KAMU EMEK~iLERi * * TEMM UZ 2009 SAYI: 10 FIYATI: 4 YTl (KDV dah il) kamuem ekcilericephesi@ gmail.com * CEPHESI IV. KAMU EMEK(:iLERi CEPHESi KURULTAYI YAPILDI: •••• • ORGUTLENMEYI VE •• • MUCADELEY I •••• •• B UYUTMELIYIZ I Yeni somurge Turkiye'de sendikal mucadele Konuk konu,macllar: o TAYAD'h Aileler Adina Niyazi Aglrman o Genel-i, Sendikasl Orgutfenme Uzmanl Aynur Karaaslan o Liman-i, Sendikasl Eski Genel Ba,kanl Hasan Biber o KESK Genel Ba,kanl Sami Evren o DisK Genel Sekreteri Tayfun Gorgun o BES Genel Ba,kanl Osman Bi~er o Yunanistan Kamu Emek~ileri Sendikalarl Konfederasyonu Komite Uyesi Pavlos Antonopoulos Kitleleri kueeklememn olmazsa olmazl: Orgutlenme Dunyada ve ulkemizde sendikal hareket Emperyalizm, kriz ve i,gal Ortak du,man, ortak mucadele Saghkta Ylklm yasalarl Kapitalist ve sosyalist ulkelerde saghk sistemi kar,lIa,tlrmasl Guvencesiz ~ah,ma sozle,meliler Egitimde ozelle,tirmeler Bir kapitalist irgutlenme bi9mi: Teplam Kalite Yinetimi Yerel yonetimlere genel bir bakr, Kurultay Sonu~ B.ildirgesi I KA E • EK I ER • EPH--.... U UL • NEDEN KURULTAY? 12 Eylül ile beraber tüm hak ve özgürlüklerin k›s›tland›¤› ülkemiz koflullar›nda, bir yandan emperyalizmin ideolojik-kültürel sald›r›s›, di¤er yandan geliflen sald›r›lar karfl›s›nda örgütsel da¤›n›kl›¤›n a盤a ç›kt›¤› bir süreci yaflad›k. Bu sonucun en önemli nedenlerinden birinin toplumsal muhalefete yön verme sorumlulu¤u tafl›yan siyasal yap›lar›n çarp›k bak›fl aç›lar›na sahip olmalar› da denilebilir. Bu çarp›k bak›fl aç›s›n›n kayna¤›n› yaratan neden ideolojik bir savrulmadan ibarettir. Savrulma beraberinde teslimiyet çizgisini a盤a ç›karm›fl, böyle düflünenlerin geliflmeleri ve örgütlenme ihtiyac›n› kendili¤indencili¤e, belirsizli¤e b›rakmaktan baflka bir seçenekleri de olmam›flt›. Bu seçene¤in sahipleri ise reformist ve reziyonist politikalar› kendilerine rehber edinenlerdi. ‹lerleyen y›llar toplumsal geliflmelerin önünü de alam›yordu. 1989 y›l› iflçi sendikalar›n›n birçok iflkolunda grev bafllatt›¤›, kitlesel eylemliliklerin örgütlendi¤i bir süreci yaratm›flt›. Bu süreç ayn› zamanda kamu emekçilerinin de hak ve özgürlük taleplerinin dile getirilmesine zemin haz›rlam›flt›. Yaflanan durum kamu emekçileri için bir anlamda dönüm noktas›n› ifade etmekteydi. Kamu emekçilerinin örgütlenme ihtiyac›n›n sendikalar çat›s› alt›nda gelifltirilmesi tart›flmalar›nda, henüz erken, koflullar uykamu emekçileri cephesi 4. kurultayı gun de¤il tarz›n› sürdüren ayn› reformist bak›fl aç›s›n› görmekteydik. Bu bak›fl aç›s›n› tafl›yanlar, kendine ve kitleye güvenden yoksundu. Art›k, sürecin tart›fl›lmas›n› uzatmak yerine pratik ad›mlar›n at›lmas›, bunun için de iradi olmak gerekiyordu. Bu iradeyi tafl›yan Devrimci Memur Hareketi kadrolar› KamSen’i kurarak sürecin önünü açm›flt›. Ard›ndan yine Devrimci Memur Hareketi kadrolar› taraf›ndan Sa¤l›k iflkolunda Sa¤l›k-Sen ve Belediye iflkolunda Bem-Sen tüzü¤ünde grev ve toplu sözleflme içeri¤iyle kurulan ilk sendikalardan olmufltur. Sa¤l›k-Sen’in kurucular›ndan Ayflenur fi‹MfiEK, kontrgerilla taraf›ndan kaç›r›larak gözalt›nda kaybedilmifl ve Bem-Sen’in kurucular›ndan ilk Genel Baflkan› Elmas YALÇIN polis taraf›ndan yarg›s›z infaz edilerek katledilmifltir. Egemenlerin uygulad›¤› bu fliddet politikas› ayn› zamanda kamu emekçilerine bir gözda¤›yd›. Ancak kamu emekçileri hakl› ve meflru oldu¤u bir yolda bu bedelleri bilerek yola ç›km›flt› bir kere. Mücadele bedellerle gö¤üslenecek ancak bu mücadelede kazananlar kamu emekçileri olacakt›. Say›s›z bedellerle yarat›lan mücadele gelene¤i sayesinde bir çok iflkolunda sendikalar kurulmufl, ifl b›rakmalar ve önemli kitlesel alan eylemleri hayata geçirilmifltir. 20 Aral›k, 17-18 Haziran K›z›lay, 4-5 Mart K›z›lay vb. eylemleri, kamu emekçilerinin yaratt›¤› önemli tarihsel kesitleri oluflturmufltur. Aradan geçen bunca y›ldan sonra gelinen nokta itibariyle sendikalar›n yaflad›¤› durum geçmiflle k›yasland›¤›nda olumlu bulmad›¤›m›z bir tabloyu gözler önüne sermektedir. KESK bünyesinde yaflanan örgütsel erime, kitleyi kucaklama noktas›ndaki eksiklikler vb. olumsuzluklar ve bu sürecin nas›l afl›laca¤›na dair belirsizlik havas› hakimdir. ‹flçi sendikalar›ndaki durum KESK’ten ileri olmay›p, KESK’in çok daha gerisinde oldu¤unu belirtmeden geçemeyiz. Ülkemizdeki toplumsal muhalefete bakt›¤›m›zda, yaflanan bu durumun sadece sendikalarla s›n›rl› olmay›p, kendine sol, demokratik kitle örgütüyüm diyen bir çok yap›lanmalar›n durumu benzer özellikler tafl›maktad›r. Biz kendi aç›m›zdan sendikalar›n durumunu irdelemek durumunday›z. Ülkemiz de ve dünyada sendikal mücadele ciddi bir açmaz yaflamaktad›r. Emperyalizmin kurumlar›ndan IMF, Dünya Bankas›, Dünya Ticaret Örgütü arac›l›¤›yla ABD ve AB’nin tüm emperyalist politikalar›, ülkemizdeki iflbirlikçi iktidarlar eliyle bir bir uygulanmaktad›r. Uluslar aras› tahkim, Kamu Yönetimi Temel kanunu, Yerel Yönetimler Yasas›, Sosyal Güvenlik Genel Sa¤l›k Sigortas› ve daha birçok tasar› yasa halini alm›flt›r. neden kurultay 3 Gerçekleflen sald›r›lar›n flu an bafl aktörünü oynayan AKP iktidar› iflbirlikçilikte hiçbir s›n›r tan›mamaktad›r. Yaflanan bu süreç karfl›s›nda ise sendikalar ciddi bir karfl› koyufl gerçeklefltirememifl ve kitleleri mücadeleye çekememifltir. Bu durum hala geçerlili¤ini korumaktad›r. Sendikalar›n yaflad›¤› tahribatlar› bu günle aç›klamak yeterli de¤ildir. Sendikalardaki bu durum uzun bir sürecin sonuçlar›d›r. Emperyalistler 2. Paylafl›m savafl›ndan sonra kendini yenileme sürecinde gelifltirdi¤i ekonomik politikalar›n güçlü sendikalar karfl›s›nda uygulanmas›n›n zor olaca¤›n› bilmekteydi. Onlar aç›s›ndan mevcut sistemi yani kapitalizmi direk karfl›s›na almayacak sendikalar yarat›lmal›yd›. Düzen s›n›rlar›na hapsedilmifl, uzlaflmac› çizgiye çekilmifl sendikalar ideal olan›yd›. Emperyalist sömürü ve talan›n önündeki en büyük engellerden biri, s›n›f ve kitle sendikac›l›¤›yd›. S›n›f ve kitle sendikac›l›¤›n›n tasfiyesi ve sindirilmesi politikalar› bir yan›yla yürütülürken, di¤er yandan karfl›s›na alternatif olarak sunulan “ça¤dafl sendikac›l›k” üzerinden sendikalar sivil toplumculu¤a dönüfltürüldü. Bununla beraber emekçilerin ve çal›flanlar›n haklar› da bir bir eridi ve bugün de erimeye devam etmektedir. Emperyalizmin kendini gizleme çabas› olan Küreselleflmecili¤in sendikac›l›k alan›ndaki karfl›l›¤› iflçinin ve patronun ç›karlar›n› birlikte gözeten "ça¤dafl sendikac›l›k" oldu. 1990'larda özellikle 4 neden kurultay Dünya Bankas› ve uluslararas› sendikal örgütlenmeler arac›l›¤›yla bu anlay›fl yeni biçimlere büründürülerek sürdürüldü. "Yönetiflim", "toplam kalite yönetimi" gibi kavramlar, küreselleflme çarp›tmas›na paralel olarak yayg›nlaflt›r›ld›. "S›n›f mücadelesinin bitti¤i", "kapitalizmin alternatifsiz oldu¤u" gibi ideolojik sald›r›larla atbafl› yürütülen bu politikalarla hem emperyalist ülkelerdeki, hem ba¤›ml› ülkelerdeki sendikalar, s›n›f sendikac›l›¤› çizgisinden uzaklaflt›r›ld›. Emekçi örgütleri, mücadele örgütü olmaktan ç›kart›l›p "sivil toplum örgütleri" haline dönüfltürüldü. Ülkemizde ise sendikal alan tamda bu tabloya uygun bir geliflim seyri izlemektedir. ‹deolojik alanda yetiflip büyüyen bu çarp›k flekillenifl sendikalar› felç etmifltir. Kriz üzerinden son 3-5 ayda 42 bin sendikal› iflçi iflten at›l›rken, sendikalar b›rak›n iflçi at›lmas›n› engellemeyi, direnme kararl›l›¤› bile göstermemifllerdir. Sendikalar›n ekonomik, demokratik mücadelesinin yan›nda ideolojik mücadelenin de do¤ru bir biçimde verilmesi gerekmektedir. Özellikle bizim gibi yenisömürge konumundaki ülkemizde emperyalizm ile olan ba¤›ml›l›k iliflkilerinde verilecek sendikal mücadelenin tan›m› ve gerekleri do¤ru kavran›lmak durumundad›r. Son olarak KESK’e yap›lan polis bask›n› ve onlarca emekçinin sendika yöneticileriyle birlikte tamamen keyfi olarak tutuklun- mus› sendikalara egemenler taraf›ndan verilen bir gözda¤›d›r. Muhalif sendikalar› sivil toplumcu, pasif, uzlaflmac› çizgiye çekmenin son ad›m›d›r. Böylesi sivil toplumcu bir sendikal anlay›fl, yeni-sömürge ülkelerde emperyalizmin kendi –sözde-muhulefetini yaratma yöntemiyle hayata geçirmek istedi¤i bir uygulamad›r. Buna karfl› sendikalar›n ekonomik, demokratik mücadelesinin yan›nda ideolojik mücadelenin de do¤ru bir biçimde verilmesi gerekmektedir. Bu ideolojik mücadele yenisömürge iliflkilerinin hakim oldu¤u bir ülkede yaflad›¤›m›z unutulmadan verilmelidir. Dolay›s›yla, sivil toplumcu çizgi bütünüyle terkedilmeli, militan bir yaklafl›m› örecek do¤ru ideolojik hatta yürünmelidir. Özellikle bizim gibi yenisömürge konumundaki ülkemizde emperyalizm ile olan ba¤›ml›l›k iliflkilerinde verilecek sendikal mücadelenin tan›m› ve gerekleri do¤ru kavran›lmak durumundad›r. Dolay›s›yla, Yeni-Sömürge Türkiye’de Nas›l Bir Sendika, Nas›l Bir Sendikac›l›k? sorusuna yan›t bulmak için 23-24 May›s 2009 tarihlerinde Ankara’da kurultay düzenlenlendi. Elinizdeki bu kitapta kurultayda tart›fl›lan sorunlar› ve çözümlerini bulacaks›n›z. q kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı DEVR‹MC‹ MEMUR HAREKET‹’NDEN Merhaba Arkadafllar; Devrimci Memur Hareketi ad›na hepinizi sayg›yla selaml›yoruz… Emekçilere, ezilenlere, iflçi s›n›f›na halk›m›za ve tüm dünya halklar›na yönelik emperyalist sald›r›lar›n, talan›n, bask› ve zorbal›klar›n giderek artt›¤› günlerden geçiyoruz. ABD emperyalizmi ya bendensin ya da teröristsin diyerek imparatorluk hayallerini gerçeklefltirmeye çal›flmaktad›r. Emperyalist politikalar›na karfl› ç›kan, kendisi ile iflbirli¤i yapmayan ülkeleri iflgal ederek halklar› dize getirmeye çal›flmaktad›r. Irak ve Afganistan örne¤inde oldu¤u gibi gerçeklefltirdi¤i iflgallerle tüm dünyaya mesaj vermektedir. Dünyay› bir avuç tekel için cennet, halklar için ise cehenneme çevirmek istemektedir. Günümüz dünyas›nda açlar›n ve yoksullar›n say›s› giderek artmakta iken bir avuç tekelin zenginli¤i ise tüm dünya halkalar›n›n gelirine eflittir. Kapitalizmin yaflad›¤› kendi krizinin bedelini de emekçilere ödettirmeye çal›flmas›yla durum daha da vahim hale gelmekte açl›k ve yoksulluk daha da yayg›nlaflmaktad›r. Ülkemizdeki durum ise dünyada yaflananlardan farks›zd›r. Emperyalizme göbe¤inden ba¤›ml› bir ülkeyiz biz. Ülkemizde ç›plak gözle göremeyece¤imiz bir iflgal vard›r. Emperyalist ülkeler, iflgal ettikleri ülkelerde verilen kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı direniflle yenilmesi sonucu ülkeleri sömürgeleri haline getirememifllerdir. Emperyalist paylafl›m savafl› sonras›nda aç›k iflgallerin yerini gizli iflgaller alm›flt›r. Ustalar›m›z; bunu kurultay›m›z›n da konusu olan “ Yeni Sömürge” olarak tan›mlam›fllard›r. Yeni sömürge: ülkelerin ba¤›ms›zl›¤›na ra¤men, dolayl› yöntemlerle sömürülmesidir. 1945 sonras› ulusal kurtulufl savafllar› nedeniyle fiili iflgale dayal› sömürgelefltirmenin zorlaflmas› nedeniyle; kapitalist ülkeler azgeliflmifl ülkelere "kalk›nma" politikas›n› önermifl. IMF yoluyla azgeliflmifl ülkeleri borçland›rarak yeni bir sömürü a¤› yaratm›flt›r. Yeni sömürgecilik, ülke kaynaklar›n›n emperyalist ülkelere peflkefl çekilmesi karfl›l›¤›nda, azgeliflmifl ülkelerde göreli olarak refah› art›rm›flt›r. Ülkemizde yeni sömürge bir ülkedir. Ekonomisini, e¤itimini sosyal yaflam›n› ve diyebiliriz ki her fleyini emperyalistler belirler olmufltur. ‹ktidarlar iflbirlikçilikte s›n›r tan›maz hale gelmifltir. Göreceli olarak artan refah halklar›m›z›n ç›kar›na olmam›fl, bir avuç iflbirlikçi tekelin ç›kar›na olmufltur. Ülkemizde açlar›n ve yoksullar›n say›s› nerdeyse ülke nüfusunun tamam›na yak›nd›r. Hepimiz televizyonlarda, sokakta ve hatta kendi yaflam›m›zda, çevremizde açl›¤› ve yoksullu¤u görmekte- yiz, yaflamaktay›z. Kapitalizmin kendi yaratt›¤› krizin bedelini dünyada oldu¤u gibi ülkemizde de emekçilere ödettirmek istemesiyle; iflsizlerin say›s› giderek artmaktad›r. 2008 Ekiminden bu tarihe kadar kriz bahanesiyle 1 milyon insan›m›z iflsizler ordusuna kat›lm›flt›r. Devletin kendi resmi kurumu TÜ‹K iflsizlik oran›n› % 16,1 olarak aç›klamas›na ra¤men gerçek iflsizlik % 30’ un üzerindedir. Halk›m›z giderek artan hayat pahal›l›¤›ndan kaynakl› en temel ihtiyaçlar›n› bile karfl›layamaz hale gelmifltir. ‹flbirlikçi politikalar›n uygulanmas› sonucu SSGSS yasas› ile paras›z sa¤l›k hakk› yok edilmifl, mezarda emeklili¤in yolu aç›lm›flt›r. Halk›n bugüne kadar ücretsiz olarak faydaland›¤› baflta e¤itim olmak üzere bir çok alan›n›n emperyalist tekellere peflkefl çekilece¤i gün gibi aç›kt›r. Çal›flma yaflam› altüst edilerek kadrolu istihdamdan vazgeçilmifl, ifl güvencesiz, sözleflmeli ve esnek çal›flma emekçilere dayat›lm›flt›r. Kamu emekçilerinin Grev ve T‹S hakk›n› iktidar hala tan›mamaktad›r. Asl›nda halk›n olmas› gereken birçok K‹T özellefltirilerek tekellerin kar h›rs›na kurban edilmifltir. Tütününden çay›na, üzümünden pancar›na kadar bir çok ürüne yine ba¤›ml›l›k iliflkilerinden kaynakl› kota uygulanm›fl, ülkemiz nüfusunun yar›s›na devrimci memur hareketi’nden 5 yak›n›n›n geçim kayna¤› olan tar›m yok edilmifl, köylüler açl›¤a ve yoksullu¤a mahkum edilmifltir. Yoksullu¤un, açl›¤›n ve iflsizli¤in artt›¤› bir ortamda halklar isyan etmesin, örgütlenmesin diye devletin terörü ve bask›s› da do¤ru orant›l› olarak artm›flt›r. Sendikalara, DKÖ’ lere ve üyelerine yönelik bask›lar yo¤unlaflmaktad›r. SES MYK üyesi Meryem ÖZSÖ⁄ÜT, Kevser MIZRAK’ ›n katledilmesini protesto eden bas›n aç›klamas›na kat›lmas› suç say›lm›fl ve 8 ay hapis yatm›flt›r. Bedeli sadece bu olmam›fl iflten at›lm›flt›r. ‹flten atmalar sadece Meryem le s›n›rl› kalmam›fl, SES genel baflkan› Bedriye YORGUN, D‹VES Genel Baflkan› Lokman ÖZDEM‹R de sendikal mücadelelerinden kaynakl› iflten at›lm›flt›r. Gerçeklefltirilen bas›n aç›klamalar›na kat›l›m ve sonras›nda ise bask›s›n› artt›rmaktad›r. ‹rade savafl› vermektedir. Kendi çizdi¤i s›n›rlar›n d›fl›na ç›k›lmamas› için her türlü zorunu kullanmaktad›r. K›saca; her alan da oldu¤u gibi sendikalar›m›z da emperyalist, iflbirlikçi politikalara karfl› ç›kt›¤› ve mücadele etti¤i için devletin bask›s›na, zoruna ve terörüne maruz kalm›flt›r/kalmaktad›r. Ülkemizde ki bask› ve terör sadece sendikal alanla s›n›rl› kalmam›fl, yasal bir dergiyi satan Ferhat GERÇEK polis kurflunu ile felç olmufl, Engin CEBER ise karakolda bafl- 6 devrimci memur hareketi’nden layan, hapishanede devam eden iflkence sonucu yaflam›n› yitirmifltir. Baran TURSUN, Ça¤dafl GEM‹K ve onlarca halktan insan sokak ortas›nda polis kurflunuyla yaflam›n› yitirmifltir. Kürt halk›na yönelik resmi ideolojinin bir parças› olan imha ve inkar politikas› hala devam etmektedir. Hakkari de bir çocu¤un dipçikle adeta öldürürcesine dövülmesi ve tv ekranlar›na yans›yan daha bir çok vahflet görüntüleri hala haf›zalar›m›zdaki yerini korumaktad›r. DTP ye yönelik bask› ve tutuklamalarda devletin asl›nda Kürt halk› nezdinde di¤er halklara da gözda¤›d›r. Tecride karfl› direniflte 122 can›m›z yaflam›n› yitirmifl, geçici bir kazan›m olan 45/1 say›l› sohbet hakk› genelgesi uygulanmamaktad›r. Bakanlar›n yay›nlad›¤› genelgeleri uygulatmak için bile bedeller ödemek gerekmektedir ülkemizde. ‹flte bugün yine TAYAD’l› aileler yine Ankara’ da. Sorunlar›m›z saymakla bitmez. Bir dokun bin ahhh iflit misali. Günümüz Türkiyas›nda emekçiler aç, yoksul, zalimin zulmünün pençesinde, ne zaman iflten at›laca¤›m korkusuyla geceleri kabus görüyor. Emekçilerin önünde ve örgütlendikleri sendikalara bir tek görev düflüyor. Bedel ödemekten korkmadan, fiili, meflru ve militan bir mücadele. Ve en önemlisi daha fazla emekçiye ulaflarak örgütlenmek. Sonuç olarak; demokratik kitle örgütleri ve sendikalar eflit, ba¤›ms›z ve özgür bir gelecek için demokratik kitle ve s›n›f sendikac›l›¤› ilkesi ve fiilimeflru mücadele hatt›yla bask›, sömürü ve yasaklara karfl› mücadele etmelidir. Kapitalizmin hüküm sürdü¤ü dünyada ve ülkemizde eflit ve özgür bir dünya için; emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›k, faflizme karfl› demokrasi, kapitalizme karfl› sosyalizm hedefi temel mücadele perspektifi olmal›d›r. Devrimci Memur Hareketi geçmiflten bugüne yaratt›¤› de¤er ve ilkeleriyle bunu baflarabilecek güce ve inanca sahiptir. Ve üyesi oldu¤umuz KESK ve ba¤l› sendikalara de¤erlerini ve inanc›n› aktaracakt›r. Bu güç ve inançla de¤erlerimize sahip ç›kal›m ve gelece¤i kendi ellerimizle kural›m. Dünyan›n ve halklar›n gelece¤i ile ilgili son sözü emperyalizm de¤il, direnen halklar söyleyecektir! EMEKÇ‹Y‹Z HAKLIYIZ KAZANACA⁄IZ! EMPERYAL‹ZM YEN‹LECEK D‹RENEN HALKLAR KAZANACAK! DEVR‹MC‹ MEMUR HAREKET‹ kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı KONUKLAR... KONUKLAR... KONUKLAR... HASAN B‹BER (Liman-‹fl S e n d ik a s › E s k i Genel Baflflk kan ›) 4. Kamu Emekçileri Cephesi Kurultay›na hofl geldiniz. S›n›f mücadelesinde kurultaylar›n büyük bir önemi vard›r. Sendikal cephesinin örgütledi¤i kurultaylarda ifl yeri sorunlar›, sendikal sorunlar ve ülke sorunlar› tart›fl›l›r. Sorunlar›n temel kayna¤› tespit edilir ve çözümü için kararlar al›n›r. Bu gerçeklerden hareketle kurultaylar› önemsemeliyiz ve bu kurultayda bütün eme¤i geçenlere teflekkür borcumuzun oldu¤unu unutmamal›y›z. De¤erli arkadafllar s›n›flar mücadelesinde temel nokta çeliflkilerdir. Çeliflkileri göremez veya tespit edemezsek sorunlar› çözmemiz söz konusu de¤ildir. Kamu emekçileri cephesinde bugün gelinen nokta yürek ac›s›d›r ve bunun temel sorunu da s›n›f çeliflkilerini görmezden gelen, sorunlar›n üstünü örten sendikac›lardad›r. Bak›n›z HAK ‹fi, TÜRK ‹fi, KAMU SEN gibi iflbirlikçi sendikac›lar gibi maalesef D‹SK ve KESK’ DE iflbirlikçili¤e tabi olmufllard›r. Burada küçük bir örnek vermek istiyorum; KESK ve D‹SK yöneticileri bütün görsel ve yaz›l› medyalardaki bas›n aç›klamalar›nda ve röportajlar›nda kendilerini S‹V‹L TOPLUM ÖRGÜTÜ olarak ifade ederler. Sendikalar›n SINIF ÖRGÜTÜ oldu¤unu reddederler. Buradaki mesaj sermayeye karfl› olmad›klar›nda kendilerinin bir örgüt temsilcisi olmad›¤›n› iflbirlikçili¤e haz›r olduklar›n›n mesaj›d›r. Mesela D‹SK’in iflimi seviyorum kampanyas›n› bafllatmas› KESK’in performans veya kalite kampanyalar›na sessiz kalmas› mücadeleden kaçmalar›n›n sonucudur. Olaylara bu perspektifle bakt›¤›m›zda KESK’in toplu görüflmelerde neden yetkiyi kaybetti¤ini rahatça görebiliriz. Ben bu aflamada sözü baflka bir arkadafla b›rak›yorum. Kurultay için eme¤i geçen bütün arkadafllara teflekkür ediyorum. Sayg›lar›mla… q kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı AYNUR KARAASLAN (Genel-‹fl Sendikas› Örgüt- lenme Uzman›) Devrimci Memur Hareketi’’nin düzenledi¤i YEN‹ SÖMÜRGE TÜR-K‹YE’DE SEND‹KACILIK kurultay›-na hofl geldiniz. Bu kurultay› yönet-me görevini bana verdi¤iniz için hepinize teflekkür ederim. Onur duydum. Sizlere uzun uzad›ya siyasi tes-pitler yapmayaca¤›m. Sizlere, sizle-rin tarihinizden daha yak›n tarihten sendikal tarihinizden içinde yer ald›¤›m an›lar›m›n bir k›sm›n› anlatmak istiyo-rum. Herkesin yasalar el vermiyor deyip, kenarda durdu¤u bir dönemde bizler BEMDER örgütlenmesinden sonra grevli-toplu sözleflmeli sendika kurma çal›flmalar› bafllat-t›k. Önünüzde sayg›yla e¤ildi¤im arkadafl›m Elmas YAL-ÇIN ile birlikte tüzük çal›flmas› bafllatt›k. Düflüncemiz fluydu. ‹LO kararlar›na göre hareket ede-cektik. 2821-2822 Sendika-Toplu Sözleflme grev ve lo-kavt yasalar› 12 Eylül darbesi sonras› haz›rlanm›flt›. Ve kamu çal›flanlar›ndan bahsetmiyordu. ‹flçi sendikalar›na haz›rlanm›flt›. D›fl›m›zdaki sol kamu çal›flanlar›n sendika-laflma hakk›n›n bu yasalarla olmayaca¤›n› savunuyordu. Biz ise bu yasalara ra¤men örgütlenmeyi sendikal hak el-de etmeyi düflünüyorduk. Bir gün bu yasalar da sendika kurarsak ne olur sorusunun cevab› için 12 Eylül de avu-kat›m olan Fikret ‹LK‹Z’e gittik Elmas’la. Sendika kuraca-¤›m›z› anlatt›k. Bu yasalara göre olmaz dedi. Olursa ne olur dedik. Siz delisiniz dedi bu deli cümlesini samimiye-timizden dolay› kullanm›flt›r. Kuruçeflme panelleri düzenledik. ‹LO-2821-2822 sa-y›l› yasalar ve kamu çal›flanlar›n›n sendikal hakk› için her yerde grevli toplu sözleflmeli sendika kurmay› savunduk. Ve tüzü¤ü haz›rlay›p, Hüsnü ‹fiER‹’nin cenazesinden ç›-k›p Valili¤e kalabal›k say›labilecek bir say›da Devrimci Memurlar ile KAMSEN- in baflvurusunu yapt›k. Bu baflvu-ruyu valili¤in sendika merkezine iade edebilece¤ini düflü-nüp, sendikay› aç›k tutacak nöbetçiler b›rakt›k. En iyi en iyi hat›rlad›¤›m Selvi ablad›r. Ki polis baflvuruyu iade için geldi¤inde teslim almayacaklard›. birkaç defa gelip gitti-ler. En sonunda memur baflvuru evraklar›n› sendika mer-divenlerine att›. Selvi abla a¤layarak olay› anlatm›flt›. Y›lmad›n›z, ard›ndan BEMSEN, SA⁄LIKSEN’i kurdular ayn› mücadele ile bugün KESK O günlerden yükselerek gelmifltir. O y›llarda meflru mücadele ile yasaklar› ve ya-salar› parçalayan sizler, bugünde geçmiflinizden ald›¤›n›z güçle her fleyin üstesinden gelebilirsiniz. Çok uzaklarda aramaya gerek yoktur. Örgütlenme, meflru mücadele ve inanç kazand›r›r.Ka-zanacaks›n›z.. Hepinizi sayg›yla selaml›yorum. q konuklar 7 SAM‹ EVR EN flkan›) (KESK Genel Baflk Sevgili Arkadafllar Devrimci Memur Hareketi’nin 4. Kamu Emekçileri Cephesi kurultay›n› KESK ad›na sayg›yla, sevgiyle selaml›yorum. Emek hareketini sorgulamam›z gerekiyor, emek hareketinin içinde bulundu¤u durumu yeniden de¤erlendirmemiz gerekiyor onun için bu tür kurultaylar çok önemlidir. Türkiye’de 25.000’e yak›n 25 milyona yak›n üretim sürecinde çal›flan insan var. Bunlar›n %1’i sendikal›. KESK’in 200 bin üyesi var, muhtemelen bu may›s ay›n›n sonunda tekrar bu aç›klanacak, 5-10 bin üyemiz artm›fl olacak ama sonuçta grevli toplu sözleflme hakk›m›z olmad›¤› için sizin mücadele fonksiyonuz s›n›rl›d›r. Zaten sizi ortak örgütlenmeden d›fllad›klar› için memur ve iflçi diye ay›rd›klar› için sizin elinizi zaten zay›flatm›fl durumdalar. Dolay›s›yla sendikal hareketin bu denli zay›f olmas›, örgütsüz olmas›, nufüsal oran›n çok düflük olmas› siyasi iktidar›n elini güçlendiren önemli nedenlerden birisi. Bunu güçlendirmemiz gerekiyor. 2820 ile 2822 say›l› yasalar zaten iflçi s›n›f› hareketin bo¤maya yönelik yasalard›r. 12 Eylül süreciyle birlikte ortaya ç›kart›lan yasalard›r. Noter flart›, iflçi baraj› emek hareketinin örgütlenmesi aç›s›ndan en önemi handikaplardan birisidir. Bunlara karfl› mücadeleden vazgeçmemek burada esast›r. Ona karfl› mücadeleyi sürekli gelifltirmek önemlidir. Ben emek hareketinin ciddi sorunlar› oldu¤unu düflünüyorum ve yeniden yap›lanmaya iliflkin yeni fikirlere ihtiyaç oldu¤unu düflünüyorum. Burada birincisi ortak örgütlenmeyi öne ç›karmam›z gerekiyor yani yeniden 2821’i de dikkate almadan 4688 say›l› yasay› da dikkate almadan fiili ve meflru zeminlerde ortak bir örgütlenmenin ad›m›n›n at›lmas› gerekti¤ine inan›yorum. Bu kurultaylarda en önemli tart›fl›lmas› gereken bafll›klardan birisinin bu oldu¤unu düflünüyorum. Ortak örgütlenmeyi yaratabilece¤imiz araçlar› hem iflçi sendikalar› hem kamu çal›flanlar› art›k tart›flmal›d›r. Bunun mevcut bir yasal düzenleme içerisinde olmas› gerekmiyor. Çünkü bu konuda deneyimimiz vard›r. Bu deneyim kamu sendikalar›n› ilk kurdu¤umuz süreçteki referanst›r. Oraya geri dönüp ordan do¤ru D‹SK ve KESK’i ve di¤er bu konuda mücadele edecek bütün sendikalar› birlefltiren ortak bir örgütlenmeyi tart›flmak durumunday›z diye düflünüyorum. Birincisi bu. 8 konuklar ‹kincisi esnek üretim sendikal hareketin önünde çok ciddi bir engeldir. Çünkü bir devlet hastanesinde 6-7 tane flirketle karfl›lafl›yoruz. Dolay›s›yla 6-7 iflveren demektir. Orda eylemi örgütlemek, grevi örgütlemek eskisi kadar kolay de¤ildir. Küçük küçük flirketler pazarlanm›fl esnek üretim iliflkileri içerisinde iflçi sendikalar›n ifli daha zor. Ayn› firma 6-7 tane ayr› flirketi kurmufl ayn› firma içerisinde 30’ar, 50’er, 40’ar gruplarla, tafleron firmalar ad› alt›nda kendi flirketleriyle asl›nda ifl görüyor. Ne sendika iflçiyi bulabiliyor ne iflçi sendikay› bulabiliyor. Yani örgütlenmenin önünü t›kay›c› bir yeniden yap›lanma süreci. Sermaye bu konuda baflar›l›d›r. fiimdi bunu alt üst edebilecek yap›lanmaya ihtiyaç var. Esnek üretime karfl› esnek üretim iflverenine karfl› bu ortak mücadeleyi öne ç›karan bir toplumsal direnifl sürecini örmek gerekiyor. Bunun da yine bu tür kurultaylarda tart›fl›lmas› laz›m çünkü buralarda tart›fl›lmazsa sendikal zemin üzerinden bu konular› aflamazs›n›z. Ben bu iki noktan›n özellikle alt›n› çizmek istiyorum. Önemli oldu¤u için. Sevgili arkadafllar KESK aç›s›ndan k›saca birkaç fleye daha de¤inmek ve sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bizim aç›m›zdan önümüzde 6 ayl›k bir program koyduk. Bu program› di¤er demokrasi güçleriyle sendikalarla konfederasyonlarla paylaflaca¤›z. Haziran, temmuz, a¤ustos aylar›nda T‹S hakk›m›z ile ilgili eylemlerimiz olacak. Kas›m ay›ndaki mücadeleyi bir toplumsal direnifle grevi bir toplumsal direnifle dönüfltürmek durumunday›z. Bütün demokrasi güçlerinin di¤er konfederasyonlar›n emek örgütlerinin iflsizlerin, üniversite ö¤rencilerinin hep bir arada çünkü Türkiye’de uygulanan program hepimizi ma¤dur etmektedir. Bu ma¤duriyete karfl› birleflik ve kararl› bir mücadeleyi ortaya koymam›z laz›m. Yani flunu anlatmak istiyorum. Kas›m ay› bizim grev ilan edece¤imiz bir ay olacak ve mücadeleyi taçland›raca¤›m›z, kararl›l›¤›m›z› ifade edece¤imiz durum olacak. Bu nedenle bu tür kurultaylarda teorisi, sokaklarda da prati¤ini gerçeklefltirmek durumunday›z. O nedenle bu duygularla kurultaya tekrar baflar›lar diliyorum. Hepinize kolay gelsin. q kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı TAYFUN GÖRGÜN (D‹SK Genel S ekreteri) Çok de¤erli arkadafllar, Devrimci Kamu Emekçileri kurultay›n›n çok de¤erli konuklar›, KESK’in çok de¤erli genel baflkan› ben de sizleri D‹SK ad›na dostlukla selaml›yorum. fiimdi biliyoruz ki de¤erli arkadafllar sendikalar sömürüyü s›n›rland›ran örgütler, sömürüyü tamamen ortadan kald›rma iddialar› olamayan örgütler ve tabii sömürüyü s›n›rlamak iddias›n› yerine getirebilmek için de güçlü bir örgütlenme yapmak durumundalar. Muazzam bir dayan›flmay› gerçeklefltirmek durumundalar. Ve her zaman D‹SK’in kuruluflunda ifade etti¤imiz gibi devletten ba¤›ms›z olmak durumundalar. Siyasi partilerden ba¤›ms›z olmak durumundalar. Ve en önemlisi de sermayeden ba¤›ms›z olmak ve güdümsüz olmak durumundalar. Öte yandan da alabildi¤ine bir sendikac› demokrasisinin ve kat›l›mc›n›n vurguland›¤› ve onun mekanizmalar›n›n çal›flt›¤› sendikalar s›n›f sendikas› ancak olabilirler. Ve bunu yapabilen sendikalar iflte ekmekle özgürlük aras›ndaki ba¤› da do¤ru kurabilen ve bu mücadeleyi do¤ru verebilen yani sömürüyü s›n›rland›rma mücadelesini de hak alma mücadelesini do¤ru görebilen sendikalar haline gelebilirler. Ülkemizde bunun çok somut örnekleri var. D‹SK var KESK var en baflta. De¤erli arkadafllar kapitalizm zaten krizde. Ben rakamlara tabi girmeyece¤im ama sendikal hak ve özgürlükler ba¤lam›ndaki sorunlar zaten ortada. Kriz koflullar›nda bizi daha zay›f hale getiren kriz koflullar›n› da kapitalizmin faturas›n› kolayl›kla emekçi s›n›flara ç›karma kabiliyetini art›ran bir durum ayn› zamanda. E¤er 1980 y›l›ndaki kadar güçlü bir memur hareketi olsayd› flimdi tabi sendikalaflma TÖS’den bahsedildi, TÖMDER’den bahsedildi. O ölçüde 500 bin üyesi olan güçlü bir D‹SK olabilseydi e¤er hiç cezaevlerinde bu kadar flehit ve ölüm, bu kadar bask› olabilir miydi? Buna izin verir miydi bu toplum bu emekçiler. Yani b›rak›n ekonomik vasiyeti demokrasi ba¤lam›nda da bu durum böyle olacakt›. Yani sözün bafl›na dönmek istiyorum. Ekmekle, özgürlük aras›ndaki ba¤›, ekmekle, demokrasi aras›ndaki ba¤› do¤ru kurabilen sendikalar ayn› zamanda s›n›f sendikalar›. Bu ciddi bir krizdir. Sonuçlar Türkiye’de yeni yeni ortaya ç›km›flt›r. Bütün rakam oynamalar›na bütün her fleyle oynamalar›na ra¤men rakamlar› onlar da gizleyememifllerdir. Bizim yapt›¤›m›z hesaplamalarda en az kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı %26 oldu¤unu belirlemifl durumday›z. Bunlar korkunç rakamlard›r bir ülke için iflsizlik rakamlar›. Dolay›s›yla kapitalizm krizin faturas›n› emekçilere ç›kar›lmas› noktas›nda baflarm›fllard›r. Geçen toplant›larda iflte üçlü dan›flma kurulsun diyen di¤er sosyal taraflar›n ça¤r›lar› da bunlar› ele almaya çal›fl›yorlar. Hemen önümüze k›dem tazminat›n›n de¤ifltirilmesini koydular, özel istihdam yasalaflt›r›lmas›n› koydular. De¤erli arkadafllar üzerine basa basa vurguluyor ve söylüyoruz ki kurultay›n da çok önemli bir sonucu Türkiye’nin önüne koyaca¤› bir sentezi herhalde ortak mücadele olacakt›r. Asl›nda ona iliflkin demin de konufltu¤umuz gibi 1 May›s’ta bunu önemli bir ölçüde yapt›k. Ortak mücadeleden anlamayanlar›n bir k›sm› baflka yerde durdular. Fakat yak›nda onlar› da tabi saflar›m›zda görmek, do¤ru saflarda görmek isteriz buna iliflkin de ipin ucunu b›rakm›fl ve b›rakacak de¤iliz. S›n›f düflman› olmad›klar› sürece, s›n›f hainli¤i yapmayacaklar› sürece kap›m›z herkese aç›kt›r. Bütün bu kesimlerin ortak mücadelesini hedefleyen birliktelikleri ele almak laz›m. Ama onun için de önce kendi içimizden bir birlik ç›karmam›z gerekiyor yani kendi konfederasyonlar›m›zda birliktelik yoksa, en yak›n iki üç konfederasyonla güçlü ittifak kurulam›yorsa, sosyalistlerin en önemli kesimler aras›nda önemli ifl birliktelikleri kurulam›yorsa elbette o en genifl kesimin ifl birlikteli¤ini yapmak bir hayal olarak önümüzde duracakt›r. Dolay›s›yla farkl›l›klar›m›z› hiç inkâr etmeden yokmufl gibi görmeden farkl›l›klar›m›z› çok iyi bilerek ve ona çok sayg› duyarak hatta ona daha profesyonel düflünen o sanal çizginin bu taraf›nda kalan bütün kesimleri bu mücadele birli¤i içine almay› hedefleyen ifl ve güç birlikteliklerini önümüze koymak ve kurultayda bunlar› tart›flmak durumday›z. TAYAD’l› insanlar›m›z a¤abeylerimiz ablalar›m›z buradayd›. Gerçekten cezaevindeki sorunlar Türkiye’de bir iki ad›m at›l›yor gibi yap›ld›. Bu arada konfederasyonumuzda burada rolleri oldu, baflvurular› oldu bir genelge ç›kar›ld›. Malaasef bu genelgeyi uygulamad›lar. Savsaklad›lar ve hakikaten yeniden bu konuyu kararl› biçimde dile getirmemiz gerekiyor. ‹flte bunun d›fl›nda tabi en baflta sendikalar›n da bu konuda rol almas› gerekiyor. Çünkü demin de söyledik hep çok iyi bildi¤imizin alt›n› çizerek söylüyoruz. Ekmekle özgürlük aras›ndaki ba¤› çok iyi bilen örgütler olma durumunda oldu¤umuz için de bunu yapmal›y›z. Ben sözüme her zaman paylaflt›¤›m›z bir sloganla son vermek istiyorum. Kurtulufl yok tek bafl›na ya hep beraber ya hiçbirimiz. q konuklar 9 OSMAN B‹ÇER flkan›) (BES Genel Baflk De¤erli arkadafllar, Hepinizi Büro Emekçileri Sendikas› Merkez Yönetim Kurulu ad›na dostluk ve sayg›yla selaml›yorum. Kamu emekçileri Cephesi’nin ad›n› da Yeni Sömürge Türkiye’de Sendikac›l›k koydu¤u böylesi bir kurultayda bir araya gelmekten mutluyum. Mahir’in tezlerinden al›nm›flt›r ad›. Önemlidir. Bu ülkede ba¤›ms›zl›k meselesine dair söylenen sözler eksik kalm›flt›r. Son döneme dair yürütülen tart›flmalardaki tumturakl› sözler, iflte bizim bildi¤imiz klasik Marksist s›n›f tan›m›n›n d›fl›ndaki yeni yeni kültür-kimlik eksenli tan›mlamalar asl›nda mücadelenin netli¤ini de bir miktar ortadan kald›rd› gibi. Sonuçta arkadafllar karfl›n›zda bir s›n›f vard›r ve s›n›fa karfl› da baflka bir s›n›f vard›r. S›n›f›n karfl›s›ndaki s›n›f›n önderli¤ini yapacaksan›z e¤er sadece bir birikime de¤il o cesarete, o cürete de ihtiyac›n›z vard›r. Önderliklerin biraz da böylesi bir misyonu vard›r. Geçmiflten bugüne yürütülen mücadele içerisinde önderliklerin ald›¤› tutumlar›n mücadelenin seyrini nereye götürdü¤ünü de hepimiz biliriz. E¤er kamu emekçileri mücadelesi ortak çal›flanlar tart›flmas› üzerinden de büyüyecekse, baflka yönelimler üzerinden de büyüyecekse bir irade beyan›yla bunu baflarabilecektir. Dün görüflmüfltüm. Bir ça¤r›s› vard› TAYAD’l› arkadafllar›n. Bilmeyen arkadafllar ö¤rensinler, ben Ankara’ya sonradan gelenlerdenim. Buraya geldi¤imde baya¤› zorland›m. Dün akflam arkadafllarla konuflmufltuk; dediler ki: biz tekrar geliyoruz Abdi ‹pekçi Park›’na. Abdi ‹pekçi Park›’nda on gün boyunca kalaca¤›z. Belki çözüm olursa daha erken gidebiliriz. Olmazsa daha da uzatabiliriz. Sizi de aram›zda görmek isteriz. Biz de dedik ki, ilerici bir örgüt olarak, bir emek örgütü, bir s›n›f örgütü, bir mücadele örgütü olarak sizi ziyaret etmekten büyük bir mutluluk duyar›z. Gecikti¤im için arkadafllar›n buradaki konuflmas›na, sonradan dinleme flans›m oldu. Ben geldi¤im s›rada arkadafl fleyi söylüyordu. Bize hep terörist aileleri diyorlar. Asl›nda benim iki tane çocu¤um vard›. ‹kisini de kaybettim. Gerilla babas› olmaktan onur duyuyorum. Çok da duyguluydu konuflmas›. Ben öyle alg›lad›m. Biraz da solcu olmak, devrimci olmak böyle bir fleydir. Yüre¤inden konuflur insanlar. Ezberden k⤛ttan konuflmak asl›nda bu kültüre çok da yak›flan bir fley de¤ildir. Mücadeleleri birlefltirmedi¤iniz sürece arkadafllar, ne tec- 10 konuklar rite karfl› yapabilece¤iniz bir fley vard›r, ne krize karfl› yapabilece¤iniz bir fley. Kriz meselesine dair tüm hareketler, tüm sendikalar, tüm örgütler söz söylediler ama sonuçta krize karfl› mücadelenin pratiklerini birlefltirme, devrimci hareketleri bir araya getirme, tüm solsosyal demokrat diye tarif edilen- en az›ndan s›n›f düflman› olmayanlar üzerinden yap›lacak bir tarifin nereye gidece¤ine dair söz söyleyenlerin baflaramad›¤› bir fley var. Henüz solcular da birleflmifl de¤il. Böylesi koflullarda elbette ki bizim üzerimize düflen ifller var. TAYAD’l› ailelerle de dayan›flma içinde olaca¤›z. Kendi içimizdeki sendikal-siyasal gruplarla da bir arada olaca¤›z. Ve arkadafllar bir irade gösterece¤iz hep birlikte. Benim içinden geldi¤im Tüm-Maliye Sen’den bugüne bizim içimizde var olan Devrimci Memur Hareketi’ndeki arkadafllar›n bu ülkeye mal etti¤i bir slogand›r “Hakl›y›z Kazanaca¤›z”. Evet, öyle bir fley yapaca¤›z. Ç›kaca¤›z arkadafllar hep birlikte. Art›k Türkiye’de yeni sömürge denilen bu ülkede kamusal alan›n tamamen talan edilece¤i, emekçilerin ifl güvencelerinin ortadan kald›r›laca¤›, esnek çal›flman›n tamamen dayat›laca¤› bir dönemde yeni gelen dokuz tane bakan›n karfl›s›na ç›kacak güç emekçilerin gücüyse e¤er ABD’nin ve AB’nin üretti¤i politikalar bu hükümet üzerinden gelecekse bir söz söyleyece¤iz arkadafllar hep beraber. Kurtulufl yok tek bafl›na, ya hep beraber ya hiç birimiz, diyece¤iz. Hakl›y›z Kazanaca¤›z, diyece¤iz. Ve bir barikata yüklenece¤iz. Ben kazanaca¤›m›za inan›yorum. Hepimize kolay gelsin. q kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı PAV L O S ANTONOPOULOS (ADEDY - Yunanistan Kamu Emekçileri S e n d ik al a r› Kon fed er as y onu K om it e Ü y e si ) Dostlar; yoldafllar, Aran›zda bulunmaktan onur duyuyorum. Davet etti¤iniz için teflekkür ediyorum. Size Yunanistan’dan iflçilerin ve kamu çal›flanlar›n›n selam›n› iletiyorum. Kötü ‹ngilizcem için sizden özür dileyerek bafllamak istiyorum. Asl›nda Yunanca konuflmak isterim ama beni anlamayaca¤›n›z› biliyorum. Öncelikle ekonomik kriz hakk›nda konuflmak istiyorum. Bu ekonomik kriz, basit bir kriz de¤il, çok derin bir kriz. Otuz k›rk y›l öncesinden bafllay›p günümüzde yükselen bir kriz. Kapitalizm asl›nda çok büyük bir krizde. fiu resimde (salonda as›l› olan Marks, Lenin ve Engels resimleri) gördükleriniz asl›nda 150 y›l önce bunu söylemiflti ama baz›lar› kapitalizmin sürekli kriz halinde oldu¤unu kabul etmedi. Bu sistemi y›k›lmaz, mükemmel ilan ettiler. Onlar›n temel olarak söyledikleri fluydu; kapitalistlerin iflçilerden kazand›klar› düflüyor çünkü sabit kapital büyüyor. Bildi¤iniz gibi geçti¤imiz y›llarda teknolojide büyük geliflmeler oldu. Kapitalizm art›k baz› fleyler için daha dazla para yat›rmak zorunda kald›. Yaklafl›k yirmi y›l kadar önce neo-liberalizm gibi politikalar› uygulamaya bafllad›lar. ‹flçileri daha çok çal›flt›r›p daha az para vererek daha fazla kar yapmakt› amaçlar›. Ama bunu beceremediler. fiimdi kriz su yüzüne ç›km›fl durumda. As›l sorun bankalar de¤il as›l sorun alt›n çocuklar de¤il as›l sorun bu sürekli kriz durumuna bir çözüm bulamamalar›d›r. Ama bu krizde de her zaman ve en iyi yapt›klar› gibi faturay› emekçile- re kesiyorlar. Maafllar› olabildi¤ince düflük tutup insanlar› yaflam s›n›r›nda yaflamaya mecbur ediyorlar. Bunu tüm dünyada yapmaya çal›fl›yorlar. Bu yüzden Keynes Modeli çöktü. Bu yüzden sosyal demokrasi, Keynes Modeli ile çal›flan ekonomilerin hepsi çöktü. Bütün dünyada gördü¤ümüz gibi sosyal demokratlar sa¤ politikalar yürütüyorlar. Avrupa’da ‹ngiltere, ‹talya, Fransa ve Yunanistan’da gördük bunu. Son on befl y›ld›r iflçilere karfl› yeni ama eskisi kadar ac›mas›z politikalar uygulan›yor. Çal›flma flartlar› ve çal›flmayla ilgili her fleyi de¤ifltirdiler. Daha öncesinin yar›s› kadar parayla yaflatmak istedikleri yeni bir jenerasyon yaratmak istiyorlar. Bu barbarca bir yaklafl›m. Ama bunu baflaramad›lar. fiimdi bütün dünyada neler oldu¤unu görebiliyoruz. Yunanistan’da geçti¤imiz aral›k ay›nda neler yafland›¤›n› gördük. Genç insanlar›n ilk devrim ateflini gördük. Bir ay boyunca tüm Yunanistan atefller içindeydi. Ö¤renciler, iflçiler… herkes sokaklardayd›. Bunu engelleyemediler. Anlad›¤›m kadar›yla sizin ülkenizde sizin eylem yapman›z›, grev yapman›z› engelleyen güçlü yasalar var. Yasalar iflçilerin haklar› olmal›d›r. Burjuva egemenli¤in koydu¤u yasalarsa- onlar› gözeten- sizi engelleyen bir denge kurmay› amaçlamaktad›r. Bütün dünyadaki iflçileri birlefltirmek için mücadele etmeliyiz. Eskiden herkes fark›nda olmasa da flu anda herkes kapitalizmin çürümüfl bir düzen oldu¤unun fark›ndad›r. Birisinin dedi¤ine göre “Birisi bir yerinden çekse bu çürümüfl düzen çökecektir.” Bu ifli kim yapacak? Gelecek bizimdir, gelecek iflçi s›n›f›n›nd›r. fiu an› bizim k›lmal›y›z, diye düflünüyorum. Bütün dünyada iflçi s›n›f›n›n yükseliflte oldu¤unu görmekteyiz. Öncelikle bürokrasiye karfl› savaflmal›y›z. Yunanistan’da bu konuda nas›l geliflmeler oldu buna de¤inmek istiyorum. Yunanistan’da yeterli güce sahip olan sendikalar›m›z var. Ama içten, devlet taraf›ndan kon- SPOT ÇIKACAK kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı konuklar 11 trol ediliyorlar. Neler yapt›klar› konusunda biraz bilgi vereyim. Ekimde greve ç›k›yorlar, bir sonrakini flubatta sonrakini ise haziranda yap›yorlar. Kontroldeki sendikalar flunu anlatmak istiyorlar asl›nda: “Bu taraftan gelebilecek iyi bir fley olamaz. Bizden umudu kesin” Ama iflçiler birleflmifl durumda ve biz flu anda tabanda örgütlenmeye çal›fl›yoruz. Size bir örnek vermek istiyorum: Ülkemizdeki temizlik ifllerinde ço¤unlukla yabanc›lar, göçmenler çal›flmakta. Bu insanlar›n sigortalar› yok, yeterli para alm›yorlar ve d›fllan›yorlar. Temizlik iflçileri sendikas›n›n genel sekreteri Konstantina Kunrneva, o Bulgaristanl›, ona sokakta zorla asit içirilerek iflkence yap›ld›. Böylece temizlik iflçileri korkutularak hak aramalar›nda tedirginlik yaflamalar› istendi. Bu konuyla ilgili geçti¤imiz Eylül ay›nda çok büyük bir eylem yapt›k. Ama o zamandan beri eylem yapmad›k. Kapitalist sistem korku içinde yapt›klar› hareketten ç›kar›yoruz bu sonucu. ‹htiyac›m›z olan fley bütün dünyan›n iflçileri aras›nda sa¤lam bir ba¤lant›. Hiçbir sorun sadece o ülkenin iflçilerinin sorunu de¤ildir. Hepimizin sorunudur. Sistem düflüflte çökmeye do¤ru gitmekte. Biz de iteleyerek bu çöküflü h›zland›rmal›y›z. Bunun için sendikalar› kullanmal›y›z, sokaklarda eylemler, yapmal›y›z örgütlenmeliyiz. Ve onlar› söylemek istemedi¤im yere göndermeliyiz. Türkiyeli emekçilerin mücadele tarihini biliyoruz. Onlar›n kavgas›na tan›kl›k ediyoruz. Kalbimizin yar›s› sizinle; bunu bilmenizi isteriz. Uzun y›llard›r TAYAD’l› ailelerle dayan›flma içinde oldu¤umuzu ifade ediyoruz, y›llard›r bombalanan Fi- 12 konuklar listin halk›n›n yan›nday›z. Bilsinler ki hep onlarlayd›k, bombalama esnas›nda da. Biz Yunanistan’daki ö¤retmenler olarak -özellikle ilkokul ve orta okul ö¤retmenleri- 30 sendikay› birlefltirip Gazle’de bir okul yapmaya karar verdik. ‹nsanlar hiç sorgulamadan paray› getirip veriyorlar. ‹nan›yoruz ki dayan›flma iflçi s›n›f›n yapmas› gereken zorunlu bir fleydir. Gerçeklefltirmesi gereken ilk fleydir. Bu kadar insan› bir araya toplad›¤›n›z ve düflüncelerimi ifade flans› verdi¤iniz için çok teflekkür ederim. q kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı YEN‹ SÖMÜRGE TÜRK‹YE’DE SEND‹KAL MÜCADELE S ö m ü r gecilik Nedi r? Sömürgecili¤in K›sa Tarihi Hemen he-men bütün sözlüklerde bir devletin baflka topraklar ve halklar üzerin-de egemenlik kurmas› biçi-minde tan›m-lan›r sömürge-cilik. Bu tan›-ma söz konusu Ejder Erbulan egemenli¤in BES İstanbul 1 Nolu baflta ekono-mik olmak üze-Şube üyesi re; siyasi, as-keri ve kültürel alanlar› kapsa-d›¤› eklenebi-lir. Bu alanlar tarih içerisinde boyutlanm›fl, birbirine ek-lenmifltir. Sö-mürgecilik ay-n› zamanda güçlünün güç-süz üzerinde Ömer Açık uygulad›¤› bir Eğitim-Sen İstanbul davran›fl biçi-7 Nolu Şube Üyesi mi, güçlünün kendine biçti¤i bir var olma tarz›, bir hâkimiyet biçimidir. Sömürgecilik bir yön-temdir. Gerekti¤inde kullanmak üzere güçsüzün sahip oldu¤u gü-cü elde etme, biriktirme, muha-faza etme yöntemi. ‹lkça¤ devletlerinden Yunan sömürgelerine, Eski M›s›r’dan Roma Kolonilerine sömürgecili-¤in tarihi çok eskilere uzan›r. ‹l-kel insanlar›n yaflam›n› say-mazsak her dönemde gücü elinde bulundurup bu güçle bir sömürü düzeni oluflturanlar ve bu güç alt›nda sömürülenler var olmufltur. Avrupa sömürgecili¤i olarak kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı da ifade edilen, on beflinci yüz-y›lda, daha çok deniz yoluyla yap›lan kefliflere dayanan sö-mürgecilik var›lan yeni yerler-deki yerüstü/yeralt› kaynaklar›-n› hâkimiyet alt›na almaya da-yan›yordu. Deniz afl›r› ülkelere bu nedenle gidildi. Afrika, bu yolla köle ticaretinin kayna¤› haline getirildi. Sanayi devrimiyle birlikte a盤a ç›kan hammadde ihtiyac› ve üretilenin pazarlanmas› zo-runlulu¤u ise Avrupa devletleri-nin yeni koloniler kurmas›, fark-l› sömürgeler bulmas› sonucunu do¤urdu. Bu dönemde Avrupal›-lar›n askeri bir güçle yerleflti¤i as›l sömürgelerden ve bunlar-dan farkl› olarak siyasi bak›m-dan henüz ilhak edilmemifl yar›sömürgelerden söz edilebilir. Sermayenin birikmesi ve 1860’larda tekellerin ortaya ç›kmas› ile birlikte emperyaliz-me evrilen kapitalizm, ba¤›ml› hale getirdi¤i topraklar›n alt›n-daki ve üstündeki kaynaklar› kendine kat›p halklar› köleleflti-rerek geniflliyordu. 20. yüzy›la gelindi¤inde finans kapitalin, emperyalist devletlerin ulaflma-d›¤› toprak kalmam›flt› dünya üzerinde. Serbest rekabetçi ka-pitalizm yerini tekelci kapitaliz-me b›rak›rken süreç dünya üze-rindeki kaynaklar›n paylafl›m› için devletlerin savafla girme-siyle sonuçland›. Devlet ayg›t› tamamen emperyalist tekellerin eline geçmiflti. Pazar kavgas›n›n neticesinde 8 milyonun üzerin-de insan hayat›n› kaybetti. Pa-zarlar yeniden paylafl›ld›. Birinci paylafl›m savafl› ile birlikte em-peryalizmin birinci bunal›m dö-nemi de sona eriyordu. Emperyalistler, Birinci Payla-fl›m Savafl›’n›n ard›ndan sömür-geleri yeniden paylaflt›lar. Fakat 1930’lara gelindi¤inde var olan pazarlar emperyalizme yetme-- meye bafllad›. Bu da yeni pazar kavgalar› demekti. Bir yandan savafl›n galibi olan ülkeler, öbür yandan savafltan yenik ç›kmas›-na ra¤men h›zla toparlanan Al-manya yeni pazar ihtiyac›n› kar-fl›laman›n yollar›n› aramaya bafllad›. Biriken sermayenin ak-tar›laca¤› yeni pazarlar›n bulun-mas› ve paylafl›lmas› sorunu emperyalist devletleri bir kez daha savafla sürükledi. Tekelle-rin kar h›rs› yüzünden bu kez 40 milyonun üzerine insan hayat›n› kaybetti. Bu emperyalizmin ikinci bunal›m döneminin de so-nu demekti. ‹kinci Paylafl›m Savafl› son-ras› emperyalist devletlerin li-derli¤ini Amerika ele geçiriyor-du. Amerika savafltan rakipsiz bir güç olarak ç›kt›. Emperya-lizmin, dolay›s›yla sömürgecili-¤in, ‹kinci Paylafl›m Savafl›’n›n ard›ndan bütünüyle Ameri-ka’n›n kontrolünde geliflti¤i söylenebilir. Japonya, Alman-ya, ‹talya askeri ve ekonomik olarak savafltan en az kay›pla ç›kan Amerika ile bafl edeme-yecek kadar kötü durumdayd›. Emperyalizm bu yeni dö-nemde ki bu dönemi emperya-lizmin üçüncü bunal›m dönemi olarak adland›r›yoruz, art›k sö-mürgecilik yöntemini de¤ifltir-mektedir. Çünkü art›k farkl› ko-flullar söz konusuydu. Dünya-n›n birçok yerinde sömürge ül-keler ba¤›ms›zl›¤›n› kazanm›flt›. Emperyalistler için dünya pa-zar›n›n bir bölümünün kaybe-dilmesi anlam›na geliyordu bu. Sosyalizm bir sistem olarak dünya sahnesinde önemli bir rol oynamaktayd›. Fakat sö-mürgecili¤in sonu gelmifl de¤il-di. Öz olarak sömürgecilik var-l›¤›n› sürdürecek, farkl›laflan bu yeni koflullara göre sadece bi-çim de¤ifltirecekti. ‹kinci Paylafl›m Savafl› sonra-- yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 13 s› emperyalist ülkelerin elinde kalan pazarlar yetmemektedir. Pazar konusu, art›k var olan pa-zarlar›n emperyalist savafllarla ele geçirilmesi ile çözülemeye-cek kadar büyük bir sorundur. O halde sorun yeni pazarlara ulafl-ma, yeni pazarlar yaratma soru-nudur. ‹kinci Paylafl›m Savafl’›n-dan henüz ç›kan emperyalist ül-kelerin yeniden savaflmak bir yana baflka ülkeleri askerle tankla topla iflgal edip sömürge-lefltirmeye yetecek güçleri yok-tu. Ayr›ca emperyalist blokun karfl›s›nda art›k bir sosyalist blok vard›. Askeri anlamda eski-si kadar kolay hareket etmek olanakl› de¤ildi. Kald› ki aç›k ifl-galler bu biçimiyle ulusal kurtu-lufl savafllar›n›n geliflmesine yol aç›yordu. Emperyalist sermaye-ye yeni pazarlar yaratmak için di¤er ülkelerde kapitalizmin ge-lifltirilmesi ön aç›c› olabilirdi. Aç›k iflgal yerine gizli iflgal yön-temi devreye sokuldu. Yani ifl-gal, yani emperyalizm yüzünü gizleyerek tank›, topu, askerleri, sömürge valilerini kullanmadan sömürgelefltirme yöntemini ge-lifltirdi. Bu, eski sömürgecilik yönteminin hiç kullan›lmayaca-¤› anlam›na gelmiyordu kuflku-suz. Yeri geldi¤inde ülkeleri yine aç›ktan iflgal etmeyi sürdüre-cekti emperyalizm. Fakat yenisömürgecilik deyim yerindeyse oldukça kullan›fll›yd›. Emperya-lizm, markalar›yla, sermayesiy-le, kurumlar›yla sömürgelefltirir-ken iflgalci yüzünü kolayl›kla gizleyebiliyordu. Yeni-Sömürgecili¤in Dünyada ve Ülkemizdeki Oluflflu umu Emperyalist ülkeler; sosya-list blokun varl›¤›, nükleer si-lahlar›n ulaflt›¤› seviye, ekono-mik ve askeri olarak çöküfl içinde olmalar› ve kendi arala-r›ndaki pazar kavgalar›n›n ulu-sal kurtulufl mücadelelerini et-- Sömürgecilik aynı zamanda güçlünün güçsüz üzerinde uyguladığı bir davranış biçimi, güçlünün kendine biçtiği bir var olma tarzı, bir hâkimiyet biçimidir. Sömürgecilik bir yöntemdir. Gerektiğinde kullanmak üzere güçsüzün sahip olduğu gücü elde etme, biriktirme, muhafaza etme yöntemidir. kileyen bir boyut kazanmas› gibi nedenlerle zorunlu bir bir-leflmeye (entegrasyon) gittiler. Bu entegrasyon süreci ve en-tegrasyonu yaratan nedenler beraberinde emperyalist dev-letlerin pazar olarak gördükleri ülkelerle olan sömürge iliflkile-rinde yeni yöntemler gelifltir-melerine yol açt›. ‹flte yeni-sö-mürgecilik, emperyalist dö-nemdeki sömürünün ‹kinci Paylafl›m Savafl› sonras› flekil-lenen biçimidir. Sömürgecili¤in öz olarak ekonomik, siyasal, askeri ve kül-türel boyutlarda flekillendi¤ini söylemifltik. Tarihsel olarak ‹kin-ci Paylafl›m Savafl’›ndan sonra hayat bulan yeni-sömürgecili¤in bu emperyalist dönemdeki geli-flimi nas›l olmufltur? Sömürge ve yeni-sömürge ülkelerin yukarda sözü edilen alanlarda denetim alt›na al›nmas› kuflkusuz bir ta-k›m kurumlar arac›l›¤›yla oldu. Yeni-sömürge metotlar› uygula-may› kolaylaflt›racak kurulufllar yarat›ld›. Emperyalist ülkeler bu kurumlar›n çat›s› alt›nda zorunlu bir birleflmeye giderken bir yan-dan da yarat›lan sömürüden da-ha fazla pay alabilmek amac›yla bu emperyalist kurumlar›n için-de birbirlerine karfl› mücadeleyi sürdürdüler/sürdürmekteler. Bu 14 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele alanlar› ve kurumlar› s›ras›yla ele al›p yeni-sömürgecili¤in dünya-da ve ülkemizde nas›l infla edildi-¤ini inceleyelim. Yeni-sömürgecili¤in Oluflfl-tur ulmas›nda Emper yalist Kur u ml ar ›n R olü Birinci Paylafl›m Savafl›’n› kazanan ülkeler üstünlüklerini korumak hedefiyle siyasi bir kurumlaflmaya gitmeyi uygun buldular. Böylece Milletler Ce-miyeti, temelde savafltan ma¤-lup ç›kan ülkelerden devral›nan sömürgelere Manda Yönetmeli-¤i’ni kabul ettirmek ve pazar paylafl›mlar›n› savaflmadan yo-luna koymak amac›yla ‹ngiliz emperyalizminin belirleyicili-¤inde 1919’da kuruldu. ‹kinci Paylafl›m Savafl›’ndan sonra ise 1945’te Milletler Cemiyeti yeri-ni Birleflmifl Milletlere b›rakt›. De¤iflen dengeler sonucunda bu kez belirleyicilik Amerikan emperyalizmine geçti. Emperyalistler, yeni-sömür-ge yöntemlerini kolayl›kla uy-gulamak için BM çat›s› alt›nda uzmanl›k kurulufllar› oluflturdu-lar. Bunlardan en çok bilinenle-ri 1945’te kurulan Uluslararas› Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankas› (DB)’ d›r. Bu uzmanl›k kurulufllar›n›n varl›k nedeni sö-mürge ülkelerde yeni-sömürge yöntemleri uygulamaya geçir-mek için kapitalizmin gelifltiril-mesi idi. Böylelikle pazar alan›-n›n geniflletilmesi, sermaye faz-las›n›n aktar›lmas› hedefleni-yordu. BM’nin alt örgütleri de-nilebilecek bu uzmanl›k kuru-lufllar›yla emperyalist ülkeler dünyadaki ekonomik ve politik geliflimi denetim alt›nda tut-maktad›r. Uluslar aras› finans kurumlar› arac›l›¤›yla sömürge ülkelerdeki ekonomik etkinlik-ler yönlendirilmektedir. Tekno-loji ihrac›ndan sanayi yat›r›mla-r›na, imar ve kalk›nma kredile-rinden para piyasalar›na kadar kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ekonomik anlamdaki her türlü geliflimin kontrol alt›na al›nma-s› ve emperyalist sisteme uyumlu bir biçimde oluflturul-mas›. yeni-sömürge yöntemler kullan›larak sa¤lanm›flt›r. Türkiye’nin bu emperyalist kurumlarla iliflkileri 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye olma-s›yla bafllam›flt›r. Türkiye Bir-leflmifl Milletlerin kurulufluna ise, 50 kurucu üye ile birlikte 1945’te kat›lm›flt›r. Günümüze kadar IMF ve DB ile say›s›z an-laflma, istikrar program› ad› al-t›nda say›s›z sömürü belgesi imzalanm›flt›r. Bu anlaflmalar›n tamam› ülkemizdeki çarp›k ka-pitalizmin gelifltirilmesi ve bu yolla emperyalizmin kendine yeni pazar alanlar› açmas› esa-s› üzerine ifllemektedir. Ülkemiz milyarlarca dolar borçland›r›la-rak dünyan›n emperyalist efen-dilerinin ekonomik, politik bo-yunduru¤u alt›na sokulmufltur. Böylelikle tekelci kapitalizmin temsilcileri uluslar aras› finans kurumlar›yla ülkemizin kay-naklar›n› tanka topa ihtiyaç duymadan sömürmekteler. Yeni-sömürgecili¤in ekono-mik anlamda yerlefltirilmesi söz konusu edildi¤inde Marshall Plan’›na de¤inmek gerekir kufl-kusuz. Amerikan emperyalizmi, Türkiye ile birlikte 16 Avrupa ül-kesine 3 Nisan 1948’de 12 mil-yar dolara ulaflan ekonomik yard›m yapt›. Bu yard›mlar›n te-mel amac› da yine yard›m yap›-lan ülkelerde kapitalist geliflme-ye hizmet edecek, sermaye giri-flini kolaylaflt›racak pazarlar›n oluflturulmas› idi. Ayr›ca sosya-list sisteme dâhil olan/olabile-cek ülkeleri bu yoldan al›koy-mak, ekonomik olarak ba¤›ml› hale getirmek, bu ülkeleri bir emperyalist pazara dönüfltür-mek de bir baflka hedefti. Sovyetler karfl›s›n da Eko-nomisi zay›f bir Avrupa, ABD’ nin tercihi olamazd›. ABD’ mi, yoksa AB’ mi ikilemi ile, Avru-pa Birli¤i tercihini gerekçelen-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Emperyalizm yüzünü gizleyerek tankı, topu, askerleri, sömürge valilerini kullanmadan sömürgeleştirme yöntemini geliştirdi. Bu, eski sömürgecilik yönteminin hiç kullanılmayacağı anlamına gelmiyordu kuşkusuz. Yeri geldiğinde ülkeleri yine açıktan işgal etmeyi sürdürecekti emperyalizm. Fakat yeni-sömürgecilik deyim yerindeyse oldukça kullanışlıydı. Emperyalizm, markalarıyla, sermayesiyle, kurumlarıyla sömürgeleştirirken işgalci yüzünü kolaylıkla gizleyebiliyordu. direnlerin, pek de hofluna git-meyen bir gerçek var ki, o da Marshall Plan› ile AB’ nin te-melleri at›lm›flt›r. ABD ekomik olarak destekledi¤i Avrupa’n›n, askeri anlamda NATO arc›l›¤› ile dizginlerini elinde tutmufltur. Emperyalist ç›karlar›n önü-nün aç›lmas› söz konusu oldu-¤unda ülkemiz tarihinde bir ki-lometre tafl› say›labilecek tarih-lerden biri de 24 Ocak 1980’dir. IMF’nin dikte etti¤i 24 Ocak Kararlar› ülkemizin tek tarafl› olarak yabanc› sermaye-ye aç›lmas›ndan kamu kurulufl-lar›n›n özellefltirilmesine, para politikas›n›n belirlenmesine ka-dar bir dizi yeni dayatma içeri-yordu. Bunlar emperyalizmin yeni-sömürge hamlesine uyumlu kararlard›. 1960’lardan sonra h›zla ço-¤alan Çok Uluslu fiirket’lerin ye-ni-sömürgecili¤in yerleflmesin-deki katk›lar› az›msanmayacak kadar çoktur. Pek çok ülkenin bütçesinden daha fazla bütçeye sahip olan Çok Uluslu fiirketler, sömürge ülkelere sorunsuzca sermaye, teknoloji aktarabil-mekte, bu ülkelerle ithalat-ihra-cat gerçeklefltirmekte, krediler sa¤layabilmekte ve esasen üre-timi çok uluslaflt›rmaktad›r. Böylece ekonomik ba¤›ml›l›k pekifltirilmekte, emperyalizm pazar alan›n› büyütmektedir. Emperyalizm bir yandan sö-mürge ülkelerdeki yerli tekelci burjuvaziyi palazland›r›p bura-larda kapitalizmi gelifltirerek, yeni pazar alanlar› açarak eko-nomik ba¤›ml›l›¤› sa¤larken bir yandan da askeri anlamda ba-¤›ml›l›¤› oluflturacak kurumlar yaratm›flt›r. 9 Nisan 1949’da Washington’da kurulan NATO tamamen ABD hâkimiyetinde, sosyalizm “tehdidine” karfl› oluflturulmufl bir askeri organi-zasyondur. Türkiye, 1952 y›l›n-da Kore Savafl›’ndan hemen sonra NATO’ya üye olmufltur. Bu kapsamda o günden bugüne ülkemizde emperyalist üsler ku-rulmufl; böylelikle siyasi ve eko-nomik ba¤›ml›l›¤a askeri ba¤›m-l›l›k da eklenmifltir. Yeni-sömür-ge yöntemlerin uygulamas›n›n önüne geçebilecek her türlü en-gel bu askeri iliflkiler sayesinde emperyalizm taraf›ndan ortadan daha rahat kald›r›labilecekti. Sö-mürge ülkelerde askeri yöntem-lerle darbeler düzenlenmesine ön ayak olarak kendisine daha iyi iflbirlikçilik yapacak yönetim-leri bafla geçirmek NATO’nun asla savsaklamad›¤› ifller ara-s›ndad›r. Ayr›ca dünyan›n en bü-yük silah tüccar› olan ABD’nin müflterilerinin önemli bir bölü-mü NATO’ya üye ülkelerdir. NATO arac›l›¤›yla ç›kar›lan em-peryalist savafllar silah sanayi için vazgeçilmez pazar alanlar› yaratmaktad›r. Silah tekelleri için ülkelerin politikalar›n›n sa-vafllar üzerine infla edilmesi ola-¤anüstü ekonomik kar anlam›-na gelmektedir. Ülkemizde de 2.Paylafl›m yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 15 Savafl›ndan sonra NATO ile as-keri iliflkiler gelifltirilmeye bafl-lan›r. Silahlanmadan, komuta kademesine kadar her fleyi ile ba¤›ml› hale getirilen ordu, 60’lar›n bafl›nda yard›mlaflma kurumu olarak kurulan OYAK arac›l›¤› ile k›sa sürede serma-ye yönünden de iflbirli¤i süreci-ne sokulmufltur. 65 bin üye ile kurulan OYAK, ilk ifltirakini 1962 y›l›nda Goodyear ile ger-çeklefltirdikten sonra zamanla g›da, çimento, otomotiv vb. sektörlerinde de yat›r›m yap-m›flt›r. 1980’li y›llarda finans, turizm, inflaat sektörlerinde fa-aliyetlerini geniflletirken, üye yönünden de 2004 y›l›nda art›k 223 bin üyeye ulaflm›flt›. 1990’larda özellikle özellefltir-me politikalar›ndan faydalana-rak ve finansal politikalar üze-rinden büyümüfltür. Örne¤in ERDEM‹R’in yerli sermayeye gitti¤i demagojileri aras›nda ya-z›lanlar›n mürekkebi kuruma-dan, hisselerin büyük bir k›sm›-n›n çelik üreticisi ARCELOR’un eline geçti¤i haberleri duyuldu. Bu olufluma yönelik Server TAN‹LL‹, Nas›l Bir Demokrasi ‹stiyoruz adl› kitab›nda “OYAK arac›l›¤›yla, Türk Silahl› Kuv-vetleri, tekelci sermayenin sa-dece bir bekçisi, bir koruyucu-su olmaktan ç›km›fl; iflbirlikçi tekelcili¤in yap›s›nda yer alan önemli bir parça durumuna gel-mifltir.” fleklinde anlatmaktad›r. Emperyalizm sömürge ülke-lere ihraç etti¤i markalarla bir yandan da kültürel bir flekillen-me infla etmektedir. Coca-Cola ile Mc Donald’s ile Nokia ile Mic-rosoft ile ve di¤er say›s›z marka-laflm›fl, emperyalizmin simgesi halini alm›fl ürün ile yeni-sömür-ge iliflkileri gelifltirilen ülkelere belirli bir yaflam biçimi de daya-t›lmaktad›r. Bu “Amerikan tarz› yaflam” denilen emperyalist yoz kültüre dayal›, bütünüyle birey-sellefltirilmifl, bencillefltirilmifl bir yaflam biçimidir. Bu kültürle fle-killenecek insan sömürmeyi ve Emperyalizm sömürge ilişkilerine karşı koyan, emperyalizmi teşhir eden, sınıf bilinciyle hareket eden kısacası kendi varlığını tehdit eden hiçbir şeye yaşam hakkı tanımak istemez. Emperyalist kurumların ekonomik ve politik himayesinde kurulan/kurdurulan sivil toplum kuruluşlarının varlık amaçları kapitalizme ve emperyalizme karşı oluşturulacak örgütlenmeleri güçsüzleştirmek, bölmektir. Emperyalizm böylece kendine muhalefet edecek kurumları da yine kendisi yaratmaktadır. sömürülmeyi do¤al sayacak bir kafa yap›s›na sahip olacak da-has› belki de sömürünün fark›na bile varmadan, salt tüketerek ve yaflam›n ak›fl›na kap›larak yafla-y›p gidecektir. Yeni-sömürgecili¤in baflat özellikleri özetleyecek olursak ilkin askeri anlamda aç›k bir ifl-gal yerine ekonomik, siyasi ve kültürel bir gizli iflgalden söz et-mek gerekir. Bu gizli iflgal IMF, DB, DTÖ gibi emperyalist fi-nans kurumlar›, NATO gibi sa-vafl örgütleri, BM gibi siyasi ku-rumlar arac›l›¤›yla yap›lmakta. Tank top tüfek ikinci planda ka-lacak biçimde daha çok mar-kalarla, teknik bilgi ile patent hakk› ile sermayeyle, uluslar aras› anlaflmalarla iflgal söz ko-nusu. Yeni-sömürgecili¤in bir baflka özelli¤i sömürge ülkeler-de “yukar›dan afla¤›ya kapita-lizm”in gelifltirilerek, bir yerli ifl-birlikçi burjuvazinin palazland›-r›lmas›, bu sayede meta pazar›-- 16 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele n›n geniflletilmesidir. Böylece kapitalist ekonomisiyle emper-yalist sisteme ba¤›ml› bir pazar oluflturulmufl olur. Buradan ba-k›nca ülkemizin ekonomik, si-yasi, askeri ve kültürel anlam-da emperyalizme ba¤›ml› bir yeni sömürge oldu¤u gün gibi ortadad›r. ‹pler her alanda söz konusu kurumlar›n elindedir. Ekonomik reçeteler yaz›p du-ran, borç üstüne borç veren IMF, devleti ekonomik olarak fonlayan DB, Kore Savafl›’ndan bu yana NATO bünyesinde dünyan›n dört bir yan›na em-peryalist ç›karlar›n bekçili¤ini yapmaya gönderilen ordu, dün-yadaki bütün meselelere BM güdümünün d›fl›nda bakama-yan, onun belirleyicili¤i d›fl›nda hareket edemeyen bir devlet… Tüm bu veriler 1945’lerden be-ri deyim yerindeyse emperya-lizmin kuca¤›nda oturan yenisömürge bir ülkeyi, ülkemizi iflaret ediyor. Yeni-sömürgecili¤in Sendikalara Yans›mas› Emperyalizm sömürgelefltir-di¤i ülkelerde yaratt›¤› köleli¤e karfl› koyan herkesi her kuru-mu da hedefine koyar. Sömür-ge iliflkilerine karfl› koyan, em-peryalizmi teflhir eden, s›n›f bi-linciyle hareket eden k›sacas› kendi varl›¤›n› tehdit eden hiç-bir fleye yaflam hakk› tan›mak istemez. Bu kiflileri, kurumlar›, yap›lar›, ülkeleri yapabiliyorsa do¤rudan do¤ruya yok etme yoluna gider. Bunu baflaram›-yorsa asimile etme yozlaflt›rma yolunu seçer. Bunun en iyi ör-ne¤i kuflkusuz kendi muhalefe-tini yine kendisinin yaratmas› biçiminde okunabilecek olan sivil toplumculuktur. Emperya-list kurumlar›n ekonomik ve politik himayesinde kuru-lan/kurdurulan sivil toplum ku-rulufllar›n›n varl›k amaçlar› ka-pitalizme ve emperyalizme kar-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı fl› oluflturulacak örgütlenmeleri güçsüzlefltirmek, bölmektir. Emperyalizm böylece kendine muhalefet edecek kurumlar› da yine kendisi yaratmaktad›r. Sendikalar s›n›f mücadele-sinde önemli birer mevziidir. ‹fl-çi s›n›f›n›n öz örgütleri olmalar› dolay›s›yla emperyalizmin he-defindedir. Sendikalar› bu an-lamda bekleyen en önemli teh-like emperyalizmin ekonomikpolitik güdümüne giren sivil toplum örgütleri haline gelme-leridir. Emper yalizmin Sendi kalara Müdahal esi Emperyalizmin bir yandan sömürü politikalar›n› hayata geçirirken di¤er yandan bu sö-mürü politikalar›n›n karfl›s›nda geliflecek muhalefeti de etkisiz hale getirmek, sindirmek, gere-kirse kendi oluflturdu¤u kurum-larla denetim alt›na almak nok-tas›nda da ad›mlar atmaktad›r. Dünyada sendikalar›n nas›l bir müdahale ile kontrol alt›na al›nd›¤›n› belli bafll› kurumlar›y-la ele almakta fayda vard›r. ABD’nin Dünyadaki sendi-kal örgütlenmeleri kontrol alt›-na almak ve yeni-sömürge ül-kelerdeki sendikal örgütlenme-leri etkisiz k›lmak için olufltur-du¤u AFL (Amerikan ‹flçi Fede-rasyonu)’ nin kuruluflu çok es-kilere, 1890’lara dayanmakta-d›r. Özellikle 2. Paylafl›m savafl› sonras› yeni-sömürge ülkeler üzerinde de¤iflik örgütlenmeler oluflturmufltur. AFL, yeni-sö-mürgecilik iliflkilerinde emper-yalizmin sendikalar içerisinde yürütücüsü konumuna gelerek, bu ülkelerde iflbirlikçi, sar› sen-dikac›lar yetifltirmek rolünü üstlenmifltir. Amerika, Afrika, Asya gibi bölgesel örgütlenmeler hayata geçirmifl ve bu bölgelerin öz-günlü¤üne yönelik kurumlar oluflturmufltur. Oluflturulan bu kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı kurumlar CIA taraf›ndan yön-lendirilerek, kendilerine finans deste¤i de bizzat CIA ve ABD’li tekeller taraf›ndan sa¤lanmak-tad›r. Oluflturulan bu örgütlerin belli bafll›lar›, AIFLD (Özgür Eme¤in Geliflimi Amerikan Enstitüsü), AAFLI (Asya-Ame-rika Özgür Çal›flma Enstitüsü), AALC (Afrika-Amerika Çal›fl-ma Merkezi), ICFTU (Uluslara-ras› Hür ‹flçi Sendikalar› Konfe-derasyonu)’dur. özellikle Bu oluflumlar ABD’nin politikalar›n› di¤er ül-kelerde uygulamak için deneti-minde sendikalar oluflturmas› sonucu kullan›lm›flt›r. Bu konu iki örnekle aç›klanabilir. Birinci örnek ‹ngiliz Guyanas›’d›r. Amerikan Uluslararas› Haberal-ma Örgütü (CIA), merkezi Lon-dra’da bulunan Public Services International-PSI sendikas›na s›zm›flt›r. Bu sendikaya ba¤l› Guyana Memurlar Sendikas›’na komünizmle mücadele fonla-r›ndan para yard›m› yap›lm›fl ve buradan Latin Amerika ül-kelerine flubeler aç›lmas› plan-lanm›flt›r. Bu süreci AFL-CI-O’da desteklemifltir. Öyle ki 1964’te Guyana’da darbe giri-fliminde bile bulunulmufltur.(1) ‹kinci örnek ise Fransa’d›r. 1947’deki büyük grev dalga-s›nda CGT’nin bölünmesi ama-c›yla yap›lan para yard›mlar›n› AFL yapm›flt›r. Baflbakan yar-d›mc›l›¤› d›fl›nda savunma, sa-nayi, çal›flma, imar ve iskan bakanl›klar›n› elinde bulundu-ran komünistlere karfl› sosyal demokratlar› iktidara geçirmeyi hedefleyen bu plan baflar›l› ol-mufltur.(2) AFL-CIO ABD’de s›n›f uzlaflmac›s› bir tav›r izler-ken, hükümetin d›fl politikalar›-n›n bir arac› olarak da ifllevlen-mifltir. Vietnam Savafl›’n› des-teklemesi bu konuda en önem-li örnektir. Yine AFL-CIO’ya ba¤l› olarak 1962’de kurulan Amerikan Hür ‹flçi Geliflim Ens-titüsü (AIFLD), birçok ülkeden gelen sendikac›lara, Amerikan ç›karlar› do¤rultusunda e¤itim faaliyetleri vermifl ve kendileri-ne ba¤l› bir sendikac›lar gurubu oluflturmufltur.(3) AFL-CIO’ya ba¤l› bir baflka örgüt de AsyaAmerika Hür Çal›flma Enstitü-sü’dür (AAFLI). Türkiye’de de Türk-‹fl’in bu enstitüyle faali-yetleri, Türkiye Direktörü Ema-nuel Boggs’un CIA ajan› oldu-¤unun resmi belgelerle kan›t-lanmas›na kadar devam etmifl-tir. Özetle ABD, dünyada ken-dine ba¤l› iflçi sendikalar› olufl-turmufltur. Her ne kadar yak›n bir tarih-te ICFTU ( Uluslar aras› Hür ‹fl-çi Sendikalar› Konfederasyonu) ile WCL (Dünya Emek Konfe-derasyonu)’nun kendilerini fesh ederek birleflmeleri ile kurulan, ITUC (Uluslar aras› Sendikalar Konfederasyonu) olarak isim de¤iflikli¤ine giderek, dünyan›n en büyük Uluslar aras› Konfe-derasyonunu olufltursalar da, ülkemizdeki sendikalar›n uzun-ca bir süre üye olmas›ndan ve birlikte süreç yaflamas›ndan dolay›, ICFTU’ nun irdelenme-si gerekir. ICFTU (Uluslararas› Hür ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonu) II. Dünya Savafl› sürerken 1943 y›l›nda anti-faflist müca-dele içinde ilk sendikal iflbirli¤i 1943’te ‹ngiliz-Sovyet Sendikal Komitesi’nin kurulmas›yla bafl-lam›flt›r. Bu olufluma Amerikan Sanayi Örgütleri Kongresi (CI-O)’nin de kat›lmas›yla 1945’te Dünya Sendikalar Konfederas-yonu (DSF-WFTU) kurulmufl-tur. DSF proleter enternasyona-lizmini savunmufltur. Federas-yonun bafll›ca amaçlar›, savafl k›flk›rt›c›s› ve faflizmin yarat›c›s› olan büyük tekellere karfl› sa-vafl›m, eflit ifle eflit ücret ilkesi ve daha genifl sendikal haklar, sömürgecili¤in ortadan kald›r›l-mas›, uluslar›n kendi kaderini tayin hakk›n›n tan›nmas› ve ulusal-uluslararas› düzeyde sendikal birlik-dayan›flma ola-- yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 17 rak özetlenebilir.(4) 1947’de Marshall yard›m› çerçevesinde DSF’ de oluflan ayr›l›k ve paralel olarak, AFL’ nin giriflimleriyle 1949’da Ulus-lararas› Hür ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonu (ICFTU) kurul-mufltur. Kuruluflundan sonra, Anti-komünist ve s›n›f uzlaflma-c›l›¤›na dayanan sendikalar›n oluflumuna ön ayak olmufltur. 2004 y›l› itibariyle 150 ülke ve bölgedeki 233 üye örgütün-de, 150 milyonun üzerinde iflçi-yi temsil etmektedir.3 ana böl-gesel örgütü vard›r; -Asya ve Pasifik için APRO, -Afrika için AFRO -Amerika için ORIT Ayr›ca kuruluflunda rol oy-nad›¤›, ETUC ile de yak›n iflbir-li¤i içerisindedir. IMF, DB, DTÖ ile ba¤lant›la-r› sürmektedir. 2000 y›l›nda yap›lan 17. Ge-nel Kurulunda de¤ifltirilmifl hali ile ICFTU Tüzü¤ünün amaçlar k›sm›nda; Hür sendikalar›n kurulmas›-n›, korunmas›n› ve geliflmesini, özellikle de ekonomik olarak az geliflmifl ülkelerde ilerlemesini hedefleyen ICFTU, di¤er mad-delerinde yeni-sömürgecili¤in temel söylemlerini ortaya ata-rak, iflbirlikçi sendikac›l›¤› ge-rekçelendirmektedir. Örne¤in; “… daha genifl ekonomik birimlerin geliflmesini ve mallar›n serbest de¤iflimini teflvik edecek bir biçimde ulus-lararas›nda artan ve düzgün planlanm›fl iflbirli¤ini savunmak ve bu sorunlarla u¤raflan resmi organlarda iflçilerin temsilcileri-nin tam kat›l›m›n yollar›n› ara-mak.” fieklinde ifade edilen maddesini açacak olursak; ser-mayenin ve mallar›n dolafl›m›n-da, iflçiler cephesinden geliflebi-lecek engellerin kald›r›lmas›d›r. ICFTU’nun ETUC’la birlikte Katar-Doha’da yap›lacak olan yeni Round öncesi, küresellefl-me karfl›t› eylemliliklerde dene-tim d›fl›na ç›kan iflçi kitlelerini ETUC vb. örgütlenmelerin faaliyetlerini yürütmenin, uluslar arası dayanışmayı güçlendireceği, yalandan başka bir şey değildir. Bu tip üst örgütlenmeler eliyle Avrupa emperyalizminin bizim gibi yeni-sömürge ülkelerdeki sendikaların entegrasyonu ile sermayenin gelişmesi ve AB politikalarının sürdürülebilirliğinden başka bir şey değildir. bir biçimiyle denetim alt›nda tutacak eylemlilik önermekte-dirler. ICFTU’nun “Sendikalar›n küresel eylem gününe siz de kat›l›n!” adl› eylem ça¤r›s› met-nindeki flu cümleler dikkat çe-kicidir. “… bizler, dayan›flma ve adalete endeksli, de¤erleri, dünya iflçilerinin çal›flma ve ya-flam koflullar›n› yok etmeyi he-deflemeyen bir küreselleflmeyi DESTEKL‹YORUZ…” denile-rek, “halklar için çal›flan bir kü-reselleflme” temas›, ana tema haline getiriliyor. Küreselleflme, sermayenin yay›lmas›ndan baflka ele al›namayaca¤›ndan bu aç›k bir iflbirli¤i de¤imlidir? ‹flçi örgütlenmelerinin say-g›nl›¤›ndan çok emperyalist ku-rumlar›n sayg›nl›¤›n› kendileri-ne dert edinen ICFTU yönetici-leri bu tav›rlar›n› 14 Eylül 2003 tarihinde CANCUN’da DTÖ 5. Bakanlar Toplant›s›na yönelik düflüncelerinde doru¤a vard›r-m›fllard›r. ICFTU Genel Sekreterinin “ Bir DTÖ konferans›n›n daha bu flekilde çöküflü yine DTÖ’nün sayg›nl›¤›na zarar vermifltir… DTÖ üyeleri kalk›nma, yoksul-luk, istihdam ve iflçi haklar› so-runlar›n› ele almay› reddetti¤i 18 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele sürece bu kriz sürecektir.” Söy-leminden sonra yine ayn› flah›s; “… Birleflmifl milletler bu konu-da liderlik yapmal›d›r” önerisin-de bulunmufltur. Yap›lan al›nt›lardan da görü-lece¤i gibi ICFTU yöneticileri, iflçi s›n›f›n›n dünya ölçe¤inde yaflad›¤› sefaletin yarat›c› olan emperyalist kurumlardan, iflçi s›n›f› ad›na sonuç ç›kmayaca-¤›n› bile bile, emekçileri buna inand›rmaya çal›flmaktad›r. Di¤er yandan ICFTU’nun kurulufluna öncülük etti¤i ETUC ne durumdad›r? ETUC (Avr upa Sendikalar› K o n f e d e r a s y o nu ) ETUC temsilcisi Henry Lo-urdelle, sendikan›n iki temel il-kesini flöyle belirtmektedir: “Bi-rincisi flirketlerin üretimini ve rekabetini savunmak, ikincisi esneklik ile ifl güvencesi aras›n-daki dengeyi sa¤lamakt›r. Es-nek çal›flmay› gelifltirmek de ETUC’ un bu noktadaki temel hedefidir”. (Özgür MÜFTÜO⁄-LU-Akt.-ETUC Kimin Temsilci-si, 16 May›s 2003, Evrensel) fiimdi bu iki temel ilkenin bu tüzü¤e nas›l yans›d›¤›na baka-l›m. ETUC Ana Tüzü¤ünde tan›-m›n› flu flekilde ortaya koyuyor: - Avrupa-Mevzuatla birlikte Roma Antlaflmas›nda da görül-dü¤ü gibi son olarak belirtilen hükümlerin dikkate al›nmas› bunun sonucu olarak da Avru-pa Serbest Ticaret Birli¤i, Avru-pa Konseyi ve gelecekte ortaya kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ç›kacak di¤er kurumlar›n de-mokratik yap›lar›n›n güçlendi-rilmesi ve onlara sosyal bir bo-yutun sa¤lanmas›; -Avrupa iflveren örgütleri konfederasyonlar›yla birlikte endüstriyel iliflkilerde uyumlu bir Avrupa örne¤i için sosyal diyalogu gelifltirmenin tasarlan-mas› do¤rultusunda faaliyetle-rini yönetir. Her fleyi o kadar aç›kl›yor ki, bu örgütlenmelerin flu yan› bu yan› gibi önemini saymak, bu örgütlenmelerin faaliyetlerini yürütmenin, uluslar aras› daya-n›flmay› güçlendirece¤i, yalan-dan baflka bir fley de¤ildir. Bu tip üst örgütlenmeler eliyle Av-rupa emperyalizminin bizim gi-bi yeni-sömürge ülkelerdeki sendikalar›n entegrasyonu ile sermayenin geliflmesi ve AB politikalar›n›n sürdürülebilirli-¤inden baflka bir fley de¤ildir. Bir kongre konuflmas›nda ETUC Genel Sekreteri Emilio GABAGL‹O; ”Avrupa sendikal hareketi kale al›nan bir güç ola-rak kalmak istiyorsa, her ne kadar yutmas› zor bir ilaç olsa da, nefret edilen patronlarla ifl-birli¤i yapmay› ö¤renmek zo-rundad›r. Geride b›rakt›¤›m›z yüzy›lda Avrupa’daki çal›flma yaflam› iliflkileri hep “biz ve on-lar” fleklinde ifade edilen bir z›t-l›k içerisinde ve iflçi-yönetim aras›nda keskin hatlar çizilerek geçti. Bu anlay›fl›n art›k de¤iflti-¤ini ve bundan sonraki çal›flma yasalar›n›n iki sosyal taraf ara-s›ndaki yap›c› diyaloglar do¤-rultusunda ç›kar›lmas› gerekti-¤ini belirtiyor.” ETUC Genel Sekreteri ayr›ca, “örgütün de¤i-flen çal›flma dünyas›n›n gerek-tirdi¤i zorluklar› karfl›lamaya tam anlam› ile haz›r oldu¤unu ve uluslararas› ticaretin küre-selleflmesi ile artan rekabet bask›lar› ve EURO bölgesinin yeni ekonomik gerçekliklerine adapte olmaya haz›r oldu¤unu belirtmekte”. ETUC Genel Sekreterinin kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı “biz ve onlar” ayr›m›n›n ortadan kalkmas› ile s›n›f farkl›l›¤›n›n ol-mad›¤›n›, dolay›s›yla kime kar-fl› mücadele edilecek, geriye o zaman patronlarla iflbirli¤i yap-mak kal›yor. Bunun ad› da iki sosyal taraf aras›ndaki diyalog yani “sosyal diyalog” ile çö-züm. Bir tarafta tekelci serma-ye di¤er tarafta eme¤inden baflka satacak bir fleyi olmayan iflçi s›n›f›. Bunun neresinde adil bir sosyal diyalogdan söz edile-bilir. Buradaki sosyal diyalog-dan kastedilen asl›nda tekelle-rin karfl›s›nda hiçbir güç olufl-turmamak, gerçek anlamda ör-gütlenmemektir. Avrupa Sendikalar Konfede-rasyonu (ETUC) 9-13 Kas›m 2001 tarihlerinde Katar’›n Bafl-kenti DOHA’ da yap›lan Dünya Ticaret Örgütü 4. Bakanlar Konferans›na Bak›fl›n› üye sen-dikalara gönderdi¤i rapor: Büyüme ve ‹stihdam: ETUC geçmiflte, 1992 AB Geniflleme Süreci ve tek piyasa giriflimleri de dahil olmak üzere ticaret müzakerelerini desteklemifl ve bu yoldan büyümenin h›zlana-ca¤›n›, iflsizli¤in azalarak istih-dam›n artaca¤›n› öngörmüfltü. Her ne kadar temel çal›flma standartlar›n›n iyilefltirilmesi en fazla öneme sahip konu olarak varsay›lsa da, Avrupa iflçileri-nin do¤rudan ç›karlar› düzle-minde düflünüldü¤ünde yeni bir müzakere sürecinin desteklen-mesinin gerisindeki en büyük neden büyüme ve istihdam ar-t›fl› beklentisidir. Evet, bu süre-cin sanc›l› geçece¤inden kim-senin flüphesi yoktur, ama bu sanc›y› hafifletmek için emek piyasalar›, sosyal refah politi-kalar› gibi politikalar› da vard›r. Bu argümanlar›n göz ard› edil-mesi, as›l resmin gözden kaç›-r›lmas› ETUC’ un geleneksel anlamda savundu¤u AB bütün-leflme sürecine iliflkin argü-manlar›na da zarar verecektir. Ayr›ca bu tip yaklafl›mlar bizi, küreselleflme karfl›t› ve giderek AB karfl›t›, dünyadaki gidifli durdurmaya çal›flan kolayc› yaklafl›mlara karfl› da savun-mas›z b›rakacakt›r. ETUC, DTÖ’nün halklar›n sömürülmesi için ortaya koy-du¤u projeleri destekledi¤inin fark›nda de¤il midir? Fark›nda olmad›¤›n düflünmek, safdillik-ten baflka bir fley de¤ildir. Pe-kala her fleyi bilerek söylemek-tedir. Gerekçelerini de büyüme-nin h›zlanaca¤›, iflflizli¤in azala-rak istihdam›n artaca¤› yalan›-na s›¤›nmalar›yla aç›klamalar›-d›r. Kapitalizmin büyüme felse-fesinde kar›n büyümesinden baflka bir anlam var m›d›r aca-ba? Sermayenin büyümesi ile iflçilerin kazançlar›n›n artaca¤› yaklafl›m›nda, sermaye ile emek aras›nda nas›l bir adilane tablo a盤a ç›kar? Aç›kça söy-lenen, çal›flanlar›n tek bir ama-c› olmal›d›r, o da patronlar›n desteklenmesidir. ETUC, di¤er yandan da ser-mayeye flu hat›rlatmay› yap-madan da kendini alam›yor; emek piyasalar›, sosyal refah politikalar› gibi argümanlar›n göz ard› edilmemesi gerekti¤i-ni. Öyle ya AB bütünleflme sü-recine zarar verilmemesi gere-kiyor. Küreselleflme ve AB kar-fl›t› muhalefete yönelik savun-mas›z kalacaklarm›fl. Yani sö-mürü politikalar›na direnecek sendikal mücadeleyi hedef al-maktan da geri kalm›yor. Mü-cadele etmeyi de kolayc› yak-lafl›m olarak de¤erlendiriyor. Çok Uluslu fiirketler: ETUC, yat›r›mlar, rekabet ve flirket bir-leflmeleri politikalar›na ve hatta flirketin yönetiflimi ile vergilen-dirme konular›na iliflkin uluslar aras› kurallar›n gelifltirilmesini amaçlayan müzakereleri des-teklemelidir. …Ne gariptir ki, baz› STK’ lar yat›r›mlar›n yeni bir müzakereye konu edilmesi-ne fliddetle karfl› ç›kmaktad›r-lar. Bu e¤ilimin kökleri MA-I deneyimine kadar gitmekte-dir. Çok uluslu flirketler, gelifl-- yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 19 mekte olan ülkelerle ve özellik-le de ABD ile geliflmekte olan ülkeler aras›nda yüzlerce ikili anlaflma imzaland›¤›nda yat›-r›mlar için uluslar aras› kurallar belirlenmeye oranla çok daha fazla mutlu olacaklard›r. Yani, mutlu olacak birileri varsa o da malum Çok Uluslu fiirketler dir. Hizmetler : …Hizmet müza-kerelerinde görünüfle göre her bir DTÖ üyesi hangi hizmet alanlar›n› piyasa ekonomisine aç›p, hangilerini açmayaca¤›na kendisi karar verecek ve böyle-ce pozitif ticari iliflkileri öngören müzakerelere imkan verecektir. ‹flte bu nedenle Avrupa Birli-¤i’nin hangi hizmet alanlar›n› piyasa ekonomisine aç›p ve hangilerini açmayaca¤› seçi-minde mutab›k olmam›z gere-kir. DTÖ’ nün Reform Edilmesi : Baz›lar› için DTÖ’ nün tek re-form edilme biçimi, onun tüm-den ortadan kald›r›lmas›.Böyle-si bir perspektif ETUC taraf›n-dan kabul edilemez. DTÖ’ nün her yapt›¤›n› onaylamayabiliriz, ama fluna flüphe yoktur ki dün-ya ekonomisini yönetmek için bir yap›ya ihtiyaç vard›r ve bu yap› DTÖ’ nün kendisidir. Hata-lar› vard›r, ama zaten sorun da bu yanl›fllar›n giderilmesidir. Dünya sendikal hareketinin ön-celikleri afla¤›daki bafll›klar› içermelidir: -DTÖ ile ILO aras›nda sami-mi bir iliflkinin gelifltirilmesinin sa¤lanmas›. -DTÖ’nün sendikalar ve di-¤er sivil yap›larla dan›flmanl›k yap›lar› kurmas›. Tabi ETUC bu konuda des-te¤ini DTÖ’ ye vermek yerine do¤rudan faaliyet alan› olan AB ve kurumlar›na vermeyi ve bu yap›lara nüfuz etmeyi tercih edecektir. (Halihaz›rda AB ça-p›nda gündeme getirilen düzen-lemeler son derece kapsaml›d›r ve ETUC’ un ilkelerini ve s›n›r-lar›n› zorlay›c› özelliktedir.) ...Korumac›l›k, geliflmekte olan ülkelerin çal›flma standart-lar›n›n yeni müzakere günde-mine al›nmamas›na iliflkin ar-gümanlar›n›n temelini olufltur-maktad›r. Di¤er yandan, mev-cut uluslar aras› ekonomik sis-temin zenginlerin lehine yok-sullar›n aleyhine iflledi¤i de in-kar edilemez. ‹flte bu nedenler-den ötürü ETUC çözümü DTÖ içerisinde aramaktad›r. Peki, yeni-sömürgecilik ile alt bafl› geliflen ICFTU ve ETUC ‘un üyesi olan TÜRK-‹fi, D‹SK, KESK, bu örgütlerce savunulan düflüncelerden ne derece etki-lenmifllerdir. Türk-‹flfl’’in Kur uluflflu u ve ‹flflb b irl ik çi li ¤i n Kur umsallaflflm mas› Emperyalistler aras› 2. Pay-lafl›m savafl›ndan sonra yenisömürge iliflkileri ile oluflturu-lan sendikal örgütlenmeyi ge-nellikle Türk-‹fl’in kuruluflu ve sonraki süreçler çerçevesi ile de¤erlendirmekteyiz. Bu süreç-te Türkiye’deki iflçi hareketine de¤inirsek; 1946-1950 döne-minde sendikal harekette bir ilerleme yaflanm›flt›r. Birçok ifl-çi merkezinde çeflitli üretim dallar›nda sendikalar kurul-mufltur. En önemli talep grev ve toplu ifl sözleflmesini de kap-sayan yeni bir ifl kanunu’nun ç›kart›lmas› olmufltur. Türkiye ‹flçi Sendikalar› Konfederasyo-- 20 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele nu (Türk-‹fl) Temmuz 1952’de resmen kurulmufltur. Kurulan bu konfederasyon hükümet yanl›s› bir kadro yap›s›na sahip, iflçi s›n›f›n›n ç›karlar› do¤rultu-sunda hareket etmeyen bir ya-p› durumundayd›. Tabi ki, sar› sendikac›l›¤›n kurumsallaflmas› aç›s›ndan Türk-‹fl kuruluflu önemlidir. Türk-‹fl’in kuruluflun-da CHP ve DP güdümündeki sendikac›lar yer al›rken, di¤er yandan ilerici, demokrat pek çok iflçi ve sendikac›lar da var-d›r. Geliflen süreçte bu tip iflçi ve sendikac›lar tasfiye edilmifl-lerdir. (5) Di¤er yandan Türk-‹fl’in ge-nifl çevrelerce söylendi¤i gibi ABD emperyalizminin deneti-minde kurulup, gelifltirildi¤i ifa-deleri do¤ru olmakla birlikte bu durumun ABD’nin ilk tercihi ol-du¤unu söyleyemeyiz. Emper-yalizmin sömürü politikalar›n›n karfl›s›nda oluflan örgütlü bir güç hiçbir zaman istemedikleri bir durumdur. Emperyalizmin temel hedeflerinden birisi do¤al olarak karfl›s›nda oluflan örgüt-lülüklerin da¤›t›lmas›d›r. Dola-y›s›yla emperyalizmin bu ham-lesi, ülkede geliflen iflçi hare-ketinin örgütlenme yönündeki çabalar›n›n Türk-‹fl eliyle dene-tim alt›na al›nma ihtiyac›ndan kaynakl›d›r. Dolay›s›yla Türk-‹fl daha ilk genel kurulda ilerici, demokrat sendikac›lar›n tasfiyesini ger-çeklefltirerek DP hakimiyetine girer. CIA’ n›n denetiminde olan Asya Amerika Hür Dünya Ça-l›flma Enstitüsü (AAFLI) ve Amerikan ‹flçi Federasyonu (AFL) ile yak›n iflbirli¤i geliflti-rilmeye bafllan›r. AFL kurulu-flundan itibaren iflçi s›n›f› içeri-sinde ajan faaliyeti yürütmüfl-tür. Bu örgüt temsilcileri 1950’li y›llardan itibaren ülkemize ge-lip gitmifller ve ülkemizden de pek çok sendikac› Amerika’ya gidip bu örgütlerden “sendikal e¤itim” ad› alt›nda sar› sendika-c›l›¤›n inceliklerini ö¤renmifller-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı dir. Sadece 1962-1968 y›llar› aras›nda 200 sendikac› ABD’ye gönderilmifltir. Türk-ifl yönetimine AFL, özellikle de yine CIA’ n›n denet-ledi¤i ABD Yard›m Teflkilat› (AID) taraf›ndan 1954-1962 y›llar› aras›nda önce iflçilerden gizlenerek, Çal›flma Bakanl›¤› arac›l›¤›yla Türk-‹fl yönetimine aktar›lan parasal yard›mlar, 1962 y›l›ndan sonra do¤rudan Türk-‹fl’e verilmeye bafllan›r. Türk-‹fl 13 Haziran 1960 y›-l›nda CIA denetimindeki ICF-TU(Uluslar aras› Hür ‹flçi Sen-dikalar› Konfederasyonu) ‘ya kabul edilir. Türk-‹fl, Türkiye ‹flçi Partisi’nin (T‹P) kurulmas› üzerine yo¤un bir anti-komü-nizm propagandas›yla T‹P’ e karfl› muhalefete bafllar ve 1962 y›l›nda “Çal›flanlar Parti-si” kurulmas›na karar verilir. Buradaki amaç, iflçilerin s›n›f-sal bir etkilenmesinin önüne geçmektir. DP Hükümetinin di-rektifleri do¤rultusunda, 22 Aral›k 1962’de ise Türk-‹fl yö-netimi taraf›ndan Ankara’da, “Komünizmi Telin” mitingi dü-zenlenir. 1965’de bafllat›lan Zongul-dak Kozlu grevindeki iflçilere yönelik polis ve jandarma sal-d›r›s›nda, 2 iflçi katledilirken, çok say›da iflçi gözalt›na al›n›p, birço¤u tutuklan›r. Tür-‹fl yöne-timi, bu sald›r›lar karfl›s›nda ge-liflen protestolar› büyütmek ve iflçilere sahip ç›kmak yerine, yap›lan eylemleri “kanun d›fl›” ilan ederek, “komünistlerin parma¤› var” diye bildiri yay›n-lar. Bu grev sonucu Türk-‹fl içinde ciddi bir ayr›l›k dönemi de art›k bafllam›flt›r. Türk-‹fl ayn› dönem Çal›flma Bakan› olan Bülent Ecevit’in gündeme getirdi¤i, grev hakk›-n› s›n›rlayan ve iflverene lokavt hakk›n› tan›yan yasaya destek verir. (6) 1 May›s tüm dünyada iflçi s›-n›f›n›n birlik, dayan›flma ve mü-cadele günü olarak kabul edil-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı miflken ve daha önceki y›llarda da ülkemizde bu flekilde kut-lanm›flken Türk-‹fl 1 May›s’› özünden sapt›rmaya çal›flarak Sendikalar Yasas›n›n kabul edildi¤i 24 Temmuz’u iflçi bay-ram› ilan eder. (Ta ki, 1989 y›-l›nda 1 May›s’›n iflçi bayram› ol-du¤unu kabul eder. 1990 y›l›n-da da 1 May›s günü iflyerlerin-de bildiriler da¤›tmak kayd› ile kutlamalar yapar. Dikkat edilir-se, 1989’lu y›llar ülkedeki iflçi kesiminin eylemsellik süreci ile hareketlendi¤i, kitlesel olarak alanlara ç›kt›¤› dönemi iflaret etmekteydi. Bu durum karfl›s›n-da Türk-‹fl zorunlu olarak 1 May›s’› kabul ediyordu.) 1966 y›l›nda toplanan Türk‹fl 6. Genel Kurulunda Türki-ye’de sendikac›l›k için “en uy-gun politikan›n” “partiler üstü politika” ilkesi oldu¤una karar verilerek Amerikan sendikac›l›-¤›yla bütünleflme pekifltirilir. Türk-‹fl’in “partiler üstü politi-ka” dedi¤i fley asl›nda, iktidar-da kim olursa olsun onunla iyi geçinme politikas›d›r. Bu politi-kas›na da hemen her dönem sad›k kalm›fl, hükümetler bir yana, cuntalar›n hepsinde aç›k-ça yer alm›fl, desteklemifllerdir. Türk-‹fl’in böyle bir ilke ka-rar› almas›n›n bir nedeni de, kendisine ba¤l› sendikalar›n devrimci, sosyalist partilerle iliflki kurmas›n› engellemeye, bu partileri desteklemelerinin önünü kesmeye yöneliktir. 21 Nisan 1968’de gerçek-lefltirilen Türk-‹fl’in 7. Genel ku-rulunda “23 ‹lke” karar› al›r.(daha sonra bu 24’e ç›kar›l-m›flt›r) Bu ilkelerden 5. flöyle-dir: “Türk-‹fl, s›n›f ayr›l›klar›n›n derinleflmesine ve s›n›f çat›fl-malar›na yol açabilecek sebep-leri ortadan kald›rmay› amaç alan ve s›n›flar aras›nda denge, bar›fl ve kaynaflma sa¤lay›c› bir politika izleyecektir.” (7) ‹flte bu, Türk-‹fl’in egemen s›n›flarla iflbirli¤inin, sömürü düzeninin savunucusu ve iflçi düflman› oldu¤unun kendi ald›-¤› kararla tescilidir. Türk-‹fl ve 12 Eylül Süreci Di¤er yandan, Türkiye’de ücretlere ve sendikal hak ve öz-gürlüklere yönelik kapsaml› sald›r›n›n yeni ad›, “24 Ocak Kararlar›” olarak tarihe damga-s›n› vurmufltu.(24 Ocak 1980) Ama Türk-‹fl’e ba¤l› Sendikala-r›n Genel Kurullar›na yönelik çal›flma raporlar›nda 24 Ocak Kararlar› ele al›nmamakta, bu-nunla ilgili herhangi bir bölüm dahi yoktur. Türk-‹fl yönetimi de 24 Ocak kararlar›na karfl› ç›kma-d›. Karfl› ç›kmad›¤› gibi 24 Ocak kararlar›n›n savunuculu-¤unu bile yapm›flt›r. Türk-‹fl Genel Baflkan› ‹brahim Denizci-er, 1982 y›l›nda yap›lan Genel Kurulu aç›l›fl konuflmas›nda flunlar› söylemekteydi: “Biz ül-ke yarar›na yap›lan her fleyi iyi karfl›lam›fl ve desteklemiflizdir. Hat›rlarsan›z, 12 Eylül öncesi, al›nm›fl olan 24 Ocak 1980 ekonomik önlemlerini, günün koflullar› içinde kaç›n›lmaz bul-du¤umuz için olumlu karfl›la-m›fl, ancak bu tedbirlerin teker teker ad›n› vererek önerdi¤imiz sosyal önlemlerle desteklen-medikçe baflar›ya ulaflamaya-ca¤›n› da aç›k yüreklilikle dile getirmifltik. Ogün ne demiflsek, bugün de ayn› fleyi söylüyor ve savunuyoruz…” (8) Ülkemizde sermayenin elini güçlendiren, yeni bir sömürü dalgas›n›n önünü açan 24 Ocak kararlar›, Türk-‹fl yöneti-mi taraf›ndan ülke yarar›na ya-p›lan bir ad›m olarak görülmek-te, bu kararlar›n sekteye u¤ra-mas›n› kendine dert edinmekte ve önerilerini s›ralamaktad›r. 12 Eylül askeri darbesi flefi Kenan EVREN, y›llar sonra ya-y›nlad›¤› an›lar›nda, 12 Eylül darbesinin gerçek nedenini yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 21 flöyle aç›kl›yordu: “E¤er 24 Ocak kararlar› denen kararlar›n arkas›ndan 12 Eylül dönemi gelmemifl olsayd›, o tedbirlerin fiyasko ile sonuçlanaca¤›ndan hiç flüphem yoktu. Böyle s›k› bir askeri rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermifltir.” (9) 24 Ocak kararlar›nda Türk‹fl ve 12 Eylül Askeri fiefi Ke-nan EVREN’le iflbirli¤i, sonraki aç›klamalarda da görülece¤i üzere, 12 Eylül askeri darbesi-ne verilen destekle a盤a ç›k-maktad›r. 12 Eylül’ün hemen ard›ndan Türk-‹fl Genel Baflkan› ‹brahim DEN‹ZC‹ER, Kenan EVREN’e bir mesaj gönderir: “ Türk-‹fl toplulu¤u, zat-› devletlerinizin bildirisinde de aç›kça yer ald›¤› üzere… Türk Silahl› Kuvvetleri-mizi yönetime bütünü ile el koyma mecburiyetinde b›rakan bir gerçekle karfl› b›rak›ld›¤›n›n bilinci içindedir… milletimize huzur ve güven veren bu davra-n›fl›n›n milletimiz ve memleke-timiz için hay›rl› olmas›n› te-menni ile Türk-‹fl toplulu¤u ad›-na sayg›lar›m› arz ederim.” (10) 12 Eylül’e yönelik destekle-yici tav›r, Türk-‹fl Yönetim Ku-rulu taraf›ndan da benimseni-yordu. Yap›lan aç›klamada flöy-le deniliyordu: “… Türk-‹fl Yö-netim Kurulu, hür sendikac›l›k ilkesinin de gerekli gördü¤ü bu düflünce tarz› ile olaylar› de¤er-lendirmekte, 12 Eylül’den son-ra, yurdumuzun en büyük iflçi kuruluflu olarak Milli Güvenlik Konseyi’ne yard›mc› ve destek olmay› bir vatanseverlik say-makta… demokrasiye geçiflin sa¤lanabilmesi için tarihi so-rumlulu¤unun bir gere¤i oldu-¤una inanmaktad›r.” (11) 12 Eylül sonras› iflçi haklar› ortadan kald›r›l›rken, Türk-‹fl yönetimi ödüllendirilmekteydi. Türk-‹fl yönetimi Genel Sekre-teri Sad›k fi‹DE’yi 12 Eylül son-ras› kurulan hükümete Sosyal Güvenlik Bakan› olarak gön-dermiflti. Türk-‹fl’in bu durumu bugün de ayn› geçerlili¤ini korumakta, gerek görüldü¤ü her dönem ifl-birlikçi yönü egemenler taraf›n-dan kullan›lmaktad›r. Anlatmak istedi¤imiz kuruluflundan itiba-ren emperyalizmin yeni-sömür-ge iliflkilerindeki sendikac›l›¤›n, ülkemizde tarihsel süreç içeri-sinde nas›l kök sald›¤› ve ku-rumsallaflt›r›ld›¤›n›n anlafl›lma-s›d›r. Kald› ki, Türk-‹fl’in nas›l bir sendika oldu¤u birçok ke-sim taraf›ndan bilinen gerçektir. ‹ktidar kim olursa olsun de¤ifl-meyen bir fley vard›r, o da Türk-‹fl’in iflbirlikçili¤idir. D‹SK Hangi ‹htiyaçtan Kur uldu? Ve Kapat›lana Kadar Nas›l Bir Süreç ‹zlendi? As›l burada D‹SK’in tarih sahnesine ç›k›fl›, kuruluflundan günümüze evirildi¤i süreç, sen-dikal mücadelenin tart›flmalar›-n›n odak noktas›n› oluflturmak-tad›r. Yani D‹SK’in kuruluflun-daki amaç neydi? Türk-‹fl’ten kopmalar›ndaki temel ayr›l›klar neydi? Bugün yürütülen sendi-kal mücadele geçmiflteki söy-lem ve ald›klar› tav›rlarla ne ka-dar örtüflmektedir? Günümüzde özellikle iflçi sendikalar›ndaki sendikal mü-cadelenin açmazlar›n›n kayna-¤›n›n neler oldu¤unun ipuçlar›n› 22 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele D‹SK’in kuruluflundan bugüne yaflananlar çerçevesinde ele al-mak, geliflememenin nedenleri ya da mücadelenin ve örgütlen-menin büyütülmesi noktas›n-daki hedeflere nas›l ulafl›labile-ce¤ine dair aç›klay›c› olaca¤›n› düflünebiliriz. 1965 y›l› Zonguldak Kozlu grevi sonucu Türk-‹fl içindeki ayr›flma sinyalleri sonras›, 1967 y›l›nda ‹stanbul’da Pafla-bahçe Cam iflçilerinin bafllat-m›fl oldu¤u grev ile netlik kaza-n›yordu. Türk-‹fl’in karfl› ç›kmas›na ra¤men, Kristal-‹fl’in greve de-vam etme karar›na destek ve-ren, Petrol-‹fl, Maden-‹fl, Lastik‹fl ve ‹stanbul Bas›n-‹fl sendika-lar›, geçici olarak Türk-‹fl’ten ihraç edilirler. Geçici olarak ihraç edilen sendikalar Kemal Türkler ve ‹b-rahim Güzelce gibi sendikac›la-r›n öncülü¤ünde kendi aralar›n-da Sendikalar Aras› Dayan›flma Konseyi’ni (SADA) kurarlar ve yeni bir konfederasyon kurma çal›flmalar›na bafllarlar. Bu ha-z›rl›klar› ö¤renen Türk-‹fl yöne-timi, SADA’ y› “gayr› milli” ol-makla suçlar. SADA’ n›n Türk‹fl’ e cevab›: “11 milyonluk büt-çesinden 9 milyonu nu, Ameri-kan hükümetinden, AID’ den sa¤layan Türk-‹fl, milli bir kuru-lufl olma niteli¤ini çoktan yitir-di. … Üstelik teknik uzman ad› alt›nda Türk-‹fl örgütünün ara-l›ks›z Amerikan ajanlar›n›n kontrolü alt›na girdi¤i görül-müfltür. Ard›ndan Maden-‹fl, G›da-‹fl ve Lastik-‹fl yapt›klar› ortak bir kongreyle 13 fiubat 1967’de Devrimci ‹flçi Sendikalar› Kon-federasyonu D‹SK’in kuruluflu-nu aç›klarlar. Sonras›nda di¤er sendikalar D‹SK’e kat›l›rlar. Türk-‹fl’e alternatif olarak kurulan D‹SK, Türk-‹fl’i Ameri-kan sendikac›l›¤› yapmakla elefltirmifl ve kendisinin “de-mokratik, s›n›f ve kitle sendika-c›l›¤›” n› savundu¤unu söyle-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı mifltir. Bu aç›dan, D‹SK’in ilke-leri ve tüzü¤üyle ortaya koydu-¤u yaz›l› metinlerdeki sendikal anlay›fl›na bak›ld›¤›nda gerçek-ten de elefltirilecek çok fazla fley bulunmaz. Örne¤in, iflçi s›-n›f›n›n ideolojisinin sosyalizm oldu¤u, sendikan›n iflçileri bu bilinçle e¤itmesi gerekti¤i, grev ve direnifllerin iflçi s›n›f›n›n mü-cadelesi ve e¤itimi için okul ifl-levi gördü¤ü, sendikal mücade-lenin ücret sendikac›l›¤›yla s›-n›rland›r›lamayaca¤›, sendika-lar›n genel demokrasi mücade-lesi içinde yer almas›, halk›n çeflitli kesimleriyle, birlik ve da-yan›flmas›n› gelifltirmesi gerek-ti¤i, sendikan›n ba¤›ms›zl›¤›n›n burjuvaziye ve onun partilerine karfl› oldu¤u, iflçi s›n›f›n›n ç›kar-lar› ve sömürünün ortadan kal-d›r›lmas› için mücadele eden partilerle iliflki kurmas›, iflçi s›-niha-n›f›n›n i kurtulufl mücadelesine destek vermesi gerekti¤i gibi devrimci sendikac›l›k aç›s›ndan genel do¤rular› görmek mümkündür. D‹SK, 1970 y›l› 15-16 Hazi-ran eylemi, 1975 y›l›ndaki DGM’lere karfl› mücadele, 16 Mart katliam›ndan sonra “Fa-flizme ‹htar Eylemi”nde yer al-ma, 1 May›s’a sahip ç›kma, Marafl katliam›na tav›r alma gi-bi s›n›fsal tav›r ve demokratik mücadele aç›s›ndan olumlu ad›mlar atm›flt›r. (12) Bu olumlu örnekler yarat›l›r-ken, belli bafll› olarak tarihe mal olmufl eylemlerin bafllan-g›ç ve sonuçlar›nda nas›l bir ta-v›r sergilenmifl, eylemin hayata geçirilmesinde kimler motor gücü oluflturmufltur, bir de bu yönden bak›lmas› gerekir. Dönemin iktidar› taraf›ndan sendikalar›n yetki alabilmesi için kurulu bulundu¤u iflkolun-da çal›flan sigortal› iflçilerin en az 1/3’ünü üye yapma zorunlu-lu¤u, D‹SK’in tasfiyesini hedef-lemekteydi. ‹flçi s›n›f›n›n örgüt-lenme hakk›na aç›k bir sald›r› olan bu tasar›ya iflbirlikçi Türkkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ‹fl destek verirken, D‹SK yöneti-cileri ise iflçi s›n›f›n› hemen ha-rekete geçirmek yerine çözümü parlamento ve cumhurbaflkan› nezdinde yapt›klar› giriflimlerde ararlar. Ancak bu çaba boflu-nayd›. Çünkü CHP milletvekil-leri desteklerini D‹SK’e de¤il, AP’ ye vermekteydi ve tasar› TBMM’de görüflülürken sendi-kal haklarda as›l k›s›tlay›c› maddeleri önerenler CHP’liler-di. Tasar› TBMM’den geçince, çaresiz kalan D‹SK yöneticileri 13 Haziran’da “anayasal hakla-r›n› sonuna kadar kullanarak direneceklerini” aç›klarlar. An-cak bu direniflin nas›l olaca¤› konusunda D‹SK yöneticilerinin kafas› pek de net de¤ildir. 14 Haziran günü Lastik-‹fl sendika-s›nda iflçi temsilcilerinin, ilericidevrimci iflçilerin ›srar› ve D‹SK yöneticilerinin pasif tutumuna, radikal tav›r almaktan yana olan temsilci ve sendikac›lar› “sakinlefltirme” çabalar›na ra¤-men taban hemen harekete ge-çerek üretimden gelen güçlerini kullanma kararl›l›¤›ndan vaz-geçmezler. 15 Haziran sabah› ‹stanbul, Kocaeli, Ankara ve ‹zmir’de ifl-çiler yürüyüfle geçerek iki gün boyu sürecek olan direnifli bafl-lat›rlar. D‹SK’in uzlaflmac› yan› ise direniflin ikinci günü tüm ç›plakl›¤›yla ortaya ç›kar. DEVGENÇ’ lilerin, Türk-‹fl yöneti-mine ra¤men Türk-‹fl üyesi ge-nifl bir iflçi kesimi ve sendikas›z iflçilerin de kat›larak destek verdi¤i direniflin ikinci günü ifl-çilerin barikatlarda çat›flmas›n-dan, militan tavr›ndan ürken D‹SK yönetimi, direnifli bitir-mek için u¤raflmaya bafllar. D‹SK Genel Baflkan› Kemal TÜRKLER 16 Haziran’da rad-yodan yapt›¤› konuflmada iflçi-leri evlerine dönmeye, “güven-lik güçleriyle” çat›flmaya gir-memeye ça¤›r›yordu. Dönemin baflbakan› Süley-man Demirel’in “ayaklanma” olarak niteledi¤i ve tekelci bur-juvaziye panik yaflatan direnifl ikinci günün akflam› sona erer. Ancak oligarfli gereken dersi alm›fl, iflçiler kararl› direniflle-riyle üzerlerinde oynanmak is-tenen oyunu bozmufltur. Yasa hükümet taraf›ndan geri çekile-rek iptal edilir. 1980 y›l›ndaki TAR‹fi direni-flinde de uzlaflmac› yüz a盤a ç›kar. TAR‹fi’in faflistlefltirilmesi operasyonunu tav›r alarak ifl-yerlerinde direnifle geçen iflçile-re devlet binlerce polis ve aske-riyle sald›r›rken, D‹SK yönetici-leri direnifle sahip ç›kmad›¤› gi-bi direnifl k›r›c›l›¤›na soyunur-lar. ‹zmir’in çeflitli semtlerine yay›larak günlerce süren dire-nifl, devletin sald›r›s› ve D‹SK yöneticilerinin eylem k›r›c›l›¤›y-la bast›r›l›r ve 50’si yaral› ol-mak üzere 6000 iflçi gözalt›na al›n›r. Direnifli k›ran ve iflçileri teslim olmaya ikna etmeye ça-l›flanlar›n bafl›nda yer alan ise yak›n geçmiflte D‹SK’in Genel Baflkanl›¤›n› yapm›fl ve bugün-de Tekstil-ifl Genel Baflkanl›¤›n› yapan R›dvan BUDAK’ t›r. (13) 12 Eylül Sonras› D‹SK ve Ça¤dafl Sendikac›l›¤a Giden Yol 1991 y›l›ndaki önemli gelifl-melerden biri de Yarg›tay’›n 16 Temmuz 1991 tarihli karar›yla D‹SK’in yeniden faaliyet gös-termesine izin verilmesi ve D‹SK yöneticilerinin beraat et-mesidir. Bu karardan sonra o güne kadar kimsenin ortal›kta göremedi¤i eski D‹SK yönetici-lerinin hemen hepsi birden or-taya ç›kt›. 12 Eylül’le birlikte ifl-çi s›n›f›n› terk eden, D‹SK yeni-den aç›lana kadar da kendi ya-flamlar›n› idame ettirmekten baflka bir fley düflünmeyen, ki-misi bir flirkette müdür yada patron olmufl, flimdi eski D‹SK’ i tekrar kuraca¤›z diye tekrar ortaya ç›kan bu eski yöneticile-- yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 23 rin, eski revizyonist siyasal dü-flüncelerinin ve ekonomist sen-dikal anlay›fllar›n›n da çok geri-sine düflmüfllerdi. Çünkü eski Sovyetler Birli¤inin da¤›lmas›y-la k›blesini kaybeden TKP, ye-nilgi ve y›lg›nl›k psikolojisi için-de iyice sa¤a savrulup eski çiz-gisiyle birlikte kendisini tasfiye etmifltir. Eski D‹SK yöneticilerinin de ayn› dönüflümü yaflad›klar›, sosyal demokratlaflarak düzen-le bütünlefltikleri, D‹SK’in 1819 Ocak 1992’de toplanan 8. Genel Kurulu’nda beklenen so-nuçlar›yla birlikte ortaya ç›kt›. Pusulalar›n› iyice flafl›rm›fl D‹SK yöneticilerine göre “endüstri-yel-teknolojik geliflmeler iflçi s›-n›f›n›n sorunlar›n›n çözümünde zorunlu olarak yeni aray›fllara gidilmesini gerektiriyordu.” Çözümü de bulmufllard›: “Ça¤-dafl sendikac›l›k.” Böylece D‹SK’i bir zamanlar 500 bin üyelik dinamik bir güç haline getiren ve pratikte gerekleri ye-rine getirilmese de sözde savu-nulan S›n›f ve Kitle Sendikac›l›-¤› ‹lkeleri bir tarafa b›rak›larak “ça¤dafl sendikac›l›k” anlay›fl› Genel Kurulda kabul edildi. Bu genel kuruldan k›sa bir süre sonra Haziran 1992’de D‹SK’in Ören tesislerinde “D‹SK ve Ba¤l› Sendikalar›n Geniflletil-mifl Ortak Toplant›s›” düzenlen-di. Ören toplant›s› D‹SK’in bun-dan sonra izleyece¤i çizgi konu-sunda iki e¤ilimin birbiriyle mü-cadelesine sahne oldu; Bir tarafta D‹SK’in geçmifl-teki gibi s›n›f kimli¤ini vurgula-yan mücadeleci bir sendikal anlay›fl› yine sürdürmesi gerek-ti¤ini savunanlar bulunuyordu. Ancak Sendikalar›n bu müca-deleci anlay›fl› hayata geçirme-sini sa¤layacak devrimci kad-rolar›n zay›f olmas›, bu e¤ilimin D‹SK’te belirleyici olmas›n›n önünde büyük engeldi. Di¤er tarafta ise, özetle Tür-kiye ve dünya ölçe¤inde de¤i-flen flartlar› öne süren ve bu te-- “Çağdaş sendikacılık” dedikleri aslında kapitalizme boyun eğilerek burjuvaziyle, devletle uzlaşmanın, sömürüyü ortadan kaldırmak için mücadele etmenin gereksiz olduğunu söylemenin, kısacası düzen sendikacılığının “çağdaşlık” gibi süslü kelimelerle savunulmasından başka bir şey değildi. ”Kavga etmeye gerek yoktu”; “Sorunlar karşılıklı konuşarak, barış içinde, diyalogla çözümlenmeliydi.” melde s›n›f sendikac›l›¤› de¤il “ça¤dafl sendikac›l›¤›”, müca-deleci bir tavr› de¤il, sermayey-le uzlaflma ve iflbirli¤ini öne ç›-karan “toplumsal mutabakat” anlay›fl›n› savunanlar yer al›-yordu. ‹ki e¤ilim aras›ndaki bu mü-cadeleyi zaman›n ruhuna uy-gun olarak “ça¤dafl sendikac›-l›k” çizgisi kazand›. Baflkan Ke-mal NEB‹O⁄LU’ nun toplant›da yapt›¤› konuflma bunu ilan et-mekteydi: “12 y›lda çok fley de¤iflti. Bizim kongremize T‹SK (Türkiye ‹flveren Sendikalar› Konfederasyonu) baflkan› Sa-y›n Refik BAYDUR geldi. Biz de önümüzdeki günler içerisinde T‹SK’i ve genel baflkan› ziyare-te gidece¤iz. Meseleleri oturup tart›flaca¤›z, biz diyalogdan, de-mokrasinin kural ve kurumlar›-n›n sa¤l›kl› ifllemesinden yana-y›z. Art›k sorunlar› kavgayla de¤il masada çözece¤iz.” Sorun meselelerin tart›fl›l-mamas›ndan, karfl›l›kl› diyalog yürütülememesinden mi kay-- 24 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele nakl›d›r? 12 y›lda ne de¤iflti de bu sonuca var›ld›? Sendikalar iflçilerin taleplerinin karfl›lan-mad›¤› noktada grev demifltir, alanlara ç›km›flt›r. Öncesinden yürütülen birtak›m görüflmeler-den bir sonuç alamad›¤› için ör-gütlü gücünü a盤a ç›karm›flt›r. Bu durum s›n›flar mücadelesi-nin do¤al bir sonucudur. Bu so-nuç sendikac›lar için zoru, be-deli gerektiren olmas› gerekti-ren bir durumdur. Art›k sorun-lar› kavgayla de¤il, masada çö-zece¤iz yaklafl›m› ile zor ve be-delin gö¤üslenmemesidir. S›n›f-sal mücadele verilmeden hangi sorun masada çözülmüfltür? Buradan ç›kacak çözüm ser-mayenin kazançl› ç›kaca¤› bir çözümdür. Demokrasinin kural ve kurumlar›n›n sa¤l›kl› iflleme-sinden dem vuran Kemal NE-B‹O⁄LU, hangi demokrasinin kurallar›ndan ve kurumlar›ndan bahsetmektedir. Faflizmin hü-küm sürdü¤ü ülkemizde iflçile-rin göremeyip, kendisinin gör-dü¤ü, bildi¤i bir demokrasi mi vard› ki, böylesi ucube bir tes-pitte bulunmufltu. Tam da bu tarihlerde Avrupa Birli¤i bünyesinde 1992 y›l›nda imzalanan Maastricht anlaflma-s› ile gündeme gelen sosyal di-yalog konusunda Avrupa Özel Sektör ‹flveren Sendikalar› (UNICE) Genel Sekreteri D›rk HUD‹G “ bu alanda yol kat edi-lememesinin as›l sebebinin iflçi sendikalar›n›n modas› geçmifl ilke ve ideolojilerde ›srar etme-sini belirterek… ekonominin sa¤l›kl› bir iflleyifle kavuflturul-mas›n›n gerekti¤ini, ancak bundan sonra sosyal konularla ilgilenilebilinece¤inin… Avrupa sendikalar›n›n bu ba¤lamda es-nekli¤i kabul etmeleri gerekti-¤i… sabah 9, Akflam 5 olarak bilinen eski moda çal›flma tipi-nin ifllerli¤ini yitirdi¤i… part-ti-me çal›flman›n full-time çal›fl-ma kabul edilmesi ve ek emek-lilik katk›lar›ndan art›k vazge-çilmesi gerekti¤i…” gibi benzer kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı görüflleri ileri sürmektedir. D‹SK yönetimi o günden bu yana bu çizgisini gelifltirerek ve perçinleyerek yoluna devam et-ti. Yeni gelen yönetimler de bu çizgiden ç›kmad›lar. S›n›f iflbir-likçisi anlay›fl› güçlendirdiler. Bunun bir ifadesi D‹SK’in iflçi e¤itimlerinde ele ald›¤› konu ve içeriklerde bulunabilir. Geçmifl-teki e¤itimler kapitalist sömürü-yü, s›n›fl› toplumlar tarihini, art›de¤eri, iflçi s›n›f›n›n kapitalist toplumdaki yerini vb. anlat›r-ken, flimdi Avrupa Birli¤inden gelen yard›mlarla örgütlenen e¤itimlerin içeri¤ini “liderlik”, “etkin iletiflim”, “yeni yönetim teknikleri” ve “sosyal diyalog” gibi konular oluflturuyordu. ‹flte görüldü¤ü gibi “ça¤dafl sendikac›l›k” dedikleri asl›nda kapitalizme boyun e¤ilerek burjuvaziyle, devletle uzlaflma-n›n, sömürüyü ortadan kald›r-mak için mücadele etmenin ge-reksiz oldu¤unu söylemenin, k›sacas› düzen sendikac›l›¤›n›n “ça¤dafll›k” gibi süslü kelime-lerle savunulmas›ndan baflka bir fley de¤ildi. ”Kavga etmeye gerek yoktu”; “Sorunlar karfl›-l›kl› konuflarak, bar›fl içinde, di-yalogla çözümlenmeliydi.” Bugün Türk-‹fl’ in söyledik-lerine bak›ld›¤›nda da bunlar-dan farkl› bir fleyler görülmez. D‹SK’in Türk-‹fl’ten ayr›lma-s›ndaki etkenleri hat›rlarsak: - Türk-‹fl Amerikan yard›m-lar›na dayanmaktad›r, - Türk-‹fl iflçi örgütü olmak-tan ç›km›flt›r, - Türk-‹fl partiler üstü politi-ka yapmaktad›r, Ayr›lma nedenleri ile flimdiki D‹SK’i karfl›laflt›rd›¤›m›zda fazla bir fley söylemeye gerek kal-mam›flt›r. Ça¤dafl Sendikac›l›k R o l ün ü N a s › l O y n am a k t a d › r ? “Ça¤dafl sendikac›l›k” görü-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Sivil toplumculukta, sınıflar gerçeği, burjuvazi ile proletarya arasındaki uzlaşmaz çelişkiler de yoktur. “Devletin kötü yanları, baskıcı yanları vardır, bunlar STK’ lar aracılığıyla düzeltilmelidir.” Sınıflar gerçeğinin reddi üzerine oturan bu burjuva düşüncenin asıl hedefi, proletarya diktatörlüğü düşüncesini, iktidar için örgütlenme düşüncesini yok etmektir. flünün temelinde, emperyalistkapitalist düzene biat, bu düze-nin d›fl›nda baflka alternatif dü-zenin olabilece¤ine inançs›zl›k, sosyalizme düflmanl›k yatmak-tad›r. “Ça¤dafl sendikac›l›k” çizgi-si sorun ve sald›r›lar› s›n›fsal bir temelde ele almaktan kaç›n›r. Onun için mevcut sald›r›lar ba-z› iktidar odaklar›n›n afl›r›l›klar›-n›n ürünüdür. Dolay›s›yla mev-cut düzen kurumlar›ndan birisi-ne ya da düzen içerisindeki ge-rici ç›kar kutuplaflmalar›na da-yanarak sald›r›lara karfl› dura-bilece¤ine, iflçi s›n›f› lehine bir tak›m tavizler kopar›labilece¤i-ne inan›r. Bunun en çarp›c› ör-nekleri, AB ile küreselleflmeye bak›fl› ve burjuva partilerle ilifl-kiler alan›nda görülebilir. Bu çizgi, ekonomik, sosyal ve si-yasal haklar›n AB ile iliflkiler sayesinde al›nabilece¤ini umar, küreselleflmeyi bir tak›m afl›r›-l›klar›ndan ar›nd›r›labilir ama önüne geçilmez bir süreç ola-rak görür, tüm hesaplar›n› sol etiketli burjuva partilere göre yapar. “Ça¤dafl sendikac›l›k” bu ideolojik-siyasal konumuna ba¤l› olarak kendisini s›n›f mü-cadelesinde iflçi s›n›f›n›n öz sa-vunma örgütü olarak de¤il, “si-vil toplum örgütü” olarak ta-n›mlar. Burjuva düzenin temel politikalar›n› k›y›s›ndan köfle-sinden elefltirip, burjuva s›n›f ç›-karlar›na dokunmadan “alter-natif projeler” üretmeyi temel mücadele yöntemi olarak be-nimser. Onun mücadele anlay›-fl› içerisinde s›n›flar mücadelesi de¤il, tek tek bireylerin hak ve hukuklar› vard›r. Böyle olunca da sendikac›l›k prati¤i avukatmüvekkil iliflkisine göre biçim-lenir. Sermayenin ç›karlar› ve esneme s›n›rlar› onun hareket alan›n› ve tarz›n› belirler. “Ça¤dafl sendikac›l›k” ser-maye ile emek aras›ndaki uz-laflmazl›¤› birbirine z›t iki s›n›f›n mücadelesi olarak görmez. Ta-leplerini s›n›f›n ihtiyaçlar›na gö-re de¤il, sermayenin verebile-cekleriyle s›n›rlar. Kendisini sermaye s›n›f›n›n ihtiyaçlar› te-melinde konumland›r›r. ”Ayn› gemide olma” düflüncesi, dav-ran›fl ve eylemini belirler. Her kriz sonras›nda sermayenin “fe-dakarl›k” istemlerini gönüllü olarak kabul eder, taban›n ba-s›nc› karfl›s›nda ise en fazla “fe-dakarl›k” ›n eflit biçimde pay-laflt›r›lmas›n› ister. S›n›f Olgusundan Kaç›flfl››n Ad›: “S‹V‹L TOPLUM ÖRGÜTÜ” Asl›nda birçok Demokratik Kitle Örgütlerini, sendikalar› saran hastal›k, sivil toplum ör-gütü vasf›n› benimsemeleri ve ona uygun ad›m atmalar›d›r. Bu bak›fl aç›s› da sendikalar› özün-den koparmakta, politikalar›n› ve mücadelesini ona uygun ya-ni sivil toplumcu bir örgütlen-me belirlemektedir. “Sivil toplumculu¤un” bu-günkü kullan›l›fl› ile ele al›n›l›fl›-na bakt›¤›m›zda; yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 25 “Sivil toplum, az yada çok kendili¤inden ortaya ç›kan, bir grup insan›n ortak bir amaç ya-da ç›kar temelinde bir araya gel-di¤i, kapsama alan›n›n üyeleriy-le s›n›rl› oldu¤u kurulufl ve hare-ketleri kapsar. Birey merkezli bir toplum kavray›fl›n›n ürünü oldu-¤undan, esas olarak bireyi, do-lay›s›yla toplumu devlete karfl› güçlü k›lmak ve devletin gücü-nü ve iflleyiflini s›n›rlamak ama-c›yla ortaya konulmufl bir terim-dir. Demokratikleflme talebinin simgesi olarak sivil toplum anla-y›fl›, otoriter ve bask›c› rejimler alt›nda kendisini ancak politika d›fl› alanlarda var edebilen mu-halif hareketlerin, sivil toplum kavram›na baflvurarak demok-ratikleflme mücadelelerini bir yurttafl giriflimi olarak tesis et-meye çal›flmalar›n›n yaratt›¤› bu yeni sivil toplum anlay›fl›, toplu-mun politik alan› (devlet kaste-diliyor) dönüfltürme yada de¤ifl-tirme mücadelesi anlam›n› tafl›-maya bafllam›flt›r. (TÜS‹AD, fel-sefe 2002 kitab›) Bireycili¤in boy vermesiyle, sivil toplumculu¤un geliflimi aras›ndaki ba¤ dikkat çekicidir. Önce bireycili¤in daha güçlü oldu¤u bat›da ortaya ç›kmas›, sonras›nda “sosyalizm öldü” propagandalar› ile bireycili¤in körüklendi¤i ülkelere yay›lma-s›, ülkemizde de bireycili¤in ge-lifliminin 12 Eylül sonras›na denk gelmesi bununla aç›kla-nabilir. Sivil toplumculukta, s›n›flar gerçe¤i, burjuvazi ile proletarya aras›ndaki uzlaflmaz çeliflkiler de yoktur. “Devletin kötü yan-lar›, bask›c› yanlar› vard›r, bun-lar STK’ lar arac›l›¤›yla düzeltil-melidir.” S›n›flar gerçe¤inin reddi üzerine oturan bu burjuva düflüncenin as›l hedefi, prole-tarya diktatörlü¤ü düflüncesini, iktidar için örgütlenme düflün-cesini yok etmektir. Tarihte bütün devletler kötü-dür. Böylece proletarya dikta-törlü¤ü de bir faflist Mussolini ve Hitlerle ayn›laflt›r›l›r. Devletin s›n›fsal niteli¤i, bir s›n›f›n baflka s›n›flar üzerindeki tahakküm arac› oldu¤u gerçe¤i gözlerden uzak tutulmaya, bilinçler bulan-d›r›lmaya çal›fl›l›r. Öyle ya, bir yanda devlet, öte yanda sivil toplum varsa, emekçi s›n›flar›n burjuva devleti y›kmas›na, yeri-ne halk›n kendi iktidar›n› kur-mas›na ne gerek vard›r? Bir sivil toplumcu teorisyen (Gordon White)’in ifadesi: “Bir baflka ifadeyle. “Pazar” ve “de-mokrasi” ile birlikte “sivil top-lum” 1980’li y›llarda ortaya ç›-kan ve 1990’larda devam eden hastal›klara deva olan ilac›n si-hirli üçlüsünden biri say›lmak-ta; ekonomik alanda “Pazar”›n, siyasi alanda “demokrasi”nin sosyolojik bir karfl›l›¤› olarak görülmektedir.” Kapitalizm ile sivil toplum-culuk aras›nda do¤rudan ba¤ bu kadar aç›kt›r. fiimdi tekrar kald›¤›m›z yere dönersek; D‹SK Genel baflkan› Süleyman ÇELEB‹ Tekstil-‹fl Genel Kurulunda R›dvan BU-DAK’ › “ihanetle” le suçluyor-du. R›dvan BUDAK’›n “Önce pastay› büyütece¤iz, iflverenler daha çok kazanacaklar, ondan sonra büyüyen pastadan iflçi için pay isteyece¤iz” söylemleri karfl›s›nda ÇELEB‹’nin hakl› ol-du¤u söylenebilir. Peki, ÇELEB‹ farkl› tutum mu sergilemifltir? Hay›r, sermayenin konseyi olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’ e baflkanl›k yapmas› ile göster-mifltir. D‹SK, “Evime ekmek götür-meyi seviyorum”, “Fabrikam› seviyorum”, “‹flimi seviyorum”, “Üretim araçlar›n› seviyorum” söylemleri ile kime ne gibi bir mesaj vermektedir? D‹SK Genel Baflkan› Süley-man ÇELEB‹’ nin verdi¤i bir rö-portaj da: “Sermaye ne istiyor burada? Daha büyümek istiyor, daha çok para kazanmak isti-yor. Ama o büyüyünce, bizim de istedi¤imiz oluyor iflte; ‹flsizli¤e 26 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele karfl› yeni istihdam oluflmufl olu-yor. ” Süleyman ÇELEB‹’ de, R›dvan BUDAK’ ta sonuçta ayn› fleyleri söylemektedir. Yine Süleyman ÇELEB‹’nin TÜS‹AD Yüksek ‹stiflare Kurulu Baflkan› Mustafa KOÇ için aç›-lan dava hakk›ndaki görüflleri: “Say›n Baflbakan benim hak-k›mda da suç duyurusunda bu-lunsun. Bu konuda benim üye-lerim benim hakk›mda ne tepki koyarlarsa, Mustafa KOÇ hak-k›nda da ayn› tepkiyi koyacak-lard›r. Mustafa KOÇ’u da di¤er-lerini de ay›rt etmeden özgür-lükler konusunda soka¤a ç›ka-r›z, eylem yapar›z. Bu önemli insanlar›n ülkenin sorunlar›n› konuflmalar› demokratik hakla-r›d›r.”(Sabah Gazetesi,23 Aral›k 2005,s.7.) Süleyman ÇELEB‹’nin bu aç›klamalar›ndan sonra serma-ye çevrelerinden kendisini des-tek aç›klamalar› gelir. ÇELEB‹ k›bleyi öyle bir kaybetmifltir ki, ne tarafa dönece¤ini unutmufl, düz durdum olmad›, tersine dö-neyim belki olur demektedir. R›dvan BUDAK ve Süley-man ÇELEB‹’nin ortaklaflt›¤› söylemler noktas›nda, TÜS‹AD ve koro halinde iflverenler eko-nomik istikrar noktas›nda geli-flen muhalefeti ve kamuoyunu yan›ltmak için s›kl›kla benzer cümleler kurarlar. Sermaye ke-simi, y›llard›r kendilerinin büyü-mesi ile çal›flanlar›n rahata ere-ce¤ini söylemiyorlar m›? Bu te-keller de¤il mi karlar›na karlar katarak devasa büyüklüklere ulaflm›fllar ama iflçiler için de¤i-flen bir fley olmam›flt›r. Sendika-lar, s›n›fsal bak›fltan uzak dura-rak, kapitalizmin sonsuz hük-müne inanarak, çareyi serma-yenin kazanc›ndaki art›fl ile kendi kurtuluflunda nas›l bula-cakt›r? Tarihin hiçbir dönemin-de, sömürünün oldu¤u yerde sömürülenin kurtuluflu ya da kendi deyimleri ile pastadan pay kapma gibi bir rüya söz ko-nusu olmam›flt›r, olmazda. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Kamu Emekçileri Ö r g ütl en me si ve K ES K 1989 y›l›nda iflçilerin bahar eylemselli¤ini t›rmand›rd›¤› sü-reçle beraber, kamu emekçileri içerisinde de k›p›rdanmalar bafllamaktayd›. Kamu emekçi-leri, dernekleflme çal›flmalar›-n›n yayg›nlaflmas› sonras› sen-dikalaflman›n gereklili¤ini alan eylemleri ile sürdürmekteydi. Burada kamu emekçilerinin dernekleflme ve sendikalaflma sürecini tarihsel olarak ele al-maktan öte belirli kesitler çer-çevesinde de¤erlendirme az çok yaflanan süreci aç›klaya-cakt›r. KESK’in tüm dönemlerinde a¤›rl›kl› olarak yönetim kade-melerinde bulunan anlay›fllar›n yok sayma çabas›na ra¤men, Kam-Sen, Sa¤l›k-Sen ve BemSen gerçekli¤i kamu emekçile-rinin gerçekli¤idir. Bu anlay›fl-larca KESK’in yay›n organla-r›nda tarihçe k›sm›nda bafl›n-dan bugüne Kam-Sen, Sa¤l›kSen ve Bem-Sen’e yer verme-meleri tarih gerçekli¤ini orta-dan kald›rmaz. Hiç kimse ya-flanm›fl tarihsel süreci sonradan kendine göre belirleyemez. Böylesi bir belirlemede ›srar et-mek, asl›nda kendi gerçek yü-zünün gizlenmesi çabas›d›r. Bu anlay›fl her fleyi kendi merke-zinde gören, kamu emekçileri mücadele tarihine ipotek koy-maya çal›flan bir anlay›flt›r. Do-lay›s›yla kimsenin gücü kamu emekçilerinin mücadele süreci-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ni çarp›tmaya yetmeyecektir. Bu noktada Sa¤l›k-Sen ve Bem-Sen Tüzü¤ünde grev ve toplu sözleflme ibaresiyle bera-ber kurulmufl ilk sendikalar-dand›r. Birçok kesim taraf›ndan kamu emekçilerinin sendika-laflmas› ve eylemsellik sürecine girmesine daha erken gözüyle bakarken, Kam-Sen süreci bekleyerek bir yerlere var›la-mayaca¤› ve örgütlenmenin iradi bir biçimde yürütülmesi ve kitlelere güven duyulmas› ge-rekti¤ini önüne koymaktayd›. ‹SK‹ önünde gerçeklefltirilen on binin üzerindeki kitlesel eylem, kitleye güven ve do¤ru bir ira-denin süreci açabilece¤inin ce-vab›yd› bir bak›ma. Kamu emekçileri cephesin-de sürecin iradi olarak aç›lmas› ile beraber, ifl kollar›nda ard› s›-ra sendikalar kurulmaya bafl-land›. ‹lginç olan bir fley vard› ki, son y›llarda ayn› anlay›fllar, güçleri birlefltirmek ad›na ortak örgütlenme vb. aç›l›m›n› ortaya atarak, sendikalar›n tek çat› al-t›nda örgütlenmelerini savun-maktad›rlar. Ancak bu anlay›fl-lar, tek tek iflkolu düzeyinde sendikal örgütlenmelerin oldu-¤u ilk y›llarda sa¤l›k iflkolunda kurulu olan Sa¤l›k-Sen varken Tüm Sa¤l›k-Sen’i ve belediye iflkolunda kurulu olan Bem-Sen varken Tüm Bel-Sen’i kurma ihtiyac› duymufllard›r. O gün-lerde kurulu olan sendikalar›n gücünü birlikte büyütmeyi dü-flünmeyenler, bugün güçlerin birlefltirilmesi ad›na hareket et-tiklerini söylemektedirler. Bu sendikal anlay›fllar geçmifle yö-nelik öz-elefltiri vermeden, güç-lerin birlefltirilmesi söylemeleri-ne nas›l bir aç›klama getirebilir-ler? Bu anlay›fllar “dün dündür, bugün bugündür “ yaklafl›m› ile her fleyi kendi merkezinde gör-müfl, böyle görmeye de devam etmektedirler. Kamu emekçileri KESK’i oluflturana kadar geçen süreçte de¤iflik dönemlerde de¤iflik platform adlar› ile eylem ve et-kinliklerini sürdürmüfllerdir. Ama bunlardan baz›lar› 20 Ara-l›k 1994 ifl b›rakma, alanlara kitlesel ç›k›fl eylemi ve 17-18 Haziran 1995 Ankara K›z›-lay’da 2 günlük geceli-gündüz-lü oturma eylemi, kitlelerin ka-t›l›m›, kamuoyunun ilgisi ve sendikalar›n süreci aç›s›ndan dönemsel bir öneme sahip ol-du¤u söylenebilir. Bu sürece kadar gerçeklefltirilen eylemler karfl›s›nda, siyasi iktidar bir çok kamu emekçisini soruflturma, sürgün, cezalar ve gözalt›larla sindirme giriflimini sürdürmüfl, tüm bu olanlara ra¤men 20 Aral›k ifl b›rakma eylemi tüm iflyerlerinde baflar› ile hayat bulmufl ve beklenenin üstünde bir kitlesellikle alan eylemi ger-çeklefltirilmifltir. Süreç içerisin-de sendikal örgütlenmeye du-yulan güvenle 17-18 Haziran 1995’teki K›z›lay’da 2 günlük oturma eylemi 150 binlik kitle-sellikle doru¤a t›rmanm›flt›r. Yönetimde anlay›fllar›n öngör-medikleri bir kitlesellik karfl›-s›nda ne yapacaklar›n› flafl›r-mas› ve kitlenin bir an önce ge-ri gönderilmesi çabas› sonucu kitlelerde a盤a ç›kan umutsuz-luk ve güven bunal›m› bu gün-leri yaratm›flt›r. Kamu Emekçileri Konfede-rasyonu (KESK) kurulduktan sonra da yönetimlerde yer alan hakim anlay›fllar gün geçtikçe geriye gidiflin ve erimenin mi-marlar› olmaktad›rlar. 1998 y›l›nda siyasi iktidar›n geliflen sendikal mücadeleyi denetim alt›na alma ihtiyac›n-dan kaynakl› olarak ortaya att›-¤› Sahte Sendika Yasas› karfl›-s›nda da benzer tutum sergilen-mifltir. Yasa Tasar›s›n›n Meclis gündemine geldi¤i gün 4 Mart 1998 ‘de illerden gelen kitle ile K›z›lay’da gerçeklefltirilen otur-ma eylemine polis gaz ve cop-lar›yla sald›rm›fl, ayn› günün akflam› kitle da¤›t›lm›flt›r. KESK yönetimi yine ayn› tavr› yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 27 sergileyerek, ertesi gün K›z›-lay’a gelifl haz›rl›klar› yapan kit-lenin gelifline engel olarak geri dönüfl karar›n› hayata geçir-mifltir. Kalan kitle bu tutuma inat 5 Martta tekrar yürüyüfle geçmifl ancak geri dönüfl kara-r› alan KESK MYK’s› ortal›klar-da yoktur. KESK’in resmi ya-y›nlar›nda ve Genel Kurullar›n-daki sinevizyonlarda 4 Mart di-renifli gösterilirken ve dillendiri-lirken, 5 Mart ›srarla gösteril-memekte ve de söylenmemek-tedir. Çünkü 5 Marttaki yürüme kararl›l›¤›nda kendileri yoktur ve kalan kitleyi yaln›z b›rakan-lar da KESK MYK’s›d›r. Bu ikircikli tutum sonucu 4688 say›l› Sendikalar Yasas›-n›n ç›k›fl›na da engel olunama-m›flt›r. Uzunca bir süre 4688 say›l› yasan›n çerçevesi içeri-sinde debelenen bir sendikac›-l›k yürütülmektedir. Önceleri bu yasan›n kendi lehimize olan yönlerini de¤er-lendirmeliyiz yaklafl›m› sürdü-rülmüfl, sonras›nda da görül-müfl ki, kamu emekçileri yönü-ne olan geliflmenin olmas› bir tarafa KESK’in kendisi dönüfl-meye yüz tutmufltur. Özellikle toplu görüflmeler sürecinin bir oyundan ibaret ol-du¤unu anlayan KESK MYK’s› toplu sözleflme ve grev hakk›n› da ILO’ya havale etmifl durum-dad›r. Grev ve toplu Sözleflme hakk›n› kazanana kadar, olufl-turulacak bir program ve sür-dürülecek mücadelede ›srar ye-rine, sadece 15 A¤ustos’taki toplu görüflmeler döneminde görüflmelerden çekiliyoruz söy-leminden öte bir çaba yürütme-mektedir. Toplu görüflmelerden çekilmenin ya da kat›lmaman›n gere¤ini yerine getirmemek, kitleler nezdinde inand›r›c›l›¤›n› da yitirmektedir. Kamu emekçilerinin ç›k›fl›n-daki bedeli gö¤üslemekten ka-çan, zaman içerisinde yönetim kademelerine yerleflen refor-mist ve uzlaflmac› bu anlay›fllar Sendikaların mücadelesinin değişmeyen yanı sınıf ideolojisidir. Sendikaların tarih sahnesine çıkışında temel olan sınıf ideolojisi hiçbir zaman tahrip edilemez ve bu temelden yoksun bir mücadele yürütülemez. Bunu dile getirirken, sadece “sınıf” kavramı ile yatıp kalkmak yeterli değildir. Sınıf kavramını, yani işçi sınıfı ideolojisini örgütlenmeye dönüştürmektir. Bunun yolu sınıf kavramını lafazanlık olarak sürdürüp, bir şeyler yapmamanın gerekçesi olmaktan çıkarıp, ona uygun mücadeleyi hayata geçirmek ve kitlelerle bağını oluşturmaktan geçer. Dolayısıyla sınıf ve kitle sendikacılığı temel alınmalıdır. geliflen tüm sald›r›lar karfl›s›nda gittikçe savrulmufl, kendilerine olan güvensizli¤in sonucu kitle-nin güvenini kaybetmifl, geli-nen aflamada sendikal yetki dönemlerinde aç›klanan ra-kamlarla Kamu-Sen ve MemurSen’den sonra 3. Konfederas-yon durumundad›r. 1990’l› y›llar›n bafl›nda ka-mu emekçileri bünyesinde tek sendika olan KESK meflruluk temelinde örgütlenmesini sür-dürmüfl, sonras›nda devlet eliy-le kurdurulan sendikalar›n geri-sinde bir nicelli¤e düflmüfltür. Kuflkusuz sadece nicellik aç›-s›ndan KESK’in durumunu elefltirmek do¤ru de¤ildir. Bura-da önemli olan ka¤›t üzerinde yap›lan üye kay›tlar› ile örgüt-- 28 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele lenmeyi temel almak yanl›fll›¤›-d›r. Yap›lan üyelerin ne kadar›-n›n s›n›fsal temelde örgütlendi-¤i önemlidir. Örgütlenmeyi bu noktada gelifltirmeyen bir bak›fl aç›s› zaman içerisinde yapt›¤› üyeleri gerici-faflist sendikalara kapt›rmas› da do¤ald›r. Kamu emekçileri sendikal hareketinin ç›k›fl› itibariyle dev-rimcilerin iradesinin oldu¤u, dolay›s›yla belli bir süreç sendi-kal hareket örgütlenme, eylem ve etkinliklerde yükselifl y›llar› yaflam›flt›r. ‹lerleyen y›llarda KESK’in sürekli bir geriye gidi-fli bugün yaflanan sonuçlarla ele al›namaz. Örgütlenmede yaflanan erime, mücadele çiz-gisindeki etkisizlik, KESK’e si-rayet eden politikalardan da kaynakl›d›r. Türk-‹fl ve D‹SK’e etki eden uluslararas› sendikalar›n rolü, zaman içerisinde KESK’i de et-kisine alan etkenlerden birisidir. KESK, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUC’un bir üyesidir. ETUC, Avrupa ‹flve-renler Konfederasyonlar› UNI-CE, Kobiler üst örgütü UEAP-ME, Kamu ‹fltirakli ve Kamusal ‹flletmeler Merkezi CEEP ara-s›nda ortak çal›flma olan “Yete-neklerin ve Niteliklerin Geliflti-rilmesi Konular›nda Ömür Bo-yu E¤itim ‹çin Eylem Çerçeve-si” 15 Mart 2002 tarihlerinde yukar›da bahsedilen sosyal partnerler taraf›ndan Barcelona zirvesine ortak olarak sunuldu-¤una dair, May›s 2002 tarihli bildirgeyi haz›rlayan KESK Uluslar aras› ‹liflkiler Uzman› ayn› zamanda bu Çal›flma Gru-bu Üyesi, P›nar EROL taraf›n-dan aktar›lan metini inceleye-cek olursak; II. Bölümün Sosyal Partner-lerin Yaklafl›m› k›sm›nda 7. Maddede “….Her üye devlette yeteneklerin gelifltirilmesi ve nitelik kazan›lmas›n›n iflletme-ler ve çal›flanlar›n ortak ç›kar› olarak anlafl›lmas›na h›z kazan-d›rmak, yeteneklerin gelifltiril-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı mesinde her düzeyde sosyal partnerlerin ortak sorumluluk-lar› oldu¤unu onaylamak ve ta-raflar›n iflbirliklerini art›rmak...” 8. Maddesinde “Bu insiyati-fin baflar›s›, sosyal diyalo¤un yan› s›ra flunlara ba¤l›d›r: Her iflletmenin, çal›flanlar›n yete-neklerini gelifltirmeyi, baflar›s› için mutlaka gerekli saymas›, her çal›flan›n kendi yetenekleri-ni gelifltirmeyi kendi çal›flma yaflam› için mutlaka gerekli ha-le getirmesi, Devletin ve yerel topluluklar›n e¤itim olanaklar›-n› rekabet edebilirlik ve sosyal uyumu gözeterek art›rmas›.” Asl›nda 7. ve 8. Maddenin anlatt›klar› D‹SK ile ilgili R›dvan BUDAK’›n “Önce pastay› büyü-tece¤iz, iflverenler daha çok ka-zanacaklar, ondan sonra büyü-yen pastadan iflçi için pay iste-yece¤iz” ve Süleyman ÇELE-B‹’nin “Sermaye ne istiyor bu-rada? Daha büyümek istiyor, daha çok para kazanmak isti-yor. Ama o büyüyünce, bizim de istedi¤imiz oluyor iflte; ‹flsizli¤e karfl› yeni istihdam oluflmufl olu-yor. ” söylemlerinin kayna¤› bi-rebir örtüflüyor. Yani R›dvan BU-DAK ve Süleyman ÇELEB‹ derslerini iyi ezberlemifller. IV. Öncelikler K›sm›n›n 15. Maddesinde; “‹flletme düzeyinde yeteneklerin tan›mlanmas› in-san kaynaklar› politikas›n›n, ifl-letmedeki tüm çal›flanlar› kap-sayan temel ekseni ve derinle-mesine bir sosyal diyalog konu-su haline gelmelidir. fiirketin ifl stratejisinin baflar›s› için toplam yetenek geliflim plan› üzerine karar vermek en üst düzey yö-netimin sorumlulu¤undad›r; ye-tenek ihtiyaçlar›n›n tan›mlan-mas› ve karfl›lanmas› iflverenle-rin ve çal›flanlar›n ortak çal›fl-malar›n› gerektirmektedir.” An-lat›lmaya çal›fl›lan flirketin bafla-r›s›d›r. Di¤er ayr›nt›lar, bu teme-le hizmet edecek olan çal›flanla-r›n entegre edilmesidir. 25. maddesinde “… üye devletlerde kamu yetkilileri ile kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ulusal sosyal partnerler aras›n-daki görüflmeleri ilerleterek, yap›sal fonlar›n kullan›m›n›, özellikle de Avrupa Sosyal Fo-nunun kullan›m›n›, sosyal part-nerleri bu konuda insiyatifler gelifltirmek konusunda daha fazla teflvik edecek flekilde yönlendirerek…” Çokça tart›fl›-lan bu fonlar›n da¤›t›lmas›n›n hangi amaca hizmet etti¤i tüm ç›plakl›¤› ile ortadad›r. D‹SK devrimci sendikac›l›k-tan Ça¤dafl Sendikac›l›k çizgi-sine do¤ru böyle yol ald›. Bu-gün geldi¤i nokta itibariyle h›z-la savrulmaya devam etmekte-dir. KESK’te ç›k›fl› itibariyle ya-rat›lan devrimci sendikac›l›k çizgisini ad›m ad›m terk eder-ken, direkt ifade etmese de do-layl› yollardan D‹SK’in bir ad›m gerisinde yol almaktad›r. Y›llar-dan beri KESK’e hakim refor-mist anlay›fllar›n AB konusun-daki beklentileri, Eme¤in Avru-pas› gibi söylemler örgütlenme-lerin lehine de¤il, tam tersine Avrupa’da oldu¤u gibi ülkemiz-de de gerilemelere, hak kay›p-lar›na neden olmufltur. Yukar›da ortak hareket edi-len projelere imza atan, uluslar aras› sendika ad› alt›nda ETUC’un üyeli¤inde sürdürülen bir sendikac›l›k ile ülkemizde ç›kar›lan Kamu Yönetimi Temel Kanun, Yerel Yönetimler Yasas›, Sosyal Güvenlik Genel Sa¤l›k Sigortas› vb. yasalara karfl› na-s›l bir mücadele yürütülebilir? Bugün tüm iflyerlerinde Toplam Kalite Yönetimi ad› alt›nda sür-dürülen çal›flmalarla çal›flanla-r›n örgütlenmesini, sendikalar› etkisiz hale getirmesini amaçla-yan, esnek çal›flmay›, sözlefl-meli çal›flmay› yerlefltiren bu uygulamalar›n savunucusu ko-numdaki ETUC’un etkisinde mücadele ediyor görünmek sa-mimi bir yaklafl›m de¤ildir. Bu anlay›flla mücadele yürütmek hiçbir sald›r›ya karfl› koyama-yaca¤› gibi, gerçekte böyle bir niyette tafl›mamaktad›r. NASIL B‹R SEND‹KA, NASIL B‹R SEND‹KAL MÜCADELE Dünyada kapitalizmin geli-flip yayg›nlaflmas› ile sermaye hâkimiyetinin do¤al sonucu kendine karfl› s›n›f› yani iflçi s›-n›f›n› da yaratm›flt›r. Dünyada s›n›flar mücadelesinin tarihsel geliflimi aç›s›ndan, yaklafl›k 300 y›ll›k iflçi s›n›f› mücadelesi birçok deneyimi de a盤a ç›-kartm›flt›r. Bunca y›ll›k tarihsel süreç içerisinde iflçi s›n›f› say›-s›z bedeller ödemifl, sonucunda da çok ciddi kazan›mlar elde etmifltir. Sendikalar iflçi s›n›f›n›n öz örgütlülükleri olup, mücadele biçimlerinde farkl›l›klar da tafl›-maktad›r. Ancak sendikalar›n mücadelesinin de¤iflmeyen ya-n› ise s›n›f ideolojisidir. Sendi-kalar›n tarih sahnesine ç›k›fl›n-da temel olan s›n›f ideolojisi hiçbir zaman tahrip edilemez ve bu temelden yoksun bir mü-cadele yürütülemez. Bunu dile getirirken, sadece “s›n›f” kavra-m› ile yat›p kalkmak yeterli de-¤ildir. S›n›f kavram›n›, yani iflçi s›n›f› ideolojisini örgütlenmeye dönüfltürmektir. Bunun yolu s›-n›f kavram›n› lafazanl›k olarak sürdürüp, bir fleyler yapmama-n›n gerekçesi olmaktan ç›kar›p, ona uygun mücadeleyi hayata geçirmek ve kitlelerle ba¤›n› oluflturmaktan geçer. Dolay›-s›yla s›n›f ve kitle sendikac›l›¤› temel al›nmal›d›r. Sendikalar, iflçi s›n›f›n›n öz örgütlülükleri olmakla beraber, iflçi s›n›f› mücadelesinin bütü-nünü kapsamaz, iflçi s›n›f› mü-cadelesinin bir parças›n› olufl-turur. Nas›l ki, iflçi s›n›f› müca-delesini salt sendikal politika ve örgütlenme olarak yürütmek yanl›fl sonuçlar› do¤uraca¤› gi-bi sadece bir parças› oldu¤unu düflünerek önemsemeyen bir yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 29 tarzda bak›fl aç›s›na sahip ol-makta di¤er bir yanl›fl sonucu do¤urur. Bu durumda ülkemiz koflul-lar›nda, nas›l bir sendikal mü-cadele sorusunun yan›t› veril-mek kayd›yla gerçekçi olacak-t›r. Ülkemizin ekonomik, siyasi, askeri, bak›mdan yeni-sömür-ge ba¤›ml›l›k iliflkileri içerisinde oldu¤u gerçe¤inden hareketle, sendikal mücadelenin hangi süreçlerde ve koflullarda gelifl-ti¤i, bugünlere nas›l gelindi¤i aç›kl›¤a kavuflmadan, günü-müz sendikal mücadelesini do¤ru tahlil etmek ve çözüme ulaflt›rmak da mümkün olma-yaca¤›ndan, nas›l bir sendika ve sendikac›l›k sorusunun ya-n›tlar›n› yukar›daki aç›klamala-r›n göz önünde bulundurulmas› ile daha anlafl›l›r olacakt›r. Gö-rünen yan, ülkemiz koflullar›n-daki sendikal mücadelenin bu biçimiyle olamayaca¤›, böylesi bir anlay›flta ›srar›n örgütlen-meyi gelifltirmeyece¤i gibi tü-kenmenin de önünü alamaya-cakt›r. Bugün sendikalar›n genel olarak yaflad›¤› sorunun kayna-¤›n›n ideolojik oldu¤unu kavra-madan do¤rular› bulmak da olanaks›zd›r. Sendikalar hiçbir fley yapm›yor mu? Hay›r, tabi ki bir fleyler yap›yor. Örgütlen-me, eylem ve etkinlik vb. çer-çevede bir dizi mücadele yürü-tülüyor ancak sonuçlar al›na-- m›yor. As›l sorun da nas›l bir örgütlenme yarat›ld›¤›, nas›l bir mücadele verildi¤idir. Günümüzdeki yürütülen sendikal mücadelenin, emper-yalizmin denetimindeki uluslar aras› sendikalar eliyle müdaha-le edilmesi sonucu, s›n›fsal mü-cadelenin yok edilmeye çal›fl›l-mas› ve yerine ça¤dafl sendika-c›l›k tarz›n›n yerlefltirilmesi ile sendikalar›n sistemi hedef al-mayan birer sivil toplum örgüt-lerine nas›l dönüfltürüldü¤ünü tek tek aç›klad›k. fiimdi bu sen-dikal politikalar› uygulayan re-formist bak›fl aç›s›n›, geçmifl ve günümüzle ele almakta fayda vard›r. Yaklafl›k bir as›r önceki re-formizmin tespiti noktas›nda “Politika ile ekonomi aras›ndaki karfl›l›kl› iliflki üzerine bir baflka görüfl-Almanya ve di¤er ülke-lerde benzeri tipteki sendikal hareketle en iyi flekilde temsil edilen trade-unioncu -reformist görüfl- proletaryan›n iktisadi ve politik örgütlerinin paralel varl›-¤›, bu örgütlerin eflitli¤i görüflü-dür. Bu görüfle göre politika ve ekonomi birbirine kar›flsa da, bu ancak önderlerin personel bilefliminin ayn› olmas›ndan dolay›d›r, kesinlikle bunlar›n bizzat iflçi s›n›f›n›n mücadele-sinde birbirlerine ba¤l› olmas›n-dan de¤il. Burada ekonomi, orada politika. Bu görüfl daha savafl öncesi vard›, savafl s›ra-s›nda özel bir geliflme gösterdi 30 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele ve savafl sonras› literatürde özel olarak detayl› bir flekilde ortaya kondu. Burada, iktisadi ve politik örgütlerin iflbirli¤i üzerine kendine özgü bir görüfl-le, kapitalizmin olumsuz yönle-rini düzeltmeyi amaçlayan –el-bette ki- reformist bir görüflle karfl› karfl›yay›z. Reformizmin özü, tam da onun kapitalizme karfl› mücadeleyi de¤il, kapita-lizmin olumsuz yönlerine karfl› mücadeleyi kendine görev edinmesinde yatmaktad›r. Bu, biz komünistlerin karfl› karfl›ya bulundu¤u, mücadele etti¤imiz ve daha uzun zaman da müca-dele etmemiz gereken ikinci görüfl ya da anlay›flt›r. … politikan›n ekonomiye göre önceli¤inden, yani politik örgütün iktisadi örgüte karfl› önder rolünden ve ekonomik mücadele ile politik mücadele-nin kaynaflmas›ndan oluflan devrimci marksizmin görüflüne, komünistlerin görüflüne geliyo-ruz. Politika ile ekonomi aras›n-daki karfl›l›kl› iliflkiye iliflkin ko-münist görüfllerimizin özü, bu iki mücadele türünün bu kay-naflmas›nda yatmaktad›r; ikti-sadi mücadelenin genel s›n›f mücadelesi çizgisi üzerinde yönlendirilmesinde, hareketi bir üst aflamaya ç›karmak, onu geniflletmek ve gelifltirmek, ça-t›flmaya kat›lan iflçileri tüm iflçi s›n›f›n› ilgilendiren sorunlarla karfl› karfl›ya getirmek amac›y-la de¤erlendirmede, sendikal kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı harekete komünist partisi tara-f›ndan önderlik edilmesinde yatmaktad›r.” (14) Geçmiflte y›llar önceki refor-mizmin sendikalar içerisinde yürüttü¤ü mücadelede kapita-lizmin olumsuz yönlerini düzelt-meyi amaçlayan görüflleri sol içerisinde yer al›rken, ilerleyen y›llarda yani bugün emperyaliz-min uluslar aras› sendikal ör-gütlenme ad› alt›nda belirledi¤i politikalar›n sahiplenicisi konu-mundaki ça¤dafl sendikac›l›k çizgisini benimseyen reformizm olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Reformizm’in ekonomi- po-litika iliflkilenmesine yönelik bak›fl aç›s›ndaki çarp›kl›k sonu-cu iflçi s›n›f› mücadelesini sen-dikal mücadele boyutunda kavramaktad›r. ‹flçi s›n›f› müca-delesi, ekonomik, politik ve ideolojik mücadele çerçevesin-de yürütülmedi¤inde varaca¤› sonuç ekonomizm ve düzen sendikac›l›¤›d›r. “Ekonomizmin, trade-uni-on’culu¤un daniskas› bu ide-oloji, tam da bu parça-bölük pratik temelinde büyümüfltür. Mücadelelerin genellefltirilmesi yerine, tek tek mücadelelerin deneyimlerinden iflçi hareketi-nin geliflmesinin genel yasalar›-n› ç›karmak yerine, trade-uni-on’cu ideologlar, iktisadi müca-delenin politik mücadele ile hiçbir ba¤›n›n olmad›¤›, iflçile-rin ayr›m gözetmeksizin iktisadi mücadelelerinde (bir bütün ola-rak) bütün s›n›flardan ve parti-lerden iyi niyetli insanlara da-yanabilece¤i fleklindeki görüflte doru¤una ulaflan görüfller gelifl-tirdiler. Anglo-Amerikan tradeunion’culu¤un politikas›n›n ve takti¤inin özünün tam da bura-da yatt›¤›n› biliyorsunuz. Ama her iktisadi mücadele-nin deneyimi bize, trade-uni-on’cular›n bu sefil felsefesinden bambaflka bir fley ö¤retiyor. … iflçi s›n›f›, burjuva yasalar›n›n en az›ndan kolektif eylem, ta-leplerin kolektif olarak öne sü-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı rülmesi, bu taleplerin kolektif haz›rlanmas›, bunlar›n tart›fl›l-mas› vs. haklar›n› tan›mas› için uzun bir mücadele yürütmek zorunda kald›. Ve iflçiler kendi-lerinin en temel, hayati önem-deki talepleri u¤runa bu müca-delede, taleplerin öne sürülme-sine uzun hapis cezalar›n›n bi-çildi¤i grevlerdeki devlet ayg›-t›yla çat›flmalarda, basit müca-dele yöntemlerinden, daha ge-nel niteli¤e sahip yöntemlere geçtiler. ‹flverenlerle ve burjuva devletle çat›flma gerçe¤inden politik ders ald›lar; çünkü, bu-nunla burjuva devlet sisteminin özünü tan›d›lar.” (15) Bugün de sivil toplumcu gö-rüflü savunan reformizm, za-man zaman kitleleri mücadele-ye katmay› esas almak yerine, temsili düzeyde kat›l›m, sorun-lar› diyalogla çözme gibi bir tu-tumu esas almaktad›r. Bak›ld›-¤›nda Cumhurbaflkan›ndan medet umma, Anayasa Mahke-mesi sonucunu bekleme yada A‹HM’den beklenti fleklindedir. Reformizmin, kitlelerin müca-dele içerisinde politik dönüflü-mü gibi bir dertleri yoktur. “Bu felsefe, modern sosyaldemokrasinin özü, manevi içe-ri¤i, bel kemi¤idir. Ve modern iktisadi mücadelelerin özünü, karakterini, ve önemini, boyut-lar›n›, geliflmesini ve yolumuza ç›kan engelleri tan›mak ve kav-ramak istiyorsak, iflçi kitleleri içinde böylesi görüfllerin tem-silcilerinin hala bulundu¤unu ve uluslar aras› reformizmin te-orisinde ve prati¤inde flunlar› yapmak istedi¤ini göz önünde bulundurmal›y›z: 1.Ekonomiyi ve politikay› birbirinden ay›r-mak, 2.S›n›f mücadelelerinde bir taraf olmas›na ra¤men bur-juva devleti tarafs›z olarak gös-termek, 3.Modern burjuva dev-leti s›n›flar üstünde bir hakem olarak göstermek, 4.‹flçi s›n›f›-n›n görevinin kapitalist sistemi devirmek de¤il, kapitalizmin olumsuz yönlerini düzeltmek oldu¤u inanc›n› kitlelere tafl›-mak.” (16) ICFTU eski baflkanlar›ndan Vetter’in sendikalar›n rolü ne olmal› ? sorusuna “Sendikalar Sistemi elefltirmemelidir. Sen-dikalar›n görevi emekçilerin ç›-karlar› do¤rultusunda pratik çözümler aramakt›r.” Bu söy-lem sendikalar taraf›ndan gü-nümüzde de böyle ifade edil-mektedir. Yine reformizmin sendika-larda yaratt›¤› tahribata gelir-sek: “Reformistler, kitleleri kap-samad›klar›ndan de¤il, kitleleri mücadeleye sürmediklerinden dolay› mevzilerini yitiriyorlar. …‹flçi hareketinin aktifleflmesi-ne karfl› mücadele eden ve ye-ni sorunlara yan›t vermeyen re-formizm, kendi bindi¤i dal› kes-mektedir” (17) Tüm bu al›nt›lardan anlafl›la-ca¤› üzere sendikalarda geç-miflte oldu¤u gibi bugünde re-formizme karfl› ideolojik müca-dele kaç›n›lmazd›r. Geçmiflte 12 Mart Gazi katli-am›nda sendikalar›n öncesin-den ald›klar› eylemleri iptal ederek gösterdikleri tav›r, F tip-leri, NATO eylemleri sürecinde kitleleri katamama vb. siyasi içerikli eylemlerdeki tutumlar› ortadad›r. Hiçbir zaman de¤ifl-meyen gerekçeler; üyelerimiz, çal›flanlar yaflanan durumu an-layacak düzeyde de¤il, kendi taleplerinin d›fl›nda bir eyleme gereken ilgiyi göstermemekte-dir yada sendikalar›n gündemi de¤il yaklafl›mlar›n› çokça du-yar›z. Neredeyse yaklafl›k 20 y›l önceki söylemler, bugünde ayn› biçimde ifade edilmekte-dir. KESK aç›s›ndan bakt›¤›-m›zda üyelerin bafllang›çta ileri bir bilinç düzeyinin olmamas›-na s›¤›n›rken, aradan geçen bunca y›lda nas›l bir e¤itim ve-rildi ve üyelerin geliflim seyri iz-lendi. Görünen durum kitlelerin daha da geri bir durumda oldu-¤udur. Bunun da sorumlusu mevcut reformist anlay›fllar›n yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 31 yönetim kademelerindeki poli-tikalar›d›r. fiu bir gerçek ki, ETUC’un verdi¤i e¤itimler sa-yesinde yöneticiler “sosyal di-yalo¤u” ö¤renmifl, dönem dö-nem kitlesel eylemler yerine temsili eylemler örgütleyerek uyar›lar gerçeklefltirmifltir. S›n›f mücadelesini reddeden, pat-ronlarla iflbirli¤ini, esnek çal›fl-may› savunan, biricik amac›n›n AB’nin emperyalist politikalar›n sendikalar taraf›ndan sahiple-nilmesi çal›flmalar› yürüten ETUC e¤itim program›n› s›k› bir disiplin içinde uygulayan sendikalar, s›n›f mücadelesinin tarihsel gerçekleri ve birikimle-rinden oluflan bir e¤itim progra-m›n› uygulama noktas›nda yokturlar. S›n›f mücadelesinin tasfiye-sini hedefleyen bu ad›mlar›n sendikalar› getirdi¤i nokta orta-dad›r. Sendikalar›n örgütlenme-lerinin artmas› bir yana günden güne erime yaflanmaktad›r. Üc-ret sendikac›l›¤› noktas›nda da-hi bir mücadele verilememekte, verilen mücadele hiçbir etki ya-ratmay›p, bir sonuç al›namaz durumdad›r. Art›k öyle bir nok-taya varm›flt›r ki, ekonomik kriz dönemlerinde sendikalar tara-f›ndan, iflten atmalar›n, iflsizli-¤in boyutland›¤› böylesi dö-nemlerde uygulanan politikala-r›n teflhir edilmesi, emekçilerin iktidar mücadelesini t›rmand›r-mas› gereken uygun bir duru-mun aksine, iflçilerin ücretleri-nin düflürülmesini bizzat öner-mektedir. Görüldü¤ü gibi sendi-kalar iflçi s›n›f›n›n iktidar müca-delesine destek ç›kmad›¤› nok-tada, mevcut sistemin destek-çisi konumundan öteye geçe-memektedir. Kriz dönemi ile ilgili bir bafl-ka al›nt›y› aktaracak olursak: “… kriz yaln›zca daha büyük güçlükler de¤il, ayn› zamanda mücadele için daha genifl ola-naklar da do¤urur, çünkü böy-lesi dönemlerde kitlelerin hofl-nutsuzlu¤u artar ve burada bu iki etkenden birini ya da di¤eri-ni h›zla art›rmak bizim elimiz-dedir. Kriz dönemlerinde süb-jektif faktör, yani bizim örgütlü-lük derecemiz ve güçler iliflkisi, her zamankinden fazla tayin edici rol oynar. ‹ktisadi kriz ve kitle iflsizli¤i oldu¤u bir durum-da mücadele an›n›n seçimi, ge-nellikle iflverenlerin elindedir ve tam da bundan dolay›, kriz dö-nemlerinde insiyatifi elimizde tutmak gerekir. …Bunlar burju-vaziye karfl› karfl› mücadeleyi genelde reddettiklerinde, sü-rekli olarak konjonktür sorunu-nu odak noktas›na koyuyorlar. Elveriflli bir konjonktür oldu-¤unda ise diyorlar ki: pazarl›k yoluyla bir fleyler edebilecek-ken, neden böylesi pahal› mü-cadele araçlar›na baflvural›m? K›sacas›: konjonktür kötüyse, mücadele tamamiyle imkans›z-d›r, konjonktür iyiyse, o zaman her mücadele fuzulidir. Bu re-formist teori ve reformist pra-tiktir. …Burada yaln›z flu göz önünde bulundurulmal›d›r: ‹kti-sadi kriz ne kadar keskinse, ifl-sizlik ne denli büyükse, iktisadi mücadele de o denli keskin bir karakter kazan›r. Neden? Çün-kü, muazzam iflsizli¤in alt›nda ezilen iflçi, halihaz›rda çal›flma-s›na ra¤men iflsizli¤i Demok-les’in k›l›c› gibi tepesinde hisse-den iflçi, salt iktisadi mücadele-nin, salt dar s›n›rl› iktisadi ta-lepleri içeren bir grev ilan›n›n son derece sakat oldu¤unu ta-mamiyle kavrad›¤›ndan; ve böyle dönemlerdeki iktisadi mücadelelerin politik mücade-leyle en s›k› bir flekilde kaynafl-mas›n›n nedeni budur. Bu ne-denden dolay› iktisadi talepler politik taleplerle birleflir ve kit-lelerde h›zl› bir siyasi ayd›nlan-ma süreci yaflan›r, ya da baflka sözcüklerle söylenirse, kitleler kriz ve kitlesel iflsizlik dönemle-rinde h›zland›r›lm›fl bir politik e¤itim kursundan geçerler.” (18) 32 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele Hat›rlayal›m, ülkemizde 2001 y›l› yaflan›lan ekonomik krizinde, esnaf eylemleri sürece damgas›n› vurmufl, sendikalar ise sa¤duyu ça¤r›lar› yapm›flt›. Bugün yaflan›lan ekonomik kriz ile ilgili onbinlerce iflçi iflten at›lmas›na ra¤men sendikalar tek tük eylem yapmakta, bu eylemlerin konfederasyonlar düzeyinde birlefltirilmesi, dire-nifllerin örgütlenmesi gerekir-ken, sendikalar adeta tatile ç›k-m›fllard›r. Sendikalar›n üst yönetimleri taraf›ndan sosyal diyalog kültü-rünün gelifltirilmesi ile üye ve çal›flanlarda yaflanan sorunla-r›n ya da anlaflmazl›klar›n çözü-mü için mücadele etmek yeri-ne, kendilerini temsil eden yö-neticilerin idarecilerle görüflme-si ile sorunlar›n çözülebilece¤i gibi bir beklenti gelifltirilmifltir. Görüflmeci tarz› ile kazan›m da söz konusu de¤ildir. Sendikalar tabi ki iflverenlerle görüflmeler, bir tak›m anlaflmalar yapacak-t›r. Yap›lacak olan görüflme ya da sonucundaki anlaflmadan neyi hedefledi¤i önemlidir. Anlaflma konusundaki Le-nin’in flu tan›m›: “Bir anlaflma güç toplaman›n yöntemidir. … mücadele içinde iflçiler, iflve-renlerle flu ya da bu anlaflmay› yaparlar, ama bu yaln›zca, bir güç toplama yöntemidir, baflka bir fley de¤il. … “Bu iflçiler bir grevden sonra herhangi bir an-laflma yapt›klar›nda, gelecek mücadelelere haz›rlanmal›d›rlar demektedir. ‹flçiler ancak mü-cadeleye haz›rland›klar› ölçüde, elde edilmifl mevzileri koruya-bilir, yeni mevziler elde edebilir-ler. (19) Peki, yaflanan sürecin da¤›-n›kl›¤› karfl›s›nda sendikalar olarak bir fleyler yap›lamaz m›? Tabi ki, sendikal mücadele sür-mek durumundad›r. Tüm bu olumsuzlu¤a ra¤men sendika-lar gerçek kimli¤ine kavuflmak, s›n›f mücadelesini hayata ge-çirmek kofluluyla aya¤a kalka-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı cakt›r. Yaflanan açmaz›n orta-dan kalkmas›n›n temel nokta-lar›, at›lacak bu ad›mlara ba¤l›-d›r. Ne var ki, mevcut yönetici ve kadrolar›n bu süreci aflmak ve ileri götürmek anlam›nda bir anlay›fllar› söz konusu de¤ildir. Böylesi flekil alm›fl yönetici ve kadrolar bugünkü sürecin so-rumlular›d›r. Bu anlay›fllar kitle-leri e¤itemez, örgütleyemez. Bi-reycili¤in kutsand›¤›, öne ç›ka-r›ld›¤› bir ortamda nas›l bir ör-gütlenmenin yarat›laca¤›na da flüphe yoktur. Birey kültürünün yerlefltirilmeye çal›fl›ld›¤› or-tamda örgütlenme de¤il örgüt-süzlük yarat›l›r. Bir gerçek varsa o da bu sü-rece müdahale edecek olan devrimci sendikal anlay›flt›r. Ancak belli bafll› sendikalar›n yönetiminde olan devrimci sen-dikac›lar, ne kadar etkili olabili-yorlar? Zaman içerisinde sendi-kaya odaklanm›fl çal›flma tarz›-n›n d›fl›na ç›k›lmad›¤›nda, ad›-na ne kadar devrimci sendikac› denilse de, pratikte di¤er sendi-kac›lardan pek bir fark› kalm›-yor. Böylelikle sürecin ak›fl› da de¤iflmiyor. Devrimci sendika-c›l›k kavram› söylemde olup, gerekleri yerine getirilmedi¤in-de, kitlelerde de bir anlam ifade etmiyor. Sendikalar›n yürütmüfl oldu-¤u mücadele, çal›flma biçimi, örgütlenme bir sonuç alam›yor-sa, bunun karfl›s›nda devrimci çal›flma tarz› nas›l olmal›d›r? Kitlelerin en basit taleplerini göz ard› etmeden, çözüme ka-vuflturma noktas›nda emek vermek, birlikte çözmeyi sa¤la-mak, di¤er yandan ülkemizde yaflanan politik geliflmelerle de kaynaflt›ran mücadeleyi önü-müze koymak zorunday›z. “… Kitleleri içinde bulunulan anda harekete geçiren talepler temelinde örgütlemeyi bilmeli-yiz. Bundan dolay› k›smi talep-lerden feragat etmeyle ortaya ç›kan görünürdeki devrimcilik, pasifli¤in ve Bolflevik takti¤imi-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı zin temel görevlerini anlama-man›n k›l›f›d›r, kitlelere karfl› sekterce tav›r tak›nmaktan baflka bir anlama gelmez. Kitle-ler, olduklar› gibi al›nmal›d›r ve onlar› verili anda harekete geçi-ren, kaynaflmalar›na yol açan talepler temelinde en genifl kit-lelerin, milyonlar›n harekete geçirilebilece¤i bilinmelidir. K›smi taleplerin yerine genel s›-n›fsal talepleri geçiren ya da k›smi talepleri reddeden kimse, kitle hareketi yürütmeyi asla baflaramaz. Çünkü Bolflevik sa-nat, Bolflevik taktik sanat› dai-ma, k›smi talepleri genel s›n›f-sal taleplerle birlefltirme, iktisa-di mücadeleleri politik müca-delelerle ba¤lamaktan olufl-mufltur.” (20) Bu konuda Lenin kitlelerin güncel talepleri noktas›nda sa-dece reformizme karfl› de¤il, ayn› zamanda oportünizme karfl› da amans›z bir mücadele-nin yürütülmesinin de önemli oldu¤una dikkat çekiyor. Yani kitlelerin güncel yak›c› talepleri noktas›nda bir sahiplenme ve örgütlemeyi göz ard› eden, bu-nun yerine daha ileri bir talebin önceli¤i biçiminde karfl›tl›k çer-çevesinde ele almak, bütünlefl-tiren de¤il birbirinden ay›ran bir yaklafl›md›r. Yaflad›¤›m›z ülkenin emper-yalizme olan ba¤›ml›l›¤› karfl›-s›nda verilecek sendikal müca-delenin ise nas›l olmas› gerekti-¤inin önemi ›srarla anlat›lmal› ve buna uygun mücadele sür-Yeni-sömürge dürülmelidir. olan ülkemizde faflizme karfl› demokrasi, emperyalist ekono-mi-politikalar›n esaretine karfl› ba¤›ms›zl›k mücadelesinden yoksun bir sendikal mücadele-nin baflar›ya ulaflma flans› da yoktur. Bu çerçevede oluflturacak örgütlenmeyi yaratmak önce-likle kadrolar›n görevidir. An-cak yaflanan bir gerçek de s›-n›rl› kadronun oldu¤udur. Bu gerekçelere s›¤›narak da bir yerlere var›lamaz. Var olan kadrolar›n e¤itimi, yeni kadro-lar›n yarat›lmas› ve sürekli bir kitle çal›flmas› ile örgütlenme-nin geniflletilmesi hedefi olmak zorundad›r. Hiçbir örgütlenme biçimi flu ya da bu kal›ba s›¤d›-r›lamaz. Örgütlenmeyi sadece sendika çat›s› ile almak da ye-terli de¤ildir. ‹flyerlerinde iflyeri meclisleri vb. örgütlenmeler yaratmak, dolay›s›yla iflyerle-rinde gerici-faflist sendikalar›n bu meclis örgütlenmeleri ile teflhirinin sa¤lanmas›n› da ya-ratacakt›r. Kitlenin kendi ger-çekli¤ini de gözeterek, ancak geri yanlar›na teslim olan bir anlay›flla da de¤il, gerekirse tek tek bir çal›flma üzerinden olma-s› gereken düzeye ç›karmakt›r. Bu çal›flma kolay olmayacak, ciddi bir emek ve sab›rla uzun bir süreci kapsayacakt›r. Do¤al olarak kadrolar mü-cadele içerisinden ç›kacakt›r. Edilgen, genel eylem kararlar› ile a¤›r iflleyen süreç içerisinde kadro ç›karma da zordur. Dola-y›s› ile her bir geliflmeye göste-rilecek refleks, her bir tepkiyi a盤a ç›karma ve örgütleme sürekli bir hareket ile sa¤lana-cakt›r. Sorunun küçü¤ü ya da büyü¤ü olarak bak›lamaz. Her bir sorun, bizim kafa yoraca¤›-m›z, yaz›p çizece¤imiz, çözüm için kitle ile birlikte hareket edece¤imiz önemde olmal›d›r. Bir konuda ilgisi olmayan biri-nin, di¤er bir konuda ilgisi ola-bilmektedir. Dolay›s›yla her bir örnek ayr› ayr› ele al›nd›¤›nda, de¤iflik durumlarda öne ç›kan insanlar›n kadrolaflt›r›lmas› gibi bir durum söz konusudur. Bu-nun çokça örnekleri de vard›r. Bu da sürekli geliflmek ve ge-lifltirmek ile ilintili oldu¤undan, öne ç›kan, ifl üretecek insanla-r›n sürekli e¤itilmesini gerekti-rir. Dolay›s›yla kadrolar müca-dele içerisinde e¤itilir. Sürekli ayn› insanlarla yürü-mek bir yerden sonra yap›lan-may› hantallaflt›racakt›r. Yeni yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele 33 insanlar›n görev ald›¤›, sorum-luluklar üstlendi¤i noktada olu-flacak kastlaflmalar›n da önüne geçilecektir. Daha de¤iflik in-sanlar›n enerjisi, fedakarl›¤› ör-gütlenmeye ayr› bir güç ve kat-k› sa¤layacakt›r. Güncel gelifl-melerin gözden kaç›r›lmamas›, güncel pratik ayn› zamanda bir ö¤renme biçimidir. Bu örgütlenme çal›flmas› içerisinde her fleyi sendikaya odaklayan bir bak›fl aç›s›yla hareket etmek, uzun vadede tekrarlayan bir zaafa dönüfle-cektir. Devrimci çal›flma tarz›n› sendikalarda yönetimde ol-mayla s›n›rland›rma daha bafl-tan kaybetmedir. Tabi ki, yöne-timlerde bulunaca¤›z, ama yö-netimlerde ne için var oldu¤u-muzu bir an bile ak›ldan ç›kar-mak, yapaca¤›m›z çal›flman›n önündeki engeli oluflturacakt›r. Yönetimlerde bulunurken, do¤-ru sendikal mücadele örne¤ini göstermek, tutarl› davranmak, kitlelerde oluflan düzen sendi-kac›l›¤›n yaratt›¤› güvensizli¤i ortadan kald›ran bir çal›flma içerisinde olmak ancak bizim onlardan farkl› oldu¤umuzu or-taya koymak ve kavratmak bi-çimiyle olmal›d›r. Dolay›s›yla sendika yöne-timlerinde olal›m ya da olma-yal›m, iflyerlerinde çal›flma ya-pan arkadafllar devrimci çal›fl-ma tarz›n› önüne koyup, bunu da söylemden ç›kar›p, ad›m at-makla gerçekleflecektir. Bura-da örgütlenmeyi sendikalarda ka¤›t üzerinde yap›lan üye ka-y›tlar› ile de¤erlendirme yanl›fl-l›¤›na da düflmemek gerekir. Öyle olsayd› flu an bile yüz bin-lerce üyesi olan sendikalar, ça-l›flanlar aç›s›ndan mücadelenin bunca olumlu koflullar›na karfl› bir fleyler yapabilirlerdi. Sorun var olan nicellik içerisinde ya-rat›lacak niteli¤in yakalanmas›-d›r. Nicelikler göreceli bir du-rumdur. Niceli¤i belirleyecek olan da nitelikli bir dönüflüme ba¤l›d›r. q KAYNAKÇA (1) Claude Julien, Ameri-kan ‹mparatorlu¤u, Hitit yay›n-lar›,1969 s.422-424 (2) Claude Julien, Ameri-kan ‹mparatorlu¤u, Hitit yay›n-lar›,1969 s.427-428 (3) Ronaldo Munck,Uluslar Aras› Emek Araflt›rmalar›, Öte-ki Yay›nevi,1995, s.323 (4) Dünya Sendikalar Fe-derasyonu, çev. Muhsin Selem, 1.Bask›, ‹stanbul Amaç Yay›n-c›l›k, Ocak 1988 s.136-137 (5) , (6), (7) Ba¤›ms›zl›k Yolunda KURTULUfi, say›:2, 31 Ekim 1998 (8) Türk-‹fl, 12.Genel Kurul Çal›flmalar›, 24-28 May›s 1982, Türk-‹fl Yay. (9) Milliyet Gazetesi, 7 Ocak 1991 (10) Türk-‹fl Dergisi, Ekim 1980, No.139, s.41. (11) Türk-‹fl Dergisi, Ocak 1981, No.142, s.8. (12), (13) Ba¤›ms›zl›k Yo-lunda KURTULUfi, say›:3, 7 Kas›m 1998 (14) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül 1988, s.20-21 (15) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül 1988, s.22-23 (16) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül 1988, s.24 (17) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül 1988, s.33 (18) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül 1988, s.67-68-69 (19) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül 1988. S.55 (20) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül 1988. S.100 34 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı K‹TLELER‹ KAZANMANIN OLMAZSA OLMAZI: ÖRGÜTLENME Örgüt; sözlük anlam›yla, "belli bir amaç ve hedefler do¤rultusunda biraraya gelmifl, kendi içinde bir program ve tüzü¤e sahip, ulusal, mesleki, ekonomik, dinsel, s›n›fsal, siyasal ya da benAkman Şimşek zer ortakl›klar› (KESK MYK Üyesi) olan topluluk veya grup"tur. Tan›mdan da anlafl›laca¤› gibi örgüt belirli bir hedefe ulaflabilmek için gerekli bir oluflumdur. Bu tan›ma göre “devlet, ordu, meslek odalar›, sendikalar, dernekler, legal ya da illegal bütün siyasi partiler birer örgüttür ve hepsinin belirli bir hedefi vard›r. Örne¤in devlet, burjuvazinin kurdu¤u en büyük siyasal örgüttür. Yine kapitalist düzeni savunmak için kurulmufl partiler de, ya do¤rudan burjuvazinin kurdurdu¤u ya da burjuvazinin s›n›fsal ç›karlar›n› savunmak için kurulmufl örgütlerdir. Egemen s›n›f yani burjuvazi kendi ç›karlar› ve kurdu¤u sistemin devam› için kendi oluflturdu¤u örgütlere insanlar›n kat›lmas› için sürekli bir çal›flma yürütür. Bu bazen bir siyasi parti bazen de STÖ ad›n› alan örgütlenmelerdir. Bu örgütlenmeler asla genifl emekçi y›¤›nlar›n›n, halk›n haklar›n› korumayan örgütlerdir. Burjuvazi egemen s›n›flar›n örgütlenmesini bir hak olarak görür. Burjuvazi say›ca az olmas›na ra¤men, güçlünün güçsüzler üzerinde tam bir hâkimiyet kurdu¤u, s›n›rs›z bir sömürünün oldu¤u bir dünya ister. Burjuvazi üretim araçlar› ve devlet üzerinde s›n›rs›z söz sahibi olmak ister. Kârlar› önünde kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı engel gördükleri, emekçilerin kurdu¤u yasal olsun olmas›n bütün örgütlülüklere karfl› ç›karlar. S›n›fsal ç›karlar›n›n fark›ndad›r ve tüm kurum ve kurallar› ile daha da gelifltirme mücadelesi verirler. S›n›fsal ç›karlar› neyi gerektiriyorsa planl› ve programl› bir flekilde davran›rlar. Burjuvazi örgütlenmek için sürekli ve kesinlikle küçümsenmeyecek bir flekilde kitle çal›flmas› yapmaktad›r. Burjuvazinin "kitle çal›flmas›" anlam›nda genifl imkânlar›n›n yan› s›ra, yüzlerce y›ll›k tecrübesi de vard›r. Bu tecrübe sayesinde düzenin tüm kurumlar› ve kadrolar›, fark›nda olsun veya olmas›nlar, burjuvazi ad›na "kitle çal›flmas›" yapmak için seferber edilmifl durumdad›rlar. Kimisi belki kitleleri düzene kazand›rd›¤›n›n fark›nda bile olmaks›z›n yapar bunlar›. Bu düzenin sürmesini savunan ve halk üzerinde de kariyeri, konumu nedeniyle belli bir etki gücü bulunan ne kadar çok kurum, kifli var. Bunlar burjuvazi ad›na kitle çal›flmas› yapan yüz binlerce kadro demektir. Karfl›m›zdaki güç, yüz binlerce kadroyla yap›yor bu ifli. Burjuvazi emekçilerin, halk›n örgütlenmesini ise asla istemez. Kendi iktidar›n› sürdürebilmesi için, emekçilerin haklar›n› korumak ve gelifltirmek için kurdu¤u örgütleri ise yasad›fl› ilan eder. Terörist örgütler diye adland›rarak, halk›n bu örgütlere üye olmas›n› ve çal›flma yapmas›n› engellemeye çal›fl›r. Emekçilerin örgüt ve örgütlenmeden korkmas› için her türlü propaganday› yapar. Baflar›l› olamad›¤› zaman bask› ve zorla, korkuyla engellemeye çal›fl›r. Burjuvazinin amac› kendini örgütlü hale getirmek, eme¤ini sömürdü¤ü halk› ise örgütsüzlefltirmektir. Emperyalist/Kapitalist sistemde, emekçi ile burjuva hiçbir zaman eflit de¤ildir. Yaflamak için eme¤ini satmak zorunda olan emekçilerin, burjuvazinin s›n›rs›z sömürüsüne karfl› tek bafllar›na karfl› ç›kmas› mümkün de¤ildir. Emekçilerin tek bafl›na hakl›l›¤› bir anlam ifade etmez. Hakk›n› alabilmesi ve sömürüsüz bir düzeni yaratabilmesi için örgütlü olmas› gerekir. Emekçiler güçlü bir flekilde örgütlendikleri ve mücadele ettikleri oranda haklar›n› alabilirler. Güçlü olabilmenin yolu da ayn› amaç etraf›nda örgütlendikleri zaman gerçekleflecektir. Böylelikle insanca yaflayabilece¤i bir düzeni kurabilirler ve bu emekçilerin ellerindedir. Çal›flanlar›n ekonomik, günlük haklar›n› korumak ve gelifltirmek için örgütlendikleri yer ise sendikalard›r. Sendikal mücadele anlam›nda örgüt kurmak ve örgütlenmek ise; emekçilerin, çal›flanlar›n ve ezilenlerin, var olan haklar›n› korumak, gelifltirmek, ekonomik ve demokratik taleplerini dile getirip çal›flma koflullar›n›n daha iyi olmas›n› sa¤lamak amac›yla kurduklar› mücadele örgütleridir. Sendikalar s›n›f örgütüdür. S›n›f bilinci, s›n›fsal konumunun fark›nda olmak; sorunlar›n›n çözümü için tüm çal›flanlarla ve üyeleri ile beraber burjuvaziye ve onun siyasal alandaki temsilcilerine karfl› mücadele etmek gerekti¤ini anlamakt›r. Sendikalar emek – sermaye çeliflkisinde taraft›r. Sermaye taraf›ndan ezilen ve sömürülen emekçiler s›n›f bilinci temelinde sendikalarda bir araya getirilmelidir. Somut koflullar› gere¤i sendikalar bütün çal›flanlar›, bütün ücretlileri kapsamal›d›r. Emekçilerin siyasal görüflleri, etnik kökenleri, mezhepleri, dilleri, cinsiörgütlenme 35 yetleri örgütlenmenin önünde engel olmamal›d›r. Egemen s›n›f ülkemizde emekçilerin bir araya gelerek örgütlenmesini engellemek için çok çeflitli biçimlerde suni ayr›l›klar› hep gündemde tutmufltur. Ezilenlerin birli¤ini sa¤lay›p ezenlerin karfl›s›nda daha güçlü barikat olmal›d›r. Örgütlenmek ihtiyac› sömürüyü s›n›rland›rmak/sonland›rmak ihtiyac›ndan do¤mufltur Sendikal mücadele s›n›flar mücadelesidir. Ezilen s›n›flar›n, emekçilerin birli¤i ekonomik demokratik kazan›mlar için gereklidir. Egemen s›n›flar›n bu birli¤in önüne set çekmek için gelifltirdikleri ideolojik sald›r›lara karfl› koyamayan sendikalar›n elbette iflbirli¤i yap›p belli bir planlama dâhilinde haklar›n› almalar› hatta almay› b›rakal›m var olan› korumalar› bile zordur. ‹rade eylem ve disiplin birli¤ini sa¤lamak ve kitlesini yayg›nlaflt›r›p gelifltirmek sendikal örgütlülüklerin ve tüm örgütlü yap›lar›n kazan›mlar› için olmazsa olmaz›d›r. Örgütlenme bir plan dâhilinde ve eflgüdümle belirli bir perspektif do¤rultusunda kitleselleflmek ve bu kitleyle mücadeleyi belirlenen amaçlar do¤rultusunda büyütmektir. Örgütlenmelerin baflar›ya ulaflabilmesi için örgüt üyelerinin aras›nda amaç birli¤i, bu amaçlar› gerçeklefltirmek için iflbirli¤i, planlama ve sa¤l›kl› bir iletiflim gereklidir. Bunlar›n olmad›¤› yerlerde örgütlenmelerin baflar›ya ulaflma flans› yoktur. Do¤ru mücadele hatt›n›n belirlenmesi sonras› mücadelenin baflar›l› olup olmayaca¤›n› örgütsel çal›flma ve o çal›flman›n motor gücü olan kadrolar›n belirleyece¤i s›n›flar mücadelesinin en belirgin gerçekli¤idir. Bu yan›yla gerçeklefltirilecek olan ekonomik demokratik mücadele elbette siyasal mücadeleyle tamamlanmadan taçland›r›lamayacakt›r. Ya da 36 örgütlenme Emekçilerin siyasal görüşleri, etnik kökenleri, mezhepleri, dileri, cinsiyetleri örgütlenmenin önünde engel olmamalıdır. Egemen sınıf ülkemizde emekçilerin biraraya gelerek örgütlenmesini engellemek için çok çeşitli biçimlerde suni ayrılıkları hep gündemde tutmuştur, ezilenlerin birliğini sağlayıp ezenlerin karşısında daha güçlü barikat olunmalıdır. al›nan haklar kal›c› olmayacakt›r. Ülkemizde 1980 cuntas›yla suskunlaflt›r›lan toplumsal yap›, da¤›t›lan ve kapat›lan örgütlenmeler sonras›nda 89 y›l›nda iflçilerin bahar eylemleri ve kamu emekçilerinin devrimciler öncülü¤ünde gelifltirdikleri sendikal mücadele bugüne kadar büyük bedellerle geldi. Devrimci memurlar öncülü¤ünde ‹stanbul’da 26 Ekim 1990’da Sa¤l›k-Sen (Sa¤l›k Emekçileri Sendikas›) ve yine ayn› tarihte ‹stanbul’da Bem-Sen (Belediye Emekçileri Sendikas›) kuruldu. Memur olan ancak statülere s›¤mayan emekçilerin suskunlu¤u parçalad›¤›, egemenlerin yasalar›n› fiili ve bilinçli olarak deldi¤i y›llar bafllam›flt›r art›k. Sonras›nda kurulan örgütlenmeler, platformlar birleflmeler ve oluflturulan KESK. Gözalt›nda kaybetmeler, sürgünler, iflten atmalar karfl›s›nda ödenen bedeller ve kazan›lan mevziler özetidir asl›nda sendikal mücadelenin. Özellikle 1990’l› y›llar sendikal mücadelenin kitleselleflti¤i ve bir anlamda sendikalar›n kitlesel direnifl örgütlerine dönüfltü¤ü y›llard›r. Bu y›llar asl›nda do¤ru dürüst hiçbir yerde bir araya gelip birlik oluflturamayan Türkiye solunun emekçiler nezdinde oluflturdu¤u yegâne ve biricik birliktir. Tart›flmalar ve iç çeliflkileri de olsa emekçilerin hak alma mücadelesindeki mevzisi ve örgütlenmesi diyebiliriz ki devletin 4688 say›l› sendikalar yasas›na kadar büyüyerek geliflmifltir. 4688 say›l› Sendikalar yasas› bir anlamda sendikalar›n bafl›na geçirilmifl “çuval” gibidir. Fiili mücadeleyi engelleyen, her türlü eylemi izne ba¤layan haliyle, tabir yerindeyse sendikal mücadeleyi “devletin sivil uzant›s›” flekline büründüren bir ifllev görmüfltür. Günümüzde Dur um Bugün için sendikan›n en önemli sorunu belirli, sürekli ve kapsaml› bir örgütlenme politikas›n›n bulunmamas›d›r. Sendikalar›m›z faaliyetlerini günlük, rutin ifllerle u¤raflarak sürdürmekte, sendikal faaliyetin sadece bu ifllerle s›n›rl› oldu¤una inanmaktad›r. Oysa sendikal faaliyetin temelinde örgütlenme yatar. Dolay›s›yla örgütlenme hedefi ve program› olmayan bir sendikan›n ne büyümesi ne de s›n›f mücadelesinde söz sahibi olmas› mümkündür. Örgütlenme çal›flmalar› ve kitleleri örgütleme, sendikal politikalarla bir bütünlük içinde belirlenir. Sendikalar politikalar›n› sürece müdahale ve çal›flanlar›n haklar›n› daha da gelifltirme olarak belirleyen sendikal yap›lanmalar, örgütlenme ve kitleleri örgütleme politikas›n› da buna göre belirler ve flekillendirir. Emperyalist ve iflbirlikçi politikalar›n bir dayatmas› olarak ortaya ç›kan devletin yeniden yap›land›r›lmas›, kamu yönetiminin tasfiyesi, SSGSS yasas› kendi krizinin bedelini emekçilere ödettirmek istemesi ve kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı özellefltirme politikalar›n›n kamu emekçilerini yoksullaflt›rd›¤›, örgütsüzlefltirdi¤i aç›kt›r. Halk›n di¤er örgütlenmelerinin oldu¤u gibi sendikalar›n bu sald›r›lara yönelik politikalar›n› belirlemeleri gerekir. Bunun yolu ise aç›kt›r: hayat›n her alan›nda daha fazla örgütlenmek! Örgütlenme biçim ve yöntemlerinde belirleyici olan hayat›n somutluklar› ve ihtiyaçlard›r. Ülkemiz gerçekleri ve özelde de kamu emekçilerinin yaflad›¤› sorunlar örgütlenme biçim ve araçlar›nda karfl›m›za genifl bir zenginlik ç›kar›r. Örgütlenmenin asla bir kal›b› ve flablonu yoktur. Yani örgütlenme bir kal›ba ve flablona s›¤d›r›lamayacak kadar çok genifl bir biçime ve yönteme sahiptir. Örgütlenmede sorun ihtiyac› belirlemek ve somutu do¤ru tahlil etmektir. Örgütlenmenin esas› kitleleri örgütlemektir. Kitleleri örgütlemeyen, onlarla canl› ba¤lar kuramayan örgütlülükler mücadelelerinde baflar›l› olamazlar. Örgütlenmelerin baflar›l› olmas›nda kitle ba¤lar›n›n güçlü olmas›n›n büyük önemi vard›r. Sendikalar›n, Demokratik Kitle Örgütlerinin ve her kurumun kendi do¤all›¤› içinde varolufl nedeni çal›flanlar›, emekçileri örgütlemektir. Örgütlenmenin içsellefltirilmesi sendikal kadrolar›n her an›nda bunun bilincinde olmas› ve bu bilinçle hareket etmesi demektir. Sendikal eylemlerin amac› nedir; çal›flanlar› ve emekçileri örgütlemek ve hak almakla birlikte var olan haklar›n korunmas›d›r. Yay›n faaliyetinin amac› nedir; yine emekçileri örgütlemektir. Yönetimler oluflturman›n, iflyeri temsilcisi belirlemenin amac› nedir, yine ayn›. Bütün bunlar emekçileri örgütlemek için "araç"t›r. E¤er biz eylemler yap›yor, ifl b›rak›yor, yay›nlar ç›kar›yor, bildiriler kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Emek harcamadan, kitlelere gitmeden, adeta “müşteri bekler gibi” bulunduğu sendikadan çıkmadan kitlelerin kendisine gelmesini beklemek kitleleri politikanın dışında görmektir. Bu durumda öncelikle yapılması gereken kitlelerin bize gelmesini beklemek değil, kitlelere gitmektir. Politikayı kitlelere taşımaktır. Bu, kitlelere, onların sorunlarına ilgi duymak demektir. Bu, emek harcamak demektir. Kitlelere, onların sorunlarına ilgi duymak, emek harcamak, kitleleri örgütlemek demektir. yay›nl›yor ama emekçileri örgütlemeyi "ihmal" ediyorsak, amaç, araç birbirine kar›flm›fl, araçlar amaçlaflm›fl, as›l amaç unutulmufl demektir. Örgütlenmeyi içsellefltirmeliyiz fliar›, bu kar›fl›kl›¤a bir son verilmesi ad›na önemlidir. Örgütlenmek iliflki kurmak de¤ildir. As›l olan; neyi örgütleyece¤iz, kimi örgütleyece¤iz sorusudur. Örgütlenmek, çal›flanlar› mücadeleye katmakt›r, mücadelenin bir parças› haline getirmektir. Bu nedenle de örgütlenmek, iflyeri-iflyeri, kiflikifli yürütülmesi gereken bir çal›flmad›r. Hiçbir araç; afifl, bildiri, el ilan›, birebir, yüz yüze iliflkinin yerini tutamaz. Bu araçlarla kitleleri en genel anlamda etkileyebiliriz, ancak onlar› örgütlü hale getirmek, son noktada mutlaka kifli-kifli do¤rudan iliflki ile somutlanacakt›r. Soruna bu temelde bakmayan yani çal›flanlar› örgütleme ihtiyac› duymayan, böyle bir iddiay› tafl›mayanlar aç›s›ndan tart›fl›lacak bir yan yoktur. Bu anlay›fl reformist sivil toplumcu bir anlay›flt›r. Ve bu anlay›fl›n devam› olarak emek harcamadan, kitlelere gitmeden, adeta “müflteri bekler gibi” bulundu¤u sendikadan ç›kmadan kitlelerin kendisine gelmesini beklemek kitleleri politikan›n d›fl›nda görmektir. Bu durumda öncelikle yap›lmas› gereken kitlelerin bize gelmesini beklemek de¤il, kitlelere gitmektir. Politikay› kitlelere tafl›makt›r. Bu, kitlelere, onlar›n sorunlar›na ilgi duymak demektir. Bu, emek harcamak demektir. Kitlelere, onlar›n sorunlar›na ilgi duymak, emek harcamak, kitleleri örgütlemek demektir. "Kitle çal›flmas›, kitleleri kazanmakt›r." Politika güçle yap›l›r, Politikada güç, ideolojidir, örgüttür ama en önemlisi bunlar› da ete kemi¤e büründürecek olan kadrolard›r, kitlelerdir. Bazen "iflyerinde karar ald›rmad›r" politikada güç, bazen "burjuvaziye direnmektir", bazen hayat›n çeflitli alanlar›nda var edilebilen örgütlülüklerdir. Ama hepsi de neticede "kitleler" demektir. Bu yüzden sendikal politika, somut görünümüyle kitleleri kazanma hedefiyle yap›l›r. Çünkü ekonomik, demokratik ve politik hedefleri gerçeklefltirmek için kitleleri kazanmak flartt›r. Hedefleri, yöntemleri farkl› olsa da, burjuva örgütler aç›s›ndan da, emekçilerin örgütlenmeleri aç›s›ndan da böyledir bu. Düzeni korumak isteyenler de, de¤ifltirmek isteyenler de kitleleri kazanma mücadelesi verirler. Kitle çal›flmas›, bu mücadelenin sistemli, planl›, çok yönlü yürütülmesidir. q örgütlenme 37 DÜNDEN BUGÜNE SEND‹KACILIK Sendika Nedir? Emekçilerin ekonomik-demokratik mücadele arac›, s›n›f örgütüdür. Burjuvaziye karfl› ideoloik ve politik mücadeleye de çeflitli örgütsel ve siyasal biçimler içinde kat›l›rlar. Erdoğan Canpolat S›n›f örgütü Eğitim-Sen Malatya olan sendikalaŞubesi Üyesi r›n da iflçi s›n›f›n› sosyalist bilinçle donatmalar› ve sosyalizm mücadelesine kat›lmalar›, onun s›n›f tabiat›na uygun oland›r. Marx' ›n sendikaya iliflkin söyledikleri flöyledir: "‹flçilerin tek toplumsal gücü say›lar›d›r. Ne var ki say› gücü, aralar›ndaki rekabet nedeniyle azal›r. ‹flçi sendikalar›, ilkin, bu rekabeti ortadan kald›rmak ya da en az›ndan onun önünü almak için iflçilerin kendili¤inden gayretiyle do¤mufltur. Bundan ötürü iflçi sendikalar›n›n ilk amaçlar›, do¤al olarak, günlük gereksinimlerini çözümlemek ve kapitalizmin sald›r›lar›ndan korunmak sorunlar›yla (k›sacas›, ücretler ve çal›flma saatleri sorunlar›yla) s›n›rl›yd›." "Günümüzde emekçi sendikalar›, kapitalizm karfl›s›nda günlük savafl›ma çok fazla dald›klar›ndan ücret köleli¤i sistemine karfl› eylem güçlerini henüz tümüyle kavram›fl de¤illerdir. Bundan ötürü de genel toplumsal ve siyasal hareketlerden uzak durmaktad›r. Oysa ilk amaçlar›n›n yan› s›ra, iflçi s›n›f›n›n tam kurtulufluna yönelik eylemde bulunmay› ö¤renmelidirler. Bu yöndeki tüm toplumsal ve siyasal hareketlere kat›lmal›d›rlar... Çabalar›n›n, ayak- 38 dünden bugüne sendikacılık lar alt›nda ezilen milyonlar›n kurtuluflunu amaçlad›¤›n›, bütün dünyaya göstermelidirler." Marx, sendikalar› öncelikle örgütlenmemin odak noktas›, iflçilerin güçlerinin toplanma noktas›, s›n›f mücadelesinde ilk ders örgütü olarak gördü. Marx için en önemli olan ne idi? Parçalanm›fl ve birbiriyle rekabet eden iflçilerin ortaklafla hareket etmeye bafllamalar›yd›. O bunda iflçi s›n›f›n›n ba¤›ms›z bir güç haline dönüflmesinin garantisini görüyordu. Sendikalar›n bir dayan›flma okulu, bir sosyalizm okulu oldu¤u düflüncelerine Marx ve Engels s›k s›k dönmektedirler. Sendikalar, bir sosyalizm okuludur, Ama Marx kendisini formüllerle k›s›tlamaz. Düflüncelerini daha da geniflletir ve sendikalar sorununa çeflitli yönlerden yaklafl›r. Birinci Enternasyonal'in 1866 y›l›ndaki Cenevre Kongresi’nde “Meslek Birliklerinin Geçmifli, Bugünü ve Gelece¤i” üzerine al›nan karar Karl Marx'›n kaleminden ç›km›flt›r.* Sendikalar›n geçmifli nas›ld›r? «Sermaye yo¤unlaflm›fl toplumsal güçtür, oysa iflçinin elinde iflgücünden baflka bir fley yoktur. Bundan dolay› sermaye ile emek aras›ndaki sözleflme asla adil koflullara, maddi geçim ve üretim araçlar›n›n mülkiyetini bir tarafa, canl›, üretici güçleri de onun karfl›s›na koyan bir toplum anlam›nda bile adil koflullara dayanamaz. ‹flçilerin taraf›ndaki tek toplumsal güç, onlar›n kitlesidir. Ama kitlenin gücü, birlikteli¤in olmamas› ile k›r›l›r. ‹flçilerin bölünmesi, bizzat kendi aralar›ndaki kaç›n›lmaz rekabetle yarat›l›r ve sürdürülür. Sendikalar ilk önce, bu rekabetin ortadan kald›r›lmas› ya da en az›ndan s›n›rland›r›lmas›, onlar› en az›ndan salt köle konumunun üzerine ç›karacak sözleflme koflullar›n›n elde edilmesi amac›yla iflçilerin girifltikleri kendili¤inden çabalardan do¤mufltur. Bundan dolay› sendikalar›n ilk hedefi, günün istemleri ile sermayenin aral›ks›z, sald›r›lar›na karfl› savunma araçlar› ile, k›saca, ücret ve iflgünü sorunlar› ile s›n›rl›yd›. Sendikalar›n bu faaliyeti yaln›zca meflru de¤il, ayn› zamanda gereklidir de. Bundan dolay›, bugünkü üretim tarz› sürdükçe onlardan vazgeçilemez. Aksine bunlar, bütün ülkelerde sendikalar›n kurulmas› ve birlefltirilmesi yoluyla genellefltirilmelidirler. Di¤er yandan sendikalar, bilincinde olmaks›z›n, -nas›l ki ortaça¤da belediyeler ve komünler burjuvazi için örgütlenmenin odak noktas› oldu ise,iflçi s›n›f›n›n örgütlenmesinin odak noktas› olmufllard›r. Sendikalar, nas›l sermaye ile emek aras›ndaki gündelik gerilla savafl› için vazgeçilemez hale geldiler ise, bizzat ücretli emek sisteminin ortadan kald›r›lmas›n›n örgütlü teflvik araçlar› olarak çok daha fazla önemlidirler.»* (a.b.ç. 'A.L.) Bu karar›n okunmas› s›ras›nda, öncelikle sendikalar›n, oluflmas› ve anlam› sorunlar› dikkatimizi çekmektedir. Marx, sendikalar›n «bilincinde olmaks›z›n, -nas›l ki ortaça¤da belediyeler ve komünler burjuvazi için örgütlenmenin odak noktas› oldu ise, -iflçi s›n›f›n›n örgütlenmesinin odak noktas› olduklar›n›» vurguluyor. Bu benzetme, Marx'›n sendikalar› yaln›zca salt iktisadi örgütler olarak görmedi¤ini kan›tlamaktad›r; çünkü ortaça¤daki belediyeler ve komünler, burjuvaziye, ortaça¤›n toplumsal düzenine karfl› politik mücadelede bir silah olarak hizmet ettiler. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı *Karl Marx, Ücret, Fiyat ve Kar, Komünizmin Temel Kitaplar›, Uluslararas› ‹flçi Yay›nlar›. Berlin 1931. Engels 1844’te, “‹ngiltere’de ‹flçi S›n›f›n›n Durumu” adl› çal›flmas›nda, sendikalar›n iflçiler aras›ndaki rekabeti ortadan kald›rmaya çal›flt›¤›n›, ancak rekabetin “varolan toplumsal düzenin yaflamsal kuvveti” oldu¤unu yazd›. Bu nedenle sendikal mücadele kaç›n›lmaz olarak kapitalist sisteme karfl› mücadeleye dönüflür: Bu mücadele, “sadece rekabetin bir türünü de¤il, rekabetin kendisini tümüyle ortadan kald›rmay›” önüne koyar. Mahir Çayan ise flunlar› ifade eder: "Proletaryan›n s›n›f savafl›; ideolojik, ekonomik ve politik olmak üzere üç cephede birden cereyan eder. Burjuva ideolojisine ve sapt›rmalar›na karfl›, proletaryan›n devrimci savafl› ideolojik bir savaflt›r. ‹flçi ve emekçi s›n›flar›n›n hayat ve çal›flma flartlar›n› düzeltme fleklindeki günlük mücadelesi ekonomik mücadeledir. Direkt gerici s›n›flar›n yönetimini hedef alan mücadeleler ise politik savaflt›r. Politik mücadele, devrimci yay›nla yap›lan politik propagandadan, politik nitelikteki kitle gösterilerinden politik grevlere ve de gerilla savafl›na kadar çeflitli biçimlerde cereyan eder." (Bütün Yaz›lar, syf. 446, Boran Yay›nlar›) Günümüzdeki sendikalar›n›n ortak özellikleri: r Sendikalar, emekçi kitlelerinin siyasal düflünceleri, dünya görüflleri, dinleri, kökenleri ve cinsiyetleri ayr›m›n› gözetmeksizin tümüne aç›k olmas› sebebiyle birer kitle örgütleridirler. r Kapitalist toplumlardaki iflçi s›n›f›n›n hak ve ç›karlar›n› korumak ve gelifltirmek için kurulmufl olduklar›ndan birer s›n›f örgütleridirler. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Özetle kitle ve sınıf sendikacılığı; sınıf çıkarlarını savunmaktır. İşçi sınıfının çıkarları sosyalizmdedir. Bu nedenle bu anlayış ekonomik mücadele verirken de, reformlar talep ederken de işçi sınıfının kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu, olacağının propagandasını yapar. r Sendikalar, siyasal partilerden, iflverenler ve örgütlerinden ve devletten ba¤›ms›z olmas› sebebiyle ba¤›ms›z örgütlerdir. r Sendika üyelerinin, sendikay› temsil edecek veya yönetecek kifli ve organlar› özgürce seçebilmesi, sendikal kararlar›n haz›rlanmas› ve uygulanmas›nda etkin flekilde rol almas› gerekti¤inden; sendikalar demokratik örgütlerdir. SEND‹KA VE GEÇM‹fi fiT TEN BUGÜNE SEND‹KAL ANLAY I fi fiL LAR SEND‹KALAR- ‹flçi s›n›f›n›n ekonomik-demokratik ç›karlar›n› savunmas›, çal›flma koflullar›n› iyilefltirme savafl›m› vermesi gereken örgütlerdir. Sermaye ile eme¤in karfl›l›kl› iliflkilerinin savafl›m›nda emek cephesini temsil eden legal, kitlesel kurulufllard›r.Sendikalar, iflçilerin ekonomik savafl›m arac› oldu¤u için(yegane olmasa da) s›n›f örgütleridir. ANARKO SEND‹KAL‹ZMMarksist de¤il anarflisttir. Anarko-Sendikalizm 19.yy' ›n sonlar›nda ortaya ç›km›fl bir düflünce ve ilkeler ak›m›d›r. Befli¤i Fransa’d›r. fiu temel özelliklere sahiptir: fiu anki ç›karlar›n› savunmak ve yaflam standartlar›nda iyileflmeler elde etmek için, dünya emekçilerinin organize edilmesini hedefler. Lider ve yöneticilerin olmad›¤› bir yap›, her tür otorite ve onu ça¤r›flt›ran her tür ayg›t›n reddi, toplumun radikal bir flekilde dönüfltürülmesi arzusu -bu dönüflümün Toplumsal Devrim arac›l›¤› ile olaca¤› Anarko-sendikalizm adaletsizli¤i engellemek için, otorite ilkesine, elitlerin karar almas›na ve gücün nihai temsiliyetine, yani Devlet'e karfl› ç›kar. Ekonominin politikadan ayr›lmas›n› savunmaktad›r. Politikay› sürekli olarak küçümserler. ‹flçi s›n›f›n›n ekonomik mücadelesi ve ekonomik örgütleri her fleyden üstündür. Anarko-Sendikalistlerin politikadan anlad›klar›, parlamenter oyunlard›r. Sürekli olarak politika ile ekonomiyi karfl› karfl›ya koyarlar. Sendikan›n sermayeye karfl› mücadeyi yürüten ve bunu sonuçland›racak olan tek örgüt oldu¤u, sendikalar›n burjuvaziyi devirecek ve devlet iktidar›n›n olmad›¤› komünist toplum düzenini kuracak örgüt oldu¤u iddias›yla, sürekli olarak proletaryan›n ekonomik örgütlerini, sendikalar› ön plana ç›kart›rlar. Anarflizm kitleler ile birlikte hareket etmeyi de¤il, kitleler ad›na hareket etmeyi tercih etmektedir. SINIF VE K‹TLE SE ND‹ KA CILI⁄I- S›n›f ve kitle sendikas› kavram›, Fransa’da 1968 y›l›nda, dönemin Fransa Genel Çal›flma Konfederasyonuna (CGT) bir tepki niteli¤inde ortaya ç›km›flt›r. S›n›f ve kitle sendikac›l›¤› anlay›fl›nda, proletaryan›n nihai kurtuluflunun s›n›fs›z ve sömürüsüz bir toplumla mümkün olaca¤› amaç olarak ifade edilir. S›n›f ve kitle sendikac›l›¤› anti-kapitalisttir. Özetle kitle ve s›n›f sendikadünden bugüne sendikacılık 39 c›l›¤›; s›n›f ç›karlar›n› savunmakt›r. ‹flçi s›n›f›n›n ç›karlar› sosyalizmdedir. Bu nedenle bu anlay›fl ekonomik mücadele verirken de, reformlar talep ederken de iflçi s›n›f›n›n kurtuluflunun sosyalizmde oldu¤unu, olaca¤›n›n propagandas›n› yapar. ‹NG‹L‹Z T‹P‹ SEND‹KACI LIK- Sendikal mücadelenin ilk bafllad›¤› ülke ‹ngiltere’de egemen olan, muhafazakâr, reformist bir sendikal anlay›flt›r. Bugün ‹ngiliz iflçi partisinin taban›n› oluflturan bu anlay›fl ayn› zamanda bu partinin de kurucusudur. (1907) ‹ngiltere’de iflçi hareketlerinin geliflmesi ile ‹ngiliz tradeunionlar› önemli ç›k›fl›n sahipleridir. Dar bak›fl aç›lar›na ra¤men o dönem için ileri bir ad›m olarak görüldüler. Ancak toplumsal geliflmelerin ilerleyen süreçlerinde kendilerini politik mücadeleye kat›l›m›n d›fl›nda tutmufllard›r. Trade-unioncular ücret mücadelesinin d›fl›nda her türlü politik eylemi ve iflçi s›n›f›n›n her türlü genel eylemine kat›l›m›n› da reddetmifllerdir. Mücadeleyi sendikalizm eksenine s›k›flt›r›rlar. Reformizmin bak›fl aç›s›nda s›k s›k tradeunionculuk etkilerine rastlan›r. AMER‹KAN T‹P‹ SEND‹KA C I L I K - Sendikalar›, sistemi elefltirmeyen, sistemin t›kan›kl›¤›n› aflacak öneriler sunan, pratik çözümler üreten kurumlar olarak gören bir anlay›flt›r. Amerikan Trade-unioculu¤unda da ekonomik mücadelenin politik mücadele ile hiçbir ba¤›n›n olmad›¤›, iflçilerin ayr›m gözetmeksizin ekonomik mücadelelerinde bütün s›n›flardan ve partilerden iyi niyetli insanlara dayanabilece¤i görüflünü gelifltirirler. Türkiye’deki versiyonu Türk-‹fl’tir. ‹fllevi iflçi s›n›f›n› sisteme yedeklemektir. T OPLUMS AL MUHALEF ET SEND‹KACILI⁄I- 1970‘li y›llar- 40 dünden bugüne sendikacılık da Latin ve Güney Amerika’da ortaya ç›kan ve toplumsal muhalefet anlay›fl›na dayal›, yasakl› dönemlerde fabrika iflgallerinin yan› s›ra mahalle direnifllerini de hayata geçiren bir anlay›flt›r. E K O N O M ‹ Z M - 19. yüzy›l sonu ve 20. yüzy›l bafllar›nda görülen sendikal yaklafl›md›r. Bu yaklafl›m sendikal mücadeleyi ekonomik haklarla s›n›rlayan bir yaklafl›md›r. ‹flçi hareketinin görevini ekonomik mücadele ile s›n›rland›r›r. Mücadelenin reformlarla sürdürülmesi gerekti¤ini savunur. Bu ifli de burjuvaziye havale eder. DÜNYADA SEND‹KAL MÜC ADELE N‹N SE YR‹ 18. yy. ortalar›nda bilim ve teknolojideki ilerlemelerin üretim sürecine aktar›lmas› ile ortaya ç›kan sanayi devrimi, iflçi s›n›f›n›n ve sendikalar›n da do¤umu oldu. Günde on sekiz saati bulan a¤›r çal›flma koflullar›na karfl›, mesleklere göre oluflan iflçi birliklerinin yetersizli¤ini giderme ad›na 1834’te ‹ngiltere’de kurulan “Büyük Ulusal Birleflik Meslekler Birli¤i” sendikalaflman›n bafllang›c› oldu. Sermaye s›n›f› ile çetin mücadeleler sonucunda 1871’de ‹ngiltere’de sendikalar yasall›k kazand›. Benzer geliflmeler sanayileflen baflka ülkelerde de ortaya ç›kt›. Sermayenin tekelleflmesi ve iflçi s›n›f›n›n geliflen mücadelesini durdurmak için her yola baflvurmas›, iflçi s›n›f›n› da uluslararas› örgütlenmelere yöneltti. 1864’te kurulan “Uluslararas› ‹flçi Derne¤i” (I. Enternasyonal) bu sürecin ilk önemli ad›m›n› oluflturdu. Birliklerin yerini 2. Paylafl›m Savafl› sonras›nda, yeni koflullarda yeni birlikler ald›. 1945’te “Dünya Sendikalar Federasyonu” (DSF) kuruldu. ABD ve ‹ngiltere’nin , “Anti- komünizm”, “Sovyet tehdidi” vb. söylemler ard›na gizlenen “so¤uk savafl” stratejisinin bir parças› olarak DSF’den ayr›lan ABD’li ve ‹ngiltereli baz› sendikalar 1949’da “Hür Dünya ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonunu (ICFTU)” kurdular. ICFTU tüm ülkelerde, özellikle de yeni-sömürge ülkelerde emperyalist politikalar›n karfl›s›nda s›n›fsal tav›r alan sendikalar›n yerine sistemle uyum içerisinde iflbirlikçi, düzen sendikac›l›¤›n› gelifltirdiler. T ÜRK‹ YE’ DE S END‹ KAL M ÜC AD E LE ’N ‹N S EY R‹ 1871’de “‹stanbul Ameleperver Cemiyeti”nin kurulmas› ve 1874’teki tersane iflçileri grevi ülkemizde s›n›f örgütlenmesinin ilk kilometre tafllar› oldu. Ayn› y›llarda (II. Meflrutiyet dönemi) baflta ö¤retmenler olmak üzere memur statüsündeki emekçiler de çeflitli cemiyetler (dernekler) kurarak örgütlenmeye giriflmifllerdi. ‹stanbul’da kurulan “Umum Amele Birli¤i”, iflçiler ad›na ‹zmir ‹ktisat Kongresi’ne (1923) kat›ld›. 1925’te ç›kar›lan “Takrir-i Sükun Kanunu” yasakç› bask›lar›na karfl›n 1925’te telgraf memurlar› grevler yapt›lar. 1938’de “tek parti yönetimi” “Cemiyetler Kanunu” ile “s›n›f esas›na dayal› cemiyetlerin kurulmas›n› yasaklad›. 1946’da bu yasak kalk›nca, pek çok ba¤›ms›z sendika kuruldu. ‹flçi s›n›f›n›n s›n›f ç›karlar› do¤rultusunda örgütler oluflturmas›n›n önü 1947’deki “Sendikalar Kanunu” ile kesilmeye çal›fl›ld›. fi’‹N DO⁄UfiU fiU VE TÜRK-‹fi’ SARI SEND‹KACILI⁄IN fiMA SI KU R UM LA fiM Grev ve toplu pazarl›k haklar›ndan yoksun Amerikan tipi sendikac›l›¤›n Türkiye versiyonu olan TÜRK-‹fi 1952’de kuruldu. Ülkemizde sar› sendikakamu emekçileri cephesi 4. kurultayı c›l›k denince ilk akla gelen isim Türk-‹fl’tir. Türk-‹fl’in kuruluflu o günün koflullar› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda iflçi s›n›f› için ileri bir ad›md›r. Türk-‹fl çok farkl› e¤ilim ve siyasal görüfllerin içinde bulundu¤u bir örgütlenme olarak ortaya ç›kt›. Ancak çok geçmeden içindeki farkl› e¤ilimleri tasfiye etmeye bafllad›. 1. Genel Kurulda s›ra seçimlere geldi¤inde, burada iktidar›n entrikalar› devreye girer. Demokrat ve ilerici unsurlar›n yönetime seçilmesi engellenir, DP iktidar›n›n etkisine girer, sonras›nda düzen partileri ile iliflkili bir sendikac›l›k yürütür. Amerikan yard›mlar›n› kabul ederek, bu do¤rultu da üst düzey yöneticileri e¤itimden geçirilmifltir. Bafl›ndan itibaren emperyalizmin denetiminde ve sermaye yanl›s› bir tutum içerisinde tav›r tak›nan Türk-‹fl’in bu durumu gittikçe netlik kazanm›fl ve iflbirlikçi sendikac›l›¤› filizlendirmifltir. fi’E ALTERNAT‹F TÜRK-‹fi’ OLMA ‹DD‹ASIYLA KURULAN D‹SK Sermaye yanl›s› politikalar›n etkisinde bir faaliyet gösteren TÜRK-‹fi’ten ayr›lan ve iflçi s›n›f›n›n ba¤›ms›z s›n›f ç›karlar›n› savunan befl sendika taraf›ndan,1967 y›l›nda D‹SK kuruldu. Bu sendikalar›n tavr›, geliflen mücadele karfl›s›nda Türk‹fl'in ald›¤› iktidar ve patronlardan yana, teslimiyetçi tavra karfl› bir ç›k›flt›. Düzen sendikac›l›¤›na farkl› bir alternatif olarak görülen DiSK, k›sa sürede iflçiler aras›nda büyük bir sempatiyle karfl›land›. Adalet Partisi (AP) Hükümeti, bu süreci durdurmak, D‹SK'in geliflimini engellemek amac›yla 1970 y›l›nda 274-275 say›l› sendika kanununu gündeme getirdi. Bu sald›r›, DiSK' in taban›ndaki tüm devrimci dinamikler taraf›ndan direnifl karar›yla karfl›land›. Dev-Gençliler'in de militanl›klar› ve kitlesellikleriyle kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı kat›ld›¤› ve Türkiye tarihine, 1516 Haziran Direnifli olarak geçen büyük direnifl, ülkemizde iflçi s›n›f›n›n gücünü de, güçsüzlüklerini de gösterirken, iktidar›n yasay› geri çekmesi, iflçi s›n›f› ve tüm emekçiler için büyük bir moral güç oldu. Program ve tüzü¤ünde, yay›nlad›¤› broflürlerde sosyalizme daha aç›k at›flar yapan, "s›n›f ve kitle sendikac›l›¤›n›" savundu¤unu resmilefltiren DiSK, 12 Mart'› izleyen dönemde, iflçi s›n›f›n›n ekonomik-demokratik mücadelelerinin yan›nda, 1976'da Devlet Güvenlik Mahkemeleri(DGM)'ne karfl› direniflin, faflist sald›r›lara karfl› ülke çap›nda miting gibi eylemlerin gelifltirilmesinde belli bir rol oynad›. Ne var ki, bu devrimci etki ve geliflmeye karfl›n, D‹SK, faflist terör karfl›s›nda pasifist politikalar›n savunuculu¤unu yap›yor ve direnifller içinde uzlaflmac› bir pratik sergiliyordu. Bu anlay›fl, 12 Eylül faflizminin teslim ol ça¤r›lar› karfl›s›nda da, cuntaya direnmek yerine, yöneticilerinin ellerinde valizlerle cuntaya teslim olmas›n› beraberinde getirdi. DiSK içinde, CHP'den, reformist partilere ve devrimci örgütlenmelere kadar pek çok kesimin belli bir örgütlülü¤ü, etkisi vard›. Ancak belirleyici olan hep reformizm ve revizyonizm oldu. Bu belirleyicilik, 1980 sonras› D‹SK içinde iyice geliflip kökleflen sa¤c›l›¤›n da ana kayna¤›, bu sa¤c›l›k da zincirleme olarak hemen her fleyi de¤ifltirip grev, direnifl yerine patronlarla uzlaflma, anti-emperyalizm yerine Avrupa Birlikçilik, sosyalizm yerine kapitalizmin ehlilefltirilmesini fikrini beraberinde getirdi. Bugün yer yer "s›n›f" kelimesinin tekrar telaffuz edildi¤ine tan›k oluyoruz. Ama bunlar yüzeyseldir. Kald› ki, bir y›l önce "iflyerimi seviyorum" dövizleri tafl›y›p, bir y›l sonra "s›n›f anlay›fl›"ndan söz etmenin bir tutarl›l›¤› da yoktur. Grev, yürüyüfl, mücadele, iflgal, çat›flma neredeyse s›n›f›n literatüründen ç›kar›lm›fl, her fleyin bafl›na "bar›fl", "diyalog", "uzlaflma" gibi sözcükler yerlefltirilmifltir. Bütün bu tablo elbette de¤iflmez de¤ildir. D‹SK tarihinde, bir sendikan›n iflçi s›n›f›n›n güvenini nas›l kazanaca¤›n›n da, nas›l kaybedece¤inin de cevab› vard›r. Sorun, sendikac›l›¤› yeniden s›n›f ve kitle perspektifiyle ele alarak devrimcileflmek ve devrimcilefltirmektir. D‹SK'in k›rk iki y›ll›k tarihine karfl› sorumluluk da bunu gerektirir. K AM U SE K T ÖRÜ N DE SEND‹KAL MÜCADELE VE KAMU EMEKÇ‹LER‹ (1925’lerde “tek parti yönetimi” zaman›nda varl›k gösteremeyen memur örgütleri 1946da yeniden sahneye ç›kt›. 1946’da “Türkiye Ö¤retmen Dernekleri Milli Federasyonu” kuruldu. 1961 Anayasas›’n›n 46. maddesi sendikalaflma hakk›n› iflçilerle birlikte memurlara da tan›m›flt›. Söz konusu dönemde oldukça c›l›z ve etkisiz olan memur sendikalar› içinde TÖS ve T. ‹LK-SEN 15-19 Aral›k 1969’da 4 günlük “genel ö¤retmen boykotu”nu gerçeklefltirdi. 160 bin civar›nda ö¤retmenin çal›flt›¤› 1969 Türkiye’sinde 110 bin civar›nda ö¤retmenin kat›ld›¤› bu boykot, iflçi s›n›f› tarihinin önemli grevlerinden biri olarak “meflru mücadele” anlay›fl›n›n oluflmas›nda kritik bir rol oynad›. 12 Mart 1971 darbesinin ard›ndan 20.09.1971 tarihli Anayasa de¤iflikli¤i ile memurlar›n sendikalaflma hakk› ortadan kald›r›ld›. Daha önce kurulmufl olan memur sendikalar›n›n faaliyetleri sona erdirildi. 1971’de sendika hakk›n›n ortadan kald›r›lmas›n›n ard›ndan memurlar 1980’e kadar sürecek olan yeni bir dernekleflme sürecine girdi. TÖS ve T. ‹LK-SEN’in yerine TÖB-DER kuruldu. (1971) dünden bugüne sendikacılık 41 TÜM-DER, MEM-DER gibi tüm memurlar› kapsamay› amaçlayan memur derneklerinin yan› s›ra TRT-DER, GENEL-DER, EGO-DER, DDY- DER, TEKDER, SAYIfiTAY-DER gibi iflyeri eksenli memur dernekleri ile daha genel ve kapsay›c› nitelikteki TÜS-DER, POL-DER, ENERJ‹DER, TÜM SA⁄LIK-DER, TÜMAS, TÜM-ÖD gibi mesleki temelde dernekler kuruldu. 1971-1980 döneminde de emekçilerin birli¤ini ve gücünü bölmeye dönük POL-B‹R, Ak›nc› Memurlar Derne¤i, Ülkücü Kamu Görevlileri Güç Birli¤i Derne¤i gibi örgütler türetildi. 12 Eylül darbesi dernekler kapat›ld›, mal varl›klar›na el konuldu. 1986’da eski TÖS, T.‹LKSEN ve TÖB-DER yönetici ve üyelerince ç›kar›lmaya bafllanan “abece dergisi” ile örgütlenme aray›fllar› yeniden bafllad›. 1988’de E⁄‹T-DER kuruldu. Bu geliflmede “1989 Bahar Eylemleri” ve 1990’daki “madenci yürüyüflü” itici bir rol oynad›. 8.05.1990’da Ankara’da E⁄‹T‹M-‹fi, Temmuz 1990’da ‹stanbul’da KAM-SEN, Tüzü¤ünde grev ve toplu sözleflme ibaresiyle SA⁄LIK-SEN ve BEM-SEN kuruldu. 13.11.1990’da ‹stanbul’da E⁄‹T-SEN kuruldu. Kendilerine art›k “kamu çal›flan›” ya da “kamu emekçisi” diyen kamu görevlilerinin sendikalaflmas› 盤 gibi büyümeye bafllad›. Tüm Maliye-Sen, Tüm Sa¤l›k-Sen, Tar›m-Sen, Hava-Sen, Tüm Haber-Sen, Enerji-Sen, Yap› Yol-Sen, Turizm-Sen, Tüm Sosyal-Sen, Tüm Yarg›-Sen, Tüm Enerji-Sen, Kültür-Sen, Banka-Sen, Emekli-Sen, ÖES, Tüm Ray-Sen, Demiryol-Sen vb. Bu sendikalar›n pek ço¤u güç ve eylem birli¤i yaparak “Kamu Çal›flanlar› Platformu”nu, daha sonra da “Kamu Çal›flanlar› Sendikalar› Platformu”nu oluflturdular. E¤itim‹fl’in bafl›n› çekti¤i bir k›s›m sendika ise “Eflgüdüm Komite- 42 dünden bugüne sendikacılık si”ni oluflturdular. Kamu emekçilerinin “hak verilmez, al›n›r” fliar›yla sendikalar›n› kurdu¤u, sendikalar›n kap›lar›na vurulan mühürleri söktü¤ü günlerde, sendikalar›n illegal oldu¤unu savunan “Türkiye Kamu Çal›flanlar› Vakf›” ve çevresi, 1992’de birdenbire TÜRK KAMU-SEN ad›yla bir konfederasyon ve ba¤l› sendikalar›n› kuruverdi. 1995’te devlet güdümlü Memur-Sen kuruldu. 14.09.1991 tarihinde E⁄‹T-SEN genel merkezi valilik taraf›ndan mühürlendi. Kamu çal›flanlar› sendikalar›na sahip ç›karak mühürleri söktü. Kamu emekçilerinin bu yeni sendikac›l›k anlay›fl› geleneksel tarzda oluflmufl iflçi sendikalar›n› da hareketlendirdi. 03.01.1994 tarihinde “tüm çal›flanlar›n ortak genel grevi” yap›ld›. 20 Nisan 1995’de yeni bir eylem dalgas› gelifltirildi. 16–17 Haziran 1995 tarihinde Türkiye’nin her yerinden gelen kamu emekçileri K›z›lay meydan›n› iki gün boyunca iflgal ederek, grevsiz, toplu sözleflmesiz bir sendika yasas›n› kabul etmeyeceklerini aç›klad›. TBMM de ele al›nan yasa tasar›s›n›n görüflmeleri ertelendi. 13.07.1995 tarihinde kamu emekçilerinin sendikalaflma haklar› anayasal düzeyde tan›nd›. 08.12.1995’te KESK’i (Kamu Emekçileri Sendikalar› Konfederasyonu) kuruldu. Siyasal iktidar, sendikalar› denetim alt›na almaya dönük yasa tasar›s›n› 1998 Mart’›nda TBMM gündemine getirdi. Kamu emekçileri, icazetçi sendika yönetimlerinin tüm engellemelerine ra¤men 4-5 Mart 1998’de Ankara’da gerçeklefltirdikleri direnifl ve eylemlerle “sahte yasa tasar›s›” püskürttü. Ne var ki, KESK’e egemen anlay›fllar›n ikircikli, icazetçi durufllar› neticesinde, devrimci anlay›fllar›n tüm direnifl ve karfl› koyufluna ra¤men, sendika- lar› denetim alt›na almay› amaçlayan, grev ve toplusözleflme haklar› gibi temel sendikal hak ve özgürlüklerden yoksun 4688 say›l› “Kamu Görevlileri Sendikalar› Kanunu” 25.06.2001’de TBMM- de kabul edildi. KESK’TE RE FORM‹ST SEND‹KACILI⁄IN ‹FLASI KESK, Sendika hakk›n›n meflru mücadele ile kazan›lmas›nda öncü rol oynad›. Devlet taraf›ndan, Kamu-Sen ve Memur-Sen'in kurdurulmas›, bu potansiyel gücün önünü kesmek, yükselen hareketi düzene yedeklemek içindi. Gelinen aflamada düzen cephesi büyük oranda baflar›l› oldu. Ancak bu sonuç asla KamuSen ve Memur-Sen'in baflar›s› de¤il, bir taraftan devlet üst kademesindeki yöneticilerin eliyle oldu¤u gibi, di¤er yandan da KESK yönetimini elinde bulunduran anlay›fllar›n, belli bir süreçten sonra izledi¤i politikalar›n ürünüdür. Erimenin nedenlerini de as›l olarak bu politikada aramak gerekir. Bu gün geldi¤imiz noktada KESK’in kendini var eden temel ilke ve amaçlardan ne kadar uzaklaflt›¤›n› görmek aç›s›ndan, Ankara Emniyetinin iftar yeme¤ine genel baflkan düzeyinde kat›l›m› ile kapitalizmin son süreçte yaflad›¤› krize yönelik yine KESK’in AKP Hükümetine, krizden nas›l ç›k›laca¤› ile ilgili öneri paketi sunmas› san›r›z yeterli olacakt›r. BURAYA NASIL GEL‹ND‹ KESK, '90'lardaki ç›k›flla birlikte alanlarda kurulan ilk konfederasyondu. KESK'in en büyük konfederasyon olmaktan 3. Konfederasyon konumuna gelmesi, nesnel ve öznel olmak üzere iki temel bafll›kta ele alabiliriz. Irkç›, gerici, dinci sendikalar›n güç kazanmas›, genel olarak estirilen flovenist dalgadan, kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı AKP iktidar›ndan ba¤›ms›z bir olgu de¤ildir. fiovenizm her alanda solu eritmeye çal›flmaktad›r. Yine nesnel nedenler aras›nda genelde solun mücadelesinin, s›n›f mücadelesinin gerili¤i say›labilir. Ancak nesnel koflullar ne kadar "a¤›r" olursa olsun, sendikal harekette bir erime yaflan›yorsa, bunu sadece o koflullarla aç›klamak anti-bilimsel bir tutumdur. KESK yönetiminin eriyifli, iktidar›n bask›lar› ve memurlar› kendi yandafl› sendikalara yöneltmeleri fleklinde aç›klama e¤ilimi, bir sendikan›n kendi varl›k nedenini inkardan baflka bir fley de¤ildir. O zaman soru fludur: Sen ne için vars›n? ‹ktidar›n bask›lar› karfl›s›nda direnmiyorsan, çal›flanlar›n haklar›n› kararl› bir çizgide savunmuyorsan, ilkelerinden ödün veriyorsan, kitle sana niye gelsin? Bu nedenle as›l tart›fl›lmas› gereken öznel nedenlerdir. KESK yönetimine yerleflen reformist anlay›fl, konfederasyonu mücadeleci çizgisinden uzaklaflt›rm›fl, kitlelere güven veren, çekim merkezi olma özelli¤ini yok etmifltir. Eriyifl ve izlenen politikalar, yönetimde yer alan reformist politikalar›ndan ba¤›ms›z de¤ildir. KESK üzerinden var olmaya çal›flan DSD, milliyetçi anlay›fl›n› dayatan Yurtsever Emek Hareketi ve onun ayak izine basan Emek Hareketi reformizmi, bugün gelinen noktadan do¤rudan sorumludurlar. Devrimci sendikac›l›k tasfiye edilmifl, asla düzenin çizdi¤i s›n›rlar d›fl›na ç›kmayan bir sendikac›l›k anlay›fl› giderek sendikalara hakim hale getirilmifltir. ‹stisnalar› bir yana, KESK ve ba¤l› sendikalar›n son y›llarda izledi¤i politikalara, eylem anlay›fl›na hakim olan icazetçiliktir. Sonuç almaktan uzak eylemlerle, c›l›z bas›n aç›klamalar› ile günü kurtarmaya çal›flan KESK reformist yönetiminin politikalar› iflas etmifltir. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Kapitalizm kendi mezar kazıcısını yaratmıştır. Ama burjuvazi, mezar kazıcısını, mezarı kazmakta özgür bırakmamıştır. Sınıf mücadelesinin doğasına ve yasalarına uygun olan da budur. İşin bu yanını görmeyenler, işçi sınıfının kapitalizmin mezarını "sürecin doğal akışı içinde" kazacağını düşünmüş ve bu düşünüş tarzı, kapitalizmin ilk dönemlerinden beri de sayısız sapmanın kaynağı olmuştur. SEND‹KAL MÜCADELEN‹N DURUMU Ülkemizde ve dünyada emekçilerin sendikal mücadelesi ve örgütlenmesinin oldukça büyük ölçülerde geriledi¤i bir dönemdeyiz. Sosyalist sistemin y›k›lmas›yla birlikte tüm dünya çap›nda sendikalar da büyük bir sald›r› alt›nda kald›. Fakat durumu yaln›zca bu dönemdeki sald›r›yla aç›klayamay›z. Çünkü sendikac›l›¤›n çok eskilere dayanan zaaflar› nedeniyle bu sald›r›lar püskürtülemeyince, bu gerileyifl ve erime kaç›n›lmazd›. Bugün iflte bunu yafl›yoruz. Kapitalizm kendi mezar kaz›c›s›n› yaratm›flt›r. Ama burjuvazi, mezar kaz›c›s›n›, mezar› kazmakta özgür b›rakmam›flt›r. Böyle olmas› da do¤ald›r. Hangi s›n›f, hangi iktidar, kendi mezar›n›n kaz›lmas›n› sessiz sedas›z izler ki? S›n›f mücadelesinin do¤as›na ve yasalar›na uygun olan da budur. ‹flin bu yan›n› görmeyenler, iflçi s›n›f›n›n kapitalizmin mezar›n› "sü- recin do¤al ak›fl› içinde" kazaca¤›n› düflünmüfl ve bu düflünüfl tarz›, kapitalizmin ilk dönemlerinden beri de say›s›z sapman›n kayna¤› olmufltur. Teorik olarak bu sapmalar›n birçok özelli¤i üzerinde durulabilir; ama onlar›n en yal›n yan› budur: ‹flçi s›n›f›na yüklenen tarihsel rolün hayat›n içinde kendili¤inden yerine getirilece¤ini düflünürler. Sendikal mücadele konusundaki sapmalar›n birço¤unun kayna¤›nda da bu vard›r. Ama elbette hayat onlara göre geliflmemifltir. Kapitalizm, tüm tarihi boyunca iflçi s›n›f›n› etkisizlefltirmeye, objektif ve sübjektif olarak güçsüzlefltirmeye yönelik politikalar uygulamaya koymufltur. Bu politikalar›n de¤iflmeyen hedeflerinden biri de, elbette ki sendikalar olacakt›. Amerikan mafyac› sendikalar›ndan tutun da CIA uzman› e¤itmenlerin yetifltirdi¤i sendikac›lar arac›l›¤›yla oluflturulan sendikal örgütlenmelere, tamamen devlet güdümlü sendikalara kadar, her türlüsü arenada yer ald›. Bu anlamda bizzat sendikalar›n kendisi bir "mücadele alan›" haline de geldi. Çünkü sendikalar›n birço¤u, iflçilerin d›fl›ndaki güçler taraf›ndan yönetilip yönlendiriliyordu. Bugün bu olgu çok daha belirgin durumdad›r. Sendikalar bugün alabildi¤ine gerilemifltir. Sendikal mücadele etkisizleflmifltir. Ama bu yar›n da böyle olacak demek de¤ildir. E¤er neden bu noktada olundu¤u do¤ru tespit edilirse, sendika ve di¤er örgütlenme biçimleri alt›nda iflçi s›n›f› mücadelesinin bugünkünden daha ileri noktalara tafl›nmas›n›n koflullar›, dinamikleri de vard›r. Ama kuflkusuz daha önemli mesele, iflçi s›n›f›n›n, sendikalar›n bu kavgadaki yerini do¤ru belirlemek, hepsinin ön flart›d›r. Onu do¤ru belirlemedi¤inizde, somutta sendikalara iliflkin do¤ru politika belirlemeniz de zordur. q dünden bugüne sendikacılık 43 EMPERYAL‹ZM KR‹Z VE ‹fiGAL Öncelikle son süreçte dilimize ve gündemimize yerleflen kriz kelimesini ne kadar do¤ru kullan›yoruz, kim ne anl›yor bunlar› bilerek k o n u fl m a y a b a fl l a y a l › m . Çünkü krizin hem tan›m›, hem nedenleri Nursel Tanrıverdi ve hem de do(Eğitim-Sen İstanbul lay›s›yla nas›l 3 Nolu Şube Eğitim afl›laca¤› koSekreteri) nusunda farkl› yaklafl›mlar söz konusudur. Bunun kayna¤› ise her zamanki gibi s›n›fsald›r. Krizin tan›m› ve nedeni için Marks’›n dediklerine bakal›m; "Bunal›m›n nedeni, kapitalist üretimde gittikçe ve zorunlu olarak artan mallar›n, proleterler taraf›ndan gittikçe ve zorunlu olarak sat›n al›namamas›d›r." Yani burjuvazi fabrikalar›nda mümkün oldu¤unca çok üretim yapmak ister. Ve üretti¤ini satmal›d›r ki kâr elde edebilsin. Ürettiklerinin bir k›sm›n› elbette emekçiler tüketecek, ancak emekçiye mümkün olan "en az ücreti" verme e¤iliminde oldu¤undan, bu da emekçilerin yeterince tüketememesi anlam›na gelecektir. Bu, kapitalist sistemde hiçbir zaman bitmeyecek olan bir çeliflki ve açmazd›r. Ücretler ve fiyatlar aras›nda kurulan denge zaman zaman iyice bozulur. Ücretler düfltükçe düfler ve emekçi tüketememeye bafllar. Asl›nda kapitalizmde kriz, en temel olarak, afl›r› üretim krizi biçiminde geliflir. Olay›n esas› budur. Bu durum kapitalistin kâr oran›n›n düflmesi gibi bir sonuç yarat›r. Ki bu da krizin nedenlerinden, görünümlerin- 44 emperyalizm, kriz ve işgal den biridir. Kriz, o günün koflullar›na, kapitalizmin geliflmesine göre, flu veya bu alandan patlak verebilir. Krizler genellikle ortaya ç›kt›klar› alana, döneme veya biçime göre adland›r›l›rlar: 1929 Bunal›m›, 1974 Petrol krizi gibi… Son kriz de bu nedenle daha çok, "finans krizi" olarak adland›r›lmaktad›r. Fakat belirtti¤imiz gibi, bu sadece sonuçtur. Krizler serbest rekabetçi dönemde kapitalizmin dönemsel özellikleridir. Belli dönemlerin sonunda kapitalizm krize kendi içinde k›smi bir çözüm getirebiliyordu. Fakat serbest rekabetçi dönemin bitip, tekelci dönemin bafllamas›yla, yani emperyalizm aflamas›yla birlikte krizler süreklileflmifltir. Lenin 1900 y›llar›n›n bafl›nda, "kapitalizmin ekonomik kriz ve buhranlar›n›n süreklileflti¤ini, bunun da dünya ölçe¤inde proleter devrimler ça¤›n› bafllatt›¤›n›" söylemifltir. Yani krizler, s›n›flar mücadelesinde ayn› zamanda mevcut düzenin en zay›f anlar› olarak da adland›r›labilir. Tekelci kapitalizm elinde biriken sermayeyi aktaracak yeni pazarlar bulup yüksek kârlar sa¤layarak tekrar sermayeye dönüflmezse, bu da krizlere neden olur. Emperyalizmin bu krizleri (1. ve 2. paylafl›m savafllar›nda oldu¤u gibi) ancak savaflla çözülebilmifltir. Emperyalizmin en büyük sorunu olan pazar ve talep yetersizli¤i, hemen her zaman flu veya bu düzeyde sürdü¤ü için, emperyalizmin krizi de sürmektedir. Bu da, dünya çap›nda ve ülkemiz özelinde devrimin nesnel koflullar›n›n olgunlaflmam›fl da olsa varl›¤› anlam›na gelir. Emperyalizm, sürekli bir kriz halindedir. Dönemsel bunal›mlar, bu krizin çeflitli gelifl- melere ba¤l› olarak t›rmanmas›d›r. Mevcut krizi de böyle görmek gerekir. ABD'deki kriz, beklenilen bir krizdi. Yaklafl›k bir y›l önceki emlak krizinde, baflta G–7 ülkeleri olmak üzere, emperyalistler milyarlarca dolarl›k ortak müdahalelerle krizin bu boyuta varmas›n› engellemeye çal›flt›lar ancak, krizi biraz geciktirebildiler sadece. Krizin nedenleri üzerine özellikle burjuva bas›n ve yay›n organlar›ndan aylard›r sürekli say›s›z yorumlar yap›l›yor. Oysaki krizi anlamak için; bir, kapitalizmin temel baz› yasalar›n› kavramak; iki, halklar›n durumuna bakmak gerekir. Kriz, borsalar›n tabelalar›nda görülen rakamlardan ibaret de¤ildir çünkü. Krizler de borsa salonlar›nda, ya da holdinglerin gökdelenlerinde meydana gelmiyor, oralara yans›yan sadece sonuçlard›r. Çok özet bir belirtme yapmak gerekirse kriz, hemen her zaman oldu¤u gibi kapitalizmin, emperyalist tekellerin oburlu¤undan, açgözlülü¤ünden ç›km›flt›r. Tekeller, oburdur, doymak bilmez bir kâr h›rs›na sahiptirler. Öyle ki, HEM çok kazanmak, HEM de emekçilere en az ücreti vermek isterler. Ve iflte bu onlar›n en temel açmazlar›ndan biridir; krizler de bu noktada patlar. Emekçilere az verdikçe, onlar›n al›m gücü düfler, tüketimi azal›r, tekellerin üretimi fazlal›k vermeye bafllar, finans tekellerinden al›nan krediler geri ödenemez hale gelir... En yal›n haliyle ABD'deki kriz bu mekanizma içinde patlak vermifltir. Yani krizin temelinde, pek söz edilmese de halklar›n yoksullaflt›r›lmas› vard›r. Sorunun temelinde yukar›da iflaret etti¤imiz gibi, yine, emperyalist politikalar›n pervas›zl›¤› vard›r ve yokkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı sullaflt›r›lanlar›n içinde Amerikan halk› da bulunmaktad›r. 1980'lerde de emperyalist sistemde yine benzer bir bunal›m yaflanm›flt›. Bunu hat›rlamak, yaflanan kriz aç›s›ndan son derece aç›klay›c› olacakt›r. 1980'lerdeki bunal›m›n yaratt›¤› sonuçlar›n en önemlisi, "emperyalist ülkelerdeki göreceli sosyal refah›n yerini, giderek mutlaklaflan yoksullaflmaya b›rakmas› ve ‘sosyal refah devleti’ politikalar›n›n terk edilmesi" olmufltu. O süreçte bir zirvede al›nan karar› flöyle aç›klayabiliriz; konut, e¤itim, sa¤l›k baflta olmak üzere, her alanda haklar›n k›s›lmas› ve vergilerin a¤›rlaflt›r›lmas›… Dolay›s›yla bugünkü krizde de sürecin halklar aç›s›ndan benzer bir geliflme seyri izleyece¤ini söylemek mümkündür. Krizlerde hemen sistem çöküyor gibi beklentilere girenler vard›r. Hay›r; emperyalizm-ezilen halklar çeliflkisinde, halklar cephesinden emperyalizme güçlü vurufllar olmad›¤› sürece, emperyalist sistem sars›nt›lar geçirse de, kendi içinde çözümler üretip aya¤a kalkabilir. Krizlerde, burjuvazinin çeflitli kesimleri aras›nda güç kaymalar› olur; bir k›s›m burjuvalar, tekeller iflas ederken, baflka tekeller daha fazla palazlan›r. Ama emekçiler cephesinde böyle bir geliflme hiçbir zaman yaflanmaz. Emekçiler, böyle dönemlerde topyekûn yoksullafl›rlar; iflçinin, memurun, yoksul köylünün, küçük üreticinin, esnaf›n, hatta ço¤u kez serbest meslek sahiplerinin gelirleri azal›r, yaflam standartlar› düfler. Batan tekellerin imdad›na devlet veya IMF, Dünya Bankas›, merkez bankalar› yetiflir. Ama emekçiler topyekûn batmaktayken, onlara elini uzatan tek bir devlet, tek bir uluslararas› kurum olmaz. Bu olgu bile, krizlerin emekçiler ve burjuvalar için nas›l farkl› seyretti¤ini kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Çok özet bir belirtme yapmak gerekirse kriz, hemen her zaman olduğu gibi kapitalizmin emperyalist tekellerin oburluğundan açgözlülüğünden çıkmıştır. Tekeller oburdur. Doymak bilmez bir kör hırsına sahiptirler. Öyleki hem çok kazanmak hem de emekcilere en az ücreti vermek isterler. Ve işte bu onların en temel açmazlarından biridir, krizlerde bu noktada patlar. gösterir. Bizim ülkemiz de dâhil tüm yeni sömürge ülkeler ve emperyalist ülkelerin yöneticileri bu krizin kendilerine ne kadar zarar verece¤ini hesaplamaya çal›fl›yor ve krizin yükünü kendileri için en aza indirme çabas› içindeler. Bu etkiden kurtulman›n tek yolu bu sistemin d›fl›na ç›kmakt›r. Tersi durumda hem bu sistemde kal›p hem de krizlerden etkilenmemek imkâns›zd›r. Sistemin bir parças› olundu¤u sürece, krizlerin yükü hep adaletsiz biçimde halklar›n üzerine yüklenmeye devam edecektir. Emperyalist sistem iç içe geçmifl say›s›z kuflatma çemberinden oluflur. Sistem, yeni-sömürgeler için bir çemberdir; bunal›m›n yükü, emperyalist merkezlerden yeni-sömürgelere aktar›l›r. Yeni-sömürgelerde ise, faturan›n yüklenece¤i kesimler yine emekçi halklard›r. Bu krizle birlikte bizlerin omuzlar›na düflen yük her süreçten daha a¤›rd›r. Öyle ki kitlelerin açl›¤› kap›da beklemektedir. Di¤er tart›fl›lmas› gereken konu ise Amerika’n›n en büyük finans kurumlar›ndan ikisinin bat›fl› ve onun ard›ndan oluflan krizin özel bir gündem yap›l›p dünya gündeminin bafl köflesine yerlefltirilmifl olmas›d›r. Oluflan açl›k kitlesi bir milyar› geçmifltir. Tart›fl›lmas› gereken iki Amerikan finans kurumu mudur? Yoksa say›s› bir milyar› aflan insanlar›n açl›¤› m›d›r? Elbette, bu iki farkl› pencereden bak›ld›¤›nda görülenler de farkl›d›r. Biz, krizde emekçilerin açl›¤›n›, iflsizli¤ini, sefaletini görüyoruz. Aç›n bak›n burjuva medyan›n sayfalar›na, krizin borsalar, hisse senetleri, flirketlerin de¤erleri üzerindeki etkilerinden baflka bir fley göremezsiniz. Dinleyin hükümetin sesini, krizi tekellerin zarar görmemesi için önlem paketleri haz›rlayarak atlatmaya çal›fl›yorlar. ‹flte 2009 flubat ay› itibari ile karar alt›na al›nan bir dizi önlem: - Sigorta primine ait iflveren hisselerinin ‹flsizlik Sigortas› Fonu'ndan karfl›lanmas›nda öngörülen süre 1 y›ldan 2 y›la ç›kar›lacak. - K›sa çal›flma için öngörülen azami 3 ayl›k süre, 6 aya ç›kar›lacak. - Tekstil, konfeksiyon ve deri sektörlerinde faaliyet gösteren iflletmelerden belirlenen illere tafl›nanlara, Kurumlar Vergisi'nin 5 y›l süreyle yüzde 5 indirimli uygulanmas›. - Hazine ve il özel idareleri ve belediyelere ait arazi veya arsalar›nda 49 y›l süreyle ba¤›ms›z ve sürekli nitelikli irtifak hakk› tesis edilebilecek. - 31 Aral›k 2013'e kadar AR-GE alan›nda çal›flan personel ücretinin yüzde 80-90'›, vergiden muaf olacak. - Vergi teflviki, sigorta primi iflveren hissesi teflviki ile enerji deste¤inden yararlanma süresi 31 Aral›k 2008'de bitenler, bir y›l daha destek alacak. - ‹nternet servis sa¤lay›c›l›¤› emperyalizm, kriz ve işgal 45 hizmetine iliflkin Özel ‹letiflim Vergisi yüzde 15'ten yüzde 5'e indirilecek. Bugün ekonomik krizden gerçek anlamda etkilenen kesimler; bu kriz bahane edilerek iflten ç›kar›lanlar; krizle birlikte ücretleri daha da dibe vuranlar, sosyal haklar› ellerinden al›nanlar, ifl bulma umudunu kaybedenler ve do¤rudan veya dolayl› yollarla daha da yoksullaflan kesimlerdir. Yasada en önemli "k›yak"lardan biri, patronlar›n iflsizlik sigortas› fonundan yararland›r›lmas›d›r. Yasa, güya "‹stihdam yaratmak" amac›yla patrona, çal›flt›rd›¤› 18–29 yafl aras› erkek ve 18 yafl üstü kad›n iflçilerin, patronlar›n ödemesi gereken sigorta primlerini fondan ödüyor. Bu maddelerin kriz karfl›s›nda emekçileri hiçbir flekilde korumad›¤› ortadad›r. Emekçilerin d›fl›ndaki say›lar› resmi rakamlara göre üç milyonu aflan iflsizler, mevsimlik iflçiler, kay›t d›fl› çal›flanlar ve di¤erleri için de hiçbir fley içermemektedir. fiubat ay›nda tekelleri rahatlatmak üzere ç›kar›lan yasan›n ard›ndan sanayi ve ticaret bakan›n›n aç›klamas› flöyleydi: "Düzenlemelerin en önemlilerinden birisi tüccar, sanayici ve ifladamlar›n›n oda ve borsalara, oda ve borsalar›n da TOBB'a olan aidat borçlar›n›n, as›llar›n›n 6 ay içinde ödenmesi halinde gecikme zamlar›n›n silinmesine iliflkin olacak". Düflünülenler aç›k. Ç›kar›lan yasan›n, tekellerin krizini ne kadar çözece¤i ayr› bir konu fakat AKP hükümetinin tekelleri ferahlatmak için canh›rafl çal›flt›¤› ortada. Çünkü esas›nda iki ayr› dünya vard›r. Onlar›n kayg›lar› ve sorunlar› farkl›, halklar›n kayg›lar› ve sorunlar› farkl›d›r. Ve her kesim "kendi sorunlar›n›n" çözümü peflindedir. S›n›f mücadelesinin do¤as›na uygun olan da budur. Her s›n›f ve kat- 46 emperyalizm, kriz ve işgal Bu noktada emekçilerin mücadelesini örgütlemek uzun vadeli, içinde birçok mücadele biçimini barındıran süreklilik ve kararlılık içeren bir program gerektirir. Birlikte mücadeleli örgütleyecek, işten çıkarmaları, zamları sendikasızlaştırmanın karşısına barikat örebilecek, iktidarla çatışmayı, bedel ödemeyi göze alacak bir programa sahip oyunmalıdır. man, olgulara ve geliflmelere kendi s›n›f penceresinden bakar. Do¤al olarak ABD'de bafllay›p giderek etkisi yay›lan krize iliflkin yorum ve de¤erlendirmeler de bu farkl›l›¤› yans›t›yor. Bugün gelinen aflamada yaflanan kriz, emperyalist sistemi bizim gibi ülkelerin ba¤›ml›l›¤›n› anlamak için ve onu krizin yükünü çeken halka somut olarak göstermek için bir f›rsat olabilmelidir. Tüm bunlar›n karfl›s›nda emin ad›mlarla yürüyen bir örgütlülükle ve programlarla baflar›ya ulaflabiliriz. Kriz derindir. Faturas› yüklü olacakt›r. Dünyada ve ülkemizde iflten ç›karmalar›n daha bugünden ulaflt›¤› boyutlar bile bunu göstermeye yeterlidir. flu an resmi rakamlara göre ülkede kay›tl› iflsiz say›s› 3 milyon 802 bin kifli, nüfusun yüzde 16,1’ine denk düflüyor. O halde, bu noktada emekçilerin mücadelesini örgütlemek uzun vadeli, içinde birçok mücadele biçimini bar›nd›ran, süreklilik ve kararl›l›k içeren bir program› gerektirir. Birlikte mücadeleyi örgütleyecek, iflten ç›karmalar›n, zamlar›n, sendikas›zlaflt›rman›n karfl›s›na barikat örebilecek, iktidarla çat›fl- may›, bedel ödemeyi göze alacak bir programa sahip olunmal›d›r. Yoksa kendini ezilenin yoksulun taraf›nda ve temsilcisi görmeyen, yuvarlak ve mu¤lâk ifadelerle geçifltirilmifl, s›n›f sendikac›l›¤› anlay›fl›ndan uzak, emekçilerin sorunlar›n› çözmeyi hedeflemeyen, krize karfl› bir fleyler yap›yor görünmekten öteye gitmeyen icazetçi "program"larla çözümler üretilemez. Öyleyse kimin cephesinden bak›lacak? KESK, D‹SK, icazetçilikten kopabilmeli, düzen içi politikalar›n›n özelefltirisini yapabilmelidirler. Baflka türlü krizin faturas›na karfl› emekçilerin direniflini örgütleyemezler. Belirtti¤imiz gibi, böyle bir programa sahip olman›n ilk ad›m›, icazetçi politikadan kurtulmakt›r. Bu yap›lmad›¤› sürece, emekçilerin kitlesel ve militan mücadelesi örgütlenemez. ‹cazetçi politikalar terk edilmedikçe, do¤ru politikalar, talepler, sloganlar, taktikler ortaya konulamaz. S›n›f mücadelesi temelinde bir sendikac›l›¤a dönülmedi¤i sürece, miting alanlar›nda toplanan binlerce emekçinin tepkisi düzen içinde eriyip gidecektir. Çözümsüzlük, emekçileri daha da umutsuzlaflt›rarak, sorunlar›n mücadele ederek çözülebilece¤ine dair güvenlerini yitirmelerine neden olacakt›r. Bundan kazançl› ç›kan ise tekeller olacakt›r. Emekçilere uzanacak el, kendi örgütlü güçleri olabilir ancak. Baflka bir ihtimal yoktur. Emperyalist krize ve krizin sonuçlar›na karfl› “iyilefltirmelerle” s›n›rl› düflünmekten, düzen içi çözümler aramaktan ç›k›p emekçilerin kurtuluflu; ba¤›ms›zl›k, demokrasi, sosyalizm mücadelesi bak›fl aç›s›yla hareket etmekten baflka bir ihtimal yoktur. q kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ORTAK DÜfiMAN ORTAK MÜCADELE Ak a n h e r d am l a k a nd a , her damla gözyaflfl››nda ABD ve iflflb b i r li k ç i l er i n i n e l i vard›r ABD emper yalizminin Ortado¤u’ya el atmas› ilk olarak 5 Ocak 1957’de Amerikan Baflkan› Eisenhower’›n ünlü doktrinini aç›klamas›yla birİbrahim Sönmez (Tümbel-Sen İstanbul likte oldu. 1 Nolu Şube Sekreteri) E i s e n h o wer’›n Doktrinine göre Amerikan emperyalizmi, Frans›z ve ‹ngiliz’in giderek egemenliklerinin zay›flad›¤› Ortado¤u da egemenli¤ini kuracakt›. Eisenhower Doktrini, geliflen halk hareketleri karfl›s›nda zay›f düflen iflbirlikçileri kurtarmak ve yeni-sömürgelerin sömürü alanlar›ndan ç›kmas›n› engellemek için “dolayl› sald›r›” tan›m› gelifltiriyordu. Doktrinin di¤er önemli yan› ise, Amerika’n›n bu doktrinini hayata geçirirken, dayanaca¤› iki temel ülkeden birisinin ‹srail di¤erinin Türkiye olmas›yd›. Yani BOP’ta oldu¤u gibi Amerika’n›n Ortado¤u için ilk projesinde de bu iki ülkenin tafleronluk-jandarmal›k rolü önemli olacakt›. Ortado¤u’da çeflitli ikili özel anlaflmalarla,askeri üs ve karakol noktalar›n›n artt›r›lmas›,daha sonra Cento ad›n› alacak olan Ba¤dat Pakt›n›n kurulmas› bu politikan›n ürünüdür. Bu pakt ve anlaflmalar ABD’nin Ortado¤u egemenli¤inde dayand›¤› iflbirlikçi güçleri flekillendirmifltir. Ortado¤u'nun emperyalistler taraf›ndan sömürkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı gelefltirilmesi Osmanl›'n›n y›k›lmas› sürecine dayan›r. Osmanl› y›k›lmaya bafllad›kça egemenli¤i alt›ndaki topraklar da giderek emperyalist ülkelerin egemenli¤i alt›na girmeye bafllar. Ortado¤u'nun ilk emperyalist efendileri 1. Paylafl›m Savafl›'n›n galipleri Frans›z ve ‹ngilizler idi. Bu süreçte çeflitli anlaflmalar imzaland›. Frans›zlar Ortado¤u'da yaflayan ve müslüman olmayan az›nl›klar›n koruyucusu olma s›fat›n› elde ederek Ortado¤u'daki varl›¤›n› anlaflmalarla kabul ettirmifl oldu. Suriye ve Lübnan üzerinde egemenlik kurdu. Lübnanl› iflbirlikçileri arac›l›¤›yla Ortado¤u'ya sermaye ihrac›na bafllad›lar. ‹ngilizler M›s›r'da egemenlik iliflkisi gelifltirmenin yan›nda, Ortado¤u halklar›na karfl› kullanmak için, Filistin topraklar›nda ‹srail devletinin kurulmas›n› sa¤lad›. Fakat, emperyalizmin Ortado¤u'ya yerleflmesi, Ortado¤u'da Arap milliyetçisi anti-emperyalist hareketlerin de geliflmesine neden olur. Örne¤in, M›s›r'da Nasr önderli¤indeki hareket ‹ngiliz iflbirlikçilerinin iktidar›na son verir. Suriye, Irak, Libya gibi ülkelerde de emperyalizme karfl› iktidarlar kurulur. Bu süreç ‹ngiliz ve Frans›zlar›n Ortado¤u'daki güçlerini büyük oranda yitirdikleri dönem olur. Ki, Eisenhower Doktrini de, Frans›z ve ‹ngilizler'in egemenli¤inin zay›flad›¤› Ortado¤u topraklar›nda, 2. Paylafl›m Savafl›'n›n galibi ülke olarak egemenlik kurma plan› üzerine flekillenir. 1956 y›l›nda Frans›z ve ‹ngiliz emperyalistlerinin Süveyfl Kanal› iflgalinin baflar›s›zl›kla sonuçlanmas› ve çekilmek zorunda kalmalar›, ayn› zamanda, bölgedeki egemenliklerini ABD emperyalizmine devretmeyi de kabullenmeleri anlam›na gelmifltir. O r t ado ¤u' da b a¤› ms› zl› k mücadelelerine karflfl›› savaflfltt›, iflflb birlikçi iktidarlar kur mak ve pekiflflttir mek i ç i n d a rb e l e r ö r g ü t l e d i ABD emperyalizminin Ortado¤u'da ilk sald›r› hedefi, Lübnan'daki emperyalizmin iflbirlikçisi Falanjistler'in iktidar›na karfl› savaflan güçler oldu. ABD deniz piyadelerini Lübnan'a ç›kard› ve ayn› zamanda ‹ngilizler de K›br›s üzerinden paraflütçülerini Ürdün'e indirdi. Emperyalizm Ortado¤u'da -niteli¤i ne olursa olsun- anti-emperyalist bir geliflmeye tahammülünün olmad›¤›n›, bunu bast›rmak için her yönteme baflvurmay› meflru gördü¤ünü, gerekti¤inde tüm uluslararas› yasa ve kurallar› da hiçe sayarak aç›kça sald›r›ya yönelece¤ini gösterdi. (1958'de ABD'nin Lübnan'a asker indirmesinde ‹ncirlik Üssü kullan›ld›.) ‹ran'da Musadd›k iktidar›, ‹ran'›n ulusal ç›karlar›n› ön planda tutan milliyetçi bir politika güderek emperyalist tekellerin elindeki petrolü millilefltirince, CIA patentli bir darbe ile iktidardan alafla¤› edilerek yerine tekrar fiah iktidara getirildi. Bir millilefltirme olay› da ‹randan sonra 1956'da M›s›r'da yafland›. Emperyalizmin denetimindeki Süveyfl Kanal›, antiemperyalist radikal tav›rlar alan NASR yönetimince 1956da millilefltirildi. Bunun karfl›l›¤› önce ‹ngiliz ve Frans›z emperyalistlerinin bölgedeki emperyalizmin vurucu gücü ‹srail'i de kullanarak iflgal giriflimi oldu. Fakat SSCB'nin de müdahalesi ile baflar›s›z bu giriflimin ard›ndan, M›s›r'da iktidar de¤iflikli¤ini bu sefer do¤rudan Ameriortak düşman ortak mücadele 47 ka darbe girifliminde bulunarak Nisan 1957'de denedi fakat bu giriflim de baflar›s›z oldu. 1962'de CIA arac›l›¤›yla Amerika, Irak'ta BAAS Partisi'nin darbe ile iktidara gelmesine destek verdi. Darbede 10 bin muhalif öldürüldü. Türkiye'de 12 Mart 1971'de ve 12 Eylül 1980'de, ABD emperyalizmi, iflbirlikçisi tekellerin iktidarlar›n› güçlendirmek, devrimci, anti-emperyalist mücadeleyi terörle geriletmek için peflpefle iki darbe yapt›rd›. 12 Mart 1971'de Süleyman DEM‹REL hükümetini devirerek yönetimi ele geçiren iflbirlikçi tekelci burjuvazinin denetimindeki ordu, bizzat ABD emperyalizminin direktifiyle, Türkiye halk›na karfl› savafl açt›. Devrimciler, yurtseverler, ayd›nlar ve emekçiler katledildi, iflkenceden geçirdi, hapishanelere dolduruldu. Demokratik örgütler kapat›ld› veya çal›flamaz hale getirildi. Yine birçok siyasi hareket önderi katledildi. 12 Mart'›, 12 Eylül 1980 Faflist Cuntas› izledi. Yine ABD iflbirlikçisi oligarflik iktidar, krizler ve devrimci mücadelenin yükselmesi nedeniyle parlamento arac›l›¤›yla yönetmekte zorlan›r duruma gelmifl, emperyalizm ve iflbirlikçi tekellerin ekonomik, sosyal programlar›n› hayata geçirmek için askeri faflist rejim ihtiyac› ortaya ç›km›flt›. Yine, iflbirlikçi ordu arac›l›¤›yla yönetime el konuldu. Devrimcilere, demokratlara, anti-emperyalist güçlere yönelik büyük bir teröre yönelindi, ülkede aç›k faflizm kurumlaflt›r›ld›. Aç›k faflizmin kurumlar›, 12 Eylül 1980'den itibaren Türkiye'de yönetimin ayr›lmaz parças› oldu. ‹flflb birlikçi paktlar kurdu 31 Ocak 1955'te Türkiye'nin ABD iflbirlikçisi iktidar›n›n Baflbakan› Adnan Mende- 48 ortak düşman ortak mücadele res Ba¤dat'a giderek Amerikan-‹ngiliz yanl›s› Irak Hükümeti Baflbakan› Nuri Said ile bir pakt anlaflmas› imzalad›. Pakt, Ba¤dat Pakt› olarak tarihe geçti. Pakt›n amac› baflta M›s›r, Suriye, Filistin olmak üzere, antiemperyalist, Amerikan emperyalizmine karfl› güçlerin, hareketlerin geliflimini engellemek, bu ülkelerde ve genel olarak Ortado¤u'da Amerikan emperyalizminin ç›karlar› çerçevesinde iktidarlar kurulmas›na çal›flmak, bunun için gerekti¤inde askeri güç kullanmakt›. Ba¤dat Pakt›'na 4 Nisan 1955'te ‹ngiltere, 23 Eylül 1955'te Pakistan ve 3 Kas›m 1955'te ‹ran kat›ld›. Fakat 14 Temmuz 1958'de Irak'ta "Genç Subaylar" darbesi ile Amerikan iflbirlikçisi Baflbakan Nuri Said ve Kral Faysal öldürüldü. Irak böylece Ba¤dat Pakt›'n›n d›fl›na ç›kt› ve Ba¤dat Pakt› parçaland›, geriye kalan üç iflbirlikçi ülke Pakistan, ‹ran ve Türkiye CENTO'yu oluflturdu. Sonras›nda 1979 y›l›nda fiah iktidar›n›n devrildi¤i ‹ran devrimiyle birlikte CENTO pratik olarak da¤›ld› fakat feshedilmedi. Temmuz 1957'de ‹srail Baflbakan› Bengorion gizlice Ankara'ya gelerek Menderes hükümeti ile Suriye ve Araplar'a karfl› iflbirli¤ini gelifltirme karar› ald›lar. 1995 y›l›na kadar daha çok gizli yürütülen Türkiye ‹srail iliflkileri 1995 y›l›ndan itibaren daha aleni ve Ortado¤u'da ABD'nin ç›karlar› do¤rultusunda kullan›lan daha aktif bir iliflki haline geldi. Dünyan›n her yan›nda iflbirlikçisi devletlere, ihtiyaçlar› çerçevesinde kullanmak ve iç dayan›flmalar›n› sa¤lamak için paktlar kurduran ABD emperyalizminin Ortado¤u'daki iflbirlikçisi devletlere kurdurdu¤u di¤er bir halklara karfl› savafl pakt›n›n ad› CCRPE (Körfez Ülkeleri ‹flbirli¤i Konseyi)’dir. CCRPE ise 1981 y›l›nda ‹ran d›fl›ndaki körfez ülkelerine kurdurulmufl bir paktt›r. Bir baflka ABD operasyonu, M›s›r ve ‹srail'in, Washington yak›nlar›ndaki Camp David'te biraraya getirilerek, Filistin direniflini birlikte bast›rmak için iflbirli¤i anlaflmas› yaparlar. Anlaflmaya göre Gazze bölgesinde M›s›r'a, Bat› fieria bölgesinde de Ürdün'e "muhtariyet verilecek", bölgede M›s›r ve Ürdün'e ba¤l› s›n›rl› bir özerkli¤i olan yönetim kurularak Filistin direnifli bitirilecektir. Bu anlaflma, Filistin halk›n›n günlerce süren gösterileriyle karfl›lan›r ve M›s›r'la ‹srail aras›nda kimi iliflkilerin gelifltirilmesi ile s›n›rl› kal›r. Filistin direniflini tasfiye çerçevesinde prati¤e getirilemez. Bölgede kullanaca¤› askeri güçler oluflfltturdu silahlanmay› körükledi ABD emperyalizmi Ortado¤u'da kendi politikalar›n› uygulataca¤›, ç›karlar›n› koruyacak bölgesel askeri güçler oluflturmufltur. ‹srail ve Türkiye bu güçlerin bafl›nda gelenlerdir. Her iki ülkenin de ordusu, hem ABD'nin silah pazar› olmufl, hem de, bölgede ABD ç›karlar› için kullan›lm›flt›r. ABD emperyalizminin deste¤i ile ‹srail Ortado¤u'da önemli bir askeri güce ulaflm›fl, askeri donan›m aç›s›ndan bölge ülkeleriyle k›yaslanamayacak bir duruma gelmifltir. Yine, ‹srail ABD'nin denetiminde silah üreten, ihraç eden ülke haline getirildi. Baflta Latin Amerika, Afrika ve Asya olmak üzere dünyan›n birçok ülkesine silah satmaktad›r. ‹srail Ortado¤u'da silahlanma yar›fl›nda da önemli iflleve sahiptir. Sahip oldu¤u silahl› güç, Arap ülkelerinin ço¤unun ‹srail sald›rganl›¤›na karfl› silahlanmas›nda kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı önemli bir etkendir. Kuveyt'in, Körfez Savafl› sonras› silahlanma harcamalar› da çarp›c›d›r. Kuveyt, ABD baflta olmak üzere birçok emperyalist ülkeyle savunma iflbirli¤i anlaflmas› imzalad›, ordusunu büyüterek geliflmifl silahlarla donatt›. ABD'nin bölgedeki askeri güçlerinden biri durumuna geldi. Ayn› fley Umman, Ürdün, Katar, Bahreyn, BAE gibi ülkeler için de geçerlidir. Ortado¤u'ya en fazla silah satan emperyalist ülke de ABD emperyalizmidir. Gerek silah sat›fllar›ndan kar elde etmek, gerekse de bölgede kendisine ba¤›ml› askeri güçler oluflturmak için Ortado¤u'yu silah deposuna çevirmifl, silahlanma yar›fl› bafllatm›fl ve körüklemifltir. Ülkeler aras›nda gerginlikler, çat›flmalar, savafllar ç›karm›fl, silah talebini art›rm›flt›r. Ortado¤u silah pazar›n›n; 1973-78 aras› dönemde yüzde 51'i, 1979-83 aras› dönemde yüzde 62'si ABD'nin elindedir. ABD baflta olmak üzere emperyalist politikalar›n etkisiyle, Ortado¤u'da askeri harcamalar 4 milyar dolardan 1983'te 68 milyar dolara, "körfez krizi"nin hemen ard›ndan 1992'de 150 milyar dolara ç›km›flt›r. Ortado¤u'da h›zla silahlanan ülkelerden biri de Suudi Arabistan'd›r. Bu ülkenin silahland›r›lmas›nda da ABD emperyalizminin rolü belirleyicidir. O r ta d o¤ u 'y u ü s le r le donatt›, bu üsler iflflg gallerde katliamlarda kullan›ld› Amerika'n›n Ortado¤u'ya yerleflmesi, askeri, ekonomik, siyasi her alanda olmufltur. Türkiye, ‹srail gibi jandarmalar›n›n yan›nda, do¤rudan kendi askeri güçlerini yerlefltirdi¤i üslerle de Ortado¤u'yu donatm›flt›r. Bu üslerin bir k›sm› Türkikamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Ortadoğu'ya en fazla silah satan emperyalist ülke de ABD emperyalizmidir. Gerek silah satışlarından kar elde etmek, gerekse de bölgede kendisine bağımlı askeri güçler oluşturmak için Ortadoğu'yu silah deposuna çevirmiş, silahlanma yarışı başlatmış ve körüklemiştir. ye'deki Adana-‹ncirlik, Malatya-Erhaç, Diyarbak›r-Pirinçlik, Yalova-Karamürsel, Mufl, Batman gibi askeri üslerdir. Bunun d›fl›nda, Ortado¤u'da birçok askeri üssü mevcuttur ve bunlar›n say›s›n› her geçen gün artt›rmaktad›r. Yak›n zaman için Afganistan'›n ve Irak'›n iflgalinde bu üsler ve iflbirlikçi ülkelerin limanlar›na yanaflt›r›lan savafl gemileri yo¤un olarak kullan›lm›flt›r. Salt Irak'›n iflgalinde, Türkiye ‹ncirlik Üssü'nden binlerce kez Irak'› bombalamak için uçaklar›n havaland›¤›, Türkiye'nin en yetkili a¤›zlar›ndan aç›klanm›flt›r. Ayn› flekilde, Ortado¤u'da hemen hemen üs kurmad›¤› ülke b›rakmam›flt›r denilebilir. Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Yemen baflta olmak üzere di¤er ‹ran d›fl›ndaki körfez ülkeleri askeri üslerinin bulundu¤u kimi ülkelerdir. Üsler ve paktlar ülkelerin iflgal edilmesinde, halklar›n üzerine bombalar ya¤d›r›lmas›nda kullan›ld› ABD emperyalizmi ve iflbirlikçilerinin Ortado¤u'da egemenlik kurma politikalar›n›n en temel parçalar›ndan biri, Filistin direniflinin teslim al›nmas› olmufltur. Bu nedenle denilebilir ki, birçok sald›r›lar›nda temel hedeflerden birisi Filistin olmufl, Filistin'e sald›r› ve Filistin direnifli çerçevesinde Ortado¤u halklar› emperyalizmin yan›nda ya da karfl›s›nda saflaflm›flt›r. Elbette Filistin'in yan›nda di¤er birçok Ortado¤u ülkesi de emperyalist sald›rganl›¤›n hedefi olmufltur. 1970 Eylül'ünde iflbirlikçi Ürdün iktidar› Ürdün'de mülteci kamplar›na ve Filistinli gerilla güçlerine sald›rd›, fakat karfl›laflt›¤› direnifl karfl›s›nda zor duruma düflen Ürdün'e destek iflbirlikçisi oldu¤u Amerikan emperyalizminden geldi. Amerika'n›n, ‹srail üzerinden Ürdün'e ulaflt›rd›¤› son model silahlarla mülteci kamplar› günlerce bombaland›. Katliamda onbinin üzerinde Filistinli öldürüldü. Bu katliam tarihe "Kara Eylül Katliam›" olarak kaydedildi. 1967 y›l›, 6 Gün Savafllar› olarak an›lan 5-10 Haziran tarihleri aras›ndaki çat›flmalarda, Eski Kudüs, Sina, Gazze fieridi, Ürdün Irma¤›'n›n bat›s›nda kalan ve Bat› fieria ad› verilen Ürdün topraklar›, ‹srail-Suriye s›n›r›ndaki Golan Tepeleri ‹srail taraf›ndan iflgal edildi. 1982 y›l›nda, Filistin Kurtulufl Örgütü kamplar›n›n bulundu¤u Güney Lübnan ‹srail taraf›ndan bombaland› ve iflgal bafllat›ld›. 2000 Filistinli katledildi. 1986 y›l›nda Libya, emperyalizme karfl› direndi¤i için ABD uçaklar› taraf›ndan havadan bombalanarak katliam yap›ld›. 1991'de Amerika Irak'› bombalad›, 42 gün süren savaflta 100 bin Irakl› katledildi. Amerika'n›n Irak'a sald›r›s› bombalamalar›n devam›nda ambargo biçiminde sürdü, ambargo nedeniyle yar›m milyonu çocuk olmak üzere 1.5 milyon ortak düşman ortak mücadele 49 Irakl› yaflam›n› yitirdi. Ambargo nedeniyle, Irak'›n sa¤l›k harcamalar›na ay›rd›¤› kaynak 1987-1995 y›llar› aras›nda %95 küçülmüfltür. Y›ll›k ilaç al›m›na ayr›lan para 360 milyon dolardan 33 milyon dolara düflmüfltür. 1998 Mart ay›nda 5 yafl›n alt›nda 5.255 çocuk yaflam›n› yitirmifltir. Ayn› ay 50 yafl›n›n üzerinde olan 2.175 kifli yaflam›n› yitirmifltir. 16 Aral›k 1998'de Irak halk›n›n üzerine ABD emperyalizmi taraf›ndan yüzlerce füze ya¤d›r›ld›. B ö l g e p e t r ol zeng ini oldu¤u halde halklar yoksulluk içinde Ortado¤u ülkeleri petrol, do¤algaz üretimi aç›s›ndan en zengin bölgede olmas›na ra¤men, halklar› yoksulluk içinde yaflamaktad›r. 1999 y›l› rakamlar›yla Japonya'n›n petrol ihtiyac›n›n yüzde 75'ini, Avrupa'n›n yüzde 50'sini, ABD'nin de yüzde 20'sini Ortado¤u'dan karfl›lamas› Ortado¤u'nun petrol zenginli¤ini göstermeye yeterlidir. ‹ran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Bahreyn, M›s›r, Kuveyt, Libya, Umman, Katar, Birleflik Arap Emirlikleri petrol, do¤al gaz yan›nda birçok yeralt› madeni ç›kar›lan ülkelerdir. Fakat bu zenginlik Ortado¤u halklar›n›n yaflamlar›na yans›mam›flt›r. Bunun sorumlusu ABD emperyalizmi ve iktidara getirdi¤i iflbirlikçileridir. ABD, Ortado¤u'nun bu zenginli¤ini ele geçirmek için katliamlardan, iflgallere, iflbirlikçilefltirmeden, halklar› birbirlerine düflman edip çat›flt›rmaya her yöntemi kullanm›flt›r. Ortado¤u halklar› bu zenginlik içinde açl›k, yoksulluk ve ölümle karfl› karfl›ya b›rak›l›rken, Amerikan tekelleri kasalar›n› doldurmufltur. Örne¤in, ABD'nin Irak'a uygulad›¤› ambargo nedeniyle 50 ortak düşman ortak mücadele Amerika'nın Ortadoğu'ya yerleşmesi, askeri, ekonomik, siyasi her alanda olmuştur. Türkiye, İsrail gibi jandarmalarının yanında, doğrudan kendi askeri güçlerini yerleştirdiği üslerle de Ortadoğu'yu donatmıştır. Bu üslerin bir kısmı Türkiye'deki Adana-İncirlik, Malatya-Erhaç, Diyarbakır-Pirinçlik, Yalova-Karamürsel, Muş, Batman gibi askeri üslerdir. Bunun dışında, Ortadoğu'da birçok askeri üssü mevcuttur ve bunların sayısını her geçen gün arttırmaktadır. 1.5 milyon Irakl› yaflam›n› yitirdi¤inde, dönemin ABD D›fliflleri Bakan› Madeleine Albright'›n "Irak'ta yar›m milyon çocu¤un öldü¤ünü duyduk. Bu Hiroflima'da ölenlerden daha çok çocuk demektir. Bu bedeli ödemeye de¤er miydi" sorusuna cevab›, ABD emperyalizminin karakterini ortaya koymas› aç›s›ndan çarp›c›d›r: "Zor bir karar. Bu bedeli ödemeye de¤di¤ini düflünüyoruz" demifltir. Emperyalizmin sömürü ve ülkelerin zenginliklerine el koyma h›rs›, de¤il yar›m milyon çocu¤u, tüm dünyan›n halklar›n› gözden ç›karacak büyüklüktedir. ABD emper yalizmi Yeflfliil Kuflfla ak pr ojesi çerçevesinde bölgedeki g eri ci k esi ml er i d es te kl ed i Bugün ABD emperyalizmi kendisine Ortado¤u'daki gerici islamc› iktidarlara karfl›, bu ül- kelere demokrasi getirme görüntüsü vermeye çal›flmaktad›r. Fakat bu güçler 1970-1980'li y›llarda ABD emperyalizminin sosyalist Sovyetler Birli¤i'ni kuflatma politikas› çerçevesinde kulland›¤›, destekledi¤i güçlerdir. Örne¤in, bugünün Taliban'› zaman›nda, ABD emperyalizmi taraf›ndan SSCB'ye karfl› desteklenmiflti. O zaman Amerikan ç›karlar› için en büyük tehdit "komünizm" olarak kabul edilmekteydi. Ki do¤ruydu, sosyalizm ve komünizm emperyalist sömürü düzeninin alternatifi olarak gerçek tehditti. O süreçte bu nedenle islamc›l›k, sosyalizmin geliflimine, Ortado¤u ülkelerinde emperyalizme karfl› mücadelenin geliflimine karfl› kullan›lacak güç olarak görülüyordu. ABD emperyalizmi o zaman halklar›n gerici, dinci iktidarlar›n bask›s› alt›nda olmas›yla ilgilenmiyordu, tersine halklar›n bu iktidarlar taraf›ndan bask› alt›na al›nmas›n›, sosyalizm düflünceleriyle, ilerici devrimci düflüncelerle tan›flmalar›n›n önünde engel olarak görüyor ve destekliyordu. ABD emperyalizminin o süreçteki bu projesinin ad› Yeflil Kuflak projesiydi, ki Yeflil Kuflak denilmesinin nedeni, sosyalist SSCB'yi güneyden islamc› ülkeler taraf›ndan kuflatma projesi olmas› nedeniyle idi. " Yeflfliil Kuflfla ak"tan BOP'a ABD emperyalizminin o dönemki ç›karlar› sosyalizme karfl› gerici dini, iktidarlar› ve güçleri desteklemeyi gerektirirken, bugün ise islamc› diktatörlüklere karfl› savafltan sözetmektedir. Elbette, ABD emperyalizmi bugün de dini iktidarlar›, diktatörlükle suçlarken, halklar› özgürlefltirmekten sözederken, gerçekte halklara karfl› hissettikleri sadece düflmanl›k duykamu emekçileri cephesi 4. kurultayı gular›d›r. Bu durum ABD, ‹ngiliz ve di¤er emperyalist ülkelerin 2002 y›l›nda Afganistan'› iflgal operasyonu bafllatmas› ve 2003 y›l›nda Irak'› iflgal operasyonu bafllatmas›ndan günümüze milyonu bulacak say›da Afgan ve Irakl›'n›n katledilmesi, milyonlar›n ülkelerinden göçetmek zorunda b›rak›lmas›, iflgalci güçlerin halka yönelik iflkenceleri, demokrasi ile emperyalizmin ancak demagojik bir iliflkisi oldu¤unu göstermeye fazlas›yla yeterli olmufltur. ABD emperyalizminin Afganistan ve Irak'›n iflgaline tafl›d›¤› süreç, asl›nda "yeni dünya düzeni" fleklinde ifadelendirilen dünya egemenli¤ini kurma politikas›yla, 1990'lar›n bafl›na dayanmaktad›r. Bu politikan›n hayat bulma zeminini 1990'l› y›llarda art›k sosyalist ülkelerin bir sistem olarak emperyalizmin egemenli¤i önünde engel olmaktan ç›kmas› olufltururken, projenin amac› ABD emperyalizminin dünyada kendini tek güç olarak kabul ettirme hedefi yan›nda, Ortado¤u'nun zengin yeralt› kaynaklar›na elkoyma ve Ortado¤u pazar›n› ele geçirerek gelecekteki krizlerine çözüm üretme hesab› da vard›. Yeni Dünya Düzeni'nin Ortado¤u'daki ismi BOP oldu. BOP (Geniflletilmifl Ortado¤u ve Kuzey Afrika Projesi) baflta ABD olmak üzere emperyalizmin Ortado¤u'da egemenlik kurma projesiydi. 11 Eylül 2001'de ABD'nin ‹kiz Kuleleri'nin kaç›r›lan uçaklarla vurulmas›, ABD emperyalizminin harekete geçmesi için zemin yaratm›flt›. Bu ortamda ABD emperyalizmi dünyan›n ilerici, devrimci, sosyalist ülkelerini ve örgütlerini, emperyalizme teslim olmayan islami örgüt ve ülkeleri "terörist ülke ve örgütler" olarak ilan ederek, terör demagojisi alt›nda iflgallerini meflrulaflt›rmaya çal›flt›. Fakamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Baş çelişki, baş düşman, doğru tespit edilemezse, hiçbir şeyi yerli yerine oturtmak mümkün olmaz. Keza, bu tespitler doğru olmadığında, ilericilik, demokratlık, devrimcilik, vatanseverlik gibi tutum ve kavramları da doğru tanımlayamayız. Çünkü bu kavramlar, farklı dönemlerde, farklı ilişki ve çelişkiler içinde farklı şekillenirler. Bugün ilericilik olan, yarın gericilik olabilir. İşte neyin ilerici, neyin gerici olduğunu doğru tespit etmenin ilk şartı, yaşanılan süreçteki temel ve baş çelişkileri, baş düşmanı doğru tespit edebilmektir. kat elbette, emperyalizmin iflgalinin gerçek amaçlar› biliniyor olmakla birlikte, k›sa sürede terör söyleminin bir demagoji oldu¤u as›l olan›n iflgaller yoluyla petrol ve di¤er zenginliklere elkoyma oldu¤u, Ortado¤u'da ABD egemenli¤i çerçevesinde iktidarlar›n, ülkelerin s›n›rlar›n›n yeniden flekilendirilmek istendi¤i itiraf edilir hale geldi. Bugün art›k ABD'nin Ortado¤u'daki yüzü halklar için s›r de¤ildir, ABD emperyalizminin halklara düflman yüzü herkes taraf›ndan görülmekte bilinmektedir. Or tak düflflm man› gösterebilmeli or tak düflflm mana karflfl›› birleflflttirebilmeliyiz! Girifl k›sm›ndaki sunumumuzda ABD ve di¤er emperyalist güçlerin orta do¤udaki pla- tikalar›n›n bafllang›c›n› ve amaçlar›n› açmaya çal›flt›k. Bu bölümde de ortak düflman›n kim oldu¤unun kavranmas› ve kavrand›¤› ölçüde de tüm sola, halka kavrat›lmas› gereklili¤ini anlatmaya çal›flaca¤›z. Çeflitli sol kesimler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, mücadele, uzunca bir süredir, rotas›ndan sapt›r›lm›fl, adeta hedefsiz b›rak›lm›flt›r. Mesela, kimileri bu mücadeleyi "insan haklar›" meselesine hapsetmifltir. Kimileri, kendilerini, devrim mücadelesinin bir parças› olmas› gereken "hak ve özgürlükler mücadelesi"yle s›n›rlam›fl ve bunu da düzeniçi, yasall›k s›n›rlar› içinde vermeyi çizgi haline getirmifllerdir. Kimilerinin dilinden devrim, kimilerinin dilinden emperyalizm gibi, s›n›flar mücadelesinin en temel kavramlar› yok olmufltur. Bu savrulmalar sonucunda, biz yeniden faflizmin ne oldu¤unu, ABD'nin veya Avrupa ülkelerinin birer emperyalist oldu¤unu anlatma zorunlulu¤uyla karfl› karfl›ya kalm›fl›zd›r. Bugünkü ortak düflman Amerika'd›r vurgusu da iflte yine benzeri bir ihtiyac›n sonucudur. Sorunun teorik çerçevesini de flöyle çizebiliriz: Bafl çeliflki, bafl düflman, do¤ru tespit edilemezse, hiçbir fleyi yerli yerine oturtmak mümkün olmaz. Keza, bu tespitler do¤ru olmad›¤›nda, ilericilik, demokratl›k, devrimcilik, vatanseverlik gibi tutum ve kavramlar› da do¤ru tan›mlayamay›z. Çünkü bu kavramlar, farkl› dönemlerde, farkl› iliflki ve çeliflkiler içinde farkl› flekillenirler. Bugün ilericilik olan, yar›n gericilik olabilir. ‹flte neyin ilerici, neyin gerici oldu¤unu do¤ru tespit etmenin ilk flart›, yaflan›lan süreçteki temel ve bafl çeliflkileri, bafl düflman› do¤ru tespit edebilmektir. Mesela, Amerikan emperyalizmini "dost" bir güç, "demokortak düşman ortak mücadele 51 ratik" bir güç olarak tespit eder ve politikalar›n›z› buna göre belirlerseniz, orada yap›lacak demokrat, ilerici, vatansever tan›m› farkl› olur. Ama ABD'yi oldu¤u gibi, yani bir emperyalist olarak tespit ederseniz, o zaman bu tan›mlar daha farkl› olur. Politikalar›n›z, taktikleriniz de ona göre farkl› flekillenir. Özellikle fluna dikkat çekmemiz gerekiyor; bir dönem karfl›m›za s›kça ç›kan ve dönem dönem hala yaflad›¤›m›z linç sald›r›lar›n›n, ›rkç› sald›r›lar›n önünü kesmenin, en az›ndan genifl kitlelerin bu politikan›n aleti olmas›n› önlemenin yolu da ortak düflman›m›z› anlatabilmemizden geçiyor. Çünkü fluras› aç›k ki, bir güruh tavr› sergileyen o kitle içinde de ABD'ye ciddi tepkiler duyan kesimler var. Onlar, özel olarak PKK'nin ama daha genelde de "solun" ABD ve AB emperyalizmi taraf›ndan korundu¤unu, solun emperyalistlerin maflas› oldu¤unu düflünüyorlar, öyle inand›r›lm›fllar, bu nedenle sola sald›rd›klar›nda kendilerini ayn› zamanda ABD'ye, AB'ye karfl› ç›km›fl gibi hissediyorlar. ‹flte bizim bu oyunu bozmam›z için anti-emperyalist niteli¤imizi daha aç›k bir flekilde anlatmam›z ve göstermemiz, onlara gerçek düflmanlar›n›n, halk›n ortak düflman›n›n kim oldu¤unu gösterebilmemiz gerekiyor. Bugün ülkemizin emperyalizmin sömürgesi oldu¤u reddedilemez durumda; reddedenler de bunu olgular üzerinden de¤il, ancak "günümüzde ba¤›ms›zl›¤›n modas› geçmifltir", "hiçbir ülke birbirinden ba¤›ms›z de¤ildir", "ülkelerin içiflleri diye bir fley kalmam›flt›r" gibi demagojilere yaslanarak yap›yorlar. Ekonomik, siyasal, askeri, her yönden nas›l bir ba¤›ml›l›k içinde olundu¤u son geliflmeler içinde bir kez daha a盤a ç›kt›. En aç›k olgulardan biri de flu- 52 ortak düşman ortak mücadele dur ki; topraklar›m›z, y›llard›r Ortado¤u ülkelerine karfl› bir sald›r› üssü olarak kullan›l›yor. Art›k emperyalizme ba¤›ml›l›k, 1980 öncesiyle k›yasland›¤›nda belli bir aleniyet kazanm›flt›r. Emperyalist temsilcilerin biri gidiyor, biri geliyor. ABD Büyükelçileri aç›kça "iç politik faaliyetler" sürdürüyor. "Sömürge valisi" deyimi art›k burjuva bas›nda bile s›k kullan›l›r oldu. Bütçemizi onlar belirliyor. Müdahaleleri yaln›z ekonomik planda de¤il; demokrasicilik oyununun s›n›rlar›n› da onlar çiziyor. Halka ne kadar hak ve özgürlük tan›naca¤›n›, kime havuç, kime sopa gösterilece¤ini onlar belirliyor. K›sacas›, ülkemizdeki sömürünün, tüm anti-demokratik uygulamalar›n, faflist terörün, yoksulluk ve sefaletin bafl sorumlusu emperyalizmdir. Bu 1945'lerden beri böyledir. Dönem dönem oligarflinin k›smi özerk olarak nitelendirilebilecek davran›fllar›, politikalar› olsa da, o günden bugüne kadar, her alanda ülkemizin kaderi emperyalizm taraf›ndan belirlenmifltir. 60 y›l› aflk›n bir süredir, ulusal egemenlik diye bir olgu söz konusu de¤ildir. Yeni sömürge bir ülkede böyle bir olgu söz konusu da olamaz. ABD için ülkemiz, yaklafl›k yar›m as›rd›r "stratejik önemde" bir ülke olarak tan›mlanmaktad›r. Bu önemin anlam› art›k bellidir. Bütün bu tablo esas olarak en genifl kitlelerin de fluras›ndan, buras›ndan gördü¤ü bir tablodur. Yukar›da da vurgulad›¤›m›z gibi, bir bak›ma emperyalizme ba¤›ml›l›k eskiye göre daha alenidir. Ama bu noktada da halkta anti-emperyalist düflüncelerin ve prati¤in geliflmesini engellemek için farkl› demagojilere, yöntemlere baflvurulmaktad›r. Bizim bu yalanlar›, çarp›tmalar› a盤a ç›kar›p kitleleri onlar›n etkisinden kurtarmam›z, ülkemizdeki demokrasi mücadelenin geliflmesi aç›s›ndan hayati önemdedir. Bu tabloyu kitlelerin önüne koyup, kimin nerede, kimin yan›nda oldu¤unu aç›kça ortaya koymaya zorlamal›y›z. Linç güruhlar›na, faflistlerin etkisi alt›ndaki gençlere durdu¤u yeri gösterecek olan da, onlar› yönlendirenlerin iflbirlikçi niteli¤ini teflhir edecek olan da bu politikay› her alanda gelifltirmektir. Ülkemizde solun "d›fl mihrakl›" oldu¤u propagandas› on y›llar boyunca durmaks›z›n ifllenmifltir; bunun kitleler üzerindeki etkisini küçümsememeliyiz. ABD helikopterlerinin PKK 'ye silah att›¤› veya Belçika'n›n Fehriye Erdal'› korudu¤u üzerine burjuva bas›nda ç›kan yalan haberlerin üç befl de¤il, onlarca, yüzlerce oldu¤unu hat›rlarsak, bu propagandan›n nas›l ›srarl› bir flekilde sürdürüldü¤ü somutlafl›r. Öte yandan, gerek AB'ci reformizmin, gerekse de Ortado¤u'da Amerikan müdahalecili¤ini bazen aç›ktan, bazen dolayl› onaylayan Kürt milliyetçili¤inin tutumlar›n›n da solu, ABD-AB emperyalizminin himayesinde gösteren propagandaya güç verdi¤ini, ortam› bu aç›dan daha da bulan›k hale getirdi¤ini de unutmamal›y›z. ‹flte bu ortamda, ABD'nin tüm halklar›n, tüm emekçi kesimlerin ortak düflman› oldu¤unu anlatmak, bu temelde bir pratik anti-emperyalist mücadele gelifltirmek, karfl›-devrimin on y›llard›r sürdürdü¤ü propagandan›n etkisini y›kmak, bu bulan›kl›¤› da¤›tmak aç›s›ndan da gerekli, önemlidir. Asl›nda siyasal güçler aç›s›ndan emperyalizmin karfl›s›nda tak›n›lan tutum, bir yerde, devasa bir ayna gibidir. Herkesin gerçekli¤ini gösteren bir aynad›r bu. Bizim yapmam›z gereken iflte bu aynay› meydana ç›karmak ve kitlelerin dikkatini kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı bu aynaya çekmektir. O zaman tart›flmay›, iflbirlikçi güçlere karfl› propaganday› da çok daha net, aç›k bir zeminde gelifltirebiliriz; vatanseverli¤in, ilericili¤in, demokratl›¤›n, olmazsa olmaz koflulu, emperyalizme karfl› olmakt›r. Bu zeminde hem sa¤ iflbirlikçi kesimleri, hem de solda anti-emperyalizmden yan çizenleri teflhir etmifl, do¤ru bir çizgiye gelmeleri için demokrasi mücadelesinin çeflitli biçimleri vard›r. Bu mücadele çok çeflitli örgütlenmeler içinde de sürdürülür. Halk› oluflturan s›n›f ve katmanlar›n bu konuda farkl› tercihleri de olabilir. Ama demokrasiyi kazanmak için ayn› zamanda anti-emperyalist olmak bir tercih meselesi de¤il, bir zorunluluktur. Anti-emperyalist olmayan, ABD'yi bafl düflman, halklar›n ortak düflman› kabul etmeyen, demokrasi mücadelesinde de tutarl› olamaz. Bizim özellikle Avrupa emperyalizmi nezdinde anlatmaya, göstermeye çal›flt›¤›m›z demokrasi mücadelesiyle ba¤›ms›zl›k mücadelesinin birbirinden ayr› ele al›namayaca¤›d›r. Amerikan emperyalizmi nezdinde ayn› sorun söz konusudur. ‹flgal gibi bir olguyu görmezden gelip "demokratik, federal Irak" tan›mlar› yapmak, siyasal aç›dan aymazl›k ve halklara karfl› büyük bir aldatmacan›n orta¤› olmakt›r. O zaman vatanseversen, demokratsan, önündeki görev bellidir. ‹kisi için de asgari flart, emperyalizme ba¤›ml›l›¤a ve faflizme karfl› olmakt›r. Bu yoksa, orada vatanseverlik, demokratl›k yoktur. Kim kimden yanad›r, kim kime neden karfl› olmal›d›r? Bunlar› net olarak göstermek durumunday›z. Demokratikleflmeyi savunmak ad›na Avrupa emperyalizmini göklere ç›karmak, onun ülkemizdeki tahakkümünü meflrulaflt›rmak, demokrat kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Türkiye ve dünya halklarının baş çelişkisi emperyalizmle, özel olarak da Amerikan emperyalizmiyledir. O halde halktan yana olan, olduğunu ileri süren tüm güçlerin de baş çelişkisi aynı zemindedir. veya ilerici bir davran›fl de¤ildir. Kürt ulusal haklar› ad›na, ülkemize ABD müdahalesini savunur bir pozisyonda olman›n da demokratl›k, ilericilik içinde yeri olamaz. Bu politikalar, 1920'lerin bafl›nda, ülkemiz iflgal alt›ndayken mandac›l›¤› isteyen politikalardan özünde çok da farkl› de¤ildir. Hak ve özgürlükleri, Kürt ulusal haklar›n› savunacak, ama bunu ABD'den, AB'den isteyeceksin. ABD'nin bugün yeryüzünde neler yapt›¤›n› düflünen ak›l ve izan sahibi biri, bunun mant›kl› ve ahlaki olmad›¤›n› görmekte zorlanmaz. Demokrasiyi isteyeceksin, ama emperyalizme ba¤›ml›l›¤a karfl› olmayacaks›n. Ba¤›ms›zl›k isteyeceksin ama ülkemizde bizzat emperyalizm taraf›ndan infla edilmifl ve halen desteklenmekte olan faflizme karfl› olmayacaks›n. Bunlar mümkün de¤ildir. Mümkün olmad›¤›n› en iyi bu politikalar›n savunucular› biliyor. Bu anlamda demokrasi istiyor görünüp ba¤›ml›l›¤a karfl› olmayanlar, ba¤›ms›zl›ktan yana görünüp faflizme karfl› olmayanlar, emperyalizmin ve faflizmin dolayl› iflbirlikçileri, dolayl› savunucular›d›r demek yanl›fl de¤ildir. Biz "ortak düflman Ameri- ka'd›r" gerçe¤ini öne ç›kar›rken, tüm bu çarp›k anlay›fllar› da düzeltmifl, sol ad›na bugüne kadar kitlelere verilen yanl›fl düflüncelerin yol açt›¤› tahribat› onarm›fl olaca¤›z. Emperyalizmin bir ülkeye demokrasi götürdü¤ü görülmüfl müdür? Emperyalizmin sömürge, yeni-sömürge bir halk› refaha kavuflturdu¤u görülmüfl müdür? Bunlar çok somut tart›flma konular›d›r. Fakat biz ancak çok ›srarl› bir flekilde kitlelere gidersek, burjuva gündemlerin, günlük s›radanl›klar›n peflinde sürüklenmek yerine çok ›srarl› bir flekilde bu meseleleri halk›n önüne koyarsak, o zaman kitle çal›flmas›ndan, demokrasi mücadelesinde önemli sonuçlar almaya bafllar›z. Bu sonucu almak için siyasi arenada yer alan örgütlü güçlerin konumlar›n› netlefltirmeye zorlamak da önemli gerçekten. Bafl düflman ve dolay›s›yla ortak düflman›m›z Amerikan emperyalizmidir. E¤er egemen s›n›flardan de¤ilse, e¤er bir iflbirlikçi de¤ilse, bu halk›n tüm kesimleri ve tüm muhalif güçler aç›s›ndan da böyle kabul edilmelidir. Bafl düflman ve ortak düflman›m›z Amerikan emperyalizmidir tespiti, kendisine Kemalist’im diyenler için de, emperyalist dünya düzenine karfl› olan islamc› kesimler için de geçerli olmal›d›r. Kemalizm'in en temel özelliklerinden biri ba¤›ms›zl›ktan yana olmas› ve bu temelde emperyalizme tav›r al›fl›yd›. Kemalist’im diyenler bugünkü tav›rlar›n›, konumlar›n› bu ölçüye göre de¤erlendirmek durumundad›rlar. Emperyalizme karfl› "ya istiklal ya ölüm" diye bayrak kald›rmadan, ba¤›ms›zl›¤› yok eden emperyalizmin ülkemizdeki iflbirlikçilerine aç›k savafl ilan etmeden anti-emperyalizmden de, Kemalizm'den de söz edilemez. Kim gerçekten inanç özgürortak düşman ortak mücadele 53 lü¤ünü savunuyor? Kim Kürt halk›n›n gerçekten kurtuluflunu savunuyor? Kim ulusal onuru savunuyor? Bunlar soyut sözlerle anlafl›lmaz. ‹flte somut ölçü: Halklar›n ortak düflman›na ne kadar karfl›s›n? Türkiye ve dünya halklar›n›n bafl çeliflkisi emperyalizmle, özel olarak da Amerikan emperyalizmiyledir. O halde halktan yana olan, oldu¤unu ileri süren tüm güçlerin de bafl çeliflkisi ayn› zemindedir. Demokrasi mücadelesinin de, inanç özgürlü¤ü mücadelesinin de, ulusal mücadelenin de gelip dayand›¤› yer buras›d›r. Demokrasi ve ba¤›ms›zl›k, halk›n iktidar› hedefinde somutlanm›flt›r. Bu hedefe ulaflmak için de "zincirin öncelikle kopar›lmas› gereken halkas›", emperyalizme ba¤›ml›l›k halkas›d›r. Emperyalizmin düzeniyle halk›n sorunlar› ve talepleri ba¤daflmaz. Çak›fl›r göründü¤ü dönem ve yerlerde de bunun geçici, izafi oldu¤unu unutmamak gerekir. Emperyalizmin halklar›n sorunlar›na iliflkin formülü flöyle özetlenebilir: "Ya ben çözerim ya da hiç!" Ya dayat›lan bu politikaya teslim olunur, ya da emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›k bayra¤› aç›l›r. ABD emperyalizmi, bilindi¤i gibi, 1980'lerin sonlar›ndan itibaren dünya çap›nda bir sald›r›ya geçmifltir. "Ulusal Güvenlik Stratejisi" gibi kararlar›yla, "önleyici vurufl" gibi politikalar›yla sald›r›s›n›n zeminini olgunlaflt›rm›fl, ideolojik kültürel hamleleriyle sald›r›y› çok yönlü olarak sürdürmüfltür. Di¤er emperyalistleri ve "uluslararas› kurumlar›" kendisine yedeklemesi de bu sald›rganl›¤›n bir parças›d›r. "Ülkelerin art›k içiflleri diye bir fley yoktur", "dünya global bir köydür" gibi, ilk bak›flta özellikle küçük-burjuva ayd›nlara oldukça cazip gelen dü- 54 ortak düşman ortak mücadele Demokrasi mücadelesinin de, inanç özgürlüğü mücadelesinin de, ulusal mücadelenin de gelip dayandığı yer burasıdır. Demokrasi ve bağımsızlık, halkın iktidarı hedefinde somutlanmıştır. Bu hedefe ulaşmak için de "zincirin öncelikle koparılması gereken halkası", emperyalizme bağımlılık halkasıdır. flünceler, emperyalist müdahalelerin ideolojik zeminini haz›rl›yordu. Bu ideolojik etkinin nas›l genifl cepheli bir savafl yürütülerek geniflletildi¤ini Birleflmifl Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'›n BM aç›l›fl›nda yapt›¤› resmi konuflmadaki flu sözlerinde de görebiliriz: Annan, bu konuflmas›nda "ulusal s›n›rlar›n art›k 'insani müdahale'nin önünde engel olamayaca¤›n›" söylüyordu. Ne yaz›k ki, emperyalizmin memuru olmaktan baflka bir özelli¤i olmayan BM Sekreteri'nin bu sözleri; k›sa bir süre sonra, sol ad›na savunulan bir teoriye dönüflecek, emperyalizmin ülkelere "insan haklar› temelinde müdahale etti¤i" teorisi yap›lacakt›. Görüyor musunuz solun çeflitli kesimlerin beyninin nas›l burjuvaziye aç›k hale geldi¤ini?! ABD "terörist ülkeler", "teröre destek veren ülkeler" tan›m› yapm›flt›. BM de bu politikaya "Suça e¤ilimli devletler" tan›m›yla kat›ld›. Peki suç neydi? Terör neydi? Suç; ABD'nin ç›karlar›na dokunmakt›. Terör, ABD'nin hükmüne boyun e¤memek için direnmekti. ABD iflte böylece kendisine boyun e¤meyen tüm ülkeleri "hedef" haline getirdi. Önünde diz çökmeyenleri bombalarla teslim almak, halklara ekonomik ambargolarla, tecrit politikalar›yla boyun e¤dirmek için, gerekçeler yarat›ld›. ABD D›fliflleri Bakanl›¤›, ülkeleri çeflitli kategorilere ay›r›p tehdit ediyordu. Bir grup ülkeler "fler ekseni"ni oluflturuyordu. Bir grup "teröre destek veren" lerdi . Mesela, bir grup ülkenin de ABD taraf›ndan "ekonomik yapt›r›m"la tehdit edilmesinin gerekçesi "dinsel özgürlükleri 'çok ciddi' biçimde ihlal etmek" ti . ABD D›fliflleri Bakanl›¤› bu gerekçeyle "Çin, Afganistan, Burma, ‹ran, Irak, S›rbistan ve Sudan'a, iktisadi yapt›r›m uygulanabilece¤ini" aç›klam›flt› 1999'da. Sorun, tüm ülkeleri, flu veya bu biçimde hizaya getirmektir. Gerekçe de herhangi bir fley olabilir. Burada as›l üzerinde durulacak mant›k, ABD'nin kendini tüm ülkelerin, kurumlar›n, ulusal ve uluslararas› yasalar›n üstünde görmesidir. Clinton, Ecevit'le görüflmesinde "Her isteyene ba¤›ms›z devlet hakk› verirsek, ulus devletler küçülür, bu küçülme ekonomik geliflmeye zarar verir." derken, iflte bu zihniyeti gösteriyordu. Dünyan›n neresinde, hangi halk›n "ba¤›ms›z" yaflayaca¤›n›, hangi halk›n sömürge kalaca¤›n› da ABD belirler! Hangi ülkenin hangi iflbirlikçi ufla¤› taraf›ndan yönetilece¤ine de o karar verecektir. Bu kararlar›n› yerine getirmeyenlere karfl› tankla topla, iflgalle harekete geçmeye haz›rd›r. Irak'l›lara hem gökten bomba ya¤d›r›p hem de "bafl›n›zdaki Saddam yönetimini de¤ifltirin" diye sesleniyordu ABD. ABD, "dünyan›n babas›"yd›. Verilecek olan› o verir, al›nacak olan› o al›r... ‹flte bundan dolay› ABD, dünya halklar› için bafl düflmand›r. Bu sald›rganl›k, iskamu emekçileri cephesi 4. kurultayı tisnas›z tüm halklara yönelik oldu¤u için ABD ortak düflmand›r. Ülkemizin yaflad›¤› koflullar›, tüm milliyetlerden, inançlardan halk›n ortak düflman›n›n ABD oldu¤unu anlatabilmenin yollar›ndan biri de ülkemizdeki emperyalist iflgali gösterebilmektir kan›mca. Kuflkusuz, birçok de¤ifliklik söz konusudur. Emperyalizmin iflgal biçiminde de bir de¤ifliklik söz konusudur. Ama yine de özü farks›zd›r. Tekelleri, üsleriyle topraklar›m›z› iflgal etmekte, ulusal onurumuzu ayaklar alt›na almaktad›rlar. Her türlü zulmün kayna¤› durumundad›rlar. Ve bu tabloda "zulme karfl›y›z" diyen, "bat› kültürüne karfl›y›z" diyen islamc›lar, "bayrak, vatan" diyen "ulusalc›lar", emperyalizm iflbirlikçili¤inin bafl›n› çekiyorlar. Çok çarp›c› bir tablodur gerçekten. Ve bu kesimlerin etkisi alt›ndaki halk kitleleri, bilinçsiz olarak bu kesimlere verdikleri destekle, ABD'ye destek vermifl oluyorlar. ABDnin ortak düflman›m›z oldu¤unu gösterebilmenin ne kadar önemli oldu¤unu, bunu gösterebildi¤imiz ölçüde siyasal tablonun nas›l de¤iflebilece¤ini bu durum da gösteriyor san›r›m. Ki bir de flu var; o gün nas›l ki, Osmanl› saray› ve Padiflah Vahdettin ihanet içindeyse, halka iflgal güçlerine boyun e¤me ça¤r›lar› yap›yor ve iflgale karfl› direnifle geçen subaylar hakk›nda ölüm fermanlar› ç›kar›yorduysa, bugün ülkemizi yönetenler de ayn›s›n› yap›yor. Vahdettin bugünkü yöneticiler gibi asl›nda. Bugünküler bunu biraz daha inceltilmifl yap›yorlar. ABD stratejik müttefikimiz, BOP iyi bir fleydir, kimse ona karfl› ç›kmas›n diyorlar. Karfl› ç›kanlar, anti-emperyalistler tutuklan›yor, bask›ya u¤ruyor. Tam bu noktada bir örnek verelim. Emperyalizmin iflbirlikçisi Yunan kuvvetleri ‹zmir'i kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı iflgal etti¤inde Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi halk› mücadeleye ça¤›ran bir konuflma yap›yor. fiöyle diyor: "Sayg›de¤er Denizlililer... Bugün sabah›n erken saatlerinde ‹zmir Yunanl›larca iflgal edilmifltir. ... Silah›m›z olmayabilir. Topsuz-tüfeksiz, sapan tafllar›yla da düflman›n karfl›s›na ç›kaca¤›z... Bu kesin olarak kutsal bir cihatt›r. Sizlere vatan›m›z› düflmana teslim etmekten baflka çare olmad›¤›n› söyleyenler, düflman›n tutsa¤› olanlard›r... Bu durumda onlar›n buyruk ve fetvalar› aklen ve fleran caiz kabul edilebilir ve geçerli de¤ildir. Meflru olan özellikle vatan savunmas› ve ba¤›ms›zl›k u¤runa savaflt›r. Korkmay›n›z... Üzülmeyiniz... Müftünüz olarak kutsal savafl fetvas›n› veriyor ve sizlere duyuruyorum." (Yurt Ansiklopedisi, cilt-3, syf. 2141) Burada dikkat çekmek istedi¤im; iflbirlikçi yöneticilerin söylediklerinin geçerli kabul edilmemesine iliflkin vurgusu. ‹kinci nokta, as›l meflru olan›n, ne padiflah, ne baflka bir fley, sadece vatan savunmas› ve ba¤›ms›zl›k u¤runa savafl›n meflru oldu¤unu söylüyor. Düflman iflgalcidir ve ona yard›m eden herkes düflmand›r. Amerikan emperyalizminin dünya çap›nda uygulad›¤› politikalar pek gizli sakl› operasyonlar durumunda de¤ildir. Balkanlar'da, Kafkaslarda, Ortado¤u'da, Orta Asya'da milliyetçili¤i, farkl› ulusal savafllar› körükleyerek, Rusya, Yugoslavya gibi ülkeleri güçten düflürüp parçalayarak, bölgeleri "yutabilece¤i küçük lokmalara" ay›rm›flt›r. "Yeni Dünya Düzeni" ya da BOP, bütün bu adland›rmalar, her fleyin emperyalizmin ç›karlar›na göre flekillenmesi anlam›na geliyor. Bu flekillendirmenin bafl›n› çeken ABD, geçti¤imiz yüzy›lda rastlanmad›k kabal›kta ve aç›kl›kta, ülkeleri, halklar› teh- dit etmektedir. Türkiye'yi yönetenlerle iliflkilerinde de defalarca tan›k olundu buna. Alenen azarlad› ve afla¤›lad›lar. Bu, imparatorlu¤un dilidir. Amerika, tüm yeni-sömürgeleri için geçerli oldu¤u gibi, Türkiye'den klasik bir yeni-sömürge olmas›n›n ötesinde, eyaleti olmas›n› istiyor ve bunu dayat›yor. Ülkelerin özgünlükleri, "görece özerklik" alan› emperyalist dayatmalar alt›nda iyice daralt›l›yor. Ba¤›ms›zl›¤› savunan ve sa¤layabilecek hiçbir düzen gücü, partisi yoktur. Ortak düflman›n Amerika oldu¤unu gösterirken, Amerika'ya karfl› mücadelenin de sadece devrimcilerin önderli¤inde tutarl›, kararl› ve sonuç al›c› bir flekilde sürdürülebilece¤ini ortaya koymam›z gerekir. AB'den demokrasi, ABD'den özgürlük bekleyenler, ülkemizde demokrasinin, ba¤›ms›zl›¤›n, ulusal ve sosyal kurtuluflun öncüsü olamazlar. Bütün dünya halklar›n›n özgür iradesiyle kendi kaderini belirleme hakk› vard›r. Ba¤›ms›zl›¤› ne emperyalizm verir, ne de halklar emperyalizme s›¤›narak özgürlüklerini kazanabilirler. Bu politikalar ç›kmaz yoldur. Bu politikalar, halklar›n ortak düflman› ABD'yi bir flekilde meflrulaflt›ran, ABD'yi güçlendirirken, halklar› güçsüzlefltiren politikalard›r. ABD'nin dayatt›¤› yeni politikalarda "demokrasi, hukuk, benim ç›karlar›md›r" dayatmas› vard›r. Dolay›s›yla tüm ülkeler ve ülkemiz, halk›m›z bir tercihle karfl› karfl›yad›r: Ya ABD'nin eyaleti olaca¤›z, ya ba¤›ms›z bir ülke! fiunu da belirtelim bitirmeden önce. Solda, birlik, halk›n birli¤i üzerine çok fley söylenir, siyasi hareketler, kitle örgütleri aras›nda çeflitli dönemlerde çok farkl› biçimler alabilen birlikler yap›labilir kuflkusuz. Bunlar›n en genifl kesimleri birlefltirebilmesinin en önemli koflullaortak düşman ortak mücadele 55 r›ndan biri, birli¤in anti-emperyalist, anti-faflist ilkeler temelinde olmas›d›r. Bugüne kadar solda en genifl birli¤i sa¤layan ilkesel zemin, bu olmufltur. ‹kincisi, halk›n birli¤ini sa¤layabilece¤imiz en uygun ve en genifl zemin de bugün için özellikle anti-emperyalist zemindir. fiöyle bir bakt›¤›m›zda, bugün farkl› farkl› düzen partilerinin etkisi alt›ndaki halk kesimlerinin en öne ç›kan ortak noktalar›n›n "ABD ve AB'ye karfl› olmak" oldu¤u görülür. Bugün dinci, ›rkç› partilerin etkisinde olan kesimler de içinde olmak üzere, biz tüm halk› anti-emperyalist ve anti-oligarflik bir zeminde birlefltirebiliriz. Çünkü halk›n objektif olarak bu iki kesimle çeliflkisi vard›r. Bizim görevimiz bizzat çeflitli biçimlerde yaflad›¤› bu çeliflkilerden hareketle, çeliflkinin kayna¤›n› yani düflman›n› gösterebilmektir. Bunu görmesini engelleyen ›rkç›, dinci, gerici, politik, ideolojik, kültürel perdeleri, onlar›n gözlerinin önünden çekmektir. Ortak Düflman Amerika" diyenler, iflbirlikçi oligarflinin sald›r›s›na u¤ruyor. Çünkü, ülkemizi iflgal etmifl olan Amerika'n›n, düflman›m›z oldu¤unu hayk›rmak, bu ülkenin en büyük suçlar› içerisindedir. Çünkü, Amerika'n›n düflman›m›z oldu¤unu hayk›rmak, ayn› zamanda oligarflinin iflbirlikçili¤ini, uflakl›¤›n› hayk›rmakt›r. Amerika'n›n düflman›m›z oldu¤unu hayk›rmak, ülkemizdeki sorunlar›n temel halkas›n› yakalamakt›r. Çünkü, Amerika'n›n düflman›m›z oldu¤unu hayk›rmak, ba¤›ms›zl›k istemektir. Ba¤›ms›zl›k, emperyalistlerin ve iflbirlikçilerinin en büyük korkular›, ezilen halklar›n en büyük düfllerindendir. Ba¤›ms›zl›k, sömüren ve zulmedenlerin sonu, halklar için onurlu, mutlu bir yaflam›n bafllang›c› demektir. Çünkü, bir halk an- 56 ortak düşman ortak mücadele cak, eme¤inin sömürülmedi¤i, suni çeliflkilerle birbirine karfl› düflmanlaflt›r›lmad›¤›, birlikte üretip birlikte tüketebildi¤i, kendisinin yönetti¤i, adaletli bir düzende mutlu ve onurlu olabilir. Bu ülkeyi yöneten egemenler, her zaman ba¤›ms›zl›¤› savunanlara karfl› büyük bir düflmanl›kla sald›rm›fllard›r. Bu 1919'larda yürütülen ulusal kurtulufl mücadelesi için de böyleydi. Bu, 1960'lar›n sonlar›ndan günümüze devrimcilerin önderli¤inde yükseltilen antiemperyalist mücadele karfl›s›nda da böyle olmufltur. Bugün de, Halk Cephesi'nin, ba¤›ms›zl›k isteyen, "düflman›m›z Amerika'd›r" diyen sesini bo¤maya çal›flanlar, halk›n, Amerika ve iflbirlikçilerinin karfl›s›nda saflaflmas›n› engellemek istemektedirler. Baflarabilirler mi? Hay›r, baflaramad›lar, baflaram›yorlar, baflaramayacaklar! Ba¤›ms›zl›k yürüyüflümüz, halk›n yürüyüflüdür! Ülkemizdeki iflbirlikçi egemen s›n›flar, Amerika lehine en fazla propaganda yapt›klar› zamanlarda bile halk›m›zdaki emperyalizme olan tepkiyi, sempatiye dönüfltürmeyi baflaramad›lar. Fakat, bugün için baflarabildikleri, bu öfkenin örgütlenmesini ve emperyalistlerle uflaklar›n› Anadolu topraklar›ndan atmas›n› engellemek oldu. Anadolu halk›n›n, beyninden anti-emperyalist düflünceleri ç›kartmay› baflaram›yorlar. Ne zaman anket yapsalar, sonuçlar›nda Amerika'ya karfl› öfkeyi görüyorlar. Çünkü, Anadolu halk›, bu topraklara ba¤›ms›zl›k için kan›n› dökmüfl bir halkt›r. Çünkü, Anadolu halk›, emperyalist iflgalin ne demek oldu¤unu yaflayarak ö¤renmifl bir halkt›r. Ba¤›ms›zl›k bayra¤›n›, 1960'lar›n sonlar›nda Amerikan emperyalizmine ve iflbirlikçilerine karfl› dalgaland›ranlar da bu halkt›r. K›z›ldereler'de, dara¤açlar›nda, iflkencelerde ba¤›ms›zl›k için kan›n› döken bu halk›n çocuklar› ve önderleriydi. Oligarfli, anti-emperyalist kavgam›z›n büyüdü¤ü 1970lerde de olanaklar›n› seferber etmifl, ba¤›ms›zl›k mücadelesi gerçe¤ini çarp›tmaya, K›z›ldereler'de, meydanlarda, zindanlarda hayk›r›lan sloganlar›n, halk›n ba¤›ms›zl›k düflünü ifade etti¤ini gizlemeye çal›fl›yordu. Bu mücadeleyle halk›n ba¤›n› koparmak, halktan tecrit etmek istiyordu. Fakat yine baflaramad›. Onlarca halk kurtulufl savaflç›s›n›, önderini katletmifllerdi, fakat onlar›n yerini binler doldurmufl, ba¤›ms›zl›k bayra¤› "daha daha yukar›"da dalgaland›r›lmaya devam ediliyordu. Bu sefer alanlar› yüz binler dolduruyordu. Oligarflinin meflhur söylemiyle, "üç-befl kifli" de¤ildi, Anadolu halk›yd› ba¤›ms›zl›k için aya¤a kalkan. Ba¤›ms›zl›k düflü, grevlerde, mitinglerde, gösterilerde, afifllerde, silahl› silahs›z say›s›z eylemde, marfllarda, sloganlarda ve ç›kmamacas›na halk›n beynindeydi. Anadolu halk›n›n ba¤›ms›zl›¤a bu yürüyüflü, oligarflinin korkulu rüyas› olmufltu. Cuntalar, kontrgerilla sald›r›lar›, ideolojik-kültürel sald›r›lar, hepsi bu yürüyüflü durdurmak içindi. Yüzlerce kez gazetelerin manfletlerine, haberlerin bafll›klar›na "yok ettik, bitirdik" sözcükleri yaz›ld›. Yok edemedikleri, bu sözcükleri tekrar tekrar yazmak zorunda kalmalar›ndan belliydi. Bitiremezlerdi. Çünkü, bitirmek istedikleri halkt›. Ne kadar saklamak isteseler de, ne kadar "kökleri d›flar›da" demagojisine sar›lsalar da, tersine kökleri ve boy att›klar› toprak Anadolu topraklar›yd›. Anadolu halk›n›n içinden ç›km›fl, halk›n ba¤›ms›zl›k savafl›na öncülük etmifl, kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı bu u¤urda canlar›n› vermekten çekinmemifllerdi. Bugün yine dolduruyoruz meydanlar›, bugün yine tek tek ad›ml›yoruz gecekondu mahallelerinin yollar›n›. Biliyoruz ki, gitti¤imiz her bir ev, günü gelecek Amerikan emperyalizmine karfl› kavgan›n bir mevzisi olacakt›r. Biliyoruz ki, gerçekleri tafl›d›¤›m›z her insan›m›z emperyalizme karfl› kavgam›z›n bir neferi olacakt›r. Ve biliyoruz ki, bu mücadelemiz sonucunda yüzler bin, binler on bin, yüz bin ve milyonlar olacakt›r. Bu vatan, bir avuç iflbirlikçinin de¤il, halk›nd›r! Anadolu topraklar›, bir avuç iflbirlikçi oligarflinin de¤il, 70 milyon halk›n topra¤›d›r. Bu topraklar›n gerçek sahipleri Sabanc›lar, Koçlar de¤ildir. Onlar›n bu topraklara verdi¤i hiçbir de¤er olmam›flt›r. Tersine, onlar, bu topraklar› sonuna kadar sömüren ve satanlard›r. Sabanc›lar, Koçlar, Tayyipler, Unak›tanlar için Anadolu, "babalar gibi sat›p" yenip yutulacak dev bir pastad›r. Emperyalizme ba¤›ml›l›k ve iflbirlikçilik, onlar›n bu pastay› yutmalar›n›n yoludur. Bunun için ba¤›ms›zl›¤a düflmand›rlar. Fakat bu topraklar, "Yaflas›n Tam Ba¤›ms›z Türkiye" diyen, onun için kan›n› döken Mahirlerin, Denizlerin; Bush’lar kanl› çizmeleriyle bu topraklar› kirletmesinler diye canlar›n› veren Niyazi Ayd›nlar›n, Cavit Özkayalar' ›n topraklar›d›r. Bu topraklar, Amerika'ya karfl› savaflta kan›n› döken Sad›klar’›n, Selçuklar'›n ve genç, yafll›, kad›n, erkek yoksul halk›m›z›n topraklar›d›r. Bu topraklar›n gerçek sahipleri; "vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombas›, Amerikan donanmas› topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmufl karanl›¤›m›zdan, ben vatan hainiyim" diyen Naz›m Hikmetler'dir. Bu topraklar›n sahipleri "6. Filo Defol" diyen, kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı "Emperyalist Savafla Karfl›", Irak'›n iflgaline karfl› meydanlarda hayk›ranlard›r. Anadolu topraklar›, onlar var oldu¤u için "Küçük Amerika" de¤il, halen halk›m›za Vatan'd›r. Ve bu nedenle "küçük Amerika" olmaya karfl› ç›k›p, "büyük Amerika"ya karfl› mücadele edenlerin adlar›, bu topraklarda "Vatan haini" de¤il, iflkenceler, hapislikler, sürgünler ve canlar› pahas›na "Vatansever"dir. Anadolu, onu binlerce y›ld›r eken, biçen, iflleyen ve onunla bütünleflen halk›n topra¤›d›r. Bu topraklar halk›n eme¤i ile verimlidir, halk›n eme¤i ile vatand›r. Kavgam›z bir yerde de, Anadolu topraklar›n›n kaderini kimin belirleyece¤i kavgas›d›r. Bugün halen topraklar›m›z emperyalist çizmeler alt›nda eziliyorsa, bu, halen topraklar›m›z›n kaderi hakk›nda bir avuç iflbirlikçi egemen s›n›f›n karar alabildi¤inin göstergesidir. ‹flte, ba¤›ms›zl›k için mücadele etmek, "Ortak Düflman›m›z Amerika" demek, topraklar›m›z›n kaderini bu bir avuç asala¤›n belirlemesine izin vermemek, topraklar›m›z›n Amerika'ya sat›lmas›na karfl› mücadele etmektir. Ba¤›ms›zl›k milyonlar›n talebidir. Evet, bugün yüz binlerin, milyonlar›n ba¤›ms›zl›k mücadelesinde alanlar› doldurmad›¤› bir gerçektir. Fakat, bu milyonlar›n ba¤›ms›zl›k istemedi¤i anlam›na gelmiyor. Bu, milyonlar›n, gözünde sömürgecilik iliflkilerinin gizlenebildi¤i, milyonlar›n ba¤›ms›zl›¤a nas›l ve kimlerin öncülü¤ünde ulaflaca¤›n› bilmedi¤i, milyonlar›n örgütsüz, da¤›n›k bir durumda oldu¤u ve mücadelesini etkili hale getiremedi¤i anlam›na geliyor. Bu tablo, temel görevlerimizden birinin milyonlara tüm bunlar› anlatmak oldu¤unu gösteriyor. Milyonlara ev ev ulaflmak, onlar› tek tek ikna etmek, büyük bir emek, sab›r ve özveriyle, milyonlara duydu¤umuz güvenle, halka gerçekleri tafl›mak, milyonlar› er ya da geç Amerika'ya karfl› anti-emperyalist, anti-oligarflik ba¤›ms›zl›k bayra¤› alt›nda toplama iddiam›z›n somutlanmas›d›r. Bu iddiay› tafl›yabilecek, bu iddiay› hayata geçirebilecek güce sahibiz. Çünkü bizim bayra¤›m›zda ba¤›ms›zl›k yaz›yor, bize sald›ranlar, bizi engellemeye çal›flanlar›n bayra¤›nda ise "uflakl›k, iflbirlikçilik" yaz›yor. Do¤ru olan, hakl› olan, halk›n ç›karlar›n›, gelece¤ini düflünen biziz. Haks›z, adaletsiz, halk›n gelece¤ini karartmak isteyenler, iflbirlikçi ve uflak olanlard›r. Bundan ald›¤›m›z güçle gidiyoruz halk›m›za. Her insan›m›z›n yüre¤indeki, bilincindeki ba¤›ms›zl›k düflüncesini, duygusunu aya¤a kald›rmak için seferberiz. fiairimiz Ahmet Arif der ki; "Anadoluyum ben tan›yor musun?" Kuflkumuz yok, her geçen gün daha fazla tan›yor ve daha fazla güveniyoruz. Tan›d›kça görüyoruz ki, bu topraklara sadece ve sadece ba¤›ms›zl›k yak›fl›r. Bu topraklar› Yankee'nin çizmeleri alt›ndan kurtarmak, tüm tarihimize ve vatana borcumuzdur. Ne göz alt›lar›n, ne tutuklamalar›n, ne iflkencelerin, ne katliamlar›n engelleyemeyece¤i borcumuzdur. Borcumuzu, ba¤›ms›zl›k bayra¤›n› daha yükseklerde, on milyonlar›n üstünde dalgaland›rarak ödeyece¤iz. q ortak düşman ortak mücadele 57 SA⁄LIKTA YIKIM YASALARI Sa¤l›k hizmetlerini piyasa koflullar›na terk etmek üzere haz›rlanan (baz›lar› uygulanan) yasalar› ve politikalar› tart›flmaya bafllamadan önce sa¤l›k hizmetleri dahil olmak üzere kamu hizmetlerine ve bu alanda yap›lEbru Erbulan mak istenenlere bakmak yararl› olacakt›r. Kamu hizmetleri yap›s› gere¤i toplumun ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› amac›yla mal veya hizmet üretimidir ve yap›s› gere¤i piyasa hizmetlerinden ayr›d›r ve ayr› de¤erlendirilmesi gerekir. K a m u h i zm e t l e r i ; Piyasa d›fl›nda, devlet taraf›ndan ve piyasa koflullar›ndan muaf tutularak toplumun ihtiyaçlar›n› karfl›layacak mal veya hizmetlerin üretilmesidir. Özel mülkiyet, sermaye birikimi ile ve iflçilerle serbest sözleflme yaparak mal üretir ve ihtiyaç duyanlar üretici ile sözleflme yaparak ihtiyac›n› karfl›lar. Kamu sermayesi vergilerdir, para-meta-para döngüsünü her seferinde kurmak zorunda de¤ildir. Zarar edebilir, kâr amac› gütmez. Piyasa koflullar›nda tam tersi bir durum söz konusudur. Para-meta-para döngüsü her seferinde kurulmak zorundad›r. Kamu hizmetleri alan›nda iflgücü, ifle sözleflme ile de¤il taraflar›n iradesi d›fl›nda yasalarla oluflturulmufl bir statü ile ba¤l›d›r. Kamu çal›flan›d›r, anayasal-siyasal bir hakt›r. Sosyal ve ekonomik haklar aras›nda 58 sağlıkta yıkım say›lmaz. Piyasa koflullar›nda iflgücü, ifle sözleflme ile ba¤lanm›flt›r. ‹flçi bireysel, sendikal› ise toplu ifl sözleflmesi ile çal›flt›r›l›r. Kamu mallar› üzerinde özel mülkiyet yoktur. Toplum ihtiyaçlar› söz konusu oldu¤unda ise kamulaflt›rma yapabilir. Kamu yarar› amac›na uygun kullanmak zorundad›r. Piyasa koflullar›nda özel mülkiyet vard›r. Özel mal sahibinin kamu istisnalar› d›fl›nda genifl bir serbestli¤i vard›r. Kamu siyasal tekeller yaratabilir ve o alana kimseyi sokmaz. (Eski TEKEL ) Piyasan›n böyle bir özelli¤i yoktur. ‹dari yarg›, idare denetimi anlam›nda gelifltirilmifl en etkili araçt›r. ‹lgisini ispatlayan herkes dava açabilir. Piyasa da temel araç sözleflmedir, sözleflmenin taraflar›n› ilgilendirir. Yap›lacak her ifl yetkiyi kullanan kamu görevlisinin mal› de¤ildir. Kamunun iflidir, yasalar› vard›r, ciddi bir denetim söz konusudur. Piyasa koflullar› özeldir ve kiflinin ifli özelli¤ini tafl›r. KAMU H‹ZMETLER‹ ALANINDA H‹ZMET ÜRET‹M‹ A. Kamu Hizmetinin Do¤r u d a n K a m u Ö r g ü t lenmesiyle Görülmesi Yöntemi: Sosyal devlet anlay›fl›na en uygun yöntem olan kamu hizmetlerinin do¤rudan kamu örgütlenmesi eliyle yerine getirilmesi yöntemi, bu nedenle kamucu yaklafl›m›n en a¤›rl›k verdi¤i yöntem olma özelli¤ini tafl›r. Kamu hizmeti literatüründe “emanet yöntemi” olarak an›lan kamu hizmetinin do¤rudan kamu taraf›ndan yerine getirilmesi durumunda hizmetin finansman› “kamusal” nitelik tafl›r. Hizmetin finansman›n›n kamusal olarak sa¤lanmas›, yurttafllar›n hizmetin finansman›na katk›s›n›n herkesin gelir, tüketim ve servetleri ölçüsünce verdi¤i vergiler arac›l›¤›yla olmas› anlam›na gelir. Hizmetin gerektirdi¤i harcamalar›n bütçeden karfl›land›¤› bu finansman yöntemi, farkl› gelir, tüketim ve servet düzeyindeki yurttafllara eflit hizmet sunumu sa¤lanmas›na olanak tan›r. Bu yöntem, bütün yurttafllara gelir düzeyine bak›lmaks›z›n temel gereksinimlerini karfl›lama olana¤› sa¤lad›¤›ndan, kamu hizmetlerinin s›n›fsal uçurumlar›n dengelenmesi ifllevi görmesine olanak tan›r. Bu yöntemin bir baflka özelli¤i, hizmetten kâr amac› güdülmemesidir. Dolay›s›yla, “emanet yöntemi”yle yerine getirilen kamu hizmetlerinde kâr amac› tafl›mama ve bütçe yoluyla finansman en temel özelliklerdir. Daha çok “sosyal devlet” anlay›fl›na uygun olan bu yöntem kamucu yaklafl›m taraf›ndan olabildi¤ince bütün kamu hizmetlerine yayg›nlaflt›r›lmak istenirken, liberal yaklafl›m bu yöntemin yaln›zca “kolluk” hizmetleriyle s›n›rl› olarak kullan›lmas›n› savunur. Zira, kamu hizmetlerini kâr amaçl› hale getirmek isteyen liberal yaklafl›m için, bu yöntem pek de elveriflli olmamaktad›r. B. Kamu Hizmetlerinin Kamu Eliyle Görülüp, Kul l ananlar ›n Öded i¤i Be del lerle Finanse Edilmesi Y ö n t e m i : Kamu hizmetinin görülüfl yöntemlerinden ikincisinde de hizmet do¤rudan kakamu emekçileri cephesi 4. kurultayı mu örgütlenmesiyle yerine getirilmekle birlikte, finansman yöntemi farkl›l›k göstermektedir. Bu yöntemde, hizmetin finansman› a¤›rl›kla hizmeti kullananlardan, kullanma karfl›l›¤›nda al›nan bir bedelle sa¤lanmaktad›r. Ancak, bu bedel saptan›rken iki temel ilkeden hareket edilmektedir. Öncelikle hizmetin karfl›l›¤› olarak al›nan bedel kâr içermemeli, bedel hizmetin maliyeti kadar ya da maliyetinden daha az bir miktar olarak belirlenmelidir. ‹kinci önemli özellik de, hizmeti gören kamu idaresinin/kurumunun görev zararlar›n›n (zira, hizmetin bedelinin maliyetin alt›nda belirlenmesi durumunda hizmet sübvanse edilmifl olmaktad›r) bütçeden karfl›lanmas›d›r. Böylece, bu yöntem, kâr amac› tafl›mama özelli¤i ile kamu hizmetlerinin en temel özelliklerinden birine sahip olmakla birlikte, hizmetin finansman›n›n kullananlardan al›nan bedelle sa¤lanmas› özelli¤iyle önemli bir farkl›l›k tafl›maktad›r. Bu yöntemde, hizmetten yararlananlar, bu yararlanma karfl›l›¤›nda bir bedel ödedi¤inden ve bu bedel saptan›rken kiflilerin gelir ve servet düzeyi göz önünde bulundurulmad›¤›ndan, hizmetin finansman yöntemi s›n›fsal uçurumlar›n dengelenmesi özelli¤i tafl›mamaktad›r. Dolay›s›yla, hizmetin fiyatland›r›larak kullananlar›n ödeyece¤i bedelle finanse edilmesi yöntemi, bütçe yoluyla finansman yönteminden, üst s›n›flardan alt s›n›flara gelir transferi gerçeklefltirme özelli¤i tafl›mama özelli¤iyle ayr›lmaktad›r. Bu yöntemde, yaln›zca hizmetin kâr amaçl› olmamas› ve kullananlardan al›nan bedelin maliyeti geçmemesi nedeniyle, hizmetin yerine getirilifl yönteminin sosyal boyutu s›n›rl› kalmaktad›r. C . K am u H i z me t le r i ni n kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Kamu hizmeti literatüründe “emanet yönetimi “ olarak anılan kamu hizmetinin doğrudan kamu tarafından yerine getirilmesi durumunda hizmetin finansmanı “kamusal” nitelik taşır. Hizmetin finansmanının kamusal olarak sağlanması, yurttaşların hizmetin finansmanına katkısının herkesin gelir tüketim ve servetleri ölçüsüne verdiği vergiler aracılığıyla olması anlamına gelir. Özel Kiflfliilerce Yerine Geti rilmesi Yöntemi: Kamu hizmetlerinin özel kiflilere gördürülmesi yöntemleri, hizmetin kamu örgütlenmesiyle görülmesi yöntemlerinden temelde hizmetin kâr amaçl› olmas› özelli¤iyle ayr›l›r. Hizmeti yerine getiren özel flirketin hizmeti kâr amac›yla yerine getirdi¤i ve hizmetin fiyat›n›n maliyet yan› s›ra “makul” düzeyde bir kâr› içerdi¤i genel kabul gören bir uygulamad›r. Dolay›s›yla, bu özelli¤iyle, kamu hizmetlerinin özel kiflilere gördürülmesi yöntemleri daha bafltan hizmeti metalaflt›rmakta, kamu hizmetinin en temel özelliklerinden biri olan “kâr amaçl› olmama” özelli¤ini tafl›mamaktad›r. Bu yöntemlerin ikinci önemli özelli¤i de, hizmetin finansman›n›n yararlananlar›n hizmetin karfl›l›¤› olarak ödedi¤i bedelle sa¤lanmas›d›r. Dolay›s›yla, bu yöntemde, vergili finansman›n tafl›d›¤› “gelir da¤›l›m›n› düzeltme” özelli¤i de bulunmamaktad›r. Haliyle, özel kiflilere gördürülen kamu hizmetlerinde, hem hizmet metalaflmakta hem de üst s›n›flardan alt s›n›flara gelir transferi gerçeklefltirme özelli¤i bulunmamaktad›r. Özel kiflilere gördürülen kamu hizmetlerinde öngörülen tek sosyal boyut, hizmeti yerine getiren flirketin kâr›n›n afl›r›ya kaçmamas› ve makul düzeyde tutulmas› için fiyatlar›n serbest b›rak›lmay›p, kamuya fiyat belirleme yetkisi tan›nmas›d›r. D. Kamunun Özel Kiflflii lerden Hizmet Sat›n Alma s› Yöntemi: Hizmet sat›n alma yönteminde de hizmet as›l olarak özel kifli taraf›ndan yerine getirilmekte ve özel kifli bu hizmeti karfl›l›¤›nda kâr elde etmektedir. Dolay›s›yla, bu yöntemde de hizmetin bedeli maliyet yan› s›ra kâr da içermekte, hizmet metalaflmaktad›r. Ancak, finansman yöntemi, kamu hizmetinin özel kiflilere gördürülmesi yöntemlerinden farkl› olarak, genellikle “kamusal” özellik tafl›maktad›r. Bir baflka deyiflle, kamu, hizmeti do¤rudan üretmek yerine özel kifliden sat›n almakta, bunun bedelini de kamu kaynaklar›ndan karfl›lamaktad›r. Bu yöntemde, hizmetin finansman yönteminin, vergi politikalar›n›n tafl›d›¤› sosyal adalet ölçüsünce, gelir da¤›l›m›na k›smi bir iyilefltirme tafl›ma olana¤› bulunmaktad›r. Zira, yurttafllar›n hizmetin finansman›na katk›s›, gelir, tüketim ve servetleri ölçüsünce ödedikleri vergiler ya da sosyal sigorta fonlar› gibi kamusal mekanizmalar arac›l›¤›yla olmaktad›r. Buna karfl›l›k, hizmeti yerine getiren flirket bu hizmeti karfl›l›¤›nda kâr elde etti¤i için, bu yöntem kamudan özel kesime kaynak transferine yol açmaktad›r (Güler, 2004: 42). Sa¤l›k alan›ndaki yasalar öncesinde 2006 y›l›nda mecliste görüflülen ve Cumhurbaflkanl›¤› taraf›ndan veto edilen Kamu Yönetimi Temel Kanuna k›sa bir göz atmak yararl› olasağlıkta yıkım 59 cakt›r. K a m u Y ö ne t i m i Temel Kanunu; Mevcut sistemde bulunmayan 26 bölge birimi kurulmas› 10’dan fazla bakanl›¤›n il-ilçe örgütlenmesini kald›rarak il özel idarelerine devri (yerelleflme), Devletin, özel sektör ve STK’larla ortaklafla çal›flmas›n›n ilke haline getirilmesi (yönetiflim), Devletin faaliyetlerini piyasan›n lehine yasaklamay› amaçlamaktayd›. (özellefltirme) SA⁄LIKTA DÖNÜfi fiÜ ÜM (YIKIM) Hükümetin “sa¤l›kta dönüflüm program›” h›zla hayata geçirilmekte. KYTK’(Kamu Yönetimi Temel Kanunu)nda amaçland›¤› gibi sa¤l›k hak özelli¤ini kaybederek h›zla meta haline getirilmektedir. Sa¤l›k hakk› ticarilefltirilerek ad›m ad›m özellefltirme uygulamas› yerlefltirilmektedir. Hastanelerde döner sermaye uygulamas› ile bafllat›lan süreç sa¤l›k ocaklar›na yazar kasalar›n yerlefltirilmesi, hastaneler ve sa¤l›k ocaklar›nda performans, sözleflmeli personel uygulamalar› ile devam etmifl, bunlar yap›l›rken bir taraftan da birer kamu kurumu olan bu kurumlara yat›r›m yap›lmayarak kurumlar kendi kaynaklar› ile yaflayan iflletmelere dönüfltürülmüfltür. Sa¤l›kta dönüflüm temel üç ayak üzerine oturtulmufltur. Finansman aya¤› GSS, birinci basamak sa¤l›k hizmetleri için Aile Hekimli¤i, Kamu hastanelerinin iflletmeye çevrilmesi ve özel sa¤l›k hizmetlerinin gelifltirilmesi (Kamu Hastane Birlikleri) Sa¤l›kta dönüflümün Sa¤l›k 60 sağlıkta yıkım Kamu hizmetlerinin özel kişilere gördürülmesi yöntemleri baştan hizmeti metalaştırmakta kamu hizmetinin en temel özelliklerinden biri olan kar amaçlı olmama özelliğini taşımamaktadır. Bakanl›¤›nca oluflturulmufl gerekçeleri; + Hastanelerin verimsizli¤ine yönetim anlay›fl›ndaki eksiklik neden olmaktad›r. + Hastane hizmetleri konusunda karar verme, gelir elde etme ve harcama yapma yetki ve sorumluluklar›n›n idari ve mali aç›dan özerk kamu hastanelerine aktar›lmas›n›n zaman› gelmifltir. + Afl›r› büyüyen ve merkezileflen sa¤l›k hizmeti sunumu, ilgili ifl ve ifllemler, bakanl›¤›n asli ifllerinde yo¤unlaflmas›n›n önünde engel oluflturmaktad›r. + Yüklerinden ar›nd›r›lan sa¤l›k bakanl›¤› stratejik düflünme, tasar›m gelifltirme, vizyon belirleme, politika oluflturma gibi esas görevlerine daha yo¤un mesai harcayabilecektir. Aile hekimli¤inin uygulamas›n›n ard›ndan Sosyal Sigortalar ve Genel Sa¤l›k Sigortas› (SSGSS) ve yak›n zamanda ç›kar›lmas› için çal›flmalar›n devam etti¤i Kamu Hastane Birlikleri (KHB) pilot yasas› ile sa¤l›kta y›k›m›n tam anlam›yla hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. 2004 y›l›nda 10 ilde pilot uygulamas› yap›lan ve h›zla yayg›nlaflt›r›lmaya çal›fl›lan Aile Hekimli¤i y›k›m›n ilk aya¤› olma özelli¤ini tafl›maktad›r. Sa¤l›kta dönüflümün birinci basamak sa¤l›k hizmetlerinde aile hekimli¤ini tercihi, devletin yeniden yap›land›r›lmas› süre- cinin bir parças›d›r. Buradaki yeniden yap›land›rmadan kas›t devletin sosyal ifllevlerinden (e¤itim-sa¤l›k vb.) elini çekmesidir. Devletin küçültülmesi ve sadece düzenleyici bir ifllevi yürütmesi olarak anlat›lan süreç devletin küçültülmesi amac›ndan ziyade sa¤l›¤›n ticarilefltirilmesidir ki devlet bütün büyüklü¤ü ile devam etmektedir. SA⁄LIKTA YIKIMIN ‹LK AYA⁄I A‹LE HEK‹ML‹⁄‹ Aile hekimli¤i uygulamas›n›n üç temel belirleyicisi vard›r; F Prim toplanmas› F Verilen hizmetin primlerle finanse edilmesi F Sevk zinciri uygulamas› Pilot uygulamada hizmetlerin ücretsiz sunulmas› ve tüm finansman›n Sa¤l›k Bakanl›¤›ndan karfl›lanmas› nedeniyle uygulaman›n sonuçlar› de¤erlendirilememektedir. Ayn› flekilde sevk zincirine uyulmad›¤› yani isteyen herkes hastanelerle sevk olmadan gidebildi¤i için gerçekte uygulama bafllad›¤›nda oluflabilecek tepkiler ve uygulaman›n olumsuz etkileri halk taraf›ndan de¤erlendirilememektedir. Ai l e H e ki ml i¤ in d e hizmet sunumu Aile hekimlerinden hizmete iliflkin beklentiler poliklinik hizmetleri, hasta sevkleri, gebelo¤usa-bebek-çocuk izlemleri ve ba¤›fl›klama olarak belirlenmifl bütüncül verilmesi gereken sa¤l›k hizmetleri parçalanm›flt›r. Koruyucu sa¤l›k hizmetleri yerine tedavi edici hizmet uygulanmaktad›r. Aile Hekimli¤i yönetmeli¤inin 3. maddesi aile hekimini, “Aile hekimi kifliye yönelik koruyucu sa¤l›k hizmetleri ile birinci basamak teflkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı his, tedavi ve rehabilite edici sa¤l›k hizmetlerini yafl, cinsiyet ve hastal›k ayr›m› yapmaks›z›n her kifliye kapsaml› ve devaml› olarak belli bir mekanda vermekle yükümlü, gerekti¤i kadar gezici sa¤l›k hizmeti veren ve tam gün esas›na göre çal›flan hekim olarak” tan›mlamaktad›r. Sa¤l›¤› koruyucu ve gelifltirici hizmetler planl› ve ihtiyaç oldu¤unda verilmek zorundad›r. Uygun oldu¤unda verilmesi toplum sa¤l›¤›n› tehdit edici ve telafisi imkans›z sorunlar do¤urabilir. Bütüncül sa¤l›k hizmeti yerine baz› sa¤l›k hizmetlerinin ayr› birimlerce yap›lmas› uygun görülmüfl, örne¤in bulafl›c› hastal›klar›n sadece tespitinin aile hekimince yap›lmas› ve toplum sa¤l›¤› merkezlerine bildirimi ile yükümlü tutup di¤er hizmetlerin toplum sa¤l›¤› merkezleri taraf›ndan verilmesi planlanm›flt›r. Birinci basamak sa¤l›k hizmetleri sa¤l›k oca¤› sisteminde daha çok sahada verilirken, verilmesi gerekirken aile hekimli¤inde muayene odalar›na s›k›flt›r›lm›fl bir flekilde verilmektedir. Kifli toplumdan soyutlanarak toplum sa¤l›¤›, halk sa¤l›¤› yerine birey-kifli sa¤l›¤› koyulmufltur. Kiflinin yaflad›¤› toplumla de¤erlendirilmesi ve hizmetin halk›n aya¤›na götürülmesi ilkesi de ortadan kald›r›lm›flt›r. Tedavi edici sa¤l›k hizmetlerinde ›srar sonucu ilaç tüketiminde aile hekimli¤i pilot uygulamas› ile birlikte ilaç tüketiminde %40–50 oran›nda bir art›fl›n oldu¤u da tespit edilmifl olmas›na ra¤men bu model iktidar taraf›ndan ›srarla savunulmaktad›r. Aile hekimli¤i modelinde sevk uygulamas› s›n›rland›r›lm›flt›r. Sevk kotas›n› aflan hekimlerden ücret kesintisi yap›lmaktad›r. Aile hekiminden sevk kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Hastanede döner sermaye uygulaması ile başlatılan süreç sağlık ocaklarına yazar kasaların yerleştirilmesi, hastaneler ve sağlık ocaklarında performans, sözleşmeli personel uygulamaları ile devam etmiş, bunlar yapılırken bir taraftan da birer kamu kurumu olan bu kurumlara yatırım yapılmayarak kurumlar kendi kaynakları ile yaşayan işletmeler dönüştürülmüştür. almaks›z›n hastaneye baflvuran hastan›n aile hekimi onay vermedi¤i takdirde hastane masraflar› kendisi taraf›ndan cepten yap›lacakt›r. Aile hekiminin sayd›¤›m›z 4 temel görevinin d›fl›nda kalan tüm sa¤l›k hizmetleri aile hekimli¤ine geçmeyi kabul etmeyen sa¤l›k çal›flanlar›n›n hizmet verdi¤i toplum sa¤l›¤› merkezleri yerine getirecektir. Toplum sa¤l›¤› merkezlerinde aile hekimli¤indekilere göre daha az bir ücretle çal›flt›r›larak cezaland›r›lan sa¤l›k çal›flanlar›ndan oldukça a¤›r bir görevi yerine getirmeleri beklenmektedir. Aile hekimli¤inde, aile hekimlerinin kendilerine kaydolmufl nüfusa tan›mlanm›fl hizmetleri sunmas› amaçlanm›flt›r. Hekimler aras›nda kendisine kaydolacak hastaya “eflantiyon” hediye da¤›tmalar› iflten bile de¤ildir. Aile hekimli¤inin önemli bir k›sm› kent merkezlerinde hizmet sunmaktad›r. Bu merkezler kendi bölgelerindeki k›rsal alana mobil “gezici” sa¤l›k hizmeti sunacak, gezici hizmetlerde pilot uygulamas›n›n oldu¤u birçok ilde yaflanan bir sonuç olarak daha çok hasta muayenesi ya da hasta muayenesi olmadan “sa¤l›k e¤itimi” yapmak zorunda kalacaklard›r. Aile hekimli¤i uygulamalar› t›bbi teknoloji kullan›m›n› sadece çal›flanlar aras› rekabete b›rakm›flt›r. Bu da uygun olmayan veya e¤itimi yap›lmadan teknoloji kullan›m› sonucunu do¤urabilecektir. Çal›flflm ma koflflu u ll a r› Sa¤l›k hizmetleri rekabete dayal› bir flekilde ve etik yozlaflmaya neden olabilecektir. Rekabetin hizmet kalitesini art›raca¤› düflünülüp planlanm›fl ancak sa¤l›k personeli d›fl›ndaki çal›flanlar›n kay›t d›fl› çal›flt›r›lmas› (ekonomik aç›dan) sonucunu do¤uracakt›r. Hekimlerin di¤er meslektafllar›ndan daha fazla hasta kayd› için kartvizitler, buzdolab› vb süsleri gibi uygulamalarla rekabeti ortaya ç›karmakta, hasta memnuniyeti yerini “müflteri memnuniyetine” b›rakmaktad›r. Sa¤l›k hizmetlerinde ekip çal›flmas› yerini patron-çal›flan iliflkisine dönüfltürülmektedir. Aile hekimi (kendisi GSS ile sözleflmeli iken) iflveren olmakta ebe-hemflire-sa¤l›k memuru meslek grubundan olabilece¤i belirtilen “aile sa¤l›¤› eleman›” olarak tan›mlanan çal›flanlar›n patronu pozisyonuna getirilmektedir. “Aile sa¤l›¤› elman›” olarak çal›flanlar›n ifl tan›m› de¤iflmekte ve ayn› ifli nas›l yapaca¤› ve mezun olduklar› okullar›n ak›betlerinin ne olaca¤› belirsiz kalmaktad›r. Ebehemflireler önce ev ziyaretlerinden çekilmekteler ard›ndan yerlerini sa¤l›kç› olmayan çal›flanlar›n almas› ile iflsiz kalmalar› beklenen sonuçlar aras›ndad›r. Aile hekimli¤i uygulamas›n›n bafllad›¤› yerlerde sözleflmelili¤e, aile hekimli¤ine geçsağlıkta yıkım 61 meyi kabul etmeyen sa¤l›k çal›flanlar› “toplum sa¤l›¤› merkezlerinde” çok daha düflük ücretlerle çal›flt›r›larak cezaland›r›lm›fl olmaktad›rlar ve gözden ç›kar›ld›klar›n› düflünmektedirler. Bu konumdaki sa¤l›k çal›flanlar›n›n aile hekimli¤i, aile sa¤l›¤› çal›flanlar› ile birlikte hizmet üretmelerinin imkans›zlaflmas›na ve ifl bar›fl›n›n bozulmas›na neden olunmaktad›r. Aile hekimli¤i uygulamas›na geçen sa¤l›k çal›flanlar› geçici bir rahatlama yaflamakla beraber ciddi bir flekilde gelecek kayg›s› yaflamaktad›rlar. Aile hekimli¤i modelinde “aile sa¤l›¤› elemanlar›n›n” ücretlerinin aile hekimi taraf›ndan ödenece¤i belirtilmektedir. Bu durum kay›t d›fl› (bugün devlet hastanelerinde temizlik personeli gösterilerek düflük ücretle çal›flt›r›lan hemflireleri düflünürsek) ve düflük ücretlerle çal›flmay› beraberinde getirecektir. Tek hemflire ile çal›flman›n güçlüklerinden daha flimdiden bahsetmeye bafllayan aile hekimleri ücretlerin yüksek oldu¤unu ve ödeyemeyeceklerini düflünmekte ve ücretlerin devlet taraf›ndan ödenirse daha fazla personel çal›flt›racaklar›n› söylemektedirler. Aile hekimli¤i modelinde daha az çal›flanla daha çok ifl üretimi söz konusudur. Bu durumda önce angarya çal›flmay› ve iflsizli¤i gündeme getirecektir. Sa¤l›k alan›ndaki iflsizler ordusu da özel flirketler taraf›ndan düflük ücretler çal›flt›r›lma ile karfl› karfl›ya kalacakt›r. GENEL SA⁄LIK S ‹ G O RTA S I - S O S YAL S ‹ G O RTALAR KANUNU Sa¤l›k hizmetlerinin finansman› için üç yöntem, üç sistem kullan›lmaktad›r. 1- Özel finansman 2- Kamu sa¤l›k sigortac›l›- 62 sağlıkta yıkım ¤› 3- Genel vergilerden oluflturulan ulusal sa¤l›k sistemi 1 . Özel sa¤l›k sigor t a c›l›¤›: Cepten ödemeler ve özel sa¤l›k sigortac›l›k uygulamalar›d›r. Bu yöntem bir sistem olarak de¤erlendirilememektedir. Çünkü insanlar›n ödeme gücüne ba¤l›d›r. Paras› olan›n kendini sigortalamas› ve sa¤l›k hizmetlerinden yararlanmas› nedeniyle toplumda adaletsizlikleri ve eflitsizlikleri art›ran bir özeli¤i vard›r. 2 . Kamu sa¤l›k sigor tac›l›¤›: Kaynak yetersizli¤i, bütçe a盤› vb. gerekçelerle halktan prim ve ek ödemeler üzerinden oluflturulan zorunlu kamu sigortac›l›¤› sistemidir. Bu sistemde genel vergiler d›fl›nda sa¤l›k hizmetleri için gelifltirilmifl özel bir ek vergi, prim getirilmifltir. Bu ek vergi halk›n üzerine ek bir yük olarak binmifltir. Kamu sa¤l›k sigortac›l›¤›n›n kaynaklar› daha fazla tedavi edici sa¤l›k hizmetleri için kullan›lmaktad›r. 3 . Ulusal sa¤l›k siste mi: Kamusal finansman ile sa¤l›k hizmetlerini bir bütün kamusal anlay›flla verilmesini birlefltiren bir sistemdir. Sa¤l›k hizmetlerinin ticarilefltirilmesinin önündeki en büyük engel olarak görülür. Halk›n eflit bir flekilde koruyucu ve tedavi edici sa¤l›k hizmetlerine ulaflmas›n› sa¤layan bir sistemdir. Özellikle koruyucu sa¤l›k hizmetlerini öncelik olarak ald›¤› için bu sistemde maliyet azal›r. Sa¤l›¤› bir bütün olarak piyasa koflullar›na b›rakmak isteyen sistemin bu amaçla üç bafll›k, üç ad›m üzerinden haz›rlad›¤› politikalardan biri de SSGSS(Sosyal Sigortalar ve Genel Sa¤l›k Sigortas›) kanunudur. GSS ile amaçlanan sa¤l›¤›n finansman›n›n prime dayal› bir uygulama ile devletin bu alandan elini çekmesi ve “paran kadar sa¤l›k” uygulamas›d›r. Yasalaflarak (baz› maddelerinin uygulamas› ertelenerek) uygulamaya koyulan GSS ile yaflad›¤›m›z bafll›ca kay›plar›m›z: Þ Sevk zinciri zorunlu oldu. ‹fl kazas› meslek hastal›¤›, afet, savafl hali ve acil haller d›fl›nda sevk zincirine uyulmamas› durumunda sa¤l›k hizmeti bedeli kurumca karfl›lanmayacak. Þ SGK, Sa¤l›k Bakanl›¤›n›n görüflünü alarak, birinci, ikinci, üçüncü olarak s›n›fland›r›lm›fl sa¤l›k hizmet sunucular› aras›nda sevk zincirini, tan›, ön tan›, hekimlerin ve difl hekimlerinin uzmanl›klar›n› dikkate almak suretiyle tüm yurtta veya il ya da ilçe baz›nda belirlemeye yetkili oldu. Þ Köy ve mahalle muhtarlar› ile hizmet akdine ba¤l› olmaks›z›n kendi ad›na ve hesab›na ba¤›ms›z çal›flanlar ile di¤er bentlere göre genel sa¤l›k sigortal›s› olmay›p baflka bir ülkede sa¤l›k sigortas›ndan yararlanma hakk› bulunmayan vatandafllar için sa¤l›k kurulufluna baflvuru tarihinde 60 günden fazla prim borcu olanlar genel sa¤l›k sigortas›ndan yararlanamayacak. Þ Herhangi bir prim borcu bulunan iste¤e ba¤l› sigortal›lar ve Türkiye’de oturma izni bulunan ve yabanc› ülkede sosyal güvenli¤i olmayan yabanc›lar, genel sa¤l›k sigortas›ndan yararlanamayacak. Þ Var olan prim borcunun sa¤l›k kurulufluna baflvuru tarihinden sonra ödenmesi de yetmeyecek, sa¤l›k kurulufluna baflvuru tarihi ile borcun yat›r›ld›¤› tarih aras›nda yap›lan sa¤l›k hizmeti giderleri ödenmeyecek. Þ Ayakta tedavide muayene için 2 YTL katk› pay› al›nakamu emekçileri cephesi 4. kurultayı cak. Kurum ikinci ve üçüncü basama¤a baflvurularda bu kat›l›m pay›n› yar›ya kadar azaltmaya ve 5 kat›na kadar art›rmaya yetkili olacak. Aile hekimlerinin muayenelerinde bu pay al›nmayacak. Þ Ortez, protez ve iyilefltirme araç gereçleri için Kurumdan gelir ve ayl›k alanlar %10, di¤er sigortal›lar %20 katk› pay› ödeyecek. Þ Yatarak tedavi sonras›nda hasta taburcu edilirken tedavisinin devam› için düzenlenen reçeteler ayakta tedavi kabul edilerek katk› pay› al›nacak. Þ Kamu kurumlar› hariç, vak›f üniversiteleri dahil olmak üzere sözleflmeli sa¤l›k kurum/kurulufllar› taraf›ndan sigortal›lardan SGK’n›n ödedi¤i sa¤l›k hizmeti tutar›n›n 1 kat›na kadar fark ücret al›nabilecek. Uygulanacak tavan›/oran› Bakanlar Kurulu belirleyecek. Þ Kamuya ait sa¤l›k kurulufllar› ve vak›f üniversitelerince, ö¤retim üyeleri taraf›ndan bizzat verilen sa¤l›k hizmetlerinde tavan› kurum taraf›ndan belirlenecek ek ücret al›nabilecek. Þ Ayr›ca tüm sa¤l›k kurum ve kurulufllar› otelcilik ve istisnai sa¤l›k hizmetleri için kurumca belirlenen fiyatlar›n 3 kat›n› geçmemek üzere fark ücret alabilecek. Þ Hizmet türünün hayati öneme haiz olmamas› ve alternatif tedavi yönteminin bulunmas› gibi özellikleri de¤erlendirilerek istisnai sa¤l›k hizmeti olarak kabul edilen hizmetler için bedeli en düflük alternatif üzerinden ödeme yap›lacak. Þ Evlenmemifl ya da boflanm›fl olsa da yasan›n yürürlü¤e girdi¤i tarihten itibaren 18 yafl›n› bitiren, okuyorsa 25 yafl›n› bitiren bak›lmakla yükümlü olunan, evlenmemifl k›z çocuklar› genel sa¤l›k sigortal›s› olmaktan ç›kacak. Þ Genel sa¤l›k sigortal›l›¤›kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı n›n tescil tarihinden sonra yap›lacak yafl tashihleri GSS uygulamalar›nda dikkate al›nmayacak, gerçek yafl› küçük olan çocuklar›n yafl› düzeltilse de GSS kapsam› d›fl›na ç›kart›lacak. Þ ‹ste¤e ba¤l› sigortal› olanlar, ayr›ca bakmakla yükümlü olunan kifli olsalar dahi genel sa¤l›k sigortal›s› say›lacak ve GSS primi ödeyecek. Þ Annesi ve babas› genel sa¤l›k sigortal›s› olmas› gerekti¤i halde tescil edilmemifl olan 18 yafl›n alt›ndaki çocuklar, sa¤l›k kurulufluna baflvurdu¤u anda anne ve babas› sigortal› say›lacak ve prim borcu ifllemeye bafllayacak. Þ Sigortal›n›n ana ve babas›na ancak, gelirlerinin asgari ücretin net tutar›ndan daha az olmas› kofluluyla sa¤l›k yard›m› yap›lacak. - Ceza infaz kurumlar› ile tutukevleri bünyesinde oluflturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çal›flt›r›lan hükümlü ve tutuklular hakk›nda ifl kazas› ile meslek hastal›klar›, anal›k ve hastal›k sigorta kollar› uygulan›rken, ceza infaz kurumlar› ve tutukevleri bünyesinde bulunan hükümlü ve tutuklular çal›flan olup olmad›¤› yönünde bir ayr›ma gidilmeksizin bütünüyle genel sa¤l›k sigortas› kapsam› d›fl›na ç›kacak. Þ Kamu idarelerinde görevli sigortal›lardan 1 y›ldan fazla ayl›ks›z izin kullananlar genel sa¤l›k sigortal›s› say›lmayacak. Þ 01.10.2010’a kadar genel sa¤l›k sigortal›s› say›lacak olan yeflil kartl›lar muayene ve tedavi ücretleri üzerinden kat›l›m pay› ödeyecek, kat›l›m paylar› ancak baflvururlarsa kendilerine iade edilecek. Þ Yeni yeflil kart baflvurular› yeni usule göre de¤erlendirilecek, talepleri reddedilirse talep tarihleri GSS tescil tarihi olarak kabul edilecek ve prim ödemeleri gerekecek. Þ Sigortal›l›¤› sona eren hizmet akdi ile çal›flanlar›n sigortal›l›¤›n bitti¤i tarihten itibaren sa¤l›k hizmetlerinden yararland›r›lma süresi azalacak; bu süre, geçmifle dönük 120 gün prim ödeme kofluluyla 6 ay iken, 90 gün prim ödeme kofluluyla 90 güne inecek. Þ Genel sa¤l›k sigortal›l›¤› sona erenlerin sa¤l›k harcamalar›, yatarak gördükleri tedavinin bitti¤i andan itibaren kurum taraf›ndan karfl›lanmayacak. Þ Türkiye’de oturma izni bulunan ve yabanc› ülke mevzuat›na göre sigortas› olmayan yabanc›lar ile di¤er bentlere göre sigortal› olmay›p baflka ülkede sa¤l›k sigortas›ndan da yararlanamayan vatandafllar›n, genel sa¤l›k sigortal›s› say›ld›¤› tarihten önce var olan kronik hastal›klar›n›n tedavi gideri kurumca karfl›lanmayacak. Þ Türkiye’de tedavi edilemedi¤i için yurtd›fl›nda tedavi olanlar›n sa¤l›k hizmeti bedelleri kurum taraf›ndan, kurumun yurtd›fl›nda o tedaviye iliflkin sözleflmeli sa¤l›k hizmeti sunucular›na ödedi¤i tutarla s›n›rl› olarak ödenecek. Þ SGK gelir-gider durumuna göre sunulan sa¤l›k hizmetlerine k›s›tlama getirebilecek. KAMU HASTANE B‹RL‹KLER‹ (KHB) Üçlü sald›r›n›n son ve önemli aya¤›, önemli çünkü henüz yasalaflmad›, meclis alt komisyonlar›nda görüflülmesi (may›s 2009 itibiriyle) devam ediyor. Sa¤l›kta y›k›m›n son aya¤› devlet hastanelerinin piyasaya aç›lmas›n› içeren uygulaman›n ad› “Kamu Hastane Birlikleri” Ad› birlik ama bu birlik bizim bildi¤imiz, kulland›¤›m›z anlamda bir birlik de¤il, tam anlam› ile holding, “Kamu Hastane Holdingleri” 2005 y›l›nda SSK hastanelesağlıkta yıkım 63 rini devrederek sa¤l›¤› tek çat› alt›nda birlefltirece¤iz diyenler Kamu Hastane Birlikleri ile sadece bu çat›y› de¤il sa¤l›k sistemini hastane hastane bölmeyi hedeflemekteler. Bafllarken vurgu yapt›¤›m›z Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nu parçal› bir flekilde ve al›flt›rarak, zamana yayarak uygulayan AKP Kamu Hastane Birlikleri sa¤l›kta ticarileflmeyi ve özellefltirmeyi tamamlamay› amaçlamaktad›r. KHB pilot yasas› hastanelerimiz s›n›fland›r›yor bu s›n›fland›rma hastanelerin performanslar›na göre yap›l›yor. Burada amaç kâr ve bu durum flu andaki sa¤l›k personeline dayat›lan performansa dayal› ek ödeme uygulamas›nda kendini gösteriyor. AKP hükümeti bir yük olarak gördü¤ü sa¤l›k hizmetlerinden çekiliyor. Bizim vergilerimizle, halk›n vergileri ile kurulan hastanelerimizi, kiraya vererek, ifllettirerek ve satarak sa¤l›¤› sadece paras› olanlar›n alabilece¤i bir mal haline getiriyor. Sa¤l›k Bakanl›¤› hizmet sunumundan çekilip, politika belirleyen, koordinasyonu sa¤layan ve sa¤l›k piyasas›n›n denetiminden sorumlu birim haline getiriliyor. Birliklerle Bakanl›¤›n iliflkisi ilgili kurulufl olarak belirlenmifl, birlikler bir ilden fazlas›n› kapsayabilirken ayn› ilde birden fazla birlik de kurulabilecek. KHB yönetim kurulunda; (madde 2- Yönetim Kurulu en üst organ› ve 7 kifliden oluflur) 1.Maliye- -iktisat-iflletmeci(Valilik) 2.Mali Müflavir-Muhasebeci(‹l Genel Meclisi) 3.Hukukçu- (‹l Genel Meclisi) 4.Tabip- (Sa¤l›k Bakanl›¤›) 5.Sa¤l›k Yöneticisi- (Sa¤l›k Bakanl›¤›) 6.Ticaret ve Sanayici- (Ti- 64 sağlıkta yıkım caret Odas›) 7.Sa¤l›k ‹l Müdürü- (Sa¤l›k Bakanl›¤›) Yönetim Kurulu da¤›l›m› KHB iflletme esas›na dayal› oldu¤unun net bir göstergesidir. Yönetim Kurulu iflleyifli için gündemi birli¤in sekreteri belirler ve belirlenen konular d›fl›nda kalan konular görüflülemez. Bir y›ll›k çal›flma sonunda performans› be¤enilmeyen ve de¤ifltirilen, görevden al›nan sekreter ile birlikte tüm birlik yönetim kurulu da¤›t›lmaktad›r. “Mehmet Ali, Ayd›n beyler gel fiiflli Etfali sana verelim. Yer de gösterelim, orada devlete modern bir hastane yap fiiflli Etfali ister hastane yap ister al›fl-verifl merkezi. Nas›l arzu edersen.” (Recep Tayyip ERDO⁄AN–26.01.2005) Hiçbir özel hastanede devlet taraf›ndan atanm›fl herhangi bir yönetici bulunmazken Ticaret Odalar› KHB yönetim kurullar›nda yer al›yor. Yönetim kurullar›nda hastalara- çal›flanlara yer yok (olsa da yasan›n bu haliyle hiçbir anlam› da olmayaca¤› aç›k) ama Ticaret Odalar›na yer var. Bu da “Hastane mi- Ticarethane mi?” sorusunu beraberinde getiriyor. Yönetim kurullar›n›n görev ve yetkileri (Madde 3) 1.Hastanelerin ya da hastane içindeki birimlerin kapat›lmas›, de¤ifltirilmesi. 2.Dava, icra takipleri- hak ve alacaklardan vazgeçme. 3.Birli¤in her türlü araç-gereç, tafl›nmazlar›n›n üzerindeki yap›, tesisleri ile satmak, kiralamak, devir ve takas ifllemlerini yürütmek, tahsis amac› do¤rultusunda kiraya vermek, iflletmek ve ifllettirmek. 4.Birli¤in dava-icra takipleri için avukatl›k hizmeti al›nmas›na karar vermek. 5.‹htiyaç halinde t›bbi uzmanl›k hizmeti al›nmas›na ka- rar vermek. 6.Personel istihdam›, görevlendirme ve planlama yapmak. 7.Birli¤in harcamalar›n› belirlemek. Birlik yönetim kurulu kamu binalar›n›n kiraya verilmesinden sat›fl›na, personel istihdam›na kadar birçok konuda yetkili k›l›nm›fllar ve bir y›ll›k sözleflmelerle çal›flt›r›lacaklar› için de en fazla kâr› sa¤lamak üzere sa¤l›¤› tam anlam› ile ticari bir mal ve hastaneleri birer iflletme olarak görmeleri sa¤lanm›flt›r. Yasa KHB yönetim kuruluna verdi¤i bu yetkilerle Özellefltirme Genel Müdürlü¤ü yetkilerini yerelde birliklere devretmifl bulunmaktad›r. Sa¤l›k müdürlüklerinin sa¤l›k alanl›nda ihtiyaç duydu¤u yönetim kadrolar›n› özel üniversitelerle yapt›klar› anlaflmalar ile e¤itmifl ve haz›rlam›flt›r. Yani bugünden yar›na yönetim kadrolar› belli bir siyasallaflmay› tafl›r ve bir kadrolaflmay› oluflturmufltur. B ir l ik l e ri n G e li r l er i (M ad de 6) 1.Her türlü muayene, teflhis, tedavi, laboratuar, tetkik ve tahlil, ameliyat ve benzeri sa¤l›k hizmetleri karfl›l›¤›nda elde edilen gelirler. 2.Üretilip sat›fla sunulacak ilk madde, malzeme, mamul afl›, serum, protez ve benzerleri karfl›l›¤›nda elde edilecek gelirler. 3.‹laç, insan kan› ve kan ürünleri imali ile istihsal veya imal edilen di¤er madde ve malzemeler karfl›l›¤›nda elde edilen gelirler. 4.Tapuda birlik ad›na kay›tl› olan tafl›nmazlar›n üzerindeki yap› ve tesisler ile birlikte sat›fl›, kiralanmas›, iflletilmesi veya ifllettirilmesinden elde edilecek gelirler ile hazineye ait ve birli¤e tahsisli tafl›nmazlar›n üzerindeki yap› ve tesisler ile birlikte kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı tahsis amac› do¤rultusunda kiralanmas›, iflletilmesi veya ifllettirilmesinden elde edilecek gelirler. 5.Ba¤›fl ve yard›mlar. 6.Gerekti¤inde devletçe yap›lacak yard›mlar. Birer ticari iflletmeye, holdinge dönüfltürülen devlet hastaneleri de art›k iflletme oldu¤una göre para kazanmak ve kâr etmek zorundad›r. Art›k trafik kazas› geçiren,ameliyat olan ya da herhangi bir hastal›¤›ndan dolay› hastaneye yatmak zorunda kalan her hastadan yap›lan her ifllem için, hastaya tak›lan kandan seruma kadar her malzemeden tetkik ve tedavilerden kazan›lacak olan kârlar ve gelirler…. Art›k, insan kan› da sat›lacak, kâr edilecek bir metad›r bu Kamu Hastane Holdinglerinde… B i rl i k le r in Gi d e rl e ri 1.Yönetim Kurulu üyeleri huzur ücretleriyle birliklere devredilen ve istihdam edilecek personelin ayl›k ücret ve mevzuat› uyar›nca yap›lacak her türlü ödemeleri. 2.Her türlü tüketim maddeleri, t›bbi, cerrahi alet, malzeme, cihazlar ve demirbafl eflya sat›n al›nmas›. 3.T›bbi uzmanl›k hizmeti sat›n al›nmas›. 4.Laboratuar ve görüntüleme hizmet al›n›m›na iliflkin giderler. 5.Mevzuat uyar›nca yap›lacak hizmet al›m›na iliflkin giderler. 6.Birliklerde çal›flan personelin her türlü ödemesi birlik bütçesinden karfl›lan›r. Birli¤in gider kalemlerinden de anlafl›laca¤› gibi devlet katk›s› öngörülmemektedir. Hastanelerin birer iflletme olarak ürettikleri ve satt›klar› hizmetlerle GSS ve cepten ödemelerle kendilerini finanse etkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Sağlık bir kamu hizmeti özellliği taşımaktadır. Bu ülkede yaşıyor olduğumuz için bizden alınan vergiler kamu hizmetlerinin finansmanında kullanılmalı, sağlık hizmeti devlet tarafından herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir bir şekilde verilmelidir. meleri ve kâr elde etmeleri gerekiyor. Sa¤l›k bakanl›¤›na ba¤l› olarak hizmet veren 820 devlet hastanesi bulunmaktad›r. Bu hastanelerin 400 tanesi pilot yasaysa KHB’lerine ba¤lan›yor. Hastanelerimiz iflletmeye do¤ru h›zla ilerleyen yolda s›n›fland›r›l›yor. Asl›nda s›n›fland›r›lan sadece hastaneler de¤il bu hastanelerden hizmet alan halk da s›n›fland›r›l›yor. A-B-C-D-E fleklinde performans›na göre s›n›fland›r›lan hastanelerden AB-C s›n›f› hastaneler iyi durumda kâr eden iflletmeler olarak KHB elinde kal›yor. E s›n›f›na düflen hastaneler Sa¤l›k Bakanl›¤›’na devrediliyor. D s›n›f›nda kalan hastaneler bir y›l izleniyor ve e¤er s›n›f› olmazsa ya Sa¤l›k Bakanl›l›¤›na devrediliyor ya da kapat›l›yor. E¤er hastan›n ödedi¤i prim düzeyi A-B-C s›n›f› bir hastaneye yetmiyorsa hizmeti s›n›fland›rmada en sona kalan D-E s›n›f› hastanelerden almak durumunda kalacak ya da fark›n› cepten ödeyerek s›n›f› iyi bir hastaneden alabilecektir. Bu yönü ile KHB yasas›n›n eflitlikçi bir yasa oldu¤u söyleminin gerçekli¤i de ortaya ç›km›fl oluyor. Kamu Hastane Bi rl ik le rin de Çal›flfla anlar›n Dur umu KHB’lerinde çal›flman›n esas› sözleflmeliliktir. Y›llard›r 4b sözleflmeli olarak çal›flt›r›lan personelin neden bu kadro ile al›nd›¤› konusu bu yasa ile netleflmektedir. Halihaz›rda 657 say›l› kanuna göre çal›flanlar ise ya E s›n›f› hastanelerde çal›flt›r›lacaklar ya da daha önceki özellefltirme deneyimlerinde oldu¤u gibi kendilerine bu kadrolar›nda çal›flabilecekleri alternatifler sunularak sürgüne zorlanacaklard›r. Çal›flanlar›n durumunu daha iyi anlayabilmemiz aç›s›ndan 4B’li çal›flanlar›n sözleflmelerine bakmak yayarl› olacakt›r. fl Madde 3- Personelin çal›flma saat ve sür eleri, emsali devlet memurlar› için belirlenen çal›flma saat ve sürelerinin ayn›d›r. Ayr›ca personel nöbet tutmakla yükümlüdür. Belirli bir sürede bitirilmesi gereken ifller söz konusu oldu¤unda, normal çal›flma saatleri d›fl›nda ve hafta tatili ve resmi tatillerde de çal›flmak zorundad›r. Bu çal›flmalar karfl›l›¤›nda personele herhangi bir ek ücret ödenmez. flmenin fesMadde 9- Sözleflm hi: a) Personelin, bu sözleflmeye veya 6.6.1978 gün ve 7/15754 say›l› Bakanlar Kurulu Karar› ile yürürlü¤e konulan "Sözleflmeli Personel Çal›flt›r›lmas›na ‹liflkin Esaslar"a ayk›r› davran›fl› tespit edildi¤inde, bu durumu Kurumca personele yaz›l› olarak tebli¤ edilir. Tebligatta belirtilecek günden geçerli olmak üzere sözleflme sona erer. b) Personelin sözleflme akdetme flartlar›ndan herhangi birini tafl›mad›¤›n›n sonradan anlafl›lmas› veya görevi esnas›nda sağlıkta yıkım 65 bu flartlardan birini kaybetmesi halinde sözleflmesi sona erdirilir. c) Personelin 65 yafl›n› doldurdu¤u tarihte hiçbir iflleme gerek kalmaks›z›n sözleflmesi sona erer. d) Taraflar, bir ay önce ihbar etmek flart›yla, sebep göstermeksizin sözleflmeyi her zaman feshedebilir. e) Kurum, döner sermaye gelirinin yetersiz kalmas› veya sözleflmeli personel ihtiyac›n›n ortadan kalkmas› halinde sözleflmeyi feshedebilir. f) 657 say›l› Devlet Memurlar› Kanununun 125 inci maddesinde belirtilen uyarma veya k›nama cezas›n› gerektiren fiil veya hallerin dört defa, ayl›ktan kesme cezas›n› fiil veya hallerin üç defa, kademe ilerlemesinin durdurulmas› cezas›n› gerektiren fiil veya hallerin iki defa, devlet memurlu¤undan ç›karma cezas›n› gerektiren fiil veya hallerin bir defa ifllendi¤i, yap›lacak disiplin soruflturmas› sonucunda tespit edilmesi halinde sözleflmesi feshedilir. Madde 10- ‹lgili herhangi bir sebeple, sözleflme yapt›¤› kurum d›fl›nda görev yapma talebinde bulunamaz. Kurumun döner sermaye gelirinin yetersiz kalmas› veya sözleflmeli personel ihtiyac›n›n ortadan kalkmas› gibi hakl› ve zorunlu hallerde, personel, vizeli bofl pozisyonu bulunmas› kayd›yla ayn› il içinde ihtiyac› bulunan ve döner sermaye geliri uygun olan baflka bir kurumda yeni sözleflme yap›larak çal›flt›r›labilir. Ancak bunun için, yeni sözleflme yap›lacak kurumun vizeli bofl pozisyonunun olmas›, çal›flt›¤› kurumun amirinin gerekçeli teklifi, çal›flaca¤› kurum amirinin uygun görüflü ve ‹l Sa¤l›k Müdürü’nün onay› gerekmektedir. Bu ifllem gerçeklefltikten sonra durum Bakanl›¤a bildiri- 66 sağlıkta yıkım lir. Bu durumda personel, 24 saat içerisinde yeni görev yerinde göreve bafllamak zorundad›r. Genelde sistem, özelde AKP iktidar› bu yasa ile sa¤l›¤› bir hak olmaktan ç›kar›p al›n›r sat›l›r bir mal haline getirmek istemektedir. Sa¤l›¤›n ticari bir mal oldu¤unu düflünenler sa¤l›k hizmeti almak ihtiyac› olanlara yol göstermekte, hizmeti sat›n alacaklar› iflletmelere yönlendirmektedirler. Sa¤l›k hizmeti zengin- fakir her insan›n› ihtiyac›d›r. Sa¤l›k hizmeti insanlar›n ihtiyaç duyduklar› anda ihtiyaçlar› kadar hizmeti almalar›n› zorunlulu¤u olan bir hizmettir. Sa¤l›k hakk› yaflamla bafllar ve yaflam süresince devam eder. “Baypas karar› al›n›nca, ‘Bu ameliyat nerede iyi olursa orada yapal›m, bize yard›m et, hay›rl› yolu göster’ diye dua ettim. Benim gönlümde ABD’deki Cleveland Klini¤i yat›yordu. K›smet oldu ameliyat için oraya gittik” (Ahsen Unak›tan) Birileri için durum buyken bu ülkede birileri hastane kap›lar›ndan içeri giremesin, kap›dan girmek bir yana kap›y› bile göremesin diye haz›rlanan bu yasalar ile sa¤l›k anlam›nda durumu hiç de iyi olmayan halk›m›z için sa¤l›k hizmeti lüks ihtiyaç haline getirilecektir. fiimdi her zamankinden çok mücadele etmek ve her zamankinden fazla direnmek zorunday›z. Yap›lan bu düzenlemelerle sa¤l›kta tam bir y›k›m meydana getirilecek ve halk›n hakk› olan hizmetlere ulaflmas› imkans›zlaflacakt›r. Sa¤l›k bir kamu hizmeti özelli¤i tafl›maktad›r ve öyle de verilmesi gereklidir. Bu ülkede yafl›yor oldu¤umuz için bizden al›nan vergiler kamu hizmetlerinin finansman›nda kullan›lmal›, sa¤l›k hizmeti devlet taraf›ndan herkese eflit, ücretsiz, nitelikli ve ulafl›labilir bir flekilde verilmelidir. Eflit olmal›d›r çünkü ihtiyaç duyulan hizmet ihtiyaç ölçüsünde al›nmazsa yaflam hakk› kaybedilir. Ücretsiz olmal›d›r çükü 1 TL bir ücret bile ulafl›labilirli¤ini engeller. Kaliteli de¤il nitelikli olmal›d›r çünkü sa¤l›k hizmeti söz konusu oldu¤unda sadece otelcilik hizmetleri gibi kalite ölçümü de¤il, kiflinin ihtiyaç duydu¤u kadar hizmeti yeterince almas› gereklidir. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı KAP‹TAL‹ST-SOSYAL‹ST ÜLKELERDE SA⁄LIK S‹STEM‹ KARfiILAfiTIRMASI ABD SA⁄LIK S‹STEM‹ • ABD sa¤l›k sistemi “bir afl›r›l›k ve yoksunluk paradoksu” olarak tan›mlan›r. • Zenginyoksul, beyaz-siyah ve az›nl›klar aras›nda sa¤l›k hizmetlerine eriflimde büyük eflitsizlikMeryem Özsögüt ler vard›r. • Tamamen piyasa koflullar›na teslim edildi¤inden derin bir krizin içindedir. • Sa¤l›k alan›nda birincil sorumluluk federal hükümetlerdedir. • Basamakland›r›lm›fl bir sa¤l›k hizmeti ve sevk zinciri yoktur. • Birinci ve ikinci basamak sa¤l›k hizmetleri birbirinden net ayr›lmam›flt›r. ‹kinci ve üçüncü basamak hastanelerin görev alanlar› tam tan›mlanmam›flt›r. • Birinci basamak-koruyucu sa¤l›k hizmetleri uygun ve yeterli düzeyde verilmemektedir. Hekimlerin sadece % 13’ü genel pratisyen ya da aile hekimidir. • Bu sistemin temel özelli¤i, afl›r› uzmanlaflma, üçüncü basama¤a dayal› olmas›, sa¤l›k kurumlar› ve sa¤l›k hizmeti aras›nda iflbirli¤inin olmamas›d›r. • Elefltirilerde “ba¤›ms›z, eflgüdüm içinde çal›flmayan ve farkl› motivasyonlarla hareket eden milyonlarca üniteden oluflan bir ‘sistemsizlik’ olarak tan›mlanmakta, kaos ve kontrolsüz büyümeye dayanan anarflik bir yap› olarak nitelendirilmektedir. Toplumsal sa¤l›k göstergeleri; • ABD, di¤er OECD ülkelekamu emekçileri cephesi 4. kurultayı rine göre sa¤l›¤a çok daha yüksek (GSMH’n›n %13,5’i) harcama yapmas›na ra¤men daha kötü sa¤l›k göstergelerine sahiptir. • 1997 y›l›nda %0,8 bebek ölüm h›z› (BÖH) ile dünya s›ralamas›nda 13. olmufltur. • BÖH, 2002 de binde 7, 2003 y›l›nda binde 6,9’dur. • Do¤umda beklenen yaflam süresi s›ralamas›nda 30., OECD ülkeleri aras›nda 20. s›radad›r. • 1990 y›l›nda 10 ülkeyi içeren, toplumlar›n sa¤l›k hizmetlerinden memnuniyetini araflt›ran çal›flmada ABD sonuncu olmufltur. • Farkl› uluslardan 2000 hekime yap›lan bir ankette ABDde hekimlerin sadece %17’si sa¤l›k sisteminin iyi çal›flt›¤›n› ve bir iyilefltirmeye ihtiyaç olmad›¤›n› belirtmifllerdir. Kamusal sa¤l›k f in an sm an ›; • ‹ki tür kamu eliyle yürütülen destek program› vard›r. • 10 y›l prim ödeme kofluluyla 65 yafl ve üstündeki kiflileri kapsayan Medicare program›. Birçok yoksul ve göçmen Medicare koflullar›n› karfl›layamamaktad›r. • Çok çocuklu ve düflük gelirli aileleri, sakat ve körleri, yoksul ailelerdeki çocuk ve gebeleri kapsayan Medicaid program›. • 2002 verilerine göre 41 milyon kifli (% 14) Medicare, 34 milyon kifli (% 12) Medicade program› içindedir. Geri kalan 45 milyon kifli (% 15) ise sa¤l›k güvencesinden yoksundur. • Bu grubun büyük k›sm›n› sigortas›z çal›flanlar oluflturmaktad›r. • Latin kökenlilerin % 32’si, Asya kökenlilerin % 18’i, siyahilerin % 20’sinin sa¤l›k güven- cesi yoktur. Y›ll›k hane geliri 25.000 $’dan az olanlar›n % 24’ünün sa¤l›k güvencesi yoktur. • Sa¤l›k güvencesinden yoksun olanlara, sa¤l›k güvencesinin kapsam› dar olanlar da eklendi¤inde sa¤l›k hizmetlerine eriflimde büyük zorluk yaflayanlar›n oran› nüfusun % 57’sine ulaflmaktad›r. • ABD’de her y›l bir milyondan fazla insan sa¤l›k sigortas›n› kaybetmekte, 62 milyon insan›n sa¤l›k güvence kapsam› daralmakta ya da sigorta primleri artmaktad›r. ‹laç ve ilaç endüstrisi; • Di¤er ülkelere k›yasla ilaç fiyatlar› oldukça yüksektir. • ABD’de ilaç sa¤l›¤a eriflimde stratejik bir ürün olarak ele al›nmamakta, di¤er tüketim ürünleri gibi de¤erlendirilmektedir. • Bir araflt›rmada, yafll›lar›n %35’inin ilaçlar›na para yetifltirebilmek için yiyecek al›m›nda k›s›tlama yapt›¤› ortaya ç›km›flt›r. • ‹laç bedelleri büyük oranda hastalar taraf›ndan cepten ödenmekte, sigorta flirketleri ilaç giderlerini karfl›lamamaktad›r. • 2001 y›l›nda ilaç bedellerinin ancak % 43’ü sigorta flirketlerince karfl›lanm›flt›r. Özel sa¤l›k sigor t a s › ; • Kamu sigortalar›n›n kapsam darl›¤› ve yetersizli¤i insanlar› özel sa¤l›k sigortas› yapt›rmak zorunda b›rakmaktad›r. • Hastalar›n nas›l bir tedavi alaca¤› hekimden çok sigorta flirketlerince belirlenmektedir. • Risk gruplar›n›n sigorta ücretleri çok yüksektir. • En çok ihtiyac› olan›n hizmet alma flans› en düflüktür. dünyada sağlık 67 Özel sa¤l›k sigortas› yapt›rm›fl kiflilerin yaklafl›k 32 milyonunun büyük sa¤l›k harcamalar› sigorta kapsam› d›fl›ndad›r. • Özel ya da kamu sigortalar›n›n hiç biri tüm sa¤l›k sorunlar›n› kapsamaz. Kapsam d›fl›nda kalan sa¤l›k hizmetlerini hasta cepten ödemek zorundad›r. • Patronu taraf›ndan sigortalanm›fl bir iflçiden hastaneye yat›fl›nda 1500 $ cepten katk› yapmas› ve daha sonras› için günlük hastane faturas›n›n %20’sini ödemesi talep edilmektedir. • Katk› paylar›n›n getirdi¤i ekonomik yük nedeniyle insanlar koruyucu sa¤l›k hizmetlerinden yararlanam›yor, sürekli kulland›¤› ilaçlar› alam›yor ve gerekti¤inde hekime gidemiyorlar. • Bir ankette, sigortal› olmalar›na ra¤men insanlar›n %65’inin ihtiyaçlar› oldu¤unda 68 emperyalizm, kriz ve işgal gerekli sa¤l›k hizmetini alamayacaklar›ndan endifle duyduklar› görülmüfltür. • Hekimler, maafl+prim sistemi ile ve büyük gruplar halinde HMO adl› organizasyonlarda çal›flmaktad›rlar. • Zamanla büyük HMO’lar küçükleri sat›n ald›. 1998’de ABD pazar›n›n % 40’› 6 HMO’nun eline geçti. • 2000 y›l›nda hastanelerin %80’i hastane zincirlerinden birine kat›ld›. • Pek çok büyük flehirde birbiriyle yar›flan üç hastane grubu, di¤er bütün hastaneleri sat›n ald›. • ABD’de ne kadar hekim ve hekimlerin alan seçimleri sa¤l›k piyasas› inisiyatiflerince belirlendi¤inde bir dönem hekim fazlas›, bir dönem hekim a盤› yaflanmaktad›r. Baz› bölgelerde ve büyük flehirlerin yoksul mahallelerinde (Arizona, New Meksiko, New Orleans vb.) ciddi hekim ve sa¤l›k çal›flan› a盤› vard›r. Buradaki sa¤l›k merkezlerinin alt yap›s› oldukça yetersizdir. Bu bölgelere hekim gönderebilmek için yabanc› hekimlere baflvurulmaktad›r. ALMAN SA⁄LIK S‹STEM‹ • Dünyan›n ilk sosyal sa¤l›k sigortas› Almanya’da kurulmufltur. • 1884 y›l›nda iflçilerin sa¤l›k sigortas›n› düzenleyen yasan›n kabulüyle Yasal Hastal›k Sigortas› bafllam›flt›r. • Asl›nda YHS iflçileri sisteme entegre ederek, örgütlü iflçi hareketini bast›rmak amac›yla kurulmufltur. • YHS’yi kaza, yafll›l›k ve ifl göremezlik sigortalar› izlemifltir. • YHS hastal›¤a ba¤l› ifl görememeyi doktor paras› ve ölüm paras›n› kaps›yordu. • Bafllang›çta kat›l›m pay›n›n 1/3’ü iflverenler, 2/3’ü çal›flanlar taraf›ndan ödeniyordu. Çeflitli de¤iflikliklerden sonra 2005 y›l›ndan itibaren %54’ü çal›flanlar, %46’s› iflveren taraf›ndan ödenmektedir. • Gelirleri belirli bir s›n›r› aflmayan iflçiler ve memurlar YHS üye olmak zorundad›r. Sistemin genel özellikleri; • Serbest piyasa ekonomisine dayal› bir toplumda uygulanan sosyal devletin bir parças›d›r. • Kolektif finansman ve özel hizmet sunumundan oluflmaktad›r. • Hizmet sunumunda halk sa¤l›¤› hizmetleri, ayaktan tedavi ve yatakl› tedavi hizmetleri kesin s›n›rlarla birbirinden ayr›lm›flt›r. • Ayaktan sa¤l›k hizmetleri serbest çal›flan sa¤l›k meslek gruplar› (Aile hekimleri de içindedir) taraf›ndan verilmektedir. • Doktorlar›n büyük bölümü tek kiflilik muayenehanelerde çal›flmaktad›r. Muayenehanelerin giderlerini doktorlar karfl›lar, hizmetlerin karfl›l›¤› YHS, özel sigorta ya da hastalar taraf›ndan ödenir. • Halk sa¤l›¤› hizmetleri (planlama, dan›flma, e¤itim, kurum denetimi) kamuya ait olan sa¤l›k daireleri taraf›ndan verilmektedir. • Ba¤›fl›klama, tarama, sa¤l›k e¤itimi vb. hizmetler 1970lerde bu dairelerden al›narak, bireysel düzeye indirilmifl ve YHS doktorlar›na aktar›lm›flt›r. • Bunun sonucunda afl›lama oranlar›nda ciddi düflüfller yaflanm›flt›r. • Genel hastanelerin % 41 vak›flara % 37’si devlet veya kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı belediyelere, % 22’si özel sektöre aittir. Dal hastanelerinin büyük bölümü özeldir. • 1990’lar›n ortalar›ndan itibaren belediye hastanelerinin büyük bölümü kâr amaçl› yat›r›mc›lara sat›lmaktad›r. Finansman ve harcamalar; • 2003 y›l›nda kifli bafl› sa¤l›k harcamas› 2851 Avro, toplam sa¤l›k harcamas› 235.3 milyar Avro ile ulusal gelirin %11.1’ini oluflturuyordu. • Sigorta sand›klar› 2003 y›l›nda sa¤l›k harcamalar›n›n sadece %56.7’sini karfl›lam›flt›r. • 2003 y›l›nda nüfusun %88’i YHS, %10’u özel sigortal›, %0.2’si yani 188 000 kifli sigortas›zd›r. • 2004 y›l›nda üretken ça¤daki nüfusun % 10.5’inin iflsiz oldu¤u bildirilmifltir. 1992’den itibaren çal›flanlar›n toplam nüfus ve sigortal›lar içindeki oran› azalmaktad›r. • Dünyadaki ilk sosyal sa¤l›k sigortas› olan Alman sa¤l›k sigortas› toplumsal geliflmelere paralel olarak pek çok de¤ifliklik geçirmifltir. • Ve 1960’lardan beri yap›lan ulusal sa¤l›k araflt›rmalar› ülkede ciddi sa¤l›k eflitsizlikleri oldu¤unu göstermektedir. • Vergiler, hastane yat›r›mlar›, e¤itim, polis, asker, tutuklu, sosyal yard›m alanlar ve mültecilerin sa¤l›k bak›m› için kullan›l›r. • Toplam sa¤l›k harcamalar›nda cepten ödemelerin pay› 1992-2003 aras›nda % 10.7den, % 12.3’e ç›km›flt›r. • Cepten ödemeleri YHS kapsam›ndaki hizmetlerin ek ödemeleri ve kapsam d›fl›ndaki hizmetlerin tamam› oluflturmaktad›r. • 2004 y›l›nda reçete zorunlulu¤u olmayan ilaçlar, k›s›rlaflt›rma yard›m›, do¤um ve ölüm paras›, 18 yafl›ndan büyüklere gözlük yard›m› ve nakil hizmetkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı leri YHS kapsam›ndan ç›kar›lm›flt›r. • Cepten ödemelerde ilaçlar›n ve difl protezlerin rolü çok büyüktür. • Medikal araçlarda % 10 oran›nda ödemenin yan›nda araç bafl›na 10 Avro ödenmektedir. • Muayenehane hekimlerine 3 ayda 10 Avro ödeme yap›lmaktad›r. • Hastane yat›fllar›nda gün bafl›na 10 Avro ödenir. • Özel sigortal›lardan elde ettikleri gelir daha yüksek oldu¤u için doktorlar›n bu gruba daha nitelikli hizmet sunduklar› ve daha özenli davrand›klar› bildirilmektedir. BULGAR‹STAN SA⁄LIK S‹STEM‹ • Sosyalist dönemde özel sa¤l›k kurulufllar› (hastaneler, eczaneler) devletlefltirildi, sa¤l›k yönetim ve planlanmas› merkezileflti, sigorta sistemi iptal edilerek sa¤l›k hizmetlerinin tamam› devlet taraf›ndan ücretsiz olarak verilmeye baflland›, köylere kurulan AÇS’lerle sa¤l›k hizmetleri yayg›nlaflt›r›ld›. • Yayg›n ba¤›fl›klama ve di¤er çal›flmalarla bulafl›c› hastal›klar büyük oranda önlenmifl, BÖH düflmüfl ve ortalama yaflam süresi uzam›flt›r. • Ancak sosyalist sistemin y›k›lmas›yla ‹MF ile yap›lan anlaflmalar sonucunda 1991 y›l›nda sa¤l›kta özellefltirmeler bafllam›flt›r. • Özellefltirmelerin bafllang›c›nda DB sa¤l›kta yeniden yap›lanma için 6.3 milyon dolar kredi verdi. • Ulusal sa¤l›k sigorta fonu kuruldu. • Sa¤l›k hizmetleri, bedeli USSF taraf›ndan ödenen “hizmet paketi” kapsam›nda sigortal›lara verilmektedir. • Plana göre SB ba¤l› hastanelerin ço¤u ticari iflletmelere çevrilecek, ilçe ve kasabalardaki hastanelerin mülkiyetinin % 51’i SB, % 49’u belediyelere devredilmifltir. • Devlet ve belediyelerin yasalara göre hastaneleri mali yönden desteklemesi gerekir. • Ancak SB hastanelerin sadece personel giderlerini ödeyebilece¤ini bildirdi. USSF ödemesi gereken tutar›n % 10’unu ödedi. Hastaneler mali aç›dan ayakta duramaz hale geldi. Birço¤u eldiven alkol vb. zorunlu maddeleri hastalar›n almas›n› istemektedir. Sa¤l›k hizmetlerinin finansman; • Finansman›n 3 aya¤› vard›r: -devlet ve belediye bütçesi -zorunlu ve gönüllü sa¤l›k sigortas› -cepten ödemeler • USSF’nun geliri çal›flan ve iflverenden do¤rudan yap›lan kesintilerden oluflur. Primini yat›ramayanlar sa¤l›k hizmetlerinden yararlanamaz. Çal›flamaz durumda olanlar›n giderleri de buradan karfl›lan›r. • Resmi olmayan verilere göre 1 milyon civar›nda insan zorunlu sigorta primini ödeyememektedir. • IMF temsilcisine göre 2.2 milyon iflçinin ödedi¤i primle 600.000 iflsiz ve 2.4 milyon emeklinin sa¤l›k hizmeti karfl›lanmaya çal›fl›lmaktad›r. • Pek çok hastanede sa¤l›k sigortas› olmas›na ra¤men hastalar kendi masraflar›n› kendileri karfl›lamaktad›r. • 2000 y›l›nda ayaktan tedavi giderinin %30’unu, yatakl› tedavi masraflar›n›n %50’sini, ilaç harcamalar›n›n %50’sini cepten ödemeler oluflturdu. • I. Basamak sa¤l›k hizmetlerinin sunumunda Aile Hekimli¤ine geçildi. • Kifliler istedikleri aile hekimine kay›t olabilirler, co¤rafi s›dünyada sağlık 69 n›r yoktur. • Aile hekimlerine baflvurular ücretli ve s›n›rl›d›r. Sevk için aile hekimli¤ine baflvuru zorunludur. • Aile hekimleri gelir düzeyi yüksek yerlerde yo¤unlaflm›flt›r. • Bulgaristan’da uygulamaya konulan GSS ve aile hekimli¤i modelinin temel sa¤l›k hizmetlerini olumsuz etkiledi¤i, “müflteri memnuniyeti”ni sa¤lamak için gereksiz cihaz al›m›na yol açarak teknoloji kirlili¤i yaratt›¤› ve “müflteri kapma” rekabeti yüzünden I. Basamak ile hastane aras›nda güvensizli¤e neden oldu¤u “temel teminat paketi” kapsam›n›n darl›¤› nedeniyle vatandafllar›n memnuniyetsizli¤inin art›¤› görülmüfltür. • Reformun bafllamas›ndan 5 y›l sonra yap›lan ankete göre, reformlar sa¤l›k hizmetlerini Hastalar›n kötülefltirmifltir. %82.6’s›, sa¤l›k personelinin %87.9’u 2000 y›l›nda bafllayan reformlarla birlikte sa¤l›k sisteminin çöktü¤ünü belirtmifltir. • 1998’den 2004 y›l›na kadar sa¤l›k harcamalar› neredeyse üç kat artm›flt›r. • Harcamalardaki art›fla ra¤men otalama yaflam süresi düflmüfl, BÖH artm›fl, bulafl›c› hastal›klar (verem vb) geri gelmifltir. Sosyalist Ülkelerde Sa¤l›k Sistemlerinin O r t a k Ö z e l l i k l er i ; • Ücretsiz sa¤l›k hizmetleri; • Merkezi örgütlenme • Entegrasyon • Ekip çal›flmas› • Toplum kat›l›m› • Planlaman›n kapsay›c›l›k niteli¤i S ov y e t D e v r i m i Ö n c es i v e Sonras› Sa¤l›k Hizmetleri; • 1864-1917 y›llar› aras›nda sa¤l›k hizmetleri bütünüyle yerel yönetim otoriterlerinin kur- 70 dünyada sağlık Ekim devriminden 1980’li yılların ortalarına kadar SSCB’deki sağlık hizmetleri, ulaşılabilir, parasız, öncelikli sağlık sorunlarına yönelik, eşit, merkezi, planlı, örgütlü, basamaklı, entegre, toplumun gereksinimlerine dayalı, emekçi ve işçi sınıfı katılımlı, nitelikli ve sağlık emekçilerinin eşit dağılımı özelliklerine sahip olmuştur. du¤u zemstova sistemi ile yürütüldü. Zemstovan›n süreklili¤i yoktu, büyük oranda gönüllülerce yürütülür, koruyucu sa¤l›k hizmetleri bütünüyle görmezden gelinir ve nitelikli hizmetler daha çok zenginlere sunulurdu. • Say›s› iki bin olan sanatoryumlardan yararlananlar›n yaklafl›k %42’si burjuva, %24’ü Çar ordusu mensubuydu. • Sosyal güvenlik yasas› tüm iflçilerin ancak 1/5’ini kaps›yordu. • 1913’lü y›llarda do¤umda beklenen yaflam süresi 32 y›la kadar düflmüfltü. BÖH %0 269’du. • 1910 y›l›nda 1 milyon kifli çiçek ve tifo, 1914-1918 y›llar› aras›nda ise 2 milyon kifli verem nedeniyle yaflam›n› kaybetmiflti. • Ekim devriminden 1980’li y›llar›n ortalar›na kadar SSCBdeki sa¤l›k hizmetleri, ulafl›labilir, paras›z, öncelikli sa¤l›k sorunlar›na yönelik, eflit, merkezi, planl›, örgütlü, basamakl›, entegre, toplumun gereksinimlerine dayal›, emekçi ve iflçi s›n›f› kat›l›ml›, nitelikli ve sa¤l›k emekçilerinin eflit da¤›l›m› özel- liklerine sahip olmufltur. • Devrim sonras› tüm sa¤l›k kurumlar› ya kapat›lm›fl ya da eczaneler dahil kamulaflt›r›lm›flt›. Afl›lama zorunlu bir hizmet olmufl, iki y›l içinde kanalizasyon vb. alt yap› hizmetleri tamamlanm›fl, hamamlar yapt›r›lm›flt›r. Sa¤l›kl› konutlar kurulmaya bafllanm›fl, yanlar›na krefl, anaokulu ve devlet g›da ma¤azalar› aç›lm›flt›r. • Sa¤l›k emekçilerinin eflit da¤›l›m› sa¤lanm›fl, dispanserler, anne-çocuk sa¤l›¤› dan›flmanl›k birimleri, süt merkezleri gibi koruyucu sa¤l›k birimleri kurulmufltur. • Kronik hastalara ve sa¤l›k kurumlar›na gidemeyecek kadar durumu kötü olan hasta ve sakatlara yönelik doktor ve hemflire taraf›ndan paras›z evde bak›m hizmetleri bafllat›lm›flt›r. • Dünyadaki ilk kan transfüzyon enstitüsü Moskova’da kurulmufltur. • I. Basamak sa¤l›k birimleri, kentlerde kad›n ve çocuk poliklinikleri, s›k görülen bulafl›c› hastal›klara karfl› dispanserler, sanayide fabrika sa¤l›k ve sanitasyon birimleri, k›rsal bölgede ise kolektif çiftlik sa¤l›k birimi, feldfler-ebe evleri, ilkyard›m birimleri ve ev sanitasyon e¤itim birimleridir. • Afl›lama, periyodik muayene, sanitasyon koflullar›n›n sa¤lanmas›, sa¤l›k e¤itimi, ev ziyaretleri, anne, bebek ve çocuk izlemleri, kronik hastalar›n evde bak›m›, epidemiyolojik araflt›rmalar I. basamak sa¤l›k hizmetleridir. • II. basamak rayon adl› sa¤l›k kurumlar›ndan oluflurdu. Her rayon temel hastane hizmetlerini yürütürken temel halk sa¤l›¤› fonksiyonlar›n› da yerine getirirdi. Cerrahi vakalara dan›flmanl›k yapmak hasta muayenesi, gerekli durumlarda k›rsal bölgeye sa¤l›k emekçisi göndermek, acil yard›m vb. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı bafll›ca hizmet alanlar›yd›. • III. Basamak sa¤l›k birimi oblast idi. • ‹laç ve eczac›l›k hizmetleri büyük oranda k›rsal kesimde de bulunan kamu eczaneleri taraf›ndan verilmekteydi. • Devrimden hemen sonra (1918) iflçi sa¤l›¤›n› koruma yasas› ç›kar›ld›. Çal›flma saatleri genel olarak 8, baz› iflkollar›nda 7 saate indirildi. Haftada befl gün çal›fl›lmas›, iflçilerin y›lda 12 ay izin kullanmas›, 18 yafl alt›ndaki çocuklar›n tehlikeli ifllerde 16 yafl›n alt›ndakilerin hiç çal›flt›r›lmamas›, iflyerlerinde koruyucu giysi giyilmesi, periyodik muayenelerin yap›lmas› yasal güvence alt›na al›nd›. • ‹lk iflçi sa¤l›¤› enstitüsü 1923 y›l›nda Moskova’da kuruldu. • Anneler çal›fls›n yada çal›flmas›n alt› aydan sonra çocuklar›n› krefle b›rakabilir, bebek ve çocuklar 14 saate kadar krefl ve anaokullar›nda kalabilirdi. S a ¤ l› k h i z m e t l er i n i n sonuçlar›; • 1913-1937 aras›nda ölüm h›z› %40, ÇÖH ise %50 oran›nda azalm›flt›r. ÇÖH 1913 y›l›nda %268.6 iken, 1960 y›l›nda %035.3’e, BÖH 1957 y›l›nda %045 1970 y›l›nda %26’ya, anne ölüm h›z› 1954 y›l›nda yüz binde 54’e kadar düflmüfltür. • Bugün dünyada BÖH %03-182, ÇÖH %03-316, AÖH yüz binde 6-1100 aras›nda de¤iflmektedir. (Unicef, 2002) • 1983 y›l›nda ilk kez paral› poliklinik ve dispanser uygulamas› bafllad›. • 1987 y›l›nda sa¤l›kta da perestroyka uygulamas›na geçildi. ‹lk paral› hastane aç›ld›. 1989 y›l›ndan sonra merkezi örgütlenme yerine desantralizasyon, kamu finansman› yerine özel sa¤l›k sigortac›l›¤›, I. Basamak sa¤l›k hizmetleri yerine aile hekimli¤i ve paral› sa¤l›k hizmetleri bafllam›flt›r. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Küba bugün geliri düşük, sağlık düzeyi ise merkez kapitalist ülkeler kadar yüksek bir ülkedir. Ve yeryüzünde vatandaşlarının kira, su, elektrik ve gaz parası ödemediği tek ülkedir. Yeterli ve dengeli beslenme için gerekli gıdalar Devrimi Koruma Komiteleri tarafından halka ücretsiz dağıtılmaktadır. Konut, iş ve sağlık bakımı temel insan hakkı olarak görülür. • DB yeni sa¤l›k örgütlenmesi için 8 milyon dolar yard›mda bulunmufltur. KÜBA SA⁄LIK S‹STEM‹ • Küba bugün geliri düflük, sa¤l›k düzeyi ise merkez kapitalist ülkeler kadar yüksek bir ülkedir. • Ve yeryüzünde vatandafllar›n›n kira, su, elektrik ve gaz paras› ödemedi¤i tek ülkedir. • Yeterli ve dengeli beslenme için gerekli g›dalar ücretsiz olarak Devrimi Koruma Komiteleri taraf›ndan halka ücretsiz da¤›t›lmaktad›r. • Konut, ifl ve sa¤l›k bak›m› temel insan hakk› olarak görülür. • 1958’de nüfusun %35’i sa¤l›kl› içme suyuna sahipti, k›rsal nüfusun %75’i suyunu nehirlerden, birikintilerden sa¤l›yordu ve yaln›zca %2’sinin evinde sa¤l›kl› içme suyu vard›. • 1969’da ise kentsel nüfusun %90’›na k›rsal nüfusun %60’›na sa¤l›kl› içme suyu ulaflt›r›lm›flt›. • Devrim öncesi çok küçük bir az›nl›k özel hastanelerden, %10’luk orta s›n›f gönüllü sigorta kuruluflundan, büyük ço¤unluk devletin yetersiz hastane ve kliniklerinden yaralan›yordu. K›rsal kesimde birçok insan hiç doktor yüzü görmemiflti. • Devrim sonras› sa¤l›k kurulufllar› kamulaflt›r›ld›. • Tamamen özel sektörün elinde olan ilaç üretimi ve da¤›t›m› ulusallaflt›r›ld›. Devrimden sonra sa¤l›k göstergelerindeki ilerlemeler sosyal ve ekonomik de¤iflikliklere ba¤l›d›r. Halka kendilerine ait ev, düzenli gelir, daha iyi beslenme, daha iyi e¤itim ve yaflam koflullar›ndaki di¤er geliflmeler gibi sa¤l›k için gerekli her fley sa¤lanm›flt›r. • ‹lk y›llarda sa¤l›k hizmetlerinde entegrasyon sa¤land›, hizmet sunumu için ekipler oluflturuldu ve her aflamada toplumun kat›l›m› için çal›fl›ld› • Öncelik ana-çocuk sa¤l›¤›, bulafl›c› hastal›klarla mücadele ve sa¤l›kl› çevre koflullar›n›n yarat›lmas›na verildi. Sa¤l›k hizmetleri k›rsal bölgelere kadar geniflletildi. • Çocuk felci (1963), s›tma (1968), difteri (1971), tetanos ve kuduz bu dönem eradike edildi. K ü ba Ha l k Sa ¤ l› ¤ › y a s as › n da ul u sa l s a ¤ l› k sisteminin ilkeleri; a. Hükümet taraf›ndan organize edilen sosyallefltirilmifl sa¤l›k hizmetleri, b. Bütün nüfusun ulaflabilece¤i ve paras›z, evrensel nitelikli sa¤l›k hizmetleri, c. Koruyucu hizmetlerin sistemin merkezinde bulunmas›, d. T›bba bilimsel ve teknik geliflmelerin güncel olarak uygulanmas›, e. Sa¤l›k hizmetlerine toplum kat›l›m›, f. Uluslararas› iflbirli¤i, dünyada sağlık 71 g. Sistemin planl› geliflimine kapsaml› yaklafl›m. Sa¤l›k finansman›; • Sa¤l›k sistemi yaln›zca devlet taraf›ndan finanse edilir. Devlet k›s›tl› olanaklar›na ra¤men ilaç, t›bbi malzeme ve difl hizmetlerinden al›nan küçük ücretler d›fl›nda bütün sa¤l›k hizmetlerini ücretsiz sunmaktad›r. • Küba’da bütün sa¤l›k kurumlar› kamunundur. • Toplam sa¤l›k harcamalar›n›n %90’› genel bütçeden karfl›lanmaktad›r. • Bugün Küba’da I. Basamak hizmetler aile hekimli¤i kliniklerinde, II. Basamak hizmetler poliklinik ad› verilen uzmanlaflm›fl kliniklerde ve III. basamak hizmetler de hastane ve enstitülerde verilmektedir. • Aile hekimli¤i ekibi sa¤l›k sorunlar›n›n yaklafl›k %80’ini çözebilmektedir. • Aile hekimli¤i bölge tabanl›d›r. Bir mahalle veya küçük bir bölgedeki nüfusun sa¤l›k hizmetlerini yürütmektedir. • Küçük bir ekiple çal›fl›l›r ve ekip hizmet verdikleri alanda yaflar. • Yaklafl›k 120 aileye hizmet sunulmaktad›r. K›rsal alanda sorumlu olunan aile say›s› 75’e kadar düflmektedir. • Aile hekimleri sabahlar›n› klinikte tedavi edici hizmetlere, ö¤leden sonralar›n› ise ev ziyaretlerine ay›r›rlar. • Görevleri; sa¤l›k e¤itimi, tan›sal testler, do¤um öncesi bak›m, ba¤›fl›klama, beslenmenin izlenmesi, zararl› al›flkanl›klarla mücadele ve sa¤l›¤›n gelifltirilmesi çal›flmalar›d›r. • Yerel lider ve kitle örgütleriyle beraber çevresel ve koruyucu programlar› uygularlar. • II.basama¤› oluflturan poliklinikler kifli ve çevreye yönelik bütün sa¤l›k hizmetlerinden sorumludur. 72 dünya sağlık • Temel görevleri; ana ve çocuk bak›m›, yetiflkin sa¤l›¤›, difl sa¤l›¤›, enfeksiyon hastal›klar›n›n kontrolü, çevre sa¤l›¤›, besin kontrolü, okul sa¤l›¤›, meslek ve ifl sa¤l›¤› hizmetleridir. • Poliklinik hizmetleri toplum kat›l›m›n› sa¤layan kurulufllar›n çal›flmalar›yla da desteklenmifltir. Sa¤l›k göstergeleri; • Do¤uflta beklenen yaflam süresi 1950-55 döneminde 58.8 y›l iken bugün erkekler için 75, kad›nlar için 80 y›ld›r. • % 96.2 ile dünyadaki en yüksek okur-yazarl›k oran›na sahiptir. • 2005 y›l› kaba ölüm h›z› binde 7.5’tir. • BÖH 1959 y›l›nda binde 70’den fazlayken ambargo koflullar›nda bile düflmeye devam ederek 2001’de binde 6.2’ye indi. • Bir hekime düflen nüfus 167 kiflidir ve bu dünyadaki en iyi orand›r. • Uluslararas› yard›m kapsam›nda 52 ülkede Küba’l› sa¤l›k emekçileri hizmet vermektedir. • Yoksul ülkelerden 5000 ö¤renci ücretsiz t›p e¤itimi görmektedir. VENEZÜELLA’DA SA⁄LIK S‹STEM‹ 2003 y›l›nda temel sa¤l›k hizmetlerinin kurumlaflmas›n› sa¤lamak, toplumun ekonomik ve sosyal durumunu birlikte sorumluluk, koordinasyon ve uyumluluk temelinde dönüfltürmek, kenar mahallelerde yaflayan ve sa¤l›k hizmetlerinin d›fl›nda kalan milyonlarca Venezüellal›n›n sa¤l›k hizmetlerine do¤rudan ulafl›m›n› sa¤lamak amac›yla proje bafllat›ld›. • Bu kapsamda halk›n önemli sa¤l›k sorunlar›n› saptamak ve bunlar için uygulanma- s› gereken eylemleri kararlaflt›rmak ve kendi bölgelerinde bulunan dispanserler ve tan› merkezleriyle ilgili düzenleme yapmak göreviyle seçimle belirlenen sa¤l›k komiteleri kuruldu. • Halka yönelik sa¤l›k dispanserleri, tan› merkezleri, rehabilitasyon merkezleri kentsel ve k›rsal poliklinik birimleri, halk klinikleri, difl tedavi merkezleri, eczaneler, afl›lama ve göz sa¤l›¤› merkezleri vb birimler oluflturuldu. • 2006 y›l› verilerine göre 31.439 uzman, teknik personel ve sa¤l›k teknisyeni çal›flmaktad›r. Bunlardan 15.356’s› Küba’l› doktordur ve sa¤l›k dispanserleri ile konsültasyon birimlerinde çal›flmaktad›r. • Halka yönelik sa¤l›k istasyonlar› sorumlu olduklar› bölgede halka ücretsiz sa¤l›k bak›m hizmeti sunmaktad›r. • 250-300 aileyi kapsayan bölge tabanl› yap›lanmalard›r. • Sa¤l›k e¤itimi, koruyucu hizmet tedavi ve rehabilitasyon, sa¤l›k ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas›n› güvenceye alan sa¤l›k hizmetlerini toplum kat›l›m› ve kurumlar aras› iflbirli¤iyle sunar. • Sa¤l›k dispanserleri sabah muayene ö¤leden sonra saha gezileri fleklinde çal›flmaktad›r. • ‹laç paketi içinde yer alan ve s›kça gereksinim duyulan 106 kalem ilac›n gerekli durumlarda da¤›t›lmas›n› sa¤lar. • Halk klinikleri, uzmanl›¤a dayal› koruyucu, tedavi edici ve gelifltirici sa¤l›k hizmetleri sunar. • Tan› ve ileri teknoloji merkezleri sevk zinciri içinde çal›fl›r. • Rehabilitasyon merkezleri tan›s› konulan hastal›k ve sakatl›klar için gerekli rehabilitasyon hizmetlerini halka ücretsiz sunar. • Mahallelere yak›n yerlerde afl›lama merkezleri vard›r. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı B‹R KÖLELEfiT‹RME YÖNTEM‹: GÜVENCES‹Z ÇALIfiMA Bünyamin Kenefl E¤ itim-S en Ank ara 2 Nolu fi fiu ube Üyesi Emekçiler, ezilenler hayatlar›n› ve her fleylerini sömüren egemenlere, sermayeye ve burjuvaziye karfl› yüzy›llar içerisinde de¤iflen çeflitli yollarla karfl› koymufllar; insanl›k onurunu ve al›n terinin hakl› mücadelesini savunmufllard›r. Kapitalizm ve ona göre flekillenen burjuva devletleri, sermaye tekelleri, çok uluslu flirketler doymak bilmez kâr h›rslar›n› frenlemek flöyle dursun, her geçen gün emekçileri ve do¤ay› daha da ac›mas›zca sömürmeyi sürdürmüfllerdir. Kendi yaratt›klar› “krizler”i bile emekçileri, iflçi s›n›f›n› daha çok, daha ucuza çal›flt›rarak “iflten atmalar›, güvencesiz çal›flmay›, esnek çal›flmay›” Demokles’in k›l›c› gibi emekçi kitlelerin bafl›n›n üzerinde tutarak ranta dönüfltürmeye çal›flm›fllard›r. ‹lkel komünal toplumsal yaflamdan küresel sömürünün yayg›nlaflt›¤› günümüze kadar emekçi kitleler sömürgenlere karfl› bir araya gelerek haklar›n› korumaya mücadele etmeye çal›flm›fllard›r. Bu do¤rultuda kapitalizmin iflçilere genifl halk kitlelerine karfl› bafllatt›¤› her türlü bask›ya ve sindirmeye karfl› toplumsal güvenlik mekanizmalar› oluflturulmaya çal›fl›lm›flt›r. Sosyal güvenlik ve sosyal politika kavramlar› emekçilerin kapitalist yönetimlere karfl› verdikleri mücadelelerin ürünüdür. Örne¤in17. Yüzy›l›n sonlar›nda Fransa’da marangozlar taraf›ndan kurulan yard›m sand›¤› hem toplumsal dayan›flman›n hem de emekçilerin bir araya gelme çabalar›n›n somut ad›mlar›ndand›r. Bu ad›mlar artt›kça kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı iflçilerin gücü de artm›fl öte yandan sermayedarlar kayg›lanmaya bafllam›flt›r. Toplumsal yaflam›n pek çok yönünü etkileyen “Sanayi Devrimi”nin çal›flma hayat›n› da derinden etkilemesi; bilimsel bulufllar›n teknolojinin hizmetine sunulmas›yla makine uygarl›¤›n›n yükselifli sonucu üretim, ifl gücü, istihdam arz gibi kavramlar da h›zla yeniden biçimlenmeye bafllam›flt›r. Yani sosyal güvenlik kurumlar›n›n kapitalist toplumda ortaya ç›k›fl›n›n zamanla basit bir dayan›flma olmaktan ç›k›p giderek sendikal mücadelenin hareket gücü haline gelmesi; s›n›f bilincini iflçilere, genifl emekçi kitlelere yans›tmas› kapitalistlerin hesaplar›n› bozmaya yetmifltir. Bu geliflmelerin sonucunda emekçiler için bir siper ve okul kimli¤i kazanmaya bafllayan bu örgütlenme filizleri kapitalistler taraf›ndan biçilmeye, kontrol alt›na al›nmaya bafllam›flt›r. Bu kontrolün gerçekleflmesi ise “sosyal güvenlik”, “sosyal hizmetler “ ad› alt›nda kapitalistler eliyle sa¤lanm›flt›r. Bu konuya iliflkin baflka bir örne¤i Almanya’dan verebiliriz: “Kapitalizm sürecinde iflçilere yönelik ilk sosyal güvenlik sistemi Almanya’da hayata geçirilmifltir.1889 y›l›nda, iflçilere emeklilik ödene¤i verilmesiyle ilgili olarak ilk “devlet sosyal sigortas›” uygulanmaya bafllam›flt›r. Bismarc, o dönemde Avrupa’da ve özellikle Almanya’da yükselen sosyalist hareketin, iflçi s›n›f› mücadelesinin h›z›n› kesebilmek için bu uygulamay› bafllatm›flt›r. Daha sonra ‹ngiltere’de ve öteki Avrupa ülkelerinde sa¤lanan çeflitli kazan›mlar da yine o ülkelerde yarat›lan sosyalist mücadelenin nüvelerinin bir sonucudur. 1917 y›l›nda Rusya’da gerçeklefltirilen büyük Ekim Devrimi; sosyal, ekonomik ve demokratik kazan›mlar›n gerçek güvencesinin sosyalizmde oldu¤unu kan›tlam›flt›r. Bu durum karfl›s›nda ABD’DE ve Avrupa’da kapitalistler emekçilerin sosyal haklar›n› görece art›rma yoluna gitmifl, sosyal devlet manevralar›na giriflmeye bafllam›flt›r.” Sosyal güvenlik ve sosyal devlet olgusu 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda “Sanayi Devrimi”nin seyrine ba¤l› olarak yay›lmas›n› sürdürmüfltür. Sosyal güvenli¤e iliflkin as›l ilerlemeler “Emperyalistler aras› 2. Paylafl›m Savafl›m Savafl›”n›n ard›ndan h›zlanm›flt›r. I. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra Rusya’da sosyalist bir devrimin gerçekleflmesi kapitalistlerde Avrupa’n›n da elden gidece¤i korkusunu yaratm›fl emperyalist tekeller ve onlar›n hükümetleri yükselen bu devrimci dalgay›, aya¤a kalkan iflçi s›n›f› mücadelesini atlatabilmek için tüm geliflmifl ülkelerde sosyal güvenlik uygulamalar›na h›z vermifltir. Öte yandan çeliflkili biçimde sosyal güvenlik alan›nda kazan›lanlar iflçi s›n›f›n›n kavgas›n›n bir ürünüyken baflka bir yönde emekçilerin mücadelesini s›n›rland›ran, frenleyen bir manevra durumuna da gelmifltir. Avrupa ülkelerinde kapitalist sömürü hükümetleri bir yandan s›n›fsal zorbal›klar›n›, bask› araçlar›n› uygulamaktan çekinmezken di¤er yandan “kaza sigortas›, hastal›k sigortas›, emeklilik sigortas›” gibi sosyal güvenlik uygulamalar›na da yer veriyordu. Tüm bu uygulamalar›n artt›¤› noktada 1944 y›l›nda Uluslar aras› Çal›flma Örgütü (ILO) ‘nün 28. Çal›flma Konferans›’nda sosyal güvenlik ifllegüvencesiz çalışma 73 yiflleri somutlaflt›r›lm›fl,1948 y›l›nda ise “Birleflmifl Milletler ‹nsan Haklar› Evrensel Bildirisi”nde “herkesin sosyal güvenlik hakk›na sahip oldu¤u” ilkesi kabul edilmifltir.1952 y›l›nda ILO, “Sosyal Güvenli¤in Asgari Normlar›na ‹liflkin 102 Say›l› Sözleflme” ile çal›flma gücünü olumsuz yönde etkileyen riskleri flöyle belirlemifltir: - hastal›kta sa¤l›k yard›m› ve gelir kayb›n› karfl›layan ödenekler - iflsizlik - yafll›l›k - ifl kazalar› - meslek hastal›klar› - annelik, - sakatl›k - ölüm ve aile yard›m› 1970’lerin ortas›nda baflgösteren kapitalizmin ilk ve son olmayan krizlerinden birine kadar olan döneme bakt›¤›m›zda flunu görürüz: “sosyal devlet”, “refah devleti”, “kay›r›c› devlet” gibi adlarla an›lan yap›lanmalar›n; yeni ba¤›ms›zl›¤a kavuflan ülkelerde de (Üçüncü Dünya ülkeleri) “ulusal-kalk›nmac› devletin” ortaya ç›kmas›, iflçi s›n›f›n›n ve sömürge halklar›n›n dayatmas›n›n ve bask›s›n›n, baflka bir deyiflle s›n›f mücadelesinin bir sonucuydu. Dolay›s›yla devlet müdahale ve düzenlemelerini s›n›f mücadelesinden ayr› düflünmek , olup bitenleri sadece burjuvazinin iradesi saymak, tarihin nas›l yarat›ld›¤›n› anlamamakt›r. Devletin sadece ekonomik planda de¤il, sosyal planda da önemli roller üstlendi¤i II. Emperyalistleraras› Savafl sonras› yo¤un devlet müdahaleleri ve düzenlemeleri döneminde burjuva devletinin görüntüsü hayli de¤iflmifltir. Art›k devlet, sadece sermayenin tek yanl› ç›karlar›n› gözeten bir ayg›t olmaktan uzaklafl›p; iflçiler, emekçiler, toplumun korunmaya muhtaç mütevaz› kesimleri lehine 74 güvencesiz çalışma Artık burjuva kaynakların bile saklayamadığı biçimde gelir dağılımında emekcilerin aleyhinde korkunç bir adaletsizlik uçurumu oluşturulmuştur. Bunun anlamı işçi sınıfının yüzlerce yıl içerisinde yarattıklarından daha azına razı edilmesi ve tüm tarihsel ideolojik toplumsal kazanımlarının gasp edilmesidir. de kararlar alan bir yap›ya ve iflleyifle kavuflmufltu. Elbette bu yeni durum, burjuva devletinin niteli¤inin de¤iflti¤i anlam›na gelmiyordu. Söz konusu olan, sadece sermayenin daha çok ödün vermeye zorland›¤› bir “güç dengesi” durumuydu. (F. Baflkaya, Kavram Sözlü¤ü, 2005, s. 426) Kapitalizm,1929 büyük ekonomik bunal›m›n›n ard›ndan nice savafllar ve krizler de görmüfl 1970 lerdeki kriz döneminde ve sonras›nda “sosyalizmi, komünizmi” yak›n tehlike olarak görmedi¤i için kâr›ndan vazgeçmeye ve sosyal güvenli¤i geniflletmeye yanaflmam›flt›r. Bu dönemde burjuvazi, tüm dünyada özellikle “yeni sömürgecilikle talan etti¤i geri b›rakt›r›lm›fl ülkelerdeki iflçi ve emekçileri hedef alan bir ekonomi politi¤i iflletmekten çekinmemifltir. Bir yandan özellefltirme sald›r›s› di¤er yandan da sosyal güvenli¤in gere¤i olarak gerçeklefltirilen kamu hizmetlerinin (sa¤l›k, e¤itim, iflçi haklar›, sosyal dayan›flma…) tasfiyesi ile her fley emperyalist talan›n kurallar›na göre yeniden düzenlenmeye bafllam›flt›r. Baflka bir deyiflle emperyalist politikalar›n sistemi krizden kurtarmak için önerdi¤i, 30 y›ldan fazla bir süre uygulanan bu politikalar, kapitalist sitemin 19.yy.da açmak zorunda kald›¤› bir parantezi kapatmas› anlam›na gelmektedir. 1970‘li y›llardan bu yana artarak süren bu sald›r› politikalar›yla birlikte özellefltirmeler ço¤alm›fl, iflten ç›karmalarla birlikte iflsizlik t›rmanm›fl, tafleronlaflt›rma çeteleri kamu hizmetlerini kuflatm›fl, çal›flma koflullar› a¤›rlaflm›fl, emekçilerin gerçek ücretleri sürekli erimifl, yaflam standartlar› daha da kötüleflmifl, emeklilik yafl› yükselmifl, sa¤l›k, e¤itim, enerji, bar›nma gibi yaflamsal hizmetler iflçi s›n›f› için lüksleflmifl ve talana kâr avc›l›¤›na aç›lm›fl, yoksulluk yayg›nlaflm›fl, güvencesiz çal›flma biçimleri dayat›lm›fl, iflçiler sendikas›zlaflt›r›larak örgütlenmeleri engellenmifltir. Emekçi halk kitleleri hayat›n her alan›nda pervas›z bir sald›r›ya hedef olmufltur. Marx’›n deyifliyle “feodal köleler ücretli kölelere dönüfltürülmüfltür”. Dile getirdi¤imiz bu sald›r›lar›n sonucunda art›k burjuva kaynaklar›n›n bile saklayamad›¤› biçimde gelir da¤›l›m›nda emekçiler aleyhinde korkunç bir adaletsizlik uçurumu oluflturulmufltur. Bunun anlam› iflçi s›n›f›n›n yüzlerce y›l içerisinde yaratt›klar›ndan daha az›na raz› edilmesi ve tüm tarihsel, ideolojik, toplumsal kazan›mlar›n›n gasp edilmesidir. Sözünü etti¤imiz bu süreç günümüzde uluslararas› finans kapitalin, yerli ve yabanc› emperyalistlerin, ‹MF‘lerin, Dünya Bankalar›n›n ve onlar›n iflbirlikçisi hükümetlerin kanl› elleriyle gittikçe a¤›rlaflan koflullarda emekçileri, ezilen halklar› “ölüm kal›m” savafl›n›n efli¤ine getirmektedir. Emper yalizmin, B u r j uv a H ü k ü m e t l er i n Emekçilere Yönelik Sa ld ›r ›l a r› kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ‘ S ö z l e flflm meli (Tan›m›-‹lgili Personel’ Ya s a lar) - Farkl› ideolojilere göre flekillense de devletler as›l ve ikincil görevlerini yerine getirebilmek için kamu görevlileri istihdam etmek zorundad›r. Arapça bir sözcük olan “istihdam”›n Türkçe karfl›l›¤› ‘bir kimseyi bir iflte, bir hizmette kullanma, çal›flt›rma’ d›r. Kamu personeli de diyebilece¤imiz özel görevliler, Türkiye idari yap›s›nda da önemli bir yer tutmaktad›r. Kurulufl y›llar›na bak›ld›¤›nda, Türkiye’nin o zamanki personel yap›s›n› Osmanl›’dan miras ald›¤›n› söylemek yanl›fl olmaz. Ancak ilerleyen y›llarda Türkiye’nin yönetsel yap›s›nda ve iflleyiflinde de¤iflimler görülür. Bu de¤iflimle birlikte ‘kamu görevlisi’ kavram› da anlam genifllemesine u¤ram›flt›r. Bu genifllemeyle birlikte sözleflmeli personel kavram› da kamu görevlisi tan›m›na al›nm›flt›r. Öte yandan, sözleflmeli personelin Türkiye idari yap›s›na kabul edilmesi hiç de kolay olmam›flt›r. Günümüzde de süren tart›flmalar sözleflmeli personel kavram›n› çok karmafl›k bir duruma getirmifltir. Öyle ki devlet kurumlar› bile sözleflmeli personelin tan›m›nda bir görüfl ve söylem birli¤ine ulaflamam›flt›r. Bu anlam ve uygulama karmaflas› çeflitli resmi metinlerde de uygulamalarda da sürmektedir. Tart›flmalar›n bu denli yo¤unlaflt›¤› sözleflmeli personel uygulamalar›, bu özellikleri nedeniyle halk›n ve emekçi kitlelerin gözünde de meflruluk kazanamam›flt›r. Öyle ki aileler çocuklar›n›n “kadrolu, baflka bir deyiflle güvenceli” bir iflte çal›flmas› umuduyla pek çok kap› afl›nd›rm›fllard›r. 2.a. Sözleflflm meli Perso nel ve Sözleflflm meli Personel ‹ s t ih d a m › n › n T ü r k i y e’ d e k i Serüveni- 657 say›l› Devlet kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Memurlar› Kanununun (DMK) 4/b maddesi sözleflmeli personeli, “…kalk›nma plan›, y›ll›k program ve ifl programlar›nda yer alan önemli projelerin haz›rlanmas›, gerçeklefltirilmesi, iflletilmesi ve ifllerli¤i için flart olan, zorunlu ve istisnai hallerde münhas›r olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisas›na ihtiyaç gösteren geçici ifllerde, kurumun teklifi üzerine Devlet Personel Baflkanl›¤› ve Maliye Bakanl›¤›n›n görüflleri al›narak Bakanlar Kurulunca geçici olarak sözleflme ile çal›flt›r›lmas›na kara verilen ve iflçi say›lmayan kamu personeli…” olarak tan›mlanmaktad›r. Bu tan›m, en genifl sözleflmeli personel tan›m› olarak dikkat çekmektedir. Ancak hükümetlerin uygulamalar›nda bu tan›m›n d›fl›na ç›k›ld›¤› ve ç›kar›lan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) birlikte sözleflmeli personel kavram›n›n da burjuva hükümetlerin ve sermayenin ç›kralar› do¤rultusunda s›kl›kla de¤iflti¤i görülmektedir. 399 say›l› KHK’nin (Resmi Gazete-29.01.1990,20417) 3/b maddesi ise; “bir hizmet sözleflmesiyle çal›flt›r›lan ve iflçi statüsünde olmayan personel”e sözleflmeli demektedir. Üç KHK’de de sözleflmeli personel mu¤lâk bir biçimde ve bir çerçeve halinde tan›mlanm›flt›r. Kuflkusuz bu çerçeveyi sermaye iflbirlikçisi hükümetler her f›rsatta emekçilerin aleyhinde doldurmufltur. Ancak 233 say›l› KHK sonrakilerden farkl› olarak hizmet sözleflmesi terimini kullanmam›flt›r. Bu küçük fark çok önemli anlam kaymalar›na yol açabilmektedir. Sözleflme biçiminin hizmet sözleflmesi olarak tan›mlanmas› ve idari sözleflmeden ayr› bir yerde konumland›r›lmas›, sözleflmeli personelin di¤er kamu görevlileri aras›nda say›lmas› noktas›nda sorun yaratmaktad›r. Bu konuda, hizmet sözleflmesinin özel hukuka tâbi oldu¤u ve kamu hukukuyla ba¤daflt›r›lamayaca¤› ortaya konarak sözleflmeli personelin di¤er kamu görevlileri kapsam›na al›namayaca¤› öne sürülmektedir. (Mesut Gülmez, “Sözleflmeli Personel, Anayasa ve Uluslararas› Kurallar) Anayasa Mahkemesi ise sözleflmeli personeli, “kamu hizmetinin asli ve sürekli bir görevinde çal›flan, memur ve iflçi statüsü d›fl›nda kalan, yönetimle kamu hukuku ba¤lant›s› olan personel” olarak tan›mlam›flt›r. Tüm bu belirtilenlerden de anlafl›ld›¤› gibi sözleflmeli personelin veya “kadrolu ücretli köleden daha a¤›r koflullarda yaflamaya ve çal›flmaya çal›flan sözleflmeli kölenin” tan›m›nda bile bir anlaflma sa¤lanamam›flt›r. Devlet kurumlar›, mahkemeler, resmi belgeler sürekli de¤iflik ve çeliflik tan›mlamalar yap›p haks›z kararlar verildi¤i göz önüne al›n›rsa sözleflmeli personel uygulamas›n›n toplumda ve emekçi kitleler aras›nda yaratt›¤› huzursuzlu¤un artarak sürece¤ini söylemek yanl›fl olmayacakt›r. 2.b. Türkiye’de Kamu Kesiminde S ö z l e flflm meli Personel Uygulamas›n›n Seyri-Türkiye’de kamu personeli, uygulanan personel rejimi bak›m›ndan Cumhuriyet döneminden bugüne genel olarak incelendi¤inde Cumhuriyet döneminin kamu personeli ile ilgili ilk düzenlemesi olan 31.3.1926 tarih ve 788 say›l› Memurin Kanunu ile askeri personel d›fl›nda kalan bütün kamu personeli için “memur” ve “müstahdem” olmak üzere iki tür istihdam oluflturulmufltur. Kanunun 1. Maddesinde memur, kendisine kamu hizmeti verilen ve memur siciline kay›tl› olarak genel veya özel bütçelerden maafl alan kimse; müstahdem ise, kamu ifllerinde ücretle çal›flt›r›lan, memur siciline kay›tl› olmayan ve güvencesiz çalışma 75 memur hak ve yetkilerinden faydalanamayan kimse olarak tan›mlanm›flt›r. (Selçuk Kantarc›o¤lu, Devlet Personel Rejimi) Bu ilk düzenlemenin ard›ndan 1939’da, 1958’de yine çeflitli de¤ifliklikler yap›lm›flt›r. Fakat 1961 Anayasas›’n›n117. Maddesinde, devletin ve di¤er kamu tüzel kiflilerinin genel idare esaslar›na göre yrütmekle yükümlü olduklar› kamu hizmetlerinin gerektirdi¤i asli ve sürekli görevlerin memurlar eliyle görülece¤i hükme ba¤lanm›flt›r. 1965 y›l›nda 657 say›l› DMK’nin 4. Maddesi ile “sözleflmeli personel”, “memur”, “geçici personel”, ve “iflçiler” olmak üzere dört tür çal›flan s›n›f kabul edilmifltir. (AÜ SBF Kamu Yönetimi Bölümü, Reform Çal›flmas› Grubu) Öte yandan 1970’te, 1978, 1982, 1988, 1990, 1992 ve 1998 y›llar›nda yine emekçilerin özlük haklar›na ve çal›flma esaslar›na ilflkin farkl› düzenlemeler yap›lm›flt›r. Bu düzenlemelerde çeflitli ayr›nt›lar getirilse de temel yönelim; kamu emekçilerinin özlük haklar›n› yavafl yavafl tasfiye etmek ve emekçilerin özlük haklar›n› s›n›rland›rarak sermaye hükümetlerinin elini güçlendirmektir. 2.c. Sözleflflm meli Perso nelin Say›sal GörünümüGüvencesiz iflçilik, Türkiye iflçi s›n›f›n›n tan›t›c› niteli¤ini oluflturmaktad›r. Türkiye’de 16 milyon kifli ücret geliriyle geçinmektedir. Bunlar›n 14 milyonu iflçi, 2 milyona yak›n› devlet memurudur, kamu emekçisidir. Özel ve kamu sektörü iflçilerinden yaln›zca 4,8 milyonu sigortal› ve bunlar›n da yaln›zca 700.000’i sendikal›d›r ve toplu sözleflmeden yararlanmaktad›r. ‹ki milyona yak›n kamu emekçisinden 700.000’i çeflitli sendikalar›n üyeleridir ancak grev ve toplu sözleflme hakk›na sahip de¤il- 76 güvencesiz çalışma “Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı”, “Personel Rejimi Yasa Tasarısı” vb. saldırıları resmi birer silah olarak sermaye tarafından üzerimize çevrilmiştir ve pek çoğumuzu tehdit ederek özellikle emek örgütlerini kendisine karşı çıkabilecek ücretli direnç merkezlerini parçalamaktadır. Çünkü hepmizin bildiği gibi örgütlü kadrolu güvenceli sınıf bilincine sahip emekçileri işten atmak sömürmek kökleştirmek mümkün değildir. dirler. Özellefltirme politikas›na ba¤l› olarak devlet de daha önce memurlar› çal›flt›rd›¤› kimi ifllerde çeflitli güvencesiz statüler oluflturmaktad›r. 2003 y›l› say›sal verilerine göre sözleflmeli personelin toplam say›s› 198 283 tür. Bu verilere göre sözleflmeli personel say›s› toplam kamu personeli say›s›n›n yaklafl›k % 7 ‘sini oluflturmakta ve bu say›sal durum emekçileri her geçen gün daha da fazla tehdit eden boyutta a¤›rlaflmaktad›r. Verilere göre, sözleflmeli personelin % 8’i merkez birimlerinde, % 1’i yerel yönetimlerde, % 91’i de K‹T’lerde çal›flmaktad›r. Son geliflmelerin ›fl›¤›nda bu tablolara bakt›¤›m›zda sözleflmeli, güvencesiz, esnek çal›flt›rma sald›r›lar›n›n iflçi s›n›f›n› uçurumun k›y›s›na getirdi¤i aç›kça anlafl›lmaktad›r. Kamu emekçilerini bekleyen en ölümcül tuzaklardan biri son y›llarda “Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasar›s›” öteki de “Personel Rejimi Yasa Tasar›s›”d›r. KYTK ile kamu kesiminde as›l istihdam fleklini memurluktan sözleflmelili¤e dönüfltürme amaçlanmaktad›r. Bu tasar› yasalafl›rsa Devlet Memurlar› Kanunu’nun da yenilenmesi gerekecektir. Bu kanunun uygulanmaya bafllanmas›yla birlikte sermayenin zehri çal›flma yaflam›na h›zla yay›lacak ve kadrolu güvenceli çal›flma giderek tarihe kar›flacakt›r. Emperyalistlerin ve onlar›n iflbirlikçisi hükümetlerin sömürü politikalar› çerçevesinde, KYTKT’de de yer alan sözleflmeli personel ve esnek istihdam uygulamalar›, yaln›zca kamu yönetimini de¤il kamunun yani halk›n yaflam›n›, gelece¤ini, onurunu derinden sarsacak birer kapand›r. Asl›nda sa¤l›kta, e¤itimde ve tüm kamu hizmetlerinde yaflananlar; h›rs›z hükümetlerin reklam panolar›ndaki “dönüflüm” sözcü¤üyle de¤il emekçiler için “çöküfl” emek örgütleri içinse “çözülüfl “ olarak aç›klanabilir. “Personel rejimi”, “reform”, “performans”,“toplam kalite, “verimlilik”, “yönetiflim”,”esnek çal›flma” gibi modern maskeli emekçi k›y›m araçlar› asl›nda sermaye devletinin, patronlar›n, kamu emekçilerini çiviledikleri çarm›hlard›r. Bu sald›r›lar resmi birer silah olarak sermaye taraf›ndan üzerimize çevrilmifltir ve pek ço¤umuzu tehdit ederek özellikle emek örgütlerini, kendisine karfl› ç›kabilecek cüretli direnç merkezlerini parçalamaktad›r. Çünkü hepimizin bildi¤i gibi örgütlü, kadrolu, güvenceli, s›n›f bilincine sahip emekçileri iflten atmak, sömürmek, kölelefltirmek mümkün de¤ildir. Bugün sa¤l›k alan›nda 4924 say›l› kanun, SSGSS yasas›, kamu hastanelerinin sat›fl› gibi pek çok sald›r› tüm emekçi kitlelerin yaflam›n› sarsmaktayken; sa¤l›k ifl kolundaki çal›flanlar›n afl›r› çal›flma yükü, ücret adaletsizli¤i, döner sermaye kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı soygunu, ilaç flirketlerine medikal malzeme tekellerine peflkefl çekilen kaynaklar›m›zla birlikte tam bir sermaye devleti terörü estirilmektedir. Öte yandan bir ülkenin yar›nlar›n› belirleyen, yerine göre hakim s›n›f›n elinde en etkili silah veya manipülasyon arac› olan e¤itim ifl kolunda da durum farkl› de¤ildir. Ayn› ö¤retmenler odas›nda ayn› ifli yapan farkl› farkl› ö¤retmen tipleri yarat›lm›flt›r. “Ücretli ö¤retmen, sözleflmeli ö¤retmen, kadrolu ö¤retmen, kadrolu uzman ö¤retmen, kadrolu baflö¤retmen” gibi hiyerarflik” bir yap› oluflturulmufltur. On binlerce ö¤retmen aday› güvenceli, kadrolu çal›flman›n kendileri için giderek uzaklaflan bir hayal oldu¤unu gördükçe ya bo¤az toklu¤una köleli¤i kabul etmekte ya da umutsuzlu¤un girdaplar›ndan ç›kamay›p kimileri intihar› seçmektedir. Böylece tüm toplumsal hizmet ve üretim alanlar›nda “dayan›flma” de¤il “rekabet”, paylafl›m de¤il bireycilik ve kâr h›rs›, halk ve kamu için de¤il tafleron veya patron için çal›flma barbarl›¤› emekçi kitleleri giderek kendisine ve insanl›k onuruna yabanc› bir konuma itmektedir. Ulafl›m, yerel yönetimler ve enerji hizmetleri alan›na bakt›¤›m›zda da yine talan ve çapulculuk örnekleri görmekteyiz. Örne¤in yeryüzüne ve tüm yeryüzü halklar›na ait olan “su” bugün art›k sermayenin azg›n ifltah›n› petrolden daha çok kabartan bir kaynak durumundad›r. Irmaklar, denizler, rüzgâr bile CEO’lar›n, flirketlerin kâr tablosunda yerini almaktad›r. Tüm dünyada kamusal hizmetlerin sermayeye ve flirketlerin talan›na aç›lmas› “reform”, “yenilik”, “kalite”, “verimlilik” gibi sahte kavramlarla pazarlan›yor. Devletin küçültülmesi, bürokrasinin s›n›rland›r›lmas›, halka daha çok daha kolay hizkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı met verilmesi gibi tümüyle hak avc›l›¤›n›n araçlar› olan söylemler, özellefltirme denilen “kamu kaynaklar›n›n yerli ve yabanc› patronlara peflkefl çekilmesi” doland›r›c›l›¤›n› da sinsice yayg›nlaflt›r›yor. Peki, bunlar ne anlama geliyor: devletin e¤itim, sa¤l›k, tar›m, enerji, belediye hizmetleri, sosyal güvenlik gibi halk›n yaflam›n› do¤rudan etkileyen, halk›n can damarlar› olan konularda as›l görevlerini bir yana b›rakmas›; kamu emekçilerinin üretti¤i tüm hizmetleri ve halka ait kaynaklar› özel sektörün, sermayenin, patronlar›n doymak bilmez vahfli sömürgenliklerine, kâr h›rslar›na teslim etmesi anlam›na geliyor. Dünya genelinde sermaye iflbirlikçisi hükümetler; Dünya Ticaret Örgütü emrinde imzalanan “Hizmet Ticareti Genel Anlaflmas›” (GATS) ile hizmet sektörlerini, kamu emekçilerinin üretim alanlar›n› uluslararas› piyasaya açarken kamusal emek ve hizmet alan›n› da sermaye için “dikensiz gül bahçesi haline getirmek, kamusal hizmetlerin tümünü tasfiye etmek” ad›na emekçiler üzerinde say›s›z bask› ve hile yasas›n› da gündeme getiriyor. Örne¤in Türkiye’de GATS anlaflmas› – ki halka karfl›, emekçileri teslim almaya yönelik bir anlaflma- ikili veya çok tarafl› ticaret düzenlemeleri gibi halk›n bilgisinden uzak bir flekilde, emekçilerden köfle bucak kaç›r›larak onaylanarak imzalanm›fl ve sermayenin meclisinde kabul edilmifltir. Bu kapsamda kapitalistler ve onlar›n ufla¤› hükümetler ;“sözleflmeli personel”, esnek çal›flt›rma”, “tafleron sistemi” gibi sald›r›larla milyonlarca kamu emekçisini kuflatmaktad›r, onlar› “s›tmay› gösterip ölüme raz› etmeye” de “reform” demektedir. Halka ve emekçilere “reform “diye yutturulmaya çal›fl›lan sald›r›lar›n içeri¤i hakk›nda flunlar› söyleyebiliriz: * Kamu reformu asl›nda kamu bütçelerinin sermayenin isteklerine göre k›smak ve kamuyu patronlar›n ihtiyaçlar› do¤rultusunda yeniden biçimlendirmek için gündeme getiriliyor ve uygulan›yor. * Kamu reformlar›; farkl› ülkelerde uluslararas› sermayenin ve onlar›n yerli iflbirlikçilerinin ve kapitalizmin merkezi sald›r› kurumlar›n›n gözetiminde sürdürülen efl zamanl› bir süreç olarak aral›ks›z devam ediyor. * Kamu yönetiminin ve bu arada kamu emekçilerinin çal›flma yaflam›nda reformlar›n yap›lmas›n›n yasalar›n de¤ifltirilmesine ba¤l› oldu¤u ülkelerde sermaye ve onlar›n hükümetleri daha fazla zorlan›yor. * Kamu reformu sald›r›lar›n›n amac›na ulaflmas› için sendikalar›n birer emek örgütü olmaktan ç›kar›l›p “uzlaflmac›, müzakereci, sivil toplum kurulufllar›na” dönüfltürülmesi için her anlamda çal›flmalar yap›l›yor. * Pek çok ülkede kamu emekçileri aras›nda sözleflmelilerin oran› art›r›l›yor. Kamu reformu palavras› emekçiler için “ifl güvencesinin yok olmas›, daralt›lmas›, yasal memur tan›m›nda çal›flanlar›n azalt›lmas›, sözleflmeli personelin yayg›nlaflmas›, performansa dayal› ücret ve görevde yükselme uygulamalar›n›n a¤›rl›k kazanmas›” gibi vahim sonuçlar do¤uruyor. Güvencesiz çal›flma koflullar› modern köleli¤e do¤ru evriliyor. Kamuda istihdam; yeni al›mlar› durdurma, erken veya zorunlu emeklilik gibi sald›r›larla ortadan kald›r›l›yor. * Kamu reformu denen sermaye sald›r›s›n›n baflka bir hedefi de “esnek çal›flmaya uygun” üretim organizasyonlar›n›n oluflturulmas› (toplam kalite, verimlilik, ar-ge, tak›m çal›flmas›, fordist üretim vb) oluyor. Burada belirtti¤imiz sald›r›güvencesiz çalışma 77 lar, reform ad› alt›nda emekçi k›y›mlar› ve patronlar›n emekçilere haz›rlad›klar› mezarlar birer “plan”, “tasar›” veya “taslak” de¤ildir. Aç›klad›¤›m›z gerçekler; emekçileri ve halk› daha fazla sömürmeye, teslim almaya yönelik “y›llard›r uygulanmakta olan” “her geçen gün daha da a¤›rlaflan” sömürü yöntemleridir. Türkiye’de kamu emekçilerine yönelik sald›r›lardan biri olan “esnek çal›flma” biçimleri yayg›n olarak görülmekte. Bu konuda yayg›n uygulamalara bak›ld›¤›nda afla¤›daki örnekler verilebilir: *Tafleronluk *Fason üretim *Kaçak çal›flt›rma *Geçici iflçi *Mevsimlik iflçi *‹stisna akdi *Kapsam d›fl› personel *Özel güvenlik görevlisi *Belirli süreli hizmet akdi *K›smi süreli hizmet akdi *Part-time çal›flma *Toplu izin *K›sa süreli çal›flma *Vardiya say›s›n›n azalt›lmas› ya da çeflitlendirilmesi *Kayan ifl süreleri *Telafi edici çal›flma *Evde çal›flma * Çocuk çal›flt›rma *‹flçilere yar›m ücret ödenerek izne ç›kar›lmas› *Performansa dayal› ücret sistemleri *Toplam kalite yöntemi ve kalite çemberleri *S›k›flt›r›lm›fl ifl haftas› *Toplu ifl sözleflmelerinde ücret maddesinin de¤ifltirilmesi * Ücret zamlar›n›n toplu ifl sözleflmesinde kabul edilenden az uygulanmas› Öte yandan kamuda esnek çal›flt›rma, kamu hizmetlerinin özellefltirilmesi, piyasalara aç›lmas› ve piyasa isteklerine göre yürütülmesi yolunda baflka bir 78 güvencesiz çalışma Esnek çalışma sözleşmeli personel biçimindeki saldırılar emekçilerin farklı çalışma koşullarında farklı ücretlerle birbirinden uzaklaştırılması yalıtılması anlamına geliyor. Kadrolu kamu emekçisi sözlleşmeliye, sözlleşmeli personel, ücretliye yabancılaşıyor ki bu durum patronların ve işbirlikçi hırsızların ekmeğine yağ sürüyor. ad›md›r. Devletin sosyal yönünü –ne kadar kald›ysa- ve kamu hizmeti damarlar›n› t›rpanlayan bu tezgâhlar, yeniden yap›land›rma ad› alt›nda kamu personeli, kamu emekçisi kavram›n› yok etmeye yönelik. Kamuda esnek çal›flma dedi¤imizde flunlar› görüyoruz: *Kamu kesiminde istihdam, zorunlu veya erken emeklili¤i dayat›p yerine yeni atama yap›lmas›n› engelleme yoluyla daralt›l›yor. *Kamu kesiminin hizmet üretimi, hizmetleri özel sektöre gördürme ve flirketleflme yoluyla talan ediliyor, *K‹T’lere yönelik sald›r›lar sonucunda sözleflmeli istihdam dayatmas›yla bu kurumlardaki memurluk sistemi büyük oranda yok edildi. *Tüm kamu kesiminde, ama özellikle yerel yönetimlerde memurluk ve iflçilik sistemi, geçici iflçilik uygulamas› ile yok edilmeye çal›fl›l›yor. Esnek çal›flma, sözleflmeli personel biçimindeki sald›r›lar; emekçilerin farkl› çal›flma koflullar›nda, farkl› ücretlerle birbirlerinden uzaklaflt›r›lmas› ve yal›t›lmas› anlam›na geliyor. kapitalistlerin Sermayenin, emekçileri bölmek için uygulad›¤› yöntemler sonucunda kamuda ve her alanda emekçilerin ortak örgütlenme ve s›n›fsal mücadele olanaklar› gün geçtikçe daha da k›s›tlan›yor. Kadrolu kamu emekçisi, sözleflmeliye; sözleflmeli personel, ücretliye yabanc›lafl›yor ki bu durum da patronlar›n ve iflbirlikçi h›rs›zlar›n ekme¤ine ya¤ sürüyor. Böyle bir çerçevede s›n›f mücadelesi, demokratik kitle örgütleri olan sendikalar›n örgütlenme çal›flmalar› gittikçe geriliyor. Çünkü söz konusu sald›r›lara karfl› “kadrolu, sözleflmeli, ücretli vb.” tüm emekçiler militan bir s›n›f sendikas› mücadelesine kat›lam›yor. Tabi bu noktada “ça¤dafl, modern, uzlaflmac›, diyalogcu, sivil toplumcu” sendika yönetimlerinin ve onlar›n anlay›fllar›n›n devrimci sendikal mücadeleyi ve bütünüyle devrimci sosyalist teoriyi, söylemi ve prati¤i sendikalardan uzak tutmaya çal›flmas›n›n da sendikal mücadeleyi çürüten, yozlaflt›ran bir rol oynad›¤›n› söylemeden geçmek mümkün de¤il. Özellikle sendikal mücadelede yer alan tüm emekçilerin flu yak›c› gerçe¤i vurgulamas› gerekiyor: “Özellefltirmeler, kamu hizmetlerinin ve kamusal eme¤in tasfiyesi ve bunlar için baflvurulan de¤iflik manevralar, emekçilere yönelen tüm bu sald›r›lar tüm toplum kesimlerine, tüm halklara yönelik sald›r›lard›r. Dolay›s›yla bu sald›r›lara karfl› at›lacak her ad›mda, örülecek her mevzide yürütülecek tüm direnifllerde emekçi halk›n tüm kesimlerinin tüm güçleriyle yer almas› sa¤lanmal›d›r.” kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı E⁄‹T‹M‹N ÖZELLEfiT‹R‹LMES‹ VE ESNEK ÇALIfiMA De¤erli arkadafllar›m burada olmaktan çok mutlu oldu¤umu, çok heyecanl› oldu¤umu ifade etmek istiyorum öncelikle. Bu kurultay›n baflar›yla geçmesini diliyorum. Eme¤i geçen tüm arkadafllar›ma Prof. Necla Kurul teflekkür ediyorum. Hemen hemen tüm konuflmalara krizle bafllan›yor. Çünkü içinde yaflad›¤›m›z sorunlar›n. S›k›nt›lar›n en genel ba¤lam›n› bu zaman›n ve mekan›n konusu olan kriz oluflturuyor. Yani 2008 krizi. fiimdi bu kriz finansal kriz diye geçiyor. Küresel kriz diye geçiyor ama herhalde en do¤ru kavram kapitalizmin yeni bir krizi demek. Yeni kriz gündelik hayat›m›zda daha yo¤un hissedilmeye baflland›. Önceki konuflmac› arkadafllar›m bu konuda iflsizli¤e dair verileri de konuflturarak krizin emekçi hareket içindeki yans›malar›n› anlatmaya çal›flt›lar. Kriz gerçekten gündelik yaflam›m›z içerisinde yer elmaya bafllad›. Kapitalizmin hemen hemen 1929-33 den bu güne en derin krizi olarak analiz ediliyor içinde yaflad›¤›m›z kriz. Tabi ne ilkiydi ne de sonuncusu olacak. E¤er ciddi bir toplumsal muhalefet yükselmedikçe bu krizin bedeli büyük ölçüde bizler taraf›ndan ödenecek. Öyle gözüküyor. O bak›mdan bu dönem bizim için de anlaml› bir dönem yani devrimci. Emekçi insanlar için. Mücadele eden insanlar için önemli bir dönem. Çünkü 1800 lü y›llar Paris komününü do¤uruyor. Ard›ndan 1900 ün kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı bafl›nda Ekim devrimi geliyor bir krizin ard›ndan. 1929-33 krizinin ard›ndan dünya halklar›n›n önemli bir k›sm› sosyalist rejimlerle tan›flm›fl oluyorlar. Ve bu gün geldi¤imiz süreç içerisinde toplumsal muhalefette bir k›p›rdanma gözükmüyor gibi gözükse de biz emekçiler bu süreci ivmeleyecek çal›flmalar içerisinde daha fazla olmal›y›z diye düflünmek istiyorum. Çünkü bir kurucu özne gibi gözükmese de kendini dayatan bir emek hareketinden henüz söz etmek mümkün de¤il. Ama olmayaca¤› anlam›na da gelmiyor. De¤erli arkadafllar›m hani krize kapitalizmin krizi dedik. Kapitalizmin krizi iki temel kaynaktan do¤uyor. Hepimizin bildi¤i gibi birisi emek ve sermaye çeliflkisi üzerinden bir kriz do¤uyor. Çünkü sosyalleflmifl bir üretim kapitalist el koyma yada özel mülkiyet çeliflkisi üzerinden kapitalizm daima bir krize gebe. Dolay›s›yla toplumsal s›n›flar mücadelesi üzerinden krizin do¤mas› her zaman mümkün. ‹kincisi kapitalizmin kendisinden kaynakl› olan yani sermayedar kapitalistler aras› mücadele rekabetin bir sonucu olarak kriz do¤uyor. Biliyorsunuz kapitalistler her zaman kar güdüsüyle hareket ederler . Gözü doymaz bir kar güdüsüdür bu. Birbirlerini yok etmekten çekinmezler. Bir üretim anarflisi yaflat›rlar. ‹nsan akl› ihtiyaçlar› görüp. Bunun plan›n› program›n› yap›p mal ve hizmet üretimini gerçeklefltirir. Ama kardan kaynaklanan arzu istek ve h›rsla hareket eden kapitalist sistem bir üretim anarflisi do¤urur ve bu anarfliler üzerinden de toplumsal alanda bir çok kriz yaflan›r. Kapitalizm bir dönem içerdi¤i ilerici karakterini art›k yitirmifltir. Art›k uygarl›k yolunda bir proje olmaktan ç›km›flt›r. Barbarl›¤a gidiflin sinyallerini vermektedir. Bu bak›mdan da kapitalizme dur diyecek hareketlerin ivmelenmesi ilk konuflmac›lar›n dile getirdi¤i gibi emekçilerin bir aradal›¤›na daha çok ihtiyaç var. Kolektif mücadelelere daha çok ihtiyaç var. ‹fllevsel olmayan rekabetten kaç›nan bir anlay›fla ihtiyaç var. fiimdi arkadafllar›m krizi önlemek üzere biliyorsunuz geliflmifl kapitalist ülkelerde ve Türkiye de de bir çok kriz önleme paketleri do¤urdular. Bu paketlerin bir k›sm› hali haz›rda resesyona giden ekonomileri canland›rmaya yönelik taleplerdi. Özellikle ileri kapitalist ülkeler toplumsal muhalefeti dizginlemek amac›yla genifl halk kesimlerini rahatlatan baz› tedbirlere yönelseler de esas olarak egemen s›n›flar› kurtard›lar. Ama bizim gibi az geliflmifl kapitalist ülkelerde ise neoliberal politikalara devam deniliyor. IMF ile anlaflma sürecindeki hükümet de buna dair sinyalleri kendi söylemi içerisinde vermeye çal›fl›yor. Ama sonuçta hükümetleri yani devletin kapitalist devletin krizi önlemek bir tak›m araçlar› kulland›¤›n› biz gözlemliyoruz. Bunlar› bilmek bizim için önemli. Zira bu araçlar karfl›s›nda hareketleri yaflatmak aç›s›ndan yani bu araçlara geçit vermemek aç›s›ndan önemli. Birincisi devletlefltirme çal›flmalar›na h›z kazand›r›yor. Yani devlete do¤rudan müdahaleleri var. Bazen özellefltirme kamulaflt›rma ba¤lam›nda. ‹kincisi KEYNESYEN yani 80 öncesi dönemin 60 lar ve 80 döneminin geliflmifl ülkeler için refah devleti az geliflmifl dünya eğitimde özelleştirme 79 için sosyal devlet dedi¤imiz argümanlara yeniden dönme olas›l›¤› varm›fl gibi gösteriyorlar. Ama bunlar›n çok samimi olmad›¤›n› söylemek gerek. IMF destekli yeni liberal politikalar hayata geçiriliyor ki az sonra e¤itim alan›ndaki yans›malar›n› az sonra bir nebze birlikte incelemifl olaca¤›z. Bir baflkas› düzeltici savafllar. Son kriz toplant›lar›n›n büyük bir k›sm›nda kapitalizmin düzeltici savafllarla sevgili Roza Luxemburg’un kavram› alan›m›za katt›¤› bu savafllarla krizi atlatma yolunu seçece¤ine dair ifadeler aç›klamalar yap›l›yor. Bunun için savafl karfl›t› bir duruflu her zaman için ayakta tutmak gerekiyor. Yine bask›c› ve faflist uygulamalar›n otoriter uygulamalar›n artaca¤›na dair aç›klamalar var. Bunlar karfl›s›nda da bizleri. Emekçi s›n›flar› bölen parçalayan anlay›fllara geçit vermeyen ama tüm sömürü ve ezilmifllik biçimlerinde ezilenlerin yan›nda yer alan duruflumuzu daha sa¤lamlaflt›rmaya ihtiyac›m›z var. fiimdi arkadafllar›m ben bir kapitalist kriz yaflan›yor. Kapitalizmin en derin krizlerinden birisi daha yaflan›yor. Ve bu krizin etkileri toplumsal hayat›m›za bire bir yans›yor. Art›k daha kötü sa¤l›k hizmetleriyle karfl› karfl›yay›z. E¤itim alan› daha zorlu geçece¤e benziyor. Oradaki yaflant›lar köhneleflecek giderek. Sosyal güvenlik sistemiyle ilgili geliflmeleri biliyorsunuz zaten. Konut sorunu, toplu konut, sosyal konut, projeleri neredeyse rafa kald›r›l›yor. Belli toplumsal tabaka ve s›n›flar›n hizmetine sunuluyor. Toplu konut idaresinin yapt›¤› çal›flmalar. Kentsel dönüflüm projeleri ile karfl› karfl›yay›z. Gündelik hayat›m›z içinde yaflam›m›z› sürdürdü¤ümüz ne kadar etkinlik varsa hemen hemen hepsi bir meta olarak karfl›m›za ç›k›yor. Kullan›m de¤er- 80 eğitimde özelleştirme leri ortadan kalk›p de¤iflim de¤erleri üzerinden biz bu hizmetleri almaya bu ihtiyaçlar› karfl›lamaya çal›fl›yoruz. Oysa yaflam giderek zorlaflacak. Bu gün say›fltaydaki kamu yönetimi reformlar›na bakt›¤›m›zda e¤itimdekilerle benzerlikler tafl›d›¤›n›, e¤itim alan›nda yaflananlar›n sa¤l›kta yafland›¤›n› görmezden gelemeyiz. Dolay›s›yla bütünlüklü bir sald›r›yla yeni liberal bir sald›r›yla karfl› karfl›yay›z. Bizlerin asl›nda talepleri daha özgür, daha eflitlikçi bir toplumda insanca yaflamak biçiminde son derece sade bir biçimde konumlanm›fl ama bunun karfl›s›nda savafl› bire bir hayat›n içine sokmufl, savafl› kurumlar aras›nda gelifltiren, savafl› ülkeler aras›nda ço¤altan, kimlikler aras›nda, cinsiyetler aras›nda ço¤altan bir yap›yla karfl› karfl›yay›z. Buna dur dememiz gerekecek. fiimdi burada özellikle benim üzerinde daha çok düflündü¤üm ve tart›flt›¤›m alana dair birkaç fley söylemek istiyorum. E¤itim alan›. Yaklafl›k 16.5 -17 milyon bir nüfusla biz karfl› karfl›yay›z. Krizden etkilenecek insanlar bunlar gerçekten. Velisi olarak açl›kla, zaman zaman ne yaz›k ki ölümle, kötü beslenmeden dolay› hastal›klarla karfl›laflacak bir kesim krizden etkilendi¤inde ve bunlar›n çocuklar› bizlerin s›ralar›na akarak geliyorlar. Bu çocuklarda ailelerinin yaflad›klar›n› gerçekten yafl›yorlar. Ö¤retmenler var e¤itimin bir bilefleni olarak. Ö¤retmenler daha s›n›rl› bir ücretle yaflamlar›n› sürdürmek durumunda kalacaklar. Az önceki konuflmac› arkadafllar›m›n da de¤indi¤i esnek çal›flma e¤itimde esnek üretim uygulamalar›n›n h›zla hayata geçirildi¤ini görüyoruz. 40 bine yak›n sözleflmeli ö¤retmen aflacak rakam durum bunu gösteriyor. Belki aflm›flt›r. Çünkü son verilere eriflemedim. Ders ücreti karfl›l›¤› çal›flan ö¤retmen say›s›n› daha bilmiyoruz. Daha yerel dinamiklerce istihdam edildikleri için bunlar›n say›s›n› bilmiyoruz. Ve e¤itim alan›nda pek çok geliflme e¤itim emekçilerinin, e¤itim bileflenlerinin yaflam›n› daha da zorlaflt›racak gibi gözüküyor. Biliyorsunuz yerel seçimlerin ard›ndan hükümet bütçe verilerinin yeniden gözden geçirdi. Yani revize etti. Yani revizenin ard›ndan ‘yüzde 4-4.5 büyüyece¤iz demiflti. Ama dedi ki daha sonra ‘biz vazgeçtik yüzde 3.5 küçülece¤iz’ dedi. Dolay›s›yla yüzde 7 lik bir sapma. Yani 2009’un ilk bütçesi tamamen sahte ve hiçbir gerçek veriden hareket etmeyen, krizi görmeyen hani psikolojik, ‘te¤et geçti’ söylemleri üzerinden krizi görmeyen bir bütçeydi. fiimdi ise ‘bu kriz er ya da geç bitecektir ‘diyen bir yaklafl›mla karfl› karfl›yay›z. Kuflkusuz kriz er ya da geç bitecek ama hangi toplumsal s›n›f›n lehine bitecek biz bunun üzerinde durmak durumunday›z. Bütçedeki bu daralman›n sonucunda da e¤itim alan›n›n bütçesinin de azalaca¤›n› tahmin edebiliriz. 600 binin üzerindeki ö¤retmenin enflasyon art›fl›yla birlikte reel ücretlerinin düflece¤ini bekleyebiliriz. ‹stihdam biçimlerinde kendi iç yar›lmalar›m›z bizi birbirimize düflman edecek nitelikler, içerikler tafl›yor. Buna asla izin vermemeliyiz. S›navlar gündelik hayat içerisinde çok önemli bir yer almaya bafllad›. Ö¤retmenler yar›fl›yor, ö¤renciler yar›fl›yor, okullar yar›fl›yor, okul müdürleri yar›fl›yor. Yar›flma e¤itim alan›n›n her yerinde. En temel insani pratikleri bile engelleyecek tarzda. Yan›mdaki arkadafl›m›n baflar›s›zl›¤› beni mutlu eder bir hale gelebilen bir anlay›fl çerçevesinde konumlan›yor bireyin dilinden anlat›rsak e¤er. Bunlar gerçekten çok cidkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı di sorunlar. Bize ö¤retilen ne? Yani bir dönemin be¤enmesek de baz› uygulamalar›n› sosyalmifl gibi davranan ama emekçi s›n›flar›n mücadelesiyle devletin sosyal yönünü güçlendirmeye çal›flt›¤› bir süreçten 1980’lere geldik. 12 Eylül askeri darbesiyle karfl›laflt›k. Art›k d›fla aç›k ekonomi modelini benimsedik. Bentler aç›ld›. Küresel rüzgarlardan daha çok etkiye aç›k bir Türkiye haline geldik. Ve art›k neoliberal politikalar gündelik hayat›m›za geçmeye bafllad›. Ve bunun ard›ndan da sosyal devletin anayasada çok hazin bir biçimde dursa bile sosyal devletin tasfiyesine iliflkin süreçleri günbegün yaflamay› sürdürdük. E¤itim, Sa¤l›k, Sosyal güvenlik vs. gibi yaflamsal alanlar›m›z›n her birinde hemen hemen bunu gördük. Sa¤l›k çok h›zl› özelleflme ve ticarileflme süreci içerisine girdi. Çünkü e¤itim emekçilerini kavrayan bir nitelik, kendi bünyesi içinde alabilen bir nitelik tafl›yor idi. E¤itim alan›nda bu biraz daha zorlu oldu. Çünkü e¤itim emekçileri özellikle devrimci, ilerici nitelikteki ö¤retmenlerimiz bu sürece direndiler. Ama bununla birlikte yine yol alm›fl görülüyorlar. Çünkü kapitalizmin kutuplaflt›r›c› niteli¤i ülkeleri biribirinden geliflme farkl›l›klar› nedeniyle ay›rt ediyor, kentleri birbirinden ay›rt ediyor, okullar› birbirinden ay›rt ediyor. Geçen haftalarda birkaç okulu ziyaret etme olana¤›m oldu. Yapmaya çal›flt›¤›m bir araflt›rma çerçevesinde. Ve flunu gözledim. E¤itim alan›nda okullar Ziya Selçuk’unda belirtti¤i gibi kendileri de görüyor asl›nda okullar aras›nda büyük farkl›l›klar olmam›flt› demesi ve ard›ndan kent literatürüne flöyle bir bakt›¤›m›zda da toplumsal s›n›flar hiç bu kadar bir birinden kopmam›flt› . Ve toplumkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı sal s›n›flar birbirinden kentsel mekan üzerinden ayr›flt›¤›nda onlar›n okullar›, onlar›n sa¤l›k sistemleri, onlar›n konutlar› onlar›n yaflam alanlar›n›n hemen her biri birbirinden ayr›fl›yor. Hele ki e¤itim alan›nda özellikle e¤itimin kendi iç mekanizmalar› yani ‘kendi kayna¤›n› kendin yarat’ türü anlay›fllar söz konusu oldu¤unda da okullar›n birbirinden çok farkl› oldu¤unu gözlemlemeye bafll›yoruz. Geçen hafta gözledi¤imiz okullar›n birinde s›n›flar özellefltirilmiflti. S›n›flardaki bütün araç, gereç. malzeme özellefltirilmiflti. Özel okullarda bulunmayan araç gereçlerin ayr›cal›kl› devlet okullar›nda oldu¤unu gördük. Ama bir taraftan da çok yoksul bölgelerde yaflayan, göçmenlerin yaflad›¤›, farkl› etnik kimliklerden gelen insanlar›n gerçekten emekçi, yoksul halk kitlelerinin yaflad›¤› bölgelerin okullar›n›n da onlar›n yaflam biçimine benzedi¤ini hüzünle gözlemledik izledik. Dolay›s›la bunun arkas›ndaki temel argümanlar nelerdir dedi¤imizde arkadafllar›m, sosyal devletin yerine sosyal vatandafl, önceki milli e¤itim bakan› bu kavram› kullanm›flt›. Art›k sosyal devletin yerine sosyal bireyi koyuyor. Bireycili¤in ön plana ç›kt›¤›, yararc›l›¤›n ön plana ç›kt›¤› ve bananecili¤in ön plana ç›kt›¤› bir anlay›flla biz karfl› karfl›ya kal›yoruz. Asl›nda bütünlüklü kavram yönetiflim kavram›. Yani diyor ki art›k ‘gelece¤in insanlar taraf›ndan infla edilebilece¤i fikri bofltur. Bürokrasi bir nebze küçük, etkin bir devlet üzerinden bürokrasi etkili olmal›d›r. Ama yönetiflim kavram› bize üç yeni aktörü daha e¤itim alan›na, sa¤l›k alan›na ve di¤er alanlara sokmaya zorlad›. Biri özel sektör. E¤itim alan›nda kamu olmas› gereken e¤itimde özel sektör bir özne olarak var olmal› diyorlar. ‹kincisi sivil toplum kurulufllar› denilen asl›nda içeri¤i çok kirli olarak doldurulan bir kavramla karfl› karfl›ya geliyoruz. Böylece masada art›k üç kifli var. Biri bürokrasi, di¤eri özel sektör, üçüncüsü de sivil toplum kurulufllar›. Ama bunlar›n her birinin dolay›m›nda dolaflan bir hay›rseverlik ekonomisi, bir sadaka ekonomisinin oldu¤unun da gözlemliyoruz. Okul düzleminde bürokrasiyi müdür ve müdür yard›mc›lar› temsil ediyorlar. STK’n›n en temel aktörü okul aile birli¤i ve para yaratmak üzere konumlanm›fl bu birlik. ‹kincisi özel sektör. ‹flte tekstil biçiminde giriyor, ders kitab› biçiminde giriyor, servis biçiminde giriyor, kantinde sat›labilecek her fleyi pazarlayan özel sektör kurulufllar› biçiminde okulun içine giriyor. Okulun içinde art›k bir çok yönlü, çok tarafl› çat›flma ve ç›karlar›n yar›flt›¤› bir iklim bir hava bir atmosfer hakim olmaya bafll›yor. Dolay›s›yla okulda hiçte bizim tarif etti¤imiz e¤itim alan›na güzeli, do¤ruyu arayan, özgürlü¤ü, eflitli¤i arayan insani olarak bir üst insani varolufl düzeyine ö¤rencilerimizi çekmeye çal›flt›¤›m›z, insanlar›m›z› derinlefltirdi¤imiz. Duygusal olarak zenginlefltirdi¤imiz alanlar olmaktan ç›karak az önce tarif etti¤imiz, kendinden baflka kimseyi düflünmeyen, bir baflka insan grubuna köprü olmayan, onlarla toplumsal dayan›flma a¤› içerisinde yer almak istemeyen bir insan tiplemesiyle karfl› karfl›yay›z. Asl›nda de¤erli arkadafllar›m bu bizim içimizde de var. Ve biz kendisiyle en çok savaflan bir grup olarak d›flar›da savaflt›¤›m›z insanlar çok ama bu sistemin sakatl›klar›n› kendi bünyemizde de tafl›yoruz. Mücadelemiz kendimizle de olacak. Bunlar› aflmak üzere. Ama di¤er arkadafllar›m›z›, ö¤rencilerimizi ve dokuneğitimde özelleştirme 81 du¤umuz, yaflamlar›na de¤di¤imiz tüm insanlar› farkl› bir dünya mümkün, farkl› bir insan tahayyülü mümkün diyen bir yola çekme, bu konuda onlara baflka seçenekler sunma, onlar›n seçim yapabilecekleri seçenekleri artt›rma konusunda daha çok duyarl› olmam›z gerekir diye düflünüyorum. Fakat arkadafllar›m dile getirmek istedi¤im kavram flu. Bir yönetiflim kavram› var. Sözde insanlar›n akl› yatar gibi gözüküyor. Ama Çankaya bölgesinde bir ayr›cal›kl› devlet okulunda bu yönetiflim kavram› farkl› bir içerik kazan›rken Çiçekba¤lar›’ndaki bir ilkö¤retim okulunda farkl› bir içerik kazan›yor. Ve bu iki okul aras›ndaki makas giderek aç›l›yor. Bu eflitsizlik demektir. Bu baz› insanlar›n o toplumsal hareketlilik içerisinde belli bir noktada bask›lanmas› demektir. Bu daha s›¤ hayatlara kapat›lmak demektir. Bu insani olarak geliflememek, sosyal ve kültürel olarak kendini gelifltirememek anlam›n› tafl›r. Bunlar› anlatmak durumunday›z. Peki hani tebli¤de ilk gün ö¤retmenler gündeme geldi. Çünkü e¤itim emekçileri bir yandan kendi alanlar› içerisinde yani e¤itim alan› içerisinde yeni liberal politikalara karfl› direnen bir grup olma özelli¤i tafl›yor bir taraftan da Gramschi’nin emekçi s›n›f›n ayd›n› olma vasf›n› da üzerinde cisimlefltirdi¤i için ayr›ca anlaml›. Bu bak›mdan gerçekten tüm emekçilerin kendi aralar›ndaki tart›flmalar›, birlikteli¤i, bentleri indirmeyip aç›p di¤er alanlara, di¤er insanlara ulaflmalar› büyük önem tafl›yor. Çünkü toplumda çok az say›day›z. Bunu son seçimlerde de gördünüz. Ve bu içe kapanma durumunu daha da güçlendiriyor. Yani solun, sosyalist düflüncedeki insanlar›n, devrimcilerin içinde yaflad›¤› bir fley. Kendini sürgün görü- 82 eğitimde özelleştirme yor. marjinal görüyor, Edward Saitin de¤ifliyle. Yabanc› görüyor toplumdan. Ama bunu aflmak durumunday›z. Çünkü bizler en çok öteki yaflamlara dokunan insanlar›z. Dokunmaktan hofllanan insanlar›z. Zaman zaman entelektüel çabalar, düflünsel çabalar nedeniyle kendimize döneriz. Kapan›r›z ama ço¤u zaman toplumsal alan›n içindeyiz. Hem kendimizi dönüfltürürüz hem de bulundu¤umuz alan› dönüfltürürüz. Bu ba¤lamda e¤itim emekçilerinin çok büyük bir sorumlulu¤unun oldu¤unu düflünüyorum. fiimdi arkadafllar›m e¤itimde üretim süreçlerinin asl›nda bir ço¤unuzun bildi¤i derginizde de dergi içerisinde de gözlemledim toplam kalite uygulamalar›, e¤itim bölgeleri, stratejik planlamalar, 5018 say›l› yasa çerçevesinde mali sürecin tamamen ç›kt›ya odakl› yani nicellefltirilmifl verilere odakl› olmas› gibi bir çok argümanla e¤itimsel hizmetlerin üretiminin dönüfltü¤ünü görüyoruz biz. Bu süreçte istihdam biçimlerinin de dönüfltü¤ünü görüyoruz. Kadrolu konumlar bir süre kitle emekliliklerinin ard›ndan doldurulmayacak muhtemelen. Ancak bu kriz dönemi belki bir nebze kamuoyuna bir parmak bal çalmak ad›na olabilir belli kadrolar aç›labilir. Kadrolu konum itibariyle. Ama uzun vadede kadrolu konumlar›n yok edilmesi. yerine ifl güvencesiz k›sa süreli çal›flt›rma, sigortas›z çal›flt›rma süreçlerinin daha çok yaflanaca¤› gözüküyor. Dolay›s›yla örgütlenme çal›flmalar›na ivme katmak durumunday›z. Bunun için e¤itim alan› ilkö¤retim ve ortaö¤retim alan› çal›flanlar› kadar üniversite alan› da çok önemli. Biliyorsunuz üniversite say›s› h›zla art›yor ve üniversitelerde ö¤retim elemanlar›n›n, ö¤retim üyelerinin örgütlülü¤ü son derece s›n›rl›. Bu alanlarda da çal›flmalar sürdürmek durumunday›z. Ama art›k e¤itim alan›nda belki tek tek iflyerlerindeki insanlara yetiflme olana¤›m›z hala var. Bu avantaj› bu f›rsat› de¤erlendirmek durumunday›z. Ama az önce de¤erli konuflmac› arkadafllar›m›n belirtti¤i yüzde 25 ler hatta yüzde 30 lara varan iflsizlik iflsizler ciddi bir sorun. Onlara nas›l ulaflaca¤›z? Asl›nda iflsiz figürü belki kat›ks›z bir proleter olarak karfl›m›za ç›k›yor. Bu gün biz çal›flan›z. Yar›n iflsiz olmayaca¤›m›z›n garantisi yok. Dolay›s›yla onlara nas›l ulaflaca¤›z? 80 öncesi deneyimleri kuflkusuz dikkate alaca¤›z ama flimdi de art›k gündelik hayat›n içinden örülmüfl. Gündelik hayat dedi¤imiz fleyi nas›l tarif ediyorsak, müzik dinlemek istiyor müzi¤im en iyisini o mahallede var edebilmek, fliirin en güzelini o mahallede var edebilmek yoksullu¤u bu sistem sorunudur dememek, yoksullu¤u toplumsal dayan›flma üzerinden nas›l aflabilece¤imizin örneklerini yaratmak durumunday›z. Kitab›n en derindeki olanlar›n› bu mahallelere götürmek tafl›mak durumunday›z. Oralarda iflsizi, oralarda ev kad›nlar›n›, oralarda hayata küsmüfl umudu olmayan gençleri yafll›lar› bulabiliriz. Dolay›s›yla biz toplumsal s›n›flar genel kategorik olarak hala hayat›m›zda ama buna dair tahlillerimizi ço¤alt›p onlar›n hayatlar›yla belli bir bilinci tafl›yan bu bilince köprü olan bizlerin hayatlar›n› de¤direcek yeni stratejileri üretmek durumunday›z diye düflünüyorum. Evet arkadafllar›m istihdam konusunda benim söylemek istediklerim bunlar. Yani bir ço¤unuz zaten e¤itim alan›ndan gelen arkadafllar›m›z bunlar›n yaflatt›¤› sorunlar› kendi hayatlar› içerisinde bire bir görüyorlar. Bu konuda izleyen toplant›larda da bu bir iki gün içerisinkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı de bu konu daha detayl› olarak tart›fl›lacak diye düflünüyorum. Ama flunu unutmamam›z gerekiyor zannediyorum. Bir yandan toplumsal mücadeleyi sürdürmek, bir yandan solda birli¤i sa¤layabilecek en az›ndan s›n›f›n› bilen insanlarla solda birli¤i sa¤layacak çal›flmalar içerisinde olmak bir taraftan da bunu yaparken kendi hayatlar›m›zda da kendimizle savaflmay› sürdürmek ve di¤er insanlarla kendimizin insani olarak yaflam pratiklerini yükseltecek çabalar içerisinde olmam›z gerekiyor. Bu krizden bir toplumsal muhalefet örülebilir diye düflünüyorum. Ve gerçekten çal›flmak gerekiyor bu konuda. Benden önceki konuflmac› arkadafllar›nda umut dolu oldu¤unu gözlemledim. Ben flimdilik sözlerime burada ara vermek istiyorum. Hepinizi sayg›yla selaml›yor kurultay›n baflar›l› geçmesini diliyorum. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı eğitimde özelleştirme 83 Bir Kapitalist Örgütlenme Biçimi TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ Toplam Kalite Yönetimi (TKY), dünyan›n belli bafll› tekellerinin, dünya üzerinde her alana el atarak, sömürgelefltirme politikalar›n› ve yay›lma yöntemlerini dayatt›klar› bir ekonomiksosyal-siyasal-ideolojik yapt›r›mlar t o p l a m › d › r. Her alanda bu Dursun Doğan amaçla yat›(İstanbul BES 1 Nolu r›mlara yönelmektedir. Şube Başkanı) Bilgi ça¤›na giriyoruz, dünyaya aç›l›yoruz, fleffaflafl›yoruz gibi propagandalarla, izlenebilirli¤in yakalanmas› gerekirli¤i üstünden yürütülen bu politikan›n, her alanda oldu¤u gibi, devlet kurumlar›na ve iflletmelerine yay›lmas›n›n ard›ndaki hedef, toplam kalite yönetimine ulaflmakt›r. Dünyadaki tüm kurum ve örgütlerin, öncelikle ABD olmak üzere, uluslar aras› tekellerin do¤rudan egemenli¤ine imkân sa¤lamak üzere, üretimin tüm süreçlerini denetleme ve azami kâra ulaflabilme amac›yla yeniden flekillendirilmesi olan TKY’nin bu amac› için ISO standard› kullan›lmaktad›r. ISO (Uluslar aras› Standartlar›n Örgütü), bu aç›dan politik bir örgütlenme arac›d›r. Ama sadece teknik bir araçm›fl gibi görülmesine çal›fl›lmaktad›r. Oysa ideolojik ve politik yan› a¤›r basan bir politikan›n yayg›nlaflt›r›lmas›n›n arac› olarak kullan›l›r. Bilinir ki, ISO çal›flmas›na bafllanan her yerde, önce kalite e¤itimi ad› alt›nda, dünyaya ve dünya piyasalar›na aç›lman›n, 84 toplam kalite daha s›k› bir denetlemenin ve ABD kriterlerine uygun üretim örgütlenmesinin gerekleri üstünde yaz›l› ve sözlü propagandalarla sürekli bir ikna faaliyeti bafllat›l›r. Bunlar, sisteme biat ve boyun e¤dirme faaliyetleridir ve bu sisteme kalite güvence sistemi de denmektedir. Bu sistemle dünya tekelleri, TKY ad› alt›nda toplanacak dünyadaki toplam ranta, toplam kâra dolays›z el koyma biçiminde, kapitalizmin örgütlenmesini gelifltirmektedir. E¤itimin ard›ndan gelen otomasyon teknolojisinin yayg›nlaflt›r›lmas› ile denetim süreçlerinin azami kontrolünü sa¤layacak bir izleme faaliyeti yürütmek istemektedirler. Kalite kelimesi, toplam kalite politikas›n›n ideolojik bir söylemi olarak icat edilmifl ve kâr anlam›ndad›r. (KAL‹TE= KÂR) Dolay›s›yla TKY, k›saca toplam kâra el koyma yönetimi olarak tan›mlanabilir. TOPLAM KAL‹TE YÖNET‹M‹N‹N TAKT‹KLER‹ Çok karmafl›k ve anlafl›lmaz tüm söylemlerine, ideolojik flafl›rtma metotlar›na, aldat›c› ideolojisinin yan›lsamalar›n›n çeflitlili¤ine ra¤men, TKY, çok basit ve net bir politikad›r. TKY, kâr ve daha çok kâr elde etmeyi hedeflemifl ve bu kâr›n önündeki engellerin kald›r›lmas›na hizmet eden bir politikad›r. Ama bugüne kadar gelifltirilmifl sosyolojik ve politik araflt›rmalar›n tümünü kapsamak üzere, toplumsal geliflim içerisinde iflçi ve emekçi s›n›flar›n mücadele tarihinin ortaya ç›kard›¤› tüm üretim modellerini de içinde bar›nd›rarak gelifltirilmifl bir sömürü politikas›d›r. Özellikle sosyalist üretim mo- delini çarp›tarak alm›flt›r. Kâra, yani kaliteye yöneltmifltir. Kâr, sömürünün temel fonksiyonudur. Kâra ulaflman›n tek bir yolu vard›r; emek sömürüsü, yani art›k-de¤ere el koyma. O halde TKY, emek sömürüsünü art›rmak, bu sömürüye karfl› mücadele eden kifli, kitle, örgüt, devlet, etnik grup ve kurumlar› da dizginlemek veya ortadan kald›rmak amac›n› tafl›yan bir sald›r› politikas›n›n örgütlenmesidir. Tekeller, bu sald›r›y› gizlemek üzere, kaliteli bir yaflam amac›nda olduklar›n› söyleyerek kitleleri aldatmay› düflünürler. Çünkü sömürüye karfl› kitlesel mücadele kaç›n›lmazd›r ve bunu önlemek üzere ikiyüzlü bir politik söylemle kitlelerin karfl›s›na ç›kar. Dolay›s›yla kalite kelimesinin kullan›ld›¤› her fikrin, her kelimenin, kâr kelimesi ile yeri de¤ifltirilerek, gerçek amac› ortaya ç›kar›labilir. Verimli bir üretimden bahsederken ise, daha kârl› yat›r›mlar› düflünür. Performans de¤erlendirmesi ise, kâr› art›r›c› ve sürekli k›l›c› her fleydir. Ama bu kelimelerle oynayarak anlam›n› çarp›t›r. KAL‹TE= KÂR ve RANT’t›r. VER‹ML‹L‹K=DAHA ÇOK KÂR’ d›r. PERFORMANS=KÂRI ARTIRAN HER fiEY’ dir. TKY’nin etkin bir arac› olarak kullan›lan ISO; kalite sistemi, ürünleri(mal/hizmet olarak), laboratuar, test uygulamas›, istihdam politikas› olmak üzere dört fonksiyonlu örgütleme yapar. ISO’nun yapt›¤› örgütleme, bir bütün olarak, en küçük birimlerden en üst yönetimlere kadar her alanda genifl bir yönlendirme, yönetim, denetim ve etki alt›na alma süreçleri olarak geliflirken, ideolojik alandaki örgütlemesi, en belirgin özellikamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ¤idir. Tüm fonksiyonlar›n› kitlelerden, özellikle iflçi ve emekçilerden, gerçek yüzünü ve hedefini saklayarak yürütür. Bu bak›mdan tehlikeli, sinsi ve ac›mas›z bir bask› ve zorbal›k yöntemi oldu¤u halde, çok sevimli ve iyi niyetli bir ikiyüzlülükle kitlelerin karfl›s›na ç›kar. Kitlelere kaliteli bir yaflam, dünya bar›fl›, adalet, eflitlik, özgürlük vaatleri ile sahte bir vizyon sunar. Dünyaya aç›lman›n gereklili¤i ve böylece dünya nimetlerinden herkesin eflit olarak yararlanaca¤› yalanlar›n› yayarak propagandas›n› yürütür. ISO, teknik bir standart olarak alg›lanmas› istenen, oysa devlet yap›lar›na ve kitlelerin örgütlerine müdahale eden bir araçt›r. Örne¤in teknoloji kelimesi, piyasaya bolca sürülen bilgisayar, cep telefonu, otomobil, makineleflmenin art›fl› ya da üretimde makinenin kullan›m› gibi dar bir alana hapsedilir. Oysa gerçek anlamda teknoloji; sosyal, siyasal, tarihsel ve kültürel olarak, toplumlar›n mücadele tarihinde birikmifl tüm üretim bilgisinin toplam›d›r. Teknolojinin geliflimi, üretici güçlerin geliflimini tarif eder. Buna karfl›n, TKY felsefesi içindeki teknolojinin tan›m›, en genel ifadesiyle, ideolojik bir çarp›tman›n ve yan›lsaman›n merkezini oluflturur. Örne¤in; göz boyama vizyonu yayan bilgisayar 1950 y›l›nda tamamlanarak, üretim teknolojisinin ve bilimin hizmetine sokulmufltu. Çip teknolojisinin sosyalist ülkelerde, toplumun ç›karlar› amaçl› olarak kullan›m› Sovyet ülkesinin, ABD karfl›s›nda h›zla ekonomik ve sosyal gücünün artmas›n›n nedeni oldu¤u bilinir, ama saklan›r. Üniversite mezunu oran›n›n bile halk›n %90’›na ulaflt›¤›, ulusal sorunun tümüyle çözüldü¤ü, konut ya da sa¤l›k sorunu diye bir sorunun hemen hiç kalmad›¤› ve kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı TKY, kar ve daha çok kar elde etmeyi hedeflemiş ve bu karın önündeki engellerin kaldırılmasına hizmet eden bir politikadır. Toplumsal gelişim içinde emekçi sınıfların mücadele tarihinin ortaya çıkardığı tüm üretim modellerini de içinde barındırarak geliştirilmiş bir sömürü politikasıdır. geliflmenin yönü daha da ilerleyen bir teknoloji, Sovyet üretim teknolojisi olarak ileridir. (Türkiye’ ye son y›llarda ileri teknoloji olarak sokulun ifl makineleri, bilgisayar makineleri, 50–60 y›l öncesine ait Do¤u Avrupa ülkelerinin kullan›lm›fl makineleridir.) Ama tüm bu say›lanlar›n, TKY olarak dayat›lan esnek üretim teknolojisi ile bozulmas›na yol açan bir teknolojinin ileri gibi alg›lanmas›, tümüyle bir kaos ve gericiliktir. Bu anlay›fl›n öteki yüzü ise, fliddete ve barbarl›¤a baflvuru biçiminde tezahür edecektir. TKY’N‹N DO⁄Ufi fiU U VE GEL‹fi fi‹‹M‹ TKY’nin, sermaye s›n›f›n›n sözcüleri, teorisyenleri, bilim adamlar›, uzmanlar› veya ideologlar› taraf›ndan ele al›n›fl›nda, politik bir yapt›r›m ya da tekellerin bir egemenlik biçimi de¤il de, sadece üretim teknolojisinin do¤al bir geliflimi gibi de¤erlendirilmesi istenir. TKY, toplumlar›n tarihsel gelifliminin do¤al süreci içinde ulafl›lan devletin yönetim biçimini de de¤iflime u¤ratmaktad›r. Toplumlar tarihinde devlet flekillerinin ortaya ç›k›fl› ve ge- liflimi, tüm tarih boyunca s›n›flar aras› mücadelenin sonucuna göre evrilir. ‹lkel Komünal toplumdan, köleci, feodal ve kapitalist toplumlara, günümüze kadar insan topluluklar› çok çeflitli ve genifl bir yelpazede de¤erlendirilebilecek mücadele ve örgüt biçimleri ile geliflirler. Son yüzy›ll›k bir süreç içinde; kapitalizmden emperyalizme ve oradan da sosyalizme, son yüzy›l›n yönetim biçimlerinin içerisinde bu geliflim, kapitalist devletten, sosyalist devlet modeline geçerek, tarihsel bir birikime neden olmufltur. Bu birikim insan toplumunun birikimidir, bilgisidir ve de¤erlidir. TKY, insan toplumunun bu tarihsel ve sosyal birikimini çarp›tarak sosyalist devlet modelinin inkâr› üstüne yükselmifltir. Ama geliflen de¤il, gerileyen bir emperyalist model olarak ortaya ç›km›flt›r. Çünkü TKY, esnek üretim teknolojisi olarak, bilimi ve teknolojiyi, kapitalizmin kaosuna iter. Üretim süreçlerinin parçalanmas› ve esneklefltirilmesi biçimindeki bir örgütlenme, gericili¤i içerir. Çünkü üretimin toplumsal karakterinden h›zla kopuflu ve özel mülkiyetle olan çeliflkisinin h›zla artmas›n› getirir. Toplumsal geliflimin ilerlemesi, toplumsal üretimin kolektif mülkiyeti olarak örgütledi¤i dönemde ilerleme kaydedilir, kaydetmifltir, parçaland›¤› dönemde ise gerilemektedir. TKY’N‹N ‹LK YAYILDI⁄I ÜLKE NEDEN JAPONYA D I R ? Kendini dünyan›n tek hâkimi olarak ilan eden ABD’de 1946 y›l›nda, ABD Savunma Bakanl›¤›na ba¤l› Savafl Dairesi Pentagon’un talebi ile Masachusset Teknoloji Enstitüsü (MIT)’ne bir görev verilir. MIT, savafl esnas›nda Avrupa ve Rusya’dan kaç›r›lan bilim toplam kalite 85 adamlar›n›n topland›¤› bir temerküz kamp›d›r. Ayn› zamanda küreselleflmenin felsefesinin mikro ve makro düzeyde ekonomisiyle birlikte gelifltirmek üzere Dr. Deming baflkanl›¤›nda bir ekip kurdurularak, yeni bir mit, bir ilah, din yarat›lmak istenir. ‹flte bu yeni ve efsunlu dinin ad› “kalite”dir. Dokunulmaz, karfl› konulmaz, sadece önünde sayg›yla boyun e¤ilir. Dr. Deming ve ekibi, 5 y›l süren bir laboratuar çal›flmas› sonucunda ve bugünün TKY’ne iliflkin kuram ve kurallar zinciri olan tezlerini gelifltirirler. Felsefesini kurgulad›klar› ve yönetim biçimi olarak iflletmeleri ve kurumlar› belli kurallara ba¤lad›klar› teknolojilerini yaymak üzere ise önce Japonya’y› ve ekonomik olarak ona ba¤l› birkaç ülkeyi seçerler. Yenik Japonya, teslim antlaflmas›na silahs›zland›r›lmay› kabullenerek imza atar. ABD ise, silahs›z ve savunmas›z b›rakt›¤› bu ülke topraklar›nda, TKY uygulamalar›n›n aç›k laboratuar›n› kurar. Bu laboratuar, sosyal ve ekonomik bir deney tahtas›na dönüfltürdü¤ü Japon halk›n›n üstünde, atom bombas›ndan daha güçlü bir etki b›rak›r. Ve Japon halk›, dünyaya egemenlik hayallerini, ABD’nin ekonomik ve politik gölgesinde sürdürmek üzere, tüm gücüyle çal›flmaya bafllar. Dünyaya yay›lan Japon mucizesi benzeri kitaplarla, oyuncak, elektronik alet ve cihazlar, çip ve otomobil, bilgisayar teknolojisindeki geliflmelerle birlikte, Japon ordusunun giremedi¤i köfle-bucaklara, oyuncak bebekler eflli¤inde çip teknolojisi ile girmeye bafllar. Japonya, Tayland, Filipinler, Endonezya, Kamboçya gibi birkaç ülkede Dr. Deming ve ekibi seminerler vererek ve özellikle iflçileri ikna ederek, TKY’ye iliflkin yöntemlerinin felsefesini yaymaya çal›fl›rlar. Bu felsefe- 86 toplam kalite nin Japon halk›n›n özelliklerine göre uyarlanmas›, uygulamaya geçilmesi 10 y›l› bulur. Böylece TKY projesi, Japon halk›n›n boyun e¤erek her denilene kanan ve biat eden yap›s›na uygun bir model olarak gelifltirildi. Ama ortaya ç›k›fl›ndan sonraki 50 y›ll›k süreç içinde dünyan›n di¤er ülkelerine özellikle Avrupa’ya, Asya’ n›n öteki ülkelerine ve güney Amerika ülkelerine ad›m bile atamad›. Çünkü 45’ler sonras›, yaklafl›k 50 y›ll›k bir süreç boyunca, dünyada baflka bir rüzgâr esiyordu; sosyalizm rüzgar›. O dönemde yay›lma olanaklar› yoktu. Çünkü sosyalizmin zaferi, tüm dünya halklar›n›n umudu haline gelmiflti ve emperyalist yay›lmac›l›¤›n dolay›s›yla TKY’ nin önünü kesiyordu. Hem ekonomik, hem de sosyal alanlarda h›zla kalk›nan ve geliflen bir üretim teknolojisi olan sosyalist üretim teknolojisi karfl›s›nda kapitalist ülkeler, önemli mevzi kayb›na u¤rad›lar. Baflta ABD olmak üzere, kapitalist devletler, kaç›n›lmaz olarak sosyalizme geçmek isteyen tüm halklara tavizler vermek üzere, sosyalist ülkelerdeki eflit ve özgür geliflime benzer politikalar gündeme getirmek zorunda kald›. Bu politika ile kapitalist ülkelerdeki iflçi ve emekçilere çeflitli haklar›n ve özgürlüklerin tan›nd›¤›, ücretlerde ve sosyal kazan›mlarda sosyalist ülkelere benzer olanaklardan yararland›rma gibi bir uzlaflma ile dengeler korunuyordu. Sendikalar kurduruluyor, ulusal kalk›nmalar›nda dolayl› ve çok k›smi bir bask› ile destek olmaya çal›fl›l›yordu. Sosyal devlet imaj› alt›nda, halk›n temel ihtiyaçlar›n›n devlet taraf›ndan karfl›land›¤› bir teknoloji ve hukukla uzlaflma yarat›l›yordu. “Yeter ki siz sosyalizme geçmeyin, biz size sosya- lizme özgü hak ve özgürlükleri, olanaklar› sa¤lar›z”, diyen bir politikayla halklar›n karfl›s›na ç›kmak zorunda kald›lar. TÜR K‹ YE’ DE T KY 24 Ocak 1980 kararlar› ile Türkiye’de Turgut Özal ça¤a ayak uydurmayla bafllar. Devletin yönetimi alt›ndaki kamu iflletmelerinin tümü Özellefltirme ‹daresi’ne verilerek parçalanma ve özelleflme ifllemi yürütülmeye bafllan›r. Bireycilik k›flk›rt›lmaya ve özgürlük söylemleri parlak vaatlerle piyasa yapmaya bafllar. 1980–2000 y›llar› aras› tekeller aç›s›ndan tam bir özgürlük içerir. Dolay›s›yla TKY, görünen tüm masum parlak söylem ve görünüflüne karfl›n çok sinsi ve ac›mas›z bir sald›r› yöntemi oldu¤u ve faflizmin gerçek yüzüyle ortaya ç›k›fl›n›n bir ifadesi iken, bugün bile sadece, sanayideki teknolojinin do¤al bir sonucu imifl gibi alg›lanmakta ve genel kabul görmektedir. Türkiye’de özellikle 1990 sonras› TKY’nin Japon versiyonu olan KA‹ZEN, sürekli gelifltirme anlam›nda, teknolojiyi gelifltiriyorum diyen bir misyonerler ekibi taraf›ndan yayg›nlaflt›r›l›r. Çeflitli dünya tekellerinin çeperinde çal›flan uzmanlar, baflta Devlet Planlama Teflkilat› (DPT)’de kalk›nma planlar›na müdahale etmek üzere, tüm devlet dairelerine konuflland›r›l›r. ABD tekellerinden General Ford ve Japon Tekeli Toyota, Türkiyeli iflbirlikçileri Sabanca ve Koç vas›tas›yla, Ford-Koç, Toyota-Sa görüntüsü ile bir 盤›r bafllat›rlar. Türkiye’ye teknolojik devrim getirdikleri, ça¤a uygun ad›m atmal›y›z söylemleriyle, büyük ve göze batan iflletmelerini KAL‹TE e¤itimlerine açarlar. Arçelik ve Brisa’ ya, Ford’un ve Toyokamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ta’n›n, dolay›s›yla ABD’nin ve Japonya’n›n bayraklar› dikilir. Kalite e¤itimi asl›nda tekellerin yönetimi olan Toplam Kalite Yönetiminin yay›lmas› için öncelikle kalite felsefesinin yay›lmas›n› amaçlar. Girdi¤i yerde iflçi ve emekçilerde, bir önyarg›, bir yan›lsama yaratmak ve kendine biat ettirmek üzere bunu çok parlak söylevlerle ve imajlarla yapar. ‹flyerlerine veya kurumlara giren kalite e¤itimlerinin ilk ad›m›, kalite uzmanlar› taraf›ndan. kaliteye iman olarak verilmeye bafllar. Oysa as›l amaçlar› bir imaj yaratmak ve yeni bir sistem veya yeni bir yönetim biçimine iliflkin yapt›r›mlar›n ve uygulaman›n önünü açmakt›r. Küçük ve orta ölçekli sanayi iflletmeleri, ISO almazsan ihale vermem diyen devlet kurumlar›n›n bask›s›yla ISO almaya zorlan›r. Ama ISO almak, hem çok masrafl›, hem de s›n›f›n›n yap›s›na uygun de¤ildir. Ama göstermelik de olsa birçok flirket, ISO almaya çal›fl›r. Propaganda ve yalan üstüne yürütülen imaj politikas› katlanarak pompalanmaya devam edilir. PERFORMANS TKY ‘nin uygulanmas›nda çal›flan›n verimlili¤i, performans› önemli bir yer teflkil eder. Sistemin uygulanabilirli¤i için performans ölçütleri devaml› göz önünde bulundurulmak zorundad›r. Burada öne ç›kar›lan ise vas›fl› çal›flan olma durumudur. Bunun için gerekli e¤itim vs. çal›flmalar›na tâbi tutulma ile iflyerinin performans› dolay›s›yla çal›flan›n performans›na ba¤l›d›r. ‹flçiler aç›s›ndan uygulanan pratik örnekte; iflçinin performans›n›n de¤erlendirilmesindeki öznel kriterler, ücret art›fllar›n› veya yükselmeyi belirledi¤inden, yönetim iflten ayr›lmas›n› istedi¤i bir iflçiye düflük kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı prim vererek onu bezdirme, yola getirme veya ayr›lmaya zorlama flans›na sahiptir. Ayr›ld›¤› zaman iyi bir alternatifin olmamas› iflçileri yönetim onay›n› ve be¤enisini kazanmak için sürekli çaba göstermeye itmektedir. Dolay›s›yla, Japonya’da oldu¤u gibi, iflçilerin firmaya ba¤l›l›klar›nda ve yüksek çal›flma motivasyonunda asl›nda ifl güvencesinin de¤il, sosyo-ekonomik koflullar›n zorlay›c›l›¤›n›n son derece büyük etkisi oldu¤u aç›kt›r. Bu yüzden iflçiler gelifltirdikleri yeteneklerini emek pazar›nda satma olana¤›ndan yoksun b›rak›lm›fllard›r. Vas›fl›l›k bu anlamda iflçi için bir de¤iflim de¤eri olma özelli¤ini de yitirmifltir. Kapitalist üretim tarz›n›n do¤as› gere¤i, sermaye, emek sürecinde art›k de¤er üretimini mümkün oldu¤unca artt›rmaya çal›fl›r. Bunu gerçeklefltirmenin bir yolu, bilindi¤i gibi, üretim süresinin ya da çal›flma saatlerinin mümkün oldu¤unca uzat›lmas›d›r. Ayr›ca görevler tam olarak tan›mlanmam›fl, çok çeflitlenmifl ve fonksiyonel olarak esneklefltirilmifl oldu¤u için, çal›flma sürelerinin de belirlenmifl ve kesin bir bafllang›ç ve bitifl noktalar› yoktur. Ekip çal›flmas› hem üretim sürecinde yürütülen faaliyetlerin tek bafl›na de¤il, ekip halinde yürütülmesi anlam›nda, hem de grup odakl›, gönüllü olarak sürdürülen kalite çemberleri türü faaliyetler anlam›na gelmektedir. Ekip çal›flmas›n›n daha önce ele ald›¤›m›z iflletmecilik yaklafl›m›yla öne sürülen avantajlar›n›n ötesinde, emek aç›s›ndan ne gibi yans›malar› oldu¤unu irdelemeye çal›flal›m. Bu çal›flma modelinde grubun kendine özgü görev da¤›l›m› yap›yor olmas›, ekip eleman›na zaman aç›s›ndan k›smi bir ba¤›ms›zl›k yaratmas›, yani ifl- çinin görece hareket serbestîsi, emek sürecinde k›smi bir kontrol anlam›na gelebilece¤i düflünülse de, yönetimce belirlenmifl günlük üretim kotalar›, emek aç›s›ndan kazan›m gibi görünen bütün bu avantajlar› anlams›zlaflt›rabilmektedir. Di¤er yandan, üretimdeki ekip çal›flmas› ve rotasyon, iflçiden beklenen ifllerin tan›mlar›n› ve ifl s›n›fland›r›lmas›n› tamamen önemsizlefltirmekte, bu da yönetimi iflçilere ifl vermekte ya da görevlendirmede özgür k›lmaktad›r. Bu yolla, davran›fllar› be¤enilmeyen, yeterince özverili çal›flt›¤›na inan›lmayan iflçiler en berbat ifllerle görevlendirilebilmekte ve istifaya zorlanabilmektedir. Kalite çemberleri ekipleri içinde iflçiler, yönetimin benimseyebilece¤i, üretim sürecini iyilefltirici ve gelifltirici önerilerde bulunmaya teflvik edilirken, kendilerini de gelifltirmeleri ve yeni ifller ö¤renmeleri için cesaretlendirilmektedir. Yeni beceriler kazanmak, iflçilerin ücret skalas›n› da etkilemekte, ayn› ifli yapan iflçiler aras›nda di¤er ifllerle ilgili daha fazla bilgi ve beceriye sahip olan›n, daha yüksek ücret almas›na yol açmaktad›r. Ayr›ca ücretlendirme sisteminin k›dem esas› ile birlikte personel de¤erlendirmesine dayand›r›lmas›, ekip içinde iflçilerin kendini öne ç›karmaya çal›flmas›na yol açmakta, bu da hem ekipler aras› rekabete, hem de ayn› ekip içindeki iflçilerin birbirleri ile rekabet etmeleri ve yar›flmalar› sonucunu do¤urmaktad›r. Böylece de, bir yandan ayn› ifli yapan iflçiler aras› dayan›flma parçalanmakta, öte yandan sendikalar›n belli ve eflit bir ifl için ücret pazarl›¤› yapmalar› zorlaflmaktad›r. Burada emek aç›s›ndan çok önemli olan nokta, ekipte ifle gelmeyen oldu¤unda ekipteki di¤er iflçilerin daha fazla çal›flatoplam kalite 87 rak kotay› doldurmak zorunda olmas›, ekip arkadafllar›n›n birbiri üzerinde bask› oluflturmas›na yol açarak iflçiler aras› dayan›flmay› tamamen ortadan kald›rmas›d›r. Ülkemizde ise birçok kamu kurumunda kendi çap›nda performans ad› alt›nda yürütülse de sistematik olarak tüm kamuda tam anlam›yla oturmufl, kriterleri oluflturulmufl bir model söz konusu de¤ildir. fiu an da Gelir ‹daresi Baflkanl›¤› bünyesinde, pilot uygulama olarak, Ankara Vergi Dairesi Baflkanl›¤›na ba¤l› Vergi Dairesi müdürlüklerinde 2007 Mart ay›ndan itibaren ay›n vergi dairesi seçimi ile sonuçlanan ayl›k dönemler itibariyle performans ölçme ve de¤erlendirme uygulamas› bafllat›lm›flt›r. Bunun ad› da kamudaki ilk uygulamalardan olan Performans Esasl› Yönetim Modeli (PEYM)’dir. PEYM ile vergi daireleri aras›nda geliflme sa¤lanmas›na yönelik rekabet ortam› yarat›lmas›, baflar›y› ve kiflisel geliflimi özendiren bir ortam oluflturulmas› böylece mükelleflere daha kaliteli hizmet sunmak üzere Ankara Vergi Dairesi Baflkanl›¤›’n›n toplam performans›n›n yükseltilmesi amaçlanmaktad›r. Uygulama ile 2007 Mart ay›ndan bu yana, vergi daireleri içinden adalet ve tarafs›zl›k, az maliyet, gönüllü uyum, yüksek kalitede hizmet, saydaml›k, hesap verebilirlik, kat›l›mc›l›k, verimlilik, etkililik ve mükellef odakl›l›k temel ilkelerine göre ay›n vergi dairesi seçimi yap›lmaktad›r. Gelir ‹daresi Baflkanl›¤›n›n 2007-2009 Dönemi Stratejik Plan›nda, çal›flanlar›n en yüksek standartta hizmet verecek flekilde gelifltirilmelerinin hedeflendi¤i, bu amaçla modern e¤itim yöntemleri kullan›laca¤›, tüm personele yönelik olarak yöneticilerin ve çal›flanlar›n ve- 88 toplam kalite Performans belirlemede demokratik bir yanılsama yaratılır gibi görülsede bundan sonraki süreçte kamuda çalışanların kendi aralarında rekabete zorlanacağı, her çalışanın performansını üst düzeye çıkarmayı hedeflerken, yoğun iş yükü süresinin ne zaman sona ereceğini kestiremeyeceği bir sürece doğru gidiyoruz. ç›karmay› hedeflerken, yo¤un ifl yükü alt›nda ezilece¤i, dolay›s›yla iflin bitirilmesi önceli¤i ile çal›flma süresinin ne zaman sona erece¤ini kestiremeyece¤i bir sürece do¤ru gidiyoruz. Önceki anlat›mlar›m›zda ortaya koydu¤umuz çal›flma koflullar›ndaki yan›lsamalar›n tahribatlar›n› yaflamamak için flimdiden sendikalar› etkisiz hale getirmeyi hedefleyen bu TKY- PERFORMANS uygulamas›na karfl› mücadeleyi yükseltelim. rimlili¤ini ve ifl sonuçlar›n› tam olarak belirleyebilmesi, çal›flanlar›n katk›lar›n› adil, sistemli ve ölçülebilir bir yöntemle de¤erlendirebilmeleri için gerekli prosedürlerin belirlendi¤i, her fonksiyonun ve her seviyedeki çal›flan›n görev sorumluluk tan›mlar› ile ifl tan›mlar›n›n aç›k olarak yap›ld›¤› performans ölçme ve de¤erlendirme sistemi oluflturulaca¤› öngörülmüfl bulunmaktad›r. Performans›n ölçülmesinde gözleme dayal› performans k›staslar›n›n belirlenmesi ve sonuçlar›n de¤erlendirilmesinde “tepeden” (çal›flan›n üstü yönetici veya yöneticilerden), “afla¤›dan” (çal›flan›n maiyetinde bulunan kiflilerden), “yandan” ‘çal›flan ile ayn› düzeydeki di¤er ifl arkadafllar›ndan görüfl al›nmas› konusunda de¤iflik yaklafl›mlar mevcuttur. Vergi Daireleri için 34 adet ölçülebilir performans kriteri belirlenmifl ve bu kriterler için toplam 100 puan olacak flekilde tavan puanlar verilmifltir. Sonuçta performans belirlemede demokratik bir yan›lsama yarat›l›r gibi görünse de bundan sonraki süreçte kamuda çal›flanlar›n kendi aralar›nda rekabete zorlanaca¤›, her çal›flan›n performans›n› üst düzeye kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı YEREL YÖNET‹MLERE GENEL B‹R BAKIfi Yerel yönetim dendi¤inde günümüzde ilk bak›flta belediyeler akla gelmektedir. Hâlbuki ülkemizde il özel idareleri ve muhtarl›klar gibi resmi organlar d›fl›nda dernek, vak›f vs. statüsünde oluflmufl yerel yönetim hizmeti yürüten birçok tüzel kiflilik mevcuttur. Hanifi Sağlam Tümbel-Sen İstanbul 3 Nolu Şube Eğitim Sekreteri Yerel Yönetim Ne dir? En genel anlam›yla; belirli bir bölgede oturan insanlar›n yerel ihtiyaçlar›na karfl›lamak, yerel anlaflmazl›klar› gidermek amac›yla oluflturduklar› gönüllü ya da zorunlu oluflumlard›r. Ancak geliflen dünya ile beraber yerel yönetim kavram› da günümüze de¤in de¤iflime u¤ram›flt›r. Günümüzde yerel yönetim nedir sorusuna verece¤imiz cevap k›saca flöyledir: yerel yönetimler co¤rafi s›n›rlar› yasalarla belirlenmifl, yönetimlerinin seçimlerle belirlendi¤i, belirli oranda iktisadi gelirleri olan, merkezi yönetimlerin denetimine tabi yörenin alt yap›, kültürel ve sosyal sorunlar›na çözüm üreten oluflumlard›r. Tarihsel Geliflfliimi ‹le Yerel Yönetimler Yerel yönetimlerin tarihsel kesit içersinde ilk ortaya ç›kt›¤› dönem 12. yüzy›la dayanmaktad›r. Ancak o dönemde ortaya kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı ç›kan yerel yönetim uygulamalar› bugünkü yerel yönetim uygulamalar›ndan çok farkl›d›r. O dönemde oluflan yerel yönetimler merkezi yönetimlere alternatif olarak ortaya ç›km›flt›r. Merkezi yönetimlerin ihmal ya da inkâr etti¤i kimi sorunlar› yerel yönetimlerce çözümlenmesi ihtiyac›ndan ortaya ç›km›fllard›r. Bu oluflumlar›n birço¤u yine tarihsel kesit içerisinde merkezi yönetimlerinin müdahaleleri ile sonland›r›lm›flt›r. Bu merkezi müdahaleler sonucunda da¤›t›lan yerel yönetimlerin yeniden oluflturulmas› ise yüzy›llar sonra gerçekleflmifltir. Ancak bu yeni gerçekleflme merkezi iktidarlara ra¤men de¤il merkezi iktidarlar›n inisiyatifleri ile oluflmufltur. Yani yeni dönemde yerel yönetimler merkezi yönetimler taraf›ndan yukar›dan afla¤›ya do¤ru oluflturulmufltur. GÜNÜMÜZDE YEREL YÖ N E T ‹ M L E R ‹ N OLUfi fiU UMU 12. yüzy›lda merkezi iktidarlar›n (‹mparatorluk, padiflahl›k, derebeylik vs.) müdahalesi sonucu da¤›t›lan yerel yönetimlerin yeniden oluflumunun yüzy›llar sonra gerçekleflti¤ini daha önceki sat›rlarda belirtmifltik. Kimi kaynaklara göre özellikle Bat› Avrupa’da bu oluflumlar befl yüz- alt› yüz y›ll›k geçmifle sahiptir. Yerel yönetimlerin yeni dönemde olgunlaflma süreci ise sanayileflme dönemi olan 17. yüzy›la denk gelmektedir. Bu y›llardan itibaren birçok ülkede yerel yönetimlerle ilgili yasal ve anayasal düzenlemeler yap›lm›flt›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u döneminde ilk tüzel oluflum 1854 y›l›nda ‹stanbul fiehremaneti’nin kurulmas›d›r. Hüküme- tin önerisi ve padiflah›n onay› ile 12 kiflilik bir yerel meclis oluflturulmufltur. ‹stanbul fiehremaneti meclisinin oluflumuna bak›ld›¤›nda merkezi yönetimden ne kadar ba¤›ms›z olabilece¤i de rahatl›kla anlafl›lacakt›r. Fakat 1921 y›l›nda yerel yönetimlerle ilgili yap›lan düzenlemelerde yerel yönetimlere genifl yetkilerin verildi¤i görülmektedir. Ancak 1930’lu y›llarda yerel yönetimlerle ilgili çok daha kapsaml› düzenlemeler yap›ld›¤›n› görmekteyiz. Bu düzenlemeler özgürlükler yerine daha çok daralt›c› ve yasaklay›c› bir muhteva içermektedirler. 1963 y›l›nda ç›kar›lan bir yasa ile de Türkiye genelinde belediye baflkanlar›n›n seçimle ifl bafl›na gelmeleri sa¤lanm›flt›r. Bugün dünya üzerinde çeflitli yerel yönetim modeli uygulamalar› mevcuttur. Ancak biz yerel yönetim modellerini dört ana bafll›kta toplayabiliriz. 1.Güçlü belediye baflkan› modeli, 2.Belediye meclisi-profesyonel yönetici modeli, 3.Güçlü belediye meclisi modeli 4.Küba modeli. Bu uygulamalarla ilgili daha genifl bilgileri ileriki sayfalarda aktaraca¤›z. Öncelikle günümüze de¤in yerel yönetimlerin (belediyelerin) say›sal geliflimi, mevcut yerel yönetim yasalar› ve yerel seçimlerle oluflan zorunlu yönetim organlar›na de¤inelim. Belediyelerin Say›sal Da¤›l›m› 2008 y›l›nda yap›lan bir yasal düzenleme ile nüfusu 2000’in alt›nda olan belediyeleyerel yönetimler 89 rin, belediyelik statüsü düflürülünce Türkiye genelindeki belediye say›s› 2103’e düfltü. Ancak belediyelikten düflürülen yerleflim birimi yetkililerinin açt›klar› davalar sonucunda, birçok yerleflim yeri hukuksal yollardan belediye seçimlerine girme hakk› elde etti. 29 Mart 2009 tarihinde yap›lan yerel seçimlere kat›lan belediye say›s›n›n 2856 oldu¤unu görmekteyiz. 1. cumhuriyetten önce 421 3. 1960 995 2. 4. 5. 6. 7. 1950 1970 1980 1994 2008 628 1303 1725 2700 3225 Günümüz Türkiyesi’ne Yerel Yönetimlerle ‹lgili Yasalar 1. 5393 say›l› belediye kanunu, 2. 5216 say›l› Büyükflehir belediye kanunu 3. 4077 say›l› tüketicinin korumas› hakk›nda kanun 4. 4207 say›l› tütün mamullerinin zararlar›n›n önlenmesi ve kontrolü hakk›nda kanun 5. 5326 say›l› kabahatler kanunu 6. 3194 say›l› imar kanunu 7. 394 say›l› hafta tatili kanunu 8. 775 say›l› gecekondu kanunu 9. 442 say›l› köy kanunu Ayr›ca bu yasalar d›fl›nda il özel idaresi yasas› ve bu yasalar çerçevesinde ç›kart›lan birçok tebli¤ ve yönetmelik bulunmaktad›r. 90 yerel yönetimler Yasa ve Y önetmeliklere Eleflflttirel Bir Yaklaflfl››m Yerel yönetim iflkolunun bir hizmet iflkolu oldu¤unu biliyoruz. Ancak belirtilen yasa ve yönetmeliklere bak›ld›¤›nda genel mant›k olarak hizmet yerine s›n›rland›rma ve yasaklama mant›¤›n›n egemen k›l›nmaya çal›fl›ld›¤› görülecektir. Bu yönüyle yasal düzenlemeler yeni hizmet üretmeye ve özgürlükler getirmeye de¤il, mevcut uygulamalar› denetim alt›na alma görevi görmektedir. Merkezi düzeyde ç›kart›lan yasa ve yönetmeliklerde oldu¤u gibi. YEREL YÖNET‹MLERDE KADRO ‹ST‹HDAMI Yerel yönetim iflkolunda asil unsur olarak memur (belediye emekçisi) ve iflçi kadrosunda çal›flan bulunmaktad›r. Ancak özellikle son yirmi y›lda yap›lan yasal de¤ifliklikler ve uygulamalar sonucunda birçok belediyede memur ve iflçi çal›flan› toplam› genel çal›flanlar içerisinde az›nl›¤a düflmüfl durumdad›r. Bunun bir nedeni, mevcut yasalara göre belediyelerin toplan personel giderlerinin belediye bütçesinin %30’unu geçmemesidir. Di¤er ve önemli neden ise özellefltirmeler sonucunda tafleron uygulamas› ve hizmet sat›n al›nmas› yönteminin benimsenmesidir. Bugün birçok belediye yöneticisi aç›s›ndan bu uygulama bir rant ve ç›kar uygulamas› olmufltur. Yüzlerce kadrolu iflçisi olan birçok belediyen, temizlik, park ve bahçeler, ulafl›m, altyap› gibi birçok hizmeti tafleron firma, müteahhitlik ya da hizmet sat›n alma yöntemiyle gerçeklefltirmektedir. Tafleron firmalarda çal›flt›r›lan iflçilerin tamam› sendikas›z çal›flt›¤›ndan düflük ücretlerle çal›flt›r›lmaktad›r. Hâlbuki yap›lan bu hizmetler için belediye bütçelerinden hat›r› say›l›r büyüklükte ödemeler yap›lmaktad›r. BELED‹YE BAfi fiK KANLARININ SEÇ‹MLE ‹ fi fiB B A fi fiII N A GELD‹K LER‹ 1 9 6 3 YILINDA BU YANA Y ÖN E T ‹ M ANLAY I fi fiL LARI Hemen belirtelim ki 60’l› y›llarda belediye kavram› pek de kamuoyunda bilince ç›kar›lamam›flt›. Bu dönem belediyelerin genel anlamda merkezi yönetimlerin gölgesinde kald›¤› dönemler oldu. 70’li y›llarda ise özellikle büyükflehirlerdeki belediye uygulamalar› ön plana ç›kt›. Özellikle ‹stanbul, Ankara ve ‹zmir gibi Büyükflehirlerde CHP’li belediye baflkanlar› vard›. Kendine sol, devrimci, demokrat diyen örneklerin de uygulama ve belediyecilik anlay›fllar› çok farkl›l›klar getirmedi ve varsa da olumluluklar, sürekllilik ve düzenlilik arzetmedi. 12 Eylül 1980’e gelindi¤inde ise askeri cunta di¤er demokratik kitle örgütlerine yapt›¤›, antidemokratik uygulamalar› devletin resmi organlar› olan belediyelere de yapm›flt›r. Seçimlerle iflbafl›na gelen belediye baflkanlar›n›n tümü görevden al›nm›flt›r. Hatta bununla da kal›nmam›fl bu baflkanl›klara ba¤l› birçok birim müdürü de görevden al›nm›flt›r. Görevden al›nanlar›n yerine emekli valililer-emekli askerler atanm›flt›r. Yaklafl›k 4 y›l belediyeler bu kadrolarla yönetilmifl önemli ölçüde tasfiyeler yaflanm›flt›r. Hak ve hukuk kavram› bu dönemde tamam› ile rafa kald›r›lm›flt›r. 1983 y›l›nda merkez hükümeti oluflturan ANAP ile gidilen 1984 y›l› yerel seçimlerinde ise birçok belediyede ANAP’l›Özal’l› y›llar bafllam›flt›r. Baflta büyükflehirler olmak üzere birkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı çok belediye bu dönemde ANAP’›n iflbirlikçi tekelci politikalar›yla yönetilmifltir. 12 Eylül’ün getirdi¤i depolitizasyon sürecine ANAP’›n serbest piyasac› süreci de eklenince bu dönemde (1984–1989) ifl bilir-ifl bitirir belediyecilik anlay›fl› egemen k›l›nm›flt›r. Dönemin baflbakan› Turgut ÖZAL’›n “Benim memurum iflini bilir.” Söylemi belediyelerde de önemli ölçüde hayat bulmufltur. Yolsuzluklar ayan-beyan yap›l›r duruma gelmifltir. ‹flin özeti merkezden yerele böyle bir süreç empoze edilmifltir. 1989 seçimlerine gelindi¤inde ise baflta ‹stanbul, Ankara ve ‹zmir olmak üzere birçok belediyede sosyal demokrat söylemli SHP’yi görmekteyiz. iktidar›n› do¤urmufltur. Ancak söylem ne kadar keskin ve “halkç› “ görünse de ba¤›ml› ve iktidarlar›n iflbrlikçi- tekelci bak›fl›ndan kopuk olmayan yerel yöneticilikler, halktan uzak politikalar ve 1994 yerel seçimlerine gelindi¤inde halk› farkl› aray›fllara yönelmifltir. Ayn› süreç içerisinde merkezi düzeyde iktidarda bulunan DYP-SHP koalisyonunun da halk›n aray›fl› üzerinde önemli ölçüde etkisi olmufltur. Bu dönemde Türkiye genelinde yaflanan infazlar, gözalt›nda kay›plar, köy yakmalar ve boflaltmalar, toplu katliamlar, yerleflim birimlerinin bombalanmas›, Kürt sorununa inkâr ve imha mant›kl› yaklafl›m, Sivas Katliam›na seyirci kal›nmas›¸ ‹stanbul Gazi Mahallesinde yaflanan halk hareketinin üzerine devletçe rastgele atefl aç›lmas› vb. olaylar 1994 yerel seçimlerinde halk›n tercihini sosyal demokrat çizgideki partilere kullanmamas›nda önemli etken olmufltur. 1994 yerel seçimleriyle beraber ise Türkiye genelinde belediyelerde Refah Partili belediyeler dönemi bafllam›flt›r. RPkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Fazilet-Saadet-AKP’li muhafazakâr anlay›fl, o dönemden bu yana belediyelerdeki egemen iktidar›n› sürdüregelmifltir. “Kimsesizin kimi”, “adil düzen” söylemleriyle iflbafl›na gelen bu anlay›fl›n ilk uygulamas› ise birçok yerde iflçileri iflten ç›kartmak olmufltur. Bu anlay›fl di¤erlerinden çok daha farkl›, çok daha uzun vadeli yaklafl›mlarla iktidara oturmufltur. Amaçlar› tüm organlar›yla belediye yönetimlerini ele geçirmek olmufltur. Bu konuda bask›, sürgün, tehdit, y›ld›rma gibi birçok uygulamaya baflvurmufltur. Sendikal› çal›flanlar ve sendika yönetici ve temsilcilerine sald›r›lar yo¤unlaflm›fl kendilerine yandafl sendikac› kültürü gelifltirilmifl ve sendikalar kurulmufltur. Tüm ümit tacirli¤ine, din eksenli söylemlere, muhalif hayk›r›fllara ra¤men bu çizgi iktisadi uygulamalar yönünden kendinden öncekiler gibi bir çizgi izledi. Tafleron uygulamas›, yolsuzluk, rant ve ç›kar elde etme uygulamalar› artarak devam etti. 2002 y›l›nda merkezi iktidar› da ele geçiren bu siyasal çizgi sald›r›lar› merkezi düzeyde de yo¤unlaflt›r›p genellefltirdi. Halk karfl›t› politikalar merkezi düzeyde de hayata geçirildi. Din simsarc›l›¤› yaparak belediye baflkanl›¤›na gelen dönemin ‹stanbul Büyükflehir Belediye Baflkan› Recep Tayip ERDO⁄AN’›n ilk uygulamalar›ndan birisi ‹stanbul Karacaahmet’te bulunan bir dini ibadethaneyi bir gece yars› dozerle y›kma giriflimi olmufltur. Merkezi düzeyde iktidar› ele geçiren bu muhafazakâr çizgi uluslar aras› düzeyde de tüm söylemlerinden vazgeçti. Bafl›n› ABD’nin çekti¤i emperyalizmle kol kola politikalar yürüttü. Türkiye topraklar› üzerinde, ABD ve Irak’› iflgal koalisyonu askerlerinin Irak’a girmelerini sa¤layacak teskerenin meclisten geçirilmesi için AKP hükü- metinin yürüttü¤ü yo¤un kampanya sonucunda AKP’li 250 milletvekili tezkereye evet oyun kullanm›flt›r. Bu örnek muhafazakâr çizginin merkezi düzeyde emperyalizme ne kadar ba¤›ml› hareket etti¤inin somut bir örne¤i olmufltur. 1999–2009 aras› dönemin yerel yönetimlerde farkl› bir geliflimi de HADEP-DEHAP-DTP çizgisinin yükselen bir grafik paralelinde oylar›n› artt›rarak kazand›¤› belediye say›s›n› ço¤altmas›d›r. 29 Mart 2009 yerel seçimleri ise daha çok bir genel seçim havas›nda geçmifl genel belediyecilik uygulamalar› fazlaca gündeme getirilmemifltir. Ülkemizde yaflanan birçok anti-demokratik uygulama inkâr edilmifl, es geçilmifl, görmemezlikten gelinmifltir. Sömürü sisteminin her geçen gün yo¤unlaflt›¤› a¤›r bir kriz döneminde %83 oran›nda kat›l›mla yap›lan bu seçim birçok s›n›fsal tart›flmay› da gölgede b›rakm›flt›r. NASIL B‹R Y ER E L Y ÖN E T‹ M ? Elbette bizler aç›s›ndan ideal olan halklar›n eflit ve özgür olarak bir arada yaflad›¤›, sömürünün ve zulmün olmad›¤›, halk›n gerçek anlamda iktidar› elinde bulundurdu¤u, tam ba¤›ms›z bir yerel yönetim modeli oluflturmakt›r. Bu olmas› gerekendir. Ancak iliklerine kadar emperyalizme ba¤›ml›, her türlü anti-demokratik uygulamalar›n yafland›¤› bu dönemde yerel yönetimlerin k›smen de olsa demokratikleflmesini sa¤lamak mümkün müdür? Burada bu sorunun cevab›n› arayaca¤›z. Yukar›daki sat›rlarda yerel yönetimlerle ilgili yasalar, seçim takvimi, personel istidam›, mevcut uygulamalarla ilgili birçok örnek vermifltik. Bir de bunlara ilaveten seçim döneminde yaflananlar› ekleyebiliriz. yerel yönetimler 91 Örne¤in belediye baflkan adaylar›n›n, belediye meclis üyesi adaylar›n›n adayl›k belirleme süresinde yaflananlar› bir hat›rlayal›m. Bu belirlemeler birçok partide birkaç kiflinin iki duda¤› aras›ndad›r. Bu ifle yak›ndan tan›kl›k edenler adayl›k belirleme sürecinde astronomik oranda parasal rakamlar›n döndü¤ünü iyi bilmektedirler. Tabi kamuoyu taraf›ndan bilinen adayl›k ücretlerini kastetmiyoruz. Yine seçim döneminde yap›lan astronomik harcamalar, bu ifle ayr›lan bütçelerin büyüklü¤ü bunun karfl›s›nda oluflan beklentinin de büyüklü¤ünü göstermektedir. Yüz binlerce iflçinin iflinden oldu¤u bir dönemde yap›lan 29 Mart yerel seçimlerinde yap›lan harcamalar elbette kamuoyunun dikkatinden kaçmam›flt›r. Özellikle büyük ölçekli belediye seçimlerinde adaylar›n etraf›nda oluflan finansörler düflünülmesi gereken ayr› bir sorun olarak önümüzde durmaktad›r. ‹flte böyle bir ortamda seçilen belediye yöneticileri, belediyeyi devrald›klar› gün etraf›na çöreklenen bu ç›kar gruplar›n›n yo¤un bask›s› alt›ndad›rlar.Seçimle iflbafl›na gelen birçok belediye yöneticisi bu durumu önceden bildi¤inden talan çark›n›n difllilerini iflletmeye bafll›yor. Bu anlamda asla ve asla bu flartlar alt›nda empeyalisme bu kadar göbekten ba¤›ml› bu kadar ifllelifli emperyalist politiklalar etraf›nda belirlenen bir ülkede yerel yönetimlerin de demokratikleflemeyece¤ini söyleyebiliyoruz. Varolanlar aras›nda demokrat halkç› oldu¤u söylenebilenDTP çzgisindeki belediyelerde de varolan sistem içinde ayr› bir belediyecilik örne¤i bugüne kadar sergilenememifltir. Belirtti¤imiz dört ana belediyecilik uygulamas› vard›r. Bunlar içersinde Türkiye’de uygulanan model güçlü belediye baflkanl›¤› modelidir. Bu sis- 92 yerel yönetimler temde birçok yetki belediye baflkan›ndad›r. Bugün orta büyüklükteki bir belediyenin, belediye baflkanlar›na halk›n ulaflmas› pek mümkün olmamaktad›r. Müteahhitlerin rant ve ç›kar gruplar›n›n çok rahat ulaflabildikleri bu belediye baflkanl›klar›na, mahallesinin sorunlar›n› aktarmak isteyenler aylarca beklemek durumunda kal›yorlar. Hatta ço¤u zaman befl y›l boyunca bu görüflme hiç gerçekleflmeyebiliyor. Günümüz ‹çin Düflflü ünülen Yerel Yö ne t im M o de l i Ne O l m a l › d› r ? Bafltan belirtelim ki bugün ülkemiz için önerece¤imiz yerel yönetim modeli (belediyecilik) halkç› belediyecilik-halk için belediyecilik modeli olmal›d›r. Yozlaflman›n ve yolsuzlu¤un yo¤un yafland›¤› bu dönemde bunu uygulamak elbette kolay olmayacakt›r. Böylesi bir belediyecilik anlay›fl›n›n egemen k›l›nmas› bilince ç›kar›lmas› için neler yap›lmas› gerekti¤ini iki bafll›k halinde de¤erlendirebiliriz. Birincisi, yasal ve anayasal düzenlemeler, ikincisi ise halk›n ve kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesidir. Bunlar da ancak böylesi bir sistemden daha çok kökten de¤iflikliklerin sonucu olarak ancak gerçek anlamda oluflacak bir halk iktidar›nda mümkün olacakt›r. Halk›na ve onun iktirdar›na güvenen bir yönetim halk› iktidar›n yönetilmesine, ülke zenginliklerini birlikte yeniden üretime sevketmeye yöneltir. ye yönetim anlay›fl› tamamen halk›n kendini kendi organlar› arac›l›¤› ile birlikte yönetmek anlay›na dayal› olmal›d›r. herkesi yönetime katman›n en etkili yöntemi ise lerel yönetim mekanizmalar›n› daha fazla yetki ve görevle donatmak olacakt›r. Bu nedenle halk›n gerçek ikti- dar›nda bu bak›fl aç›s› ile yerel yönetimler donat›lacakt›r. bugünden belediyelerin yönetilmelerine yönelik istenen birtak›m de¤ifliklikler temel bak›fl› de¤ifltirmedi¤i ve zincirleri koparmad›¤› için ancak reformlar düzeyinde kalacakt›r. Ancak istenen ve kazan›lan baz› talepler ancak emekçilerin haklar› do¤rultusunda olabilir. (grevli toplu sözleflmeli sendika hakk› gibi) Bu haklar etraf›nda mücadele edilmelidir. BELED‹YELERDE ÇALIfi fiA AN ‹ST‹HDAMI VE SEND‹KALAfi fiM MA SÜREC‹ Bilindi¤i gibi 12 Eylül sürecine kadar belediyelerde iki ayr› statüde çal›flan mevcuttu. Bunlar iflçi ve memur statüsüydü. Yaln›z kimi belediyelerde o dönemde de geçici iflçi statüsünde çal›flanlar›n oldu¤unu görmekteyiz. O dönem kadrolu iflçiler genel anlam›yla sigortal› ve sendikal›d›r. Ancak geçici iflçilerin sendikas›z olarak çal›flt›klar›n› görmekteyiz. Memur (belediye emekçisi) statüsünde çal›flanlar ise genel bir ifl güvencesine sahip olmalar›na ra¤men sendikas›z olarak çal›flmalar›n› sürdürmekteydiler. Sendikas›z olmalar›na karfl›n belediye emekçilerinin yaklafl›k % 25’ini oluflturan belediye zab›talar›n›n ZAB-DER çat›s› alt›nda dernekleflme çal›flmalar›n› yürüttüklerini görmekteyiz. Ancak 12 Eylül askeri cuntas› di¤er demokratik kitle örgütleri gibi ZAB-DER’i de kapatt›. Hatta belediye iflçilerinin yo¤unluklu olarak üyesi oldu¤u Genel ‹fl Sendikas›n›n ba¤l› oldu¤u D‹SK’ i de kapatt›. Bunun sonucunda belediye iflçileri belli bir süre sendikas›z kald›. 1980’li y›llar›n ikinci yar›s›ndan itibaren belediye ifl kolunda yeni çal›flma alanlar› yarat›ld›. Önce müteahhitlik hizmeti sonra takamu emekçileri cephesi 4. kurultayı fleron firma daha sonra da hizmet sat›n al›nmas› yoluyla esnek çal›flma koflullar› yarat›ld›. Bu esnek çal›flma koflullar› zamanla siyasiler ve onlar›n yandafllar› aç›s›ndan bir rant kap›s› oldu. Bu tehlike ayn› zamanda sendikal örgütlenme için de kendisini hissettirmeye bafllad›. Örnekleyecek olursak, 1990 y›l›nda belediye emekçileri ve belediye iflçilerinin ortaklafla kat›l›m›yla yap›lan bir ifl b›rakmada belediye hizmetlerinin tamam›n› durdurmak mümkündü. Ancak gelinen noktada ayn› belediyede belediye emekçisi ve belediye iflçilerinin tümü ifl b›raksa da belediye hizmetlerinin büyük bir k›sm›n›n devam etti¤ini görmekteyiz. Bu uygulama müteahhit ve tafleron firma eliyle sürdürülmektedir. Yine bu uygulamalar sonucunda belediye emekçilerinin tüm belediye çal›flanlar› aras›ndaki oran›n da h›zla düfltü¤ü görülmüfltür. Y ›llara Göre Belediyelerde Çal›flfla an Belediye Emekçisi Say›s› 1931 1946 1955 1964 1975 1986 1988 1990 - 5180 Kifli 22703 Kifli 30203 Kifli 44880 Kifli 64157 Kifli 98773 Kifli 103667 Kifli 106267 Kifli 2008 y›l›nda Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakanl›¤› yetkileriyle yap›lan görüflmelerde Türkiye genelindeki belediyelerde çal›flan toplam belediye emekçisi say›s› ile ilgili elimizde sa¤l›kl› bir veri bulunmamaktad›r. Yine daha önceki y›llarda yap›lan yetki belirleme sürecinde de toplam belediye emekçisi say›s›yla ilgili somut verilerin oluflmad›¤›n› görmekteyiz. Halen belediye ifl kolunda kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı iflçi statüsünde çal›flanlarla ilgili üç ayr› konfederasyona ba¤l› üç ayr› iflçi sendikas› örgütlülü¤ünü sürdürmektedir. Yasalar gere¤i bir belediyede yetkiyi alan sendika o belediyedeki toplu sözleflmeyi imzalayaca¤›ndan tüm iflçiler o sendikaya üye olmaktad›r. Zaman zaman yetkili sendika de¤iflse de genel uygulama bu flekilde devam etmektedir. Belediye emekçilerinin sendikalaflma süreci ise daha karmafl›k ve zorlu bir süreç izlemektedir. 89 bahar eylemlilikleri ile yaflanan politizasyon sürecinden belediye emekçilerinin de etkilenmemesi elbette mümkün de¤ildi. Bu dönemde belediye emekçileri ‹stanbul’da kitlesel eylemlerle hak arama mücadelesindeki yerlerini ald›lar. Ayn› süreçte belediye memurlar› derne¤i BEM-DER’in kuruldu¤unu görmekteyiz. Daha sonra ilk grevli toplu sözleflmeli ifl kolu sendikas› BEM-SEN (26 Ekim 1990) daha sonra TÜM BELSEN (20 Aral›k 1990) kuruldu. Bundan birkaç sene sonra ise genel anlamda ifl yerlerinde belediye emekçilerinin sendikalaflma sürecine karfl› olan sa¤ ve muhafazakâr kesimlerin oluflturdu¤u sendikalar kuruldu. Bunlar Türk Yerel Hizmet-Sen ve Bem Bir-Sen’dir. 2007 y›l›nda ise Ankara Çankaya Belediyesi ç›k›fll› Yerel ‹fl Sendikas› kuruldu. Daha sonra 2001 y›l›nda ç›kart›lan 4688 say›l› kamu görevlileri sendikalar› kanunuyla beraber Bem-Sen ve Tüm Bel-Sen, Tüm Bel-Sen ismi ile birleflti. Ancak belediye emekçilerinin sendikalaflma sürecinde AKPnin merkezi yönetimde iktidara geldi¤i 2002 y›l›ndan bu yana on bir bin üye say›s›n›n 2008 y›l›nda otuz bine gelip yetkiyi almalar› oldukça düflündürücü bir durumdur. Sendikalaflma oran›n h›zla düfltü¤ü bu dönemde AKP’nin arka bahçesi konumundaki Bem Bir-Sen % 150’leri geçen bir örgütlenme oran› yakalamaktad›r. 2008 May›s ay› itibariyle yerel yönetim ifl kolunda kamu emekçilerinin sendikalara üye durumu afla¤›da belirtildi¤i flekildedir. 1 tüm bel-sen 3 yerel hizmet-sen 12.916 2 4 bem bir-sen yerel-iş 24.687 30.483 sağlıklı bir veri bulunamamaktadır Yukar›daki tablo göstermektedir ki on binlerce belediye emekçisi henüz hiçbir sendikaya üye de¤ildir. ‹flçi sendikalar› aç›s›ndan da ifl kolu üye da¤›l›m› flu flekildedir: 1 genel-iş 70.000 3 hizmet-iş 126.107 2 belediye-iş 167.000 * * 2002 rakamlarına göre Bu veriler internet arac›l›¤› ile iflçi sendikalar›n›n sitelerinden elde edilmifl verilerdir. Bugün itibariyle bu kadar rakamda iflçinin tüm belediyelerde çal›flan toplam iflçi say›s›ndan daha fazla oldu¤u görülmektedir. Daha aç›k bir ifade ile bu rakamlar gerçekçi de¤ildir. Bu örgütlülük oran› da göz önüne al›nd›¤›nda ifl koluna ba¤l› sendikalar›n belediye yöyerel yönetimler 93 netimlerinde fazla etkili olamad›klar›n› görmekteyiz. DÜNYADA Y ER EL YÖ NE T‹ M UYGULAMALARI Daha önceki sat›rlar›m›zda dünyan›n çeflitli ülkelerinde sürdürülen yerel yönetim uygulamalar›ndan bahsetmifltik. fiimdi bunlara k›saca de¤inmek istiyoruz. fl k a n › G üç lü B elediye B a flk Modeli : Bu uygulamada belediye baflkanlar› yasalarla belirlenen süreler için seçimle iflbafl›na gelirler. Çeflitli seçim sistemleri ile seçimler yap›labilmektedir. Seçimle iflbafl›na gelen belediye baflkanlar› ayn› zamanda belediye meclislerine de baflkanl›k ederler. Ancak kimi ülkelerde belediye meclisleri baflkan› kendi aralar›nda seçer. Dünya üzerinde en çok uygulanan modellerden biridir. Türkiye’de de k›smi farkl›l›klar içerse de genel anlamda güçlü belediye baflkanl›¤› modeline denk düflen bir uygulama mevcuttur. M e c l i s - P r ofesyo nel Yönetic i Modeli: Belediye meclisi seçimle iflbafl›na gelir. Seçimle iflbafl›na gelen belediye meclisi kendi aras›ndaki üyelerden birini belediye baflkan› olarak seçer. Belediyenin günlük uygulamalar›ndan bu baflkan sorumlu de¤ildir. Belediyenin günlük uygulamalar›n› belediye direktörü yönetir. Daha çok Almanya’n›n kuzey bölgesindeki baz› eyaletlerde uygulanmaktad›r. B elediye M eclisi -M a g i s t r a t Modeli : Bu uygulamada belediye meclisi seçimle iflbafl›na gelir. Belediye meclisi kendi aras›nda bir kurul seçer, bu kurul yönetim organ›d›r. Belediyenin rutin ifllerini bu kurul yönetir. 94 yerel yönetimler Küba Modeli : Küba sosyalist bir rejime sahip tek dünya ülkesidir. Do¤al olarak Küba’daki yerel yönetim uygulamalar› da di¤er ülkelerden farkl›d›r. On iki milyon nüfuslu Küba’da 169 belediye vard›r. Bunlar›n üzerinde on dört il mevcuttur. ‹llerde seçimle iflbafl›na gelen il meclisleri vard›r. Di¤er ülkelerde genel anlamda seçimler befl y›lda bir yap›lmas›na karfl›n Küba’da belediye seçimleri iki buçuk y›lda bir yap›lmaktad›r. Küba’da belediye meclisine seçilenler ayn› zamanda ulusal meclisi de seçerler. Küba anayasas›na göre her Küba vatandafl› için e¤itim, sa¤l›k, su tamam›yla ücretsizdir. Küba’da belediyeler e¤itim ve bilim, halk sa¤l›¤›, adliye ve iç düzen, spor ve turizm, tar›m, endüstri, inflaat, planlama ve maliye gibi çok genifl kapsaml› yetkilere sahiptir. Küba’da seçmen yafl› on alt› olup, ulusal meclise seçilme yafl› on sekizdir. DE V R ‹ M C ‹ L E R S O S YAL‹STLER AÇISINDAN YEREL SEÇ‹MLER‹N VE YÖ N E T ‹ M L E R ‹ N ÖNEM‹ Resmi ideolojiye göre “yerel yönetimler, demokrasinin befli¤idir-okuludur.” denilmektedir. Ancak burada sözü geçen demokrasi, burjuvazinin kendi sistemini güvence alt›na almak ya da güvence alt›nda tutmak için oluflturdu¤u yan›ltmac› bir anlay›flt›r. Yani burjuvazi sistemi olan burjuva demokrasisidir. Bugünkü uygulama modelleriyle yerel yönetimlerin on yedinci yüzy›ldan itibaren, merkezi iktidarlar taraf›ndan yukar›dan afla¤›ya oluflturulduklar›n› belirtmifltik. Bundan dolay›d›r ki, dünyan›n hiçbir ülkesinde yerel yönetimler mevcut mer- kezi sisteme muhalif de¤ildir. Zaman zaman yerel yönetimlere seçilen kimi yöneticilerin sisteme muhalif olmas› bu genellemeyi de¤ifltirmemektedir. Aksine yerel yönetim uygulamalar›n›n sistemi gelifltiren ve güçlendiren organlar oldu¤unu görmekteyiz. Hatta kimi dönemlerde yükselen halk hareketlerinin, yap›lan yerel seçimlerle pasifize edildi¤ini görmek de mümkündür. Bu uygulama s›kça baflvurulan bir yöntemdir. Halk›n merkezi düzeyde kendi iktidar›na sahip oldu¤u dönemlerde bu mevziler kalbe kan tafl›yan damar görevi görmektedir. Buradan hareketle, yerel yönetimlere devrimciler sosyalistler aday olamaz, bugünden bu tecrübe ve deneyimler yaflanamaz diyemeyiz. ‹lericili¤inden, dürüstlü¤ünden, güvenilirli¤inden, halktan yana olan amaçlar do¤rultusunda halk›n mücadelesine ve örgütlenmesine ön açaca¤›ndan emin olunan insanlar desteklenebilir. Ancak bu bizim için ikinci planda olmal›d›r. öncelik vermemiz gereken, kendi özgücümüze güvenip belediyeler, belediye meclisleri ve muhtarl›klar için kendi adaylar›m›z› ç›karmakt›r. Adaylar bir yana, bizim için as›l olan, yerel seçimleri, devrimci mücadelenin bir parças› olarak görüp, iktidar hedefli mücadelemizle iliflkilendirmektir. Bu mücadelede dönemsel koflullara ba¤l› olarak bazen propaga çal›flmalar›, bazen bütünüyle adaylarla yürütülecek çal›flmalar ve bazen de do¤rudan kimi yerlerde yerel yönetimleri kazanmaya yönelen biçimler öne ç›kabilir. Solun tüm kesimleri, düzen partilerinden ve onlar›n adaylar›ndan uzaklaflmal›d›r. Halk› "AKP'nin karfl›s›nda CHP aday›n› desteklemek" fleklindeki geleneksel tutum konusunda kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı bilinçlendirmeli, bunun halka, sola zarar veren bir tav›r oldu¤unu anlatabilmeliyiz. Düzenin gericili¤inin karfl›s›na CHP “solculu¤u”yla ç›k›lamaz. Kötünün iyisi tutumuyla kazan›lacak “baflar›lar", halk›n hanesine de¤il, düzenin hanesine yaz›l›r. Soldaki yerel seçim anlay›fllar› da hatal›d›r; kurulu düzen içinde yerel yönetimler eliyle "sosyalist nüveler" kurmay› düflünenler düzeni tan›m›yorlar. Öte yandan yerel yönetimleri demokrasi mevzisine dönüfltüremeyip düzene uyum sa¤layanlar da düzeni güç kat›yor. Bizim yerel seçimlere ve yerel yönetime bak›fl aç›m›z ise, küçük burjuva bak›fl aç›s›n›n tersine, “halk yönetecek” anlay›fl›d›r. Seçimlerin hepsi iki farkl› dünya görüflünün, iki farkl› s›n›fsal bak›fl aç›s›n›n mücadele alan›d›r. NEYE VE K‹ME DESTE K VERMEY‹Z? NE YA P M A L I Y I Z ? Halk›n mücadelesini, örgütlenmesini desteklemeyen, halk› yerel yönetime katmay› hedeflemeyen, halk›n sorunlar›n› çözmeyi temel görevi kabul etmeyen hiçbir aday› desteklemeyiz! Bundan ötürü yerel seçimlerde hiçbir burjuva partiyi desteklemeyiz. Hiçbir burjuva partisinin propagandas›n› yapmay›z. Sol ve ilericilik ad›na düzenin çizdi¤i çerçevede seçim yar›fl›na girenleri, seçildi¤inde düzenin çarklar› içinde belediyecilik yapan anlay›fllar›, yerel seçimleri halk› örgütleme, halk› yönetime katma, halk›n iradesini, söz ve karar hakk›n› ortaya ç›karma olarak görmeyip "bir tak›m imkanlara" indirgeyen ekonomist, düzeniçi anlay›fllar›, mücadeleyi gelifltirmeyip, aksine belirsizlefltirdikleri için desteklemeyiz. kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı Yerel seçimlere iktidar perspektifiyle, devrim mücadelesini gelifltirme hedefiyle bakmayan anlay›fllara destek vermeyiz. ‹lerici, sosyalist olduklar› iddias›nda olan fakat düzeniçi politikay› esas alanlar›n halk›n iradesinin ortaya ç›kmas›n›, halk›n söz ve karar hakk›n› kullanmas›n›, devrimci bir alternatifin gelifltirilmesini istemeyece¤i bellidir. Dolay›s›yla, halk güçleri içinde olan siyasi hareketlerin adaylar›na karfl› propaganda yürütmeyiz, ancak onlar› desteklemeyiz de. ‹ktidarlar, "demokrasicilik oyunu" içinde, halk›n yönetime kat›l›m›n› 4-5 y›lda bir yapt›¤› seçimle s›n›rlamak ister. E¤er hoflnut de¤ilse niz, sand›k bafl›nda bunu gösterirsiniz. Memnuniyetsizli¤i baflka türlü dile getirmek, egemenlerin demokrasisinin s›n›rlar›n› aflar. fiimdi bu noktada, halktan yana bir yerel yönetim anlay›fl›, iktidarlar›n bu yap›s›n› parçalamak zorundad›r. Halk›n yerel yönetime kat›l›m›n› sa¤lamak ve bunu süreklilefltirmek durumundad›r. Ç›kabilecek yasal engeller bunu yapmaman›n mazereti olamaz. Çünkü bu son derece belirleyici bir yand›r; halk› yönetime katmayan bir yerel yönetim, egemenlerin yönetim anlay›fl›yla ayn›laflm›fl olur. Burjuvazinin yönetiminden bir fark›m›z›n olmad›¤›n› düflündürtmek ise, halk›n mücadelesini, halktan yana bir alternatif yaratma mücadelesini yaralar. Yerel seçim politikam›z aç›s›ndan son olarak flunu vurgulamal›y›z; yerel yönetimlerde kendimizi de halk› da bofl umutlara sürüklemeyece¤iz. Faflizm koflullar›nda bir fley yap›lamaz kolayc›l›¤›na kap›lmayaca¤›z. Bizim teori ve prati¤imizde, bofl umutlara da, umutsuzluklara da yer yoktur. q yerel yönetimler 95 KURULTAY SONUÇ B‹LD‹RGES‹ 1-) Dünyada ve Ülkemizde Sendikal Hareketin Dur umu Sendikalar ve sendikal hareketler, iktidar mücadelesi perspektifinden ve sosyalizm ideolojisinden önemli oranda uzaklaflm›flt›r. Genifl emekçi y›¤›nlar› örgütsüz olmas›na ra¤men Sendikalar örgütsüz kesimleri örgütlememektedir. S›n›f ve kitle sendikac›l›¤›ndan, hak arama bilincinden uzaklafl›lm›flt›r. ‹ktidarlar ve patronlar karfl›s›nda Sendikalar, s›n›f pusulas›n› yitirerek, burjuvaziye, onun politikalar›na hizmet eder hale gelmifl, mücadele gücünü ve etkisini yitirmifltir. Di¤er halk kesimlerinin mücadelesinin d›fl›na ç›km›fl ve onlardan kopmufltur. Sendikalar, emekçilerin e¤itildi¤i bir okul olma görevini yerine getirememekte, iflçi s›n›f›na ve emekçilere politik bilinç tafl›yamamaktad›r. 2 - ) Ye n i s ö m ü r ge Türkiye g er ç e¤ i v e ü l k e m iz d e s e n d ik a c › l›k - Ülkemizdeki tüm sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel sorunlar›n kayna¤› emperyalizm ve iflbirlikçisi oligarflidir. Türkiye emperyalizmin yeni sömürgesidir. Yeni sömürge ülkeler faflizmle yönetilmektedir ve ülkemizde de sömürge tipi faflizm uygulanmaktad›r. - Emperyalizmi ve oligarfliyi hedeflemeyen, bu anlamda ba¤›ms›zl›k ve demokrasi mücadelesini bir bütün olarak ele almayan, düflünce ve anlay›fllar çarp›k, mücadeleyi hedefinden sapt›ran anlay›fllard›r. Emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›k, faflizme karfl› demokrasi mücadelesi birbirini tamamlayan mücadeledir. Yeni sömürge bir ülkede sendikal mücadele ve sendikac›l›k bu gerçekleri esas alarak bu gerçekler üzerinde yürütülebilir. flgal 3-) Emper yalizm, kriz ve iflg - Emperyalizm, sürekli kriz 96 sonuç bildirgesi halindedir. Dönemsel bunal›mlar, bu krizin çeflitli geliflmelere ba¤l› olarak t›rmanmas›d›r. Mevcut krizi de böyle görmek gerekir. ABD'deki kriz, beklenilen bir krizdi. - Baflta Emperyalist tekeller ve ard›ndan AKP iktidar› krizin bunal›m›n› halka fatura etmekte, yoksulluk iflsizlik açl›k hem dünyada hem ülkede 盤 gibi büyümektedir. - Ülkemiz emperyalizmin yeni sömürgecilik iliflkileri a¤›ndan kurtulmad›¤›, bu sistemin d›fl›na ç›kmad›¤› sürece bu tip krizlerin faturalar› hep emekçi halka ç›kar›lacakt›r. - Emekçilere uzanacak el, kendi örgütlü güçleri olabilir ancak. Baflka bir ihtimal yoktur. Emekçiler Emperyalist krize ve krizin sonuçlar›na karfl› “iyilefltirmelerle” s›n›rl› düflünmekten vazgeçmeli, düzen içi çözümler aramaktan ç›kmal›, kurtuluflu; ba¤›ms›zl›k, demokrasi, sosyalizm mücadelesi bak›fl aç›s›yla aramal›d›r. 4-) Emekçilerin hak ve örgütlenmelerine yönelik sald›r›lar -Toplam Kalite Yönetimi Kapitalizm do¤as› gere¤i üretim sürecinde art›k de¤eri mümkün oldu¤unca artt›rmaya çal›fl›r. Bunu gerçeklefltirmenin bir yolu, bilindi¤i gibi, üretim süresinin ya da çal›flma saatlerinin mümkün oldu¤unca uzat›lmas›d›r. Toplam Kalite Yönetimi, dünyan›n belli bafll› tekellerinin, dünya üzerinde her alana el atarak, sömürgelefltirme politikalar›n› ve yay›lma yöntemlerini dayatt›klar› bir ekonomik-sosyal-siyasal-ideolojik yapt›r›mlar toplam›d›r. Toplam Kalite Yönetimi, kar ve daha çok kar elde etmeye hedeflenmifl ve bu kar›n önündeki engellerin kald›r›lmas›na hizmet eden bir sömürü politikas›d›r. Kar, sömürünün temel fonksiyonudur. Kara ulaflman›n tek bir yolu vard›r; emek sömürüsü, ya- ni art›k-de¤er. O halde Toplam Kalite Yönetimi, emek sömürüsünü art›rmak, bu sömürüye karfl› mücadele eden kifli, kitle, örgüt, devlet, etnik grup ve kurumlar› da dizginlemek veya ortadan kald›rmak amac›n› tafl›yan bir sald›r› politikas›n›n örgütlenmesidir. Sonuç olarak, ülkemizde henüz uygulama sistematik olarak ve tüm kamuda tam olarak oturmufl olmamakla birlikte Toplam Kalite Yönetimi: birinci olarak, emekçileri daha yo¤un çal›flt›rarak daha fazla sömürme, ikinci olarak da emekçileri birbirine yabanc›laflt›rarak, aralar›nda rekabet yaratarak örgütlülü¤ünü zay›flatma amac›n› tafl›maktad›r. - E¤itimde özellefltirme ve esnek çal›flma E¤itim ülkemizde bugün bütünüyle piyasalaflt›r›lmak istenmektedir. E¤itim bir kamu hizmeti olmaktan çok, özel sektörün kar etti¤i bir alana dönüfltürülmektedir. Özel okullarla devlet okullar› aras›nda yarat›lan uçurum bu anlay›fl›n en belirgin örne¤idir. Özel okullarda ‘Yönetiflim’ kavram› ad› alt›nda uygulanan yöntemler art›k devlet okullar›nda da hayata geçirilmektedir. Yönetiflim üç ayaktan oluflmaktad›r. Bürokrasi, STK ve sermayedir. Bunlar›n okullara yans›mas› okul idaresi, okul aile birli¤i ve kantin gibi kar alanlar›d›r. Böylece ticarilefltirilen e¤itim f›rsat eflitli¤ini ortadan kald›rd›¤› gibi insani bir e¤itimin temellerini de yok etmektedir. Oysa e¤itim hizmeti özellefltirilemez, Çünkü e¤itim üzerinden kar edilecek bir alan de¤ildir. E¤itim verenler ve alanlar e¤itimin piyasalaflt›r›lmas›na özellefltirilmesine bir kar alan› olmas›na daha fazla örgütlenerek karfl› durmal›d›rlar. - Sa¤l›kta özellefltirme: Ülkemizde sa¤l›kta dönüflüm ad› alt›nda yap›lan düzenlemelerle sa¤l›k hakk› gasp edilmektekamu emekçileri cephesi 4. kurultayı dir. Sa¤l›kta dönüflümün ilk iki aya¤› aile hekimli¤i ve GSS hayata geçirilmifl olup, uygulamalar› bafllat›lm›flt›r. Kamu hastane birlikleri pilot yasa tasar›s› ile sistem tamamlanacak ve sa¤l›k hizmetleri piyasa koflullar›na terk edilecektir. Bu sistemde A,B,C,D,E diye s›n›fland›r›lan hastanelerimizle birlikte ülkemiz halklar› s›n›fland›r›lacak ve paras› kadar sa¤l›k hizmeti alabilece¤i koflullarda yaflamaya mahkûm edileceklerdir. Hedeflenen sa¤l›k hizmetlerinin özellefltirilmesidir. Biz emekçiler aç›m›zdan yap›lmas› gereken mücadele etmek, direnmek ve sa¤l›k hakk›m›za sahip ç›kmakt›r. - Sözleflmeli, güvencesiz çal›flma 5-)Kapitalis t ve s osyalis t ül fl›kelerde sa¤l›k sistemleri karfl› flt›r mas›: laflt Tüm Dünya halklar›n›n eme¤ini, yer alt› ve yer üstü zenginliklerini sömüren emperyalizmin efendisi ABD’ de sa¤l›k hizmeti tamamen özel flirketler taraf›ndan verilmektedir. Sa¤l›k alan›nda ciddi tekelleflme söz konusudur ABD’ de. Zincir hastaneler birkaç tekelin elinde, hatta eczaneler de tekellerin kontrolündedir. Bundan dolay› Dünyan›n en pahal› sa¤l›k hizmeti bu ülkede verilmektedir. Çok yüksek oranda olan sa¤l›k primi ödeme zorunlulu¤u vard›r. Sadece yoksullar de¤il, orta s›n›f bile primlerini ödeyemedikleri için sa¤l›k hizmetinden faydalanamamaktad›r. Sosyalist ülkelerde ise bunu tam tersi bir durum söz konusudur. Köylere kadar yayg›nlaflt›r›lm›fl, ücretsiz olarak verilmektedir. Koruyucu sa¤l›k hizmetlerine verilen önemle birçok bulafl›c› hastal›k ortadan kald›r›lm›fl, dünyada ki en düflük sa¤l›k harcamas›yla en iyi sa¤l›k verilerine sahip ülkeler sosyalist ülkelerdir. Sa¤l›k hizmetleri halk›n kat›l›m›yla merkezi olarak planlankamu emekçileri cephesi 4. kurultayı m›flt›r. iflbirlikçileri bu topraklardan sökülüp at›lmad›kça hiçbir soruna 6 - ) Ö r gü t l e nm e - Ciddi bir örgütlenme bofllu¤u oldu¤u tart›flmas›zd›r. Genifl emekçi y›¤›nlar› örgütsüzdür. Var olan örgütlülükler, üye kay›plar› yaflamaktad›r. Oysa politika güçle yap›l›r. Hakl›l›¤›m›z pratikte ifadesini güçle bulur. Güç örgüttür, örgütlenmedir. - Mücadelenin asli unsuru insand›r. Örgütlenmek, iflyeri-iflyeri, kifli-kifli yürütülmesi gereken bir çal›flmad›r. Hiçbir araç birebir, yüz yüze iliflkinin yerini tutamaz. Görsel araçlarla kitleleri en genel anlamda etkileyebiliriz, ancak onlar› örgütlü hale getirmek, son noktada mutlaka kifli-kifli do¤rudan iliflki ile somutlanacakt›r. Soruna bu temelde bakmayan yani çal›flanlar› örgütleme ihtiyac› duymayan, böyle bir iddiay› tafl›mayanlar aç›s›ndan tart›fl›lacak bir yan yoktur. Bu anlay›fl reformist, sivil toplumcu bir anlay›flt›r. - Çok nettir ki; s›n›f ve kitle sendikac›l›¤›n›, kitlelerle, birebir yüz yüze çal›flmay› esas almayan, onlar›n günlük, ekonomik, demokratik, siyasal sorun ve taleplerini dikkate almayan, bunlar için mücadelenin örgütlenmenin olanaklar›n› yaratmayan siyasal anlay›fllar, kararl› ve uzun erimli bir mücadeleyi sürdüremezler. Bu anlay›fllar sonuç al›c› olmayan günü kurtaran bir anlay›fl içinde kitlelerden her geçen gün daha fazla kopacakt›r. flman or tak mü7-) Or tak düflm cadele - Ülkemizdeki sömürünün, tüm anti-demokratik uygulamalar›n, faflist terörün, yoksulluk ve sefaletin bafl sorumlusu emperyalizmdir. Bu 1945'lerden beri böyledir. 60 y›l› aflk›n bir süredir, ba¤›ms›zl›k diye bir olgu söz konusu de¤ildir. Yeni sömürge bir ülkede böyle bir olgu söz konusu da olamaz. - Emperyalizm ve onun yerli köklü kal›c› çözümler getirilemez. - Dünyada en büyük gericilik emperyalizmdir. ‹lerici olman›n, yurtsever olman›n temel ölçütü emperyalizme karfl› olmakt›r. - Ortak düflman Amerika’d›r. Dünyada ve ülkemizde emperyalizmin pençesi alt›ndaki tüm güçler ortak düflmana karfl› ortak mücadelenin koflullar›n› oluflturmal›d›r. - Tüm halk kesimlerinin örgütlenmelerinde oldu¤u gibi Sendikalar ve emekçilerin mücadelesini veren tüm örgütlenmeler de anti-emperyalist kimlik mücadelesi de verebilmeli, emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›k faflizme karfl› demokrasi kapitalizme karfl› sosyalizm mücadelesi temel fliar› olmal›d›r. Tüm bu belirlemeler sonucunda, ülkemizin emperyalizmin yeni sömürgesi olmas› nedeniyle ekonomik demokratik ve siyasal kazan›mlar elde etmenin yegâne yolu fiili meflru militan bir hatta mücadele etmektir. Bu tek bafl›na bir tercih de¤il, sürecin dayatt›¤› bir zorunluluktur. Kitlelerin politiklefltirilmesinde kendilerine ve örgütlerine “hak verilmez al›n›r“ fliar›yla yeniden güvenmesinde bu bilinç belirleyici olacakt›r. sonuç bildirgesi 97