KAMU EMEK~iLERi - Kamu Emekçileri Cephesi

advertisement
KAMU EMEK~iLERi
*
*
TEMM UZ 2009
SAYI: 10
FIYATI: 4 YTl (KDV dah il)
kamuem ekcilericephesi@ gmail.com
*
CEPHESI
IV. KAMU EMEK(:iLERi CEPHESi
KURULTAYI YAPILDI:
••••
•
ORGUTLENMEYI
VE
••
•
MUCADELEY
I
••••
••
B UYUTMELIYIZ I
Yeni somurge Turkiye'de sendikal mucadele
Konuk konu,macllar:
o TAYAD'h Aileler Adina Niyazi Aglrman
o Genel-i, Sendikasl Orgutfenme Uzmanl Aynur Karaaslan
o Liman-i, Sendikasl Eski Genel Ba,kanl Hasan Biber
o KESK Genel Ba,kanl Sami Evren
o DisK Genel Sekreteri Tayfun Gorgun
o BES Genel Ba,kanl Osman Bi~er
o Yunanistan Kamu Emek~ileri Sendikalarl Konfederasyonu
Komite Uyesi Pavlos Antonopoulos
Kitleleri kueeklememn olmazsa olmazl: Orgutlenme
Dunyada ve ulkemizde sendikal hareket
Emperyalizm, kriz ve i,gal
Ortak du,man, ortak mucadele
Saghkta Ylklm yasalarl
Kapitalist ve sosyalist ulkelerde saghk sistemi kar,lIa,tlrmasl
Guvencesiz ~ah,ma sozle,meliler
Egitimde ozelle,tirmeler
Bir kapitalist irgutlenme bi9mi: Teplam Kalite Yinetimi
Yerel yonetimlere genel bir bakr,
Kurultay Sonu~ B.ildirgesi
I
KA
E
•
EK I ER
•
EPH--....
U UL
•
NEDEN KURULTAY?
12 Eylül ile beraber tüm
hak ve özgürlüklerin k›s›tland›¤› ülkemiz koflullar›nda, bir yandan emperyalizmin ideolojik-kültürel
sald›r›s›, di¤er yandan geliflen sald›r›lar karfl›s›nda
örgütsel da¤›n›kl›¤›n a盤a
ç›kt›¤› bir süreci yaflad›k.
Bu sonucun en önemli
nedenlerinden birinin toplumsal muhalefete yön
verme sorumlulu¤u tafl›yan siyasal yap›lar›n çarp›k bak›fl aç›lar›na sahip
olmalar› da denilebilir. Bu
çarp›k bak›fl aç›s›n›n kayna¤›n› yaratan neden ideolojik bir savrulmadan ibarettir. Savrulma beraberinde teslimiyet çizgisini
a盤a ç›karm›fl, böyle düflünenlerin geliflmeleri ve
örgütlenme ihtiyac›n› kendili¤indencili¤e, belirsizli¤e
b›rakmaktan baflka bir seçenekleri de olmam›flt›. Bu
seçene¤in sahipleri ise reformist ve reziyonist politikalar› kendilerine rehber
edinenlerdi.
‹lerleyen y›llar toplumsal geliflmelerin önünü de
alam›yordu. 1989 y›l› iflçi
sendikalar›n›n birçok iflkolunda grev bafllatt›¤›, kitlesel eylemliliklerin örgütlendi¤i bir süreci yaratm›flt›. Bu süreç ayn› zamanda kamu emekçilerinin de hak ve özgürlük taleplerinin dile getirilmesine zemin haz›rlam›flt›. Yaflanan durum kamu emekçileri için bir anlamda dönüm noktas›n› ifade etmekteydi.
Kamu emekçilerinin örgütlenme ihtiyac›n›n sendikalar çat›s› alt›nda gelifltirilmesi tart›flmalar›nda,
henüz erken, koflullar uykamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
gun de¤il tarz›n› sürdüren
ayn› reformist bak›fl aç›s›n› görmekteydik. Bu bak›fl
aç›s›n› tafl›yanlar, kendine
ve kitleye güvenden yoksundu.
Art›k, sürecin tart›fl›lmas›n› uzatmak yerine
pratik ad›mlar›n at›lmas›,
bunun için de iradi olmak
gerekiyordu. Bu iradeyi
tafl›yan Devrimci Memur
Hareketi kadrolar› KamSen’i kurarak sürecin önünü açm›flt›. Ard›ndan yine
Devrimci Memur Hareketi
kadrolar› taraf›ndan Sa¤l›k iflkolunda
Sa¤l›k-Sen
ve Belediye iflkolunda
Bem-Sen tüzü¤ünde grev
ve toplu sözleflme içeri¤iyle kurulan ilk sendikalardan olmufltur.
Sa¤l›k-Sen’in kurucular›ndan Ayflenur fi‹MfiEK,
kontrgerilla taraf›ndan kaç›r›larak gözalt›nda kaybedilmifl ve Bem-Sen’in kurucular›ndan ilk Genel
Baflkan› Elmas YALÇIN polis taraf›ndan yarg›s›z infaz edilerek katledilmifltir.
Egemenlerin uygulad›¤› bu
fliddet politikas› ayn› zamanda kamu emekçilerine
bir gözda¤›yd›. Ancak kamu emekçileri hakl› ve
meflru oldu¤u bir yolda bu
bedelleri bilerek yola ç›km›flt› bir kere. Mücadele
bedellerle
gö¤üslenecek
ancak bu mücadelede kazananlar kamu emekçileri
olacakt›. Say›s›z bedellerle
yarat›lan mücadele gelene¤i sayesinde bir çok iflkolunda sendikalar kurulmufl, ifl b›rakmalar ve
önemli kitlesel alan eylemleri hayata geçirilmifltir.
20 Aral›k, 17-18 Haziran
K›z›lay, 4-5 Mart K›z›lay
vb. eylemleri, kamu emekçilerinin yaratt›¤› önemli
tarihsel kesitleri oluflturmufltur.
Aradan geçen bunca y›ldan sonra gelinen nokta
itibariyle sendikalar›n yaflad›¤› durum geçmiflle k›yasland›¤›nda olumlu bulmad›¤›m›z bir tabloyu gözler önüne sermektedir.
KESK bünyesinde yaflanan
örgütsel erime, kitleyi kucaklama noktas›ndaki eksiklikler vb. olumsuzluklar
ve bu sürecin nas›l afl›laca¤›na dair belirsizlik havas› hakimdir.
‹flçi
sendikalar›ndaki
durum KESK’ten ileri olmay›p, KESK’in çok daha
gerisinde oldu¤unu belirtmeden geçemeyiz.
Ülkemizdeki toplumsal
muhalefete bakt›¤›m›zda,
yaflanan bu durumun sadece sendikalarla s›n›rl› olmay›p, kendine sol, demokratik kitle örgütüyüm
diyen bir çok yap›lanmalar›n durumu benzer özellikler tafl›maktad›r.
Biz kendi aç›m›zdan
sendikalar›n durumunu irdelemek durumunday›z.
Ülkemiz de ve dünyada
sendikal mücadele ciddi
bir açmaz yaflamaktad›r.
Emperyalizmin kurumlar›ndan IMF, Dünya Bankas›, Dünya Ticaret Örgütü
arac›l›¤›yla ABD ve AB’nin
tüm emperyalist politikalar›, ülkemizdeki iflbirlikçi
iktidarlar eliyle bir bir uygulanmaktad›r.
Uluslar
aras› tahkim, Kamu Yönetimi Temel kanunu, Yerel
Yönetimler Yasas›, Sosyal
Güvenlik Genel Sa¤l›k Sigortas› ve daha birçok tasar› yasa halini alm›flt›r.
neden kurultay
3
Gerçekleflen sald›r›lar›n flu
an bafl aktörünü oynayan
AKP iktidar› iflbirlikçilikte
hiçbir s›n›r tan›mamaktad›r. Yaflanan bu süreç karfl›s›nda ise sendikalar ciddi
bir karfl› koyufl gerçeklefltirememifl ve kitleleri mücadeleye çekememifltir. Bu
durum hala geçerlili¤ini
korumaktad›r.
Sendikalar›n yaflad›¤›
tahribatlar› bu günle aç›klamak yeterli de¤ildir. Sendikalardaki
bu
durum
uzun bir sürecin sonuçlar›d›r. Emperyalistler 2. Paylafl›m savafl›ndan sonra
kendini yenileme sürecinde
gelifltirdi¤i ekonomik politikalar›n güçlü sendikalar
karfl›s›nda uygulanmas›n›n
zor olaca¤›n› bilmekteydi.
Onlar aç›s›ndan mevcut
sistemi yani kapitalizmi direk karfl›s›na almayacak
sendikalar yarat›lmal›yd›.
Düzen s›n›rlar›na hapsedilmifl, uzlaflmac› çizgiye çekilmifl sendikalar ideal olan›yd›. Emperyalist sömürü
ve talan›n önündeki en büyük engellerden biri, s›n›f
ve kitle sendikac›l›¤›yd›. S›n›f ve kitle sendikac›l›¤›n›n
tasfiyesi ve sindirilmesi
politikalar› bir yan›yla yürütülürken, di¤er yandan
karfl›s›na alternatif olarak
sunulan “ça¤dafl sendikac›l›k” üzerinden sendikalar
sivil toplumculu¤a dönüfltürüldü. Bununla beraber
emekçilerin ve çal›flanlar›n
haklar› da bir bir eridi ve
bugün de erimeye devam
etmektedir. Emperyalizmin
kendini gizleme çabas› olan
Küreselleflmecili¤in sendikac›l›k alan›ndaki karfl›l›¤›
iflçinin ve patronun ç›karlar›n›
birlikte
gözeten
"ça¤dafl sendikac›l›k" oldu. 1990'larda özellikle
4
neden kurultay
Dünya Bankas› ve uluslararas› sendikal örgütlenmeler arac›l›¤›yla bu anlay›fl yeni biçimlere büründürülerek
sürdürüldü.
"Yönetiflim", "toplam kalite yönetimi" gibi kavramlar, küreselleflme çarp›tmas›na paralel olarak yayg›nlaflt›r›ld›. "S›n›f mücadelesinin bitti¤i", "kapitalizmin alternatifsiz oldu¤u" gibi ideolojik sald›r›larla atbafl› yürütülen bu politikalarla hem emperyalist
ülkelerdeki, hem ba¤›ml›
ülkelerdeki sendikalar, s›n›f sendikac›l›¤› çizgisinden uzaklaflt›r›ld›. Emekçi
örgütleri, mücadele örgütü
olmaktan ç›kart›l›p "sivil
toplum örgütleri" haline
dönüfltürüldü.
Ülkemizde ise sendikal
alan tamda bu tabloya uygun bir geliflim seyri izlemektedir. ‹deolojik alanda
yetiflip büyüyen bu çarp›k
flekillenifl sendikalar› felç
etmifltir. Kriz üzerinden
son 3-5 ayda 42 bin sendikal› iflçi iflten at›l›rken,
sendikalar b›rak›n iflçi at›lmas›n› engellemeyi, direnme kararl›l›¤› bile göstermemifllerdir.
Sendikalar›n ekonomik,
demokratik mücadelesinin
yan›nda ideolojik mücadelenin de do¤ru bir biçimde
verilmesi gerekmektedir.
Özellikle bizim gibi yenisömürge konumundaki ülkemizde emperyalizm ile
olan ba¤›ml›l›k iliflkilerinde
verilecek sendikal mücadelenin tan›m› ve gerekleri
do¤ru kavran›lmak durumundad›r.
Son olarak KESK’e yap›lan polis bask›n› ve onlarca emekçinin sendika yöneticileriyle birlikte tamamen keyfi olarak tutuklun-
mus› sendikalara egemenler taraf›ndan verilen bir
gözda¤›d›r. Muhalif sendikalar› sivil toplumcu, pasif, uzlaflmac› çizgiye çekmenin son ad›m›d›r. Böylesi sivil toplumcu bir sendikal anlay›fl, yeni-sömürge
ülkelerde emperyalizmin
kendi –sözde-muhulefetini
yaratma yöntemiyle hayata geçirmek istedi¤i bir uygulamad›r. Buna karfl› sendikalar›n ekonomik, demokratik mücadelesinin
yan›nda ideolojik mücadelenin de do¤ru bir biçimde
verilmesi gerekmektedir.
Bu ideolojik mücadele yenisömürge iliflkilerinin hakim oldu¤u bir ülkede yaflad›¤›m›z unutulmadan verilmelidir. Dolay›s›yla, sivil
toplumcu çizgi bütünüyle
terkedilmeli, militan bir
yaklafl›m› örecek do¤ru
ideolojik hatta yürünmelidir.
Özellikle bizim gibi yenisömürge konumundaki ülkemizde emperyalizm ile
olan ba¤›ml›l›k iliflkilerinde
verilecek sendikal mücadelenin tan›m› ve gerekleri
do¤ru kavran›lmak durumundad›r.
Dolay›s›yla, Yeni-Sömürge Türkiye’de Nas›l Bir
Sendika, Nas›l Bir Sendikac›l›k? sorusuna yan›t bulmak için 23-24 May›s
2009 tarihlerinde Ankara’da kurultay düzenlenlendi.
Elinizdeki bu kitapta kurultayda tart›fl›lan sorunlar› ve çözümlerini bulacaks›n›z. q
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
DEVR‹MC‹ MEMUR HAREKET‹’NDEN
Merhaba Arkadafllar;
Devrimci Memur Hareketi ad›na hepinizi sayg›yla selaml›yoruz…
Emekçilere, ezilenlere,
iflçi s›n›f›na halk›m›za ve
tüm dünya halklar›na yönelik emperyalist sald›r›lar›n, talan›n, bask› ve
zorbal›klar›n giderek artt›¤› günlerden geçiyoruz.
ABD emperyalizmi ya
bendensin ya da teröristsin diyerek imparatorluk
hayallerini gerçeklefltirmeye çal›flmaktad›r. Emperyalist politikalar›na
karfl› ç›kan, kendisi ile iflbirli¤i yapmayan ülkeleri
iflgal ederek halklar› dize
getirmeye çal›flmaktad›r.
Irak ve Afganistan örne¤inde oldu¤u gibi gerçeklefltirdi¤i iflgallerle tüm
dünyaya mesaj vermektedir. Dünyay› bir avuç tekel için cennet, halklar
için ise cehenneme çevirmek istemektedir.
Günümüz dünyas›nda
açlar›n ve yoksullar›n say›s› giderek artmakta
iken bir avuç tekelin zenginli¤i ise tüm dünya halkalar›n›n gelirine eflittir.
Kapitalizmin
yaflad›¤›
kendi krizinin bedelini de
emekçilere ödettirmeye
çal›flmas›yla durum daha
da vahim hale gelmekte
açl›k ve yoksulluk daha
da yayg›nlaflmaktad›r.
Ülkemizdeki durum ise
dünyada yaflananlardan
farks›zd›r. Emperyalizme
göbe¤inden ba¤›ml› bir ülkeyiz biz. Ülkemizde ç›plak gözle göremeyece¤imiz bir iflgal vard›r. Emperyalist ülkeler, iflgal ettikleri ülkelerde verilen
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
direniflle yenilmesi sonucu ülkeleri sömürgeleri
haline getirememifllerdir.
Emperyalist paylafl›m savafl› sonras›nda aç›k iflgallerin yerini gizli iflgaller alm›flt›r.
Ustalar›m›z; bunu kurultay›m›z›n da konusu
olan “ Yeni Sömürge” olarak tan›mlam›fllard›r. Yeni sömürge: ülkelerin ba¤›ms›zl›¤›na ra¤men, dolayl› yöntemlerle sömürülmesidir. 1945 sonras›
ulusal kurtulufl savafllar›
nedeniyle fiili iflgale dayal›
sömürgelefltirmenin
zorlaflmas› nedeniyle; kapitalist ülkeler azgeliflmifl
ülkelere "kalk›nma" politikas›n› önermifl. IMF yoluyla azgeliflmifl ülkeleri
borçland›rarak yeni bir
sömürü a¤› yaratm›flt›r.
Yeni sömürgecilik, ülke
kaynaklar›n›n emperyalist ülkelere peflkefl çekilmesi karfl›l›¤›nda, azgeliflmifl ülkelerde göreli olarak refah› art›rm›flt›r. Ülkemizde yeni sömürge bir
ülkedir. Ekonomisini, e¤itimini sosyal
yaflam›n›
ve diyebiliriz ki her fleyini emperyalistler belirler
olmufltur. ‹ktidarlar iflbirlikçilikte s›n›r tan›maz
hale gelmifltir. Göreceli
olarak artan refah halklar›m›z›n ç›kar›na olmam›fl,
bir avuç iflbirlikçi tekelin
ç›kar›na olmufltur.
Ülkemizde açlar›n ve
yoksullar›n say›s› nerdeyse ülke nüfusunun tamam›na yak›nd›r. Hepimiz
televizyonlarda, sokakta
ve hatta kendi yaflam›m›zda, çevremizde açl›¤›
ve yoksullu¤u görmekte-
yiz, yaflamaktay›z. Kapitalizmin kendi yaratt›¤›
krizin bedelini dünyada
oldu¤u gibi ülkemizde de
emekçilere ödettirmek istemesiyle; iflsizlerin say›s› giderek artmaktad›r.
2008 Ekiminden bu tarihe kadar kriz bahanesiyle
1 milyon insan›m›z iflsizler ordusuna kat›lm›flt›r.
Devletin kendi resmi kurumu TÜ‹K iflsizlik oran›n› % 16,1 olarak aç›klamas›na ra¤men
gerçek
iflsizlik % 30’ un üzerindedir. Halk›m›z giderek
artan hayat pahal›l›¤›ndan kaynakl› en temel ihtiyaçlar›n› bile karfl›layamaz hale gelmifltir. ‹flbirlikçi politikalar›n uygulanmas› sonucu SSGSS yasas› ile paras›z sa¤l›k
hakk› yok edilmifl, mezarda emeklili¤in yolu aç›lm›flt›r. Halk›n bugüne kadar ücretsiz olarak faydaland›¤› baflta e¤itim olmak üzere bir çok alan›n›n emperyalist tekellere
peflkefl çekilece¤i gün gibi
aç›kt›r. Çal›flma yaflam›
altüst edilerek kadrolu istihdamdan vazgeçilmifl, ifl
güvencesiz, sözleflmeli ve
esnek çal›flma emekçilere
dayat›lm›flt›r.
Kamu
emekçilerinin Grev ve T‹S
hakk›n› iktidar hala tan›mamaktad›r.
Asl›nda halk›n olmas›
gereken birçok K‹T özellefltirilerek tekellerin kar
h›rs›na kurban edilmifltir.
Tütününden çay›na, üzümünden pancar›na kadar
bir çok ürüne yine ba¤›ml›l›k iliflkilerinden kaynakl› kota uygulanm›fl, ülkemiz nüfusunun yar›s›na
devrimci memur hareketi’nden
5
yak›n›n›n geçim kayna¤›
olan tar›m yok edilmifl,
köylüler açl›¤a ve yoksullu¤a mahkum edilmifltir.
Yoksullu¤un, açl›¤›n ve
iflsizli¤in artt›¤› bir ortamda halklar isyan etmesin, örgütlenmesin diye devletin terörü ve bask›s› da do¤ru orant›l› olarak artm›flt›r. Sendikalara, DKÖ’ lere ve üyelerine
yönelik bask›lar yo¤unlaflmaktad›r. SES MYK
üyesi Meryem ÖZSÖ⁄ÜT,
Kevser MIZRAK’ ›n katledilmesini protesto eden
bas›n aç›klamas›na kat›lmas› suç say›lm›fl ve 8 ay
hapis yatm›flt›r. Bedeli sadece bu olmam›fl iflten
at›lm›flt›r. ‹flten atmalar
sadece Meryem le s›n›rl›
kalmam›fl, SES genel baflkan› Bedriye YORGUN,
D‹VES Genel Baflkan› Lokman ÖZDEM‹R de sendikal
mücadelelerinden
kaynakl› iflten at›lm›flt›r.
Gerçeklefltirilen
bas›n
aç›klamalar›na kat›l›m ve
sonras›nda ise bask›s›n›
artt›rmaktad›r. ‹rade savafl› vermektedir. Kendi
çizdi¤i s›n›rlar›n d›fl›na ç›k›lmamas› için her türlü
zorunu kullanmaktad›r.
K›saca; her alan da oldu¤u gibi sendikalar›m›z da
emperyalist, iflbirlikçi politikalara karfl› ç›kt›¤› ve
mücadele etti¤i için devletin bask›s›na, zoruna ve
terörüne maruz kalm›flt›r/kalmaktad›r.
Ülkemizde ki bask› ve
terör sadece sendikal
alanla s›n›rl› kalmam›fl,
yasal bir dergiyi satan
Ferhat GERÇEK polis kurflunu ile felç olmufl, Engin
CEBER ise karakolda bafl-
6
devrimci memur hareketi’nden
layan, hapishanede devam eden iflkence sonucu
yaflam›n› yitirmifltir. Baran TURSUN, Ça¤dafl GEM‹K ve onlarca halktan
insan sokak ortas›nda polis kurflunuyla yaflam›n›
yitirmifltir. Kürt halk›na
yönelik resmi ideolojinin
bir parças› olan imha ve
inkar politikas› hala devam etmektedir. Hakkari
de bir çocu¤un dipçikle
adeta öldürürcesine dövülmesi ve tv ekranlar›na
yans›yan daha bir çok
vahflet görüntüleri hala
haf›zalar›m›zdaki yerini
korumaktad›r. DTP ye yönelik bask› ve tutuklamalarda devletin asl›nda
Kürt halk› nezdinde di¤er
halklara da gözda¤›d›r.
Tecride karfl› direniflte
122 can›m›z yaflam›n› yitirmifl, geçici bir kazan›m
olan 45/1 say›l› sohbet
hakk› genelgesi uygulanmamaktad›r. Bakanlar›n
yay›nlad›¤›
genelgeleri
uygulatmak için bile bedeller ödemek gerekmektedir ülkemizde. ‹flte bugün yine TAYAD’l› aileler
yine Ankara’ da.
Sorunlar›m›z saymakla
bitmez. Bir dokun bin
ahhh iflit misali. Günümüz Türkiyas›nda emekçiler aç, yoksul, zalimin
zulmünün pençesinde, ne
zaman iflten at›laca¤›m
korkusuyla geceleri kabus
görüyor.
Emekçilerin önünde ve
örgütlendikleri sendikalara bir tek görev düflüyor.
Bedel ödemekten korkmadan, fiili, meflru ve militan
bir mücadele. Ve en önemlisi daha fazla emekçiye
ulaflarak örgütlenmek.
Sonuç olarak; demokratik kitle örgütleri ve sendikalar eflit, ba¤›ms›z ve
özgür bir gelecek için demokratik kitle ve s›n›f
sendikac›l›¤› ilkesi ve fiilimeflru mücadele hatt›yla
bask›, sömürü ve yasaklara karfl› mücadele etmelidir. Kapitalizmin hüküm
sürdü¤ü dünyada ve ülkemizde eflit ve özgür bir
dünya için; emperyalizme
karfl› ba¤›ms›zl›k, faflizme
karfl› demokrasi, kapitalizme karfl› sosyalizm hedefi temel mücadele perspektifi olmal›d›r.
Devrimci Memur Hareketi geçmiflten bugüne yaratt›¤› de¤er ve ilkeleriyle
bunu baflarabilecek güce
ve inanca sahiptir. Ve
üyesi oldu¤umuz KESK ve
ba¤l› sendikalara de¤erlerini ve inanc›n› aktaracakt›r. Bu güç ve inançla
de¤erlerimize sahip ç›kal›m ve gelece¤i kendi ellerimizle kural›m. Dünyan›n ve halklar›n gelece¤i
ile ilgili son sözü emperyalizm de¤il, direnen
halklar söyleyecektir!
EMEKÇ‹Y‹Z HAKLIYIZ
KAZANACA⁄IZ!
EMPERYAL‹ZM
YEN‹LECEK
D‹RENEN HALKLAR
KAZANACAK!
DEVR‹MC‹ MEMUR
HAREKET‹
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
KONUKLAR... KONUKLAR... KONUKLAR...
HASAN B‹BER
(Liman-‹fl
S e n d ik a s › E s k i
Genel Baflflk
kan ›)
4. Kamu Emekçileri Cephesi Kurultay›na hofl geldiniz. S›n›f mücadelesinde
kurultaylar›n büyük
bir önemi vard›r.
Sendikal cephesinin
örgütledi¤i kurultaylarda ifl yeri sorunlar›, sendikal sorunlar ve
ülke sorunlar› tart›fl›l›r. Sorunlar›n temel
kayna¤› tespit edilir ve çözümü için kararlar al›n›r. Bu gerçeklerden hareketle kurultaylar› önemsemeliyiz ve bu kurultayda bütün eme¤i geçenlere teflekkür borcumuzun
oldu¤unu unutmamal›y›z.
De¤erli arkadafllar s›n›flar mücadelesinde temel nokta çeliflkilerdir. Çeliflkileri göremez veya tespit edemezsek sorunlar›
çözmemiz söz konusu de¤ildir. Kamu
emekçileri cephesinde bugün gelinen nokta yürek ac›s›d›r ve bunun temel sorunu da
s›n›f çeliflkilerini görmezden gelen, sorunlar›n üstünü örten sendikac›lardad›r. Bak›n›z HAK ‹fi, TÜRK ‹fi, KAMU SEN gibi iflbirlikçi sendikac›lar gibi maalesef D‹SK ve
KESK’ DE iflbirlikçili¤e tabi olmufllard›r.
Burada küçük bir örnek vermek istiyorum;
KESK ve D‹SK yöneticileri bütün görsel ve
yaz›l› medyalardaki bas›n aç›klamalar›nda
ve röportajlar›nda kendilerini S‹V‹L TOPLUM ÖRGÜTÜ olarak ifade ederler. Sendikalar›n SINIF ÖRGÜTÜ oldu¤unu reddederler. Buradaki mesaj sermayeye karfl› olmad›klar›nda kendilerinin bir örgüt temsilcisi olmad›¤›n› iflbirlikçili¤e haz›r olduklar›n›n mesaj›d›r. Mesela D‹SK’in iflimi seviyorum kampanyas›n› bafllatmas› KESK’in
performans veya kalite kampanyalar›na
sessiz kalmas› mücadeleden kaçmalar›n›n
sonucudur. Olaylara bu perspektifle bakt›¤›m›zda KESK’in toplu görüflmelerde neden yetkiyi kaybetti¤ini rahatça görebiliriz.
Ben bu aflamada sözü baflka bir arkadafla
b›rak›yorum. Kurultay için eme¤i geçen
bütün arkadafllara teflekkür ediyorum.
Sayg›lar›mla… q
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
AYNUR KARAASLAN
(Genel-‹fl Sendikas›
Örgüt- lenme Uzman›)
Devrimci Memur Hareketi’’nin
düzenledi¤i YEN‹ SÖMÜRGE TÜR-K‹YE’DE SEND‹KACILIK kurultay›-na hofl geldiniz. Bu kurultay› yönet-me görevini bana verdi¤iniz için
hepinize teflekkür ederim. Onur
duydum.
Sizlere uzun uzad›ya siyasi tes-pitler yapmayaca¤›m. Sizlere, sizle-rin tarihinizden daha yak›n tarihten sendikal tarihinizden
içinde yer ald›¤›m an›lar›m›n bir k›sm›n› anlatmak istiyo-rum.
Herkesin yasalar el vermiyor deyip, kenarda durdu¤u
bir dönemde bizler BEMDER örgütlenmesinden sonra
grevli-toplu sözleflmeli sendika kurma çal›flmalar› bafllat-t›k. Önünüzde sayg›yla e¤ildi¤im arkadafl›m Elmas YAL-ÇIN ile birlikte tüzük çal›flmas› bafllatt›k.
Düflüncemiz fluydu. ‹LO kararlar›na göre hareket ede-cektik. 2821-2822 Sendika-Toplu Sözleflme grev ve lo-kavt yasalar› 12 Eylül darbesi sonras› haz›rlanm›flt›. Ve
kamu çal›flanlar›ndan bahsetmiyordu. ‹flçi sendikalar›na
haz›rlanm›flt›. D›fl›m›zdaki sol kamu çal›flanlar›n sendika-laflma hakk›n›n bu yasalarla olmayaca¤›n› savunuyordu.
Biz ise bu yasalara ra¤men örgütlenmeyi sendikal hak el-de etmeyi düflünüyorduk. Bir gün bu yasalar da sendika
kurarsak ne olur sorusunun cevab› için 12 Eylül de avu-kat›m olan Fikret ‹LK‹Z’e gittik Elmas’la. Sendika kuraca-¤›m›z› anlatt›k. Bu yasalara göre olmaz dedi. Olursa ne
olur dedik. Siz delisiniz dedi bu deli cümlesini samimiye-timizden dolay› kullanm›flt›r.
Kuruçeflme panelleri düzenledik. ‹LO-2821-2822 sa-y›l› yasalar ve kamu çal›flanlar›n›n sendikal hakk› için her
yerde grevli toplu sözleflmeli sendika kurmay› savunduk.
Ve tüzü¤ü haz›rlay›p, Hüsnü ‹fiER‹’nin cenazesinden ç›-k›p Valili¤e kalabal›k say›labilecek bir say›da Devrimci
Memurlar ile KAMSEN- in baflvurusunu yapt›k. Bu baflvu-ruyu valili¤in sendika merkezine iade edebilece¤ini düflü-nüp, sendikay› aç›k tutacak nöbetçiler b›rakt›k. En iyi en
iyi hat›rlad›¤›m Selvi ablad›r. Ki polis baflvuruyu iade için
geldi¤inde teslim almayacaklard›. birkaç defa gelip gitti-ler. En sonunda memur baflvuru evraklar›n› sendika mer-divenlerine att›. Selvi abla a¤layarak olay› anlatm›flt›.
Y›lmad›n›z, ard›ndan BEMSEN, SA⁄LIKSEN’i kurdular
ayn› mücadele ile bugün KESK O günlerden yükselerek
gelmifltir. O y›llarda meflru mücadele ile yasaklar› ve ya-salar› parçalayan sizler, bugünde geçmiflinizden ald›¤›n›z
güçle her fleyin üstesinden gelebilirsiniz. Çok uzaklarda
aramaya gerek yoktur.
Örgütlenme, meflru mücadele ve inanç kazand›r›r.Ka-zanacaks›n›z.. Hepinizi sayg›yla selaml›yorum. q
konuklar
7
SAM‹ EVR EN
flkan›)
(KESK Genel Baflk
Sevgili Arkadafllar
Devrimci Memur Hareketi’nin 4. Kamu Emekçileri
Cephesi kurultay›n› KESK
ad›na sayg›yla, sevgiyle selaml›yorum.
Emek hareketini sorgulamam›z gerekiyor, emek
hareketinin içinde bulundu¤u durumu yeniden de¤erlendirmemiz gerekiyor
onun için bu tür kurultaylar çok önemlidir.
Türkiye’de 25.000’e yak›n 25 milyona yak›n
üretim sürecinde çal›flan insan var. Bunlar›n %1’i
sendikal›. KESK’in 200 bin üyesi var, muhtemelen bu may›s ay›n›n sonunda tekrar bu aç›klanacak, 5-10 bin üyemiz artm›fl olacak ama sonuçta grevli toplu sözleflme hakk›m›z olmad›¤› için
sizin mücadele fonksiyonuz s›n›rl›d›r. Zaten sizi
ortak örgütlenmeden d›fllad›klar› için memur ve
iflçi diye ay›rd›klar› için sizin elinizi zaten zay›flatm›fl durumdalar. Dolay›s›yla sendikal hareketin
bu denli zay›f olmas›, örgütsüz olmas›, nufüsal
oran›n çok düflük olmas› siyasi iktidar›n elini
güçlendiren önemli nedenlerden birisi. Bunu güçlendirmemiz gerekiyor.
2820 ile 2822 say›l› yasalar zaten iflçi s›n›f›
hareketin bo¤maya yönelik yasalard›r. 12 Eylül
süreciyle birlikte ortaya ç›kart›lan yasalard›r. Noter flart›, iflçi baraj› emek hareketinin örgütlenmesi aç›s›ndan en önemi handikaplardan birisidir. Bunlara karfl› mücadeleden vazgeçmemek
burada esast›r. Ona karfl› mücadeleyi sürekli gelifltirmek önemlidir. Ben emek hareketinin ciddi
sorunlar› oldu¤unu düflünüyorum ve yeniden yap›lanmaya iliflkin yeni fikirlere ihtiyaç oldu¤unu
düflünüyorum. Burada birincisi ortak örgütlenmeyi öne ç›karmam›z gerekiyor yani yeniden
2821’i de dikkate almadan 4688 say›l› yasay› da
dikkate almadan fiili ve meflru zeminlerde ortak
bir örgütlenmenin ad›m›n›n at›lmas› gerekti¤ine
inan›yorum. Bu kurultaylarda en önemli tart›fl›lmas› gereken bafll›klardan birisinin bu oldu¤unu
düflünüyorum. Ortak örgütlenmeyi yaratabilece¤imiz araçlar› hem iflçi sendikalar› hem kamu çal›flanlar› art›k tart›flmal›d›r. Bunun mevcut bir yasal düzenleme içerisinde olmas› gerekmiyor.
Çünkü bu konuda deneyimimiz vard›r. Bu deneyim kamu sendikalar›n› ilk kurdu¤umuz süreçteki referanst›r. Oraya geri dönüp ordan do¤ru
D‹SK ve KESK’i ve di¤er bu konuda mücadele
edecek bütün sendikalar› birlefltiren ortak bir örgütlenmeyi tart›flmak durumunday›z diye düflünüyorum. Birincisi bu.
8
konuklar
‹kincisi esnek üretim sendikal hareketin önünde çok ciddi bir engeldir. Çünkü bir devlet hastanesinde 6-7 tane flirketle karfl›lafl›yoruz. Dolay›s›yla 6-7 iflveren demektir. Orda eylemi örgütlemek, grevi örgütlemek eskisi kadar kolay de¤ildir. Küçük küçük flirketler pazarlanm›fl esnek
üretim iliflkileri içerisinde iflçi sendikalar›n ifli daha zor. Ayn› firma 6-7 tane ayr› flirketi kurmufl
ayn› firma içerisinde 30’ar, 50’er, 40’ar gruplarla,
tafleron firmalar ad› alt›nda kendi flirketleriyle asl›nda ifl görüyor. Ne sendika iflçiyi bulabiliyor ne
iflçi sendikay› bulabiliyor. Yani örgütlenmenin
önünü t›kay›c› bir yeniden yap›lanma süreci. Sermaye bu konuda baflar›l›d›r. fiimdi bunu alt üst
edebilecek yap›lanmaya ihtiyaç var. Esnek üretime karfl› esnek üretim iflverenine karfl› bu ortak
mücadeleyi öne ç›karan bir toplumsal direnifl sürecini örmek gerekiyor. Bunun da yine bu tür kurultaylarda tart›fl›lmas› laz›m çünkü buralarda
tart›fl›lmazsa sendikal zemin üzerinden bu konular› aflamazs›n›z. Ben bu iki noktan›n özellikle alt›n› çizmek istiyorum. Önemli oldu¤u için.
Sevgili arkadafllar KESK aç›s›ndan k›saca birkaç fleye daha de¤inmek ve sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bizim aç›m›zdan önümüzde 6 ayl›k bir program koyduk. Bu program› di¤er demokrasi güçleriyle sendikalarla konfederasyonlarla paylaflaca¤›z. Haziran, temmuz, a¤ustos
aylar›nda T‹S hakk›m›z ile ilgili eylemlerimiz olacak. Kas›m ay›ndaki mücadeleyi bir toplumsal
direnifle grevi bir toplumsal direnifle dönüfltürmek durumunday›z. Bütün demokrasi güçlerinin
di¤er konfederasyonlar›n emek örgütlerinin iflsizlerin, üniversite ö¤rencilerinin hep bir arada çünkü Türkiye’de uygulanan program hepimizi ma¤dur etmektedir. Bu ma¤duriyete karfl› birleflik ve
kararl› bir mücadeleyi ortaya koymam›z laz›m.
Yani flunu anlatmak istiyorum. Kas›m ay› bizim
grev ilan edece¤imiz bir ay olacak ve mücadeleyi taçland›raca¤›m›z, kararl›l›¤›m›z› ifade edece¤imiz durum olacak. Bu nedenle bu tür kurultaylarda teorisi, sokaklarda da prati¤ini gerçeklefltirmek durumunday›z. O nedenle bu duygularla kurultaya tekrar baflar›lar diliyorum. Hepinize kolay
gelsin. q
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
TAYFUN GÖRGÜN
(D‹SK Genel S ekreteri)
Çok de¤erli arkadafllar,
Devrimci Kamu Emekçileri kurultay›n›n çok de¤erli
konuklar›, KESK’in çok de¤erli genel baflkan› ben de
sizleri D‹SK ad›na dostlukla
selaml›yorum.
fiimdi biliyoruz ki de¤erli
arkadafllar sendikalar sömürüyü s›n›rland›ran örgütler, sömürüyü tamamen ortadan kald›rma iddialar› olamayan örgütler ve tabii sömürüyü s›n›rlamak iddias›n› yerine
getirebilmek için de güçlü bir örgütlenme yapmak durumundalar. Muazzam bir dayan›flmay›
gerçeklefltirmek durumundalar. Ve her zaman
D‹SK’in kuruluflunda ifade etti¤imiz gibi devletten
ba¤›ms›z olmak durumundalar. Siyasi partilerden
ba¤›ms›z olmak durumundalar. Ve en önemlisi de
sermayeden ba¤›ms›z olmak ve güdümsüz olmak durumundalar. Öte yandan da alabildi¤ine
bir sendikac› demokrasisinin ve kat›l›mc›n›n vurguland›¤› ve onun mekanizmalar›n›n çal›flt›¤›
sendikalar s›n›f sendikas› ancak olabilirler. Ve bunu yapabilen sendikalar iflte ekmekle özgürlük
aras›ndaki ba¤› da do¤ru kurabilen ve bu mücadeleyi do¤ru verebilen yani sömürüyü s›n›rland›rma mücadelesini de hak alma mücadelesini do¤ru görebilen sendikalar haline gelebilirler. Ülkemizde bunun çok somut örnekleri var. D‹SK var
KESK var en baflta.
De¤erli arkadafllar kapitalizm zaten krizde.
Ben rakamlara tabi girmeyece¤im ama sendikal
hak ve özgürlükler ba¤lam›ndaki sorunlar zaten
ortada. Kriz koflullar›nda bizi daha zay›f hale getiren kriz koflullar›n› da kapitalizmin faturas›n› kolayl›kla emekçi s›n›flara ç›karma kabiliyetini art›ran bir durum ayn› zamanda. E¤er 1980 y›l›ndaki kadar güçlü bir memur hareketi olsayd› flimdi
tabi sendikalaflma TÖS’den bahsedildi, TÖMDER’den bahsedildi. O ölçüde 500 bin üyesi olan
güçlü bir D‹SK olabilseydi e¤er hiç cezaevlerinde
bu kadar flehit ve ölüm, bu kadar bask› olabilir
miydi? Buna izin verir miydi bu toplum bu emekçiler. Yani b›rak›n ekonomik vasiyeti demokrasi
ba¤lam›nda da bu durum böyle olacakt›. Yani sözün bafl›na dönmek istiyorum. Ekmekle, özgürlük aras›ndaki ba¤›, ekmekle, demokrasi aras›ndaki ba¤› do¤ru kurabilen sendikalar ayn› zamanda s›n›f sendikalar›. Bu ciddi bir krizdir. Sonuçlar Türkiye’de yeni yeni ortaya ç›km›flt›r. Bütün rakam oynamalar›na bütün her fleyle oynamalar›na ra¤men rakamlar› onlar da gizleyememifllerdir. Bizim yapt›¤›m›z hesaplamalarda en az
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
%26 oldu¤unu belirlemifl durumday›z. Bunlar
korkunç rakamlard›r bir ülke için iflsizlik rakamlar›. Dolay›s›yla kapitalizm krizin faturas›n›
emekçilere ç›kar›lmas› noktas›nda baflarm›fllard›r. Geçen toplant›larda iflte üçlü dan›flma kurulsun diyen di¤er sosyal taraflar›n ça¤r›lar› da bunlar› ele almaya çal›fl›yorlar. Hemen önümüze k›dem tazminat›n›n de¤ifltirilmesini koydular, özel
istihdam yasalaflt›r›lmas›n› koydular.
De¤erli arkadafllar üzerine basa basa vurguluyor ve söylüyoruz ki kurultay›n da çok önemli bir
sonucu Türkiye’nin önüne koyaca¤› bir sentezi
herhalde ortak mücadele olacakt›r. Asl›nda ona
iliflkin demin de konufltu¤umuz gibi 1 May›s’ta
bunu önemli bir ölçüde yapt›k. Ortak mücadeleden anlamayanlar›n bir k›sm› baflka yerde durdular. Fakat yak›nda onlar› da tabi saflar›m›zda görmek, do¤ru saflarda görmek isteriz buna iliflkin
de ipin ucunu b›rakm›fl ve b›rakacak de¤iliz. S›n›f
düflman› olmad›klar› sürece, s›n›f hainli¤i yapmayacaklar› sürece kap›m›z herkese aç›kt›r.
Bütün bu kesimlerin ortak mücadelesini hedefleyen birliktelikleri ele almak laz›m. Ama
onun için de önce kendi içimizden bir birlik ç›karmam›z gerekiyor yani kendi konfederasyonlar›m›zda birliktelik yoksa, en yak›n iki üç konfederasyonla güçlü ittifak kurulam›yorsa, sosyalistlerin en önemli kesimler aras›nda önemli ifl birliktelikleri kurulam›yorsa elbette o en genifl kesimin
ifl birlikteli¤ini yapmak bir hayal olarak önümüzde duracakt›r. Dolay›s›yla farkl›l›klar›m›z› hiç inkâr etmeden yokmufl gibi görmeden farkl›l›klar›m›z› çok iyi bilerek ve ona çok sayg› duyarak
hatta ona daha profesyonel düflünen o sanal çizginin bu taraf›nda kalan bütün kesimleri bu mücadele birli¤i içine almay› hedefleyen ifl ve güç
birlikteliklerini önümüze koymak ve kurultayda
bunlar› tart›flmak durumday›z.
TAYAD’l› insanlar›m›z a¤abeylerimiz ablalar›m›z buradayd›. Gerçekten cezaevindeki sorunlar
Türkiye’de bir iki ad›m at›l›yor gibi yap›ld›. Bu
arada konfederasyonumuzda burada rolleri oldu,
baflvurular› oldu bir genelge ç›kar›ld›. Malaasef
bu genelgeyi uygulamad›lar. Savsaklad›lar ve hakikaten yeniden bu konuyu kararl› biçimde dile
getirmemiz gerekiyor. ‹flte bunun d›fl›nda tabi en
baflta sendikalar›n da bu konuda rol almas› gerekiyor. Çünkü demin de söyledik hep çok iyi bildi¤imizin alt›n› çizerek söylüyoruz. Ekmekle özgürlük aras›ndaki ba¤› çok iyi bilen örgütler olma
durumunda oldu¤umuz için de bunu yapmal›y›z.
Ben sözüme her zaman paylaflt›¤›m›z bir sloganla son vermek istiyorum. Kurtulufl yok tek bafl›na ya hep beraber ya hiçbirimiz. q
konuklar
9
OSMAN B‹ÇER
flkan›)
(BES Genel Baflk
De¤erli arkadafllar,
Hepinizi Büro Emekçileri
Sendikas› Merkez Yönetim
Kurulu ad›na dostluk ve
sayg›yla selaml›yorum. Kamu emekçileri Cephesi’nin
ad›n› da Yeni Sömürge Türkiye’de Sendikac›l›k koydu¤u böylesi bir kurultayda bir
araya gelmekten mutluyum.
Mahir’in tezlerinden al›nm›flt›r ad›. Önemlidir.
Bu ülkede ba¤›ms›zl›k meselesine dair söylenen
sözler eksik kalm›flt›r. Son döneme dair yürütülen
tart›flmalardaki tumturakl› sözler, iflte bizim bildi¤imiz klasik Marksist s›n›f tan›m›n›n d›fl›ndaki yeni yeni kültür-kimlik eksenli tan›mlamalar asl›nda mücadelenin netli¤ini de bir miktar ortadan
kald›rd› gibi. Sonuçta arkadafllar karfl›n›zda bir
s›n›f vard›r ve s›n›fa karfl› da baflka bir s›n›f vard›r. S›n›f›n karfl›s›ndaki s›n›f›n önderli¤ini yapacaksan›z e¤er sadece bir birikime de¤il o cesarete, o cürete de ihtiyac›n›z vard›r. Önderliklerin biraz da böylesi bir misyonu vard›r. Geçmiflten bugüne yürütülen mücadele içerisinde önderliklerin
ald›¤› tutumlar›n mücadelenin seyrini nereye götürdü¤ünü de hepimiz biliriz. E¤er kamu emekçileri mücadelesi ortak çal›flanlar tart›flmas› üzerinden de büyüyecekse, baflka yönelimler üzerinden
de büyüyecekse bir irade beyan›yla bunu baflarabilecektir.
Dün görüflmüfltüm. Bir ça¤r›s› vard› TAYAD’l›
arkadafllar›n. Bilmeyen arkadafllar ö¤rensinler,
ben Ankara’ya sonradan gelenlerdenim. Buraya
geldi¤imde baya¤› zorland›m. Dün akflam arkadafllarla konuflmufltuk; dediler ki: biz tekrar geliyoruz Abdi ‹pekçi Park›’na. Abdi ‹pekçi Park›’nda
on gün boyunca kalaca¤›z. Belki çözüm olursa
daha erken gidebiliriz. Olmazsa daha da uzatabiliriz. Sizi de aram›zda görmek isteriz. Biz de dedik
ki, ilerici bir örgüt olarak, bir emek örgütü, bir s›n›f örgütü, bir mücadele örgütü olarak sizi ziyaret
etmekten büyük bir mutluluk duyar›z. Gecikti¤im
için arkadafllar›n buradaki konuflmas›na, sonradan dinleme flans›m oldu. Ben geldi¤im s›rada
arkadafl fleyi söylüyordu. Bize hep terörist aileleri diyorlar. Asl›nda benim iki tane çocu¤um vard›. ‹kisini de kaybettim. Gerilla babas› olmaktan
onur duyuyorum. Çok da duyguluydu konuflmas›. Ben öyle alg›lad›m. Biraz da solcu olmak, devrimci olmak böyle bir fleydir. Yüre¤inden konuflur
insanlar. Ezberden k⤛ttan konuflmak asl›nda bu
kültüre çok da yak›flan bir fley de¤ildir. Mücadeleleri birlefltirmedi¤iniz sürece arkadafllar, ne tec-
10 konuklar
rite karfl› yapabilece¤iniz bir fley vard›r, ne krize
karfl› yapabilece¤iniz bir fley.
Kriz meselesine dair tüm hareketler, tüm sendikalar, tüm örgütler söz söylediler ama sonuçta
krize karfl› mücadelenin pratiklerini birlefltirme,
devrimci hareketleri bir araya getirme, tüm solsosyal demokrat diye tarif edilen- en az›ndan s›n›f düflman› olmayanlar üzerinden yap›lacak bir
tarifin nereye gidece¤ine dair söz söyleyenlerin
baflaramad›¤› bir fley var. Henüz solcular da birleflmifl de¤il. Böylesi koflullarda elbette ki bizim
üzerimize düflen ifller var. TAYAD’l› ailelerle de
dayan›flma içinde olaca¤›z. Kendi içimizdeki sendikal-siyasal gruplarla da bir arada olaca¤›z. Ve
arkadafllar bir irade gösterece¤iz hep birlikte.
Benim içinden geldi¤im Tüm-Maliye Sen’den
bugüne bizim içimizde var olan Devrimci Memur
Hareketi’ndeki arkadafllar›n bu ülkeye mal etti¤i
bir slogand›r “Hakl›y›z Kazanaca¤›z”. Evet, öyle
bir fley yapaca¤›z. Ç›kaca¤›z arkadafllar hep birlikte. Art›k Türkiye’de yeni sömürge denilen bu
ülkede kamusal alan›n tamamen talan edilece¤i,
emekçilerin ifl güvencelerinin ortadan kald›r›laca¤›, esnek çal›flman›n tamamen dayat›laca¤› bir
dönemde yeni gelen dokuz tane bakan›n karfl›s›na ç›kacak güç emekçilerin gücüyse e¤er
ABD’nin ve AB’nin üretti¤i politikalar bu hükümet üzerinden gelecekse bir söz söyleyece¤iz arkadafllar hep beraber. Kurtulufl yok tek bafl›na,
ya hep beraber ya hiç birimiz, diyece¤iz. Hakl›y›z
Kazanaca¤›z, diyece¤iz. Ve bir barikata yüklenece¤iz. Ben kazanaca¤›m›za inan›yorum. Hepimize kolay gelsin. q
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
PAV L O S
ANTONOPOULOS
(ADEDY - Yunanistan
Kamu Emekçileri
S e n d ik al a r›
Kon fed er as y onu
K om it e Ü y e si )
Dostlar; yoldafllar,
Aran›zda bulunmaktan
onur duyuyorum. Davet etti¤iniz için teflekkür ediyorum. Size Yunanistan’dan iflçilerin ve kamu çal›flanlar›n›n selam›n› iletiyorum.
Kötü ‹ngilizcem için sizden özür dileyerek bafllamak istiyorum. Asl›nda Yunanca konuflmak isterim
ama beni anlamayaca¤›n›z›
biliyorum.
Öncelikle ekonomik kriz
hakk›nda konuflmak istiyorum. Bu ekonomik kriz, basit bir kriz de¤il, çok derin
bir kriz. Otuz k›rk y›l öncesinden bafllay›p günümüzde
yükselen bir kriz. Kapitalizm
asl›nda çok büyük bir krizde. fiu resimde (salonda as›l› olan Marks, Lenin ve Engels resimleri) gördükleriniz
asl›nda 150 y›l önce bunu
söylemiflti ama baz›lar› kapitalizmin sürekli kriz halinde oldu¤unu kabul etmedi.
Bu sistemi y›k›lmaz, mükemmel ilan ettiler. Onlar›n
temel olarak söyledikleri
fluydu; kapitalistlerin iflçilerden kazand›klar› düflüyor
çünkü sabit kapital büyüyor.
Bildi¤iniz gibi geçti¤imiz y›llarda teknolojide büyük geliflmeler oldu.
Kapitalizm
art›k baz› fleyler için daha
dazla para yat›rmak zorunda
kald›. Yaklafl›k yirmi y›l kadar önce neo-liberalizm gibi politikalar› uygulamaya bafllad›lar. ‹flçileri daha çok çal›flt›r›p daha az para vererek daha fazla kar yapmakt› amaçlar›. Ama bunu beceremediler. fiimdi kriz su yüzüne ç›km›fl durumda.
As›l sorun bankalar de¤il as›l sorun alt›n çocuklar de¤il as›l sorun bu sürekli kriz durumuna bir
çözüm bulamamalar›d›r. Ama bu krizde de her
zaman ve en iyi yapt›klar› gibi faturay› emekçile-
re kesiyorlar. Maafllar› olabildi¤ince düflük tutup
insanlar› yaflam s›n›r›nda yaflamaya mecbur ediyorlar. Bunu tüm dünyada yapmaya çal›fl›yorlar.
Bu yüzden Keynes Modeli çöktü. Bu yüzden sosyal demokrasi, Keynes Modeli ile çal›flan ekonomilerin hepsi çöktü. Bütün dünyada gördü¤ümüz gibi sosyal demokratlar sa¤ politikalar yürütüyorlar. Avrupa’da ‹ngiltere, ‹talya, Fransa ve
Yunanistan’da gördük bunu. Son on befl y›ld›r iflçilere karfl› yeni ama eskisi kadar ac›mas›z politikalar uygulan›yor. Çal›flma flartlar› ve çal›flmayla ilgili her fleyi de¤ifltirdiler. Daha öncesinin yar›s› kadar parayla yaflatmak istedikleri yeni bir
jenerasyon yaratmak istiyorlar. Bu barbarca bir
yaklafl›m. Ama bunu baflaramad›lar. fiimdi bütün
dünyada neler oldu¤unu
görebiliyoruz.
Yunanistan’da geçti¤imiz aral›k ay›nda neler yafland›¤›n› gördük.
Genç
insanlar›n ilk devrim ateflini gördük. Bir ay boyunca
tüm Yunanistan atefller
içindeydi. Ö¤renciler, iflçiler… herkes sokaklardayd›. Bunu engelleyemediler.
Anlad›¤›m kadar›yla sizin ülkenizde sizin eylem
yapman›z›, grev yapman›z›
engelleyen güçlü yasalar
var. Yasalar iflçilerin haklar› olmal›d›r. Burjuva egemenli¤in koydu¤u yasalarsa- onlar› gözeten- sizi engelleyen bir denge kurmay› amaçlamaktad›r. Bütün
dünyadaki iflçileri birlefltirmek için mücadele etmeliyiz. Eskiden herkes fark›nda olmasa da flu anda herkes kapitalizmin çürümüfl
bir düzen oldu¤unun fark›ndad›r. Birisinin dedi¤ine
göre “Birisi bir yerinden
çekse bu çürümüfl düzen
çökecektir.” Bu ifli kim yapacak? Gelecek bizimdir, gelecek iflçi s›n›f›n›nd›r. fiu an› bizim k›lmal›y›z, diye düflünüyorum. Bütün dünyada iflçi s›n›f›n›n yükseliflte oldu¤unu görmekteyiz. Öncelikle bürokrasiye karfl› savaflmal›y›z. Yunanistan’da bu konuda nas›l geliflmeler oldu buna de¤inmek istiyorum.
Yunanistan’da yeterli güce sahip olan sendikalar›m›z var. Ama içten, devlet taraf›ndan kon-
SPOT ÇIKACAK
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
konuklar
11
trol ediliyorlar. Neler yapt›klar› konusunda biraz
bilgi vereyim. Ekimde greve ç›k›yorlar, bir sonrakini flubatta sonrakini ise haziranda yap›yorlar.
Kontroldeki sendikalar flunu anlatmak istiyorlar
asl›nda: “Bu taraftan gelebilecek iyi bir fley olamaz. Bizden umudu kesin” Ama iflçiler birleflmifl
durumda ve biz flu anda tabanda örgütlenmeye
çal›fl›yoruz. Size bir örnek vermek istiyorum: Ülkemizdeki temizlik ifllerinde ço¤unlukla yabanc›lar, göçmenler çal›flmakta. Bu insanlar›n sigortalar› yok, yeterli para alm›yorlar ve d›fllan›yorlar.
Temizlik iflçileri sendikas›n›n genel sekreteri
Konstantina Kunrneva, o Bulgaristanl›, ona sokakta zorla asit içirilerek iflkence yap›ld›. Böylece temizlik iflçileri korkutularak hak aramalar›nda tedirginlik yaflamalar› istendi. Bu konuyla ilgili geçti¤imiz Eylül ay›nda çok büyük bir eylem
yapt›k. Ama o zamandan beri eylem yapmad›k.
Kapitalist sistem korku içinde yapt›klar› hareketten ç›kar›yoruz bu sonucu.
‹htiyac›m›z olan fley bütün dünyan›n iflçileri
aras›nda sa¤lam bir ba¤lant›. Hiçbir sorun sadece o ülkenin iflçilerinin sorunu de¤ildir. Hepimizin
sorunudur. Sistem düflüflte çökmeye do¤ru gitmekte. Biz de iteleyerek bu çöküflü h›zland›rmal›y›z. Bunun için sendikalar› kullanmal›y›z, sokaklarda eylemler, yapmal›y›z örgütlenmeliyiz.
Ve onlar› söylemek istemedi¤im yere göndermeliyiz.
Türkiyeli emekçilerin mücadele tarihini biliyoruz. Onlar›n kavgas›na tan›kl›k ediyoruz. Kalbimizin yar›s› sizinle; bunu bilmenizi isteriz. Uzun
y›llard›r TAYAD’l› ailelerle dayan›flma içinde oldu¤umuzu ifade ediyoruz, y›llard›r bombalanan Fi-
12 konuklar
listin halk›n›n yan›nday›z. Bilsinler ki hep onlarlayd›k, bombalama esnas›nda da. Biz Yunanistan’daki ö¤retmenler olarak -özellikle ilkokul ve
orta okul ö¤retmenleri- 30 sendikay› birlefltirip
Gazle’de bir okul yapmaya karar verdik. ‹nsanlar
hiç sorgulamadan paray› getirip veriyorlar. ‹nan›yoruz ki dayan›flma iflçi s›n›f›n yapmas› gereken
zorunlu bir fleydir. Gerçeklefltirmesi gereken ilk
fleydir.
Bu kadar insan› bir araya toplad›¤›n›z ve düflüncelerimi ifade flans› verdi¤iniz için çok teflekkür ederim. q
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
YEN‹ SÖMÜRGE TÜRK‹YE’DE
SEND‹KAL MÜCADELE
S ö m ü r gecilik Nedi r?
Sömürgecili¤in K›sa Tarihi
Hemen he-men
bütün
sözlüklerde bir
devletin baflka
topraklar ve
halklar üzerin-de egemenlik
kurmas› biçi-minde tan›m-lan›r sömürge-cilik. Bu tan›-ma söz konusu
Ejder Erbulan
egemenli¤in
BES İstanbul 1 Nolu baflta ekono-mik olmak üze-Şube üyesi
re; siyasi, as-keri ve kültürel
alanlar› kapsa-d›¤› eklenebi-lir. Bu alanlar
tarih içerisinde
boyutlanm›fl,
birbirine ek-lenmifltir. Sö-mürgecilik ay-n›
zamanda
güçlünün güç-süz üzerinde
Ömer Açık
uygulad›¤› bir
Eğitim-Sen İstanbul davran›fl biçi-7 Nolu Şube Üyesi mi, güçlünün
kendine biçti¤i
bir var olma tarz›, bir hâkimiyet
biçimidir. Sömürgecilik bir yön-temdir. Gerekti¤inde kullanmak
üzere güçsüzün sahip oldu¤u gü-cü elde etme, biriktirme, muha-faza etme yöntemi.
‹lkça¤ devletlerinden Yunan
sömürgelerine, Eski M›s›r’dan
Roma Kolonilerine sömürgecili-¤in tarihi çok eskilere uzan›r. ‹l-kel insanlar›n yaflam›n› say-mazsak her dönemde gücü
elinde bulundurup bu güçle bir
sömürü düzeni oluflturanlar ve
bu güç alt›nda sömürülenler
var olmufltur.
Avrupa sömürgecili¤i olarak
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
da ifade edilen, on beflinci yüz-y›lda, daha çok deniz yoluyla
yap›lan kefliflere dayanan sö-mürgecilik var›lan yeni yerler-deki yerüstü/yeralt› kaynaklar›-n› hâkimiyet alt›na almaya da-yan›yordu. Deniz afl›r› ülkelere
bu nedenle gidildi. Afrika, bu
yolla köle ticaretinin kayna¤›
haline getirildi.
Sanayi devrimiyle birlikte
a盤a ç›kan hammadde ihtiyac›
ve üretilenin pazarlanmas› zo-runlulu¤u ise Avrupa devletleri-nin yeni koloniler kurmas›, fark-l› sömürgeler bulmas› sonucunu
do¤urdu. Bu dönemde Avrupal›-lar›n askeri bir güçle yerleflti¤i
as›l sömürgelerden ve bunlar-dan farkl› olarak siyasi bak›m-dan henüz ilhak edilmemifl yar›sömürgelerden söz edilebilir.
Sermayenin birikmesi ve
1860’larda tekellerin ortaya
ç›kmas› ile birlikte emperyaliz-me evrilen kapitalizm, ba¤›ml›
hale getirdi¤i topraklar›n alt›n-daki ve üstündeki kaynaklar›
kendine kat›p halklar› köleleflti-rerek geniflliyordu. 20. yüzy›la
gelindi¤inde finans kapitalin,
emperyalist devletlerin ulaflma-d›¤› toprak kalmam›flt› dünya
üzerinde. Serbest rekabetçi ka-pitalizm yerini tekelci kapitaliz-me b›rak›rken süreç dünya üze-rindeki kaynaklar›n paylafl›m›
için devletlerin savafla girme-siyle sonuçland›. Devlet ayg›t›
tamamen emperyalist tekellerin
eline geçmiflti. Pazar kavgas›n›n
neticesinde 8 milyonun üzerin-de insan hayat›n› kaybetti. Pa-zarlar yeniden paylafl›ld›. Birinci
paylafl›m savafl› ile birlikte em-peryalizmin birinci bunal›m dö-nemi de sona eriyordu.
Emperyalistler, Birinci Payla-fl›m Savafl›’n›n ard›ndan sömür-geleri yeniden paylaflt›lar. Fakat
1930’lara gelindi¤inde var olan
pazarlar emperyalizme yetme--
meye bafllad›. Bu da yeni pazar
kavgalar› demekti. Bir yandan
savafl›n galibi olan ülkeler, öbür
yandan savafltan yenik ç›kmas›-na ra¤men h›zla toparlanan Al-manya yeni pazar ihtiyac›n› kar-fl›laman›n yollar›n› aramaya
bafllad›. Biriken sermayenin ak-tar›laca¤› yeni pazarlar›n bulun-mas› ve paylafl›lmas› sorunu
emperyalist devletleri bir kez
daha savafla sürükledi. Tekelle-rin kar h›rs› yüzünden bu kez 40
milyonun üzerine insan hayat›n›
kaybetti. Bu emperyalizmin
ikinci bunal›m döneminin de so-nu demekti.
‹kinci Paylafl›m Savafl› son-ras› emperyalist devletlerin li-derli¤ini Amerika ele geçiriyor-du. Amerika savafltan rakipsiz
bir güç olarak ç›kt›. Emperya-lizmin, dolay›s›yla sömürgecili-¤in, ‹kinci Paylafl›m Savafl›’n›n
ard›ndan bütünüyle Ameri-ka’n›n kontrolünde geliflti¤i
söylenebilir. Japonya, Alman-ya, ‹talya askeri ve ekonomik
olarak savafltan en az kay›pla
ç›kan Amerika ile bafl edeme-yecek kadar kötü durumdayd›.
Emperyalizm bu yeni dö-nemde ki bu dönemi emperya-lizmin üçüncü bunal›m dönemi
olarak adland›r›yoruz, art›k sö-mürgecilik yöntemini de¤ifltir-mektedir. Çünkü art›k farkl› ko-flullar söz konusuydu. Dünya-n›n birçok yerinde sömürge ül-keler ba¤›ms›zl›¤›n› kazanm›flt›.
Emperyalistler için dünya pa-zar›n›n bir bölümünün kaybe-dilmesi anlam›na geliyordu bu.
Sosyalizm bir sistem olarak
dünya sahnesinde önemli bir
rol oynamaktayd›. Fakat sö-mürgecili¤in sonu gelmifl de¤il-di. Öz olarak sömürgecilik var-l›¤›n› sürdürecek, farkl›laflan bu
yeni koflullara göre sadece bi-çim de¤ifltirecekti.
‹kinci Paylafl›m Savafl› sonra--
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
13
s› emperyalist ülkelerin elinde
kalan pazarlar yetmemektedir.
Pazar konusu, art›k var olan pa-zarlar›n emperyalist savafllarla
ele geçirilmesi ile çözülemeye-cek kadar büyük bir sorundur. O
halde sorun yeni pazarlara ulafl-ma, yeni pazarlar yaratma soru-nudur. ‹kinci Paylafl›m Savafl’›n-dan henüz ç›kan emperyalist ül-kelerin yeniden savaflmak bir
yana baflka ülkeleri askerle
tankla topla iflgal edip sömürge-lefltirmeye yetecek güçleri yok-tu. Ayr›ca emperyalist blokun
karfl›s›nda art›k bir sosyalist
blok vard›. Askeri anlamda eski-si kadar kolay hareket etmek
olanakl› de¤ildi. Kald› ki aç›k ifl-galler bu biçimiyle ulusal kurtu-lufl savafllar›n›n geliflmesine yol
aç›yordu. Emperyalist sermaye-ye yeni pazarlar yaratmak için
di¤er ülkelerde kapitalizmin ge-lifltirilmesi ön aç›c› olabilirdi.
Aç›k iflgal yerine gizli iflgal yön-temi devreye sokuldu. Yani ifl-gal, yani emperyalizm yüzünü
gizleyerek tank›, topu, askerleri,
sömürge valilerini kullanmadan
sömürgelefltirme yöntemini ge-lifltirdi. Bu, eski sömürgecilik
yönteminin hiç kullan›lmayaca-¤› anlam›na gelmiyordu kuflku-suz. Yeri geldi¤inde ülkeleri yine
aç›ktan iflgal etmeyi sürdüre-cekti emperyalizm. Fakat yenisömürgecilik deyim yerindeyse
oldukça kullan›fll›yd›. Emperya-lizm, markalar›yla, sermayesiy-le, kurumlar›yla sömürgelefltirir-ken iflgalci yüzünü kolayl›kla
gizleyebiliyordu.
Yeni-Sömürgecili¤in
Dünyada ve Ülkemizdeki
Oluflflu
umu
Emperyalist ülkeler; sosya-list blokun varl›¤›, nükleer si-lahlar›n ulaflt›¤› seviye, ekono-mik ve askeri olarak çöküfl
içinde olmalar› ve kendi arala-r›ndaki pazar kavgalar›n›n ulu-sal kurtulufl mücadelelerini et--
Sömürgecilik aynı zamanda güçlünün güçsüz
üzerinde uyguladığı bir
davranış biçimi,
güçlünün kendine biçtiği
bir var olma tarzı, bir
hâkimiyet biçimidir.
Sömürgecilik bir
yöntemdir. Gerektiğinde
kullanmak üzere
güçsüzün sahip olduğu
gücü elde etme,
biriktirme, muhafaza etme
yöntemidir.
kileyen bir boyut kazanmas›
gibi nedenlerle zorunlu bir bir-leflmeye (entegrasyon) gittiler.
Bu entegrasyon süreci ve en-tegrasyonu yaratan nedenler
beraberinde emperyalist dev-letlerin pazar olarak gördükleri
ülkelerle olan sömürge iliflkile-rinde yeni yöntemler gelifltir-melerine yol açt›. ‹flte yeni-sö-mürgecilik, emperyalist dö-nemdeki sömürünün ‹kinci
Paylafl›m Savafl› sonras› flekil-lenen biçimidir.
Sömürgecili¤in öz olarak
ekonomik, siyasal, askeri ve kül-türel boyutlarda flekillendi¤ini
söylemifltik. Tarihsel olarak ‹kin-ci Paylafl›m Savafl’›ndan sonra
hayat bulan yeni-sömürgecili¤in
bu emperyalist dönemdeki geli-flimi nas›l olmufltur? Sömürge ve
yeni-sömürge ülkelerin yukarda
sözü edilen alanlarda denetim
alt›na al›nmas› kuflkusuz bir ta-k›m kurumlar arac›l›¤›yla oldu.
Yeni-sömürge metotlar› uygula-may› kolaylaflt›racak kurulufllar
yarat›ld›. Emperyalist ülkeler bu
kurumlar›n çat›s› alt›nda zorunlu
bir birleflmeye giderken bir yan-dan da yarat›lan sömürüden da-ha fazla pay alabilmek amac›yla
bu emperyalist kurumlar›n için-de birbirlerine karfl› mücadeleyi
sürdürdüler/sürdürmekteler. Bu
14 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
alanlar› ve kurumlar› s›ras›yla ele
al›p yeni-sömürgecili¤in dünya-da ve ülkemizde nas›l infla edildi-¤ini inceleyelim.
Yeni-sömürgecili¤in Oluflfl-tur ulmas›nda Emper yalist
Kur u ml ar ›n R olü
Birinci Paylafl›m Savafl›’n›
kazanan ülkeler üstünlüklerini
korumak hedefiyle siyasi bir
kurumlaflmaya gitmeyi uygun
buldular. Böylece Milletler Ce-miyeti, temelde savafltan ma¤-lup ç›kan ülkelerden devral›nan
sömürgelere Manda Yönetmeli-¤i’ni kabul ettirmek ve pazar
paylafl›mlar›n› savaflmadan yo-luna koymak amac›yla ‹ngiliz
emperyalizminin belirleyicili-¤inde 1919’da kuruldu. ‹kinci
Paylafl›m Savafl›’ndan sonra ise
1945’te Milletler Cemiyeti yeri-ni Birleflmifl Milletlere b›rakt›.
De¤iflen dengeler sonucunda
bu kez belirleyicilik Amerikan
emperyalizmine geçti.
Emperyalistler, yeni-sömür-ge yöntemlerini kolayl›kla uy-gulamak için BM çat›s› alt›nda
uzmanl›k kurulufllar› oluflturdu-lar. Bunlardan en çok bilinenle-ri 1945’te kurulan Uluslararas›
Para Fonu (IMF) ve Dünya
Bankas› (DB)’ d›r. Bu uzmanl›k
kurulufllar›n›n varl›k nedeni sö-mürge ülkelerde yeni-sömürge
yöntemleri uygulamaya geçir-mek için kapitalizmin gelifltiril-mesi idi. Böylelikle pazar alan›-n›n geniflletilmesi, sermaye faz-las›n›n aktar›lmas› hedefleni-yordu. BM’nin alt örgütleri de-nilebilecek bu uzmanl›k kuru-lufllar›yla emperyalist ülkeler
dünyadaki ekonomik ve politik
geliflimi denetim alt›nda tut-maktad›r. Uluslar aras› finans
kurumlar› arac›l›¤›yla sömürge
ülkelerdeki ekonomik etkinlik-ler yönlendirilmektedir. Tekno-loji ihrac›ndan sanayi yat›r›mla-r›na, imar ve kalk›nma kredile-rinden para piyasalar›na kadar
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
ekonomik anlamdaki her türlü
geliflimin kontrol alt›na al›nma-s› ve emperyalist sisteme
uyumlu bir biçimde oluflturul-mas›. yeni-sömürge yöntemler
kullan›larak sa¤lanm›flt›r.
Türkiye’nin bu emperyalist
kurumlarla iliflkileri 1932’de
Milletler Cemiyeti’ne üye olma-s›yla bafllam›flt›r. Türkiye Bir-leflmifl Milletlerin kurulufluna
ise, 50 kurucu üye ile birlikte
1945’te kat›lm›flt›r. Günümüze
kadar IMF ve DB ile say›s›z an-laflma, istikrar program› ad› al-t›nda say›s›z sömürü belgesi
imzalanm›flt›r. Bu anlaflmalar›n
tamam› ülkemizdeki çarp›k ka-pitalizmin gelifltirilmesi ve bu
yolla emperyalizmin kendine
yeni pazar alanlar› açmas› esa-s› üzerine ifllemektedir. Ülkemiz
milyarlarca dolar borçland›r›la-rak dünyan›n emperyalist efen-dilerinin ekonomik, politik bo-yunduru¤u alt›na sokulmufltur.
Böylelikle tekelci kapitalizmin
temsilcileri uluslar aras› finans
kurumlar›yla ülkemizin kay-naklar›n› tanka topa ihtiyaç
duymadan sömürmekteler.
Yeni-sömürgecili¤in ekono-mik anlamda yerlefltirilmesi söz
konusu edildi¤inde Marshall
Plan’›na de¤inmek gerekir kufl-kusuz. Amerikan emperyalizmi,
Türkiye ile birlikte 16 Avrupa ül-kesine 3 Nisan 1948’de 12 mil-yar dolara ulaflan ekonomik
yard›m yapt›. Bu yard›mlar›n te-mel amac› da yine yard›m yap›-lan ülkelerde kapitalist geliflme-ye hizmet edecek, sermaye giri-flini kolaylaflt›racak pazarlar›n
oluflturulmas› idi. Ayr›ca sosya-list sisteme dâhil olan/olabile-cek ülkeleri bu yoldan al›koy-mak, ekonomik olarak ba¤›ml›
hale getirmek, bu ülkeleri bir
emperyalist pazara dönüfltür-mek de bir baflka hedefti.
Sovyetler karfl›s›n da Eko-nomisi zay›f bir Avrupa, ABD’
nin tercihi olamazd›. ABD’ mi,
yoksa AB’ mi ikilemi ile, Avru-pa Birli¤i tercihini gerekçelen-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Emperyalizm yüzünü
gizleyerek tankı, topu,
askerleri, sömürge
valilerini kullanmadan
sömürgeleştirme
yöntemini geliştirdi. Bu,
eski sömürgecilik
yönteminin hiç
kullanılmayacağı anlamına
gelmiyordu kuşkusuz. Yeri
geldiğinde ülkeleri yine
açıktan işgal etmeyi
sürdürecekti emperyalizm.
Fakat yeni-sömürgecilik
deyim yerindeyse oldukça
kullanışlıydı.
Emperyalizm,
markalarıyla,
sermayesiyle, kurumlarıyla
sömürgeleştirirken işgalci
yüzünü kolaylıkla
gizleyebiliyordu.
direnlerin, pek de hofluna git-meyen bir gerçek var ki, o da
Marshall Plan› ile AB’ nin te-melleri at›lm›flt›r. ABD ekomik
olarak destekledi¤i Avrupa’n›n,
askeri anlamda NATO arc›l›¤›
ile dizginlerini elinde tutmufltur.
Emperyalist ç›karlar›n önü-nün aç›lmas› söz konusu oldu-¤unda ülkemiz tarihinde bir ki-lometre tafl› say›labilecek tarih-lerden biri de 24 Ocak
1980’dir. IMF’nin dikte etti¤i 24
Ocak Kararlar› ülkemizin tek
tarafl› olarak yabanc› sermaye-ye aç›lmas›ndan kamu kurulufl-lar›n›n özellefltirilmesine, para
politikas›n›n belirlenmesine ka-dar bir dizi yeni dayatma içeri-yordu. Bunlar emperyalizmin
yeni-sömürge
hamlesine
uyumlu kararlard›.
1960’lardan sonra h›zla ço-¤alan Çok Uluslu fiirket’lerin ye-ni-sömürgecili¤in yerleflmesin-deki katk›lar› az›msanmayacak
kadar çoktur. Pek çok ülkenin
bütçesinden daha fazla bütçeye
sahip olan Çok Uluslu fiirketler,
sömürge ülkelere sorunsuzca
sermaye, teknoloji aktarabil-mekte, bu ülkelerle ithalat-ihra-cat gerçeklefltirmekte, krediler
sa¤layabilmekte ve esasen üre-timi çok uluslaflt›rmaktad›r.
Böylece ekonomik ba¤›ml›l›k
pekifltirilmekte, emperyalizm
pazar alan›n› büyütmektedir.
Emperyalizm bir yandan sö-mürge ülkelerdeki yerli tekelci
burjuvaziyi palazland›r›p bura-larda kapitalizmi gelifltirerek,
yeni pazar alanlar› açarak eko-nomik ba¤›ml›l›¤› sa¤larken bir
yandan da askeri anlamda ba-¤›ml›l›¤› oluflturacak kurumlar
yaratm›flt›r. 9 Nisan 1949’da
Washington’da kurulan NATO
tamamen ABD hâkimiyetinde,
sosyalizm “tehdidine” karfl›
oluflturulmufl bir askeri organi-zasyondur. Türkiye, 1952 y›l›n-da Kore Savafl›’ndan hemen
sonra NATO’ya üye olmufltur.
Bu kapsamda o günden bugüne
ülkemizde emperyalist üsler ku-rulmufl; böylelikle siyasi ve eko-nomik ba¤›ml›l›¤a askeri ba¤›m-l›l›k da eklenmifltir. Yeni-sömür-ge yöntemlerin uygulamas›n›n
önüne geçebilecek her türlü en-gel bu askeri iliflkiler sayesinde
emperyalizm taraf›ndan ortadan
daha rahat kald›r›labilecekti. Sö-mürge ülkelerde askeri yöntem-lerle darbeler düzenlenmesine
ön ayak olarak kendisine daha
iyi iflbirlikçilik yapacak yönetim-leri bafla geçirmek NATO’nun
asla savsaklamad›¤› ifller ara-s›ndad›r. Ayr›ca dünyan›n en bü-yük silah tüccar› olan ABD’nin
müflterilerinin önemli bir bölü-mü NATO’ya üye ülkelerdir.
NATO arac›l›¤›yla ç›kar›lan em-peryalist savafllar silah sanayi
için vazgeçilmez pazar alanlar›
yaratmaktad›r. Silah tekelleri
için ülkelerin politikalar›n›n sa-vafllar üzerine infla edilmesi ola-¤anüstü ekonomik kar anlam›-na gelmektedir.
Ülkemizde de 2.Paylafl›m
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
15
Savafl›ndan sonra NATO ile as-keri iliflkiler gelifltirilmeye bafl-lan›r. Silahlanmadan, komuta
kademesine kadar her fleyi ile
ba¤›ml› hale getirilen ordu,
60’lar›n bafl›nda yard›mlaflma
kurumu olarak kurulan OYAK
arac›l›¤› ile k›sa sürede serma-ye yönünden de iflbirli¤i süreci-ne sokulmufltur. 65 bin üye ile
kurulan OYAK, ilk ifltirakini
1962 y›l›nda Goodyear ile ger-çeklefltirdikten sonra zamanla
g›da, çimento, otomotiv vb.
sektörlerinde de yat›r›m yap-m›flt›r. 1980’li y›llarda finans,
turizm, inflaat sektörlerinde fa-aliyetlerini geniflletirken, üye
yönünden de 2004 y›l›nda art›k
223 bin üyeye ulaflm›flt›.
1990’larda özellikle özellefltir-me politikalar›ndan faydalana-rak ve finansal politikalar üze-rinden büyümüfltür. Örne¤in
ERDEM‹R’in yerli sermayeye
gitti¤i demagojileri aras›nda ya-z›lanlar›n mürekkebi kuruma-dan, hisselerin büyük bir k›sm›-n›n çelik üreticisi ARCELOR’un
eline geçti¤i haberleri duyuldu.
Bu olufluma yönelik Server
TAN‹LL‹, Nas›l Bir Demokrasi
‹stiyoruz adl› kitab›nda “OYAK
arac›l›¤›yla, Türk Silahl› Kuv-vetleri, tekelci sermayenin sa-dece bir bekçisi, bir koruyucu-su olmaktan ç›km›fl; iflbirlikçi
tekelcili¤in yap›s›nda yer alan
önemli bir parça durumuna gel-mifltir.” fleklinde anlatmaktad›r.
Emperyalizm sömürge ülke-lere ihraç etti¤i markalarla bir
yandan da kültürel bir flekillen-me infla etmektedir. Coca-Cola
ile Mc Donald’s ile Nokia ile Mic-rosoft ile ve di¤er say›s›z marka-laflm›fl, emperyalizmin simgesi
halini alm›fl ürün ile yeni-sömür-ge iliflkileri gelifltirilen ülkelere
belirli bir yaflam biçimi de daya-t›lmaktad›r. Bu “Amerikan tarz›
yaflam” denilen emperyalist yoz
kültüre dayal›, bütünüyle birey-sellefltirilmifl, bencillefltirilmifl bir
yaflam biçimidir. Bu kültürle fle-killenecek insan sömürmeyi ve
Emperyalizm sömürge
ilişkilerine karşı koyan,
emperyalizmi teşhir eden,
sınıf bilinciyle hareket
eden kısacası kendi
varlığını tehdit eden hiçbir
şeye yaşam hakkı tanımak
istemez. Emperyalist
kurumların ekonomik ve
politik himayesinde
kurulan/kurdurulan sivil
toplum kuruluşlarının
varlık amaçları kapitalizme
ve emperyalizme karşı
oluşturulacak
örgütlenmeleri
güçsüzleştirmek,
bölmektir. Emperyalizm
böylece kendine
muhalefet edecek
kurumları da yine kendisi
yaratmaktadır.
sömürülmeyi do¤al sayacak bir
kafa yap›s›na sahip olacak da-has› belki de sömürünün fark›na
bile varmadan, salt tüketerek ve
yaflam›n ak›fl›na kap›larak yafla-y›p gidecektir.
Yeni-sömürgecili¤in baflat
özellikleri özetleyecek olursak
ilkin askeri anlamda aç›k bir ifl-gal yerine ekonomik, siyasi ve
kültürel bir gizli iflgalden söz et-mek gerekir. Bu gizli iflgal IMF,
DB, DTÖ gibi emperyalist fi-nans kurumlar›, NATO gibi sa-vafl örgütleri, BM gibi siyasi ku-rumlar arac›l›¤›yla yap›lmakta.
Tank top tüfek ikinci planda ka-lacak biçimde daha çok mar-kalarla, teknik bilgi ile patent
hakk› ile sermayeyle, uluslar
aras› anlaflmalarla iflgal söz ko-nusu. Yeni-sömürgecili¤in bir
baflka özelli¤i sömürge ülkeler-de “yukar›dan afla¤›ya kapita-lizm”in gelifltirilerek, bir yerli ifl-birlikçi burjuvazinin palazland›-r›lmas›, bu sayede meta pazar›--
16 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
n›n geniflletilmesidir. Böylece
kapitalist ekonomisiyle emper-yalist sisteme ba¤›ml› bir pazar
oluflturulmufl olur. Buradan ba-k›nca ülkemizin ekonomik, si-yasi, askeri ve kültürel anlam-da emperyalizme ba¤›ml› bir
yeni sömürge oldu¤u gün gibi
ortadad›r. ‹pler her alanda söz
konusu kurumlar›n elindedir.
Ekonomik reçeteler yaz›p du-ran, borç üstüne borç veren
IMF, devleti ekonomik olarak
fonlayan DB, Kore Savafl›’ndan
bu yana NATO bünyesinde
dünyan›n dört bir yan›na em-peryalist ç›karlar›n bekçili¤ini
yapmaya gönderilen ordu, dün-yadaki bütün meselelere BM
güdümünün d›fl›nda bakama-yan, onun belirleyicili¤i d›fl›nda
hareket edemeyen bir devlet…
Tüm bu veriler 1945’lerden be-ri deyim yerindeyse emperya-lizmin kuca¤›nda oturan yenisömürge bir ülkeyi, ülkemizi
iflaret ediyor.
Yeni-sömürgecili¤in
Sendikalara Yans›mas›
Emperyalizm sömürgelefltir-di¤i ülkelerde yaratt›¤› köleli¤e
karfl› koyan herkesi her kuru-mu da hedefine koyar. Sömür-ge iliflkilerine karfl› koyan, em-peryalizmi teflhir eden, s›n›f bi-linciyle hareket eden k›sacas›
kendi varl›¤›n› tehdit eden hiç-bir fleye yaflam hakk› tan›mak
istemez. Bu kiflileri, kurumlar›,
yap›lar›, ülkeleri yapabiliyorsa
do¤rudan do¤ruya yok etme
yoluna gider. Bunu baflaram›-yorsa asimile etme yozlaflt›rma
yolunu seçer. Bunun en iyi ör-ne¤i kuflkusuz kendi muhalefe-tini yine kendisinin yaratmas›
biçiminde okunabilecek olan
sivil toplumculuktur. Emperya-list kurumlar›n ekonomik ve
politik himayesinde kuru-lan/kurdurulan sivil toplum ku-rulufllar›n›n varl›k amaçlar› ka-pitalizme ve emperyalizme kar-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
fl› oluflturulacak örgütlenmeleri
güçsüzlefltirmek,
bölmektir.
Emperyalizm böylece kendine
muhalefet edecek kurumlar› da
yine kendisi yaratmaktad›r.
Sendikalar s›n›f mücadele-sinde önemli birer mevziidir. ‹fl-çi s›n›f›n›n öz örgütleri olmalar›
dolay›s›yla emperyalizmin he-defindedir. Sendikalar› bu an-lamda bekleyen en önemli teh-like emperyalizmin ekonomikpolitik güdümüne giren sivil
toplum örgütleri haline gelme-leridir.
Emper yalizmin
Sendi kalara Müdahal esi
Emperyalizmin bir yandan
sömürü politikalar›n› hayata
geçirirken di¤er yandan bu sö-mürü politikalar›n›n karfl›s›nda
geliflecek muhalefeti de etkisiz
hale getirmek, sindirmek, gere-kirse kendi oluflturdu¤u kurum-larla denetim alt›na almak nok-tas›nda da ad›mlar atmaktad›r.
Dünyada sendikalar›n nas›l
bir müdahale ile kontrol alt›na
al›nd›¤›n› belli bafll› kurumlar›y-la ele almakta fayda vard›r.
ABD’nin Dünyadaki sendi-kal örgütlenmeleri kontrol alt›-na almak ve yeni-sömürge ül-kelerdeki sendikal örgütlenme-leri etkisiz k›lmak için olufltur-du¤u AFL (Amerikan ‹flçi Fede-rasyonu)’ nin kuruluflu çok es-kilere, 1890’lara dayanmakta-d›r. Özellikle 2. Paylafl›m savafl›
sonras› yeni-sömürge ülkeler
üzerinde de¤iflik örgütlenmeler
oluflturmufltur. AFL, yeni-sö-mürgecilik iliflkilerinde emper-yalizmin sendikalar içerisinde
yürütücüsü konumuna gelerek,
bu ülkelerde iflbirlikçi, sar› sen-dikac›lar yetifltirmek rolünü
üstlenmifltir.
Amerika, Afrika, Asya gibi
bölgesel örgütlenmeler hayata
geçirmifl ve bu bölgelerin öz-günlü¤üne yönelik kurumlar
oluflturmufltur. Oluflturulan bu
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
kurumlar CIA taraf›ndan yön-lendirilerek, kendilerine finans
deste¤i de bizzat CIA ve ABD’li
tekeller taraf›ndan sa¤lanmak-tad›r.
Oluflturulan bu örgütlerin
belli bafll›lar›, AIFLD (Özgür
Eme¤in Geliflimi Amerikan
Enstitüsü), AAFLI (Asya-Ame-rika Özgür Çal›flma Enstitüsü),
AALC (Afrika-Amerika Çal›fl-ma Merkezi), ICFTU (Uluslara-ras› Hür ‹flçi Sendikalar› Konfe-derasyonu)’dur.
özellikle
Bu
oluflumlar
ABD’nin politikalar›n› di¤er ül-kelerde uygulamak için deneti-minde sendikalar oluflturmas›
sonucu kullan›lm›flt›r. Bu konu
iki örnekle aç›klanabilir. Birinci
örnek ‹ngiliz Guyanas›’d›r.
Amerikan Uluslararas› Haberal-ma Örgütü (CIA), merkezi Lon-dra’da bulunan Public Services
International-PSI sendikas›na
s›zm›flt›r. Bu sendikaya ba¤l›
Guyana Memurlar Sendikas›’na
komünizmle mücadele fonla-r›ndan para yard›m› yap›lm›fl
ve buradan Latin Amerika ül-kelerine flubeler aç›lmas› plan-lanm›flt›r. Bu süreci AFL-CI-O’da desteklemifltir. Öyle ki
1964’te Guyana’da darbe giri-fliminde bile bulunulmufltur.(1)
‹kinci örnek ise Fransa’d›r.
1947’deki büyük grev dalga-s›nda CGT’nin bölünmesi ama-c›yla yap›lan para yard›mlar›n›
AFL yapm›flt›r. Baflbakan yar-d›mc›l›¤› d›fl›nda savunma, sa-nayi, çal›flma, imar ve iskan
bakanl›klar›n› elinde bulundu-ran komünistlere karfl› sosyal
demokratlar› iktidara geçirmeyi
hedefleyen bu plan baflar›l› ol-mufltur.(2) AFL-CIO ABD’de
s›n›f uzlaflmac›s› bir tav›r izler-ken, hükümetin d›fl politikalar›-n›n bir arac› olarak da ifllevlen-mifltir. Vietnam Savafl›’n› des-teklemesi bu konuda en önem-li örnektir. Yine AFL-CIO’ya
ba¤l› olarak 1962’de kurulan
Amerikan Hür ‹flçi Geliflim Ens-titüsü (AIFLD), birçok ülkeden
gelen sendikac›lara, Amerikan
ç›karlar› do¤rultusunda e¤itim
faaliyetleri vermifl ve kendileri-ne ba¤l› bir sendikac›lar gurubu
oluflturmufltur.(3) AFL-CIO’ya
ba¤l› bir baflka örgüt de AsyaAmerika Hür Çal›flma Enstitü-sü’dür (AAFLI). Türkiye’de de
Türk-‹fl’in bu enstitüyle faali-yetleri, Türkiye Direktörü Ema-nuel Boggs’un CIA ajan› oldu-¤unun resmi belgelerle kan›t-lanmas›na kadar devam etmifl-tir. Özetle ABD, dünyada ken-dine ba¤l› iflçi sendikalar› olufl-turmufltur.
Her ne kadar yak›n bir tarih-te ICFTU ( Uluslar aras› Hür ‹fl-çi Sendikalar› Konfederasyonu)
ile WCL (Dünya Emek Konfe-derasyonu)’nun kendilerini fesh
ederek birleflmeleri ile kurulan,
ITUC (Uluslar aras› Sendikalar
Konfederasyonu) olarak isim
de¤iflikli¤ine giderek, dünyan›n
en büyük Uluslar aras› Konfe-derasyonunu olufltursalar da,
ülkemizdeki sendikalar›n uzun-ca bir süre üye olmas›ndan ve
birlikte süreç yaflamas›ndan
dolay›, ICFTU’ nun irdelenme-si gerekir.
ICFTU (Uluslararas› Hür ‹flçi
Sendikalar› Konfederasyonu)
II. Dünya Savafl› sürerken
1943 y›l›nda anti-faflist müca-dele içinde ilk sendikal iflbirli¤i
1943’te ‹ngiliz-Sovyet Sendikal
Komitesi’nin kurulmas›yla bafl-lam›flt›r. Bu olufluma Amerikan
Sanayi Örgütleri Kongresi (CI-O)’nin de kat›lmas›yla 1945’te
Dünya Sendikalar Konfederas-yonu (DSF-WFTU) kurulmufl-tur. DSF proleter enternasyona-lizmini savunmufltur. Federas-yonun bafll›ca amaçlar›, savafl
k›flk›rt›c›s› ve faflizmin yarat›c›s›
olan büyük tekellere karfl› sa-vafl›m, eflit ifle eflit ücret ilkesi
ve daha genifl sendikal haklar,
sömürgecili¤in ortadan kald›r›l-mas›, uluslar›n kendi kaderini
tayin hakk›n›n tan›nmas› ve
ulusal-uluslararas›
düzeyde
sendikal birlik-dayan›flma ola--
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
17
rak özetlenebilir.(4)
1947’de Marshall yard›m›
çerçevesinde DSF’ de oluflan
ayr›l›k ve paralel olarak, AFL’
nin giriflimleriyle 1949’da Ulus-lararas› Hür ‹flçi Sendikalar›
Konfederasyonu (ICFTU) kurul-mufltur. Kuruluflundan sonra,
Anti-komünist ve s›n›f uzlaflma-c›l›¤›na dayanan sendikalar›n
oluflumuna ön ayak olmufltur.
2004 y›l› itibariyle 150 ülke
ve bölgedeki 233 üye örgütün-de, 150 milyonun üzerinde iflçi-yi temsil etmektedir.3 ana böl-gesel örgütü vard›r;
-Asya ve Pasifik için APRO,
-Afrika için AFRO
-Amerika için ORIT
Ayr›ca kuruluflunda rol oy-nad›¤›, ETUC ile de yak›n iflbir-li¤i içerisindedir.
IMF, DB, DTÖ ile ba¤lant›la-r› sürmektedir.
2000 y›l›nda yap›lan 17. Ge-nel Kurulunda de¤ifltirilmifl hali
ile ICFTU Tüzü¤ünün amaçlar
k›sm›nda;
Hür sendikalar›n kurulmas›-n›, korunmas›n› ve geliflmesini,
özellikle de ekonomik olarak az
geliflmifl ülkelerde ilerlemesini
hedefleyen ICFTU, di¤er mad-delerinde yeni-sömürgecili¤in
temel söylemlerini ortaya ata-rak, iflbirlikçi sendikac›l›¤› ge-rekçelendirmektedir.
Örne¤in; “… daha genifl
ekonomik birimlerin geliflmesini
ve mallar›n serbest de¤iflimini
teflvik edecek bir biçimde ulus-lararas›nda artan ve düzgün
planlanm›fl iflbirli¤ini savunmak
ve bu sorunlarla u¤raflan resmi
organlarda iflçilerin temsilcileri-nin tam kat›l›m›n yollar›n› ara-mak.” fieklinde ifade edilen
maddesini açacak olursak; ser-mayenin ve mallar›n dolafl›m›n-da, iflçiler cephesinden geliflebi-lecek engellerin kald›r›lmas›d›r.
ICFTU’nun ETUC’la birlikte
Katar-Doha’da yap›lacak olan
yeni Round öncesi, küresellefl-me karfl›t› eylemliliklerde dene-tim d›fl›na ç›kan iflçi kitlelerini
ETUC vb. örgütlenmelerin
faaliyetlerini yürütmenin,
uluslar arası dayanışmayı
güçlendireceği, yalandan
başka bir şey değildir.
Bu tip üst örgütlenmeler
eliyle Avrupa
emperyalizminin bizim
gibi yeni-sömürge
ülkelerdeki sendikaların
entegrasyonu ile
sermayenin gelişmesi ve
AB politikalarının
sürdürülebilirliğinden
başka bir şey değildir.
bir biçimiyle denetim alt›nda
tutacak eylemlilik önermekte-dirler.
ICFTU’nun “Sendikalar›n
küresel eylem gününe siz de
kat›l›n!” adl› eylem ça¤r›s› met-nindeki flu cümleler dikkat çe-kicidir. “… bizler, dayan›flma ve
adalete endeksli, de¤erleri,
dünya iflçilerinin çal›flma ve ya-flam koflullar›n› yok etmeyi he-deflemeyen bir küreselleflmeyi
DESTEKL‹YORUZ…” denile-rek, “halklar için çal›flan bir kü-reselleflme” temas›, ana tema
haline getiriliyor. Küreselleflme,
sermayenin
yay›lmas›ndan
baflka ele al›namayaca¤›ndan
bu aç›k bir iflbirli¤i de¤imlidir?
‹flçi örgütlenmelerinin say-g›nl›¤›ndan çok emperyalist ku-rumlar›n sayg›nl›¤›n› kendileri-ne dert edinen ICFTU yönetici-leri bu tav›rlar›n› 14 Eylül 2003
tarihinde CANCUN’da DTÖ 5.
Bakanlar Toplant›s›na yönelik
düflüncelerinde doru¤a vard›r-m›fllard›r.
ICFTU Genel Sekreterinin “
Bir DTÖ konferans›n›n daha bu
flekilde çöküflü yine DTÖ’nün
sayg›nl›¤›na zarar vermifltir…
DTÖ üyeleri kalk›nma, yoksul-luk, istihdam ve iflçi haklar› so-runlar›n› ele almay› reddetti¤i
18 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
sürece bu kriz sürecektir.” Söy-leminden sonra yine ayn› flah›s;
“… Birleflmifl milletler bu konu-da liderlik yapmal›d›r” önerisin-de bulunmufltur.
Yap›lan al›nt›lardan da görü-lece¤i gibi ICFTU yöneticileri,
iflçi s›n›f›n›n dünya ölçe¤inde
yaflad›¤› sefaletin yarat›c› olan
emperyalist kurumlardan, iflçi
s›n›f› ad›na sonuç ç›kmayaca-¤›n› bile bile, emekçileri buna
inand›rmaya çal›flmaktad›r.
Di¤er yandan ICFTU’nun
kurulufluna öncülük etti¤i
ETUC ne durumdad›r?
ETUC (Avr upa Sendikalar›
K o n f e d e r a s y o nu )
ETUC temsilcisi Henry Lo-urdelle, sendikan›n iki temel il-kesini flöyle belirtmektedir: “Bi-rincisi flirketlerin üretimini ve
rekabetini savunmak, ikincisi
esneklik ile ifl güvencesi aras›n-daki dengeyi sa¤lamakt›r. Es-nek çal›flmay› gelifltirmek de
ETUC’ un bu noktadaki temel
hedefidir”. (Özgür MÜFTÜO⁄-LU-Akt.-ETUC Kimin Temsilci-si, 16 May›s 2003, Evrensel)
fiimdi bu iki temel ilkenin bu
tüzü¤e nas›l yans›d›¤›na baka-l›m.
ETUC Ana Tüzü¤ünde tan›-m›n› flu flekilde ortaya koyuyor:
- Avrupa-Mevzuatla birlikte
Roma Antlaflmas›nda da görül-dü¤ü gibi son olarak belirtilen
hükümlerin dikkate al›nmas›
bunun sonucu olarak da Avru-pa Serbest Ticaret Birli¤i, Avru-pa Konseyi ve gelecekte ortaya
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
ç›kacak di¤er kurumlar›n de-mokratik yap›lar›n›n güçlendi-rilmesi ve onlara sosyal bir bo-yutun sa¤lanmas›;
-Avrupa iflveren örgütleri
konfederasyonlar›yla birlikte
endüstriyel iliflkilerde uyumlu
bir Avrupa örne¤i için sosyal
diyalogu gelifltirmenin tasarlan-mas› do¤rultusunda faaliyetle-rini yönetir.
Her fleyi o kadar aç›kl›yor ki,
bu örgütlenmelerin flu yan› bu
yan› gibi önemini saymak, bu
örgütlenmelerin faaliyetlerini
yürütmenin, uluslar aras› daya-n›flmay› güçlendirece¤i, yalan-dan baflka bir fley de¤ildir. Bu
tip üst örgütlenmeler eliyle Av-rupa emperyalizminin bizim gi-bi yeni-sömürge ülkelerdeki
sendikalar›n entegrasyonu ile
sermayenin geliflmesi ve AB
politikalar›n›n sürdürülebilirli-¤inden baflka bir fley de¤ildir.
Bir kongre konuflmas›nda
ETUC Genel Sekreteri Emilio
GABAGL‹O; ”Avrupa sendikal
hareketi kale al›nan bir güç ola-rak kalmak istiyorsa, her ne
kadar yutmas› zor bir ilaç olsa
da, nefret edilen patronlarla ifl-birli¤i yapmay› ö¤renmek zo-rundad›r. Geride b›rakt›¤›m›z
yüzy›lda Avrupa’daki çal›flma
yaflam› iliflkileri hep “biz ve on-lar” fleklinde ifade edilen bir z›t-l›k içerisinde ve iflçi-yönetim
aras›nda keskin hatlar çizilerek
geçti. Bu anlay›fl›n art›k de¤iflti-¤ini ve bundan sonraki çal›flma
yasalar›n›n iki sosyal taraf ara-s›ndaki yap›c› diyaloglar do¤-rultusunda ç›kar›lmas› gerekti-¤ini belirtiyor.” ETUC Genel
Sekreteri ayr›ca, “örgütün de¤i-flen çal›flma dünyas›n›n gerek-tirdi¤i zorluklar› karfl›lamaya
tam anlam› ile haz›r oldu¤unu
ve uluslararas› ticaretin küre-selleflmesi ile artan rekabet
bask›lar› ve EURO bölgesinin
yeni ekonomik gerçekliklerine
adapte olmaya haz›r oldu¤unu
belirtmekte”.
ETUC Genel Sekreterinin
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
“biz ve onlar” ayr›m›n›n ortadan
kalkmas› ile s›n›f farkl›l›¤›n›n ol-mad›¤›n›, dolay›s›yla kime kar-fl› mücadele edilecek, geriye o
zaman patronlarla iflbirli¤i yap-mak kal›yor. Bunun ad› da iki
sosyal taraf aras›ndaki diyalog
yani “sosyal diyalog” ile çö-züm. Bir tarafta tekelci serma-ye di¤er tarafta eme¤inden
baflka satacak bir fleyi olmayan
iflçi s›n›f›. Bunun neresinde adil
bir sosyal diyalogdan söz edile-bilir. Buradaki sosyal diyalog-dan kastedilen asl›nda tekelle-rin karfl›s›nda hiçbir güç olufl-turmamak, gerçek anlamda ör-gütlenmemektir.
Avrupa Sendikalar Konfede-rasyonu (ETUC) 9-13 Kas›m
2001 tarihlerinde Katar’›n Bafl-kenti DOHA’ da yap›lan Dünya
Ticaret Örgütü 4. Bakanlar
Konferans›na Bak›fl›n› üye sen-dikalara gönderdi¤i rapor:
Büyüme ve ‹stihdam: ETUC
geçmiflte, 1992 AB Geniflleme
Süreci ve tek piyasa giriflimleri
de dahil olmak üzere ticaret
müzakerelerini desteklemifl ve
bu yoldan büyümenin h›zlana-ca¤›n›, iflsizli¤in azalarak istih-dam›n artaca¤›n› öngörmüfltü.
Her ne kadar temel çal›flma
standartlar›n›n iyilefltirilmesi en
fazla öneme sahip konu olarak
varsay›lsa da, Avrupa iflçileri-nin do¤rudan ç›karlar› düzle-minde düflünüldü¤ünde yeni bir
müzakere sürecinin desteklen-mesinin gerisindeki en büyük
neden büyüme ve istihdam ar-t›fl› beklentisidir. Evet, bu süre-cin sanc›l› geçece¤inden kim-senin flüphesi yoktur, ama bu
sanc›y› hafifletmek için emek
piyasalar›, sosyal refah politi-kalar› gibi politikalar› da vard›r.
Bu argümanlar›n göz ard› edil-mesi, as›l resmin gözden kaç›-r›lmas› ETUC’ un geleneksel
anlamda savundu¤u AB bütün-leflme sürecine iliflkin argü-manlar›na da zarar verecektir.
Ayr›ca bu tip yaklafl›mlar bizi,
küreselleflme karfl›t› ve giderek
AB karfl›t›, dünyadaki gidifli
durdurmaya çal›flan kolayc›
yaklafl›mlara karfl› da savun-mas›z b›rakacakt›r.
ETUC, DTÖ’nün halklar›n
sömürülmesi için ortaya koy-du¤u projeleri destekledi¤inin
fark›nda de¤il midir? Fark›nda
olmad›¤›n düflünmek, safdillik-ten baflka bir fley de¤ildir. Pe-kala her fleyi bilerek söylemek-tedir. Gerekçelerini de büyüme-nin h›zlanaca¤›, iflflizli¤in azala-rak istihdam›n artaca¤› yalan›-na s›¤›nmalar›yla aç›klamalar›-d›r. Kapitalizmin büyüme felse-fesinde kar›n büyümesinden
baflka bir anlam var m›d›r aca-ba? Sermayenin büyümesi ile
iflçilerin kazançlar›n›n artaca¤›
yaklafl›m›nda, sermaye ile
emek aras›nda nas›l bir adilane
tablo a盤a ç›kar? Aç›kça söy-lenen, çal›flanlar›n tek bir ama-c› olmal›d›r, o da patronlar›n
desteklenmesidir.
ETUC, di¤er yandan da ser-mayeye flu hat›rlatmay› yap-madan da kendini alam›yor;
emek piyasalar›, sosyal refah
politikalar› gibi argümanlar›n
göz ard› edilmemesi gerekti¤i-ni. Öyle ya AB bütünleflme sü-recine zarar verilmemesi gere-kiyor. Küreselleflme ve AB kar-fl›t› muhalefete yönelik savun-mas›z kalacaklarm›fl. Yani sö-mürü politikalar›na direnecek
sendikal mücadeleyi hedef al-maktan da geri kalm›yor. Mü-cadele etmeyi de kolayc› yak-lafl›m olarak de¤erlendiriyor.
Çok Uluslu fiirketler: ETUC,
yat›r›mlar, rekabet ve flirket bir-leflmeleri politikalar›na ve hatta
flirketin yönetiflimi ile vergilen-dirme konular›na iliflkin uluslar
aras› kurallar›n gelifltirilmesini
amaçlayan müzakereleri des-teklemelidir. …Ne gariptir ki,
baz› STK’ lar yat›r›mlar›n yeni
bir müzakereye konu edilmesi-ne fliddetle karfl› ç›kmaktad›r-lar. Bu e¤ilimin kökleri MA-I deneyimine kadar gitmekte-dir. Çok uluslu flirketler, gelifl--
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
19
mekte olan ülkelerle ve özellik-le de ABD ile geliflmekte olan
ülkeler aras›nda yüzlerce ikili
anlaflma imzaland›¤›nda yat›-r›mlar için uluslar aras› kurallar
belirlenmeye oranla çok daha
fazla mutlu olacaklard›r.
Yani, mutlu olacak birileri
varsa o da malum Çok Uluslu
fiirketler dir.
Hizmetler : …Hizmet müza-kerelerinde görünüfle göre her
bir DTÖ üyesi hangi hizmet
alanlar›n› piyasa ekonomisine
aç›p, hangilerini açmayaca¤›na
kendisi karar verecek ve böyle-ce pozitif ticari iliflkileri öngören
müzakerelere imkan verecektir.
‹flte bu nedenle Avrupa Birli-¤i’nin hangi hizmet alanlar›n›
piyasa ekonomisine aç›p ve
hangilerini açmayaca¤› seçi-minde mutab›k olmam›z gere-kir.
DTÖ’ nün Reform Edilmesi :
Baz›lar› için DTÖ’ nün tek re-form edilme biçimi, onun tüm-den ortadan kald›r›lmas›.Böyle-si bir perspektif ETUC taraf›n-dan kabul edilemez. DTÖ’ nün
her yapt›¤›n› onaylamayabiliriz,
ama fluna flüphe yoktur ki dün-ya ekonomisini yönetmek için
bir yap›ya ihtiyaç vard›r ve bu
yap› DTÖ’ nün kendisidir. Hata-lar› vard›r, ama zaten sorun da
bu yanl›fllar›n giderilmesidir.
Dünya sendikal hareketinin ön-celikleri afla¤›daki bafll›klar›
içermelidir:
-DTÖ ile ILO aras›nda sami-mi bir iliflkinin gelifltirilmesinin
sa¤lanmas›.
-DTÖ’nün sendikalar ve di-¤er sivil yap›larla dan›flmanl›k
yap›lar› kurmas›.
Tabi ETUC bu konuda des-te¤ini DTÖ’ ye vermek yerine
do¤rudan faaliyet alan› olan AB
ve kurumlar›na vermeyi ve bu
yap›lara nüfuz etmeyi tercih
edecektir. (Halihaz›rda AB ça-p›nda gündeme getirilen düzen-lemeler son derece kapsaml›d›r
ve ETUC’ un ilkelerini ve s›n›r-lar›n› zorlay›c› özelliktedir.)
...Korumac›l›k, geliflmekte
olan ülkelerin çal›flma standart-lar›n›n yeni müzakere günde-mine al›nmamas›na iliflkin ar-gümanlar›n›n temelini olufltur-maktad›r. Di¤er yandan, mev-cut uluslar aras› ekonomik sis-temin zenginlerin lehine yok-sullar›n aleyhine iflledi¤i de in-kar edilemez. ‹flte bu nedenler-den ötürü ETUC çözümü DTÖ
içerisinde aramaktad›r.
Peki, yeni-sömürgecilik ile
alt bafl› geliflen ICFTU ve ETUC
‘un üyesi olan TÜRK-‹fi, D‹SK,
KESK, bu örgütlerce savunulan
düflüncelerden ne derece etki-lenmifllerdir.
Türk-‹flfl’’in Kur uluflflu
u ve
‹flflb
b irl ik çi li ¤i n
Kur umsallaflflm
mas›
Emperyalistler aras› 2. Pay-lafl›m savafl›ndan sonra yenisömürge iliflkileri ile oluflturu-lan sendikal örgütlenmeyi ge-nellikle Türk-‹fl’in kuruluflu ve
sonraki süreçler çerçevesi ile
de¤erlendirmekteyiz. Bu süreç-te Türkiye’deki iflçi hareketine
de¤inirsek; 1946-1950 döne-minde sendikal harekette bir
ilerleme yaflanm›flt›r. Birçok ifl-çi merkezinde çeflitli üretim
dallar›nda sendikalar kurul-mufltur. En önemli talep grev
ve toplu ifl sözleflmesini de kap-sayan yeni bir ifl kanunu’nun
ç›kart›lmas› olmufltur. Türkiye
‹flçi Sendikalar› Konfederasyo--
20 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
nu (Türk-‹fl) Temmuz 1952’de
resmen kurulmufltur. Kurulan
bu konfederasyon hükümet
yanl›s› bir kadro yap›s›na sahip,
iflçi s›n›f›n›n ç›karlar› do¤rultu-sunda hareket etmeyen bir ya-p› durumundayd›. Tabi ki, sar›
sendikac›l›¤›n kurumsallaflmas›
aç›s›ndan Türk-‹fl kuruluflu
önemlidir. Türk-‹fl’in kuruluflun-da CHP ve DP güdümündeki
sendikac›lar yer al›rken, di¤er
yandan ilerici, demokrat pek
çok iflçi ve sendikac›lar da var-d›r. Geliflen süreçte bu tip iflçi
ve sendikac›lar tasfiye edilmifl-lerdir. (5)
Di¤er yandan Türk-‹fl’in ge-nifl çevrelerce söylendi¤i gibi
ABD emperyalizminin deneti-minde kurulup, gelifltirildi¤i ifa-deleri do¤ru olmakla birlikte bu
durumun ABD’nin ilk tercihi ol-du¤unu söyleyemeyiz. Emper-yalizmin sömürü politikalar›n›n
karfl›s›nda oluflan örgütlü bir
güç hiçbir zaman istemedikleri
bir durumdur. Emperyalizmin
temel hedeflerinden birisi do¤al
olarak karfl›s›nda oluflan örgüt-lülüklerin da¤›t›lmas›d›r. Dola-y›s›yla emperyalizmin bu ham-lesi, ülkede geliflen iflçi hare-ketinin örgütlenme yönündeki
çabalar›n›n Türk-‹fl eliyle dene-tim alt›na al›nma ihtiyac›ndan
kaynakl›d›r.
Dolay›s›yla Türk-‹fl daha ilk
genel kurulda ilerici, demokrat
sendikac›lar›n tasfiyesini ger-çeklefltirerek DP hakimiyetine
girer. CIA’ n›n denetiminde olan
Asya Amerika Hür Dünya Ça-l›flma Enstitüsü (AAFLI) ve
Amerikan ‹flçi Federasyonu
(AFL) ile yak›n iflbirli¤i geliflti-rilmeye bafllan›r. AFL kurulu-flundan itibaren iflçi s›n›f› içeri-sinde ajan faaliyeti yürütmüfl-tür. Bu örgüt temsilcileri 1950’li
y›llardan itibaren ülkemize ge-lip gitmifller ve ülkemizden de
pek çok sendikac› Amerika’ya
gidip bu örgütlerden “sendikal
e¤itim” ad› alt›nda sar› sendika-c›l›¤›n inceliklerini ö¤renmifller-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
dir. Sadece 1962-1968 y›llar›
aras›nda 200 sendikac› ABD’ye
gönderilmifltir.
Türk-ifl yönetimine AFL,
özellikle de yine CIA’ n›n denet-ledi¤i ABD Yard›m Teflkilat›
(AID) taraf›ndan 1954-1962
y›llar› aras›nda önce iflçilerden
gizlenerek, Çal›flma Bakanl›¤›
arac›l›¤›yla Türk-‹fl yönetimine
aktar›lan parasal yard›mlar,
1962 y›l›ndan sonra do¤rudan
Türk-‹fl’e verilmeye bafllan›r.
Türk-‹fl 13 Haziran 1960 y›-l›nda CIA denetimindeki ICF-TU(Uluslar aras› Hür ‹flçi Sen-dikalar› Konfederasyonu) ‘ya
kabul edilir. Türk-‹fl, Türkiye
‹flçi Partisi’nin (T‹P) kurulmas›
üzerine yo¤un bir anti-komü-nizm propagandas›yla T‹P’ e
karfl› muhalefete bafllar ve
1962 y›l›nda “Çal›flanlar Parti-si” kurulmas›na karar verilir.
Buradaki amaç, iflçilerin s›n›f-sal bir etkilenmesinin önüne
geçmektir. DP Hükümetinin di-rektifleri do¤rultusunda, 22
Aral›k 1962’de ise Türk-‹fl yö-netimi taraf›ndan Ankara’da,
“Komünizmi Telin” mitingi dü-zenlenir.
1965’de bafllat›lan Zongul-dak Kozlu grevindeki iflçilere
yönelik polis ve jandarma sal-d›r›s›nda, 2 iflçi katledilirken,
çok say›da iflçi gözalt›na al›n›p,
birço¤u tutuklan›r. Tür-‹fl yöne-timi, bu sald›r›lar karfl›s›nda ge-liflen protestolar› büyütmek ve
iflçilere sahip ç›kmak yerine,
yap›lan eylemleri “kanun d›fl›”
ilan ederek, “komünistlerin
parma¤› var” diye bildiri yay›n-lar. Bu grev sonucu Türk-‹fl
içinde ciddi bir ayr›l›k dönemi
de art›k bafllam›flt›r.
Türk-‹fl ayn› dönem Çal›flma
Bakan› olan Bülent Ecevit’in
gündeme getirdi¤i, grev hakk›-n› s›n›rlayan ve iflverene lokavt
hakk›n› tan›yan yasaya destek
verir. (6)
1 May›s tüm dünyada iflçi s›-n›f›n›n birlik, dayan›flma ve mü-cadele günü olarak kabul edil-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
miflken ve daha önceki y›llarda
da ülkemizde bu flekilde kut-lanm›flken Türk-‹fl 1 May›s’›
özünden sapt›rmaya çal›flarak
Sendikalar Yasas›n›n kabul
edildi¤i 24 Temmuz’u iflçi bay-ram› ilan eder. (Ta ki, 1989 y›-l›nda 1 May›s’›n iflçi bayram› ol-du¤unu kabul eder. 1990 y›l›n-da da 1 May›s günü iflyerlerin-de bildiriler da¤›tmak kayd› ile
kutlamalar yapar. Dikkat edilir-se, 1989’lu y›llar ülkedeki iflçi
kesiminin eylemsellik süreci ile
hareketlendi¤i, kitlesel olarak
alanlara ç›kt›¤› dönemi iflaret
etmekteydi. Bu durum karfl›s›n-da Türk-‹fl zorunlu olarak 1
May›s’› kabul ediyordu.)
1966 y›l›nda toplanan Türk‹fl 6. Genel Kurulunda Türki-ye’de sendikac›l›k için “en uy-gun politikan›n” “partiler üstü
politika” ilkesi oldu¤una karar
verilerek Amerikan sendikac›l›-¤›yla bütünleflme pekifltirilir.
Türk-‹fl’in “partiler üstü politi-ka” dedi¤i fley asl›nda, iktidar-da kim olursa olsun onunla iyi
geçinme politikas›d›r. Bu politi-kas›na da hemen her dönem
sad›k kalm›fl, hükümetler bir
yana, cuntalar›n hepsinde aç›k-ça yer alm›fl, desteklemifllerdir.
Türk-‹fl’in böyle bir ilke ka-rar› almas›n›n bir nedeni de,
kendisine ba¤l› sendikalar›n
devrimci, sosyalist partilerle
iliflki kurmas›n› engellemeye,
bu partileri desteklemelerinin
önünü kesmeye yöneliktir.
21 Nisan 1968’de gerçek-lefltirilen Türk-‹fl’in 7. Genel ku-rulunda “23 ‹lke” karar›
al›r.(daha sonra bu 24’e ç›kar›l-m›flt›r) Bu ilkelerden 5. flöyle-dir: “Türk-‹fl, s›n›f ayr›l›klar›n›n
derinleflmesine ve s›n›f çat›fl-malar›na yol açabilecek sebep-leri ortadan kald›rmay› amaç
alan ve s›n›flar aras›nda denge,
bar›fl ve kaynaflma sa¤lay›c› bir
politika izleyecektir.” (7)
‹flte bu, Türk-‹fl’in egemen
s›n›flarla iflbirli¤inin, sömürü
düzeninin savunucusu ve iflçi
düflman› oldu¤unun kendi ald›-¤› kararla tescilidir.
Türk-‹fl ve 12 Eylül Süreci
Di¤er yandan, Türkiye’de
ücretlere ve sendikal hak ve öz-gürlüklere yönelik kapsaml›
sald›r›n›n yeni ad›, “24 Ocak
Kararlar›” olarak tarihe damga-s›n› vurmufltu.(24 Ocak 1980)
Ama Türk-‹fl’e ba¤l› Sendikala-r›n Genel Kurullar›na yönelik
çal›flma raporlar›nda 24 Ocak
Kararlar› ele al›nmamakta, bu-nunla ilgili herhangi bir bölüm
dahi yoktur.
Türk-‹fl yönetimi de 24
Ocak kararlar›na karfl› ç›kma-d›. Karfl› ç›kmad›¤› gibi 24
Ocak kararlar›n›n savunuculu-¤unu bile yapm›flt›r. Türk-‹fl
Genel Baflkan› ‹brahim Denizci-er, 1982 y›l›nda yap›lan Genel
Kurulu aç›l›fl konuflmas›nda
flunlar› söylemekteydi: “Biz ül-ke yarar›na yap›lan her fleyi iyi
karfl›lam›fl ve desteklemiflizdir.
Hat›rlarsan›z, 12 Eylül öncesi,
al›nm›fl olan 24 Ocak 1980
ekonomik önlemlerini, günün
koflullar› içinde kaç›n›lmaz bul-du¤umuz için olumlu karfl›la-m›fl, ancak bu tedbirlerin teker
teker ad›n› vererek önerdi¤imiz
sosyal önlemlerle desteklen-medikçe baflar›ya ulaflamaya-ca¤›n› da aç›k yüreklilikle dile
getirmifltik. Ogün ne demiflsek,
bugün de ayn› fleyi söylüyor ve
savunuyoruz…” (8)
Ülkemizde sermayenin elini
güçlendiren, yeni bir sömürü
dalgas›n›n önünü açan 24
Ocak kararlar›, Türk-‹fl yöneti-mi taraf›ndan ülke yarar›na ya-p›lan bir ad›m olarak görülmek-te, bu kararlar›n sekteye u¤ra-mas›n› kendine dert edinmekte
ve önerilerini s›ralamaktad›r.
12 Eylül askeri darbesi flefi
Kenan EVREN, y›llar sonra ya-y›nlad›¤› an›lar›nda, 12 Eylül
darbesinin gerçek nedenini
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
21
flöyle aç›kl›yordu: “E¤er 24
Ocak kararlar› denen kararlar›n
arkas›ndan 12 Eylül dönemi
gelmemifl olsayd›, o tedbirlerin
fiyasko ile sonuçlanaca¤›ndan
hiç flüphem yoktu. Böyle s›k›
bir askeri rejim sayesinde o
tedbirler meyvesini vermifltir.”
(9)
24 Ocak kararlar›nda Türk‹fl ve 12 Eylül Askeri fiefi Ke-nan EVREN’le iflbirli¤i, sonraki
aç›klamalarda da görülece¤i
üzere, 12 Eylül askeri darbesi-ne verilen destekle a盤a ç›k-maktad›r.
12 Eylül’ün hemen ard›ndan
Türk-‹fl Genel Baflkan› ‹brahim
DEN‹ZC‹ER, Kenan EVREN’e
bir mesaj gönderir: “ Türk-‹fl
toplulu¤u, zat-› devletlerinizin
bildirisinde de aç›kça yer ald›¤›
üzere… Türk Silahl› Kuvvetleri-mizi yönetime bütünü ile el
koyma mecburiyetinde b›rakan
bir gerçekle karfl› b›rak›ld›¤›n›n
bilinci içindedir… milletimize
huzur ve güven veren bu davra-n›fl›n›n milletimiz ve memleke-timiz için hay›rl› olmas›n› te-menni ile Türk-‹fl toplulu¤u ad›-na sayg›lar›m› arz ederim.”
(10)
12 Eylül’e yönelik destekle-yici tav›r, Türk-‹fl Yönetim Ku-rulu taraf›ndan da benimseni-yordu. Yap›lan aç›klamada flöy-le deniliyordu: “… Türk-‹fl Yö-netim Kurulu, hür sendikac›l›k
ilkesinin de gerekli gördü¤ü bu
düflünce tarz› ile olaylar› de¤er-lendirmekte, 12 Eylül’den son-ra, yurdumuzun en büyük iflçi
kuruluflu olarak Milli Güvenlik
Konseyi’ne yard›mc› ve destek
olmay› bir vatanseverlik say-makta… demokrasiye geçiflin
sa¤lanabilmesi için tarihi so-rumlulu¤unun bir gere¤i oldu-¤una inanmaktad›r.” (11)
12 Eylül sonras› iflçi haklar›
ortadan kald›r›l›rken, Türk-‹fl
yönetimi ödüllendirilmekteydi.
Türk-‹fl yönetimi Genel Sekre-teri Sad›k fi‹DE’yi 12 Eylül son-ras› kurulan hükümete Sosyal
Güvenlik Bakan› olarak gön-dermiflti.
Türk-‹fl’in bu durumu bugün
de ayn› geçerlili¤ini korumakta,
gerek görüldü¤ü her dönem ifl-birlikçi yönü egemenler taraf›n-dan kullan›lmaktad›r. Anlatmak
istedi¤imiz kuruluflundan itiba-ren emperyalizmin yeni-sömür-ge iliflkilerindeki sendikac›l›¤›n,
ülkemizde tarihsel süreç içeri-sinde nas›l kök sald›¤› ve ku-rumsallaflt›r›ld›¤›n›n anlafl›lma-s›d›r. Kald› ki, Türk-‹fl’in nas›l
bir sendika oldu¤u birçok ke-sim taraf›ndan bilinen gerçektir.
‹ktidar kim olursa olsun de¤ifl-meyen bir fley vard›r, o da
Türk-‹fl’in iflbirlikçili¤idir.
D‹SK Hangi ‹htiyaçtan
Kur uldu? Ve Kapat›lana
Kadar Nas›l Bir Süreç
‹zlendi?
As›l burada D‹SK’in tarih
sahnesine ç›k›fl›, kuruluflundan
günümüze evirildi¤i süreç, sen-dikal mücadelenin tart›flmalar›-n›n odak noktas›n› oluflturmak-tad›r. Yani D‹SK’in kuruluflun-daki amaç neydi? Türk-‹fl’ten
kopmalar›ndaki temel ayr›l›klar
neydi? Bugün yürütülen sendi-kal mücadele geçmiflteki söy-lem ve ald›klar› tav›rlarla ne ka-dar örtüflmektedir?
Günümüzde özellikle iflçi
sendikalar›ndaki sendikal mü-cadelenin açmazlar›n›n kayna-¤›n›n neler oldu¤unun ipuçlar›n›
22 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
D‹SK’in kuruluflundan bugüne
yaflananlar çerçevesinde ele al-mak, geliflememenin nedenleri
ya da mücadelenin ve örgütlen-menin büyütülmesi noktas›n-daki hedeflere nas›l ulafl›labile-ce¤ine dair aç›klay›c› olaca¤›n›
düflünebiliriz.
1965 y›l› Zonguldak Kozlu
grevi sonucu Türk-‹fl içindeki
ayr›flma sinyalleri sonras›,
1967 y›l›nda ‹stanbul’da Pafla-bahçe Cam iflçilerinin bafllat-m›fl oldu¤u grev ile netlik kaza-n›yordu.
Türk-‹fl’in karfl› ç›kmas›na
ra¤men, Kristal-‹fl’in greve de-vam etme karar›na destek ve-ren, Petrol-‹fl, Maden-‹fl, Lastik‹fl ve ‹stanbul Bas›n-‹fl sendika-lar›, geçici olarak Türk-‹fl’ten
ihraç edilirler.
Geçici olarak ihraç edilen
sendikalar Kemal Türkler ve ‹b-rahim Güzelce gibi sendikac›la-r›n öncülü¤ünde kendi aralar›n-da Sendikalar Aras› Dayan›flma
Konseyi’ni (SADA) kurarlar ve
yeni bir konfederasyon kurma
çal›flmalar›na bafllarlar. Bu ha-z›rl›klar› ö¤renen Türk-‹fl yöne-timi, SADA’ y› “gayr› milli” ol-makla suçlar. SADA’ n›n Türk‹fl’ e cevab›: “11 milyonluk büt-çesinden 9 milyonu nu, Ameri-kan hükümetinden, AID’ den
sa¤layan Türk-‹fl, milli bir kuru-lufl olma niteli¤ini çoktan yitir-di. … Üstelik teknik uzman ad›
alt›nda Türk-‹fl örgütünün ara-l›ks›z Amerikan ajanlar›n›n
kontrolü alt›na girdi¤i görül-müfltür.
Ard›ndan Maden-‹fl, G›da-‹fl
ve Lastik-‹fl yapt›klar› ortak bir
kongreyle 13 fiubat 1967’de
Devrimci ‹flçi Sendikalar› Kon-federasyonu D‹SK’in kuruluflu-nu aç›klarlar. Sonras›nda di¤er
sendikalar D‹SK’e kat›l›rlar.
Türk-‹fl’e alternatif olarak
kurulan D‹SK, Türk-‹fl’i Ameri-kan sendikac›l›¤› yapmakla
elefltirmifl ve kendisinin “de-mokratik, s›n›f ve kitle sendika-c›l›¤›” n› savundu¤unu söyle-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
mifltir. Bu aç›dan, D‹SK’in ilke-leri ve tüzü¤üyle ortaya koydu-¤u yaz›l› metinlerdeki sendikal
anlay›fl›na bak›ld›¤›nda gerçek-ten de elefltirilecek çok fazla
fley bulunmaz. Örne¤in, iflçi s›-n›f›n›n ideolojisinin sosyalizm
oldu¤u, sendikan›n iflçileri bu
bilinçle e¤itmesi gerekti¤i, grev
ve direnifllerin iflçi s›n›f›n›n mü-cadelesi ve e¤itimi için okul ifl-levi gördü¤ü, sendikal mücade-lenin ücret sendikac›l›¤›yla s›-n›rland›r›lamayaca¤›, sendika-lar›n genel demokrasi mücade-lesi içinde yer almas›, halk›n
çeflitli kesimleriyle, birlik ve da-yan›flmas›n› gelifltirmesi gerek-ti¤i, sendikan›n ba¤›ms›zl›¤›n›n
burjuvaziye ve onun partilerine
karfl› oldu¤u, iflçi s›n›f›n›n ç›kar-lar› ve sömürünün ortadan kal-d›r›lmas› için mücadele eden
partilerle iliflki kurmas›, iflçi s›-niha-n›f›n›n
i kurtulufl mücadelesine destek
vermesi gerekti¤i gibi devrimci
sendikac›l›k aç›s›ndan genel
do¤rular› görmek mümkündür.
D‹SK, 1970 y›l› 15-16 Hazi-ran eylemi, 1975 y›l›ndaki
DGM’lere karfl› mücadele, 16
Mart katliam›ndan sonra “Fa-flizme ‹htar Eylemi”nde yer al-ma, 1 May›s’a sahip ç›kma,
Marafl katliam›na tav›r alma gi-bi s›n›fsal tav›r ve demokratik
mücadele aç›s›ndan olumlu
ad›mlar atm›flt›r. (12)
Bu olumlu örnekler yarat›l›r-ken, belli bafll› olarak tarihe
mal olmufl eylemlerin bafllan-g›ç ve sonuçlar›nda nas›l bir ta-v›r sergilenmifl, eylemin hayata
geçirilmesinde kimler motor
gücü oluflturmufltur, bir de bu
yönden bak›lmas› gerekir.
Dönemin iktidar› taraf›ndan
sendikalar›n yetki alabilmesi
için kurulu bulundu¤u iflkolun-da çal›flan sigortal› iflçilerin en
az 1/3’ünü üye yapma zorunlu-lu¤u, D‹SK’in tasfiyesini hedef-lemekteydi. ‹flçi s›n›f›n›n örgüt-lenme hakk›na aç›k bir sald›r›
olan bu tasar›ya iflbirlikçi Türkkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
‹fl destek verirken, D‹SK yöneti-cileri ise iflçi s›n›f›n› hemen ha-rekete geçirmek yerine çözümü
parlamento ve cumhurbaflkan›
nezdinde yapt›klar› giriflimlerde
ararlar. Ancak bu çaba boflu-nayd›. Çünkü CHP milletvekil-leri desteklerini D‹SK’e de¤il,
AP’ ye vermekteydi ve tasar›
TBMM’de görüflülürken sendi-kal haklarda as›l k›s›tlay›c›
maddeleri önerenler CHP’liler-di.
Tasar› TBMM’den geçince,
çaresiz kalan D‹SK yöneticileri
13 Haziran’da “anayasal hakla-r›n› sonuna kadar kullanarak
direneceklerini” aç›klarlar. An-cak bu direniflin nas›l olaca¤›
konusunda D‹SK yöneticilerinin
kafas› pek de net de¤ildir. 14
Haziran günü Lastik-‹fl sendika-s›nda iflçi temsilcilerinin, ilericidevrimci iflçilerin ›srar› ve D‹SK
yöneticilerinin pasif tutumuna,
radikal tav›r almaktan yana
olan temsilci ve sendikac›lar›
“sakinlefltirme” çabalar›na ra¤-men taban hemen harekete ge-çerek üretimden gelen güçlerini
kullanma kararl›l›¤›ndan vaz-geçmezler.
15 Haziran sabah› ‹stanbul,
Kocaeli, Ankara ve ‹zmir’de ifl-çiler yürüyüfle geçerek iki gün
boyu sürecek olan direnifli bafl-lat›rlar. D‹SK’in uzlaflmac› yan›
ise direniflin ikinci günü tüm
ç›plakl›¤›yla ortaya ç›kar. DEVGENÇ’ lilerin, Türk-‹fl yöneti-mine ra¤men Türk-‹fl üyesi ge-nifl bir iflçi kesimi ve sendikas›z
iflçilerin de kat›larak destek
verdi¤i direniflin ikinci günü ifl-çilerin barikatlarda çat›flmas›n-dan, militan tavr›ndan ürken
D‹SK yönetimi, direnifli bitir-mek için u¤raflmaya bafllar.
D‹SK Genel Baflkan› Kemal
TÜRKLER 16 Haziran’da rad-yodan yapt›¤› konuflmada iflçi-leri evlerine dönmeye, “güven-lik güçleriyle” çat›flmaya gir-memeye ça¤›r›yordu.
Dönemin baflbakan› Süley-man Demirel’in “ayaklanma”
olarak niteledi¤i ve tekelci bur-juvaziye panik yaflatan direnifl
ikinci günün akflam› sona erer.
Ancak oligarfli gereken dersi
alm›fl, iflçiler kararl› direniflle-riyle üzerlerinde oynanmak is-tenen oyunu bozmufltur. Yasa
hükümet taraf›ndan geri çekile-rek iptal edilir.
1980 y›l›ndaki TAR‹fi direni-flinde de uzlaflmac› yüz a盤a
ç›kar. TAR‹fi’in faflistlefltirilmesi
operasyonunu tav›r alarak ifl-yerlerinde direnifle geçen iflçile-re devlet binlerce polis ve aske-riyle sald›r›rken, D‹SK yönetici-leri direnifle sahip ç›kmad›¤› gi-bi direnifl k›r›c›l›¤›na soyunur-lar. ‹zmir’in çeflitli semtlerine
yay›larak günlerce süren dire-nifl, devletin sald›r›s› ve D‹SK
yöneticilerinin eylem k›r›c›l›¤›y-la bast›r›l›r ve 50’si yaral› ol-mak üzere 6000 iflçi gözalt›na
al›n›r. Direnifli k›ran ve iflçileri
teslim olmaya ikna etmeye ça-l›flanlar›n bafl›nda yer alan ise
yak›n geçmiflte D‹SK’in Genel
Baflkanl›¤›n› yapm›fl ve bugün-de Tekstil-ifl Genel Baflkanl›¤›n›
yapan R›dvan BUDAK’ t›r. (13)
12 Eylül Sonras› D‹SK ve
Ça¤dafl Sendikac›l›¤a
Giden Yol
1991 y›l›ndaki önemli gelifl-melerden biri de Yarg›tay’›n 16
Temmuz 1991 tarihli karar›yla
D‹SK’in yeniden faaliyet gös-termesine izin verilmesi ve
D‹SK yöneticilerinin beraat et-mesidir. Bu karardan sonra o
güne kadar kimsenin ortal›kta
göremedi¤i eski D‹SK yönetici-lerinin hemen hepsi birden or-taya ç›kt›. 12 Eylül’le birlikte ifl-çi s›n›f›n› terk eden, D‹SK yeni-den aç›lana kadar da kendi ya-flamlar›n› idame ettirmekten
baflka bir fley düflünmeyen, ki-misi bir flirkette müdür yada
patron olmufl, flimdi eski D‹SK’
i tekrar kuraca¤›z diye tekrar
ortaya ç›kan bu eski yöneticile--
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
23
rin, eski revizyonist siyasal dü-flüncelerinin ve ekonomist sen-dikal anlay›fllar›n›n da çok geri-sine düflmüfllerdi. Çünkü eski
Sovyetler Birli¤inin da¤›lmas›y-la k›blesini kaybeden TKP, ye-nilgi ve y›lg›nl›k psikolojisi için-de iyice sa¤a savrulup eski çiz-gisiyle birlikte kendisini tasfiye
etmifltir.
Eski D‹SK yöneticilerinin de
ayn› dönüflümü yaflad›klar›,
sosyal demokratlaflarak düzen-le bütünlefltikleri, D‹SK’in 1819 Ocak 1992’de toplanan 8.
Genel Kurulu’nda beklenen so-nuçlar›yla birlikte ortaya ç›kt›.
Pusulalar›n› iyice flafl›rm›fl D‹SK
yöneticilerine göre “endüstri-yel-teknolojik geliflmeler iflçi s›-n›f›n›n sorunlar›n›n çözümünde
zorunlu olarak yeni aray›fllara
gidilmesini
gerektiriyordu.”
Çözümü de bulmufllard›: “Ça¤-dafl sendikac›l›k.” Böylece
D‹SK’i bir zamanlar 500 bin
üyelik dinamik bir güç haline
getiren ve pratikte gerekleri ye-rine getirilmese de sözde savu-nulan S›n›f ve Kitle Sendikac›l›-¤› ‹lkeleri bir tarafa b›rak›larak
“ça¤dafl sendikac›l›k” anlay›fl›
Genel Kurulda kabul edildi.
Bu genel kuruldan k›sa bir
süre sonra Haziran 1992’de
D‹SK’in Ören tesislerinde “D‹SK
ve Ba¤l› Sendikalar›n Geniflletil-mifl Ortak Toplant›s›” düzenlen-di. Ören toplant›s› D‹SK’in bun-dan sonra izleyece¤i çizgi konu-sunda iki e¤ilimin birbiriyle mü-cadelesine sahne oldu;
Bir tarafta D‹SK’in geçmifl-teki gibi s›n›f kimli¤ini vurgula-yan mücadeleci bir sendikal
anlay›fl› yine sürdürmesi gerek-ti¤ini savunanlar bulunuyordu.
Ancak Sendikalar›n bu müca-deleci anlay›fl› hayata geçirme-sini sa¤layacak devrimci kad-rolar›n zay›f olmas›, bu e¤ilimin
D‹SK’te belirleyici olmas›n›n
önünde büyük engeldi.
Di¤er tarafta ise, özetle Tür-kiye ve dünya ölçe¤inde de¤i-flen flartlar› öne süren ve bu te--
“Çağdaş sendikacılık”
dedikleri aslında
kapitalizme boyun
eğilerek burjuvaziyle,
devletle uzlaşmanın,
sömürüyü ortadan
kaldırmak için mücadele
etmenin gereksiz
olduğunu söylemenin,
kısacası düzen
sendikacılığının
“çağdaşlık” gibi süslü
kelimelerle
savunulmasından başka
bir şey değildi. ”Kavga
etmeye gerek yoktu”;
“Sorunlar karşılıklı
konuşarak, barış içinde,
diyalogla
çözümlenmeliydi.”
melde s›n›f sendikac›l›¤› de¤il
“ça¤dafl sendikac›l›¤›”, müca-deleci bir tavr› de¤il, sermayey-le uzlaflma ve iflbirli¤ini öne ç›-karan “toplumsal mutabakat”
anlay›fl›n› savunanlar yer al›-yordu.
‹ki e¤ilim aras›ndaki bu mü-cadeleyi zaman›n ruhuna uy-gun olarak “ça¤dafl sendikac›-l›k” çizgisi kazand›. Baflkan Ke-mal NEB‹O⁄LU’ nun toplant›da
yapt›¤› konuflma bunu ilan et-mekteydi: “12 y›lda çok fley
de¤iflti. Bizim kongremize T‹SK
(Türkiye ‹flveren Sendikalar›
Konfederasyonu) baflkan› Sa-y›n Refik BAYDUR geldi. Biz de
önümüzdeki günler içerisinde
T‹SK’i ve genel baflkan› ziyare-te gidece¤iz. Meseleleri oturup
tart›flaca¤›z, biz diyalogdan, de-mokrasinin kural ve kurumlar›-n›n sa¤l›kl› ifllemesinden yana-y›z. Art›k sorunlar› kavgayla
de¤il masada çözece¤iz.”
Sorun meselelerin tart›fl›l-mamas›ndan, karfl›l›kl› diyalog
yürütülememesinden mi kay--
24 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
nakl›d›r? 12 y›lda ne de¤iflti de
bu sonuca var›ld›? Sendikalar
iflçilerin taleplerinin karfl›lan-mad›¤› noktada grev demifltir,
alanlara ç›km›flt›r. Öncesinden
yürütülen birtak›m görüflmeler-den bir sonuç alamad›¤› için ör-gütlü gücünü a盤a ç›karm›flt›r.
Bu durum s›n›flar mücadelesi-nin do¤al bir sonucudur. Bu so-nuç sendikac›lar için zoru, be-deli gerektiren olmas› gerekti-ren bir durumdur. Art›k sorun-lar› kavgayla de¤il, masada çö-zece¤iz yaklafl›m› ile zor ve be-delin gö¤üslenmemesidir. S›n›f-sal mücadele verilmeden hangi
sorun masada çözülmüfltür?
Buradan ç›kacak çözüm ser-mayenin kazançl› ç›kaca¤› bir
çözümdür. Demokrasinin kural
ve kurumlar›n›n sa¤l›kl› iflleme-sinden dem vuran Kemal NE-B‹O⁄LU, hangi demokrasinin
kurallar›ndan ve kurumlar›ndan
bahsetmektedir. Faflizmin hü-küm sürdü¤ü ülkemizde iflçile-rin göremeyip, kendisinin gör-dü¤ü, bildi¤i bir demokrasi mi
vard› ki, böylesi ucube bir tes-pitte bulunmufltu.
Tam da bu tarihlerde Avrupa
Birli¤i bünyesinde 1992 y›l›nda
imzalanan Maastricht anlaflma-s› ile gündeme gelen sosyal di-yalog konusunda Avrupa Özel
Sektör ‹flveren Sendikalar›
(UNICE) Genel Sekreteri D›rk
HUD‹G “ bu alanda yol kat edi-lememesinin as›l sebebinin iflçi
sendikalar›n›n modas› geçmifl
ilke ve ideolojilerde ›srar etme-sini belirterek… ekonominin
sa¤l›kl› bir iflleyifle kavuflturul-mas›n›n gerekti¤ini, ancak
bundan sonra sosyal konularla
ilgilenilebilinece¤inin… Avrupa
sendikalar›n›n bu ba¤lamda es-nekli¤i kabul etmeleri gerekti-¤i… sabah 9, Akflam 5 olarak
bilinen eski moda çal›flma tipi-nin ifllerli¤ini yitirdi¤i… part-ti-me çal›flman›n full-time çal›fl-ma kabul edilmesi ve ek emek-lilik katk›lar›ndan art›k vazge-çilmesi gerekti¤i…” gibi benzer
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
görüflleri ileri sürmektedir.
D‹SK yönetimi o günden bu
yana bu çizgisini gelifltirerek ve
perçinleyerek yoluna devam et-ti. Yeni gelen yönetimler de bu
çizgiden ç›kmad›lar. S›n›f iflbir-likçisi anlay›fl› güçlendirdiler.
Bunun bir ifadesi D‹SK’in iflçi
e¤itimlerinde ele ald›¤› konu ve
içeriklerde bulunabilir. Geçmifl-teki e¤itimler kapitalist sömürü-yü, s›n›fl› toplumlar tarihini, art›de¤eri, iflçi s›n›f›n›n kapitalist
toplumdaki yerini vb. anlat›r-ken, flimdi Avrupa Birli¤inden
gelen yard›mlarla örgütlenen
e¤itimlerin içeri¤ini “liderlik”,
“etkin iletiflim”, “yeni yönetim
teknikleri” ve “sosyal diyalog”
gibi konular oluflturuyordu.
‹flte görüldü¤ü gibi “ça¤dafl
sendikac›l›k” dedikleri asl›nda
kapitalizme boyun e¤ilerek
burjuvaziyle, devletle uzlaflma-n›n, sömürüyü ortadan kald›r-mak için mücadele etmenin ge-reksiz oldu¤unu söylemenin,
k›sacas› düzen sendikac›l›¤›n›n
“ça¤dafll›k” gibi süslü kelime-lerle savunulmas›ndan baflka
bir fley de¤ildi. ”Kavga etmeye
gerek yoktu”; “Sorunlar karfl›-l›kl› konuflarak, bar›fl içinde, di-yalogla çözümlenmeliydi.”
Bugün Türk-‹fl’ in söyledik-lerine bak›ld›¤›nda da bunlar-dan farkl› bir fleyler görülmez.
D‹SK’in Türk-‹fl’ten ayr›lma-s›ndaki etkenleri hat›rlarsak:
- Türk-‹fl Amerikan yard›m-lar›na dayanmaktad›r,
- Türk-‹fl iflçi örgütü olmak-tan ç›km›flt›r,
- Türk-‹fl partiler üstü politi-ka yapmaktad›r,
Ayr›lma nedenleri ile flimdiki
D‹SK’i karfl›laflt›rd›¤›m›zda fazla
bir fley söylemeye gerek kal-mam›flt›r.
Ça¤dafl Sendikac›l›k
R o l ün ü N a s › l
O y n am a k t a d › r ?
“Ça¤dafl sendikac›l›k” görü-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Sivil toplumculukta,
sınıflar gerçeği, burjuvazi
ile proletarya arasındaki
uzlaşmaz çelişkiler de
yoktur. “Devletin kötü
yanları, baskıcı yanları
vardır, bunlar STK’ lar
aracılığıyla
düzeltilmelidir.” Sınıflar
gerçeğinin reddi üzerine
oturan bu burjuva
düşüncenin asıl hedefi,
proletarya diktatörlüğü
düşüncesini, iktidar için
örgütlenme düşüncesini
yok etmektir.
flünün temelinde, emperyalistkapitalist düzene biat, bu düze-nin d›fl›nda baflka alternatif dü-zenin olabilece¤ine inançs›zl›k,
sosyalizme düflmanl›k yatmak-tad›r.
“Ça¤dafl sendikac›l›k” çizgi-si sorun ve sald›r›lar› s›n›fsal bir
temelde ele almaktan kaç›n›r.
Onun için mevcut sald›r›lar ba-z› iktidar odaklar›n›n afl›r›l›klar›-n›n ürünüdür. Dolay›s›yla mev-cut düzen kurumlar›ndan birisi-ne ya da düzen içerisindeki ge-rici ç›kar kutuplaflmalar›na da-yanarak sald›r›lara karfl› dura-bilece¤ine, iflçi s›n›f› lehine bir
tak›m tavizler kopar›labilece¤i-ne inan›r. Bunun en çarp›c› ör-nekleri, AB ile küreselleflmeye
bak›fl› ve burjuva partilerle ilifl-kiler alan›nda görülebilir. Bu
çizgi, ekonomik, sosyal ve si-yasal haklar›n AB ile iliflkiler
sayesinde al›nabilece¤ini umar,
küreselleflmeyi bir tak›m afl›r›-l›klar›ndan ar›nd›r›labilir ama
önüne geçilmez bir süreç ola-rak görür, tüm hesaplar›n› sol
etiketli burjuva partilere göre
yapar.
“Ça¤dafl sendikac›l›k” bu
ideolojik-siyasal
konumuna
ba¤l› olarak kendisini s›n›f mü-cadelesinde iflçi s›n›f›n›n öz sa-vunma örgütü olarak de¤il, “si-vil toplum örgütü” olarak ta-n›mlar. Burjuva düzenin temel
politikalar›n› k›y›s›ndan köfle-sinden elefltirip, burjuva s›n›f ç›-karlar›na dokunmadan “alter-natif projeler” üretmeyi temel
mücadele yöntemi olarak be-nimser. Onun mücadele anlay›-fl› içerisinde s›n›flar mücadelesi
de¤il, tek tek bireylerin hak ve
hukuklar› vard›r. Böyle olunca
da sendikac›l›k prati¤i avukatmüvekkil iliflkisine göre biçim-lenir. Sermayenin ç›karlar› ve
esneme s›n›rlar› onun hareket
alan›n› ve tarz›n› belirler.
“Ça¤dafl sendikac›l›k” ser-maye ile emek aras›ndaki uz-laflmazl›¤› birbirine z›t iki s›n›f›n
mücadelesi olarak görmez. Ta-leplerini s›n›f›n ihtiyaçlar›na gö-re de¤il, sermayenin verebile-cekleriyle s›n›rlar. Kendisini
sermaye s›n›f›n›n ihtiyaçlar› te-melinde konumland›r›r. ”Ayn›
gemide olma” düflüncesi, dav-ran›fl ve eylemini belirler. Her
kriz sonras›nda sermayenin “fe-dakarl›k” istemlerini gönüllü
olarak kabul eder, taban›n ba-s›nc› karfl›s›nda ise en fazla “fe-dakarl›k” ›n eflit biçimde pay-laflt›r›lmas›n› ister.
S›n›f Olgusundan Kaç›flfl››n
Ad›: “S‹V‹L TOPLUM
ÖRGÜTÜ”
Asl›nda birçok Demokratik
Kitle Örgütlerini, sendikalar›
saran hastal›k, sivil toplum ör-gütü vasf›n› benimsemeleri ve
ona uygun ad›m atmalar›d›r. Bu
bak›fl aç›s› da sendikalar› özün-den koparmakta, politikalar›n›
ve mücadelesini ona uygun ya-ni sivil toplumcu bir örgütlen-me belirlemektedir.
“Sivil toplumculu¤un” bu-günkü kullan›l›fl› ile ele al›n›l›fl›-na bakt›¤›m›zda;
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
25
“Sivil toplum, az yada çok
kendili¤inden ortaya ç›kan, bir
grup insan›n ortak bir amaç ya-da ç›kar temelinde bir araya gel-di¤i, kapsama alan›n›n üyeleriy-le s›n›rl› oldu¤u kurulufl ve hare-ketleri kapsar. Birey merkezli bir
toplum kavray›fl›n›n ürünü oldu-¤undan, esas olarak bireyi, do-lay›s›yla toplumu devlete karfl›
güçlü k›lmak ve devletin gücü-nü ve iflleyiflini s›n›rlamak ama-c›yla ortaya konulmufl bir terim-dir. Demokratikleflme talebinin
simgesi olarak sivil toplum anla-y›fl›, otoriter ve bask›c› rejimler
alt›nda kendisini ancak politika
d›fl› alanlarda var edebilen mu-halif hareketlerin, sivil toplum
kavram›na baflvurarak demok-ratikleflme mücadelelerini bir
yurttafl giriflimi olarak tesis et-meye çal›flmalar›n›n yaratt›¤› bu
yeni sivil toplum anlay›fl›, toplu-mun politik alan› (devlet kaste-diliyor) dönüfltürme yada de¤ifl-tirme mücadelesi anlam›n› tafl›-maya bafllam›flt›r. (TÜS‹AD, fel-sefe 2002 kitab›)
Bireycili¤in boy vermesiyle,
sivil toplumculu¤un geliflimi
aras›ndaki ba¤ dikkat çekicidir.
Önce bireycili¤in daha güçlü
oldu¤u bat›da ortaya ç›kmas›,
sonras›nda “sosyalizm öldü”
propagandalar› ile bireycili¤in
körüklendi¤i ülkelere yay›lma-s›, ülkemizde de bireycili¤in ge-lifliminin 12 Eylül sonras›na
denk gelmesi bununla aç›kla-nabilir.
Sivil toplumculukta, s›n›flar
gerçe¤i, burjuvazi ile proletarya
aras›ndaki uzlaflmaz çeliflkiler
de yoktur. “Devletin kötü yan-lar›, bask›c› yanlar› vard›r, bun-lar STK’ lar arac›l›¤›yla düzeltil-melidir.” S›n›flar gerçe¤inin
reddi üzerine oturan bu burjuva
düflüncenin as›l hedefi, prole-tarya diktatörlü¤ü düflüncesini,
iktidar için örgütlenme düflün-cesini yok etmektir.
Tarihte bütün devletler kötü-dür. Böylece proletarya dikta-törlü¤ü de bir faflist Mussolini
ve Hitlerle ayn›laflt›r›l›r. Devletin
s›n›fsal niteli¤i, bir s›n›f›n baflka
s›n›flar üzerindeki tahakküm
arac› oldu¤u gerçe¤i gözlerden
uzak tutulmaya, bilinçler bulan-d›r›lmaya çal›fl›l›r. Öyle ya, bir
yanda devlet, öte yanda sivil
toplum varsa, emekçi s›n›flar›n
burjuva devleti y›kmas›na, yeri-ne halk›n kendi iktidar›n› kur-mas›na ne gerek vard›r?
Bir sivil toplumcu teorisyen
(Gordon White)’in ifadesi: “Bir
baflka ifadeyle. “Pazar” ve “de-mokrasi” ile birlikte “sivil top-lum” 1980’li y›llarda ortaya ç›-kan ve 1990’larda devam eden
hastal›klara deva olan ilac›n si-hirli üçlüsünden biri say›lmak-ta; ekonomik alanda “Pazar”›n,
siyasi alanda “demokrasi”nin
sosyolojik bir karfl›l›¤› olarak
görülmektedir.”
Kapitalizm ile sivil toplum-culuk aras›nda do¤rudan ba¤
bu kadar aç›kt›r.
fiimdi tekrar kald›¤›m›z yere
dönersek; D‹SK Genel baflkan›
Süleyman ÇELEB‹ Tekstil-‹fl
Genel Kurulunda R›dvan BU-DAK’ › “ihanetle” le suçluyor-du. R›dvan BUDAK’›n “Önce
pastay› büyütece¤iz, iflverenler
daha çok kazanacaklar, ondan
sonra büyüyen pastadan iflçi
için pay isteyece¤iz” söylemleri
karfl›s›nda ÇELEB‹’nin hakl› ol-du¤u söylenebilir. Peki, ÇELEB‹
farkl› tutum mu sergilemifltir?
Hay›r, sermayenin konseyi olan
Ekonomik ve Sosyal Konsey’ e
baflkanl›k yapmas› ile göster-mifltir.
D‹SK, “Evime ekmek götür-meyi seviyorum”, “Fabrikam›
seviyorum”, “‹flimi seviyorum”,
“Üretim araçlar›n› seviyorum”
söylemleri ile kime ne gibi bir
mesaj vermektedir?
D‹SK Genel Baflkan› Süley-man ÇELEB‹’ nin verdi¤i bir rö-portaj da: “Sermaye ne istiyor
burada? Daha büyümek istiyor,
daha çok para kazanmak isti-yor. Ama o büyüyünce, bizim de
istedi¤imiz oluyor iflte; ‹flsizli¤e
26 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
karfl› yeni istihdam oluflmufl olu-yor. ” Süleyman ÇELEB‹’ de,
R›dvan BUDAK’ ta sonuçta ayn›
fleyleri söylemektedir.
Yine Süleyman ÇELEB‹’nin
TÜS‹AD Yüksek ‹stiflare Kurulu
Baflkan› Mustafa KOÇ için aç›-lan dava hakk›ndaki görüflleri:
“Say›n Baflbakan benim hak-k›mda da suç duyurusunda bu-lunsun. Bu konuda benim üye-lerim benim hakk›mda ne tepki
koyarlarsa, Mustafa KOÇ hak-k›nda da ayn› tepkiyi koyacak-lard›r. Mustafa KOÇ’u da di¤er-lerini de ay›rt etmeden özgür-lükler konusunda soka¤a ç›ka-r›z, eylem yapar›z. Bu önemli
insanlar›n ülkenin sorunlar›n›
konuflmalar› demokratik hakla-r›d›r.”(Sabah Gazetesi,23 Aral›k
2005,s.7.)
Süleyman ÇELEB‹’nin bu
aç›klamalar›ndan sonra serma-ye çevrelerinden kendisini des-tek aç›klamalar› gelir. ÇELEB‹
k›bleyi öyle bir kaybetmifltir ki,
ne tarafa dönece¤ini unutmufl,
düz durdum olmad›, tersine dö-neyim belki olur demektedir.
R›dvan BUDAK ve Süley-man ÇELEB‹’nin ortaklaflt›¤›
söylemler noktas›nda, TÜS‹AD
ve koro halinde iflverenler eko-nomik istikrar noktas›nda geli-flen muhalefeti ve kamuoyunu
yan›ltmak için s›kl›kla benzer
cümleler kurarlar. Sermaye ke-simi, y›llard›r kendilerinin büyü-mesi ile çal›flanlar›n rahata ere-ce¤ini söylemiyorlar m›? Bu te-keller de¤il mi karlar›na karlar
katarak devasa büyüklüklere
ulaflm›fllar ama iflçiler için de¤i-flen bir fley olmam›flt›r. Sendika-lar, s›n›fsal bak›fltan uzak dura-rak, kapitalizmin sonsuz hük-müne inanarak, çareyi serma-yenin kazanc›ndaki art›fl ile
kendi kurtuluflunda nas›l bula-cakt›r? Tarihin hiçbir dönemin-de, sömürünün oldu¤u yerde
sömürülenin kurtuluflu ya da
kendi deyimleri ile pastadan
pay kapma gibi bir rüya söz ko-nusu olmam›flt›r, olmazda.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Kamu Emekçileri
Ö r g ütl en me si ve K ES K
1989 y›l›nda iflçilerin bahar
eylemselli¤ini t›rmand›rd›¤› sü-reçle beraber, kamu emekçileri
içerisinde de k›p›rdanmalar
bafllamaktayd›. Kamu emekçi-leri, dernekleflme çal›flmalar›-n›n yayg›nlaflmas› sonras› sen-dikalaflman›n gereklili¤ini alan
eylemleri ile sürdürmekteydi.
Burada kamu emekçilerinin
dernekleflme ve sendikalaflma
sürecini tarihsel olarak ele al-maktan öte belirli kesitler çer-çevesinde de¤erlendirme az
çok yaflanan süreci aç›klaya-cakt›r.
KESK’in tüm dönemlerinde
a¤›rl›kl› olarak yönetim kade-melerinde bulunan anlay›fllar›n
yok sayma çabas›na ra¤men,
Kam-Sen, Sa¤l›k-Sen ve BemSen gerçekli¤i kamu emekçile-rinin gerçekli¤idir. Bu anlay›fl-larca KESK’in yay›n organla-r›nda tarihçe k›sm›nda bafl›n-dan bugüne Kam-Sen, Sa¤l›kSen ve Bem-Sen’e yer verme-meleri tarih gerçekli¤ini orta-dan kald›rmaz. Hiç kimse ya-flanm›fl tarihsel süreci sonradan
kendine göre belirleyemez.
Böylesi bir belirlemede ›srar et-mek, asl›nda kendi gerçek yü-zünün gizlenmesi çabas›d›r. Bu
anlay›fl her fleyi kendi merke-zinde gören, kamu emekçileri
mücadele tarihine ipotek koy-maya çal›flan bir anlay›flt›r. Do-lay›s›yla kimsenin gücü kamu
emekçilerinin mücadele süreci-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
ni çarp›tmaya yetmeyecektir.
Bu noktada Sa¤l›k-Sen ve
Bem-Sen Tüzü¤ünde grev ve
toplu sözleflme ibaresiyle bera-ber kurulmufl ilk sendikalar-dand›r. Birçok kesim taraf›ndan
kamu emekçilerinin sendika-laflmas› ve eylemsellik sürecine
girmesine daha erken gözüyle
bakarken, Kam-Sen süreci
bekleyerek bir yerlere var›la-mayaca¤› ve örgütlenmenin
iradi bir biçimde yürütülmesi ve
kitlelere güven duyulmas› ge-rekti¤ini önüne koymaktayd›.
‹SK‹ önünde gerçeklefltirilen on
binin üzerindeki kitlesel eylem,
kitleye güven ve do¤ru bir ira-denin süreci açabilece¤inin ce-vab›yd› bir bak›ma.
Kamu emekçileri cephesin-de sürecin iradi olarak aç›lmas›
ile beraber, ifl kollar›nda ard› s›-ra sendikalar kurulmaya bafl-land›. ‹lginç olan bir fley vard›
ki, son y›llarda ayn› anlay›fllar,
güçleri birlefltirmek ad›na ortak
örgütlenme vb. aç›l›m›n› ortaya
atarak, sendikalar›n tek çat› al-t›nda örgütlenmelerini savun-maktad›rlar. Ancak bu anlay›fl-lar, tek tek iflkolu düzeyinde
sendikal örgütlenmelerin oldu-¤u ilk y›llarda sa¤l›k iflkolunda
kurulu olan Sa¤l›k-Sen varken
Tüm Sa¤l›k-Sen’i ve belediye
iflkolunda kurulu olan Bem-Sen
varken Tüm Bel-Sen’i kurma
ihtiyac› duymufllard›r. O gün-lerde kurulu olan sendikalar›n
gücünü birlikte büyütmeyi dü-flünmeyenler, bugün güçlerin
birlefltirilmesi ad›na hareket et-tiklerini söylemektedirler. Bu
sendikal anlay›fllar geçmifle yö-nelik öz-elefltiri vermeden, güç-lerin birlefltirilmesi söylemeleri-ne nas›l bir aç›klama getirebilir-ler? Bu anlay›fllar “dün dündür,
bugün bugündür “ yaklafl›m› ile
her fleyi kendi merkezinde gör-müfl, böyle görmeye de devam
etmektedirler.
Kamu emekçileri KESK’i
oluflturana kadar geçen süreçte
de¤iflik dönemlerde de¤iflik
platform adlar› ile eylem ve et-kinliklerini
sürdürmüfllerdir.
Ama bunlardan baz›lar› 20 Ara-l›k 1994 ifl b›rakma, alanlara
kitlesel ç›k›fl eylemi ve 17-18
Haziran 1995 Ankara K›z›-lay’da 2 günlük geceli-gündüz-lü oturma eylemi, kitlelerin ka-t›l›m›, kamuoyunun ilgisi ve
sendikalar›n süreci aç›s›ndan
dönemsel bir öneme sahip ol-du¤u söylenebilir. Bu sürece
kadar gerçeklefltirilen eylemler
karfl›s›nda, siyasi iktidar bir çok
kamu emekçisini soruflturma,
sürgün, cezalar ve gözalt›larla
sindirme giriflimini sürdürmüfl,
tüm bu olanlara ra¤men 20
Aral›k ifl b›rakma eylemi tüm
iflyerlerinde baflar› ile hayat
bulmufl ve beklenenin üstünde
bir kitlesellikle alan eylemi ger-çeklefltirilmifltir. Süreç içerisin-de sendikal örgütlenmeye du-yulan güvenle 17-18 Haziran
1995’teki K›z›lay’da 2 günlük
oturma eylemi 150 binlik kitle-sellikle doru¤a t›rmanm›flt›r.
Yönetimde anlay›fllar›n öngör-medikleri bir kitlesellik karfl›-s›nda ne yapacaklar›n› flafl›r-mas› ve kitlenin bir an önce ge-ri gönderilmesi çabas› sonucu
kitlelerde a盤a ç›kan umutsuz-luk ve güven bunal›m› bu gün-leri yaratm›flt›r.
Kamu Emekçileri Konfede-rasyonu (KESK) kurulduktan
sonra da yönetimlerde yer alan
hakim anlay›fllar gün geçtikçe
geriye gidiflin ve erimenin mi-marlar› olmaktad›rlar.
1998 y›l›nda siyasi iktidar›n
geliflen sendikal mücadeleyi
denetim alt›na alma ihtiyac›n-dan kaynakl› olarak ortaya att›-¤› Sahte Sendika Yasas› karfl›-s›nda da benzer tutum sergilen-mifltir. Yasa Tasar›s›n›n Meclis
gündemine geldi¤i gün 4 Mart
1998 ‘de illerden gelen kitle ile
K›z›lay’da gerçeklefltirilen otur-ma eylemine polis gaz ve cop-lar›yla sald›rm›fl, ayn› günün
akflam›
kitle
da¤›t›lm›flt›r.
KESK yönetimi yine ayn› tavr›
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
27
sergileyerek, ertesi gün K›z›-lay’a gelifl haz›rl›klar› yapan kit-lenin gelifline engel olarak geri
dönüfl karar›n› hayata geçir-mifltir. Kalan kitle bu tutuma
inat 5 Martta tekrar yürüyüfle
geçmifl ancak geri dönüfl kara-r› alan KESK MYK’s› ortal›klar-da yoktur. KESK’in resmi ya-y›nlar›nda ve Genel Kurullar›n-daki sinevizyonlarda 4 Mart di-renifli gösterilirken ve dillendiri-lirken, 5 Mart ›srarla gösteril-memekte ve de söylenmemek-tedir. Çünkü 5 Marttaki yürüme
kararl›l›¤›nda kendileri yoktur
ve kalan kitleyi yaln›z b›rakan-lar da KESK MYK’s›d›r.
Bu ikircikli tutum sonucu
4688 say›l› Sendikalar Yasas›-n›n ç›k›fl›na da engel olunama-m›flt›r. Uzunca bir süre 4688
say›l› yasan›n çerçevesi içeri-sinde debelenen bir sendikac›-l›k yürütülmektedir.
Önceleri bu yasan›n kendi
lehimize olan yönlerini de¤er-lendirmeliyiz yaklafl›m› sürdü-rülmüfl, sonras›nda da görül-müfl ki, kamu emekçileri yönü-ne olan geliflmenin olmas› bir
tarafa KESK’in kendisi dönüfl-meye yüz tutmufltur.
Özellikle toplu görüflmeler
sürecinin bir oyundan ibaret ol-du¤unu anlayan KESK MYK’s›
toplu sözleflme ve grev hakk›n›
da ILO’ya havale etmifl durum-dad›r. Grev ve toplu Sözleflme
hakk›n› kazanana kadar, olufl-turulacak bir program ve sür-dürülecek mücadelede ›srar ye-rine, sadece 15 A¤ustos’taki
toplu görüflmeler döneminde
görüflmelerden çekiliyoruz söy-leminden öte bir çaba yürütme-mektedir. Toplu görüflmelerden
çekilmenin ya da kat›lmaman›n
gere¤ini yerine getirmemek,
kitleler nezdinde inand›r›c›l›¤›n›
da yitirmektedir.
Kamu emekçilerinin ç›k›fl›n-daki bedeli gö¤üslemekten ka-çan, zaman içerisinde yönetim
kademelerine yerleflen refor-mist ve uzlaflmac› bu anlay›fllar
Sendikaların
mücadelesinin
değişmeyen yanı sınıf
ideolojisidir. Sendikaların
tarih sahnesine çıkışında
temel olan sınıf ideolojisi
hiçbir zaman tahrip
edilemez ve bu temelden
yoksun bir mücadele
yürütülemez. Bunu dile
getirirken, sadece “sınıf”
kavramı ile yatıp kalkmak
yeterli değildir. Sınıf
kavramını, yani işçi sınıfı
ideolojisini örgütlenmeye
dönüştürmektir. Bunun
yolu sınıf kavramını
lafazanlık olarak
sürdürüp, bir şeyler
yapmamanın gerekçesi
olmaktan çıkarıp, ona
uygun mücadeleyi hayata
geçirmek ve kitlelerle
bağını oluşturmaktan
geçer. Dolayısıyla sınıf ve
kitle sendikacılığı temel
alınmalıdır.
geliflen tüm sald›r›lar karfl›s›nda
gittikçe savrulmufl, kendilerine
olan güvensizli¤in sonucu kitle-nin güvenini kaybetmifl, geli-nen aflamada sendikal yetki
dönemlerinde aç›klanan ra-kamlarla Kamu-Sen ve MemurSen’den sonra 3. Konfederas-yon durumundad›r.
1990’l› y›llar›n bafl›nda ka-mu emekçileri bünyesinde tek
sendika olan KESK meflruluk
temelinde örgütlenmesini sür-dürmüfl, sonras›nda devlet eliy-le kurdurulan sendikalar›n geri-sinde bir nicelli¤e düflmüfltür.
Kuflkusuz sadece nicellik aç›-s›ndan KESK’in durumunu
elefltirmek do¤ru de¤ildir. Bura-da önemli olan ka¤›t üzerinde
yap›lan üye kay›tlar› ile örgüt--
28 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
lenmeyi temel almak yanl›fll›¤›-d›r. Yap›lan üyelerin ne kadar›-n›n s›n›fsal temelde örgütlendi-¤i önemlidir. Örgütlenmeyi bu
noktada gelifltirmeyen bir bak›fl
aç›s› zaman içerisinde yapt›¤›
üyeleri gerici-faflist sendikalara
kapt›rmas› da do¤ald›r.
Kamu emekçileri sendikal
hareketinin ç›k›fl› itibariyle dev-rimcilerin iradesinin oldu¤u,
dolay›s›yla belli bir süreç sendi-kal hareket örgütlenme, eylem
ve etkinliklerde yükselifl y›llar›
yaflam›flt›r. ‹lerleyen y›llarda
KESK’in sürekli bir geriye gidi-fli bugün yaflanan sonuçlarla
ele al›namaz. Örgütlenmede
yaflanan erime, mücadele çiz-gisindeki etkisizlik, KESK’e si-rayet eden politikalardan da
kaynakl›d›r.
Türk-‹fl ve D‹SK’e etki eden
uluslararas› sendikalar›n rolü,
zaman içerisinde KESK’i de et-kisine alan etkenlerden birisidir.
KESK, Avrupa Sendikalar
Konfederasyonu ETUC’un bir
üyesidir. ETUC, Avrupa ‹flve-renler Konfederasyonlar› UNI-CE, Kobiler üst örgütü UEAP-ME, Kamu ‹fltirakli ve Kamusal
‹flletmeler Merkezi CEEP ara-s›nda ortak çal›flma olan “Yete-neklerin ve Niteliklerin Geliflti-rilmesi Konular›nda Ömür Bo-yu E¤itim ‹çin Eylem Çerçeve-si” 15 Mart 2002 tarihlerinde
yukar›da bahsedilen sosyal
partnerler taraf›ndan Barcelona
zirvesine ortak olarak sunuldu-¤una dair, May›s 2002 tarihli
bildirgeyi haz›rlayan KESK
Uluslar aras› ‹liflkiler Uzman›
ayn› zamanda bu Çal›flma Gru-bu Üyesi, P›nar EROL taraf›n-dan aktar›lan metini inceleye-cek olursak;
II. Bölümün Sosyal Partner-lerin Yaklafl›m› k›sm›nda 7.
Maddede “….Her üye devlette
yeteneklerin gelifltirilmesi ve
nitelik kazan›lmas›n›n iflletme-ler ve çal›flanlar›n ortak ç›kar›
olarak anlafl›lmas›na h›z kazan-d›rmak, yeteneklerin gelifltiril-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
mesinde her düzeyde sosyal
partnerlerin ortak sorumluluk-lar› oldu¤unu onaylamak ve ta-raflar›n iflbirliklerini art›rmak...”
8. Maddesinde “Bu insiyati-fin baflar›s›, sosyal diyalo¤un
yan› s›ra flunlara ba¤l›d›r: Her
iflletmenin, çal›flanlar›n yete-neklerini gelifltirmeyi, baflar›s›
için mutlaka gerekli saymas›,
her çal›flan›n kendi yetenekleri-ni gelifltirmeyi kendi çal›flma
yaflam› için mutlaka gerekli ha-le getirmesi, Devletin ve yerel
topluluklar›n e¤itim olanaklar›-n› rekabet edebilirlik ve sosyal
uyumu gözeterek art›rmas›.”
Asl›nda 7. ve 8. Maddenin
anlatt›klar› D‹SK ile ilgili R›dvan
BUDAK’›n “Önce pastay› büyü-tece¤iz, iflverenler daha çok ka-zanacaklar, ondan sonra büyü-yen pastadan iflçi için pay iste-yece¤iz” ve Süleyman ÇELE-B‹’nin “Sermaye ne istiyor bu-rada? Daha büyümek istiyor,
daha çok para kazanmak isti-yor. Ama o büyüyünce, bizim de
istedi¤imiz oluyor iflte; ‹flsizli¤e
karfl› yeni istihdam oluflmufl olu-yor. ” söylemlerinin kayna¤› bi-rebir örtüflüyor. Yani R›dvan BU-DAK ve Süleyman ÇELEB‹
derslerini iyi ezberlemifller.
IV. Öncelikler K›sm›n›n 15.
Maddesinde; “‹flletme düzeyinde
yeteneklerin tan›mlanmas› in-san kaynaklar› politikas›n›n, ifl-letmedeki tüm çal›flanlar› kap-sayan temel ekseni ve derinle-mesine bir sosyal diyalog konu-su haline gelmelidir. fiirketin ifl
stratejisinin baflar›s› için toplam
yetenek geliflim plan› üzerine
karar vermek en üst düzey yö-netimin sorumlulu¤undad›r; ye-tenek ihtiyaçlar›n›n tan›mlan-mas› ve karfl›lanmas› iflverenle-rin ve çal›flanlar›n ortak çal›fl-malar›n› gerektirmektedir.” An-lat›lmaya çal›fl›lan flirketin bafla-r›s›d›r. Di¤er ayr›nt›lar, bu teme-le hizmet edecek olan çal›flanla-r›n entegre edilmesidir.
25. maddesinde “… üye
devletlerde kamu yetkilileri ile
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
ulusal sosyal partnerler aras›n-daki görüflmeleri ilerleterek,
yap›sal fonlar›n kullan›m›n›,
özellikle de Avrupa Sosyal Fo-nunun kullan›m›n›, sosyal part-nerleri bu konuda insiyatifler
gelifltirmek konusunda daha
fazla teflvik edecek flekilde
yönlendirerek…” Çokça tart›fl›-lan bu fonlar›n da¤›t›lmas›n›n
hangi amaca hizmet etti¤i tüm
ç›plakl›¤› ile ortadad›r.
D‹SK devrimci sendikac›l›k-tan Ça¤dafl Sendikac›l›k çizgi-sine do¤ru böyle yol ald›. Bu-gün geldi¤i nokta itibariyle h›z-la savrulmaya devam etmekte-dir. KESK’te ç›k›fl› itibariyle ya-rat›lan devrimci sendikac›l›k
çizgisini ad›m ad›m terk eder-ken, direkt ifade etmese de do-layl› yollardan D‹SK’in bir ad›m
gerisinde yol almaktad›r. Y›llar-dan beri KESK’e hakim refor-mist anlay›fllar›n AB konusun-daki beklentileri, Eme¤in Avru-pas› gibi söylemler örgütlenme-lerin lehine de¤il, tam tersine
Avrupa’da oldu¤u gibi ülkemiz-de de gerilemelere, hak kay›p-lar›na neden olmufltur.
Yukar›da ortak hareket edi-len projelere imza atan, uluslar
aras› sendika ad› alt›nda
ETUC’un üyeli¤inde sürdürülen
bir sendikac›l›k ile ülkemizde
ç›kar›lan Kamu Yönetimi Temel
Kanun, Yerel Yönetimler Yasas›,
Sosyal Güvenlik Genel Sa¤l›k
Sigortas› vb. yasalara karfl› na-s›l bir mücadele yürütülebilir?
Bugün tüm iflyerlerinde Toplam
Kalite Yönetimi ad› alt›nda sür-dürülen çal›flmalarla çal›flanla-r›n örgütlenmesini, sendikalar›
etkisiz hale getirmesini amaçla-yan, esnek çal›flmay›, sözlefl-meli çal›flmay› yerlefltiren bu
uygulamalar›n savunucusu ko-numdaki ETUC’un etkisinde
mücadele ediyor görünmek sa-mimi bir yaklafl›m de¤ildir. Bu
anlay›flla mücadele yürütmek
hiçbir sald›r›ya karfl› koyama-yaca¤› gibi, gerçekte böyle bir
niyette tafl›mamaktad›r.
NASIL B‹R SEND‹KA,
NASIL B‹R SEND‹KAL
MÜCADELE
Dünyada kapitalizmin geli-flip yayg›nlaflmas› ile sermaye
hâkimiyetinin do¤al sonucu
kendine karfl› s›n›f› yani iflçi s›-n›f›n› da yaratm›flt›r. Dünyada
s›n›flar mücadelesinin tarihsel
geliflimi aç›s›ndan, yaklafl›k
300 y›ll›k iflçi s›n›f› mücadelesi
birçok deneyimi de a盤a ç›-kartm›flt›r. Bunca y›ll›k tarihsel
süreç içerisinde iflçi s›n›f› say›-s›z bedeller ödemifl, sonucunda
da çok ciddi kazan›mlar elde
etmifltir.
Sendikalar iflçi s›n›f›n›n öz
örgütlülükleri olup, mücadele
biçimlerinde farkl›l›klar da tafl›-maktad›r. Ancak sendikalar›n
mücadelesinin de¤iflmeyen ya-n› ise s›n›f ideolojisidir. Sendi-kalar›n tarih sahnesine ç›k›fl›n-da temel olan s›n›f ideolojisi
hiçbir zaman tahrip edilemez
ve bu temelden yoksun bir mü-cadele yürütülemez. Bunu dile
getirirken, sadece “s›n›f” kavra-m› ile yat›p kalkmak yeterli de-¤ildir. S›n›f kavram›n›, yani iflçi
s›n›f› ideolojisini örgütlenmeye
dönüfltürmektir. Bunun yolu s›-n›f kavram›n› lafazanl›k olarak
sürdürüp, bir fleyler yapmama-n›n gerekçesi olmaktan ç›kar›p,
ona uygun mücadeleyi hayata
geçirmek ve kitlelerle ba¤›n›
oluflturmaktan geçer. Dolay›-s›yla s›n›f ve kitle sendikac›l›¤›
temel al›nmal›d›r.
Sendikalar, iflçi s›n›f›n›n öz
örgütlülükleri olmakla beraber,
iflçi s›n›f› mücadelesinin bütü-nünü kapsamaz, iflçi s›n›f› mü-cadelesinin bir parças›n› olufl-turur. Nas›l ki, iflçi s›n›f› müca-delesini salt sendikal politika ve
örgütlenme olarak yürütmek
yanl›fl sonuçlar› do¤uraca¤› gi-bi sadece bir parças› oldu¤unu
düflünerek önemsemeyen bir
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
29
tarzda bak›fl aç›s›na sahip ol-makta di¤er bir yanl›fl sonucu
do¤urur.
Bu durumda ülkemiz koflul-lar›nda, nas›l bir sendikal mü-cadele sorusunun yan›t› veril-mek kayd›yla gerçekçi olacak-t›r.
Ülkemizin ekonomik, siyasi,
askeri, bak›mdan yeni-sömür-ge ba¤›ml›l›k iliflkileri içerisinde
oldu¤u gerçe¤inden hareketle,
sendikal mücadelenin hangi
süreçlerde ve koflullarda gelifl-ti¤i, bugünlere nas›l gelindi¤i
aç›kl›¤a kavuflmadan, günü-müz sendikal mücadelesini
do¤ru tahlil etmek ve çözüme
ulaflt›rmak da mümkün olma-yaca¤›ndan, nas›l bir sendika
ve sendikac›l›k sorusunun ya-n›tlar›n› yukar›daki aç›klamala-r›n göz önünde bulundurulmas›
ile daha anlafl›l›r olacakt›r. Gö-rünen yan, ülkemiz koflullar›n-daki sendikal mücadelenin bu
biçimiyle olamayaca¤›, böylesi
bir anlay›flta ›srar›n örgütlen-meyi gelifltirmeyece¤i gibi tü-kenmenin de önünü alamaya-cakt›r.
Bugün sendikalar›n genel
olarak yaflad›¤› sorunun kayna-¤›n›n ideolojik oldu¤unu kavra-madan do¤rular› bulmak da
olanaks›zd›r. Sendikalar hiçbir
fley yapm›yor mu? Hay›r, tabi
ki bir fleyler yap›yor. Örgütlen-me, eylem ve etkinlik vb. çer-çevede bir dizi mücadele yürü-tülüyor ancak sonuçlar al›na--
m›yor. As›l sorun da nas›l bir
örgütlenme yarat›ld›¤›, nas›l bir
mücadele verildi¤idir.
Günümüzdeki
yürütülen
sendikal mücadelenin, emper-yalizmin denetimindeki uluslar
aras› sendikalar eliyle müdaha-le edilmesi sonucu, s›n›fsal mü-cadelenin yok edilmeye çal›fl›l-mas› ve yerine ça¤dafl sendika-c›l›k tarz›n›n yerlefltirilmesi ile
sendikalar›n sistemi hedef al-mayan birer sivil toplum örgüt-lerine nas›l dönüfltürüldü¤ünü
tek tek aç›klad›k. fiimdi bu sen-dikal politikalar› uygulayan re-formist bak›fl aç›s›n›, geçmifl ve
günümüzle ele almakta fayda
vard›r.
Yaklafl›k bir as›r önceki re-formizmin tespiti noktas›nda
“Politika ile ekonomi aras›ndaki
karfl›l›kl› iliflki üzerine bir baflka
görüfl-Almanya ve di¤er ülke-lerde benzeri tipteki sendikal
hareketle en iyi flekilde temsil
edilen trade-unioncu -reformist
görüfl- proletaryan›n iktisadi ve
politik örgütlerinin paralel varl›-¤›, bu örgütlerin eflitli¤i görüflü-dür. Bu görüfle göre politika ve
ekonomi birbirine kar›flsa da,
bu ancak önderlerin personel
bilefliminin ayn› olmas›ndan
dolay›d›r, kesinlikle bunlar›n
bizzat iflçi s›n›f›n›n mücadele-sinde birbirlerine ba¤l› olmas›n-dan de¤il. Burada ekonomi,
orada politika. Bu görüfl daha
savafl öncesi vard›, savafl s›ra-s›nda özel bir geliflme gösterdi
30 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
ve savafl sonras› literatürde
özel olarak detayl› bir flekilde
ortaya kondu. Burada, iktisadi
ve politik örgütlerin iflbirli¤i
üzerine kendine özgü bir görüfl-le, kapitalizmin olumsuz yönle-rini düzeltmeyi amaçlayan –el-bette ki- reformist bir görüflle
karfl› karfl›yay›z. Reformizmin
özü, tam da onun kapitalizme
karfl› mücadeleyi de¤il, kapita-lizmin olumsuz yönlerine karfl›
mücadeleyi kendine görev
edinmesinde yatmaktad›r. Bu,
biz komünistlerin karfl› karfl›ya
bulundu¤u, mücadele etti¤imiz
ve daha uzun zaman da müca-dele etmemiz gereken ikinci
görüfl ya da anlay›flt›r.
… politikan›n ekonomiye
göre önceli¤inden, yani politik
örgütün iktisadi örgüte karfl›
önder rolünden ve ekonomik
mücadele ile politik mücadele-nin kaynaflmas›ndan oluflan
devrimci marksizmin görüflüne,
komünistlerin görüflüne geliyo-ruz. Politika ile ekonomi aras›n-daki karfl›l›kl› iliflkiye iliflkin ko-münist görüfllerimizin özü, bu
iki mücadele türünün bu kay-naflmas›nda yatmaktad›r; ikti-sadi mücadelenin genel s›n›f
mücadelesi çizgisi üzerinde
yönlendirilmesinde, hareketi bir
üst aflamaya ç›karmak, onu
geniflletmek ve gelifltirmek, ça-t›flmaya kat›lan iflçileri tüm iflçi
s›n›f›n› ilgilendiren sorunlarla
karfl› karfl›ya getirmek amac›y-la de¤erlendirmede, sendikal
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
harekete komünist partisi tara-f›ndan önderlik edilmesinde
yatmaktad›r.” (14)
Geçmiflte y›llar önceki refor-mizmin sendikalar içerisinde
yürüttü¤ü mücadelede kapita-lizmin olumsuz yönlerini düzelt-meyi amaçlayan görüflleri sol
içerisinde yer al›rken, ilerleyen
y›llarda yani bugün emperyaliz-min uluslar aras› sendikal ör-gütlenme ad› alt›nda belirledi¤i
politikalar›n sahiplenicisi konu-mundaki ça¤dafl sendikac›l›k
çizgisini benimseyen reformizm
olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Reformizm’in ekonomi- po-litika iliflkilenmesine yönelik
bak›fl aç›s›ndaki çarp›kl›k sonu-cu iflçi s›n›f› mücadelesini sen-dikal mücadele boyutunda
kavramaktad›r. ‹flçi s›n›f› müca-delesi, ekonomik, politik ve
ideolojik mücadele çerçevesin-de yürütülmedi¤inde varaca¤›
sonuç ekonomizm ve düzen
sendikac›l›¤›d›r.
“Ekonomizmin, trade-uni-on’culu¤un daniskas› bu ide-oloji, tam da bu parça-bölük
pratik temelinde büyümüfltür.
Mücadelelerin genellefltirilmesi
yerine, tek tek mücadelelerin
deneyimlerinden iflçi hareketi-nin geliflmesinin genel yasalar›-n› ç›karmak yerine, trade-uni-on’cu ideologlar, iktisadi müca-delenin politik mücadele ile
hiçbir ba¤›n›n olmad›¤›, iflçile-rin ayr›m gözetmeksizin iktisadi
mücadelelerinde (bir bütün ola-rak) bütün s›n›flardan ve parti-lerden iyi niyetli insanlara da-yanabilece¤i fleklindeki görüflte
doru¤una ulaflan görüfller gelifl-tirdiler. Anglo-Amerikan tradeunion’culu¤un politikas›n›n ve
takti¤inin özünün tam da bura-da yatt›¤›n› biliyorsunuz.
Ama her iktisadi mücadele-nin deneyimi bize, trade-uni-on’cular›n bu sefil felsefesinden
bambaflka bir fley ö¤retiyor. …
iflçi s›n›f›, burjuva yasalar›n›n
en az›ndan kolektif eylem, ta-leplerin kolektif olarak öne sü-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
rülmesi, bu taleplerin kolektif
haz›rlanmas›, bunlar›n tart›fl›l-mas› vs. haklar›n› tan›mas› için
uzun bir mücadele yürütmek
zorunda kald›. Ve iflçiler kendi-lerinin en temel, hayati önem-deki talepleri u¤runa bu müca-delede, taleplerin öne sürülme-sine uzun hapis cezalar›n›n bi-çildi¤i grevlerdeki devlet ayg›-t›yla çat›flmalarda, basit müca-dele yöntemlerinden, daha ge-nel niteli¤e sahip yöntemlere
geçtiler. ‹flverenlerle ve burjuva
devletle çat›flma gerçe¤inden
politik ders ald›lar; çünkü, bu-nunla burjuva devlet sisteminin
özünü tan›d›lar.” (15)
Bugün de sivil toplumcu gö-rüflü savunan reformizm, za-man zaman kitleleri mücadele-ye katmay› esas almak yerine,
temsili düzeyde kat›l›m, sorun-lar› diyalogla çözme gibi bir tu-tumu esas almaktad›r. Bak›ld›-¤›nda
Cumhurbaflkan›ndan
medet umma, Anayasa Mahke-mesi sonucunu bekleme yada
A‹HM’den beklenti fleklindedir.
Reformizmin, kitlelerin müca-dele içerisinde politik dönüflü-mü gibi bir dertleri yoktur.
“Bu felsefe, modern sosyaldemokrasinin özü, manevi içe-ri¤i, bel kemi¤idir. Ve modern
iktisadi mücadelelerin özünü,
karakterini, ve önemini, boyut-lar›n›, geliflmesini ve yolumuza
ç›kan engelleri tan›mak ve kav-ramak istiyorsak, iflçi kitleleri
içinde böylesi görüfllerin tem-silcilerinin hala bulundu¤unu
ve uluslar aras› reformizmin te-orisinde ve prati¤inde flunlar›
yapmak istedi¤ini göz önünde
bulundurmal›y›z: 1.Ekonomiyi
ve politikay› birbirinden ay›r-mak, 2.S›n›f mücadelelerinde
bir taraf olmas›na ra¤men bur-juva devleti tarafs›z olarak gös-termek, 3.Modern burjuva dev-leti s›n›flar üstünde bir hakem
olarak göstermek, 4.‹flçi s›n›f›-n›n görevinin kapitalist sistemi
devirmek de¤il, kapitalizmin
olumsuz yönlerini düzeltmek
oldu¤u inanc›n› kitlelere tafl›-mak.” (16)
ICFTU eski baflkanlar›ndan
Vetter’in sendikalar›n rolü ne
olmal› ? sorusuna “Sendikalar
Sistemi elefltirmemelidir. Sen-dikalar›n görevi emekçilerin ç›-karlar› do¤rultusunda pratik
çözümler aramakt›r.” Bu söy-lem sendikalar taraf›ndan gü-nümüzde de böyle ifade edil-mektedir.
Yine reformizmin sendika-larda yaratt›¤› tahribata gelir-sek: “Reformistler, kitleleri kap-samad›klar›ndan de¤il, kitleleri
mücadeleye sürmediklerinden
dolay› mevzilerini yitiriyorlar.
…‹flçi hareketinin aktifleflmesi-ne karfl› mücadele eden ve ye-ni sorunlara yan›t vermeyen re-formizm, kendi bindi¤i dal› kes-mektedir” (17)
Tüm bu al›nt›lardan anlafl›la-ca¤› üzere sendikalarda geç-miflte oldu¤u gibi bugünde re-formizme karfl› ideolojik müca-dele kaç›n›lmazd›r.
Geçmiflte 12 Mart Gazi katli-am›nda sendikalar›n öncesin-den ald›klar› eylemleri iptal
ederek gösterdikleri tav›r, F tip-leri, NATO eylemleri sürecinde
kitleleri katamama vb. siyasi
içerikli eylemlerdeki tutumlar›
ortadad›r. Hiçbir zaman de¤ifl-meyen gerekçeler; üyelerimiz,
çal›flanlar yaflanan durumu an-layacak düzeyde de¤il, kendi
taleplerinin d›fl›nda bir eyleme
gereken ilgiyi göstermemekte-dir yada sendikalar›n gündemi
de¤il yaklafl›mlar›n› çokça du-yar›z. Neredeyse yaklafl›k 20
y›l önceki söylemler, bugünde
ayn› biçimde ifade edilmekte-dir. KESK aç›s›ndan bakt›¤›-m›zda üyelerin bafllang›çta ileri
bir bilinç düzeyinin olmamas›-na s›¤›n›rken, aradan geçen
bunca y›lda nas›l bir e¤itim ve-rildi ve üyelerin geliflim seyri iz-lendi. Görünen durum kitlelerin
daha da geri bir durumda oldu-¤udur. Bunun da sorumlusu
mevcut reformist anlay›fllar›n
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
31
yönetim kademelerindeki poli-tikalar›d›r. fiu bir gerçek ki,
ETUC’un verdi¤i e¤itimler sa-yesinde yöneticiler “sosyal di-yalo¤u” ö¤renmifl, dönem dö-nem kitlesel eylemler yerine
temsili eylemler örgütleyerek
uyar›lar gerçeklefltirmifltir. S›n›f
mücadelesini reddeden, pat-ronlarla iflbirli¤ini, esnek çal›fl-may› savunan, biricik amac›n›n
AB’nin emperyalist politikalar›n
sendikalar taraf›ndan sahiple-nilmesi çal›flmalar› yürüten
ETUC e¤itim program›n› s›k›
bir disiplin içinde uygulayan
sendikalar, s›n›f mücadelesinin
tarihsel gerçekleri ve birikimle-rinden oluflan bir e¤itim progra-m›n› uygulama noktas›nda
yokturlar.
S›n›f mücadelesinin tasfiye-sini hedefleyen bu ad›mlar›n
sendikalar› getirdi¤i nokta orta-dad›r. Sendikalar›n örgütlenme-lerinin artmas› bir yana günden
güne erime yaflanmaktad›r. Üc-ret sendikac›l›¤› noktas›nda da-hi bir mücadele verilememekte,
verilen mücadele hiçbir etki ya-ratmay›p, bir sonuç al›namaz
durumdad›r. Art›k öyle bir nok-taya varm›flt›r ki, ekonomik kriz
dönemlerinde sendikalar tara-f›ndan, iflten atmalar›n, iflsizli-¤in boyutland›¤› böylesi dö-nemlerde uygulanan politikala-r›n teflhir edilmesi, emekçilerin
iktidar mücadelesini t›rmand›r-mas› gereken uygun bir duru-mun aksine, iflçilerin ücretleri-nin düflürülmesini bizzat öner-mektedir. Görüldü¤ü gibi sendi-kalar iflçi s›n›f›n›n iktidar müca-delesine destek ç›kmad›¤› nok-tada, mevcut sistemin destek-çisi konumundan öteye geçe-memektedir.
Kriz dönemi ile ilgili bir bafl-ka al›nt›y› aktaracak olursak:
“… kriz yaln›zca daha büyük
güçlükler de¤il, ayn› zamanda
mücadele için daha genifl ola-naklar da do¤urur, çünkü böy-lesi dönemlerde kitlelerin hofl-nutsuzlu¤u artar ve burada bu
iki etkenden birini ya da di¤eri-ni h›zla art›rmak bizim elimiz-dedir. Kriz dönemlerinde süb-jektif faktör, yani bizim örgütlü-lük derecemiz ve güçler iliflkisi,
her zamankinden fazla tayin
edici rol oynar. ‹ktisadi kriz ve
kitle iflsizli¤i oldu¤u bir durum-da mücadele an›n›n seçimi, ge-nellikle iflverenlerin elindedir ve
tam da bundan dolay›, kriz dö-nemlerinde insiyatifi elimizde
tutmak gerekir. …Bunlar burju-vaziye karfl› karfl› mücadeleyi
genelde reddettiklerinde, sü-rekli olarak konjonktür sorunu-nu odak noktas›na koyuyorlar.
Elveriflli bir konjonktür oldu-¤unda ise diyorlar ki: pazarl›k
yoluyla bir fleyler edebilecek-ken, neden böylesi pahal› mü-cadele araçlar›na baflvural›m?
K›sacas›: konjonktür kötüyse,
mücadele tamamiyle imkans›z-d›r, konjonktür iyiyse, o zaman
her mücadele fuzulidir. Bu re-formist teori ve reformist pra-tiktir.
…Burada yaln›z flu göz
önünde bulundurulmal›d›r: ‹kti-sadi kriz ne kadar keskinse, ifl-sizlik ne denli büyükse, iktisadi
mücadele de o denli keskin bir
karakter kazan›r. Neden? Çün-kü, muazzam iflsizli¤in alt›nda
ezilen iflçi, halihaz›rda çal›flma-s›na ra¤men iflsizli¤i Demok-les’in k›l›c› gibi tepesinde hisse-den iflçi, salt iktisadi mücadele-nin, salt dar s›n›rl› iktisadi ta-lepleri içeren bir grev ilan›n›n
son derece sakat oldu¤unu ta-mamiyle kavrad›¤›ndan; ve
böyle dönemlerdeki iktisadi
mücadelelerin politik mücade-leyle en s›k› bir flekilde kaynafl-mas›n›n nedeni budur. Bu ne-denden dolay› iktisadi talepler
politik taleplerle birleflir ve kit-lelerde h›zl› bir siyasi ayd›nlan-ma süreci yaflan›r, ya da baflka
sözcüklerle söylenirse, kitleler
kriz ve kitlesel iflsizlik dönemle-rinde h›zland›r›lm›fl bir politik
e¤itim kursundan geçerler.”
(18)
32 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
Hat›rlayal›m,
ülkemizde
2001 y›l› yaflan›lan ekonomik
krizinde, esnaf eylemleri sürece
damgas›n› vurmufl, sendikalar
ise sa¤duyu ça¤r›lar› yapm›flt›.
Bugün yaflan›lan ekonomik kriz
ile ilgili onbinlerce iflçi iflten
at›lmas›na ra¤men sendikalar
tek tük eylem yapmakta, bu
eylemlerin konfederasyonlar
düzeyinde birlefltirilmesi, dire-nifllerin örgütlenmesi gerekir-ken, sendikalar adeta tatile ç›k-m›fllard›r.
Sendikalar›n üst yönetimleri
taraf›ndan sosyal diyalog kültü-rünün gelifltirilmesi ile üye ve
çal›flanlarda yaflanan sorunla-r›n ya da anlaflmazl›klar›n çözü-mü için mücadele etmek yeri-ne, kendilerini temsil eden yö-neticilerin idarecilerle görüflme-si ile sorunlar›n çözülebilece¤i
gibi bir beklenti gelifltirilmifltir.
Görüflmeci tarz› ile kazan›m da
söz konusu de¤ildir. Sendikalar
tabi ki iflverenlerle görüflmeler,
bir tak›m anlaflmalar yapacak-t›r. Yap›lacak olan görüflme ya
da sonucundaki anlaflmadan
neyi hedefledi¤i önemlidir.
Anlaflma konusundaki Le-nin’in flu tan›m›: “Bir anlaflma
güç toplaman›n yöntemidir. …
mücadele içinde iflçiler, iflve-renlerle flu ya da bu anlaflmay›
yaparlar, ama bu yaln›zca, bir
güç toplama yöntemidir, baflka
bir fley de¤il. … “Bu iflçiler bir
grevden sonra herhangi bir an-laflma yapt›klar›nda, gelecek
mücadelelere haz›rlanmal›d›rlar
demektedir. ‹flçiler ancak mü-cadeleye haz›rland›klar› ölçüde,
elde edilmifl mevzileri koruya-bilir, yeni mevziler elde edebilir-ler. (19)
Peki, yaflanan sürecin da¤›-n›kl›¤› karfl›s›nda sendikalar
olarak bir fleyler yap›lamaz m›?
Tabi ki, sendikal mücadele sür-mek durumundad›r. Tüm bu
olumsuzlu¤a ra¤men sendika-lar gerçek kimli¤ine kavuflmak,
s›n›f mücadelesini hayata ge-çirmek kofluluyla aya¤a kalka-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
cakt›r. Yaflanan açmaz›n orta-dan kalkmas›n›n temel nokta-lar›, at›lacak bu ad›mlara ba¤l›-d›r. Ne var ki, mevcut yönetici
ve kadrolar›n bu süreci aflmak
ve ileri götürmek anlam›nda bir
anlay›fllar› söz konusu de¤ildir.
Böylesi flekil alm›fl yönetici ve
kadrolar bugünkü sürecin so-rumlular›d›r. Bu anlay›fllar kitle-leri e¤itemez, örgütleyemez. Bi-reycili¤in kutsand›¤›, öne ç›ka-r›ld›¤› bir ortamda nas›l bir ör-gütlenmenin yarat›laca¤›na da
flüphe yoktur. Birey kültürünün
yerlefltirilmeye çal›fl›ld›¤› or-tamda örgütlenme de¤il örgüt-süzlük yarat›l›r.
Bir gerçek varsa o da bu sü-rece müdahale edecek olan
devrimci sendikal anlay›flt›r.
Ancak belli bafll› sendikalar›n
yönetiminde olan devrimci sen-dikac›lar, ne kadar etkili olabili-yorlar? Zaman içerisinde sendi-kaya odaklanm›fl çal›flma tarz›-n›n d›fl›na ç›k›lmad›¤›nda, ad›-na ne kadar devrimci sendikac›
denilse de, pratikte di¤er sendi-kac›lardan pek bir fark› kalm›-yor. Böylelikle sürecin ak›fl› da
de¤iflmiyor. Devrimci sendika-c›l›k kavram› söylemde olup,
gerekleri yerine getirilmedi¤in-de, kitlelerde de bir anlam ifade
etmiyor.
Sendikalar›n yürütmüfl oldu-¤u mücadele, çal›flma biçimi,
örgütlenme bir sonuç alam›yor-sa, bunun karfl›s›nda devrimci
çal›flma tarz› nas›l olmal›d›r?
Kitlelerin en basit taleplerini
göz ard› etmeden, çözüme ka-vuflturma noktas›nda emek
vermek, birlikte çözmeyi sa¤la-mak, di¤er yandan ülkemizde
yaflanan politik geliflmelerle de
kaynaflt›ran mücadeleyi önü-müze koymak zorunday›z.
“… Kitleleri içinde bulunulan
anda harekete geçiren talepler
temelinde örgütlemeyi bilmeli-yiz. Bundan dolay› k›smi talep-lerden feragat etmeyle ortaya
ç›kan görünürdeki devrimcilik,
pasifli¤in ve Bolflevik takti¤imi-kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
zin temel görevlerini anlama-man›n k›l›f›d›r, kitlelere karfl›
sekterce tav›r tak›nmaktan
baflka bir anlama gelmez. Kitle-ler, olduklar› gibi al›nmal›d›r ve
onlar› verili anda harekete geçi-ren, kaynaflmalar›na yol açan
talepler temelinde en genifl kit-lelerin, milyonlar›n harekete
geçirilebilece¤i
bilinmelidir.
K›smi taleplerin yerine genel s›-n›fsal talepleri geçiren ya da
k›smi talepleri reddeden kimse,
kitle hareketi yürütmeyi asla
baflaramaz. Çünkü Bolflevik sa-nat, Bolflevik taktik sanat› dai-ma, k›smi talepleri genel s›n›f-sal taleplerle birlefltirme, iktisa-di mücadeleleri politik müca-delelerle ba¤lamaktan olufl-mufltur.” (20)
Bu konuda Lenin kitlelerin
güncel talepleri noktas›nda sa-dece reformizme karfl› de¤il,
ayn› zamanda oportünizme
karfl› da amans›z bir mücadele-nin yürütülmesinin de önemli
oldu¤una dikkat çekiyor. Yani
kitlelerin güncel yak›c› talepleri
noktas›nda bir sahiplenme ve
örgütlemeyi göz ard› eden, bu-nun yerine daha ileri bir talebin
önceli¤i biçiminde karfl›tl›k çer-çevesinde ele almak, bütünlefl-tiren de¤il birbirinden ay›ran bir
yaklafl›md›r.
Yaflad›¤›m›z ülkenin emper-yalizme olan ba¤›ml›l›¤› karfl›-s›nda verilecek sendikal müca-delenin ise nas›l olmas› gerekti-¤inin önemi ›srarla anlat›lmal›
ve buna uygun mücadele sür-Yeni-sömürge
dürülmelidir.
olan ülkemizde faflizme karfl›
demokrasi, emperyalist ekono-mi-politikalar›n esaretine karfl›
ba¤›ms›zl›k mücadelesinden
yoksun bir sendikal mücadele-nin baflar›ya ulaflma flans› da
yoktur.
Bu çerçevede oluflturacak
örgütlenmeyi yaratmak önce-likle kadrolar›n görevidir. An-cak yaflanan bir gerçek de s›-n›rl› kadronun oldu¤udur. Bu
gerekçelere s›¤›narak da bir
yerlere var›lamaz. Var olan
kadrolar›n e¤itimi, yeni kadro-lar›n yarat›lmas› ve sürekli bir
kitle çal›flmas› ile örgütlenme-nin geniflletilmesi hedefi olmak
zorundad›r. Hiçbir örgütlenme
biçimi flu ya da bu kal›ba s›¤d›-r›lamaz. Örgütlenmeyi sadece
sendika çat›s› ile almak da ye-terli de¤ildir. ‹flyerlerinde iflyeri
meclisleri vb. örgütlenmeler
yaratmak, dolay›s›yla iflyerle-rinde gerici-faflist sendikalar›n
bu meclis örgütlenmeleri ile
teflhirinin sa¤lanmas›n› da ya-ratacakt›r. Kitlenin kendi ger-çekli¤ini de gözeterek, ancak
geri yanlar›na teslim olan bir
anlay›flla da de¤il, gerekirse tek
tek bir çal›flma üzerinden olma-s› gereken düzeye ç›karmakt›r.
Bu çal›flma kolay olmayacak,
ciddi bir emek ve sab›rla uzun
bir süreci kapsayacakt›r.
Do¤al olarak kadrolar mü-cadele içerisinden ç›kacakt›r.
Edilgen, genel eylem kararlar›
ile a¤›r iflleyen süreç içerisinde
kadro ç›karma da zordur. Dola-y›s› ile her bir geliflmeye göste-rilecek refleks, her bir tepkiyi
a盤a ç›karma ve örgütleme
sürekli bir hareket ile sa¤lana-cakt›r. Sorunun küçü¤ü ya da
büyü¤ü olarak bak›lamaz. Her
bir sorun, bizim kafa yoraca¤›-m›z, yaz›p çizece¤imiz, çözüm
için kitle ile birlikte hareket
edece¤imiz önemde olmal›d›r.
Bir konuda ilgisi olmayan biri-nin, di¤er bir konuda ilgisi ola-bilmektedir. Dolay›s›yla her bir
örnek ayr› ayr› ele al›nd›¤›nda,
de¤iflik durumlarda öne ç›kan
insanlar›n kadrolaflt›r›lmas› gibi
bir durum söz konusudur. Bu-nun çokça örnekleri de vard›r.
Bu da sürekli geliflmek ve ge-lifltirmek ile ilintili oldu¤undan,
öne ç›kan, ifl üretecek insanla-r›n sürekli e¤itilmesini gerekti-rir. Dolay›s›yla kadrolar müca-dele içerisinde e¤itilir.
Sürekli ayn› insanlarla yürü-mek bir yerden sonra yap›lan-may› hantallaflt›racakt›r. Yeni
yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
33
insanlar›n görev ald›¤›, sorum-luluklar üstlendi¤i noktada olu-flacak kastlaflmalar›n da önüne
geçilecektir. Daha de¤iflik in-sanlar›n enerjisi, fedakarl›¤› ör-gütlenmeye ayr› bir güç ve kat-k› sa¤layacakt›r. Güncel gelifl-melerin gözden kaç›r›lmamas›,
güncel pratik ayn› zamanda bir
ö¤renme biçimidir.
Bu örgütlenme çal›flmas›
içerisinde her fleyi sendikaya
odaklayan bir bak›fl aç›s›yla
hareket etmek, uzun vadede
tekrarlayan bir zaafa dönüfle-cektir. Devrimci çal›flma tarz›n›
sendikalarda yönetimde ol-mayla s›n›rland›rma daha bafl-tan kaybetmedir. Tabi ki, yöne-timlerde bulunaca¤›z, ama yö-netimlerde ne için var oldu¤u-muzu bir an bile ak›ldan ç›kar-mak, yapaca¤›m›z çal›flman›n
önündeki engeli oluflturacakt›r.
Yönetimlerde bulunurken, do¤-ru sendikal mücadele örne¤ini
göstermek, tutarl› davranmak,
kitlelerde oluflan düzen sendi-kac›l›¤›n yaratt›¤› güvensizli¤i
ortadan kald›ran bir çal›flma
içerisinde olmak ancak bizim
onlardan farkl› oldu¤umuzu or-taya koymak ve kavratmak bi-çimiyle olmal›d›r.
Dolay›s›yla sendika yöne-timlerinde olal›m ya da olma-yal›m, iflyerlerinde çal›flma ya-pan arkadafllar devrimci çal›fl-ma tarz›n› önüne koyup, bunu
da söylemden ç›kar›p, ad›m at-makla gerçekleflecektir. Bura-da örgütlenmeyi sendikalarda
ka¤›t üzerinde yap›lan üye ka-y›tlar› ile de¤erlendirme yanl›fl-l›¤›na da düflmemek gerekir.
Öyle olsayd› flu an bile yüz bin-lerce üyesi olan sendikalar, ça-l›flanlar aç›s›ndan mücadelenin
bunca olumlu koflullar›na karfl›
bir fleyler yapabilirlerdi. Sorun
var olan nicellik içerisinde ya-rat›lacak niteli¤in yakalanmas›-d›r. Nicelikler göreceli bir du-rumdur. Niceli¤i belirleyecek
olan da nitelikli bir dönüflüme
ba¤l›d›r. q
KAYNAKÇA
(1) Claude Julien, Ameri-kan ‹mparatorlu¤u, Hitit yay›n-lar›,1969 s.422-424
(2) Claude Julien, Ameri-kan ‹mparatorlu¤u, Hitit yay›n-lar›,1969 s.427-428
(3) Ronaldo Munck,Uluslar
Aras› Emek Araflt›rmalar›, Öte-ki Yay›nevi,1995, s.323
(4) Dünya Sendikalar Fe-derasyonu, çev. Muhsin Selem,
1.Bask›, ‹stanbul Amaç Yay›n-c›l›k, Ocak 1988 s.136-137
(5) , (6), (7) Ba¤›ms›zl›k
Yolunda KURTULUfi, say›:2, 31
Ekim 1998
(8) Türk-‹fl, 12.Genel Kurul
Çal›flmalar›, 24-28 May›s 1982,
Türk-‹fl Yay.
(9)
Milliyet Gazetesi, 7
Ocak 1991
(10) Türk-‹fl Dergisi, Ekim
1980, No.139, s.41.
(11) Türk-‹fl Dergisi, Ocak
1981, No.142, s.8.
(12), (13) Ba¤›ms›zl›k Yo-lunda KURTULUfi, say›:3, 7
Kas›m 1998
(14) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül
1988, s.20-21
(15) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül
1988, s.22-23
(16) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül
1988, s.24
(17) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül
1988, s.33
(18) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül
1988, s.67-68-69
(19) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül
1988. S.55
(20) A.S.Losovsky, Sendi-kalar Üzerine I, ‹nter Yay, Eylül
1988. S.100
34 yeni sömürge türkiye’de sendikal mücadele
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
K‹TLELER‹ KAZANMANIN OLMAZSA OLMAZI:
ÖRGÜTLENME
Örgüt; sözlük anlam›yla,
"belli
bir
amaç ve hedefler do¤rultusunda biraraya gelmifl,
kendi içinde
bir program
ve tüzü¤e sahip,
ulusal,
mesleki, ekonomik, dinsel,
s›n›fsal, siyasal ya da benAkman Şimşek
zer ortakl›klar›
(KESK MYK Üyesi)
olan topluluk
veya grup"tur.
Tan›mdan da anlafl›laca¤›
gibi örgüt belirli bir hedefe ulaflabilmek için gerekli bir oluflumdur. Bu tan›ma göre “devlet, ordu, meslek odalar›, sendikalar, dernekler, legal ya da illegal bütün siyasi partiler birer
örgüttür ve hepsinin belirli bir
hedefi vard›r. Örne¤in devlet,
burjuvazinin kurdu¤u en büyük
siyasal örgüttür. Yine kapitalist
düzeni savunmak için kurulmufl partiler de, ya do¤rudan
burjuvazinin kurdurdu¤u ya da
burjuvazinin s›n›fsal ç›karlar›n›
savunmak için kurulmufl örgütlerdir. Egemen s›n›f yani burjuvazi kendi ç›karlar› ve kurdu¤u
sistemin devam› için kendi
oluflturdu¤u örgütlere insanlar›n kat›lmas› için sürekli bir çal›flma yürütür. Bu bazen bir siyasi parti bazen de STÖ ad›n›
alan örgütlenmelerdir. Bu örgütlenmeler asla genifl emekçi
y›¤›nlar›n›n, halk›n haklar›n›
korumayan örgütlerdir.
Burjuvazi egemen s›n›flar›n
örgütlenmesini bir hak olarak
görür. Burjuvazi say›ca az olmas›na ra¤men, güçlünün güçsüzler üzerinde tam bir hâkimiyet kurdu¤u, s›n›rs›z bir sömürünün oldu¤u bir dünya ister.
Burjuvazi üretim araçlar› ve
devlet üzerinde s›n›rs›z söz sahibi olmak ister. Kârlar› önünde
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
engel gördükleri, emekçilerin
kurdu¤u yasal olsun olmas›n
bütün örgütlülüklere karfl› ç›karlar. S›n›fsal ç›karlar›n›n fark›ndad›r ve tüm kurum ve kurallar› ile daha da gelifltirme
mücadelesi verirler. S›n›fsal ç›karlar› neyi gerektiriyorsa planl› ve programl› bir flekilde davran›rlar.
Burjuvazi örgütlenmek için
sürekli ve kesinlikle küçümsenmeyecek bir flekilde kitle çal›flmas› yapmaktad›r. Burjuvazinin "kitle çal›flmas›" anlam›nda
genifl imkânlar›n›n yan› s›ra,
yüzlerce y›ll›k tecrübesi de vard›r. Bu tecrübe sayesinde düzenin tüm kurumlar› ve kadrolar›,
fark›nda olsun veya olmas›nlar,
burjuvazi ad›na "kitle çal›flmas›" yapmak için seferber edilmifl durumdad›rlar. Kimisi belki
kitleleri düzene kazand›rd›¤›n›n
fark›nda bile olmaks›z›n yapar
bunlar›. Bu düzenin sürmesini
savunan ve halk üzerinde de
kariyeri, konumu nedeniyle
belli bir etki gücü bulunan ne
kadar çok kurum, kifli var. Bunlar burjuvazi ad›na kitle çal›flmas› yapan yüz binlerce kadro
demektir. Karfl›m›zdaki güç,
yüz binlerce kadroyla yap›yor
bu ifli. Burjuvazi emekçilerin,
halk›n örgütlenmesini ise asla
istemez. Kendi iktidar›n› sürdürebilmesi için, emekçilerin haklar›n› korumak ve gelifltirmek
için kurdu¤u örgütleri ise yasad›fl› ilan eder. Terörist örgütler
diye adland›rarak, halk›n bu örgütlere üye olmas›n› ve çal›flma
yapmas›n› engellemeye çal›fl›r.
Emekçilerin örgüt ve örgütlenmeden korkmas› için her türlü
propaganday› yapar. Baflar›l›
olamad›¤› zaman bask› ve zorla, korkuyla engellemeye çal›fl›r. Burjuvazinin amac› kendini
örgütlü hale getirmek, eme¤ini
sömürdü¤ü halk› ise örgütsüzlefltirmektir.
Emperyalist/Kapitalist sistemde, emekçi ile burjuva hiçbir zaman eflit de¤ildir. Yaflamak için eme¤ini satmak zorunda olan emekçilerin, burjuvazinin s›n›rs›z sömürüsüne
karfl› tek bafllar›na karfl› ç›kmas› mümkün de¤ildir. Emekçilerin tek bafl›na hakl›l›¤› bir anlam ifade etmez. Hakk›n› alabilmesi ve sömürüsüz bir düzeni
yaratabilmesi için örgütlü olmas› gerekir. Emekçiler güçlü
bir flekilde örgütlendikleri ve
mücadele ettikleri oranda haklar›n› alabilirler. Güçlü olabilmenin yolu da ayn› amaç etraf›nda örgütlendikleri zaman
gerçekleflecektir. Böylelikle insanca yaflayabilece¤i bir düzeni kurabilirler ve bu emekçilerin
ellerindedir. Çal›flanlar›n ekonomik, günlük haklar›n› korumak ve gelifltirmek için örgütlendikleri yer ise sendikalard›r.
Sendikal mücadele anlam›nda örgüt kurmak ve örgütlenmek ise; emekçilerin, çal›flanlar›n ve ezilenlerin, var olan
haklar›n› korumak, gelifltirmek,
ekonomik ve demokratik taleplerini dile getirip çal›flma koflullar›n›n daha iyi olmas›n› sa¤lamak amac›yla kurduklar› mücadele örgütleridir. Sendikalar
s›n›f örgütüdür. S›n›f bilinci, s›n›fsal konumunun fark›nda olmak; sorunlar›n›n çözümü için
tüm çal›flanlarla ve üyeleri ile
beraber burjuvaziye ve onun siyasal alandaki temsilcilerine
karfl› mücadele etmek gerekti¤ini anlamakt›r. Sendikalar
emek – sermaye çeliflkisinde
taraft›r. Sermaye taraf›ndan ezilen ve sömürülen emekçiler s›n›f bilinci temelinde sendikalarda bir araya getirilmelidir. Somut koflullar› gere¤i sendikalar
bütün çal›flanlar›, bütün ücretlileri kapsamal›d›r. Emekçilerin
siyasal görüflleri, etnik kökenleri, mezhepleri, dilleri, cinsiörgütlenme
35
yetleri örgütlenmenin önünde
engel olmamal›d›r. Egemen s›n›f ülkemizde emekçilerin bir
araya gelerek örgütlenmesini
engellemek için çok çeflitli biçimlerde suni ayr›l›klar› hep
gündemde tutmufltur. Ezilenlerin birli¤ini sa¤lay›p ezenlerin
karfl›s›nda daha güçlü barikat
olmal›d›r.
Örgütlenmek ihtiyac› sömürüyü s›n›rland›rmak/sonland›rmak ihtiyac›ndan do¤mufltur
Sendikal mücadele s›n›flar mücadelesidir. Ezilen s›n›flar›n,
emekçilerin birli¤i ekonomik
demokratik kazan›mlar için gereklidir. Egemen s›n›flar›n bu
birli¤in önüne set çekmek için
gelifltirdikleri ideolojik sald›r›lara karfl› koyamayan sendikalar›n elbette iflbirli¤i yap›p belli
bir planlama dâhilinde haklar›n›
almalar› hatta almay› b›rakal›m
var olan› korumalar› bile zordur. ‹rade eylem ve disiplin birli¤ini sa¤lamak ve kitlesini yayg›nlaflt›r›p gelifltirmek sendikal
örgütlülüklerin ve tüm örgütlü
yap›lar›n kazan›mlar› için olmazsa olmaz›d›r. Örgütlenme
bir plan dâhilinde ve eflgüdümle belirli bir perspektif do¤rultusunda kitleselleflmek ve bu kitleyle mücadeleyi belirlenen
amaçlar do¤rultusunda büyütmektir. Örgütlenmelerin baflar›ya ulaflabilmesi için örgüt üyelerinin aras›nda amaç birli¤i, bu
amaçlar› gerçeklefltirmek için
iflbirli¤i, planlama ve sa¤l›kl› bir
iletiflim gereklidir. Bunlar›n olmad›¤› yerlerde örgütlenmelerin baflar›ya ulaflma flans› yoktur. Do¤ru mücadele hatt›n›n
belirlenmesi sonras› mücadelenin baflar›l› olup olmayaca¤›n›
örgütsel çal›flma ve o çal›flman›n motor gücü olan kadrolar›n
belirleyece¤i s›n›flar mücadelesinin en belirgin gerçekli¤idir.
Bu yan›yla gerçeklefltirilecek
olan ekonomik demokratik
mücadele elbette siyasal mücadeleyle
tamamlanmadan
taçland›r›lamayacakt›r. Ya da
36 örgütlenme
Emekçilerin siyasal
görüşleri, etnik kökenleri,
mezhepleri, dileri,
cinsiyetleri örgütlenmenin
önünde engel olmamalıdır.
Egemen sınıf ülkemizde
emekçilerin biraraya
gelerek örgütlenmesini
engellemek için çok çeşitli
biçimlerde suni ayrılıkları
hep gündemde tutmuştur,
ezilenlerin birliğini
sağlayıp ezenlerin
karşısında daha güçlü
barikat olunmalıdır.
al›nan haklar kal›c› olmayacakt›r.
Ülkemizde 1980 cuntas›yla
suskunlaflt›r›lan toplumsal yap›, da¤›t›lan ve kapat›lan örgütlenmeler sonras›nda 89 y›l›nda
iflçilerin bahar eylemleri ve kamu emekçilerinin devrimciler
öncülü¤ünde gelifltirdikleri sendikal mücadele bugüne kadar
büyük bedellerle geldi. Devrimci memurlar öncülü¤ünde ‹stanbul’da 26 Ekim 1990’da
Sa¤l›k-Sen (Sa¤l›k Emekçileri
Sendikas›) ve yine ayn› tarihte
‹stanbul’da Bem-Sen (Belediye
Emekçileri Sendikas›) kuruldu.
Memur olan ancak statülere
s›¤mayan emekçilerin suskunlu¤u parçalad›¤›, egemenlerin
yasalar›n› fiili ve bilinçli olarak
deldi¤i y›llar bafllam›flt›r art›k.
Sonras›nda kurulan örgütlenmeler, platformlar birleflmeler
ve oluflturulan KESK.
Gözalt›nda
kaybetmeler,
sürgünler, iflten atmalar karfl›s›nda ödenen bedeller ve kazan›lan mevziler özetidir asl›nda
sendikal mücadelenin. Özellikle 1990’l› y›llar sendikal mücadelenin kitleselleflti¤i ve bir anlamda sendikalar›n kitlesel direnifl örgütlerine dönüfltü¤ü y›llard›r. Bu y›llar asl›nda do¤ru
dürüst hiçbir yerde bir araya
gelip birlik oluflturamayan Türkiye solunun emekçiler nezdinde oluflturdu¤u yegâne ve biricik birliktir. Tart›flmalar ve iç
çeliflkileri de olsa emekçilerin
hak alma mücadelesindeki
mevzisi ve örgütlenmesi diyebiliriz ki devletin 4688 say›l› sendikalar yasas›na kadar büyüyerek geliflmifltir. 4688 say›l› Sendikalar yasas› bir anlamda sendikalar›n bafl›na geçirilmifl “çuval” gibidir. Fiili mücadeleyi engelleyen, her türlü eylemi izne
ba¤layan haliyle, tabir yerindeyse sendikal mücadeleyi
“devletin sivil uzant›s›” flekline
büründüren bir ifllev görmüfltür.
Günümüzde Dur um
Bugün için sendikan›n en
önemli sorunu belirli, sürekli ve
kapsaml› bir örgütlenme politikas›n›n bulunmamas›d›r. Sendikalar›m›z faaliyetlerini günlük, rutin ifllerle u¤raflarak sürdürmekte, sendikal faaliyetin
sadece bu ifllerle s›n›rl› oldu¤una inanmaktad›r. Oysa sendikal faaliyetin temelinde örgütlenme yatar. Dolay›s›yla örgütlenme hedefi ve program› olmayan bir sendikan›n ne büyümesi ne de s›n›f mücadelesinde
söz sahibi olmas› mümkündür.
Örgütlenme çal›flmalar› ve
kitleleri örgütleme, sendikal
politikalarla bir bütünlük içinde
belirlenir. Sendikalar politikalar›n› sürece müdahale ve çal›flanlar›n haklar›n› daha da gelifltirme olarak belirleyen sendikal yap›lanmalar, örgütlenme
ve kitleleri örgütleme politikas›n› da buna göre belirler ve flekillendirir.
Emperyalist ve iflbirlikçi politikalar›n bir dayatmas› olarak
ortaya ç›kan devletin yeniden
yap›land›r›lmas›, kamu yönetiminin tasfiyesi, SSGSS yasas›
kendi krizinin bedelini emekçilere ödettirmek istemesi ve
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
özellefltirme politikalar›n›n kamu emekçilerini yoksullaflt›rd›¤›, örgütsüzlefltirdi¤i aç›kt›r.
Halk›n di¤er örgütlenmelerinin
oldu¤u gibi sendikalar›n bu sald›r›lara yönelik politikalar›n›
belirlemeleri gerekir.
Bunun yolu ise aç›kt›r: hayat›n her alan›nda daha fazla
örgütlenmek!
Örgütlenme biçim ve yöntemlerinde belirleyici olan hayat›n somutluklar› ve ihtiyaçlard›r. Ülkemiz gerçekleri ve
özelde de kamu emekçilerinin
yaflad›¤› sorunlar örgütlenme
biçim ve araçlar›nda karfl›m›za
genifl bir zenginlik ç›kar›r. Örgütlenmenin asla bir kal›b› ve
flablonu yoktur. Yani örgütlenme bir kal›ba ve flablona s›¤d›r›lamayacak kadar çok genifl
bir biçime ve yönteme sahiptir.
Örgütlenmede sorun ihtiyac›
belirlemek ve somutu do¤ru
tahlil etmektir.
Örgütlenmenin esas› kitleleri örgütlemektir. Kitleleri örgütlemeyen, onlarla canl› ba¤lar
kuramayan örgütlülükler mücadelelerinde baflar›l› olamazlar. Örgütlenmelerin baflar›l› olmas›nda kitle ba¤lar›n›n güçlü
olmas›n›n büyük önemi vard›r.
Sendikalar›n, Demokratik Kitle
Örgütlerinin ve her kurumun
kendi do¤all›¤› içinde varolufl
nedeni çal›flanlar›, emekçileri
örgütlemektir. Örgütlenmenin
içsellefltirilmesi sendikal kadrolar›n her an›nda bunun bilincinde olmas› ve bu bilinçle hareket
etmesi demektir. Sendikal eylemlerin amac› nedir; çal›flanlar› ve emekçileri örgütlemek ve
hak almakla birlikte var olan
haklar›n korunmas›d›r. Yay›n
faaliyetinin amac› nedir; yine
emekçileri örgütlemektir. Yönetimler oluflturman›n, iflyeri temsilcisi belirlemenin amac› nedir,
yine ayn›.
Bütün bunlar emekçileri örgütlemek için "araç"t›r. E¤er
biz eylemler yap›yor, ifl b›rak›yor, yay›nlar ç›kar›yor, bildiriler
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Emek harcamadan,
kitlelere gitmeden, adeta
“müşteri bekler gibi”
bulunduğu sendikadan
çıkmadan kitlelerin
kendisine gelmesini
beklemek kitleleri
politikanın dışında
görmektir. Bu durumda
öncelikle yapılması
gereken kitlelerin bize
gelmesini beklemek değil,
kitlelere gitmektir.
Politikayı kitlelere
taşımaktır. Bu, kitlelere,
onların sorunlarına ilgi
duymak demektir. Bu,
emek harcamak demektir.
Kitlelere, onların
sorunlarına ilgi duymak,
emek harcamak, kitleleri
örgütlemek demektir.
yay›nl›yor ama emekçileri örgütlemeyi "ihmal" ediyorsak,
amaç, araç birbirine kar›flm›fl,
araçlar amaçlaflm›fl, as›l amaç
unutulmufl demektir. Örgütlenmeyi içsellefltirmeliyiz fliar›, bu
kar›fl›kl›¤a bir son verilmesi
ad›na önemlidir.
Örgütlenmek iliflki kurmak
de¤ildir. As›l olan; neyi örgütleyece¤iz, kimi örgütleyece¤iz
sorusudur. Örgütlenmek, çal›flanlar› mücadeleye katmakt›r,
mücadelenin bir parças› haline
getirmektir. Bu nedenle de örgütlenmek, iflyeri-iflyeri, kiflikifli yürütülmesi gereken bir çal›flmad›r. Hiçbir araç; afifl, bildiri, el ilan›, birebir, yüz yüze iliflkinin yerini tutamaz. Bu araçlarla kitleleri en genel anlamda
etkileyebiliriz, ancak onlar› örgütlü hale getirmek, son noktada mutlaka kifli-kifli do¤rudan
iliflki ile somutlanacakt›r. Soruna bu temelde bakmayan yani
çal›flanlar› örgütleme ihtiyac›
duymayan, böyle bir iddiay› tafl›mayanlar aç›s›ndan tart›fl›lacak bir yan yoktur. Bu anlay›fl
reformist sivil toplumcu bir anlay›flt›r. Ve bu anlay›fl›n devam›
olarak emek harcamadan, kitlelere gitmeden, adeta “müflteri
bekler gibi” bulundu¤u sendikadan ç›kmadan kitlelerin kendisine gelmesini beklemek kitleleri politikan›n d›fl›nda görmektir. Bu durumda öncelikle
yap›lmas› gereken kitlelerin bize gelmesini beklemek de¤il,
kitlelere gitmektir. Politikay›
kitlelere tafl›makt›r. Bu, kitlelere, onlar›n sorunlar›na ilgi duymak demektir. Bu, emek harcamak demektir. Kitlelere, onlar›n sorunlar›na ilgi duymak,
emek harcamak, kitleleri örgütlemek demektir.
"Kitle çal›flmas›, kitleleri kazanmakt›r." Politika güçle yap›l›r, Politikada güç, ideolojidir,
örgüttür ama en önemlisi bunlar› da ete kemi¤e büründürecek olan kadrolard›r, kitlelerdir.
Bazen "iflyerinde karar ald›rmad›r" politikada güç, bazen
"burjuvaziye direnmektir", bazen hayat›n çeflitli alanlar›nda
var edilebilen örgütlülüklerdir.
Ama hepsi de neticede "kitleler" demektir. Bu yüzden sendikal politika, somut görünümüyle kitleleri kazanma hedefiyle
yap›l›r. Çünkü ekonomik, demokratik ve politik hedefleri
gerçeklefltirmek için kitleleri
kazanmak flartt›r. Hedefleri,
yöntemleri farkl› olsa da, burjuva örgütler aç›s›ndan da,
emekçilerin örgütlenmeleri aç›s›ndan da böyledir bu. Düzeni
korumak isteyenler de, de¤ifltirmek isteyenler de kitleleri
kazanma mücadelesi verirler.
Kitle çal›flmas›, bu mücadelenin sistemli, planl›, çok yönlü
yürütülmesidir. q
örgütlenme
37
DÜNDEN BUGÜNE SEND‹KACILIK
Sendika Nedir? Emekçilerin
ekonomik-demokratik mücadele arac›,
s›n›f örgütüdür. Burjuvaziye karfl› ideoloik ve politik mücadeleye de çeflitli
örgütsel ve siyasal biçimler
içinde kat›l›rlar.
Erdoğan Canpolat
S›n›f örgütü
Eğitim-Sen Malatya
olan
sendikalaŞubesi Üyesi
r›n da iflçi s›n›f›n› sosyalist bilinçle donatmalar› ve sosyalizm mücadelesine
kat›lmalar›, onun s›n›f tabiat›na
uygun oland›r.
Marx' ›n sendikaya iliflkin
söyledikleri flöyledir:
"‹flçilerin tek toplumsal gücü
say›lar›d›r. Ne var ki say› gücü,
aralar›ndaki rekabet nedeniyle
azal›r. ‹flçi sendikalar›, ilkin, bu
rekabeti ortadan kald›rmak ya
da en az›ndan onun önünü almak için iflçilerin kendili¤inden
gayretiyle do¤mufltur. Bundan
ötürü iflçi sendikalar›n›n ilk
amaçlar›, do¤al olarak, günlük
gereksinimlerini çözümlemek
ve kapitalizmin sald›r›lar›ndan
korunmak sorunlar›yla (k›sacas›, ücretler ve çal›flma saatleri
sorunlar›yla) s›n›rl›yd›."
"Günümüzde emekçi sendikalar›, kapitalizm karfl›s›nda
günlük savafl›ma çok fazla dald›klar›ndan ücret köleli¤i sistemine karfl› eylem güçlerini henüz tümüyle kavram›fl de¤illerdir. Bundan ötürü de genel toplumsal ve siyasal hareketlerden
uzak durmaktad›r. Oysa ilk
amaçlar›n›n yan› s›ra, iflçi s›n›f›n›n tam kurtulufluna yönelik
eylemde bulunmay› ö¤renmelidirler. Bu yöndeki tüm toplumsal ve siyasal hareketlere kat›lmal›d›rlar... Çabalar›n›n, ayak-
38 dünden bugüne sendikacılık
lar alt›nda ezilen milyonlar›n
kurtuluflunu amaçlad›¤›n›, bütün dünyaya göstermelidirler."
Marx, sendikalar› öncelikle
örgütlenmemin odak noktas›,
iflçilerin güçlerinin toplanma
noktas›, s›n›f mücadelesinde ilk
ders örgütü olarak gördü. Marx
için en önemli olan ne idi? Parçalanm›fl ve birbiriyle rekabet
eden iflçilerin ortaklafla hareket
etmeye bafllamalar›yd›. O bunda iflçi s›n›f›n›n ba¤›ms›z bir güç
haline dönüflmesinin garantisini görüyordu. Sendikalar›n bir
dayan›flma okulu, bir sosyalizm
okulu oldu¤u düflüncelerine
Marx ve Engels s›k s›k dönmektedirler.
Sendikalar, bir sosyalizm
okuludur, Ama Marx kendisini
formüllerle k›s›tlamaz. Düflüncelerini daha da geniflletir ve sendikalar sorununa çeflitli yönlerden
yaklafl›r. Birinci Enternasyonal'in 1866 y›l›ndaki Cenevre
Kongresi’nde “Meslek Birliklerinin Geçmifli, Bugünü ve Gelece¤i” üzerine al›nan karar Karl
Marx'›n kaleminden ç›km›flt›r.*
Sendikalar›n geçmifli nas›ld›r?
«Sermaye yo¤unlaflm›fl toplumsal güçtür, oysa iflçinin elinde iflgücünden baflka bir fley
yoktur. Bundan dolay› sermaye
ile emek aras›ndaki sözleflme
asla adil koflullara, maddi geçim ve üretim araçlar›n›n mülkiyetini bir tarafa, canl›, üretici
güçleri de onun karfl›s›na koyan bir toplum anlam›nda bile
adil koflullara dayanamaz. ‹flçilerin taraf›ndaki tek toplumsal
güç, onlar›n kitlesidir. Ama kitlenin gücü, birlikteli¤in olmamas› ile k›r›l›r. ‹flçilerin bölünmesi, bizzat kendi aralar›ndaki
kaç›n›lmaz rekabetle yarat›l›r
ve sürdürülür. Sendikalar ilk
önce, bu rekabetin ortadan kald›r›lmas› ya da en az›ndan s›n›rland›r›lmas›, onlar› en az›ndan
salt köle konumunun üzerine
ç›karacak sözleflme koflullar›n›n elde edilmesi amac›yla iflçilerin girifltikleri kendili¤inden
çabalardan do¤mufltur.
Bundan dolay› sendikalar›n
ilk hedefi, günün istemleri ile
sermayenin aral›ks›z, sald›r›lar›na karfl› savunma araçlar› ile,
k›saca, ücret ve iflgünü sorunlar› ile s›n›rl›yd›. Sendikalar›n
bu faaliyeti yaln›zca meflru de¤il, ayn› zamanda gereklidir de.
Bundan dolay›, bugünkü üretim
tarz› sürdükçe onlardan vazgeçilemez. Aksine bunlar, bütün
ülkelerde sendikalar›n kurulmas› ve birlefltirilmesi yoluyla
genellefltirilmelidirler.
Di¤er yandan sendikalar, bilincinde olmaks›z›n, -nas›l ki
ortaça¤da belediyeler ve komünler burjuvazi için örgütlenmenin odak noktas› oldu ise,iflçi s›n›f›n›n örgütlenmesinin
odak noktas› olmufllard›r. Sendikalar, nas›l sermaye ile emek
aras›ndaki gündelik gerilla savafl› için vazgeçilemez hale geldiler ise, bizzat ücretli emek
sisteminin ortadan kald›r›lmas›n›n örgütlü teflvik araçlar› olarak çok daha fazla önemlidirler.»* (a.b.ç. 'A.L.)
Bu karar›n okunmas› s›ras›nda, öncelikle sendikalar›n,
oluflmas› ve anlam› sorunlar›
dikkatimizi çekmektedir. Marx,
sendikalar›n «bilincinde olmaks›z›n, -nas›l ki ortaça¤da belediyeler ve komünler burjuvazi
için örgütlenmenin odak noktas› oldu ise, -iflçi s›n›f›n›n örgütlenmesinin odak noktas› olduklar›n›» vurguluyor. Bu benzetme, Marx'›n sendikalar› yaln›zca salt iktisadi örgütler olarak
görmedi¤ini kan›tlamaktad›r;
çünkü ortaça¤daki belediyeler
ve komünler, burjuvaziye, ortaça¤›n toplumsal düzenine karfl›
politik mücadelede bir silah
olarak hizmet ettiler.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
*Karl Marx, Ücret, Fiyat ve
Kar, Komünizmin Temel Kitaplar›, Uluslararas› ‹flçi Yay›nlar›.
Berlin 1931.
Engels 1844’te, “‹ngiltere’de
‹flçi S›n›f›n›n Durumu” adl› çal›flmas›nda, sendikalar›n iflçiler
aras›ndaki rekabeti ortadan
kald›rmaya çal›flt›¤›n›, ancak
rekabetin “varolan toplumsal
düzenin yaflamsal kuvveti” oldu¤unu yazd›. Bu nedenle sendikal mücadele kaç›n›lmaz olarak kapitalist sisteme karfl› mücadeleye dönüflür: Bu mücadele, “sadece rekabetin bir türünü
de¤il, rekabetin kendisini tümüyle ortadan kald›rmay›”
önüne koyar.
Mahir Çayan ise flunlar› ifade eder:
"Proletaryan›n s›n›f savafl›;
ideolojik, ekonomik ve politik
olmak üzere üç cephede birden
cereyan eder. Burjuva ideolojisine ve sapt›rmalar›na karfl›,
proletaryan›n devrimci savafl›
ideolojik bir savaflt›r. ‹flçi ve
emekçi s›n›flar›n›n hayat ve çal›flma flartlar›n› düzeltme fleklindeki günlük mücadelesi ekonomik mücadeledir. Direkt gerici s›n›flar›n yönetimini hedef
alan mücadeleler ise politik savaflt›r. Politik mücadele, devrimci yay›nla yap›lan politik
propagandadan, politik nitelikteki kitle gösterilerinden politik
grevlere ve de gerilla savafl›na
kadar çeflitli biçimlerde cereyan eder." (Bütün Yaz›lar, syf.
446, Boran Yay›nlar›)
Günümüzdeki sendikalar›n›n
ortak özellikleri:
r Sendikalar, emekçi kitlelerinin siyasal düflünceleri,
dünya görüflleri, dinleri, kökenleri ve cinsiyetleri ayr›m›n› gözetmeksizin tümüne aç›k olmas› sebebiyle birer kitle örgütleridirler.
r Kapitalist toplumlardaki
iflçi s›n›f›n›n hak ve ç›karlar›n›
korumak ve gelifltirmek için
kurulmufl olduklar›ndan birer
s›n›f örgütleridirler.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Özetle kitle ve sınıf
sendikacılığı; sınıf
çıkarlarını savunmaktır.
İşçi sınıfının çıkarları
sosyalizmdedir. Bu
nedenle bu anlayış
ekonomik mücadele
verirken de, reformlar
talep ederken de işçi
sınıfının kurtuluşunun
sosyalizmde olduğunu,
olacağının
propagandasını yapar.
r Sendikalar, siyasal partilerden, iflverenler ve örgütlerinden ve devletten ba¤›ms›z olmas› sebebiyle ba¤›ms›z örgütlerdir.
r Sendika üyelerinin, sendikay› temsil edecek veya yönetecek kifli ve organlar› özgürce
seçebilmesi, sendikal kararlar›n
haz›rlanmas› ve uygulanmas›nda etkin flekilde rol almas› gerekti¤inden; sendikalar demokratik örgütlerdir.
SEND‹KA VE
GEÇM‹fi
fiT
TEN BUGÜNE
SEND‹KAL ANLAY I fi
fiL
LAR
SEND‹KALAR- ‹flçi s›n›f›n›n
ekonomik-demokratik ç›karlar›n› savunmas›, çal›flma koflullar›n› iyilefltirme savafl›m› vermesi gereken örgütlerdir. Sermaye ile eme¤in karfl›l›kl› iliflkilerinin savafl›m›nda emek cephesini temsil eden legal, kitlesel
kurulufllard›r.Sendikalar, iflçilerin ekonomik savafl›m arac› oldu¤u için(yegane olmasa da)
s›n›f örgütleridir.
ANARKO SEND‹KAL‹ZMMarksist de¤il anarflisttir. Anarko-Sendikalizm 19.yy' ›n sonlar›nda ortaya ç›km›fl bir düflünce
ve ilkeler ak›m›d›r. Befli¤i Fransa’d›r. fiu temel özelliklere sahiptir: fiu anki ç›karlar›n› savunmak ve yaflam standartlar›nda
iyileflmeler elde etmek için,
dünya emekçilerinin organize
edilmesini hedefler. Lider ve yöneticilerin olmad›¤› bir yap›, her
tür otorite ve onu ça¤r›flt›ran her
tür ayg›t›n reddi, toplumun radikal bir flekilde dönüfltürülmesi
arzusu -bu dönüflümün Toplumsal Devrim arac›l›¤› ile olaca¤›
Anarko-sendikalizm adaletsizli¤i engellemek için, otorite ilkesine, elitlerin karar almas›na ve
gücün nihai temsiliyetine, yani
Devlet'e karfl› ç›kar.
Ekonominin politikadan ayr›lmas›n› savunmaktad›r. Politikay› sürekli olarak küçümserler.
‹flçi s›n›f›n›n ekonomik mücadelesi ve ekonomik örgütleri her
fleyden üstündür. Anarko-Sendikalistlerin politikadan anlad›klar›, parlamenter oyunlard›r. Sürekli olarak politika ile ekonomiyi karfl› karfl›ya koyarlar. Sendikan›n sermayeye karfl› mücadeyi yürüten ve bunu sonuçland›racak olan tek örgüt oldu¤u,
sendikalar›n burjuvaziyi devirecek ve devlet iktidar›n›n olmad›¤› komünist toplum düzenini kuracak örgüt oldu¤u iddias›yla,
sürekli olarak proletaryan›n
ekonomik örgütlerini, sendikalar› ön plana ç›kart›rlar. Anarflizm kitleler ile birlikte hareket
etmeyi de¤il, kitleler ad›na hareket etmeyi tercih etmektedir.
SINIF VE K‹TLE SE ND‹ KA CILI⁄I- S›n›f ve kitle sendikas›
kavram›, Fransa’da 1968 y›l›nda, dönemin Fransa Genel Çal›flma
Konfederasyonuna
(CGT) bir tepki niteli¤inde ortaya ç›km›flt›r. S›n›f ve kitle
sendikac›l›¤› anlay›fl›nda, proletaryan›n nihai kurtuluflunun
s›n›fs›z ve sömürüsüz bir toplumla mümkün olaca¤› amaç
olarak ifade edilir. S›n›f ve kitle
sendikac›l›¤› anti-kapitalisttir.
Özetle kitle ve s›n›f sendikadünden bugüne sendikacılık
39
c›l›¤›; s›n›f ç›karlar›n› savunmakt›r. ‹flçi s›n›f›n›n ç›karlar› sosyalizmdedir. Bu nedenle bu anlay›fl
ekonomik mücadele verirken
de, reformlar talep ederken de
iflçi s›n›f›n›n kurtuluflunun sosyalizmde oldu¤unu, olaca¤›n›n
propagandas›n› yapar.
‹NG‹L‹Z T‹P‹ SEND‹KACI LIK- Sendikal mücadelenin ilk
bafllad›¤› ülke ‹ngiltere’de egemen olan, muhafazakâr, reformist bir sendikal anlay›flt›r. Bugün ‹ngiliz iflçi partisinin taban›n› oluflturan bu anlay›fl ayn›
zamanda bu partinin de kurucusudur. (1907)
‹ngiltere’de iflçi hareketlerinin geliflmesi ile ‹ngiliz tradeunionlar› önemli ç›k›fl›n sahipleridir. Dar bak›fl aç›lar›na ra¤men o dönem için ileri bir ad›m
olarak görüldüler. Ancak toplumsal geliflmelerin ilerleyen
süreçlerinde kendilerini politik
mücadeleye kat›l›m›n d›fl›nda
tutmufllard›r. Trade-unioncular
ücret mücadelesinin d›fl›nda
her türlü politik eylemi ve iflçi
s›n›f›n›n her türlü genel eylemine kat›l›m›n› da reddetmifllerdir.
Mücadeleyi sendikalizm eksenine s›k›flt›r›rlar. Reformizmin
bak›fl aç›s›nda s›k s›k tradeunionculuk etkilerine rastlan›r.
AMER‹KAN T‹P‹ SEND‹KA C I L I K - Sendikalar›, sistemi
elefltirmeyen, sistemin t›kan›kl›¤›n› aflacak öneriler sunan,
pratik çözümler üreten kurumlar olarak gören bir anlay›flt›r.
Amerikan Trade-unioculu¤unda da ekonomik mücadelenin
politik mücadele ile hiçbir ba¤›n›n olmad›¤›, iflçilerin ayr›m gözetmeksizin ekonomik mücadelelerinde bütün s›n›flardan ve
partilerden iyi niyetli insanlara
dayanabilece¤i görüflünü gelifltirirler. Türkiye’deki versiyonu
Türk-‹fl’tir. ‹fllevi iflçi s›n›f›n› sisteme yedeklemektir.
T OPLUMS AL MUHALEF ET
SEND‹KACILI⁄I- 1970‘li y›llar-
40 dünden bugüne sendikacılık
da Latin ve Güney Amerika’da
ortaya ç›kan ve toplumsal muhalefet anlay›fl›na dayal›, yasakl› dönemlerde fabrika iflgallerinin yan› s›ra mahalle direnifllerini de hayata geçiren bir
anlay›flt›r.
E K O N O M ‹ Z M - 19. yüzy›l
sonu ve 20. yüzy›l bafllar›nda
görülen sendikal yaklafl›md›r.
Bu yaklafl›m sendikal mücadeleyi ekonomik haklarla s›n›rlayan bir yaklafl›md›r. ‹flçi hareketinin görevini ekonomik mücadele ile s›n›rland›r›r. Mücadelenin reformlarla sürdürülmesi
gerekti¤ini savunur. Bu ifli de
burjuvaziye havale eder.
DÜNYADA SEND‹KAL
MÜC ADELE N‹N SE YR‹
18. yy. ortalar›nda bilim ve
teknolojideki ilerlemelerin üretim sürecine aktar›lmas› ile ortaya ç›kan sanayi devrimi, iflçi s›n›f›n›n ve sendikalar›n da do¤umu oldu. Günde on sekiz saati
bulan a¤›r çal›flma koflullar›na
karfl›, mesleklere göre oluflan iflçi birliklerinin yetersizli¤ini giderme ad›na 1834’te ‹ngiltere’de kurulan “Büyük Ulusal Birleflik Meslekler Birli¤i” sendikalaflman›n bafllang›c› oldu. Sermaye s›n›f› ile çetin mücadeleler
sonucunda 1871’de ‹ngiltere’de
sendikalar yasall›k kazand›.
Benzer geliflmeler sanayileflen baflka ülkelerde de ortaya
ç›kt›. Sermayenin tekelleflmesi
ve iflçi s›n›f›n›n geliflen mücadelesini durdurmak için her yola baflvurmas›, iflçi s›n›f›n› da
uluslararas› örgütlenmelere yöneltti. 1864’te kurulan “Uluslararas› ‹flçi Derne¤i” (I. Enternasyonal) bu sürecin ilk önemli ad›m›n› oluflturdu. Birliklerin
yerini 2. Paylafl›m Savafl› sonras›nda, yeni koflullarda yeni
birlikler ald›. 1945’te “Dünya
Sendikalar
Federasyonu”
(DSF) kuruldu.
ABD ve ‹ngiltere’nin , “Anti-
komünizm”, “Sovyet tehdidi” vb.
söylemler ard›na gizlenen “so¤uk savafl” stratejisinin bir parças› olarak DSF’den ayr›lan
ABD’li ve ‹ngiltereli baz› sendikalar 1949’da “Hür Dünya ‹flçi
Sendikalar› Konfederasyonunu
(ICFTU)” kurdular. ICFTU tüm
ülkelerde, özellikle de yeni-sömürge ülkelerde emperyalist politikalar›n karfl›s›nda s›n›fsal tav›r
alan sendikalar›n yerine sistemle
uyum içerisinde iflbirlikçi, düzen
sendikac›l›¤›n› gelifltirdiler.
T ÜRK‹ YE’ DE S END‹ KAL
M ÜC AD E LE ’N ‹N S EY R‹
1871’de “‹stanbul Ameleperver Cemiyeti”nin kurulmas› ve
1874’teki tersane iflçileri grevi
ülkemizde s›n›f örgütlenmesinin
ilk kilometre tafllar› oldu. Ayn›
y›llarda (II. Meflrutiyet dönemi)
baflta ö¤retmenler olmak üzere
memur statüsündeki emekçiler
de çeflitli cemiyetler (dernekler)
kurarak örgütlenmeye giriflmifllerdi.
‹stanbul’da
kurulan
“Umum Amele Birli¤i”, iflçiler
ad›na ‹zmir ‹ktisat Kongresi’ne
(1923) kat›ld›. 1925’te ç›kar›lan
“Takrir-i Sükun Kanunu” yasakç› bask›lar›na karfl›n 1925’te telgraf memurlar› grevler yapt›lar.
1938’de “tek parti yönetimi”
“Cemiyetler Kanunu” ile “s›n›f
esas›na dayal› cemiyetlerin kurulmas›n› yasaklad›. 1946’da bu
yasak kalk›nca, pek çok ba¤›ms›z sendika kuruldu.
‹flçi s›n›f›n›n s›n›f ç›karlar›
do¤rultusunda örgütler oluflturmas›n›n önü 1947’deki “Sendikalar Kanunu” ile kesilmeye
çal›fl›ld›.
fi’‹N DO⁄UfiU
fiU VE
TÜRK-‹fi’
SARI SEND‹KACILI⁄IN
fiMA SI
KU R UM LA fiM
Grev ve toplu pazarl›k haklar›ndan yoksun Amerikan tipi
sendikac›l›¤›n Türkiye versiyonu olan TÜRK-‹fi 1952’de kuruldu. Ülkemizde sar› sendikakamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
c›l›k denince ilk akla gelen isim
Türk-‹fl’tir. Türk-‹fl’in kuruluflu
o günün koflullar› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda iflçi s›n›f› için ileri bir
ad›md›r. Türk-‹fl çok farkl› e¤ilim ve siyasal görüfllerin içinde
bulundu¤u bir örgütlenme olarak ortaya ç›kt›. Ancak çok
geçmeden içindeki farkl› e¤ilimleri tasfiye etmeye bafllad›.
1. Genel Kurulda s›ra seçimlere geldi¤inde, burada iktidar›n
entrikalar› devreye girer. Demokrat ve ilerici unsurlar›n yönetime seçilmesi engellenir,
DP iktidar›n›n etkisine girer, sonras›nda düzen partileri ile iliflkili
bir sendikac›l›k yürütür. Amerikan yard›mlar›n› kabul ederek,
bu do¤rultu da üst düzey yöneticileri e¤itimden geçirilmifltir.
Bafl›ndan itibaren emperyalizmin denetiminde ve sermaye
yanl›s› bir tutum içerisinde tav›r
tak›nan Türk-‹fl’in bu durumu
gittikçe netlik kazanm›fl ve iflbirlikçi sendikac›l›¤› filizlendirmifltir.
fi’E ALTERNAT‹F
TÜRK-‹fi’
OLMA ‹DD‹ASIYLA
KURULAN D‹SK
Sermaye yanl›s› politikalar›n
etkisinde bir faaliyet gösteren
TÜRK-‹fi’ten ayr›lan ve iflçi s›n›f›n›n ba¤›ms›z s›n›f ç›karlar›n›
savunan befl sendika taraf›ndan,1967 y›l›nda D‹SK kuruldu. Bu sendikalar›n tavr›, geliflen mücadele karfl›s›nda Türk‹fl'in ald›¤› iktidar ve patronlardan yana, teslimiyetçi tavra
karfl› bir ç›k›flt›. Düzen sendikac›l›¤›na farkl› bir alternatif olarak görülen DiSK, k›sa sürede
iflçiler aras›nda büyük bir sempatiyle karfl›land›.
Adalet Partisi (AP) Hükümeti, bu süreci durdurmak, D‹SK'in
geliflimini engellemek amac›yla
1970 y›l›nda 274-275 say›l›
sendika kanununu gündeme
getirdi. Bu sald›r›, DiSK' in taban›ndaki tüm devrimci dinamikler taraf›ndan direnifl karar›yla
karfl›land›. Dev-Gençliler'in de
militanl›klar› ve kitlesellikleriyle
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
kat›ld›¤› ve Türkiye tarihine, 1516 Haziran Direnifli olarak geçen büyük direnifl, ülkemizde iflçi s›n›f›n›n gücünü de, güçsüzlüklerini de gösterirken, iktidar›n
yasay› geri çekmesi, iflçi s›n›f›
ve tüm emekçiler için büyük bir
moral güç oldu.
Program ve tüzü¤ünde, yay›nlad›¤› broflürlerde sosyalizme daha aç›k at›flar yapan, "s›n›f ve kitle sendikac›l›¤›n›" savundu¤unu resmilefltiren DiSK,
12 Mart'› izleyen dönemde, iflçi
s›n›f›n›n ekonomik-demokratik
mücadelelerinin
yan›nda,
1976'da Devlet Güvenlik Mahkemeleri(DGM)'ne karfl› direniflin, faflist sald›r›lara karfl› ülke
çap›nda miting gibi eylemlerin
gelifltirilmesinde belli bir rol oynad›. Ne var ki, bu devrimci etki ve geliflmeye karfl›n, D‹SK,
faflist terör karfl›s›nda pasifist
politikalar›n savunuculu¤unu
yap›yor ve direnifller içinde uzlaflmac› bir pratik sergiliyordu.
Bu anlay›fl, 12 Eylül faflizminin
teslim ol ça¤r›lar› karfl›s›nda
da, cuntaya direnmek yerine,
yöneticilerinin ellerinde valizlerle cuntaya teslim olmas›n›
beraberinde getirdi.
DiSK içinde, CHP'den, reformist partilere ve devrimci örgütlenmelere kadar pek çok
kesimin belli bir örgütlülü¤ü,
etkisi vard›. Ancak belirleyici
olan hep reformizm ve revizyonizm oldu. Bu belirleyicilik,
1980 sonras› D‹SK içinde iyice
geliflip kökleflen sa¤c›l›¤›n da
ana kayna¤›, bu sa¤c›l›k da zincirleme olarak hemen her fleyi
de¤ifltirip grev, direnifl yerine
patronlarla uzlaflma, anti-emperyalizm yerine Avrupa Birlikçilik, sosyalizm yerine kapitalizmin ehlilefltirilmesini fikrini
beraberinde getirdi.
Bugün yer yer "s›n›f" kelimesinin tekrar telaffuz edildi¤ine tan›k oluyoruz. Ama bunlar
yüzeyseldir. Kald› ki, bir y›l önce "iflyerimi seviyorum" dövizleri tafl›y›p, bir y›l sonra "s›n›f
anlay›fl›"ndan söz etmenin bir
tutarl›l›¤› da yoktur. Grev, yürüyüfl, mücadele, iflgal, çat›flma
neredeyse s›n›f›n literatüründen
ç›kar›lm›fl, her fleyin bafl›na
"bar›fl", "diyalog", "uzlaflma"
gibi sözcükler yerlefltirilmifltir.
Bütün bu tablo elbette de¤iflmez de¤ildir. D‹SK tarihinde, bir
sendikan›n iflçi s›n›f›n›n güvenini nas›l kazanaca¤›n›n da, nas›l
kaybedece¤inin de cevab› vard›r. Sorun, sendikac›l›¤› yeniden s›n›f ve kitle perspektifiyle
ele alarak devrimcileflmek ve
devrimcilefltirmektir. D‹SK'in
k›rk iki y›ll›k tarihine karfl› sorumluluk da bunu gerektirir.
K AM U SE K T ÖRÜ N DE
SEND‹KAL MÜCADELE VE
KAMU EMEKÇ‹LER‹
(1925’lerde “tek parti yönetimi” zaman›nda varl›k gösteremeyen memur örgütleri 1946da yeniden sahneye ç›kt›.
1946’da “Türkiye Ö¤retmen
Dernekleri Milli Federasyonu”
kuruldu. 1961 Anayasas›’n›n
46. maddesi sendikalaflma
hakk›n› iflçilerle birlikte memurlara da tan›m›flt›.
Söz konusu dönemde oldukça c›l›z ve etkisiz olan memur
sendikalar› içinde TÖS ve T.
‹LK-SEN 15-19 Aral›k 1969’da
4 günlük “genel ö¤retmen boykotu”nu gerçeklefltirdi. 160 bin
civar›nda ö¤retmenin çal›flt›¤›
1969 Türkiye’sinde 110 bin civar›nda ö¤retmenin kat›ld›¤› bu
boykot, iflçi s›n›f› tarihinin önemli grevlerinden biri olarak “meflru
mücadele” anlay›fl›n›n oluflmas›nda kritik bir rol oynad›.
12 Mart 1971 darbesinin ard›ndan 20.09.1971 tarihli Anayasa de¤iflikli¤i ile memurlar›n
sendikalaflma hakk› ortadan
kald›r›ld›. Daha önce kurulmufl
olan memur sendikalar›n›n faaliyetleri sona erdirildi. 1971’de
sendika hakk›n›n ortadan kald›r›lmas›n›n ard›ndan memurlar
1980’e kadar sürecek olan yeni
bir dernekleflme sürecine girdi.
TÖS ve T. ‹LK-SEN’in yerine
TÖB-DER kuruldu. (1971)
dünden bugüne sendikacılık
41
TÜM-DER, MEM-DER gibi tüm
memurlar› kapsamay› amaçlayan memur derneklerinin yan›
s›ra TRT-DER, GENEL-DER,
EGO-DER, DDY- DER, TEKDER, SAYIfiTAY-DER gibi iflyeri
eksenli memur dernekleri ile daha genel ve kapsay›c› nitelikteki
TÜS-DER, POL-DER, ENERJ‹DER, TÜM SA⁄LIK-DER, TÜMAS, TÜM-ÖD gibi mesleki temelde dernekler kuruldu.
1971-1980 döneminde de
emekçilerin birli¤ini ve gücünü
bölmeye dönük POL-B‹R, Ak›nc› Memurlar Derne¤i, Ülkücü
Kamu Görevlileri Güç Birli¤i
Derne¤i gibi örgütler türetildi.
12 Eylül darbesi dernekler kapat›ld›, mal varl›klar›na el konuldu. 1986’da eski TÖS, T.‹LKSEN ve TÖB-DER yönetici ve
üyelerince ç›kar›lmaya bafllanan
“abece dergisi” ile örgütlenme
aray›fllar› yeniden bafllad›.
1988’de E⁄‹T-DER kuruldu.
Bu geliflmede “1989 Bahar
Eylemleri” ve 1990’daki “madenci yürüyüflü” itici bir rol oynad›. 8.05.1990’da Ankara’da
E⁄‹T‹M-‹fi, Temmuz 1990’da
‹stanbul’da KAM-SEN, Tüzü¤ünde grev ve toplu sözleflme
ibaresiyle SA⁄LIK-SEN ve
BEM-SEN kuruldu.
13.11.1990’da ‹stanbul’da
E⁄‹T-SEN kuruldu. Kendilerine
art›k “kamu çal›flan›” ya da
“kamu emekçisi” diyen kamu
görevlilerinin sendikalaflmas›
盤 gibi büyümeye bafllad›.
Tüm Maliye-Sen, Tüm Sa¤l›k-Sen, Tar›m-Sen, Hava-Sen,
Tüm Haber-Sen, Enerji-Sen,
Yap› Yol-Sen, Turizm-Sen, Tüm
Sosyal-Sen, Tüm Yarg›-Sen,
Tüm Enerji-Sen, Kültür-Sen,
Banka-Sen, Emekli-Sen, ÖES,
Tüm Ray-Sen, Demiryol-Sen
vb. Bu sendikalar›n pek ço¤u
güç ve eylem birli¤i yaparak
“Kamu Çal›flanlar› Platformu”nu, daha sonra da “Kamu
Çal›flanlar› Sendikalar› Platformu”nu oluflturdular. E¤itim‹fl’in bafl›n› çekti¤i bir k›s›m
sendika ise “Eflgüdüm Komite-
42 dünden bugüne sendikacılık
si”ni oluflturdular.
Kamu emekçilerinin “hak
verilmez, al›n›r” fliar›yla sendikalar›n› kurdu¤u, sendikalar›n
kap›lar›na vurulan mühürleri
söktü¤ü günlerde, sendikalar›n
illegal oldu¤unu savunan “Türkiye Kamu Çal›flanlar› Vakf›” ve
çevresi, 1992’de birdenbire
TÜRK KAMU-SEN ad›yla bir
konfederasyon ve ba¤l› sendikalar›n› kuruverdi.
1995’te devlet güdümlü Memur-Sen kuruldu. 14.09.1991
tarihinde E⁄‹T-SEN genel merkezi valilik taraf›ndan mühürlendi. Kamu çal›flanlar› sendikalar›na sahip ç›karak mühürleri söktü. Kamu emekçilerinin
bu yeni sendikac›l›k anlay›fl›
geleneksel tarzda oluflmufl iflçi
sendikalar›n› da hareketlendirdi. 03.01.1994 tarihinde “tüm
çal›flanlar›n ortak genel grevi”
yap›ld›. 20 Nisan 1995’de yeni
bir eylem dalgas› gelifltirildi.
16–17 Haziran 1995 tarihinde
Türkiye’nin her yerinden gelen
kamu emekçileri K›z›lay meydan›n› iki gün boyunca iflgal
ederek, grevsiz, toplu sözleflmesiz bir sendika yasas›n› kabul etmeyeceklerini aç›klad›.
TBMM de ele al›nan yasa tasar›s›n›n görüflmeleri ertelendi.
13.07.1995 tarihinde kamu
emekçilerinin sendikalaflma
haklar› anayasal düzeyde tan›nd›.
08.12.1995’te KESK’i (Kamu Emekçileri Sendikalar›
Konfederasyonu) kuruldu. Siyasal iktidar, sendikalar› denetim alt›na almaya dönük yasa
tasar›s›n›
1998
Mart’›nda
TBMM gündemine getirdi. Kamu emekçileri, icazetçi sendika
yönetimlerinin tüm engellemelerine ra¤men 4-5 Mart
1998’de Ankara’da gerçeklefltirdikleri direnifl ve eylemlerle
“sahte yasa tasar›s›” püskürttü.
Ne var ki, KESK’e egemen anlay›fllar›n ikircikli, icazetçi durufllar› neticesinde, devrimci
anlay›fllar›n tüm direnifl ve karfl› koyufluna ra¤men, sendika-
lar› denetim alt›na almay›
amaçlayan, grev ve toplusözleflme haklar› gibi temel sendikal hak ve özgürlüklerden yoksun 4688 say›l› “Kamu Görevlileri
Sendikalar›
Kanunu”
25.06.2001’de TBMM- de kabul edildi.
KESK’TE RE FORM‹ST
SEND‹KACILI⁄IN ‹FLASI
KESK, Sendika hakk›n›n
meflru mücadele ile kazan›lmas›nda öncü rol oynad›. Devlet
taraf›ndan, Kamu-Sen ve Memur-Sen'in kurdurulmas›, bu
potansiyel gücün önünü kesmek, yükselen hareketi düzene
yedeklemek içindi. Gelinen
aflamada düzen cephesi büyük
oranda baflar›l› oldu.
Ancak bu sonuç asla KamuSen ve Memur-Sen'in baflar›s›
de¤il, bir taraftan devlet üst kademesindeki yöneticilerin eliyle
oldu¤u gibi, di¤er yandan da
KESK yönetimini elinde bulunduran anlay›fllar›n, belli bir süreçten sonra izledi¤i politikalar›n ürünüdür. Erimenin nedenlerini de as›l olarak bu politikada aramak gerekir.
Bu gün geldi¤imiz noktada
KESK’in kendini var eden temel ilke ve amaçlardan ne kadar uzaklaflt›¤›n› görmek aç›s›ndan, Ankara Emniyetinin iftar yeme¤ine genel baflkan düzeyinde kat›l›m› ile kapitalizmin
son süreçte yaflad›¤› krize yönelik yine KESK’in AKP Hükümetine, krizden nas›l ç›k›laca¤›
ile ilgili öneri paketi sunmas›
san›r›z yeterli olacakt›r.
BURAYA NASIL GEL‹ND‹
KESK, '90'lardaki ç›k›flla
birlikte alanlarda kurulan ilk
konfederasyondu. KESK'in en
büyük konfederasyon olmaktan 3. Konfederasyon konumuna gelmesi, nesnel ve öznel olmak üzere iki temel bafll›kta ele
alabiliriz.
Irkç›, gerici, dinci sendikalar›n güç kazanmas›, genel olarak estirilen flovenist dalgadan,
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
AKP iktidar›ndan ba¤›ms›z bir
olgu de¤ildir. fiovenizm her
alanda solu eritmeye çal›flmaktad›r. Yine nesnel nedenler aras›nda genelde solun mücadelesinin, s›n›f mücadelesinin gerili¤i say›labilir. Ancak nesnel koflullar ne kadar "a¤›r" olursa olsun, sendikal harekette bir erime yaflan›yorsa, bunu sadece o
koflullarla aç›klamak anti-bilimsel bir tutumdur.
KESK yönetiminin eriyifli,
iktidar›n bask›lar› ve memurlar›
kendi yandafl› sendikalara yöneltmeleri fleklinde aç›klama
e¤ilimi, bir sendikan›n kendi
varl›k nedenini inkardan baflka
bir fley de¤ildir. O zaman soru
fludur: Sen ne için vars›n? ‹ktidar›n bask›lar› karfl›s›nda direnmiyorsan, çal›flanlar›n haklar›n›
kararl› bir çizgide savunmuyorsan, ilkelerinden ödün veriyorsan, kitle sana niye gelsin? Bu
nedenle as›l tart›fl›lmas› gereken öznel nedenlerdir.
KESK yönetimine yerleflen
reformist anlay›fl, konfederasyonu mücadeleci çizgisinden
uzaklaflt›rm›fl, kitlelere güven
veren, çekim merkezi olma
özelli¤ini yok etmifltir. Eriyifl ve
izlenen politikalar, yönetimde
yer alan reformist politikalar›ndan ba¤›ms›z de¤ildir. KESK
üzerinden var olmaya çal›flan
DSD, milliyetçi anlay›fl›n› dayatan Yurtsever Emek Hareketi
ve onun ayak izine basan
Emek Hareketi reformizmi, bugün gelinen noktadan do¤rudan sorumludurlar. Devrimci
sendikac›l›k tasfiye edilmifl, asla düzenin çizdi¤i s›n›rlar d›fl›na
ç›kmayan bir sendikac›l›k anlay›fl› giderek sendikalara hakim
hale getirilmifltir.
‹stisnalar› bir yana, KESK ve
ba¤l› sendikalar›n son y›llarda
izledi¤i politikalara, eylem anlay›fl›na hakim olan icazetçiliktir. Sonuç almaktan uzak eylemlerle, c›l›z bas›n aç›klamalar› ile günü kurtarmaya çal›flan
KESK reformist yönetiminin
politikalar› iflas etmifltir.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Kapitalizm kendi mezar
kazıcısını yaratmıştır. Ama
burjuvazi, mezar
kazıcısını, mezarı kazmakta özgür bırakmamıştır.
Sınıf mücadelesinin
doğasına ve yasalarına
uygun olan da budur. İşin
bu yanını görmeyenler,
işçi sınıfının kapitalizmin
mezarını "sürecin doğal
akışı içinde" kazacağını
düşünmüş ve bu düşünüş
tarzı, kapitalizmin ilk
dönemlerinden beri de
sayısız sapmanın kaynağı
olmuştur.
SEND‹KAL
MÜCADELEN‹N
DURUMU
Ülkemizde
ve
dünyada
emekçilerin sendikal mücadelesi ve örgütlenmesinin oldukça
büyük ölçülerde geriledi¤i bir
dönemdeyiz. Sosyalist sistemin
y›k›lmas›yla birlikte tüm dünya
çap›nda sendikalar da büyük bir
sald›r› alt›nda kald›. Fakat durumu yaln›zca bu dönemdeki sald›r›yla aç›klayamay›z. Çünkü
sendikac›l›¤›n çok eskilere dayanan zaaflar› nedeniyle bu sald›r›lar püskürtülemeyince, bu
gerileyifl ve erime kaç›n›lmazd›.
Bugün iflte bunu yafl›yoruz.
Kapitalizm kendi mezar kaz›c›s›n› yaratm›flt›r. Ama burjuvazi, mezar kaz›c›s›n›, mezar›
kazmakta özgür b›rakmam›flt›r.
Böyle olmas› da do¤ald›r.
Hangi s›n›f, hangi iktidar, kendi
mezar›n›n kaz›lmas›n› sessiz
sedas›z izler ki? S›n›f mücadelesinin do¤as›na ve yasalar›na
uygun olan da budur. ‹flin bu
yan›n› görmeyenler, iflçi s›n›f›n›n kapitalizmin mezar›n› "sü-
recin do¤al ak›fl› içinde" kazaca¤›n› düflünmüfl ve bu düflünüfl tarz›, kapitalizmin ilk dönemlerinden beri de say›s›z
sapman›n kayna¤› olmufltur.
Teorik olarak bu sapmalar›n
birçok özelli¤i üzerinde durulabilir; ama onlar›n en yal›n yan›
budur: ‹flçi s›n›f›na yüklenen tarihsel rolün hayat›n içinde kendili¤inden yerine getirilece¤ini
düflünürler. Sendikal mücadele
konusundaki sapmalar›n birço¤unun kayna¤›nda da bu vard›r.
Ama elbette hayat onlara
göre geliflmemifltir. Kapitalizm,
tüm tarihi boyunca iflçi s›n›f›n›
etkisizlefltirmeye, objektif ve
sübjektif olarak güçsüzlefltirmeye yönelik politikalar uygulamaya koymufltur. Bu politikalar›n de¤iflmeyen hedeflerinden
biri de, elbette ki sendikalar
olacakt›. Amerikan mafyac›
sendikalar›ndan tutun da CIA
uzman› e¤itmenlerin yetifltirdi¤i
sendikac›lar arac›l›¤›yla oluflturulan sendikal örgütlenmelere,
tamamen devlet güdümlü sendikalara kadar, her türlüsü arenada yer ald›. Bu anlamda bizzat sendikalar›n kendisi bir
"mücadele alan›" haline de geldi. Çünkü sendikalar›n birço¤u,
iflçilerin d›fl›ndaki güçler taraf›ndan yönetilip yönlendiriliyordu. Bugün bu olgu çok daha
belirgin durumdad›r.
Sendikalar bugün alabildi¤ine gerilemifltir. Sendikal mücadele etkisizleflmifltir. Ama bu
yar›n da böyle olacak demek
de¤ildir. E¤er neden bu noktada olundu¤u do¤ru tespit edilirse, sendika ve di¤er örgütlenme biçimleri alt›nda iflçi s›n›f›
mücadelesinin bugünkünden
daha ileri noktalara tafl›nmas›n›n koflullar›, dinamikleri de
vard›r. Ama kuflkusuz daha
önemli mesele, iflçi s›n›f›n›n,
sendikalar›n bu kavgadaki yerini do¤ru belirlemek, hepsinin
ön flart›d›r. Onu do¤ru belirlemedi¤inizde, somutta sendikalara iliflkin do¤ru politika belirlemeniz de zordur. q
dünden bugüne sendikacılık
43
EMPERYAL‹ZM KR‹Z VE ‹fiGAL
Öncelikle son süreçte dilimize ve gündemimize yerleflen kriz kelimesini ne kadar do¤ru kullan›yoruz, kim
ne
anl›yor
bunlar› bilerek
k o n u fl m a y a
b a fl l a y a l › m .
Çünkü krizin
hem tan›m›,
hem nedenleri
Nursel Tanrıverdi
ve
hem de do(Eğitim-Sen İstanbul
lay›s›yla
nas›l
3 Nolu Şube Eğitim
afl›laca¤› koSekreteri)
nusunda farkl›
yaklafl›mlar söz konusudur. Bunun kayna¤› ise her zamanki gibi s›n›fsald›r.
Krizin tan›m› ve nedeni için
Marks’›n dediklerine bakal›m;
"Bunal›m›n nedeni, kapitalist üretimde gittikçe ve zorunlu
olarak artan mallar›n, proleterler taraf›ndan gittikçe ve zorunlu olarak sat›n al›namamas›d›r."
Yani burjuvazi fabrikalar›nda
mümkün oldu¤unca çok üretim
yapmak ister. Ve üretti¤ini satmal›d›r ki kâr elde edebilsin.
Ürettiklerinin bir k›sm›n› elbette emekçiler tüketecek, ancak emekçiye mümkün olan
"en az ücreti" verme e¤iliminde
oldu¤undan, bu da emekçilerin
yeterince tüketememesi anlam›na gelecektir.
Bu, kapitalist sistemde hiçbir zaman bitmeyecek olan bir
çeliflki ve açmazd›r. Ücretler ve
fiyatlar aras›nda kurulan denge
zaman zaman iyice bozulur.
Ücretler düfltükçe düfler ve
emekçi tüketememeye bafllar.
Asl›nda kapitalizmde kriz, en
temel olarak, afl›r› üretim krizi
biçiminde geliflir. Olay›n esas›
budur. Bu durum kapitalistin
kâr oran›n›n düflmesi gibi bir
sonuç yarat›r. Ki bu da krizin
nedenlerinden, görünümlerin-
44 emperyalizm, kriz ve işgal
den biridir.
Kriz, o günün koflullar›na,
kapitalizmin geliflmesine göre,
flu veya bu alandan patlak verebilir. Krizler genellikle ortaya
ç›kt›klar› alana, döneme veya
biçime göre adland›r›l›rlar: 1929
Bunal›m›, 1974 Petrol krizi gibi… Son kriz de bu nedenle daha çok, "finans krizi" olarak adland›r›lmaktad›r. Fakat belirtti¤imiz gibi, bu sadece sonuçtur.
Krizler serbest rekabetçi dönemde kapitalizmin dönemsel
özellikleridir. Belli dönemlerin
sonunda kapitalizm krize kendi
içinde k›smi bir çözüm getirebiliyordu. Fakat serbest rekabetçi dönemin bitip, tekelci dönemin bafllamas›yla, yani emperyalizm aflamas›yla birlikte krizler süreklileflmifltir.
Lenin 1900 y›llar›n›n bafl›nda, "kapitalizmin ekonomik
kriz ve buhranlar›n›n süreklileflti¤ini, bunun da dünya ölçe¤inde proleter devrimler ça¤›n›
bafllatt›¤›n›" söylemifltir.
Yani krizler, s›n›flar mücadelesinde ayn› zamanda mevcut
düzenin en zay›f anlar› olarak
da adland›r›labilir.
Tekelci kapitalizm elinde biriken sermayeyi aktaracak yeni
pazarlar bulup yüksek kârlar
sa¤layarak tekrar sermayeye
dönüflmezse, bu da krizlere neden olur. Emperyalizmin bu
krizleri (1. ve 2. paylafl›m savafllar›nda oldu¤u gibi) ancak
savaflla çözülebilmifltir. Emperyalizmin en büyük sorunu olan
pazar ve talep yetersizli¤i, hemen her zaman flu veya bu düzeyde sürdü¤ü için, emperyalizmin krizi de sürmektedir. Bu
da, dünya çap›nda ve ülkemiz
özelinde devrimin nesnel koflullar›n›n olgunlaflmam›fl da olsa
varl›¤› anlam›na gelir.
Emperyalizm, sürekli bir
kriz halindedir. Dönemsel bunal›mlar, bu krizin çeflitli gelifl-
melere ba¤l› olarak t›rmanmas›d›r. Mevcut krizi de böyle görmek gerekir. ABD'deki kriz,
beklenilen bir krizdi. Yaklafl›k
bir y›l önceki emlak krizinde,
baflta G–7 ülkeleri olmak üzere,
emperyalistler milyarlarca dolarl›k ortak müdahalelerle krizin bu boyuta varmas›n› engellemeye çal›flt›lar ancak, krizi biraz geciktirebildiler sadece.
Krizin nedenleri üzerine
özellikle burjuva bas›n ve yay›n
organlar›ndan aylard›r sürekli
say›s›z yorumlar yap›l›yor. Oysaki krizi anlamak için; bir, kapitalizmin temel baz› yasalar›n›
kavramak; iki, halklar›n durumuna bakmak gerekir.
Kriz, borsalar›n tabelalar›nda görülen rakamlardan ibaret
de¤ildir çünkü. Krizler de borsa
salonlar›nda, ya da holdinglerin
gökdelenlerinde meydana gelmiyor, oralara yans›yan sadece
sonuçlard›r. Çok özet bir belirtme yapmak gerekirse kriz, hemen her zaman oldu¤u gibi kapitalizmin, emperyalist tekellerin oburlu¤undan, açgözlülü¤ünden ç›km›flt›r. Tekeller,
oburdur, doymak bilmez bir kâr
h›rs›na sahiptirler. Öyle ki,
HEM çok kazanmak,
HEM de emekçilere en az
ücreti vermek isterler.
Ve iflte bu onlar›n en temel
açmazlar›ndan biridir; krizler de
bu noktada patlar.
Emekçilere az verdikçe, onlar›n al›m gücü düfler, tüketimi
azal›r, tekellerin üretimi fazlal›k
vermeye bafllar, finans tekellerinden al›nan krediler geri ödenemez hale gelir... En yal›n haliyle ABD'deki kriz bu mekanizma içinde patlak vermifltir. Yani
krizin temelinde, pek söz edilmese de halklar›n yoksullaflt›r›lmas› vard›r. Sorunun temelinde yukar›da iflaret etti¤imiz gibi, yine, emperyalist politikalar›n pervas›zl›¤› vard›r ve yokkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
sullaflt›r›lanlar›n içinde Amerikan halk› da bulunmaktad›r.
1980'lerde de emperyalist
sistemde yine benzer bir bunal›m yaflanm›flt›. Bunu hat›rlamak, yaflanan kriz aç›s›ndan
son derece aç›klay›c› olacakt›r.
1980'lerdeki bunal›m›n yaratt›¤› sonuçlar›n en önemlisi, "emperyalist ülkelerdeki göreceli
sosyal refah›n yerini, giderek
mutlaklaflan yoksullaflmaya b›rakmas› ve ‘sosyal refah devleti’ politikalar›n›n terk edilmesi"
olmufltu. O süreçte bir zirvede
al›nan karar› flöyle aç›klayabiliriz; konut, e¤itim, sa¤l›k baflta
olmak üzere, her alanda haklar›n k›s›lmas› ve vergilerin a¤›rlaflt›r›lmas›… Dolay›s›yla bugünkü krizde de sürecin halklar
aç›s›ndan benzer bir geliflme
seyri izleyece¤ini söylemek
mümkündür.
Krizlerde hemen sistem çöküyor gibi beklentilere girenler
vard›r. Hay›r; emperyalizm-ezilen halklar çeliflkisinde, halklar
cephesinden
emperyalizme
güçlü vurufllar olmad›¤› sürece,
emperyalist sistem sars›nt›lar
geçirse de, kendi içinde çözümler üretip aya¤a kalkabilir.
Krizlerde, burjuvazinin çeflitli
kesimleri aras›nda güç kaymalar› olur; bir k›s›m burjuvalar, tekeller iflas ederken, baflka tekeller daha fazla palazlan›r.
Ama emekçiler cephesinde
böyle bir geliflme hiçbir zaman
yaflanmaz. Emekçiler, böyle
dönemlerde topyekûn yoksullafl›rlar; iflçinin, memurun, yoksul
köylünün, küçük üreticinin, esnaf›n, hatta ço¤u kez serbest
meslek sahiplerinin gelirleri
azal›r, yaflam standartlar› düfler.
Batan tekellerin imdad›na
devlet veya IMF, Dünya Bankas›, merkez bankalar› yetiflir.
Ama emekçiler topyekûn batmaktayken, onlara elini uzatan
tek bir devlet, tek bir uluslararas› kurum olmaz. Bu olgu bile,
krizlerin emekçiler ve burjuvalar için nas›l farkl› seyretti¤ini
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Çok özet bir belirtme
yapmak gerekirse kriz,
hemen her zaman olduğu
gibi kapitalizmin
emperyalist tekellerin
oburluğundan
açgözlülüğünden
çıkmıştır. Tekeller
oburdur. Doymak bilmez
bir kör hırsına sahiptirler.
Öyleki hem çok kazanmak
hem de emekcilere en az
ücreti vermek isterler. Ve
işte bu onların en temel
açmazlarından biridir,
krizlerde bu noktada
patlar.
gösterir.
Bizim ülkemiz de dâhil tüm
yeni sömürge ülkeler ve emperyalist ülkelerin yöneticileri
bu krizin kendilerine ne kadar
zarar verece¤ini hesaplamaya
çal›fl›yor ve krizin yükünü kendileri için en aza indirme çabas› içindeler.
Bu etkiden kurtulman›n tek
yolu bu sistemin d›fl›na ç›kmakt›r. Tersi durumda hem bu
sistemde kal›p hem de krizlerden etkilenmemek imkâns›zd›r.
Sistemin bir parças› olundu¤u sürece, krizlerin yükü hep
adaletsiz biçimde halklar›n üzerine yüklenmeye devam edecektir. Emperyalist sistem iç
içe geçmifl say›s›z kuflatma
çemberinden oluflur. Sistem,
yeni-sömürgeler için bir çemberdir; bunal›m›n yükü, emperyalist merkezlerden yeni-sömürgelere aktar›l›r. Yeni-sömürgelerde ise, faturan›n yüklenece¤i kesimler yine emekçi
halklard›r.
Bu krizle birlikte bizlerin
omuzlar›na düflen yük her süreçten daha a¤›rd›r. Öyle ki kitlelerin açl›¤› kap›da beklemektedir. Di¤er tart›fl›lmas› gereken
konu ise Amerika’n›n en büyük
finans kurumlar›ndan ikisinin
bat›fl› ve onun ard›ndan oluflan
krizin özel bir gündem yap›l›p
dünya gündeminin bafl köflesine yerlefltirilmifl olmas›d›r.
Oluflan açl›k kitlesi bir milyar›
geçmifltir. Tart›fl›lmas› gereken
iki Amerikan finans kurumu
mudur? Yoksa say›s› bir milyar›
aflan insanlar›n açl›¤› m›d›r?
Elbette, bu iki farkl› pencereden bak›ld›¤›nda görülenler
de farkl›d›r. Biz, krizde emekçilerin açl›¤›n›, iflsizli¤ini, sefaletini görüyoruz. Aç›n bak›n burjuva medyan›n sayfalar›na, krizin
borsalar, hisse senetleri, flirketlerin de¤erleri üzerindeki etkilerinden baflka bir fley göremezsiniz. Dinleyin hükümetin sesini, krizi tekellerin zarar görmemesi için önlem paketleri haz›rlayarak atlatmaya çal›fl›yorlar.
‹flte 2009 flubat ay› itibari ile
karar alt›na al›nan bir dizi önlem:
- Sigorta primine ait iflveren
hisselerinin ‹flsizlik Sigortas›
Fonu'ndan karfl›lanmas›nda
öngörülen süre 1 y›ldan 2 y›la
ç›kar›lacak.
- K›sa çal›flma için öngörülen azami 3 ayl›k süre, 6 aya ç›kar›lacak.
- Tekstil, konfeksiyon ve deri sektörlerinde faaliyet gösteren iflletmelerden belirlenen illere tafl›nanlara, Kurumlar Vergisi'nin 5 y›l süreyle yüzde 5 indirimli uygulanmas›.
- Hazine ve il özel idareleri
ve belediyelere ait arazi veya
arsalar›nda 49 y›l süreyle ba¤›ms›z ve sürekli nitelikli irtifak
hakk› tesis edilebilecek.
- 31 Aral›k 2013'e kadar
AR-GE alan›nda çal›flan personel ücretinin yüzde 80-90'›,
vergiden muaf olacak.
- Vergi teflviki, sigorta primi
iflveren hissesi teflviki ile enerji
deste¤inden yararlanma süresi
31 Aral›k 2008'de bitenler, bir
y›l daha destek alacak.
- ‹nternet servis sa¤lay›c›l›¤›
emperyalizm, kriz ve işgal
45
hizmetine iliflkin Özel ‹letiflim
Vergisi yüzde 15'ten yüzde 5'e
indirilecek.
Bugün ekonomik krizden
gerçek anlamda etkilenen kesimler; bu kriz bahane edilerek
iflten ç›kar›lanlar; krizle birlikte
ücretleri daha da dibe vuranlar,
sosyal haklar› ellerinden al›nanlar, ifl bulma umudunu kaybedenler ve do¤rudan veya dolayl› yollarla daha da yoksullaflan kesimlerdir.
Yasada en önemli "k›yak"lardan biri, patronlar›n iflsizlik sigortas› fonundan yararland›r›lmas›d›r. Yasa, güya "‹stihdam yaratmak" amac›yla
patrona, çal›flt›rd›¤› 18–29 yafl
aras› erkek ve 18 yafl üstü kad›n iflçilerin, patronlar›n ödemesi gereken sigorta primlerini
fondan ödüyor.
Bu maddelerin kriz karfl›s›nda emekçileri hiçbir flekilde
korumad›¤› ortadad›r. Emekçilerin d›fl›ndaki say›lar› resmi rakamlara göre üç milyonu aflan
iflsizler, mevsimlik iflçiler, kay›t
d›fl› çal›flanlar ve di¤erleri için
de hiçbir fley içermemektedir.
fiubat ay›nda tekelleri rahatlatmak üzere ç›kar›lan yasan›n ard›ndan sanayi ve ticaret bakan›n›n aç›klamas› flöyleydi:
"Düzenlemelerin en önemlilerinden birisi tüccar, sanayici
ve ifladamlar›n›n oda ve borsalara, oda ve borsalar›n da
TOBB'a olan aidat borçlar›n›n,
as›llar›n›n 6 ay içinde ödenmesi halinde gecikme zamlar›n›n
silinmesine iliflkin olacak".
Düflünülenler aç›k. Ç›kar›lan
yasan›n, tekellerin krizini ne kadar çözece¤i ayr› bir konu fakat
AKP hükümetinin tekelleri ferahlatmak için canh›rafl çal›flt›¤›
ortada. Çünkü esas›nda iki ayr›
dünya vard›r. Onlar›n kayg›lar›
ve sorunlar› farkl›, halklar›n
kayg›lar› ve sorunlar› farkl›d›r.
Ve her kesim "kendi sorunlar›n›n" çözümü peflindedir. S›n›f
mücadelesinin do¤as›na uygun
olan da budur. Her s›n›f ve kat-
46 emperyalizm, kriz ve işgal
Bu noktada emekçilerin
mücadelesini örgütlemek
uzun vadeli, içinde birçok
mücadele biçimini
barındıran süreklilik ve
kararlılık içeren bir
program gerektirir. Birlikte
mücadeleli örgütleyecek,
işten çıkarmaları, zamları
sendikasızlaştırmanın
karşısına barikat
örebilecek, iktidarla
çatışmayı, bedel ödemeyi
göze alacak bir programa
sahip oyunmalıdır.
man, olgulara ve geliflmelere
kendi s›n›f penceresinden bakar. Do¤al olarak ABD'de bafllay›p giderek etkisi yay›lan krize
iliflkin yorum ve de¤erlendirmeler de bu farkl›l›¤› yans›t›yor.
Bugün gelinen aflamada yaflanan kriz, emperyalist sistemi
bizim gibi ülkelerin ba¤›ml›l›¤›n›
anlamak için ve onu krizin yükünü çeken halka somut olarak
göstermek için bir f›rsat olabilmelidir. Tüm bunlar›n karfl›s›nda emin ad›mlarla yürüyen bir
örgütlülükle ve programlarla
baflar›ya ulaflabiliriz.
Kriz derindir. Faturas› yüklü
olacakt›r. Dünyada ve ülkemizde iflten ç›karmalar›n daha bugünden ulaflt›¤› boyutlar bile
bunu göstermeye yeterlidir. flu
an resmi rakamlara göre
ülkede kay›tl› iflsiz say›s› 3
milyon 802 bin kifli, nüfusun
yüzde 16,1’ine denk düflüyor.
O halde, bu noktada emekçilerin mücadelesini örgütlemek uzun vadeli, içinde birçok
mücadele biçimini bar›nd›ran,
süreklilik ve kararl›l›k içeren bir
program› gerektirir. Birlikte
mücadeleyi örgütleyecek, iflten
ç›karmalar›n, zamlar›n, sendikas›zlaflt›rman›n karfl›s›na barikat örebilecek, iktidarla çat›fl-
may›, bedel ödemeyi göze alacak bir programa sahip olunmal›d›r.
Yoksa kendini ezilenin yoksulun taraf›nda ve temsilcisi
görmeyen, yuvarlak ve mu¤lâk
ifadelerle geçifltirilmifl, s›n›f
sendikac›l›¤›
anlay›fl›ndan
uzak, emekçilerin sorunlar›n›
çözmeyi hedeflemeyen, krize
karfl› bir fleyler yap›yor görünmekten öteye gitmeyen icazetçi "program"larla çözümler
üretilemez.
Öyleyse kimin cephesinden
bak›lacak?
KESK, D‹SK, icazetçilikten
kopabilmeli, düzen içi politikalar›n›n özelefltirisini yapabilmelidirler. Baflka türlü krizin faturas›na karfl› emekçilerin direniflini örgütleyemezler.
Belirtti¤imiz gibi, böyle bir
programa sahip olman›n ilk
ad›m›, icazetçi politikadan kurtulmakt›r. Bu yap›lmad›¤› sürece, emekçilerin kitlesel ve militan mücadelesi örgütlenemez.
‹cazetçi politikalar terk edilmedikçe, do¤ru politikalar, talepler, sloganlar, taktikler ortaya
konulamaz. S›n›f mücadelesi
temelinde bir sendikac›l›¤a dönülmedi¤i sürece, miting alanlar›nda
toplanan
binlerce
emekçinin tepkisi düzen içinde
eriyip gidecektir. Çözümsüzlük,
emekçileri daha da umutsuzlaflt›rarak, sorunlar›n mücadele
ederek çözülebilece¤ine dair
güvenlerini yitirmelerine neden
olacakt›r. Bundan kazançl› ç›kan ise tekeller olacakt›r.
Emekçilere uzanacak el,
kendi örgütlü güçleri olabilir ancak. Baflka bir ihtimal yoktur.
Emperyalist krize ve krizin
sonuçlar›na karfl› “iyilefltirmelerle” s›n›rl› düflünmekten, düzen içi çözümler aramaktan ç›k›p emekçilerin kurtuluflu; ba¤›ms›zl›k, demokrasi, sosyalizm mücadelesi bak›fl aç›s›yla
hareket etmekten baflka bir ihtimal yoktur. q
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
ORTAK DÜfiMAN ORTAK MÜCADELE
Ak a n h e r d am l a k a nd a ,
her damla gözyaflfl››nda
ABD ve iflflb
b i r li k ç i l er i n i n e l i
vard›r
ABD emper yalizminin Ortado¤u’ya el atmas› ilk olarak 5 Ocak
1957’de
Amerikan
Baflkan› Eisenhower’›n
ünlü doktrinini aç›klamas›yla birİbrahim Sönmez
(Tümbel-Sen İstanbul likte oldu.
1 Nolu Şube Sekreteri) E i s e n h o wer’›n Doktrinine göre
Amerikan emperyalizmi, Frans›z ve ‹ngiliz’in giderek egemenliklerinin zay›flad›¤› Ortado¤u da egemenli¤ini kuracakt›. Eisenhower Doktrini, geliflen
halk hareketleri karfl›s›nda zay›f
düflen iflbirlikçileri kurtarmak
ve yeni-sömürgelerin sömürü
alanlar›ndan ç›kmas›n› engellemek için “dolayl› sald›r›” tan›m›
gelifltiriyordu.
Doktrinin di¤er önemli yan›
ise, Amerika’n›n bu doktrinini
hayata geçirirken, dayanaca¤›
iki temel ülkeden birisinin ‹srail
di¤erinin Türkiye olmas›yd›.
Yani BOP’ta oldu¤u gibi Amerika’n›n Ortado¤u için ilk projesinde de bu iki ülkenin tafleronluk-jandarmal›k rolü önemli
olacakt›.
Ortado¤u’da çeflitli ikili özel
anlaflmalarla,askeri üs ve karakol noktalar›n›n artt›r›lmas›,daha sonra Cento ad›n› alacak
olan Ba¤dat Pakt›n›n kurulmas›
bu politikan›n ürünüdür. Bu
pakt ve anlaflmalar ABD’nin
Ortado¤u egemenli¤inde dayand›¤› iflbirlikçi güçleri flekillendirmifltir. Ortado¤u'nun emperyalistler taraf›ndan sömürkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
gelefltirilmesi Osmanl›'n›n y›k›lmas› sürecine dayan›r. Osmanl›
y›k›lmaya bafllad›kça egemenli¤i alt›ndaki topraklar da giderek
emperyalist ülkelerin egemenli¤i alt›na girmeye bafllar.
Ortado¤u'nun ilk emperyalist efendileri 1. Paylafl›m Savafl›'n›n galipleri Frans›z ve ‹ngilizler idi. Bu süreçte çeflitli anlaflmalar imzaland›. Frans›zlar Ortado¤u'da yaflayan ve müslüman olmayan az›nl›klar›n koruyucusu olma s›fat›n› elde ederek Ortado¤u'daki varl›¤›n› anlaflmalarla kabul ettirmifl oldu.
Suriye ve Lübnan üzerinde egemenlik kurdu. Lübnanl› iflbirlikçileri arac›l›¤›yla Ortado¤u'ya
sermaye ihrac›na bafllad›lar.
‹ngilizler M›s›r'da egemenlik
iliflkisi gelifltirmenin yan›nda,
Ortado¤u halklar›na karfl› kullanmak için, Filistin topraklar›nda ‹srail devletinin kurulmas›n› sa¤lad›.
Fakat, emperyalizmin Ortado¤u'ya yerleflmesi, Ortado¤u'da Arap milliyetçisi anti-emperyalist hareketlerin de geliflmesine neden olur. Örne¤in, M›s›r'da Nasr önderli¤indeki hareket ‹ngiliz iflbirlikçilerinin iktidar›na son verir. Suriye, Irak, Libya
gibi ülkelerde de emperyalizme
karfl› iktidarlar kurulur.
Bu süreç ‹ngiliz ve Frans›zlar›n Ortado¤u'daki güçlerini büyük oranda yitirdikleri dönem
olur. Ki, Eisenhower Doktrini
de, Frans›z ve ‹ngilizler'in egemenli¤inin zay›flad›¤› Ortado¤u
topraklar›nda, 2. Paylafl›m Savafl›'n›n galibi ülke olarak egemenlik kurma plan› üzerine flekillenir. 1956 y›l›nda Frans›z ve
‹ngiliz emperyalistlerinin Süveyfl Kanal› iflgalinin baflar›s›zl›kla sonuçlanmas› ve çekilmek
zorunda kalmalar›, ayn› zamanda, bölgedeki egemenliklerini ABD emperyalizmine
devretmeyi de kabullenmeleri
anlam›na gelmifltir.
O r t ado ¤u' da b a¤› ms› zl› k
mücadelelerine karflfl››
savaflfltt›, iflflb
birlikçi iktidarlar
kur mak ve pekiflflttir mek
i ç i n d a rb e l e r ö r g ü t l e d i
ABD emperyalizminin Ortado¤u'da ilk sald›r› hedefi, Lübnan'daki emperyalizmin iflbirlikçisi Falanjistler'in iktidar›na
karfl› savaflan güçler oldu.
ABD deniz piyadelerini Lübnan'a ç›kard› ve ayn› zamanda
‹ngilizler de K›br›s üzerinden
paraflütçülerini Ürdün'e indirdi.
Emperyalizm Ortado¤u'da -niteli¤i ne olursa olsun- anti-emperyalist bir geliflmeye tahammülünün olmad›¤›n›, bunu bast›rmak için her yönteme baflvurmay› meflru gördü¤ünü, gerekti¤inde tüm uluslararas› yasa ve kurallar› da hiçe sayarak
aç›kça sald›r›ya yönelece¤ini
gösterdi. (1958'de ABD'nin
Lübnan'a asker indirmesinde
‹ncirlik Üssü kullan›ld›.)
‹ran'da Musadd›k iktidar›,
‹ran'›n ulusal ç›karlar›n› ön
planda tutan milliyetçi bir politika güderek emperyalist tekellerin elindeki petrolü millilefltirince, CIA patentli bir darbe ile
iktidardan alafla¤› edilerek yerine tekrar fiah iktidara getirildi.
Bir millilefltirme olay› da
‹randan sonra 1956'da M›s›r'da
yafland›. Emperyalizmin denetimindeki Süveyfl Kanal›, antiemperyalist radikal tav›rlar
alan NASR yönetimince 1956da millilefltirildi. Bunun karfl›l›¤›
önce ‹ngiliz ve Frans›z emperyalistlerinin bölgedeki emperyalizmin vurucu gücü ‹srail'i de
kullanarak iflgal giriflimi oldu.
Fakat SSCB'nin de müdahalesi ile baflar›s›z bu giriflimin ard›ndan, M›s›r'da iktidar de¤iflikli¤ini bu sefer do¤rudan Ameriortak düşman ortak mücadele
47
ka darbe girifliminde bulunarak
Nisan 1957'de denedi fakat bu
giriflim de baflar›s›z oldu.
1962'de CIA arac›l›¤›yla
Amerika, Irak'ta BAAS Partisi'nin darbe ile iktidara gelmesine destek verdi. Darbede 10
bin muhalif öldürüldü.
Türkiye'de 12 Mart 1971'de
ve 12 Eylül 1980'de, ABD emperyalizmi, iflbirlikçisi tekellerin
iktidarlar›n› güçlendirmek, devrimci, anti-emperyalist mücadeleyi terörle geriletmek için
peflpefle iki darbe yapt›rd›.
12 Mart 1971'de Süleyman
DEM‹REL hükümetini devirerek yönetimi ele geçiren iflbirlikçi tekelci burjuvazinin denetimindeki ordu, bizzat ABD emperyalizminin direktifiyle, Türkiye halk›na karfl› savafl açt›.
Devrimciler, yurtseverler, ayd›nlar ve emekçiler katledildi,
iflkenceden geçirdi, hapishanelere dolduruldu. Demokratik
örgütler kapat›ld› veya çal›flamaz hale getirildi. Yine birçok
siyasi hareket önderi katledildi.
12 Mart'›, 12 Eylül 1980 Faflist Cuntas› izledi. Yine ABD iflbirlikçisi oligarflik iktidar, krizler
ve devrimci mücadelenin yükselmesi nedeniyle parlamento
arac›l›¤›yla yönetmekte zorlan›r
duruma gelmifl, emperyalizm
ve iflbirlikçi tekellerin ekonomik, sosyal programlar›n› hayata geçirmek için askeri faflist
rejim ihtiyac› ortaya ç›km›flt›.
Yine, iflbirlikçi ordu arac›l›¤›yla
yönetime el konuldu.
Devrimcilere, demokratlara,
anti-emperyalist güçlere yönelik büyük bir teröre yönelindi,
ülkede aç›k faflizm kurumlaflt›r›ld›. Aç›k faflizmin kurumlar›,
12 Eylül 1980'den itibaren Türkiye'de yönetimin ayr›lmaz
parças› oldu.
‹flflb
birlikçi paktlar kurdu
31 Ocak 1955'te Türkiye'nin ABD iflbirlikçisi iktidar›n›n Baflbakan› Adnan Mende-
48 ortak düşman ortak mücadele
res Ba¤dat'a giderek Amerikan-‹ngiliz yanl›s› Irak Hükümeti Baflbakan› Nuri Said ile bir
pakt anlaflmas› imzalad›. Pakt,
Ba¤dat Pakt› olarak tarihe geçti. Pakt›n amac› baflta M›s›r, Suriye, Filistin olmak üzere, antiemperyalist, Amerikan emperyalizmine karfl› güçlerin, hareketlerin geliflimini engellemek,
bu ülkelerde ve genel olarak
Ortado¤u'da Amerikan emperyalizminin ç›karlar› çerçevesinde iktidarlar kurulmas›na çal›flmak, bunun için gerekti¤inde
askeri güç kullanmakt›.
Ba¤dat Pakt›'na 4 Nisan
1955'te ‹ngiltere, 23 Eylül
1955'te Pakistan ve 3 Kas›m
1955'te ‹ran kat›ld›.
Fakat 14 Temmuz 1958'de
Irak'ta "Genç Subaylar" darbesi ile Amerikan iflbirlikçisi Baflbakan Nuri Said ve Kral Faysal
öldürüldü. Irak böylece Ba¤dat
Pakt›'n›n d›fl›na ç›kt› ve Ba¤dat
Pakt› parçaland›, geriye kalan
üç iflbirlikçi ülke Pakistan, ‹ran
ve Türkiye CENTO'yu oluflturdu. Sonras›nda 1979 y›l›nda
fiah iktidar›n›n devrildi¤i ‹ran
devrimiyle birlikte CENTO pratik olarak da¤›ld› fakat feshedilmedi.
Temmuz 1957'de ‹srail Baflbakan› Bengorion gizlice Ankara'ya gelerek Menderes hükümeti ile Suriye ve Araplar'a
karfl› iflbirli¤ini gelifltirme karar›
ald›lar. 1995 y›l›na kadar daha
çok gizli yürütülen Türkiye ‹srail iliflkileri 1995 y›l›ndan itibaren daha aleni ve Ortado¤u'da
ABD'nin ç›karlar› do¤rultusunda kullan›lan daha aktif bir iliflki haline geldi.
Dünyan›n her yan›nda iflbirlikçisi devletlere, ihtiyaçlar›
çerçevesinde kullanmak ve iç
dayan›flmalar›n› sa¤lamak için
paktlar kurduran ABD emperyalizminin Ortado¤u'daki iflbirlikçisi devletlere kurdurdu¤u di¤er bir halklara karfl› savafl
pakt›n›n ad› CCRPE (Körfez Ülkeleri ‹flbirli¤i Konseyi)’dir.
CCRPE ise 1981 y›l›nda ‹ran d›fl›ndaki körfez ülkelerine kurdurulmufl bir paktt›r.
Bir baflka ABD operasyonu,
M›s›r ve ‹srail'in, Washington
yak›nlar›ndaki Camp David'te
biraraya getirilerek, Filistin direniflini birlikte bast›rmak için
iflbirli¤i anlaflmas› yaparlar. Anlaflmaya göre Gazze bölgesinde
M›s›r'a, Bat› fieria bölgesinde
de Ürdün'e "muhtariyet verilecek", bölgede M›s›r ve Ürdün'e
ba¤l› s›n›rl› bir özerkli¤i olan
yönetim kurularak Filistin direnifli bitirilecektir.
Bu anlaflma, Filistin halk›n›n
günlerce süren gösterileriyle
karfl›lan›r ve M›s›r'la ‹srail aras›nda kimi iliflkilerin gelifltirilmesi ile s›n›rl› kal›r. Filistin direniflini tasfiye çerçevesinde prati¤e getirilemez.
Bölgede kullanaca¤›
askeri güçler oluflfltturdu
silahlanmay› körükledi
ABD emperyalizmi Ortado¤u'da kendi politikalar›n› uygulataca¤›, ç›karlar›n› koruyacak
bölgesel askeri güçler oluflturmufltur.
‹srail ve Türkiye bu güçlerin
bafl›nda gelenlerdir. Her iki ülkenin de ordusu, hem ABD'nin
silah pazar› olmufl, hem de,
bölgede ABD ç›karlar› için kullan›lm›flt›r.
ABD emperyalizminin deste¤i ile ‹srail Ortado¤u'da
önemli bir askeri güce ulaflm›fl,
askeri donan›m aç›s›ndan bölge ülkeleriyle k›yaslanamayacak bir duruma gelmifltir.
Yine, ‹srail ABD'nin denetiminde silah üreten, ihraç eden
ülke haline getirildi. Baflta Latin
Amerika, Afrika ve Asya olmak
üzere dünyan›n birçok ülkesine
silah satmaktad›r. ‹srail Ortado¤u'da silahlanma yar›fl›nda da
önemli iflleve sahiptir. Sahip oldu¤u silahl› güç, Arap ülkelerinin ço¤unun ‹srail sald›rganl›¤›na
karfl›
silahlanmas›nda
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
önemli bir etkendir.
Kuveyt'in, Körfez Savafl›
sonras› silahlanma harcamalar›
da çarp›c›d›r. Kuveyt, ABD baflta olmak üzere birçok emperyalist ülkeyle savunma iflbirli¤i
anlaflmas› imzalad›, ordusunu
büyüterek geliflmifl silahlarla
donatt›. ABD'nin bölgedeki askeri güçlerinden biri durumuna
geldi. Ayn› fley Umman, Ürdün,
Katar, Bahreyn, BAE gibi ülkeler için de geçerlidir.
Ortado¤u'ya en fazla silah
satan emperyalist ülke de ABD
emperyalizmidir. Gerek silah
sat›fllar›ndan kar elde etmek,
gerekse de bölgede kendisine
ba¤›ml› askeri güçler oluflturmak için Ortado¤u'yu silah deposuna çevirmifl, silahlanma
yar›fl› bafllatm›fl ve körüklemifltir.
Ülkeler aras›nda gerginlikler,
çat›flmalar, savafllar ç›karm›fl,
silah talebini art›rm›flt›r.
Ortado¤u silah pazar›n›n;
1973-78 aras› dönemde yüzde
51'i, 1979-83 aras› dönemde
yüzde 62'si ABD'nin elindedir.
ABD baflta olmak üzere emperyalist politikalar›n etkisiyle,
Ortado¤u'da askeri harcamalar
4 milyar dolardan 1983'te 68
milyar dolara, "körfez krizi"nin
hemen ard›ndan 1992'de 150
milyar dolara ç›km›flt›r.
Ortado¤u'da h›zla silahlanan ülkelerden biri de Suudi
Arabistan'd›r. Bu ülkenin silahland›r›lmas›nda da ABD emperyalizminin rolü belirleyicidir.
O r ta d o¤ u 'y u ü s le r le
donatt›, bu üsler
iflflg
gallerde katliamlarda
kullan›ld›
Amerika'n›n Ortado¤u'ya
yerleflmesi, askeri, ekonomik,
siyasi her alanda olmufltur. Türkiye, ‹srail gibi jandarmalar›n›n
yan›nda, do¤rudan kendi askeri güçlerini yerlefltirdi¤i üslerle
de Ortado¤u'yu donatm›flt›r.
Bu üslerin bir k›sm› Türkikamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Ortadoğu'ya
en fazla silah satan
emperyalist ülke de ABD
emperyalizmidir. Gerek
silah satışlarından kar
elde etmek, gerekse de
bölgede kendisine bağımlı
askeri güçler oluşturmak
için Ortadoğu'yu silah
deposuna çevirmiş,
silahlanma yarışı
başlatmış ve
körüklemiştir.
ye'deki Adana-‹ncirlik, Malatya-Erhaç, Diyarbak›r-Pirinçlik,
Yalova-Karamürsel, Mufl, Batman gibi askeri üslerdir. Bunun
d›fl›nda, Ortado¤u'da birçok
askeri üssü mevcuttur ve bunlar›n say›s›n› her geçen gün artt›rmaktad›r.
Yak›n zaman için Afganistan'›n ve Irak'›n iflgalinde bu
üsler ve iflbirlikçi ülkelerin limanlar›na yanaflt›r›lan savafl
gemileri yo¤un olarak kullan›lm›flt›r. Salt Irak'›n iflgalinde,
Türkiye ‹ncirlik Üssü'nden binlerce kez Irak'› bombalamak
için uçaklar›n havaland›¤›, Türkiye'nin en yetkili a¤›zlar›ndan
aç›klanm›flt›r.
Ayn› flekilde, Ortado¤u'da
hemen hemen üs kurmad›¤› ülke b›rakmam›flt›r denilebilir.
Afganistan, Pakistan, Suudi
Arabistan, Yemen baflta olmak
üzere di¤er ‹ran d›fl›ndaki körfez ülkeleri askeri üslerinin bulundu¤u kimi ülkelerdir.
Üsler ve paktlar ülkelerin iflgal edilmesinde, halklar›n üzerine bombalar ya¤d›r›lmas›nda
kullan›ld›
ABD emperyalizmi ve iflbirlikçilerinin Ortado¤u'da egemenlik kurma politikalar›n›n en
temel parçalar›ndan biri, Filistin direniflinin teslim al›nmas›
olmufltur.
Bu nedenle denilebilir ki,
birçok sald›r›lar›nda temel hedeflerden birisi Filistin olmufl,
Filistin'e sald›r› ve Filistin direnifli çerçevesinde Ortado¤u
halklar› emperyalizmin yan›nda
ya da karfl›s›nda saflaflm›flt›r.
Elbette Filistin'in yan›nda
di¤er birçok Ortado¤u ülkesi de
emperyalist sald›rganl›¤›n hedefi olmufltur.
1970 Eylül'ünde iflbirlikçi
Ürdün iktidar› Ürdün'de mülteci
kamplar›na ve Filistinli gerilla
güçlerine sald›rd›, fakat karfl›laflt›¤› direnifl karfl›s›nda zor duruma düflen Ürdün'e destek iflbirlikçisi oldu¤u Amerikan emperyalizminden geldi.
Amerika'n›n, ‹srail üzerinden
Ürdün'e ulaflt›rd›¤› son model
silahlarla mülteci kamplar›
günlerce bombaland›. Katliamda onbinin üzerinde Filistinli öldürüldü. Bu katliam tarihe "Kara Eylül Katliam›" olarak kaydedildi.
1967 y›l›, 6 Gün Savafllar›
olarak an›lan 5-10 Haziran tarihleri aras›ndaki çat›flmalarda,
Eski Kudüs, Sina, Gazze fieridi,
Ürdün Irma¤›'n›n bat›s›nda kalan ve Bat› fieria ad› verilen Ürdün topraklar›, ‹srail-Suriye s›n›r›ndaki Golan Tepeleri ‹srail
taraf›ndan iflgal edildi.
1982 y›l›nda, Filistin Kurtulufl Örgütü kamplar›n›n bulundu¤u Güney Lübnan ‹srail taraf›ndan bombaland› ve iflgal
bafllat›ld›. 2000 Filistinli katledildi.
1986 y›l›nda Libya, emperyalizme karfl› direndi¤i için
ABD uçaklar› taraf›ndan havadan bombalanarak katliam yap›ld›.
1991'de Amerika Irak'›
bombalad›, 42 gün süren savaflta 100 bin Irakl› katledildi.
Amerika'n›n Irak'a sald›r›s›
bombalamalar›n devam›nda
ambargo biçiminde sürdü, ambargo nedeniyle yar›m milyonu
çocuk olmak üzere 1.5 milyon
ortak düşman ortak mücadele
49
Irakl› yaflam›n› yitirdi.
Ambargo nedeniyle, Irak'›n
sa¤l›k harcamalar›na ay›rd›¤›
kaynak 1987-1995 y›llar› aras›nda %95 küçülmüfltür. Y›ll›k
ilaç al›m›na ayr›lan para 360
milyon dolardan 33 milyon dolara düflmüfltür. 1998 Mart
ay›nda 5 yafl›n alt›nda 5.255
çocuk yaflam›n› yitirmifltir. Ayn›
ay 50 yafl›n›n üzerinde olan
2.175 kifli yaflam›n› yitirmifltir.
16 Aral›k 1998'de Irak halk›n›n üzerine ABD emperyalizmi taraf›ndan yüzlerce füze
ya¤d›r›ld›.
B ö l g e p e t r ol zeng ini
oldu¤u halde halklar
yoksulluk içinde
Ortado¤u ülkeleri petrol, do¤algaz üretimi aç›s›ndan en
zengin bölgede olmas›na ra¤men, halklar› yoksulluk içinde
yaflamaktad›r.
1999 y›l› rakamlar›yla Japonya'n›n petrol ihtiyac›n›n
yüzde 75'ini, Avrupa'n›n yüzde
50'sini, ABD'nin de yüzde
20'sini Ortado¤u'dan karfl›lamas› Ortado¤u'nun petrol zenginli¤ini göstermeye yeterlidir.
‹ran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Bahreyn, M›s›r, Kuveyt,
Libya, Umman, Katar, Birleflik
Arap Emirlikleri petrol, do¤al
gaz yan›nda birçok yeralt› madeni ç›kar›lan ülkelerdir.
Fakat bu zenginlik Ortado¤u
halklar›n›n yaflamlar›na yans›mam›flt›r. Bunun sorumlusu
ABD emperyalizmi ve iktidara
getirdi¤i iflbirlikçileridir. ABD,
Ortado¤u'nun bu zenginli¤ini
ele geçirmek için katliamlardan,
iflgallere, iflbirlikçilefltirmeden,
halklar› birbirlerine düflman edip
çat›flt›rmaya her yöntemi kullanm›flt›r. Ortado¤u halklar› bu
zenginlik içinde açl›k, yoksulluk
ve ölümle karfl› karfl›ya b›rak›l›rken, Amerikan tekelleri kasalar›n› doldurmufltur.
Örne¤in, ABD'nin Irak'a uygulad›¤› ambargo nedeniyle
50 ortak düşman ortak mücadele
Amerika'nın Ortadoğu'ya
yerleşmesi, askeri,
ekonomik, siyasi her
alanda olmuştur. Türkiye,
İsrail gibi jandarmalarının
yanında, doğrudan kendi
askeri güçlerini
yerleştirdiği üslerle de
Ortadoğu'yu donatmıştır.
Bu üslerin bir kısmı
Türkiye'deki Adana-İncirlik, Malatya-Erhaç,
Diyarbakır-Pirinçlik,
Yalova-Karamürsel, Muş,
Batman gibi askeri
üslerdir. Bunun dışında,
Ortadoğu'da birçok askeri
üssü mevcuttur ve
bunların sayısını her
geçen gün arttırmaktadır.
1.5 milyon Irakl› yaflam›n› yitirdi¤inde, dönemin ABD D›fliflleri
Bakan› Madeleine Albright'›n
"Irak'ta yar›m milyon çocu¤un
öldü¤ünü duyduk. Bu Hiroflima'da ölenlerden daha çok çocuk demektir. Bu bedeli ödemeye de¤er miydi" sorusuna
cevab›, ABD emperyalizminin
karakterini ortaya koymas› aç›s›ndan çarp›c›d›r: "Zor bir karar. Bu bedeli ödemeye de¤di¤ini düflünüyoruz" demifltir.
Emperyalizmin sömürü ve ülkelerin zenginliklerine el koyma h›rs›, de¤il yar›m milyon
çocu¤u, tüm dünyan›n halklar›n› gözden ç›karacak büyüklüktedir.
ABD emper yalizmi
Yeflfliil Kuflfla
ak pr ojesi
çerçevesinde bölgedeki
g eri ci k esi ml er i d es te kl ed i
Bugün ABD emperyalizmi
kendisine Ortado¤u'daki gerici
islamc› iktidarlara karfl›, bu ül-
kelere demokrasi getirme görüntüsü vermeye çal›flmaktad›r.
Fakat bu güçler 1970-1980'li
y›llarda ABD emperyalizminin
sosyalist Sovyetler Birli¤i'ni kuflatma politikas› çerçevesinde
kulland›¤›, destekledi¤i güçlerdir. Örne¤in, bugünün Taliban'›
zaman›nda, ABD emperyalizmi
taraf›ndan SSCB'ye karfl› desteklenmiflti. O zaman Amerikan ç›karlar› için en büyük tehdit "komünizm" olarak kabul
edilmekteydi. Ki do¤ruydu,
sosyalizm ve komünizm emperyalist sömürü düzeninin alternatifi olarak gerçek tehditti.
O süreçte bu nedenle islamc›l›k, sosyalizmin geliflimine,
Ortado¤u ülkelerinde emperyalizme karfl› mücadelenin geliflimine karfl› kullan›lacak güç
olarak görülüyordu. ABD emperyalizmi o zaman halklar›n
gerici, dinci iktidarlar›n bask›s›
alt›nda olmas›yla ilgilenmiyordu, tersine halklar›n bu iktidarlar taraf›ndan bask› alt›na al›nmas›n›, sosyalizm düflünceleriyle, ilerici devrimci düflüncelerle tan›flmalar›n›n önünde engel olarak görüyor ve destekliyordu.
ABD emperyalizminin o süreçteki bu projesinin ad› Yeflil
Kuflak projesiydi, ki Yeflil Kuflak denilmesinin nedeni, sosyalist SSCB'yi güneyden islamc› ülkeler taraf›ndan kuflatma
projesi olmas› nedeniyle idi.
" Yeflfliil Kuflfla
ak"tan BOP'a
ABD emperyalizminin o dönemki ç›karlar› sosyalizme karfl› gerici dini, iktidarlar› ve güçleri desteklemeyi gerektirirken,
bugün ise islamc› diktatörlüklere karfl› savafltan sözetmektedir.
Elbette, ABD emperyalizmi
bugün de dini iktidarlar›, diktatörlükle suçlarken, halklar› özgürlefltirmekten sözederken,
gerçekte halklara karfl› hissettikleri sadece düflmanl›k duykamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
gular›d›r.
Bu durum ABD, ‹ngiliz ve di¤er emperyalist ülkelerin 2002
y›l›nda Afganistan'› iflgal operasyonu bafllatmas› ve 2003 y›l›nda Irak'› iflgal operasyonu
bafllatmas›ndan günümüze milyonu bulacak say›da Afgan ve
Irakl›'n›n katledilmesi, milyonlar›n ülkelerinden göçetmek zorunda b›rak›lmas›, iflgalci güçlerin halka yönelik iflkenceleri,
demokrasi ile emperyalizmin
ancak demagojik bir iliflkisi oldu¤unu göstermeye fazlas›yla
yeterli olmufltur.
ABD emperyalizminin Afganistan ve Irak'›n iflgaline tafl›d›¤›
süreç, asl›nda "yeni dünya düzeni" fleklinde ifadelendirilen
dünya egemenli¤ini kurma politikas›yla, 1990'lar›n bafl›na dayanmaktad›r. Bu politikan›n hayat bulma zeminini 1990'l› y›llarda art›k sosyalist ülkelerin bir
sistem olarak emperyalizmin
egemenli¤i önünde engel olmaktan ç›kmas› olufltururken,
projenin amac› ABD emperyalizminin dünyada kendini tek
güç olarak kabul ettirme hedefi
yan›nda, Ortado¤u'nun zengin
yeralt› kaynaklar›na elkoyma ve
Ortado¤u pazar›n› ele geçirerek
gelecekteki krizlerine çözüm
üretme hesab› da vard›.
Yeni Dünya Düzeni'nin Ortado¤u'daki ismi BOP oldu. BOP
(Geniflletilmifl Ortado¤u ve Kuzey Afrika Projesi) baflta ABD
olmak üzere emperyalizmin
Ortado¤u'da egemenlik kurma
projesiydi.
11 Eylül 2001'de ABD'nin
‹kiz Kuleleri'nin kaç›r›lan uçaklarla vurulmas›, ABD emperyalizminin harekete geçmesi için
zemin yaratm›flt›. Bu ortamda
ABD emperyalizmi dünyan›n
ilerici, devrimci, sosyalist ülkelerini ve örgütlerini, emperyalizme teslim olmayan islami örgüt ve ülkeleri "terörist ülke ve
örgütler" olarak ilan ederek, terör demagojisi alt›nda iflgallerini meflrulaflt›rmaya çal›flt›. Fakamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Baş çelişki, baş düşman,
doğru tespit edilemezse,
hiçbir şeyi yerli yerine
oturtmak mümkün olmaz.
Keza, bu tespitler doğru
olmadığında, ilericilik,
demokratlık, devrimcilik,
vatanseverlik gibi tutum
ve kavramları da doğru
tanımlayamayız. Çünkü bu
kavramlar, farklı
dönemlerde, farklı ilişki ve
çelişkiler içinde farklı
şekillenirler. Bugün ilericilik olan, yarın gericilik
olabilir. İşte neyin ilerici,
neyin gerici olduğunu
doğru tespit etmenin ilk
şartı, yaşanılan süreçteki
temel ve baş çelişkileri,
baş düşmanı doğru tespit
edebilmektir.
kat elbette, emperyalizmin iflgalinin gerçek amaçlar› biliniyor olmakla birlikte, k›sa sürede terör söyleminin bir demagoji oldu¤u as›l olan›n iflgaller
yoluyla petrol ve di¤er zenginliklere elkoyma oldu¤u, Ortado¤u'da ABD egemenli¤i çerçevesinde iktidarlar›n, ülkelerin
s›n›rlar›n›n yeniden flekilendirilmek istendi¤i itiraf edilir hale
geldi.
Bugün art›k ABD'nin Ortado¤u'daki yüzü halklar için s›r
de¤ildir, ABD emperyalizminin
halklara düflman yüzü herkes
taraf›ndan görülmekte bilinmektedir.
Or tak düflflm
man› gösterebilmeli or tak düflflm
mana
karflfl›› birleflflttirebilmeliyiz!
Girifl k›sm›ndaki sunumumuzda ABD ve di¤er emperyalist güçlerin orta do¤udaki pla-
tikalar›n›n bafllang›c›n› ve
amaçlar›n› açmaya çal›flt›k. Bu
bölümde de ortak düflman›n
kim oldu¤unun kavranmas› ve
kavrand›¤› ölçüde de tüm sola,
halka kavrat›lmas› gereklili¤ini
anlatmaya çal›flaca¤›z.
Çeflitli sol kesimler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, mücadele,
uzunca bir süredir, rotas›ndan
sapt›r›lm›fl, adeta hedefsiz b›rak›lm›flt›r. Mesela, kimileri bu
mücadeleyi "insan haklar›" meselesine hapsetmifltir. Kimileri,
kendilerini, devrim mücadelesinin bir parças› olmas› gereken
"hak ve özgürlükler mücadelesi"yle s›n›rlam›fl ve bunu da düzeniçi, yasall›k s›n›rlar› içinde
vermeyi çizgi haline getirmifllerdir. Kimilerinin dilinden devrim, kimilerinin dilinden emperyalizm gibi, s›n›flar mücadelesinin en temel kavramlar› yok olmufltur.
Bu savrulmalar sonucunda,
biz yeniden faflizmin ne oldu¤unu, ABD'nin veya Avrupa ülkelerinin birer emperyalist oldu¤unu anlatma zorunlulu¤uyla
karfl› karfl›ya kalm›fl›zd›r. Bugünkü ortak düflman Amerika'd›r vurgusu da iflte yine benzeri bir ihtiyac›n sonucudur.
Sorunun teorik çerçevesini
de flöyle çizebiliriz:
Bafl çeliflki, bafl düflman,
do¤ru tespit edilemezse, hiçbir
fleyi yerli yerine oturtmak
mümkün olmaz. Keza, bu tespitler do¤ru olmad›¤›nda, ilericilik, demokratl›k, devrimcilik,
vatanseverlik gibi tutum ve
kavramlar› da do¤ru tan›mlayamay›z. Çünkü bu kavramlar,
farkl› dönemlerde, farkl› iliflki
ve çeliflkiler içinde farkl› flekillenirler. Bugün ilericilik olan,
yar›n gericilik olabilir. ‹flte neyin
ilerici, neyin gerici oldu¤unu
do¤ru tespit etmenin ilk flart›,
yaflan›lan süreçteki temel ve
bafl çeliflkileri, bafl düflman›
do¤ru tespit edebilmektir.
Mesela, Amerikan emperyalizmini "dost" bir güç, "demokortak düşman ortak mücadele
51
ratik" bir güç olarak tespit eder
ve politikalar›n›z› buna göre belirlerseniz, orada yap›lacak demokrat, ilerici, vatansever tan›m› farkl› olur. Ama ABD'yi oldu¤u gibi, yani bir emperyalist
olarak tespit ederseniz, o zaman bu tan›mlar daha farkl›
olur. Politikalar›n›z, taktikleriniz
de ona göre farkl› flekillenir.
Özellikle fluna dikkat çekmemiz gerekiyor; bir dönem
karfl›m›za s›kça ç›kan ve dönem dönem hala yaflad›¤›m›z
linç sald›r›lar›n›n, ›rkç› sald›r›lar›n önünü kesmenin, en az›ndan genifl kitlelerin bu politikan›n aleti olmas›n› önlemenin
yolu da ortak düflman›m›z› anlatabilmemizden geçiyor.
Çünkü fluras› aç›k ki, bir güruh tavr› sergileyen o kitle içinde de ABD'ye ciddi tepkiler duyan kesimler var. Onlar, özel
olarak PKK'nin ama daha genelde de "solun" ABD ve AB
emperyalizmi taraf›ndan korundu¤unu, solun emperyalistlerin maflas› oldu¤unu düflünüyorlar, öyle inand›r›lm›fllar, bu
nedenle sola sald›rd›klar›nda
kendilerini
ayn›
zamanda
ABD'ye, AB'ye karfl› ç›km›fl gibi hissediyorlar. ‹flte bizim bu
oyunu bozmam›z için anti-emperyalist niteli¤imizi daha aç›k
bir flekilde anlatmam›z ve göstermemiz, onlara gerçek düflmanlar›n›n, halk›n ortak düflman›n›n kim oldu¤unu gösterebilmemiz gerekiyor.
Bugün ülkemizin emperyalizmin sömürgesi oldu¤u reddedilemez durumda; reddedenler
de bunu olgular üzerinden de¤il, ancak "günümüzde ba¤›ms›zl›¤›n modas› geçmifltir", "hiçbir ülke birbirinden ba¤›ms›z
de¤ildir", "ülkelerin içiflleri diye
bir fley kalmam›flt›r" gibi demagojilere yaslanarak yap›yorlar.
Ekonomik, siyasal, askeri,
her yönden nas›l bir ba¤›ml›l›k
içinde olundu¤u son geliflmeler
içinde bir kez daha a盤a ç›kt›.
En aç›k olgulardan biri de flu-
52 ortak düşman ortak mücadele
dur ki; topraklar›m›z, y›llard›r
Ortado¤u ülkelerine karfl› bir
sald›r› üssü olarak kullan›l›yor.
Art›k emperyalizme ba¤›ml›l›k, 1980 öncesiyle k›yasland›¤›nda belli bir aleniyet kazanm›flt›r. Emperyalist temsilcilerin biri gidiyor, biri geliyor.
ABD Büyükelçileri aç›kça "iç
politik faaliyetler" sürdürüyor.
"Sömürge valisi" deyimi art›k
burjuva bas›nda bile s›k kullan›l›r oldu. Bütçemizi onlar belirliyor. Müdahaleleri yaln›z ekonomik planda de¤il; demokrasicilik oyununun s›n›rlar›n› da
onlar çiziyor. Halka ne kadar
hak ve özgürlük tan›naca¤›n›,
kime havuç, kime sopa gösterilece¤ini onlar belirliyor.
K›sacas›, ülkemizdeki sömürünün, tüm anti-demokratik
uygulamalar›n, faflist terörün,
yoksulluk ve sefaletin bafl sorumlusu emperyalizmdir. Bu
1945'lerden beri böyledir. Dönem dönem oligarflinin k›smi
özerk olarak nitelendirilebilecek davran›fllar›, politikalar› olsa da, o günden bugüne kadar,
her alanda ülkemizin kaderi
emperyalizm taraf›ndan belirlenmifltir. 60 y›l› aflk›n bir süredir, ulusal egemenlik diye bir
olgu söz konusu de¤ildir. Yeni
sömürge bir ülkede böyle bir
olgu söz konusu da olamaz.
ABD için ülkemiz, yaklafl›k
yar›m as›rd›r "stratejik önemde" bir ülke olarak tan›mlanmaktad›r. Bu önemin anlam›
art›k bellidir.
Bütün bu tablo esas olarak
en genifl kitlelerin de fluras›ndan, buras›ndan gördü¤ü bir
tablodur. Yukar›da da vurgulad›¤›m›z gibi, bir bak›ma emperyalizme ba¤›ml›l›k eskiye göre
daha alenidir. Ama bu noktada
da halkta anti-emperyalist düflüncelerin ve prati¤in geliflmesini engellemek için farkl› demagojilere, yöntemlere baflvurulmaktad›r.
Bizim bu yalanlar›, çarp›tmalar› a盤a ç›kar›p kitleleri
onlar›n etkisinden kurtarmam›z, ülkemizdeki demokrasi
mücadelenin geliflmesi aç›s›ndan hayati önemdedir.
Bu tabloyu kitlelerin önüne
koyup, kimin nerede, kimin yan›nda oldu¤unu aç›kça ortaya
koymaya zorlamal›y›z. Linç güruhlar›na, faflistlerin etkisi alt›ndaki gençlere durdu¤u yeri
gösterecek olan da, onlar› yönlendirenlerin iflbirlikçi niteli¤ini
teflhir edecek olan da bu politikay› her alanda gelifltirmektir.
Ülkemizde solun "d›fl mihrakl›"
oldu¤u propagandas› on y›llar
boyunca durmaks›z›n ifllenmifltir; bunun kitleler üzerindeki etkisini küçümsememeliyiz. ABD
helikopterlerinin PKK 'ye silah
att›¤› veya Belçika'n›n Fehriye
Erdal'› korudu¤u üzerine burjuva bas›nda ç›kan yalan haberlerin üç befl de¤il, onlarca, yüzlerce oldu¤unu hat›rlarsak, bu
propagandan›n nas›l ›srarl› bir
flekilde sürdürüldü¤ü somutlafl›r. Öte yandan, gerek AB'ci reformizmin, gerekse de Ortado¤u'da Amerikan müdahalecili¤ini bazen aç›ktan, bazen dolayl› onaylayan Kürt milliyetçili¤inin tutumlar›n›n da solu,
ABD-AB emperyalizminin himayesinde gösteren propagandaya güç verdi¤ini, ortam› bu
aç›dan daha da bulan›k hale
getirdi¤ini de unutmamal›y›z.
‹flte bu ortamda, ABD'nin tüm
halklar›n, tüm emekçi kesimlerin ortak düflman› oldu¤unu anlatmak, bu temelde bir pratik
anti-emperyalist mücadele gelifltirmek, karfl›-devrimin on y›llard›r sürdürdü¤ü propagandan›n etkisini y›kmak, bu bulan›kl›¤› da¤›tmak aç›s›ndan da gerekli, önemlidir.
Asl›nda siyasal güçler aç›s›ndan emperyalizmin karfl›s›nda tak›n›lan tutum, bir yerde,
devasa bir ayna gibidir. Herkesin gerçekli¤ini gösteren bir aynad›r bu. Bizim yapmam›z gereken iflte bu aynay› meydana
ç›karmak ve kitlelerin dikkatini
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
bu aynaya çekmektir. O zaman
tart›flmay›, iflbirlikçi güçlere
karfl› propaganday› da çok daha net, aç›k bir zeminde gelifltirebiliriz; vatanseverli¤in, ilericili¤in, demokratl›¤›n, olmazsa
olmaz koflulu, emperyalizme
karfl› olmakt›r. Bu zeminde
hem sa¤ iflbirlikçi kesimleri,
hem de solda anti-emperyalizmden yan çizenleri teflhir etmifl, do¤ru bir çizgiye gelmeleri için demokrasi mücadelesinin çeflitli biçimleri vard›r. Bu
mücadele çok çeflitli örgütlenmeler içinde de sürdürülür. Halk› oluflturan s›n›f ve katmanlar›n bu konuda farkl› tercihleri
de olabilir. Ama demokrasiyi
kazanmak için ayn› zamanda
anti-emperyalist olmak bir tercih meselesi de¤il, bir zorunluluktur. Anti-emperyalist olmayan, ABD'yi bafl düflman, halklar›n ortak düflman› kabul etmeyen, demokrasi mücadelesinde de tutarl› olamaz.
Bizim özellikle Avrupa emperyalizmi nezdinde anlatmaya, göstermeye çal›flt›¤›m›z demokrasi mücadelesiyle ba¤›ms›zl›k mücadelesinin birbirinden
ayr› ele al›namayaca¤›d›r.
Amerikan emperyalizmi nezdinde ayn› sorun söz konusudur. ‹flgal gibi bir olguyu görmezden gelip "demokratik, federal Irak" tan›mlar› yapmak,
siyasal aç›dan aymazl›k ve
halklara karfl› büyük bir aldatmacan›n orta¤› olmakt›r.
O zaman vatanseversen, demokratsan, önündeki görev
bellidir. ‹kisi için de asgari flart,
emperyalizme ba¤›ml›l›¤a ve
faflizme karfl› olmakt›r. Bu yoksa, orada vatanseverlik, demokratl›k yoktur.
Kim kimden yanad›r, kim kime neden karfl› olmal›d›r? Bunlar› net olarak göstermek durumunday›z. Demokratikleflmeyi
savunmak ad›na Avrupa emperyalizmini göklere ç›karmak,
onun ülkemizdeki tahakkümünü meflrulaflt›rmak, demokrat
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Türkiye ve
dünya halklarının
baş çelişkisi
emperyalizmle,
özel olarak da
Amerikan
emperyalizmiyledir.
O halde
halktan yana olan,
olduğunu ileri süren
tüm güçlerin de
baş çelişkisi
aynı zemindedir.
veya ilerici bir davran›fl de¤ildir.
Kürt ulusal haklar› ad›na, ülkemize ABD müdahalesini savunur bir pozisyonda olman›n da
demokratl›k, ilericilik içinde yeri olamaz. Bu politikalar,
1920'lerin bafl›nda, ülkemiz iflgal alt›ndayken mandac›l›¤› isteyen politikalardan özünde
çok da farkl› de¤ildir.
Hak ve özgürlükleri, Kürt
ulusal haklar›n› savunacak,
ama bunu ABD'den, AB'den isteyeceksin. ABD'nin bugün
yeryüzünde neler yapt›¤›n› düflünen ak›l ve izan sahibi biri,
bunun mant›kl› ve ahlaki olmad›¤›n› görmekte zorlanmaz.
Demokrasiyi isteyeceksin,
ama emperyalizme ba¤›ml›l›¤a
karfl› olmayacaks›n. Ba¤›ms›zl›k isteyeceksin ama ülkemizde
bizzat emperyalizm taraf›ndan
infla edilmifl ve halen desteklenmekte olan faflizme karfl› olmayacaks›n. Bunlar mümkün
de¤ildir. Mümkün olmad›¤›n› en
iyi bu politikalar›n savunucular›
biliyor. Bu anlamda demokrasi
istiyor görünüp ba¤›ml›l›¤a karfl› olmayanlar, ba¤›ms›zl›ktan
yana görünüp faflizme karfl› olmayanlar, emperyalizmin ve
faflizmin dolayl› iflbirlikçileri,
dolayl› savunucular›d›r demek
yanl›fl de¤ildir.
Biz "ortak düflman Ameri-
ka'd›r" gerçe¤ini öne ç›kar›rken, tüm bu çarp›k anlay›fllar›
da düzeltmifl, sol ad›na bugüne
kadar kitlelere verilen yanl›fl
düflüncelerin yol açt›¤› tahribat›
onarm›fl olaca¤›z.
Emperyalizmin bir ülkeye
demokrasi götürdü¤ü görülmüfl
müdür? Emperyalizmin sömürge, yeni-sömürge bir halk› refaha kavuflturdu¤u görülmüfl müdür? Bunlar çok somut tart›flma konular›d›r. Fakat biz ancak
çok ›srarl› bir flekilde kitlelere
gidersek, burjuva gündemlerin,
günlük s›radanl›klar›n peflinde
sürüklenmek yerine çok ›srarl›
bir flekilde bu meseleleri halk›n
önüne koyarsak, o zaman kitle
çal›flmas›ndan, demokrasi mücadelesinde önemli sonuçlar
almaya bafllar›z.
Bu sonucu almak için siyasi arenada yer alan örgütlü
güçlerin konumlar›n› netlefltirmeye zorlamak da önemli gerçekten. Bafl düflman ve dolay›s›yla ortak düflman›m›z Amerikan emperyalizmidir. E¤er egemen s›n›flardan de¤ilse, e¤er
bir iflbirlikçi de¤ilse, bu halk›n
tüm kesimleri ve tüm muhalif
güçler aç›s›ndan da böyle kabul edilmelidir. Bafl düflman ve
ortak düflman›m›z Amerikan
emperyalizmidir tespiti, kendisine Kemalist’im diyenler için
de, emperyalist dünya düzenine karfl› olan islamc› kesimler
için de geçerli olmal›d›r.
Kemalizm'in en temel özelliklerinden biri ba¤›ms›zl›ktan
yana olmas› ve bu temelde emperyalizme tav›r al›fl›yd›. Kemalist’im diyenler bugünkü tav›rlar›n›, konumlar›n› bu ölçüye
göre de¤erlendirmek durumundad›rlar. Emperyalizme karfl›
"ya istiklal ya ölüm" diye bayrak kald›rmadan, ba¤›ms›zl›¤›
yok eden emperyalizmin ülkemizdeki iflbirlikçilerine aç›k savafl ilan etmeden anti-emperyalizmden de, Kemalizm'den
de söz edilemez.
Kim gerçekten inanç özgürortak düşman ortak mücadele
53
lü¤ünü savunuyor? Kim Kürt
halk›n›n gerçekten kurtuluflunu
savunuyor? Kim ulusal onuru
savunuyor? Bunlar soyut sözlerle anlafl›lmaz. ‹flte somut ölçü: Halklar›n ortak düflman›na
ne kadar karfl›s›n?
Türkiye ve dünya halklar›n›n
bafl çeliflkisi emperyalizmle,
özel olarak da Amerikan emperyalizmiyledir. O halde halktan yana olan, oldu¤unu ileri
süren tüm güçlerin de bafl çeliflkisi ayn› zemindedir.
Demokrasi mücadelesinin
de, inanç özgürlü¤ü mücadelesinin de, ulusal mücadelenin de
gelip dayand›¤› yer buras›d›r.
Demokrasi ve ba¤›ms›zl›k, halk›n iktidar› hedefinde somutlanm›flt›r. Bu hedefe ulaflmak
için de "zincirin öncelikle kopar›lmas› gereken halkas›", emperyalizme ba¤›ml›l›k halkas›d›r.
Emperyalizmin düzeniyle
halk›n sorunlar› ve talepleri
ba¤daflmaz. Çak›fl›r göründü¤ü
dönem ve yerlerde de bunun
geçici, izafi oldu¤unu unutmamak gerekir. Emperyalizmin
halklar›n sorunlar›na iliflkin formülü flöyle özetlenebilir: "Ya
ben çözerim ya da hiç!"
Ya dayat›lan bu politikaya
teslim olunur, ya da emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›k bayra¤›
aç›l›r.
ABD emperyalizmi, bilindi¤i
gibi, 1980'lerin sonlar›ndan itibaren dünya çap›nda bir sald›r›ya geçmifltir. "Ulusal Güvenlik
Stratejisi" gibi kararlar›yla, "önleyici vurufl" gibi politikalar›yla
sald›r›s›n›n zeminini olgunlaflt›rm›fl, ideolojik kültürel hamleleriyle sald›r›y› çok yönlü olarak
sürdürmüfltür. Di¤er emperyalistleri ve "uluslararas› kurumlar›" kendisine yedeklemesi de
bu sald›rganl›¤›n bir parças›d›r.
"Ülkelerin art›k içiflleri diye
bir fley yoktur", "dünya global
bir köydür" gibi, ilk bak›flta
özellikle küçük-burjuva ayd›nlara oldukça cazip gelen dü-
54 ortak düşman ortak mücadele
Demokrasi mücadelesinin
de, inanç özgürlüğü
mücadelesinin de,
ulusal mücadelenin de
gelip dayandığı yer
burasıdır.
Demokrasi ve bağımsızlık,
halkın iktidarı hedefinde
somutlanmıştır.
Bu hedefe ulaşmak için de
"zincirin öncelikle
koparılması gereken
halkası",
emperyalizme bağımlılık
halkasıdır.
flünceler, emperyalist müdahalelerin ideolojik zeminini haz›rl›yordu. Bu ideolojik etkinin nas›l
genifl cepheli bir savafl yürütülerek geniflletildi¤ini Birleflmifl
Milletler Genel Sekreteri Kofi
Annan'›n BM aç›l›fl›nda yapt›¤›
resmi konuflmadaki flu sözlerinde de görebiliriz: Annan, bu
konuflmas›nda "ulusal s›n›rlar›n
art›k 'insani müdahale'nin
önünde engel olamayaca¤›n›"
söylüyordu. Ne yaz›k ki, emperyalizmin memuru olmaktan
baflka bir özelli¤i olmayan BM
Sekreteri'nin bu sözleri; k›sa bir
süre sonra, sol ad›na savunulan
bir teoriye dönüflecek, emperyalizmin ülkelere "insan haklar›
temelinde müdahale etti¤i" teorisi yap›lacakt›. Görüyor musunuz solun çeflitli kesimlerin
beyninin nas›l burjuvaziye aç›k
hale geldi¤ini?!
ABD "terörist ülkeler", "teröre destek veren ülkeler" tan›m› yapm›flt›. BM de bu politikaya "Suça e¤ilimli devletler" tan›m›yla kat›ld›. Peki suç neydi?
Terör neydi? Suç; ABD'nin ç›karlar›na dokunmakt›. Terör,
ABD'nin hükmüne boyun e¤memek için direnmekti.
ABD iflte böylece kendisine
boyun e¤meyen tüm ülkeleri
"hedef" haline getirdi. Önünde
diz çökmeyenleri bombalarla
teslim almak, halklara ekonomik ambargolarla, tecrit politikalar›yla boyun e¤dirmek için,
gerekçeler yarat›ld›. ABD D›fliflleri Bakanl›¤›, ülkeleri çeflitli
kategorilere ay›r›p tehdit ediyordu. Bir grup ülkeler "fler ekseni"ni oluflturuyordu. Bir grup
"teröre destek veren" lerdi .
Mesela, bir grup ülkenin de
ABD taraf›ndan "ekonomik
yapt›r›m"la tehdit edilmesinin
gerekçesi "dinsel özgürlükleri
'çok ciddi' biçimde ihlal etmek"
ti . ABD D›fliflleri Bakanl›¤› bu
gerekçeyle "Çin, Afganistan,
Burma, ‹ran, Irak, S›rbistan ve
Sudan'a, iktisadi yapt›r›m uygulanabilece¤ini" aç›klam›flt›
1999'da.
Sorun, tüm ülkeleri, flu veya
bu biçimde hizaya getirmektir.
Gerekçe de herhangi bir fley
olabilir. Burada as›l üzerinde
durulacak mant›k, ABD'nin
kendini tüm ülkelerin, kurumlar›n, ulusal ve uluslararas› yasalar›n üstünde görmesidir. Clinton, Ecevit'le görüflmesinde
"Her isteyene ba¤›ms›z devlet
hakk› verirsek, ulus devletler
küçülür, bu küçülme ekonomik
geliflmeye zarar verir." derken,
iflte bu zihniyeti gösteriyordu.
Dünyan›n neresinde, hangi halk›n "ba¤›ms›z" yaflayaca¤›n›,
hangi halk›n sömürge kalaca¤›n› da ABD belirler! Hangi ülkenin hangi iflbirlikçi ufla¤› taraf›ndan yönetilece¤ine de o karar verecektir. Bu kararlar›n›
yerine getirmeyenlere karfl›
tankla topla, iflgalle harekete
geçmeye haz›rd›r. Irak'l›lara
hem gökten bomba ya¤d›r›p
hem de "bafl›n›zdaki Saddam
yönetimini de¤ifltirin" diye sesleniyordu ABD.
ABD, "dünyan›n babas›"yd›.
Verilecek olan› o verir, al›nacak
olan› o al›r... ‹flte bundan dolay›
ABD, dünya halklar› için bafl
düflmand›r. Bu sald›rganl›k, iskamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
tisnas›z tüm halklara yönelik
oldu¤u için ABD ortak düflmand›r.
Ülkemizin yaflad›¤› koflullar›, tüm milliyetlerden, inançlardan halk›n ortak düflman›n›n
ABD oldu¤unu anlatabilmenin
yollar›ndan biri de ülkemizdeki
emperyalist iflgali gösterebilmektir kan›mca.
Kuflkusuz, birçok de¤ifliklik
söz konusudur. Emperyalizmin
iflgal biçiminde de bir de¤ifliklik
söz konusudur. Ama yine de
özü farks›zd›r. Tekelleri, üsleriyle topraklar›m›z› iflgal etmekte,
ulusal onurumuzu ayaklar alt›na almaktad›rlar. Her türlü zulmün kayna¤› durumundad›rlar.
Ve bu tabloda "zulme karfl›y›z"
diyen, "bat› kültürüne karfl›y›z"
diyen islamc›lar, "bayrak, vatan" diyen "ulusalc›lar", emperyalizm iflbirlikçili¤inin bafl›n›
çekiyorlar. Çok çarp›c› bir tablodur gerçekten. Ve bu kesimlerin etkisi alt›ndaki halk kitleleri, bilinçsiz olarak bu kesimlere verdikleri destekle, ABD'ye
destek vermifl oluyorlar. ABDnin ortak düflman›m›z oldu¤unu gösterebilmenin ne kadar
önemli oldu¤unu, bunu gösterebildi¤imiz ölçüde siyasal tablonun nas›l de¤iflebilece¤ini bu
durum da gösteriyor san›r›m.
Ki bir de flu var; o gün nas›l
ki, Osmanl› saray› ve Padiflah
Vahdettin ihanet içindeyse, halka iflgal güçlerine boyun e¤me
ça¤r›lar› yap›yor ve iflgale karfl›
direnifle geçen subaylar hakk›nda ölüm fermanlar› ç›kar›yorduysa, bugün ülkemizi yönetenler de ayn›s›n› yap›yor.
Vahdettin bugünkü yöneticiler
gibi asl›nda. Bugünküler bunu
biraz daha inceltilmifl yap›yorlar. ABD stratejik müttefikimiz,
BOP iyi bir fleydir, kimse ona
karfl› ç›kmas›n diyorlar. Karfl›
ç›kanlar, anti-emperyalistler tutuklan›yor, bask›ya u¤ruyor.
Tam bu noktada bir örnek
verelim. Emperyalizmin iflbirlikçisi Yunan kuvvetleri ‹zmir'i
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
iflgal etti¤inde Denizli Müftüsü
Ahmet Hulusi Efendi halk› mücadeleye ça¤›ran bir konuflma
yap›yor. fiöyle diyor:
"Sayg›de¤er Denizlililer...
Bugün sabah›n erken saatlerinde ‹zmir Yunanl›larca iflgal edilmifltir. ... Silah›m›z olmayabilir.
Topsuz-tüfeksiz, sapan tafllar›yla da düflman›n karfl›s›na ç›kaca¤›z... Bu kesin olarak kutsal
bir cihatt›r. Sizlere vatan›m›z›
düflmana teslim etmekten baflka çare olmad›¤›n› söyleyenler,
düflman›n tutsa¤› olanlard›r...
Bu durumda onlar›n buyruk ve
fetvalar› aklen ve fleran caiz kabul edilebilir ve geçerli de¤ildir.
Meflru olan özellikle vatan savunmas› ve ba¤›ms›zl›k u¤runa
savaflt›r. Korkmay›n›z... Üzülmeyiniz... Müftünüz olarak kutsal savafl fetvas›n› veriyor ve
sizlere duyuruyorum." (Yurt
Ansiklopedisi, cilt-3, syf. 2141)
Burada dikkat çekmek istedi¤im; iflbirlikçi yöneticilerin
söylediklerinin geçerli kabul
edilmemesine iliflkin vurgusu.
‹kinci nokta, as›l meflru olan›n,
ne padiflah, ne baflka bir fley,
sadece vatan savunmas› ve ba¤›ms›zl›k u¤runa savafl›n meflru
oldu¤unu söylüyor. Düflman iflgalcidir ve ona yard›m eden
herkes düflmand›r.
Amerikan emperyalizminin
dünya çap›nda uygulad›¤› politikalar pek gizli sakl› operasyonlar durumunda de¤ildir.
Balkanlar'da, Kafkaslarda, Ortado¤u'da, Orta Asya'da milliyetçili¤i, farkl› ulusal savafllar›
körükleyerek, Rusya, Yugoslavya gibi ülkeleri güçten düflürüp parçalayarak, bölgeleri
"yutabilece¤i küçük lokmalara"
ay›rm›flt›r. "Yeni Dünya Düzeni"
ya da BOP, bütün bu adland›rmalar, her fleyin emperyalizmin
ç›karlar›na göre flekillenmesi
anlam›na geliyor.
Bu flekillendirmenin bafl›n›
çeken ABD, geçti¤imiz yüzy›lda rastlanmad›k kabal›kta ve
aç›kl›kta, ülkeleri, halklar› teh-
dit etmektedir. Türkiye'yi yönetenlerle iliflkilerinde de defalarca tan›k olundu buna. Alenen
azarlad› ve afla¤›lad›lar. Bu, imparatorlu¤un dilidir. Amerika,
tüm yeni-sömürgeleri için geçerli oldu¤u gibi, Türkiye'den
klasik bir yeni-sömürge olmas›n›n ötesinde, eyaleti olmas›n›
istiyor ve bunu dayat›yor. Ülkelerin özgünlükleri, "görece
özerklik" alan› emperyalist dayatmalar alt›nda iyice daralt›l›yor.
Ba¤›ms›zl›¤› savunan ve
sa¤layabilecek hiçbir düzen gücü, partisi yoktur. Ortak düflman›n Amerika oldu¤unu gösterirken, Amerika'ya karfl› mücadelenin de sadece devrimcilerin önderli¤inde tutarl›, kararl› ve sonuç al›c› bir flekilde sürdürülebilece¤ini ortaya koymam›z gerekir. AB'den demokrasi,
ABD'den özgürlük bekleyenler,
ülkemizde demokrasinin, ba¤›ms›zl›¤›n, ulusal ve sosyal
kurtuluflun öncüsü olamazlar.
Bütün dünya halklar›n›n özgür iradesiyle kendi kaderini
belirleme hakk› vard›r. Ba¤›ms›zl›¤› ne emperyalizm verir, ne
de halklar emperyalizme s›¤›narak özgürlüklerini kazanabilirler. Bu politikalar ç›kmaz yoldur. Bu politikalar, halklar›n ortak düflman› ABD'yi bir flekilde
meflrulaflt›ran, ABD'yi güçlendirirken, halklar› güçsüzlefltiren
politikalard›r. ABD'nin dayatt›¤›
yeni politikalarda "demokrasi,
hukuk, benim ç›karlar›md›r"
dayatmas› vard›r. Dolay›s›yla
tüm ülkeler ve ülkemiz, halk›m›z bir tercihle karfl› karfl›yad›r:
Ya ABD'nin eyaleti olaca¤›z, ya
ba¤›ms›z bir ülke!
fiunu da belirtelim bitirmeden önce. Solda, birlik, halk›n
birli¤i üzerine çok fley söylenir,
siyasi hareketler, kitle örgütleri
aras›nda çeflitli dönemlerde
çok farkl› biçimler alabilen birlikler yap›labilir kuflkusuz. Bunlar›n en genifl kesimleri birlefltirebilmesinin en önemli koflullaortak düşman ortak mücadele
55
r›ndan biri, birli¤in anti-emperyalist, anti-faflist ilkeler temelinde olmas›d›r. Bugüne kadar
solda en genifl birli¤i sa¤layan
ilkesel zemin, bu olmufltur.
‹kincisi, halk›n birli¤ini sa¤layabilece¤imiz en uygun ve en
genifl zemin de bugün için özellikle anti-emperyalist zemindir.
fiöyle bir bakt›¤›m›zda, bugün
farkl› farkl› düzen partilerinin
etkisi alt›ndaki halk kesimlerinin en öne ç›kan ortak noktalar›n›n "ABD ve AB'ye karfl› olmak" oldu¤u görülür. Bugün
dinci, ›rkç› partilerin etkisinde
olan kesimler de içinde olmak
üzere, biz tüm halk› anti-emperyalist ve anti-oligarflik bir
zeminde birlefltirebiliriz. Çünkü
halk›n objektif olarak bu iki kesimle çeliflkisi vard›r. Bizim görevimiz bizzat çeflitli biçimlerde
yaflad›¤› bu çeliflkilerden hareketle, çeliflkinin kayna¤›n› yani
düflman›n› gösterebilmektir.
Bunu görmesini engelleyen ›rkç›, dinci, gerici, politik, ideolojik, kültürel perdeleri, onlar›n
gözlerinin önünden çekmektir.
Ortak Düflman Amerika" diyenler, iflbirlikçi oligarflinin sald›r›s›na u¤ruyor. Çünkü, ülkemizi iflgal etmifl olan Amerika'n›n, düflman›m›z oldu¤unu
hayk›rmak, bu ülkenin en büyük suçlar› içerisindedir.
Çünkü, Amerika'n›n düflman›m›z oldu¤unu hayk›rmak, ayn› zamanda oligarflinin iflbirlikçili¤ini, uflakl›¤›n› hayk›rmakt›r.
Amerika'n›n düflman›m›z oldu¤unu hayk›rmak, ülkemizdeki
sorunlar›n temel halkas›n› yakalamakt›r. Çünkü, Amerika'n›n düflman›m›z oldu¤unu
hayk›rmak, ba¤›ms›zl›k istemektir.
Ba¤›ms›zl›k, emperyalistlerin ve iflbirlikçilerinin en büyük
korkular›, ezilen halklar›n en
büyük düfllerindendir. Ba¤›ms›zl›k, sömüren ve zulmedenlerin sonu, halklar için onurlu,
mutlu bir yaflam›n bafllang›c›
demektir. Çünkü, bir halk an-
56 ortak düşman ortak mücadele
cak, eme¤inin sömürülmedi¤i,
suni çeliflkilerle birbirine karfl›
düflmanlaflt›r›lmad›¤›, birlikte
üretip birlikte tüketebildi¤i,
kendisinin yönetti¤i, adaletli bir
düzende mutlu ve onurlu olabilir.
Bu ülkeyi yöneten egemenler, her zaman ba¤›ms›zl›¤› savunanlara karfl› büyük bir düflmanl›kla sald›rm›fllard›r. Bu
1919'larda yürütülen ulusal
kurtulufl mücadelesi için de
böyleydi. Bu, 1960'lar›n sonlar›ndan günümüze devrimcilerin
önderli¤inde yükseltilen antiemperyalist mücadele karfl›s›nda da böyle olmufltur.
Bugün de, Halk Cephesi'nin,
ba¤›ms›zl›k isteyen, "düflman›m›z Amerika'd›r" diyen sesini
bo¤maya çal›flanlar, halk›n,
Amerika ve iflbirlikçilerinin karfl›s›nda saflaflmas›n› engellemek istemektedirler.
Baflarabilirler mi? Hay›r, baflaramad›lar, baflaram›yorlar,
baflaramayacaklar!
Ba¤›ms›zl›k yürüyüflümüz,
halk›n yürüyüflüdür!
Ülkemizdeki iflbirlikçi egemen s›n›flar, Amerika lehine en
fazla propaganda yapt›klar› zamanlarda bile halk›m›zdaki emperyalizme olan tepkiyi, sempatiye dönüfltürmeyi baflaramad›lar. Fakat, bugün için baflarabildikleri, bu öfkenin örgütlenmesini ve emperyalistlerle
uflaklar›n› Anadolu topraklar›ndan atmas›n› engellemek oldu.
Anadolu halk›n›n, beyninden
anti-emperyalist düflünceleri
ç›kartmay› baflaram›yorlar. Ne
zaman anket yapsalar, sonuçlar›nda Amerika'ya karfl› öfkeyi
görüyorlar. Çünkü, Anadolu
halk›, bu topraklara ba¤›ms›zl›k
için kan›n› dökmüfl bir halkt›r.
Çünkü, Anadolu halk›, emperyalist iflgalin ne demek oldu¤unu yaflayarak ö¤renmifl bir
halkt›r. Ba¤›ms›zl›k bayra¤›n›,
1960'lar›n sonlar›nda Amerikan emperyalizmine ve iflbirlikçilerine karfl› dalgaland›ranlar
da bu halkt›r. K›z›ldereler'de,
dara¤açlar›nda, iflkencelerde
ba¤›ms›zl›k için kan›n› döken
bu halk›n çocuklar› ve önderleriydi.
Oligarfli, anti-emperyalist
kavgam›z›n büyüdü¤ü 1970lerde de olanaklar›n› seferber
etmifl, ba¤›ms›zl›k mücadelesi
gerçe¤ini çarp›tmaya, K›z›ldereler'de, meydanlarda, zindanlarda hayk›r›lan sloganlar›n,
halk›n ba¤›ms›zl›k düflünü ifade
etti¤ini gizlemeye çal›fl›yordu.
Bu mücadeleyle halk›n ba¤›n›
koparmak, halktan tecrit etmek istiyordu. Fakat yine baflaramad›. Onlarca halk kurtulufl savaflç›s›n›, önderini katletmifllerdi, fakat onlar›n yerini
binler doldurmufl, ba¤›ms›zl›k
bayra¤› "daha daha yukar›"da
dalgaland›r›lmaya devam ediliyordu. Bu sefer alanlar› yüz
binler dolduruyordu.
Oligarflinin meflhur söylemiyle, "üç-befl kifli" de¤ildi,
Anadolu halk›yd› ba¤›ms›zl›k
için aya¤a kalkan. Ba¤›ms›zl›k
düflü, grevlerde, mitinglerde,
gösterilerde, afifllerde, silahl› silahs›z say›s›z eylemde, marfllarda, sloganlarda ve ç›kmamacas›na halk›n beynindeydi.
Anadolu halk›n›n ba¤›ms›zl›¤a bu yürüyüflü, oligarflinin
korkulu rüyas› olmufltu. Cuntalar, kontrgerilla sald›r›lar›, ideolojik-kültürel sald›r›lar, hepsi
bu yürüyüflü durdurmak içindi.
Yüzlerce kez gazetelerin manfletlerine, haberlerin bafll›klar›na "yok ettik, bitirdik" sözcükleri yaz›ld›. Yok edemedikleri,
bu sözcükleri tekrar tekrar yazmak zorunda kalmalar›ndan
belliydi.
Bitiremezlerdi. Çünkü, bitirmek istedikleri halkt›. Ne kadar
saklamak isteseler de, ne kadar
"kökleri d›flar›da" demagojisine
sar›lsalar da, tersine kökleri ve
boy att›klar› toprak Anadolu
topraklar›yd›. Anadolu halk›n›n
içinden ç›km›fl, halk›n ba¤›ms›zl›k savafl›na öncülük etmifl,
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
bu u¤urda canlar›n› vermekten
çekinmemifllerdi.
Bugün yine dolduruyoruz
meydanlar›, bugün yine tek tek
ad›ml›yoruz gecekondu mahallelerinin yollar›n›. Biliyoruz ki,
gitti¤imiz her bir ev, günü gelecek Amerikan emperyalizmine
karfl› kavgan›n bir mevzisi olacakt›r. Biliyoruz ki, gerçekleri
tafl›d›¤›m›z her insan›m›z emperyalizme karfl› kavgam›z›n
bir neferi olacakt›r. Ve biliyoruz
ki, bu mücadelemiz sonucunda
yüzler bin, binler on bin, yüz bin
ve milyonlar olacakt›r.
Bu vatan, bir avuç iflbirlikçinin de¤il, halk›nd›r!
Anadolu topraklar›, bir avuç
iflbirlikçi oligarflinin de¤il, 70
milyon halk›n topra¤›d›r. Bu
topraklar›n gerçek sahipleri Sabanc›lar, Koçlar de¤ildir. Onlar›n bu topraklara verdi¤i hiçbir
de¤er olmam›flt›r. Tersine, onlar, bu topraklar› sonuna kadar
sömüren ve satanlard›r.
Sabanc›lar, Koçlar, Tayyipler, Unak›tanlar için Anadolu,
"babalar gibi sat›p" yenip yutulacak dev bir pastad›r. Emperyalizme ba¤›ml›l›k ve iflbirlikçilik, onlar›n bu pastay› yutmalar›n›n yoludur. Bunun için ba¤›ms›zl›¤a düflmand›rlar.
Fakat bu topraklar, "Yaflas›n
Tam Ba¤›ms›z Türkiye" diyen,
onun için kan›n› döken Mahirlerin, Denizlerin; Bush’lar kanl›
çizmeleriyle bu topraklar› kirletmesinler diye canlar›n› veren
Niyazi Ayd›nlar›n, Cavit Özkayalar' ›n topraklar›d›r. Bu topraklar, Amerika'ya karfl› savaflta kan›n› döken Sad›klar’›n,
Selçuklar'›n ve genç, yafll›, kad›n, erkek yoksul halk›m›z›n
topraklar›d›r. Bu topraklar›n
gerçek sahipleri; "vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombas›, Amerikan donanmas› topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmufl karanl›¤›m›zdan, ben vatan hainiyim" diyen Naz›m Hikmetler'dir. Bu topraklar›n sahipleri "6. Filo Defol" diyen,
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
"Emperyalist Savafla Karfl›",
Irak'›n iflgaline karfl› meydanlarda hayk›ranlard›r. Anadolu
topraklar›, onlar var oldu¤u için
"Küçük Amerika" de¤il, halen
halk›m›za Vatan'd›r. Ve bu nedenle "küçük Amerika" olmaya
karfl› ç›k›p, "büyük Amerika"ya
karfl› mücadele edenlerin adlar›, bu topraklarda "Vatan haini"
de¤il, iflkenceler, hapislikler,
sürgünler ve canlar› pahas›na
"Vatansever"dir.
Anadolu, onu binlerce y›ld›r
eken, biçen, iflleyen ve onunla
bütünleflen halk›n topra¤›d›r.
Bu topraklar halk›n eme¤i ile
verimlidir, halk›n eme¤i ile vatand›r.
Kavgam›z bir yerde de, Anadolu topraklar›n›n kaderini kimin belirleyece¤i kavgas›d›r.
Bugün halen topraklar›m›z emperyalist çizmeler alt›nda eziliyorsa, bu, halen topraklar›m›z›n
kaderi hakk›nda bir avuç iflbirlikçi egemen s›n›f›n karar alabildi¤inin göstergesidir.
‹flte, ba¤›ms›zl›k için mücadele etmek, "Ortak Düflman›m›z Amerika" demek, topraklar›m›z›n kaderini bu bir avuç
asala¤›n belirlemesine izin vermemek, topraklar›m›z›n Amerika'ya sat›lmas›na karfl› mücadele etmektir.
Ba¤›ms›zl›k milyonlar›n talebidir.
Evet, bugün yüz binlerin,
milyonlar›n ba¤›ms›zl›k mücadelesinde alanlar› doldurmad›¤›
bir gerçektir. Fakat, bu milyonlar›n ba¤›ms›zl›k istemedi¤i anlam›na gelmiyor. Bu, milyonlar›n, gözünde sömürgecilik iliflkilerinin gizlenebildi¤i, milyonlar›n ba¤›ms›zl›¤a nas›l ve kimlerin öncülü¤ünde ulaflaca¤›n›
bilmedi¤i, milyonlar›n örgütsüz,
da¤›n›k bir durumda oldu¤u ve
mücadelesini etkili hale getiremedi¤i anlam›na geliyor.
Bu tablo, temel görevlerimizden birinin milyonlara tüm
bunlar› anlatmak oldu¤unu
gösteriyor. Milyonlara ev ev
ulaflmak, onlar› tek tek ikna etmek, büyük bir emek, sab›r ve
özveriyle, milyonlara duydu¤umuz güvenle, halka gerçekleri
tafl›mak, milyonlar› er ya da
geç Amerika'ya karfl› anti-emperyalist, anti-oligarflik ba¤›ms›zl›k bayra¤› alt›nda toplama
iddiam›z›n somutlanmas›d›r.
Bu iddiay› tafl›yabilecek, bu
iddiay› hayata geçirebilecek
güce sahibiz. Çünkü bizim bayra¤›m›zda ba¤›ms›zl›k yaz›yor,
bize sald›ranlar, bizi engellemeye çal›flanlar›n bayra¤›nda ise
"uflakl›k, iflbirlikçilik" yaz›yor.
Do¤ru olan, hakl› olan, halk›n
ç›karlar›n›, gelece¤ini düflünen
biziz. Haks›z, adaletsiz, halk›n
gelece¤ini karartmak isteyenler, iflbirlikçi ve uflak olanlard›r.
Bundan ald›¤›m›z güçle gidiyoruz halk›m›za. Her insan›m›z›n
yüre¤indeki, bilincindeki ba¤›ms›zl›k düflüncesini, duygusunu aya¤a kald›rmak için seferberiz.
fiairimiz Ahmet Arif der ki;
"Anadoluyum ben tan›yor musun?" Kuflkumuz yok, her geçen gün daha fazla tan›yor ve
daha fazla güveniyoruz. Tan›d›kça görüyoruz ki, bu topraklara sadece ve sadece ba¤›ms›zl›k yak›fl›r. Bu topraklar› Yankee'nin çizmeleri alt›ndan kurtarmak, tüm tarihimize ve vatana borcumuzdur. Ne göz alt›lar›n, ne tutuklamalar›n, ne iflkencelerin, ne katliamlar›n engelleyemeyece¤i borcumuzdur.
Borcumuzu, ba¤›ms›zl›k bayra¤›n› daha yükseklerde, on milyonlar›n üstünde dalgaland›rarak ödeyece¤iz. q
ortak düşman ortak mücadele
57
SA⁄LIKTA YIKIM YASALARI
Sa¤l›k hizmetlerini piyasa
koflullar›na terk etmek üzere
haz›rlanan
(baz›lar› uygulanan) yasalar› ve politikalar› tart›flmaya bafllamadan önce
sa¤l›k hizmetleri dahil olmak
üzere
kamu hizmetlerine ve bu
alanda yap›lEbru Erbulan
mak istenenlere bakmak yararl› olacakt›r.
Kamu hizmetleri yap›s› gere¤i toplumun ihtiyaçlar›n›n
karfl›lanmas› amac›yla mal veya hizmet üretimidir ve yap›s›
gere¤i piyasa hizmetlerinden
ayr›d›r ve ayr› de¤erlendirilmesi
gerekir.
K a m u h i zm e t l e r i ;
Piyasa d›fl›nda, devlet taraf›ndan ve piyasa koflullar›ndan
muaf tutularak toplumun ihtiyaçlar›n› karfl›layacak mal veya hizmetlerin üretilmesidir.
Özel mülkiyet, sermaye birikimi ile ve iflçilerle serbest sözleflme yaparak mal üretir ve ihtiyaç duyanlar üretici ile sözleflme yaparak ihtiyac›n› karfl›lar.
Kamu sermayesi vergilerdir,
para-meta-para döngüsünü her
seferinde kurmak zorunda de¤ildir. Zarar edebilir, kâr amac›
gütmez.
Piyasa koflullar›nda tam tersi bir durum söz konusudur. Para-meta-para döngüsü her seferinde kurulmak zorundad›r.
Kamu hizmetleri alan›nda iflgücü, ifle sözleflme ile de¤il taraflar›n iradesi d›fl›nda yasalarla oluflturulmufl bir statü ile
ba¤l›d›r. Kamu çal›flan›d›r, anayasal-siyasal bir hakt›r. Sosyal
ve ekonomik haklar aras›nda
58 sağlıkta yıkım
say›lmaz.
Piyasa koflullar›nda iflgücü,
ifle sözleflme ile ba¤lanm›flt›r.
‹flçi bireysel, sendikal› ise toplu
ifl sözleflmesi ile çal›flt›r›l›r.
Kamu mallar› üzerinde özel
mülkiyet yoktur. Toplum ihtiyaçlar› söz konusu oldu¤unda
ise kamulaflt›rma yapabilir. Kamu yarar› amac›na uygun kullanmak zorundad›r.
Piyasa koflullar›nda özel
mülkiyet vard›r. Özel mal sahibinin kamu istisnalar› d›fl›nda
genifl bir serbestli¤i vard›r.
Kamu siyasal tekeller yaratabilir ve o alana kimseyi sokmaz. (Eski TEKEL )
Piyasan›n böyle bir özelli¤i
yoktur.
‹dari yarg›, idare denetimi
anlam›nda gelifltirilmifl en etkili
araçt›r. ‹lgisini ispatlayan herkes dava açabilir.
Piyasa da temel araç sözleflmedir, sözleflmenin taraflar›n›
ilgilendirir.
Yap›lacak her ifl yetkiyi kullanan kamu görevlisinin mal›
de¤ildir. Kamunun iflidir, yasalar› vard›r, ciddi bir denetim söz
konusudur.
Piyasa koflullar› özeldir ve
kiflinin ifli özelli¤ini tafl›r.
KAMU H‹ZMETLER‹
ALANINDA H‹ZMET
ÜRET‹M‹
A. Kamu Hizmetinin
Do¤r u d a n K a m u Ö r g ü t lenmesiyle
Görülmesi
Yöntemi: Sosyal devlet anlay›fl›na en uygun yöntem olan
kamu hizmetlerinin do¤rudan
kamu örgütlenmesi eliyle yerine getirilmesi yöntemi, bu nedenle kamucu yaklafl›m›n en
a¤›rl›k verdi¤i yöntem olma
özelli¤ini tafl›r. Kamu hizmeti literatüründe “emanet yöntemi”
olarak an›lan kamu hizmetinin
do¤rudan kamu taraf›ndan yerine getirilmesi durumunda hizmetin finansman› “kamusal”
nitelik tafl›r. Hizmetin finansman›n›n kamusal olarak sa¤lanmas›, yurttafllar›n hizmetin finansman›na katk›s›n›n herkesin gelir, tüketim ve servetleri
ölçüsünce verdi¤i vergiler arac›l›¤›yla olmas› anlam›na gelir.
Hizmetin gerektirdi¤i harcamalar›n bütçeden karfl›land›¤› bu
finansman yöntemi, farkl› gelir,
tüketim ve servet düzeyindeki
yurttafllara eflit hizmet sunumu
sa¤lanmas›na olanak tan›r. Bu
yöntem, bütün yurttafllara gelir
düzeyine bak›lmaks›z›n temel
gereksinimlerini karfl›lama olana¤› sa¤lad›¤›ndan, kamu hizmetlerinin s›n›fsal uçurumlar›n
dengelenmesi ifllevi görmesine
olanak tan›r.
Bu yöntemin bir baflka özelli¤i, hizmetten kâr amac› güdülmemesidir.
Dolay›s›yla,
“emanet yöntemi”yle yerine
getirilen kamu hizmetlerinde
kâr amac› tafl›mama ve bütçe
yoluyla finansman en temel
özelliklerdir. Daha çok “sosyal
devlet” anlay›fl›na uygun olan
bu yöntem kamucu yaklafl›m
taraf›ndan olabildi¤ince bütün
kamu hizmetlerine yayg›nlaflt›r›lmak istenirken, liberal yaklafl›m bu yöntemin yaln›zca “kolluk” hizmetleriyle s›n›rl› olarak
kullan›lmas›n› savunur. Zira,
kamu hizmetlerini kâr amaçl›
hale getirmek isteyen liberal
yaklafl›m için, bu yöntem pek
de elveriflli olmamaktad›r.
B. Kamu Hizmetlerinin
Kamu Eliyle Görülüp, Kul l ananlar ›n Öded i¤i Be del lerle Finanse Edilmesi
Y ö n t e m i : Kamu hizmetinin
görülüfl yöntemlerinden ikincisinde de hizmet do¤rudan kakamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
mu örgütlenmesiyle yerine getirilmekle birlikte, finansman
yöntemi farkl›l›k göstermektedir. Bu yöntemde, hizmetin finansman› a¤›rl›kla hizmeti kullananlardan, kullanma karfl›l›¤›nda al›nan bir bedelle sa¤lanmaktad›r. Ancak, bu bedel saptan›rken iki temel ilkeden hareket edilmektedir. Öncelikle hizmetin karfl›l›¤› olarak al›nan bedel kâr içermemeli, bedel hizmetin maliyeti kadar ya da maliyetinden daha az bir miktar
olarak belirlenmelidir.
‹kinci önemli özellik de, hizmeti gören kamu idaresinin/kurumunun görev zararlar›n›n (zira, hizmetin bedelinin
maliyetin alt›nda belirlenmesi
durumunda hizmet sübvanse
edilmifl olmaktad›r) bütçeden
karfl›lanmas›d›r. Böylece, bu
yöntem, kâr amac› tafl›mama
özelli¤i ile kamu hizmetlerinin
en temel özelliklerinden birine
sahip olmakla birlikte, hizmetin
finansman›n›n kullananlardan
al›nan bedelle sa¤lanmas› özelli¤iyle önemli bir farkl›l›k tafl›maktad›r.
Bu yöntemde, hizmetten yararlananlar, bu yararlanma karfl›l›¤›nda bir bedel ödedi¤inden
ve bu bedel saptan›rken kiflilerin gelir ve servet düzeyi göz
önünde bulundurulmad›¤›ndan,
hizmetin finansman yöntemi s›n›fsal uçurumlar›n dengelenmesi özelli¤i tafl›mamaktad›r.
Dolay›s›yla, hizmetin fiyatland›r›larak kullananlar›n ödeyece¤i
bedelle finanse edilmesi yöntemi, bütçe yoluyla finansman
yönteminden, üst s›n›flardan alt
s›n›flara gelir transferi gerçeklefltirme özelli¤i tafl›mama özelli¤iyle ayr›lmaktad›r. Bu yöntemde, yaln›zca hizmetin kâr
amaçl› olmamas› ve kullananlardan al›nan bedelin maliyeti
geçmemesi nedeniyle, hizmetin
yerine getirilifl yönteminin sosyal boyutu s›n›rl› kalmaktad›r.
C . K am u H i z me t le r i ni n
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Kamu hizmeti
literatüründe “emanet
yönetimi “ olarak anılan
kamu hizmetinin
doğrudan kamu tarafından
yerine getirilmesi
durumunda hizmetin
finansmanı “kamusal”
nitelik taşır. Hizmetin
finansmanının kamusal
olarak sağlanması,
yurttaşların hizmetin
finansmanına katkısının
herkesin gelir tüketim ve
servetleri ölçüsüne
verdiği vergiler aracılığıyla
olması anlamına gelir.
Özel Kiflfliilerce Yerine Geti rilmesi Yöntemi: Kamu hizmetlerinin özel kiflilere gördürülmesi yöntemleri, hizmetin
kamu örgütlenmesiyle görülmesi yöntemlerinden temelde
hizmetin kâr amaçl› olmas›
özelli¤iyle ayr›l›r. Hizmeti yerine
getiren özel flirketin hizmeti kâr
amac›yla yerine getirdi¤i ve
hizmetin fiyat›n›n maliyet yan›
s›ra “makul” düzeyde bir kâr›
içerdi¤i genel kabul gören bir
uygulamad›r. Dolay›s›yla, bu
özelli¤iyle, kamu hizmetlerinin
özel kiflilere gördürülmesi yöntemleri daha bafltan hizmeti
metalaflt›rmakta, kamu hizmetinin en temel özelliklerinden
biri olan “kâr amaçl› olmama”
özelli¤ini tafl›mamaktad›r. Bu
yöntemlerin ikinci önemli özelli¤i de, hizmetin finansman›n›n
yararlananlar›n hizmetin karfl›l›¤› olarak ödedi¤i bedelle sa¤lanmas›d›r. Dolay›s›yla, bu yöntemde, vergili finansman›n tafl›d›¤› “gelir da¤›l›m›n› düzeltme”
özelli¤i de bulunmamaktad›r.
Haliyle, özel kiflilere gördürülen
kamu hizmetlerinde, hem hizmet metalaflmakta hem de üst
s›n›flardan alt s›n›flara gelir
transferi gerçeklefltirme özelli¤i
bulunmamaktad›r. Özel kiflilere
gördürülen kamu hizmetlerinde
öngörülen tek sosyal boyut,
hizmeti yerine getiren flirketin
kâr›n›n afl›r›ya kaçmamas› ve
makul düzeyde tutulmas› için
fiyatlar›n serbest b›rak›lmay›p,
kamuya fiyat belirleme yetkisi
tan›nmas›d›r.
D. Kamunun Özel Kiflflii lerden Hizmet Sat›n Alma s› Yöntemi: Hizmet sat›n alma yönteminde de hizmet as›l
olarak özel kifli taraf›ndan yerine getirilmekte ve özel kifli bu
hizmeti karfl›l›¤›nda kâr elde etmektedir. Dolay›s›yla, bu yöntemde de hizmetin bedeli maliyet yan› s›ra kâr da içermekte,
hizmet metalaflmaktad›r. Ancak, finansman yöntemi, kamu
hizmetinin özel kiflilere gördürülmesi yöntemlerinden farkl›
olarak, genellikle “kamusal”
özellik tafl›maktad›r. Bir baflka
deyiflle, kamu, hizmeti do¤rudan üretmek yerine özel kifliden sat›n almakta, bunun bedelini de kamu kaynaklar›ndan
karfl›lamaktad›r.
Bu yöntemde, hizmetin finansman yönteminin, vergi politikalar›n›n tafl›d›¤› sosyal adalet ölçüsünce, gelir da¤›l›m›na
k›smi bir iyilefltirme tafl›ma olana¤› bulunmaktad›r. Zira, yurttafllar›n hizmetin finansman›na
katk›s›, gelir, tüketim ve servetleri ölçüsünce ödedikleri vergiler ya da sosyal sigorta fonlar›
gibi kamusal mekanizmalar
arac›l›¤›yla olmaktad›r. Buna
karfl›l›k, hizmeti yerine getiren
flirket bu hizmeti karfl›l›¤›nda
kâr elde etti¤i için, bu yöntem
kamudan özel kesime kaynak
transferine yol açmaktad›r (Güler, 2004: 42).
Sa¤l›k alan›ndaki yasalar
öncesinde 2006 y›l›nda mecliste görüflülen ve Cumhurbaflkanl›¤› taraf›ndan veto edilen
Kamu Yönetimi Temel Kanuna
k›sa bir göz atmak yararl› olasağlıkta yıkım
59
cakt›r.
K a m u Y ö ne t i m i
Temel Kanunu;
Mevcut sistemde bulunmayan 26 bölge birimi kurulmas›
10’dan fazla bakanl›¤›n il-ilçe
örgütlenmesini kald›rarak il
özel idarelerine devri (yerelleflme),
Devletin, özel sektör ve
STK’larla ortaklafla çal›flmas›n›n ilke haline getirilmesi (yönetiflim),
Devletin faaliyetlerini piyasan›n lehine yasaklamay›
amaçlamaktayd›. (özellefltirme)
SA⁄LIKTA DÖNÜfi
fiÜ
ÜM
(YIKIM)
Hükümetin “sa¤l›kta dönüflüm program›” h›zla hayata geçirilmekte. KYTK’(Kamu Yönetimi Temel Kanunu)nda amaçland›¤› gibi sa¤l›k hak özelli¤ini
kaybederek h›zla meta haline
getirilmektedir. Sa¤l›k hakk› ticarilefltirilerek ad›m ad›m özellefltirme uygulamas› yerlefltirilmektedir. Hastanelerde döner
sermaye uygulamas› ile bafllat›lan süreç sa¤l›k ocaklar›na
yazar kasalar›n yerlefltirilmesi,
hastaneler ve sa¤l›k ocaklar›nda performans, sözleflmeli personel uygulamalar› ile devam
etmifl, bunlar yap›l›rken bir taraftan da birer kamu kurumu
olan bu kurumlara yat›r›m yap›lmayarak kurumlar kendi
kaynaklar› ile yaflayan iflletmelere dönüfltürülmüfltür.
Sa¤l›kta dönüflüm temel üç
ayak üzerine oturtulmufltur. Finansman aya¤› GSS, birinci
basamak sa¤l›k hizmetleri için
Aile Hekimli¤i, Kamu hastanelerinin iflletmeye çevrilmesi ve
özel sa¤l›k hizmetlerinin gelifltirilmesi (Kamu Hastane Birlikleri)
Sa¤l›kta dönüflümün Sa¤l›k
60 sağlıkta yıkım
Kamu hizmetlerinin
özel kişilere
gördürülmesi yöntemleri
baştan hizmeti
metalaştırmakta
kamu hizmetinin en temel
özelliklerinden biri olan
kar amaçlı olmama
özelliğini taşımamaktadır.
Bakanl›¤›nca oluflturulmufl gerekçeleri;
+ Hastanelerin verimsizli¤ine yönetim anlay›fl›ndaki eksiklik neden olmaktad›r.
+ Hastane hizmetleri konusunda karar verme, gelir elde
etme ve harcama yapma yetki
ve sorumluluklar›n›n idari ve
mali aç›dan özerk kamu hastanelerine aktar›lmas›n›n zaman›
gelmifltir.
+ Afl›r› büyüyen ve merkezileflen sa¤l›k hizmeti sunumu,
ilgili ifl ve ifllemler, bakanl›¤›n
asli ifllerinde yo¤unlaflmas›n›n
önünde engel oluflturmaktad›r.
+ Yüklerinden ar›nd›r›lan
sa¤l›k bakanl›¤› stratejik düflünme, tasar›m gelifltirme, vizyon belirleme, politika oluflturma gibi esas görevlerine daha
yo¤un mesai harcayabilecektir.
Aile hekimli¤inin uygulamas›n›n ard›ndan Sosyal Sigortalar ve Genel Sa¤l›k Sigortas›
(SSGSS) ve yak›n zamanda ç›kar›lmas› için çal›flmalar›n devam etti¤i Kamu Hastane Birlikleri (KHB) pilot yasas› ile
sa¤l›kta y›k›m›n tam anlam›yla
hayata geçirilmesi hedeflenmektedir.
2004 y›l›nda 10 ilde pilot
uygulamas› yap›lan ve h›zla
yayg›nlaflt›r›lmaya çal›fl›lan Aile Hekimli¤i y›k›m›n ilk aya¤›
olma özelli¤ini tafl›maktad›r.
Sa¤l›kta dönüflümün birinci
basamak sa¤l›k hizmetlerinde
aile hekimli¤ini tercihi, devletin
yeniden yap›land›r›lmas› süre-
cinin bir parças›d›r. Buradaki
yeniden yap›land›rmadan kas›t
devletin sosyal ifllevlerinden
(e¤itim-sa¤l›k vb.) elini çekmesidir. Devletin küçültülmesi ve
sadece düzenleyici bir ifllevi yürütmesi olarak anlat›lan süreç
devletin küçültülmesi amac›ndan ziyade sa¤l›¤›n ticarilefltirilmesidir ki devlet bütün büyüklü¤ü ile devam etmektedir.
SA⁄LIKTA YIKIMIN ‹LK
AYA⁄I A‹LE HEK‹ML‹⁄‹
Aile hekimli¤i uygulamas›n›n üç temel belirleyicisi vard›r;
F Prim toplanmas›
F Verilen hizmetin primlerle
finanse edilmesi
F Sevk zinciri uygulamas›
Pilot uygulamada hizmetlerin ücretsiz sunulmas› ve tüm
finansman›n Sa¤l›k Bakanl›¤›ndan karfl›lanmas› nedeniyle uygulaman›n sonuçlar› de¤erlendirilememektedir. Ayn› flekilde
sevk zincirine uyulmad›¤› yani
isteyen herkes hastanelerle
sevk olmadan gidebildi¤i için
gerçekte uygulama bafllad›¤›nda oluflabilecek tepkiler ve uygulaman›n olumsuz etkileri
halk taraf›ndan de¤erlendirilememektedir.
Ai l e H e ki ml i¤ in d e
hizmet sunumu
Aile hekimlerinden hizmete
iliflkin beklentiler poliklinik hizmetleri, hasta sevkleri, gebelo¤usa-bebek-çocuk izlemleri
ve ba¤›fl›klama olarak belirlenmifl bütüncül verilmesi gereken
sa¤l›k hizmetleri parçalanm›flt›r.
Koruyucu sa¤l›k hizmetleri
yerine tedavi edici hizmet uygulanmaktad›r. Aile Hekimli¤i
yönetmeli¤inin 3. maddesi aile
hekimini, “Aile hekimi kifliye
yönelik koruyucu sa¤l›k hizmetleri ile birinci basamak teflkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
his, tedavi ve rehabilite edici
sa¤l›k hizmetlerini yafl, cinsiyet
ve hastal›k ayr›m› yapmaks›z›n
her kifliye kapsaml› ve devaml›
olarak belli bir mekanda vermekle yükümlü, gerekti¤i kadar gezici sa¤l›k hizmeti veren
ve tam gün esas›na göre çal›flan hekim olarak” tan›mlamaktad›r.
Sa¤l›¤› koruyucu ve gelifltirici hizmetler planl› ve ihtiyaç oldu¤unda verilmek zorundad›r.
Uygun oldu¤unda verilmesi
toplum sa¤l›¤›n› tehdit edici ve
telafisi imkans›z sorunlar do¤urabilir.
Bütüncül sa¤l›k hizmeti yerine baz› sa¤l›k hizmetlerinin ayr› birimlerce yap›lmas› uygun
görülmüfl, örne¤in bulafl›c› hastal›klar›n sadece tespitinin aile
hekimince yap›lmas› ve toplum
sa¤l›¤› merkezlerine bildirimi ile
yükümlü tutup di¤er hizmetlerin toplum sa¤l›¤› merkezleri
taraf›ndan verilmesi planlanm›flt›r.
Birinci basamak sa¤l›k hizmetleri sa¤l›k oca¤› sisteminde
daha çok sahada verilirken, verilmesi gerekirken aile hekimli¤inde muayene odalar›na s›k›flt›r›lm›fl bir flekilde verilmektedir. Kifli toplumdan soyutlanarak toplum sa¤l›¤›, halk sa¤l›¤›
yerine birey-kifli sa¤l›¤› koyulmufltur. Kiflinin yaflad›¤› toplumla de¤erlendirilmesi ve hizmetin halk›n aya¤›na götürülmesi ilkesi de ortadan kald›r›lm›flt›r.
Tedavi edici sa¤l›k hizmetlerinde ›srar sonucu ilaç tüketiminde aile hekimli¤i pilot uygulamas› ile birlikte ilaç tüketiminde %40–50 oran›nda bir art›fl›n oldu¤u da tespit edilmifl
olmas›na ra¤men bu model iktidar taraf›ndan ›srarla savunulmaktad›r.
Aile hekimli¤i modelinde
sevk uygulamas› s›n›rland›r›lm›flt›r. Sevk kotas›n› aflan hekimlerden ücret kesintisi yap›lmaktad›r. Aile hekiminden sevk
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Hastanede
döner sermaye
uygulaması ile başlatılan
süreç sağlık ocaklarına
yazar kasaların
yerleştirilmesi, hastaneler
ve sağlık ocaklarında
performans, sözleşmeli
personel uygulamaları ile
devam etmiş, bunlar
yapılırken bir taraftan da
birer kamu kurumu olan
bu kurumlara yatırım
yapılmayarak kurumlar
kendi kaynakları ile
yaşayan işletmeler
dönüştürülmüştür.
almaks›z›n hastaneye baflvuran
hastan›n aile hekimi onay vermedi¤i takdirde hastane masraflar› kendisi taraf›ndan cepten
yap›lacakt›r.
Aile hekiminin sayd›¤›m›z 4
temel görevinin d›fl›nda kalan
tüm sa¤l›k hizmetleri aile hekimli¤ine geçmeyi kabul etmeyen sa¤l›k çal›flanlar›n›n hizmet
verdi¤i toplum sa¤l›¤› merkezleri yerine getirecektir. Toplum
sa¤l›¤› merkezlerinde aile hekimli¤indekilere göre daha az
bir ücretle çal›flt›r›larak cezaland›r›lan sa¤l›k çal›flanlar›ndan
oldukça a¤›r bir görevi yerine
getirmeleri beklenmektedir.
Aile hekimli¤inde, aile hekimlerinin kendilerine kaydolmufl nüfusa tan›mlanm›fl hizmetleri sunmas› amaçlanm›flt›r.
Hekimler aras›nda kendisine
kaydolacak hastaya “eflantiyon” hediye da¤›tmalar› iflten
bile de¤ildir.
Aile hekimli¤inin önemli bir
k›sm› kent merkezlerinde hizmet sunmaktad›r. Bu merkezler
kendi bölgelerindeki k›rsal alana mobil “gezici” sa¤l›k hizmeti sunacak, gezici hizmetlerde
pilot uygulamas›n›n oldu¤u
birçok ilde yaflanan bir sonuç
olarak daha çok hasta muayenesi ya da hasta muayenesi olmadan “sa¤l›k e¤itimi” yapmak
zorunda kalacaklard›r.
Aile hekimli¤i uygulamalar›
t›bbi teknoloji kullan›m›n› sadece çal›flanlar aras› rekabete b›rakm›flt›r. Bu da uygun olmayan veya e¤itimi yap›lmadan
teknoloji kullan›m› sonucunu
do¤urabilecektir.
Çal›flflm
ma koflflu
u ll a r›
Sa¤l›k hizmetleri rekabete
dayal› bir flekilde ve etik yozlaflmaya neden olabilecektir.
Rekabetin hizmet kalitesini art›raca¤› düflünülüp planlanm›fl
ancak sa¤l›k personeli d›fl›ndaki çal›flanlar›n kay›t d›fl› çal›flt›r›lmas› (ekonomik aç›dan) sonucunu do¤uracakt›r. Hekimlerin di¤er meslektafllar›ndan daha fazla hasta kayd› için kartvizitler, buzdolab› vb süsleri gibi
uygulamalarla rekabeti ortaya
ç›karmakta, hasta memnuniyeti yerini “müflteri memnuniyetine” b›rakmaktad›r.
Sa¤l›k hizmetlerinde ekip
çal›flmas› yerini patron-çal›flan
iliflkisine dönüfltürülmektedir.
Aile hekimi (kendisi GSS ile
sözleflmeli iken) iflveren olmakta ebe-hemflire-sa¤l›k memuru meslek grubundan olabilece¤i belirtilen “aile sa¤l›¤›
eleman›” olarak tan›mlanan çal›flanlar›n patronu pozisyonuna
getirilmektedir. “Aile sa¤l›¤› elman›” olarak çal›flanlar›n ifl tan›m› de¤iflmekte ve ayn› ifli nas›l yapaca¤› ve mezun olduklar› okullar›n ak›betlerinin ne olaca¤› belirsiz kalmaktad›r. Ebehemflireler önce ev ziyaretlerinden çekilmekteler ard›ndan
yerlerini sa¤l›kç› olmayan çal›flanlar›n almas› ile iflsiz kalmalar› beklenen sonuçlar aras›ndad›r.
Aile hekimli¤i uygulamas›n›n bafllad›¤› yerlerde sözleflmelili¤e, aile hekimli¤ine geçsağlıkta yıkım
61
meyi kabul etmeyen sa¤l›k çal›flanlar› “toplum sa¤l›¤› merkezlerinde” çok daha düflük ücretlerle çal›flt›r›larak cezaland›r›lm›fl olmaktad›rlar ve gözden
ç›kar›ld›klar›n› düflünmektedirler. Bu konumdaki sa¤l›k çal›flanlar›n›n aile hekimli¤i, aile
sa¤l›¤› çal›flanlar› ile birlikte
hizmet üretmelerinin imkans›zlaflmas›na ve ifl bar›fl›n›n bozulmas›na neden olunmaktad›r.
Aile hekimli¤i uygulamas›na
geçen sa¤l›k çal›flanlar› geçici
bir rahatlama yaflamakla beraber ciddi bir flekilde gelecek
kayg›s› yaflamaktad›rlar.
Aile hekimli¤i modelinde
“aile sa¤l›¤› elemanlar›n›n” ücretlerinin aile hekimi taraf›ndan
ödenece¤i belirtilmektedir. Bu
durum kay›t d›fl› (bugün devlet
hastanelerinde temizlik personeli gösterilerek düflük ücretle
çal›flt›r›lan hemflireleri düflünürsek) ve düflük ücretlerle çal›flmay› beraberinde getirecektir.
Tek hemflire ile çal›flman›n
güçlüklerinden daha flimdiden
bahsetmeye bafllayan aile hekimleri ücretlerin yüksek oldu¤unu ve ödeyemeyeceklerini
düflünmekte ve ücretlerin devlet taraf›ndan ödenirse daha
fazla personel çal›flt›racaklar›n›
söylemektedirler.
Aile hekimli¤i modelinde
daha az çal›flanla daha çok ifl
üretimi söz konusudur. Bu durumda önce angarya çal›flmay›
ve iflsizli¤i gündeme getirecektir. Sa¤l›k alan›ndaki iflsizler ordusu da özel flirketler taraf›ndan düflük ücretler çal›flt›r›lma
ile karfl› karfl›ya kalacakt›r.
GENEL SA⁄LIK
S ‹ G O RTA S I - S O S YAL
S ‹ G O RTALAR KANUNU
Sa¤l›k hizmetlerinin finansman› için üç yöntem, üç sistem
kullan›lmaktad›r.
1- Özel finansman
2- Kamu sa¤l›k sigortac›l›-
62 sağlıkta yıkım
¤›
3- Genel vergilerden oluflturulan ulusal sa¤l›k sistemi
1 . Özel sa¤l›k sigor t a c›l›¤›: Cepten ödemeler ve özel
sa¤l›k sigortac›l›k uygulamalar›d›r. Bu yöntem bir sistem olarak de¤erlendirilememektedir.
Çünkü insanlar›n ödeme gücüne ba¤l›d›r. Paras› olan›n kendini sigortalamas› ve sa¤l›k hizmetlerinden yararlanmas› nedeniyle toplumda adaletsizlikleri ve eflitsizlikleri art›ran bir
özeli¤i vard›r.
2 . Kamu sa¤l›k sigor tac›l›¤›: Kaynak yetersizli¤i,
bütçe a盤› vb. gerekçelerle
halktan prim ve ek ödemeler
üzerinden oluflturulan zorunlu
kamu sigortac›l›¤› sistemidir.
Bu sistemde genel vergiler d›fl›nda sa¤l›k hizmetleri için gelifltirilmifl özel bir ek vergi, prim
getirilmifltir. Bu ek vergi halk›n
üzerine ek bir yük olarak binmifltir. Kamu sa¤l›k sigortac›l›¤›n›n kaynaklar› daha fazla tedavi edici sa¤l›k hizmetleri için
kullan›lmaktad›r.
3 . Ulusal sa¤l›k siste mi: Kamusal finansman ile
sa¤l›k hizmetlerini bir bütün kamusal anlay›flla verilmesini birlefltiren bir sistemdir. Sa¤l›k
hizmetlerinin ticarilefltirilmesinin önündeki en büyük engel
olarak görülür. Halk›n eflit bir
flekilde koruyucu ve tedavi edici sa¤l›k hizmetlerine ulaflmas›n› sa¤layan bir sistemdir. Özellikle koruyucu sa¤l›k hizmetlerini öncelik olarak ald›¤› için bu
sistemde maliyet azal›r.
Sa¤l›¤› bir bütün olarak piyasa koflullar›na b›rakmak isteyen sistemin bu amaçla üç bafll›k, üç ad›m üzerinden haz›rlad›¤› politikalardan biri de SSGSS(Sosyal Sigortalar ve Genel Sa¤l›k Sigortas›) kanunudur.
GSS ile amaçlanan sa¤l›¤›n
finansman›n›n prime dayal› bir
uygulama ile devletin bu alandan elini çekmesi ve “paran kadar sa¤l›k” uygulamas›d›r.
Yasalaflarak (baz› maddelerinin uygulamas› ertelenerek)
uygulamaya koyulan GSS ile
yaflad›¤›m›z bafll›ca kay›plar›m›z:
Þ Sevk zinciri zorunlu oldu.
‹fl kazas› meslek hastal›¤›, afet,
savafl hali ve acil haller d›fl›nda
sevk zincirine uyulmamas› durumunda sa¤l›k hizmeti bedeli
kurumca karfl›lanmayacak.
Þ SGK, Sa¤l›k Bakanl›¤›n›n
görüflünü alarak, birinci, ikinci,
üçüncü olarak s›n›fland›r›lm›fl
sa¤l›k hizmet sunucular› aras›nda sevk zincirini, tan›, ön tan›, hekimlerin ve difl hekimlerinin uzmanl›klar›n› dikkate almak suretiyle tüm yurtta veya
il ya da ilçe baz›nda belirlemeye yetkili oldu.
Þ Köy ve mahalle muhtarlar› ile hizmet akdine ba¤l› olmaks›z›n kendi ad›na ve hesab›na ba¤›ms›z çal›flanlar ile di¤er bentlere göre genel sa¤l›k
sigortal›s› olmay›p baflka bir ülkede sa¤l›k sigortas›ndan yararlanma hakk› bulunmayan
vatandafllar için sa¤l›k kurulufluna baflvuru tarihinde 60 günden fazla prim borcu olanlar
genel sa¤l›k sigortas›ndan yararlanamayacak.
Þ Herhangi bir prim borcu
bulunan iste¤e ba¤l› sigortal›lar
ve Türkiye’de oturma izni bulunan ve yabanc› ülkede sosyal
güvenli¤i olmayan yabanc›lar,
genel sa¤l›k sigortas›ndan yararlanamayacak.
Þ Var olan prim borcunun
sa¤l›k kurulufluna baflvuru tarihinden sonra ödenmesi de yetmeyecek, sa¤l›k kurulufluna
baflvuru tarihi ile borcun yat›r›ld›¤› tarih aras›nda yap›lan sa¤l›k hizmeti giderleri ödenmeyecek.
Þ Ayakta tedavide muayene için 2 YTL katk› pay› al›nakamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
cak. Kurum ikinci ve üçüncü
basama¤a baflvurularda bu kat›l›m pay›n› yar›ya kadar azaltmaya ve 5 kat›na kadar art›rmaya yetkili olacak. Aile hekimlerinin muayenelerinde bu
pay al›nmayacak.
Þ Ortez, protez ve iyilefltirme araç gereçleri için Kurumdan gelir ve ayl›k alanlar %10,
di¤er sigortal›lar %20 katk› pay› ödeyecek.
Þ Yatarak tedavi sonras›nda
hasta taburcu edilirken tedavisinin devam› için düzenlenen
reçeteler ayakta tedavi kabul
edilerek katk› pay› al›nacak.
Þ Kamu kurumlar› hariç,
vak›f üniversiteleri dahil olmak
üzere sözleflmeli sa¤l›k kurum/kurulufllar› taraf›ndan sigortal›lardan SGK’n›n ödedi¤i
sa¤l›k hizmeti tutar›n›n 1 kat›na
kadar fark ücret al›nabilecek.
Uygulanacak tavan›/oran› Bakanlar Kurulu belirleyecek.
Þ Kamuya ait sa¤l›k kurulufllar› ve vak›f üniversitelerince, ö¤retim üyeleri taraf›ndan
bizzat verilen sa¤l›k hizmetlerinde tavan› kurum taraf›ndan
belirlenecek ek ücret al›nabilecek.
Þ Ayr›ca tüm sa¤l›k kurum
ve kurulufllar› otelcilik ve istisnai sa¤l›k hizmetleri için kurumca belirlenen fiyatlar›n 3
kat›n› geçmemek üzere fark
ücret alabilecek.
Þ Hizmet türünün hayati
öneme haiz olmamas› ve alternatif tedavi yönteminin bulunmas› gibi özellikleri de¤erlendirilerek istisnai sa¤l›k hizmeti
olarak kabul edilen hizmetler
için bedeli en düflük alternatif
üzerinden ödeme yap›lacak.
Þ Evlenmemifl ya da boflanm›fl olsa da yasan›n yürürlü¤e
girdi¤i tarihten itibaren 18 yafl›n› bitiren, okuyorsa 25 yafl›n›
bitiren bak›lmakla yükümlü
olunan, evlenmemifl k›z çocuklar› genel sa¤l›k sigortal›s› olmaktan ç›kacak.
Þ Genel sa¤l›k sigortal›l›¤›kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
n›n tescil tarihinden sonra yap›lacak yafl tashihleri GSS uygulamalar›nda dikkate al›nmayacak, gerçek yafl› küçük olan
çocuklar›n yafl› düzeltilse de
GSS kapsam› d›fl›na ç›kart›lacak.
Þ ‹ste¤e ba¤l› sigortal› olanlar, ayr›ca bakmakla yükümlü
olunan kifli olsalar dahi genel
sa¤l›k sigortal›s› say›lacak ve
GSS primi ödeyecek.
Þ Annesi ve babas› genel
sa¤l›k sigortal›s› olmas› gerekti¤i halde tescil edilmemifl olan
18 yafl›n alt›ndaki çocuklar,
sa¤l›k kurulufluna baflvurdu¤u
anda anne ve babas› sigortal›
say›lacak ve prim borcu ifllemeye bafllayacak.
Þ Sigortal›n›n ana ve babas›na ancak, gelirlerinin asgari
ücretin net tutar›ndan daha az
olmas› kofluluyla sa¤l›k yard›m›
yap›lacak.
- Ceza infaz kurumlar› ile tutukevleri bünyesinde oluflturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çal›flt›r›lan hükümlü ve
tutuklular hakk›nda ifl kazas› ile
meslek hastal›klar›, anal›k ve
hastal›k sigorta kollar› uygulan›rken, ceza infaz kurumlar› ve
tutukevleri bünyesinde bulunan
hükümlü ve tutuklular çal›flan
olup olmad›¤› yönünde bir ayr›ma gidilmeksizin bütünüyle genel sa¤l›k sigortas› kapsam› d›fl›na ç›kacak.
Þ Kamu idarelerinde görevli sigortal›lardan 1 y›ldan fazla
ayl›ks›z izin kullananlar genel
sa¤l›k sigortal›s› say›lmayacak.
Þ 01.10.2010’a kadar genel
sa¤l›k sigortal›s› say›lacak olan
yeflil kartl›lar muayene ve tedavi ücretleri üzerinden kat›l›m
pay› ödeyecek, kat›l›m paylar› ancak baflvururlarsa kendilerine iade edilecek.
Þ Yeni yeflil kart baflvurular›
yeni usule göre de¤erlendirilecek, talepleri reddedilirse talep
tarihleri GSS tescil tarihi olarak
kabul edilecek ve prim ödemeleri gerekecek.
Þ Sigortal›l›¤› sona eren hizmet akdi ile çal›flanlar›n sigortal›l›¤›n bitti¤i tarihten itibaren
sa¤l›k hizmetlerinden yararland›r›lma süresi azalacak; bu süre, geçmifle dönük 120 gün
prim ödeme kofluluyla 6 ay
iken, 90 gün prim ödeme kofluluyla 90 güne inecek.
Þ Genel sa¤l›k sigortal›l›¤›
sona erenlerin sa¤l›k harcamalar›, yatarak gördükleri tedavinin bitti¤i andan itibaren kurum
taraf›ndan karfl›lanmayacak.
Þ Türkiye’de oturma izni
bulunan ve yabanc› ülke mevzuat›na göre sigortas› olmayan
yabanc›lar ile di¤er bentlere
göre sigortal› olmay›p baflka
ülkede sa¤l›k sigortas›ndan da
yararlanamayan vatandafllar›n,
genel sa¤l›k sigortal›s› say›ld›¤›
tarihten önce var olan kronik
hastal›klar›n›n tedavi gideri kurumca karfl›lanmayacak.
Þ Türkiye’de tedavi edilemedi¤i için yurtd›fl›nda tedavi
olanlar›n sa¤l›k hizmeti bedelleri kurum taraf›ndan, kurumun
yurtd›fl›nda o tedaviye iliflkin
sözleflmeli sa¤l›k hizmeti sunucular›na ödedi¤i tutarla s›n›rl›
olarak ödenecek.
Þ SGK gelir-gider durumuna göre sunulan sa¤l›k hizmetlerine k›s›tlama getirebilecek.
KAMU HASTANE
B‹RL‹KLER‹ (KHB)
Üçlü sald›r›n›n son ve önemli aya¤›, önemli çünkü henüz
yasalaflmad›, meclis alt komisyonlar›nda görüflülmesi (may›s
2009 itibiriyle) devam ediyor.
Sa¤l›kta y›k›m›n son aya¤› devlet hastanelerinin piyasaya
aç›lmas›n› içeren uygulaman›n
ad› “Kamu Hastane Birlikleri”
Ad› birlik ama bu birlik bizim
bildi¤imiz, kulland›¤›m›z anlamda bir birlik de¤il, tam anlam› ile holding, “Kamu Hastane
Holdingleri”
2005 y›l›nda SSK hastanelesağlıkta yıkım
63
rini devrederek sa¤l›¤› tek çat›
alt›nda birlefltirece¤iz diyenler
Kamu Hastane Birlikleri ile sadece bu çat›y› de¤il sa¤l›k sistemini hastane hastane bölmeyi hedeflemekteler.
Bafllarken vurgu yapt›¤›m›z
Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nu parçal› bir flekilde ve al›flt›rarak, zamana yayarak uygulayan AKP Kamu Hastane Birlikleri sa¤l›kta ticarileflmeyi ve
özellefltirmeyi tamamlamay›
amaçlamaktad›r.
KHB pilot yasas› hastanelerimiz s›n›fland›r›yor bu s›n›fland›rma hastanelerin performanslar›na göre yap›l›yor. Burada amaç kâr ve bu durum flu
andaki sa¤l›k personeline dayat›lan performansa dayal› ek
ödeme uygulamas›nda kendini
gösteriyor.
AKP hükümeti bir yük olarak gördü¤ü sa¤l›k hizmetlerinden çekiliyor. Bizim vergilerimizle, halk›n vergileri ile kurulan hastanelerimizi, kiraya vererek, ifllettirerek ve satarak
sa¤l›¤› sadece paras› olanlar›n
alabilece¤i bir mal haline getiriyor.
Sa¤l›k Bakanl›¤› hizmet sunumundan çekilip, politika belirleyen, koordinasyonu sa¤layan ve sa¤l›k piyasas›n›n denetiminden sorumlu birim haline
getiriliyor.
Birliklerle Bakanl›¤›n iliflkisi
ilgili kurulufl olarak belirlenmifl,
birlikler bir ilden fazlas›n› kapsayabilirken ayn› ilde birden
fazla birlik de kurulabilecek.
KHB yönetim kurulunda;
(madde 2- Yönetim Kurulu en
üst organ› ve 7 kifliden oluflur)
1.Maliye- -iktisat-iflletmeci(Valilik)
2.Mali Müflavir-Muhasebeci(‹l Genel Meclisi)
3.Hukukçu- (‹l Genel Meclisi)
4.Tabip- (Sa¤l›k Bakanl›¤›)
5.Sa¤l›k Yöneticisi- (Sa¤l›k
Bakanl›¤›)
6.Ticaret ve Sanayici- (Ti-
64 sağlıkta yıkım
caret Odas›)
7.Sa¤l›k ‹l Müdürü- (Sa¤l›k
Bakanl›¤›)
Yönetim Kurulu da¤›l›m›
KHB iflletme esas›na dayal› oldu¤unun net bir göstergesidir.
Yönetim Kurulu iflleyifli için
gündemi birli¤in sekreteri belirler ve belirlenen konular d›fl›nda kalan konular görüflülemez.
Bir y›ll›k çal›flma sonunda performans› be¤enilmeyen ve de¤ifltirilen, görevden al›nan sekreter ile birlikte tüm birlik yönetim kurulu da¤›t›lmaktad›r.
“Mehmet Ali, Ayd›n beyler
gel fiiflli Etfali sana verelim. Yer
de gösterelim, orada devlete
modern bir hastane yap fiiflli
Etfali ister hastane yap ister
al›fl-verifl merkezi. Nas›l arzu
edersen.” (Recep Tayyip ERDO⁄AN–26.01.2005)
Hiçbir özel hastanede devlet
taraf›ndan atanm›fl herhangi bir
yönetici bulunmazken Ticaret
Odalar› KHB yönetim kurullar›nda yer al›yor.
Yönetim kurullar›nda hastalara- çal›flanlara yer yok (olsa
da yasan›n bu haliyle hiçbir anlam› da olmayaca¤› aç›k) ama
Ticaret Odalar›na yer var. Bu
da “Hastane mi- Ticarethane
mi?” sorusunu beraberinde getiriyor.
Yönetim kurullar›n›n görev
ve yetkileri (Madde 3)
1.Hastanelerin ya da hastane içindeki birimlerin kapat›lmas›, de¤ifltirilmesi.
2.Dava, icra takipleri- hak
ve alacaklardan vazgeçme.
3.Birli¤in her türlü araç-gereç, tafl›nmazlar›n›n üzerindeki
yap›, tesisleri ile satmak, kiralamak, devir ve takas ifllemlerini yürütmek, tahsis amac› do¤rultusunda kiraya vermek, iflletmek ve ifllettirmek.
4.Birli¤in dava-icra takipleri
için avukatl›k hizmeti al›nmas›na karar vermek.
5.‹htiyaç halinde t›bbi uzmanl›k hizmeti al›nmas›na ka-
rar vermek.
6.Personel istihdam›, görevlendirme ve planlama yapmak.
7.Birli¤in harcamalar›n› belirlemek.
Birlik yönetim kurulu kamu
binalar›n›n kiraya verilmesinden sat›fl›na, personel istihdam›na kadar birçok konuda yetkili k›l›nm›fllar ve bir y›ll›k sözleflmelerle çal›flt›r›lacaklar› için
de en fazla kâr› sa¤lamak üzere sa¤l›¤› tam anlam› ile ticari
bir mal ve hastaneleri birer iflletme olarak görmeleri sa¤lanm›flt›r. Yasa KHB yönetim kuruluna verdi¤i bu yetkilerle
Özellefltirme Genel Müdürlü¤ü
yetkilerini yerelde birliklere
devretmifl bulunmaktad›r. Sa¤l›k müdürlüklerinin sa¤l›k alanl›nda ihtiyaç duydu¤u yönetim
kadrolar›n› özel üniversitelerle
yapt›klar› anlaflmalar ile e¤itmifl ve haz›rlam›flt›r. Yani bugünden yar›na yönetim kadrolar› belli bir siyasallaflmay› tafl›r ve bir kadrolaflmay› oluflturmufltur.
B ir l ik l e ri n G e li r l er i
(M ad de 6)
1.Her türlü muayene, teflhis,
tedavi, laboratuar, tetkik ve
tahlil, ameliyat ve benzeri sa¤l›k hizmetleri karfl›l›¤›nda elde
edilen gelirler.
2.Üretilip sat›fla sunulacak
ilk madde, malzeme, mamul
afl›, serum, protez ve benzerleri
karfl›l›¤›nda elde edilecek gelirler.
3.‹laç, insan kan› ve kan
ürünleri imali ile istihsal veya
imal edilen di¤er madde ve
malzemeler karfl›l›¤›nda elde
edilen gelirler.
4.Tapuda birlik ad›na kay›tl›
olan tafl›nmazlar›n üzerindeki
yap› ve tesisler ile birlikte sat›fl›, kiralanmas›, iflletilmesi veya
ifllettirilmesinden elde edilecek
gelirler ile hazineye ait ve birli¤e tahsisli tafl›nmazlar›n üzerindeki yap› ve tesisler ile birlikte
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
tahsis amac› do¤rultusunda kiralanmas›, iflletilmesi veya ifllettirilmesinden elde edilecek
gelirler.
5.Ba¤›fl ve yard›mlar.
6.Gerekti¤inde devletçe yap›lacak yard›mlar.
Birer ticari iflletmeye, holdinge dönüfltürülen devlet hastaneleri de art›k iflletme oldu¤una göre para kazanmak ve
kâr etmek zorundad›r. Art›k trafik kazas› geçiren,ameliyat olan
ya da herhangi bir hastal›¤›ndan dolay› hastaneye yatmak
zorunda kalan her hastadan yap›lan her ifllem için, hastaya tak›lan kandan seruma kadar her
malzemeden tetkik ve tedavilerden kazan›lacak olan kârlar
ve gelirler….
Art›k, insan kan› da sat›lacak, kâr edilecek bir metad›r bu
Kamu Hastane Holdinglerinde…
B i rl i k le r in Gi d e rl e ri
1.Yönetim Kurulu üyeleri
huzur ücretleriyle birliklere devredilen ve istihdam edilecek
personelin ayl›k ücret ve mevzuat› uyar›nca yap›lacak her
türlü ödemeleri.
2.Her türlü tüketim maddeleri, t›bbi, cerrahi alet, malzeme, cihazlar ve demirbafl eflya
sat›n al›nmas›.
3.T›bbi uzmanl›k hizmeti sat›n al›nmas›.
4.Laboratuar ve görüntüleme hizmet al›n›m›na iliflkin giderler.
5.Mevzuat uyar›nca yap›lacak hizmet al›m›na iliflkin giderler.
6.Birliklerde çal›flan personelin her türlü ödemesi birlik
bütçesinden karfl›lan›r.
Birli¤in gider kalemlerinden
de anlafl›laca¤› gibi devlet katk›s› öngörülmemektedir.
Hastanelerin birer iflletme
olarak ürettikleri ve satt›klar›
hizmetlerle GSS ve cepten ödemelerle kendilerini finanse etkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Sağlık
bir kamu hizmeti
özellliği taşımaktadır.
Bu ülkede yaşıyor
olduğumuz için
bizden alınan vergiler
kamu hizmetlerinin
finansmanında
kullanılmalı, sağlık hizmeti
devlet tarafından
herkese eşit, ücretsiz,
nitelikli ve ulaşılabilir bir
şekilde verilmelidir.
meleri ve kâr elde etmeleri gerekiyor.
Sa¤l›k bakanl›¤›na ba¤l› olarak hizmet veren 820 devlet
hastanesi bulunmaktad›r. Bu
hastanelerin 400 tanesi pilot
yasaysa KHB’lerine ba¤lan›yor.
Hastanelerimiz iflletmeye do¤ru
h›zla ilerleyen yolda s›n›fland›r›l›yor. Asl›nda s›n›fland›r›lan sadece hastaneler de¤il bu hastanelerden hizmet alan halk da
s›n›fland›r›l›yor.
A-B-C-D-E
fleklinde performans›na göre
s›n›fland›r›lan hastanelerden AB-C s›n›f› hastaneler iyi durumda kâr eden iflletmeler olarak
KHB elinde kal›yor.
E s›n›f›na düflen hastaneler
Sa¤l›k Bakanl›¤›’na devrediliyor. D s›n›f›nda kalan hastaneler bir y›l izleniyor ve e¤er s›n›f› olmazsa ya Sa¤l›k Bakanl›l›¤›na devrediliyor ya da kapat›l›yor. E¤er hastan›n ödedi¤i
prim düzeyi A-B-C s›n›f› bir
hastaneye yetmiyorsa hizmeti
s›n›fland›rmada en sona kalan
D-E s›n›f› hastanelerden almak
durumunda kalacak ya da fark›n› cepten ödeyerek s›n›f› iyi
bir hastaneden alabilecektir.
Bu yönü ile KHB yasas›n›n
eflitlikçi bir yasa oldu¤u söyleminin gerçekli¤i de ortaya ç›km›fl oluyor.
Kamu Hastane
Bi rl ik le rin de
Çal›flfla
anlar›n Dur umu
KHB’lerinde çal›flman›n esas› sözleflmeliliktir. Y›llard›r 4b
sözleflmeli olarak çal›flt›r›lan
personelin neden bu kadro ile
al›nd›¤› konusu bu yasa ile netleflmektedir. Halihaz›rda 657
say›l› kanuna göre çal›flanlar
ise ya E s›n›f› hastanelerde çal›flt›r›lacaklar ya da daha önceki özellefltirme deneyimlerinde
oldu¤u gibi kendilerine bu kadrolar›nda çal›flabilecekleri alternatifler sunularak sürgüne zorlanacaklard›r.
Çal›flanlar›n durumunu daha iyi anlayabilmemiz aç›s›ndan 4B’li çal›flanlar›n sözleflmelerine bakmak yayarl› olacakt›r.
fl Madde 3- Personelin çal›flma saat ve sür eleri, emsali
devlet memurlar› için belirlenen çal›flma saat ve sürelerinin
ayn›d›r. Ayr›ca personel nöbet
tutmakla yükümlüdür. Belirli
bir sürede bitirilmesi gereken
ifller söz konusu oldu¤unda,
normal çal›flma saatleri d›fl›nda
ve hafta tatili ve resmi tatillerde de çal›flmak zorundad›r. Bu
çal›flmalar karfl›l›¤›nda personele herhangi bir ek ücret
ödenmez.
flmenin fesMadde 9- Sözleflm
hi:
a) Personelin, bu sözleflmeye veya 6.6.1978 gün ve
7/15754 say›l› Bakanlar Kurulu
Karar› ile yürürlü¤e konulan
"Sözleflmeli Personel Çal›flt›r›lmas›na ‹liflkin Esaslar"a ayk›r›
davran›fl› tespit edildi¤inde, bu
durumu Kurumca personele
yaz›l› olarak tebli¤ edilir. Tebligatta belirtilecek günden geçerli olmak üzere sözleflme sona erer.
b) Personelin sözleflme akdetme flartlar›ndan herhangi birini tafl›mad›¤›n›n sonradan anlafl›lmas› veya görevi esnas›nda
sağlıkta yıkım
65
bu flartlardan birini kaybetmesi
halinde sözleflmesi sona erdirilir.
c) Personelin 65 yafl›n› doldurdu¤u tarihte hiçbir iflleme
gerek kalmaks›z›n sözleflmesi
sona erer.
d) Taraflar, bir ay önce ihbar
etmek flart›yla, sebep göstermeksizin sözleflmeyi her zaman
feshedebilir.
e) Kurum, döner sermaye
gelirinin yetersiz kalmas› veya
sözleflmeli personel ihtiyac›n›n
ortadan kalkmas› halinde sözleflmeyi feshedebilir.
f) 657 say›l› Devlet Memurlar› Kanununun 125 inci maddesinde belirtilen uyarma veya
k›nama cezas›n› gerektiren fiil
veya hallerin dört defa, ayl›ktan
kesme cezas›n› fiil veya hallerin
üç defa, kademe ilerlemesinin
durdurulmas› cezas›n› gerektiren fiil veya hallerin iki defa,
devlet memurlu¤undan ç›karma cezas›n› gerektiren fiil veya
hallerin bir defa ifllendi¤i, yap›lacak disiplin soruflturmas› sonucunda tespit edilmesi halinde
sözleflmesi feshedilir.
Madde 10- ‹lgili herhangi bir
sebeple, sözleflme yapt›¤› kurum d›fl›nda görev yapma talebinde bulunamaz.
Kurumun döner sermaye
gelirinin yetersiz kalmas› veya
sözleflmeli personel ihtiyac›n›n
ortadan kalkmas› gibi hakl› ve
zorunlu hallerde, personel, vizeli bofl pozisyonu bulunmas›
kayd›yla ayn› il içinde ihtiyac›
bulunan ve döner sermaye geliri uygun olan baflka bir kurumda yeni sözleflme yap›larak
çal›flt›r›labilir. Ancak bunun
için, yeni sözleflme yap›lacak
kurumun vizeli bofl pozisyonunun olmas›, çal›flt›¤› kurumun
amirinin gerekçeli teklifi, çal›flaca¤› kurum amirinin uygun
görüflü ve ‹l Sa¤l›k Müdürü’nün
onay› gerekmektedir.
Bu ifllem gerçeklefltikten
sonra durum Bakanl›¤a bildiri-
66 sağlıkta yıkım
lir. Bu durumda personel, 24
saat içerisinde yeni görev yerinde göreve bafllamak zorundad›r.
Genelde sistem, özelde AKP
iktidar› bu yasa ile sa¤l›¤› bir
hak olmaktan ç›kar›p al›n›r sat›l›r bir mal haline getirmek istemektedir. Sa¤l›¤›n ticari bir
mal oldu¤unu düflünenler sa¤l›k hizmeti almak ihtiyac› olanlara yol göstermekte, hizmeti
sat›n alacaklar› iflletmelere
yönlendirmektedirler. Sa¤l›k
hizmeti zengin- fakir her insan›n› ihtiyac›d›r. Sa¤l›k hizmeti insanlar›n ihtiyaç duyduklar› anda ihtiyaçlar› kadar hizmeti almalar›n› zorunlulu¤u olan bir
hizmettir. Sa¤l›k hakk› yaflamla
bafllar ve yaflam süresince devam eder.
“Baypas karar› al›n›nca, ‘Bu
ameliyat nerede iyi olursa orada yapal›m, bize yard›m et, hay›rl› yolu göster’ diye dua ettim.
Benim gönlümde ABD’deki
Cleveland Klini¤i yat›yordu.
K›smet oldu ameliyat için oraya gittik” (Ahsen Unak›tan)
Birileri için durum buyken
bu ülkede birileri hastane kap›lar›ndan içeri giremesin, kap›dan girmek bir yana kap›y› bile
göremesin diye haz›rlanan bu
yasalar ile sa¤l›k anlam›nda
durumu hiç de iyi olmayan halk›m›z için sa¤l›k hizmeti lüks
ihtiyaç haline getirilecektir.
fiimdi her zamankinden çok
mücadele etmek ve her zamankinden fazla direnmek zorunday›z. Yap›lan bu düzenlemelerle
sa¤l›kta tam bir y›k›m meydana getirilecek ve halk›n hakk›
olan hizmetlere ulaflmas› imkans›zlaflacakt›r.
Sa¤l›k bir kamu hizmeti
özelli¤i tafl›maktad›r ve öyle de
verilmesi gereklidir. Bu ülkede
yafl›yor oldu¤umuz için bizden
al›nan vergiler kamu hizmetlerinin finansman›nda kullan›lmal›, sa¤l›k hizmeti devlet taraf›ndan herkese eflit, ücretsiz, nitelikli ve ulafl›labilir bir flekilde
verilmelidir.
Eflit olmal›d›r çünkü ihtiyaç
duyulan hizmet ihtiyaç ölçüsünde al›nmazsa yaflam hakk›
kaybedilir. Ücretsiz olmal›d›r
çükü 1 TL bir ücret bile ulafl›labilirli¤ini engeller. Kaliteli de¤il
nitelikli olmal›d›r çünkü sa¤l›k
hizmeti söz konusu oldu¤unda
sadece otelcilik hizmetleri gibi
kalite ölçümü de¤il, kiflinin ihtiyaç duydu¤u kadar hizmeti yeterince almas› gereklidir.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
KAP‹TAL‹ST-SOSYAL‹ST ÜLKELERDE
SA⁄LIK S‹STEM‹ KARfiILAfiTIRMASI
ABD SA⁄LIK S‹STEM‹
• ABD sa¤l›k sistemi “bir afl›r›l›k ve yoksunluk paradoksu” olarak
tan›mlan›r.
• Zenginyoksul,
beyaz-siyah ve
az›nl›klar aras›nda sa¤l›k
hizmetlerine
eriflimde büyük eflitsizlikMeryem Özsögüt
ler vard›r.
• Tamamen
piyasa koflullar›na teslim edildi¤inden derin bir krizin içindedir.
• Sa¤l›k alan›nda birincil sorumluluk federal hükümetlerdedir.
• Basamakland›r›lm›fl bir
sa¤l›k hizmeti ve sevk zinciri
yoktur.
• Birinci ve ikinci basamak
sa¤l›k hizmetleri birbirinden net
ayr›lmam›flt›r. ‹kinci ve üçüncü
basamak hastanelerin görev
alanlar› tam tan›mlanmam›flt›r.
• Birinci basamak-koruyucu
sa¤l›k hizmetleri uygun ve yeterli düzeyde verilmemektedir.
Hekimlerin sadece % 13’ü genel
pratisyen ya da aile hekimidir.
• Bu sistemin temel özelli¤i,
afl›r› uzmanlaflma, üçüncü basama¤a dayal› olmas›, sa¤l›k
kurumlar› ve sa¤l›k hizmeti aras›nda iflbirli¤inin olmamas›d›r.
• Elefltirilerde “ba¤›ms›z, eflgüdüm içinde çal›flmayan ve
farkl› motivasyonlarla hareket
eden milyonlarca üniteden oluflan bir ‘sistemsizlik’ olarak tan›mlanmakta, kaos ve kontrolsüz
büyümeye dayanan anarflik bir
yap› olarak nitelendirilmektedir.
Toplumsal sa¤l›k
göstergeleri;
• ABD, di¤er OECD ülkelekamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
rine göre sa¤l›¤a çok daha yüksek (GSMH’n›n %13,5’i) harcama yapmas›na ra¤men daha
kötü sa¤l›k göstergelerine sahiptir.
• 1997 y›l›nda %0,8 bebek
ölüm h›z› (BÖH) ile dünya s›ralamas›nda 13. olmufltur.
• BÖH, 2002 de binde 7,
2003 y›l›nda binde 6,9’dur.
• Do¤umda beklenen yaflam süresi s›ralamas›nda 30.,
OECD ülkeleri aras›nda 20. s›radad›r.
• 1990 y›l›nda 10 ülkeyi içeren, toplumlar›n sa¤l›k hizmetlerinden memnuniyetini araflt›ran çal›flmada ABD sonuncu
olmufltur.
• Farkl› uluslardan 2000 hekime yap›lan bir ankette ABDde hekimlerin sadece %17’si
sa¤l›k sisteminin iyi çal›flt›¤›n›
ve bir iyilefltirmeye ihtiyaç olmad›¤›n› belirtmifllerdir.
Kamusal sa¤l›k
f in an sm an ›;
• ‹ki tür kamu eliyle yürütülen destek program› vard›r.
• 10 y›l prim ödeme kofluluyla 65 yafl ve üstündeki kiflileri kapsayan Medicare program›. Birçok yoksul ve göçmen
Medicare koflullar›n› karfl›layamamaktad›r.
• Çok çocuklu ve düflük gelirli aileleri, sakat ve körleri,
yoksul ailelerdeki çocuk ve gebeleri kapsayan Medicaid program›.
• 2002 verilerine göre 41
milyon kifli (% 14) Medicare,
34 milyon kifli (% 12) Medicade
program› içindedir. Geri kalan
45 milyon kifli (% 15) ise sa¤l›k
güvencesinden yoksundur.
• Bu grubun büyük k›sm›n›
sigortas›z çal›flanlar oluflturmaktad›r.
• Latin kökenlilerin % 32’si,
Asya kökenlilerin % 18’i, siyahilerin % 20’sinin sa¤l›k güven-
cesi yoktur. Y›ll›k hane geliri
25.000 $’dan az olanlar›n %
24’ünün sa¤l›k güvencesi yoktur.
• Sa¤l›k güvencesinden
yoksun olanlara, sa¤l›k güvencesinin kapsam› dar olanlar da
eklendi¤inde sa¤l›k hizmetlerine eriflimde büyük zorluk yaflayanlar›n oran› nüfusun % 57’sine ulaflmaktad›r.
• ABD’de her y›l bir milyondan fazla insan sa¤l›k sigortas›n› kaybetmekte, 62 milyon insan›n sa¤l›k güvence kapsam›
daralmakta ya da sigorta primleri artmaktad›r.
‹laç ve ilaç endüstrisi;
• Di¤er ülkelere k›yasla ilaç
fiyatlar› oldukça yüksektir.
• ABD’de ilaç sa¤l›¤a eriflimde stratejik bir ürün olarak
ele al›nmamakta, di¤er tüketim
ürünleri gibi de¤erlendirilmektedir.
• Bir araflt›rmada, yafll›lar›n
%35’inin ilaçlar›na para yetifltirebilmek için yiyecek al›m›nda
k›s›tlama yapt›¤› ortaya ç›km›flt›r.
• ‹laç bedelleri büyük oranda hastalar taraf›ndan cepten
ödenmekte, sigorta flirketleri
ilaç giderlerini karfl›lamamaktad›r.
• 2001 y›l›nda ilaç bedellerinin ancak % 43’ü sigorta flirketlerince karfl›lanm›flt›r.
Özel sa¤l›k sigor t a s › ;
• Kamu sigortalar›n›n kapsam darl›¤› ve yetersizli¤i insanlar› özel sa¤l›k sigortas›
yapt›rmak zorunda b›rakmaktad›r.
• Hastalar›n nas›l bir tedavi
alaca¤› hekimden çok sigorta
flirketlerince belirlenmektedir.
• Risk gruplar›n›n sigorta
ücretleri çok yüksektir.
• En çok ihtiyac› olan›n hizmet alma flans› en düflüktür.
dünyada sağlık
67
Özel sa¤l›k sigortas› yapt›rm›fl
kiflilerin yaklafl›k 32 milyonunun büyük sa¤l›k harcamalar›
sigorta kapsam› d›fl›ndad›r.
• Özel ya da kamu sigortalar›n›n hiç biri tüm sa¤l›k sorunlar›n› kapsamaz. Kapsam
d›fl›nda kalan sa¤l›k hizmetlerini hasta cepten ödemek zorundad›r.
• Patronu taraf›ndan sigortalanm›fl bir iflçiden hastaneye
yat›fl›nda 1500 $ cepten katk›
yapmas› ve daha sonras› için
günlük hastane faturas›n›n
%20’sini ödemesi talep edilmektedir.
• Katk› paylar›n›n getirdi¤i
ekonomik yük nedeniyle insanlar koruyucu sa¤l›k hizmetlerinden yararlanam›yor, sürekli
kulland›¤› ilaçlar› alam›yor ve
gerekti¤inde hekime gidemiyorlar.
• Bir ankette, sigortal› olmalar›na
ra¤men
insanlar›n
%65’inin ihtiyaçlar› oldu¤unda
68 emperyalizm, kriz ve işgal
gerekli sa¤l›k hizmetini
alamayacaklar›ndan endifle duyduklar› görülmüfltür.
• Hekimler, maafl+prim sistemi ile ve
büyük gruplar halinde
HMO adl› organizasyonlarda çal›flmaktad›rlar.
• Zamanla büyük
HMO’lar küçükleri sat›n
ald›. 1998’de ABD pazar›n›n
%
40’›
6
HMO’nun eline geçti.
• 2000 y›l›nda hastanelerin %80’i hastane
zincirlerinden birine kat›ld›.
• Pek çok büyük flehirde birbiriyle yar›flan
üç hastane grubu, di¤er
bütün hastaneleri sat›n
ald›.
• ABD’de ne kadar
hekim ve hekimlerin
alan seçimleri sa¤l›k piyasas› inisiyatiflerince
belirlendi¤inde bir dönem hekim fazlas›, bir dönem
hekim a盤› yaflanmaktad›r.
Baz› bölgelerde ve büyük
flehirlerin yoksul mahallelerinde (Arizona, New Meksiko,
New Orleans vb.) ciddi hekim
ve sa¤l›k çal›flan› a盤› vard›r.
Buradaki sa¤l›k merkezlerinin
alt yap›s› oldukça yetersizdir.
Bu bölgelere hekim gönderebilmek için yabanc› hekimlere
baflvurulmaktad›r.
ALMAN SA⁄LIK
S‹STEM‹
• Dünyan›n ilk sosyal sa¤l›k
sigortas› Almanya’da kurulmufltur.
• 1884 y›l›nda iflçilerin sa¤l›k sigortas›n› düzenleyen yasan›n kabulüyle Yasal Hastal›k Sigortas› bafllam›flt›r.
• Asl›nda YHS iflçileri sisteme entegre ederek, örgütlü iflçi
hareketini bast›rmak amac›yla
kurulmufltur.
• YHS’yi kaza, yafll›l›k ve ifl
göremezlik sigortalar› izlemifltir.
• YHS hastal›¤a ba¤l› ifl görememeyi doktor paras› ve
ölüm paras›n› kaps›yordu.
• Bafllang›çta kat›l›m pay›n›n 1/3’ü iflverenler, 2/3’ü çal›flanlar taraf›ndan ödeniyordu.
Çeflitli de¤iflikliklerden sonra
2005 y›l›ndan itibaren %54’ü
çal›flanlar, %46’s› iflveren taraf›ndan ödenmektedir.
• Gelirleri belirli bir s›n›r› aflmayan iflçiler ve memurlar YHS
üye olmak zorundad›r.
Sistemin genel özellikleri;
• Serbest piyasa ekonomisine dayal› bir toplumda uygulanan sosyal devletin bir parças›d›r.
• Kolektif finansman ve özel
hizmet sunumundan oluflmaktad›r.
• Hizmet sunumunda halk
sa¤l›¤› hizmetleri, ayaktan tedavi ve yatakl› tedavi hizmetleri kesin s›n›rlarla birbirinden ayr›lm›flt›r.
• Ayaktan sa¤l›k hizmetleri
serbest çal›flan sa¤l›k meslek
gruplar› (Aile hekimleri de içindedir) taraf›ndan verilmektedir.
• Doktorlar›n büyük bölümü
tek kiflilik muayenehanelerde
çal›flmaktad›r. Muayenehanelerin giderlerini doktorlar karfl›lar,
hizmetlerin karfl›l›¤› YHS, özel
sigorta ya da hastalar taraf›ndan ödenir.
• Halk sa¤l›¤› hizmetleri
(planlama, dan›flma, e¤itim,
kurum denetimi) kamuya ait
olan sa¤l›k daireleri taraf›ndan
verilmektedir.
• Ba¤›fl›klama, tarama, sa¤l›k e¤itimi vb. hizmetler 1970lerde bu dairelerden al›narak,
bireysel düzeye indirilmifl ve
YHS doktorlar›na aktar›lm›flt›r.
• Bunun sonucunda afl›lama
oranlar›nda ciddi düflüfller yaflanm›flt›r.
• Genel hastanelerin % 41
vak›flara % 37’si devlet veya
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
belediyelere,
% 22’si özel sektöre aittir.
Dal hastanelerinin büyük bölümü özeldir.
• 1990’lar›n ortalar›ndan itibaren belediye hastanelerinin
büyük bölümü kâr amaçl› yat›r›mc›lara sat›lmaktad›r.
Finansman ve harcamalar;
• 2003 y›l›nda kifli bafl› sa¤l›k harcamas› 2851 Avro, toplam sa¤l›k harcamas› 235.3
milyar Avro ile ulusal gelirin
%11.1’ini oluflturuyordu.
• Sigorta sand›klar› 2003 y›l›nda sa¤l›k harcamalar›n›n sadece %56.7’sini karfl›lam›flt›r.
• 2003 y›l›nda nüfusun
%88’i YHS, %10’u özel sigortal›,
%0.2’si yani 188 000 kifli sigortas›zd›r.
• 2004 y›l›nda üretken ça¤daki nüfusun % 10.5’inin iflsiz
oldu¤u bildirilmifltir. 1992’den
itibaren çal›flanlar›n toplam nüfus ve sigortal›lar içindeki oran›
azalmaktad›r.
• Dünyadaki ilk sosyal sa¤l›k sigortas› olan Alman sa¤l›k
sigortas› toplumsal geliflmelere
paralel olarak pek çok de¤ifliklik geçirmifltir.
• Ve 1960’lardan beri yap›lan ulusal sa¤l›k araflt›rmalar›
ülkede ciddi sa¤l›k eflitsizlikleri
oldu¤unu göstermektedir.
• Vergiler, hastane yat›r›mlar›, e¤itim, polis, asker, tutuklu, sosyal yard›m alanlar ve
mültecilerin sa¤l›k bak›m› için
kullan›l›r.
• Toplam sa¤l›k harcamalar›nda cepten ödemelerin pay›
1992-2003 aras›nda % 10.7den, % 12.3’e ç›km›flt›r.
• Cepten ödemeleri YHS
kapsam›ndaki hizmetlerin ek
ödemeleri ve kapsam d›fl›ndaki
hizmetlerin tamam› oluflturmaktad›r.
• 2004 y›l›nda reçete zorunlulu¤u olmayan ilaçlar, k›s›rlaflt›rma yard›m›, do¤um ve ölüm
paras›, 18 yafl›ndan büyüklere
gözlük yard›m› ve nakil hizmetkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
leri YHS kapsam›ndan ç›kar›lm›flt›r.
• Cepten ödemelerde ilaçlar›n ve difl protezlerin rolü çok
büyüktür.
• Medikal araçlarda % 10
oran›nda ödemenin yan›nda
araç bafl›na 10 Avro ödenmektedir.
• Muayenehane hekimlerine
3 ayda 10 Avro ödeme yap›lmaktad›r.
• Hastane yat›fllar›nda gün
bafl›na 10 Avro ödenir.
• Özel sigortal›lardan elde
ettikleri gelir daha yüksek oldu¤u için doktorlar›n bu gruba daha nitelikli hizmet sunduklar› ve
daha özenli davrand›klar› bildirilmektedir.
BULGAR‹STAN
SA⁄LIK S‹STEM‹
• Sosyalist dönemde özel
sa¤l›k kurulufllar› (hastaneler,
eczaneler) devletlefltirildi, sa¤l›k
yönetim ve planlanmas› merkezileflti, sigorta sistemi iptal edilerek sa¤l›k hizmetlerinin tamam› devlet taraf›ndan ücretsiz
olarak verilmeye baflland›, köylere kurulan AÇS’lerle sa¤l›k
hizmetleri yayg›nlaflt›r›ld›.
• Yayg›n ba¤›fl›klama ve di¤er çal›flmalarla bulafl›c› hastal›klar büyük oranda önlenmifl,
BÖH düflmüfl ve ortalama yaflam süresi uzam›flt›r.
• Ancak sosyalist sistemin
y›k›lmas›yla ‹MF ile yap›lan anlaflmalar sonucunda 1991 y›l›nda sa¤l›kta özellefltirmeler
bafllam›flt›r.
• Özellefltirmelerin bafllang›c›nda DB sa¤l›kta yeniden
yap›lanma için 6.3 milyon dolar kredi verdi.
• Ulusal sa¤l›k sigorta fonu
kuruldu.
• Sa¤l›k hizmetleri, bedeli
USSF taraf›ndan ödenen “hizmet paketi” kapsam›nda sigortal›lara verilmektedir.
• Plana göre SB ba¤l› hastanelerin ço¤u ticari iflletmelere
çevrilecek, ilçe ve kasabalardaki hastanelerin mülkiyetinin %
51’i SB, % 49’u belediyelere
devredilmifltir.
• Devlet ve belediyelerin yasalara göre hastaneleri mali
yönden desteklemesi gerekir.
• Ancak SB hastanelerin sadece personel giderlerini ödeyebilece¤ini bildirdi. USSF ödemesi gereken tutar›n % 10’unu
ödedi.
Hastaneler mali aç›dan
ayakta duramaz hale geldi.
Birço¤u eldiven alkol vb. zorunlu maddeleri hastalar›n almas›n› istemektedir.
Sa¤l›k hizmetlerinin
finansman;
• Finansman›n 3 aya¤› vard›r:
-devlet ve belediye bütçesi
-zorunlu ve gönüllü sa¤l›k
sigortas›
-cepten ödemeler
• USSF’nun geliri çal›flan ve
iflverenden do¤rudan yap›lan
kesintilerden oluflur. Primini yat›ramayanlar sa¤l›k hizmetlerinden yararlanamaz. Çal›flamaz durumda olanlar›n giderleri de buradan karfl›lan›r.
• Resmi olmayan verilere
göre 1 milyon civar›nda insan
zorunlu sigorta primini ödeyememektedir.
• IMF temsilcisine göre 2.2
milyon iflçinin ödedi¤i primle
600.000 iflsiz ve 2.4 milyon
emeklinin sa¤l›k hizmeti karfl›lanmaya çal›fl›lmaktad›r.
• Pek çok hastanede sa¤l›k
sigortas› olmas›na ra¤men hastalar kendi masraflar›n› kendileri karfl›lamaktad›r.
• 2000 y›l›nda ayaktan tedavi giderinin %30’unu, yatakl›
tedavi masraflar›n›n %50’sini,
ilaç harcamalar›n›n %50’sini
cepten ödemeler oluflturdu.
• I. Basamak sa¤l›k hizmetlerinin sunumunda Aile Hekimli¤ine geçildi.
• Kifliler istedikleri aile hekimine kay›t olabilirler, co¤rafi s›dünyada sağlık
69
n›r yoktur.
• Aile hekimlerine baflvurular ücretli ve s›n›rl›d›r. Sevk için
aile hekimli¤ine baflvuru zorunludur.
• Aile hekimleri gelir düzeyi
yüksek yerlerde yo¤unlaflm›flt›r.
• Bulgaristan’da uygulamaya konulan GSS ve aile hekimli¤i modelinin temel sa¤l›k hizmetlerini olumsuz etkiledi¤i,
“müflteri memnuniyeti”ni sa¤lamak için gereksiz cihaz al›m›na yol açarak teknoloji kirlili¤i
yaratt›¤› ve “müflteri kapma”
rekabeti yüzünden I. Basamak
ile hastane aras›nda güvensizli¤e neden oldu¤u “temel teminat paketi” kapsam›n›n darl›¤›
nedeniyle vatandafllar›n memnuniyetsizli¤inin art›¤› görülmüfltür.
• Reformun bafllamas›ndan
5 y›l sonra yap›lan ankete göre,
reformlar sa¤l›k hizmetlerini
Hastalar›n
kötülefltirmifltir.
%82.6’s›, sa¤l›k personelinin
%87.9’u 2000 y›l›nda bafllayan
reformlarla birlikte sa¤l›k sisteminin çöktü¤ünü belirtmifltir.
• 1998’den 2004 y›l›na kadar sa¤l›k harcamalar› neredeyse üç kat artm›flt›r.
• Harcamalardaki art›fla
ra¤men otalama yaflam süresi
düflmüfl, BÖH artm›fl, bulafl›c›
hastal›klar (verem vb) geri gelmifltir.
Sosyalist Ülkelerde
Sa¤l›k Sistemlerinin
O r t a k Ö z e l l i k l er i ;
• Ücretsiz sa¤l›k hizmetleri;
• Merkezi örgütlenme
• Entegrasyon
• Ekip çal›flmas›
• Toplum kat›l›m›
• Planlaman›n kapsay›c›l›k
niteli¤i
S ov y e t D e v r i m i Ö n c es i v e
Sonras› Sa¤l›k Hizmetleri;
• 1864-1917 y›llar› aras›nda
sa¤l›k hizmetleri bütünüyle yerel yönetim otoriterlerinin kur-
70 dünyada sağlık
Ekim devriminden
1980’li yılların ortalarına
kadar SSCB’deki sağlık
hizmetleri, ulaşılabilir,
parasız, öncelikli sağlık
sorunlarına yönelik, eşit,
merkezi, planlı, örgütlü,
basamaklı, entegre,
toplumun
gereksinimlerine dayalı,
emekçi ve işçi sınıfı
katılımlı, nitelikli ve sağlık
emekçilerinin eşit dağılımı
özelliklerine sahip
olmuştur.
du¤u zemstova sistemi ile yürütüldü. Zemstovan›n süreklili¤i
yoktu, büyük oranda gönüllülerce yürütülür, koruyucu sa¤l›k hizmetleri bütünüyle görmezden gelinir ve nitelikli hizmetler daha çok zenginlere sunulurdu.
• Say›s› iki bin olan sanatoryumlardan
yararlananlar›n
yaklafl›k %42’si burjuva, %24’ü
Çar ordusu mensubuydu.
• Sosyal güvenlik yasas›
tüm iflçilerin ancak 1/5’ini kaps›yordu.
• 1913’lü y›llarda do¤umda
beklenen yaflam süresi 32 y›la
kadar düflmüfltü. BÖH %0
269’du.
• 1910 y›l›nda 1 milyon kifli
çiçek ve tifo, 1914-1918 y›llar›
aras›nda ise 2 milyon kifli verem nedeniyle yaflam›n› kaybetmiflti.
• Ekim devriminden 1980’li
y›llar›n ortalar›na kadar SSCBdeki sa¤l›k hizmetleri, ulafl›labilir, paras›z, öncelikli sa¤l›k sorunlar›na yönelik, eflit, merkezi,
planl›, örgütlü, basamakl›, entegre, toplumun gereksinimlerine dayal›, emekçi ve iflçi s›n›f› kat›l›ml›, nitelikli ve sa¤l›k
emekçilerinin eflit da¤›l›m› özel-
liklerine sahip olmufltur.
• Devrim sonras› tüm sa¤l›k
kurumlar› ya kapat›lm›fl ya da
eczaneler dahil kamulaflt›r›lm›flt›. Afl›lama zorunlu bir hizmet olmufl, iki y›l içinde kanalizasyon vb. alt yap› hizmetleri
tamamlanm›fl, hamamlar yapt›r›lm›flt›r. Sa¤l›kl› konutlar kurulmaya bafllanm›fl, yanlar›na
krefl, anaokulu ve devlet g›da
ma¤azalar› aç›lm›flt›r.
• Sa¤l›k emekçilerinin eflit
da¤›l›m› sa¤lanm›fl, dispanserler, anne-çocuk sa¤l›¤› dan›flmanl›k birimleri, süt merkezleri
gibi koruyucu sa¤l›k birimleri
kurulmufltur.
• Kronik hastalara ve sa¤l›k
kurumlar›na gidemeyecek kadar durumu kötü olan hasta ve
sakatlara yönelik doktor ve
hemflire taraf›ndan paras›z evde bak›m hizmetleri bafllat›lm›flt›r.
• Dünyadaki ilk kan transfüzyon enstitüsü Moskova’da
kurulmufltur.
• I. Basamak sa¤l›k birimleri, kentlerde kad›n ve çocuk
poliklinikleri, s›k görülen bulafl›c› hastal›klara karfl› dispanserler, sanayide fabrika sa¤l›k
ve sanitasyon birimleri, k›rsal
bölgede ise kolektif çiftlik sa¤l›k birimi, feldfler-ebe evleri, ilkyard›m birimleri ve ev sanitasyon e¤itim birimleridir.
• Afl›lama, periyodik muayene, sanitasyon koflullar›n›n
sa¤lanmas›, sa¤l›k e¤itimi, ev
ziyaretleri, anne, bebek ve çocuk izlemleri, kronik hastalar›n
evde bak›m›, epidemiyolojik
araflt›rmalar I. basamak sa¤l›k
hizmetleridir.
• II. basamak rayon adl›
sa¤l›k kurumlar›ndan oluflurdu.
Her rayon temel hastane hizmetlerini yürütürken temel halk
sa¤l›¤› fonksiyonlar›n› da yerine getirirdi. Cerrahi vakalara
dan›flmanl›k yapmak hasta
muayenesi, gerekli durumlarda
k›rsal bölgeye sa¤l›k emekçisi
göndermek, acil yard›m vb.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
bafll›ca hizmet alanlar›yd›.
• III. Basamak sa¤l›k birimi
oblast idi.
• ‹laç ve eczac›l›k hizmetleri
büyük oranda k›rsal kesimde
de bulunan kamu eczaneleri taraf›ndan verilmekteydi.
• Devrimden hemen sonra
(1918) iflçi sa¤l›¤›n› koruma yasas› ç›kar›ld›. Çal›flma saatleri
genel olarak 8, baz› iflkollar›nda
7 saate indirildi. Haftada befl
gün çal›fl›lmas›, iflçilerin y›lda 12 ay izin kullanmas›, 18 yafl alt›ndaki çocuklar›n tehlikeli ifllerde 16 yafl›n alt›ndakilerin hiç çal›flt›r›lmamas›, iflyerlerinde koruyucu giysi giyilmesi, periyodik
muayenelerin yap›lmas› yasal
güvence alt›na al›nd›.
• ‹lk iflçi sa¤l›¤› enstitüsü
1923 y›l›nda Moskova’da kuruldu.
• Anneler çal›fls›n yada çal›flmas›n alt› aydan sonra çocuklar›n› krefle b›rakabilir, bebek ve
çocuklar 14 saate kadar krefl ve
anaokullar›nda kalabilirdi.
S a ¤ l› k h i z m e t l er i n i n
sonuçlar›;
• 1913-1937 aras›nda ölüm
h›z› %40, ÇÖH ise %50 oran›nda azalm›flt›r. ÇÖH 1913 y›l›nda %268.6 iken, 1960 y›l›nda
%035.3’e, BÖH 1957 y›l›nda
%045 1970 y›l›nda %26’ya, anne ölüm h›z› 1954 y›l›nda yüz
binde 54’e kadar düflmüfltür.
• Bugün dünyada BÖH
%03-182, ÇÖH %03-316, AÖH
yüz binde 6-1100 aras›nda de¤iflmektedir. (Unicef, 2002)
• 1983 y›l›nda ilk kez paral›
poliklinik ve dispanser uygulamas› bafllad›.
• 1987 y›l›nda sa¤l›kta da
perestroyka uygulamas›na geçildi. ‹lk paral› hastane aç›ld›.
1989 y›l›ndan sonra merkezi
örgütlenme yerine desantralizasyon, kamu finansman› yerine özel sa¤l›k sigortac›l›¤›, I.
Basamak sa¤l›k hizmetleri yerine aile hekimli¤i ve paral› sa¤l›k hizmetleri bafllam›flt›r.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Küba bugün
geliri düşük, sağlık düzeyi
ise merkez kapitalist
ülkeler kadar yüksek bir
ülkedir.
Ve yeryüzünde
vatandaşlarının kira, su,
elektrik ve gaz parası
ödemediği tek ülkedir.
Yeterli ve dengeli
beslenme için gerekli
gıdalar Devrimi Koruma
Komiteleri tarafından
halka ücretsiz
dağıtılmaktadır.
Konut, iş ve sağlık bakımı
temel insan hakkı olarak
görülür.
• DB yeni sa¤l›k örgütlenmesi için 8 milyon dolar yard›mda bulunmufltur.
KÜBA SA⁄LIK S‹STEM‹
• Küba bugün geliri düflük,
sa¤l›k düzeyi ise merkez kapitalist ülkeler kadar yüksek bir
ülkedir.
• Ve yeryüzünde vatandafllar›n›n kira, su, elektrik ve gaz
paras› ödemedi¤i tek ülkedir.
• Yeterli ve dengeli beslenme için gerekli g›dalar ücretsiz
olarak Devrimi Koruma Komiteleri taraf›ndan halka ücretsiz
da¤›t›lmaktad›r.
• Konut, ifl ve sa¤l›k bak›m›
temel insan hakk› olarak görülür.
• 1958’de nüfusun %35’i
sa¤l›kl› içme suyuna sahipti,
k›rsal nüfusun %75’i suyunu
nehirlerden, birikintilerden sa¤l›yordu ve yaln›zca %2’sinin
evinde sa¤l›kl› içme suyu vard›.
• 1969’da ise kentsel nüfusun %90’›na k›rsal nüfusun
%60’›na sa¤l›kl› içme suyu
ulaflt›r›lm›flt›.
• Devrim öncesi çok küçük
bir az›nl›k özel hastanelerden,
%10’luk orta s›n›f gönüllü sigorta kuruluflundan, büyük ço¤unluk devletin yetersiz hastane ve kliniklerinden yaralan›yordu. K›rsal kesimde birçok
insan hiç doktor yüzü görmemiflti.
• Devrim sonras› sa¤l›k kurulufllar› kamulaflt›r›ld›.
• Tamamen özel sektörün
elinde olan ilaç üretimi ve da¤›t›m› ulusallaflt›r›ld›.
Devrimden sonra sa¤l›k
göstergelerindeki ilerlemeler
sosyal ve ekonomik de¤iflikliklere ba¤l›d›r. Halka kendilerine
ait ev, düzenli gelir, daha iyi
beslenme, daha iyi e¤itim ve
yaflam koflullar›ndaki di¤er geliflmeler gibi sa¤l›k için gerekli
her fley sa¤lanm›flt›r.
• ‹lk y›llarda sa¤l›k hizmetlerinde entegrasyon sa¤land›,
hizmet sunumu için ekipler
oluflturuldu ve her aflamada
toplumun kat›l›m› için çal›fl›ld›
• Öncelik ana-çocuk sa¤l›¤›, bulafl›c› hastal›klarla mücadele ve sa¤l›kl› çevre koflullar›n›n yarat›lmas›na verildi. Sa¤l›k
hizmetleri k›rsal bölgelere kadar geniflletildi.
• Çocuk felci (1963), s›tma
(1968), difteri (1971), tetanos
ve kuduz bu dönem eradike
edildi.
K ü ba Ha l k Sa ¤ l› ¤ ›
y a s as › n da ul u sa l s a ¤ l› k
sisteminin ilkeleri;
a. Hükümet taraf›ndan organize edilen sosyallefltirilmifl
sa¤l›k hizmetleri,
b. Bütün nüfusun ulaflabilece¤i ve paras›z, evrensel nitelikli sa¤l›k hizmetleri,
c. Koruyucu hizmetlerin sistemin merkezinde bulunmas›,
d. T›bba bilimsel ve teknik
geliflmelerin güncel olarak uygulanmas›,
e. Sa¤l›k hizmetlerine toplum kat›l›m›,
f. Uluslararas› iflbirli¤i,
dünyada sağlık
71
g. Sistemin planl› geliflimine
kapsaml› yaklafl›m.
Sa¤l›k finansman›;
• Sa¤l›k sistemi yaln›zca
devlet taraf›ndan finanse edilir. Devlet k›s›tl› olanaklar›na
ra¤men ilaç, t›bbi malzeme ve
difl hizmetlerinden al›nan küçük ücretler d›fl›nda bütün sa¤l›k hizmetlerini ücretsiz sunmaktad›r.
• Küba’da bütün sa¤l›k kurumlar› kamunundur.
• Toplam sa¤l›k harcamalar›n›n %90’› genel bütçeden karfl›lanmaktad›r.
• Bugün Küba’da I. Basamak hizmetler aile hekimli¤i
kliniklerinde, II. Basamak hizmetler poliklinik ad› verilen uzmanlaflm›fl kliniklerde ve III.
basamak hizmetler de hastane
ve enstitülerde verilmektedir.
• Aile hekimli¤i ekibi sa¤l›k
sorunlar›n›n yaklafl›k %80’ini
çözebilmektedir.
• Aile hekimli¤i bölge tabanl›d›r. Bir mahalle veya küçük bir bölgedeki nüfusun sa¤l›k hizmetlerini yürütmektedir.
• Küçük bir ekiple çal›fl›l›r
ve ekip hizmet verdikleri alanda yaflar.
• Yaklafl›k 120 aileye hizmet
sunulmaktad›r. K›rsal alanda
sorumlu olunan aile say›s› 75’e
kadar düflmektedir.
• Aile hekimleri sabahlar›n›
klinikte tedavi edici hizmetlere,
ö¤leden sonralar›n› ise ev ziyaretlerine ay›r›rlar.
• Görevleri; sa¤l›k e¤itimi,
tan›sal testler, do¤um öncesi
bak›m, ba¤›fl›klama, beslenmenin izlenmesi, zararl› al›flkanl›klarla mücadele ve sa¤l›¤›n gelifltirilmesi çal›flmalar›d›r.
• Yerel lider ve kitle örgütleriyle beraber çevresel ve koruyucu programlar› uygularlar.
• II.basama¤› oluflturan poliklinikler kifli ve çevreye yönelik bütün sa¤l›k hizmetlerinden
sorumludur.
72 dünya sağlık
• Temel görevleri; ana ve
çocuk bak›m›, yetiflkin sa¤l›¤›,
difl sa¤l›¤›, enfeksiyon hastal›klar›n›n kontrolü, çevre sa¤l›¤›,
besin kontrolü, okul sa¤l›¤›,
meslek ve ifl sa¤l›¤› hizmetleridir.
• Poliklinik hizmetleri toplum kat›l›m›n› sa¤layan kurulufllar›n çal›flmalar›yla da desteklenmifltir.
Sa¤l›k göstergeleri;
• Do¤uflta beklenen yaflam
süresi 1950-55 döneminde
58.8 y›l iken bugün erkekler
için 75, kad›nlar için 80 y›ld›r.
• % 96.2 ile dünyadaki en
yüksek okur-yazarl›k oran›na
sahiptir.
• 2005 y›l› kaba ölüm h›z›
binde 7.5’tir.
• BÖH 1959 y›l›nda binde
70’den fazlayken ambargo koflullar›nda bile düflmeye devam
ederek 2001’de binde 6.2’ye
indi.
• Bir hekime düflen nüfus
167 kiflidir ve bu dünyadaki en
iyi orand›r.
• Uluslararas› yard›m kapsam›nda 52 ülkede Küba’l›
sa¤l›k emekçileri hizmet vermektedir.
• Yoksul ülkelerden 5000
ö¤renci ücretsiz t›p e¤itimi görmektedir.
VENEZÜELLA’DA
SA⁄LIK S‹STEM‹
2003 y›l›nda temel sa¤l›k
hizmetlerinin kurumlaflmas›n›
sa¤lamak, toplumun ekonomik
ve sosyal durumunu birlikte sorumluluk, koordinasyon ve
uyumluluk temelinde dönüfltürmek, kenar mahallelerde yaflayan ve sa¤l›k hizmetlerinin d›fl›nda kalan milyonlarca Venezüellal›n›n sa¤l›k hizmetlerine
do¤rudan ulafl›m›n› sa¤lamak
amac›yla proje bafllat›ld›.
• Bu kapsamda halk›n
önemli sa¤l›k sorunlar›n› saptamak ve bunlar için uygulanma-
s› gereken eylemleri kararlaflt›rmak ve kendi bölgelerinde
bulunan dispanserler ve tan›
merkezleriyle ilgili düzenleme
yapmak göreviyle seçimle belirlenen sa¤l›k komiteleri kuruldu.
• Halka yönelik sa¤l›k dispanserleri, tan› merkezleri, rehabilitasyon merkezleri kentsel
ve k›rsal poliklinik birimleri,
halk klinikleri, difl tedavi merkezleri, eczaneler, afl›lama ve
göz sa¤l›¤› merkezleri vb birimler oluflturuldu.
• 2006 y›l› verilerine göre
31.439 uzman, teknik personel
ve sa¤l›k teknisyeni çal›flmaktad›r. Bunlardan 15.356’s› Küba’l› doktordur ve sa¤l›k dispanserleri ile konsültasyon birimlerinde çal›flmaktad›r.
• Halka yönelik sa¤l›k istasyonlar› sorumlu olduklar› bölgede halka ücretsiz sa¤l›k bak›m hizmeti sunmaktad›r.
• 250-300 aileyi kapsayan
bölge tabanl› yap›lanmalard›r.
• Sa¤l›k e¤itimi, koruyucu
hizmet tedavi ve rehabilitasyon,
sa¤l›k ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas›n› güvenceye alan sa¤l›k
hizmetlerini toplum kat›l›m› ve
kurumlar aras› iflbirli¤iyle sunar.
• Sa¤l›k dispanserleri sabah
muayene ö¤leden sonra saha
gezileri fleklinde çal›flmaktad›r.
• ‹laç paketi içinde yer alan
ve s›kça gereksinim duyulan
106 kalem ilac›n gerekli durumlarda da¤›t›lmas›n› sa¤lar.
• Halk klinikleri, uzmanl›¤a
dayal› koruyucu, tedavi edici
ve gelifltirici sa¤l›k hizmetleri
sunar.
• Tan› ve ileri teknoloji merkezleri sevk zinciri içinde çal›fl›r.
• Rehabilitasyon merkezleri
tan›s› konulan hastal›k ve sakatl›klar için gerekli rehabilitasyon hizmetlerini halka ücretsiz
sunar.
• Mahallelere yak›n yerlerde
afl›lama merkezleri vard›r.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
B‹R KÖLELEfiT‹RME YÖNTEM‹:
GÜVENCES‹Z ÇALIfiMA
Bünyamin Kenefl
E¤ itim-S en Ank ara
2 Nolu fi
fiu
ube Üyesi
Emekçiler, ezilenler hayatlar›n› ve her fleylerini sömüren
egemenlere, sermayeye ve
burjuvaziye karfl› yüzy›llar içerisinde de¤iflen çeflitli yollarla
karfl› koymufllar; insanl›k onurunu ve al›n terinin hakl› mücadelesini savunmufllard›r.
Kapitalizm ve ona göre flekillenen burjuva devletleri, sermaye tekelleri, çok uluslu flirketler
doymak bilmez kâr h›rslar›n›
frenlemek flöyle dursun, her geçen gün emekçileri ve do¤ay›
daha da ac›mas›zca sömürmeyi
sürdürmüfllerdir. Kendi yaratt›klar› “krizler”i bile emekçileri, iflçi
s›n›f›n› daha çok, daha ucuza
çal›flt›rarak “iflten atmalar›, güvencesiz çal›flmay›, esnek çal›flmay›” Demokles’in k›l›c› gibi
emekçi kitlelerin bafl›n›n üzerinde tutarak ranta dönüfltürmeye
çal›flm›fllard›r.
‹lkel komünal toplumsal yaflamdan küresel sömürünün
yayg›nlaflt›¤› günümüze kadar
emekçi kitleler sömürgenlere
karfl› bir araya gelerek haklar›n›
korumaya mücadele etmeye
çal›flm›fllard›r. Bu do¤rultuda
kapitalizmin iflçilere genifl halk
kitlelerine karfl› bafllatt›¤› her
türlü bask›ya ve sindirmeye karfl› toplumsal güvenlik mekanizmalar› oluflturulmaya çal›fl›lm›flt›r. Sosyal güvenlik ve sosyal
politika kavramlar› emekçilerin
kapitalist yönetimlere karfl› verdikleri mücadelelerin ürünüdür.
Örne¤in17. Yüzy›l›n sonlar›nda Fransa’da marangozlar taraf›ndan kurulan yard›m sand›¤›
hem toplumsal dayan›flman›n
hem de emekçilerin bir araya
gelme çabalar›n›n somut ad›mlar›ndand›r. Bu ad›mlar artt›kça
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
iflçilerin gücü de artm›fl öte yandan sermayedarlar kayg›lanmaya bafllam›flt›r. Toplumsal yaflam›n pek çok yönünü etkileyen
“Sanayi Devrimi”nin çal›flma
hayat›n› da derinden etkilemesi;
bilimsel bulufllar›n teknolojinin
hizmetine sunulmas›yla makine
uygarl›¤›n›n yükselifli sonucu
üretim, ifl gücü, istihdam arz gibi kavramlar da h›zla yeniden
biçimlenmeye bafllam›flt›r.
Yani sosyal güvenlik kurumlar›n›n kapitalist toplumda ortaya ç›k›fl›n›n zamanla basit bir
dayan›flma olmaktan ç›k›p giderek sendikal mücadelenin hareket gücü haline gelmesi; s›n›f bilincini iflçilere, genifl emekçi kitlelere yans›tmas› kapitalistlerin
hesaplar›n› bozmaya yetmifltir.
Bu geliflmelerin sonucunda
emekçiler için bir siper ve okul
kimli¤i kazanmaya bafllayan bu
örgütlenme filizleri kapitalistler
taraf›ndan biçilmeye, kontrol alt›na al›nmaya bafllam›flt›r. Bu
kontrolün gerçekleflmesi ise
“sosyal güvenlik”, “sosyal hizmetler “ ad› alt›nda kapitalistler
eliyle sa¤lanm›flt›r. Bu konuya
iliflkin baflka bir örne¤i Almanya’dan verebiliriz:
“Kapitalizm sürecinde iflçilere yönelik ilk sosyal güvenlik
sistemi Almanya’da hayata geçirilmifltir.1889 y›l›nda, iflçilere
emeklilik ödene¤i verilmesiyle
ilgili olarak ilk “devlet sosyal sigortas›” uygulanmaya bafllam›flt›r. Bismarc, o dönemde
Avrupa’da ve özellikle Almanya’da yükselen sosyalist hareketin, iflçi s›n›f› mücadelesinin
h›z›n› kesebilmek için bu uygulamay› bafllatm›flt›r. Daha sonra
‹ngiltere’de ve öteki Avrupa ülkelerinde sa¤lanan çeflitli kazan›mlar da yine o ülkelerde yarat›lan sosyalist mücadelenin
nüvelerinin bir sonucudur.
1917 y›l›nda Rusya’da gerçeklefltirilen büyük Ekim Devrimi; sosyal, ekonomik ve demokratik kazan›mlar›n gerçek
güvencesinin sosyalizmde oldu¤unu kan›tlam›flt›r. Bu durum karfl›s›nda ABD’DE ve Avrupa’da kapitalistler emekçilerin sosyal haklar›n› görece art›rma yoluna gitmifl, sosyal
devlet manevralar›na giriflmeye
bafllam›flt›r.”
Sosyal güvenlik ve sosyal
devlet olgusu 19. yüzy›l›n ikinci
yar›s›nda “Sanayi Devrimi”nin
seyrine ba¤l› olarak yay›lmas›n›
sürdürmüfltür. Sosyal güvenli¤e
iliflkin as›l ilerlemeler “Emperyalistler aras› 2. Paylafl›m Savafl›m Savafl›”n›n ard›ndan h›zlanm›flt›r. I. Paylafl›m Savafl›’ndan
sonra Rusya’da sosyalist bir
devrimin gerçekleflmesi kapitalistlerde Avrupa’n›n da elden gidece¤i korkusunu yaratm›fl emperyalist tekeller ve onlar›n hükümetleri yükselen bu devrimci
dalgay›, aya¤a kalkan iflçi s›n›f›
mücadelesini atlatabilmek için
tüm geliflmifl ülkelerde sosyal
güvenlik uygulamalar›na h›z
vermifltir. Öte yandan çeliflkili
biçimde sosyal güvenlik alan›nda kazan›lanlar iflçi s›n›f›n›n kavgas›n›n bir ürünüyken baflka bir
yönde emekçilerin mücadelesini
s›n›rland›ran, frenleyen bir manevra durumuna da gelmifltir.
Avrupa ülkelerinde kapitalist
sömürü hükümetleri bir yandan
s›n›fsal zorbal›klar›n›, bask›
araçlar›n› uygulamaktan çekinmezken di¤er yandan “kaza sigortas›, hastal›k sigortas›,
emeklilik sigortas›” gibi sosyal
güvenlik uygulamalar›na da yer
veriyordu. Tüm bu uygulamalar›n artt›¤› noktada 1944 y›l›nda
Uluslar aras› Çal›flma Örgütü
(ILO) ‘nün 28. Çal›flma Konferans›’nda sosyal güvenlik ifllegüvencesiz çalışma
73
yiflleri somutlaflt›r›lm›fl,1948 y›l›nda ise “Birleflmifl Milletler ‹nsan Haklar› Evrensel Bildirisi”nde “herkesin sosyal güvenlik
hakk›na sahip oldu¤u” ilkesi kabul edilmifltir.1952 y›l›nda ILO,
“Sosyal Güvenli¤in Asgari
Normlar›na ‹liflkin 102 Say›l›
Sözleflme” ile çal›flma gücünü
olumsuz yönde etkileyen riskleri
flöyle belirlemifltir:
- hastal›kta sa¤l›k yard›m›
ve gelir kayb›n› karfl›layan ödenekler
- iflsizlik
- yafll›l›k
- ifl kazalar›
- meslek hastal›klar›
- annelik,
- sakatl›k
- ölüm ve aile yard›m›
1970’lerin ortas›nda baflgösteren kapitalizmin ilk ve son olmayan krizlerinden birine kadar
olan döneme bakt›¤›m›zda flunu
görürüz: “sosyal devlet”, “refah
devleti”, “kay›r›c› devlet” gibi
adlarla an›lan yap›lanmalar›n;
yeni ba¤›ms›zl›¤a kavuflan ülkelerde de (Üçüncü Dünya ülkeleri) “ulusal-kalk›nmac› devletin”
ortaya ç›kmas›, iflçi s›n›f›n›n ve
sömürge halklar›n›n dayatmas›n›n ve bask›s›n›n, baflka bir deyiflle s›n›f mücadelesinin bir sonucuydu. Dolay›s›yla devlet müdahale ve düzenlemelerini s›n›f
mücadelesinden ayr› düflünmek
, olup bitenleri sadece burjuvazinin iradesi saymak, tarihin nas›l
yarat›ld›¤›n› anlamamakt›r.
Devletin sadece ekonomik
planda de¤il, sosyal planda da
önemli roller üstlendi¤i II. Emperyalistleraras› Savafl sonras›
yo¤un devlet müdahaleleri ve
düzenlemeleri döneminde burjuva devletinin görüntüsü hayli
de¤iflmifltir. Art›k devlet, sadece sermayenin tek yanl› ç›karlar›n› gözeten bir ayg›t olmaktan uzaklafl›p; iflçiler, emekçiler, toplumun korunmaya muhtaç mütevaz› kesimleri lehine
74 güvencesiz çalışma
Artık burjuva kaynakların
bile saklayamadığı
biçimde gelir dağılımında
emekcilerin aleyhinde
korkunç bir adaletsizlik
uçurumu oluşturulmuştur.
Bunun anlamı işçi
sınıfının yüzlerce yıl
içerisinde yarattıklarından
daha azına razı edilmesi
ve tüm tarihsel ideolojik
toplumsal kazanımlarının
gasp edilmesidir.
de kararlar alan bir yap›ya ve
iflleyifle kavuflmufltu. Elbette bu
yeni durum, burjuva devletinin
niteli¤inin de¤iflti¤i anlam›na
gelmiyordu. Söz konusu olan,
sadece sermayenin daha çok
ödün vermeye zorland›¤› bir
“güç dengesi” durumuydu. (F.
Baflkaya, Kavram Sözlü¤ü,
2005, s. 426)
Kapitalizm,1929 büyük ekonomik bunal›m›n›n ard›ndan nice savafllar ve krizler de görmüfl
1970 lerdeki kriz döneminde ve
sonras›nda “sosyalizmi, komünizmi” yak›n tehlike olarak görmedi¤i için kâr›ndan vazgeçmeye ve sosyal güvenli¤i geniflletmeye yanaflmam›flt›r. Bu dönemde burjuvazi, tüm dünyada
özellikle “yeni sömürgecilikle talan etti¤i geri b›rakt›r›lm›fl ülkelerdeki iflçi ve emekçileri hedef
alan bir ekonomi politi¤i iflletmekten çekinmemifltir. Bir yandan özellefltirme sald›r›s› di¤er
yandan da sosyal güvenli¤in gere¤i olarak gerçeklefltirilen kamu hizmetlerinin (sa¤l›k, e¤itim,
iflçi haklar›, sosyal dayan›flma…) tasfiyesi ile her fley emperyalist talan›n kurallar›na göre
yeniden düzenlenmeye bafllam›flt›r. Baflka bir deyiflle emperyalist politikalar›n sistemi krizden kurtarmak için önerdi¤i, 30
y›ldan fazla bir süre uygulanan
bu politikalar, kapitalist sitemin
19.yy.da açmak zorunda kald›¤›
bir parantezi kapatmas› anlam›na gelmektedir.
1970‘li y›llardan bu yana artarak süren bu sald›r› politikalar›yla birlikte özellefltirmeler ço¤alm›fl, iflten ç›karmalarla birlikte iflsizlik t›rmanm›fl, tafleronlaflt›rma çeteleri kamu hizmetlerini
kuflatm›fl, çal›flma koflullar›
a¤›rlaflm›fl, emekçilerin gerçek
ücretleri sürekli erimifl, yaflam
standartlar› daha da kötüleflmifl,
emeklilik yafl› yükselmifl, sa¤l›k,
e¤itim, enerji, bar›nma gibi yaflamsal hizmetler iflçi s›n›f› için
lüksleflmifl ve talana kâr avc›l›¤›na aç›lm›fl, yoksulluk yayg›nlaflm›fl, güvencesiz çal›flma biçimleri dayat›lm›fl, iflçiler sendikas›zlaflt›r›larak örgütlenmeleri
engellenmifltir. Emekçi halk kitleleri hayat›n her alan›nda pervas›z bir sald›r›ya hedef olmufltur. Marx’›n deyifliyle “feodal köleler ücretli kölelere dönüfltürülmüfltür”.
Dile getirdi¤imiz bu sald›r›lar›n sonucunda art›k burjuva
kaynaklar›n›n bile saklayamad›¤› biçimde gelir da¤›l›m›nda
emekçiler aleyhinde korkunç
bir adaletsizlik uçurumu oluflturulmufltur. Bunun anlam› iflçi
s›n›f›n›n yüzlerce y›l içerisinde
yaratt›klar›ndan daha az›na raz›
edilmesi ve tüm tarihsel, ideolojik, toplumsal kazan›mlar›n›n gasp edilmesidir. Sözünü
etti¤imiz bu süreç günümüzde
uluslararas› finans kapitalin,
yerli ve yabanc› emperyalistlerin, ‹MF‘lerin, Dünya Bankalar›n›n ve onlar›n iflbirlikçisi hükümetlerin kanl› elleriyle gittikçe
a¤›rlaflan koflullarda emekçileri, ezilen halklar› “ölüm kal›m”
savafl›n›n efli¤ine getirmektedir.
Emper yalizmin,
B u r j uv a H ü k ü m e t l er i n
Emekçilere Yönelik
Sa ld ›r ›l a r›
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
‘ S ö z l e flflm
meli
(Tan›m›-‹lgili
Personel’
Ya s a lar) -
Farkl› ideolojilere göre flekillense de devletler as›l ve ikincil
görevlerini yerine getirebilmek
için kamu görevlileri istihdam
etmek zorundad›r. Arapça bir
sözcük olan “istihdam”›n Türkçe karfl›l›¤› ‘bir kimseyi bir iflte,
bir hizmette kullanma, çal›flt›rma’ d›r. Kamu personeli de diyebilece¤imiz özel görevliler,
Türkiye idari yap›s›nda da
önemli bir yer tutmaktad›r.
Kurulufl y›llar›na bak›ld›¤›nda, Türkiye’nin o zamanki personel yap›s›n› Osmanl›’dan miras ald›¤›n› söylemek yanl›fl olmaz. Ancak ilerleyen y›llarda
Türkiye’nin yönetsel yap›s›nda
ve iflleyiflinde de¤iflimler görülür. Bu de¤iflimle birlikte ‘kamu
görevlisi’ kavram› da anlam genifllemesine u¤ram›flt›r. Bu genifllemeyle birlikte sözleflmeli
personel kavram› da kamu görevlisi tan›m›na al›nm›flt›r. Öte
yandan, sözleflmeli personelin
Türkiye idari yap›s›na kabul
edilmesi hiç de kolay olmam›flt›r. Günümüzde de süren tart›flmalar sözleflmeli personel kavram›n› çok karmafl›k bir duruma getirmifltir. Öyle ki devlet
kurumlar› bile sözleflmeli personelin tan›m›nda bir görüfl ve
söylem birli¤ine ulaflamam›flt›r.
Bu anlam ve uygulama karmaflas› çeflitli resmi metinlerde de
uygulamalarda da sürmektedir.
Tart›flmalar›n bu denli yo¤unlaflt›¤› sözleflmeli personel
uygulamalar›, bu özellikleri nedeniyle halk›n ve emekçi kitlelerin gözünde de meflruluk kazanamam›flt›r. Öyle ki aileler
çocuklar›n›n “kadrolu, baflka
bir deyiflle güvenceli” bir iflte
çal›flmas› umuduyla pek çok
kap› afl›nd›rm›fllard›r.
2.a. Sözleflflm
meli Perso nel ve Sözleflflm
meli Personel
‹ s t ih d a m › n › n T ü r k i y e’ d e k i
Serüveni- 657 say›l› Devlet
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Memurlar› Kanununun (DMK)
4/b maddesi sözleflmeli personeli, “…kalk›nma plan›, y›ll›k
program ve ifl programlar›nda
yer alan önemli projelerin haz›rlanmas›, gerçeklefltirilmesi,
iflletilmesi ve ifllerli¤i için flart
olan, zorunlu ve istisnai hallerde münhas›r olmak üzere özel
bir meslek bilgisine ve ihtisas›na ihtiyaç gösteren geçici ifllerde, kurumun teklifi üzerine
Devlet Personel Baflkanl›¤› ve
Maliye Bakanl›¤›n›n görüflleri
al›narak Bakanlar Kurulunca
geçici olarak sözleflme ile çal›flt›r›lmas›na kara verilen ve iflçi
say›lmayan kamu personeli…”
olarak tan›mlanmaktad›r. Bu
tan›m, en genifl sözleflmeli personel tan›m› olarak dikkat çekmektedir. Ancak hükümetlerin
uygulamalar›nda bu tan›m›n d›fl›na ç›k›ld›¤› ve ç›kar›lan kanun
hükmünde
kararnamelerle
(KHK) birlikte sözleflmeli personel kavram›n›n da burjuva
hükümetlerin ve sermayenin
ç›kralar› do¤rultusunda s›kl›kla
de¤iflti¤i görülmektedir.
399 say›l› KHK’nin (Resmi
Gazete-29.01.1990,20417) 3/b
maddesi ise; “bir hizmet sözleflmesiyle çal›flt›r›lan ve iflçi statüsünde olmayan personel”e sözleflmeli demektedir. Üç KHK’de
de sözleflmeli personel mu¤lâk
bir biçimde ve bir çerçeve halinde tan›mlanm›flt›r. Kuflkusuz bu
çerçeveyi sermaye iflbirlikçisi
hükümetler her f›rsatta emekçilerin aleyhinde doldurmufltur.
Ancak 233 say›l› KHK sonrakilerden farkl› olarak hizmet sözleflmesi terimini kullanmam›flt›r.
Bu küçük fark çok önemli anlam kaymalar›na yol açabilmektedir. Sözleflme biçiminin
hizmet sözleflmesi olarak tan›mlanmas› ve idari sözleflmeden
ayr› bir yerde konumland›r›lmas›, sözleflmeli personelin di¤er
kamu görevlileri aras›nda say›lmas› noktas›nda sorun yaratmaktad›r. Bu konuda, hizmet
sözleflmesinin özel hukuka tâbi
oldu¤u ve kamu hukukuyla
ba¤daflt›r›lamayaca¤› ortaya
konarak sözleflmeli personelin
di¤er kamu görevlileri kapsam›na al›namayaca¤› öne sürülmektedir. (Mesut Gülmez, “Sözleflmeli Personel, Anayasa ve
Uluslararas› Kurallar)
Anayasa Mahkemesi ise
sözleflmeli personeli, “kamu
hizmetinin asli ve sürekli bir görevinde çal›flan, memur ve iflçi
statüsü d›fl›nda kalan, yönetimle kamu hukuku ba¤lant›s› olan
personel” olarak tan›mlam›flt›r.
Tüm bu belirtilenlerden de
anlafl›ld›¤› gibi sözleflmeli personelin veya “kadrolu ücretli
köleden daha a¤›r koflullarda
yaflamaya ve çal›flmaya çal›flan sözleflmeli kölenin” tan›m›nda bile bir anlaflma sa¤lanamam›flt›r. Devlet kurumlar›,
mahkemeler, resmi belgeler sürekli de¤iflik ve çeliflik tan›mlamalar yap›p haks›z kararlar verildi¤i göz önüne al›n›rsa sözleflmeli personel uygulamas›n›n
toplumda ve emekçi kitleler
aras›nda yaratt›¤› huzursuzlu¤un artarak sürece¤ini söylemek yanl›fl olmayacakt›r.
2.b. Türkiye’de Kamu
Kesiminde
S ö z l e flflm
meli
Personel Uygulamas›n›n
Seyri-Türkiye’de kamu personeli, uygulanan personel rejimi
bak›m›ndan Cumhuriyet döneminden bugüne genel olarak incelendi¤inde Cumhuriyet döneminin kamu personeli ile ilgili ilk
düzenlemesi olan 31.3.1926 tarih ve 788 say›l› Memurin Kanunu ile askeri personel d›fl›nda
kalan bütün kamu personeli için
“memur” ve “müstahdem” olmak üzere iki tür istihdam oluflturulmufltur. Kanunun 1. Maddesinde memur, kendisine kamu hizmeti verilen ve memur siciline kay›tl› olarak genel veya
özel bütçelerden maafl alan
kimse; müstahdem ise, kamu
ifllerinde ücretle çal›flt›r›lan, memur siciline kay›tl› olmayan ve
güvencesiz çalışma
75
memur hak ve yetkilerinden
faydalanamayan kimse olarak
tan›mlanm›flt›r. (Selçuk Kantarc›o¤lu, Devlet Personel Rejimi)
Bu ilk düzenlemenin ard›ndan 1939’da, 1958’de yine çeflitli de¤ifliklikler yap›lm›flt›r.
Fakat 1961 Anayasas›’n›n117.
Maddesinde, devletin ve di¤er
kamu tüzel kiflilerinin genel
idare esaslar›na göre yrütmekle
yükümlü olduklar› kamu hizmetlerinin gerektirdi¤i asli ve
sürekli görevlerin memurlar
eliyle görülece¤i hükme ba¤lanm›flt›r.
1965 y›l›nda 657 say›l›
DMK’nin 4. Maddesi ile “sözleflmeli personel”, “memur”, “geçici personel”, ve “iflçiler” olmak üzere dört tür çal›flan s›n›f
kabul edilmifltir. (AÜ SBF Kamu Yönetimi Bölümü, Reform
Çal›flmas› Grubu)
Öte yandan 1970’te, 1978,
1982, 1988, 1990, 1992 ve
1998 y›llar›nda yine emekçilerin özlük haklar›na ve çal›flma
esaslar›na ilflkin farkl› düzenlemeler yap›lm›flt›r. Bu düzenlemelerde çeflitli ayr›nt›lar getirilse de temel yönelim; kamu
emekçilerinin özlük haklar›n›
yavafl yavafl tasfiye etmek ve
emekçilerin özlük haklar›n› s›n›rland›rarak sermaye hükümetlerinin elini güçlendirmektir.
2.c. Sözleflflm
meli Perso nelin Say›sal GörünümüGüvencesiz iflçilik, Türkiye iflçi
s›n›f›n›n tan›t›c› niteli¤ini oluflturmaktad›r. Türkiye’de 16 milyon
kifli ücret geliriyle geçinmektedir. Bunlar›n 14 milyonu iflçi, 2
milyona yak›n› devlet memurudur, kamu emekçisidir. Özel ve
kamu sektörü iflçilerinden yaln›zca 4,8 milyonu sigortal› ve
bunlar›n da yaln›zca 700.000’i
sendikal›d›r ve toplu sözleflmeden yararlanmaktad›r. ‹ki milyona yak›n kamu emekçisinden
700.000’i çeflitli sendikalar›n
üyeleridir ancak grev ve toplu
sözleflme hakk›na sahip de¤il-
76 güvencesiz çalışma
“Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısı”,
“Personel Rejimi Yasa
Tasarısı” vb. saldırıları
resmi birer silah olarak
sermaye tarafından
üzerimize çevrilmiştir ve
pek çoğumuzu tehdit
ederek özellikle emek
örgütlerini kendisine karşı
çıkabilecek ücretli direnç
merkezlerini
parçalamaktadır. Çünkü
hepmizin bildiği gibi
örgütlü kadrolu güvenceli
sınıf bilincine sahip
emekçileri işten atmak
sömürmek kökleştirmek
mümkün değildir.
dirler. Özellefltirme politikas›na
ba¤l› olarak devlet de daha önce memurlar› çal›flt›rd›¤› kimi ifllerde çeflitli güvencesiz statüler
oluflturmaktad›r. 2003 y›l› say›sal verilerine göre sözleflmeli
personelin toplam say›s› 198
283 tür. Bu verilere göre sözleflmeli personel say›s› toplam kamu personeli say›s›n›n yaklafl›k
% 7 ‘sini oluflturmakta ve bu say›sal durum emekçileri her geçen gün daha da fazla tehdit
eden boyutta a¤›rlaflmaktad›r.
Verilere göre, sözleflmeli
personelin % 8’i merkez birimlerinde, % 1’i yerel yönetimlerde, % 91’i de K‹T’lerde çal›flmaktad›r. Son geliflmelerin ›fl›¤›nda bu tablolara bakt›¤›m›zda
sözleflmeli, güvencesiz, esnek
çal›flt›rma sald›r›lar›n›n iflçi s›n›f›n› uçurumun k›y›s›na getirdi¤i
aç›kça anlafl›lmaktad›r.
Kamu emekçilerini bekleyen
en ölümcül tuzaklardan biri son
y›llarda “Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasar›s›” öteki de “Personel Rejimi Yasa Tasar›s›”d›r.
KYTK ile kamu kesiminde as›l
istihdam fleklini memurluktan
sözleflmelili¤e
dönüfltürme
amaçlanmaktad›r. Bu tasar› yasalafl›rsa Devlet Memurlar› Kanunu’nun da yenilenmesi gerekecektir. Bu kanunun uygulanmaya bafllanmas›yla birlikte
sermayenin zehri çal›flma yaflam›na h›zla yay›lacak ve kadrolu güvenceli çal›flma giderek
tarihe kar›flacakt›r.
Emperyalistlerin ve onlar›n
iflbirlikçisi hükümetlerin sömürü politikalar› çerçevesinde,
KYTKT’de de yer alan sözleflmeli personel ve esnek istihdam uygulamalar›, yaln›zca kamu yönetimini de¤il kamunun
yani halk›n yaflam›n›, gelece¤ini, onurunu derinden sarsacak
birer kapand›r. Asl›nda sa¤l›kta, e¤itimde ve tüm kamu hizmetlerinde yaflananlar; h›rs›z
hükümetlerin reklam panolar›ndaki “dönüflüm” sözcü¤üyle
de¤il emekçiler için “çöküfl”
emek örgütleri içinse “çözülüfl “
olarak aç›klanabilir.
“Personel rejimi”, “reform”,
“performans”,“toplam kalite,
“verimlilik”, “yönetiflim”,”esnek çal›flma” gibi modern maskeli emekçi k›y›m araçlar› asl›nda sermaye devletinin, patronlar›n, kamu emekçilerini çiviledikleri çarm›hlard›r. Bu sald›r›lar resmi birer silah olarak
sermaye taraf›ndan üzerimize
çevrilmifltir ve pek ço¤umuzu
tehdit ederek özellikle emek örgütlerini, kendisine karfl› ç›kabilecek cüretli direnç merkezlerini parçalamaktad›r. Çünkü
hepimizin bildi¤i gibi örgütlü,
kadrolu, güvenceli, s›n›f bilincine sahip emekçileri iflten atmak, sömürmek, kölelefltirmek
mümkün de¤ildir.
Bugün sa¤l›k alan›nda 4924
say›l› kanun, SSGSS yasas›,
kamu hastanelerinin sat›fl› gibi
pek çok sald›r› tüm emekçi kitlelerin yaflam›n› sarsmaktayken; sa¤l›k ifl kolundaki çal›flanlar›n afl›r› çal›flma yükü, ücret adaletsizli¤i, döner sermaye
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
soygunu, ilaç flirketlerine medikal malzeme tekellerine peflkefl
çekilen kaynaklar›m›zla birlikte
tam bir sermaye devleti terörü
estirilmektedir.
Öte yandan bir ülkenin yar›nlar›n› belirleyen, yerine göre
hakim s›n›f›n elinde en etkili silah veya manipülasyon arac›
olan e¤itim ifl kolunda da durum farkl› de¤ildir. Ayn› ö¤retmenler odas›nda ayn› ifli yapan
farkl› farkl› ö¤retmen tipleri yarat›lm›flt›r. “Ücretli ö¤retmen,
sözleflmeli ö¤retmen, kadrolu
ö¤retmen, kadrolu uzman ö¤retmen, kadrolu baflö¤retmen”
gibi hiyerarflik” bir yap› oluflturulmufltur.
On binlerce ö¤retmen aday›
güvenceli, kadrolu çal›flman›n
kendileri için giderek uzaklaflan
bir hayal oldu¤unu gördükçe
ya bo¤az toklu¤una köleli¤i kabul etmekte ya da umutsuzlu¤un girdaplar›ndan ç›kamay›p
kimileri intihar› seçmektedir.
Böylece tüm toplumsal hizmet ve üretim alanlar›nda “dayan›flma” de¤il “rekabet”, paylafl›m de¤il bireycilik ve kâr h›rs›,
halk ve kamu için de¤il tafleron
veya patron için çal›flma barbarl›¤› emekçi kitleleri giderek kendisine ve insanl›k onuruna yabanc› bir konuma itmektedir.
Ulafl›m, yerel yönetimler ve
enerji hizmetleri alan›na bakt›¤›m›zda da yine talan ve çapulculuk örnekleri görmekteyiz.
Örne¤in yeryüzüne ve tüm yeryüzü halklar›na ait olan “su”
bugün art›k sermayenin azg›n
ifltah›n› petrolden daha çok kabartan bir kaynak durumundad›r. Irmaklar, denizler, rüzgâr bile CEO’lar›n, flirketlerin kâr
tablosunda yerini almaktad›r.
Tüm dünyada kamusal hizmetlerin sermayeye ve flirketlerin talan›na aç›lmas› “reform”,
“yenilik”, “kalite”, “verimlilik”
gibi sahte kavramlarla pazarlan›yor. Devletin küçültülmesi,
bürokrasinin s›n›rland›r›lmas›,
halka daha çok daha kolay hizkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
met verilmesi gibi tümüyle hak
avc›l›¤›n›n araçlar› olan söylemler, özellefltirme denilen
“kamu kaynaklar›n›n yerli ve
yabanc› patronlara peflkefl çekilmesi” doland›r›c›l›¤›n› da sinsice yayg›nlaflt›r›yor.
Peki, bunlar ne anlama geliyor: devletin e¤itim, sa¤l›k, tar›m, enerji, belediye hizmetleri,
sosyal güvenlik gibi halk›n yaflam›n› do¤rudan etkileyen, halk›n can damarlar› olan konularda as›l görevlerini bir yana b›rakmas›; kamu emekçilerinin
üretti¤i tüm hizmetleri ve halka
ait kaynaklar› özel sektörün,
sermayenin, patronlar›n doymak bilmez vahfli sömürgenliklerine, kâr h›rslar›na teslim etmesi anlam›na geliyor. Dünya
genelinde sermaye iflbirlikçisi
hükümetler; Dünya Ticaret Örgütü emrinde imzalanan “Hizmet Ticareti Genel Anlaflmas›”
(GATS) ile hizmet sektörlerini,
kamu emekçilerinin üretim
alanlar›n› uluslararas› piyasaya
açarken kamusal emek ve hizmet alan›n› da sermaye için “dikensiz gül bahçesi haline getirmek, kamusal hizmetlerin tümünü tasfiye etmek” ad›na
emekçiler üzerinde say›s›z bask›
ve hile yasas›n› da gündeme getiriyor. Örne¤in Türkiye’de
GATS anlaflmas› – ki halka karfl›, emekçileri teslim almaya yönelik bir anlaflma- ikili veya çok
tarafl› ticaret düzenlemeleri gibi
halk›n bilgisinden uzak bir flekilde, emekçilerden köfle bucak
kaç›r›larak onaylanarak imzalanm›fl ve sermayenin meclisinde kabul edilmifltir. Bu kapsamda kapitalistler ve onlar›n ufla¤›
hükümetler ;“sözleflmeli personel”, esnek çal›flt›rma”, “tafleron
sistemi” gibi sald›r›larla milyonlarca kamu emekçisini kuflatmaktad›r, onlar› “s›tmay› gösterip ölüme raz› etmeye” de “reform” demektedir.
Halka ve emekçilere “reform “diye yutturulmaya çal›fl›lan sald›r›lar›n içeri¤i hakk›nda
flunlar› söyleyebiliriz:
* Kamu reformu asl›nda
kamu bütçelerinin sermayenin
isteklerine göre k›smak ve kamuyu patronlar›n ihtiyaçlar›
do¤rultusunda yeniden biçimlendirmek için gündeme getiriliyor ve uygulan›yor.
* Kamu reformlar›; farkl›
ülkelerde uluslararas› sermayenin ve onlar›n yerli iflbirlikçilerinin ve kapitalizmin merkezi sald›r› kurumlar›n›n gözetiminde
sürdürülen efl zamanl› bir süreç
olarak aral›ks›z devam ediyor.
* Kamu yönetiminin ve bu
arada kamu emekçilerinin çal›flma yaflam›nda reformlar›n
yap›lmas›n›n yasalar›n de¤ifltirilmesine ba¤l› oldu¤u ülkelerde sermaye ve onlar›n hükümetleri daha fazla zorlan›yor.
* Kamu reformu sald›r›lar›n›n
amac›na ulaflmas› için sendikalar›n birer emek örgütü olmaktan
ç›kar›l›p “uzlaflmac›, müzakereci,
sivil toplum kurulufllar›na” dönüfltürülmesi için her anlamda
çal›flmalar yap›l›yor.
* Pek çok ülkede kamu
emekçileri aras›nda sözleflmelilerin oran› art›r›l›yor. Kamu reformu palavras› emekçiler için
“ifl güvencesinin yok olmas›,
daralt›lmas›, yasal memur tan›m›nda çal›flanlar›n azalt›lmas›,
sözleflmeli personelin yayg›nlaflmas›, performansa dayal›
ücret ve görevde yükselme uygulamalar›n›n a¤›rl›k kazanmas›” gibi vahim sonuçlar do¤uruyor. Güvencesiz çal›flma koflullar› modern köleli¤e do¤ru evriliyor. Kamuda istihdam; yeni
al›mlar› durdurma, erken veya
zorunlu emeklilik gibi sald›r›larla ortadan kald›r›l›yor.
* Kamu reformu denen sermaye sald›r›s›n›n baflka bir hedefi de “esnek çal›flmaya uygun” üretim organizasyonlar›n›n
oluflturulmas› (toplam kalite,
verimlilik, ar-ge, tak›m çal›flmas›, fordist üretim vb) oluyor.
Burada belirtti¤imiz sald›r›güvencesiz çalışma
77
lar, reform ad› alt›nda emekçi
k›y›mlar› ve patronlar›n emekçilere haz›rlad›klar› mezarlar birer “plan”, “tasar›” veya “taslak” de¤ildir. Aç›klad›¤›m›z gerçekler; emekçileri ve halk› daha fazla sömürmeye, teslim almaya yönelik “y›llard›r uygulanmakta olan” “her geçen gün
daha da a¤›rlaflan” sömürü
yöntemleridir.
Türkiye’de kamu emekçilerine yönelik sald›r›lardan biri
olan “esnek çal›flma” biçimleri
yayg›n olarak görülmekte. Bu
konuda yayg›n uygulamalara
bak›ld›¤›nda afla¤›daki örnekler
verilebilir:
*Tafleronluk
*Fason üretim
*Kaçak çal›flt›rma
*Geçici iflçi
*Mevsimlik iflçi
*‹stisna akdi
*Kapsam d›fl› personel
*Özel güvenlik görevlisi
*Belirli süreli hizmet akdi
*K›smi süreli hizmet akdi
*Part-time çal›flma
*Toplu izin
*K›sa süreli çal›flma
*Vardiya say›s›n›n azalt›lmas› ya da çeflitlendirilmesi
*Kayan ifl süreleri
*Telafi edici çal›flma
*Evde çal›flma
* Çocuk çal›flt›rma
*‹flçilere yar›m ücret ödenerek izne ç›kar›lmas›
*Performansa dayal› ücret
sistemleri
*Toplam kalite yöntemi ve
kalite çemberleri
*S›k›flt›r›lm›fl ifl haftas›
*Toplu ifl sözleflmelerinde
ücret maddesinin de¤ifltirilmesi
* Ücret zamlar›n›n toplu ifl
sözleflmesinde kabul edilenden
az uygulanmas›
Öte yandan kamuda esnek
çal›flt›rma, kamu hizmetlerinin
özellefltirilmesi, piyasalara aç›lmas› ve piyasa isteklerine göre
yürütülmesi yolunda baflka bir
78 güvencesiz çalışma
Esnek çalışma sözleşmeli
personel biçimindeki
saldırılar emekçilerin farklı
çalışma koşullarında farklı
ücretlerle birbirinden
uzaklaştırılması yalıtılması
anlamına geliyor. Kadrolu
kamu emekçisi
sözlleşmeliye, sözlleşmeli
personel, ücretliye
yabancılaşıyor ki bu
durum patronların ve
işbirlikçi hırsızların
ekmeğine yağ sürüyor.
ad›md›r. Devletin sosyal yönünü –ne kadar kald›ysa- ve kamu hizmeti damarlar›n› t›rpanlayan bu tezgâhlar, yeniden yap›land›rma ad› alt›nda kamu
personeli, kamu emekçisi kavram›n› yok etmeye yönelik. Kamuda esnek çal›flma dedi¤imizde flunlar› görüyoruz:
*Kamu kesiminde istihdam,
zorunlu veya erken emeklili¤i
dayat›p yerine yeni atama yap›lmas›n› engelleme yoluyla
daralt›l›yor.
*Kamu kesiminin hizmet
üretimi, hizmetleri özel sektöre
gördürme ve flirketleflme yoluyla talan ediliyor,
*K‹T’lere yönelik sald›r›lar
sonucunda sözleflmeli istihdam
dayatmas›yla bu kurumlardaki
memurluk sistemi büyük oranda yok edildi.
*Tüm kamu kesiminde,
ama özellikle yerel yönetimlerde memurluk ve iflçilik sistemi,
geçici iflçilik uygulamas› ile yok
edilmeye çal›fl›l›yor.
Esnek çal›flma, sözleflmeli
personel biçimindeki sald›r›lar;
emekçilerin farkl› çal›flma koflullar›nda, farkl› ücretlerle birbirlerinden uzaklaflt›r›lmas› ve
yal›t›lmas› anlam›na geliyor.
kapitalistlerin
Sermayenin,
emekçileri bölmek için uygulad›¤› yöntemler sonucunda kamuda ve her alanda emekçilerin
ortak örgütlenme ve s›n›fsal
mücadele olanaklar› gün geçtikçe daha da k›s›tlan›yor. Kadrolu
kamu emekçisi, sözleflmeliye;
sözleflmeli personel, ücretliye
yabanc›lafl›yor ki bu durum da
patronlar›n ve iflbirlikçi h›rs›zlar›n ekme¤ine ya¤ sürüyor. Böyle bir çerçevede s›n›f mücadelesi, demokratik kitle örgütleri
olan sendikalar›n örgütlenme
çal›flmalar› gittikçe geriliyor.
Çünkü söz konusu sald›r›lara
karfl› “kadrolu, sözleflmeli, ücretli vb.” tüm emekçiler militan
bir s›n›f sendikas› mücadelesine
kat›lam›yor. Tabi bu noktada
“ça¤dafl, modern, uzlaflmac›, diyalogcu, sivil toplumcu” sendika yönetimlerinin ve onlar›n anlay›fllar›n›n devrimci sendikal
mücadeleyi ve bütünüyle devrimci sosyalist teoriyi, söylemi
ve prati¤i sendikalardan uzak
tutmaya çal›flmas›n›n da sendikal mücadeleyi çürüten, yozlaflt›ran bir rol oynad›¤›n› söylemeden geçmek mümkün de¤il.
Özellikle sendikal mücadelede yer alan tüm emekçilerin
flu yak›c› gerçe¤i vurgulamas›
gerekiyor: “Özellefltirmeler, kamu hizmetlerinin ve kamusal
eme¤in tasfiyesi ve bunlar için
baflvurulan de¤iflik manevralar,
emekçilere yönelen tüm bu sald›r›lar tüm toplum kesimlerine,
tüm halklara yönelik sald›r›lard›r. Dolay›s›yla bu sald›r›lara
karfl› at›lacak her ad›mda, örülecek her mevzide yürütülecek
tüm direnifllerde emekçi halk›n
tüm kesimlerinin tüm güçleriyle yer almas› sa¤lanmal›d›r.”
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
E⁄‹T‹M‹N ÖZELLEfiT‹R‹LMES‹ VE
ESNEK ÇALIfiMA
De¤erli arkadafllar›m burada
olmaktan çok
mutlu oldu¤umu, çok heyecanl› oldu¤umu ifade etmek istiyorum
öncelikle. Bu
kurultay›n baflar›yla geçmesini diliyorum. Eme¤i
geçen tüm arkadafllar›ma
Prof. Necla Kurul
teflekkür ediyorum.
Hemen hemen tüm konuflmalara krizle bafllan›yor. Çünkü
içinde yaflad›¤›m›z sorunlar›n.
S›k›nt›lar›n en genel ba¤lam›n›
bu zaman›n ve mekan›n konusu olan kriz oluflturuyor. Yani
2008 krizi. fiimdi bu kriz finansal kriz diye geçiyor. Küresel
kriz diye geçiyor ama herhalde
en do¤ru kavram kapitalizmin
yeni bir krizi demek. Yeni kriz
gündelik hayat›m›zda daha yo¤un hissedilmeye baflland›. Önceki konuflmac› arkadafllar›m
bu konuda iflsizli¤e dair verileri
de konuflturarak krizin emekçi
hareket içindeki yans›malar›n›
anlatmaya çal›flt›lar. Kriz gerçekten gündelik yaflam›m›z
içerisinde yer elmaya bafllad›.
Kapitalizmin hemen hemen
1929-33 den bu güne en derin
krizi olarak analiz ediliyor içinde yaflad›¤›m›z kriz. Tabi ne ilkiydi ne de sonuncusu olacak.
E¤er ciddi bir toplumsal muhalefet yükselmedikçe bu krizin
bedeli büyük ölçüde bizler taraf›ndan ödenecek. Öyle gözüküyor. O bak›mdan bu dönem bizim için de anlaml› bir dönem
yani devrimci. Emekçi insanlar
için. Mücadele eden insanlar
için önemli bir dönem. Çünkü
1800 lü y›llar Paris komününü
do¤uruyor. Ard›ndan 1900 ün
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
bafl›nda Ekim devrimi geliyor
bir krizin ard›ndan. 1929-33
krizinin ard›ndan dünya halklar›n›n önemli bir k›sm› sosyalist
rejimlerle tan›flm›fl oluyorlar. Ve
bu gün geldi¤imiz süreç içerisinde toplumsal muhalefette bir
k›p›rdanma gözükmüyor gibi
gözükse de biz emekçiler bu
süreci ivmeleyecek çal›flmalar
içerisinde daha fazla olmal›y›z
diye düflünmek istiyorum.
Çünkü bir kurucu özne gibi gözükmese de kendini dayatan
bir emek hareketinden henüz
söz etmek mümkün de¤il. Ama
olmayaca¤› anlam›na da gelmiyor.
De¤erli arkadafllar›m hani
krize kapitalizmin krizi dedik.
Kapitalizmin krizi iki temel kaynaktan do¤uyor. Hepimizin bildi¤i gibi birisi emek ve sermaye çeliflkisi üzerinden bir kriz
do¤uyor. Çünkü sosyalleflmifl
bir üretim kapitalist el koyma
yada özel mülkiyet çeliflkisi
üzerinden kapitalizm daima bir
krize gebe. Dolay›s›yla toplumsal s›n›flar mücadelesi üzerinden krizin do¤mas› her zaman
mümkün.
‹kincisi kapitalizmin kendisinden kaynakl› olan yani sermayedar kapitalistler aras› mücadele rekabetin bir sonucu
olarak kriz do¤uyor. Biliyorsunuz kapitalistler her zaman kar
güdüsüyle hareket ederler . Gözü doymaz bir kar güdüsüdür
bu. Birbirlerini yok etmekten
çekinmezler. Bir üretim anarflisi
yaflat›rlar. ‹nsan akl› ihtiyaçlar›
görüp. Bunun plan›n› program›n› yap›p mal ve hizmet üretimini gerçeklefltirir. Ama kardan
kaynaklanan arzu istek ve h›rsla hareket eden kapitalist sistem bir üretim anarflisi do¤urur
ve bu anarfliler üzerinden de
toplumsal alanda bir çok kriz
yaflan›r. Kapitalizm bir dönem
içerdi¤i ilerici karakterini art›k
yitirmifltir. Art›k uygarl›k yolunda bir proje olmaktan ç›km›flt›r.
Barbarl›¤a gidiflin sinyallerini
vermektedir. Bu bak›mdan da
kapitalizme dur diyecek hareketlerin ivmelenmesi ilk konuflmac›lar›n dile getirdi¤i gibi
emekçilerin bir aradal›¤›na daha çok ihtiyaç var. Kolektif mücadelelere daha çok ihtiyaç var.
‹fllevsel olmayan rekabetten
kaç›nan bir anlay›fla ihtiyaç var.
fiimdi arkadafllar›m krizi önlemek üzere biliyorsunuz geliflmifl kapitalist ülkelerde ve Türkiye de de bir çok kriz önleme
paketleri do¤urdular. Bu paketlerin bir k›sm› hali haz›rda resesyona giden ekonomileri
canland›rmaya yönelik taleplerdi. Özellikle ileri kapitalist ülkeler toplumsal muhalefeti dizginlemek amac›yla genifl halk
kesimlerini rahatlatan baz› tedbirlere yönelseler de esas olarak egemen s›n›flar› kurtard›lar.
Ama bizim gibi az geliflmifl kapitalist ülkelerde ise neoliberal
politikalara devam deniliyor.
IMF ile anlaflma sürecindeki
hükümet de buna dair sinyalleri kendi söylemi içerisinde vermeye çal›fl›yor. Ama sonuçta
hükümetleri yani devletin kapitalist devletin krizi önlemek bir
tak›m araçlar› kulland›¤›n› biz
gözlemliyoruz.
Bunlar› bilmek bizim için
önemli. Zira bu araçlar karfl›s›nda hareketleri yaflatmak aç›s›ndan yani bu araçlara geçit
vermemek aç›s›ndan önemli.
Birincisi devletlefltirme çal›flmalar›na h›z kazand›r›yor. Yani
devlete do¤rudan müdahaleleri
var. Bazen özellefltirme kamulaflt›rma ba¤lam›nda.
‹kincisi KEYNESYEN yani
80 öncesi dönemin 60 lar ve 80
döneminin geliflmifl ülkeler için
refah devleti az geliflmifl dünya
eğitimde özelleştirme
79
için sosyal devlet dedi¤imiz argümanlara yeniden dönme olas›l›¤› varm›fl gibi gösteriyorlar.
Ama bunlar›n çok samimi olmad›¤›n› söylemek gerek. IMF
destekli yeni liberal politikalar
hayata geçiriliyor ki az sonra
e¤itim alan›ndaki yans›malar›n›
az sonra bir nebze birlikte incelemifl olaca¤›z.
Bir baflkas› düzeltici savafllar. Son kriz toplant›lar›n›n büyük bir k›sm›nda kapitalizmin
düzeltici savafllarla sevgili Roza
Luxemburg’un kavram› alan›m›za katt›¤› bu savafllarla krizi
atlatma yolunu seçece¤ine dair
ifadeler aç›klamalar yap›l›yor.
Bunun için savafl karfl›t› bir duruflu her zaman için ayakta tutmak gerekiyor. Yine bask›c› ve
faflist uygulamalar›n otoriter
uygulamalar›n artaca¤›na dair
aç›klamalar var. Bunlar karfl›s›nda da bizleri. Emekçi s›n›flar› bölen parçalayan anlay›fllara
geçit vermeyen ama tüm sömürü ve ezilmifllik biçimlerinde
ezilenlerin yan›nda yer alan duruflumuzu daha sa¤lamlaflt›rmaya ihtiyac›m›z var.
fiimdi arkadafllar›m ben bir
kapitalist kriz yaflan›yor. Kapitalizmin en derin krizlerinden
birisi daha yaflan›yor. Ve bu krizin etkileri toplumsal hayat›m›za bire bir yans›yor. Art›k daha
kötü sa¤l›k hizmetleriyle karfl›
karfl›yay›z. E¤itim alan› daha
zorlu geçece¤e benziyor. Oradaki yaflant›lar köhneleflecek
giderek. Sosyal güvenlik sistemiyle ilgili geliflmeleri biliyorsunuz zaten. Konut sorunu,
toplu konut, sosyal konut, projeleri neredeyse rafa kald›r›l›yor. Belli toplumsal tabaka ve
s›n›flar›n hizmetine sunuluyor.
Toplu konut idaresinin yapt›¤›
çal›flmalar. Kentsel dönüflüm
projeleri ile karfl› karfl›yay›z.
Gündelik hayat›m›z içinde yaflam›m›z› sürdürdü¤ümüz ne
kadar etkinlik varsa hemen hemen hepsi bir meta olarak karfl›m›za ç›k›yor. Kullan›m de¤er-
80 eğitimde özelleştirme
leri ortadan kalk›p de¤iflim de¤erleri üzerinden biz bu hizmetleri almaya bu ihtiyaçlar› karfl›lamaya çal›fl›yoruz. Oysa yaflam giderek zorlaflacak.
Bu gün say›fltaydaki kamu
yönetimi reformlar›na bakt›¤›m›zda e¤itimdekilerle benzerlikler tafl›d›¤›n›, e¤itim alan›nda
yaflananlar›n sa¤l›kta yafland›¤›n› görmezden gelemeyiz. Dolay›s›yla bütünlüklü bir sald›r›yla yeni liberal bir sald›r›yla karfl› karfl›yay›z. Bizlerin asl›nda
talepleri daha özgür, daha eflitlikçi bir toplumda insanca yaflamak biçiminde son derece
sade bir biçimde konumlanm›fl
ama bunun karfl›s›nda savafl›
bire bir hayat›n içine sokmufl,
savafl› kurumlar aras›nda gelifltiren, savafl› ülkeler aras›nda
ço¤altan, kimlikler aras›nda,
cinsiyetler aras›nda ço¤altan
bir yap›yla karfl› karfl›yay›z. Buna dur dememiz gerekecek.
fiimdi burada özellikle benim üzerinde daha çok düflündü¤üm ve tart›flt›¤›m alana dair
birkaç fley söylemek istiyorum.
E¤itim alan›. Yaklafl›k 16.5 -17
milyon bir nüfusla biz karfl› karfl›yay›z. Krizden etkilenecek insanlar bunlar gerçekten. Velisi
olarak açl›kla, zaman zaman ne
yaz›k ki ölümle, kötü beslenmeden dolay› hastal›klarla karfl›laflacak bir kesim krizden etkilendi¤inde ve bunlar›n çocuklar› bizlerin s›ralar›na akarak
geliyorlar. Bu çocuklarda ailelerinin yaflad›klar›n› gerçekten
yafl›yorlar. Ö¤retmenler var
e¤itimin bir bilefleni olarak. Ö¤retmenler daha s›n›rl› bir ücretle yaflamlar›n› sürdürmek durumunda kalacaklar. Az önceki
konuflmac› arkadafllar›m›n da
de¤indi¤i esnek çal›flma e¤itimde esnek üretim uygulamalar›n›n h›zla hayata geçirildi¤ini
görüyoruz. 40 bine yak›n sözleflmeli ö¤retmen aflacak rakam durum bunu gösteriyor.
Belki aflm›flt›r. Çünkü son verilere eriflemedim.
Ders ücreti karfl›l›¤› çal›flan
ö¤retmen say›s›n› daha bilmiyoruz. Daha yerel dinamiklerce
istihdam edildikleri için bunlar›n say›s›n› bilmiyoruz. Ve e¤itim alan›nda pek çok geliflme
e¤itim emekçilerinin, e¤itim bileflenlerinin yaflam›n› daha da
zorlaflt›racak gibi gözüküyor.
Biliyorsunuz yerel seçimlerin
ard›ndan hükümet bütçe verilerinin yeniden gözden geçirdi.
Yani revize etti. Yani revizenin
ard›ndan ‘yüzde 4-4.5 büyüyece¤iz demiflti. Ama dedi ki daha sonra ‘biz vazgeçtik yüzde
3.5 küçülece¤iz’ dedi. Dolay›s›yla yüzde 7 lik bir sapma. Yani 2009’un ilk bütçesi tamamen sahte ve hiçbir gerçek veriden hareket etmeyen, krizi
görmeyen hani psikolojik, ‘te¤et geçti’ söylemleri üzerinden
krizi görmeyen bir bütçeydi.
fiimdi ise ‘bu kriz er ya da geç
bitecektir ‘diyen bir yaklafl›mla
karfl› karfl›yay›z.
Kuflkusuz kriz er ya da geç
bitecek ama hangi toplumsal
s›n›f›n lehine bitecek biz bunun
üzerinde durmak durumunday›z. Bütçedeki bu daralman›n
sonucunda da e¤itim alan›n›n
bütçesinin de azalaca¤›n› tahmin edebiliriz. 600 binin üzerindeki ö¤retmenin enflasyon art›fl›yla birlikte reel ücretlerinin
düflece¤ini bekleyebiliriz.
‹stihdam biçimlerinde kendi
iç yar›lmalar›m›z bizi birbirimize
düflman edecek nitelikler, içerikler tafl›yor. Buna asla izin
vermemeliyiz. S›navlar gündelik hayat içerisinde çok önemli
bir yer almaya bafllad›. Ö¤retmenler yar›fl›yor, ö¤renciler yar›fl›yor, okullar yar›fl›yor, okul
müdürleri yar›fl›yor. Yar›flma
e¤itim alan›n›n her yerinde. En
temel insani pratikleri bile engelleyecek tarzda. Yan›mdaki
arkadafl›m›n baflar›s›zl›¤› beni
mutlu eder bir hale gelebilen bir
anlay›fl çerçevesinde konumlan›yor bireyin dilinden anlat›rsak
e¤er. Bunlar gerçekten çok cidkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
di sorunlar.
Bize ö¤retilen ne? Yani bir
dönemin be¤enmesek de baz›
uygulamalar›n› sosyalmifl gibi
davranan ama emekçi s›n›flar›n
mücadelesiyle devletin sosyal
yönünü güçlendirmeye çal›flt›¤›
bir süreçten 1980’lere geldik.
12 Eylül askeri darbesiyle karfl›laflt›k. Art›k d›fla aç›k ekonomi modelini benimsedik. Bentler aç›ld›. Küresel rüzgarlardan
daha çok etkiye aç›k bir Türkiye haline geldik. Ve art›k neoliberal politikalar gündelik hayat›m›za geçmeye bafllad›. Ve bunun ard›ndan da sosyal devletin
anayasada çok hazin bir biçimde dursa bile sosyal devletin
tasfiyesine iliflkin süreçleri günbegün yaflamay› sürdürdük.
E¤itim, Sa¤l›k, Sosyal güvenlik
vs. gibi yaflamsal alanlar›m›z›n
her birinde hemen hemen bunu
gördük.
Sa¤l›k çok h›zl› özelleflme ve
ticarileflme süreci içerisine girdi. Çünkü e¤itim emekçilerini
kavrayan bir nitelik, kendi bünyesi içinde alabilen bir nitelik
tafl›yor idi. E¤itim alan›nda bu
biraz daha zorlu oldu. Çünkü
e¤itim emekçileri özellikle devrimci, ilerici nitelikteki ö¤retmenlerimiz bu sürece direndiler. Ama bununla birlikte yine
yol alm›fl görülüyorlar. Çünkü
kapitalizmin kutuplaflt›r›c› niteli¤i ülkeleri biribirinden geliflme
farkl›l›klar› nedeniyle ay›rt ediyor, kentleri birbirinden ay›rt
ediyor, okullar› birbirinden ay›rt
ediyor.
Geçen haftalarda birkaç
okulu ziyaret etme olana¤›m
oldu. Yapmaya çal›flt›¤›m bir
araflt›rma çerçevesinde. Ve flunu gözledim. E¤itim alan›nda
okullar Ziya Selçuk’unda belirtti¤i gibi kendileri de görüyor asl›nda okullar aras›nda büyük
farkl›l›klar olmam›flt› demesi ve
ard›ndan kent literatürüne flöyle bir bakt›¤›m›zda da toplumsal s›n›flar hiç bu kadar bir birinden kopmam›flt› . Ve toplumkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
sal s›n›flar birbirinden kentsel
mekan üzerinden ayr›flt›¤›nda
onlar›n okullar›, onlar›n sa¤l›k
sistemleri, onlar›n konutlar› onlar›n yaflam alanlar›n›n hemen
her biri birbirinden ayr›fl›yor.
Hele ki e¤itim alan›nda özellikle e¤itimin kendi iç mekanizmalar› yani ‘kendi kayna¤›n›
kendin yarat’ türü anlay›fllar
söz konusu oldu¤unda da okullar›n birbirinden çok farkl› oldu¤unu gözlemlemeye bafll›yoruz.
Geçen hafta gözledi¤imiz
okullar›n birinde s›n›flar özellefltirilmiflti. S›n›flardaki bütün
araç, gereç. malzeme özellefltirilmiflti. Özel okullarda bulunmayan araç gereçlerin ayr›cal›kl› devlet okullar›nda oldu¤unu gördük. Ama bir taraftan da
çok yoksul bölgelerde yaflayan,
göçmenlerin yaflad›¤›, farkl› etnik kimliklerden gelen insanlar›n gerçekten emekçi, yoksul
halk kitlelerinin yaflad›¤› bölgelerin okullar›n›n da onlar›n yaflam biçimine benzedi¤ini hüzünle gözlemledik izledik. Dolay›s›la bunun arkas›ndaki temel
argümanlar nelerdir dedi¤imizde arkadafllar›m, sosyal devletin yerine sosyal vatandafl, önceki milli e¤itim bakan› bu kavram› kullanm›flt›.
Art›k sosyal devletin yerine
sosyal bireyi koyuyor. Bireycili¤in ön plana ç›kt›¤›, yararc›l›¤›n
ön plana ç›kt›¤› ve bananecili¤in ön plana ç›kt›¤› bir anlay›flla biz karfl› karfl›ya kal›yoruz.
Asl›nda bütünlüklü kavram yönetiflim kavram›. Yani diyor ki
art›k ‘gelece¤in insanlar taraf›ndan infla edilebilece¤i fikri
bofltur. Bürokrasi bir nebze küçük, etkin bir devlet üzerinden
bürokrasi etkili olmal›d›r. Ama
yönetiflim kavram› bize üç yeni
aktörü daha e¤itim alan›na,
sa¤l›k alan›na ve di¤er alanlara
sokmaya zorlad›. Biri özel sektör. E¤itim alan›nda kamu olmas› gereken e¤itimde özel
sektör bir özne olarak var olmal› diyorlar.
‹kincisi sivil toplum kurulufllar› denilen asl›nda içeri¤i çok
kirli olarak doldurulan bir kavramla karfl› karfl›ya geliyoruz.
Böylece masada art›k üç kifli
var. Biri bürokrasi, di¤eri özel
sektör, üçüncüsü de sivil toplum kurulufllar›. Ama bunlar›n
her birinin dolay›m›nda dolaflan
bir hay›rseverlik ekonomisi, bir
sadaka ekonomisinin oldu¤unun da gözlemliyoruz. Okul
düzleminde bürokrasiyi müdür
ve müdür yard›mc›lar› temsil
ediyorlar. STK’n›n en temel aktörü okul aile birli¤i ve para yaratmak üzere konumlanm›fl bu
birlik.
‹kincisi özel sektör. ‹flte tekstil biçiminde giriyor, ders kitab›
biçiminde giriyor, servis biçiminde giriyor, kantinde sat›labilecek her fleyi pazarlayan
özel sektör kurulufllar› biçiminde okulun içine giriyor. Okulun
içinde art›k bir çok yönlü, çok
tarafl› çat›flma ve ç›karlar›n yar›flt›¤› bir iklim bir hava bir atmosfer hakim olmaya bafll›yor.
Dolay›s›yla okulda hiçte bizim
tarif etti¤imiz e¤itim alan›na
güzeli, do¤ruyu arayan, özgürlü¤ü, eflitli¤i arayan insani olarak bir üst insani varolufl düzeyine ö¤rencilerimizi çekmeye
çal›flt›¤›m›z, insanlar›m›z› derinlefltirdi¤imiz. Duygusal olarak
zenginlefltirdi¤imiz alanlar olmaktan ç›karak az önce tarif
etti¤imiz, kendinden baflka
kimseyi düflünmeyen, bir baflka insan grubuna köprü olmayan, onlarla toplumsal dayan›flma a¤› içerisinde yer almak istemeyen bir insan tiplemesiyle
karfl› karfl›yay›z. Asl›nda de¤erli arkadafllar›m bu bizim içimizde de var. Ve biz kendisiyle en
çok savaflan bir grup olarak d›flar›da savaflt›¤›m›z insanlar
çok ama bu sistemin sakatl›klar›n› kendi bünyemizde de tafl›yoruz. Mücadelemiz kendimizle de olacak. Bunlar› aflmak
üzere. Ama di¤er arkadafllar›m›z›, ö¤rencilerimizi ve dokuneğitimde özelleştirme
81
du¤umuz, yaflamlar›na de¤di¤imiz tüm insanlar› farkl› bir
dünya mümkün, farkl› bir insan
tahayyülü mümkün diyen bir
yola çekme, bu konuda onlara
baflka seçenekler sunma, onlar›n seçim yapabilecekleri seçenekleri artt›rma konusunda daha çok duyarl› olmam›z gerekir
diye düflünüyorum.
Fakat arkadafllar›m dile getirmek istedi¤im kavram flu. Bir
yönetiflim kavram› var. Sözde
insanlar›n akl› yatar gibi gözüküyor. Ama Çankaya bölgesinde bir ayr›cal›kl› devlet okulunda bu yönetiflim kavram› farkl›
bir içerik kazan›rken Çiçekba¤lar›’ndaki bir ilkö¤retim okulunda farkl› bir içerik kazan›yor. Ve
bu iki okul aras›ndaki makas
giderek aç›l›yor. Bu eflitsizlik
demektir. Bu baz› insanlar›n o
toplumsal hareketlilik içerisinde belli bir noktada bask›lanmas› demektir. Bu daha s›¤ hayatlara kapat›lmak demektir.
Bu insani olarak geliflememek,
sosyal ve kültürel olarak kendini gelifltirememek anlam›n› tafl›r. Bunlar› anlatmak durumunday›z.
Peki hani tebli¤de ilk gün
ö¤retmenler gündeme geldi.
Çünkü e¤itim emekçileri bir
yandan kendi alanlar› içerisinde yani e¤itim alan› içerisinde
yeni liberal politikalara karfl› direnen bir grup olma özelli¤i tafl›yor bir taraftan da Gramschi’nin emekçi s›n›f›n ayd›n› olma vasf›n› da üzerinde cisimlefltirdi¤i için ayr›ca anlaml›. Bu
bak›mdan
gerçekten
tüm
emekçilerin kendi aralar›ndaki
tart›flmalar›, birlikteli¤i, bentleri
indirmeyip aç›p di¤er alanlara,
di¤er insanlara ulaflmalar› büyük önem tafl›yor. Çünkü toplumda çok az say›day›z. Bunu
son seçimlerde de gördünüz. Ve
bu içe kapanma durumunu daha da güçlendiriyor. Yani solun,
sosyalist düflüncedeki insanlar›n, devrimcilerin içinde yaflad›¤› bir fley. Kendini sürgün görü-
82 eğitimde özelleştirme
yor. marjinal görüyor, Edward
Saitin de¤ifliyle. Yabanc› görüyor toplumdan. Ama bunu aflmak durumunday›z. Çünkü bizler en çok öteki yaflamlara dokunan insanlar›z. Dokunmaktan hofllanan insanlar›z. Zaman
zaman entelektüel çabalar, düflünsel çabalar nedeniyle kendimize döneriz. Kapan›r›z ama
ço¤u zaman toplumsal alan›n
içindeyiz. Hem kendimizi dönüfltürürüz hem de bulundu¤umuz alan› dönüfltürürüz. Bu
ba¤lamda e¤itim emekçilerinin
çok büyük bir sorumlulu¤unun
oldu¤unu düflünüyorum.
fiimdi arkadafllar›m e¤itimde üretim süreçlerinin asl›nda
bir ço¤unuzun bildi¤i derginizde de dergi içerisinde de gözlemledim toplam kalite uygulamalar›, e¤itim bölgeleri, stratejik planlamalar, 5018 say›l› yasa çerçevesinde mali sürecin
tamamen ç›kt›ya odakl› yani
nicellefltirilmifl verilere odakl›
olmas› gibi bir çok argümanla
e¤itimsel hizmetlerin üretiminin
dönüfltü¤ünü görüyoruz biz. Bu
süreçte istihdam biçimlerinin
de dönüfltü¤ünü görüyoruz.
Kadrolu konumlar bir süre kitle
emekliliklerinin ard›ndan doldurulmayacak muhtemelen.
Ancak bu kriz dönemi belki bir
nebze kamuoyuna bir parmak
bal çalmak ad›na olabilir belli
kadrolar aç›labilir. Kadrolu konum itibariyle. Ama uzun vadede kadrolu konumlar›n yok
edilmesi. yerine ifl güvencesiz
k›sa süreli çal›flt›rma, sigortas›z
çal›flt›rma süreçlerinin daha
çok yaflanaca¤› gözüküyor.
Dolay›s›yla örgütlenme çal›flmalar›na ivme katmak durumunday›z. Bunun için e¤itim
alan› ilkö¤retim ve ortaö¤retim
alan› çal›flanlar› kadar üniversite alan› da çok önemli. Biliyorsunuz üniversite say›s› h›zla art›yor ve üniversitelerde ö¤retim
elemanlar›n›n, ö¤retim üyelerinin örgütlülü¤ü son derece s›n›rl›. Bu alanlarda da çal›flmalar
sürdürmek
durumunday›z.
Ama art›k e¤itim alan›nda belki
tek tek iflyerlerindeki insanlara
yetiflme olana¤›m›z hala var.
Bu avantaj› bu f›rsat› de¤erlendirmek durumunday›z. Ama az
önce de¤erli konuflmac› arkadafllar›m›n belirtti¤i yüzde 25
ler hatta yüzde 30 lara varan iflsizlik iflsizler ciddi bir sorun.
Onlara nas›l ulaflaca¤›z?
Asl›nda iflsiz figürü belki kat›ks›z bir proleter olarak karfl›m›za ç›k›yor. Bu gün biz çal›flan›z. Yar›n iflsiz olmayaca¤›m›z›n
garantisi yok. Dolay›s›yla onlara nas›l ulaflaca¤›z? 80 öncesi
deneyimleri kuflkusuz dikkate
alaca¤›z ama flimdi de art›k
gündelik hayat›n içinden örülmüfl. Gündelik hayat dedi¤imiz
fleyi nas›l tarif ediyorsak, müzik
dinlemek istiyor müzi¤im en
iyisini o mahallede var edebilmek, fliirin en güzelini o mahallede var edebilmek yoksullu¤u
bu sistem sorunudur dememek, yoksullu¤u toplumsal dayan›flma üzerinden nas›l aflabilece¤imizin örneklerini yaratmak durumunday›z.
Kitab›n en derindeki olanlar›n› bu mahallelere götürmek
tafl›mak durumunday›z. Oralarda iflsizi, oralarda ev kad›nlar›n›, oralarda hayata küsmüfl
umudu olmayan gençleri yafll›lar› bulabiliriz. Dolay›s›yla biz
toplumsal s›n›flar genel kategorik olarak hala hayat›m›zda
ama buna dair tahlillerimizi ço¤alt›p onlar›n hayatlar›yla belli
bir bilinci tafl›yan bu bilince
köprü olan bizlerin hayatlar›n›
de¤direcek yeni stratejileri
üretmek durumunday›z diye
düflünüyorum.
Evet arkadafllar›m istihdam
konusunda benim söylemek istediklerim bunlar. Yani bir ço¤unuz zaten e¤itim alan›ndan
gelen arkadafllar›m›z bunlar›n
yaflatt›¤› sorunlar› kendi hayatlar› içerisinde bire bir görüyorlar. Bu konuda izleyen toplant›larda da bu bir iki gün içerisinkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
de bu konu daha detayl› olarak
tart›fl›lacak diye düflünüyorum.
Ama flunu unutmamam›z gerekiyor zannediyorum. Bir yandan toplumsal mücadeleyi sürdürmek, bir yandan solda birli¤i sa¤layabilecek en az›ndan
s›n›f›n› bilen insanlarla solda
birli¤i sa¤layacak çal›flmalar
içerisinde olmak bir taraftan da
bunu yaparken kendi hayatlar›m›zda da kendimizle savaflmay› sürdürmek ve di¤er insanlarla kendimizin insani olarak yaflam pratiklerini yükseltecek
çabalar içerisinde olmam›z gerekiyor. Bu krizden bir toplumsal muhalefet örülebilir diye düflünüyorum. Ve gerçekten çal›flmak gerekiyor bu konuda.
Benden önceki konuflmac› arkadafllar›nda umut dolu oldu¤unu gözlemledim. Ben flimdilik sözlerime burada ara vermek istiyorum. Hepinizi sayg›yla selaml›yor kurultay›n baflar›l› geçmesini diliyorum.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
eğitimde özelleştirme
83
Bir Kapitalist Örgütlenme Biçimi
TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ
Toplam Kalite Yönetimi
(TKY), dünyan›n belli bafll› tekellerinin, dünya üzerinde her
alana el atarak, sömürgelefltirme politikalar›n› ve
yay›lma yöntemlerini dayatt›klar› bir
ekonomiksosyal-siyasal-ideolojik
yapt›r›mlar
t o p l a m › d › r.
Her alanda bu
Dursun Doğan
amaçla yat›(İstanbul BES 1 Nolu r›mlara yönelmektedir.
Şube Başkanı)
Bilgi ça¤›na giriyoruz, dünyaya aç›l›yoruz, fleffaflafl›yoruz gibi propagandalarla, izlenebilirli¤in yakalanmas› gerekirli¤i üstünden
yürütülen bu politikan›n, her
alanda oldu¤u gibi, devlet kurumlar›na ve iflletmelerine yay›lmas›n›n ard›ndaki hedef,
toplam kalite yönetimine ulaflmakt›r.
Dünyadaki tüm kurum ve
örgütlerin, öncelikle ABD olmak üzere, uluslar aras› tekellerin do¤rudan egemenli¤ine
imkân sa¤lamak üzere, üretimin tüm süreçlerini denetleme
ve azami kâra ulaflabilme amac›yla yeniden flekillendirilmesi
olan TKY’nin bu amac› için ISO
standard› kullan›lmaktad›r. ISO
(Uluslar aras› Standartlar›n Örgütü), bu aç›dan politik bir örgütlenme arac›d›r. Ama sadece
teknik bir araçm›fl gibi görülmesine çal›fl›lmaktad›r. Oysa
ideolojik ve politik yan› a¤›r basan bir politikan›n yayg›nlaflt›r›lmas›n›n arac› olarak kullan›l›r.
Bilinir ki, ISO çal›flmas›na
bafllanan her yerde, önce kalite
e¤itimi ad› alt›nda, dünyaya ve
dünya piyasalar›na aç›lman›n,
84 toplam kalite
daha s›k› bir denetlemenin ve
ABD kriterlerine uygun üretim
örgütlenmesinin gerekleri üstünde yaz›l› ve sözlü propagandalarla sürekli bir ikna faaliyeti
bafllat›l›r. Bunlar, sisteme biat
ve boyun e¤dirme faaliyetleridir ve bu sisteme kalite güvence sistemi de denmektedir. Bu
sistemle dünya tekelleri, TKY
ad› alt›nda toplanacak dünyadaki toplam ranta, toplam kâra
dolays›z el koyma biçiminde,
kapitalizmin örgütlenmesini gelifltirmektedir. E¤itimin ard›ndan gelen otomasyon teknolojisinin yayg›nlaflt›r›lmas› ile denetim süreçlerinin azami kontrolünü sa¤layacak bir izleme
faaliyeti yürütmek istemektedirler.
Kalite kelimesi, toplam kalite politikas›n›n ideolojik bir
söylemi olarak icat edilmifl ve
kâr anlam›ndad›r. (KAL‹TE=
KÂR) Dolay›s›yla TKY, k›saca
toplam kâra el koyma yönetimi
olarak tan›mlanabilir.
TOPLAM KAL‹TE
YÖNET‹M‹N‹N
TAKT‹KLER‹
Çok karmafl›k ve anlafl›lmaz
tüm söylemlerine, ideolojik flafl›rtma metotlar›na, aldat›c› ideolojisinin yan›lsamalar›n›n çeflitlili¤ine ra¤men, TKY, çok basit ve net bir politikad›r.
TKY, kâr ve daha çok kâr elde etmeyi hedeflemifl ve bu kâr›n önündeki engellerin kald›r›lmas›na hizmet eden bir politikad›r. Ama bugüne kadar gelifltirilmifl sosyolojik ve politik
araflt›rmalar›n tümünü kapsamak üzere, toplumsal geliflim
içerisinde iflçi ve emekçi s›n›flar›n mücadele tarihinin ortaya
ç›kard›¤› tüm üretim modellerini de içinde bar›nd›rarak gelifltirilmifl bir sömürü politikas›d›r.
Özellikle sosyalist üretim mo-
delini çarp›tarak alm›flt›r. Kâra,
yani kaliteye yöneltmifltir.
Kâr, sömürünün temel
fonksiyonudur. Kâra ulaflman›n
tek bir yolu vard›r; emek sömürüsü, yani art›k-de¤ere el koyma. O halde TKY, emek sömürüsünü art›rmak, bu sömürüye
karfl› mücadele eden kifli, kitle,
örgüt, devlet, etnik grup ve kurumlar› da dizginlemek veya
ortadan kald›rmak amac›n› tafl›yan bir sald›r› politikas›n›n örgütlenmesidir.
Tekeller, bu sald›r›y› gizlemek üzere, kaliteli bir yaflam
amac›nda olduklar›n› söyleyerek kitleleri aldatmay› düflünürler. Çünkü sömürüye karfl› kitlesel mücadele kaç›n›lmazd›r
ve bunu önlemek üzere ikiyüzlü
bir politik söylemle kitlelerin
karfl›s›na ç›kar.
Dolay›s›yla kalite kelimesinin kullan›ld›¤› her fikrin, her
kelimenin, kâr kelimesi ile yeri
de¤ifltirilerek, gerçek amac› ortaya ç›kar›labilir. Verimli bir
üretimden bahsederken ise, daha kârl› yat›r›mlar› düflünür.
Performans de¤erlendirmesi
ise, kâr› art›r›c› ve sürekli k›l›c›
her fleydir. Ama bu kelimelerle
oynayarak anlam›n› çarp›t›r.
KAL‹TE= KÂR ve RANT’t›r.
VER‹ML‹L‹K=DAHA ÇOK
KÂR’ d›r. PERFORMANS=KÂRI
ARTIRAN HER fiEY’ dir.
TKY’nin etkin bir arac› olarak kullan›lan ISO; kalite sistemi, ürünleri(mal/hizmet olarak), laboratuar, test uygulamas›, istihdam politikas› olmak
üzere dört fonksiyonlu örgütleme yapar.
ISO’nun yapt›¤› örgütleme,
bir bütün olarak, en küçük birimlerden en üst yönetimlere
kadar her alanda genifl bir yönlendirme, yönetim, denetim ve
etki alt›na alma süreçleri olarak
geliflirken, ideolojik alandaki
örgütlemesi, en belirgin özellikamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
¤idir. Tüm fonksiyonlar›n› kitlelerden, özellikle iflçi ve emekçilerden, gerçek yüzünü ve hedefini saklayarak yürütür. Bu bak›mdan tehlikeli, sinsi ve ac›mas›z bir bask› ve zorbal›k yöntemi oldu¤u halde, çok sevimli
ve iyi niyetli bir ikiyüzlülükle
kitlelerin karfl›s›na ç›kar. Kitlelere kaliteli bir yaflam, dünya
bar›fl›, adalet, eflitlik, özgürlük
vaatleri ile sahte bir vizyon sunar. Dünyaya aç›lman›n gereklili¤i ve böylece dünya nimetlerinden herkesin eflit olarak yararlanaca¤› yalanlar›n› yayarak
propagandas›n› yürütür. ISO,
teknik bir standart olarak alg›lanmas› istenen, oysa devlet
yap›lar›na ve kitlelerin örgütlerine müdahale eden bir araçt›r.
Örne¤in teknoloji kelimesi, piyasaya bolca sürülen bilgisayar, cep telefonu, otomobil,
makineleflmenin art›fl› ya da
üretimde makinenin kullan›m›
gibi dar bir alana hapsedilir.
Oysa gerçek anlamda teknoloji; sosyal, siyasal, tarihsel ve
kültürel olarak, toplumlar›n
mücadele tarihinde birikmifl
tüm üretim bilgisinin toplam›d›r.
Teknolojinin geliflimi, üretici
güçlerin geliflimini tarif eder.
Buna karfl›n, TKY felsefesi içindeki teknolojinin tan›m›, en genel ifadesiyle, ideolojik bir çarp›tman›n ve yan›lsaman›n merkezini oluflturur. Örne¤in; göz
boyama vizyonu yayan bilgisayar 1950 y›l›nda tamamlanarak, üretim teknolojisinin ve bilimin hizmetine sokulmufltu.
Çip teknolojisinin sosyalist ülkelerde, toplumun ç›karlar›
amaçl› olarak kullan›m› Sovyet
ülkesinin, ABD karfl›s›nda h›zla
ekonomik ve sosyal gücünün
artmas›n›n nedeni oldu¤u bilinir, ama saklan›r. Üniversite
mezunu oran›n›n bile halk›n
%90’›na ulaflt›¤›, ulusal sorunun
tümüyle çözüldü¤ü, konut ya
da sa¤l›k sorunu diye bir sorunun hemen hiç kalmad›¤› ve
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
TKY, kar ve daha çok kar
elde etmeyi hedeflemiş ve
bu karın önündeki
engellerin kaldırılmasına
hizmet eden bir
politikadır. Toplumsal
gelişim içinde emekçi
sınıfların mücadele
tarihinin ortaya çıkardığı
tüm üretim modellerini de
içinde barındırarak
geliştirilmiş bir sömürü
politikasıdır.
geliflmenin yönü daha da ilerleyen bir teknoloji, Sovyet üretim
teknolojisi olarak ileridir. (Türkiye’ ye son y›llarda ileri teknoloji olarak sokulun ifl makineleri, bilgisayar makineleri, 50–60
y›l öncesine ait Do¤u Avrupa
ülkelerinin kullan›lm›fl makineleridir.)
Ama tüm bu say›lanlar›n,
TKY olarak dayat›lan esnek
üretim teknolojisi ile bozulmas›na yol açan bir teknolojinin
ileri gibi alg›lanmas›, tümüyle
bir kaos ve gericiliktir. Bu anlay›fl›n öteki yüzü ise, fliddete ve
barbarl›¤a baflvuru biçiminde
tezahür edecektir.
TKY’N‹N DO⁄Ufi
fiU
U VE
GEL‹fi
fi‹‹M‹
TKY’nin, sermaye s›n›f›n›n
sözcüleri, teorisyenleri, bilim
adamlar›, uzmanlar› veya ideologlar› taraf›ndan ele al›n›fl›nda, politik bir yapt›r›m ya da tekellerin bir egemenlik biçimi
de¤il de, sadece üretim teknolojisinin do¤al bir geliflimi gibi
de¤erlendirilmesi istenir.
TKY, toplumlar›n tarihsel
gelifliminin do¤al süreci içinde
ulafl›lan devletin yönetim biçimini de de¤iflime u¤ratmaktad›r. Toplumlar tarihinde devlet
flekillerinin ortaya ç›k›fl› ve ge-
liflimi, tüm tarih boyunca s›n›flar aras› mücadelenin sonucuna göre evrilir. ‹lkel Komünal
toplumdan, köleci, feodal ve
kapitalist toplumlara, günümüze kadar insan topluluklar› çok
çeflitli ve genifl bir yelpazede
de¤erlendirilebilecek mücadele
ve örgüt biçimleri ile geliflirler.
Son yüzy›ll›k bir süreç içinde; kapitalizmden emperyalizme ve oradan da sosyalizme,
son yüzy›l›n yönetim biçimlerinin içerisinde bu geliflim, kapitalist devletten, sosyalist devlet
modeline geçerek, tarihsel bir
birikime neden olmufltur. Bu birikim insan toplumunun birikimidir, bilgisidir ve de¤erlidir.
TKY, insan toplumunun bu
tarihsel ve sosyal birikimini
çarp›tarak sosyalist devlet modelinin inkâr› üstüne yükselmifltir. Ama geliflen de¤il, gerileyen bir emperyalist model
olarak ortaya ç›km›flt›r. Çünkü
TKY, esnek üretim teknolojisi
olarak, bilimi ve teknolojiyi, kapitalizmin kaosuna iter. Üretim
süreçlerinin parçalanmas› ve
esneklefltirilmesi biçimindeki
bir örgütlenme, gericili¤i içerir.
Çünkü üretimin toplumsal karakterinden h›zla kopuflu ve
özel mülkiyetle olan çeliflkisinin
h›zla artmas›n› getirir. Toplumsal geliflimin ilerlemesi, toplumsal üretimin kolektif mülkiyeti olarak örgütledi¤i dönemde ilerleme kaydedilir, kaydetmifltir, parçaland›¤› dönemde
ise gerilemektedir.
TKY’N‹N ‹LK
YAYILDI⁄I ÜLKE
NEDEN JAPONYA D I R ?
Kendini dünyan›n tek hâkimi olarak ilan eden ABD’de
1946 y›l›nda, ABD Savunma
Bakanl›¤›na ba¤l› Savafl Dairesi Pentagon’un talebi ile Masachusset Teknoloji Enstitüsü
(MIT)’ne bir görev verilir. MIT,
savafl esnas›nda Avrupa ve
Rusya’dan kaç›r›lan bilim
toplam kalite
85
adamlar›n›n topland›¤› bir temerküz kamp›d›r. Ayn› zamanda küreselleflmenin felsefesinin
mikro ve makro düzeyde ekonomisiyle birlikte gelifltirmek
üzere Dr. Deming baflkanl›¤›nda bir ekip kurdurularak, yeni
bir mit, bir ilah, din yarat›lmak
istenir. ‹flte bu yeni ve efsunlu
dinin ad› “kalite”dir. Dokunulmaz, karfl› konulmaz, sadece
önünde sayg›yla boyun e¤ilir.
Dr. Deming ve ekibi, 5 y›l
süren bir laboratuar çal›flmas›
sonucunda ve bugünün TKY’ne
iliflkin kuram ve kurallar zinciri
olan tezlerini gelifltirirler. Felsefesini kurgulad›klar› ve yönetim
biçimi olarak iflletmeleri ve kurumlar› belli kurallara ba¤lad›klar› teknolojilerini yaymak üzere ise önce Japonya’y› ve ekonomik olarak ona ba¤l› birkaç
ülkeyi seçerler.
Yenik Japonya, teslim antlaflmas›na silahs›zland›r›lmay›
kabullenerek imza atar. ABD
ise, silahs›z ve savunmas›z b›rakt›¤› bu ülke topraklar›nda,
TKY uygulamalar›n›n aç›k laboratuar›n› kurar. Bu laboratuar, sosyal ve ekonomik bir deney tahtas›na dönüfltürdü¤ü
Japon halk›n›n üstünde, atom
bombas›ndan daha güçlü bir
etki b›rak›r. Ve Japon halk›,
dünyaya egemenlik hayallerini,
ABD’nin ekonomik ve politik
gölgesinde sürdürmek üzere,
tüm gücüyle çal›flmaya bafllar.
Dünyaya yay›lan Japon mucizesi benzeri kitaplarla, oyuncak, elektronik alet ve cihazlar,
çip ve otomobil, bilgisayar teknolojisindeki geliflmelerle birlikte, Japon ordusunun giremedi¤i köfle-bucaklara, oyuncak
bebekler eflli¤inde çip teknolojisi ile girmeye bafllar.
Japonya, Tayland, Filipinler,
Endonezya, Kamboçya gibi birkaç ülkede Dr. Deming ve ekibi
seminerler vererek ve özellikle
iflçileri ikna ederek, TKY’ye iliflkin yöntemlerinin felsefesini
yaymaya çal›fl›rlar. Bu felsefe-
86 toplam kalite
nin Japon halk›n›n özelliklerine
göre uyarlanmas›, uygulamaya
geçilmesi 10 y›l› bulur.
Böylece TKY projesi, Japon
halk›n›n boyun e¤erek her denilene kanan ve biat eden yap›s›na uygun bir model olarak
gelifltirildi. Ama ortaya ç›k›fl›ndan sonraki 50 y›ll›k süreç içinde dünyan›n di¤er ülkelerine
özellikle Avrupa’ya, Asya’ n›n
öteki ülkelerine ve güney Amerika ülkelerine ad›m bile atamad›.
Çünkü 45’ler sonras›, yaklafl›k 50 y›ll›k bir süreç boyunca,
dünyada baflka bir rüzgâr esiyordu; sosyalizm rüzgar›.
O dönemde yay›lma olanaklar› yoktu. Çünkü sosyalizmin
zaferi, tüm dünya halklar›n›n
umudu haline gelmiflti ve emperyalist yay›lmac›l›¤›n dolay›s›yla TKY’ nin önünü kesiyordu.
Hem ekonomik, hem de
sosyal alanlarda h›zla kalk›nan
ve geliflen bir üretim teknolojisi
olan sosyalist üretim teknolojisi
karfl›s›nda kapitalist ülkeler,
önemli mevzi kayb›na u¤rad›lar. Baflta ABD olmak üzere,
kapitalist devletler, kaç›n›lmaz
olarak sosyalizme geçmek isteyen tüm halklara tavizler vermek üzere, sosyalist ülkelerdeki eflit ve özgür geliflime benzer
politikalar gündeme getirmek
zorunda kald›. Bu politika ile
kapitalist ülkelerdeki iflçi ve
emekçilere çeflitli haklar›n ve
özgürlüklerin tan›nd›¤›, ücretlerde ve sosyal kazan›mlarda
sosyalist ülkelere benzer olanaklardan yararland›rma gibi
bir uzlaflma ile dengeler korunuyordu. Sendikalar kurduruluyor, ulusal kalk›nmalar›nda dolayl› ve çok k›smi bir bask› ile
destek olmaya çal›fl›l›yordu.
Sosyal devlet imaj› alt›nda, halk›n temel ihtiyaçlar›n›n devlet
taraf›ndan karfl›land›¤› bir teknoloji ve hukukla uzlaflma yarat›l›yordu. “Yeter ki siz sosyalizme geçmeyin, biz size sosya-
lizme özgü hak ve özgürlükleri,
olanaklar› sa¤lar›z”, diyen bir
politikayla halklar›n karfl›s›na
ç›kmak zorunda kald›lar.
TÜR K‹ YE’ DE T KY
24 Ocak 1980 kararlar› ile
Türkiye’de Turgut Özal ça¤a
ayak uydurmayla bafllar. Devletin yönetimi alt›ndaki kamu
iflletmelerinin tümü Özellefltirme ‹daresi’ne verilerek parçalanma ve özelleflme ifllemi yürütülmeye bafllan›r. Bireycilik
k›flk›rt›lmaya ve özgürlük söylemleri parlak vaatlerle piyasa
yapmaya bafllar.
1980–2000 y›llar› aras› tekeller aç›s›ndan tam bir özgürlük içerir. Dolay›s›yla TKY, görünen tüm masum parlak söylem ve görünüflüne karfl›n çok
sinsi ve ac›mas›z bir sald›r›
yöntemi oldu¤u ve faflizmin
gerçek yüzüyle ortaya ç›k›fl›n›n
bir ifadesi iken, bugün bile sadece, sanayideki teknolojinin
do¤al bir sonucu imifl gibi alg›lanmakta ve genel kabul görmektedir.
Türkiye’de özellikle 1990
sonras› TKY’nin Japon versiyonu olan KA‹ZEN, sürekli gelifltirme anlam›nda, teknolojiyi
gelifltiriyorum diyen bir misyonerler ekibi taraf›ndan yayg›nlaflt›r›l›r. Çeflitli dünya tekellerinin çeperinde çal›flan uzmanlar,
baflta Devlet Planlama Teflkilat›
(DPT)’de kalk›nma planlar›na
müdahale etmek üzere, tüm
devlet dairelerine konuflland›r›l›r.
ABD tekellerinden General
Ford ve Japon Tekeli Toyota,
Türkiyeli iflbirlikçileri Sabanca
ve Koç vas›tas›yla, Ford-Koç,
Toyota-Sa görüntüsü ile bir 盤›r bafllat›rlar. Türkiye’ye teknolojik devrim getirdikleri, ça¤a uygun ad›m atmal›y›z söylemleriyle, büyük ve göze batan iflletmelerini KAL‹TE e¤itimlerine açarlar. Arçelik ve
Brisa’ ya, Ford’un ve Toyokamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
ta’n›n, dolay›s›yla ABD’nin ve
Japonya’n›n bayraklar› dikilir.
Kalite e¤itimi asl›nda tekellerin yönetimi olan Toplam Kalite Yönetiminin yay›lmas› için
öncelikle kalite felsefesinin yay›lmas›n› amaçlar. Girdi¤i yerde iflçi ve emekçilerde, bir önyarg›, bir yan›lsama yaratmak
ve kendine biat ettirmek üzere
bunu çok parlak söylevlerle ve
imajlarla yapar.
‹flyerlerine veya kurumlara
giren kalite e¤itimlerinin ilk ad›m›, kalite uzmanlar› taraf›ndan.
kaliteye iman olarak verilmeye
bafllar. Oysa as›l amaçlar› bir
imaj yaratmak ve yeni bir sistem veya yeni bir yönetim biçimine iliflkin yapt›r›mlar›n ve uygulaman›n önünü açmakt›r.
Küçük ve orta ölçekli sanayi
iflletmeleri, ISO almazsan ihale
vermem diyen devlet kurumlar›n›n bask›s›yla ISO almaya
zorlan›r. Ama ISO almak, hem
çok masrafl›, hem de s›n›f›n›n
yap›s›na uygun de¤ildir. Ama
göstermelik de olsa birçok flirket, ISO almaya çal›fl›r. Propaganda ve yalan üstüne yürütülen imaj politikas› katlanarak
pompalanmaya devam edilir.
PERFORMANS
TKY ‘nin uygulanmas›nda
çal›flan›n verimlili¤i, performans› önemli bir yer teflkil
eder. Sistemin uygulanabilirli¤i
için performans ölçütleri devaml› göz önünde bulundurulmak zorundad›r. Burada öne ç›kar›lan ise vas›fl› çal›flan olma
durumudur. Bunun için gerekli
e¤itim vs. çal›flmalar›na tâbi tutulma ile iflyerinin performans›
dolay›s›yla çal›flan›n performans›na ba¤l›d›r.
‹flçiler aç›s›ndan uygulanan
pratik örnekte; iflçinin performans›n›n de¤erlendirilmesindeki öznel kriterler, ücret art›fllar›n› veya yükselmeyi belirledi¤inden, yönetim iflten ayr›lmas›n› istedi¤i bir iflçiye düflük
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
prim vererek onu bezdirme, yola getirme veya ayr›lmaya zorlama flans›na sahiptir. Ayr›ld›¤›
zaman iyi bir alternatifin olmamas› iflçileri yönetim onay›n› ve
be¤enisini kazanmak için sürekli çaba göstermeye itmektedir.
Dolay›s›yla, Japonya’da oldu¤u gibi, iflçilerin firmaya
ba¤l›l›klar›nda ve yüksek çal›flma motivasyonunda asl›nda ifl
güvencesinin de¤il, sosyo-ekonomik koflullar›n zorlay›c›l›¤›n›n son derece büyük etkisi oldu¤u aç›kt›r. Bu yüzden iflçiler
gelifltirdikleri
yeteneklerini
emek pazar›nda satma olana¤›ndan yoksun b›rak›lm›fllard›r.
Vas›fl›l›k bu anlamda iflçi için
bir de¤iflim de¤eri olma özelli¤ini de yitirmifltir.
Kapitalist üretim tarz›n›n do¤as› gere¤i, sermaye, emek sürecinde art›k de¤er üretimini
mümkün oldu¤unca artt›rmaya
çal›fl›r. Bunu gerçeklefltirmenin
bir yolu, bilindi¤i gibi, üretim
süresinin ya da çal›flma saatlerinin mümkün oldu¤unca uzat›lmas›d›r. Ayr›ca görevler tam
olarak tan›mlanmam›fl, çok çeflitlenmifl ve fonksiyonel olarak
esneklefltirilmifl oldu¤u için, çal›flma sürelerinin de belirlenmifl
ve kesin bir bafllangݍ ve bitifl
noktalar› yoktur.
Ekip çal›flmas› hem üretim
sürecinde yürütülen faaliyetlerin tek bafl›na de¤il, ekip halinde yürütülmesi anlam›nda,
hem de grup odakl›, gönüllü
olarak sürdürülen kalite çemberleri türü faaliyetler anlam›na
gelmektedir. Ekip çal›flmas›n›n
daha önce ele ald›¤›m›z iflletmecilik yaklafl›m›yla öne sürülen avantajlar›n›n ötesinde,
emek aç›s›ndan ne gibi yans›malar› oldu¤unu irdelemeye
çal›flal›m.
Bu çal›flma modelinde grubun kendine özgü görev da¤›l›m› yap›yor olmas›, ekip eleman›na zaman aç›s›ndan k›smi bir
ba¤›ms›zl›k yaratmas›, yani ifl-
çinin görece hareket serbestîsi,
emek sürecinde k›smi bir kontrol anlam›na gelebilece¤i düflünülse de, yönetimce belirlenmifl günlük üretim kotalar›,
emek aç›s›ndan kazan›m gibi
görünen bütün bu avantajlar›
anlams›zlaflt›rabilmektedir.
Di¤er yandan, üretimdeki
ekip çal›flmas› ve rotasyon, iflçiden beklenen ifllerin tan›mlar›n› ve ifl s›n›fland›r›lmas›n› tamamen önemsizlefltirmekte, bu
da yönetimi iflçilere ifl vermekte ya da görevlendirmede özgür
k›lmaktad›r. Bu yolla, davran›fllar› be¤enilmeyen, yeterince
özverili çal›flt›¤›na inan›lmayan
iflçiler en berbat ifllerle görevlendirilebilmekte ve istifaya
zorlanabilmektedir.
Kalite çemberleri ekipleri
içinde iflçiler, yönetimin benimseyebilece¤i, üretim sürecini
iyilefltirici ve gelifltirici önerilerde bulunmaya teflvik edilirken,
kendilerini de gelifltirmeleri ve
yeni ifller ö¤renmeleri için cesaretlendirilmektedir. Yeni beceriler kazanmak, iflçilerin ücret skalas›n› da etkilemekte,
ayn› ifli yapan iflçiler aras›nda
di¤er ifllerle ilgili daha fazla bilgi ve beceriye sahip olan›n, daha yüksek ücret almas›na yol
açmaktad›r.
Ayr›ca ücretlendirme sisteminin k›dem esas› ile birlikte
personel de¤erlendirmesine
dayand›r›lmas›, ekip içinde iflçilerin kendini öne ç›karmaya
çal›flmas›na yol açmakta, bu
da hem ekipler aras› rekabete,
hem de ayn› ekip içindeki iflçilerin birbirleri ile rekabet etmeleri ve yar›flmalar› sonucunu
do¤urmaktad›r. Böylece de, bir
yandan ayn› ifli yapan iflçiler
aras› dayan›flma parçalanmakta, öte yandan sendikalar›n belli ve eflit bir ifl için ücret pazarl›¤› yapmalar› zorlaflmaktad›r.
Burada emek aç›s›ndan çok
önemli olan nokta, ekipte ifle
gelmeyen oldu¤unda ekipteki
di¤er iflçilerin daha fazla çal›flatoplam kalite
87
rak kotay› doldurmak zorunda
olmas›, ekip arkadafllar›n›n birbiri üzerinde bask› oluflturmas›na yol açarak iflçiler aras› dayan›flmay› tamamen ortadan
kald›rmas›d›r.
Ülkemizde ise birçok kamu
kurumunda kendi çap›nda performans ad› alt›nda yürütülse
de sistematik olarak tüm kamuda tam anlam›yla oturmufl,
kriterleri oluflturulmufl bir model söz konusu de¤ildir. fiu an
da Gelir ‹daresi Baflkanl›¤› bünyesinde, pilot uygulama olarak,
Ankara Vergi Dairesi Baflkanl›¤›na ba¤l› Vergi Dairesi müdürlüklerinde 2007 Mart ay›ndan
itibaren ay›n vergi dairesi seçimi ile sonuçlanan ayl›k dönemler itibariyle performans ölçme
ve de¤erlendirme uygulamas›
bafllat›lm›flt›r. Bunun ad› da kamudaki ilk uygulamalardan
olan Performans Esasl› Yönetim Modeli (PEYM)’dir.
PEYM ile vergi daireleri aras›nda geliflme sa¤lanmas›na
yönelik rekabet ortam› yarat›lmas›, baflar›y› ve kiflisel geliflimi özendiren bir ortam oluflturulmas› böylece mükelleflere
daha kaliteli hizmet sunmak
üzere Ankara Vergi Dairesi
Baflkanl›¤›’n›n toplam performans›n›n yükseltilmesi amaçlanmaktad›r.
Uygulama ile 2007 Mart
ay›ndan bu yana, vergi daireleri içinden adalet ve tarafs›zl›k,
az maliyet, gönüllü uyum, yüksek kalitede hizmet, saydaml›k,
hesap verebilirlik, kat›l›mc›l›k,
verimlilik, etkililik ve mükellef
odakl›l›k temel ilkelerine göre
ay›n vergi dairesi seçimi yap›lmaktad›r.
Gelir ‹daresi Baflkanl›¤›n›n
2007-2009 Dönemi Stratejik
Plan›nda, çal›flanlar›n en yüksek standartta hizmet verecek
flekilde gelifltirilmelerinin hedeflendi¤i, bu amaçla modern
e¤itim yöntemleri kullan›laca¤›,
tüm personele yönelik olarak
yöneticilerin ve çal›flanlar›n ve-
88 toplam kalite
Performans belirlemede
demokratik bir yanılsama
yaratılır gibi görülsede
bundan sonraki süreçte
kamuda çalışanların kendi
aralarında rekabete
zorlanacağı, her çalışanın
performansını üst düzeye
çıkarmayı hedeflerken,
yoğun iş yükü süresinin ne
zaman sona ereceğini
kestiremeyeceği bir sürece
doğru gidiyoruz.
ç›karmay› hedeflerken, yo¤un
ifl yükü alt›nda ezilece¤i, dolay›s›yla iflin bitirilmesi önceli¤i
ile çal›flma süresinin ne zaman
sona erece¤ini kestiremeyece¤i
bir sürece do¤ru gidiyoruz.
Önceki anlat›mlar›m›zda ortaya koydu¤umuz çal›flma koflullar›ndaki yan›lsamalar›n tahribatlar›n› yaflamamak için
flimdiden sendikalar› etkisiz hale getirmeyi hedefleyen bu
TKY- PERFORMANS uygulamas›na karfl› mücadeleyi yükseltelim.
rimlili¤ini ve ifl sonuçlar›n› tam
olarak belirleyebilmesi, çal›flanlar›n katk›lar›n› adil, sistemli ve ölçülebilir bir yöntemle de¤erlendirebilmeleri için gerekli
prosedürlerin belirlendi¤i, her
fonksiyonun ve her seviyedeki
çal›flan›n görev sorumluluk tan›mlar› ile ifl tan›mlar›n›n aç›k
olarak yap›ld›¤› performans
ölçme ve de¤erlendirme sistemi oluflturulaca¤› öngörülmüfl
bulunmaktad›r.
Performans›n ölçülmesinde
gözleme dayal› performans k›staslar›n›n belirlenmesi ve sonuçlar›n de¤erlendirilmesinde
“tepeden” (çal›flan›n üstü yönetici veya yöneticilerden), “afla¤›dan” (çal›flan›n maiyetinde
bulunan kiflilerden), “yandan”
‘çal›flan ile ayn› düzeydeki di¤er ifl arkadafllar›ndan görüfl
al›nmas› konusunda de¤iflik
yaklafl›mlar mevcuttur.
Vergi Daireleri için 34 adet
ölçülebilir performans kriteri
belirlenmifl ve bu kriterler için
toplam 100 puan olacak flekilde tavan puanlar verilmifltir.
Sonuçta performans belirlemede demokratik bir yan›lsama yarat›l›r gibi görünse de
bundan sonraki süreçte kamuda çal›flanlar›n kendi aralar›nda
rekabete zorlanaca¤›, her çal›flan›n performans›n› üst düzeye
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
YEREL YÖNET‹MLERE
GENEL B‹R BAKIfi
Yerel yönetim dendi¤inde
günümüzde ilk bak›flta belediyeler akla gelmektedir. Hâlbuki
ülkemizde il
özel idareleri
ve muhtarl›klar gibi resmi
organlar d›fl›nda dernek,
vak›f vs. statüsünde oluflmufl yerel yönetim hizmeti
yürüten birçok tüzel kiflilik mevcuttur.
Hanifi Sağlam
Tümbel-Sen
İstanbul 3 Nolu
Şube Eğitim
Sekreteri
Yerel Yönetim Ne dir?
En genel
anlam›yla;
belirli bir bölgede oturan insanlar›n yerel ihtiyaçlar›na karfl›lamak, yerel anlaflmazl›klar› gidermek amac›yla oluflturduklar› gönüllü ya da zorunlu oluflumlard›r. Ancak geliflen dünya
ile beraber yerel yönetim kavram› da günümüze de¤in de¤iflime u¤ram›flt›r. Günümüzde
yerel yönetim nedir sorusuna
verece¤imiz cevap k›saca flöyledir: yerel yönetimler co¤rafi
s›n›rlar› yasalarla belirlenmifl,
yönetimlerinin seçimlerle belirlendi¤i, belirli oranda iktisadi
gelirleri olan, merkezi yönetimlerin denetimine tabi yörenin alt
yap›, kültürel ve sosyal sorunlar›na çözüm üreten oluflumlard›r.
Tarihsel Geliflfliimi ‹le
Yerel Yönetimler
Yerel yönetimlerin tarihsel
kesit içersinde ilk ortaya ç›kt›¤›
dönem 12. yüzy›la dayanmaktad›r. Ancak o dönemde ortaya
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
ç›kan yerel yönetim uygulamalar› bugünkü yerel yönetim uygulamalar›ndan çok farkl›d›r. O
dönemde oluflan yerel yönetimler merkezi yönetimlere alternatif olarak ortaya ç›km›flt›r. Merkezi yönetimlerin ihmal ya da
inkâr etti¤i kimi sorunlar› yerel
yönetimlerce çözümlenmesi ihtiyac›ndan ortaya ç›km›fllard›r.
Bu oluflumlar›n birço¤u yine tarihsel kesit içerisinde merkezi
yönetimlerinin müdahaleleri ile
sonland›r›lm›flt›r. Bu merkezi
müdahaleler sonucunda da¤›t›lan yerel yönetimlerin yeniden
oluflturulmas› ise yüzy›llar sonra
gerçekleflmifltir. Ancak bu yeni
gerçekleflme merkezi iktidarlara
ra¤men de¤il merkezi iktidarlar›n inisiyatifleri ile oluflmufltur.
Yani yeni dönemde yerel yönetimler merkezi yönetimler taraf›ndan yukar›dan afla¤›ya do¤ru
oluflturulmufltur.
GÜNÜMÜZDE YEREL
YÖ N E T ‹ M L E R ‹ N
OLUfi
fiU
UMU
12. yüzy›lda merkezi iktidarlar›n (‹mparatorluk, padiflahl›k,
derebeylik vs.) müdahalesi sonucu da¤›t›lan yerel yönetimlerin yeniden oluflumunun yüzy›llar sonra gerçekleflti¤ini daha
önceki sat›rlarda belirtmifltik.
Kimi kaynaklara göre özellikle
Bat› Avrupa’da bu oluflumlar
befl yüz- alt› yüz y›ll›k geçmifle
sahiptir. Yerel yönetimlerin yeni
dönemde olgunlaflma süreci ise
sanayileflme dönemi olan 17.
yüzy›la denk gelmektedir. Bu
y›llardan itibaren birçok ülkede
yerel yönetimlerle ilgili yasal ve
anayasal düzenlemeler yap›lm›flt›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u
döneminde ilk tüzel oluflum
1854 y›l›nda ‹stanbul fiehremaneti’nin kurulmas›d›r. Hüküme-
tin önerisi ve padiflah›n onay› ile
12 kiflilik bir yerel meclis oluflturulmufltur. ‹stanbul fiehremaneti meclisinin oluflumuna bak›ld›¤›nda merkezi yönetimden
ne kadar ba¤›ms›z olabilece¤i
de rahatl›kla anlafl›lacakt›r. Fakat 1921 y›l›nda yerel yönetimlerle ilgili yap›lan düzenlemelerde yerel yönetimlere genifl yetkilerin verildi¤i görülmektedir.
Ancak 1930’lu y›llarda yerel
yönetimlerle ilgili çok daha
kapsaml› düzenlemeler yap›ld›¤›n› görmekteyiz. Bu düzenlemeler özgürlükler yerine daha
çok daralt›c› ve yasaklay›c› bir
muhteva içermektedirler. 1963
y›l›nda ç›kar›lan bir yasa ile de
Türkiye genelinde belediye baflkanlar›n›n seçimle ifl bafl›na gelmeleri sa¤lanm›flt›r.
Bugün dünya üzerinde çeflitli yerel yönetim modeli uygulamalar› mevcuttur. Ancak biz
yerel yönetim modellerini dört
ana bafll›kta toplayabiliriz.
1.Güçlü belediye baflkan›
modeli,
2.Belediye meclisi-profesyonel yönetici modeli,
3.Güçlü belediye meclisi
modeli
4.Küba modeli.
Bu uygulamalarla ilgili daha
genifl bilgileri ileriki sayfalarda
aktaraca¤›z. Öncelikle günümüze de¤in yerel yönetimlerin
(belediyelerin) say›sal geliflimi,
mevcut yerel yönetim yasalar›
ve yerel seçimlerle oluflan zorunlu yönetim organlar›na de¤inelim.
Belediyelerin Say›sal
Da¤›l›m›
2008 y›l›nda yap›lan bir yasal düzenleme ile nüfusu
2000’in alt›nda olan belediyeleyerel yönetimler
89
rin, belediyelik statüsü düflürülünce Türkiye genelindeki belediye say›s› 2103’e düfltü. Ancak belediyelikten düflürülen
yerleflim birimi yetkililerinin açt›klar› davalar sonucunda, birçok yerleflim yeri hukuksal yollardan belediye seçimlerine girme hakk› elde etti. 29 Mart
2009 tarihinde yap›lan yerel
seçimlere kat›lan belediye say›s›n›n 2856 oldu¤unu görmekteyiz.
1.
cumhuriyetten
önce
421
3.
1960
995
2.
4.
5.
6.
7.
1950
1970
1980
1994
2008
628
1303
1725
2700
3225
Günümüz Türkiyesi’ne
Yerel Yönetimlerle ‹lgili
Yasalar
1. 5393 say›l› belediye kanunu,
2. 5216 say›l› Büyükflehir
belediye kanunu
3. 4077 say›l› tüketicinin korumas› hakk›nda kanun
4. 4207 say›l› tütün mamullerinin zararlar›n›n önlenmesi
ve kontrolü hakk›nda kanun
5. 5326 say›l› kabahatler
kanunu
6. 3194 say›l› imar kanunu
7. 394 say›l› hafta tatili
kanunu
8. 775 say›l› gecekondu
kanunu
9. 442 say›l› köy kanunu
Ayr›ca bu yasalar d›fl›nda il
özel idaresi yasas› ve bu yasalar çerçevesinde ç›kart›lan birçok tebli¤ ve yönetmelik bulunmaktad›r.
90 yerel yönetimler
Yasa ve Y önetmeliklere
Eleflflttirel Bir Yaklaflfl››m
Yerel yönetim iflkolunun bir
hizmet iflkolu oldu¤unu biliyoruz. Ancak belirtilen yasa ve
yönetmeliklere bak›ld›¤›nda
genel mant›k olarak hizmet yerine s›n›rland›rma ve yasaklama mant›¤›n›n egemen k›l›nmaya çal›fl›ld›¤› görülecektir.
Bu yönüyle yasal düzenlemeler
yeni hizmet üretmeye ve özgürlükler getirmeye de¤il, mevcut
uygulamalar› denetim alt›na alma görevi görmektedir. Merkezi düzeyde ç›kart›lan yasa ve
yönetmeliklerde oldu¤u gibi.
YEREL
YÖNET‹MLERDE
KADRO ‹ST‹HDAMI
Yerel yönetim iflkolunda asil
unsur olarak memur (belediye
emekçisi) ve iflçi kadrosunda
çal›flan bulunmaktad›r. Ancak
özellikle son yirmi y›lda yap›lan
yasal de¤ifliklikler ve uygulamalar sonucunda birçok belediyede memur ve iflçi çal›flan›
toplam› genel çal›flanlar içerisinde az›nl›¤a düflmüfl durumdad›r. Bunun bir nedeni, mevcut yasalara göre belediyelerin
toplan personel giderlerinin belediye bütçesinin %30’unu geçmemesidir. Di¤er ve önemli neden ise özellefltirmeler sonucunda tafleron uygulamas› ve
hizmet sat›n al›nmas› yönteminin benimsenmesidir. Bugün
birçok belediye yöneticisi aç›s›ndan bu uygulama bir rant ve
ç›kar uygulamas› olmufltur.
Yüzlerce kadrolu iflçisi olan birçok belediyen, temizlik, park
ve bahçeler, ulafl›m, altyap› gibi birçok hizmeti tafleron firma,
müteahhitlik ya da hizmet sat›n
alma yöntemiyle gerçeklefltirmektedir. Tafleron firmalarda
çal›flt›r›lan iflçilerin tamam›
sendikas›z çal›flt›¤›ndan düflük
ücretlerle
çal›flt›r›lmaktad›r.
Hâlbuki yap›lan bu hizmetler
için belediye bütçelerinden hat›r› say›l›r büyüklükte ödemeler
yap›lmaktad›r.
BELED‹YE
BAfi
fiK
KANLARININ
SEÇ‹MLE ‹ fi
fiB
B A fi
fiII N A
GELD‹K LER‹ 1 9 6 3
YILINDA BU YANA
Y ÖN E T ‹ M
ANLAY I fi
fiL
LARI
Hemen belirtelim ki 60’l› y›llarda belediye kavram› pek de
kamuoyunda bilince ç›kar›lamam›flt›. Bu dönem belediyelerin genel anlamda merkezi yönetimlerin gölgesinde kald›¤›
dönemler oldu. 70’li y›llarda ise
özellikle büyükflehirlerdeki belediye uygulamalar› ön plana
ç›kt›. Özellikle ‹stanbul, Ankara
ve ‹zmir gibi Büyükflehirlerde
CHP’li belediye baflkanlar› vard›. Kendine sol, devrimci, demokrat diyen örneklerin de uygulama ve belediyecilik anlay›fllar› çok farkl›l›klar getirmedi
ve varsa da olumluluklar, sürekllilik ve düzenlilik arzetmedi.
12 Eylül 1980’e gelindi¤inde
ise askeri cunta di¤er demokratik kitle örgütlerine yapt›¤›, antidemokratik uygulamalar› devletin resmi organlar› olan belediyelere de yapm›flt›r. Seçimlerle
iflbafl›na gelen belediye baflkanlar›n›n tümü görevden al›nm›flt›r.
Hatta bununla da kal›nmam›fl
bu baflkanl›klara ba¤l› birçok birim müdürü de görevden al›nm›flt›r. Görevden al›nanlar›n yerine emekli valililer-emekli askerler atanm›flt›r. Yaklafl›k 4 y›l
belediyeler bu kadrolarla yönetilmifl önemli ölçüde tasfiyeler
yaflanm›flt›r. Hak ve hukuk kavram› bu dönemde tamam› ile rafa kald›r›lm›flt›r.
1983 y›l›nda merkez hükümeti oluflturan ANAP ile gidilen
1984 y›l› yerel seçimlerinde ise
birçok belediyede ANAP’l›Özal’l› y›llar bafllam›flt›r. Baflta
büyükflehirler olmak üzere birkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
çok belediye bu dönemde
ANAP’›n iflbirlikçi tekelci politikalar›yla yönetilmifltir. 12 Eylül’ün getirdi¤i depolitizasyon
sürecine ANAP’›n serbest piyasac› süreci de eklenince bu dönemde (1984–1989) ifl bilir-ifl
bitirir belediyecilik anlay›fl›
egemen k›l›nm›flt›r. Dönemin
baflbakan› Turgut ÖZAL’›n “Benim memurum iflini bilir.” Söylemi belediyelerde de önemli
ölçüde hayat bulmufltur. Yolsuzluklar ayan-beyan yap›l›r
duruma gelmifltir. ‹flin özeti
merkezden yerele böyle bir süreç empoze edilmifltir.
1989 seçimlerine gelindi¤inde ise baflta ‹stanbul, Ankara
ve ‹zmir olmak üzere birçok belediyede sosyal demokrat söylemli SHP’yi görmekteyiz. iktidar›n› do¤urmufltur. Ancak
söylem ne kadar keskin ve
“halkç› “ görünse de ba¤›ml› ve
iktidarlar›n iflbrlikçi- tekelci
bak›fl›ndan kopuk olmayan yerel yöneticilikler, halktan uzak
politikalar ve 1994 yerel seçimlerine gelindi¤inde halk›
farkl› aray›fllara yönelmifltir.
Ayn› süreç içerisinde merkezi
düzeyde iktidarda bulunan
DYP-SHP koalisyonunun da
halk›n aray›fl› üzerinde önemli
ölçüde etkisi olmufltur. Bu dönemde Türkiye genelinde yaflanan infazlar, gözalt›nda kay›plar, köy yakmalar ve boflaltmalar, toplu katliamlar, yerleflim
birimlerinin
bombalanmas›,
Kürt sorununa inkâr ve imha
mant›kl› yaklafl›m, Sivas Katliam›na seyirci kal›nmas›¸ ‹stanbul Gazi Mahallesinde yaflanan
halk hareketinin üzerine devletçe rastgele atefl aç›lmas› vb.
olaylar 1994 yerel seçimlerinde
halk›n tercihini sosyal demokrat çizgideki partilere kullanmamas›nda önemli etken olmufltur.
1994 yerel seçimleriyle beraber ise Türkiye genelinde belediyelerde Refah Partili belediyeler dönemi bafllam›flt›r. RPkamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Fazilet-Saadet-AKP’li muhafazakâr anlay›fl, o dönemden bu
yana belediyelerdeki egemen
iktidar›n›
sürdüregelmifltir.
“Kimsesizin kimi”, “adil düzen”
söylemleriyle iflbafl›na gelen bu
anlay›fl›n ilk uygulamas› ise birçok yerde iflçileri iflten ç›kartmak olmufltur. Bu anlay›fl di¤erlerinden çok daha farkl›, çok
daha uzun vadeli yaklafl›mlarla
iktidara oturmufltur. Amaçlar›
tüm organlar›yla belediye yönetimlerini ele geçirmek olmufltur. Bu konuda bask›, sürgün, tehdit, y›ld›rma gibi birçok
uygulamaya
baflvurmufltur.
Sendikal› çal›flanlar ve sendika
yönetici ve temsilcilerine sald›r›lar yo¤unlaflm›fl kendilerine
yandafl sendikac› kültürü gelifltirilmifl ve sendikalar kurulmufltur. Tüm ümit tacirli¤ine, din
eksenli söylemlere, muhalif
hayk›r›fllara ra¤men bu çizgi iktisadi uygulamalar yönünden
kendinden öncekiler gibi bir
çizgi izledi. Tafleron uygulamas›, yolsuzluk, rant ve ç›kar elde
etme uygulamalar› artarak devam etti. 2002 y›l›nda merkezi
iktidar› da ele geçiren bu siyasal çizgi sald›r›lar› merkezi düzeyde de yo¤unlaflt›r›p genellefltirdi. Halk karfl›t› politikalar
merkezi düzeyde de hayata geçirildi. Din simsarc›l›¤› yaparak
belediye baflkanl›¤›na gelen
dönemin ‹stanbul Büyükflehir
Belediye Baflkan› Recep Tayip
ERDO⁄AN’›n ilk uygulamalar›ndan birisi ‹stanbul Karacaahmet’te bulunan bir dini ibadethaneyi bir gece yars› dozerle
y›kma giriflimi olmufltur. Merkezi düzeyde iktidar› ele geçiren bu muhafazakâr çizgi uluslar aras› düzeyde de tüm söylemlerinden vazgeçti. Bafl›n›
ABD’nin çekti¤i emperyalizmle
kol kola politikalar yürüttü.
Türkiye topraklar› üzerinde,
ABD ve Irak’› iflgal koalisyonu
askerlerinin Irak’a girmelerini
sa¤layacak teskerenin meclisten geçirilmesi için AKP hükü-
metinin yürüttü¤ü yo¤un kampanya sonucunda AKP’li 250
milletvekili tezkereye evet oyun
kullanm›flt›r. Bu örnek muhafazakâr çizginin merkezi düzeyde
emperyalizme ne kadar ba¤›ml› hareket etti¤inin somut bir örne¤i olmufltur.
1999–2009 aras› dönemin
yerel yönetimlerde farkl› bir geliflimi de HADEP-DEHAP-DTP
çizgisinin yükselen bir grafik
paralelinde oylar›n› artt›rarak
kazand›¤› belediye say›s›n› ço¤altmas›d›r.
29 Mart 2009 yerel seçimleri ise daha çok bir genel seçim
havas›nda geçmifl genel belediyecilik uygulamalar› fazlaca
gündeme getirilmemifltir. Ülkemizde yaflanan birçok anti-demokratik uygulama inkâr edilmifl, es geçilmifl, görmemezlikten gelinmifltir. Sömürü sisteminin her geçen gün yo¤unlaflt›¤› a¤›r bir kriz döneminde %83
oran›nda kat›l›mla yap›lan bu
seçim birçok s›n›fsal tart›flmay›
da gölgede b›rakm›flt›r.
NASIL B‹R
Y ER E L Y ÖN E T‹ M ?
Elbette bizler aç›s›ndan ideal
olan halklar›n eflit ve özgür olarak bir arada yaflad›¤›, sömürünün ve zulmün olmad›¤›, halk›n
gerçek anlamda iktidar› elinde
bulundurdu¤u, tam ba¤›ms›z
bir yerel yönetim modeli oluflturmakt›r. Bu olmas› gerekendir. Ancak iliklerine kadar emperyalizme ba¤›ml›, her türlü
anti-demokratik uygulamalar›n
yafland›¤› bu dönemde yerel
yönetimlerin k›smen de olsa
demokratikleflmesini sa¤lamak
mümkün müdür? Burada bu
sorunun cevab›n› arayaca¤›z.
Yukar›daki sat›rlarda yerel yönetimlerle ilgili yasalar, seçim
takvimi, personel istidam›,
mevcut uygulamalarla ilgili birçok örnek vermifltik. Bir de
bunlara ilaveten seçim döneminde yaflananlar› ekleyebiliriz.
yerel yönetimler
91
Örne¤in belediye baflkan adaylar›n›n, belediye meclis üyesi
adaylar›n›n adayl›k belirleme
süresinde yaflananlar› bir hat›rlayal›m. Bu belirlemeler birçok
partide birkaç kiflinin iki duda¤›
aras›ndad›r. Bu ifle yak›ndan tan›kl›k edenler adayl›k belirleme
sürecinde astronomik oranda
parasal rakamlar›n döndü¤ünü
iyi bilmektedirler. Tabi kamuoyu taraf›ndan bilinen adayl›k
ücretlerini kastetmiyoruz. Yine
seçim döneminde yap›lan astronomik harcamalar, bu ifle
ayr›lan bütçelerin büyüklü¤ü
bunun karfl›s›nda oluflan beklentinin de büyüklü¤ünü göstermektedir. Yüz binlerce iflçinin iflinden oldu¤u bir dönemde
yap›lan 29 Mart yerel seçimlerinde yap›lan harcamalar elbette kamuoyunun dikkatinden
kaçmam›flt›r. Özellikle büyük
ölçekli belediye seçimlerinde
adaylar›n etraf›nda oluflan finansörler düflünülmesi gereken
ayr› bir sorun olarak önümüzde
durmaktad›r. ‹flte böyle bir ortamda seçilen belediye yöneticileri, belediyeyi devrald›klar›
gün etraf›na çöreklenen bu ç›kar gruplar›n›n yo¤un bask›s›
alt›ndad›rlar.Seçimle iflbafl›na
gelen birçok belediye yöneticisi
bu durumu önceden bildi¤inden talan çark›n›n difllilerini iflletmeye bafll›yor. Bu anlamda
asla ve asla bu flartlar alt›nda
empeyalisme bu kadar göbekten ba¤›ml› bu kadar ifllelifli
emperyalist politiklalar etraf›nda belirlenen bir ülkede yerel
yönetimlerin de demokratikleflemeyece¤ini söyleyebiliyoruz.
Varolanlar aras›nda demokrat
halkç› oldu¤u söylenebilenDTP
çzgisindeki belediyelerde de
varolan sistem içinde ayr› bir
belediyecilik örne¤i bugüne kadar sergilenememifltir.
Belirtti¤imiz dört ana belediyecilik uygulamas› vard›r.
Bunlar içersinde Türkiye’de uygulanan model güçlü belediye
baflkanl›¤› modelidir. Bu sis-
92 yerel yönetimler
temde birçok yetki belediye
baflkan›ndad›r. Bugün orta büyüklükteki bir belediyenin, belediye baflkanlar›na halk›n
ulaflmas› pek mümkün olmamaktad›r. Müteahhitlerin rant
ve ç›kar gruplar›n›n çok rahat
ulaflabildikleri bu belediye baflkanl›klar›na, mahallesinin sorunlar›n› aktarmak isteyenler
aylarca beklemek durumunda
kal›yorlar. Hatta ço¤u zaman
befl y›l boyunca bu görüflme
hiç gerçekleflmeyebiliyor.
Günümüz ‹çin
Düflflü
ünülen Yerel
Yö ne t im M o de l i
Ne O l m a l › d› r ?
Bafltan belirtelim ki bugün
ülkemiz için önerece¤imiz yerel
yönetim modeli (belediyecilik)
halkç› belediyecilik-halk için belediyecilik modeli olmal›d›r. Yozlaflman›n ve yolsuzlu¤un yo¤un
yafland›¤› bu dönemde bunu uygulamak elbette kolay olmayacakt›r. Böylesi bir belediyecilik
anlay›fl›n›n egemen k›l›nmas› bilince ç›kar›lmas› için neler yap›lmas› gerekti¤ini iki bafll›k halinde de¤erlendirebiliriz. Birincisi,
yasal ve anayasal düzenlemeler,
ikincisi ise halk›n ve kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesidir. Bunlar da ancak
böylesi bir sistemden daha çok
kökten de¤iflikliklerin sonucu
olarak ancak gerçek anlamda
oluflacak bir halk iktidar›nda
mümkün olacakt›r.
Halk›na ve onun iktirdar›na
güvenen bir yönetim halk› iktidar›n yönetilmesine, ülke zenginliklerini birlikte yeniden üretime sevketmeye yöneltir. ye
yönetim anlay›fl› tamamen halk›n kendini kendi organlar› arac›l›¤› ile birlikte yönetmek anlay›na dayal› olmal›d›r. herkesi
yönetime katman›n en etkili
yöntemi ise lerel yönetim mekanizmalar›n› daha fazla yetki
ve görevle donatmak olacakt›r.
Bu nedenle halk›n gerçek ikti-
dar›nda bu bak›fl aç›s› ile yerel
yönetimler donat›lacakt›r.
bugünden belediyelerin yönetilmelerine yönelik istenen
birtak›m de¤ifliklikler temel bak›fl› de¤ifltirmedi¤i ve zincirleri
koparmad›¤› için ancak reformlar düzeyinde kalacakt›r.
Ancak istenen ve kazan›lan baz› talepler ancak emekçilerin
haklar› do¤rultusunda olabilir.
(grevli toplu sözleflmeli sendika
hakk› gibi) Bu haklar etraf›nda
mücadele edilmelidir.
BELED‹YELERDE
ÇALIfi
fiA
AN ‹ST‹HDAMI
VE SEND‹KALAfi
fiM
MA
SÜREC‹
Bilindi¤i gibi 12 Eylül sürecine kadar belediyelerde iki ayr› statüde çal›flan mevcuttu.
Bunlar iflçi ve memur statüsüydü. Yaln›z kimi belediyelerde o
dönemde de geçici iflçi statüsünde çal›flanlar›n oldu¤unu
görmekteyiz. O dönem kadrolu
iflçiler genel anlam›yla sigortal›
ve sendikal›d›r. Ancak geçici iflçilerin sendikas›z olarak çal›flt›klar›n› görmekteyiz. Memur
(belediye emekçisi) statüsünde
çal›flanlar ise genel bir ifl güvencesine sahip olmalar›na
ra¤men sendikas›z olarak çal›flmalar›n›
sürdürmekteydiler.
Sendikas›z olmalar›na karfl›n
belediye emekçilerinin yaklafl›k
% 25’ini oluflturan belediye zab›talar›n›n ZAB-DER çat›s› alt›nda dernekleflme çal›flmalar›n› yürüttüklerini görmekteyiz.
Ancak 12 Eylül askeri cuntas›
di¤er demokratik kitle örgütleri
gibi ZAB-DER’i de kapatt›. Hatta belediye iflçilerinin yo¤unluklu olarak üyesi oldu¤u Genel
‹fl Sendikas›n›n ba¤l› oldu¤u
D‹SK’ i de kapatt›. Bunun sonucunda belediye iflçileri belli bir
süre sendikas›z kald›. 1980’li
y›llar›n ikinci yar›s›ndan itibaren belediye ifl kolunda yeni
çal›flma alanlar› yarat›ld›. Önce
müteahhitlik hizmeti sonra takamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
fleron firma daha sonra da hizmet sat›n al›nmas› yoluyla esnek çal›flma koflullar› yarat›ld›.
Bu esnek çal›flma koflullar› zamanla siyasiler ve onlar›n yandafllar› aç›s›ndan bir rant kap›s›
oldu. Bu tehlike ayn› zamanda
sendikal örgütlenme için de
kendisini hissettirmeye bafllad›.
Örnekleyecek olursak, 1990
y›l›nda belediye emekçileri ve
belediye iflçilerinin ortaklafla
kat›l›m›yla yap›lan bir ifl b›rakmada belediye hizmetlerinin tamam›n› durdurmak mümkündü. Ancak gelinen noktada ayn› belediyede belediye emekçisi ve belediye iflçilerinin tümü ifl
b›raksa da belediye hizmetlerinin büyük bir k›sm›n›n devam
etti¤ini görmekteyiz. Bu uygulama müteahhit ve tafleron firma eliyle sürdürülmektedir. Yine bu uygulamalar sonucunda
belediye emekçilerinin tüm belediye çal›flanlar› aras›ndaki
oran›n da h›zla düfltü¤ü görülmüfltür.
Y ›llara Göre
Belediyelerde Çal›flfla
an
Belediye Emekçisi
Say›s›
1931
1946
1955
1964
1975
1986
1988
1990
-
5180 Kifli
22703 Kifli
30203 Kifli
44880 Kifli
64157 Kifli
98773 Kifli
103667 Kifli
106267 Kifli
2008 y›l›nda Çal›flma ve
Sosyal Güvenlik Bakanl›¤› yetkileriyle yap›lan görüflmelerde
Türkiye genelindeki belediyelerde çal›flan toplam belediye
emekçisi say›s› ile ilgili elimizde
sa¤l›kl› bir veri bulunmamaktad›r. Yine daha önceki y›llarda
yap›lan yetki belirleme sürecinde de toplam belediye emekçisi say›s›yla ilgili somut verilerin
oluflmad›¤›n› görmekteyiz.
Halen belediye ifl kolunda
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
iflçi statüsünde çal›flanlarla ilgili üç ayr› konfederasyona ba¤l›
üç ayr› iflçi sendikas› örgütlülü¤ünü sürdürmektedir. Yasalar
gere¤i bir belediyede yetkiyi
alan sendika o belediyedeki
toplu sözleflmeyi imzalayaca¤›ndan tüm iflçiler o sendikaya
üye olmaktad›r. Zaman zaman
yetkili sendika de¤iflse de genel
uygulama bu flekilde devam etmektedir.
Belediye emekçilerinin
sendikalaflma süreci ise
daha karmafl›k ve zorlu
bir süreç izlemektedir. 89
bahar eylemlilikleri ile yaflanan politizasyon sürecinden belediye emekçilerinin de etkilenmemesi
elbette mümkün de¤ildi.
Bu dönemde belediye
emekçileri
‹stanbul’da
kitlesel eylemlerle hak
arama mücadelesindeki
yerlerini ald›lar. Ayn› süreçte
belediye memurlar› derne¤i
BEM-DER’in kuruldu¤unu görmekteyiz. Daha sonra ilk grevli
toplu sözleflmeli ifl kolu sendikas› BEM-SEN (26 Ekim
1990) daha sonra TÜM BELSEN (20 Aral›k 1990)
kuruldu. Bundan birkaç
sene sonra ise genel anlamda ifl yerlerinde belediye emekçilerinin sendikalaflma sürecine karfl›
olan sa¤ ve muhafazakâr
kesimlerin oluflturdu¤u
sendikalar kuruldu. Bunlar Türk Yerel Hizmet-Sen
ve Bem Bir-Sen’dir.
2007 y›l›nda ise Ankara Çankaya Belediyesi ç›k›fll›
Yerel ‹fl Sendikas› kuruldu. Daha sonra 2001 y›l›nda ç›kart›lan 4688 say›l› kamu görevlileri sendikalar› kanunuyla beraber Bem-Sen ve Tüm Bel-Sen,
Tüm Bel-Sen ismi ile birleflti.
Ancak belediye emekçilerinin
sendikalaflma sürecinde AKPnin merkezi yönetimde iktidara
geldi¤i 2002 y›l›ndan bu yana
on bir bin üye say›s›n›n 2008
y›l›nda otuz bine gelip yetkiyi
almalar› oldukça düflündürücü
bir durumdur. Sendikalaflma
oran›n h›zla düfltü¤ü bu dönemde AKP’nin arka bahçesi
konumundaki Bem Bir-Sen %
150’leri geçen bir örgütlenme
oran› yakalamaktad›r. 2008
May›s ay› itibariyle yerel yönetim ifl kolunda kamu emekçilerinin sendikalara üye durumu
afla¤›da belirtildi¤i flekildedir.
1
tüm bel-sen
3
yerel hizmet-sen 12.916
2
4
bem bir-sen
yerel-iş
24.687
30.483
sağlıklı bir veri
bulunamamaktadır
Yukar›daki tablo göstermektedir ki on binlerce belediye
emekçisi henüz hiçbir sendikaya üye de¤ildir.
‹flçi sendikalar› aç›s›ndan da
ifl kolu üye da¤›l›m› flu flekildedir:
1
genel-iş
70.000
3
hizmet-iş
126.107
2
belediye-iş
167.000 *
* 2002 rakamlarına göre
Bu veriler internet arac›l›¤›
ile iflçi sendikalar›n›n sitelerinden elde edilmifl verilerdir. Bugün itibariyle bu kadar rakamda iflçinin tüm belediyelerde
çal›flan toplam iflçi say›s›ndan
daha fazla oldu¤u görülmektedir. Daha aç›k bir ifade ile bu
rakamlar gerçekçi de¤ildir.
Bu örgütlülük oran› da göz
önüne al›nd›¤›nda ifl koluna
ba¤l› sendikalar›n belediye yöyerel yönetimler
93
netimlerinde fazla etkili olamad›klar›n› görmekteyiz.
DÜNYADA
Y ER EL YÖ NE T‹ M
UYGULAMALARI
Daha önceki sat›rlar›m›zda
dünyan›n çeflitli ülkelerinde
sürdürülen yerel yönetim uygulamalar›ndan
bahsetmifltik.
fiimdi bunlara k›saca de¤inmek
istiyoruz.
fl k a n ›
G üç lü B elediye B a flk
Modeli : Bu uygulamada belediye baflkanlar› yasalarla belirlenen süreler için seçimle iflbafl›na gelirler. Çeflitli seçim sistemleri ile seçimler yap›labilmektedir. Seçimle iflbafl›na gelen belediye baflkanlar› ayn›
zamanda belediye meclislerine
de baflkanl›k ederler. Ancak kimi ülkelerde belediye meclisleri baflkan› kendi aralar›nda seçer. Dünya üzerinde en çok uygulanan modellerden biridir.
Türkiye’de de k›smi farkl›l›klar
içerse de genel anlamda güçlü
belediye baflkanl›¤› modeline
denk düflen bir uygulama mevcuttur.
M e c l i s - P r ofesyo nel Yönetic i
Modeli: Belediye meclisi seçimle iflbafl›na gelir. Seçimle iflbafl›na gelen belediye meclisi
kendi aras›ndaki üyelerden birini belediye baflkan› olarak seçer. Belediyenin günlük uygulamalar›ndan bu baflkan sorumlu de¤ildir. Belediyenin
günlük uygulamalar›n› belediye
direktörü yönetir. Daha çok Almanya’n›n kuzey bölgesindeki
baz› eyaletlerde uygulanmaktad›r.
B elediye M eclisi -M a g i s t r a t
Modeli : Bu uygulamada belediye meclisi seçimle iflbafl›na gelir. Belediye meclisi kendi aras›nda bir kurul seçer, bu kurul
yönetim organ›d›r. Belediyenin
rutin ifllerini bu kurul yönetir.
94 yerel yönetimler
Küba Modeli : Küba sosyalist bir rejime sahip tek dünya
ülkesidir. Do¤al olarak Küba’daki yerel yönetim uygulamalar› da di¤er ülkelerden farkl›d›r. On iki milyon nüfuslu Küba’da 169 belediye vard›r. Bunlar›n üzerinde on dört il mevcuttur. ‹llerde seçimle iflbafl›na
gelen il meclisleri vard›r. Di¤er
ülkelerde genel anlamda seçimler befl y›lda bir yap›lmas›na karfl›n Küba’da belediye seçimleri iki buçuk y›lda bir yap›lmaktad›r. Küba’da belediye
meclisine seçilenler ayn› zamanda ulusal meclisi de seçerler. Küba anayasas›na göre her
Küba vatandafl› için e¤itim,
sa¤l›k, su tamam›yla ücretsizdir. Küba’da belediyeler e¤itim
ve bilim, halk sa¤l›¤›, adliye ve
iç düzen, spor ve turizm, tar›m,
endüstri, inflaat, planlama ve
maliye gibi çok genifl kapsaml›
yetkilere sahiptir. Küba’da seçmen yafl› on alt› olup, ulusal
meclise seçilme yafl› on sekizdir.
DE V R ‹ M C ‹ L E R S O S YAL‹STLER
AÇISINDAN YEREL
SEÇ‹MLER‹N VE
YÖ N E T ‹ M L E R ‹ N
ÖNEM‹
Resmi ideolojiye göre “yerel
yönetimler, demokrasinin befli¤idir-okuludur.” denilmektedir.
Ancak burada sözü geçen demokrasi, burjuvazinin kendi
sistemini güvence alt›na almak
ya da güvence alt›nda tutmak
için oluflturdu¤u yan›ltmac› bir
anlay›flt›r. Yani burjuvazi sistemi olan burjuva demokrasisidir.
Bugünkü uygulama modelleriyle yerel yönetimlerin on yedinci yüzy›ldan itibaren, merkezi iktidarlar taraf›ndan yukar›dan afla¤›ya oluflturulduklar›n›
belirtmifltik. Bundan dolay›d›r
ki, dünyan›n hiçbir ülkesinde
yerel yönetimler mevcut mer-
kezi sisteme muhalif de¤ildir.
Zaman zaman yerel yönetimlere seçilen kimi yöneticilerin sisteme muhalif olmas› bu genellemeyi
de¤ifltirmemektedir.
Aksine yerel yönetim uygulamalar›n›n sistemi gelifltiren ve
güçlendiren organlar oldu¤unu
görmekteyiz. Hatta kimi dönemlerde yükselen halk hareketlerinin, yap›lan yerel seçimlerle pasifize edildi¤ini görmek
de mümkündür. Bu uygulama
s›kça baflvurulan bir yöntemdir.
Halk›n merkezi düzeyde kendi
iktidar›na sahip oldu¤u dönemlerde bu mevziler kalbe kan tafl›yan damar görevi görmektedir.
Buradan hareketle, yerel yönetimlere devrimciler sosyalistler aday olamaz, bugünden bu
tecrübe ve deneyimler yaflanamaz diyemeyiz.
‹lericili¤inden, dürüstlü¤ünden, güvenilirli¤inden, halktan
yana olan amaçlar do¤rultusunda halk›n mücadelesine ve
örgütlenmesine ön açaca¤›ndan emin olunan insanlar desteklenebilir. Ancak bu bizim
için ikinci planda olmal›d›r. öncelik vermemiz gereken, kendi
özgücümüze güvenip belediyeler, belediye meclisleri ve muhtarl›klar için kendi adaylar›m›z›
ç›karmakt›r.
Adaylar bir yana, bizim için
as›l olan, yerel seçimleri, devrimci mücadelenin bir parças›
olarak görüp, iktidar hedefli
mücadelemizle iliflkilendirmektir. Bu mücadelede dönemsel
koflullara ba¤l› olarak bazen
propaga çal›flmalar›, bazen bütünüyle adaylarla yürütülecek
çal›flmalar ve bazen de do¤rudan kimi yerlerde yerel yönetimleri kazanmaya yönelen biçimler öne ç›kabilir.
Solun tüm kesimleri, düzen
partilerinden ve onlar›n adaylar›ndan uzaklaflmal›d›r. Halk›
"AKP'nin karfl›s›nda CHP aday›n› desteklemek" fleklindeki
geleneksel tutum konusunda
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
bilinçlendirmeli, bunun halka,
sola zarar veren bir tav›r oldu¤unu anlatabilmeliyiz. Düzenin
gericili¤inin karfl›s›na CHP “solculu¤u”yla ç›k›lamaz. Kötünün
iyisi tutumuyla kazan›lacak
“baflar›lar", halk›n hanesine de¤il, düzenin hanesine yaz›l›r.
Soldaki yerel seçim anlay›fllar›
da hatal›d›r; kurulu düzen içinde yerel yönetimler eliyle "sosyalist nüveler" kurmay› düflünenler düzeni tan›m›yorlar. Öte
yandan yerel yönetimleri demokrasi mevzisine dönüfltüremeyip düzene uyum sa¤layanlar da düzeni güç kat›yor.
Bizim yerel seçimlere ve yerel yönetime bak›fl aç›m›z ise,
küçük burjuva bak›fl aç›s›n›n
tersine, “halk yönetecek” anlay›fl›d›r. Seçimlerin hepsi iki
farkl› dünya görüflünün, iki
farkl› s›n›fsal bak›fl aç›s›n›n mücadele alan›d›r.
NEYE VE K‹ME
DESTE K VERMEY‹Z?
NE YA P M A L I Y I Z ?
Halk›n mücadelesini, örgütlenmesini desteklemeyen, halk›
yerel yönetime katmay› hedeflemeyen, halk›n sorunlar›n›
çözmeyi temel görevi kabul etmeyen hiçbir aday› desteklemeyiz!
Bundan ötürü yerel seçimlerde hiçbir burjuva partiyi desteklemeyiz. Hiçbir burjuva partisinin propagandas›n› yapmay›z.
Sol ve ilericilik ad›na düzenin çizdi¤i çerçevede seçim yar›fl›na girenleri, seçildi¤inde düzenin çarklar› içinde belediyecilik yapan anlay›fllar›, yerel seçimleri halk› örgütleme, halk›
yönetime katma, halk›n iradesini, söz ve karar hakk›n› ortaya ç›karma olarak görmeyip
"bir tak›m imkanlara" indirgeyen ekonomist, düzeniçi anlay›fllar›, mücadeleyi gelifltirmeyip, aksine belirsizlefltirdikleri
için desteklemeyiz.
kamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
Yerel seçimlere iktidar perspektifiyle, devrim mücadelesini
gelifltirme hedefiyle bakmayan
anlay›fllara destek vermeyiz.
‹lerici, sosyalist olduklar› iddias›nda olan fakat düzeniçi
politikay› esas alanlar›n halk›n
iradesinin ortaya ç›kmas›n›,
halk›n söz ve karar hakk›n› kullanmas›n›, devrimci bir alternatifin gelifltirilmesini istemeyece¤i bellidir. Dolay›s›yla, halk
güçleri içinde olan siyasi hareketlerin adaylar›na karfl› propaganda yürütmeyiz, ancak onlar› desteklemeyiz de.
‹ktidarlar, "demokrasicilik
oyunu" içinde, halk›n yönetime
kat›l›m›n› 4-5 y›lda bir yapt›¤›
seçimle s›n›rlamak ister. E¤er
hoflnut de¤ilse niz, sand›k bafl›nda bunu gösterirsiniz. Memnuniyetsizli¤i baflka türlü dile
getirmek, egemenlerin demokrasisinin s›n›rlar›n› aflar. fiimdi
bu noktada, halktan yana bir
yerel yönetim anlay›fl›, iktidarlar›n bu yap›s›n› parçalamak
zorundad›r. Halk›n yerel yönetime kat›l›m›n› sa¤lamak ve bunu süreklilefltirmek durumundad›r. Ç›kabilecek yasal engeller bunu yapmaman›n mazereti
olamaz. Çünkü bu son derece
belirleyici bir yand›r; halk› yönetime katmayan bir yerel yönetim, egemenlerin yönetim
anlay›fl›yla ayn›laflm›fl olur.
Burjuvazinin yönetiminden bir
fark›m›z›n olmad›¤›n› düflündürtmek ise, halk›n mücadelesini, halktan yana bir alternatif
yaratma mücadelesini yaralar.
Yerel seçim politikam›z aç›s›ndan son olarak flunu vurgulamal›y›z; yerel yönetimlerde
kendimizi de halk› da bofl
umutlara sürüklemeyece¤iz.
Faflizm koflullar›nda bir fley yap›lamaz kolayc›l›¤›na kap›lmayaca¤›z. Bizim teori ve prati¤imizde, bofl umutlara da, umutsuzluklara da yer yoktur. q
yerel yönetimler
95
KURULTAY SONUÇ B‹LD‹RGES‹
1-) Dünyada ve Ülkemizde
Sendikal Hareketin Dur umu
Sendikalar ve sendikal hareketler, iktidar mücadelesi perspektifinden ve sosyalizm ideolojisinden önemli oranda uzaklaflm›flt›r. Genifl emekçi y›¤›nlar› örgütsüz olmas›na ra¤men Sendikalar örgütsüz kesimleri örgütlememektedir. S›n›f ve kitle sendikac›l›¤›ndan, hak arama bilincinden uzaklafl›lm›flt›r. ‹ktidarlar ve
patronlar karfl›s›nda Sendikalar,
s›n›f pusulas›n› yitirerek, burjuvaziye, onun politikalar›na hizmet
eder hale gelmifl, mücadele gücünü ve etkisini yitirmifltir. Di¤er
halk kesimlerinin mücadelesinin
d›fl›na ç›km›fl ve onlardan kopmufltur.
Sendikalar, emekçilerin e¤itildi¤i bir okul olma görevini yerine
getirememekte, iflçi s›n›f›na ve
emekçilere politik bilinç tafl›yamamaktad›r.
2 - ) Ye n i s ö m ü r ge Türkiye
g er ç e¤ i v e ü l k e m iz d e s e n d ik a c › l›k
- Ülkemizdeki tüm sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel sorunlar›n kayna¤› emperyalizm ve iflbirlikçisi oligarflidir. Türkiye emperyalizmin yeni sömürgesidir.
Yeni sömürge ülkeler faflizmle
yönetilmektedir ve ülkemizde de
sömürge tipi faflizm uygulanmaktad›r.
- Emperyalizmi ve oligarfliyi
hedeflemeyen, bu anlamda ba¤›ms›zl›k ve demokrasi mücadelesini bir bütün olarak ele almayan, düflünce ve anlay›fllar çarp›k,
mücadeleyi hedefinden sapt›ran
anlay›fllard›r. Emperyalizme karfl›
ba¤›ms›zl›k, faflizme karfl› demokrasi mücadelesi birbirini tamamlayan mücadeledir.
Yeni sömürge bir ülkede sendikal mücadele ve sendikac›l›k bu
gerçekleri esas alarak bu gerçekler üzerinde yürütülebilir.
flgal
3-) Emper yalizm, kriz ve iflg
- Emperyalizm, sürekli kriz
96 sonuç bildirgesi
halindedir. Dönemsel bunal›mlar,
bu krizin çeflitli geliflmelere ba¤l›
olarak t›rmanmas›d›r. Mevcut
krizi de böyle görmek gerekir.
ABD'deki kriz, beklenilen bir
krizdi.
- Baflta Emperyalist tekeller
ve ard›ndan AKP iktidar› krizin
bunal›m›n› halka fatura etmekte,
yoksulluk iflsizlik açl›k hem dünyada hem ülkede 盤 gibi büyümektedir.
- Ülkemiz emperyalizmin yeni
sömürgecilik iliflkileri a¤›ndan
kurtulmad›¤›, bu sistemin d›fl›na
ç›kmad›¤› sürece bu tip krizlerin
faturalar› hep emekçi halka ç›kar›lacakt›r.
- Emekçilere uzanacak el,
kendi örgütlü güçleri olabilir ancak. Baflka bir ihtimal yoktur.
Emekçiler Emperyalist krize
ve krizin sonuçlar›na karfl› “iyilefltirmelerle” s›n›rl› düflünmekten vazgeçmeli, düzen içi çözümler aramaktan ç›kmal›, kurtuluflu; ba¤›ms›zl›k, demokrasi, sosyalizm mücadelesi bak›fl aç›s›yla
aramal›d›r.
4-) Emekçilerin hak ve örgütlenmelerine yönelik sald›r›lar
-Toplam Kalite Yönetimi
Kapitalizm do¤as› gere¤i üretim sürecinde art›k de¤eri mümkün oldu¤unca artt›rmaya çal›fl›r.
Bunu gerçeklefltirmenin bir yolu,
bilindi¤i gibi, üretim süresinin ya
da çal›flma saatlerinin mümkün
oldu¤unca uzat›lmas›d›r.
Toplam Kalite Yönetimi, dünyan›n belli bafll› tekellerinin, dünya üzerinde her alana el atarak,
sömürgelefltirme politikalar›n› ve
yay›lma yöntemlerini dayatt›klar›
bir ekonomik-sosyal-siyasal-ideolojik yapt›r›mlar toplam›d›r.
Toplam Kalite Yönetimi, kar
ve daha çok kar elde etmeye hedeflenmifl ve bu kar›n önündeki
engellerin kald›r›lmas›na hizmet
eden bir sömürü politikas›d›r.
Kar, sömürünün temel fonksiyonudur. Kara ulaflman›n tek bir
yolu vard›r; emek sömürüsü, ya-
ni art›k-de¤er. O halde Toplam
Kalite Yönetimi, emek sömürüsünü art›rmak, bu sömürüye karfl›
mücadele eden kifli, kitle, örgüt,
devlet, etnik grup ve kurumlar›
da dizginlemek veya ortadan kald›rmak amac›n› tafl›yan bir sald›r› politikas›n›n örgütlenmesidir.
Sonuç olarak, ülkemizde henüz uygulama sistematik olarak
ve tüm kamuda tam olarak oturmufl olmamakla birlikte Toplam
Kalite Yönetimi: birinci olarak,
emekçileri daha yo¤un çal›flt›rarak daha fazla sömürme, ikinci
olarak da emekçileri birbirine yabanc›laflt›rarak, aralar›nda rekabet yaratarak örgütlülü¤ünü zay›flatma amac›n› tafl›maktad›r.
- E¤itimde özellefltirme ve esnek çal›flma
E¤itim ülkemizde bugün bütünüyle piyasalaflt›r›lmak istenmektedir. E¤itim bir kamu hizmeti olmaktan çok, özel sektörün kar etti¤i bir alana dönüfltürülmektedir. Özel okullarla devlet
okullar› aras›nda yarat›lan uçurum bu anlay›fl›n en belirgin örne¤idir. Özel okullarda ‘Yönetiflim’ kavram› ad› alt›nda uygulanan yöntemler art›k devlet okullar›nda da hayata geçirilmektedir. Yönetiflim üç ayaktan oluflmaktad›r. Bürokrasi, STK ve sermayedir. Bunlar›n okullara yans›mas› okul idaresi, okul aile birli¤i
ve kantin gibi kar alanlar›d›r.
Böylece ticarilefltirilen e¤itim f›rsat eflitli¤ini ortadan kald›rd›¤›
gibi insani bir e¤itimin temellerini de yok etmektedir. Oysa e¤itim hizmeti özellefltirilemez, Çünkü e¤itim üzerinden kar edilecek
bir alan de¤ildir. E¤itim verenler
ve alanlar e¤itimin piyasalaflt›r›lmas›na özellefltirilmesine bir kar
alan› olmas›na daha fazla örgütlenerek karfl› durmal›d›rlar.
- Sa¤l›kta özellefltirme:
Ülkemizde sa¤l›kta dönüflüm
ad› alt›nda yap›lan düzenlemelerle sa¤l›k hakk› gasp edilmektekamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
dir. Sa¤l›kta dönüflümün ilk iki
aya¤› aile hekimli¤i ve GSS hayata geçirilmifl olup, uygulamalar› bafllat›lm›flt›r. Kamu hastane
birlikleri pilot yasa tasar›s› ile sistem tamamlanacak ve sa¤l›k
hizmetleri piyasa koflullar›na terk
edilecektir.
Bu
sistemde
A,B,C,D,E diye s›n›fland›r›lan
hastanelerimizle birlikte ülkemiz
halklar› s›n›fland›r›lacak ve paras› kadar sa¤l›k hizmeti alabilece¤i koflullarda yaflamaya mahkûm edileceklerdir. Hedeflenen
sa¤l›k hizmetlerinin özellefltirilmesidir. Biz emekçiler aç›m›zdan
yap›lmas› gereken mücadele etmek, direnmek ve sa¤l›k hakk›m›za sahip ç›kmakt›r.
- Sözleflmeli, güvencesiz çal›flma
5-)Kapitalis t ve s osyalis t ül fl›kelerde sa¤l›k sistemleri karfl›
flt›r mas›:
laflt
Tüm Dünya halklar›n›n eme¤ini, yer alt› ve yer üstü zenginliklerini sömüren emperyalizmin
efendisi ABD’ de sa¤l›k hizmeti
tamamen özel flirketler taraf›ndan verilmektedir. Sa¤l›k alan›nda ciddi tekelleflme söz konusudur ABD’ de. Zincir hastaneler
birkaç tekelin elinde, hatta eczaneler de tekellerin kontrolündedir. Bundan dolay› Dünyan›n en
pahal› sa¤l›k hizmeti bu ülkede
verilmektedir. Çok yüksek oranda olan sa¤l›k primi ödeme zorunlulu¤u vard›r. Sadece yoksullar de¤il, orta s›n›f bile primlerini
ödeyemedikleri için sa¤l›k hizmetinden faydalanamamaktad›r.
Sosyalist ülkelerde ise bunu
tam tersi bir durum söz konusudur. Köylere kadar yayg›nlaflt›r›lm›fl, ücretsiz olarak verilmektedir. Koruyucu sa¤l›k hizmetlerine
verilen önemle birçok bulafl›c›
hastal›k ortadan kald›r›lm›fl, dünyada ki en düflük sa¤l›k harcamas›yla en iyi sa¤l›k verilerine
sahip ülkeler sosyalist ülkelerdir.
Sa¤l›k hizmetleri halk›n kat›l›m›yla merkezi olarak planlankamu emekçileri cephesi 4. kurultayı
m›flt›r.
iflbirlikçileri bu topraklardan sökülüp at›lmad›kça hiçbir soruna
6 - ) Ö r gü t l e nm e
- Ciddi bir örgütlenme bofllu¤u oldu¤u tart›flmas›zd›r. Genifl
emekçi y›¤›nlar› örgütsüzdür. Var
olan örgütlülükler, üye kay›plar›
yaflamaktad›r. Oysa politika
güçle yap›l›r. Hakl›l›¤›m›z pratikte ifadesini güçle bulur. Güç örgüttür, örgütlenmedir.
- Mücadelenin asli unsuru insand›r. Örgütlenmek, iflyeri-iflyeri, kifli-kifli yürütülmesi gereken
bir çal›flmad›r. Hiçbir araç birebir,
yüz yüze iliflkinin yerini tutamaz.
Görsel araçlarla kitleleri en genel
anlamda etkileyebiliriz, ancak
onlar› örgütlü hale getirmek, son
noktada mutlaka kifli-kifli do¤rudan iliflki ile somutlanacakt›r.
Soruna bu temelde bakmayan yani çal›flanlar› örgütleme
ihtiyac› duymayan, böyle bir iddiay› tafl›mayanlar aç›s›ndan tart›fl›lacak bir yan yoktur. Bu anlay›fl reformist, sivil toplumcu bir
anlay›flt›r.
- Çok nettir ki; s›n›f ve kitle
sendikac›l›¤›n›, kitlelerle, birebir
yüz yüze çal›flmay› esas almayan, onlar›n günlük, ekonomik,
demokratik, siyasal sorun ve taleplerini dikkate almayan, bunlar
için mücadelenin örgütlenmenin
olanaklar›n› yaratmayan siyasal
anlay›fllar, kararl› ve uzun erimli
bir mücadeleyi sürdüremezler.
Bu anlay›fllar sonuç al›c› olmayan günü kurtaran bir anlay›fl
içinde kitlelerden her geçen gün
daha fazla kopacakt›r.
flman or tak mü7-) Or tak düflm
cadele
- Ülkemizdeki sömürünün,
tüm anti-demokratik uygulamalar›n, faflist terörün, yoksulluk ve
sefaletin bafl sorumlusu emperyalizmdir. Bu 1945'lerden beri
böyledir. 60 y›l› aflk›n bir süredir,
ba¤›ms›zl›k diye bir olgu söz konusu de¤ildir. Yeni sömürge bir
ülkede böyle bir olgu söz konusu
da olamaz.
- Emperyalizm ve onun yerli
köklü kal›c› çözümler getirilemez.
- Dünyada en büyük gericilik
emperyalizmdir. ‹lerici olman›n,
yurtsever olman›n temel ölçütü
emperyalizme karfl› olmakt›r.
- Ortak düflman Amerika’d›r.
Dünyada ve ülkemizde emperyalizmin pençesi alt›ndaki tüm
güçler ortak düflmana karfl› ortak
mücadelenin
koflullar›n›
oluflturmal›d›r.
- Tüm halk kesimlerinin örgütlenmelerinde
oldu¤u
gibi
Sendikalar ve emekçilerin mücadelesini veren tüm örgütlenmeler
de anti-emperyalist kimlik mücadelesi de verebilmeli, emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›k faflizme karfl› demokrasi kapitalizme
karfl› sosyalizm mücadelesi temel fliar› olmal›d›r.
Tüm bu belirlemeler sonucunda, ülkemizin emperyalizmin
yeni sömürgesi olmas› nedeniyle
ekonomik demokratik ve siyasal
kazan›mlar elde etmenin yegâne
yolu fiili meflru militan bir hatta
mücadele etmektir. Bu tek bafl›na bir tercih de¤il, sürecin dayatt›¤› bir zorunluluktur. Kitlelerin
politiklefltirilmesinde kendilerine
ve örgütlerine “hak verilmez al›n›r“ fliar›yla yeniden güvenmesinde bu bilinç belirleyici olacakt›r.
sonuç bildirgesi
97
Download