bir belge Habsburg ve Osmanlı İmparatorluğu'nun En Uzun Asrı ve 1864 - Tuna Vilayet Nizamnameleri Erkan Turat Ey Sevgili halkı bu büyük imparatorluğun Sevgimi gösteremem ama sizi öyle severim ki! Siz ki terinizi, kanınızı verirsiniz Çökmesin diye bu çürümüş hanedan! Habsburg İmparatoriçesi Elizabeth (Sisi)1 1866 Sadowa yenilgisinden tam bir yıl sonra Viyana'nın tüm eglence mekanlannda günümüz yılbaşı repertuarlannın vazgeçilmez parçalanndan biri çalınmaya başlamıştı: "Güzel Mavi Tuna". Strauss'un adını klasik müzik tarihine altın harflerle yazdırmış o­ lan bu hayat dolu parça aslında oldukça hazin ve bizim açımızdan son derece bildik bir ~ayeyi yani bir imparatorlugun çökmüşlügünülkokuşmuşlugunu ele almaktaydı. Par­ çanın naif sözleri, aslında gerek Habsburg devletinin gerek aristokrasisinin gerekse de buıjuvazisinin çürÜInüşlügünü o kadar açık bir şekilde tasvir etmektedir ki ünlü felsefe­ ci Adomo 314 numaralı bu eseri "imparatorlugun düzelecegine dair duyulan inancın tamamen ortadan kalktıgım gösteren bir işaret" olarak yorumlamıştır (Batur, 1987). 19. yüzyıla Kutsal-Roma İmparatorlugu'nun tek varisi hayalleri ile giren Habsburg haneda­ m bu hedeflerini Napolyon'nun çizmeleri altına bırakırken 1848 ihtilalleriyle tüm tebaa­ • TODAİE, Asistan ı Clemente, Catherine (2003), Bitmeyen Va/s, (Çev. Nedim Demirtaş), Everest Yayınlan, İstanbuL. Çağdaş Yerel Yönetimler, CiJt 13 Say, 3 Temmuz 2004, so 83-113. 84 Çağdaş Yerel Yönetimler, (13) 3 Temmuz 2004 smm özgürlük talepleri karşısında ömrünün sonuna geldigine inanmıştı. Metternich'i ülkesinden kaçmak zorunda bırakan milliyetçi dalga Schwarzenberg ve Bach gibi hane­ dan yanlısı devlet adamları tarafından kontrol altına alınmaya çalışılmış bu ugurda ge­ rek merkez gerekse de taşra yönetimini etkileyecek önemli kararların altına imza atıl­ mıştır. Mazzini ve Kossouth gibi kişilerin söylemlerinde formülasyonunu bulan ayrılık­ çı egilimler, Avrupa 'nın tek hasta adamının Osmanlı İmparatorlugu olmadıgını tüm a­ çıklıgı ile gözler önüne sermiştir. Habsburg kralını, Macaristan ile kurulacak ikili yapıyı kabul etmeye götürecek süreç tam da bu anlamda bir başka imparatorluk yöneticisi ile kaderlerinin kesişmesine yol açmıştır. Tahta çıkar çıkmai Lübnan, Girit ve Hersek isyanları ile karşılaşan Abdülaziz, imparatorluk tarihinin ilk vilayet nizamnamesini yayınlamak zorunda kalmıştır. İstan­ burun gündemi Viyana'dan çok da farklı degildi. Tüm dünyayı aglan içine alan bir en­ düstri yüzyılında milliyetçi hareketleri gögüslemek, imparatorlugu bir arada tutmak için yöneticilerin oturdukları yerden kalkıp yetkilerini tebaası ile paylaşmaktan başka seçe­ nekleri yoktu. Abdülaziz'i Franz Joseph, Bach ve Schwarzenberg'i ise Ali ve Fuat Pa­ şalarla kesiştiren bu süreç içerisinde merkeziyetçilik, ademi merkeziyetçilik ve federa­ lizm gibi modeller tekrar tekrar reformculann kafasım meşgul etmiş ve yeniden tamm­ lanmıştır. Yazımızda Habsburg İmparatorlugu'na yer vermemiz tamamen bu kader birliginden kaynaklanmaktadır. 19. Yüzyıl Avrupa diplomasisine kazınmış ve Osmanlı'yı ifade e­ den "hasta a<lım" tabirinin çok rahat bir şekilde eski kıtamn başka bir coğafyasındaki bir devlet için de son derece kolay bir şekilde kullamlabilecegini gösterecegiz. Ama bunların da ötesine geçen amacımız bir imparatorluk adabmm var olup, bunun tüm çok ulus lu devletlere genellenebilir oldugunu göstermektir. Modernleşme bu anlamda impa­ ratorluklar için haz duyulacak bir kavram degil tam tersine bir zorunluluktu ve hiç bir çok uluslu devletin bundan sakınma şansı da yoktu. "Mavi Tuna" Monarşisi Habsburg İmparatorlugu, Osman1ı'dan soma Avrupa'nın en büyük çok parçalı devleti idi ve tam da bu nedenle tüm imparatorluklar gibi varlık nedeni (raison d'etre) yeni top­ raklar fethetmek ve bunları muhafaza etmekti. İmparatorun toprakları üzerindeki patrimonyal haklarından (Hausmacht) hiç bir şekilde tavizde bulunamayacagım 1854 yılında ülkenin İçişleri Bakam Alexander von Bach şu şekilde ifade etmişti; " Barışıaya da savaşla Avusturya hiç bir şekilde vilayetler üzerindeki hakkım bir başkasına devredemez" (Sked, 1990: 123). Bir hanedanm idaresinde olan devlet, onun ismini aldı­ gı gibi (Osmanlı, Romanov gibi) tebaasının da tek bir sadakat adresi vardı: İmparator (Kaisertre). İmparatorluk içinde hayat süren Alman, İtalyan, Macar ve Polonyalının kendisini bu sadakat dışında tamrnlaması 19. yüzyıla gelinceye kadar duyulmuş bir şey degildi. Ömegin Fransız İhtilali ile çalkalanan imparatorlugunda ayrılıkçı egilimlerini şiirine yansıtan bir şaire II. Franz, "Onun yurtseverligi benim için mi?" diye sorabili­ yordu. Kuşkusuz tebaanın sadakati hanedan tarafından da aym şekilde karşılık bulma­ hydı. Bir annenin çocuklarına' davrandıgı gibi eşit bir idare sergilemeliydi. İdealde he­ deflenentüm tebaanm kendisini Avusturyalı gibi yani Habsburg tebaası gibi hissettigi bir bütün oluşturmaktı (Sugar, 1967: 94). Ancak bu hedefe ulaşmak için pek bir şey ya­ Bir Belge 85 pılmadığı 1848 ihtilalinden önce ortaya çıkmıştı. 1842 yıllarında Baron Andrian, Warburg imparatorluğun durumunu şu şekilde açıklamıştı: "Habsburg ... tamamen ha­ yali bir isim, kendi kendine yetemeyen bir halk, ülkesi yok, milleti yok .... İtalyanlar, Almanlar, Slavlar, Macarlar gibi farklı milletler karmaşasını tanımlamak için kullanılan bir isim ancak ne Avusturya, ne Avusturyalı ve Avusturya milliyeti ne de Viyana civa­ rında kurtarılacak bir kara parçası mevcut" (Sked, 1990: 124).2 19. yüzyıla girerken imparatorluk, şu topraklara hükmediyordu; Asıl Habsburg anaka­ Bohemya Krallığı, Moravya ve Bohemya, Silezya 'nın bir kısmı (asıl parça 1750'lerde Prusya tarafından ele geçirilmişti), Polonya Krallığına bağlı Galiçya, St. Stephan Kraliyetinin topraklan; Macaristan Krallığı, Transilvanya Prensliği, Hırvatis­ tan, Slovenya ve bir Sırp vilayeti. Bu dört grubun dışında etnisite ve dil açısından hiçbir şekilde imparatorluk ile birleşmemiş Lombardiya ve Venedik bulunuyordu. Dört krali­ yet pek çok dil ve etnik kümeyi bir araya getirmişti: Almanlar, Macarlar, İtalyanlar, Romanyalılar, Çekıer, Slovaklar, Polonyalılar Rutenyalılar, Slovenler, Hırvatlar ve Sırp­ lar (Hearder, 1966: 33).3 rası; İmparatorluğun biraz daha doğuya doğru yaslanmış bu yayılışına bakarak Metternich Tuna monarşisini bir "doğu devleti" olarak tanımlamıştı (Taylor, 1948: 9). Hanedanın isminin sık sık devlet kançı1aryasında geçmesine karşın Habsburg Kralları çoğu zaman unvanlarını Macar Kralı, Avusturya Kralı veya başka bir coğrafyaya işaret ederek imza­ laması, yaşanan karmaşanın sadece Metternich ile sınırlı kalmadığı göstennektedir. Ka­ fa karışıklığımn en önemli nedeni olarak hanedan mensuplarının Ortaçağa ait Kutsal Roma Gennen İmparatorluğu tasarımından kendilerini kurtaramamış olmaları gösterile­ bilir. Bu anlamda Habsburg imparatorlan kendilerini nihai evrensel monarşi ve kozmo­ polit bir yapının son temsilcisi olarak görüyorlardı (Taylor, 1948: 10). İmparatorluk bu rolünü Osmanlı yayılışında daha sonra da karşı refonn hareketinde ispatlamaya giriş­ miştir. Bu anlamda imparatorluk tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olarak genellikle 1648 Westfalya Anlaşması alınmaktadır. Otuz yıl savaşlarım sona erdiren an­ laşma Habsburgların, Kutsal Roma İmparatorluğunu canlandırma hayallerine oldukça ağır bir darbe indirmişti. Habsburglar Westfalya'da sadece hayallerini değil iki prestij kaynağını da bırakmışlardı. Bunlardan ilki, Alman prensIerine savaş yolu ile Habsburg hakimiyetini tammalarının imkansızlığı; ikincisi ise Katolik dünyanın savunucusu ola­ Eserini i 914 yılında yayınlayan Steed de bu parçalanmış yapıya ve Habsburg devleti diye bir devletten bah­ setmenin güçıügüne dikkat çekerek Bürokrasi. Kilise, Ordu ve Polis teşkilatları arasında parçalanmış hallo i­ çin de~i1 kendisi için ayakta duran bir siyasi yapı olarak adlandırmakta. Bkz. Steed, 1914: 59-60. Seed'in bu yorumunu tamamlamak için çok kolay bir şekilde Herzen'in Rus monarşisini tanımlamak için kullandı~ me­ taforu hatırlayabiliriz. Herzen, ordusu ve bürokrasisi ile Rus monarşisini büyük bir okyanus üzerinde seyahat eden ve bu okyanus ile tek alakasının balık tutmak olan ~ir seyahat gemisine benzetmişti. Bkz. Williams, 1970: 317. J Sugar, Habsburg nüfusu ile ilgili olarak şu çok önemli tespiti yapmaktadır; 1- Habsburg ımparatorlu~u sım­ nnda oturup kendini idare eden halkların hiçbiri imparatorluk için~e ço~nluk oluşturmuyor. 2- Bazı halklann (Macar, Çek, Polonya, Hırvat) geçmişte kendilerine ait yasalan, ba~msızlıklan, ayncalıkları var. 3- Buna kar­ şın bir losmının (Sırp, Sloven, Romen ve Rutenya) hiç bir şekilde böylesi bir ayncaıt~l yok. Bkz. Sugar, 1963: ı ı. 2 86 çağdaş Yerel Yönetim/er, (13) 3 Temmuz 1004 rak.Protestan1an dize getirme davasında başansız olması ciddi bir şekilde itibannı yıp­ ratmıştır:' 1638 öncesinde imparatorluk kaynaklannı bir hayal ugruna sarf eden devlet, artık kendi gelecegini garantilemek için ciddi adımlar atmak zorunda oldugunu anlamıştı. Habsburglar buradan hareketle imparatorluklannı; 1- Mutlakiyetçilik (absolutism), 2­ Dindeki statükonun aynen muhafaza edilmesi prensipleri etrafında şekillendirmeye baş­ lamışlardır (Williams, 1970: 398). İmparatorluk; Habsburg topraklan, Macar ve Bo­ hemya Kraliyeti arasında bölünmüştü ve tahta geçen Habsburg krallan ülke topraklannı ogullan arasında payederek yönetiyorlardı. Devletin bu çok parçalı yapısı özellikle "Ancien Regime" (17. yüzyılın ikinci yansı ve 18. yüzyıl) zamanında Fransa ve Prnsya gibi mutlak monarşilerin agzını fazlasıyla sulandınnıştır. Durumun vahameti en açık şe­ kilde Vi. Charles'tan sonra yaşanan tahtkrizinde çıkmış ve hem Louis XV hem de Frederick i. Habsburg topraklanna saldınnış ve önemli kazanımlar elde etmişlerdi. Ya­ şanan krizden sonra tahta oturan Maria Teresa'dan itibaren imparatorluk, bu bütünlügü yukarıdaki hedefler dogrultusunda gerçekleştirmeye çalışacak ve ilk merkez ve taşra bü­ rokrasisinin temelleri, bu ve II. Joseph döneminde atılacak ama her şeye karşın son de­ rece güçlü bir devlet yapısının yanı sıra birbirleriyle hiçbir şekilde bagı olmayan bir halklar manzumesini 19. yüzyıl varislerine devredecekti. Metternich 19. yüzyıl Habsburg kançılaryasında görev yapan bir bürokratın tüm özellikleri Metternich'in kişiliginde cisimleşmiştir. 1807 yılından itibaren Habsburg bürokrasisine (Hoflanzlei) hükmeden Metternich, tüm Fransız ihtilali öncesi devlet adamlannın sesi olmuştur. Waterloo sonrasında Avrupa'nın yeni yol haritasını çizmek amacıyla bir araya gelen devletler Metternich'in aktif faaliyeti sonucunda Viyana'da toplanmış ve statüko­ nun devamı yönünde bir karar almışlardı (Grant ve Temperley, 1962: 137-138). Liberal ve ayrılıkçı hareketlerin nerede göıülürse göıülsün ortak bir eylem sonucunda yok edil­ mesi ilkesine dayalı bu karar, 1848'e degin ünlü Avusturyalı bürokratın bir numaralı şi­ an olmuştur (Simpson ve Jones, 2000: 87-92). Metternich, milliyetçilik ve monarşik İ­ dare arasındaki birbirine zıt unsurlan tahlil etmeye çalışmış ve imparatorlugun tek kur­ tuluş yolunun güçlü bir merkeziyetçilik ve göstermelik temsil kurumlarından geçtigi ka­ rarına varmıştı (Taylor, 1948: 42). Bu açıdan merkezi gücün taşra idarelerine dagılımına şiddetle karşı çıkarak kendisinden daha fazla yetki isteyen Milano'daki Avusturya vali­ sine "Paylaşılan güce artık güç denemeyecegi" cevabını vererek valinin tek görevinin Viyana'dan çıkanlan emirnameleri Alplerin diger tarafında kelimesi kelimesine uygu­ lamaya koymak olacagını vurgulayarak yönetim biçimini tam olarak yansıtan prensiple­ rini ortaya koymuştu. 1815-1848 yıllan arasında Avrupa diplomasisine ve dolayısıyla imparatorlugun gele­ cegine damgasını vuran Metternich miti üzerine yapılan araştırmalar, gerçegin çok fark­ "Otuz yıl savaşlan ve sonuçlan sadece 17. yüzyıl Avrupa'sım degil 19. yüzyıla kadar genişletilebitecek uzun bir süreci etkilemiştir. Konu ile ilgili oldukça geniş bir litaratür oluşmuştur. Bkz. Lee, Stephen J. (1991), The Thifty Years War, Routledge, London-New York; Benecke, Gerhard (1986), Germany in the Thirty Years War, Edward Arnold Pub., London; Parker, Geoffrey (1993), The Thirty Years' War, Routledge, London-New York; Wedgwood, Cicely Veronica (1989), The Thirty Years War, Routledge, London. Bir Be/ge 87 lı oldugunu ortaya koymaktadır. Örnegin Napolyon sonrası dönemde artma egilimi gös­ teren' milliyetçi hareketleri vilayet "diet"lerini canlandırarak buradan seçilecek temsilci­ ler aracıgı ile toplanacak bir imparatorluk meclisi (Reichsrat) ile engelleme düşüncesini hiç bir zaman uygulamaya geçiremedi (Sked, 1980: 125). 1. Franz'ın katı muhafazakar anlayışı karşısında gerileyen Metternich'in Yunan ayaklanmasına verilen destek öme­ ginde de görülecegi gibi statüko yanlısı devletler konsorsiyumu nezdinde de abartıldıgı gibi bir agırlıgının olmadıgı ortadadır. Metternich'in Reichsrat'ı toplama gayreti katı­ lımcılıga olan inancından degil tamamen devlet yönetimine yapılacak kozmetik kaygı­ lardan kaynaklanıyordu. Her çok ulus lu imparatorluk yöneticisi gibi böylesi temsil ku­ rumlanmn işe yaramazlıgını vurgulamış bunun yerine tebaanın devlete baghhgını kültü­ rel yollu yöntemlerle destekleme yoluna gitmiştir. Ancak bu kültürel yatınmın impara­ torluklann gelecegini nasıl tehlikeye atacagı yönünde de Habsburg tarihi kadar parlak bir ömege de r.astlamak imkansızdır. 1840 yılında Tirol Diet'inin bir üyesi olan Andrian, yayınladıgı "Austria and her Future" isimli kitapçıkta İtalya'daki egitsel aydın­ lanmaya dikkat çekiyor ve vilayetlerinin idaresinin kendiırkından birisine bırakılmasını istiyordu. Bundan sadece dört yıl sonra Kossuth, Macar Diet'inde Latince yerine Ma­ carca 'nın vilayetlerinin resmi dili olması geregi üzerine uzun bir konuşma yapmış ve bunu kabul ettirmiştir (Taylor, 1948: 49-52). 5 Neo-Absolutist Dönem 1815 Viyana Kongresi ile başlayan restorasyon dönemi 1848 Şubat'ında yine Fran­ ile bozulmuş ve Paris'te başlayan liberal dalga kısa süre içerisinde tüm Avrupa'ya yayılmıştı (Anderson, 1976: 91-111).' Habsburg İmparatorlugu'nun Vi­ yana, Prag, Budapeşte ve Milano gibi önemli başkentlerine sıçrayan ve kısa sürede bü­ yük destek bulan ayaklanma Restorasyon dönemi yöneticilerini başta Metternich olmak üzere yurtdışına kaçmak zorunda bırakmıştır. Mart'ın 15'inde İmparator Ferdinand, li­ beral bir anayasanın hazırlanacagını, basın üzerindeki sansürün kaldınlacagını ve par­ lamentonun (Reichsrat) toplanacagım ilan etti (Grant ve Temperley, 1962: 179-180). Ancak imparatorluk parlamentosunu toplamak yerine aristokratlardan kurulu yeni bir kabinenin kurulması mevcut gerilimin daha da yükselmesine yol açmıştır. Bunun üzeri­ ne imparator liberal bir anayasa ve seçim esasına dayalı parlamentonun toplanması için söz vermiştir. Kont Lois Betthany başbakanlıgında kurulan kabine liberallerin, toplanan parlamento ise soyluiann egemenligine geçmiştir. Devrim ateşinin düşürülmesi için mart sonlannda bir yandan Macarlara yönelik "Mart Yasalan" olarak adlandınlacak ta­ vizler verilirken köylüler üzerindeki tüm feodal angaryalar (robot) ilga edilerek devrime arka çıkan köylü destegi de engellenrnek istenmiştir. sa'nın hapşırması Prag Üniversites{'nde katıldı~ı bir derste ı. Franz "ülkesinin zeki de~i1 sadakat sahibi kişiler"e olan ihtiyacını bir kere daha vurgulamış ve 183S'te ölürken yerine tahta geçecek i. Ferdinand'a siyasi vasiyeti "Hiçbirşeyi de~iştirme sadece oldu~u gibi idare et" olmuş. Bkz. Sked, 1980: 126-128. 6 Milliyetçili~n 1848 sonrasında kendisini en radikal bir şekilde ortaya koymasını Habsburg sisteminin kon­ servatifyapısı ile açıklayan Sugar, Maria Teresa ve II. Joseph reformlan olmasa da bu fikirlerin imparatorluk­ ta kök salaca~ını ancak yapılan reformlarda ülkeyi de~i1 halklan hedef alan merkezci politikalann bu anlamda halklan de~l ama o topraklar üzerinde çıkarlan zedelenen seçkinler tarafından ajite edildi~ini, bunun yanında milliyetçili~in öznesinin "patrie" (vatan) de~il "devlet" oldu~unu belirtmiş ve Amerika ve Fransa'daki olu­ şumlann Aabsburg gibi kozmopolit bir siyasi yapıda kendisini neden ifade edemedi~ini aynntıh bir şekilde açıklamıştır. Bkz. Sugar, 1967. 5 88 Çağdaş Yerel Yönetimler, (/3) 3 Temmuz 2004 Hırvatistan, Moravya, Galiçya, Dalmaçya ve Transilvanya' da önceki tarihlerde başla­ yan yeraltı ayrılıkçı hareketler, 1848 sonrasında kısa sürede bölgelerine hakimiyet kura­ rak başarı elde etmişlerdi. Macarlar, Mart Yasaları ile otonom haklar elde ederken (Hearder, 1966: 269) Prag'da ayaklanan Çek milliyetçiler Bohemya için anayasal bir meclis toplama imtiyazını 8 Nisan kararları ile ele geçirmişlerdİ. Habsburg imparatorlu­ guna pamuk ipligi ile baglı olan Venedik ve Lombardiya bölgeleri ise Güney İtalya'ya hükmeden Piedmonte ile birleştiklerini açıklamışlardı. 1848 M ayısına gelindiginde Tu­ na monarşisi adeta son günlerini yaşıyor gibiydi. Ancak Prag'daki imparatorluk ordusu komutam ve valisi Windischgratz'ın milliyetçilere karşı silahlı eylemde bulunarak kont­ rol altına alması diger yandan Piedmonte ordusunun ünlü general Radetzky tarafından aynı yıl temmuzunda bozguna ugtatılması ve Macarbaşkaldınsına karşı Hırvatların des­ teklenmesi sonucunda 1848 sonbaharında Habsburglar kaderin yönünü bir kere daha kendi taraflarına çevirmeyi başarmışlardır (Grant ve Temperley, 1962: 181-182). Prag'dan sonra Viyana'daki hareketleri de kontrol altına alan Windischgratz, başba­ kanhga kardeşi Schwarzenberg'i getirmiş ve' imparator degişimini de saglayarak Ferdinand i. yerine Franz Joseph'i tahta geçirmiştir. Schwarzenberg'in amacı statükoyu koruma, güçlendirme ve potansiyelolarak Avusturya muhafazakarlıgının etki alanını genişletmekti. Ancak bu korumacılık feodal kurumlar için söz konusu degildi. İdari or­ ganizasyonun teknik ve ekonomik bakımdan modernizasyonu herşeyin üstünde tutul­ muştu. Tam da bu nedenden dolayı Schwarzenberg'in idare mantıgı Richeliu ve XIV. Louis'nin yönetim anlayışı ile paralellikler taşımaktadır. Ve yine tam da bu nedenle i. Franz ve Metternich dönemi ile de keskin bir şekilde ayrılır (Kann, 1983: 68-69). Habsburgları böylesi statükocu bir politika uygulamaya sevk eden ned~nler sadece 1848 olaylarından çıkarılan derslerden kaynaklanmıyordu aynı zamanda ülke sınırları dışında yaşanan gelişmeler de daha kontrollü bir politikamn takibini zorunlu kılmaktaydı. Rus­ ya'mn Balkanlardaki etkisinin sınırlandınlması ve Fransa'nın aynı şekilde İtalya üze­ rindeki hedeflerinin engellenmesi ve bu arada Alman Birligi (Bund) yolunda Prosya 'mn yarattıgı rekabetin kontrol altında tutulması gerekmekteydi ve en azından 1848 şartlan içinde imparatorluk açısından statükonun devamı her anlamda uygun bulunmaktaydı. 7 Schwarzenberg, imparatorlugu güçlendirecek tek yolun Alman konfederasyonunun Habsburg çatısı altında birleştirilmesi olarak görüyordu. Mevcut gümrük birligi (Zollverein) sınırlarımn tüm imparator1uga yayılması ile Avrupa'nın ortasından Balkan­ lara kadar büyük bir güç merkezinin yaratılacagı düşünülüyordu (Kann, 1983: 70). Schwarzenberg bu plana şimdiye kadar sürekli olarak tavizler verilmiş Macaristan'ı da katmayı düşünüyordu. Macarlann 1849 Nisamnda aldıklan bir kararla artık Habsburg hanedanını tammayacaklarını açıklaması, Habsburg şansölyesini sert adımlar atmaya zorlamıştır. Slav birligi açısından Macar isyamm bir tehdit olarak gören Rusya, Schwarzenberg'in işbirligi teklifıne olumlu karşılık vermiş ve Macaristan'daki olaylara müdahale ederek toplanan ulusal meclisi dagıtmış ve Kossuth 'u ülke dışına kaçmak zo­ runda bırakmıştır (Grant ve Temperley, 1962: 183-184). Schwarzenberg plamna göre Alman Federasyonu Hohenzollem ve Habsburg hanedanlarınca denetlenecek oluş turu­ Devrin İngiliz büyükelçisi Schwarzenberg başbakanhgtnda toplanan ve aralannda Bach, Bruch, Schemering ve Thun gibi dönemin en parlak isimlerini banndıran kabine için Habsburg imparatorlu~unun ne bundan önce ne de bundan sonra böylesi idare kadrosuna sahip olamayacagtnı yazmış. Bkz. Kann, 1983, 68. 7 Bir Belge 89 lacak üst kurul bu coğrafya üzerindeki çevre ülkelerin engellerini yok edeceği gibi oluş­ turulacak bir merkez meclis altında faaliyet gösterecek federal meclislerin kurulması sağlanacaktı. Kurulacak bu federal meclislerin de yine kontrolü meclis başkanlığına her iki krallık tarafından atanacak bürokratlar aracılığı ile sağlanacaktı. Schwarzenberg, bu plam hayata geçirmek için ilk adım olarak Macaristan ile kendi arasındaki tüm gümrük duvarlarını kaldırmıştır. Macaristan ile yaşanan birleşmede gümrük duvarları ve diğer ticari tekellerden azami ölçüde zarar eden Alman burjuvazisinin Habsburg yönetimi ü­ zerine kurduğu baskıyı da eklemek gerekir. Ancak Schwarzenberg hedeflerinin sonuca ulaştırılamamasının nedenleri, kısmen Pmsya kısmen de Fransa ve İngiltere tarafından yürütülen diplomatik müdahalelerde bulunabilir. Özellikle İngiltere, Alman Birliği'nin kurulması çalışmalan nedeniyle süreç içerisinde sık sık Habsburglan emperyal amaçlar gütmekle suçlamışlardı. 1852 yılında Schwarzenberg'in ani ölümü ve bundan bir süre önce Alman federasyonunun aldığı bir kararla Habsburg teklifini geri çevirmesi Avusturya bürokratlanrun dış sorunlar yerine iç politika üzerine yoğunlaşmasına neden olmuştur. İç politikaya dönüş ve statükonun korunması karan kısa sürede Tuna monarşisinin Avrupa 'mn ortasında izole bir konuma itilmesine yol açmıştır. Öyle ki 1854 'te çıkan Kınm Savaşı 'na hiç bir şekilde müdahale etmemiş, yapılan Paris Konferansı'nda da dolayısıyla hiç bir ağırlığı olmamıştır (Hearder, 1966: 271). Bu izolasyonda özellikle kentleri etkisi altına alan dönüşümün al­ tımn çizilmesi gerekir. 1848 İhtilali sırasında alınan çiftçiyi özgürleştirme kanunu Habsburg toplumsal yapısım derinden sarsmıştı. Özgür kalan köylü topraklanru, gönen­ ci daha yüksek çiftçilere satarak kentlere göç etmiş; bu ise 1- Kentlerin giderek Alman bir kimlik kazanmasına 2- Büyük toprak sahipleri ile köylüler arasındaki sımf savaşımn yerini kentlerde yaşanacak etnik mücadelelere dönüşmesine yol açmıştır (Taylor, 1948: 72-73; Anderson, 1976: 99-100).' Habsburgalann bu yol ayrımında takip edebileceği iki seçenek bulunuyordu. Bunlar­ dan ilki konservatif ikincisi ise liberal bir politikamn hayata geçirilmesi idi. Metternich tarafından uygulanmış olan ilk yol aktifbir dış politika ve içerde aristokratların destek­ lenmesine dayamrken 1850'lerin dünyasında bunu tekrar canlandırmanın imkam yoktu (Taylor, 1948, 96). Rusya'ya Paris Konferansı ile dikilen gömlek, her geçen gün dar gelmeye başlarken Alman Birliği yolunda bir türlü gerçekçi adımların atılmıyor oluşu, Prusya ile gerilimin gittikçe artmasına yol açıyordu. Öte taraftan liberal bir politikamn uygulanması ise Habsburg kaynaklan ve kozmopolit yapısı düşünüldüğünde oldukça zor bir projeydi. sı Ekonomik anlamda istenilen dönüşüm sağlanamamış ve en basitinden tüm Avrupa 'yı saran demiryolu inşasının finansmamnda bile Belçika ve Hollanda gibi kenar ülkelerin gerisinde kalınmıştır (Hearder, 1966: 73-77). Bu nedenle muhafazakar­ lık ve liberallik arasında takip edilecek yol, Habsburg hanedanınm 1866'ya değin kade­ rini çizmiştir. Bach refonnlan sonucunda üç milyon çiftçi özgürleştirilirken, Bohemya ve Avusturya ödenecek tazminatm 1I3'ünü, kurulan yerel Landtaglar diger 1/3'Onü, son 1/3 ise çiftçiler tarafmdan ödenecekti. Rusya'daki 1861 öme~inin tersine ise Macar çiftçilerden hiçbir şekilde tazminat talep edilmemişti (Hearder, 1966,91-92). 9 Taylor, topragmdan atılarak kentlere savrulan bir dalganm kırsal alanda yaşanmamış oluşunun Avusturya endüstrisini proletersiz bıraktıgmı ayrıca yeterli yer altı kaynaklannm olmayışının da imparatorlu~u umutsuz yayılmacı politikalara (Bosna-Hersek gibi) mahkum etti~ini öne sürüyor. Bkz. Taylor, ı 948: 18-19. 8 90 Çağdaş Yerel Yönetim/er, (l3) 3 Temmuz 2004 Schwarzenberg'in ölümü sonrasında Franz Joseph başbakanlık yetkilerini üstlenerek bakanlar kurulunun toplanmasına da engelolmuştu. 10 Artık devlet işlerinin idaresini tek başına yürütmeye çalışıyordu. Yine de bu yıllara damgasım vuracak olan isim kendisi­ nin değil İçişleri Bakam Alexander von Bach olacaktı. 1848 ihtilalinde barikatlann ar­ kasında liberal ilkeler uğruna mücadeleyi göze aldığı için "Barikatlann Bakam" olarak adlandırılan Bach'ın düşünce yapısı fazlasıyla Schwarzenberg çizgisindeydi (Kann, 1983: 81). İmparatorluğu vilayetsel veya etnik kırılmalara uğratmadan geçici bir mut­ lakiyet yönetiminin desteklenmesi ve bunun için de merkez bürokrasisinin güçlendiril­ mesine çalışan Bach, kendi adı verilen sistemin en başta gelen temsilcisi olmuştur. Hır­ vat ve Romenlerin imtiyaz talepleri sert bir şekilde reddedilirken izlenen Josephinist po­ litikamnil tersine Kilise kazamImaya çalışılmış ve 1855 yılında çıkanlan eğitim talimat­ namesi ile Vatikan'ın etkisi güçlendirilmeye çalışılmıştır (Simpson ve Jones, 2000: 311). Bach'ın tüm halklan eşitleyici ve Almanlaştıncı politikalanndan en çok şikayet eden kesimin yine Alman halkının olması düşündürücüdür. Viyana'mn sorgulanrnaz bir şe­ kilde imparatorluk kentlerinin üstüne çıkanlması ve bürokrasinin neredeyse tamamen Alman tebaadan devşirilmesine karşın durum hiç de parlak değildi. Nüfusun 1/3 'ünü oluştunnasına karşın Alman nüfus, toplam verginin 2/3 'ünü ödemekteydi ve bu bütçe dengesizliği en çok da Alman burjuvazisinin tepkisine neden olmaktaydı. 12 Özellikle Lombardiya bölgesi demiryolu imtiyazımn bir Fransız şirketine verilmesİ ve hemen ar­ dından yaşanan 1857 ekonomik krizi, Bach yönetimine atfedilen tüm güveni sarsmıştır. Dış politikada uygulanan politika, nasıl Mettermch'in ipinİ çekmişse aynı süreç Bach'ın da aleyhine işlemeye başlamıştır. İtalya'da Mazzini'nin fikirleri doğrultusunda özgür ve birleşik bir İtalya 'nın (Risorgimento)· hayalini kuran Piedmonte devletinin başbakam Cavour buna tek başına ulaşamayacağım anlamış ve bu nedenle her zaman için Kuzey İtalya' da beklentileri olan Fransa ile Habsburglara karşı ortak bir anlaşmaya varmıştı. 13 10 Franz Joseph, günün büyük bir kısmını devlet işleri ile geçiren bakanlar ile birebir görüşerek kararlar alan ve hakimiyetin tek kaynagının kendisi oldu~na inanan döneminin yöneticilerinden keskin bir şekilde ayrılan özellikleri ile ilgi çekiyormuş. Bkz. Simpson ve Jones, 2000: 310. . II Josephinist politika ile Habsburg tahtını 1780-1790 yıllannda işgal eden II. Joseph kastediliyor. Tahta çıktı­ gında tahtın kendisine Tanndan degil halkın bir emaneti oldu~nu belirten Joseph, devletin bir numaralı hiz­ metkannın da kendisinin oldugunu belirtmiştir. Tipik bir mutlakiyet hükümdan olan Joseph II, kiliselerin sa­ yısını azaltarak katolik zümreyi tamamen devletin iradesi altına almış, kırsal alanda tOm tanm angaryalannı kaldırmış (robot) ve serfligi ilga etmiş (Leibeigenschaftsauflebungspatent), merkez ve taşra bürokrasisinin kö­ şe taşlannı yerleştirmiş, ilk medeni kanunu yayınlamış, nüfus sayımı ve tapu tahrirleri yaptırmış, iç gümrükle­ ri tamamen kaldırarak, esnaf loncasını ilga etmiştir. Dönem için daha fazla bilgi için bkz. Williams, 1970: 460-484; Ingrao, Charles W. (1979), In Quest and Crisis : Emperor Joseph I and the Habsburg Monarehy, Purdue University Press, West Lafayette; Wangermann, Emst (1959), From Joseph II to the Jaeobin Tria/s : Govemment Policy and Pubfie Opinion in the Habsburg Dominions in the Period of the Freneh Revo/ution, Oxford University Press, London. Bu dönem reformlannı imparatorluk tarihinin en önemli atılımlan olarak gören Kann'ın degerlendirmeleri için bkz. Kann, 1974: 183-187. ıı Taylor bir Almanın bir Çek ve İtalyan 'ın iki katı vergi öderken bir Polonyalı söz konusu oldugunda bu ora­ nın altı, bir Hırvat ve Sırp ile kıyaslandıgında ise yedi katına çıktıgını belirtmektedir. Bkz. Taylor, 1948: 25­ 26. Vergi oranlan düşünüldügünde Macaristan, Galiçya ve Slovenya bölgelerinin Avrupa'nın en yoksul böl­ geleri arasında oldu~ göz önünde tutulmalıdır. Bkz. Anderson, 1976: 45-46. 13 Napoleon'un iktidardan düşmesinden sonra 1793'ün Jacobin gelenegi Avrupa'da tekrar canlandınımış ve aynı kararlılıkla halklann özgürlügü ve mülkiyet hakkı gibi liberal talepler monarklann önüne konmuştur. İ­ talya'da bu haklann en önde gelen temsilcisi Mazzini ve Buonarroti idi. Buonarroti, her ne kadar sosyalist dü­ şünceleri ile bu gelenekten kısmi bir şekilde kopmuş ise de her ikisi de özgür bir İtalya hayalini gerçege çe­ Bir Be/ge 91 Kuzey İtalya'da (özellikle Turin bölgesinde) yaşanan seferberlik hareketleri Habsburglann sert ü1timatomu ile engellenmeye çalışılmış ancak sonuçsuz kalınca Franz Joseph, "tüm devletlerin ve onlann halklanmn haklan ve insanoglunun en kutsal degerleri" adına Piedmonteye savaş açmıştı (Grant ve Temperley, 1962: 229-231). Sa­ vaş Habsburglar açısından tam anlamıyla bir yıkım olmuş Solferino'da alınan yenilgi ile Lombardiya bölgesinin bagımsızlıgı tamnırken Alman burjuvazisinin yogun baskısı so­ nucunda yeni bir anayasal döneme girilmiştir. 14 1860 Ekim ve 1861 Şubat Fermanları Bach sistemine göre devlet yönetimi parlamenter bir sisteme evrilecekse merkezi ida­ re ve bürokratlara daha fazla yetki verilmeli sistem daha merkezi bir yapı kazanmahydı. 18S0'li yıllar boyunca bürokratlar bu destegi arkasına alarak Habsburg yönetiminin ko­ şulsuz hakimi olmuşlar ve her fırsatta Aristokratlan ve Alman burjuvazisini yerel idare­ lerin ve halklannın anayasa taleplerinin destekçileri olduklan yönünde suçlamışlardı. Solferino Savaşı sonrasında roller degişmişti. 1860 Ekim Fennanı'na kadar gidecek sü­ reçte Dışişleri Bakanhgına getirilen Goluchowski 'nin formasyonu dahi bu yeni dönemi açıkça ifade ediyordu. Bir Polonya aristokratı olan Qoluchowski, Rus ve Romen yayıl­ macı emellerine göre merkezi idareyi destekleyen ama Galiçya bölgesinde Rutenyalılara karşı Polonyahlann desteklenmesini isteyen Monarşi yanlısı bir kişiydi (Taylor, 1948: 99- 100). 1860 Martında toplanan Reichsrat, aristokrat ik federalizm yanlısı bir yönetim dogrultusunda ilk kararlanm almıştı. Sonuç olarak aynı yılın ekiminde yayınlanan fer­ man ile federatif yanlan agır basan bir kararlar manzumesi yayınlanmıştır. Yayınlanan fennamn en can alıcı tarafı bundan sonra alınacak kararlann yerel Dietler (Landtage) ile Reichsrat arasındaki görüşmeler sonrasında yasalaşacagı ile ilgili olam)C.dı. Ayrıca Landtage merkezi bürokrasinin taşrada yürütmekte oldugu tüm fonksiyonlan üstleni­ yordu (Grant ve Temperley, 1962: 247). Bürokrasinin aristokrasi karşısında ciddi an­ lamda bir mevzi kaybına ugradıgım işaret eden fennan, Macar sonmuna herhangi bir degişiklik yapmaması ile de göze çarpmıştır. 1S Oysa Franz Joseph Ekim Fermam'mn al­ tına imza atarken Pmsya ile Rusya arasındaki yakınlaşmadan duydugu endişe ve Macar sonmunun kesin olarak bu protokol ile aşılacagını düşünüyordu. Açıkçası 20 Ekim tarihli fennan herkesin beklentilerinin uzagında kalmıştı. Dietlere yoldan söz hakkı tamyarak Reichsrat üzerinde Çek ve Macar haklanm genişle­ ten yasa, Alman tebaamn tepkisine yol açarken, fennamn "1848 Mart Yasalan"nın çok uzagında kaldıgım gören Macarlar farklı anayasa ve parlamento teklifini yinelemişlerdi. Ekim Fermanı 'mn yol açtıgı memnuniyetsizlik, Goluchowski'nin istifasına yol açmış ve daha merkez egilimlere sahip Schemerling Dışişleri Bakanlıgına getirilmişti. dolaylı vinne anlamında İtalyan kurtuluş hareketini derinden etkilemişlerdir bkz. Di Scala S.P. Mastellone S. (1998), European Politica/11ıought 1815-1989, Westview Pres, Oxford. 14 Sked, Solferino sonrasında imparatorlugun tek bir merkezden yürOtülemeyecegi açık bir şekilde ortaya çık­ tıgını ve imparatorlugun silbaştan 1848 Martına döndügünü belirtiyor. Bkz. Sked, 1980: 123-124. 15 Maria Teresa, ll. Joseph ve özellikle de Mettemich ve sonrası dönemde yapılan merkezi refonnlarla bürok­ rasi oldukça gelişmiş ve tek başına bir karar organı haline dönüşmüştür. Öyle ki Steed Habsburg bürokrasisi ile ilgili olarak günümüze kadar genelleştirilebilecek bazı ortak noktalar tespit etmiştir; 1- Yönetilenlere karşı tam bir üstünlük duygusu 2- Sorumluluk almaktan hoşlanmayan 3- Son derece kannaşık bir hiyerarşik örgüt­ lenme 4- Bürokraside yapılacak her türlü refonna karşı çıkma. Bkz. Steed, 1914: 74. 92 Çağdaş Yerel Yönetimler, (J 3) 3 Temmuz 2004 Schmerling, katı merkezci görüşleri ve Alman burjuvazisini ön plana çıkartan "70 miı~ yon Alman"m bütünlüğünü içeren hedefleri nedeniyle devlet yapısı federatif egilimler­ den merkezci egilimlere dogru tekrar kaymaya başlamıştır. Schmerling'in başkan1ıgın­ daki bir kurul tarafından hazırlanan ve 26 Şubat 1861 yılında ilan edilen Şubat Fermanı, görünüşte tüm talepleri karşılayan ama özde merkezi iktidarı güçlendiren kararlar içeri­ yordu. Ferman, Reichsrat'ı bir kraliyet divamna çevirirken yerel dietleri basit görevlerle donatılmış bir seçim sandıgı konumuna indirgiyordu. 16 Schemerling'in dogmatik merke­ ziyetçi anlayışı İngiliz taşra yönetimi etkisiyle liberal bir hava kazanırken göstermelik yetkilerle donatılan taşra meclisleri ile imparatorluga çok daha güvenli bir gelecegin saglandıgı iddia ediliyordu (Simpson ve Jones, 2000: 311). Şubat Fermanı Reichsrat'a oldugu gibi dietler için de oldukça karışık bir seçim siste­ mi getirmiştir. Dört ayrı grubun yer alacagı seçimlerde; büyük toprak sahipleri, ticaret kurulu üyeleri, kentli seçmenler ve kırsal seçmenler ayrı ayrı seçime gidecekler ve mec­ lislerdeki temsil oranları da farklı bir şekilde düzenlenecekti (Taylor, 1948: 105-106). Örnegin Bohemya' da 54 kontenjanlı temsilcilik için her gruba birbirinden farklı bir temsil yüzdesi tanınmıştı. Aslında İngiltere ve Pmsya örnekleri düşünüldügünde Habsburg örnegi en kötü seçim emsalini oluşturuyordu. Tam anlamıyla bir seçim furya­ sı yaşayan 1860'lar Avrupa'sı Bismark'ın kırsal alana eşit oy tanıyan uygulamaları ve İngiltere'de üniversite personeline ayrıcalıklı bir seçim barajı getirmesi ile oldukça il­ ginç ve renkli örneklerini vermekteydi. Ayrıca kent ve kırsal alanda maddi birikim Al­ manlar elinde toplanmıştı ve seçim şartnarnesinde getirilen kriterler üst düzey bir eko­ nomik gelir skalasını esas almıştı (Taylor, 1948: 106). Bu anlamda Schemerling, Bach sistemini en azından Almanları ön plana çıkartmak ve Zollverein (Ortak Serbest Ticaret Bölgesi) ~aııerini gerçekleştirmek için Şubat Fermanı 'm kaleme aldıgı düşünülebilir. Bununla beraber bu hayalin gerçekleştirilmesi için uzun bir dönem temel alınmıştı an­ cak seçimler sonrasında Reichsrat'ta ortaya çıkan dengesiz sandalye dagı1ımı Almanla­ rın oldukça tepkisine yol açmıştır. Schemerling'in hayalleri ancak iki yıl kadar devam etmiştir. 1863 Agustos'unda Frankfurt'ta toplanan Alman Federasyonu bir kere daha Habsburg imparatorlugu ile bir­ leşme teklifini geri çevirmiştir. Bu arada Schleswig ve Holstein sorununu federasyon­ daki prestijini yükseltmek için kullanmak isteyen Habsburg bürokratları, Pmsya ile itti­ fak kurarak Danimarka üzerine ortak bir müdahalede bulunmuştur. 1865 yılında imza­ lanan Gastein konvansiyonu ile Pmsya, Güney Almanya üzerindeki etki alanının Habsburg tarafından onaylanmasını istemiştir. 17 Müzakereleri yürüten Habsburg Dışişle­ ri Bakanı Rechberg, bir kaç yıl öncesinde alınan Solferino yenilgisi ve Rusların Balkan­ lara dogru olan egilimi nedeniyle Pmsya İle olan görüşmeleri mümkün oldugunca alttan 16 Avusturya Basın Tarihi açısından, resmen basın özgürlüğü i 86 i Şubat Fermanı ile sa~lanmış ve ilk defa pek çok gazete bu tarihten sonra yayına başlamıştır. Bkz. Grant ve Temperley, 1962: 247. 17 Bismark tarafından "derin çelişkilerin üzerinin ka~ıt ile kaplanması" olarak görülen Gastein Anlaşması, 1850'de imzalanan Olmütz Anlaşmasından beri Habsburglan Alman Birli~i yolunda kendisine rakip olarak gören Prusya tarafından sadece stratejik amaçlar do~ltusunda imzalanmıştır. Habsburglan yolundan atmak için savaştan başka bir yol görmeyen "Demir Şansölye" Bismark, anlaşmadan sadece bir yıl sonra anlaşma maddelerine uyulmadı~ı gerekçesi ile Avusturyayı suçlamış bu da sonucu Sadowa'da biten Habsburglann devletler arenasındaki prestijini gölgeleyen olaylann başlamasına yol açmıştır. Aynntılar için bkz. Lee, 2004: 106-11 ı. Bir Belge 93 almıştır (Taylor, 1948: 117-118). Habsburglann merkezci politikalan ve statükoyu ko­ rumak için Alman topraklannın Prosya etkisine bırakılmasını hiç bir şekilde onaylama­ yan Alman burjuvazisi, anayasal haklann genişletilmesi ve Macarlarla daha sıkı bir itti­ fakın kurulması yolunda baskı yapmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti'nin Hersek ve Lübnan sorunu ile uğraştıgı bir sırada Habsburglar, hem SlavIann hem de Macarlann artan reform talepleri ile ilgilenrnek zorunda kalmış­ lardır. Macarlann Deak önderliginde anayasa ve meclis talepleri Dışişleri koltuguna bir kez daha getirilen merkezci kanadın güçlü ismi Schemerling tarafında reddedildigi gibi Macar dietinde Sırp, Hırvat ve Romenlere daha fazla katılım hakkı tanınması yönünde karşı bir baskı uygulamaya çalışmıştır. Aslında Macar açmazı tam da bu noktada çıkı­ yordu. Kendilerini her zaman için Slavlardan üstün gören Macarlar, hak talep ederken aynı·haklardan kendi coğrafyasında azınlıkta bulunan Slavlarla paylaşmak istemiyor ar­ tan baskılar karşısında bagımsız bir Belgrad'ın her zaman için Viyana'ya tercih edilece­ gini belirtiyorlardı. Schemerling bunun karşısında Macar topraklanndaki azınlıgın Reichsrat'ta daha fazla katılımını saglamak için seçim sisteminde degişiklige giderken benzer bir hareketle Reichsrat'a delege gönderme yi reddeden Bohemya'ya karşı da dog­ rodan seçim yöntemini uygulamaya sokmuştur. İkili Monarşİ (Auglisch - Uzlaşma) imparatorluk içinde yaşanan bu kaotik durum Schleswig ve Holstein sorUnunu bir ke­ re daha Habsburglara karşı kullanan Prosya tarafından daha da derinleştiriIdi. Sadowa' da Prosya karşısında alınan yenilgi sonrasında imzalanan Prag Anlaşması (23 Agustos 1866) ile Habsburg bürokratlan, Venedik'i İtalya'ya bıraktıgı gibi Alman Fe­ derasyonu üzerindeki tüm tasarruflanndan da Prosya lehine vazgeçmeyi kabul etmişti (Grant ve Temperley, 1962: 261). Yenilgi sonrasında Franz Joseph ile görüşen Macarla­ nn yeni lideri Andrassy, merkezi, liberal ve Alman bir Habsburg imparatorlugunu ne kadar görmek istiyorsa merkezi, liberal ve Macar bir Macaristan'ın da görmeyi o kadar arzu ettigini belirtmişti (Taylor, 1948: 130). Prag Anlaşması sonrasında Dışişleri Bakan­ lıgının yeni sahibi Be1credi 'nin, artan Macar taleplerini yatıştırmak için tüm dietlere eşit haklar getirecegi vaadi, tamamen günün gerçeklerinin uzagında bir ham1eydi (Simpson ve Jones, 2000: 311). Macarlara karşı Slav kartını oynamanın ne gibi tehlikelerle dolu oldugu Macarlarla saglanan anlaşmanın hemen sonrasında ortaya çıkacaktı. Dışişleri, Ordu ve Maliye 'nin imparatorun yetkisine bırakılması koşuluyla Macar ta­ lepleri 1866 sonlannda kabul edilmişti. Ortaya çıkacak olan bu çifte monarşik yapı tüm dietlerin onayından da geçirilmiş ve 1867 yılında hazırlanan anayasalar ile de ikili yapı;. nın yasal temelleri atılmıştır. 8 Temmuz 1867'de ise Franz Joseph Budapeşete'de ikili monarşinin tacını giymiştir (Simpson ve Jones, 2000: 312). Savaş ve dışişleri bakanlık­ lannı Franz Joseph'e terk eden Macarlar, ortak bir gümrük birligi politikasını da kabul etmişler. imparatorlugun genel bir başbakanı olmadıgı gibi, Kraliyet kançılaryası genel bir kabine gibi hareket edecekti. 18 Söz konusu kançılarya bakanlar, arşidükler ve üst dü­ Imparatorluk leitha nehri boyunca ikiye ayrılmış Avusturya'ya bırakılan topraklar ''Cis-leithanian'' Macar­ lara bırakılan topraklar ise "Trans-leithanian" olarak adlandınlmıştır. Bkz. Grant ve Temperley, 1962: 266­ 267. 18 94 Çağdaş Yerel Yönetimler, (13) 3 Temmuz 2004 zey bürokratlardan oluşuyordu. III Ancak yine de bu kurumun tavsiye dışında herhangi bir eylemde bulunması engellenmişti. Macar Meclisi ise İngiliz parlamenter sisteme gö­ re şekiIlenerek bir "Baronyal Meclis" bir de "Temsilciler Meclisi" çatısında toplanmış­ lardı. 20 kişilik Baronyal Meclis'te azınlıklardan sadece Hırvat'lara bir sandalye ayrılır­ ken Temsilciler Meclisi 40 kişiden oluşacak ve vilayetlerin büyüklüğüne göre temsilci gönderecekti (Taylor, 1948: 133- ı 35). Macarlar, imparatorluğun toplam nüfusunun 2/5'ini oluşturması ve toplam verginin 1/3 'ünü ödemesine karşın bağımsızlığım almayı başarmıştı. Öngörülen mutabakat çer­ çevesinde Macar parlamentosu 1866 tarihli "Milletler Yasası"m da ilan· etmişti. Buna göre Macarlar ülkeleri içindeki Alman, Sırp, Slovak ve Romen azınlıklara kendi dille­ rinde yerel idarelerini yönetme, Macar olmayan bölgelerde üst düzey mevkileri elinde bulundurma ve devlet okullarında kendi dili ile eğitim alma hakkım tamınışlardı. Sade­ ce bir sorun vardı ki Macarlar hiç bir zaman bu yasayı yürürlüğe koymayacaklardı. Ma­ car nüfus içerisinde en ezilen kesim Hırvatlar olmuştur. Tüm imparatorluk tarihinde Macarlara karşı monarşiden yana tavır koyan Hırvatların kaderi artık tamamen Buda­ peşte' de belirlenecekti. İkili monarşininkurulması diğer imparatorluk halklannın da taleplerine neden olmuş­ tur. Osmanlılar 1871 yılında milliyetçilik dalgasım kontrol altına almak için 1864 tarihli vilayet nizamnamesinde düzeltmeler yapmaya gidip beledi oluşumlann tüm imparator­ luğa yayılması için girişimlerde bulunurken Avusturya imparatoru Bohemya' da ütopik St. Wenceslaus devletini ihya etmeye çalışan Çekler ile mücadele etmekteydi. Bir Ma­ car sorunu ile daha karşılaşmak istemeyen imparator, 1620'de kazamlan Beyaz Dağ Sa­ vaşı 'ndan itibaren istikbalini Habsburg hanedamna bağlayan Çekıerin tarihsel haklanm reddetmiş ve büyüyen Slav muhalefetini aşmak için Reichsrat'taki temsil sayısını yük­ selterek doğrudan seçim usulünü uygulamaya koymuştur. Aslında Bohemya sorununu Macar sorunundan ayıran en önemli nüans, Macarlann silahlı güce sahip olma konu­ sunda yatıyordu. Bu güç sayesinde Macarlar Habsburglara karşı oldukça etkili müzake­ relere girişmişken aynı zamanda ülke içindeki azınlıkları da sindirebilmişti. Oysa Bo­ hemya'mn Si1ezya ve Moravya'yı egemenliği altına alacak tek bir dayanak noktası var­ dı: İmparatorluk ordusu. Mettemich, 1830'larda Avrupa'da tek bir ulusun yaratılmasımn temel hedefi olduğu­ nu söylemişti. Oysa Avrupa'da değil kendi imparatorluk sınırlan içerisinde bile böylesi bir prototipin dahi uzağında kalınmıştı. En küçük bir zayıflık belirtisinde imparatorluğa pamuk ipliği ile bağlı halklar hemen kendi devletlerini oluşturma çabasına girişiyorlar­ dı. Habsburglar da diğer imparatorluklar gibi İngiltere ve Fransa 'mn başını çektiği sa­ nayi hamlesini takip etmekte ve ekonomilerini imparatorluğu finanse etmeye yetecek ölçüde revize etmekte zorlanmışlardır. 17 ve 18. yüzyıllarda imparatorluk kaynakları nasıl hayali Kutsal Roma İmparatorluğunu yaşatmak için sarf edildiyse, 19. yüzyıl kay­ nakları da birbirine tamamen yabancı halklan bir arada tutmak için harcanmıştı. Müzi­ ğin başkentinin moda parçalarım ulusal marşlar oluşturuyordu ve Mazzini, Kossuth ve Reiger gibi milliyetçi önderler bu kozmopolit orkestranın şefliğini yapıyorlardı. III Sked, birleşme (Auglisch) sonrasında bile bürokrasinin Alman ag1rlı~ının muhafaza edildigini belirtirken toplam memurlann % 76'SI Almanlardan oluşurken birleşik bakanlıklarda dahi bu oran % S6'da kalmıştır. Bkz. Sked. 1980: 130. Bir Belge 95 1864 ve 1871 Vilayet Nizamnameleri Abdülaziz'in ikinci defa sadaret makamına getirdiği Fuat Paşa, mülki idarenin sağlam bir kanun çatısı altında yeni baştan düzenlenmesi gereğine, daha Lübnan ve Suriye is­ yanlarını bastırmakla görevli olduğu sıralarda inanmıştı (Shaw ve Shaw, 1982: 122). Fakat Paşa 'ya göre; Osmanlı İmparatorluğu 'nun mülki idaresinin iyi tarzda işlemesi, vasıflı memurlann bulunmasıyla mümkündü. Bab-ı ali 'nin tüm imparatorluğu İstan­ bul'dan idare etme arzularının önüne dikilen en büyük engel, 1838'den beri gerçekleşti­ rilmeye çalışılan Tanzimat projesinin ayırdına varmış, liyakat sahibi devlet adamlarının neredeyse yok denecek derecede olmasıydı. Yaşanan açmazın bir diğer parçası da yöne­ tHenler için söz konusu idi. Yüzyıllardan beri dış dünya ile teması sadece hanesinin ö­ nünden geçen bir seyyahı temaşa etmek yeya civarındaki bir levanten dükkanındaki it­ hal ürünleri merakla gözlemekten ibaret olan "kutsallaşmış bir geleneğin boyunduru­ ğu"nda ömür tüketmekte olan kişileri bu alışkanlıklanndan vaz geçirmeye zorlamak da pek kolay görünmüyordu. (Karaı, 2003: 152; Yaman, 1940: 1471). Abdülmecid'in ö­ lümünden sonra tahta çıkan Abdülaziz'in devlet yönetimindeki etkisi selefınkinden farklı olmayacaktı. Reşit Paşa'nın çalışmaları sonucunda, Bab-ı ali'nin Saray'ın önüne geçen prestij i, bu dönemde Fuat ve Ali Paşa'ların da katkısıyla daha da fazlalaştırılmış­ tır. Bab-ı ali 'nin Kırım Savaşı sonrası çözmek zorunda olduğu problemlerin sayısı kat­ lanarak artarken, yaşanan zorlu çıkmazlardan bir tanesi de, çok geniş alanlara yayılan imparatorluk üzerinde taşra personeline, özgürlük ve özerklik taleplerine set çekmek amacıyla etkinlik ve hız kazandırmak için idari hiyerarşi içerisinde ne gibi bir yetki da­ ğılımı yapılacağı konusuydu. İdari yetkilerin ısrarlı bir şekilde merkezde tutulmak is­ tenmesi özellikle iki nedenden kaynaklanıyordu; 1) Merkezi hükümetin sorumluluğu altında gerçekleştirilecek bir reform, toprak ağalarının halk üzerindeki sömürüsünü dur­ duracak ve Osmanlı himayesi altında kalmanın bazı yararlarını ortaya koyacaktı, 2) Bölgeler üzerinde yeniden merkezi denetimin kurulması devletin gelirlerini arttıracaktı. Öte yandan bölgesel yönetim; ulusçu, aynlıkçı güçleri yatıştıracak ve halkların geçmiş­ teki gelişmelerine uygun bir aşama olacaktı (Weiker, 1973: 103). Weiker'in de belirttiği üzere 1864'e gelindiğinde çelişik yapı kendini, her zamankinden daha çok hi ss ettiriyor­ du. Taşra ileri gelenlerinin koordineli bir şekilde merkeze bağlanıp vergi dolaşımına hız kazandırma isteği devlet ricalİni bu politikayı uygulamaya heveslendirirken Avrupa'dan gelen baskıların etkisi, merkezi düşünceleri ister istemez ademi merkezi bir çizgiye çe­ kiyordu. Çelişkinin bir nedeninin de reformları hazırlayıp, uygulamaya koyan Tanzimat devlet adamları arasındaki düşünsel farklılıkların olduğu su götürmez bir gerçektir. Örneğin Fuat Paşa 'nın taşra idaresine yönelik düşünceleri daha radikal iken, Ahmet Cevdet Paşa bu konuda oldukça ılımlıdır. Ona göre, Osmanlı eyaletleri hem nüfus hem de coğrafı şartlar bakımından birbirinden oldukça farklı özellikler içermekteydi. Bu sebeple, her bir imparatorluk parçasının özgül şartları ve geçirdiği tarihi süreç göz önünde bulun­ durmak kaydıyla tedrici bir kamu reformuna girişilmeliydi (Karaı, 2003: 153).1o Bu a­ ıo Cevdet Paşa bir layıhasında bu konu hakkında tam olarak şu yorumda bulunmuştur; "Devlet-i aliyede ez­ kadim idare-i gayr-i merkeziyye usulü cari oldu~u halde Tanzimat-ı hayriyenin icrasında bazı mertebe idare-i merkeziyye usulüne meyl olunup giderek bu usul baya~ı galebe eder gibi oldu ise de bunun taşralarca azim mehaziri görülmekle muahharen idare-i gayr-ı merkeziye usulüne avdet olunmuş ve bunun inzibat ve idarece 96 Çağdaş Yerel Y(Jnetimler, (13) 3 Temmuz 2004 maç la Bab-ı iili ilk neşteri; merkezin taşra ile olan baglantısını düzenleyen kapı kethü­ dası kurwnuna atmıştır. Vali ve mutasarrıfların merkezle olan baglantısını saglayan kapı kethüdaları, eyalet ve sancaklardaki kadro degişikliklerinde çogunıukla görev degişimi­ ne tabi tutulmaktaydı. Bu durumun sık sık yaşanması sonucunda ortaya çıkan istikrar­ sızlık, kapı kethüdalannın vazifelerini ne suretle ifa edeceklerine dair bir de nizarnna­ menin ele alınmasını zorunlu kılmıştı. Kaleme alınan nizarnname ile kapı kethüdalan i­ çin Biib-ı iili'de bir komisyon odası açılmış ve maaşlı memurlar haline getirilmişlerdir. ıt Şurası açıktır ki Abdülmecid iktidannın son zamanlannda uygulamaya geçirilen 1858 Talimatnamesi, hem azınlıklann hem de onlann koruyuculan olarak kendilerini göste­ ren Avrupa devletlerinin isteklerini karşılamaktan fazlasıyla uzak kalmıştı. Fuat Paşa özelolarak Kırım Savaşı sonrasında ivme kazanan Sırp, Rum, Bulgar ve Romen baş­ kaldınlan ile Avrupa devletlerinin söz konusu aynlıkçı hareketleri dolaysız bir şekilde desteklemesinin altını çizmişti (Shaw ve Shaw, 1982: 122). Daha güçlü ve daha adil bir taşra yönetiminin kurulmasından başka bir çarenin olmadıgı artık tüm Bab-ı Ali bürok­ rat1annca kabul ediliyordu (Davison, 1997: 166). Heyet-i Vükeladan karar alınması ve bunun Padişahın tasdikinden geçirilmesi sonrasında Fuat Paşa, hem Mithat Paşa'nın Niş sancagındaki başarılannı degerlendirrnek ve hem de çalışmalarına başlayan vilayet ni­ zaınnamesi komisyonuna, tecrübeleriyle katkıda bulunması amacıyla İstanbul'a gelmesi için telgraf çekti. Osmanlı İmparatorlugu'nun ilk vilayet nizarnnamesi ile ilgili çalışma­ lar kısa sürede tamamlandı.ıl Böylece Osmanlı taşrasında yeni bir dönem başlamış ve imparatorlugun sonuna kadar daha geliştirilecek mülki idarenin temeli atılmıştır. u ıı muhassenatı görülmüş ise de sonradan yine idare-i merkeziye usulüne mey1o1unup şimdi bir kanşık halde gi­ diyor. Halbuki bu esas kararlaşmadıkça idarece salim bir yola giditemez." Cevdet Paşa'nın 1871-1872 tarihli layihasından aktaran: Ebul'ula Mardin (1996), Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, Ankara, ss. 342-348 11 Kapı kethüdalann tam olarak vazifeleri, " ... kendilerine gelen evrakı günü gününe yerlerine göndermekten ve alınacak cevaplan da dairelere tevdiden ibaretti. Bunlar ilk tesislerinde, memleketin İstanbul'a olan işleri­ nin tesri ve tesviyesine ve ahalin hak ve menfaatlerinin muhafazasına memur ... " idiler". Bkz. Yaman, 1940: 1468. Aynca bkz. Tönük, 1945: 133-134: Kapı kethüdalıgı kurumun sadece mülki idare ile sınırh tutu1madıgı askeri hiyerarşi içerisinde de konumlandınlması için bkz. Vak'a-nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, 1988: 100­ 101. Findley ise kapı kethüda1ıgını reform öncesi döneme ait desantra1izasyon kalıntısı bir kurum olarak de­ gerlendirmektedir. Bkz. Findley, 1994: 153-154. 11 "Zaten Avrupa düvel-i muazzaması da her fırsattan istifade ederek Bab-ı Ali'yi ıslahat yolunda yeni tedbir­ ler almaga teşvik ve tazyik ediyordu. Eyaletlerden herhangi birinde çıkan mahalli küçük bir kanşıklık mülki idaredeki fena idare tarzına atfolunarak, ıslah çarelerine tevessül edilmesini devlete tekliflen ve hatta yeni yeni projeler takdirninden geri durmuyorlardı." Yaman, 1940: 1468. ıl Shaw, 1982: 123. Kanun dört fasıl, biri madde-i mahsusa olmak üzere yetmiş sekiz maddeden oluşuyordu. Bkz. DOstur, Tertib-i evvel, c. I, ss. 608-624, Vak'a-nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, 1988: 126-127. Nizam­ name Seyitdanlıogıu tarafından Latin harflerine aktanımıştır. Bkz. Seyitdanhogıu, M. "Tu na Vilayet Nizam­ narnesi", Çağdaş Yerel Y(Jnetimler Dergisi, C. 5, S. 2, Mart 1996, ss. 67-81. 14 1864 Nizamnamesinin diger bir spekülatif cenahı, kanun hazırlıklan aşamasında ne derecede Fransız idari yapısından etkilenmiş oldugudur. Davison, tasan hazırlanırken Ali ve Fuat Paşalann, Fransız1ann 'departman' yönetmeliklerine ya da özetlerine başvurduk1anna deginirken (Davison, 1997: 168), Engelhardt bu tanıyı Fransa'daki uygulama ile kıyaslayarak izah eder, "vilayet, Fransa 'daki departiment 'lerde olduğu gibi arrondisement' in karşılığı olarak sancaktara canton'ların karşılığı o/an kaza/ara bunlar da naMyelere ayrıl­ dılar... ", Engelhardt, 1999: 127. Bunun yanında Çadırcı, dönem yöneticilerinin çogunun Avrupa 'yı görmüş, özellikle Fransız 'depatemente' sistemini, inceleme imkanı bulmuş kimselerdi (Çadırcı, ı 997: 251) der ama yine de tam anlamıyla bunun böyle oldugunu söylemenin zor oldugunu, çünkü II.Mahmut'tan beri oturtulma­ ya çalışılan merkeziyetçi bir egilimin varo1dugunu valiler ve memurlar üzerine getirilen taHmatname ve dü­ zenJemelerin de bu kanundan önceki satbalar oldugunu savunur (Çadırcı, 1997: 251-252; Mordtmann, ı 999; Bir Belge 97 Bab-ı ali'nin yönetim profilinin en önemli karakteristiği olan "kaide-i tedric" (temkin­ li tutum), etkisini vilayet nizamnamesi hazırlıklarında da göstermiştir. Kanunun tüm imparatorlukta aynı anda yürürlüğe konulması sonrasında ortaya çıkabilecek olası tatsız gelişmelerden çekinen kalemiyye efendileri, Si1istre, Vidin ve Niş eyaletlerini birleştire­ rek "Tuna Vilayeti" adı ile yeni bir idari ünite oluşturmuşlardı. Pilot bölge olarak bura­ nın tespitinde hızla yükselen Balkan ayrılıkçı hareketleri etki yapmıştır. Mithat Paşa'nın anılan na bakılacak olursa plan tamamıyla Fuat Paşa'nın rahlesinden geçmişti (Mithat Paşa'nın Hatıralan, 1997: 44). Bu kapsam çerçevesinde 1864 Vilayet Nizamnamesi Rumeli' deki şartlar göz önüne alınarak yeniden düzenlenmiş ve 7 Kasım 1864 tarihinde de yasalaşmıştır. İkinci Ordu 'nun etki sahasına giren bölge, Edirne dışında tamamen yeni vilayetin sınırlannı belirliyor ve neredeyse bugünkü Bulgaristan'ın yüzölçümüne yakın bir idari bölümlerneye gidiliyordu. Tuna Nizamnamesi, 1864 nizamnamesine na­ zaran idari taksimat konusunda daha spesifik bir görünüm kazanmış örneğin vilayet al­ tında ancak yedi livanın oluşturulabileceğini kayıt altına almıştır (md. 2). Buna paralel bir nüans da kaza idarelerinde yapılmış ve Tuna Nizamnamesi kaza reisIerini "kayma­ kam" değil "müdür" olarak tammlamıştır. Tuna Vilayeti Nizamnamesi (bundan sonra "T.V.N.") ile 1864 Vilayet Nizamnamesi­ nin (bundan sonra "1864 V.N.") giriş ve "idare-i mülkiyye" kısmını oluşturan ilk on beş maddesi aşağı yukan aynı olduğu için ortak çıkanmlarda bulunacağız. 1864 V.N.'si giriş cümlesinde bundan sonra idari taksimatın liva eksenli yapılacağı ve bunların oluş­ turacağı ünitelere "vilayet" denileceğini vurgularken diğer beş madde 'nin her birinde li­ va, kaza ve köy birimlerinin sınırını çizmiştir. Bununla beraber söz konusu beş madde, iki ara birimi yani "nahiye" ve "mahalle" bölümlernelerine oldukça genel ifadeler ile a­ tıf1arda bulunur. Tamamen nicelik özelliklerine dayanarak konturlan çizilen "nahiye" ve "mahalle" üniteleri hesaba katıldığında klasik yargılamalann haricinde dörtlü değil altılı bir taksimat ile karşılaşırız.l!! Her iki nizamname "İdare-i Umumiye-i Merkeziyye'~ adı verilen on maddelik bölümde vilayetin idari, mali, askeri kısaca her alanı ile ilgilenecek çekirdek kadro üzerine yoğunlaşır. Vilayetin en yetkili kişisi olan valinin padişah onayı ile atanacağını belirten 6. madde, 1864 tarihine kadar Bab-ı ali 'yi fazlaca düşündüren valinin yetkileri konusunda yine kesin bir hüküm getirmekten sakınmış ve kapalı bir şe­ kilde "umur-ı mülkiyye ve maliye ve zabtiyye" politikalan ile sorumlu olacağım belirt­ miştir. Yargının kesinlikten uzaklığı alt kadrosunu oluşturan kişilerin çifte statüsü ile daha da karmaşık bir görünüm kazanır. ı7 Örneğin vilayetin hesap işleri ile sorumlu def­ terdar, Maliye Nezareti tarafından atanıp talimatlannı bu nezaretten alacakken (md. 7), hareket alanı Maliye Nezareti bürokratlarınca hazırlanmış özel bir yönetmelik çerçeve­ ı6 23). Sistemin Fransa'dan ahndı~ını konusunda hemen hemen tüm kalem sahipleri mutabıktır. Bkz. Yaman, 1940: 1487, Tönük, 1945: 146; Sencer, 1992: 79; Bayındır, 1944: 61; Lewis, 1984: 384; Findley, 1994: 154. l!! Bu ise genelde kabul gördü~ü şekli ile sistemin Fransız mülki idaresinin karbon kopyası oldu~na dair "ar­ gümanın" oldukça dışında kalan bir çıkanmdır. Konu kuşkusuz çok daha derin bir analizi haketmektedir. ı6 Yine de Çadırcı gerek idare meclisinde gerekse de umumi mecliste tOm yetkilerin valid e toplanması nede­ niyle valinin Tanzimat döneminin başından beri elde etmedi~ bir gücO eline geçirdi~ni ileri sürer. Bkz. Ça­ dırcı, 1997: 225. ı7 Davison bu ikircikli yapıdan duydu~ hayreti gizlemez, " ... vilayet memurlan da (maliye, haberleşme, ba­ yındırlık hizmetleri ve tanrndan sorumlu olanlar) başkentten tayin edilmekteydi. Ne var ki bunlar, hem İstan­ bul'daki nezarete, hem de valiye karşı tuhaf bir ikili sorumluluk taşıyordu." Davison, 1997: 169. Findley, 1998: 165. 98 Çağdaş Yerel Yönetimler. (13) 3 Temmuz 1004 sinde kendine ait bürosu (muhasebe kalemi) ve personeli ile yine bu nezarete bağlı ola­ T.V.N. 'si ise nedeni belirtilmeyen bir şekilde defterdarı, "Vilayet Muhasebecisi" unvam ile karşılamış ve 1864 V.N.'sİnin dışında olarak vali ile Vilayet Muhasebecisi arasındaki vazİfelerİn özel bir nizamname ile daha sonra düzenleneceğini eklemiştir (T.V.N. md. 8). Vilayerin idari kadrosundaki bu çifte sorumluluk sadece defterdar ile de sınırlanmamıştı. Nafıa ve hariciye memurlarımn da konumu bundan farklı değildi (md. 10-11). caktı. Tuna Vilayet Nizamnamesini, 1864 Vilayet Nizamnamesi'nden ayıran bİr diğer konu mülki idarecilerin aldıkları unvanlardan kaynaklanmaktaydı. Örneğin 1864 nizamname­ si livamn reisi olarak mutasamfı görürken (md. 2), T.V.N. 'nde livamn başındaki kİşi kaymakamdır (md. 2). Benzer şekilde bir basamak aşağıya inildiğinde kazanın reisi 1864 V.N.'ne göre kaymakam olarak gösterilirken T.V.N.'sine göre müdürdür. Aynı zamanlarda kaleme alınan ve özde 1864 V.N. maddelerini özünde toplayan T.V.N.'nde neden böyle farklı bir unvan sıralamasına gidildiği ile ilgili elimizde herhangi bir veri bulunmamaktadır. Bu nedenle de konuyla ilgili her türlü akıl yürütmenin doğrulanması mümkün görünmemektedir. Kadronun en yeni yüzlerinden birini vilayet mektupçusu oluşturmaktaydı. Vilayetin sorumlu olan mektupçu, vilayet matbaasının kurulması ve bunun işle­ tilmesinden sorumlu kişi olarak görevlendirilmişti (md. 9). Mektupçunun adı her iki ni­ zamnamede de net olarak konmamıştı fakat 1871 Vilayet Nizamnamesi'nde de görüle­ ceği üzere yetki sahası onu kısa sürede bir evrak odası şefliği ve vali yardımcılığı pozis­ yonuna kadar YÜkseltmişti. Ayrıca Tuna Vilayeti örneğinde endoktrinasyon özelliği fazlasıyla fark edilen gazete yayıncılığı yine 1871 Vilayet Nizamnamesinde mektupçu­ nun görevlerinden biri olacaktı. Vilayet idaresinin yeni simalarından bir diğeri "U­ mfu-ı Hariciyye Memuru" idi (md. 10). Özellikle Osmanlı taşra hayatına damgasını vu­ ran konsolos etkilerine karşı bir anlamda müzakereci olarak görevlendirilen dış işler memuru, ağırlıklı olarak imparatorluğun kıyı ve gayr-ı Müslim kesimin ağırlıklı olarak yaşadığı bölgelerinde görevlendirilecekti. Çekirdek kadronun diğer isimleri vilayetin bayındırlık işleri ile sorumlu Nafıa Memuru (md. ll) ve tarım-ticaret işleri ile sorumlu Ziraat ve Ticaret Memuru idi (md. 12). yazışmalanndan lII n Vilayet idaresinin yeni organlarından "idare meclisi" yukarıda sayılan yetkili kişiler­ den ve Müslim ve gayr-ı Müslim tebaadan seçilecek kişilerden oluşacaktı. Tebaanın . temsil oram 1864 V.N.'nde dört ile sınırlandırılırken TV.N.'nde bu sayı üçerden olmak üzere altıya çıkarılmıştır. Üye sayısındaki bu çoğalma Balkanların çok mezhepli kültürü ile açıklanır mı tam olarak bilinmez ama Islahat Fermanı doğrultusunda reayamn yöne­ tici e1it ile periyodik değil sürekli bir karar organında müzakere edecek olması Batı' da örnekleri görülen Diet ve Duma örneklerinin de ilerisinde bir gelişme olduğu belirtilme- III DOstur, i Tertip, C. 1,20 Ocak 1871 tarihli Vilayet Nizamnamesi, md. 17, ss. 629-630. Söz konusu nizam­ name Seyitdanlıogıu tarafından Latin harflerine çevrilmiştir bkz. Seyitdanlıogıu M. (1996) "1871 Vilayet Ni­ zamnamesi ve Getirdikleri", Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, C. 5, S. 5-6, Kasım-Eylül 1996, ss. 89- i 03 ve 89-99. 19 DOstur,I. Tertip, C.I, 1871 Vilayet Nizamnamesi, md. 20, s. 630. Bir Belge 99 lidir. 30 Vilayetin mülki, mali, zirai ve harici işlerinin müzakeresinden sorumlu tutulan idare meclisi, eklenen bir madde ile hukuki edimlerin tamamen dışına çıkanımıştır (md. 14). Valinin askeri hiyerarşideki karşılığını alaybeyi (miralay) olarak tanımlayan ni­ zamname, bir açıklama getirmek adına valinin alaybeyinden bile daha üstün bir konum­ da olduğunu vurgulamış (md. 15) ancak bunun üstündeki rütbelere karşı olan mevkiini boş bırakmıştır. Her iki nizamname için de söz konusu olan bu yasal boşluk, pratikte bir şekilde doldurulmuştur. Örneğin Tuna Vilayeti'nin kurulmasından sonra buraya atanan Mithat Paşa aynı zamanda bu vilayetin askeri paşası olarak da görülmüştü. Aynı pratik yaklaşım, Mithat Paşa 'nın Suriye Valiliği zamanında ise ters bir şekilde yansımış ve as­ keri yetkilerle donatılmayan Paşa, devamlı olarak vilayetin askeri komutanı ile sık sık karşı karşıya gelmiştir. Vilayet nizamnamelerinin belki de en can alıcı kısımlarından birini hukuk boyutu o­ Gülhane Hatt-ı Hümayunu sonrasında dahil olmaya başlayan çok üyeli Nizamiye Mahkemeleri, söz konusu vilayet nizamnamesi kapsamında yeniden düzenlenmiştir. Hazırlık sürecinin tamamen Fransız etkisi altında kalınarak yapıldığı ileri sürülen nizamname (Bozkurt, 1996: 119; Sencer, 1992: 80; Davison, 1997: 171), her vilayette bir divan-ı temyiz (md. 18), her livada bir meclis-i temyiz (md. 38), ve her kazada bir meclis-i deavi (md. 51) kurulmasını öngörmekteydi. Hiyerarşinin tepe noktasına "müfettiş-i hükkam-ı şer'iyye"yi oturtan nizamname (md. 16), bu kişinin atama prosedürlerinin ise Meşihat (Şeyhülislam) makamınca kararlaştırı­ lacağını eklemiştir (md. 17).:n Yukanda belirtilen hukuk meclislerine tebaanın temsili anlayışını da yerleştiren nizamname (md. 19, 39, 51), ayrıca köy biriminde de bir "sulh meclisi"nin oluşumunu sağlayarak daha önceki dönemlerin en önemli sorunlanndan a­ dalet sağlama sürecinin hızlandırılması ve kolaylaştırılması konulannda önemli bir adım atmıştır (md. 60). Her idari ünitede kurulan bu adalet organlan kanalıyla Müslim ve gayr-ı Müslim tüm Osmanlılar yargı işlerine doğrudan müdahalede bulunabilecektL Meclislerin yetkileri ise şeriat, ticaret ve konsolosluk mahkemelerinin kapsamı dışında­ luşturmaktaydı. Osmanlı yargı teşkilatına Tebaanın yönetime eklenmesi neredeyse nizamnamelerin raison d'etre'ini oluşturuyordu bununla ilgili ola­ rak Ortaylı 1864 Nizamnamesini, Hi 9. yüzyıl 'eşitlikçiligine' ayak uydumıası için düşünülmüş bir tedbir ola­ rak yorumlarken (Ortaylı, 1985: 70), Çadırcı, "hükümetin uygulamaya koyduğu denge politiknsının 'yarı yarı­ ya' ilkesiyle meclislerde müslüman olmayanların temsil edilmesiyle sorunun sona ermeyeceği bilinmiyor de­ ğildi ama bu aşamada hükümetin yapabileceği başkn şey de yok gibiydi. "(Çadırcı, 1997:257) eleştirisini geti­ rir. Cevdet Paşa ise temsil konusunda Bab-ı ali'nin son derece titiz davrandtgı ve belirlenen gayr-ı müslim temsil kontenjanına tam olarak riayet edilmiş oldugunu vurgular. Bkz. Cevdet Paşa (1980), Maruzat, İstanbul, ss.170-171. Davison ise azınlıklann devlet katındaki temsilcilerinin niteliginin degiştigini ama yine de meclis­ te kendilerine düşen sandalye sayısının sınırlı oldugunu belirterek, "Sistem, Reşid'in devrini aşıyordu, çünkü idare meclislerinde gayr-i müs/im ruhbanın etkisi daha azdı. Vi/ayet meclislerinde ise pratik bakımdan kalk­ mıştı (. .. .) ancak her meclisteki Türk memurların bileşimi ile seçilen üyelerin seçiminde memurlara belirleyici söz hakkının verilmesi, vi/ayetlerden knzalara kndar, hıristiyan nüfusun çoğunluğa sahip olduğu Ba/knn böl­ gelerinde bile çoğunluğun müslümanlara kalmasının güvence altına alınması anlamını taşıyordu." (Davison, 1997: 170). Bayındır, azınlıklara saglanan eşit temsil hakkını tamamen dış politika açısından okurken (Bayın­ dır, 1944: 58), Onar da Bayındır'dan farklı düşünmemektedir; .. .. .idari hayatımızda duyu/an ihtiyaçlann, ik­ tisadi ve içtimai bir teknmülün mahsu/ü olmaktan ziyade siyasidir. Tanzimat rica/i bunları Avrupa 'ya benze­ mek ve aynı zamanda hıristiyan eknl/iyetlere de idareye iştirak hakkı verildiğini göstererek siyasi entriknlar yapan bir kısım Avrupa devletlerini memnun etmek, tatmin ey/emek maksadıyla yapıyorlar. "Onar, 1942: 686. 31 İdari ve adli yetkilerin biribirinden ayrılmasını Tanzimat reformlanna sinen seküler uygulamalar çerçeve­ sinde açıklayan Shaw, yine de sistemin Meşihat eksenli kurgulanmasmı muhafazakar çevrelerin tepkilerini ya­ ttşttrmak amacıyla düzenlendigini ileri sürüyor. Bkz. Shaw, 2000: 212-213. 30 i 00 Çağdaş Yerel Yönetimler, (J 3) 3 Temmuz 2004 ki alan ile sınırlandırılnnştı (Çadırcı, .1997: 256). T.V.N., sadece meclis-i cinayet konu­ sunda 1864 V.N.'sinden ayrılmıştır. Konuyu daha ayrıntılı olarak alan (iki madde daha eklenmiş) nizamname, ayıca meclis-i ticaretin fonksiyonlanm sıralarken 1864 V.N. 'sinde mutasamf olan geçen kısımlan kaymakam olarak degiştirmiştir. Gökbilgin'in de belirttigi gibi vilayet nizamnarnesi ile beraber Osmanlı adalet k:üresi­ ne taşınan Nizamiye Mahkemeleri aracılıgı ile halk, hakim adalet anlayışının nesnesi degn sujesi olarak görülmeye başlannuştır (Gökbilgin, 1967: 110). Ortaya konan sis­ temde fazlasıyla Anglo-saxon etkilenmeler bulan Ortaylı, farklı cemaat1erden gelen ki­ şilerin hukuk meclislerine alınmasım konsoloslann etkisinin azaltılması yönünde atılnnş bir adım olarak degerlendirmektedir (Ortayh, 1985: 60-61).Yeni adli yapılanmamn bel­ ki de asıl vurgulanması gereken tarafı mülki baskının adli hiyerarşinin üzerinden tama­ men alınnnş olmasıydı (Ekinci, 2004: 172). Hal böyle olmasına karşın mahkemelerin yapısını analiz eden Ahmet Mithat Efendi, vali ve mutasamflara verilen sözde denetim yetkisinin dahi eleştiri konusu yapıldıgını belirtmektedir (Ahmet Mithat Efendi, 2004: 98-99). Hiyerarşik ayrışmaya karşın ilmiye silkinden olmayan kişilerin de bu kadrolara atamasının yapıldıgı görülüyor. Ekinci yine de ataması yapılan bu kişilerin, medrese ve­ ya mekteb-i hukuk çıkışlı olmasına dikkat edildiginin altım çizmektedir (Ekinci, 2004: 173-174). 1864 V.N. taşra yönetimine idare meclisi haricinde tüm vilayetin sesini duyurmasına imkan tamyacak genel bir meclisineklenmesini de karar altına almıştır (md. 25). "Vila­ yet Umumi Meclisi"nin faaliyet kriterleri göze alındıgında Tanzimat Fermam'mn ila­ rundan sonra taşrada oluşturulmaya başlanan Muhasıllık veya Eyalet Meclisleri'nden çok da farklı bir konuma sahip olmadıgı görülebilir (Shaw, 2000: 213-214). Her livadan seçilecek iki Müslim ve iki gayr-ı Müslim üyeden oluşan meclisin (md. 25) kendi gün­ demini oluşturmasına izin verilmemiştir. Livalardan gelen memurlar bölgelerine ait so­ mnlan valinin huzuruna taşıyacak ve burada en önemli maddelerin sıralanması sonra­ sında "mütalaa" amacıyla meclisin gündemine getirilecekti (md. 28). Çalışma süresi yılda bir kez ve kırk günü aşmayacak şekilde düzenlenen meclislerin (md. 26), özellikle dört ana başlıkta vilayet yönetimine yardımcı olması isteniyordu; (1) Vilayet yollanmn inşası, (2) Yapılan yollann bakımında devamlılıgın saglanması, (3) Vilayetteki ticari ve zirai potansiyelin yükseltilmesi (4) Liva, kaza ve köylere düşen vergi oranlanmn göz­ den geçirilerek düzenlenmesi (md. 27).3ı Hem 1864 V.N. 'si hem de T.V.N., ikinci bölümlerini livalann mülki ve hukuki yapı­ 1864 V.N.'si yukanda da dikkat çektigimiz üzere livaya valinin de­ netiminde mülki ve güvenlik yükümlülüklerini yerine getirmek üzere mutasamfı atar­ ken (md. 29), T.V.N.'nde makam unvam kaymakam olarak degiştirilmiştir (md. 31). Aynı paye düzeltmesi mali işlerden sorumlu defterdar statüsünde de yaşannnş ve sına ayırnnşlardır. Shaw, meclislerin temsil fonksiyonunu o kadar önemsemiştir ki, sürecin önce Şura-yı Devlet'e daha sonra da ilk parlamentoya kapı araladı~nı öne sürmüştür. Ayrıca Shaw'a göre i 868'de İstanbul belediyesini dOzen­ lemek için çıkarılan ve İstanbul'u on dört belediye dairesine ayırarak her dairede meclislerin açılmasını sa~la­ yan girişimin de Vilayet Nizamnamesi'nin etkisi bulundu~unu belirtmektedir. Bkz. Shaw, 1992: 42. Vilayet Umumi Meclisleri ile 1868 İstanbul Belediye Nizamnamesi arasındaki etkilenmeyi karşılaştırmak için bkz. Tura1, Erkan, "Osmanlı Kenti, Romanov- Osmanlı Belediyecili~i ve 1868 Nizamnamesi", Çağdaş Yerel Yöne­ timler Dergisi, C. 12, S. 4, Ekim 2003. II Bir Belge ı oı T.V.N. bu makamı "Mal Müdürü" olarak karşılarken vilayetteki defterdann payesi ise yine çekirdek kadro yu incelerken not düşürdügümüz gibi "Muhasebeci" olarak tadil et­ miştir. Liva idari personeline "Liva Tahrirat Müdürü"nü de ekleyen her iki nizamname (1864 V.N. md. 32, T.V.N. md. 34), yetkilerini; idari, mal, güvenlik, ticari, zirai, tapu ve ihale işleri ile sorumlu tuttugu ve hukuki işlerden kesinlikle azade kıldıgı bir idare meclisinin liva reisi altında toplanmasını emretmiştir (1864 V.N. md. 34, T.V.N. md. 36). Liva idare meCıisleri, resmi memurların katılımı haricinde 1864 V.N. 'ne göre ikişer Müslim ve gayr-ı Müslim'e kapılarını aralarken (md. 33), tıpkı vilayet idare meclisinde oldugu gibi T.V.N., bu sayıyı üçe çekmiştir (md. 35). Nizamnameler alt birimlerindeki kaza reisIerinin (1864'e göre kaymakam, T.V.N.'ne göre müdür) liva meclisine karşı sorumlu olacagım ve unvan olarak da liva reisinin "muavini" olarak kabul edilecegine işaret ediyorlardı ( 1864 V.N. md. 35, T.V.N. md. 37). Liva sınırlan içerisindeki tüm askeri hiyerarşi de tıpkı vilayet bazında oldugu gibi liva reisinin emrine verilmişti (ı 864 V.N. md. 36, T.V.N. md. 38). kompartımanında T.V.N., 1864 kararlan üzerinde çok fazla düzeltmede bulun­ neredeyse aynen kabul etmiştir. Aradaki fark sadece kaza reisinin 1864 V.N.'ne göre kaymakam (md. 43), T.V.N.'ne göre ise müdür olması (md. 47) ve de kaza meclis­ lerine seçilecek tebaamn 1864 V.N.'nde üçer (md. 47), T.V.N.'nde ise dörder aza (md. 50) olması bakımından aynşıyordu. Her iki nizamname bunun dışındaki konularda ortak kararlar almışlardır. Toplanan gelirlerin livaya gönderilmesi işleminin kaza reisinin so­ rumluluguna bırakılması (1864 V.N. md. 43, T.V.N. md. 48), kaza yazışmalanm ve he­ sap defterlerini tutmakla sorumlu personelin sayısının en fazla iki kişi ile sınırlandını­ ması (1864 V.N. md. 45; T.V.N., md. 49), kaza idare meclisinin kaza hakimi, müftüsü ve ruhani liderleri ve tebaadan seçilecek azalardan oluşmasına (1864 V.N. md. 47, T.V.N., md. 50) ve askeri personel üzerindeki yetki hakkının kaza reisinde oldugu an­ cak bunu liva reisine sorarak kullanması gerektigine karar verilmişti (1864 V.N., md. 49; T.V.N. md. 53). Kaza mamış T.V.N., köyorganizasyonunda da 1864 V.N.'ne sadık kalmış ve ve neredeyse nokta­ virgülüne kadar tüm kararlan aynen kabul etmiştir. Nizamname, işe köydeki muhtar sayısım tespit etmekle başlamış ve yirmi hane ve daha fazlası için iki, fakat bu sayımn altında haneye sahip köyler için bir muhtar tayinine karar vermiştir (1864 V.N. md. 54; T.V.N. md. 58). Seçimle isimleri belirlenen kişilerin muhtar olarak tayinleri ka­ za başkanlannın onayına bırakılırken (1864 V.N. md. 55; T.V.N. md. 59), devletin kır­ sal alandaki temsilcileri olduklan vurgulannuştır (1864 V.N. md. 56; T.V.N. md. 60). Kırsal alanda asayişten sorumlu korucu ve bekçi gibi kişileri tamamen muhtann otorite­ si altına alan kanun (1864 V.N. md. 57; T.V.N. md. 61), üçten az ve on ikiden çok ol­ mamak üzere "ihtiyar meclisi" adı verilen temsil kurumlarım oluşturmuştur. Köydeki her cemaat için farklı meclislerin kurulmasına izin veren yasa, cemaatlerin ruhani lider­ lerini meclislerin dogal üyeleri olarak görmüştür (1864 V.N. md. 58; T.V.N. md. 62). ihtiyar meclisinin çalışma alanını, vergilerin paylaşımı, köy. temizliginin saglanması, zi­ rai verimliligin artınIması olarak gösteren nizamname, bunlara ek olarak küçük davala­ rın kaza deavi mahkeme leri ne intikal etmeden bu birimlerde görülmesine de karar ver­ miştir (1864 V.N. md. 59; T.V.N. md. 63). Köyün genelini kapsayan konularda ihtiyar­ lar meclislerinin ortak çalışması için hukuki zemini oluşturan nizamname (1864 V.N. md. 60; T.V.N. md. 64), muhtarların köy içindeki yasal haklan için de ayn bir talimat­ sından 102 Çağdaş Yerel Yönetimler, (/3) 3 Temmuz 2004 namenin kaleme alacağını vurgulaıniştır (1864 T.V. md. 61; T.V.N. md. 65). Bununla beraber 1864 V.N. ile T.V.N. muhtarlann ve ihtiyar meclislerinin yetki süresi hakkında ortak bir tavır almamışlardır. 1864, bu süreyi bir yıl ile sınırlarken, T.V.N. bu konuda herhangi bir süre vennemiş ancak tıpkı 1864 V.N.'nde olduğu gibi muhtar1ann hükü­ metçe ve belirli durumlarda ihtiyarlar meclisince görevden alınacağını belirtmiştir (1864 V.N. md. 62; T.V.N. md. 66). Her iki nizamname son bölümlerini vilayet, liva, kaza ve köy meclislerinde görev ala­ cak azalann seçilme şartlanna ayınnıştır (Bab-ı hami s - Beşinci bölüm). Vilayet idare meclisi ve genel meclis azalannın seçiminde nizamnameler benzer kriterler üzerinde yoğunlaşırken, azanın merkez vilayet ve liva merkezinde yaşamasını şart koşulmuş, 1864 V.N. liva merkezi için "kasaba" ifadesini kullanırken T.V.N. aynı ifadeyi "şehir" olarak değiştirmiştir. Yaşanan bu kelime kanşıklığının nedenini nizamname taslağı ha­ zırlanırken çeşitli Batı ülkelerinin idare metinlerinin çevirisinden mi kaynaklanmış ol­ duğu sorgulanmaya değer bir konudur. Seçilecek kişinin yılda beş yüz kuruş vennesi, Osmanlı tebaasından ve okur yazar olması altı çizilen kriterlerdir (1864 V.N. md. 77; T.V.N. md. 81). Seçilecek mümeyyizler ve vilayet meclislerinde görevalacak aza liste­ leri onay için valiye oradan da saderet makamına iletilecekti. Vilayet genel meclisleri i­ çin aza seçim maratonu toplantı tarihinden bir ay önce başlayacaktı. Kazalan temsilen livaya gelen dört üye burada hvalannı temsil etmek üzere üç isim üzerinde karara var­ dıktan sonra hazırlanan listeyi mutasamf kanalıyla vilayet valisine ulaştıracaklardı (1864 V.N. md. 78; T.V.N. md. 82). Liva ünitesindeki seçim süreci, gerekli seçim evrakının liva yönetimince kazalara gönderilmesinden sonra başlatılacaktı. Liva idare meclisine girecek dört aday için üç misli aday tespiti yapılacaktı (1864 V.N. md. 73; T.V.N. md. 77). Kendi içinden bir se­ çim kurulu oluşturan idare meclisi (ve liva reisi), en az oy almış olan 1/3 'lük kesimi lis­ te dışına çıkanyor ve hazırlanan yeni listeyi onay için valiye gönderiyordu (1864 V.N. md. 74; T.V.N. md. 78). Vali ise son karar mercii olarak uygun bulduklannı aza ya da mümeyyiz olarak tayin ediyordu (1864 V.N. md. 75; T.V.N. md. 79). Liva bazında dik­ kat edilmesi gereken konu T.V.N.'nde temsilci sayısının artınimış olmasıdır. 1864 V.N. bunu dört kişi olarak sabitlerken bu oran ikincisinde altıya ve buna nazaran da aday lis­ tesi üç katı hesabından on sekiz aday üzerinden hesaplanmıştır. Yukanda da değindiği­ miz gibi resmi metinlerde bununla ilgili bir veri geçmediğinden "temsiloranının yüksel­ tilmesinin tebaayı idari işlere yakınlaştıracağı" düşüncesinin önemli bir rol oynayacağı tahmininin dışında şu an için bir şey söylemek oldukça güç görünüyor. Seçimlerle ilgili en detaylı açıklama kaza ünitesi için yapılmıştır (toplam altı madde). Aza meclislerine seçilmek için "mümkünse" okuma yazma bilmesi, yıllık yüz elli kuruş vergi vennesi, devlet-i aliyye tebaasından olması, otuz yaşını bitinniş olması gibi şartlar aranıyordu (1864 V.N. md. 67; T.V.N. md. 71). Söz konusu madde seçim süresini iki yılda bir defa üzerinden düzenlerken, aza sayısını tıpkı vilayet ve liva aza seçiminde ol­ duğu gibi üç misli üzerinden hesaplamış ayrıca gayr-ı Müslim nüfus içindeki çeşitliliğe göre de aday sayısının ilk yıl için dokuz (T.V.N. için on iki) daha sonrası içinse beş (T.V.N. için altı) olarak belirlenmesine karar venniştir. Kaza idare meclisinde hazırla­ nan adaylık ilmühaberleri köy muhtarlanna gönderilecek ve ihtiyar meclisinin yapacağı oturumda hem aza hem de mümeyyiz sayısının iki katından oluşacak bir liste hazırlana­ Bir Belge ıo3 caktı. Bu aday listesi 1864 V.N.'ne göre dokuz iken T.V.N. on iki olarak düzenlemiştir (1864 V.N. md. 68; T.V.N. md. 72). İhtiyar meclisleri tarafından adayların belirlenme­ sinden sonra liste kaza idare meclisine gönderilecekti (1864 V.N. md. 69; T.V.N. md. 73). Kaza idare meclisi üyelerinden oluşturulan seçim meclisi (meclis-i tefrik) , gelen listede en az oyalan adayları çıkararak 113 'ünü eler ve hazırlanan yeni listeyi mutasarrı­ fın onayına sunacaktı (1864 V.N.md. 70; T.V.N. md. 74). Liva reisi önüne konan liste­ de uygun gördüğü kişileri aza veya mümeyyiz olarak seçecek eğer isterse konuyu liva meclisine taşıyıp görüş alışverişinde bulunabilecekti (1864 V.N. md. 71; T.V.N. md. 75). Liva başkanının onayından sonra hazırlanan görev belgeleri kazalara gönderilecek ve kaza reisIeri aracılığı ile aza seçilen kişilere iletilecekti (1864 V.N. md. 72; T.V.N. md. 76). İdari bölüm1emenin.en küçük ünitesi olan "kur'a"da (köy) da benzer bir seçim prose­ dürü ile karşılaşmaktayız. Her yıl yapılması öngörülen seçimlerde seçmen yaşını on se­ kize indirip Osmanlı tebaasından olma şartı arayan nizarnname, yıllık vergi oranını ise elli kuruş olarak tespit etmiştir (1864 V.N. md. 63; T.V.N. md. 67). Muhtar ve ihtiyar meclisi adaylıkları için ise seçmenlerden farklı olarak yıllık yüz kuruşluk bir vergi oranı ve otuz yaşını tamamlama talebinde bulunmuştur (1864 V.N. md. 64; T.V.N. yaş haddi­ ni otuz beşe çıkarmış md. 68). Yapılan seçim sonrasında muhtar ve aza seçilenIere ait evraklar onay için kaza reisine gönderilecekti (1864 V.N. md. 65; T.V.N. md. 69). Köy­ lerde muhtar ve ihtiyar meclisi azalık seçimleri her yıl yenilenecek ancak bu süre zar­ fında azalardan biri görevini yapamayacak bir duruma düşerse onun yerine aza seçimi için olağan dışı bir oturum ile aza tespit hakkı karar altına alınmıştır (1864 V.N. md. 66, T.V.N. md. 70). 1864 sonbaharında Bab-ı ali'de yaşanan ruh halini en iyi gösteren belge Tuna Vilayet Nizarnnamesine i1iştirilen "beyanname"dir. Sultanın tahta çıkmasından beri yapılan işle­ rin önemine değinen belge, yine de devletin kuvvetlenmesi ve halk ile devlet arasındaki kopukluğun ortadan kaldırılması için çok daha fazla şeyler yapılması gereğine dikkat çekmiş ve en başta mülki taksimatın karışıklığını vurgulamıştır. Tüm eyaletleri doğru­ dan merkez ile bağlantı kurmasını zorunlu tutan sistemin yarattığı güçlüğün altı çizile­ rek aynı karmaşanın vilayet meclisleri için de söz konusu olduğunu belirtmiştir. Bu bağ­ lamda belge, eleştiri oklarını taşra adalet sistemine de yöneltmiş ve mülki ve şahsi dava­ ların birbirinin içine geçtiği yorumunda bulunmuştur. Belgeye göre taşra reformu kaçı­ nılmazdır buna göre en başta eyalet birimleri vilayete dönüştürülecek bunlar da aşağıya doğru kademelendirilerek liva, kaza ve köylere böıünecekti. Belge, yeni sistemin bir sorunla karşılaşmadan uygulanacağı konusunda iyimserdir fakat yine de mülki idarenin "tecrübe" üzerine kurulu bir sistem üzerinde hareket ettiği­ ni belirtmesi bakımından da temkinlidir. Anadolu ve Rumeli'de belli dairelerin oluştu­ rulması ve sistemin ilk önce buralarda deneneceğinin belirtilmesine karşın belge, Ana­ dolu'daki herhangi bir numune bölge için yer tespit etmemiş ancak Rumeli'de Niş, Vidin, Sofya, Tu1cu, Vama, Rusçuk, Silistre, Vidin, Üsküb ve Niş gibi kentleri içine a­ lan eski eyaletlerden bile daha geniş bir bölgeyi "Tuna Vilayeti" adı altında yeni bir ida­ re ünitesi haline getirmiştir. İçeriğini ayrıntılı bir şekilde verdiğimiz Tuna Nizarnname­ sinin önemli kısımlarına atıflarda bulunan belge, Niş Eyaleti'ndeki tecrübeleri nedeniyle de Mithat Paşa'nın söz konusu pilot vilayetin başına getirildiğinin de altını çizmiştir. 104 Çağdaş Yerel Yönetimler, (13) 3 Temmuz 2004 Mithat Paşa'nın Tuna Vilayeti'ndeki başanlan üzerine en başta kendi anılan olmak üzere pek çok eser bulunmaktadır. 33 Alışılmış vali profilinin çok dışında bir anlayış ile görevine başlayan Mithat Paşa, imparatorlukta "ilk" olarak degerlendirilecek pek çok uygulamanın da başlatıcısı olmuştur. Asfalt yollar, köpıiiler, sokak ışıklan, kamu bina­ lan, okullar, Tuna nehrinde ki vapur hizmeti, Avrupa'dan ithal edilmiş tanm makineleri­ ne sahip model çiftlikler, tanmsal üretimi finanse etmek için tanm kredi sandıklan, yoksul ve yetim çocuklar için açılan ıslahhaneler, kız çocuklarına iş imkanı saglamak i­ çin orduya giyim eşyası yapan kız sanat okulunun açılması, vilayetin cografi ve mülki özellikleri dogrultusunda taksimatının yapılması, Bulgarca ve Türkçe dilinde yayın ya­ pan "Tuna" isimli bir vilayet gazetesinin çıkanlması bunlardan sadece bir kaçıydı. Paşa, pilot vilayetin başında üç sene kadar bulunmuş daha sonrasında da tam olarak belirle­ nemeyen nedenlerle merkeze çagnlmıştır. Ruslann pan-Slavist propagandasının başanlı bir şekilde Tuna Vilayeti'nde engellenmiş olması ve Rus diplomasisinin Bab-ı ali üze­ rinde Mithat Paşa'nın geri çagnlması yönündeki baskılan, veya Çerkezlerin iskanı ko­ nusunda gereginden fazla sert tedbirlere gidilmiş olması idare koridorlannda dolaşan söylentilerin sadece bir kısmıydı (Davison, ı 997: ı 72-73). Tuna Vilayeti uygulamasından alınan sonuçlann fazlasıyla olumlu olması uygulana- . cak pilot vilayetlerin sayısını artırmıştır. Erzurum, Edirne, Bosna, Halep ve Trablusgarb kısa süre içerisinde yeni vilayet nizamnarnesi uyannca teşkilatlandmlmış ve ı 867 yılın­ da da tüm imparatorluk nizamname kapsamına alınmıştı. Kuşkusuz kozmopolit bir im­ paratorlugu sabit bir nizamname ile yönetmek ve her vilayete Mithat Paşa düzeyinde bir idareci tayin etmek mümkün degildi. Bu nedenledir ki, nizamnamenin suiistimalinden kaynaklanan sorunlar gazete sayfalannı işgal etmeye başlamıştır. Ancak bunlann çok daha ötesinde vilayetlerden Bab-ı ali bürolarına akan sistemin boşluklanndan kaynakla­ nan sorunlar, 1864 Vilayet Nizamnamesİni destekleyecek yeni kurumlann oluşumuna ve yeni talimatname ve nizamnamelerin yayınlanmasına yol açmıştır. Üzerinde en çok durulan konulann başında egitim geliyordu. Bir önceki makalemizde eyalet teftişleri sırasında müfettişierin eylem planının ilk maddelerinden birinin egitim oldugunu belirtmiştik (Tural, 2004: 93-123). Mithat Paşa'nın Tuna Vilayeti'nde egitim konusunda devrim sayılabilecek atılımlara gitmiş olması, devletin egitimi aynlıkçı a­ kımlara karşı bir enstıiiman olarak kullanabilecegini düşündürtmüştür. Mithat Paşa 'nın kuran kurslarındaki müfredatı daha laik bir çizgiye çekmesi, onlan sıbyan okullan ile aynı hukuki çerçeve içine alması ve son olarak da tüm Omsalı tebaasını aynı sınıflarda Mithat Paşa'nın başardı~ı işlerin geniş bir döküma için bkz. Ortayh, 1985: 26. Yaman, 1940: 1481-1487; Davison, i 997: ı 72-177. II. Meşrutiyet döneminde kabul-u ahrar namıyla hatırasma gönderme yapılan Mithat Paşa'nın idare anlayışı üzerinde tam bir uzlaşının sa~landt~nı söylemek gaçtar. Bazııanna göre thmlt merke­ ziyetçi; Bilal N. Şimşir, İlber Ortayh, Uluslararası Mithat Paşa Semineri, TTK Yayınlan, Ankara,1986, ss.346-347, bazııanna göre despot, Abdülhamit'in Hatıra Defteri, İstanbul, 1975, ss. 17-18, bazılanna göre ise ademi merkeziyetçiydi, Henri Eliot (1946), Bir Hakikatin Tezahürü, İstanbul, ss. 7-8. Ayrıca Eliot, Mithat Paşa'nın kendine şunlan söyledi~ini aktanyor; ".. memleketin bu yüzden uğradığı umumi çöküntüden kurtul­ ması için yapılması gereken şey ise ülkenin idari yapısının tamamen değiştirilmesi ile mümkün olacağını söy­ lemişti. Devlet idaresinin bir şekilde değiştirilmesi için yapılması gereken hususlar, evvela bir millet meclisi kurularak millet karşısında vükelanın mesul tutulması ve ikinci olarak bu meclisin tamamen milli olması için ırk ve mezhebin aynıamaması ve üçüncü olarak vilayetlerdeki vali/er üzerinde kontrol sistemi kurarak Mema/ik-i Osmaniyede de "decentralisation" sisteminin kabul edilmesini ifade etmişti." Henri Eliot, Nineteenth Century, Şubat i 888, aktaran Mithat Paşa'nm hatıralan, 1997: 304-305; Findley, ı 986: 3-29. 33 Bir Belge 105 birleştinnesi Tanzimat başından beri ulaşılmak istenen hedef dogrultusunda atılan en birini oluşturmuştu. Genel bir eğitim nizamnamesinin yayınlanma­ sından önce karşılaşılan en büyük sorun, vilayetlerdeki kuran kursları ile sıbyan okulla­ rının denetimi ve fınansmam oluşturuyordu. Paşa 'mn Tuna vilayetinde uygulamaya koyduğu reformlar sonucunda halihazırdaki okullara maddi kaynaklar temin edilirken karşılaşılan sorunlar vilayet idare meclisinin üyelerince derhal çözüme kavuşturuluyor­ du. Eğitimin İstanbul merkezli yürütülemeyeceği 1850'lerden beri sürekli olarak konu­ şulan ve tartışılan bir konuydu. Vilayetlerde hayata geçirilen reformlar bu konuda çok daha kapsamlı bir programın yapılmasım zorunlu tutmuş ve sonuçta 1 Eylül 1869 tarihli "Maarif-i Umumiye Nizarnnamesi" yayınlanmıştır. u Toplam 198 maddeden oluşan ni­ zarnname üzerindeki Tuna tecrübesi gözden kaçırılmayacak kadar derindi. 3! önemli adımlardan Tanzimat reformcularımn üzerinde ısrarla durduklan bir başka konu ulaşımdı. Yuka­ ndaki nizarnnamelerde de gördüğümüz üzere vilayet, liva, kaza ve köy ünitelerinde o­ luşturulan meclisler, özellikle yol yapımı veya olanlann bakımı ile ilgilenmesi konu­ sunda ödevlendirilmişti. Kuşkusuz bu önernsemenin pek çok boyutlan mevcuttu. Örne­ ğin güvenlik bunlardan bir tanesi iken ticari sirkülasyonun artırılması bir başka yönüy­ dü. Mithat Paşa'mn Tuna'daki başanlarından en çok alkışlanam vilayetin pek çok böl­ gesini birbirine bağlayan yollan yaptırmış 0lmasıyd1. 1867'de tüm imparatorluğa yayı­ lan yeni sistem sonrasında yol yapım faaliyetlerini belli bir plan çerçevesine almak için 26 Ağustos 1869 tarihinde "Turuk-u Meabir Nizarnnamesi" yayınlanmıştır. Nizarnna­ me uyannca yol inşası dört başlık altında toplamyor ve bunlardan ilki vilayet ile İstan­ bul arasındaki ana yolların inşa ve bakımım içerirken kalan üçü tamamen vilayetin ken­ di içindeki yol çalışmalanna hasrediliyordu. 36 37 Kuşkusuz 1864 ve 1871 vilayet nizarnnameleri arasında yaşanan en önemli gelişme­ lerden bir tanesi de Şura-yı Devlet'in kuruluşudur (Vak'a-nüvis Ahmet Lütfi Efendi Ta­ rihi XI, 1989: 159-165). 1861 'de yapılan düzenlemeler sonrasında "Meclis-İ Ali-i Tan­ zimat ve "Meclis-İ Ahkam-ı Adliye" kurumlan "Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye" adı altında bir reis başkanlığında birleştirilmiş ve üç kısma ayrilmıştı. Buna karşın "mülki­ ye" departmam adli ve mali işleri de üstlenmek zorunda kalışı nedeniyle bir yandan ka­ nun müzakereleri aksamış diğer taraftan da vilayetler ile olan hukuki yazışmalar gecik­ meye uğramıştır. Avrupa ziyareti sonrasında yurda dönen Sultan Abdülaziz şimdiye de­ ğin gerçekleştirilen reformlann eksikliğine değinmiş ve yeni bir kurumlaşmanın başla­ tılması gerektiğine dikkat çekmiştir (Okandan, 1968: 77-79). Bu yolda atılan adımlar­ dan ilki Şura-yı Devlet'in kurulması olmuştur (Shaw, 1969: 51-84). 7 Mayıs 1869'de Mithat Paşa'mn başkanlığında açılan kurum, en yüksek idari yargı dairesi olmuştur (Seyitdanhoğlu, 1999: 55-64; Ortaylı, 1979: 280-282; Okandan, 1968: 92-94; Nalbant, u Düstur, i. Tertip, C. 2, ss. i 84-2 i 9. Gülhane Hattı'nın ilanından meşrutiyeti ikinci defa uygulamaya konmasına kadar geçen süre zarfındaki e­ 35 gitsel olaylan büyük bir titizlikle ele alan Somel, Tuna Vilayeti tecrübesinin söz konusu nizamname üzerinde­ ki etkisini özellikle vurgulamaktadır bkz. Somel, Selçuk Akşin (2002), The Modernization of Pubfic Education in the Ottoman Empire 1839-1908, Bril1, ss. 78-82. 36 Paşa'ya göre yaptırdıgı şose yol1ann toplamı üç bin kilometredir. Bkz. Mithat Paşa'nın Hatıralan, 1997: 47­ 48. 37 Düstur, I. Tertip, C. 2, ss. 302-309. Ahmet Lütfi Efendi özellikle tanmsal verimliligin altını çizerek bunu teşvik etmenin tek yolunun TUTUk Nizamnamesi 'nin yeniden gözden geçirilmesi baglamında yol yapım çalış­ maIannın hızlandınıması oldugunu belirtmiş. Bkz. Vak'a-nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi XI, 1989: 35,81. 106 Çağdaş Yerel Yönetimler, (J 3) 3 Temmuz 2004 1997; 132; Tunaya, 1982: 82-83).311 Mülkiye, Maliye, Adliye, Nafia ve Maarif dairele­ rinden oluşan Şura-yı Devlet'e pek çok görevinin yam sıra vilayetgenel meclislerinde alınan kararlan değerlendirme hakkı da tanınmıştı. ' Bununla beraber Onar, kurumun "damşma ve yetki" haklannın oldukça eksik bir şekilde düzenlendiğini belirtirken (O­ nar, 1942: 624-628), Okandan, Şura-yı Devlet'i meşruti idareye kapı aralayan taslak bir "yasama meclisi" olduğunu öne sürmüştür (Okandan, 1968: 79). Kurumun açılışım ve sonrasım bizzat gözlemlemiş olan Ahmet Mithat Efendi, gerek işJ.emlerin sistematik bir düzen içinde yapılması gerekse de kurumun iç bölümleri arasında kurulmuş son derece organik çalışma sistemi nedeniyle bürokrasi için başlı başına bir okul görevi gördüğünü öne sürmuştür (Ahmet Mithat Efendi, 2004: 97-98). 3 1864 Vilayet Nizamnamesinin hemen sonrasında yaşanan siyasi olaylar da 1871 Ni­ zamnamesinin yapısını etkilemiştir. Örneğin Hersek isyanından sadece beş yıl sonra Sır­ bistan üzerindeki askeri tasarruflann tamamı yitirilmiş ve ı 867 yılında· Mısır' a "hidiv"lik statüsü tanınmıştır. RumIara karşı Bulgarlan desteklemek için bağımsız Bul­ gar kilisesinin kuruluşuna onay verilirken (1870) asıl önemli gelişme, aynlıkçı Girit Rumlanmn Yunanistan ile birleşmek için çıkardığı ayaklanmalar sonrasında yaşanmış­ tır. Merkezi otoritenin güçlendirilmesi adına hızlı bir şekilde vilayet statüsüne çekilen Girit'teki kanşıklıklara doğrudan destek veren Batılı güçler, Bab-ı ali'ye ada içinde farklı bir mülki yapılanmaya gidilmesini kabul ettirmişlerdir. 1868'de çıkanlan "Girit Vilayet Nizamnamesi" ile adamn özerk yapısı tescillenmiş ve gerek meclislerde gerekse de mahkemelerde Rumlara ayrıcalıklı bir statü tamnmıştır. Halihazırda adamn çoğun­ luğunu oluşturan Rumlar böylece adanın mülki idaresinin neredeyse tamamım üzerleri­ ne almış oluyordu (Davison, 1997: 178- ı 79; Adıyeke, 2000: 20-26). 40 ı 864 tarihli vilayet nizamnamesinin yayınlanması sonrasında vilayet sayısında yaşa­ nan dalgalanma da oldukça dikkat çekicidir. 1864 ile ı 872 arasındaki dönemde sayısı kırkı bulan eyalet sayısı yirmi yedi vilayet altında örgütlendirilirken bu sayı 1870'lere doğru tekrar fazlalaştınlmıştı. 1870'lerde merkezle olan bağlantısı bir süreden beri ko­ puk olan bölgelerin özerk yapısı resmen tamnmış ve "eyalet-i mümtaze" başlığı altında toplanmıştır. "Vilayet" kelimesi devlet salnamesine ilk defa 1869 yılında girerken daha öncesinin eyaletlerinden bile daha geniş idari üniteler oluşturulmuş oluyordu. Kuşkusuz yeni düzenlemenin son derece rasyonel kriterler ışığında hazırlandığını iddia etmek de zordur. Örneğin Ceza ir-i bahr-i sefid eyaleti 1867 yılında vilayet olarak düzenlenmiş ve Biga, Midilli, Sakız, Rodos, İstanköy ve Kıbrıs sancaklan Kale-i Sultaniye (Çanakkale) merkez olmak üzere bu vilayetin çatısı altında toplanmıştır. Kıbrıs ve diğer Ege adalan ahalisini en küçük hukuki olayda Çanakkale 'ye gitmek zorunda bırakan yeni sistem kısa süre içerisinde yeniden gözden geçirilmek zorunda kalmıştır. 1860'lar taşra idaresinin reformasyonu için ne kadar kırılma noktası oluşturduysa ekonomisinin de sonunu hazırlayan hesapsız adımların atıldığı yıllar olmuştur. Osmanlı 38 Mithat Paşa'nın hatırlanna göre Şura-yı Devlet Ali ve Fuat Paşa'lann ortak mesaisi sonucunda çıkanlmış ve Cevdet Paşa'nın da katkılarından faydalanılmıştır. Mithat Paşa'nın başkanlıgında Şura-yı Devlet, Vatandaşlık Kanunu (Tabiiyet) v,e Maadin (MadenIer) Nizamnamesi gibi önemli yasaların altına imza atmıştır, bkz. Mithat Paşa'nın Hatıralan, 1997: 79-80. 39 Düstur, ı. Tertip, C. i, özellikle 20,21,22 ve 23. maddeler, ss. 703-718. 40 Düstur, I. Tertip, C. I, ss. 652-687. Bir Belge 107 İlk defa 1854 yılında yapılan dış borç alımı kısa sürede Maliye bürokratlanrun bütçeyi düzeltrnek adına en sık başvurdukları hastalıklı bir yöntem haline gelmiştir (Owen, 1981: 100-108). Öyle ki, sadece 1854-1876 tarihleri arasında on beş defa dış borç alın­ mış ve bütçede dış borç ödemesine ayrılan pay 1862-1863 döneminde % 21 iken ertesi bütçe dönemiııde % 34 'e çıkmıştır. Vilayet Nizamnamesinin tüm imparatorlukta uygu­ lamaya konduğu 1867 yılında Osmanlı bütçe açığı % 4.5 artmış ve 72.8 milyon kuruşa dayanmıştır. Yan sömürgeleşme sürecinde hızla yol alındığı bu periyotta Osmanlı Dev­ leti, diğer devletlerden çok daha olumsuz koşullarda yüksek faizli borçlanmalar yapmış bu ise kısa sürede borcun borçla ödenmesini zorunlu kılan bir ekonomik kısır döngü ya­ ratmıştır (Pamuk, 1994: 154-155). Alınan borcun büyük bir kısmının saray harcamalan, donanma yapımı ve maaş ödemeleri gibi atıl alanlarda değerlenaırilmesi de mali açma­ zın giderek büyümesini teşvik etmişti (Suvla, 1999: 269-276; Blaisdell, 1979: 38-42). Sonu 1881 Muharrem Kararnamesi ile noktalanacak mali durum, değil vilayet reformu gibi büyük projeleri desteklemek küçük çaplı yatınmlan dahi finanse etrnekten uzaktl. 1864 Vilayet Nizamnamesi'nin beklentilerin uzağında kalmasında ve basının ünlü ka­ lemleri tarafından üstü kapalı bir şekilde eleştirilmesinde bu açmazın önemli bir payı olduğu hatırlanmalıdır. Yine de geçirilen yedi yıllık zaman diliminde önemli bir birikim elde edilmiş ve bu birikim çerçevesinde 1864 Vilayet nizamnarnesi 1871' de kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmiştir. Beyanname41 7 Cemazi-yel-ahir 1281- 7 Kasım 1864 Cümlenin malumu olduğu üzere veliyy-i ni'met bi-nimet Padişahımız Efendimiz haz­ retleri bil-şevket-ül-ikbal taht-ı an-baht hilafet-i kübraya bahş-ı ıttıla ve ic1al olduklan M-ı fırı1z mesud-u teberruzdan bed'an devlet-i aliyye ve memalik ve tebaa-yı sa1tanat-ı seniyyelerinin mevadd-ı hayatiye ve esbab-ı mefleha-yı saadet-i haliya ve istikbaliyesini kaffe-i makasıd-ı hayriyyet-i merasid-İ şehriyarilerine tercih ederek ol-babda bilhassa hem mütevelliya ve ikdamad-ı mütemadiye sarf buyurmakta vallah'ül hamd işbu azm-i celil ve lütf-u mehasin-i delilin pek çok semere-i nafiası görülerek cühls-u müsaid-i temanüsü zillullahilerinin hakikaten devlet ve millet içun mübedden refah ve necat ol­ duğu vücuh-u adide ve dela 'il-i müteaddide ile sabit olmakta bulunduğu gibi ona ilave­ ten hasne muhasenat-ı asriyye-i padişahiye zamimeten müstahsene olmak üzere husus-u ati'ül zikrin icrasında dahi irade-i asab-ı teadi-i cenab mülkdarileri muadelet pira-yı su­ dUr olmağla dere ve be yanıyla tezyin-i balayı vekayınameye ibtidar olunur. Şöyle ki ter­ fi-i miknet ve kuvvet-İ devletin medar-ı uzma ve mamuriyet-i mülk ve milletin es-i esası olan usul-ü idarenin bir daire-İ mazbuta içinde cereyanı ile umur-u mülkiyye ve maliye­ de ve mevad-ı imariyeye aid hususatta bir heyet-i faaliye ve kuvve-i sahihe teşkilinin ve vücubu müsellem idüğüne ve saye-i tevfikatvaye-i cenab-ı cihanbanide bu yolda lazım gelen vesail ve teşebbüsat takım takım ve taraf taraf hayyiz-ı husiile gelmekte olmasıyla beraber daha ziyade tahkIm ve takviyesindeki fevaid-i utma vareste-i kayd-ı tarif ve ih­ san bulunup bu cümle ile maa- ekser eyaletin taksimi yolunda olmayarak idarece bu ka­ nşık halde bulunduğuna ve umur-u cüzziyede bile her bir kısım daire doğrudan doğruya merkez ile muhaberede olub bu ise cereyan-ı mesalihte bazı mertebe-i müşkilat ve 41 Takvi'm-i Vakayi', no: 773, 7 Cemazi-yel-ahir 1281 (7 Kasım 1864), ss. 1-2. ıog Çağdaş tehirat-ı Yerel Yönetimler, (13) 3 Temmuz 2004 mucib olmakta olduğu misillü taşra meclislerinin vezaif-i mütertibe ve usiil-i intihabiyeleri dahi yolunda olmayıp idare-i umfu-u memlekete aid olan hususat ile deavi-i hukukiyye ve cmayat-ı şahsiyye muhtelit bir halde görülmekte idügüne binaen eyalet ve elviyenin yolunda taksimiyle beraber eyalet idaresinin elviyeye ve elviyenin kazalara olan nezareti bir sfuet-i sahihe ve kavviyeye konulması ve bu sırada mecalis-i mevcudenin dahi ıslahıyla enva-i mesaiili ve deaviye göre tefrik kılınması bi't-tensib tensikat-ı cedide-i mülkiyye olmak üzere bu yolda bazı nizamat-ı esasiyye mütalaa ve müzakere olunarak egerçi iaidesinin her yerde münsaa veya müşahede olunacagı derkar ise de bu makiile umfu-u külliye-i mülkiyyede daima tecrübe üzerine gidilmek muvafık­ i kaide-i hikmet-i hükümet oldugundan bu nizamat için dahi ibtida Anadolu ve Rume­ li'de bir daire tefriki ile oralarda numune olarak mevkii icraya konulması ve hin-i cere­ yanında bazı noksanı veya ilişir yeri görünürse ıslah edilmesi sfuetleri deraten her bir tarafta icra' edilmeye müreccah görünerek numune dairelerinden evvel emirde Rumeli için Niş ve Vi din ve Sofya ve Tu1cu ve Yama ve Rusçuk ve Tırnoy sancaklanndan mürekkeb olan Silistre ve Vidin ve Gıraz Liva-yı Pmren ve Üsküb Niş eyaletleri bir­ leştirilerek vilayat-ı tuna namıyla bir heyet-i idare teşkilolunması ve bervech-İ muharrer hem idare-i memlekete müteallik umiiru ve hem de nizamen rü'yet olunan deavi ile ci­ nayete raci davalan görmek için vazifeleri malum ve muayyen diger meclisler yapılıp hükümet ve ahalice dahi emniyet verecek yolda a'za intihab kılınması ve hükkam-ı şerriye müddet-i muvakkate ile nasb ve ta 'yin olunarak bu cihetle bulunduklan yerin ahval-i umumiyesine kesb-i ıttıla' eder etmez infisal etmekte olduklanndan eyalet-i merkiimede bulunan hükkam ve nüvvabm dahi bit-tavzif istifalan vuku' bulmadıkça hi­ laf-ı şer-i usul-i hal ve hareketleri zuhura gelmedikçe azil ve tebdil olunmamalan sure­ tinin usul-i ittihazıyla mehakim-i şer'iyye hakkında cümlenin lazım olan hürmet ve em­ niyeti celb eyleyecek bir halin istihsal edilmesi ve merkez eyalette vali bulunacak zattan başka dahili vilayette olan mehakimden merkez hükümet-i seniyyeye gönderilen ilamat ve vesaik-i şeriyenin mümeyyizi olmak ve deavi-i nizamiyeye bakacak meclis-i temyiz­ i hukuk ve meclis-i cinayet taht-ı riyasetinde bulunmak üzere müffettiş-i hükkam-ı vila­ yet namıyla bir umfu-ı şer'iyye me'miiru ve mesalih-i tahririyye ve maliyeye bakmak için bir mektubcu ve bir de muhasebeci hükümet ile me'miirin-i ecnebiye beynindeki muamelata vasıta olmak sıfatıyla bir de umur-ı ecnebiye müdürü ve meclislere üçü Müslim ve üçü gayr-i Müslim olarak altışar a 'za ve birer katib ve idare-i umur-ı tahriri­ ye ve maliye zımnmda mektubcu ve muhasebeci maiyetlerine birer mümmeyyiz ve mevadd-ı nafia ve ziraate bakmak üzere birer nafia ve ziraat müdür ve mühendisler ve sancaklar için dahi kaymakamdan maada birer mal ve tahrirat müdürü ve birer naib ve müfti ile kezalik altışar a'zadan mürekkep üçer meclis ve kazalarda dahi birer müdür ve naib ve dörder a'zadan ibaret kezalik birer idare ve birer deavi ve cinayet meclisleri ter­ tip olunub bunlara derece-i kifayede maaşlar verilmesi kifayeti encümen-i mahsus-u vükelada tezekkür ve istihsan olunarak mucibince ira-yı muktezalanna emr-i ferman ke­ ramet-i nişan-ı cenab-ı cihanbani müteallik buyurulmuş ve vilayet-i müşarülileyhaya fetanet-i müslime ve malumat-ı mücerrebesine binaen Niş Valisi devletlu Midhat Paşa Hazretleri tayin buyurularak geçende havadisnamelerde gösterildigi vechle sair memu­ riyetlerin dahi tevcihat-ı resmiyesi icra' edilmiş olmagm bu babda kaleme alınan ni­ zamname ber vech-i ati derc ve tahrir ve hakka ki işbu tertibat ve idare zül-i zelil tevfi­ kan tadil hazret-i veliyyünnimet'de mülken ve milleten maddi ve manevi menafi-İ kesireyi müstelzem olacagmdan mefrUz zimmet-i ubudiyet olan deavet-i hayriyet eyyat­ Bir Belge 109 ı cenab-ı mühikanenin ez- ser-İ nev-i tekrarıyla 1isan-ı teşekkür-ü mahamdet tenvir kıIndı. 1864 VUayet Nizamnamesi'nin tüm imparatorlukta uygulamaya kondutunu belirten beyanname42 10 ZU-ka'de 1283 -17 Mart 1867 Memlekette umUmi saadeti tanzim edilen Tanzimat-ı hayriyyenin her tarafça göster­ digi terakkiyat ve ıslahat-ı nafiaya medar-ı istikmal olacak kavaid-i cedide-i adabda te­ sisini iktizi ettirdiginden şimdiye kadar meydana gelen asar-ı memdUhanın en mühimle­ rinden birisi de vilayetler nizimıdır ki, bunun hin-i tesisinde mevki-i tecrübe ve imtihan olarak teşkilolunan Tuna vilayeti idaresince muhassenatı görü1dükçe diger kıtaat~ı mülkiyye idarelerinin de bit-tedric 01 usul ve kaide dairesine alınması şayan buyurulmuştur. Vilayet Niza.ınnimesi ahkamının el-halet'ül-hazihi müteşekkilolan devair haricindeki eyalatın kaffesinde ve şu aralık masrafca hazineye bar olmayacak su­ rette mevki-i icraya konularak eyalet nam ve unvanın bil-umfun vilayata tahviline bu defa irade sadr olunmuştur. Vilayet namile teşkilolunan idarelerden asıl maksat üç esasdan ibarettir; 1­ Bir dairenin işini bir merkeze rapt ile kuvve-i icraiye-i hükümetin tahkim ve tev­ si' olunması 2­ Muhakimin tanzim-i ahva1iyle hukuk-u umumiyenin bir kat daha taht-ı temine alınması 3· Memlekete meclislerinin bir suret-i muntazamada teşkili ile azasını, müesses o­ lan nizamma tatbikan ahali intihap ederek muhakematı için başka başka ve idare­ i memlekete ait hususat için başka meclisler küşad edilmesi maddeleri olarak i­ darece, imarat ve ıslahatea bir takım mevadd dahi şu esas m teferruat-ı nafiasınndan ve her vilayetin merkezinde senede bir defa meclis-i umumi akd ile mülhak livalardan celb olunan azanın ittihad-ı efkar ve irisı üzerine vatanlanmn tezayüdü servet ve mamuriyetini mucip olacak ıslahatın fiile götürülmesi dahi . vezaif..i mukarrere ve mer'iye cümlesinden bulunmuştur. VIIayetler Çizelıesi 1864-1872 42 Takvtm.i Vakayi" no: 875, 10 Zil·ka'de 1283 (16 Mart 1867) aktaran Yaman ı 1940: 1488-1489. ıUDevlet SAInAmesi, 1281 (1864), derı 19, ss. 64-75. .... Devlet SiinAmesi, 1282 (1865), dera 20, ss. 64-74. 45 Devlet SAInAmesi, 1286 (1869), dera 24, ss. 124-129. '" Devlet SAInAmesiı 1287 (1870), defa 25, ss. 139-144. "'7 Devlet SAlnAmesi, 1288 (1871), dera 26, ss. 152-158. ... Devlet SAlnAmesiı 1289 (1872), defa 27, ss. 144-151. ıl0 Çağdaş 7 8 Yerel Yönetimler, (/3) 3 Temmuz 2004 BeI2rııd SIIl> Belgnd Bosna vilayeti Bosna Rumeli Selanik Girit Selanik Girit Cezair-i bahr-i sefid Selanik Ceair-i bahr· i sefid Girit Hüdavendigar Selanik Cezair-i bahr-ı sefid Girit Hüdavendigar 9 10 ıskodra tskodra Cezair-i Bahr-i sefid Hüdavendigar 11 Yanya Yanya Aydın Hüdavendigar Aydın Aydın Tırhala Tırhala Konya Aydın Selanik Girit Cezair-i bahr-i sefid Hüdavendigar Selanik Girit Cezair-i bahr-ı sefid Hüdavendiaar Kastam:ınu Konya Ankara Konya Ankara Kastamonu Sivas Konya Ankara Kastamonu Sivas t2 13 14 IS Sivas Trabzon prizrcn Kastam:ınu ızmir ızmir Sivas Trabzon Erzurum Trabzon Erzurum Karaman Adana Erzurum Diyarbakir Halep Suriye Trabzon Erzurum Karaman Adana Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır Halep Halep 20 21 Ankara Kastamonu Ankara Cebel-i LIlbnan BııAdat HaIep Suriye Suriye Cebel-i lübnan 22 23 Sivas Trabzon Sivas Trabzon Mekke-i mükerrerne Hicaz Cebel-I lübnan Bajdat Suriye Cebel-i lübnan Bajdat Yemen muta- 24 Erzurum Erzurum 16 17 18 19 i nu Bağdat Yemen samfiıjh 2S 26 Van Kürdistan Van Kürdistan Medine-i münevvere­ i mesihat Yemen Trablusgarb 27 Harput Harput Tunus 28 Halep Halep Mekke-i mükerreme- Adana Adana Trablusgarb Cidde Bingazi Trablusgarb Mekke-i mükerrerne Harem-i şerifi meşihat Ey.let·1 mümt.ze Cidde mutasarrıf- i serafet Hicaz Medine-i münevverei mesihat Yemen t;;garb 29 Sayda Suriye vilayeti 30 Cebel·j lübnan Cebel-i lübnan 31 şa.m-ı,erir Şehrizor b)Memlekete 32 33 34 Şehrizor 13ağdat e)Sisam d) Tunus e) SlrpEma­ reli hilı Mekke-i mükerreme Heremeyn-i şerifi meşihat Eyetet-! mümt.ze .)Mısır i .)Mısır VD 3S 36 37 38 39 40 Baıldat Mekke-i şerafet Harem-i nebevi Cidde Yemen Mısır Mekke-i serafet Me,ihat-i haremeyn ve eya­ lel-i Habeş ve Hicaz Yemen Mısır Trablusgarb Tunus Trablus2arb Tunus Mini Sözlük El-hdlet 'ül-hazihi: Şimdiki halde Hayyiz : Taraf, mevki, mekan. Ittıld : Ö~enrne, tanıma, bilme. lbtida : Başlama, başlangıç le/dı : BüyüItme, saygı gösterme lstihsdl : Hasıl etme, meydana getirme. \. lstihsan : Müdafaa etme, savunma Kdffe : Hep, bütün Kaviye : Güçlü, saglam Kesir : Çok çok olan, bol Küşad : Açma, başlatma Medar-ı istikrndi : Bitirme, tamamlama nedeni b)Memleketeyn c) Sisam d) Tunus e)SIIl> Emareti i Bir Belge III MerkUme Muhassendt Mücerreb Mümeyyiz Mütedllik Müteveili Sudur Teberrüz Tenvir Tevsi Tezayüd : Yazılnuş, adı geçmiş : Güzel, faydalı işler : Tecrübe olunmuş, denenmiş : Daire katibi : Aid, dair, ilişigi olan . Birinin yerine geçen : Meydana çıkma, olma . Meydana çıkma, görünme : Aydınlatma, ışıklandırma : Genişletme : Çogaltma, fazlalaştırma Kaynakça Habsburg İmparatorluğu için: Anderson, M. S. (1976), The Ascendancy of Europe: Aspects of European History 1815-1914, Longman, London. Bridge, F. R. (1990), The Habsburg Monarchy among the Great Powers, 1815-1918, Oxford, New York. Evans, Robert J. W. (2002), The Revolutions in Europe, 1848-1849 : from Reform to Reaction, Oxford, New York. Grant and Temperley (1962), Europe in the Nineteenth and' Twentieth Centuries, Longınan, London. Hearder, Harry (1966), Europe in the Nineteenth Century, 1830-1880, Longman, London. Ingrao, Charles W. (1994), The Habsburg Monarchy, 1618-1815, Cambridge University Press, Cambridge. Jelavich, Barbara (1969), The Habsburg Empire in European Affairs McNally and Company, Chicago. 1814-1918, Kann, Robert A. (1974), A History of the Habsburg Empire 1526-1918, University of Califomia, Berkeley. Kann, Robert A. (1983), The Multinational Empire 1848-1918, V.II, Octagon Books, NewYork. Palmer, Alan W. (1995), Twilight of the Habsburgs: the Life and Times of Emperor Francis Joseph, Grove Press, New York. Simpson W.-Jones M (2000), Europe 1783-1914, Routledge, London-New York Sked, Alan (1990), "Explaining the Habsburg Eıripire 1830-1890", Themes in the Mo­ dern European History, ed. B. Waller, Unwin-Hayman, London. 112 Çaldaş Yerel YiJııetimler. (13) 3 Temmuz 2004 Sked, Alan (1992), The Dec/ine and Fall of the Habsburg Empire 1815-1918, Longman, London. Steed, H. W. (1914), The Habsburg Monarchy, Constable and Comp Ltd., London. Sugar, Peter (1963), The Nature of the non-Oermanic Societies under Habsburg Rule, Slavic Review 22, ss. 1-30. Sugar, Peter (1967), "The Rise of Nationalism in the Habsburg Empire", Austrian History Yearbook 3, ss. 91-120. Taylor, A. J. P. (1948), The Habsburg Monarchy, 1809-1918, Hamish London. Hamılton, Williams E. N. (1970), The Ancien Regime in Europe, Penguin Books, New York. Osmanb İmparatorlulu için: Ahmet Mithat Efendi (2004), Oss-i Inkılap, Selis Kitaplan, İstanbul. Bayındır, Atıf (1944), "Türkiye'de Vilayetler İdaresinin GeçirdiAi Safalıat", Idare Der­ gisi, S. 170, Birinci Kanun 1944, ss. 48-75. Bozkurt, Gülnihal (1996), Ankara. Batı Hukukunun Tilrkiye'de Benimsenmesi, TTK Çadırcı, M., (1997), Tanzimat DiJneminde pısı, TTK Yayınlan, Ankara. Yayınlan, Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Ya­ Davison, R. (1997), Osmanlı Imparatorlup 'nda Reform, Papirüs Yayıncılık, İstanbuL. Ekinci, E.B. (2004), Osmanlı Mahkemeleri, Arı Sanat Yayınevi, İstanbul. Findley, C.V. (1986), "The Evol~tion of the System of Provincial Administration as Viewed from the Center", Palestine in the Late Ottoman Period, ed. D. Kushner, Brill, Leiden. Findley, C.V. (1994), Osmanlı Devletl'nde Bilrokratlk Reform 1789-1922, İz Yayıncı­ lık, İstanbul. Karaı. E.Z. (2003), Osmanlı Tarıhı 1861-1876. C.VII. TTK Yayınlan. Ankara. Mithat Paşa 'nın Hatıraları (1997). Haz. O. S. KocahanoAlu. Temel Yayınlan. İstanbul. Nalbant. Atilla (1997). Onlter Devlet. Yapı Kredi Yayınlan. İstanbuL. Olcandan. R.O. (1968). Amme Hukukumuzun Ana Hatları. Fakülteler Matbaası. İstanbul. Onar. S.S. (1942), Idare Hukuku, Arkadaş Matbaası, İstinbul Ortaylı. İlber (1979), Tark Idare Tarıhı, TODAİE Yayınlan. Ankara. Ortaylı, İlber (1985), Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Yerel Yönetim Geleneği, Hil Yayınla­ n, İstanbul. Bir Belge 113 Owen, R. (1981), The Middle East in the World Economy 1800-1914, Tauris & Co. Ltd, London. Pamuk, Şevket (1994), Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme 1820-1913, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul. Shaw, S. J.- Shaw E.K. (1982), Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, C.II, E Ya­ yınları, İstanbul. Shaw, S. J. (2000), The Origins of Representative Government in the Ottornan Empire: An Introduction to the Provincial Council 1839-1876", Studies in Ottoman and Turkish History, Isis Pres, istanbul, ss .. 183-231. Shaw, S. J. (1969), "The Central Legislative Councils in the Nineteenth Century Ottornan Reform Movement before 1876", IJMES, I, ss. 51-84. Shaw, S. J. (1992), "Local Administration in the Tanzimat", 150. H.D. Yıldız, TTK. Yayınları, Ankara. Yılında Tanzimat, haz. ,Suvla, R. Ş. (1999), "Tanzimat Devrinde istikrazlar", Tanzimat I, MEB Yayınları, İs­ tanbul. Tönük, Vecihi (1945), Türkiye'de İdari Teşkilatın Tarihi Gelişimi ve Bugünkü Durumu, Ankara. Tunaya, Tank Zafer (1982), Siyasi Kurumlar ve Anayasa Hukuku, Ekin Yayınlan, İs­ tanbul. Tural, Erkan, "1861 Hersek isyanı, 1863 Eyalet Tt;ftişleri ve 1864 Vilayet Nizaınname­ si", Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, C. 13, S. 2, Nisan 2004. Tural, Erkan, "Osmanlı Kenti, Rornanov - Osmanlı Belediyeciligi ve 1868 Nizaınname­ si", Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, C. 12, S. 4, Ekim 2003. Vak'a:nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi (1989), haz. M. Aktepe, TTK. Yayınları, Ankara. Weiker, Walter F. (1973), 'Xlsman1ı Bürokrasisi: Modernleşme ve Reform" çev. S. Büyükdavras- E. Oyal, Amme İdaresi Dergisi, C. 6, S. 1 (Mart 1973), ss. 98-111. Yaman, T.M. (1940), Osmanlı İmparatorluğu Müiki İdaresinde Avrupalılaşma Hakkın­ da Bir Kalem Denemesi, istanbul.