T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ II. DÂHİLİYE KLİNİĞİ ŞEF VEKİLİ UZ. DR. HİKMET FEYİZOĞLU UZ. DR. NAMIK YİĞİT (Tez Danışmanı) TİROİD FONKSİYON BOZUKLUĞU BULUNAN HASTALARDA ERKEN DÖNEM KARDİAK DİSFONKSİYONUNU BELİRLEMEDE N-TERMİNAL PRO-B-TYPE NATRİÜRETİK PEPTİD (İÇ HASTALIKLARI UZMANLIK TEZİ) Dr. Şamil Gerek İSTANBUL-2009 TEŞEKKÜR Bizlere her türlü anlayış ve desteği gösteren ve iyi bir hekim olarak yetişmemizde büyük emekleri olan değerli büyüğümüz emekli klinik şefimiz sayın Doç. Dr Zekai KUYUBAŞI’ya, İhtisasımıza başladığımız ilk günden beri her türlü sorunumuzda yardımlarını esirgemeyen değerli büyüğümüz Dâhiliye Klinikleri Koordinatörü 4. Dâhiliye Klinik Şefi Sayın Doç. Dr. Mustafa Yenigün’e Asistanlık eğitim süresi boyunca bize emeği geçen ve her türlü sorunumuzla ilgilenerek bize yol gösteren şef yardımcılarımız sayın Uz. Dr. Hikmet FEYİZOĞLU ve ayrıca tezimin hazırlanmasında bana yol gösterip değerli fikirlerini esirgemeyen sayın Uz. Dr. Namık YİĞİT’e, İhtisas sürem boyunca bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, idealizm ve çalışma azimlerini daima örnek aldığım 2.İç Hastalıkları Kliniği başasistanlarından sayın Uz. Dr.Yeşim GÜRKAN, Uz. Dr. Aylin AYER ve Uz. Dr.Makbule ULUSOY’a, Geç tanıştığım ama iyiki sizi tanımışım dediğim, tezimin hazırlanmasında büyük yardım ve desteklerini gördüğüm biyokimya uzmanları sevgili Uz Dr Filiz Basınoğlu ve Uz Dr. Yasemin Erdoğan Döventaş’a Tezimi hazırlamamda büyük yardımlarını aldığım Sayın Uz. Dr. Esra Ataoğlu’na Çalışmalarımda her türlü kolaylığı sağlayan kardiyologlarımız Sayın Uz. Dr. Kazım KORKMAZ ve Uz Dr Bülent İlçöl’e Tezimin hazırlık aşamasında benden yardımlarını esirgemeyen sevgili asistan arkadaşlarım Dr.Erkan Bilen, Dr.Ali hakan Kaya, Dr.Mehtap Navdar, Dr.Fatih Yılmaz, Dr.İdris İnce, Dr Özgür Altun’a Beni çok ama çok uzaklardan yalnız bırakmayan arkadaşlarım Uz. Dr Yeliz Zıhlı ve Uz. Dr Gezmiş Kimyon’a Yoğun poliklinik günlerinde sürekli başını ağrıttığım, sabahları telefonu ile uyandığım, hastalarım ile aramdaki en kuvvetli bağı oluşturan ve ‘‘sen olmasaydın bu tezi yapabilirmiyim acaba dediğim’’polikliniğimizin birtanesi sevgili Nurcan Ay’a ii Başta Fatoş hemşire olmak üzere tezimin hazırlanmasında emeği geçen Gülten hemşire, Türkan hemşire ve tüm hemşire arkadaşlara, Sevilay ve Neslihan’a Hastane içi ve dışarı rotasyonlarım sırasında değerli bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım daima minnetle anacağım değerli hocalarım ve meslektaşlarım a, Doktor olarak yetişmem için bütün imkânlarını ortaya koyan, sevgisini ve şefkatini esirgemeyen, bana her zaman doğruluk ve dürüstlük aşılayan sevgili annem ve babama, Ve beni hiç yalnız bırakmayan kardeşlerime, Asistanlığım süresince desteğini ve sevgisini yanımda hissettiğim, yoğun iş günlerimde ihmal ettiğim babalık görevimi özveri ile üstlendiği annelik görevi ile hafifleten, huzurlu bir aile ortamı sağlayarak işimde daha başarılı olmamı sağlayan, hayat mücadelesini birlikte yüklendiğimiz sevgili eşim Hatice Bilge’ye ve hayatıma anlam katan canım oğlum Umut Selçuk ‘a sonsuz teşekkürler. Şamil Gerek iii KISALTMALAR NT-proBNP: TRH: TSH: T4: T3: AST: ALT: LDL: HDL: VLDL: TG: PLT: Sed: Hb: Hct: SVDSB: LAVi: KOAH: KKY: İKH: MI: AF: İİAB: Usg: ATPaz: GTP: MMP: KBY: Kr. KC Yet: HT: DM: m-RNA: ACBG: ACC/AHA: AKS: AMI: ANP: BNP: CK: CNP: N-terminal pro-B-type natriuretic peptide Tirotropin salgılatıcı hormon Tiroid stimülan hormon Tiroksin Triiodotironin Aspartat aminotransferaz enzimi Alanin aminotransferaz Düşük Molekül Ağırlıklı Lipoprotein Yüksek Molekül Ağırlıklı Lipoprotein Çok Düşük Molekül Ağırlıklı Lipoprotein Trigliserit Trombosit Sedimantasyon Hemoglobin Hemotokrit Sol ventrikül diastol sonu basıncı Sol atriyal volüm indeksi Kronik obstruriktif akciğer hastalığı Konjstif kalp yetmezliği İskemik kalp hastalığı Miyokard infarktüsü Atrial fibrilasyon İnce iğne aspirasyon biopsisi Ultrasonografi Adenozin trifosfataz Guanozin trifosfat Matriks metaloproteinaz Kronik Böbrek Yetmezliği Kronik Karaciğer yetmezliği Hipertansiyon Diyabetes Melitus Haberci Ribonükleikasit Koroner Arter Bypass Cerrahisi Amerikan Kardiyoloji Koleji / Amerikan Kalp Cemiyeti Akut Koroner Sendrom Akut Myokard İnfarktüsü Atrial Natriüretik Peptid Beyin(B-tip) Natriüretik Peptid Kreatin Kinaz C-tip Natriüretik Peptid iv DNP: EF: EKG: FDA: CRP: KAH: KKY: KVH: LV : LVEF: MRI: NSTEAMI: NT-proBNP: NYHA: RAAS: SAP: STEAMI: Dendroaspis(D-tip) Natriüretik Peptid Ejeksiyon Fraksiyonu Elektrokardiyogram Amerikan Gıda ve İlaç Kuruluşu C-Reaktif Protein Koroner Arter Hastalığı Kronik Kalp Yetmezliği Kardiyovasküler Hastalıklar Sol Ventrikül Sol Ventriküler Ejeksiyon Fraksiyonu MR görüntüleme ST Elevasyonsuz Akut Myokard İnfarktüsü BNP’nin öncü hormonunun(proBNP) N-Terminal fragmanı New York Kalp Birliği Renin Anjiotensin Aldosteron Sistemi Stabil Angina Pektoris ST Elevasyonlu Akut Myokard İnfarktüsü v İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ:................................................................................ 1-GİRİŞ VE AMAÇ:.................................................................. 2-GENEL BİLGİLER:................................................................ 2.1 -GENEL HATLARI İLE TİROİD 2.1.1-TİROİD BEZİ ve FONKSİYONLARI: 2.1.1.1-MOLEKÜLER FİZYOLOJİ: 2.1.1.2-TİROİD HORMONUNUN GENEL ETKİLERİ 2.1.1.2.1-Kalorijenik etki: 2.1.1.2.2-Sempatik sinir sistemi 2.1.1.2.3-Pulmoner etkiler 2.1.1.2.4-Hematopoetik etkiler 2.1.1.2.5-Gastrointestinal etkiler 2.1.1.2.6-Kemik metabolizmasına etkileri 2.1.1.2.7-Nöromusküler etkiler: 2.1.1.2.8-Lipid ve karbonhidrat metabolizmasına etkiler 2.1.1.2.9-Kardiovasküler sistem üzerine etkiler 2.1.1.3-TİROİD HASTALIKLARI: 2.1.1.3.1- HİPERTİROİDİ 2.1.1.3.2- HİPOTİROİDİ 2.1.1.3.3- TİROİD NODÜLLERİ: 2.1.2 -TİROİD VE KARDİYOVASKÜLER SİSTEM 2.1.2.1- Hipertiroidik Kalp Hastalığı 2.1.2.2- Hipotiroidik Kalp Hastalığı: 2.1.2.3- Tiroid Hormonu verilmesinin Kardiyovasküler Sisteme etkileri 2.1.2.3.1-Periferik Hemodinamik Değişiklikler 2.1.2.3.2-Sempatoadrenal Sistemle Etkileşim 2.1.2.3.3-Ventriküler Fonksiyon 2.1.2.4- Kalp hastalıklarına eşlik eden Tiroid fonksiyon değişiklikleri 2.2- BRAIN NATRİURETİK PEPTİD (BNP) 2.2.1-Genetik Ve Moleküler Özellikler 2.2.2-BNP sekresyonu 2.2.3-BNP Fizyolojik Etkileri 2.2.4-Kalp Yetmezliğinde BNP 2.2.5-Koroner Arter Hastalığında BNP 2.2.6-BNP’nin Tanısal Kullanımı 2.2.6.1- Normal Bireylerde BNP 2.2.6.2-Acil Serviste Kullanımı 2.2.6.3-Kalp Yetmezliğinin Sınıflanmasında Kullanımı 2.2.6.4-Miyokard İnfarktüsü Sonrası BNP vi 2.2.6.5-Diastolik Disfonksiyonda BNP 2.2.6.6-Sağ Ventrikül Hastalıklarında BNP 2.2.6.7-Asemptomatik Sol Ventrikül Sistolik Disfonksiyonunda BNP 2.2.7-Prognoz ve BNP 2.2.8-Tedavi ve BNP 3-MATERYAL VE METOD 4-BULGULAR 5-TARTIŞMA 6-SONUÇ 7-ÖZET 8-KAYNAKLAR vii 1-GİRİŞ VE AMAÇ Tiroid hormonunun kalbi ve sistemik sirkülâsyonu etkilediği, yıllardan beri bilinmektedir. 1786’da Parry ilk kez tirotoksikozlu bir hastanın klinik semptomları olan çarpıntı, düzensiz nabız ve dispne’yi birlikte tarif etmiştir. Bundan 49 yıl sonra Graves toksik nodüler guatrı tanımlamıştır.1918’de Zondek ilk kez dilate olmuş kardiyak silüet, düşük elektrokardiyografik voltaj ve yavaş kalp hareketi ile karakterize miksödem kalbini tanımlanmıştır. Tiroid hormonu kalp ve periferik vasküler sistemi direkt olarak etkilemektedir (1). Hipertiroidik hastalarda kardiyak semptomlar sıktır. Aşırı tiroid hormonuna bağlı olarak çarpıntı, egzersiz kapasitesinde bozulma, genişlemiş nabız basıncı gelişir. Kalp hızındaki artış hem sempatik tonustaki artışa hem de parasempatik tonustaki azalmaya bağlıdır. Kalp hızı 90/dk üzerindedir ve istirahatte ve uykuda aynıdır. Egzersiz esnasındaki kalp hızı artışı aşırı derecede olmaktadır. 880 hastalık bir çalışmada istirahat taşikardisi hipertiroidizmin en yaygın bulgusu olarak bulunmuştur. Sıklıkla aritmiyle birliktedir (2). Hipotiroidinin kalp semptomları, tirotoksik kalp hastalığının tersi yönündedir. Hipertroidizmdeki belirgin kardiyovaskuler semptomların aksine hipotiroidizmde kalp hastalığının bulguları genellikle kolay farkedilemez. Uzun süreli hipotiroidizmden kaynaklanan kardiyak semptom ve bulgular sol ventrikül performansının azaldığını gösterir. Hem preejeksiyon zamanı, hem de izovolemik kontraksiyon uzar ve kardiyak output düşer. Hipotiroidizmden kaynaklanan azalmış inotropiye, miyositlerin Ca alımı ve salınımındaki değişiklikler katkıda bulunur. Bununla birlikte hipotiroidizm bazı kontraktil miyokard proteinlerinin yapımında da değişiklikler olusturur (3). Ayrıca yavaş kalp hızı, stres durumunda kardiyak outputu azaltır. Hipotiroidizm periferik sistemik vasküler direnci artırır ve böylece diyastolik kan basıncı daha da yüksek olabilir. Hipotiroidide şaşırtıcı olarak, ödemi olmayan hastalarda bile kan volumu azalmıştır. Hipotiroidizmdeki ödemden sorumlu patojenik faktorler tam olarak aydınlatılamamıştır. Bu bağlamda tiroid hormonu hem direkt hem de indirekt olarak kardiyovasküler sistemi etkilemektedir. Tiroid hastalığı olan özellikle hipertiroidisi olan hastalar sıklıkla kardiyovasküler hemodinamik değişikliklerle semptom verirler. Natriüretik peptidler kan basıncını, elektrolit dengesini ve sıvı volümünü regüle eden bir hormon sınıfıdır. B tip natriüretik peptid diğer üyeleri atrial natriüretik peptid (ANP), C tip 1 natriüretik peptid (CNP) ve dendroapsis natriüretik peptid (DNP) olan natriüretik peptidler ailesine mensuptur (4). BNP kalpte 108 aminoasit içeren öncü BNP “pro-BNP” şeklinde patlamalar-ani salınımlar şeklinde üretilir. Daha ileri işlemler ile biyolojik olarak aktif 32 aminoasit içeren BNP molekülü salınır. Bu fragman BNP öncüsünün C terminal zincirine tekabül ederken, geriye kalan 76 aminoasitten oluşan fragman N terminal fragmandır “NT-proBNP”. Biyolojik olarak aktif BNP, intakt 108 aminoasit proBNP ve prohormonun geri kalan kısmı NT-proBNP üçü birden plazmada dolaşımda bulunurlar ve immünoassay yöntemler ile ölçülebilirler. Artmış duvar gerilimi pek çok kardiyak hastalığın ortak paydası olması nedeni ile dolaşımdaki BNP düzeyleri bu hastalıkların “klinik marker”ı olarak hizmet edebilir. Sürekli bir ventriküler genişleme ve basınç artışı olduğunda proBNP kana salınır ve fizyolojik olarak aktif hormon olan BNP ile inaktif bir metaboliti olan N terminal BNP’ye parçalanır. Normal kişilerde NT-proBNP ve BNP plazma konsantrasyonları benzerdir. Her ikisi de devamlı şekilde kalpten salınırlar ve pikomolar konsantrasyonlarda sağlıklı insanların venöz kanlarında saptanırlar. Yaklaşık olarak 22 dakikalık yarılanma ömrü ile BNP pulmoner kapiller kama basıncındaki değişiklikleri her iki saatte bir doğrulukla yansıtır. İnaktif form olan NT proBNP’nin plazma yarı ömrü BNP’den daha uzundur ve bu sebeple kanda miktarının tesbiti daha kolaydır (5,6). BNP’nin ana kaynağı ventriküllerdir. Bu da BNP’yi ventrikül bozukluklarının belirleyicisi olarak diğer natriüretik peptidlere göre daha duyarlı ve özgül kılmaktadır. Ventrikülden salınan BNP miktarının volüm genişlemesi ve basınç yüklenmesi ile doğru orantılı olduğu çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir (7,8). Kalp yetmezliği (KY), önemli bir sağlık problemidir. Gelişmiş ülkelerde hastaneye yatışın ana nedenlerinden biridir (9). KY ve sol ventrikül işlev bozukluğu bulunan hastaların çoğu, tanı almamaktadır (10). Oysa KY’nin erken tanı ve tedavisi, bu hastalığa sahip hastaların mortalite ve morbidite yüzdelerinin azaltılmasında önemli bir role sahiptir (3).1 yıllık mortalite, semptomsuz KY hastalarında %5, hafif KY (NYHA II)’nde %10, orta düzeyli KY (NYHA III)’nde %20-30 ve son dönem KY (NYHA)’nde %30-80’dir. Hafif KY’nde 5 yıllık mortalite ise %50’dir (10). Yukarıda da belirtiği gibi Kalp yetmezliğinin erken tanı ve tedavisi, bu hastalığa sahip hastaların mortalite ve morbidite yüzdelerinin azaltılmasında önemli bir role sahiptir. 2 Asemptomatik evrede ve kalp yetmezliği gelişiminin başlangıç evrelerinde BNP düzeyinin yükselmeye başlaması bu peptidin erken tanıda duyarlılığını göstermektedir (11). Plazma BNP düzeyi kalp yetmezliğinde artar ve bu artış miktarı kalp yetersizliğinin ciddiyeti ile kolerasyon gösterir (12,13). Çalışmamızda bu bilgilerin yönlendirmesiyle aşikâr hipotiridi ve hipertiridi tanısı almış, ekokardiografisinde ve klinik olarak herhangi bir kardiak problemi bulunmayan hastaların NT- proBNP düzeyleri saptanmıştır. NT-proBNP düzeyleri hastaların kontrol gurubu ile karşılaştırılmış ve aralarındaki ilişki ortaya çıkarılmak istenmiş ve bu NT–proBNP düzeylerinin aşikâr hipotiroidi ve hipertiroidili hastalarda disfonksiyonun bir belirteci olarak kullanılabilirliği araştırılmıştır. 3 erken dönem kardiak 2.GENEL BİLGİLER 2.1-GENEL HATLARI İLE TİROİD 2.1.1-TİROİD BEZİ ve FONKSİYONLARI: 2.1.1.1-MOLEKÜLER FİZYOLOJİ: Hipotalamustan tirotropin salgılatıcı hormon (TRH) ve hipofiz bezinden de tiroid stimülan hormon (TSH) salgılanması tiroid bezi fonksiyonlarının düzenlenmesinde ilk basamakları oluştururlar. TSH hipofizin anteromedial bölgesinden pulsatil olarak diurnal varyasyon ile salgılanır. Bu sabahın erken saatleri ve akşamın geç saatlerinde pik, gün ortası ve akşamın erken saatlerinde düşük TSH konsantrasyonlarına yol açan bir durumdur.Bu değişkenlikler TSH ölçümlerinde normal dışı değerlere neden olmazlar (24).Tiroid bezinde hormon üretimi, tiroid bezine iod alımı ve tiroid bezinin büyümesi,TSH’nın tiroid bezi üzerindeki etkilerine bağlıdır.Dolaşımdaki tiroid hormon düzeylerindeki bir değişikliğe TSH salınımı azalarak veya artarak yanıt verir ve bazal tiroid hormon düzeylerinin korunmasına çalışır.TRH direkt olarak TSH salgılayıcı hücreler üzerine etkilidir ve ötiroid durumun korunmasında önemli bir rol üstlenir. Dopamin ve somatostatin gibi nörotransmitterlerin TSH baskılayıcı etkileri bulunmaktadır. Birçok ilaç da tiroid hormon kaskatını etkileyebilmektedir. Kortikosteroidler TSH salınımını baskılarken, amiodaron Tiroid hormon üretiminde azalma veya artışa neden olabilmektedir. İod içeren bazı astım preparatları, kontrast ajanlar ve ekspektoranlar da tiroid fonksiyonları üzerinde etki gösterebilirler. Tiroid bezinde tiroksin (T4) ve triiodotironin (T3) sentezi bezin içinde oluşur. T4 sekrete edilen ana üründür ve rölatif olarak inaktiftir. Biyolojik olarak aktif olan ürün T3’ün %85’i, T4’den 5’-monodeiodinaz enzimi ile periferde meydana gelir (14). Tiroid hormonun etkileri genelde T3’ün nüklear reseptörlerine bağlanması ve bunların da Tiroid hormonuna yanıtlı gen dizilerinin ekspresyonunu düzenlemeleri ile oluşur (15-16). T3 bu reseptörlere T4’den daha yüksek affinite ile bağlandığından T3’ün biolojik aktivitesi daha yüksektir(17). İki tane T3 reseptör geni bulunmaktadır: alfa ve beta(18) ve bu reseptörlerin de her birinin en az iki haberci RNA ürünü vardır. alfa 1-2(16) ve beta 1-2 (18).T3 alfa 2 tarafından bağlanmaz (16) ve T3’ün nüklear reseptör bağlanması ve protein sentezini arttırmasından bağımsız olarak gelişen bir takım ekstra nüklear etkileri de bulunmaktadır (19).Bu etkiler hızlı amino asid, 4 şeker ve kalsiyum transportlarının uyarılması ile sonuçlanırlar. Hayvan deneylerinde T3 verilmesinin, hızlı miyozin ağır zincir sentezinin uyarılması ve yavaş beta isoformunun sentezinin baskılanması ile miyokardiak kontraktiliteyi arttırdığı görülmüştür (19,20).Diğer hayvan deneylerinde T3’ün sarkoplazmik retikulum’da (SR) Ca ++ adenozin trifosfatazın (ATPaz) etkinliğini arttırdığı ve Ca++ ATPaz regülatör protein fosfolamban seviyesini azalttığı gözlemlenmiştir.(21).T3 ayrıca kalp Na-K ATPaz, malik enzim, atrial natriüretik faktör, kalsiyum kanalları ve beta adrenerjik reseptörlerle de ilgili düzenlemelerde rol oynar. Walker ve arkadaşları (22) T3’ün kalp kontraktilitesini beta adrenerjik reseptör uyarılmasını potansiyalize ederek arttırdığını göstermişlerdir. Bu durumda intraselüler siklik adenozin monofosfat seviyesi artar, bu da miyosit Ca++ seviyelerinde ve L-tipi Ca++ kanallarının dansitelerinde artışa neden olur (22). İnsanlarda artmış kontraktilite ağırlıklı olarak yüksek SR Ca++ ATPaz düzeylerinin bir sonucudur. Landenson ve arkadaşları (23) hipotiroidisi ve konjestif kalp yetersizliği olan erkek bir hastada hormon replasman tedavisi sırasında alfa miyozin ağır zincir m RNA düzeylerinin 11 kat arttığını bildirmişlerdir. Genelde tiroid hormonu ATP kullanımını daha fazla ısı ve daha az kontraktilite enerjisi üreterek arttırmaktadır. 2.1.1.2-TİROİD HORMONUNUN GENEL ETKİLERİ: Tiroid hormonlarının vücuddaki genel etkileri şu şekilde özetlenebilir 2.1.1.2.1-Kalorijenik etki: Tiroid hormonu oksijen tüketimi ve ısı üretimini büyük olasılıkla Na-K ATPaz üzerinden arttırmaktadır. 2.1.1.2.2-Sempatik sinir sistemi: Hipertiroidili hastalarda hiperadrenerjik durumdaki hastalara benzer klinik semptomlar gözlenirken, hipotiriodinin semptomları ise azalmış sempatik tonusu düşündürür.(41).Birçok araştırmacı hipertiroidide katekolaminlere karşı artmış, hipotiroidide ise azalmış duyarlılık olduğunu öne sürmektedir.(33).Katekolamin düzeyleri hipertiroidide azalmış ya da normalken, hipotiroidide artmış olarak bulunur. Tiroid hormonunun verilmesi beta adrenerjik reseptör ekspresyonunu arttırır dolayısıyla beta adrenerjik duyarlılık da artar. Tiroid hormonu guanozin trifosfat (GTP) bağlayıcı proteinin (Gs) uyarıcı alt grubunun yapımını da 5 arttırır.(34).Deneysel bazı modellerde tiroid hormonunun izole miyositlerde (35) ve tüm kalp preparatlarında (36) beta adrenerjik reseptör uyarıya sebeb olduğu gösterilmiştir. 2.1.1.2.3-Pulmoner etkiler: Solunum merkezinde hipoksi ve hiperkapniye karşı fizyolojik yanıtın devamlılığını sağlar. 2.1.1.2.4-Hematopoetik etkiler: Yüksek tiroid hormon konsantrasyonlarında artmış oksijen ihtiyacını karşılamak amacı ile eritropoez artar. Aynı koşullarda eritrosit 2-3 difosfogliserat miktarı da artarak dokulara oksijen verilmesi kolaylaştırılır. 2.1.1.2.5-Gastrointestinal etkiler: Artmış hormon düzeylerinde motilite de artarken, azalmış hormon düzeylerinin motilite üzerine etkisi tam tersidir. 2.1.1.2.6-Kemik metabolizmasına etkileri: Tiroid hormonları kemik rezorbsiyonu ve formasyonunu arttırdıklarından hipertiroidi durumunda osteopeni, hiperkalsemi ve hiperkalsiüri görülebilir. 2.1.1.2.7-Nöromusküler etkiler: Hipertiroidide kas dokusunda kayıp, hareketlerinde hızlanma olur. Fetal dönemde oluşan hipotiriodi, nörolojik sistemin gelişimi için tiroid hormonu gerekli olduğundan mental retardasyona yol açabilir. 2.1.1.2.8-Lipid ve karbonhidrat metabolizmasına etkiler: Hepatik glukoneogenez, glikojenolizis ve intestinal glukoz emilimi tiroid hormonları etkisi ile artar. Kolesterolsentezi ve degradasyonu artar, lipolizde artış olur. 6 2.1.1.2.9-Kardiovasküler sistem üzerine etkiler: Tiroid hormonu verilmesinin ilk etkilerinden biri periferk vasküler dirençte düşmedir (26). Bazı araştırmacılar tiroid hormonun verilmesinin metabolik aktiviteyi ve oksijen kullanımını arttırmasının lokal vazodilatatör etkili maddelerin salınması ile oluştuğunu ve bunun vasküler direncin düşmesine yol açtığını öne sürmüşlerdir (40). Düşük vasküler direnç diastolik kan basıncını azaltır ve kardiak debiyi arttırır. Yüksek debi perifere oksijen sunumunu arttırarak, artmış bazal metabolizma hızını ve artmış oksijen tüketimini destekler.T3 ayrıca total kan hacmini de arttırır. Bu durum sağ atrial basınçta ve kalbin ön yükünde artışa ve dolayısıyla kalbin debisinde yükselişe neden olur (27). T3’ün periferik direnç üzerine olan etkisinde rol oynayan bir diğer mekanizma da T3’ün düz kas hücrelerinde Na ve K girişini değiştirerek, düz kas kontraktilitesi ve vasküler tonusta azalmaya yol açması ve periferik direnci azaltması olarak ön görülmektedir (28). Hayvan deneylerinde, normal deneklerde T3 verilmesinden sonra kardiak debi ve atım hacminin arttığı, periferik direncin de düştüğü gözlemlenmiştir (29). Hipotiroidili hastalarda da düşük kardiak debi, azalmış atım hacmi, azalmış intravasküler hacim, artmış vasküler direnç, artmış dolaşım zamanı ve uzamış diastolik gevşeme zamanı gözlenir (40,30). Hipertiroidisi olan hastalarda tam tersi özellikler gözlemlenmektedir (27,30).Gerçekten de hipotiroidili hastalara T3 verilmesi, artmış olan periferik direnci düşürür (31).T3’ün koroner damarlar üzerindeki etkisi tam incelenmemişse de güncel bir çalışmada koroner iskemi yaratılan köpeklerde, T3 verilmesinden sonra koroner vasküler dirençte de azalma görüldüğü bildirilmiştir (32). Hipertiroidik hastalarda kalpte de hipertrofi gözlenmektedir. Deneylerde T4 verilişinin birinci haftasında hayvan kalbinde sol ventrikül boyutunda %135’e varan artışlar bildirilmiştir (37).Tiroid hormonunun kardiak protein sentezini arttırması hipertiroidik hastalardaki kardiak hipertrofinin bir nedeni olarak düşünülmektedir. Bu hipotezin test edilmesi amacıyla Klein (38) deney hayvanlarına T4 ile beraber propranalol vermiş ve bu hayvanlarda kalp hızında artma ve kalpte hipertrofi yanıtlarının gelişmediğini gözlemlemiştir. Klein’ın Hong ile birlikte yaptığı çalışmada (39) fare kalbinde hemodinamik yüklenme olmadığı sürece tiroid hormonu verilmesinin hipertrofiye yol açmadığını görülmüş ve hipertiroidide artmış kardiak yükün hipertrofiye neden olduğdu sonucuna varılmıştır. 2.1.1.3-TİROİD HASTALIKLARI: Tiroid hastalıklarının değerlendirilmesinde genellikle kullanılan testler TSH ( normal sınırları: 0,35-4,94 μIU/mL), serbest T4 (normal sınırları: 0,7-1.48 ng/dL) ve serbest T3’dür 7 (normal sınırları: 1.71-3.71 pg/mL). TSH düzeyi tiroid fonksiyonlarının iyi bir göstergesidir. Günümüzde kullanılan modern ölçüm yöntemleri ile çok küçük miktarlardaki TSH konsantrasyonları dahi saptanılabilmektedir. 2.1.1.3.1-HİPERTİROİDİ: Hastaların anamnezlerinde ve fizik muayenelerinde hipertiroidi ile uyumlu bulgular sorgulanılmalıdır. İştahda artış, kadınlarda menstrüel kanamanın azalması, diplopi, dispne, yorgunluk, sıcağa toleransın azalması, barsak motilitesinde artış, aşırı terleme, kas zaafiyeti, sinirlilik, fotofobi, uyku bozuklukları, tiroid bezi boyutlarında artış, tremor, kilo kaybı yardımcı bulgular olabilir. Hipertiroidinin en sık formu olan otoimmun Graves’ hastalığında, hipertiroidiye tiroid stimülan immunglobulinler yol açarlar (42).Graves’ hastalığı başlangıçta aşikâr olmayabilir. Kişiye yakın zamanda iod fazlalığına yol açabilecek durumlara maruz kalıp kalmadığı sorulmalı, geçmişinde tiroid hormonu kullanıp kullanmadığı, boynun ön yüzünde ağrı olup olmadığı, hamilelik durumu ve ailesindeki guatr öyküsü de ayrıca sorgulanmalıdır. Fizik muayenede nabız dakika hızı ve düzeni, kan basıncı, kalp muayenesi, ekstremite proksimalinde kuvvetsizlik, derin tendon refleksleri, termor incelenmelidir. Göz muayenesi ekzoftalmi, kapak inversiyonu, genişlemiş palpebral fissürler gibi bulguları ortaya koyabilir (43).Hekim cildin yumuşak ve düz olduğunu, palmar eritem ve pretibial mikstödem bulunduğunu fark edebilir (44).Tiroid boyutları ve yapısı da incelenmelidir, Graves’ hastalığında genellikle homojen ve diffüz bir büyüme vardır. Tanıda yüksek T4 ve T3 değerleri ile baskılanmış TSH düzeyi aranmalıdır (43). Eğer serbest T4 yüksekken TSH baskılanmamışsa, TSH üreten bir hipofizer adenomdan şüphelenilebilir. Tiroid oto antikorları ve radyoaktif iod uptake testleri Graves’ hastalığı ile ağrısız, postpartum ve subakut tiroiditler arasında ayırıcı tanı yapmaya yardımcı olabilirler (44).Eğer radyoaktif iod (iod-131 veya 131I) tedavi yöntemi olarak seçilecekse uptake ve sintigrafi doz ayarlanmasında yardımcı olacaklardır (45). Graves’ hastalığı tedavi seçeneklerinde antitiroid ilaçlar, tiroid cerrahisi ve radyoaktif tedavi bulunmaktadır (44). Radyoaktif tedavi Amerika Birleşik Devletlerinde güncel olarak en sık tercih edilen alternatiflerden biridir. Hipotiroidi gelişimi bilinen tek yan etkidir, ancak bu tedavi alternatifi hamilelik ve emziren bayanlarda kontrendikedir. Metimazol veya propisiltiyourasil ile yapılacak premedikasyon depolanmış hormon miktarını azaltarak hipertiroidi krizi gelişim riskini azaltır ve radyoaktif terapiyle oluşabilecek yan etkileri en aza indirir. Antitiroid ilaçlarla tedavi özellikle yaşlı hastalar, kardiak komplikasyonlar açısından risk altında olan hastalar ve ciddi hipertiroidisi olan hastalarda 8 tercih edilir (44).Imseis ve arkadaşları I 131 terapisi öncesi metimazol ile preterapi uygulanan hastalarda propisiltiyourasil ile premedikasyon uygulanan hastalara oranla daha yüksek kür oranları saptamışlardır (45).Radyoaktif terapi sonrası tiroid fonksiyonları stabil değerlere ulaşana kadar bir kaç ay daha antitiroid ilaç kullanımı gerekebilir. Antitiroid ilaçlar radyoaktif tedavi öncesi premedikasyon olarak kullanıldıkları gibi primer tedavi seçeneği olarak da kullanılırlar. Tiroksin ile kombinasyonlarında antitiroid ilaçların iki yıllık bir tedavi sonrası remisyon sağlama oranları %40-%65 arasında saptanmıştır (43).Antitiroid ilaç alan hastalar T4 ve T3 ölçümleri ile 4-12 haftalık aralarla takip edilmeli, ötiroid durum sağlandıktan sonra dozaj azaltılmalı, birkaç aylık aralarla tiroid fonksiyon testleri kontrol edilmeli ve sonrasında da ilaç kesilmelidir (44).Antitiroid ilaçların yan etkileri arasında lökopeni, döküntü, kaşıntı, artralji ve agranülositoz sayılabilir (44).Eğer hastalarda bu semptomlara rastlanılırsa ya da ateş, sarılık, orofarenjit saptanılırsa ilaçlar kesilmeli ve tam kan sayımı yapılmalıdır. Tiroidektomi Graves’ hastalğında pek tercih edilmese de radyoterapiye dirençli büyük guatr veya nodül olan hastalarda, antitiroid ilaçları kullanamayan hastalarda veya I 131 tedavisi istemeyen hastalarda göz önünde bulundurulabilir. Olası cerrahi komplikasyonlar arasında hipotiroidi ve rekürren laryngeal sinir hasarı sayılabilir. Yetersiz tiroid dokusunun çıkarılması durumunda hipertiroidi devam edebilir. Tiroid durumu operasyondan iki ay sonra kontrol edilmeli, ötiroid sağlandıktan sonra yıllık kontroller yapılmalıdır. Hipertiroidinin adrenerjik manifestasyonları olan taşıkardi, tremor ve kas zaafiyeti, ötiroidi sağlanana değin beta adrenerjik blokerlerle kontrol edilebilir. Propranalol ve atenolol bu amaçla sık kullanılan beta blokerlerdir. Beta blokerleri tolere edemeyen hastalar diltizem benzeri kalsiyum kanal blokerlerinden fayda görebilirler (44). Tedavide bazı durumlar özellik teşkil ederler. Hamile bayanlarda görülen hipertiroidi; preeklempsi, annede kalp yetersizliği, tiroid fırtınası, erken doğum, düşük ve ölü doğum gibi komplikasyonlara neden olabilir (42).Antitiroid ilaçlar optimal tedavi seçeneğidirler ve propisiltiyourasil plasentadan daha az geçtiğinden tercih edilmelidir (42,46).Amaç annenin hipertiroidisini bebekte hipotiroidi oluşturmamak için mümkün olan en düşük dozla kontrol altına almaktır. Hastalar her hafta takip edilmeli ve doğum sonrası da altıncı haftaya kadar takibe devam edilmelidir, çünkü doğum sonrası annede hipertiroidi seyri kötüleşebilir. Eğer düşük doz antiitroid tedavi yetersiz kalıyor ya da anne adayı bu tedaviyi tolere edemiyorsa ikinci trimesterde bilateral subtotal tiroidektomi uygulanabilir (42,46). Altmış yaş ve üstündeki populasyonda hipertiroidi insidansı daha genç populasyona oranla yedi kat fazla olarak bildirilmiştir.(47).Kilo kaybı ve atrial fibrilasyon, konjestif kalp 9 yetersizliği gibi kardiak bulgular bu populasyonda en sık ve önemli bulgulardır. Tiroid krizi nadir ancak hayatı tehdit eden bir durumdur. Akut ve ciddi bir hipermetabolik tablo gelişir, sinüs taşikardisi veya atrial fibrilasyon, artmış nabız basıncı, yüksek ateş, taşipne, terleme, tremor, delirium, kusma ve karın ağrısı görülen semptomlardandır (47). Genellikle Graves’ hastalığında ve araya başka bir patolojinin (eşlik eden bir hastalık veya enfeksiyon, antitiroid tedavinin kesilmesi, I 131 tedavisi) girmesi ile görülür. Hastalar yoğun bakım şartlarında takip edilmeli glukokortikoid, antitiroid ve potasyum iod tedavisi başlanılmalıdır. Toksik nodüler guatr (Plummer Hastalığı) yaşlılarda daha sıktır ve artmış Tiroid hormon sentezi görülür. Graves’ ten farklı olarak tiroid bezi küçük ya da büyük olabilir, mikro veya makronodüler, tek veya multiple nodüller olabilir. Hipo ve hipertiriodi gözlenebilir. Tiroid otoantikorlarının bulunmaması Graves’ den ayrımına yardımcı olur. Propisiltiyourasil hipertirioidiyi kontrol altına alsa da, devamlı kullanılması gerekeceğinden total tiroidektomi, operasyon açısından kontrendikasyonu bulunmayan hastalarda tedavi seçeneği olmalıdır. Soliter hiperfonksiyone nodülü olan hastalar I 131 ile tedavi edilirler (44). 2.1.1.3.2-HİPOTİROİDİ: Sık karşılaşılan bulgular soğuk intoleransı, depresyon, kuru cilt, yorgunluk, eklem ağrıları, menstrüel düzensizlikler, kabızlık, mental yeteneklerde azalma, kas krampları, güçsüzlük, uykuya meyil ve kilo artışıdır. Fizik muayenede guatr saptanılabilir veya palpable bir gland yoktur, bradikardi, ödem, kuru ve kırılgan saç, hipo veya hipertansiyon, derin tendon reflekslerinde azalma ve yavaş konuşma gözlenebilir (44,47). Laboratuarda yüksek TSH ve düşük T4 hipotiroidiyi destekler. Hipotalamik veya hipofizer menşeyli hipotiroidilerde düşük saptanılan T4 değerine; düşük, normal ya dabeklendiği kadar yükselmemiş TSH değerlerinin eşlik ettiği görülebilir.(44).Özellikle hastanede yatmakta olan hastalarda TSH ve T4 değerlerinin dikkatli yorumlanılması gerekir çünkü eşlik eden hastalık veya kullanılan ilaçlar yalancı düşük sonuçlara neden olabilirler (48). Boyun sertliğinden şikâyet, diffüz büyümüş guatr ve düzensiz yüzey gibi otoimmun tiroidit düşündüren bulgular varlığında antikor tetkikleri yapılmalıdır. Antimikrozomal antikor testi antitiroglobulin testinden daha duyarlı ve özgündür (44). Hipotiroidi taraması, özellikle konjenital hipotiroidide ki her 4000 doğumda bir görülür (3) çok önemlidir. Tedavisiz konjenital hipotiroidi beyin hasarına yol açabilir. Hipotiroidi tiroid hormon replasman preparatları ile tedavi edilir. Sentetik ürünler T4 (levtiroksin sodyum), T3 (liotironin sodyum) ve ikisinin kombinasyonu (liotriks) şeklindedir. Hipotiroidinin rutin tedavisinde sentetik T4 10 tercih edilen tedavi şeklidir. Serum TSH değerleri normalleşene dek hastalar 6-8 haftalık aralıklarla değerlendirilmelidirler. TSH normale gelince 6-12 aylık takipler yeterlidir. Hastalar, demir, sukralfat ve aluminyum hidroksitli antiasid preparatlar kullanıyorlarsa, emilimi etkileneceğinden bu ilaçları levtiroksin ile aynı zamanda almamaları konusunda uyarılmalıdırlar. Hipotiroidide de bazı özel durumlar söz konusudur. Özellikle yaşlı hastalarda semptomlar rahatlıkla yaşlılığa bağlanabilir. Altmış yaş üstü bayanlarda hipotiriodi prevalansı artacağından serum TSH değerleri ile tarama yapılması tavsiye edilir (44). Öncesinde tiroid hastalığı hikayesi bulunanlarda, tiroid dışı otoimmun bir hastalığı olanlarda, açıklanamayan depresyon, hiperkolesterolemisi veya konjestif kalp yetersizliği olanlarda yıllık TSH taramaları önerilmektedir. Yine yaşlı hastalar yüksek dozda T4 ‘ün etkilerini iyi tolere edemeyeceklerinden özellikle tremor, palpitasyon, göğüs ağrısı yakınması olan levotiroksin kullanan hastalarda ilaç dozu kontrol edilmeli eğer hipertiriodi saptanılırsa ilaç bir hafta kesilerek eskisinden düşük dozda başlanılmalı ve ötirioidi sağlanana değin kontrol aralıkları sıklaştırılmalıdır (44). Hamilelik esnasında hipotiroidili hastaların levotiroksin ihtiyaçları artar (46).TSH düzeyleri normale gelene dek her 3-4 haftada bir kontrol edilmeli sonrasında her trimesterde kontroller tekrarlanılmalıdır. Mikst ödem koması varolan uzun seyirli bir hipotiroidinin ağırlaştığı, hayatı tehdit edici bir durumdur. Sepsis, soğuğa maruz kalma, santral sinir sistemi hasarları ve trauma presipite edici faktörlerdir. Fizik bulgular hipotermi, bradikardi, solunum yetersizliği ve kardiyovasküler kollapsdır (44).Hastalar yoğun bakım ünitelerinde takip edilmeli, kortikosteroidlerle beraber damar içi levtiroksin ve/veya liotironin sodyum verilmelidir. 2.1.1.3.3-TİROİD NODÜLLERİ: Boyun muayenesinde mutlaka lenf adenopatiler araştırılmalı ve bulunmamalarının maligniteyi ekarte ettirmeyeceği unutulmamalıdır. Düz, yumuşak kıvamda, kolay hareket ettirilebilen nodüller benign olarak düşünülebilirken, sert kıvamlı, düzensiz sınırlı, yapışık nodüller maligniteyi düşündürmelidir. Ani gelişen ya da artış gösteren boyun ağrısı ve sertliği, ailede benign tiroid nodülü hikayesi, Hashimato Tiroiditi ve başka otoimmun hastalık varlığı genellikle benign nodül lehinedir. Progresif disfaji, nefes darlığı malignite lehine yorumlanmalıdır. Boyun bölgesine radyoterapi anamnezi, ailede tiroid kanseri hikayesi malignensi riskini arttıran bulgulardır(49) .14 yaşından küçük çocuklarda soliter bir nodül %50 malignansi potansiyeline sahiptir, yaşlı bir hastada yeni gelişen soliter bir nodül de 11 anaplastik tiroid kanserinin habercisi olabilir. Soliter nodüllerin % 4 oranında malignansi riski bulunur ve mümkünse ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) ile değerlendirilmeleri gerekir. İİAB, multinodüler guatrda dominant nodüllerin değerlendirilmesi için de tercih edilen yöntemdir, bu olgulardaki klinik öneme sahip tiroid kanseri prevalansı ise %1’ in altındadır (3). İİAB sonuçları şu şekilde yorumlanabilir: 1-Benign: Laboratuar testleri ile uzun dönem takip, görüntüleme yöntemleri, tekrar biyopsi alınması ve gerekirse levotiroksin ile supresyon tedavisi. 2-Malign: Cerrahi ile konsültasyon, operasyon, radyoterapi. 3-Foliküler veya Hurthle hücreli tümör şüphesi: %10-%20 malignensi riski ile bu lezyonlar ileri inceleme gerektirirler. TSH düzeyi, T4 düzeyi ve antimikrozomal antikor tetkikleri ile Hashimato tiroiditi ve hipertiroidizm ekarte edilebilir. Sintigrafide hiperfonksiyone gözüken nodülün benign olduğu düşünülse de İİAB ile kontrolü gereklidir. 4-Tanı için yetersiz materyal: %20 biyopside yeterli materyal alınamayabilir. Biyosinin tekrarı gereklidir. Ultrasonografi, solid ve kistik lezyonları ayırt edebilmekte ve 0.33 mm çapa kadar palpable edilemeyen nodülleri saptayabilmekteyse de malign ve benign ayırımında tek başına güvenilir sonuçlar verememektedir. 2.1.2 -TİROİD VE KARDİYOVASKÜLER SİSTEM Tiroid hormonunun kalbi ve sistemik sirkülâsyonu etkilediği, yıllardan beri bilinmektedir. 1786’da Parry ilk kez tirotoxikozlu bir hastanın klinik semptomları olan çarpıntı, düzensiz nabız ve dispne’yi birlikte tarif etmiştir. Bundan 49 yıl sonra Graves toksik nodüler guatrı tanımlamıştır.1918’de Zondek ilk kez dilate olmuş kardiyak silüet, düşük elektrokardiyografik voltaj ve yavaş kalp hareketi ile karakterize miksödem kalbini tanımlanmıştır. Tiroid hormonu kalp ve periferik vasküler sistemi direkt olarak etkilemektedir(1).Birçok kardiyak invaziv ve noninvaziv parametre direkt olarak tiroidin durumuyla yakından ilişkilidir. Direkt olarak Myokardiyal inotropiyi ve kalp hızını arttırmaktadır. Periferik sirkülâsyondaki rezistan arteriolleri dilate ederek kardiyak output’u arttırmaktadır. (T3’ün vasküler düz kas hücrelerine direkt etkisi) Periferal O2 ve substrat 12 tüketimini arttırarak sekonder olarak kardiyak kontraktiliteyi arttırmaktadır. Kan volümünü arttırır. Sistemik vasküler rezistansın azalmasına bağlı Renin salınımı artar, AngiotensinAldesteron aksı devreye girer. Renal Na reabsorbsiyonu artar. Plazma volümü artar. Eritropoietin sekresyonunu stimüle eder. Bu iki etki kan volümünü ve preloadı arttırır ve sonuçta kardiyak output artar(1).Triiyodotironin (T3) kardiyak miyositlerle biyolojik olarak ilişkili tiroid hormonu molekülüdür. Hücre membranında spesifik transport proteini mevcuttur. T4 ‘ün T3’ e dönüşümü kardiyak myositlerde oluşmamaktadır.(ölçülebilir düzeyde değil)T3, nükleusa girer, nükleer reseptörlere bağlanır, hedef gende tiroid hormon cevabını oluşturur.T3’ün yokluğunda gen represse olur. Triiyodotironin responsive genler, kalbin yapısal ve regülatuar proteinlerini kodlar (50). Tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) sentezi tiroid glandında olur. Primer sekretuvar ürün olan T4 relatif olarak inaktiftir. Biyolojik olarak aktif kısmı oluşturan T3'ün %85'i, T4'ün 5' monodeiyodinaz enzimiyle periferik dönüşümünden elde edilir. Tiroid hormonunun etkileri genellikle T3'ün nükleer reseptörlere bağlanmasıyla oluşur. Bu reseptörler tiroid hormonuna duyarlı genlerin ekspresyonu ile kontrol edilir. Reseptörlere T3, T4'ten daha yüksek bir affiniteyle bağlandığından, bu analog daha yüksek biyolojik aktiviteye sahiptir.α ve β olmak üzere iki adet T3 reseptör geni ile her bir gen için, en azından, iki mesajcı -RNA (m-RNA) bağlayıcı ürün vardır: α1 ve α 2 ile β 1 ve β 2 T3 aynı zamanda, nükleer reseptörlere bağlanmadan bağımsız olan ekstranükleer bazı etkilere de sahiptir (50). Ekstranükleer etkiler aminoasidlerin, şekerin ve kalsiyum transportunun hızlı stimülasyonuyla sonuçlanır. Kardiyak fonksiyonlardaki değişiklikler kardiyak spesifik genlerin T3 tarafından regülasyonu vasıtasıyla olur T3 aynı zamanda kardiyak sodyum-potasyum ATPaz, malik enzim, atriyal natriüretik faktör, kalsiyum kanalları ve β adrenerjik reseptörlerin fonksiyonlarını da düzenler. Walker ve ark. T3'ün miyokardiyal kontraktiliteyi, β adrenerjik reseptör stimülasyonunu potansiyalize ederek artırdığını gösterdiler. Söz konusu stimülasyon cAMP seviyelerini artırır; bu durum miyosit Ca2+ seviyelerinde ve L tipi Ca2+ kanal dansitesinde artışa yol açar Tiroid hormonu ATP'yi artırır, böylece daha fazla miktarda ısı ve daha az miktarda kontraktil enerji oluşur. Bu yetersizlik, uzamış hipertiroidizmde gelişen kalp yetmezliğini izah edebilir. Sol ventrikül fonksiyonu ön yük, art yük ve kalp hızındaki değişikliklere bağlı olarak değişir. Sonuç olarak, kardiyak spesifik genler ve hemodinamik değişkenler üzerine T3 etkisinin kombinasyonunun kardiyak kontraktiliteyi artırabileceği söylenebilir.(52) 13 2.1.2.1- Hipertiroidik Kalp Hastalığı Hipertiroidik hastalarda kardiyak semptomlar sıktır. Aşırı tiroid hormonuna bağlı olarak çarpıntı, egzersiz kapasitesinde bozulma, genişlemiş nabız basıncı gelişir. Kalp hızındaki artış hem sempatik tonustaki artışa hem de parasempatik tonustaki azalmaya bağlıdır. Kalp hızı 90/dk üzerindedir ve istirahatte ve uykuda aynıdır. Egzersiz esnasındaki kalp hızı artışı aşırı derecede olmaktadır. 880 hastalık bir çalışmada istirahat taşikardisi hipertiroidizmin en yaygın bulgusu olarak bulunmuştur. Sıklıkla aritmiyle birliktedir (2). Atriyal prematür kontraksiyonlar, paroksismal atriyal taşikardi, atriyal flatter, atriyal fibrilasyon, uzamış PR intervalleri, ST segment elevasyonu ve kısalmış QT intervalleri bulunabilir. Graves hastalığı olan bayanlarda mitral valv prolapsusu sendromu daha sıktır. Bununla birlikte komplikasyonlar nadirdir (2). Hipertiroidik hastalar, koroner arter hastalığı olmaksızın, angina semptomları gösterebilirler Hipertiroidzmdeki en yaygın ritm bozukluğu sinüs taşikardisidir. Fakat klinik olarak en önemli durum Atrial Fibrilasyon`dur. AF Hipertiroidili hastaların ~%5-15 inde ortaya çıkmaktadır. Yeni başlayan AF’li hastalarda mutlaka serum Thyrotropin’i ölçülmelidir ve hipertiroidi ekarte edilmelidir. Sebebi açıklanamayan AF’li hastaların %13’ü biyokimyasal olarak hipertiroidikdir. Hipertiroidisi ve AF’si olan genç hastalarda diğer kalp hastalıkları, hipertansiyon veya embolizasyon için diğer bağımsız risk faktörleri yoksa antikoagülan tedavisinin riski muhtemelen yararından fazladır. Bilinen veya şüpheli kalp hastalığı olan kronik atrial fibrilasyonlu yaşlı hastalarda antikoagülan tedavi başlanmalıdır. Sinüs ritmine dönüş sıklıkla hipertiroidizmin tedavisiyle ilişkilidir.(51) 163 hastalık bir çalışmada %62 oranında spontan dönüş gözlenmiş ve bu hastaların ötiroid duruma geldikten 8-10 hafta sonra gerçekleşmiştir. Altta kalp hastalığı olsun veya olmasın veya AF nin süresi uzun ya da kısa süreli olsun yaşlılardaki sinüse dönüş oranı düşüktür. Spontan reversiyon gelişmeyen hastalar ötiroid olduktan sonra elektriki veya farmakolojik kardiyoversiyon denenmelidir. Kardiyak output %50 -300 oranında yükselir. Sebep -Sistemik vasküler rezistans düşer -sol ventrikül kontraktilite ve EF artar -Kan volümü artar 14 Sistol esnasında intra ventriküler basınç, LVEF’si, kanın aort kapağından akış hızı hepsi artmaktadır. Benzer olarak chamber relaksasyonu (izovolemik relaksasyon ) ve LV doluşu artmıştır. Βeta resptör antagonistlerinin uygulanması kalp hızını yavaşlatır fakat sistolik ve diastolik kontraktil performansı değiştirmez, bu da tiroid hormonunun kardiyak kas hücrelerine direkt olarak aktivitesi nedeniyledir. (52) Hipertiroidili pek çok hastada kardiyak output yüksektir ve egzersize cevap subnormaldir, bunun nedeni olarak kalp hızındaki maksimal artıştaki yetersizlik veya düşük vasküler rezistansa bağlı olabilir. Yüksek outputlu yetmezlik terimi uygun değildir. Nadiren şiddetli ve uzun süren hipertiroidizmde düşük kardiyak output ve düşük kardiyak kontraktilite ve kalp yetmezliğinin belirtileri ortaya çıkar. Bu bulgular kompleksi en sık persistan sinüs taşikardisi veya AF ‘a bağlı gelişir ve hızla ilişkili kalp yetmezliği (rate related heart failure) olarak adlandırılır.(54) Kalp hastalığı olan yaşlı hastalarda artmış iş yükü kardiyak fonksiyonları bozabilir. Ayrıca iskemik veya hipertansif kalp hastalığının varlığında miyokard, hipertiroidizmin metabolik durumuna bağımlı olmaktadır. Bundan dolayı 50 yaş üzeri hastalarda tedavinin düzenlenmesi önemlidir ve hipertiroidizmin tedavisi sonrası ana ölüm sebebi kardiyovasküler komplikasyonlardır Kalple ilgili semptomları olan hastalarda hipertiroidi belirtilerini tedavi ederken mutlaka β reseptör antagonistleri (Propranolol veya selektif β1 reseptör Antagonisti Atenolol) dâhil edilmelidir. Tedavinin amacı kalp hızını düşürmek veya normale yaklaştırmaktır. Taşikardinin sebep olduğu ventriküler disfonksiyonu düzeltir aynı zamanda tiroid hormonunun direkt olan inotropik etkisi devam eder. Kalp yetmezliği beta blokerler için kontrendike değildir.(52) Birçok hipertiroidik hasta hipertansiftir, fakat bugün için, tam anlamıyla hipertiroidik hastalarda kan basıncı değişikliklerini içeren yapılmış geniş bir çalışma yoktur. 65 yaş üstü tirotoksik hastalarda sistolik hipertansiyon sıklığında artış gözlemlenmiştir. Hipertansiyon muhtemelen vasküler yatağın artmış kardiyak outputa ve atım volümüne yetersiz uyumundan kaynaklanmaktadır. Bu mekanizma aynı zamanda diyastolik hipertansiyonun sık olmamasının nedenini de açıklar.(54) 2.1.2.2-Hipotiroidik Kalp Hastalığı: Hipotiroidinin kalp semptomları, tirotoksik kalp hastalığının tersi yönundedir. Hipertroidizmdeki belirgin kardiyovasküler semptomların aksine hipotiroidizmde kalp hastalığının bulguları genellikle kolay farkedilemez. Uzun sureli hipotiroidizmden kaynaklanan kardiyak semptom ve bulgular sol ventrikül performansının azaldığını gösterir. Hem preejeksiyon zamanı, hem de izovolemik kontraksiyon uzar ve kardiyak output düşer. 15 Hipotiroidizmden kaynaklanan azalmış inotropiye, miyositlerin Ca alımı ve salınımındaki değişiklikler katkıda bulunur. Bununla birlikte hipotiroidizm bazı kontraktil miyokard proteinlerinin yapımında da değişiklikler oluşturur.(3) Hipotiroizmin Kardiak Bulguları Kardiyovaskuler Etkiler 1. Ejeksiyon fraksiyonuda düşme 2. Kalp debisinde azalma 3. Nabız basıncı daralması 4. Diyastolik Hipertansiyon 5. Kan volümünün azalması Semptom ve Bulgular 1. Vücut ısısında düşme 2. Kalp seslerinde zayıflama 3. Apati 4. EKG’de voltaj düşüklüğü 5. Gode bırakmayan ödem Ayrıca yavas kalp hızı, stres durumunda kardiyak outputu azaltır. Hipotiroidizm periferik sistemik vaskuler direnci artırır ve böylece diyastolik kan basıncı daha da yüksek olabilir. Hipotiroidide şaşırtıcı olarak, ödemi olmayan hastalarda bile kan volumu azalmıştır. Hipotiroidizmdeki ödemden sorumlu patojenik faktorler tam olarak aydınlatılamamıştır. Hipotiroidizmin bazı semptomları doğrudan kalp tutulumuna bağlanabilir. Bununla birlikte egzersiz dispnesi ve egzersiz intoleransı, iskelet ve kalp kaslarının fonksiyon değişikliği ile ilişkili olabilir.(48) Angina pektoris hipotiroidizm semptomu olabilir. Miksödem tek başına konjestif kalp yetersizliğine yol açabilir. Klasik olarak; hipotiroidili hastaların yavas kalp hızı, daralmış nabız basıncı ve azalmış kalp sesleri vardır. Diyastolik hipertansiyon yaygındır. Bu hastalarda KAH riskine büyükölçüde katkıda bulunan, kolesterol ve trigliserid artışı vardır. CPK aktivitesi, özellikle kas hücrelerine ait izoenzim düzeyi, hipotiroidili hastaların yaklaşık 16 %30’unda artmıştır. Enzim aktivitesindeki bu artış, dolaşımdaki izoenzimlerin klirensindeki bozulmayla da ilişkilidir. Hipotiroidili hastaların EKG’lerinde voltaj düşüklüğü ve sinüs bradikardisi görülür. Bununla birlikte, hipertiroidizmin aksine atriyal ve ventriküler aritmiler yaygın değildir. EKG'deki düşük voltaj, ileri hipotiroidili hastaların %30–50 'sinde oluşan asemptomatik perikard effüzyonu ile ilişkilidir. Perikard effüzyonunun şiddeti, hipotiroidinin boyutu ve şiddetiyle direkt olarak ilişkilidir. Perikard sıvısı kolesterol ve protein konsantrasyonu yüksek eksudatif sıvı karakterindedir. Bununla birlikte yalnızca vaka raporlarında belirtilen perikard tamponadı riski oldukça düşüktür. Hipotiroidizm tedavisiyle kardiyak belirtilerin çoğu düzelir(3). Ancak perikardial effüzyonun kaybolması yıllar sürebilir. Bu durum, klinik pratikte tiroid replasman tedavisi esnasında yaşlı hastalarda aritmilerin oluşabileceği kaygısıyla hekimlerin çok dikkatli davranmasıyla ilişkili olabilir. Genellikle replasman tedavisine 0,0125–0.025 mg gibi çok düşük dozlarla başlanır ve doz dereceli olarak artırılır. 2.1.2.3-Tiroid Hormonu verilmesinin Kardiyovasküler Sisteme Etkileri 2.1.2.3.1-Periferik Hemodinamik Değişiklikler: Tiroid hormonunun en erken etkilerinden biri periferik vasküler rezistansta düşmedir Bazı araştırıcılar, tiroid hormonu verilmesinin metabolik aktiviteyi ve oksijen tüketimini artırdığını, bu suretle de lokal vazodilatörlerin salındığını öne sürmektedirler. Artmış kardiyak output perifere oksijen dağıtımını artırarak artmış oksijen tüketimi ve artmış bazal metabolik hızı destekler. T3 verilmesi total kan volümünü de artırır. Bu durum sağ atriyal basınçta yükselme, ön yükte artma ve böylece kardiyak outputta artış oluşturur. Hipotiroidik hastalara T3 verilmesi, artmış periferik vasküler rezistansı düşürür. T3'ün koroner vasküler yatağa etkileri ise bugün için ayırdedilememiştir. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada postiskemik köpek modellerinde T3 verilmesinden sonra koroner vasküler rezistansta azalma bulunmuştur. 2.1.2.3.2-Sempatoadrenal Sistemle Etkileşim: Hipertiroidik hastalar, hiperadrenerjik durumdaki hastalara benzer klinik semptomları gösterirler; oysa hipotiroidik hastalar sempatik tonusta azalma izlenimi verirler. Birçok araştırıcı katekolamin sensitivitesinin hipertiroidik hastalarda arttığını , hipotiroidik hastalarda ise azaldığını belirtmektedir. Katekolamin seviyeleri hipertiroidizmde azalmış ya da normal, hipotiroidizmde ise artmıştır. 17 2.1.2.3.3-Ventriküler Fonksiyon: Hipertiroidik hastalar hipertrofik kalbe sahiptir. Kardiyak hipertrofinin sebebi, tiroid hormonunun kardiyak protein sentezini artırmasına bağlanmıştır. Hem insanlarda, hem de deney hayvanlarında tiroid hormonu verilmesi kardiyak inotropide artış ve sistemik vasküler rezistansta düşüş göstermiştir. Postiskemik, reperfüze olmuş hayvan kalplerinin T3 ile tedavisi normotermik ve hipotermik modellerin her ikisinde de sol ventrikül performansını artırmıştır. Bununla birlikte T3'ün hasara uğramış hayvan kalplerinde intrinsek kontraktilite üzerine etkisi bulunmamıştır. 2.1.2.4-KALP HASTALIKLARINA EŞLİK EDEN TİROİD FONKSİYON DEĞİŞİKLİKLERİ Diğer nontiroidal hastalıklarda olduğu gibi akut veya kronik kalp hastalıklarında da tiroid hormonu metabolizması değişir. Komplike olmayan akut MI’da serum T3 konsantrasyonu % 20 oranında azalır ve serbest T3 % 40 azalır ve infarktüs sonrası 4 gün boyunca düşük kalabilir. Kalp yetmezlikli hastalarda serum T3 konsantrasyonu düşüktür, kalp yetmezliğinin derecesine göre değişir. 112 hastalık prospektif bir çalışmada NYHA (New York Heart Association Classification)’ya göre klas 2-4 arasında olan hastaların %6’sında subklinik hipotiroidi, %9’unda hipotiroidizm, %34’ünde serum T3 Düzeyi düşük fakat T4 ve TSH normal bulundu. 2.2-BRAIN NATRİURETİK PEPTİD (BNP) Natriüretik peptidler kan basıncını, elektrolit dengesini ve sıvı volümünü regüle eden bir hormon sınıfıdır. B tip natriüretik peptid diğer üyeleri atrial natriüretik peptid (ANP), C tip natriüretik peptid (CNP) ve dendroapsis natriüretik peptid (DNP) olan natriüretik peptidler ailesine mensuptur (4). Kalbin bir endokrin fonksiyona sahip olabileceği fikri yaklaşık olarak 50 yıl önce atriyumların dilatasyonu ile natriürez olduğunun gösterilmesiyle doğmuştur (55). Elektron mikroskobu ile yapılan incelemelerde atriyal miyositlerde endokrin hücrelerdekine benzer intraselüler granüllerin gösterilmesi kalbin endokrin bir organ olabileceği fikrini desteklemiştir (56). İlk olarak domuz beyin dokusundan izole edilmesi sebebiyle brain (beyin) natriüretik peptid adı verilmiştir (57). Oysa takip eden araştırmalarda BNP’nin kardiyak kökenli olduğu ve yüksek konsantrasyonlarda miyokard da bulunduğu ve ANP ile aynı periferik reseptörleri paylaştığı gösterilmiştir (58). Bir diğer natriüretik peptid olan C-tipi 18 natriüretik peptidin (CNP) kardiyak fonksiyonlara olan etkisinin ise minimal olduğu ve farklı bir mekanizma ile etki gösterdiği düşünülmektedir. ANP, BNP, CNP öncü prohormonların her biri ayrı genler tarafından kodlanır (59). ANP, BNP, CNP’de bulunan 17 aminoasit yapısı yüksek bir homoloji göstermektedir ve reseptör etkileşimi için şarttır. Bu yapı, iki sistein aminoasidi arasında oluşmuş disülfid bağı ile şekillenmiştir (60-63). 2.2.1Genetik Ve Moleküler Özellikler: İnsan BNP’si tek kopya gen halinde üç exon ve iki intron içerecek şekilde kodlanmıştır. mRNA’sı ise RNA’nın stabilitesini sağladığı düşünülen translate edilmemiş 3’ bölgesinde dört adet AUUUAA tekrarlayan zinciri varlığıyla karakterizedir. BNP öncü geninin posttranslasyonel işlenmesi ANP öncü geninden farklıdır. ANP regülasyonu depo granüllerinin salınımı seviyesinde oluşurken, BNP regülasyonu gen ekspresyonu esnasında olur. BNP kalpte 108 aminoasit içeren öncü BNP “pro-BNP” şeklinde patlamalar-ani salınımlar şeklinde üretilir. Daha ileri işlemler ile biyolojik olarak aktif 32 aminoasit içeren BNP molekülü salınır. Bu fragman BNP öncüsünün Cterminal zincirine tekabül ederken, geriye kalan 76 aminoasitten oluşan fragman Nterminal fragmandır “NT-proBNP”. Biyolojik olarak aktif BNP, intakt 108 aminoasit proBNP ve prohormonun geri kalan kısmı NT-proBNP üçü birden plazmada dolaşımda bulunurlar ve immünoassay yöntemler ile ölçülebilirler. Dolaşımdaki BNP 32 aminoasit içerir ve iki sistein kalıntısı arasında bir disülfid bağı ile kapanmış karakteristik halka yapısına, 9 aminoasitten oluşan amino terminale ve 6 aminoasitten oluşan karboksil terminale sahiptir (60). 2.2.2-BNP sekresyonu: BNP’nin majör kaynağı kardiyak miyositler olmakla beraber kardiyak fibroblastların da BNP üretebildikleri gösterilmiştir. Ancak fibroblastların ürettiği bu BNP’nin önemi ve katkısı bilinmemektedir. Bunun yanı sıra çeşitli nörohormonlar farklı kardiyak hücre tipleri arasında görev yaparak BNP üretimini uyarabilirler. Hem BNP hem de ANP kalpte artan duvar gerilimi ve stresine yanıt olarak salınır. Volüm yüklenmesi ve duvar gerilimi artışı ile salınımı artar (40,64). Artmış duvar gerilimi pek çok kardiyak hastalığın ortak paydası olması nedeni ile dolaşımdaki BNP düzeyleri bu hastalıkların “klinik marker”ı olarak hizmet edebilir. BNP ile ANP’nin depolanması ve salınımı farklıdır. ProANP atriyal granüllerde depolanır ve atriyal gerilme ANP granüllerinin hızla boşalmasına yol açar. Sekresyon sırasında hücre membranına bağlı bir atriopeptidaz tarafından N terminal ve C terminal kısımlarına ayrılır. C 19 terminal ANP fizyolojik olarak aktif hormondur. Peptidin de novo sentezi dikkate alındığında ise ANP geni göreceli olarak yavaş aktive olur. ProANP’nin aksine ProBNP sekretuar granüller içinde paketlenmez veya az miktarda depolanır ve peptid sekresyonunun artışı BNP geninin aktivasyonuna bağımlıdır. Bununla beraber BNP gen aktivasyonu ANP’ye göre daha hızlıdır. ProBNP kana salınmadan önce ileri derecede düzenlenmiş olmalıdır. Böylece, BNP konsantrasyonları ANP gibi hızlı ve düzensiz olarak değişmez. Sürekli bir ventriküler genişleme ve basınç artışı olduğunda proBNP kana salınır ve fizyolojik olarak aktif hormon olan BNP ile inaktif bir metaboliti olan N terminal BNP’ye parçalanır. Normal kişilerde NTproBNP ve BNP plazma konsantrasyonları benzerdir. Her ikisi de devamlı şekilde kalpten salınırlar ve pikomolar konsantrasyonlarda sağlıklı insanların venöz kanlarında saptanırlar. Yaklaşık olarak 22 dakikalık yarılanma ömrü ile BNP pulmoner kapiller kama basıncındaki değişiklikleri her iki saatte bir doğrulukla yansıtır. İnaktif form olan NT proBNP’nin plazma yarı ömrü BNP’den daha uzundur ve bu sebeple kanda miktarının tesbiti daha kolaydır (5,6). 2.2.3-BNP Fizyolojik Etkileri: Natriüretik peptidler NPR A ve NPR B adı verilen hücre yüzey reseptörlerine bağlanıp cGMP’yi ikincil mesajcı olarak kullanarak biyolojik etkilerini meydana getirirler. BNP ve ANP daha çok NPR A’ya bağlanırken CNP NPR B’ye bağlanır (58). NPR C ise BNP ve ANP için bir yıkım (klirens) reseptörüdür (67). Dolaşımdaki natriüretik peptidlerse vasküler hücreler ve renal tübüler hücrelerde bulunan nötral endopeptidaz (NEP) ile inaktive edilirler. Peptidlerin N terminal pro halleri nötral endopeptidazlara direçlidir ve renal atılım yoluyla temizlenirler (68,69). Biyolojik etkileri ise şöyledir: Böbrekte glomerüler filtrasyonu arttırıp, sodyum geri emilimini azaltarak diürez ve natriüreze sebep olurlar (70). Natriüretik peptidler damar duvarındaki düz kasları gevşeterek arter ve venlerde dilatasyona sebep olarak kan basıncı ve ventriküler ön yükü azaltırlar (71,72). Merkezi ve periferik sempatoinhibitör etkileri vardır ve kardiyak sempatik aktivite blokajı ile kardiyak dolum basıncını azaltırlar (73,74). Renin, anjiotensin, aldesteron sistemini inhibe ederler (75,76). BNP’nin miyokard üzerindeki doğrudan gevşetici etkisinin yanında kardiyak ve vasküler dokularda antiproliferatif ve antifibrotik etkileri de mevcuttur (77,78). BNP aşırı salgılayan transgenik fare modelinde ise sistemik hipotansiyon ve kemik malformasyonları gözlenmiştir. BNP üretimi tamamen durdurulmuş fare modelinde ise kardiyak fibrozis gözlenmiş ancak hipertansiyon gelişmemiştir. Bu durum kardiyak fibroblastlarda ayrı bir BNP reseptörü olduğu spekülasyonlarını doğurmuştur. 20 2.2.4-Kalp Yetmezliğinde BNP: Depolanma yeri atriyum ve ventrikül olan atriyal natriüretik peptidden farklı olarak BNP’nin ana kaynağı ventriküllerdir. Bu da BNP’yi ventrikül bozukluklarının belirleyicisi olarak diğer natriüretik peptidlere göre daha duyarlı ve özgül kılmaktadır. Ventrikülden salınan BNP miktarının volüm genişlemesi ve basınç yüklenmesi ile doğru orantılı olduğu çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir (7,8). Randomize bir çalışmada sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olup asemptomatik seyreden hastalarda renin anjiyotensin sistemi aktivasyonu olmaksızın natriüretik peptid yükselmesiyle karakterize nörohümoral aktivasyon artışının olduğu gösterilmiştir (79). Kalp yetmezliğinin erken tanı ve tedavisi, bu hastalığa sahip hastaların mortalite ve morbidite yüzdelerinin azaltılmasında önemli bir role sahiptir. Asemptomatik evrede ve kalp yetmezliği gelişiminin başlangıç evrelerinde BNP düzeyinin yükselmeye başlaması bu peptidin erken tanıda duyarlılığını göstermektedir. Altı dakikalık yürüyüş testinde, yürünen uzaklık ile pulmoner arter basıncı ve ejeksiyon fraksiyonu ile BNP konsantrasyonları arasında anlamlı bir ters kolerasyon olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bunun yanısıra BNP yatak başında hızlı ve güvenilir bir şekilde ölçülebilmesi ile diğer nörohormonal aktivasyon göstergelerine göre daha avantajlıdır (11). Sol ventrikül sistolik fonksiyonunun değerlendirilmesi için ekokardiyografik inceleme planlanmış olan olgularda eş zamanlı BNP düzeyine bakıldığında olguların yarısında sistolik fonksiyon bozukluğu saptanmış ve BNP düzeyi bu hastalarda normal sistolik fonksiyonlu hastalara göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (328 pg/ml karşılık 30 pg/ml, p<0.001)(80). Sol ventrikül fonksiyon bozukluğu daha önceden gösterilmiş olan gruptaki hastaların hepsinde ise anormal ekokardiyografik bulgular saptanmış ve bu grupta BNP düzeyi çok daha yüksek bulunmuştur (545 pg/ml). Kalp yetmezliğinin sınıflandırılmasında rutin olarak kullanılan birçok plan vardır. New York Kalp Cemiyetinin (NYHA) sınıflandırması aralarında en yaygın olarak kullanılanıdır(81). Hem tanı hem de sınıflandırmada BNP’nin yararlı olduğu gösterilmiştir. Acil servise dispne yakınması ile başvuran kalp yetmezliği olan 250 hastada yapılmış bir çalışmada, hastaların yatak başı hızlı BNP düzeyleri ölçülmüş, klinik ve laboratuvar bulguları ile kalp yetmezliği tanısı konan hastalarda BNP düzeyi 1076 pg/ml, kalp yetmezliği olmayanlarda 38 pg/ml, kalp yetmezliği alevlenmesi olmayan ancak ventrikül disfonksiyonu gelişmiş hastalarda 141 pg/ml, KOAH’lı (kronik obstrüktif akciğer hastalığı) tanısı alanlarda ise 86 pg/ml saptamıştır(82). Ayrıca aynı çalışmada New York Heart Association (NYHA) sınıflamasında Evre 1’den Evre 4’e doğru gidildikçe BNP düzeyleri yükselmektedir. 21 Bu araştırmanın sonuçlarına göre BNP düzeyi için 80 pg/ml sınır alındığında kalp yetmezliği tanısında BNP %98 sensitivite, %92 spesifite göstermiştir. BNP, ekokardiyografi ve klinik olarak saptanan kalp yetmezliği ile yüksek derecede korelasyon göstermesi üzerine, ACC/AHA ve Avrupa Kardiyoloji Derneği kılavuzlarında kalp yetmezliği tanısında değerli bir yöntem olarak yerini almıştır (83,84). Birden fazla araştırma merkezinin katıldığı bir çalışmada, BNP seviyeleri, ortalama olarak Evre 1’de 71.1, Evre 2’de 204, Evre 3’te 349 ve Evre 4’te 1022 pg/ml bulunmuştur (85). Bettencourt ve arkadaşları ise 139 kalp yetmezliği olan hastada BNP seviyelerini ölçmüş ve elektrokardiyografik, yürüyüş testi, klinik belirtiler ile karşılaştırarak, tanısı konan kalp yetmezliğine sahip hastalarda BNP konsantrasyonlarının bağımsız olarak yükseldiğini göstermişlerdir. Bu ve benzeri çalışmalar, BNP’nin kalp yetmezliğine sahip hastaların değerlendirilmesinde kullanılabileceğini göstermektedir (86,87). Hemodinamik profildeki akut düzelmelerin nörohormonal profil üzerine yansımalarını araştıran bir çalışmada ventrikül doluş basıncı ve sistemik vasküler rezistansı azaltmaya yönelik tedavinin nörohormonal aktivasyonda hızlı bir gerileme sağladığı gösterilmiştir (91). Tedavinin başarısının izlenmesinde BNP’nin yararlı olabileceği (89,90) ve ANP’ye göre daha iyi bir belirteç olduğunu gösteren çalışmalarda mevcuttur (91). BNP düzeyinin kalp yetmezliği tedavisi ile hızla düşmesi, dekompanse kalp yetmezliğinde hemodinamik izlem yerine ardışık BNP düzeyi takibinin kullanılabileceğini akla getirmektedir. Uzun dönem prognozun öngörülmesinde de BNP düzeyleri değerlidir. Ejeksiyon fraksiyonu %45’in altında olan 85 hastanın iki yıl takibinde serum BNP düzeyi ve pulmoner kapiller basıncının mortalitenin bağımsız belirleyicisi olduğu gösterilmiştir (92). Stanek tek bir BNP ölçümünden daha çok ardışık serum BNP ölçümlerinin tedavinin etkinliğini izlemede değerli olduğunu ilk kez göstermiştir (93). Bir başka çalışmada NYHA sınıf III-IV kalp yetmezliği olan hastalarda optimal tedavi öncesi ve 3. ayda inceleme yapılmış ve tedaviye rağmen süren BNP ve IL-6 yüksekliğinin mortalitenin bağımsız öngörücüsü olduğu gösterilmiştir (87). Hastaların BNP ya da semptom varlığı kılavuzluğunda tedavi etmek üzere randomize edildiği bir araştırmada ise BNP kılavuzluğundaki tedavi grubunda daha düşük BNP seviyesine ulaşılmış ve bu grupta kardiyovasküler ölüm, tekrar hastaneye yatış ve kalp yetmezliğinin kötüleşmesi ataklarının azaldığı gözlenmiştir (90). İyi bir kalp yetmezliği tedavisinin serum BNP düzeyini düşürdüğü bilinmektedir. Sol ventrikül yükü uygun bir tedavi ile düşürülürse, duvar gerilimi azalır ve sonuç olarak BNP düzeyleri de düşer (93,94). Sistemik vasküler rezistansı azaltması, diüretik etkisi, kardiyak debi üzerine yararlı etkileri ve katekolamin ve anjiyotensin salınımını sınırlandırması ile beraber aritmik ölümleri 22 azaltabilmesi dikkate alındığında vücuda dışarıdan verilen BNP’ nin kalp yetmezliği tedavisinde faydalı olabileceği düşünülmüştür. Rekombinant BNP ‘nesiritid’ hacim yüklenmesi ve dekompansasyonunun iyileştirilmesinde kullanılmak üzere FDA tarafından onaylanmıştır. Hemodinamik olarak bu etkiler tolerans olmaksızın dengeli vazodilatasyon yaparak sistemik vasküler rezistans ve santral venöz basıncın düşmesini sağlar ve düşük doluş basıncıyla daha iyi ileri kardiyak debinin sağlanmasına katkıda bulunur. Ek olarak ventrikül doluş basıncının azaltılması özellikle koroner arter hastalığı olanlarda miyokardiyal perfüzyonu düzelterek sol ventrikül diyastolik ve sistolik fonksiyonlarını iyileştirir. Nesiritid tüm bu olumlu etkileri yaparken kan basıncı, ya da kalp atım hızını etkilemediğinden miyokardiyal oksijen tüketimini arttırmamaktadır. Sonuç olarak BNP tanı değeri yanında iyi bir nörohormonal prognostik marker olup akut kalp yetersizliği tedavisinde, tedavi başarısının değerlendirilmesinde oldukça önemli bir nörohumoral marker’dır. Kalp yetmezliği olan hastalarda beta adrenarjik blokerler ve anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri gibi ilaçlarla tedavide başarının artması için doğru tanının yapılması zorunludur (95). Hastalar için yanlış tanı, hem morbidite hem de mortalite riskini arttırabilir(96). Böylece konjestif kalp yetmezliğinin acil birimindeki tanısında doğruluğa ihtiyaç vardır. Dispneli hastalara tanının uzun sürede konması, hastanın durumunun kötüleşmesine neden olabilir. Ayrıca obesite ve akciğer hastalıkları gibi sekonder faktörler tanı koymayı güçleştirebilir. Bu yüzden klinik teçhizata ek olarak, kalp yetmezliği için özgül, duyarlı ve doğru bir kan testinin bulunması yararlı olacaktır. 2.2.5-Koroner Arter Hastalığında BNP: Koroner arter hastalığında iskemik hasarı saptamak için biyokimyasal belirteçlere sıkça başvurulur. Kreatin kinaz, kreatin kinaz MB fraksiyonu, laktat dehidrogenaz ve troponinler örnek olarak sayılabilir. Tüm bu markerların ortak özelliği ölmüş hücrelerden salınmış olmalarıdır. Bu markerlardan farklı olarak BNP sadece ölmüş myositlerden salınmamaktadır. BNP canlı myositlerden ventrikül yüzey geriliminin artması sonucu salınmaktadır ve kalpte düzenleyici bir mekanizmanın unsuru olduğu düşünülmektedir. Buradan hareketle BNP’nin koroner arter hastalığında iskeminin ciddiyetini daha doğru olarak yansıtacağı varsayılmıştır. BNP’nin bu özelliği ortaya konduktan sonra çeşitli klinik çalışmalarla BNP’nin koroner arter hastalığında prognoz ile ilişkisi araştırılmıştır. Kikuta ve arkadaşlarının yaptığı klinik çalışmada; göğüs ağrısı ile başvuran hastalar üç gruba ayrılmış ve unstabil angina pektoris grubunda saptanan BNP değerlerinin stabil angina ve kontrol grubundan yüksek olduğu 23 görülmüştür (97). Daha sonra yapılan çok sayıda klinik çalışmada BNP’nin akut koroner sendromlarda önemli bir prognostik değer taşıdığı anlaşılmıştır(98-101). Akut ST elevasyonlu MI (miyokard infarktüsü) tanısıyla yatırılan hastalarda erken dönemde saptanan BNP yüksekliğinin kontrol grubuna göre erken dönem mortalite artışıyla birlikte olduğu saptanmıştır. BNP yüksek grupta hastane içi kalp yetmezliği gelişimi ve ani kardiyak ölüm insidansı daha fazla bulunmuştur. Akut koroner sendromlardaki erken BNP artışının myokard nekrozundan çok iskemiye maruz kalmış miyokard doku genişliği ile bağlantılı olabileceği söylenmektedir (102). Bu nedenle BNP’nin akut koroner sendrom öntanısıyla başvuran hastalarda risk sınıflaması yapılırken akılda tutulması gerektiği vurgulanmaktadır. BNP’nin koroner arter hastalığında uzun dönemli prognostik etkisinin olduğu da saptanmıştır. Omland ve arkadaşları N-terminal pro BNP’nin akut koroner sendromlarda uzun dönem mortalite ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Akut koroner sendromlarda erken dönem BNP artışının uzun dönem kalp yetmezliği gelişimi ve ejeksiyon fraksiyonunda düşme ile birlikte olduğu görülmüştür (103). Diğer bir üzerinde durulması gereken konuda BNP’nin akut myokard infarktüsü sonrasındaki fonksiyonudur. Kawakami ve arkadaşları yaptıkları deneysel çalışmada; yüksek BNP düzeyinin infarklı kalp dokusundaki nötrofil infiltrasyonunu arttırdığı ve bunun sonucunda matriks metaloproteinaz (MMP)-9 oluşumunun arttığını göstermişlerdir (104). MMP-9’un infark sonrası remodeling ve doku tamirinde ana düzenleyici enzimlerden biri olduğu düşünülmektedir (105). Buda bize BNP’nin infarktüs sonrası remodelingde rol oynayabileceğini düşündürmektedir. Plasma BNP düzeyleri infarktüs sonrası ilk 24 saatte yükselip pik yapmakta daha sonra gerilemektedir. İkinci pikini ise 3 ile 7. günler arasında yapmaktadır. Bu dönem aynı zamanda infarktüs sahasında nötrofil infiltrasyonunun olduğu döneme denk gelmektedir. Bu da BNP’nin remodeling üzerinde rolü olabileceği tezini desteklemektedir. Ancak bu konuyla ilgili daha büyük klinik çalışmalar gerekmektedir. 2.2.6-BNP’nin Tanısal Kullanımı Plazma BNP düzeyi kalp yetmezliğinde artar ve bu artış miktarı kalp yetersizliğinin ciddiyeti ile kolerasyon gösterir (12,13). 2.2.6.1- Normal Bireylerde BNP: BNP düzeyi yaşla beraber artış gösterir. Kadınlarda BNP miktarı erkeklerden daha yüksektir. Son dönem akciğer hastalıklarında sağ ventrikül disfonksiyonuna bağlı olarak BNP 24 artışı izlenebilir. Prediyaliz son dönem böbrek hastaları ve diyaliz gören kronik böbrek yetmezlikli hastalarda plazma BNP düzeyleri artmış olarak saptanır(106). 2.2.6.2-Acil Serviste Kullanımı: Acil servise akut gelişen dispne yakınmasıyla başvuran hastalarda kalp yetmezliğinin diğer ayırıcı tanılardan ayırımında BNP kullanımı uygun görünmektedir. Acil servise akut dispne yakınması ile başvuran hastalarda yapılan bir çalışmada kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve konjestif kalp yetmezliği ayırıcı tanısında BNP kullanılmış, bu çalışmada BNP sınır değeri 22 pg/ml alındığında kalp yetmezliği tanısının özgüllüğü %90 duyarlılığı %93 olarak saptanmıştır (109). Yine acil servise dispne ile başvuran 1586 hastanın incelendiği başka bir çalışmada BNP değeri dekompanse konjestif kalp yetmezlikli hastalarda en yüksek, kompanse hastalarda daha az artış, normal bireylerde ise en düşük saptanmıştır. Bu çalışmada BNP sınır değeri 50 pg/ml alındığında kalp yetmezliği açısından negatif belirleyici değeri %96 saptanmıştır (107). 2.2.6.3-Kalp Yetmezliğinin Sınıflanmasında Kullanımı: Kalpyetmezliğinin klinik derecesi olan New York Heart Association (NYHA) sınıfı ile BNP düzeyi arasında kolerasyon vardır (107,66). Aynı zamanda BNP düzeyleri ile pulmoner kapiller saplama basıncı ve diastol sonu dolum basınçları kolerasyon göstermektedir (63). 2.2.6.4-Miyokard İnfarktüsü Sonrası BNP: Posterior MI ejeksiyon fraksiyonunun %40’ın altında oduğu vakalarda BNP ekokardiyografiye üstün bulunmuştur (108). 2.2.6.5-Diastolik Disfonksiyonda BNP: Sistolik fonksiyon bozukluğu ile ilişkisi daha iyi bilinen BNP diyastolik disfonksiyonun evresi ile orantılı olarak artan anlamlılıkta düzey artışı göstermektedir. Hele sistolik disfonksiyonun birlikte izlendiği vakalarda bu artış daha da belirgindir. Sol ventrikül fonksiyonlarının ekokardiyografi ve BNP ile değerlendirildiği 200 olguluk bir çalışmada sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonları normal 103 olguda BNP değeri 37 +/-6 pg/ml, izole diyastolik disfonksiyonlu 42 olguda BNP 391 +/-89 pg/ml, sistolik disfonksiyonlu 53 olguda 572 +/-115 pg/ml, hem sistolik hem de diyastolik disfonksiyonu aynı anda bulunan 14 25 olguda ise 1077 +/- 277 olarak bulunmuştur (138). Yine sol ventrikül sistolik fonksiyonları normal 294 olguda yapılan bir çalışmada; sol ventrikül diyastolik fonksiyonları normal 175 olguda BNP 33 +/-3 pg/ml, Evre 1 diyastolik disfonksiyonda 202 +/- 30 pg/ml, restriktif benzeri paternde ise 408 +/- 66 pg/ml olarak; normal bireylere ve diyastolik disfonksiyonun derecesine göre istatistiki olarak BNP değerinde artış saptanmıştır (110). 2.2.6.6-Sağ Ventrikül Hastalıklarında BNP: Sağ ventrikülün basınç yüklenmesi ve yapısal anomalilerine bağlı olarak; kor pulmonale (111), pulmoner emboli (1), primer pulmoner hipertansiyon (113), konjenital kalp hastalıkları (114) gibi durumlarda BNP artışı izlenebilir ancak bu artış sol ventrikül disfonksiyonuna göre çok daha azdır (112). 2.2.6.7-Asemptomatik Sol Ventrikül Sistolik Disfonksiyonunda BNP: Asemptomatik sol ventrikül sistolik disfonksiyonunda BNP’nin daha düşük değerlerde hatta normal sınırlarda saptandığını, bu sebeple semptomatik kalp yetersizliklerine göre bu hasta grubunun tanı ve takibinde daha az güvenilir olduğunu bildiren yayınlar mevcuttur (115). 2.2.7-Prognoz ve BNP: Post MI 3. günde artmış BNP düzeylerinin kardiyovasküler mortalitenin bağımsız belirleyicisi olduğu gösterilmiştir(116). Kalp yetmezlikli hastalarda prognozun belirlenmesinde BNP, ANP’ ye üstündür (116,117). Yine sağlıklı genel populasyonda 4 yıllık izlem yapılan bir çalışmada tüm ölüm sebepleri ele alındığında BNP bağımsız bir prognostik belirteçtir(118). Yaşlılarda BNP güvenilir bir prognostik belirteçtir (119). 2.2.8-Tedavi ve BNP: Diüretikler natriüretik peptid konsantrasyonunu azaltırlar (120), digoxin ise artırır (121). Anjiotensin reseptör blokerleri ve anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri BNP plazma konsantrasyonlarını azaltırlar (122). Spironolaktonun kulanımı ile BNP plazma düzeyinin azaldığı gösterilmiş (94). Beta bloker kullanımı ile natriüretik peptid düzeylerinde artış ve azalma saptanan çalışmalar vardır (123,87). BNP düzeyi rehberliğinde kalp yetmezliği tedavisi ile klinik parametrelere göre takibin karşılaştırıldığı bir çalışmada BNP düzyeni 26 düşük tutmayı hedefleyen grupta kardiyovasküler mortalite, dekompanse yetersizlik ve hastaneye yatış daha az olmaktadır.(90) 27 3-MATERYAL VE METOD Bu çalışma, hipotirodi ve hipertirodi tanısı almış klinik başka bir hastalığı bulunmayan hastalarda NT-proBNP seviyelerini saptamak ve klinik ve ekokardiografik olarak herhangi bir kardiak bulgusu bulunmayan hastalarla olan ilişkisini araştırmak amaçı ile yapıldı. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dâhiliye polikliniklerine başvuran tiroid hastalığı tanısı konmuş 53 hasta ile yapıldı. Hastaların 13’ü erkek, 40’ı kadın bireydi. Kontrol gurubu olarak olarak bilinen bir sistemik hastalığı olmayan, ilaç kullanmayan, 17’si erkek 23’ü kadın toplam 40 sağlıklı birey alındı. Kontrol grubu için de, hastalarda yapılan tüm laboratuvar tetkikleri yapıldı. Elektrokardiografi ve ekokardiografi kayıtları alındı. Hastaların anamnezlerinde öz ve soy geçmişleri alınırken tiroid hastalığı ile ilgili kendilerinin ve ailelerinin sağlık bilgileri alındı. Sigara, koroner arter hastalığı, hiperlipidemi hipertansiyon, obezite, diabetes mellitus, kronik renal yetmezlik, kronik karaciğer yetmezliği sorgulandı. Fizik muayene esnasında tansiyon, nabız, boy ve kiloları ölçüldü, tiroid muayenesi yapıldı. Kan basınçları en az 5 dakika dinlenme sonrası, sağ koldan sfingometre ile ölçüldü. Vucut ağırlığı ise üzerinde hafif giyeceklerle, ayakkabısız olarak 0,1 kg hassasiyetle ayarlanmıs tartı ile ölçüldü. Kan örnekleri en az 10, en çok 16, ortalama 14 saatlik açlık sonrası alındı. Biyokimyasal parametrelerden BUN, kreatinin, glukoz, elektrolitler, transaminazlar, kolesterol, HDL, LDL, VLDL, trigliserid düzeyleri LDH ile tam kan sayımı, sedimantasyon hızı araştırıldı. Hormon parametrelerinden TSH, serbest T3, serbest T4, ölçülürken; Antitiroglobulin ve Anti-tiroid peroksidaz degerleri de ölçüldü. Normal serum değerleri hastane biyokimya laboratuarı ölçümlerine uygun olarak TSH=0.35–4.94 mIU/lt, FT3=1.71–3.71 pg/ml, FT4=0.7–1.48 ng/dl arasında kabul edildi. TSH’ı 10 un üzerinde ve FT4=0.7 ve FT3=1.71 altında aşikar hipotiroidi ve TSH’0.35 in altında, FT3=3.71 ve FT4=1.48 üzerindeki hastalar aşikar hipertiroidi kabul edildi NT-ProBNP düzeyleri için kan örnekleri EDTA’lı tüplere alınarak santrifüj edildi ve plazma ayrılarak -20 C’de saklandı. Örnekler NT-proBNP kiti ile Dade Behring marka Dimention Plus cihazında sandviç immunoassay yöntemi ile çalışıldı. 28 Biyokimyasal değerler Abbott 16000ci entegre sistemi ile Abbott orijinal kitleri kullanılarak, hormon ölçümleri ise Abbot Architech cihazı ile CMIA yöntemi ile çalışılmıştır. İstatistiksel Analiz: Çalısmada elde edilen bulgular degerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 11.0 programı kullanıldı. Parametrik veriler Ortalama ± standard deviyasyon olarak, nonparametrik veriler ise % olarak ifade edildi. Gruplar arasındaki sayısal verilerin karsılastırılması için ‘’one-way ANOVA’’ testi, çoklu karsılastırmalar için ise ‘’post-hoc Tukey HSD’’ testi kullanıldı. Gruplar arasındaki oranların karsılastırılması ‘’χ²’’ testi ile yapıldı. istatistiksel analizler yapılırken p<0.05 degeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. 29 4-BULGULAR Çalışmaya 53 hasta alındı. Hastaların 13’ü erkek, 40’ı kadın bireydi (28 tane hipotiroidi; 25 tane hipertiroidi) .Kontrol gurubu olarak olarak bilinen bir sistemik hastalığı olmayan, ilaç kullanmayan, 17’si erkek 23’ü kadın toplam 40 sağlıklı birey alındı. Her hastanın, cinsiyeti(Tablo 1),yaşı (tablo 2) Kilosu, boyu, kolesterol değerleri(T.kolesterol, LDL, HDL,VLDL,Trigliserid),glukoz,AST,ALT,LDH, Üre;kreatinin(tablo 4), elektrolit,hemogram,sedimantasyon (tablo 5) ,Tiroid fonksyon testleri (T3, T4, TSH ,Anti-TPO,Anti-tiroglobulin (Tablo 6)), ve NT-proBNP değerleri (tablo 7) kaydedildi. Hiç bir kardiyak yakınması bulunmayan tüm hastalara ve kontrol gurubu bireylerine elektrokardiografi çekildi. Ekokardiografi ve troid USG yapıldı. Sonuçlar ortalama ± standart sapma olarak verilmiştir. İstatistiksel değerlendirme SPSS 11 for windows programı kullanılarak independent-samples T testi ve Pearson correlation testi ile yapıldı. P< 0.05 değerleri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Tablo 1. Üç gurupta cinsiyet dağılımı görülmektedir. hipotiroid gurupta kadınların oranı daha fazladır Grup * cinsiyet Cinsiyet Grup Kontrol hipotiroid hipertiroid K 24 60.0% 24 85.7% 16 64.0% Sayı % Gurup İçi Sayı % Gurup İçi Sayı % Gurup İçi (χ2 = 5,44 p=0,066) Ki-kare test Value df Pearson Ki-kare 5.445(a) Asymp. Sig. (2-sided) 0.066 2 30 Total E 16 40.0% 4 14.3% 9 36.0% 40 100.0% 28 100.0% 25 100.0% Tablo2. Gruplarda yaş ortalamaları Yaş Ortalama Standart sapma Ortanca Sayı Kontrol 39.03 12.37 37.50 40 hipotiroid 46.79 11.91 48.50 28 hipertiroid 34.40 11.49 29.00 25 Grup Hipotiroidi gurubun yaş ortalaması diğer iki gruba göre daha büyüktür.Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır.(F=7,32; P=0,001) ANOVA Yaş Sum of Squares 2,110.010 12,965.689 15,075.699 Guruplar arası Gurup içi Total df Mean Square 1,055.005 144.063 2 90 92 Post Hoc Tests Çoklu karşılaştırmalar Bağımlı değişken:yaş TukeyHSD (I) grup Hipotiroid Hipertiroid Grup p Kontrol p=0,0273 p=0,0009 31 F Sig. 7.323 0.001 Kontrol gurubu hipotiroid ve hipertiroid hastaların labaratuar (glukoz üre kreatin, AST, ALT, LDH, Kolesterol, HDL, LDL, VLDL, sedimantasyon, elektrolit, hemogram, TSH, T3, T4, Anti-TPO ve Anti-tg) ortalama değerleri standart sapma aşağıda belirtilmiştir. Tablo 4: Grup Kontrol hipotiroid hipertiroid Ortalama Standart sapma Sayı Ortalama Standart Sapma Sayı Ortalama Standart sapma Sayı Glikoz ure Kreatin AST ALT LDH 94.50 10.301 28.2 7.46 0.716 0.16414 21.1 6.91 21.7 6.81 184.3 33.03 40 91.39 9.942 40 28.3 8.98 40 0.8179 0.16412 40 21.1 7.17 40 19.6 7.12 40 193.3 51.58 40 40 40 40 40 207.54 45.32 131.5 30.09 150.6 53.201 10.85 39.09 16.679 90.08 28 95.12 8.748 28 28.4 7.33 28 0.6716 0.15432 28 22.4 5.07 28 24.0 6.51 28 184.8 33.97 28 28 28 28 28 164.56 45.24 96.88 22.96 118.8 29.322 8.757 28.65 9.399 25 25 25 25 25 25 25 25 25 25 44.18 1 25 Na 137.83 K 4.998 Cl 105.68 Ca 9.43 Sed. 17.15 WBC 8,282.50 Hb 13.853 Hct 39.265 2.159 5.8533 2.515 0.394 10,997.831 1.2064 4.1188 40 139.54 40 4.220 40 105.79 40 9.46 13.35 8 40 20.86 40 7,022.50 40 13.039 40 37.806 1.732 0.3671 2.455 0.392 1,966.918 1.4451 3.6147 28 139.12 28 4.052 28 106.32 28 9.62 12.94 6 28 12.08 28 6,871.60 28 13.732 28 39.212 1.787 0.3385 2.410 0.435 1,968.353 1.4927 4.7179 25 25 25 25 10.53 9 25 25 25 25 Kolesterol 185.83 HDL LDL VLDL TG 45.48 47.782 9.656 112.6 28.27 135.3 36.76 13.317 73.19 Tablo 5: Grup Kontrol Ortalama hipotiroid Standart sapma Sayı Ortalama hipertiroid Standart Sapma Sayı Ortalama Standart sapma Sayı 32 PLT 241,300.0 0 48,149.44 7 40 267,642.8 6 56,928.29 4 28 242,160.0 0 46,962.46 7 25 Tablo 6. Grup Kontrol hipotiroid hipertiroid Ortalama Standart sapma Sayı Ortalama Standart Sapma Sayı Ortalama Standart sapma Sayı TSH 2.553 0.7497 40 44.428 48.5608 28 0.010 0.0004 25 FT3 2.5975 0.49996 40 1.9618 0.65928 28 11.2032 12.51101 25 FT4 1.162 0.2147 40 0.567 0.1473 28 9.906 36.4995 25 AntiTPO 10.00 0.000 40 683.87 408.265 28 478.14 460.995 25 AntiTg 20.00 0.000 40 730.94 1,083.150 28 162.99 258.572 25 Tablo 7. Gruplarda NT-pro BNP ortalamaları NTProBNP grup ortalama kontrol hipotiroidi hipertiroidi 20.07 48.65 42.69 Standart sapma 18.75 60.79 48.20 N 40 28 25 Tablo 8. Hipertiroidi ve hipotiroidili hasta gurubunun NT-proBNP ortalaması kontrol gurubu NTproBNP ortalamasına göre daha yüksekti.Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır. (F=4,13; p=0,019) ANOVA NTProBNP df Mean Square F Sig. Guruplar Arası Sum of Squares 15,209.404 2 7,604.702 4.135 0.019 Gurup içi Total 161,858.463 177,067.867 88 90 1,839.301 33 Tablo 9. Hipertiroidili ve hipotiroidili hastalar ayrı ayrı kontrol gurubu ile karşılaştırıldıklarında her iki hasta gurubu kontrol gurubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.sırasıyla (p=0,0415) (p=0,0096) Post Hoc Tests Çoklu karşılaştırmalar Bağımlı Değişken:NT-ProBNP LSD (I) grup (J) grup p Kontrol hipotiroidi hipertiroidi p=0,0096 p=0,0415 Tiroid disfonksiyonlu hastalarla kontrol gurubu NT-proBNP ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır.(t=2,85; p=0,006) NT-ProBNP Grup 2 Kontrol tiroid disfonksiyonu (Hipertiroidi ) (Hipotiroidi ) ortalama 20.0725 45.7294 Standart sapma 18.75097 54.51578 N 40 53 Tablo 10. T-Test Independent Samples Test t-test for Equality of Means NT-ProBNP Equal variances assumed 34 t Sig. (2-tailed) 2.845 0.006 Tablo 11. Hipotiroidi hastaların Ekokardiogarfik değerleri Hipotiroidi Sol atrium çapı Sağ ventrikül çapı Sol ventrikül diastol sonu çapı Sol ventrikül sistol sonu çapı EF % 3.9 2.2 4.9 3.4 60 3 2.2 4.4 3.2 60 3.8 2.3 4.6 3.2 60 3.3 2.1 4.9 2.8 65 2.6 2.1 4.1 3.3 60 2.4 2.1 3.8 3 60 3.7 2.2 4.4 3.1 65 3.3 2.1 5.2 2.6 60 3.6 2.3 4.1 2.6 60 2.2 2.3 4.2 2.6 60 2.9 1.9 4.2 2.6 60 2.8 2.2 4.4 3.4 60 3.3 2 4.6 3.2 60 3.9 2.2 5 3.5 60 2.8 2.2 4 2.9 60 2.3 2.1 4.1 3.1 60 3.3 2.1 5.2 3.6 63 3.8 2.2 3.9 3.4 60 3.6 2.1 4.4 3.6 65 3.4 2.3 5.4 3 60 2.7 2.2 4.8 3.3 60 2.9 1.9 4.9 3.4 60 2.3 2.1 4 2.4 60 3.3 2.4 5 3.3 67 2.7 2.1 4.5 3.4 60 3.6 2.2 5 3.6 60 3.9 2.4 5 4.3 60 2.7 2.1 4.4 2.7 60 35 Tablo 12. Hipertiroid hastaların Ekokardiogarfik değerleri Hipertiroidi sol atrium çapı sağ ventrikül çapı Sol ventrikül diastol sonu çapı Sol ventrikül sistol sonu çapı EF % 3.9 2.1 4.3 3.3 60 3.2 1.9 4.3 3.3 60 3 2.2 4.1 3 60 4.3 2.2 4.6 3.2 60 2.4 2.3 4.5 2.8 60 3.3 2.1 4.6 3.1 60 3.2 2 4.5 3.1 60 2.8 2.2 4.3 3.3 60 3.6 2.4 4.2 3.1 60 2.6 2.2 4 2.9 65 3.2 2.1 4.9 3.1 60 2.1 1.8 4.1 3.1 60 2.8 2 4.6 3.2 60 3.7 2.3 5.4 3.7 60 3.1 2 4.6 3.1 65 2.9 2.1 4.8 3.6 60 3.2 1.9 4.1 3.1 60 2.5 2 4 3.1 60 3.1 2.1 4.5 3 60 2.9 2.3 4.9 3.1 65 3.2 2.1 4.6 3.1 60 2.8 2.1 4.1 3.3 65 2.7 2.1 4.2 3.2 60 3.4 2 3.8 3.2 60 2.8 2.1 4.1 3.2 75 36 Tablo 13. Kontrol grubu ekokardiogarfi sol atrium çapı sağ ventrikül çapı Sol ventrikül diastol sonu çapı Sol ventrikül sistol sonu çapı EF % 2.5 2.3 3.6 3.3 2.2 2.3 2.2 2.1 4 3.7 4.3 4.6 3.4 3.1 3 2.7 60 60 60 60 3.5 2.2 2.9 2.9 3.2 3.9 2.8 2.3 3.3 3.8 3.7 3.4 2.7 3.1 2.3 3.4 2.7 3.6 3.9 2.7 4.3 2.4 3.3 3.2 2.8 3.6 2.3 2.3 1.9 2.2 2 2.2 2.3 2.2 2.1 2.2 2.1 2.4 2.2 1.9 2.3 2.4 2.2 2.2 2.4 2.1 2.2 2.3 2.1 2 2.2 2.4 4.2 4.2 4.2 4.5 4.4 4.6 4 4.1 4.8 3.9 4.4 5 4.8 4.8 4.1 5 4.5 5 5 4.3 4.6 4.5 4.6 4.5 4.3 4.2 2.5 2.6 2.6 3.4 3.2 3.5 2.9 3.1 3.6 3.4 3.6 3 3.3 3.4 2.4 3.3 3.4 3.6 4.3 2.7 3.2 2.8 3.1 3.1 3.3 3.1 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 60 37 Gruplar arasında sol atrium çapı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktur(F=0,19; p=0,824). Tablo 14. Varyans Analizi uygulanmıştır. Sol atrium çapı Grup Kontrol hipotiroidi hipertiroidi Total Ortalama 3.070 3.143 3.068 3.091 Standart sapma 0.5360 0.5385 0.4811 0.5181 Sayı 40 28 25 93 Tablo 15. ANOVA Sol atrium çapı Guruplar arası Gurup içi Total Sum of Squares 0.106 24.587 24.693 df 2 90 92 Mean Square 0.053 0.273 F 0.194 Sig. 0.824 Tablo 16. Post Hoc Tests Çoklu karşılaştırmalar Bağımlı Değişken: Sol atrium çapı Tukey HSD (I) grup (J) grup hipotiroid hipertiroid Kontrol hipotiroid hipertiroid hipertiroid Kontrol hipotiroid Kontrol Mean Difference (I-J) Std. Error Sig. -0.0729 0.0020 0.0729 0.0749 -0.0020 -0.0749 0.1288 0.1333 0.1288 0.1438 0.1333 0.1438 0.839 1.000 0.839 0.862 1.000 0.862 38 95% Confidence Interval Upper Lower Bound Bound -0.380 0.234 -0.316 0.320 -0.234 0.380 -0.268 0.418 -0.320 0.316 -0.418 0.268 Guruplar arasında sol ventrikül diastol sonu çapı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktur.(F=0,97;p=0,383) Tablo 17. Sol ventriül diastol son çapı (SVDSÇ) Ortalama grup 4.45 kontrol 4.55 hipotiroid 4.40 hipertiroid Standart sapma 0.373 0.446 0.361 sayı 40 28 25 Tablo 18. ANOVA Sol ventriül diastol son çapı (SVDSÇ) Sum of Squares df Mean Square F p (Sig.) Guruplar arsı 0.300 2 0.150 0.969 0.383 Gurup İçi 13.939 90 0.155 Total 14.240 92 Tablo 19. Post Hoc Tests Çoklu karşılaştırmalar Bağımlı değişken:Sol ventrikül diastol sonu çapı Tukey HSD (I) grup (J) grup hipotiroid hipertiroid kontrol hipotiroid hipertiroid kontrol hipertiroid hipotiroid kontrol Mean Difference (I-J) Std. Error p (Sig.) -0.098 0.048 0.098 0.146 -0.048 -0.146 0.097 0.100 0.097 0.108 0.100 0.108 0.575 0.879 0.575 0.373 0.879 0.373 39 95% Confidence Interval Upper Lower Bound Bound -0.33 0.13 -0.19 0.29 -0.13 0.33 -0.11 0.40 -0.29 0.19 -0.40 0.11 5-TARTIŞMA Troid disfonksiyonunun kardiovasküler sistem üzerine etkilerini yukarıda geniş bir şekilde değerlendirip anlattık.Ve artık biliyoruz ki hem hipertiroidi hem de hipotiroidi kardiovasküler sistem üzerinde direkt ve indirk etkilere sahiptir.Yapılan bir çok çalışma (124-125-126-127 vb..) ile artık NT-proBNP nin kardiak disfonksiyonu göstermede önemli bir marker olduğu fikri benimsenmiştir.Biz troid disfonksiyonu bulunan hastalarda erken dönem kardiak disfonksiyonunu göstermek amacı ile hastalarda NT-proBNP düzeylerini saptayıp kontrol gurubu ile karşılaştırdık. B tipi natriüretik peptidler artmış ventriküler duvar stresine karşı kardiyak miyositler tarafından sentezlenmekte, prohormon olarak salgılandıktan sonra biyolojik olarak aktif hormon BNP ve inaktif N-terminal kısmı içeren NT-proBNP olarak ayrılmaktadırlar. Bu bağlamda kalbin aynı zamanda bir endokrin fonksiyonunun oldugu ve natriuretik peptid salınımında rol oynadıgı anlaşıldıktan sonra; natriüreitik peptidlerin etkileri üzerinde geniş çalımşalar yapılmıştır. Bu peptidlerden ilk keşfedilen ANP ‘nin kalp yetersizliginde yükseldigi saptanmış ve yüksek ANP degerlerinin artmış SVDSB ile birlikte oldugu görülmüştür (124). ANP den sonra bulunan natriüretik peptidlerden BNP, ventrikülden salındıgı için sol ventrikül disfonksiyonunu daha iyi gösterecegi savunulmuştur. Yapılan klinik çalısmalar sonrasında BNP nin özellikle EF düşüşünü saptamada ANP den daha duyarlı olduğu saptanmıştır (125). Sonrasında yapılan çok sayıda klinik çalışmayla BNP’nin konjestif kalp yetersizligi tanısındaki yeri saglamlaşmıştır. Ve BNP, tanı ile birlikte prognoz tayini ve tedaviye cevabı degerlendirmede kullanılmaya başlandı. Ancak BNP nin, diyastolik disfoksiyonun en iyi prognoz tayin edici belirteçlerinden olan LAVi (sol atriyal volüm indeksi) ile iliksisi yeterince irdelenmeyip, daha çok semptomatik kalp yetersizligindeki tanı ve prognoz tayini üzerindeki etkisi üzerinde durulmustur. BNP nin LAVi ile birlikteligini gösteren kısıtlı sayıda çalısma olup, bu çalısmalarda; semptomatik kalp yetersizligi olan hasta grubunda BNP çalısılmış ve BNP ile LAV degeri dogru orantılı bulunmustur (126-127). Aşikâr hipotiroidi ve hipertiroidi hastalarda sol ventrikül fonksiyonunun bozulduğu kanıtlanmıştır. Ancak subklinik tiroid fonksiyon bozukluklarında kanıtlar yetersizdir. Tiroid kanserli vakalarda troidektomi sonrası hemodinamik değişiklikler ekokardiografi ve MR ile belirlenmiş ve bunlara troid hormon replasmanı yapılmamış sonrasında sekonder ciddi hipotiroidizm gelişmiştir (128).Kontrol ile karşılaştırıldığında normal serbest T4 düzeyine sahip olsalar bile azalmış diastol sonu volüm, kardiak index ve artmış vasküler resistans gözlemlenmiştir (129).Sol ventrikül disfonksiyonu yaygın şekilde açık hipotiroidizmi olan hastalarda gözlemlenmiştir. Troid hormonlarının yükselmesi miyokard kontraktilitesini, kardiak outputu kısmen arttırmış ancak uzun dönem tiroid hormon yüksekliği kalp yetmezliğine neden olmuştur. 40 Yapılan bir çalışmada (130) aşikâr hipertiroidizmde kontrol gurubuna göre BNP düzeyi 6 kat yüksek tespit edilmiştir. Çok sayıda vaka raporunda aktif Basedow –Graves (tirotoxikoz) hastalarında sol ventrikül dilatasyonu ve düşük ejeksiyon fraksiyonu gözlemlenmiştir (131).Aşikâr hipertiroidizme bağlı gelişen kalp yetmezliğindeki önemli patofizyolojik mekanizma muhtemelen miyokardium ve sol ventrikül hipertrofisindeki histolojik değişiklikler ile ilgilidir. Aşikâr hipertiroidizm de miyokard hücrelerinde fokal nekroz ve fibroz geliştiği bildirilmiştir (132). Hamster’ larda yapılan en son deneysel çalışmalarda troid hormon uygulamalarından sadece 2 ay sonra sol ventrikül çapında artış, ejeksiyon fraksiyonunda düşüş saptanmıştır.Benzer şekilde tirotoksikoz olarak prezente edilen aşırı artmış tiroid hormonu düzeyinin sol ventrikül hipertirofisi ve dilatasyona neden olduğu gözlenmiştir (133-134). Troid hormon düzeyinin normalleşmesi ile hemodinamik parametrelerin düzeldiğine ait çok fazla yayın rapor edilmemiştir ancak birdizi çalışmada ciddi tirotoksikoz durumlarında serbest T4 düzeyinin azaltılması ile ejeksiyon fraksiyonunda artış ve ventrikül dilatasyonunda azalma gözlemlenmiştir. (131) M.Christ-Crain ve arkadaşları yaptıkları çalışmada (135) aşikar hipertiroidizmi bulunan hastalarda NT-proBNP düzeyini ötiroidizme nazaran 3 kat yükselttiğini, midrejyonel-proANP düzeyini 2 kat yükseltiğini gözlemiş; Hipertiroid hastalarda NT-proBNP düzeyleri midrejyonelproANP düzeylerinden daha güçlü bir korelasyon gözlemlemişlerdir. Ve bu verilerin ışığında NTproBNP düzeyleri kardiak disfonksiyonu daha doğru bir şekilde yükselttiği kanısına varmışlardır. Ancak Natriüretik peptid düzeyleri hipotiroidiye nazaran hipertiroidizm de daha belirgin olarak artmıştır. Bu durumu hormon düzeylerinin atrial ve ventriküler disfonsiyonu yansıması şeklinde olabileceği gibi tiroid hormonunun natriüretik peptid gen ekspresyonu üzerine etkisine bağlı olabileceği yorumlarıda yapılmıştır. Alireza M Manuchehri ve arkadaşları (136);Tiroid disfonksiyonu bulunan hastalada tedavi öncesi ve sonrası NT- proBNP konsantrasyonlarındaki değişiklikleri saptamayı amaçlamışlar; 17 ‘si aşikar hipotiroid (12 bayan ,5 erkek;24-77 yaş arası) ve 21’i aşikar hipertiroid (16 bayan ,5 erkek ; 2166 yaş arası) hasta ile yaptıkları çalışmada yeni tanı hipotiroid ve hipertiroid hastaların tanı ve tedavi sonrası ötiroid halde NT-proBNP değerlerini ölçmüşler,NT-proBNP düzeyleri Hipotirod ve hipertiroid gurupta tedavi sonrası hipotiroidi ile hipertiroidi guruplarının düzeyleri arasında anlamlı bir fark saptamışlardır.Hipotiroid gözlemlemişlerdir.Ve gurupta hipotiroidinin anlamlı yükselme,hipertiroid NT-proBNP düzeyini gurupta anlamlı değiştirdiğini,Ancak bu düşmeler etkinin natriüretikpeptilerin geniş çeşitliliğinde anlamlı kabul edilemeyebileceğini,istatistiksel olarak anlamlı olan bu verilerin klinik olarak anlamlı olmayabileceği fikrine varmışlardır. 41 Schultz M arkadaşları (137)Tiroid fonksiyonunun NT-proBNP düzeyi üzerine etkisini araştırmayı amaçlamışlar,17 si aşikar hipotiroid 4 subklinik hipotiroid hasta ve 13 aşikar hipertiroid 6 subklinik hipertiroid hastada tedavi öncesi ve sonrası tiroid hormonları, NT-proBNP, kardiak output ölçülmüş,NT-proBNP düzeyi hipertiroid hastalarda hipotiroid hastalara nazaran 4 kat yüksek olduğu saptanmıştır.Serum NT- proBNP düzeyleri troid hormonu ile korele bulunmuştur.Ve tedavi sonrası hipertiroid gurupta NT-proBNP düzeyinde düşüşe Hipotiroid gurupta NT-proBNP düzeyinde artışa neden olduğunu gözlemlenmiştir.Ancak kardiak output ta anlamlı düzelme saptamamışlardır.Ve serum NT -proBNP düzeylerinin tiroid hormonlarından etkilendiği ve tiroid hormonunun stimulan etkine bağlı olduğu fikrine varmışlardır. Yine benzer şekilde S arıkan ve arkadaşları (138) yaptıkları bir çalışmada; hipertiroidili hastaların ortalama serum NT-proBNP düzeyi hem kontrol gurubundan hemde hipotiroidili hastaların düzeyinden yüksek bulunmuşlardır. Hipotiroidili hastaların NT-proBNP düzeyleri arasında anlamlı farklılık bulunmamış, Serum NT-proBNP düzeyi ile troid hormonu düzeyi arasında pozitif bir korelesyon saptanmıştır. Hipertiroidizmin kardiak yetersizlikten bağımsız olarak serum NT-proBNP düzeyini etkilediği, NT-proBNP nin hipertiroidizm de arttığı belirtilmiştir.Yine hipertiroidizimin geleneksel Ekokardiografi ile tespit edilemeyen kardiak kardiak disfonksiyonlara neden olabileceği ve tespit edilemeyen bu değişikliklerin NT-proBNP yüksekliklerine neden olabileceği fikrine varılmıştır. Ozmen B ve arkadaşlarıda (139) 21 hipertiroidili,24 hipotiroidili ve 20 sağlıklı bireylerle yaptıkları çalışmada tiroid hormon düzeyleri ile NT-proBNP arasında pozitif bir korelasyon bulmuşlar ,serum NT-proBNP düzeyleri hipotiroid ve ötroid hastalar ile karşılaştırıldığında hipertiroid hastalarda daha yüksek bulunmuştur.Ve bu verilerle kardiak disfonksiyonu bulunmayan yüksek NTproBNP düzeyine sahip kişilerin tiroid disfonksiyonu yönünden incelenmesi gerektiği kanısına varmışlardır. Dolaşımdaki natriüretik peptit düzeyleri, myokardial ve kardiovasküler disfonksiyonu yansıtır ve troid fonksiyon düzeyleri ile korelasyon gösterir.(140,141) Ayrıca tiroid hormonları hücresel mRNA düzeyini artırarak ANP ve BNP sentezini doğrudan etkilerler. Böylelikle tiroid hormonları ANP ve BNP düzeyini kardiak hemodinamiden bağımsız olarak doğrudan etkileyebilir.(142,143) Yapılan bu çalışmalarda NT- pro BNP ile troid hormonu arasında pozitif korelasyonlar kurulmuş, hipertiroid hastaların NT-proBNP düzeyinin troid hormonlarının gen expresyonu ile direk olarak uyarılması nedeni ile yükseldiğ fikri ağırlık kazanmakla birlikte, hipertiroidizmin oluşturduğu kardiak disfonksiyondan kaynalanıp kaynaklanmadığı fikride net olarak ortaya koyulamamıştır. Hipotiroid hastaların ise NT-proBNP düzeyleri ile kontrol gurubu arasında istatistiksel anlamlı fark bulunamamıştır. Ve yine yukarıda belirtiğimiz bazı çalışmalarda Hipotiroid hastaların tedavi öncesi ve sonrası NT-proBNP düzeyleri ölçülmüş ve NT-proBNP düzeyinde yükselmeler saptanmıştır. Ve 42 hipotiroid hastalarda NT-proBNP düzeyinin kardiak prognostik risk faktörü olarak kullanılıp kullanılmayacağı net olarak ifade edilmemiştir. Biz ise yaptıgımız klinik çalısmada aşikâr hipotiridi ve hipertiridi tanısı almış, klinik olarak herhangi bir kardiak semptomu bulunmayan ve ekokardiografisinde %EF, SVDSB ve LAV de dâhil olmak üzere herhangi bir patalojik değere sahip olmayan hastalarda NT-proBNP düzeylerini saptadık. Hipotiroidili hastalarda ve hipertiroidili hastalarda SVDSB, LAV,%EF arasında kendi aralarında ve kontrol gurubu ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Hipertiroidili ve hipotiroidili hastaların NT-proBNP düzeyleri kontrol gurubu ile ayrı ayrı karşılaştırıldı. Hipertiroidi ve hipotiroidili hasta gurubunun NT -ProBNP ortalaması kontrol gurubu NT -proBNP ortalamasına göre daha yüksekti. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu.(F=4,13; p=0,019).Hipertiroidili ve hipotiroidili hastalar ayrı ayrı kontrol gurubu ile karşılaştırıldıklarında her iki hasta gurubu kontrol gurubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Sırasıyla (p=0,0415) (p=0,0096) Biz biliyoruz hipotiroidizmde kalp ki hipertroidizmdeki hastalığının bulguları belirgin kardiyovasküler genellikle kolay semptomların farkedilemez. Uzun aksine süreli hipotiroidizmden kaynaklanan kardiyak semptom ve bulgular sol ventrikül performansının azaldığını gösterir. Hem preejeksiyon zamanı, hem de izovolemik kontraksiyon uzar ve kardiyak output düşer. Hipotiroidizmden kaynaklanan azalmış inotropiye, miyositlerin Ca alımı ve salınımındaki değişiklikler katkıda bulunur. Bununla birlikte hipotiroidizm bazı kontraktil miyokard proteinlerinin yapımında da değişiklikler oluşturur.(3) Ayrıca yavaş kalp hızı, stres durumunda kardiyak outputu azaltır. Hipotiroidizm periferik sistemik vaskuler direnci artırır ve böylece diyastolik kan basıncı daha da yüksek olabilir. Yani hipotiroidizimin neden olduğu kardiak disfonksiyon belli bir zaman almaktadır. Hastaların ilerleyen zamanda preejeksiyon zamanı, izovolemik kontraksiyonlar uzar ve kardiak output düşer. Yani ejeksiyon fraksiyonuda düşer, Kalp debisi azalır, nabız basıncı daralır, diyastolik hipertansiyon gelişir. Yukarıdada belirtiğimiz gibi natriüretik peptitler hem ejeksiyon fraksiyonunu belirlemede hemde diastolik disfonksiyonu belirlemede önemli bir yere sahip olmuşlardır. Bu bağlamda hipotiroidinin geç dönemlerde oluşturduğu kardiak disfonksiyonda NT-proBNP düzeyi ile korele olacağı aşikârdır. Biz yaptığımız bu çalışmada ise hem hipertiroid hastaların hemde hipertiroid hastaların erken dönem de yani hem semptomatik hemde ekokardiaogarfik olarak kardiak disfonksiyonu saptanmamış hastaların NT-proBNP düzeyi ile korelasyonunu araştırdık.Ve yaptığımız çalışmada yukarıda belirtilen çalışmaların aksine(136,137,138,139) hem hipertiroidide hemde hipotiroidide NT-proBNP düzeyleri kontrol gurubuna göre istatistisel olarak anlamlı olarak yüksek saptandı.Ve hipotiroid hipertiroid hastaların NT-proBNP düzeyleri ayrı ayrı kontrol gurubu ile kıyaslandığında Hipotiroid hastaların NT-proBNP düzey ortalamaları daha fazla yüksekti.[Hipotiroidi kontrol gurubu NT-ProBNP karşılaştırılması (p=0,0096).Hipertiroidi kontrol gurubu NT-ProBNP 43 karşılaştırılması (p=0,0415)].Buda bize hem hipotiroid hastaların hemde hipertiroid hastaların oluşturduğu erken dönem kardiak disfonksiyonu riskini belirlemede önemli bir marker olabileceğini fikrini düşündürdü.Ancak bizim yaptığımız çalışmada üç gurupta cinsiyet dağlımı yapılmış ve hipotiroid gurpta kadınların oranı daha fazla çıkmıştır. χ² =5,44;p=0,066).Yine üç grubun yaş ortalamaları alınmış hipotiroid gurubun yaş ortalaması diğer iki guruba göre daha büyük saptanmıştır.(F=7,32;p=0,001). Öte yandan biz biliyoruz ki B tipi natriüretik peptid konsantrasyonlarının yaş, kadın cinsiyet, renal yetmezlik, kronik karaciğer yetmezliği, diabetes mellitüs, sol ventrikül fonksiyon bozukluğu, miyokard infarktüsü ve kalp yetmezliği kliniğinin varlığı, koroner arter hastalığı gibi durumlarla ilişkili olduğu bilinmektedir. (144,145). Bu sonuçların literatürdeki ile paralel olmamasının nedeni, hasta sayımızın az olmasından, hipotiroid gurup hastaların kadın cinsiyetinin fazlalığından ve yaş ortalamalrının yüksek olmasından kaynaklanabilir. Literatürdeki bilgilerle çelişen bu durumun incelenmesi açısından daha geniş hasta serileri içeren, randomize, yeni çalışmaların yapılması gerekmektedir. Çalışmadaki kısıtlamalar: Çalışmamıza NT-proBNP düzeyini etkileyebilecek KKY,İKH,Kronik Karaciğer yetmezliği,KOAH,Kronik renal yetmezliği,Diabetes mellütüs,Kontrolsüz hipertansif hastalar alınmayarak hata düzeyini enaza indirmeye çalıştık. Çalışmaya nisbeten az sayıda hasta alınmış ve hipotiroid hastalarda kadın cinsiyeti daha fazla sayıda olmuştur. Yine hipotiroid hastalar yaş ortalaması hipertiroid ve kontrol gurubuna göre daha yüksek saptanmıştır. Tüm hastalar yeni tanı aşikar hipertiroid ve aşikar hipotiroid hastalar olup hastaların hipotiroid ve hipertiroid dönem süreleri bilinmemektedir. Buda çalışmamızı kısıtlayan önemli nedenlerdendir. Çünkü bilmekteyiz ki hem hipotiroidinin hemde hipertiroidinin kardiak disfonksiyonu oluşturması hastaların hastalık süreleri ile koreledir. Bu nedenle hasta sayısının daha büyük olduğu çalışmalarda tiroid disfonksiyonu ile NT-pro BNP arasındaki ilişki daha doğru şekilde değerlendirilebilir. 44 6-SONUÇ BNP ve NT-proBNP’nin KKY’de ve AKS’li hastalarda yükseldiğini ve önemli prognostik değere sahip olduğunu gösteren birçok çalışma bulunmasına rağmen tiroid disfonksiyonunun oluşturduğu (hipotiroidi ve hipertiroidi) erken dönem kardiak disfonksiyonunu belirlemede NT-proBNP düzeyinin prognostik risk faktörü olduğunu araştıran kısıtlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Çalışmamızda aşikar hipotiroidi ve hipertiroidisi olan hastalarda NT-proBNP seviyeleri anlamlı olarak daha yüksek bulundu. NT-proBNP’nin hipertiroid ve hipertiroid hastalarda risk değerlendirmesinde değerli bir laboratuvar belirteci olabileceğini gösterdik. Ancak bu bulguyu desteklemek için daha geniş hasta gruplarının alındığı klinik çalışmalara ihtiyaç vardır. 45 7-ÖZET Çalışmamızın birilncil amacı Haseki eğitim ve araştırma hastanesi dahiliye polikliniğine başvuran aşikâr hipotiridi ve hipertiridi tanısı almış,ekokardiografik ve klinik olarak herhangi bir kardiak problemi bulunmayan hastaların NT-proBNP düzeylerini ölçerek hastalar ve kontrol gurubu NT-proBNP düzeyleri arasındaki korelasyonunu ve saptanan bu NT–proBNP düzeylerinin aşikar hipotiroidi ve hipertiroidili hastalarda erken dönem kardiak disfonksiyonun bir belirteci olarak kullanılabilirliğini araştırtık. Bu çalışma Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dâhiliye polikliniklerine başvuran tiroid hastalığı tanısı konmuş 53 hasta ile yapıldı. Hastaların 13’ü erkek, 40’ı kadın bireydi.Kontrol gurubu olarak olarak bilinen bir sistemik hastalığı olmayan, ilaç kullanmayan,17’si erkek 23’ü kadın toplam 40 sağlıklı birey alındı.Çalışmaya alınan hastaların özelliği daha öncesine ait bilinen bir hastalık öyküsü olmayan ,ekokardiografik ve klinik olarak herhangibir kardiak disfonksiyon saptanmamış ,yeni tanı almış aşikar hipotiroidi ve hipertiroidili hastalar olmasıydı.Hasta ve kontrol guruplarının TSH, sT4,sT3,AntiTPO,Anti-tg ve NT-proBNP (NT-ProBNP düzeyleri için kan örnekleri EDTA’lı tüplere alınarak santrifüj edildi ve plazma ayrılarak -20 C’de saklandı. Örnekler NT-proBNP kiti ile Dade Behring marka Dimention Plus cihazında sandviç immunoassay yöntemi ile çalışıldı) degerleri ölçüldü. Tüm hastalarınhemogram,glukoz,Üre,kreatin,AST,ALT, LDH, elektrolit, sedimantasyon, kolesterol ve lipid degerleri (Biyokimyasal değerler Abbott 16000ci entegre sistemi ile Abbott orijinal kitleri kullanılarak, hormon ölçümleri ise Abbot Architech cihazı ile CMIA yöntemi ile çalışıldı) kaydedildi. Elektrokardiogram çekildi.Ekokardiografisi ve tiroid ultrasonografisi yapıldı. Gruplar arasındaki sayısal verilerin karsılastırılması için ‘’one-way ANOVA’’ testi, çoklu karsılastırmalar için ise ‘’post-hoc Tukey HSD’’ testi kullanıldı. Gruplar arasındaki oranların karsılastırılması ‘’χ²’’ testi ile yapıldı. istatistiksel analizler yapılırken p<0.05 degeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Üç gurupta cinsiyet dağılımı yapıldı. Hipotiroid gurupta kadınların oranı daha fazla bulundu. Hipotiroid gurubun yaş ortalamsı diğer iki guruba göre daha yüksekti. Hipertiroidi ve hipotiroidili hasta gurubunun NT-ProBNP ortalaması kontrol gurubu NT-proBNP ortalamasına göre daha yüksekti. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıidi. (F=4,13; p=0,019). Hipertiroidili ve hipotiroidili hastalar ayrı ayrı kontrol gurubu ile karşılaştırıldıklarında her iki hasta gurubu kontrol gurubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Sırasıyla (p=0,0415) (p=0,0096). 46 Yapılan bu çalışmada, hipotiroidi ve hipertiroidisi olan hastalarda NT-proBNP seviyeleri anlamlı olarak daha yüksek bulundu. NT-proBNP’nin hipertiroid ve hipotiroid hastalarda risk değerlendirmesinde değerli bir laboratuvar belirteci olabileceğini gösterdik. Ancak bu bulguyu desteklemek için daha geniş hasta gruplarının alındığı klinik çalışmalara ihtiyaç vardır. 47 8-REFERANSLAR 1. Klein I , Ojamaa K. Thyroid Hormone and Blood Pressure Regulation. In:Laragh JH , Brenner BM , editors. Hypertension, Pathophysiology, Diagnosis andManagment. 2nd ed. New York: Raven Press;1995.p.2247-62. 2. Agner T , Abundal T , Thorsteinzson B , Agner E. A Reevaluation of Atrial Fibrilation in Thyrotoxicosis. Dan Med Bull 1984;31:157-9. 3. Weetman AP. Hypothyroidism: Screening and Subclinical Disease. BMJ. 4. Han B, Hasin Y. Cardiovascular Effect of Natriuretic Peptides and TheirInterrelation with Endothelin 1. Cardiovascular Drugs and Therapy; 2003: 17:41-52. 5. Hama H, Itoh H, Shirakami G, ve ark. Rapid ventricular induction of brainnatriuretic peptide gene expression in experimental acute myocardialinfarction. Circulation 1995; 92:1558-64. 6. Wei CM, Heublein DM, Perella MA, ve ark. Natriuretic peptide system in human heart failure. Circulation 1993; 88:1004-9. 7. Nagagawa O, Ogawa Y, Itoh H, Suga S, Ihatsu Y, Kishmto I: Rapidtranscritional evation and early mRNA turnover of BNP cardiocyte hypertrophy:evidence for BNP an emergency cardiac hormone aganist riculer overload. J Clin Invest 1995; 96:128086. 8. Lunhner A, Stevens TL, Borgeson DD, et al. Differential atrial and ventricular pession of myocardial BNP during evolation of heart failure. Am J Physiol 1998; 274: 168492. 9. American Heart Association. Heart Disease and Stroke Statistics —2004 Update. Dallas, Tex.: American Heart Association; 2003. 10. Mair J, Hammerer-Lercher A, Puschendorf B. The impact of cardiac natriuretic peptide determination on the diagnosis and management of heart failure. Clin Chem Lab Med 2001; 39: 571-588. 11. Peacock WF. The B type natriuretic peptide assay: a rapid test for heart failure. Cleve Clic J Med 2002; 69:243-51. 48 12. Dicstein K, Larsen AI, Bonarjee V, Thoresen M, Aarsland T, Hall C. Plasma pro atrial natriuretic factor is predictive of clinical status in patients with congestive heart failure. Am J Cardiol 1995; 76: 679-83. 13. Motwani JG, Mc Alpine H, Kennedy N, Struthers AD. Plasma brain natriuretic peptide as an indicator for angiotensin converting enzyme inhibition after myocardial infarction. Lancet 1993; 341: 1109-13. 14. Levey GS , Klein I .Disorders of The Thyroid. In:Stein J, editor. Stei’s textbook of Medicine. 2nd edition. Brown;1994.p.1383-97. 15. Glass CK , Holloway JM. Regulation of Gene Expression by The Thyroid Hormone Receptor. Biochem Biophys Acta 1990;1032:157-76. 16. Brent GA , Moore DD , Larsen PR. Thyroid Hormone Regulation of Gene Expression. Ann Rev Physiol 1991;53:17-35. 17. Koerner D , Schwartz H , Surks MI , Oppenheimer JH , Jorgensen EC. Binding of Selected Iodothyronin Analogues to Receptor Sites of Isolated Rat Hepatic Nuclei: High Correlation Between Structurel Requirements for Nuclear Binding nad Biological Activity. J Biol Chem 1975;250:6417-23. 18. Lazr MA.Thyroid Hormone Receptors: Multiple Forms, Multiple Possibilities. Endocr Rev 1993;14:184-93. 19. Dillman WH. Biochemical Basis of Thyroid Hormone Action in The Heart. Am J Med 1990;88:626-30 20. Morkin E. Regulation of Myosin Heavy Chain Genes in The Heart. Circulation 1993;87:68-73 21. Kiss E , Jakab G , Kranias EG , Edes I. Thyroid Hormone Induced Alterations in Phospholamban Protein Expression. Regulatory Effects on Sarcoplasmic Reticulum Ca++ Transport and Myocardial Relaxation. Circ Res 1994;75:245-51. 22. Walker JD , Crawford RA , Mukherje R , Spinale FG. The Direct Effects of 3,5,3’ triiodo-L-thyronine (T3) on Myocyte Contractile Processes. J Thoracic Cardiovasc Surg 1995;110:1369-79. 49 23. Landenson PW , Sherman SI , Baughman KL , Ray PE , Feldman AM. Reversible Alterations in Myocardial Gene Expression in a Young Man with Dillated Cardiomyopathy and Hypothyroidism. Proc Natl Acad Sci USA 1993;89:5251-5 24. Masters PA , Simons RJ. Clinical Use of Sensitive Assays for Thyroid – stimulating Hormone. J Gen Intern Med. 1996;11:115-127. 25. İlçin , Biberoğlu , Süleymanlar , Ünal. İç Hastalıkları cilt 2 2.baskı s:2171- 2172 Güneş Kitapevi ISBN 975-8531-78-6 26. Klein I. Thyroid Hormone and The Cardiovascular System. Am J Med 1990;88:631-7. 27. Klein I.Thyroid Hormone and Blood Pressure Regulation. In: Laragh JH , Brenner BM, Kaplan NM , editors. Endocrine Mechanisms in Hypertension. Vol.2 New York: Raven Press ;1989.p.1661-74. 28. Haber RS , Loeb JN.Effect of 3,5,3’triiodothyronine Treatment on Potassium Efflux From Isolated Rat Diaphragm: Role of Increased Permeability in The Thermogenic Response. Endocrinology 1983;3:1217-23. 29. Kapitola J , Vilimovska D. Inhibition of The Early Circulatory Effects of Triiodothyronine in Rats by Propranalol. Physiol Bohemoslov 1981;30:347-52. 30. Graettinger JS , Muenster JJ , Checcia CS , Grissom RL , Campbell JA. A Correlation of Clinical and Hemodynamic Studies in Patients with Hyperthyroidism and without Congestive Heart Failure. J Ciln Invest 1959;38:1316-27. 31. Morkin E , Flink IL , Goldman S. Biochemical and Physiologic Effects of Thyroid Hormone on Cardiac Preformance. Prog Cardiovasc Dis 1983;25.435-64. 32. Dyke CM , Yek T Jr , Lehman JD , Abd-Effatah A , Ding M , Wechsler AS , et al. Triiodonine-enhanced Left Ventricular Function After Ischemic Injury. Ann Thorac Surg 1991;52:14-9. 33. Levey GS. Catecholamine Sensitivity, Thyroid Hormone and The Heart: A Revealuation. Am J Med 1971;50:413-20. 34. Bilezikian JP , Loeb JN. The Influence of Hyperthyroid on Alfa and Beta Adrenergic Receptor Systems and Adrenergic Responsiveness. Endocr Rev 1983;4:378- 50 35. Walker JD , Crawford FA , Mukherjee R , Zile MR , Spinale FG. Direct Effects of Acute Administration 3,5,3’triiodo-L-thyronin on Myocyte Function. Ann Thorac Surg 1994;58:851-6. 36. Ririe DG , Butterworth JF IV , Royster RL , MacGregor DA , Zaloga DP. Triiodotyrnine Increases Contractility Independent of Beta-adrenergic Receptors of Stimulation of Cyclic-3’, 5’-adenosine monophosphate. Anesthesiology 1995;82:1004 37. Sanford CF , Griffin EE , Wildenthal K. Synthesis and Degaradtion of Myocardial Protein During The Development and Regression of Thyroxin Induced Cardiac Hypertrophy in Rats. Circ Res 1978;43:688-94. 38. Klein I. Thyroxine Induced Cardiac Hypertrophy: Time Course of Dvelopment and Inhibition of Propranalol. Endocrinology 1988;123:203-10. 39. Klein I, Hong C. Effects of Thyroid Hormone on The Cardiac Size and Myosin Content of The Heterotopically Transplanted Rat Heart. J Clin Invest 1986;77:1694-8. 40. 40-Klein I. Thyroid Hormone and High Blood Pressure. In: Laragh JH, Brenner BM , Kaplan NM , editors. Endocrine mechanisms in hypertension. Vol.2 New York:Raven Press; 1989 p.61-80 41. Polihar R. , Kennedy P. , Ziegler M. , O’Connor T. , Smith J. , Nicod P. . Plasma Norepinephrine Kinetics , Dopamine , Beta- Hydroxaalse and Chromogranin-A5 in Hypothyroid Patients before and followingReplacement Therapy. J Clin Endocrinol Metab 1990;70:277-81 42. Atkins P , Cohen SB , Phillips BJ. Drug Therapy for Hyperthyroidism in Pregnanacy. Drug Saf. 2000;23:229-244. 43. Wang M , Koheler S , Mariash C. Detecting Graves’ Disease: Presentations in Young Athletes. Physician & Sportsmedicine. 1996;24(12):35-36 44. Singer PA , Cooper DS , Levy EG , et al. Treatment Guidelines for Patients with Hyperthyroidism and Hypothyroidism. JAMA. 1995;273:808-812. 45. Imseis RE , Vanmiddelsworth L , Massie JD , et al. Preteratment with Propylthiouracil but not Methimazole Reduces the Thrapeutic Efgicacy of Iodine-131 in Hyperthyroidism. J Ciln Endocrinol Metab. 1998;83:685-687. 51 46. Mazafferi EL. Evaluation and Mangment of Common Thyroid Disorders in Women. Am J Obstet Gynecol. 1997;176:507-514. 47. Mehta V , Savino JA. Surgical Managment of the Patient with A Thyroid Disorder. Ciln Geriatr Med. 1995;11:291-309. 48. Attia J , Margetts P , Guyatt G. Diagnosis of Thyroid Disease in Hospitalized Patients: A Systematic Review. Arch Intern Med. 1999;159:658-665. 49. Landenson PW. Recognition and Managment of Cardiovascuar Disease Related to Thyroid Dysfunction. Am J Med 1990;88:638-41. 50. Rowe GG , Huston JH , Weinstein AB , Tuchman H , Brown JF , Crumpton CW , et al. The Hemodynamics of Thyrotoxicosis in Man with Special Reference to Coronary Blood Flow and Myocardial Oxygen Metabolism. J Clin Invest 1956;35:272-6. 51. Bing RF , Swales JD. Thyroid Disaese and Hypertension. In: Robertson JIS , editor. Handbook of Hypertension. Vol 2. Clinical aspects of Secondary Hypertension. Amsterdam: Elsevier; 1983.p.276-90. 52. Merillion TP , Passo P , Chastre J , Wollf A , Gourgon R. Left Venricular Function And Hyperthyroidism. Br Heart J 1981;46:137-43. 53. Forfar JC , Muir AL , Sawers SA , Toft AD. Abnormal Left Ventricular Function Hyperthyroidism: Evidence for a Possible Reversible C ardiomyopathy. N Engl J Med 1982;307:1165-70. 54. Mohr-Kahaly G , Meyer J. Cardiovascular Effects of Thyroid Hormones. 55. Henry JP, Gauer OH, Reeves JL. Evidence of the atrial location of receptors influencing urine flow. Circ Res 1956; 4:85-90. 56. Kisch B. Electronmicroscopy of the atrium of the heart. Exp Med Surg 1956; 14:99112. 57. Sudoh T, Kangawa K, Minamino M, Matsuo H. A new natrıuretic peptide in porcine braine. Nature 1988; 332:78-81. 58. Suga S, Nakao K, Hosoda K, et al. Receptor selectivity of natriuretic peptide family, atrial natriuretic peptide, brain natriuretic peptide, and C-type natriuretic peptide. Endocrinology 1992; 130:229-39. 52 59. Levin ER, Gardner DG, Samson WK: Natriuretic Peptides. New England J Med 1998; 339:321-328. 60. Yandle T: Biochemistry of natriuretic peptides. Intern Medi 1994; 135:561- 576. 61. Cheugn BMY, Kumara CR: Natriuretic peptides-revelance in cardiac disease. JAMA 1998; 280:1983. 62. Steirn BC, Levin RI: Natriüretic peptides: Physiology therapeutic potential and risk stratification in ischemic heart diesase. J Am Heart 1998;135:914-23. 63. Kazanegra R, Cheng V, Garcia A, et al: ‘A rapid test for B-type natriuretic peptide correlates with fallig wedge pressures in patients treated for decompensated heart failure: a pilot study. J Card Failure 2001; 7:21-9. 64. Yoshimura M, Yasue H, Okumara K, ve ark. Different secretion patterns of atrial natriuretic peptide and brain natriuretic peptide in patients with congestive heart failure. Circulation 1993; 87:464-9. 65. Yasue H, Yashimura M, Sumida H, ve ark. Localiztion and mechanism of secretion of B type natriuretic peptide in comparison with those of A type natriuretic peptide in normal subjects and patiens with heart failure. Circulation 1994; 90:195-203. 66. Yoshimura M, Yasue H, Okumara K, ve ark. Different secretion patterns of atrial natriuretic peptide and brain natriuretic peptide in patients with congestive heart failure. Circulation 1993; 87:464-9. 67. Mukoyama M, Nakao K, Hosoda K, ve ark. Brain natriuretic peptide as a novel cardiac hormone in homans. Evidence for an exquisite dual natriuretic peptide system atrial natriuretic peptide and brain natriuretic peptide. J Clin Invest 1991; 87:1402-12. 68. Charles CJ, Espiner EA, Nicholls MG, ve ark. Clearence receptors and endopeptidase 24.11: Equal role in natriuretic peptide metobolism in conscious sheep. Am J Physiol 1996; 271:R373-R380. 69. Roques BP, Noble F, Dauge V, Fournie Zaluski MC, Beaumont A. Neutral endopeptidase 24.11: Structure, inhibition pharmacology. Pharmacol Rev 1993; 45:87-146. 53 and experimental and clinical 70. Marin Grez M, Fleming JT, Stenhausen M. Atrial natriuretic peptide causes pre glomerular vazodilatation and post glomerular vazoconstriction in rat kidney. Nature 1986; 324:473-6. 71. Richards AM, Mc Donald D, Fitzpatrick MA, ve ark. Atrial natriuretic hormone has biological effect in man at physiological plasma concentrations. J Clin Endocrinol Metab 1988; 67:1134-9. 72. Tonolo G, Richards AM, Manunta P, ve ark. Low dose infusion of atrial natriuretic factor in mild essential hypertension. Circulation 1989; 80:893-902. 73. Floras JS, Sympathoinhibitory effects of atrial natriuretic factor in normal humans. Circulation 1990; 81:1860-73. 74. Brunner La Rocca HP, Kaye DM, Woods RL, Hastings J, Esler MD. Effects of intravenous brain natriuretic peptide on regional sympathetic activity in patients with chronic heart failure as compared with healthy control subjects. J Am Coll Cardiol 2001; 37: 1221-27. 75. Atarashi K, Mulrow PJ, Franco Saenz R. Effect of atrial peptides on aldesterone production. J Clin Invest 1985; 76:1807-11. 76. Burnett JC Jr, Granger JP, Opgenorth TJ. Effect of synthetic atrial natriuretic factor on renal function and renin release. Am J Physol 1984; 247:F863-66. 77. Cao L, Gardner DG. Natriuretic peptides inhibit DNA synthesis in cardiac fibroblasts. Hypertension 1995; 25:227-34. 78. Hunt PJ, Richards AM, Espiner EA, Nicholls MG, Yandle TG. Bioactivity and metabolism of C type natriuretic in normal man. J Clin Endocrinol Metab 1994; 78:1428-35. 79. Francis GS, Benedict C, Jhonstone DE, et al: Comparision of neuroendocrine activation in patients with ventricular dysfunction with and without congestive heart failure. A substudy of the Studies of Left Ventricular Dysfunction (SOVLD). Circulation 1990; 82: 1724-9. 80. Kaan J, Hope J, Garcia A, et al. A rapid bedside test for brain natriuretic peptide accurately predicts cardiac function in patients reffered for echocardiography. J Am Cardiol 2000; 135:419A. 54 81. Criteria Committe of the New York Heart Association Functional capacity and objective assesment in Normenclature and criteria for diagnosis of diseases of the heart and great lessels. 9nd Ed., Braun and Co Boston 1994; 253-9. 82. Maisel A. B type natriuretic peptide in the diagnosis and management of congestive heart failure. Cardiol Clinics 2001; 19:557-71. 83. Guidelines fort he evalution and management of chronic heart faliure. J Am Coll Cardiol 2001; 38:2101-13. 84. Remme WJ, Swedberg K: Guidelines for diagnosis and treatment of heart failure. Eur Heart J 2001; 22:1527-60. 85. Wieczorek SJ, Bailly KR, Thomas P, at al: Clinical evaluation of the Triage B type natriuretic peptide assay for point of core testing of patients with congestive heart failure. Clin Chem 2000; 46:A77. 86. Bettencourt P, Ferriera A, Dias P, at al. Predictors of diagnosis in patients with stable mild to moderate heart faliure:J Card Faliure 2000; 6:306-13. 87. Maeda K, Tsotomato T, Wada A, et al: ‘High levels of plasma brain natriuretic peptide and interleukin-6 after optimized treatment for heart failure are indepented risk factors for morbitidy and mortality in patients with congestive heart failure’. J Am Coll Cardiol 2000; 36:1587-93. 88. Jhonson W, Omland T, Hall C, et al: Neurohumoral activation rapidly decreases after intravenous therapy with diuretics and vasodilators for class IV heart failure. J Am Coll Cardiol 2002; 39:1623-9. 89. Murdock DR, McDonagh TA, Byrne J, et al: Titration of vasodilator therapy in chronic heart failure according to plasma brain natriuretic peptide concentration: randomized comparision of the hemodynamic and neuroendocrine effects of tailared versus typical theory. Am Heart J 1999; 139: 1126-32. 90. Troughton RW, Frampton CM, Yandle TG, et al. Treatment of heart failure guided by plasma aminoterminal brain natriuretic peptide (N-BNP) concertraitons. Lancet 2000; 355: 1126-30. 91. Davis M, Espiner E, Richards G, at al: Plasma brain natriuretic peptide in assesment of acute dyspnea. Lancet 1994; 343:440-4. 55 92. Tsutamoto T, Wada A, Maeda K, at al. Attenuation of compansation of endogenous cardiac natriuretic peptide system in chronic heart failure: prognostic role of plasma brain natriuretic peptide concentration in patients with chronic symptomatic left ventricular dysfunction. Circulation 1997; 96: 509-16. 93. Stanek B, Frey B, Hulsman M, at al. Prognostic evaluation of neurohormonal levels before and during beta-bloker therapy in advenced left ventricular dysfunction. J Am Coll Cardiol 2001; 38:436-42. 94. Tsutamoto T, Wada A, Maeda K, at al: Effects of spiranolactone on plasma brain natriuretic peptide and left ventricular remodelling in patients with congestive heart failure. J Am Coll Cardiol 2001; 37:1228-33. 95. American Journal of Cardiology / Advisory Council to Improve Outcomes nationwide in heart failure. Concensus recommondations fort he management of chronic heart failure. Am J Cardiol 1999; 83:1A-38A. 96. Wuerz RC, Meadar SA: Effects of prehospital medications on mortality and lenght of stay in CHF. Ann Emerg Med 1992; 21:669-74. 97. Kikuta K, Yasuhe K, Yoshimura M, Morila E, Sumida H, Kato H, et al. Increased plasma levels of B type natriuretic peptide in patients with unstabil angina. Am Heart J 1996; 131: 101-7. 98. deLemos JA, Morrow DA, Bentley JH, et all. The prognostic value of B typr natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. N Engl J Med 20001; 345:1014-1021. 99. Jernebg T, Stridsberg M, Venge P, Lindhal B.N-terminal pro brain natriuretic peptide on admission for early risk strafication of patients with chest pain and no ST- segment elavation. JACC 2002 Aug 40: 437-45. 100. Omland T, deLemos JA, Morrow DA, Antman EM, Cannon CP, Hall C, Braunwald E. Prognostic value of N-terminal pro-atrial and pro-brain natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. Am J Cardiol 2002 Feb 89: 463-5. 101. James SK, Lindhal B, Siegbahn A, Stridsberg M, Venge P, Armstrong P, Barnathan ES, Califf R, Topol EJ, Simoons ML, Wallentin L. N-terminal-pro brain natriuretic peptide and other risk markers fort he seperate prediction of mortality and subsequent myocardial infarction in patients with unstable coranery artery disease: a Global 56 Utilization of Stategies To Open occluded arteries (GUSTO)-IV substudy. Circulation 2003 Jul 108:275-81. 102. Galvani M, Ottani F, Oltrona L, Ardissino D, Gensini GF, Maggioni AP, Manucci PM, Minini N, Prando MD, Tubara M, Vernocchi A, Vecchio C. Nterminal pro-brain natriuretic peptide on admission has prognestic value accros the whole spectrum of acute coronary syndromes. Circulation 2004 Jul 110: 128-34. 103. Omland T, Persson A, Ng L, et all. N-terminal pro-brain natriuretic peptide and longterm mortality in acute coronary syndromes. Circulation 2002; 106: 2913-18. 104. Kawakami R, Saito Y, Kishimoto I, Harada M, Kuwahara K, Takahashi N, Nakagava Y, Nakanishi M, Tanimoto K, Usami S, Yasuno S, Kinoshita H, Chusho H, Tamura N, Ogawa Y, Nakao K. Overexpression of brain natriuretic peptide faciliattes neutrophil infiltration and cardiac matrix metalloproteinase-9 expression after acute myocardial infarction. Circulation 2004 Nov 110:3306-12. 105. Heymans S, Luttun A, Nuyens D, et all. İnhibition of plasminogen activators or matrix metalloproteinases prevents cardiac rupture but impairs therapeutic angiogenesis and causes cardiac failure. Nat Med 1999; 5: 1135-1142. 106. Alan Maisel. B Type Natriuretic Peptide (BNP) Levels: A Potantial Novel ‘White Count’ for Congestive Heart Failure. Harrison’s Advence in Cardiology. Ed: Braunwald E. Mc Graw Hill Conpanies 2003 page: 467-73. 107. Maisel AS, Krishnaswamy P, Nowak RM ve ark. Rapid measurement of B type natriuretic peptide in the emergency diagnosis of heart failure. N Eng J Med 2002; 347: 1617. 108. Choy AM, Darbar D, Lang CC ve ark. Detection of left ventricular dysfunction after acute myocardial infarction: comparison of clinical, echocardiographic and neurohormonal methods. Br Heart J 1994; 72:16-22. 109. Maisel AS, Koon J, Krishnaswamy P, Kazanegra R, Clopton P, Gardetto N ve ark. Utility of B natriuretic peptide as a rapid, point of care test for screening patients undergoing echocardiography to determine left ventricular dysfunction. Am Heart 2001; 141: 367-74. 57 110. Lubien E, DeMaria A, Clapton P, Koon J, Kazanegra R, Gardeyyo N, ve ark. Utility of B Natriuretic Peptide in Detecting Diastolic Dysfunction Comparison With Doppler Velocity Recordings. Circulation 2002; 105: 595-601. 111. Bando M, Ishii Y, Sugiyama Y, Kitamura S. Elevated plasma brain natriuretic peptide levels in chronic respirotary failure with cor pulmonale. Respir Med 1999; 93: 507-14. 112. Morrison LK, Harrison A. Utility of rapid B natriuretic peptide assay in differantiating congestive heart failure from lung disease in patients preseting with dyspnea. J Am Coll Cardiol 2002; 39: 202-09. 113. Nagaya N, Nishikimi T, Okano Y ve ark. Plasma brain natriuretic peptide levels increase in proportion to the extend of right ventricular dysfunction in pulmonary hypertension. J Am Coll Cardiol 1998; 31: 202-08. 114. Bolger AP, Sharma R, Li W ve ark. Neurohormonal activation and chronic heart failure syndrome in adults with congenital heart disease. Circulation 2002; 106: 92-9. 115. Lucher A, Burnett JC Jr, Jougasaki M ve ark. Evuluation of brain natriuretic peptide as marker of left ventricular dysfunction and hypertrophy in population. J Hypertens 2000; 18: 1121-28. 116. Omland T, Aakvaag A, Bonarjee WS ve ark. Plasma brain natriuretic peptide as an indicator of left ventrıcular systolic function and long term survival after acute myocardial infarction: comparison with plasma atrial natriuretic peptide and N terminal proatrial natriuretic peptide. Circulation 1996; 93:1993-9. 117. Richards AM, Nicholls G, Yandle TG ve ark. Plasma adrenomedullin: new neurohormonal predictors of left ventricular function and prognosis after myocardial infarction. Circulation 1998; 97: 1921-9. 118. Mc Donagh TA, Cunningham AD, Morison CE ve ark. Left ventricular dysfunction, natriuretic peptides, and mortality in an urban population. Heart 2001; 86: 21-6. 119. Wallen T, Landahl S, Hedner T, Nakao K, Saito Y. Brain natriuretic peptide predicts mortality in elderly. Heart 1997; 77: 264-7. 120. Tsutsui T, Tsutomato T, Maeda K, Kinoshito M. Comparison of neurohormonal effects of short acting and long acting loop diuretics in patients with chronic congestive heart failure. J Cardivasc Pharmacol 2001; 38: 81-5. 58 121. Tsutomato T, Wada A, Maeda K ve ark. Digitalis increases brain natriuretic peptide in patient with severe congestive heart failure. Am Heart 1997; 134: 910-6. 122. 122. Yoshimura M, Yasue H, Tanaka H ve ark.Responses of plasma concentration of A type natriuretic peptide and B type natriuretic peptide to alacepril an angiotensin converting enzyme inhibitor, in patients with congestive heart failure. Br Heart J 1994; 72: 528-33. 123. The RESOLVD Investigators. Effects of Metoprolol CR in patients with ischaemic and dilated cardionyopathy. Circulation 2002; 101: 378-84. 124. Maeda K, Tsutamoto T, Wada A, Hisanaga T, Kinoshita M. Plasma brain natriuretic peptide as a biochemical marker of left ventricular end-diastolic pressure in patients with syptomatic left ventricular dysfunction. Am Heart J May 1998 135:825-32. 125. Suga S, Nakao K, Hosoda K, et al. Receptor selectivity of natriuretic peptide family, atrial natriuretic peptide, brain natriuretic peptide, and C-type natriuretic peptide. Endocrinology 1992;130:229-39. 126. de lemos JA, Morrow DA, Bentley JH, et all. The prognostic value of B-type natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. N Engl J Med. 2001; 345:1014-1021. 127. Jernberg T, Stridsberg M, Venge P, Lindahl B. N-terminal pro brain natriuretic peptide on admission for early risk strafication of patients with chest pain and no STsegment elevation. JACC 2002 Aug 40:437-45 128. Bengel FM, Nekolla SG, Ibrahim T, Wenniger C, Zıegler SI, Schwaıger M. Effect of thyroid hormones in cardiac function, geometry and oxidative metabolism assessed noninvasively by positron emission tomography and magnetic resonance imaging. J Clin Endocrinol Metab 85: 1822-1827, 2000. 129. Rıpolı A, Pıngıtore A, Favıllı B, Bottonı A, Turchı S, osman NF, DE Marchı D, Lombardı M, L'abbate A, Iervası G. Does subclinical hypothyroidism affect cardiac pump performance. J Am Coll Cardiol 45: 439-445, 2005. 130. Weı T, Zeng C, Tıan Y, Chen Q, Wang L. B-type natriuretic peptide in patients with clinical hyperthyroidism. J Endocrinol Invest 28: 8-11, 2005. 59 131. Boccalandro C, Boccalandro F, Orlander P, Weı CF. Severe reversible dilated cardiomyopathy and hyperthyroidism: case report and review of the literature. Endocr Pract 9: 140-146, 2003. 132. Callas G, Hayes JR. Alterations in the fine structure of cardiac muscle mitochondria induced by hyperthyroidism. Anat Rec 178: 539-549, 1974. 133. Kuzman JA, Thomas TA, Vogelsang KA, Saıd S, Anderson BE, Gerdes AM. Effects of Induced Hyperthyroidism in Normal and Cardiomyopathic Hamsters. J Appl Physiol 99: 1428-1433, 2005. 134. Chıng GW, Franklyn JA, Stallard TJ, Daykın J, Sheppard M, Gammage MD. Cardiac hypertrophy as a result of long-term thyroxine therapy and thyrotoxicosis. Heart 75: 363–368, 1996. 135. M.ChristCraina,N.G.morgenthalerb,C.Meiera,C.Müllerc,C.Nussbaumerd,A.bergman nb,J J.Stauba,B.Müllera , Pro-A-type and N-terminal pro-B-typenatriuretic peptides in different thyroid function states 136. Alireza M Manuchehri, Vijay Jayagopal, Eric S Kilpatrick and Stephen L Atkin The effect of thyroid dysfunction on N-terminal pro-B-type natriuretic peptide concentrations. 137. Schultz M, Faber J, Kistorp C, Jarløv A, Pedersen F, Wiinberg N, Hildebrandt P.Nteminal-pro-B-type natriuretic peptide (NT-pro-BNP) in different thyroid function states. 138. Senay Arikan, Alpaslan Tuzcu, Deniz Gokalp, Mithat Bahceci & Ramazan Danis Serum n-terminal pro-b-type natriuretic peptide (NT-proBNP) levels in patients with hyper- and hypothyroidism. Hyperthyroidism may affect NT-proBNP levels as independent of cardiac dysfunction 139. Bilgin özmen ; Dilek zmen ; Zuhal Parildar ; Iıl Mutaf ; Oya Bayindir Serum NTerminal-pro-B-Type Natriuretic Peptide (NT-pro-BNP) Levels in Hyperthyroidism and Hypothyroidism , 140. Bernstein R,Midtbo K,Urdal P,Morkrit L,Smith G,Muller C,et al. Serum N-terminal pro-atrial natriüretic factor 1-98 before and during thyroxin replacement therapy in severe hypothyroidism.Thyroid 1997;7:415-9) 60 141. Schultz M,Faber J,Kistorp C,Jarlow A,Pedersen F,Wiinberg N,Hildebrandt P.Nterminal-pro-B-tip natriuretic peptide in different thyroid function states.Clin Endocrinol (Oxf) 2004;60:54-9) 142. Liang F,Webb P,Marimuthu A,Zhang S,Gardner DG,triiodothyronine increases brain natriuretic peptide (BNP) gene transcription and amplifies endothelin-dependent BNP gene transcription and hyperthyropy in neonatal rat ventricular myocytes.J Biol Chem 2003 ;278:15073-83. 143. Rodriguez E,Garcia AM,Foyo E,Amoto D,Paniagua R,Role of thyroid hormones on the synthesis and release of atrial natriuretic peptide in rats with acute renal failure .Nephron Exp Nephrol 2003;95:e24-9 144. Omland T, Persson A, Ng L, et al. N-terminal pro-B-type natriuretic peptide and long-term mortality in acute coronary syndromes. Circulation. 2002;106:291-8. 145. James S, Armstrong P, Califf R, et el. Troponin T levels and risk of 30- day outcomes in patients with acute coronary syndrome: prospective verification in GUSTO_IV trial. Am J Med. 2003;115:178-84. 61