMK ve ark. (2001) Implications of impulsive and affective symptoms for serotonin function in bulimia nervosa. Psychol Med, 31:85-95. Links PS, Heslegrave R, van Reekum R ve ark. (1999) Impulsivity:core aspect of borderline personality disorder. J Personal Disord, 13:1-9. Swann AC, Anderson J, Dougherty DM ve ark. (2001) Measurement of inter-episode impulsivity in bipolar disorder: Preliminary report. Psychiatry Res, 101:195-197. Mann JJ, Waternaux C, Haas GL ve ark. (1999) Toward a clinical model of suicidal behavior in psychiatric patients. Am J Psychiatry, 156:181-189. Swann AC, Bjork JM, Moeller FG ve ark. (2002) Two models of impulsivity: relationship to personality traits and psychopathology. Biol Psychiatry, 15:988-994. Markowitz PI, Coccaro EF (1995) Biological studies of impulsivity, aggression and suicidal behaviour. Impulsivity and Aggression. Hollander E, Stein D (Eds), New York, John Wiley and Sons, 71-91. Swann AC, Pazzaglia P, Nicholls A ve ark. (2003) Impulsivity and phase of illness in bipolar disorder. J Affect Disord, 73:105111. McCown WG (1988) Multi-impulsive personality disorder and multiple substance abuse: evidence from members of self-help groups. Br J Addict, 83:431-432. Thompson KM, Wonderlich SA, Crosby RD ve ark. (1999) The neglected link between eating disturbances and aggressive behavior in girls. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 38:1277-1284. Moeller FG, Barrat ES, Doughert DM ve ark. (2001) Psychiatric aspects of impulsivity. Am J Psychiatry, 158:1783-1793. Thornton C, Russel J (1995) Obsessive compulsive comorbidity in dieting disorders. Int J Eat Disord, 21:83-87. Monterosso J, Ainslie G (1999) Beyond discounting: Possible experimental models of impulse control. Psychopharmacol, 146:339-347. Vandereycken W, van Houdenhove V (1996) Stealing behavior in eating disorders: Characteristics and associated psychopathology. Compr Psychiatry, 37:316-321. Muck-Seler D, Jakavljevic M, Deanovic Z ve ark. (1991) Platelet serotonin in subtypes of schizophrenia and unipolar depression. Psychiatry Res, 38:105-131. Wolfe BE, Metzger ED, Jimerson DC ve ark. (1997) Research update on serotonin function in bulimia nervosa and anorexia nervosa. Psychopharmacol Bull, 33:345-354. Nagata T, Kawarada Y, Kiriike N ve ark. (2000) Multi-impul- 54