11dikey-1-bolum-atom

advertisement
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
1. ÜNİTE
MODERN ATOM TEORİSİ
Kavramlar ve Terimler
1. Model
2. Atom
3. Işın
4. Spektrum
5. Dalga boyu
6. Frekans
7. Işık hızı
8. Genlik
9. Dalga sayısı
10. Yörünge
11. Enerji düzeyi (katman)
12. Absorpsiyon
13. Emisyon
14. Fotoelektrik olay
15. Siyah cisim ışıması
16. Orbital (dalga fonksiyonu)
17. Kuantum sayıları
18. Elektron dizilimi
19. Periyodik sistem
20. İyonlaşma enerjisi
21. Elektronegatiflik
22. Elektron ilgisi
23. Yükseltgenme basamağı
KONULAR
1.1. Atom Hakkındaki Düşünceler ve Oluşturulan Modeller
1.2. Atomun Kuantum Modeline Yönlendiren Bulguların Tarihsel Gelişimi
1.3. Atomun Kuantum Modeli
1.4. Elektron Dizilimi ve Periyodik Sisteme Yerleşim
1.5. Periyodik Özellikler
1.6. Elementlerin Periyodik Çizelgedeki Konumları ve Özellikleri
1.7. İyon Yükleri ve Yükseltgenme Basamakları
1.8. İyonik ve Kovalent Bileşiklerin Adlandırılması
Bu ünitede maddenin temel taşı olan atom hakkındaki modern anlayışın tarihsel gelişimini gözden geçirecek, modern atom modeliyle ilgili temel kavramları ilişkilendirecek, elementlerin periyodik
dizgesini atomun yapısı üzerinden tartışarak gündelik hayat açısından önemli elementlerin ve bileşiklerinin sembol, formül ve adlandırılma esaslarını irdeleyeceksiniz.
13
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Hatırlatma Kutusu
Lavoisier (Lavazye) oluşturduğu
Kütlenin
Korunumu
Yasası’nı “Bir kimyasal tepkimede kütle yoktan var edilemez, var olan yok edilemez.”
şeklinde dile getirmişti.
Yaşadığımız yüzyılda çevremizdeki tüm maddelerin atom adı
verilen çok küçük taneciklerden oluştuğunu ve atomların farklı
şekillerde düzenlenerek farklı maddeleri oluşturduğunu biliyoruz.
Sizce atomun yapısını açıklamaya yönelik modeller nasıl bir
tarihsel gelişim sürecinden geçerek günümüzdeki atom modeline
ulaşılmıştır? Hiç düşündünüz mü?
1.1.Atom Hakkındaki Düşünceler ve Oluşturulan
Modeller
Atomun sahip olduğu elektron dağılımı, maddenin tüm kimyasal ve fiziksel özelliklerini belirler. Eski çağlarda Yunanlı düşünürlerden Aristoteles (Aristo) ve Platon (Pilaton) maddenin sonsuza
kadar bölünebileceğini ve maddenin sürekli olduğunu düşünüyorlardı. Ancak MÖ 460-370 yılları arasında yaşayan Democritus
(Demokritus) maddenin bölünme işleminin sürekli olamayacağını ve bölünemeyecek kadar küçük bir parçayla sonlanacağını
düşünerek bu parçaya Yunanca “bölünemez” anlamına gelen
Resim 1.1: Antoine Lavoisier (17431794)
“atomus” adını vermişti. Ancak o dönemde ileri sürülen görüşler
bilimsel planlı deneylere dayanmıyordu.
Maddenin atom adı verilen küçük taneciklerden oluştuğu sonucuna götüren ilk deneysel çalışmalar, 18. yüzyıl sonlarında
Antoine Lavoisier (Antuan Lavazye, Resim 1.1) ve Joseph Proust (Cozıf Prust, Resim 1.2) tarafından yapılmıştır. 9. sınıfta da
öğrendiğiniz gibi Lavoisier maddelerin gerçekleştirdiği yanma
olayı ile ilgili uyguladığı deneyler ve ölçümlerle Kütlenin Korunumu Yasası’nı oluşturmuştur.
Lavoisier yaptığı çalışmalarla kimyada nicel deneysel yöntemlerin kullanılmasına öncülük etmiş, kimyanın modern bilim
Resim 1.2: Joseph Proust (17541826)
olarak kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır.
Lavoisier’nin deneysel çalışmalarını izleyen Proust, uyguladığı deneyler sonrasında Sabit Oranlar Yasası olarak bildiğimiz
yasayı ileri sürmüştür.
Bu yasa “Bir bileşiği oluşturan elementlerin birleşen kütle
oranları her zaman sabit bir değerdir.” şeklinde ifade edilir.
Hatırlatma Kutusu
Proust, oluşturduğu Sabit Oranlar Yasası’nı “Bir bileşiği
oluşturan atomların kütleleri arasında basit ve tam sayılarla
ifade edilen sabit bir oran vardır.” şeklinde dile getirmişti.
14
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
a. Dalton Atom Modeli
Kimyasal tepkime ile bileşiklerin oluşumunu açıklayan
Lavoisier’nin ve Proust’un oluşturduğu bu iki yasayı değerlendiren
John Dalton (Con Daltın, Resim 1.3) kendi adıyla anılan modelde
maddenin gözle görülemeyen, gerçekte var olduğunu düşündüğü atomlardan oluştuğu fikrini ileri sürmüştür.
Dalton’ın atom teorisindeki görüşleri şunlardır:
●
Madde, çok yoğun, bölünemez ve yok edilemez atomlardan oluşmuştur.
●
Resim 1.3: John Dalton (17661844)
Bir elementin atomları şekil, kütle, büyüklük bakımından
birbirinin aynıdır.
●
Bir elementin bütün kimyasal tepkimelere katılabilen en
küçük parçası atomdur. Atomlar parçalanamaz veya oluşturulamaz. Tepkimelerde atomların sadece düzenlenişi
değişebilir. Bu nedenle tepkimelerde atomların sayıları,
cinsleri ve kütleleri korunur.
●
Farklı element atomlarının birleşmesiyle moleküller oluşur. Bir bileşiğe ait moleküller birbirinin aynıdır.
Dalton Atom Modeli’nde “Bir elemente ait atom bölünemiyorsa kimyasal tepkime öncesinde var olan atomlar, tepkime
sonrasında da var olmalıdır.” diye düşünmüş ve bu durumda
Hatırlatma Kutusu
Katlı Oranlar Yasası’na göre
iki element birden fazla bileşik
oluşturmak üzere birleşirken
bileşiklerdeki bir elementin belli
bir kütlesiyle birleşen ikinci elementin farklı kütleleri arasında
küçük tam sayılarla ifade edilen bir oran olmalıdır.
kütlenin değişmeyeceği sonucuna ulaşarak Kütlenin Korunumu
Yasası’nın daha iyi tanımlanmasına olanak sağlamıştır.
Bir elementin bütün atomlarının kütlece aynı olduğunu düşünen Dalton, aynı bileşikte yüzde bileşimin tek bir değer alması gerektiği sonucuna varmıştır. Bu görüşüyle Sabit Oranlar Yasası’nı
desteklemiştir. 9. sınıfta öğrendiğiniz gibi bu yasalardaki bilgileri
değerlendirip tamamen düşünsel olarak Katlı Oranlar Yasası’nı
ifade etmiştir.
Kütlenin Korunumu, Sabit Oranlar ve Katlı Oranlar Yasaları
maddenin kimyasal değişimlerdeki davranışlarını tanımlarken,
bu değişimlerde gerçekleşen tepkimelerde maddenin neden
böyle davrandığını Dalton Atom Teorisi açıklar.
Örnek
mX 7
X ve Y elementlerinden oluşan X2Y bileşiğinde elementlerin kütlece birleşme oranı m = ’tür.
4
Y
Eşit kütlelerde X ve Y alınarak 8,8 gram X2Y bileşiği elde edildiğine göre hangi elementten kaç
gram artar?
15
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Çözüm
X
+
7g
?
7 g X2
ile
?
Y
"
4g
?
X2 Y
11 g
8,8 g
11 g
X2Y bileşiği elde edilir.
8,8 g
X2Y bileşiği
4gY
?
7 · 8, 8
= 5, 6 g X
11
ile
11 g
X2Y bileşiği elde edilir.
8,8 g
X2Y bileşiği
4 · 8, 8
= 3, 2 gY
11
8,8 gram X2Y bileşiği elde etmek için 5,6 gram X, 3,2 gram Y harcanmalıdır. Bileşikte birleşme
oranı büyük olan X’tir. Bu durumda X ve Y eşit kütlelerde alınacağına göre başlangıçta 5,6’şar gram
X ve Y alınmalıdır. X’in tamamı harcanırken 5, 6 - 3, 2 = 2, 4 gram Y artar.
Alıştırma
mS
2
SO3 bileşiğinde elementlerin kütlece birleşme oranı m = ’tür. 8 gram S, 15 gram O alınarak en
3
O
fazla kaç gram SO3 bileşiği elde edilir?
b. Atom Altı Taneciklerin Keşfi
Maddenin en küçük yapı taşının atomlar olduğunu açıklayan
Dalton Atom Modeli, atomun hangi alt parçacıklardan oluştuğunu açıklayamıyordu. 9. sınıf Kimya dersinden de hatırlayacağınız gibi sürtünmeyle elektriklenme sonrasında atom içerisinde
yüklü bazı alt taneciklerin olduğu düşünülmüştür. Maddeler nötr
Bunları Biliyor musunuz?
Galvani, kurbağalar ile yaptığı deneylerde, farklı metaller do-
olduğuna göre, maddeleri oluşturan atomlar da nötr olmalıdır. Bu
durumda her maddenin atomlarında eşit sayıda pozitif ^+h ve
negatif ^-h yüklü parçacıklar bulunmalıdır.
Elektrik yükü bir yerden başka bir yere akabilir. Ancak bu
kundurulduğunda kurbağa ba-
gözle görülmez. Kimyasal tepkimeler yardımıyla elektrik akımı
cak sinirlerinin seğirdiğini göz-
verebilen ilk akım kaynağını 1880 yılında Alexandra Volta (Ale-
lemlemiştir. Biyolojik elektriklenme ile ilgili olan bu çalışmalar Volta’ya ilham kaynağı
oluşturmuştur. Volta, bu deneyi
metaller ve çözeltileri ile uygulayarak “volta pili” ya da “galvanik pil” olarak isimlendirilen pili
oluşturmuştur.
16
sandra Volta) oluşturmuştur. Volta’nın kendi adıyla anılan pilde
meydana gelen kimyasal değişmelerin nedeni, hareket eden
elektrik yükleridir. Bu pillerde gerçekleşen tepkimeler incelendiğinde, atomlar elektrik yükü taşıdıklarından, negatif ^-h ve pozitif
^+h yüklü tanecikleri içermeleri gerektiği ve atomun elektriksel
yapıda olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
9. sınıfta da öğrendiğiniz gibi madde ile elektriksel yük arasındaki ilişkiyi ortaya koyan ilk bilim insanı Michael Faraday’dır
(Maykıl Faraday). Faraday, uyguladığı deneylerde çeşitli mad-
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
deleri elektroliz ederek devreden geçen elektrik yükü miktarı
ile ayrışan madde miktarı arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmıştır.
Uyguladığı deneylerde elektroliz edilen çözeltideki iyon miktarı
arttıkça çözeltinin elektrik iletkenliğinin de arttığını gözlemlemiştir. Elektrolizde güç kaynağının negatif kutbuna giden pozitif ^+h
yüklü tanecikler burada negatif ^-h yüklü taneciklerle etkileşerek indirgenir ve elektrot üzerinde toplanır. Bu durum, maddenin
elektrikli yapıda olduğunun kanıtıdır. Elektroliz deneyleri sonrasında Dalton’ın atomu, içi dolu kürecikler şeklinde kabul eden
modeli çürütülmüştür.
Elektronların Keşfi
Maddenin elektrikli yapıda olduğunu ortaya koyan önemli deneylerden biri de William Crookes’ın (Vilyım Kruks) kendi adıy-
Resim 1.4: Crookes tüpünden akım
geçirildiğinde ışıldama gözlenir.
la anılan tüplerle uyguladığı deneylerdir. Camdan yapılmış olan
Crookes tüpleri, iki ucuna kaynak yapılmış elektrotlar ve tüp içinden gaz boşaltılmasını sağlayan bir musluktan oluşuyordu. Tüp
içerisindeki gaz basıncı 0,01 atm’e düşürülerek tüpte bulunan
metal levhalar bir yüksek voltaj kaynağına bağlandığında, rengi
tüp içindeki gazın cinsine göre değişen bir ışıldama olduğu gözlenir (Resim 1.4). Bu ışıldama tüpün katot ucundan anot ucuna
doğru hareket eden negatif ^-h yüklü katot ışınlarından kaynaklanır. Crookes tüpleri, katot ışını tüpü olarak da isimlendirilir.
Crookes’tan sonra benzer deneyler yapan Joseph John
Thomson (Jozef Con Tamsın, Resim 1.5), katot ışını tüpüyle
yaptığı deneyler sonrasında atomların çok küçük negatif tanecikler içerdiği sonucuna ulaşmıştı. Thomson, katot ışınlarının tüm
maddelerin yapısında bulunan negatif yüklü temel parçacıktan
oluştuğuna karar verdi. Ancak atomun nötr olduğunu biliyordu.
Atom nötr olduğuna göre içerisindeki negatif yüklü tanecik sayı-
Resim 1.5: J. John Thomson (18561940)
sına eşit sayıda pozitif yüklü tanecik de içermeliydi. 1874 yılında
George Stoney (Corc Stoni) tüm maddelerin yapısında bulunan
bu negatif yüklü taneciğe elektron adını verdi.
-
Thomson, katot ışınlarının hızının ışık hızından daha küçük
olduğunu belirlemiş ve ışınların tanecikli yapıda olması gerek-
-
tiğini düşünmüştü. Bu taneciklerin elektrik ve manyetik alandaki
sapmalarını inceleyerek yük/kütle (e/m) oranını hesapladı.
-
●
Atom, pozitif ^+h yüklerden oluşan bir küreciktir. Modelde
kek kısmı pozitif yükleri ifade eder.
-
-
-
Thomson’ın “Üzümlü Kek Modeli” olarak da bilinen
atom modelindeki (Şekil 1.1) görüşleri şunlardır:
-
-
-
Şekil 1.1: J. Thomson Atom Modeli
17
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
●
Atomda yük dengesini sağlayacak kadar negatif ^-h yük,
pozitif ^+h yükler arasında homojen olarak dağılmakta-
dır. Modelde kek içerisindeki üzümler negatif yükleri ifade
eder.
Elektronların varlığı belirlendikten sonra 1908 yılında Robert
Andrews Millikan (Rabırt Endruv Milikan) yaptığı bir dizi yağ
damlası deneyi sonucunda elektronun yükünü buldu (Şekil 1.2).
Millikan, Thomson’ın hesapladığı yük/kütle değerini kullanarak
elektronun kütlesini de hesapladı.
Bunları Biliyor musunuz?
püskürtücü
iyonlaştırıcı kaynak
pozitif yüklü plaka
negatif yüklü plaka
(-)
Şekil 1.2: Millikan yağ damlası deney düzeneği
Millikan, uyguladığı deneylerde bir pulverizatör (püskürtücü) kullanarak elektrik yüklü iki plaka
arasına yağ damlacıklarını püskürtür. Plakalar arasına gönderdiği X ışınları, ortamdaki gaz moleküllerinden elektronları koparır. Bu elektronlar yağ damlacıkları tarafından tutularak damlacıkların negatif
yükle yüklenmelerini sağlar. Millikan plakaların üstte olanını pozitif ^+h , altta olanını negatif ^-h yükle
yükler. Bir yağ damlacığına etki eden yer çekimi kuvveti ile elektriksel çekim kuvvetini dengeleyerek
plakalar arasındaki yağ damlacıklarının hareketsiz kalmasını sağlar. Elektrik yüklü plakaya uyguladığı elektrik yükü miktarını değiştererek yağ damlacıklarının hareketlerini inceleyen Millikan, yağ
damlacıkları üzerindeki yükün -1,6 · 10-19 coulomb veya bu değerin tam katları olduğunu gözlemler.
Böylece, bir elektronun yükünün -1,6 · 10-19 coulomb olduğu sonucuna ulaşır
Protonların Keşfi
Atomların nötr olması, yapısında elektronların ve elektronların yüküne eşit fakat zıt yüklü, pozitif bir taneciğin de var olmasını gerektirir. 1886’da Eugen Goldstein (Öjen Goldştayn),
18
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
katot ışınlarının özelliklerini incelemiş ve pozitif yüklü ışınların
varlığını göstermiştir. Bu pozitif yüklü ışınlara kanal ışınları denir.
Thomson, uyguladığı deneyler sonucunda oluşturduğu modelde atomların pozitif elektrikle yüklü bir küre olduğunu ve negatif yüklerin pozitif yükler içerisinde homojen olarak dağıldığını
düşünmüştü. Acaba maddenin en küçük birimi olan atomlar için
ileri sürülen bu model doğru muydu?
1909 yılında Ernest Rutherford (Ernist Radırford, Resim 1.6)
Thomson Atom Modeli’nin doğruluğunu kanıtlamak için “a Işınları Saçılma Deneyi” olarak bilinen bir dizi deney uyguladı (Şekil
1.3). Rutherford, bu deneylerde ince bir altın levhayı a ışınlarıyla
bombardıman etti ve ışınların levhaya çarptıktan sonra izledikleri
yolu çinko sülfür sürülmüş ekranla izledi. Deney sonucunda pozi-
Resim 1.6: Ernest Rutherford
(1871-1937)
tif yüklü taneciklerin büyük bir kısmının levhadan hiç sapmadan
ya da küçük açılarla saparak geçtiğini, çok az sayıda taneciğin
ise büyük açılarla saptığını veya geri yansıdığını gözlemledi.
Eğer atomda Thomson’ın modelinde olduğu gibi negatif ve pozitif yükler homojen bir dağılım gösterseydi a parçacıklarının levhadan geçerken dağılmaması gerekirdi. Bu deneyler sonrasında
Geri dönen a parçacıkları
Rutherford, Thomson Atom Modeli’nin geçerli olmadığını
ispatlamıştır. a parçacıklarının çok azının sapmasına neden
olan kısım kütlece yoğun ve pozitif elektrikle yüklü olmalıdır ki
a parçacıklarının, sapmasına neden olsun. Rutherford bu kıs-
Altın levha
ma atom çekirdeği adını verdi. a parçacıklarının saçılma deneyi
atom çekirdeğinin bulunmasını sağlayan nitel bir deney olup aynı
zamanda çekirdeğin yükünün ve büyüklüğünün nicel ölçümünü
Dairesel floresan ekranı
de sağlamıştır.
a tanecik yayıcısı
Rutherford’un, oluşturduğu atom modelindeki görüş-
leri şunlardır:
●
Şekil 1.3: Rutherford’un a ışınları saçılma deneyi
Bir atomda pozitif yük ve kütle, atomun merkezinde çekirdek adı verilen küçük bir hacimde toplanmıştır.
●
Pozitif yüklerin toplam kütlesi, atom kütlesinin yaklaşık yarısına sahiptir.
●
Atomda, negatif yüklü elektronlara eşit sayıda pozitif yüklü
tanecik bulunduğu için atom nötrdür.
●
a parçacıklarının çoğu sapmaya uğramadığına göre atomun büyük bir kısmı boşluktur. Elektronlar çekirdek etrafındaki boşlukta hızla hareket eder.
Bilgi Kutusu
Çekirdekli atom modelini ilk
kez Ernest Rutherford ileri sürmüştür.
19
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Nötronların Keşfi
Rutherford, oluşturduğu modelde çekirdekte toplanan pozitif
yüklere proton adını vermiştir. Rutherford’un modeli, Thomson
Atom Modeli’ni geçersiz kılmış olsa da elektronların neden çekirdeğe düşmediği veya dışarı fırlayıp gitmediği sorusuna yanıt
veremediği için yetersiz kalmıştır. Rutherford, 1920 yılında atom
çekirdeğinde protonların yalnız olmadığını, çekirdekte yüksüz
ve kütlesi protonun kütlesine eşit bir taneciğin de bulunduğunu
ileri sürmüştür. Ancak bu tanecik 1932 yılında James Chadwick
(Ceyms Çedvik) tarafından deneysel olarak belirlenmiş ve nötron
olarak isimlendirilmiştir.
Nötronun keşfiyle birlikte atomu oluşturan temel taneciklerin
proton, nötron ve elektronlar olduğu belirlenmiştir. Proton ve nötronlar atom çekirdeğinde bulunur. Tablo 1.1’de bu temel taneciklerin simgeleri, gerçek ve bağıl yükleri, gerçek kütleleri verilmiştir.
Tablo 1.1: Atomun temel taneciklerinin simgeleri, gerçek ve bağıl yükleri, gerçek kütleleri
Tanecik
Simge
Gerçek yükü (coulomb)
Bağıl yükü
Gerçek kütle (gram)
Proton
p
+1,6022 · 10-19
+1
1,67262 · 10-24
Nötron
n
0
0
1,67493 · 10-24
Elektron
e
-1,6022 · 10-19
-1
9,10939 · 10-28
Bunları Biliyor musunuz?
1920 yılında Rutherford atom
çekirdeğinde yüksüz taneciklerin bulunduğundan bahsetmişti. 1930-1932 yılları arasında
Almanya’da Walter Bothe ile
Hans Backer’in, Fransa’da da
Joliot Cura çiftinin yaptıkları deneyler sırasında berilyum, alfa
tanecikleriyle bombardıman edildiğinde gizemli bir ışın yayınlamıştı. Bu ışın önceleri gamma
ışını sanılmıştı. Ancak daha sonra 1932’de, İngiltere’de James
Chadwick tarafından ışınlamanın nötronlardan kaynaklandığı
deneysel olarak kanıtlanmıştır.
20
Atom Kütlelerinin Belirlenmesi
Atomun temel taneciklerinden elektronun kütlesi çok küçük
olduğundan ihmal edilirse bir atoma ait iyonun kütlesi, atomun
kütlesine eşit kabul edilir. Bu durumda bir atomun bağıl kütlesi
o atomun iyonlarının bağıl kütlesi ölçülerek belirlenir. Bu ölçüm,
kütle spektrometresi ile yapılır. Gaz hâlindeki bir iyon demeti
spektrometreden geçerken elektrik ve manyetik alan yardımı ile
ayrılır. Ayrılan iyonların miktarı bir ölçü aletine gönderilerek belirlenir.
Bir maddenin atomlarını iyonlaştırmak için kullanılan yöntemlerden biri, gaz hâlindeki atomları yüksek enerjili elektronlarla
bombardıman etmektir. Henry Moseley (Henri Mozli) katot ışınları tüpünde anot olarak çeşitli elementleri kullanarak bunları katot
ışınlarıyla bombardıman etmiş, bombardıman sonunda her elementin kendine özgü farklı dalga boylarında ışınlar yayınladığını
gözlemlemiştir. Moseley, bu ışınların dalga boylarının element
atomunun çekirdeğindeki pozitif yük sayısına bağlı olarak değiştiğini söylemiştir.
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Her element atomunun çekirdeğinde taşıdığı pozitif elektrik
Hatırlatma Kutusu
yüküne (proton) o elementin atom numarası denir. Moseley’nin
deneyleri sonucunda atom numaraları belirlenen element atomlarının kütle spektrometresi ile tek tek kütleleri ölçüldüğünde, çekirdekte protondan başka bir taneciğin bulunması gerektiği ortaya
çıkmıştır. Bu tanecik Chadwick tarafından keşfedilen nötrondur.
Rutherford elektronların çekirdek çevresindeki büyük hacimde hareket ettiğini düşünmüştü. Ancak atom modeli elektronların yeri ve hareketi konusunda tam bir açıklama getiremiyordu.
Coulomb Kanunu’na göre pozitif yüklü çekirdek negatif yüklü
elektronları çekmeli ve sonuçta elektronlar çekirdeğe düşmelidir.
Bu da atomun yok olması demektir. Ayrıca her atom ısıtıldığında
kendine özgü bir ışın yayar. Rutherford bu ışınların oluşumunu
da açıklayamamıştır. Oluşturulan bu modelin eksikliklerinin giderilmesi için yeni bir modele ihtiyaç duyulmuştur. Yeni model Niels
Bohr (Niıls Bor) tarafından geliştirilmiştir. Bohr’un geliştirdiği bu
modelin daha iyi kavranabilmesi ve Rutherford Atom Modeli’nin
eksikliklerinin daha iyi anlaşılabilmesi için atom ile ışık arasındaki
ilişkiyi incelemeliyiz.
Atomun ve atom altı parçacıkların yapısını anlamak için
alfa saçılma deneyleri uygulanmıştır.
Rutherford ince altın folyoya
alfa parçacıkları gönderdiğinde, bu parçacıkların büyük bir
kısmının folyoyla etkileşmeden
geçip gittiğini, çok az parçacığın belli açılar yaparak sektiğini
gözlemlemişti. Buradan hareket ederek atomun kütlesinin
neredeyse tamamının pozitif
yüklü merkezde toplandığı sonucuna ulaşan Rutherford, bu
bölgeye çekirdek adını verdi.
c. Elektromanyetik Işınların Dalga ve Tanecik Karakteri
Çevremize baktığımızda görme duyusuyla elde ettiğimiz verileri bize ışık sağlar. Maddelere ait atomlar, elektron ya da atom
çarptırma, yüksek sıcaklıklara kadar ısıtma, bir ışınla karşılaştırma gibi etkilerle enerji kazanır. Bu enerji kazanan atomlar ilk
hâllerine dönerken çeşitli yollarla aldıkları enerjiyi dışarıya ışık
olarak yayar. Atomlar tarafından dışarıya salınan bu enerjinin
gözle fark edilebilen bölümü görünür ışığı, gözle fark edilemeyen
bölümü ise görünmeyen ışığı oluşturur.
Işığın yapısı ile ilgili birçok bilim insanı değişik görüşler ileri
sürmüştür. Bu bilim insanlarının bir kısmı ışığın tanecik gibi davrandığını, bir kısmı da ışığın dalgalar hâlinde yayıldığını kabul
etmiştir.
Gözümüzün algılayamadığı radyo ve televizyon dalgaları, kızıl ötesi dalgalar, röntgen çektirirken kullanılan X-ışınları, mutfaklarımızdaki fırınlarda kullandığımız mikrodalgalar ve gözle
algılayabildiğimiz görünür bölgedeki ışık, elektromanyetik ışıma
türlerindendir.
Elektromanyetik ışıma, ışık enerjisinin elektromanyetik dalgalar hâlinde ilerlemesi olayıdır. Sizce elektromanyetik ışıma türleri
neden birbirinden farklıdır? Bu soruyu yanıtlayabilmek için elektromanyetik ışınların özelliklerini incelemeliyiz.
Bilgi Kutusu
Atomlardan çeşitli şekillerde ortaya çıkan enerji türleri ve
bunların yayılma şekilleri elektromanyetik ışıma olarak adlandırılır. Elektromanyetik ışımanın
dalga boyları 106 m ile 10-16 m
arasında değişir.
Frekansları,
elektromanyetik
çok
dalga
düşük
fre-
kansları ile çok yüksek kozmik
ışınların frekansları arasında
değişim gösterir. En yüksek frekanslı dalgalar, en büyük enerjiye sahiptir.
21
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Dalga, enerji taşıma yollarından biridir. Elektromanyetik ışıma, uzayda dalga hareketi ile ilerler. Depreme neden olan enerji,
radyo ve TV yayınları, tıpta kullanılan görüntüleme yöntemleri,
konuştuğumuzda sesimizin çevremizdeki kişiler tarafından duyulabilmesi dalga hareketi ile sağlanır.
Bir su birikintisine taş attığımızda, taş aracılığıyla suya aktarıResim 1.7: Suda noktasal kaynak
ile elde edilen dairesel dalgalar
lan enerji, suda şekil değişikliği oluşturarak dalgalar hâlinde başka bir yere taşınır (Resim 1.7). İşte bu şekilde oluşturulan titreşim
hareketi aracılığıyla bir ortama aktarılan enerjinin, bir noktadan
diğerine iletilmesini sağlayan şekil değişikliğine dalga hareketi
denir.
Bunları Biliyor musunuz?
Yıldızlardan bize ulaşan ışık,
elektrik ve manyetik alan değişimleriyle oluşan bir elektromanyetik dalgadır.
Dalgalar, taşıdığı enerjiye göre mekanik ve elektromanyetik
dalgalar olarak ikiye ayrılır. Mekanik dalganın oluşabilmesi için
bir dalga kaynağı ve oluşan dalgaları iletebilecek esnek bir ortam
gerekir. Elektromanyetik dalgaların iletilebilmesi için esnek bir ortam gerekmez. Elektromanyetik dalgalar boşlukta da yayılabilir.
Dalgalarla ilgili temel terimler ve önemli kavramlar
10. sınıf Fizik dersinde dalgalar ünitesinde öğrendiğiniz dalga
hareketi ve dalgalarla ilgili temel terimleri hatırlayalım.
Bilgi Kutusu
Dalga boyu, bir dalga örüntüsünün tekrarlanan birimleri arasındaki mesafedir. Dalga boyu
frekansla ters orantılıdır.
Dalga boyu: Ardışık dalgalarda, eş noktalar arasındaki uzak-
lığa dalga boyu denir. “m” (lamda) ile gösterilir. Birimi metredir.
Dalga boyu, dalganın yayıldığı kaynağın frekansına ve yayıldığı
ortama bağlıdır. Bir dalganın enerjisi, dalga boyu ile ters orantılıdır.
Genlik: Dalganın orta çizgisinden tepesine veya çukuruna
olan dik mesafeye genlik denir. “A” ile gösterilir (Şekil 1.4).
dalga tepesi
dalga boyu (m)
genlik (A)
zaman
bir salınım
dalga çukuru
Şekil 1.4: Bir dalga hareketinde dalga tepesinin, dalga çukurunun, dalga boyunun ve genliğin gösterimi
22
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Frekans: Belirli bir noktadan bir saniyede geçen dalga sayısı-
na frekans denir. “o” (nü) ile sembolize edilir. Birimi hertz’dir (Hz).
Frekans, dalga boyu ile ters orantılı olarak değişir. Uzun dalga
boyuna sahip dalgalar düşük frekanslı, kısa dalga boyuna sahip
dalgalar yüksek frekanslıdır.
Dalga hızı: Dalgaların birim zamanda aldığı yola dalga hızı
Bilgi Kutusu
Boşlukta tüm elektromanyetik dalgalar aynı hıza sahip olup
hızları ışık hızına eşittir.
denir. “v” ile gösterilir.
v=m·o
bağıntısıyla hesaplanır.
Işık hızı: Elektromanyetik dalgaların boşlukta, dalga boyuna
bağlı olmaksızın hareket ettikleri hıza ışık hızı denir. “c” ile gösterilir. c = 2,99 · 108 m/s’dir.
Elektromanyetik dalgaların hızı boşlukta ışık hızına eşittir. Bu
durumda;
c=m·o
bağıntısı kullanılabilir.
Örnek
Dalga boyu 5 · 10-8 olan ışımanın frekansı kaç Hz’dir? (c = 3 · 108 m/s)
Çözüm
c = m · o formülü kullanılarak ışımanın frekansı hesaplanır.
c=m·o
3.10 8 = 5 · 10 -8 · o
8
3 · 10
16
o=
Hz
-8 = 0, 6 · 10
5 · 10
Alıştırma
Frekansı 1,5 · 1011 Hz olan ışımanın dalga boyu kaç metredir? (c = 3 · 108 m/s)
Dalga Modeliyle Açıklanan Olaylar
Işığın tanecik hâlinde yayıldığı fikrini ilk kez Sir Isaac Newton (Sör Ayzek Nivtın) savunmuştu. Daha sonra ışığın dalgalar
hâlinde yayıldığını savunan Huygens (Huygens), yansıma ve kırılma olaylarının dalga modeliyle de açıklanabileceğini gösterdi.
19. yüzyılda Maxwell (Meksvel) ışığı, elektrik ve manyetik alan
titreşimlerinden oluşan bir elektromanyetik dalga olarak tanımlayarak düşüncelerini formüllerle ispatladı. Girişim ve kırınım olayları ışığın dalga modeli ile açıklanır.
23
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Girişim
Girişim, dalga olayının sonuçlarından biridir. Su dalgalarında
kolayca gözlemlenebilir (Resim 1.8). Işığın dalga boyu çok küçük
olduğundan ışıkta girişim olayı kolayca gözlemlenemez.
Günlük yaşantımızda önemli bir yeri olan sabunun oluşturdu-
Resim 1.8: Durgun suda iki farklı
noktasal kaynaktan yayılan dairesel dalgaların girişimi
ğu köpük üzerinde gözlemlenen gökkuşağı renkleri elektromanyetik dalgaların girişimine örnek olarak verilebilir (Resim 1.9).
Işıkta girişim deneyi ilk kez Thomas Young (Tamıs Yang) ta-
rafından gerçekleştirilmiştir. Bu deney, ışığın dalga özelliğinde
olduğunu kanıtlayan ilk deneydir. Young, uyguladığı deneyde ışığın su dalgalarında olduğu gibi girişime uğradığını ve bu nedenle ışığın dalga karakterinde olduğunu kanıtlamış ve ışığın dalga
boyunu ölçmüştür.
Kırınım
Işığın dalga modelinin kabul görmesinden sonra kırınım olayı
da açıklanmıştır. Kırınım, girişim olayının bir benzeridir. Işığın kıResim 1.9: Sabun köpüğü üzerinde
gözlenen renkler elektromanyetik
dalgaların girişimine örnektir.
rınımı ilk defa Francesca Grimaldi (Françeska Grimaldi) tarafın-
dan yorumlanmıştır. Grimaldi, bir ışık kaynağı önüne yerleştirdiği
bir cismin gölgesini incelediğinde gölge sınırlarının net olmadığını gözlemlemiştir. Bu durumu ışığın cismin kenarları çevresinde
bükülmesi yani kırınıma uğraması şeklinde açıklamıştır.
Elektromanyetik Işınların Tanecik Modeli
Dalga modeli bazı optik olayları açıklamada başarılı olmuş
ancak fotoelektrik olay, Compton Olayı gibi bazı olayları açıkla-
Bilgi Kutusu
Işığın dalga özelliğinde olduğunu kanıtlayan çift yarık
(Young) deneyinde, eş fazlı bir
ışık kaynağı iki paralel yarık
açılmış ince bir levhayı aydınlatır. Yarıktan geçen ışık, levhanın arkasındaki bir ekranda
gözlemlenir. Işığın dalga özelliğinde olması, ışık dalgalarının
iki yarıktan da geçerek girişim
yapmasını ve ekranda aydınlık
ile karanlık bantlar oluşturmasını sağlar. Bu durum, ışık sadece tanecikli yapıda olsa gözlemlenemez.
24
mada yetersiz kalmıştır. Bu olaylar ışığın tanecik modeli ile açıklanır.
Işığın tanecikli yapıda olduğu ilk kez Newton tarafından ileri
sürülmüştür. Işık bir enerji türüdür. Newton’dan sonra ışık ener-
jisinin paketler hâlinde, kütlesiz tanecikler tarafından taşındığını
düşünen Planck (Plank) bunu formüllerle de tanımlamıştır. Daha
sonra Einstein (Aynştayn), Planck’ın oluşturduğu modeli gelişti-
rerek ışık enerjisini paketler hâlinde taşıyan bu tanecikleri foton
olarak adlandırmıştır.
1887’de Hertz’in elektromanyetik dalgaları kanıtlamak için uy-
guladığı deneyler sırasında gözlemlediği ışığın metalden elektron koparması olayı yıllar sonra tanecik modeline bir destek olmuştur.
Işığın metal yüzeyine çarparak metalden elektron koparma-
sı olayına fotoelektrik olay denir. Fotoelektrik olay gözlemleri
sırasında yayınlanan elektronların hızının yani kinetik enerjileri-
nin ışığın frekansına bağlı olduğu belirlenmiştir. Dalga modeline
göre kinetik enerji, ışımanın şiddetine bağlıdır. Bu durumda ki-
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
netik enerjinin gelen ışığın frekansına bağlı olması dalga modeli
Bilgi Kutusu
ile açıklanamaz. Bu olayda madde olmayan ışık ile tanecikli yapı
olan elektronun etkileşmesi söz konusudur. Elektronun metalden
Compton Olayı, yüksek ener-
ayrılması sırasında ışığın enerjisini elektrona aktarma işlemi fo-
tonlarla gerçekleşmiştir. Fotoelektrik olayın açıklanması ile ışığın
jili X ışınlarının fotonu ile kar-
1919 yılında Einstein’ın ileri foton momentumu düşüncesi
nunun çarpıştırılması sonucu
Olayı olarak tanınan deneyi ile açıklanmıştır. Yüksek enerjili ışık
sı olayıdır. X ışınlarının elekt-
tanecikler hâlinde taşındığı düşüncesi kanıtlanmıştır.
bon atomunun serbest elektro-
1923’te Arthur Holly Compton’ın (Artır Holy Kamptın) Compton
elektronun ve fotonun saçılma-
fotonlarının atomda serbest hâlde elektronlara çarparak saçılma-
ronlardan saçılması klasik dal-
sına Compton Olayı denir. Compton Olayı ışığın tanecik karak-
ga teorisi ile açıklanamaz.
terinde olduğunu açıklayan önemli olaylardan biridir.
Compton Olayı, ışığın tane-
Siyah cisimler üzerlerine düşen tüm ışınları soğuran, hiçbir
cikli yapıda olduğunu destekle-
ışını geri yansıtmayan ve bu nedenle de siyah görünen cisimler-
miş ve açıklamıştır.
dir. Bir siyah cisim soğurduğu ışınları dışarı vermek zorundadır.
Siyah cisim ışıması bir cismin sahip olduğu ısı enerjisinden do-
layı etrafa yaydığı ışınımdır. Siyah cismin dışarı yaydığı ışıma
çeşitli dalga boylarının karışımı hâlindedir. Işık şiddeti dalga boyuna bağlı olarak düzenli bir şekilde değişir. Siyah cisim ısıtıldığında yaydığı ışımanın şiddeti artar. Yüksek sıcaklıkta kısa dalga
boylu ışımalar oluşurken düşük sıcaklıkta uzun dalga boylu ışı-
malar olur. Işıma şiddetinin, ışımanın dalga boyuna bağlı olarak
değişmesi de dalga modeliyle açıklanamayıp tanecik modeliyle
açıklanır.
ç. Elektromanyetik Dalga Spektrumu
Elektromanyetik ışımanın dalga boyuna ve frekansına göre
gruplandırıldığı ışın dizisine elektromanyetik dalga spektrumu
denir (Şekil 1.5).
gama
ışınları
1 x 10-14
mor ötesi
ışınlar
X ışınları
1 x 10-12
kızıl ötesi
ışınlar
1 x 10-9
radar
1 x 10-4
FM
1 x 10-2
TV
kısa dalga
1 x 102
AM
1 x 104
Dalga boyu (m)
Görünür bölge
4 x 10-7
5 x 10-7
Yüksek enerji
Şekil 1.5: Elektromanyetik spektrum
Dalga boyu (m)
6 x 10-7
7 x 10-7
Düşük enerji
25
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Bunları Biliyor musunuz?
Elektromanyetik ışımanın atomlar ve moleküllerle etkileşmesini konu alan bilim dalına spektroskopi denir.
Elektromanyetik dalga spektrumlarının kaydedildiği aletlere
spektrometre, ışımanın madde
ile etkileşmesini inceleyen aletlere de spektroskop adı verilir.
Elektromanyetik ışınların enerjisi ile frekansı doğru orantılıdır. Frekansı düşük olan ışınların enerjisi de düşüktür. Radyo-TV
dalgaları düşük enerjili ışınlar olup dalga boyları uzundur. Gama
ve X ışınları ise yüksek enerjili ışınlar olup dalga boyları kısadır.
Şimdi, spektrumdaki dalgaları, oluşmaları ve özellikleri açısından
inceleyelim.
Radyo Dalgaları
Elektromanyetik dalgaları ilk kez deneysel olarak elde eden
Hertz’in keşfettiği dalgalar, radyo dalgalarıdır. Radyo dalgaları
bir iletken üzerinde yüklü taneciklerin ivmeli hareketleriyle elde
edilir. Dalga boyları yüklerin titreşimine bağlı olarak binlerce kilometreden birkaç santimetreye kadar değişebilir. Radyo dalgaları
sadece dünya üzerindeki iletişimlerde kullanılmaz. Evrenin yapısı hakkında radyo teleskoplar yardımıyla elde edilen birçok bilgiye yıldızlardan ve pulsarlardan dünyaya ulaşan radyo dalgaları
sayesinde ulaşılır (Resim 1.10).
Mikrodalgalar
Resim 1.10: Radyo dalgalarını algılamak ve evren hakkındaki bilgilerimizi artırmak için radyo teleskoplar kullanılır.
Mikrodalgalar da bir iletken üzerinde yüklü taneciklerin ivmelendirilmesiyle oluşur. Radarlarda, mutfaklarımızda kullandığımız mikrodalga fırınların (Resim 1.11) çalışmasında, maddelerin
atom ve molekül özelliklerini incelemede mikrodalgalardan yararlanılır.
Kızılötesi Dalgalar
Dalga boyları görünür bölgedeki kırmızı ışıktan büyük olan
dalgalardır. Bu dalgalar ilk kez Sir William Herschel (Sör Vilyım
Hörşıl) tarafından keşfedilmiştir. Kızılötesi ışınlar, cisimlerin sıcaklığına bağlı olarak atomların enerji düzeylerindeki değişmeler
Resim 1.11: Mikrodalga fırın
ve tanecik titreşimleriyle oluşur. Fizik tedavi, spektroskop, ev ve
hastanelerin ısıtılması gibi uygulama alanları vardır (Resim 1.12).
Bunları Biliyor musunuz?
Her gün seyrettiğimiz televizyonlara kumanda eden uzaktan kumanda cihazları kızılötesi
ışınların günlük yaşamımızda
kullandığımız uygulamalarından
biridir. Kumandalarda kızılötesi
ışınım yapan özel LED’ler (light
emiting diode) kullanılır.
26
Resim 1.12: Binalarda hasarlı ya da enerji
kaybı olan bölgeler kızılötesi ışınlar yardımıyla termal görüntü alınarak belirlenir.
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Görünür Dalgalar
Elektromanyetik spektrum içerisinde sınırları en küçük ve en
belirgin olan dalgalardır. Bilinen bütün renkler ve bu renklerin birleşimi olan beyaz ışık, görünür ışık dalgalarını oluşturur. Beyaz
ışık, prizmadan geçerken kırılır ve renklere ayrılır. Bunun nedeni prizmadan geçirildiğinde farklı dalga boylarına sahip ışınların
farklı şekilde kırılarak kırmızıdan mora tüm renkleri içeren spektrumun oluşmasıdır. Bu spektrum görünür bölge spektrumudur.
Gökkuşağı bir görünür bölge spektrumudur (Resim 1.13).
Görünen tüm farklı renkler, farklı dalga boylarındaki ışıktan
Resim 1.13: Bir görünür bölge
spektrumu olan gökkuşağında ışınları dağıtan ortam atmosferdeki su
damlacıklarıdır.
oluşur. Tek bir dalga boyuna sahip ışığa monokromatik (tek renkli) ışık, farklı dalga boylarına sahip ışığa ise polikromatik (çok
renkli) ışık denir. Güneş ışığı polikromatik ışıktır.
Farklı maddelerin aleve tutulduğunda kendine özgü bir alev
Bunları Biliyor musunuz?
rengi verdiğini hiç gözlemlediniz mi? Periyodik cetvelde 1A grubunda bulunan alkali metallerden sodyum (Na) alevde açık sarı
renk verirken potasyum (K) mor renk verir (Resim 1.14). Bunun
nedeni farklı maddelerin ısıtıldığında farklı frekanslarda ışın yaymasıdır.
Morötesi ışınlar, görünür mor
ışıkla, X-ışınları arasındaki görünmez elektromanyetik ışınlardır.
CaCI2
KNO3
NaCI
Güneşteki morötesi ışıma üç
banda ayrılır. Deri hastalıkları
ve deri kanserine yol açan UVA
(3,2 · 10-7-4 · 10-7 m) ışınları,
yaz aylarında gücü artan ve güneş yanıklarına neden olan UVB
(2,8 · 10-7-3,2 · 10-7 m) ışınları
ve çok güçlü oldukça zararlı UVC
(2,8 · 10-7-m altı) ışınlarıdır.
Resim 1.14: Bazı maddelerin bunzen beki alevindeki renkleri
Morötesi Dalgalar
Frekansı ve enerjisi görünür ışıktan daha büyük, dalga boyları
ise daha küçük olan ışınlardır. Dalga boyları 4 · 10-7 m’den daha
kısadır. Güneş, önemli bir morötesi ışık kaynağıdır. Güneşten
gelen ve canlılar için tehlikeli olan morötesi ışınlar, atmosferin
stratosfer denilen üst katmanlarında oksijenle tepkimeye girerek ozon tabakasını oluşturur. Böylece Güneş ışınları zarardan
27
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Resim 1.15: Solaryum cihazlarında morötesi ışın yayınlayan lambalar kullanılır.
arındırılarak yeryüzüne ulaşır. Ultraviyole ışın olarak da adlandırılan morötesi ışınlar bazı kimyasal maddeler üzerine düştüğünde gözle gözlenebilen bir parıldama oluşturur. Buna floresan
denir. Ayrıca morötesi ışınlar fotoğraf filmine etki eder, gazları
iyonlaştırır, kimyasal tepkimeleri hızlandırır, bazı metaller üzerinde fotoelektrik olaya neden olur. Spektroskopide ve mineral analizlerinde morötesi ışınlardan yararlanılır. Bronzlaşmaya yardımcı, Güneş ışığının içerdiği morötesi ışınımları sağlayan solaryum
cihazlarında da morötesi dalgalar kullanılır (Resim 1.15).
X Işınları
Wilhelm Konrad Roentgen (Vilhem Konrad Rontgın) tarafından Crookes tüpüyle yapılan çalışmalar sırasında keşfedilmiş
ışınlardır. Röntgen ışınları olarak da bilinen bu ışınlar floresan
parıldamaya neden olup fotoğraf filmine etki eder. X ışınları morötesi ışınlara göre daha yüksek enerjilidir. Metal levhaya yüksek hızla çarpan elektronların yavaşlayarak durması sürecinde
yayınlanan elektromanyetik dalgalardır. Tıpta bazı görüntüleme
sistemlerinde, bazı kanser tedavilerinde ve dişçilikte kullanılır
(Resim 1.16).
Resim 1.16: X ışınlarıyla çekilen
röntgen filmi
Gama Işınları
Elektromanyetik dalgalar içinde enerjisi en büyük ve giriciliği
en fazla olan, ışık hızında yayılan dalgalardır. Atom çekirdeğindeki proton ve nötronların hareketliliği nedeniyle oluşur. Dalga
boyları atom ve çekirdek boyutunda olduğundan, atom çekirdeği
ile ilgili bazı bilgilerin elde edilmesi gama ışınları sayesinde olur.
Gama ışınları tıpta, metal dökümlerin defolarının belirlenmesinde
kullanılır.
d. Hidrojen Atomunun Spektrumu ve Bohr Atom Modeli
Işığın kırılma nedeni herhangi bir ortamdaki hızının boşluktaki
hızından daha düşük olmasıdır. Işığın ne kadar kırıldığı ise dalga
boyuna bağlıdır. Işığın dalga boyu kısaldıkça kırılma miktarı artar. Daha önce de söz ettiğimiz gibi beyaz ışık, görünür bölgedeki
tüm dalga boylarını içeren dalgalardan oluşmuştur. Prizmadan
geçirildiğinde çeşitli renklerden oluşmuş bir gökkuşağı görünümünde, renkler arasında boşluk olmayan bir spektrum elde edilir.
Buna sürekli (kesiksiz) spektrum adı verilir (Resim 1.17).
Resim 1.17: Beyaz ışığın kesiksiz
spektrumu
28
Gaz hâlindeki maddeler ısıtıldığında ışık yayınlar. Bu ışığın
ince bir demeti prizmadan geçirildiğinde renklerin sürekli olmadığı ve bazı koyu çizgilerin yer aldığı bir spektrum elde edilir. Buna
çizgi (kesikli) spektrum adı verilir. Her elementin kendine özgü
bir çizgi spektrumu vardır.
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Element atomları hangi dalga boyunda ışıma yapıyorsa o dalga boyundaki ışımaları soğurabilir. Bu durumda her element atomunun kendine özgü bir ışıma (emisyon) spektrumu olduğu gibi
bir de soğurma (absorbsiyon) spektrumu olmalıdır. Yani atomlar
hangi dalga boyunda ışıma yapıyorlarsa o dalga boyundaki ışımayı soğurabilir.
gaz boşalım tüpü
ışık kaynağı
400 nm
görünür spektrum
700 nm
hidrojen gazı
prizma
Şekil 1.6: Hidrojenin görünür bölge çizgi spektrumu
Kesikli spektrumları incelemek için yapılan çalışmalarda Şekil
1.6’da olduğu gibi beyaz ışık, yüksek sıcaklığa kadar ısıtılmış
bulunan gaz odasına gönderilir. Gaz odasından çıkan beyaz ışık,
prizmadan geçirilip fotoğraf filmi üzerine düşürüldüğünde filmdeki sürekli spektrum üzerinde bazı yerlerde siyah çizgiler gözlenir.
Bu çizgiler beyaz ışığın enerjisinin bir kısmının gaz odasındaki atomlar tarafından soğurulduğunu gösterir. Şekil 1.6’da elde
edilen görünür spektrumda dalga boyu aralığı nanometre (nm)
biriminde verilmiştir. 1 nm 10-9 m’dir. Elde edilen bu spektruma
soğurma (absorbsiyon) spektrumu denir (Şekil 1.7.a).
a
400 nm
500 nm
600 nm
700 nm
b
Şekil 1.7: a. Hidrojenin soğurma ve ışıma b. spektrumu
Sizce gaz odasında soğurulan enerji nerede harcanır?
Bunu düşünen bazı bilim insanları, soğurulan bu enerjinin
atomlar tarafından her yöne saçıldığını ileri sürmüşlerdir. Bu
düşünceyi kanıtlamak için yapılan çalışmalarda gaz odasından
dışarıya ışıma yapıldığı fark edildi ve bu ışınlar prizmadan geçirilip fotoğraf filmi üzerine düşürülerek incelendi. Film üzerinde
elde edilen spektrum siyah bir zemin üzerinde değişik renkli parlak çizgiler içermekteydi. Çizgiler incelendiğinde renkli çizgilerin
29
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Bilgi Kutusu
Kirchoff’un (Kirşof) bir element tarafından belirli bazı frekansların yayınlanabildiğini ve
soğurma frekansları ile çakıştığını göstermesi sonrasında
her elementin çizgi spektrumunun kendine has bir özellik
olduğu anlaşıldı. Atom uyarıldığında elektronların enerji
seviyeleri arasında geçişler
olur ve bu geçişler sonucunda
atom, foton salar. Bu geçişler
her elemente özgü bir çeşit çizgi spektrumu var olduğu sonucunu doğurur. Rutherford’un
Atom Modeli bu durumu açıklayamadığı için yeni bir atom
modeli ileri sürüldü.
soğurma spektrumundaki siyah çizgilerle aynı yerlerde olduğu
gözlendi. Bu spektrumlara da ışıma (emisyon) spektrumu adı
verildi (Şekil 1.7.b).
Rutherford Atom Modeli, element atomlarına ait çizgi spektrumlarını açıklayamıyordu. Rutherford atom modeline göre atomlar ışıma yaparsa sürekli spektrum oluşturmalıydı. Bu da atomların çizgi spektrumlarının varlığı ile ters düşüyordu. 1860’tan
1885’e kadar birçok bilim insanı spektrum çizgileri ile ilgili çalışmalar yaptı. Spektrum çizgileri en kolay incelenebilen element
hidrojendi. Hidrojen atomunun çizgi spektrumu görünür renklerde çok belirgin çizgiler içermekteydi. 1885 yılında Johann Jacob
Balmer (Yohan Yakop Balmır) bu çizgilerin yerlerinin bir formüle
uyduğunu belirledi. Ancak formülün gerçeklerle sağladığı uyumu
tam olarak açıklayamadı. Hidrojen spektrumundaki çizgilerin frekansları arasındaki ilişkiler daha sonra Johannes Rydberg (Cohanes Rıdbörg) ve Walther Ritz (Valtır Ritz) tarafından açıklandı.
Balmer, Rydberg ve Ritz sadece atomların çizgi spektrumlarıyla ilgili yorumlar yaparak bir formül oluşturmuşlardı. Spektrumların atom modeli ile ilgili sağladığı bilgiler yıllar sonra Niels Bohr
(Resim 1.18) tarafından belirlendi.
Bohr, 1913 yılında Rutherford atom modelindeki eksiklikleri gidermek, Balmer’ın hidrojen atomu spektrumuna ait bulduğu formülü açıklamak amacıyla Planck’ın kuantum modeli ve
Einstein’ın foton teorilerini değerlendirerek bir model oluşturdu
(Şekil 1.8).
n=2
elektron
n=1
çekirdek
(proton)
Şekil 1.8: Bohr Atom Modeli’ne göre hidrojen atomu
Bohr’un Atom Modeli’ndeki görüşleri şunlardır:
Elektronlar çekirdek çevresinde elektrostatik kuvvet etki-
●
Resim 1.18: Niels Bohr (18851962)
30
siyle, küresel kararlı yörüngelerde ışıma yapmadan dolanır. Her yörünge belli bir enerjiye sahiptir. Bu nedenle
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
yörüngeler enerji düzeyi (n) ya da kabuk olarak isimlendirilir. Yörüngelerin ortak merkezi çekirdektir. Yörüngeler
K, L, M, N, O… gibi harflerle ya da 1, 2, 3… gibi sayılarla
gösterilir (Şekil 1.9).
Bilgi Kutusu
Bohr Atom Modeli’ne göre
atom, merkezinde yoğun bir
n=6
hacme sahip pozitif yüklü bir
n=5
çekirdek bulundurur. Bu çekir-
n=4
dek civarında elektronlar, yarı-
n=3
çapı belirli olan yörüngelerde
n=2
hareket eder.
n=1
pozitif yük
çekirdek
Şekil 1.9: Bohr Atom Modeli’ne göre kararlı yörüngeler
●
Yörüngelerde hareket hâlinde olan elektronların açısal
h
momentum değerlerinin büyüklüğü n ·
’dir. Yani elekt2r
ronlar çekirdek çevresinde rastgele yerlerde değil, açısal
h
momentum büyüklüklerinin
sabit sayısının tam kat2r
larına eşit olan yörüngelerde dolanır. Bu görüşüyle Bohr
elektronların yeri ve hareketi hakkında ilk kez açıklama
getiren bilim insanı olmuştur.
●
Atomda elektronlar genellikle en az enerjili n = 1 seviyesinde bulunur. Bu seviyede bulundukları sürece enerji
yaymazlar. Ancak bir elektron dış etkilerle daha yüksek
enerji seviyelerine ^n = 2, 3, 4, ... gibih geçmiş olabilir. Bu
durumdaki atomlar uyarılmış hâldedir.
Yüksek enerji seviyesine çıkan bir elektron daha kararlı
uyarılmış hâl
foton
olan düşük enerji seviyesine geçerken bir miktar enerji-
sini foton olarak yayınlar. Yayınlanan bu enerji, yüksek
enerji seviyesi ile düşük enerji seviyesi arasındaki fark
kadar enerjidir. Foton şeklinde atomdan dışarıya enerji
yayınlanması olayına ışıma (emisyon) denir (Şekil 1.10).
foton
temel hâl
Elektronlar tarafından yayınlanan ya da soğurulan ışıma-
nın enerjisi ile frekansı arasında aşağıdaki bağıntı vardır.
TE = Edış - Eiç = h · o
Şekil 1.10: Enerji alarak bir üst enerji
seviyesine geçen elektronlar alt enerji
seviyesine dönerken ışıma yapar.
31
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Hidrojen Spektrumunda Seriler
Bilgi Kutusu
Hidrojen gazının görünür
Hidrojen atomunun gerçekleştirdiği bazı elektron geçişleri ile
görünür bölgede oluşan spektral çizgiler, bunları belirleyen bilim
insanlarının adıyla isimlendirilen serilerdir.
bölgedeki spektrum çizgilerinin
frekanslarını veren eşitlik ilk
kez Balmer tarafından bulunmuştur. Daha sonra tüm spektrum çizgilerinin frekansları be-
Balmer’in hidrojen spektrumunda gözlediği elektronların
n = 2 seviyesinin üstündeki enerji seviyelerinden n = 2 seviyesine geçişleri görünür bölgede gerçekleşir. Spektrumda geçişler
sırasında yayılan ışımaların tamamına Balmer (Balmır) serisi
denir.
lirlenmiştir. Elementlerin çizgi
spektrumları tıpkı parmak izi
gibidir. Elementlere ait spektrumların analizi ile element tayini yapılabilir.
Hidrojen atomunda elektronların yüksek enerjili bir katmandan n = 3 seviyesine geçişleri kızıl ötesi bölgede spektrum çizgileri oluşturur. Bu geçişler sırasında yayılan ışımaların tamamına
F. Paschen (Peşhen) serisi denir.
Hidrojen atomunda elektron, yüksek enerjili bir katmandan
n = 1 seviyesine inerse enerji morötesi ışık şeklinde yayınlanır.
Oluşan spektral seri Lymann (Laymin) serisi olarak adlandırılır.
Hidrojen atomunda elektron yüksek enerjili bir katmandan
n = 4 seviyesine geçiş yaparsa oluşan spektral seri Brackett
(Bıraket) serisi, n = 5 seviyesine geçiş yaparsa oluşan spektral
seri Pfund (Fand) serisi olarak isimlendirilir (Şekil 1.11).
n=7
n=6
656.3
486.1
434.0
402.2
397.0
388.9
Enerji
1875.1
1282.2
1093.8
1004.9
954.6
Pfund
serisi
Brackett
serisi
n=4
n=5
Paschen
serisi
n=3
121.57 nm
102.57
97.25
94.97
93.78
93.07
92.62
Balmer
serisi
n=2
Lymann
serisi
n=1
n=5
n=4
n=3
n=2
n=1
Şekil 1.11: Elektron geçişleri ve seriler
Bu seriler Bohr’un hidrojen atomu için oluşturduğu bağıntılarla uyum içindedir. Bohr’un bu çalışması daha sonraki yıllarda
oluşturulan kuantum mekaniğinin temeli kabul edilmiştir.
32
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Bohr, hidrojen atomuyla elde ettiği sonuçları tek elektronlu
olacak şekilde iyonlaştırılmış helyum, lityum ve berilyum gibi elementler için de genelleştirmiştir. H, He +, Li 2+ gibi tek elektronlu
sistemlerde elektronların enerjisini hesaplatacak bir formül oluş-
Bilgi Kutusu
Pozitif yüklü bir çekirdeğin
etrafında dönen tek bir elektro-
turmuştur.
En =
- 2, 18 · 10
n
-18
·Z
2
2
nu tanımlayan Bohr, oluşturduğu atom modelinde yörüngenin
yarıçapı ile yörüngedeki elekt-
En = Herhangi bir enerji düzeyindeki elektronun enerjisi
Z = Atom numarası
ronun toplam enerjisi arasında
bir bağıntı kurmuştur.
n = Enerji seviyesi
RH= Rydberg sabiti = 2,18 · 10-18 joule
Bu durumda herhangi bir enerji düzeyindeki elektronun enerjisi,
En =
- 2, 18 · 10 -18 · Z 2
n
2
bağıntısıyla hesaplanır. Formüldeki ^-h , çekirdekten sonsuz
uzaklıktaki elektronla atom çekirdeği arasındaki elektriksel çekim
kuvvetinin sıfır kabul edilmesinden ileri gelir. Elektron çekirdeğe
yaklaştıkça çekirdeğin elektron üzerindeki çekim kuvveti artar. Bu
durumda elektronun enerjisi azalır. Olay ekzotermiktir. Elektron
çekirdeğe ne kadar yakınsa enerjisi o kadar azdır ve kararlıdır.
Hidrojen atomundaki elektron çekirdeğe en yakın seviyede
^n = 1h bulunuyorsa temel hâldedir. Daha önce de öğrendiğimiz
gibi elektron enerji kazandığında daha yüksek bir enerji düzeyine
geçiş yapar. Hidrojen uyarılmış hâle geçer. Uyarılmış hidrojen
atomu aldığı enerjiyi foton hâlinde geri vererek tekrar geldiği seviyeye döner. Bu sırada yayınlanan fotonun enerjisi, elektronun
geçiş yaptığı enerji seviyeleri arasındaki fark enerji kadardır. Bu
enerji,
1
1
TE = R H · Z 2 · c n 2 - n 2 m
iç
d›fl
bağıntısıyla hesaplanır.
Örnek
Hidrojen spektrumunda n = 3’ten n = 1’e olan elektron geçişini temsil eden enerji kaç joule’dür?
33
1. ÜNİTE: MODERN ATOM TEORİSİ
Çözüm
Yüksek enerji seviyesi n = 3, düşük enerji seviyesi n = 1’dir. Elektron bu iki enerji seviyesi arasındaki fark kadar foton yayarak kararlı hâle geçer. Bu sırada yayınlanan enerji aşağıdaki bağıntı
kullanılarak hesaplanır.
1
1
2
TE = R H · Z · c n 2 - n 2 m
iç
d›fl
TE = 2, 18 · 10
-18
TE = 1, 938 · 10
· 1 ·e
-18
2
1
1
2 2o
1
3
joule
Bu durumda elektron kararlı hâle gelmek için 1,938 · 10-18 joule enerji yayınlar.
Etkinlik: Atom Modelleri ile İlgili Öğrendiklerimizi Kontrol Edelim
Aşağıdaki ifadelerin doğru mu, yanlış mı olduğunu belirleyerek uygun kutucuğu işaretleyiniz.
D
1.
Thomson’ın oluşturduğu modele göre atomun pozitif yükü, merkezinde çekirdek adı verilen küçük hacimde toplanmıştır.
2.
Madde ile elektriksel yük arasındaki ilişkiyi ortaya koyan ilk bilim insanı Michael Faraday’dır.
3.
Millikan, uyguladığı yağ damlası deneyleri sonucunda elektronun yükünü bulmuştur.
4.
Elektromanyetik dalgaların iletilebilmesi için esnek bir ortam gereklidir.
5.
Mikrodalga, radyo ve TV dalgaları elektromanyetik ışıma türleridir.
6.
Dalganın birim zamanda aldığı yola frekans denir.
7.
CD’ler üzerinde gözlemlenen gökkuşağı renkleri elektromanyetik
dalgaların girişimine örnektir.
8.
Işığın tanecikli yapıda olduğu fotoelektrik olay ve Compton Olayı ile
doğrulanmıştır.
9.
Hidrojen atomunun bir elektronu 4. enerji düzeyinden 1. enerji düzeyine geçerse görünür bölgede spektrum verir.
10.
Bohr Atom Modeli’ne göre elektronlar çekirdek çevresindeki dairesel
yörüngelerde bulunur.
34
Y
Download