BİLDİRİ KİTABI 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 1 1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI KONGRESİ “Tüm Boyutları ile Tamamlayıcı Terapiler” 1st INTERNATIONAL and 3rd NATIONAL CONGRESS ON COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES BİLDİRİ KİTABI ISBN: 978-605-4483-38-9 Bu kongre TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir. Proje No: 1929B021600293 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 2 İÇİNDEKİLER Sayfa No Önsöz 4 Kongre Sekreteryası 5 Kongre Düzenleme Kurulu 5 Kongre Bilimsel Kurulu 6 Kurs Notları 7 Konuşmacı Tam Metinleri 36 Sözel Bildiriler 178 Poster Bildiriler 345 Destekleyen Kuruluşlar 387 Sponsorlar 388 Organizasyon Firması 388 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 3 Önsöz Değerli Meslektaşlarım 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresini Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi başkanlığında, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Antalya İl Sağlık Müdürlüğü iş birliğiyle 24-26 Kasım 2016 tarihleri arasında Kervansaray Otel/Antalya'da gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Ana teması “Tüm Boyutları ile Tamamlayıcı Terapiler”olan kongremiz, alanında uluslararası ve ulusal konuşmacıların katıldığı 10 Panel, 2 Konferans ve 3 Workshop,Akupresur, Refleksoloji, Kendine Yardım ve Hipnoterapi olmak üzere 4 kursla başarı ile tamamlanmıştır. Kongremizde tamamlayıcı terapilere genel bakış ve Türkiye’deki yasal düzenlemeler, tamamlayıcı terapilere ilişkin eğitim müfredatları ve sertifika programları, enerji ve dokunma terapileri ile destekleyici bakım uygulamaları, Türkiye’deki akupunktur ve kayropraksi uygulamaları, hemşirelik bakım felsefesinde tamamlayıcı terapilerin yeri, kadın sağlığı ve hastalıklarında ve onkolojide tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamaları, tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamalarında inovatif yaklaşımlar, bilgi ve iletişim teknolojilerinde tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamaları, tamamlayıcı terapilerde sivil toplum kuruluşlarının rolü ve önemi konuları ele alınmıştır. Tüm meslektaşlarımıza göstermiş oldukları katılım, bildiri ve posterleri ile yapmış oldukları bilimsel katkılar nedeni ile teşekkür ederiz. Kongremizin gerçekleşmesinde emeği olan, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne, Antalya İl Sağlık Müdürlüğü'ne, Antalya Valiliği'ne, Antalya Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliğine, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneğine ve TUBİTAK’a, tüm sponsor firmalarımıza bizlerle hep birlikte çalışan gönüllü öğrencilerimize, kongre organizasyon faaliyetlerini üstlenen Literatür Firmasına ve hiç şüphesiz davetimize iştirak ederek kongremizi var eden değerli oturum başkanlarına, konuşmacılara ve katılımcılarımıza teşekkür ederiz. Saygılarımızla KONGRE BAŞKANLARI 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 4 KONGRE SEKRETERYASI Arş. Gör. Nurten TERKEŞ Arş. Gör. Selma T. KAVRADIM Arş. Gör. Ş. Tuğba YANGÖZ KONGRE DÜZENLEME KURULU Dr Mehmet Zafer KALAYCI Dr Ferhat SARIBEK Dr Ferdai ALAN Dr Hacer NUR YÜCE Dr Emine KOL Dr İlkay ORHAN Dr Özgür ÖZDEMİR Dr. Gamze TESKERECİ Öğr. Gör. Nurcan KIRCA Öğr. Gör. Semra GÜNDOĞDU Öğr. Gör. Nilüfer TOK YANIK Öğr. Gör. Nihat AYÇEMAN Hatice ESEN Yurdagül AKSAY Mürvet ARTUK UÇAR Şerife KOCAKAYA Yasemin KONDAK Özlem TOYDEMİR 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 5 KONGRE BİLİMSEL KURULU* Nuran AKDEMİR Asuman KAPLAN ALGIN Fatma ARIKAN Nihat AYÇEMAN Mürüvvet BAŞER Meral BAYAT Tülin BEDÜK Hicran BEKTAŞ Hatice BOSTANOĞLU Nezihe KIZILKAYA BEJİ Nursen BOLSOY İlkay BOZ Hakan BOZCUK Kadriye BULDUKOĞLU Özlem CEYHAN Sevilay ŞENOL ÇELİK Hasan Şenol COŞKUN G. Nihal ÇÜRÜK Enrico DE LUCA Jörg FABER Maddalena GALIZIO Debrah GOLDSTON Feray GÖKDOĞAN Selma GÖRGÜLÜ Hakkı GÜRSÖZ Sebahat GÖZÜM Ülker GÜL Ünal HÜLÜR Eun Sang JEON John JEZEWSKİ Kamile KABUKÇUOĞLU Mehmet Zafer KALAYCI Sevgisun KAPUCU Ayfer KARADAKOVAN Mehmet KASIM İlkay KESER Leyla KHORSHID Gülseren KOCAMAN Gülten KOÇ Emine KOL Gülümser KUBİLAY Özen KULAKAÇ Kush KUMAR Selahattin KUMRU Sevinç KUTLUTÜRKAN Su Hye LİM Billur MEMMEDLİ Alberto DAL MOLİN Salime MUCUK Evşen NAZİK Nermin OLGUN Hülya OKUMUŞ Nurullah OKUMUŞ İlkay ORHAN Nimet OVAYOLU Selma ÖNCEL Ferda ÖZBAŞARAN Özgür ÖZDEMİR Zeynep ÖZER Bilge BAL ÖZKAPTAN Dilek ÖZMEN Sezgi ÇINAR PAKYÜZ Luana PAPALEO Türkan PASİNLİOĞLU Rukiye PINAR Nurgün PLATİN Sevinç POLAT Kaleem Ullah RAJPUT Gülay RATHFISCH Walter RICCIUS Nicola ROBINSON Ümran SEVİL Salih SÜRÜCÜ Nur ŞENEL Fisun ŞENUZUN Nuray ŞİMŞEK Ahsen ŞİRİN Mehtap TAN Gülbü TANRIVERDİ Sultan TAŞÇI Hatice TEL Denise TIRAN Yasemin TOKEM Michelle TRAPPETT Ayşen TÜRK Hatice BALCI YANGIN Necat YILMAZ Sabire YURTSEVER Birsen YÜRÜGEN Handan ZİNCİR *Bilimsel Kurul sıralaması soyadına göre alfabetik olarak yazılmıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 6 1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL TAMAMLAYICI TERAPİLER ve DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI KURS NOTLARI 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 7 AKUPRESUR KURS İÇERİĞİ (24 Kasım 2016) 09:00-10:30 Giriş Geleneksel Çin Tıbbı Akupresur/Shiatsu Temelleri 10:30-11:00 Ara 11:00-12:30 Qi Enerjisi Nedir? Qi Enerjisi Bedende Nasıl İşler? Yin-Yang Beş Element 12:30-13:30 Öğle Arası 13:30-15:00 Meridyenler/Kanallar Meridyenlerin Konumu/Yerleri ve Bağlantıları Noktaların Yerleri ve Tespit Edilmesi 15:00-15:30 Ara 15:30-17:00 Akupresur Uygulama Prensipleri Akupresur Uygulama Teknikleri Uygulama Yöntemleri Soru, Yorum ve Katkılar 17:00-17:30 Kurs Değerlendirmesi ve Kapanış Eğitmen: Öğr Gör Nihat AYÇEMAN Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği Başkanı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 8 AKUPRESUR KURSU Temel Bilgi Notları Öğr. Gör. Nihat AYÇEMAN Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği Başkanı, ANTALYA Akupresur Nedir? Bedende akupunktur meridyenleri ve meridyenler üzerinde bulunan belli noktalara pres-bası ve ovma benzeri manipulasyonlarla yapılan uygulamaya Akupresur adı verilir. Akupresur uygulaması akupunkturla aynı meridyen ve aynı noktalar üzerinde çalışıyor olmasıyla temelde akupunktura benzediğini göstermektedir. Akupresurun akupunkturdan en büyük farkı ise, iğne yerine el, parmak ya da ayaklar yardımıyla vücudun belirlenen bölgelerine basınç uygulanıyor olmasıdır.Çinlilerin en eski manipulatif tedavi uygulaması olan Anma tekniğinden köklerini alan Akupresur yönteminin akupunkturdan daha eski bir tarihi bulunmaktadır. Bu yöntemin ilk olarak Çinliler tarafından uygulanmaya başlandığı bilinmektedir. Daha önceden tespit edilen bölgelere hafif basınç uygulamanın, o bölgede bulunan ağrıları azalttığı ve vücudun diğer bölümlerini de olumlu şekilde etkilediği tespit edilmiştir. Çinliler Akupresur yerine bir süre sonra geliştirdikleri akupunkturu kullanmaya başlamışlar. Akupresurun tedavi edici etkisinden çok, ağrıları giderici-rahatlatıcı bir analjezik ve bağışıklık sistemini güçlendirici bir destekleyici ya da iyileştirici gibi görülmesi gerekmektedir. Akupresurun amacı kan dolaşımını uyarmak, nörolojik etkileşimi sağlamak, kişinin ağrılarını en alt düzeylere indirmek ve kişiyi rahatlatmaktır. Akupresur ile aynı zamanda merdiyenlerdeki enerji blokajları çözülerek kişide rahatlama ve iyileşme sağlanır. Batıda bilim adamları kullandıkları hassas teknolojiyle bedenlerimizdeki bu sistemin varlığını ispatlamış görünüyorlar. Felsefe Geleneksel Doğu -Çin felsefesi ve tıbbına göre; doğadaki tüm canlılarda ve bütün evrende yingyang bir düzen ve bir uyum içerisinde yer alır. Sağlığın korunması vücutta yin ve yangın dengesinde odaklanır. Bu dengelerde ortaya çıkacak hatalar yin ve yang arasındaki uyumun bozulmasına neden olur ve hayat enerjisinin aktığı meridyenlerde tıkanmaların oluşması sonucu bedende çeşitli rahatsızlıklar başlar. • Geleneksel Çin Tıbbı Çin halkının hastalıklara karşı binlerce yıllık bir çalışmasının ürünüdür. • Eski Çinliler hastalıklara iyiliğin bozulması anlamında bakarlardı. • Doğu tıbbına göre bedenin kendi içindeki dengesi ile bedenin dış dünyayla olan dengesinin 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 9 bozulması sadece hastalıklara yol açmakla kalmayıp, kişinin çevresi ile olan sosyal ilişkilerini de olumsuz yönde etkiler. • Bu tür dengesizlikler iç organlarda bozukluklara ve hastalıklara yol açabileceği gibi, kişinin huzursuz, mutsuz veya depresif olmasına da neden olabilir. • Doğu tıbbında amaç bedendeki enerji bozukluklarını dengelemek ve böylece hastalık nedenlerini ortadan kaldırmaktır. Yaşam Enerjisi (QI) Akupunktur, Akupresur/Shiatsu, TaiChi, Qigong, yoga ve biyoenerji benzeri çalışmaların temel konusu “Qi” ya da “yaşam enerjisi” dir. Farklı dil ve kültürlerde benzer anlamlar taşıyan “yaşam enerjisi” yazılış itibariyle farklılık gösterir. Qi, Doğu felsefesinde insan vücudunun yaşam kuvvetine verilen isimdir. Buna Çinliler Qi adını vermişler. Qi(okunuşu, “çi ya da ki”) nefes, hava, rüzgar veya enerji demektir. Bedende yaşayan Qi, yaşam enerjisi olarak da tanımlanmaktadır. Qi enerjisi, bedenimizi aktif tutan yaşam enerjisidir ve yaşam enerjimizin kalitesi bizim mental, duyuşsal, fiziksel ve ruhsal/manevi durumumuza bağlıdır. Qi bedende beş temel fonksiyona sahiptir: hareket, koruma, ısı, dönüşüm, konrol etme-yerinde tutma. Yin - yang Bu felsefenin kökleri, antik Çin'de MÖ 3. Yüzyıl dolaylarında, evrenin döngüsel doğasını açıklamaya yönelik bir girişim olarak ortaya çıktı. Antik zamanların düşünür ve bilimcileri yaptıkları doğa gözlemleri sonucunda olaylara yön veren bu iki evrensel unsuru fark etiler. Çinliler bu unsurları Yin ve Yang olarak adlandırdı ve bilimlerini bu çift kutuplu birlik öğretisinin üzerine kurdu. Bu antik öğreti, evrendeki her varlığın kaynağını ve temel değişim ya da devinme biçimini tanımlayıp anlatmak amacıyla kullanılageldi. Yin ve yang mutlak gerçek şeyler değillerdir, tamamen gerçekçi bir anlam içermektedirler. Örneğin insan vücudu yin ve yang olarak ikiye ayrılır. Vücudun görünen dış-sert yüzü yang iken, iş-zayıf yüzey yin karakterindedir. Organlar da kendi içinde yin ve yang olarak ayrılır. Yinve yangfelsefesi astroloji, edebiyat, sanat ve tıp gibi alanlarda, Çin yaşam düşüncesinde hala yerleşik durumdadır. Akupresur felsefesinin ana fikri, birbirine zıt nitelikli Yin ve Yang kuvvetlerinin, eski Çin düşünce sistemlerinin, özellikle akupresur ve akupunktur felsefesinin ana fikridir. YinYang: Hepimiz günlük yaşantımızda bu iki karşıt kelimeyi ifade eden eş anlamlı kelimelerin binlerce dualitede var olduğunu görebiliriz. Örneğin; kadın-erkek, iyi-kötü, olumluolumsuz, sıcak-soğuk, pozitif-negatif, hastalık-iyilik, ataklık-pasiflik. Bu gibi hiç bir şey tam 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 10 anlamıyla Yin ya da Yang olamaz. Yangolmadan Yinolamaz, çünkü birbirlerini tamamlarlar. Her zaman birlik içinde bulunan bu iki temel güç birbirlerine karşılıklı olarak baskın çıkma ve sınırlama girişiminde bulunurlar. Bu, her iki eğilimin de karşıt etkiyi ritmik aralıklarla sönümlemesi ve kendi yönüne çekmesi demektir. Böylece ortaya devingenbir denge çıkar, bir olayın Yin aşaması sona yaklaşırken Yang aşaması yükselir, Yang aşaması sona yaklaşırken de Yin aşaması yükselir. Bu oynama Yin ve yangın sürekli ve yaratıcı bir denge arayışı olarak görülebilir. Bu iki kuvvet arasında her zaman bir çekim ve gerilim dönüşümü vardır: sağlıklı bir organizmada bu dönüşüm düzenli bir şekilde işler. Bu gerilim kontrolden çıkar ve biri diğerinden üstün duruma geçerse doğal dengeyi bozar. Hastalık meydana çıktığında doktorun görevi Yin ve Yang gerilimini tekrar normal bir hale sokmaktır. Batı’da bu iş çoğunlukla ilaç ve medikal uygulamalarla yapılır, Doğu’da ise akupunktur ve akupresur gibi çoğunlukla kendi enerji metodları kullanılır. Bu Doğu şifa sanatları bedenin kendi savunma mekanizmasıyla daha uyumludur ve YinYang kuvvetlerini normal hallerine döndürmek için bedenin kendi doğal işleyişini gerçekleştirir. Bu yöntemler tamamıyla doğal, daha sağlıklı ve daha ucuz oldukları için çoğunlukla tercih edilir. Beş Evre ( Beş Element ) Bu teori, doğada mevcut olan her şeyin beş temel evre hareketinden ve değişiminden oluştuğunu anlatır. Batılı kaynaklarda “Beş Evre” “Beş Element” adıyla da geçer. Bunlar; AĞAÇ, ATEŞ, TOPRAK, METAL ve SU’ dur. Geleneksel Çin Tıbbında insan vücudundaki fizyolojik ve patolojik ilişkileri değerlendirmek için beş element teorisi bir araçtır. Meridyenler-Enerji Kanalları Asya kültürlerinde her varlığın bir enerji bedeni de olduğuna inanılır. Bu enerji bedeni ve fiziksel beden birbirinden etkilenen, birbirini tamamlayan bedenlerdir. Fiziksel bedendeki kan dolaşımını sağlayan damarlar gibi enerji bedeninde de Qi enerjisini taşıyan ve meridyen adı verilen kanallar olduğu söylenir. Buna Qi ya da meridyen ağı da denir. Ağ biçimindeki bu yapı bedenin yüzeyinden geçerek iç organlara, salgı bezlerine, kemiklere kadar giden bu yapıya Geleneksel Çin Tıbbı’nda 'meridyen' denir. Meridyenler; akupunktur noktaları fikrinin doğması, deri yüzeyindeki bazı noktaların, iç organlarla herhangi bir biçimde bir bağlantısı olması fikrine dayanır. “Yaşayan manyetik enerji kanaları” olarak tanımlanan bu meridyen hatları, bütün bedende akar ve ana hayati organlar arasında bağlantı oluşturur. Bir kimsenin yaşam enerji seviyesindeki herhangi bir dengesizlik sırt problemleri, baş ağrısı gibi sorunlara ya da diğer bir çok sıkıntıya sebep olur. Meridyenler üzerine uygulama yapan terapist, meridyenlerdeki enerji tıkanıklıklarının 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 11 açılmasına yardımcı olur ve enerjinin kanaldan akmasını sağlar bu da tüm bedende iyileşme ve onarmanın gerçekleşmesini hızlandırır. Meridyenlerin Sınıflandırılması Meridyenler fonksiyonlarına göre sınıflandırılmışlardır. Vücudumuzda paralel bir düzende, ellerin ve ayak parmaklarının uçlarından başlayan veya biten 6 Yin (dişi), 6 Yang (erkek) olmak üzere 12 çift meridyen vardır ve her biri adıyla anıldığı organa enerji taşır. 12 meridyen ve adları YIN YANG Yin Kol Meridyenleri ¤ (HT) ·Kalp ¤ (PC) ·Perikardium ¤ (LU) ·Akciğer Yin Bacak Meridyenleri ¤ (SP) ·Dalak/pankreas ¤ (LV) ·Karaciğer ¤ (KD) ·Böbrek Yang Kol Meridyenleri ¤ (SI) ·İnce bağırsal ¤ (TH) ·Üçlü ısıtıcı (Sanjiao) ¤ (LI) ·Kalın Bağırsak Yang Bacak Meridyeni ¤ (ST) ·Mide ¤ (GB) ·Safra kesesi ¤ (UB) ·Mesane 12 Meridyen dışında yardımcı meridyenler olarak adlandırılan iki ana meridyen vardır. Ön Orta Kanal (REN), vücudun 6 YİN meridyenini, Arka Orta Kanal (DU) ise 6 YANG meridyeni idare eder. Ön orta kanal (REN): ( Conceptionvessel = CV), Perineden başlar, vücudumuzun ön ortasını boydan boya geçer ve çenede, alt dudakta biter. Bütün Yin Enerji depolarının meridyenlerini kontrol eder. Bu meridyendeki düzensizlik, kısırlık ve konusma sorunları yaratabilir. Arka Orta kanal (DU): (Governorvessel = GV) Kuyruk sokumundan başlar, sırtımızı boydan boya geçer başın üstünden dolaşıp üst dudak altında diş etinde biter. Vücüdun enerji dağıtan yang, organ meridyenlerini kontrol eder. Bu meridyendeki dengesizlik, belkemigi ve sinir sistemi sorunları yaratabilir. Aku-Nokta Meridyen olarak bilinen hatlar boyunca çok sayıda nokta bulunur. Akupresur noktaları deri üstünde 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 12 bulunan biyoelektrik dürtülere karşı hassas ve onları kolayca iletebilen noktalardır. Bu noktalar, her organa ait kanallar üzerinde yerleşmiştir.Bunlar, simetrik olarak vücudun sağ ve sol tarafında yer alırlar. Çoğu nokta adını üstünde bulunduğu meridyenden alır ve bunları tanımlayıcı birer de numaraları vardır. Noktaların sayısı hakkında kesin bilgiler mevcut değildir. Farklı kaynaklar değişik sayılar verebilmektedir. Akupunktur noktalarının sayısı referans alınan kaynağa göre değişiklik gösterir. Akupresur ve Shaitsu pratiğinde en çok kabul görennokta sayısının 365 olduğunu söylen kaynaklar aynı görüşte birleşmektedir. Bu geniş koleksiyona bağlı her nokta anlaşılması güç sinir ve dolaşım kanalları aracılığıyla belli bir organa bağlanmıştır, bir iç organla ortak ilişkisi olan akupunktur noktaları gruplar halinde organize olmuşlardır. Noktalar Nasıl Tespit Edilir? • Vücutta bulunan yüzlerce noktanın yerini bilmek ve bulmak kolay bir iş olmasa gerek. Uzmanlar, sıklıkla kullandıkları noktaların yerlerini çok kolay bulurlar. Pratik yaptıkça bu beceri zamanla gelişir. Noktaların yerlerini kolay tespited ebilmede anatomic yapının özelliklerinden yararlanılır. Örneğin. birçok nokta, eklemlerin çevresinde ya da kemiklerin çukurunda, büyük kas gruplarının kenarında ya da kemik yapıyı izleyen hat üzerinde. • Genellikle noktanın bulunduğu yer, noktadan uzak olan bölgeye göre daha hassas ve duyarlıdır. • Parmağınızla akupresur noktasını bulmak için, kasların tendonsu yapılarının kenarlarına veya kemik yapının çukursu bölgelerine konsantre olun. • Her nokta için parmaklarınızı tendon ve kaslar arasında yavaşça kaydırarak hissetmeye çalışın. • Hissettiğiniz duyarlı nokta üzerinde durum ve odaklanın. Böylelikle ellerin ve parmakların hissetme ve algılama duyusu gelişmiş olur. Deneyim ve bol pratik yapanlar kolaylıkla noktaların yerlerini tespit edebilirler. Akupresur noktalarını tespit etme becerisi zamanla gelişir. Akupresurun Etki Mekanizması ve Faydaları Qi denilen yaşam enerjisinin (gücünün) aktığı meridyenler (kanallar) üzerindeki belli noktalara uygulanan basınç sayesinde vücudun çeşitli bölgelerinde bulunan gerginlikler ve kaslardaki gerilim azalır, ağrı kesici nörokimyasallar olan endorfin salgılanması ve kan dolaşımı artar.Bunun sonucunda ağrı ortadan kalkıyor, kan dolaşımının artmasıyla oksijen miktarı da arttığından gevşeme ve genel rahatlama meydana geliyor, toksinler vücuttan uzaklaştırılıyor ve iyileşme hızlanıyor. Akupresura göre, beden ile dış dünya arasında uyumlu bir dengenin kurulması ve korunması amaçlanır. Bu dengenin bozulması, bir başka değişle, hayat enerjisinin aktığı meridyenlerde düzensizliklerin veya tıkanmaların oluşması sonucu bedende çeşitli rahatsızlıklar 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 13 veya hastalıklar oluşabilir. Parmak ve avuç içleri ile meridyenler üzerindeki belirli noktalara uygulanan basınç sonucu tıkanmalar açılır ve böylece düzenli bir enerji akışı ve kan dolaşımı sağlanır. Nasıl Faydalı Olur? Diğer doğal şifa sanatları ve alternatif terapiler gibi, Akupresur da koruyucu sağlık üzerine faydalı sonuçlar ortaya çıkarır. Baş ağrısı, migren, akut ve kronik bel ağrısı, siyatik, kassal gerginlik, artritin bazı halleri ve romatizma gibi çok sayıda rahatsızlığın tedavisi için Akupresur yardımcı bir uygulamadır. Ayrıca, bilinçli ve doğru çalışıldığı sürece, Akupresur, sindirim, dolaşım, solunum ve ürogenital problemlerin tedavisinde bile faydalı rolü vardır. Akupresur gevşeme üzerine derinden etkili olduğu için kişinin enerji seviyesinin artmasına yardımcı olur, dolayısıyla anksiyete, gerginlik, depresyon ve emosyonel sıkıntıların giderilmesine de yardımcı olur. Akupresurun Genel Faydaları • Beden ve beyin için sakinlik ve derin gevşeme sağlar. • Enerji düzeyi balansının geri kazanılması ve onarılmasına yardımcı olur. • Zindelik için bir duyum oluşturur. • Çok sayıda rahatsızlığın hafiflemesi ve iyileşmesinde yardımcı olur. • Sertlik ve gerginlik giderir ve postürü iyileştirir. • Vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olur. • Bağışıklık sistemimi iyileştirir Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar-Kontrendikasyonlar Akupresur genellikle güvenli bir uygulamadır, ancak hastalık tedavilerinde akupunktur veya akupresur uzmanı tarafından uygulanır. Aynı zamanda kişinin kendi kendine de uygulayabileceği bir uygulamadır. Uygulamaya başlamadan önce, dikkat etmeniz gereken birkaç genel durum var. Örneğin; enfeksiyon, açık yara, kemik kırığı, varisli venler ve ateşin (beden ısısında artış) varlığı gibi bazı hastalıklarda yapılması sakıncalıdır. Akupresur uygulaması ağrı içermeyen bir yöntemdir. Eğer bir acı veya ağrı hissederseniz hemen durmalısınız. Yüz gibi hassas bölgelere baskı uygularken yumuşak davranmalısınız. Deneyimli bir pratisyen çok sayıda sağlık problemi için Akupresur yapabilir, fakat yeni başlayan birisi, özellikle kanser, kalp hastalığı ya da herhangi yaşamsal bir tedavi durumu için uygulama yapmaktan kaçınmalıdır. Ayrıca yeni başlayanlar, hamileliğin ilk üç ayında olan bir bayana uygulama yapmamalıdır. Tüm hamilelik boyunca; dalak 6 (SP 6), karaciğer 4 (KI 4) ve safra kesesi 21 (GB 21) noktalarına hiçbir şekilde pres yapılmaz ve garanti olması açısından dizden aşağısına sert bası yapmaktan kaçınmalı, çünkü bu noktalar düşük oluşumuna neden olmaktadırlar. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 14 Hamile kadınlar uygulamadan önce doktorlarına danışmalıdır, ancak uygun görüldüğü takdirde uygulama yapılmalıdır. Kaynaklar • Gao, D.,ChineseMedicine. The Complete Guide to Acupressure, Acupuncture, Chinese Herbal Medicine, Food Cures, QiGong. Thunders Mouth Press, USA, 1997 • Cowmeadow, O.,Shiatsu, A Praktical Introduction. Element Books, UK, 2002 • Yamamoto, S.,McCarty, P., The Acupressure Handbook. Pustak Mahal, Delhi, 2000 • Jarmey, C.,Tindall, J., Acupressure for Common Ailments. Gaia Books. London, 1991 • Chuangui, W.,Chinese Family Acupoint Massage. Eastern Dragon Press. Malaysia , 1996 • Liechti, E., Complete Ilustrated Guide toShiatsu. Element. London, 1998 • Nicola Robinson, Ava Lorenc, and Xing Liao,The evidence for Shiatsu: a systematic review of Shiatsu and acupressure. BMC Complementary and Alternative Medicine 2011, 11:88 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 15 REFLEKSOLOJİ KURS İÇERİĞİ (24 Kasım 2016) 09:00-10:30 Giriş Refleksoloji Temelleri 10:30-11:00 Ara 11:00-12:30 Refleksoloji Uygulama Alanları Refleksoloji Uygulama Prensipleri 12:30-13:30 Öğle Arası 13:30-15:00 Refleks Alanları ve Çalışma Sistemi Refleksoloji Uygulama Teknikleri 15:00-15:30 Ara 15:30-17:00 Refleks Alanlarına Göre Tekniklerin Uygulanması Pratik Uygulamalar Soru, Yorum ve Katkılar 17:00-17:30 Kurs Değerlendirmesi ve Kapanış Eğitmen: Okutman Dr. İlkay ORHAN Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 16 REFLEKSOLOJİ KURSU Temel Refleksoloji Notları Okutman Dr. İlkay ORHAN Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği, ANTALYA Refleksolojinin Tanımı • Refleksoloji, kişiyi fiziksel, duygusal, ruhsal ve mental olarak öngören ve bütünsel (holistik) yaklaşımla tedaviyi sunan bir tamamlayıcı tıp uygulamasıdır. • Bedenin kendi kendisini tedavi etmesine olanak sunan bir doğal terapi uygulamasıdır. • Bedenin tüm organlarına ve endokrin bezlere karşılık gelen el, ayak ve kulaklardaki refleks noktalarına el ve parmaklarla uygulanan bir baskı tekniğidir. Bu tanım, bedenin yüzeyindeki belli noktaların iç organlarda refleks oluşturduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. • Bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi, refleksoloji tekniğinin, basit bir ayak masajından ibaret olmadığı ve ayak masajından farklı bir terapi sanatı olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır Refleksolojinin Tarihsel Gelişimi Refleksolojinin yüzyıllardan çeşitli beri kültürlerde uygulandığı ve akupunktur ile aynı zamanlarda ortaya çıktığı sanılmaktadır. Hindistan, Çin ve Mısır'da 5000 yıl önce vücuttaki bazı noktalara bastırılarak bir tedavi şeklinin kullanıldığı tahmin edilmektedir. Çin Taoist etmek yapıtlarında hastalıkları tedavi için akupresur noktalarının kullanıldığı kaydedilmiştir. Mısır’da 2330 (MÖ) yıl öncesinden olduğu tahmin edilen Saqqara’daki Ankmahor mezar taşlarında görünen hiyeroglif serisinde, o dönemdeki fizisyenlerin kendi hastalarının ayaklarına tedavi yaparken ki görüntülerini ortaya koymaktadır (Şekil 1). Şekil 1: Saqqara’daki Ankmahor mezarındaki hiyeroglif serisinde ayaklar üzerinde yapılan çalışmaların görüntüsü. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 17 Günümüzde uygulanan refleksoloji ise 1920’lerdeki çalışmalara dayanır. Batı’da bu yüzyılın başlarına kadar neredeyse hiç bilinmeyen ve Batı’da Refleksoloji olarak bilinen bu kadim uygulamanın Amerikalı KBB doktoru olan Dr.William H. Fitzgerald tarafından neredeyse yeniden keşfedildiğini bilinmektedir. Refleksoloji üstüne birkaç kitap yazmış ve bu konuda bir uygulamacı olan Mildred Carter’e göre, Refleksoloji 1913 yılında Amerikan KBB uzmanı olan Dr. William Fitzgerald tarafından Batı kültürüne tanıtılmıştır. Fitzgerald, eski akupunktur tekniklerinden temel alarak geliştirmiş olduğu bu uygulamaya “Bölge Terapisi” adını koymuştur (Şekil 2). Günümüzde, refleksoloji bilimi daha çok bu “Bölge Terapisi” açıklanmakta ve teorisiyle buna göre uygulanmaktadır. Şekil 2: Fitzgerald’ın bedeni baştan ayağa 10 dikey bölgeye ayırarak tanımladığı “Refleks Zone” modeli. Refleksoloji, günümüzde güvenli ve doğal bir tedavi sanatı olarak önemli olduğu kadar, gittikçe değer kazanmaktadır. Dünya genelinde hem spa & wellness ortamlarında, hem de bir çok sağlık kuruluşunda diğer sağlık dallarıyla birlikte “koruyucu ya da destekleyici” terapi olarak uygulanan bir alan haline gelmeyi başarmıştır. Refleksoloji uygulaması yapan (Refleksolog) birçok terapist, aynı zamanda diğer doğal terapi şekilleri olan akupunktur, masaj, aromaterapi, akupresur, osteopati, homeopati, kiropratik ve shiatsu gibi uygulamalarla da çok yakından ilgilidirler. Refleksoloji Bedende Nasıl Çalışır? Refleksolojinin nasıl çalıştığı konusunda çok sayıda teori var. Refleksolojinin çalışma şekli ve etki mekanizmasını daha iyi anlayabilmek için bazı teorileri ve ilgili konuları incelemek gerekiyor. Ayrıca, sinir sistemi ve endokrin sistemin organizasyonunu iyi anlamak gerekiyor. Refleksoloji teorisi ayağın farklı noktalarının farklı iç organlara karşılık geldiğini öne sürer. Bedenin sol tarafındaki organlara giden refleksler sol ayakta bulunurken, sağ ayak sağ taraftaki organlara giden refleksleri içerir. Örneğin, kalbe giden refleksler sol ayakta, karaciğere giden refleksler ise sağ ayakta bulunur. Bedenin ortasındaki organlar her iki ayakta da uyarılabilir. Bunlar bağırsaklar, mide ve mesanedir. Ayak tabanı önemli refleks noktalarının çoğunu kapsar. Genel olarak gövdenin üst, orta ve alt kısımları ayak tabanının da üst, orta ve alt kısımlarına tekabül eder. Ayağın üstünde, iç ve dış 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 18 kısmında da önemli refleks noktaları vardır. Refleks noktaları iç organları uyarmanın yanı sıra önemli salgı bezleri ve sinirlerle de bağlantılıdır. Ayak Refleksoloji Kuramları Ayak refleksolojisinin temel teorileri, “Bölge teorisi” ve “meridyen teorisi” kuramlarından türemiştir. Ayak refleksoloji etkileri de enerji teorisi, meridyen teorisi, zone tarepi, kapı kontrol teorisi, laktik asit teorisi, proprioseptif sinir reseptörleri ve psikolojik teori kuramı ile açıklanmaktadır. Melzack, kapı kontrol teorisi ve endojen teorisi de ağrıyı azaltmada refleksoloji etkileri hakkında açıklayıcı bilgiler verir. Refleksolojinin Faydaları ve Uygulama Alanları Refleksolojinin genel faydaları, fizyolojik, sinirsel ve stresin azaltılmasına yöneliktir. Refleksoloji, çoğunlukla akupunktur gibi, fonksiyonel hastalıklarda başarılıdır. Bir enfeksiyonu iyileştirme, doku hasarları, fıtık, çıkık, kırık gibi yapısal bozukluklar için yapabileceği pek bir şey yoktur. Ancak ağrının azaltılması yönünde faylar sağlayabilir. Refleksoloji vücuttaki enerji akımını düzenler ve enerji kanallarındaki tıkanıklıkların yok olmasına yardımcı olur. Zihinsel ve bedensel stresi azalttığı ve giderdiği bilinmektedir. Son derece rahatlatıcı olabilir. Kas gerginliğini azaltır ve bu sayede lenf ve kan dolaşımını artırır. • Refleksoloji, hem sağlığın korunması ve yükseltilmesinde, hem de bazırahatsızlıkların hafifletilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. • Refleksoloji uygulamasıyla birlikte cilt teması sonucunda enkefalinler ve endorfin salgılanmaktadır. Böylece, kaygı ve ağrı düzeyi azalmakta, geliştirilmiş lenfatik sinir ve kan akımı sonucunda vücuttan toksinlerin atılımı artmaktadır. • Özel el ve parmak teknikleriyle bu refleks noktalarına uygulanan baskı, bedende fizyolojik değişikliklere yol açmaktadır. • Refleks bölgelerine yapılan bu baskı, kalsiyum, laktik ve ürik asit kristallerinin emiliminde ve azalmasında etkili olması nedeniyle bu süreç “detoksifikasyon”olarak adlandırılmaktadır. • Refleksoloji vücudun kan akışının geliştirmesi, homestasın sağlanması ve gerginliğin azaltılmasına yardımcı olmaktadır. Genel Faydalar ve Uygulama Alanları • Anksiyete, depresyon, stres, panik atak • Yorgunluk, uykusuzluk • Migren, baş ağrısı, sırt ağrısı, eklem ağrıları, disk hernisi • Romatizma, kas ağrıları ve spazmı, eklem iltihaplanmaları • Kabızlık, hazımsızlık 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 19 • Sinüzit, astım, • Karpal tunel sendromu • Sempatik ve parasempatik sinir sistemini ayarlamak ve fonksiyonunu düzenlemek • Bazı üriner sistem sorunları • Egzama gibi dermatolojik sorunlar • Bağışıklık sistemini güçlendirmek • Bulantı ve kusmayı rahatlatmak • Kanser ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmek, yaşam kalitesini arttırmak • Menopoz, dismenore, doğum (ağrıyı azaltmak, servikal dilatasyonu arttırmak), postpartum dönemde uterus involüsyonuna yardımcı olmak ve süt salınımını kolaylaştırmak Refleksoloji Uygulamasında Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar Ciddi rahatsızlıkların varlığında önce doktora danışılması ve rahatsızlık teşhisinin konması, sağlıklı bir refleksoloji için son derece önemlidir. Refleksoloji uzmanına kişinin kendi sağlığı hakkında yeterli bilgi verilmesi önemlidir. Refleksoloji uygulaması yapmadan önce aşağıdaki rahatsızlıkların varlığına dikkat etmek gerekiyor. Bazı durumlarda refleksoloji kesinlikle yapılmaması gerekirken bazı durumlarda ise dikkat gerekmektedir. • Ayakta açık yara, bere, çürük ya da ayakta diğer travma şekillerinde yapılmaz • Ayak ve alt bacak bölgesinde varis durumunda (trombosis tehlikesi) dikkat • Ayak ve alt bacakta enfeksiyon ve iltihabi durumlarda dikkat • Akut enfeksiyonlar ve yüksek ateşle refakat eden hastalıklarda yapılmaz • Ameliyat gerektiren durumlarda yapılmaz • Ayak ve alt bacak kemiklerinde cerrahi sonrası durumlarda (Refleksoloji ancak doktor izni ve bilgisi dahilinde uygulanabilir) • Hamilelikte ve menstruasyonda dikkat, özellikle ilk üç ay. • Ciddi şeker hastalığında yapılmaz • Ayaklarda mantar hastalığında dikkat • Kanser hastalarına yapılmaz. • Derin ven trombozunda dikkat • Malign melanom vrlığında dikkat • Ayakta aktif gut artrit varlığında dikkat • Kontrol edilemeyen kan basıncında yapılmaz • Kalp krizi, kalp pili varlığında dikkat 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 20 Dikkat !!! • Ciddi rahatsızlıklar için önce doktorunuza danışın. • Refleksoloji uzmanına sağlığınız hakkında yeterli bilgi vermeyi unutmayın. • Refleksoloji yapan kişinin eğitim seviyesi, sağlık bilgisi ve mesleki yeterliliğini sorgulayın. Refleksoloji Uygulama Prensipleri Uygulama Öncesi Unutulmaması Gerekenler • Hasta ya da bireyin tıbbi sorgusunun alınması • Tok karınla uygulama yapılmaması • He iki tarafın tırnaklar çok uzun ve çok kısa olmamalı, uygun uzunlukta olmalıdır. • Uygulamanın 1 saatten fazla sürmemesi Uygulamaya Hazırlık • Hastadan rahat bir yatağa ayakları çıplak olarak yatması istenir. • Bacakların yüksekte olması için diz altında yastık sırt üstü yatar pozisyon sağlanır. • Sıcak, huzur verici ve ferah bir atmosfer oluşturulmalıdır. • Her iki tarafın fiziksel ve mental olarak hazır olması gerekmektedir. Refleksoloji Uygulamasından Önce Yapılması Gerekenler Birey (Hasta) için • Ayakların yıkanması ve Sıcak tutulması • Tırnaklar kısa olmalı • Ayak ve bacaklar üzerindeki tüm aksesuarların çıkarılması Refleksolog / Uygulayıcı için • Ellerin hazırlığı • Yumuşak parmaklar, kısa tırnaklar • Sıcak, esnetilmiş ve yumuşak eller Refleksoloji Uygulaması Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar • Partnerin ayakları pratisyenin göğüs / karın bölgesi seviyesinde • Uygulamaya konsantre olmak • Postürü düzgün tutmak ve doğru çalışmak • Partner ile göz kontağı kurmak • Düzenli ve rahat nefes alıp vermek • Sakin ve sabırlı olmak • Mümkün oldukça az konuşmaya çalışmak • Ağrı olan yerlere dikkat etmek 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 21 • Mümkün oldukça yardımcı araçları az kullanmak • Uygulama süresi ve frekansına dikkat etmek Refleksoloji Uygulamasının Bitiminde Yapılması Gerekenler Birey (Hasta) için • Uygulamanın bitiğini ve bilmeleri gerektiğini düşündüğünüz açıklamaları yapınız • Ayakların sıcak tutulmasını sağlayın • Bir bardak ılık su verilmesi ve bol su içilmesi gerektiği hatırlatılmalı • Dinlenmenin iyi geldiği unutulmamalıdır Refleksolog / Uygulayıcı için • Ellerin yıkanması • El ve kolların esnetme ile gevşetilmesi • Dinlenmenin gerçekleştirilmesi Refleksoloji Uygulama Tekniği Refleksoloji el, ayaklar ve kulaklara uygulanır. Genel pratikte kulaklar pek kullanılmaz. Refleksoloji pratiğinde, uygulamanın etkinliği ve rahatlığı açısından genellikle ayaklar tercih edilmektedir. Refleksoloji uygulaması, parmaklar ya da yardımcı araçlar kullanarak refleks noktalarına farklı şekillerde basınç uygulamaktan oluşur. Bu basınç genellikle oldukça derindir, ama acı verici olmak zorunda değildir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 22 Ayakta Tabanındaki Refleks Bölgeleri (Şekil 3) 1. Beyin 2. Sinüs/dış kulak 3. Sinüs/iç kulak/göz 4. Şakak/alın 5. Pineal/hipotalamus 6. Hipofiz 7. Boynun yan tarafı/beyincik 8. Boyun omurları (C1-C7) 9. Omuz/kol 10. Boyun-omuz üstü 11. Boyun/tiroid/paratiroid/tonsiller 12. Soluk borusu/bronşlar 13. Göğüs/ciğerler 14. Kalp (SOL-sağ ayak) 15. Özefagus 16. Göğüs omurları (T1-T12) 17. Diayafram 18. Solar pleksus 19. Karaciğer (Sağ) 20. Safra kesesi (Sağ) 21. Mide (SOL- sağ) 22. Dalak (Sol) 23. Adrenal bezler 24. Pankreas (Sol) 25. Böbrekler 26. Bel hattı 27. Üreterler 28. Mesane 29. Duedonum 30. İnce bağırsak 31. Apandis(Sağ) 32. İleocecal valf(Sağ) 33. Çıkan kolon(Sağ) 34. Hepatik büklüm(Sağ) 35. Transvers kolon 36. Splenik büklüm 37. İnen kolon 38. Sigmoid kolon 39. Bel omurları (L1-L5) 40. Sakral omur 41. Coccyx 42. Siyatik sinir Kaynaklar • Ayçeman, N., Refleksoloji Terapisi, Erişim Tarihi 15 Kasım 2015, http://www.academicana.com/nayceman/refleksoloji-terapisi-2/ • Barbara & Kevin Kunz, Complete Reflexology for Life. Dorling Kindersley. New York, 2007. • Chapter 1 - History & Theory of Hand Reflexology – Ontario, Erişim Tarihi 23 Aralık 2014, https://www.ocr.edu/forms/201chp01.pdf. • Reflexology is based on the principle that reflex areas on the hands and feet correspond to parts of the body, Erişim Tarihi 23 Aralık 2014, www.weld-hospice.org.uk/.../reflexology.pdf 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 23 Şekil 3: Ayak Tabanındaki Refleks Bölgeleri 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 24 HİPNOTERAPİ KURS İÇERİĞİ (24 Kasım 2016) 09:00-10:30 Giriş Hipnoz ve Hipnoterapinin Tanımı Hipnozun Kullanım Alanları Hipnoz Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar Bilinç ve Bilinçaltının Genel Özellikleri Subliminal Mesaj Nedir ve Nerelerde Kullanılır? Hipnozun Nasıl Yapıldığı ve Hipnozun Yapılacağı Ortamın Özellikleri Hipnoz Çeşitleri 10:30-11:00 Ara 11:00-12:30 İndüksiyon Yöntemleri Mayalama Nedir ve Nasıl Uygulanır? Mayalamanın Pratik Örneği Sujenin Telkine Yatkınlığının (Hipnotizabilite) Ölçülmesi Vaka Üzerinden Hipnozun Uygulanması Klasik Hipnoz Uygulaması Örneği 12:30-13:30 Öğlen Arası 13:30-15:00 Hızlı Hipnoz Uygulaması Örneği Çok Hızlı Hipnoz Uygulaması Örneği Vakalar Üzerinden Hipnozun Püf Noktalarının Gösterilmesi 15:00-15:30 Ara 15:30-17:00 Hipnoterapi Uygulamaları (Obezite, Sigara, Fobi, Trikotilomani vs.) Hipnozda Ağrı Kaldırma Uygulaması 17:00-17:30 Kurs Değerlendirmesi ve Kapanış Eğitmen: Yrd Doç Dr Kenan TAŞTAN, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD, Atatürk Üniversitesi Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 25 HİPNOTERAPİ KURSU Yrd. Doç. Dr. Kenan TAŞTAN Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD Atatürk Üniversitesi Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, ERZURUM Hipnozun Tanımı: Geçmişte ve günümüzde birçok tanımı yapılan hipnozun ne olduğundan ziyade ne olmadığından yola çıkacak olursak; Hipnoz kesinlikle bir uyku hali değildir. Hipnoz, olup bitenlerin hatırlanmadığı ve unutulduğu bir süreç değildir. Kişinin kontrolünü kaybettiği, kendinden geçtiği özel bir ruh hali değildir. Kişinin kendisine söylenen her şeyi sorgulamadan yaptığı bir ruh hali değildir. Bilincin yitirildiği bir bilinçsizlik hali değildir. Hipnoz, hastanın, terapistin yardımıyla kendi tedavi sorumluluğunu alması esasına dayanan “Zihinvücut etkileşimleri” başlığı altında incelenen, yüzyıllarla ifade edilen bir tarihe sahip “Beyinsel fonksiyonların çalıştığı, bireysel denetimin açık olduğu, uyku hali olmadan, istekle gerçekleşen psişik bir durum” oluşturan, yine akupunktur tedavisi gibi konvansiyonel tedavi seçeneklerinin yetersiz kaldığı durumlarda ve/veya komplikasyonlarının fazla olması halinde tercih edilmesi uygun olabilecek güvenli bir tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemidir. (1-3) Hipnozla ilgili terimler: Hipnozitör: Hipnozu yapan kişi Suje: Hipnoz yapılan kişi Seans: Hipnozitörle süjenin her bir görüşmesinin bütününe verilen ad. Mayalama: Suje’nin hipnoz hakkında bilgilendirildiği, varsa hipnoz hakkında önyargılarında arındırıldığı ve hipnoz hakkında tüm olumsuz düşüncelerinden kurtulduğu seanstır. İndüksiyon: Herhangi bir olayı başlatma, belli bir etken yardımıyla herhangi bir olayın başlamasına yardımcı olma (1) Hipnozla İlgili Mitler: Hipnoz hakkında birçok doğru bilinen yanlış vardır. Bunlardan bazıları: 1) Hipnozitörün sihirli güçleri vardır: Oysa bu tamamen yanlış bir varsayımdır. Hipnoz doğuştan genlerle gelen kalıtımsal bir yeti değildir. Tamamen sonradan öğrenilebilen, çalışma ürünüdür. 2) Bir insan hipnotize edilerek ona istemediği şeyler yaptırılabilir: Öncelikle vurgulamamız gereken şey, istemeyen hiç kimsenin hipnoz olamayacağıdır. Hipnoz olmak istemeyen bizi zorla hipnotize edilemeyeceği gibi, hipnoz olan birine de zorla bir şey yaptırmak mümkün değildir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 26 3) Ancak zayıf karakterli ve düşük entelektüel potansiyeline sahip insanlar hipnoz edilebilir: Oysa bunun tersi doğrudur. Yani entelektüel kapasitenin artması ile hipnoz yapılabilirlik arasında doğrusal bir orantı vardır. 4) Hipnoza giren kişi bilincini yitirmiştir: Bu doğru değildir hatta aşırı bir bilinçlilik hali söz konusudur. 5) Hipnoza giren biri hipnozdan çıkamayabilir: Bu zamana kadar yapılan hiçbir hipnoz vakasında hipnoz olan kişinin hipnoz halinden çıkamaması söz konusu olmamıştır. 6) Hipnozdan istifade etmek için kişileri derin transa sokmak gerekir: Hafif ya da derin, her hipnoz seviyesinde iyi sonuçların alındığı bir vakıadır. 7) Hipnozla tüm hastalıkların (metabolik-ruhsal) tedavisi mümkündür: Hipnoz da diğer tüm tedavi seçenekleri gibi kullanabileceğimiz bir yöntemdir. Birçok hastalığın tedavisinde kolaylaştırıcı bir etken olmakla birlikte bazı hastalıkların tedavisinde tek başına bir yöntem de olabilir. Ancak birçok hastalığın tedavisinde de tek başına hiçbir etki yapmayabilir. (1-4) Herkes Hipnoz Olabilir Mi? Hipnoz olmak isteyen herkes hipnoz olabilir. Bunun tersi de doğrudur. Yani hipnoz olmak istemeyen birini hipnoz edemezsiniz. Şuuru ve bilinci açık olmak kaydıyla ve sizin söylediğiniz şeyleri yapmak şartıyla, 6-7 yaşlarından itibaren herkesi hipnotize edebilirsiniz. Ancak iletişim kuramayacak kadar zekâdan yoksun ve söylediklerinizin ne anlama geldiğini değerlendiremeyecek kadar yaşlı olan insanları, nörolojik-psikiyatrik rahatsızlıkları mental düzeyi olumsuz etkilenmiş kişileri hipnoz edemezsiniz. Bununla birlikte hiçbir mental-nörolojik ve psikiyatrik problemi olmamasına rağmen insanlardan çok küçük bir grup hipnoz olmaz. Yapılan araştırmalara göre; insanların %65’i orta düzeyde hipnoza girerken, %5’i hipnozu çok az hissediyor ve %20’si ise derin bir transa giriyor. İnsanların ancak %10’luk gibi az bir kısmı ise çok daha derin bir hipnozu yaşıyor. Hipnozun daha verimli, daha kolay ve daha faydalı geçmesi için, hipnotize olacak kişinin (Suje); Hipnoz olmayı istemesi ve hipnoza inanması Hipnozitöre güvenmesi gerekir. Ayrıca hipnozdan azami ölçüde fayda sağlanması için; Suje’nin öncelikle ulaşmak istediği bir amacının olması, hayatında değiştirmek istediği bir şeylerin olması gerekir. Örneğin kişi eşi istiyor diye obezite tedavisi görmeye karar verir ya da eşinin zoruyla seansa getirilirse muhtemelen hipnozdan yararlanması pek mümkün olmayacaktır. Ancak seansa bu şekilde getirilen ve hipnozitör tarafından bilgilendirildikten sonra ikna olan ve hipnozu artık kendi ister hale gelenler bu kategoriye girmezler. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 27 Hipnoz Uygulanacak Ortam Nasıl Olmalı? Bu konuda farklı görüşlerin olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Hatta bazı görüşlere göre mekânın ve fiziki koşulların pek bir önemi yoktur. Bu görüşe göre hemen her ortamda hipnoz yapılabilir. Bununla birlikte ortamın sessiz, sakin olması, hipnoz yapılacak mekânın sade döşenmesi ve rahat bir oda olması tercih edilmelidir. İdeal ortam ısısının yaklaşık 20 derece olması tercih sebebidir. Odadaki ışığın Suje’nin gözüne direk temas etmemesine dikkat edilmelidir. Hatta odanın biraz loş olması daha iyidir. Hipnozun Kullanım Alanları Psikoloji – Psikiyatri: Hipnoz, birçok psikolojik hastalığın tedavisinde kullanılabilmektedir. Hipnoanaliz metotlarıyla hastalığın kaynağını tespit etmek için bilinçaltının araştırılması mümkün olabilmektedir. Yapılacak tedavilere yardımcı olarak da hipnozdan yararlanılmaktadır. Hafif depresyon, anksiyete, kekemelik, tikler, parmak emme, tırnak yeme, uyku bozuklukları gibi problemlerde de hipnozla tedavi mümkündür. Diş Hekimliği: Hipnoanestezi ile iğnesiz ve ağrısız tedavi, korku ve kaygının önlenmesi, diş gıcırdatmanın tedavisi, proteze alışmayı kolaylaştırma, hijyen motivasyonu gibi konular diş hekimliğinde hipnozun kullanım alanlarındandır. Bağımlılık: Sigara, alkol vb. madde bağımlılıklarında, eğer kişi bağımlılıktan kurtulma konusunda samimi bir niyete ve isteğe sahip olmakla beraber, iradesini kullanma konusunda sorun yaşıyorsa; hipnoz altında verilecek çeşitli telkinler ve ego güçlendirici teknikler ile kişinin bağımlılıktan kurtulmasına yardımcı olunabilir. Jinekoloji: Özellikle doğuma hazırlık aşamalarında hipnozdan yararlanılabilir. Hamilelik bulantıları ve kusmalarının azaltılması bu yolla mümkün olabilmektedir. Psikolojik olarak da, rahat bir hamilelik dönemi geçirmek için hipnoterapi kullanılabilir. Anne adayına öğretilecek otohipnoz teknikleri, onun doğuma daha rahat hazırlanmasına katkıda bulunacaktır. Ayrıca uygulanacak hipnoanestezimetodlarıyla kolay ve ağrısız bir doğum da gerçekleştirilebilir. Çeşitli cinsel problemlerin çözümünde de hipnoterapiden yararlanılmaktadır. Üroloji: Enürezisnokturna, idrar kaçırma, iktidarsızlık ve yapısal bozukluktan kaynaklanmayan cinsel problemler hipnoterapi metotlarıyla çözülebilmektedir. Cerrahi: 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 28 Ameliyata öncesinde korku ve endişelerin yenilmesine yönelik hipnoz kullanılabilir. Ameliyat için hiçbir kimyasal anestezik madde kullanılmadan, hipnoanestezi ile yeterli uyuşukluk ve duyarsızlık sağlanabilir. Operasyon sonrasında da, kanamanın azaltılması, yara iyileşmesinin kolaylaştırılması, operasyon sonrası ağrı ve şikâyetlerin giderilmesi hipnotik telkinlerle mümkündür. Dermatoloji: Psikosomatik kaynaklı cilt hastalıklarında, hastalığın kaynağının tespit edilmesinde ve sebebin cilt üzerinde yol açtığı rahatsızlıkların tedavi edilmesinde faydalanılmaktadır. Bu tarz hastalıklardan biri olan siğiller de, uygun hipnoterapi metotlarıyla tedavi edilebilirler. Eğitim: Öğrenmeyi kolaylaştırmak, konsantrasyonu arttırmak, öğrenilenlerin hatırlanmasını kolaylaştırmak, sınav kaygısı ve heyecanlarını kontrol atına almak, hipnoterapi teknikleriyle mümkündür. Beslenme: Obezite tedavisinde, kilo kontrol metotlarının uygulanmasında, yeme alışkanlıklarının düzeltilmesinde, anoreksianervoza ve bulimianervoza tedavilerinde hipnoterapi etkin olarak kullanılabilir. (1,4,5,6,7) Spor: Motivasyonu ve konsantrasyonu artırma, çalışma isteğini ve azmini kuvvetlendirme, vücut direncini ve çalışma kapasitesini yükseltme, psikosomatik ve metabolik birçok hastalığın tedavisi için hipnozdan faydalanılabilmektedir. Hipnoz özellikle bu konuda eğitim almış hekimlerin gündelik pratiğinde kullanabilecekleri tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden biridir. Kaynaklar 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Taştan, K. and T. Set. Bilinçaltının Terapötik Gücü: Hipnoterapi. . 1.Baskı ed. Vol. 37-45. 2014; Ayhan Ofset Matbaacılık. Özakkaş T. Gerçeğin Dirilişine Kapı, Hipnoz. 1. Baskı. 1995. Özak Yayınevi. Kayseri. Spanos PN. Hypnosis, Hypnotizability and Hypnotherapy. Handbook of Social and Clinical Psychology, 1998, chapter32. Okur V. “Gizemli Güç Hipnoz. 2. Baskı ed. Vol. 15-68. 2009; Elma Yayınevi. Jensen M,Patterson D. Hypnotic Approaches for Chronic Pain Management. American Psychologist, 2014, Vol. 69, No. 2, 167–177. Ardore M, Pinessi L, Savi L. Migraine and Hypnosis. The Journal of Headache and Pain 2015, 16(Suppl 1):A86. Özgök A. Hipnoz ve Anestezi. Anestezi Dergisi 2013; 21 (1): 11 – 16. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 29 KENDİNE YARDIM KURS İÇERİĞİ (24 Kasım 2016) 09:00-10:30 Giriş Kendine Yardım Kavramı “Yardım Eden” Mesleklerinde Çalışanların “Kendine Yardım “ Gereksinimi 10:30-11:00 Ara 11:00-12:30 Kendine Yolculuk Çocuklukta Edinilmiş Adaptif Olmayan Baş Etme Duruşlarının Fark Edilmesi Stresli Durumlarda Sergilenen Baş Etme Duruşları Ve Sağlığa Etkileri Uygulama 12:30-13:30 Öğle Arası 13:30-15:00 Kendine Yardım Teknikleri Gevşeme ve Nefes Teknikleri Kelebek Kucaklaması (EMDR Tekniği) Uygulaması Meditasyon 15:00-15:30 Ara 15:30-17:00 Qigong (Çin Tıbbi- Enerji Egzersizleri) Bedeni ve Zihni Düzenleme Teknikleri Kendine Masaj Soru, Yorum ve Katkılar 17:00-17:30 Kurs Değerlendirmesi ve Kapanış Eğitmen: Uzman Psikoterapist Refika YAZGAÇ Yeditepe Üniversitesi/ALTİS Nöroloji ve Psikoloji Merkezi 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 30 TAMAMLAYICI ALTERNATİF TERAPİLERDE “KENDİNE YARDIM” Uzman. Psikoterapist Refika YAZGAÇ Acıbadem Üniversitesi Öğretim Görevlisi, İSTANBUL Tıp bilimi, her ne kadar araştırmalar yapsa ve tedavi protokolleri oluştursa da, bireyi tamamen iyileştirebilmesi kendisinin katılımı olmadan zordur. Tedavi, hekimler tarafından yapılandırılırken, iyileşme bireyin sorumluluk alması ile olmalıdır. Hastalık durumunda, doğal olarak var olankendini iyileştirme yeteneğinin bir kısmı engellenmekte ya da bazı nedenlerle baskı altına alınmaktadır. İlk olarak, bedenin doğal olan kendini iyileştirme yeteneğini uyandırmayı öğrenmek, sağlığı korumak ve geri kazanmak için modern tıp tekniklerinin daha etkin şekilde yardımcı olması sağlanabilir. Hastaların ruhsal olarak kendilerini daha iyi hissetmek istemeleri, modern tıp yöntemlerinin yanında onları farklı arayışlara sürüklemektedir. Günümüzde, Tamamlayıcı ve Alternatif Terapi Yöntemlerine (TAT) ilgi bu yüzden giderek artmaktadır. Tamamlayıcı terapiler, semptomların hafifletilmesi ve iyilik halinin artması için kullanılan destekleyici yöntemlerdir. TAT uygulamalarının güvenilirliğini, incelik ve etkinliğini, bilimsel olarak kanıtlanmış uygulamaların, modern tıp tedavilerinde birlikte kullanılmasını sağlamak amacıyla 1998 'de Amerika Birleşik Devletleri’nde Ulusal Sağlık Enstitüsü'ne bağlı Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi (NCCAM) kurulmuştur. Tamamlayıcı ve/veya alternatif tıp yerine “bütünleştiricitıp”veya “bütünleştiricisağlık” terimleri de kullanılmaktadır. Örneğin; bütünleştirici sağlık programları ile kanser tedavi merkezleri, kemoterapi gibi geleneksel kanser tedavileri alan hastalar için belirtileri ve yan etkileri yönetmelerine yardımcı olacakakupunkturvemeditasyongibihizmetlerisunabilir. Ülkemizde de 2011 yılında, Sağlık Bakanlığı bünyesinde, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı Geleneksel, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı kurulmuş olup, 27.10.2014 tarihli Resmi Gazete’de uygulamalarla ilgili yönetmelik yayınlamıştır. TAT sınıflamalarında yer alan beş bin yıllık Geleneksel Çin Tıbbı (GÇT) kendi kendine iyileştirme yeteneğini yeniden kazanma konusunda çeşitli yöntemler sunmaktadır. GÇT içinde en bilinen yöntem, akupunkturdur. GÇT’nin bu kadar iyi bilinmeyen en önemli çalışmalarından biri de kendini iyileştirme yeteneğini açığa çıkarmaya yarayan Qigong’dur. Qigong Geleneksel Çin Tıbbına göre, insan bedeni karmaşık bir bütündür ve her hastalığın Qi (Chi /prana/orgon) enerjisindeki bir dengesizlikten kaynaklanır. Qi “yaşam enerjisi” ya da “yaşam gücü” anlamına gelmektedir. Qi enerjisi tüm bedende bulunmaktadır. Bedendeki sağlıklı enerji, bedenin her bir bölgesindeki hücrelerin sağlıklı bir şekilde titreşmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 31 titreşim mükemmel bir düzende olduğunda, bedende iyi bir enerji akışı olur. Eğer bu enerji akışı bir şekilde tıkanıklıklar nedeni ile kesintiye uğrar, dengesizleşir ya da yönünden saparsa, bu durumda hastalıklar ortaya çıkar. Hastalıkların tümü hücre düzeyinde başlar. GÇT uygulamalarından Qigong, sağlığın korunması ve hastalıkların iyileşmesinde destekleyici olarak kullanılmaktadır. Qigong Geleneksel Çin’in önemli kültürel miraslarından biridir. İnsanın atıl tuttuğu gücünü ortaya çıkarmak ve çeşitli yeteneklerini geliştirmek amacıyla ortaya konmuş akıcı, yumuşak hareketlerden oluşan bir sağlık ve gelişim metodudur. Qigong, Qi ve Gong sözcüklerinden türemiştir. Qi, evrenin temelindeki enerji, doğal güç, canlıların bedenlerindeki yaşam enerji şeklinde tanımlanabilir. Gong ise iş, gayret gerektiren çalışma, kararlı çalışma demektir. Qigongu “can yetkinleştirme” olarak Tükçe’leştirebiliriz. Qigongzihin-beden terapisi özellikle vücudun düzenlenmesi ile koordineli olarak nefes ve zihin hareketlerinin düzenlenmesi için bir dizi egzersiz olarak kullanılır. Geleneksel Qigong birçok şekilde yapılır. Bununla birlikte Qigong uygulayarak vücut, nefes ve zihin odaklama düzenlenmesi sağlanabilir. Yapılan bedensel hareketler konsantrasyon ve koordinasyon üzerine odaklanmış ritmikbirdizi hareket- duruş venefes tekniklerinden oluşur. Sempatik ve parasempatik sinir sistemi arasında bir denge oluşmasına destek olur. Qigong; öz savunmada, hastalıkları geçirmede, sağlığı korumada, ruhsal sağlığı geliştirmede kullanılabilir. Yaşam enerjisi alıştırmaları özellikle sağlığa yönelik olarak ele alınacak olursa; temel olarak gevşemeyi, dikkati, odaklanmayı ve solunum tekniklerini, belli duruş ve devinimleri, kendi kendine masaj uygulamalarını ve dengeli yeme alışkanlıklarını içerir. Kişilerin kendi üzerlerinde yaptığı çalışmalarla beden- zihin-duygu uyumunu kurmak, yaşam enerjisini toplamak, yönlendirmek ve yaymak amaçlanır. Böylece kişinin bütün sistemleri ve duyu ve duyguları iyileşir. Bedenin içi ile dışı arasında uyum kurulur. Geleneksel Çin Tıbbı’nda tıbbi Qigong uygulamaları ile ilgilenen hekimler bedenin belli devinimlerinin belli organlardaki qi dolaşımını artırdığını gözlemledikleri için, özgün hastalıkların iyileşmesi ve ilgili organların sağlıklı işlevlerini kazanmaları için hayvan devinimlerine öykünen alıştırma dizileri tasarlamışlardır. Qigong unsurlarının uygulamaya konabilmesi için yaşam enerjinin yolunu açmak gerekir. Gevşeme Qigong’un temelini oluşturur. Gevşeme sadece bedeni değil zihni de içine alır ve soluma ile yakından ilgilidir. Beden tümüyle gevşemeli, zihin dingin ve uyanık hale gelmelidir. Nefes Tekniği Sağlık ve mutluluk için zihin enerjisini olumlu ve üretken düşüncelere dönüştürmek ve her zaman ortaya çıkan, enerjiyi tüketen, kişiyi zayıf bırakan negatif düşünceleri yok edebilmek sağlığımızı korumak için çok önemlidir. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız ve öngöremediğimiz olaylar bizde hoşa gitmeyen duygular ve etkiler uyandırır. Bunlar tekrarlandıkça sinir sistemi ve anı ağımızda birikimler oluşur, kas ve iç organlarda gerginlikler meydana gelir. Bunlar giderilmediği 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 32 sürece hastalıklara neden olur. Bedende ve ruhta olumsuzluk yaratan bu durumların ortadan kaldırılmasında en etkili yöntemlerin başında gevşeme (relaksasyon) teknikleri gelir. Gevşeme ve nefes tekniklerinin iyileştirici gücü, insanlık tarihinin başından beri en önemli tedavi yöntemi olmuştur. İnsan sağlığıyla ilgilenen her bilimsel sistem, nefes tekniklerini; fizik beden, duygu ve düşünce arasında yaşamsal bir bağlantı olarak algılamıştır. Nefes teknikleri ile bilinci etkilemenin ve fiziksel iyileşme sağlamanın mümkün olduğu bilinmektedir. Son yıllarda batılı uzmanlar, nefes tekniklerinin iyileştirici potansiyalini yeniden keşfederek düzenlemeler yapıp yeni teknikler geliştirmişlerdir. Bir çok sentez çalışmalarında uzak doğu nefes teknikleri modern bilimin ortaya çıkardığı araştırma sonuçlarını harmanlayarak yeni teknikler ortaya çıkarmışlardır. Nefes terapilerinde vücut üzerindeki stres yükünü boşaltmak ve kişiyi her yönde rahatlatmak, solunum derinleşmesini ve diyafram üzerindeki gerilimlerin açılmasını sağlamak için nefes egzersizlerinden yararlanmak gerekir. Kelebek Kucaklaması (Butter Fly Hug) EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing/Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme) psikodinamik, bilişsel, davranışçı ve danışan merkezli yaklaşımlar gibi çok iyi bilinen farklı yaklaşımların öğelerini bir araya getiren bir yöntemdir. Pek çok çalışma EMDR’nin travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) etkili olduğunu göstermiştir. TSSB üzerindeki iyileştirici etkisi maruz bırakma yoluyla koşullamanın sönmesi ile değil, gevşeme, oryantasyon refleksi, uyumsal bilgi işleme ile açıklanmaktadır. EMDR’nin tetikleyicilere karşı gelişen korku ve fizyolojik EMDR uygulamasının temelinin beden duyumlarını iki yönlü uyarılmasıyla beyni etkilemektir. İlk olarak sağdan sola yapılan göz hareketleri olarak önerilen çalışmalar, işitsel ve dokunsal olarak da aynı etkiyi sağladığı tespit edilerek geliştirilmiştir. Bu hareketler bazı durumlarda beyni uyarırken, bazı durumlarda rahatlayarak anksiyete ve stresten kurtulmayı sağlar. Çift yönlü uyarılma zihnin en üst seviyesini harekete geçirir, sonra da orada bulunanları serbest bırakarak yarattığı baskıdan kurtulmayı sağlar böylece bir rahatlama hissedilir. EMDR temelde beden odaklı bir tedavi şeklidir. Beden yoluyla asıl anlama ulaşmak ve bazı durumlarda sözle anlatılamayan duyguları tedavi etmek için uygun fırsat yaratır. Zihindeki her şey bedeni, bedendeki her şey zihni etkiler, kısacası zihin ve beden birdir. Duygusal yük taşıyan insanlar genellikle bunu bedensel olarak da hisseder. Örneğin kaygı, göğüste sıkışma, midede yanma veya sırt ağrılarını beraberinde getirir. EMDR bedensel duyumların uyarılması (göz hareketleri, işitsel, dokunsal vb. ) zihinsel imgeleme şeklinde ve nefes kullanılarak uygulanır. Bu yöntemle iyileşme güçlü ve hızlı bir şekilde hastanın içinde oluşmaktadır. Genellikle değişim kelimelerle ifade edilemez hatta bazen hasta iyileşmenin yöntemle bağlantısını kuramayabilir. EMDR kişinin yaşama daha iyi uyum sağlaması, olumlu başa çıkma yöntemleri geliştirebilmelerini, kendi ve dış dünya hakkında daha 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 33 olumlu bir algı geliştirebilmesini, daha sağlıklı insan ilişkileri kurmasını sağlar. Kelebek kucaklaması EMDR yardımcı tekniklerinden biridir. LucinaArgitas, Meksika, Acapulco’daki kasırgadan sağ kurtulan kişilerle yaptığı çalışması sırasında Kelebek Kucaklamasını (The Butterfly Hug) geliştirmiştir. Kelebek Kucaklaması Meksika, Nikaragua ve Kosava’daki sığınma kamplarında travmatize olmuş çocukların başarılı bir şekilde tedavi edilmesinde kullanılmıştır. Kelebek Kucaklaması, alanda çalışan psikoterapistler için, doğal veya insan eliyle oluşmuş felaketler sonucu travmatize olmuş kişileri tedavi etmede standart bir yöntem haline gelmiştir. Bu yöntem aksiyete üzerinde kontrol sağlama ve başa çıkma kaynaklarına ulaşmada yararlı olabilir. Kişinin kendi kendini iyileştirmesinde etkili bir yöntem olarak diğer yöntemlerle birlikte kullanılabilir. Ancak psikozla ilintili bir sorun yaşanmışsa, çocukluk travmaları varsa, haftalar süren depresyon söz konusu ise, panik ataklar ya da sinir krizi geçiriliyorsa, madde bağımlılığı varsa kendi kendine bu uygulamayı yapmak uygun olmayabilir. Profesyonel bir uygulayıcı desteği ile uygulanması önerilir. EFT (EMOTİONAL FREEDOM TECHNİQUES) DUYGUSAL ÖZGÜRLEŞME/ Duygusal Özgürleşme/ Arınma Tekniği- EFT, Amerikalı bir mühendis ve NLP uzmanı olan Gary Craig’in, Amerikalı klinik psikolog Roger Callahan'in (ThoughtField Therapy) Düşünce Alanı Terapisi'nden yola çıkarak geliştirdiği bir yöntemdir. EFT, bilincimizi, geçmişte yaşadığımız bir olayın bıraktığı duygusal kayıtlardan ve izlerden, bedenimizde belirli noktalara uyarım yaparak, birkaç dakikada arındırabileceğimiz, zihnimizi vücudumuz vasıtasıyla iyileştirebileceğimiz bir terapi yöntemidir. Çok eski iyileştirme yöntemleri olan Akupunktur, Akupresür vb. gibi yöntemlerde de kullanılan temel kavramları esas alır. EFT'nin uygulaması oldukça basittir ve iyileşme ve arınma, diğer terapi yöntemlerine göre çok daha hızlı bir şekilde oluşur. Duygusal Arınma Tekniği-EFT, bedenimizde bulunan enerji sistemindeki blokajları açıp, tıkanmaların yol açtığı, acı, kızgınlık, endişe, stres, öfke, korku, özlem gibi olumsuz duyguları yok eder. Geçmişte yaşadığımız travmatik bir olayı her hatırladığımızda ortaya çıkan olumsuz duygu, bu ikisini birbirine bağlayan köprü vaziyetindeki blokaj ortadan kalkınca kaybolur. Artık o olayı, tanımadığımız bir fotoğrafa bakar gibi hatırlar ve hiçbir şey hissetmeyiz. Günlük basit negatif etkilerden arınmanın yanısıra, yıllar süren psikolojik tedavilerle sonuç alınamayan kökleşmiş durumlar da bu teknikle kolayca ve şaşırtıcı biçimde çözülebilir. EFT'nin en önemli özelliklerinden biri kendi kendine uygulanabilir olmasıdır. Yalnız kökeni derin sorunlar için mutlaka psikoterapistle çalışılması önerilir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 34 Kaynaklar 1. Couins Norman “Hasta Gözüyle Hastalık” 2003 Türkiye 1979 New York 2. EeSuen Chan ve ark. “Biochemical and psychometric evaluation of Self-Healing Qigong as a stres reduction tool among first year nursing and midwifery students” Complementary Therapies in Clinical Practice 19, Elsevier 2013 3. İnaltong Tijen “Geleneksel Çin Tıbbi ile Sağlıklı Yaşam” İstanbul 2002 4. Kavakçı Ö. Ruhsal Travma Tedavisi için EMDR, Ankara, 2012 5. Kavakçı Ömer, “Hiperemesis Gravidarum Tedavisi için Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR)Tedavisi: Olgu Serisi” Düşünen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences 2014 6. L. Skoglund ve ark. “Qigong training and effects on stress, neck-shoulder pain and life quality in a computerised Office environment, Complementary Therapies in Clinical Practice 17 Elsevier 2011 7. Mandel Molinas N. ve Onat Haluk “Kanser Hastasına Yaklaşım”, İstanbul 2012, 8. MarcosDantas ve ark., “Therapeutic Chinese exercises (Qigong) in the treatment of type 2 diabetes mellitus: A systematic review, Diabetes&MetabolicSyndrome: Clinical Research&Reviews 7 , Elevier, 2013 9. Onum H. “Ejderi Uyandırmak Çigong, Bir Canlılık Bilimi”, Yol Yayıncılık, İstanbul, 2004 10. Shapiro Debbie, “Zihin Gücü İle İyileşme”, İstanbul, 2010 11. ShaZhi Gang “Dört Anahtar” İstanbul 2012 12. Shane R. Freeman. “Sit, breathe, smile: Effects of single and weekly seated Qigong on blood pressure and quality of life in long-termcare”, Complementary Therapies in Clinical Practice, Elsevier, 2014 13. Şen Cem, “Nefes Kitabı”, İstanbul, 2012 14. Weil Andrew “Kendiliğinden İyileşme”, İstanbul 2003 15. Yingchun Zeng ve ark., “Health benefits of qigongortaichi for cancer patients: a systematic review and meta-analyses”, Complementary Therapies in Medicine, Elsevier, 2014 16. Zhong Fu Wei “Şifa anatları”, İstanbul 2012 17. http://nccam.nih.gov/health/whatiscam 18. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/10/20141027-3.htm (ulaşma tarihi 09.12.2014) 19. http://www.emdrtherapyvolusia.com/downloads/lynda_documents/forms_protocols_and_script s/The_Butterfly_Hug_Protocol_April_2011.pdf 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 35 1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL TAMAMLAYICI TERAPİLER ve DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI KONGRESİ KONUŞMACI METİNLERİ 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 36 BİLİMSEL PROGRAM (25 Kasım 2016) (Ana Salon) 08:30-09:30 Kayıt 09:30-10:00 Açılış Konuşmaları 10:00-11:00 Panel 1: Tamamlayıcı Terapilere Genel Bakış ve Türkiye’deki Yasal Düzenlemeler Oturum Başkanları: Dr Nurullah OKUMUŞ, Dr Ünal HÜLÜR Tamamlayıcı Terapi Yöntemlerine Genel Bakış: Dr Ülker GÜL Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Yasal Düzenlemeler:Dr Mehmet Zafer KALAYCI 11:00-11:30 Kahve arası 11:30-12:30 Panel 2: Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Eğitim Müfredatları ve Sertifika Programları Oturum Başkanları: Dr Hülya OKUMUŞ, Dr Kadriye BULDUKOĞLU Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Eğitim Müfredatları: Dr Mürüvvet BAŞER Tamamlayıcı Terapilerle İlgili Sertifika Programları: Uzm. Yrd. Cihan SAĞLAM 12:30-13:30 Öğle yemeği 13:30-14:30 Panel 3: Enerji ve Dokunma Terapileri ile Destekleyici Bakım Uygulamaları Oturum Başkanları: Dr Sultan TAŞCI, Dr Fisun ŞENUZUN Enerji Bedeni ve Tedavi Kapıları: Dr Mehmet KASIM Reiki ve Bakıma Yansıması: Dr Nur ŞENEL Dokunmanın Bakıma Yansıması: Dr Fatma ARIKAN 14:30-15:30 Panel 4: Tamamlayıcı Terapi Uygulamaları: Türkiye’deki Akupunktur, Kayropraksi Uygulamaları Oturum Başkanları: Dr Ülker GÜL, Dr Selma ÖNCEL Akupunktur Uygulamaları: Dr Asuman KAPLAN ALGIN Kayropraksi Uygulamaları: Dr Ayşen TÜRK 15:30-16:00 Kahve arası 16:00-16:45 Kişilik Tiplerine Göre Stresle Mücadele Yöntemleri Konferans: Dr Kenan TAŞTAN 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 37 16:45-17:30 Avrupa Birliği Projeleri Hazırlama ve Uygulama Süreçleri Konferans: Baki KARAÇAY 16:00-17:30 Antalya Valiliği Avrupa Birliği Projeleri Koordinasyon Birimi Sözel Bildiriler 1 (Lal 1) Oturum Başkanları: Dr Hülya OKUMUŞ, Dr İlkay BOZ Sözel Bildiriler 2 (Lal 2) Oturum Başkanları: Dr Mürüvvet BAŞER, Dr Gülay RATHFISCH Sözel Bildiriler 3 (Lal 3) Oturum Başkanları: Dr Hatice BALCI YANGIN, Dr Emine KOL BİLİMSEL PROGRAM (26 Kasım 2016) (Ana Salon) 09:00-10:00 Panel 5: Hemşirelik Bakım Felsefesinde Tamamlayıcı Terapilerin Yeri Oturum Başkanları: Dr Nur ŞENEL, Dr Sebahat GÖZÜM Bakım Felsefesinin Uygulamaya Yansımaları: Dr Hülya OKUMUŞ İyileştirici Bakım Çevresi: Dr İlkay BOZ Sanatın Bakımda Kullanımı: Dr Emine KOL 10:00-11:00 Panel 6: Kadın Sağlığı ve Hastalıklarında Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Oturum Başkanları: Dr Mürüvvet BAŞER, Dr Selahattin KUMRU Doğum Eyleminde Aromaterapi: Dr Gülay RATHFISCH Kadın Doğum Alanında Refleksoloji: Dr Nursen BOLSOY İyileştirici Güç: Biyoenerji: Dr Billur MEMMEDLİ 11:00-11:30 Kahve arası 11:30-12:30 Panel 7: Onkolojide Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Oturum Başkanları: Dr Hakan BOZCUK, Dr Fatma ARIKAN Onkolojide Tamamlayıcı Terapi Uygulamaları: Dr Hasan Şenol ÇOŞKUN Onkolojide Biorezonans Uygulamaları: Dr Sinan AKKURT Homeopatide İnovatif Yaklaşımlar: Uzm Ecz Serpil AŞAR Fitoterapi Uygulamaları: Dr Ezc Aslı CAN AĞCA 12:30-13:30 Öğle yemeği 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 38 13:30-14:30 Panel 8: Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamalarında İnovatif Yaklaşımlar Oturum Başkanları: Dr Özen KULAKAÇ, Dr Hasan Şenol COŞKUN Avrupa’da Tamamlayıcı Tıp ve Cupping Terapi: Dr Kaleem Ullah RAJPUT Kore ve ABD’de Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları ve Akupunktur: Dr Eun Sang JEON Kore ve Türkiye’de Tıbbi Bitkilerin Kullanımı: Dr Su Hye LİM 14:30-15:30 Panel 9: Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Oturum Başkanları: Dr İlkay BOZ, Dr Emine KOL Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde E-Öğrenme: Dr Ünal HÜLÜR Tamamlayıcı Terapilerde E-Öğrenme Modülü: Dr Gamze TESKERECİ 15:30-16:00 Kahve Arası 16:00-17:00 Panel 10: Tamamlayıcı Terapilerde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve Önemi Oturum Başkanları: Dr Hatice BALCI YANGIN, Dr Nursen BOLSOY Avrupa’daki Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve Önemi: Kush KUMAR Türkiye’deki Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve Önemi: Nihat AYÇEMAN 17:00-17:30 Kongre Değerlendirmesi ve Kapanış BİLİMSEL PROGRAM (26 Kasım 2016) (Lal 1) 13:30-14:30 14:30-15:30 15:30-16:00 16:00-17:00 Workshop: Uygulamalı Hipnoz Kursu Dr Kenan TAŞTAN Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Workshop: Arı Ürünleri ve Apiterapi Uygulamaları Öğr Gör İbrahim YAVUZ Akdeniz Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Kahve Arası Workshop: Türkiye’de Fitoterapi Dr Fatih DEMİRCİ Anadolu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 39 KONUŞMA ÖZETLERİ Konu Konuşmacı Tamamlayıcı Terapi Yöntemlerine Genel Bakış Dr. Ülker GÜL Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Müfredat Geliştirme Dr. Mürüvvet BAŞER Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarıyla İlgili Sertifika Uzm. Yrd. Cihan SAĞLAM Programları Enerji Bedeni ve Tedavi Kapıları Dr. Mehmet KASIM Reiki ve Bakıma Yansıması Dr. Nur ŞENEL Terapötik Dokunma ve Bakıma Yansıması Dr. Fatma ARIKAN Akupunktur Uygulamaları Dr. Asuman Kaplan ALGIN Kayropraksi Uygulamaları Dr. Ayşen TÜRK Kişilik Tiplerine Göre Stresle Mücadele Yöntemleri Dr. Kenan TAŞTAN Yerel Düzeyde Uygulanan Avrupa Birliği Projeleri Baki KARAÇAY Bakım Felsefesinin Uygulamaya Yansımaları Dr. Hülya OKUMUŞ İyileştirici Bakım Çevresi Dr. İlkay BOZ Sanatın Bakımda Kullanımı Dr. Emine KOL Kadın Sağlığında Aromaterapi Dr. Gülay RATHFISCH Kadın Doğum Alanında Refleksoloji Dr. Nursen BOLSOY Bedenlenme Sürecinde Enerji Yapılanması Dr. Billur MEMMEDLİ Onkolojide Tamamlayıcı Terapi Uygulamaları Dr. Hasan Şenol COŞKUN Kanser Hastalıklarının Biorezonans Tedavisi Dr. Sinan AKKURT Homeopatide İnovatif Yaklaşımlar Uzm. Ecz. Serpil AŞAR Kore ve ABD’de Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Dr. Eun Sang JEON Kore ve Türkiye’de Tıbbi Bitkilerin Kullanımı Dr. Su Hye LİM Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde E-Öğrenmede Tamamlayıcı Dr. Gamze TESKERECİ Terapiler Modülü Avrupa’daki Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Sivil Toplum Kush KUMAR Kuruluşlarının Rolü ve Önemi Türkiye’deki Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Sivil Toplum Nihat AYÇEMAN Kuruluşlarının Rolü ve Önemi Arıcılık ve Apiterapi Uygulamaları İbrahim YAVUZ 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 40 TAMAMLAYICI TERAPİ YÖNTEMLERİNE GENEL BAKIŞ Prof. Dr. Ülker GÜL Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji AD, ANTALYA Geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GTT) uygulamaları son yıllarda giderek daha fazla popüler olmaya başlamıştır. Bazı kişiler ‘Batı Tıbbı’nı doğaldan uzak ve daha yan etkili, GTT uygulamalarını doğal ve yan etkisiz olarak algılamaktadır. Kullanma eğilimi de giderek artmaktadır: Örneğin Amerika’da aynı klinikte farklı yıllara ait taramanın yapıldığı bir çalışmada 1990’da % 33 iken bu oran, 1997’de % 42 olarak tesbit edilmiştir (JAMA 1998;280:1569-75). Özellikle kronik seyirli bazı hastalıklarda GTT uygulamalarına daha çok başvurulmaktadır. GTT uygulamaları toplumdan topluma değişmektedir. Her toplumun geleneksel özellikleri, dini yapısı ve hatta bitki örtüsü bile buna etki yapar. Ancak bir gerçek vardır ki uygulamayan toplum yoktur. Hatta kişilerin eğitimli olması bile bu uygulamalar için özellik taşımamaktadır. Örnek olarak dermatolojik açıdan yapılan çalışmamızın verilerini vermek istiyorum: 2009 yılında ‘International Journal of Dermatology’ dergisinde yayınladığımız ‘Unconventional medicine in dermatology outpatients in Turkey’ isimli araştırmamızda; Dermatoloji polikliniğine başvuran olguların GTT uygulamalarına ilgileri aşağıda yer almaktadır: • Eğitim durumuna, cinsiyete ve yaşa göre GTT uygulamalarını kullanma eğiliminde fark yok. • En az bir alternatif tedavi kullanımı - % 33.5 • 2 ya da daha fazla alternatif tedavi kullanımı - % 6 • Doktor tavsiyesi dışında ilaç kullanımı - • Kullanım kronik seyirli hastalıklarda daha sık: Mevcut hastalığı nedeni ile sık % 10 muayene olmaya giden kişilerde kullanma eğilimi belirgin olarak yüksek. • Dermatolojik olarak en sık akne ve psoriasisde kullanılmakta. • En sık kullanılan yöntemler ise: Yumuşatıcı kremler (%7.4), kolonya (% 6.9), okutma (% 6.1), bitkisel tedavi (% 2.8). GTT uygulamaları hakkında sosyal medyada çok fazla reklam yer almaktadır. Bu nedenle GTT uygulamalarının gün geçtikçe artacağı ve çeşitleneceği de bir gerçektir. Örneğin toplumumuzda bitkisel destek alan kişi sayısı giderek artmıştır: Kimi ilaç ruhsatı olmayan hazırlanmış kapsül/tablet gibi ürünleri, kimi aktarları ve kimi de doğal bitkileri 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 41 kullanmaktadır. Bu nedenle bu ürünlerin üretim şekilleri, içine kattıkları etken maddelerin bildirimi, endikasyonları ve takibi/denetlenmesi önem taşımaktadır. GTT uygulamalarında bilimsel çalışmalar yani kanıtlar da giderek artmaktadır. Örneğin editörlüğünü yaptığım ‘Dermatolojide alternatif tedavi yöntemleri’ (2013) isimli özel sayıda uygulama ismi ile 19 yöntemin dermatolojideki etkinliği yer almaktadır. Ülkemizde ‘GTT uygulamaları ile yapılacak araştırmalar’ için de etik düzenleme yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu çalışmaların da uygulanan yöntemlerin yarar ve zararlarını belirlemede yol gösterici olacağına inanıyorum. Ülkemizde 2014 yılında, ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’ yayınlanmıştır. Bu yönetmeliğin yayınlanmasının ardından bazı pozitif ya da negatif spekülasyonlar da yapılmıştır/ yapılmaktadır. Ben bu süreci ülkemizde özellikle ‘dermatokozmetolojik’ uygulamalarının başladığı süreç ile benzer buluyorum. Uzunca süre hekimler bu uygulamalara sıcak bakmadığı için, bazı istenmeyen uygulama ve uygulayıcılar ortaya çıkmıştır. Bugün ne yazık ki bunun mücadelesi hem Dermatologlar ve hem de Plastik Cerrahlar tarafından hala verilmektedir. GTT uygulamaları bilindiği üzere birbirinden farklı özelliktedir, çok sayıdadır ve hemen hemen her branştaki hekimi ilgilendirmektedir. Bu nedenle de ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin her uygulama için hem kullanılan maddeler ve hem de uygulayıcılar için yeni yönetmelikler ile de desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. GTT uygulamalarına hastaların hangi eğitim düzeyinde olursa olsun kullanma eğilimleri vardır, yani arz vardır; bu arzın daha sağlıklı karşılanması gerekir. Aksi halde, yani ‘arzın’ yasal ve güvenilir olmayan şekilde karşılanması ülkemizde yaşayan kişilerin sağlığını zararlı etkileyeceğine inanıyorum. Bu durum hem kullanılan ürünler ve hem de uygulayan kişiler için önemlidir. Kişilerin yararlı olduğuna inandığı bir ürüne merdiven altı tabir edilen sağlıksız koşullarda ulaşması ne kadar doğrudur? En sık kullanılan ve kişiler tarafından tamamen doğal özellikte olarak algılanan bitkisel ürünler örnek olarak verilecek olunursa: Nerede (hangi toprak ve iklim özelliğinde) üretilmiştir/ ne şartta toplanmıştır/ hangi şartta kurutulmuştur / hangi şartta saklanmaktadır/ hatta böceklenmesin diye üzerine pestisit sıkılmış mıdır? Bunların bilinmesi ve yasal zorunluluklar ve kontrollere tabii tutulması tüm toplumun sağlığını koruyacaktır. GTT uygulamalarının hepsi sağlığa zararlı değildir; Örneğin fitoterapi, mezoterapi, akupunktur vb. Bunların da hekimler tarafından bilinmesi ve uygulanması/önerilmesi tedavilere destek sağlayacaktır. Diğer bir açıdan ülkemiz hem iklimi, hem doğal ve çeşitli elementlerce zengin kaplıcaları ve hem de denizleri ile sağlık açısından çok önemlidir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 42 Örneğin moda olarak bronz görünüme ulaşmak için kullanılan güneşlenme; psoriasis ve vitiligo gibi hastalıklarda hastaya uygulama eğitimi verilerek tedavi amacı ile kullanılmaktadır. Yine kaplıcalarımız romatizmal hastalıklardan deri hastalıklarına ve hatta sağlıklı deri görünümü için dahi kullanılmaktadır. Ancak hekimlerin eğitimlerinde sıklıkla ‘Batı tıbbı’ yer almaktadır. Tabii ki bazı GTT uygulamaları sağlık için uygun değildir, zararlı ve hatta ölümcül yan etkileri olabilir. Bu GTT yöntemlerinin de ülkemizde yaşayan kişilere detayı ile anlatılması gerekir. Bu uygulamaları yapanlara da sağlığa zarar vermekten ciddi cezalar verilmelidir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 43 TAMAMLAYICI TERAPİLERE İLİŞKİN MÜFREDAT GELİŞTİRME Prof. Dr. Mürrüvvet BAŞER Erciyesi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, KAYSERİ Sağlık bilimlerinde verilen eğitim; yaşam boyu kendi kendine öğrenmeyi özendirmeli, temel, klinik ve sosyal bilimler arasında tam bir entegrasyon olmalı, temel sağlık hizmetlerine ağırlık vermeli, öğrencilerin eğitiminde uygulamaya ağırlık vermelidir. Bütünleşik tıp iyi yetiştirilmiş sağlık personelinin kanıtlar ışığında uyguladığı, optimum sağlık, şifacılık- iyileştirmektir. National Center forComplementaryandAlternativeMedicine (NCCAM) bakış açısıyla bütünleşik (İntegratif) tıptamamlayıcı ve destekleyici uygulamaların konvansiyonel tıp ile birlikte kullanıldığı biyopsiko sosyal bir iyi oluş halidir. Bütüncül sağlık bakımı bilimsel temele dayalı, iyi tasarlanmış araştırmalar sonucu elde edilmiş kanıtlara dayalı uygulama ve eleştirel düşünme becerileri gerektirmektedir. Bütünleşik tıp birey merkezli bakım sunar. Bunun için de sağlık ve iyilik için bireysel sorumluluk alma, diyet, egzersiz ve stresi azaltma dışında yaşam seçenekleri, davranışlar ve sonuçlarına ulaşma, sağlığı geliştirme ve hastalıkların önlenmesi, sağlık planı, hastaneler, klinik uygulamalar ya da TAT uygulamalarının seçimi için açık bilgilendirme gereklidir. Sağlık Meslekleri Eğitim Komitesi (IOM), tüm sağlık çalışanlarının hasta merkezli bakım sunmak için ekip çalışması yapması, uygulamaların kanıta dayalı olması, kalite iyileştirme yaklaşımlarının kullanılması, gereksinimlere göre bilişim teknolojilerinin kullanılması multidisipliner eğitimve TAT ile ilgili eğitim almasının gerekli olduğunu vurgulamaktadır. TAT bütüncül yaklaşım temelli olup, kanıtların ışığında uygun olabilecek tüm yöntemlerin kullanılmasını içerir. Toplumun TAT’a ilgisi her geçen gün artmaktadır. Ancak yapılan çalışmalarda sağlık çalışanlarının TAT’ın tanımı, kullanımı ve yan etkileri gibi konularda bilgi eksikliği olduğunu ortaya koymaktadır. İngiltere’nin hekim organizasyonu (BMA) mezuniyet öncesi müfredatlarda öğrencilerin TAT konularında değerlendirme yapabilecek kadar bilgilendirilmelerini önermiştir. Dünya Tıp Eğitimi Federasyonu (WFME) de yayınlamış olduğu global standartlar içerisinde tamamlayıcı/alternatif tıbbın yer almasını önermiştir. Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) tıp, hemşirelik, eczacılık gibi sağlık okullarındaki (lisans ve lisansüstü) müfredatın ‘TAT hakkında hastalara tavsiyede bulunabilecek’ kadar yeterli bilgi içermesini, müfredat programlarına integratif anlayışın yerleştirilmesini, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 44 tamamlayıcı destekleyici uygulamaların lisans düzeyinde bilgi olarak sunulmasını, masaj, aromaterapi, iyileştirici dokunma, akupres, gibi sertifika programlarıyla sağlık profesyonellerinin yetiştirilmesiniönermektedir. NCCAM’ da sağlık profesyonellerinin TAT hakkında hastalara öneride bulunabilecek kadar müfredatta TAT’a ilişkin yeterli bilgi eklenmesini önermektedir. Sağlık çalışanlarının hastalarının TAT kullanımlarını yargılayıcı olmadan sorgulayabilmesi, kullanılan farklı yöntemlerle ilgili ulaşılan kanıtlar ışığında hastalara yöntem kullanımı veya yöntemden kaçınmalarına yönelik öneride bulunabilmesi için temel bazı bilgilere sahip olunması gerektiği belirtilmektedir. Bu nedenle hekim, hemşire, fizyoterapist ve eczacılar gibi tüm sağlık personelinin yeterli bilgileri edinmiş olmaları ve uygun bakım sağlamak için pratik yapılması gerekmektedir. 1990'lı yıllardan bu yana sağlık çalışanlarını TAT yöntemlerine ilişkin eğitmek için en iyi yolun nasıl olduğuna ilişkin tartışmalar devam etmektedir. Yapılan pek çok çalışmada; TAT eğitiminin normal müfredata entegre edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Dünya üzerindeki farklı ülkelerde yer alan üniversitelerde TAT eğitimleri nasıl yapılıyor diye bakıldığında; çoğunluğunun bu eğitimleri lisans müfredatına entegre ederek, veya seçmeli dersler şeklinde klinik öncesi veya klinik uygulama biçiminde verdiğini yada mezuniyet sonrası yüksek lisans yada doktora programları olarak, kurslar ve sertifika programları yada sürekli eğitim şeklinde verildiği görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri tıp fakültelerinde akupunktur ve homeopati öncelikli olmak üzere aromaterapi, biyo-feedback, ayurveda, hipnoz, meditasyon, fitoterapi, yoga ve geleneksel Çin tıbbı gibi derslerin müfredata dahil edilmiştir. Alman Parlamentosu Ekim 2003’te çıkardığı bir yasa ile tamamlayıcı tıbbın bir parçası olan naturopatinin tıp fakültesi müfredatlarında zorunlu olarak yer almasını şart koşmuştur. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı'nın Ekim 2014 yılında yayımladığı “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği”nde uygulayıcılar, eğitimleri ve uygulayacak sağlık kuruluşlarının özelliklerine yer verilmiştir. Sadece uygulama merkezlerinin Sağlık Bakanlığı tarafından yetkilendirildiği takdirde, ilgili alanda eğitim verebilecekleri belirtilmiştir. Ülkemizde TAT eğitimlerinin mezuniyet öncesi programlarda çoğunlukla yer almadığı, tıp, eczacılık, fizik tedavi ve rehabilitasyon ve hemşirelik gibi bazı programlarda müfredata entegre edildiği, bazılarında seçmeli ders olarak verildiği, yine mezuniyet sonrası yüksek lisans yada doktora dersleri arasında seçmeli olarak yer aldığı görülmektedir. Günümüzde TAT eğitim programına yönelik olarak müfredatlarımızın çok yoğun olduğunu, müfredatı geliştirecek kişilerin tutumları, güçlü kanıtların eksik, eğitilmiş kişi 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 45 sayısının az, TAT çalışmalarına sağlanan pazar payının eksik ve kanıtların yetersizliği nedeniyle uygulamaya aktarılamama gibi engellerin olduğunu biliyoruz. Bu nedenlerle elimizi güçlü tutmak için araştırmaların ve kanıtların oluşturulması gerekmektedir. TAT’ın müfredatta yer alması çalışmalarında öncelikle çekirdek eğitim müfredatları gözden geçirilmeli, geleceğin sağlık çalışanlarının ihtiyaçları analiz edilerek güncellenmeli, TAT’ınmüfredatlaradahil edilme süreci dikkatlice yapılandırılmalıdır. TAT konularının müfredatta yer alması demek öğrencilerin uygulamaları doğrudan yapabilmesi anlamına gelmez. Öğrencilerin, hastanın kullandığı TAT uygulamalarını sorgulayabilmesi, bunların ne anlama geldiğini değerlendirebilmesi, hastaların bu uygulamaları kullanmaları veya kullanmamaları hususunda onlara öneride bulunabilmeleridir. TAT eğitimleri zaman ve maliyet etkin olarakmezuniyet öncesi lisans derslerine entegre edilerek yada seçmeli dersler şeklinde, mezuniyet sonrası ise uzmanlık, yüksek lisans ve doktora eğitimleri ve sürekli eğitimler şeklinde yapılabilir. TAT müfredatının çekirdek hedefleri; • Öğrencilerin birey/ hastalarla TAT konusunda etkili iletişiminin sağlanması • TAT’ın güvenliği, etkinliği ve klinik uygunluğu ile ilgili kanıtların değerlendirilip, doğru yorumlanabilmesi • Farklı kültürel değerlerin gözetilerek birey merkezli yaklaşımın geliştirilmesi • İyilik halinin sağlanabilmesi için kişisel olumlu bakış açısının geliştirilmesi olmalıdır. Bu çekirdek hedefler temel alınarak öğrencilerin; TAT ya da integratif tıp uygulamalarına yönelik hastaların sorularına yanıt verebilmesi, Yaygın olarak kullanılan TAT yöntemleri ve hastalarının kullandığı TAT uygulamalarını tartışabilmesi, Konuya ilgi duyan hastalara güvenilir bilgi kaynaklarını önerebilmesi, TAT ya da bütünleyici tıp uygulamalarının güvenilirlik ve etkinliği hakkında güvenilir bilgi edinme yollarını bilmesi gerekmektedir. Hedeflere ulaşabilmek için; multidisipliner ders ve çalıştayların düzenlenmesi, TAT konularının diğer ders içeriklerine dahil edilmesi, klinik uygulamalarda seçmeli rotasyonların sağlanması, yetkin konuşmacıların davet edilmesi, öğretim üyelerinin bilgilendirilmesi için web tabanlı sistemlerin oluşturulması önerilmektedir. TAT konularının mevcut müfredat içerisinde dağıtılarak sunulması çok yararlı olabilir. Örneğin anatomi dersleri devam ederken akupunktur yöntemiöğrencilere tanıtılabilir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 46 Farmakoloji dersine fitoterapinin eklenebilir. Ağrı ve anksiyete konularının anlatıldığı bir derste aromaterapi yada müzikterapiden bahsedilebilir. Böylece öğrenciler; öykü alırken hiç farkında olmadan hastanın ot / bitki veya vitamin desteği alıp almadığını, hangi yöntemleri kullandığını, ayrıca edindikleri bilgileri de doğru yorumlayabileceklerdir. Öğrencilerin bazı TAT uygulamalarını doğrudan gözlemeleri derslerin daha anlamlı olmasını sağlayacaktır. Örneğin; kullandığı pek çok ağrı kesici ilaçtan sonra ağrısı bir türlü geçmeyen bir hastanın, akupunktur yadareiki uygulandıktan sonra rahatladığını görme gibi. Üniversitelerde TAT uygulamaları için geliştirici araştırmalar veya projeler de yapılmalı, bu uygulamalar klinik rutin içerisinde yer almalı ve eğitilmiş ve bilgili öğretim üyelerinin de olması oldukça önemlidir.Hastalığın yönetimi ve tedavisi yerine iyilik haline dönük yaklaşımların ve modellerin geliştirilmesi, lisans ve yüksek lisans düzeyinde sağlığın korunması ve geliştirilmesi, sağlık ve iyilik hali için bireysel sorumluluk, birey merkezli bakım ile ekip anlayışının geliştirilmesi, doktora düzeyinde integratif bakım felsefesinin ve kanıt sağlayacak araştırmaların planlanması, yürütülmesi gerekmektedir. Zihin- beden-ruh temelline özen gösteren holistik uygulayıcıların yetiştirilebilmesi için bütünleşik yaklaşım modelinin sağlık sistemi içine entegre edilmesi gerekmektedir. Bunun için eğitici ve uygulayıcıların bilgi-beceri ve deneyimlerinin artırılması, eğitim programlarınıninterdisipliner, kanıta dayalı, değerler, eleştirel düşünme ve iletişimin yer aldığı ve ekip anlayışını içermelidir. Kaynaklar 1. Fenton MV, Morris DL. The integration of holistic nursing practices and complementary and alternative modalities into curricula of schools of nursing. Alternative Therapies in Health and Medicine. Altern Ther Health Med. 2003 Jul-Aug;9(4):62-7. 2. Frass M, Strassl RP, Friehs H, Müller M, Kundi M, Kaye AD. Use and acceptance of complementary and alternative medicine among the general population and medical personnel: a systematic review. Ochsner J 2012 Spring; 12(1): 45–56. 3. Gaydos HLB. Complementary and alternative therapies in nursing education: trends and issues. Online Journal of Issues in Nursing 2001; 6(2): Manuscript 5. 4. Halcon LL, Chlan LL, Kreitzer MJ, Leonard BJ. Complementary therapies and healing practices:faculty/student beliefs and attitudes and the implications for nursing education. J ProfNurs 2003; 19:387-397. 5. Institute of Medicine of the National Academies. Complementary and Alternative Medicine in the United States. Washington, DC: National Academies Press; 2005. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 47 6. Kim SS, Erlen JA, Kim KB, Sok SR. Nursing students’ and faculty members’ knowledge of, experience with, and attitudes toward complementary and alternative therapies. Journal of Nursing Education September 2006; 45 (9): 375-378. 7. Kreitzer MJ, Kligler B, Meeker WC. Commissioned for the IOM (Institute of Medicine) Summit on Integrative Medicine and the Health of the Public, February, 2009. 8. Laforce CB, Scott CS, Heitkemper MM, Cornman BJ, ChihLan M, Bond EF, Swanson KM. Complementary and alternative medicine (CAM) attitudes and competencies of nursing students and faculty: results of integrating CAM in to the nursing curriculum. J ProfNurs 2010; 26: 293–300. 9. Mollahaliloğlu S. Tıp eğitiminde entegratif yaklaşım nasıl geliştirilebilir? Integr Tıp Derg. 2015;3(2):48-49. 10. Odabaşı O, Elçin M, Durmaz S, Demirel Ö. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Programı Geliştirme Modeli. Hacettepe Tıp Dergisi. 2010; 41: 203-218. 11. Şahin H. Eğitim programı geliştirme sürecinde önemli bir aşama: ihtiyaç belirleme. Tıp Eğitimi Dünyası. 2006; 22:1-9. 12. Pearson NJ, Chesney MA. The CAM education program of the national center for complementary and alternative medicine: an overview. AcadMed. 2007; 82:921–926. 13. Sağlık Bakanlığı. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği. Resmi Gazete Ekim 2014. 14. Sewitch M J, Cepoiu M, Rigillo N, Sproule D. A literature review of healthcare Professional attitudes toward complementary and alternative medicine. Complementary Health Practice Review 2008; 13(3): 139-154. 15. Taşcı S. Hemşirelik eğitiminde integratif anlayış geliştirme. Integr Tıp Derg. 2015;3(2):50-54. 16. Weisfeld V. Summit on Integrative Medicine&the Health of thePublic: Issue Background &Overview. Commissionedforthe IOM Summit on İntegrativeMedicineandtheHealth of thePublicFebruary, 2009. 17. Yıldırım Y, Parlar S, Eyigör S, Sertoz OO, Eyigor C, Fadiloglu C, Uyar M. An analysis of nursing and medical students’ attitudes towards and knowledge of complementary and alternative medicine (CAM). Journal of Clinical Nursing 2010; 19: 1157–1166. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 48 GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARIYLA İLGİLİ SERTİFİKA PROGRAMLARI Uzm. Yrd. Cihan SAĞLAM Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmeleri Genel Müdürlüğü Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Daire Başkanlığı, ANKARA Hukuki Dayanak 1)Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yönetmeliği 2)Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği Sertifikalı Eğitim Alanlarının ve Standartlarının Belirlenmesi Sertifikalı Eğitim Programı: Mezuniyet sonrası; belli bir konuda özel bilgi ve beceriye dayalı yeterlik kazandırmak amacıyla sağlık alanında düzenlenecek örgün ve/veya uzaktan eğitim programıdır. Nasıl Belirlenir? Sertifikalı eğitim alanları ve bunların standartları ulusal sağlık politikaları ve Bakanlığın stratejik planları doğrultusunda Bakanlıkça belirlenir. Sertifikalı Eğitim Programı Yetkilendirme İşlemleri Eğitim programı başlatmak isteyen bir uygulama merkezi Bakanlığa başvuruda bulunur Bakanlık tarafından yerinde inceleme yapmak üzere bir ön inceleme ekibi kurulur ve yapılan inceleme neticesinde bir ön inceleme raporu hazırlanır Bu rapor neticesinde başvurusu uygun görülenler için Bakanlıkça Uygulama Yetki Belgesi düzenlenir. Eğitim Merkezleri eğitim programına başlamadan 30 iş gücü önce Bakanlığa yazılı bilgi vermek zorundadırlar. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliğinde Sayılan Uygulamalar Yönetmeliğimizde toplam 15 uygulama sayılmaktadır. 1) Akupunktur 2) Apiterapi 3) Fitoterapi 4) Hipnoz 5) Sülük Uygulaması 6) Homeopati 7) Kayropraktik 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 49 8) Kupa Uygulaması 9) Larva Uygulaması 10) Mezoterapi 11) Proloterapi 12) Osteopati 13) Ozon Uygulaması 14) Refleksoloji 15) Müzikoterapi Bakanlıkça Yetkilendirilmiş Eğitim Merkezleri Şimdiye kadar toplamda 9 eğitim merkezine yetki verilmiştir. • Eğitim Merkezi: YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ o Eğitim Alanı: Akupunktur, Fitoterapi, Ozon, Kupa, Sülük, Mezoterapi, Klasik Homeopati ve Hipnoz • Eğitim Merkezi: GAZİ ÜNİVERSİTESİ o Eğitim Alanı: Akupunktur, Fitoterapi, Ozon, Kupa ve Sülük • Eğitim Merkezi: MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ o Eğitim Alanı: Akupunktur, Ozon, Kupa, Klasik Homeopati ve Apiterapi • Eğitim Merkezi: CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ o Eğitim Alanı: Akupunktur • Eğitim Merkezi: ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ o Eğitim Alanı: Akupunktur • Eğitim Merkezi: EGE ÜNİVERSİTESİ o Eğitim Alanı: Fitoterapi • Eğitim Merkezi: BEZMİ ALEM VAKIF ÜNİVERSİTESİ o Eğitim Alanı: Fitoterapi • Eğitim Merkezi: KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ o Eğitim Alanı: Kupa, Sülük ve Ozon Uygulaması • Eğitim Merkezi: BAĞCILAR EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ o Eğitim Alanı: Akupunktur, Hipnoz, Mezoterapi, Fitoterapi, Kupa ve Sülük Uygulaması Akupunktur Sertifikalı Eğitim Programı • Katılımcılar: Hekim veya diş hekimi • Katılımcı Sayısı: 1 kişilik Bakanlık kontenjanı hariç en fazla 30 kişi 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 50 • Uzaktan Eğitim: En fazla %80 • Eğitim Süresi: Tabip 500 saat, diş tabibi 400 saat • Eğitim Tavan Ücreti: Tabip 11.657 TL, diş tabibi 10.491 TL Apiterapi Sertifikalı Eğitim Programı • Katılımcılar: Hekim • Katılımcı Sayısı: 2 kişilik Bakanlık kontenjanı hariç uzaktan eğitimlerde 50, yüz yüze eğitimlerde 25 kişi • Uzaktan Eğitim: En fazla %80 • Eğitim Süresi: 80 saat • Geçici Madde ve Yararlanan Kişi Sayısı: Standardın ilgili maddesinde belirtilen şartları taşıyan kişilere Bakanlıkça kurulacak komisyonun kararıyla sınav yapılmaksızın sertifika denkliği verilir. Toplamda 5 kişi bu maddeden yararlanmıştır. • Eğitim Tavan Ücreti: 1.865 TL Fitoterapi Sertifikalı Eğitim Programı • Katılımcılar: Hekim ve diş hekimi • Katılımcı Sayısı: 2 kişilik Bakanlık kontenjanı hariç uzaktan eğitimlerde 50, yüz yüze eğitimlerde 28 kişi • Uzaktan Eğitim: En fazla %80 • Eğitim Süresi: Tabip 280 saat, diş tabibi 215 saat • Geçici Madde ve Yararlanan Kişi Sayısı: Standardın ilgili maddesinde belirtilen şartları taşıyan kişilere Bakanlıkça kurulacak komisyonun kararıyla sınav yapılmaksızın sertifika denkliği verilir. Toplamda 7 kişi bu maddeden yararlanmıştır. • Eğitim Tavan Ücreti: Tabip 6.528 TL, diş tabibi 5.012 TL Homeopati Sertifikalı Eğitim Programı • Katılımcılar: Hekim, diş hekimi ve eczacı • Katılımcı Sayısı: 2 kişilik Bakanlık kontenjanı hariç uzaktan eğitimlerde 50, yüz yüze eğitimlerde 25 kişi • Uzaktan Eğitim: En fazla %80 • Eğitim Süresi: Klasik Homeopati ve Klinik Homeopatide tabip ve diş tabibi 350 saat. Klasik Homeopatide eczacı 210 saat • Geçici Madde ve Yararlanan Kişi Sayısı: Standardın ilgili maddesinde belirtilen şartları taşıyan kişilere Bakanlıkça kurulacak komisyonun kararıyla sınav yapılmaksızın sertifika denkliği verilir. Toplamda 7 kişi bu maddeden yararlanmıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 51 • Eğitim Tavan Ücreti: Klasik ve Klinik Homeopati tabip ve diş tabibi 8.160 TL, Klasik Homeopati eczacı 4.896 TL Hipnoz Uygulaması Sertifikalı Eğitim Programı • Katılımcılar: Tabip, diş tabibi, klinik psikolog ve psikolojinin tıbbi uygulaması yetki belgesine sahip psikologlar • Katılımcı Sayısı: Bakanlıkça görevlendirilecek 2 katılımcı dışında uzaktan eğitimlerde 50, yüz yüze eğitimlerde 30 katılımcı • Uzaktan Eğitim: En fazla %20 • Eğitim Süresi: Tabip 200 saat, diş tabibi ve klinik psikolog 160 saat • Geçici Madde ve Yararlanan Kişi Sayısı: Standardın ilgili maddesinde belirtilen şartları taşıyan yapılmaksızın kişilere sertifika Bakanlıkça denkliği kurulacak verilir. komisyonun kararıyla Toplamda ..... kişi bu sınav maddeden yararlanmıştır. • Eğitim Tavan Ücreti: Tabip 4.663 TL, diş tabibi ve klinik psikolog 3.730 TL 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 52 ENERJİ BEDENİ ve TEDAVİ KAPILARI Uzm. Dr. Mehmet KASIM Diplomat American Board of OB/GYN “Bu ne beden, ne ruhtur, çünkü Sevgili nin Özüne aidim ben.” Hz. Mevlâna Hz. Mevlâna, kendisinin fizik veya enerji bedeni olmadığını; Onun Özünden olduğunu söylemektedir. “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Yunus Emre Yunus Emre de aynı şekilde Yunus diye görünenin özü olup, fizik ve enerji bedenlerine büründüğünü çok basit bir biçimde belirtmektedir. Enerji bedeni, fizik bedenin hem içinde hem de dışında bulunan bedenin canlı kısmıdır. Öz burada yaşar. Yukarıda belirtildiği gibi kadim bilgelikte can enerji bedenine aittir, öz ile birliktedir. Enerji bedeni beş elementin bir araya gelmesi ile ortaya çıkar. Bu elementler, bu dünyaya ait değillerdir. Avrupa da Rönesans devresinde, o devrin bilginleri İbn-i Sinâ nın element terimini anlayamadıklarından, -bunları bu dünyanın elementleri gibi düşündüklerinden- tıbbın içinden bu beş elementi çıkartmışlar. Bu nedenle Asya nın Hint, Moğol, Tibet, Çin ve Türk Geleneksel Sağlık sistemlerinin temellerinde elementlerin olmasına rağmen Modern Tıp’ta bu temel kavram olmadığı için, Batı tıbbı ruhu ve enerji bedenini kabul edememektedir. Atalarımız binlerce sene önce enerji bedenine “süzüg beden”, elementlere de “but” adını vermişler. Fizik bedenin dört butu olduğu gibi, süzüg bedeninin de toprak, su, ateş ve hava gibi dört süzüg butu vardır. Türklerin ataları, Batı da eter diye bilinen beşinci elementin bir kap gibi olduğunu, dört butu içinde bulundurduğunu ve yaratılışın ilki olup onsuz bir şey bulunmadığını bildiklerinden, ona eter yerine bulun ismini vermişler. Aynen bir fizik hücrenin içindeki sıvının ve mitokondirinin belirli bir yeri olduğu gibi, bulunun (süzüg hücrenin) içindeki süzüg elementlerin de belirli yerleri ve özellikleri vardır. Asya sağlık bilgeliğinde tedavide doğallık önemlidir. Öze sevgi esastır ve bu da bedene saygıyla başlar. Çok zorunlu olmadıkça, tedavilerde fizik ve süzüg (metafizik, enerjik) doğal kapılardan içeri girilir. İğne, bıçak gibi keskin araçlar günümüzdekinin tersine kolay kolay kullanılmaz. İnsanlığın yaşadığı son yüzyıllarda fizik göz ve araçlarla görünmeyene inanmamak, süzüg (metafizik, süptül) alana ait bilgeliğin modern sağlık bilimlerinden tamamen atılmasına neden olmuştur. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 53 Enerji bedenini ve elementlerini süzüg sözcüğü en güzel şekilde tanımlamaktadır. Süptil, subtle, lataif, metafizik gibi yabancı sözcükler süzüg sözcüğünün derin anlamını verememektedirler. Süzüg sözcüğü enerji bedeni ve elementlerin bilinçli olduklarını, kendilerini süserek koruduklarını, onların her filtreden geçebilen güçlerinin olduklarını, ayrıca bir balığın veya geminin yüzmesi gibi hareketli olduklarını ve bir gelinin süzülmesi gibi güzelliği içerdiğini çok etkin bir biçimde tanımlar. Kadim bilgelikte süzüg beden ve butların yedi âleme (yedi farklı yaradılışa) uzanan yedi boyutu vardır. Bu boyutları kişi kavradığı zaman enerji bedenini ve süzüg elementleri anlamaya başlar. Bu boyutları şöyle özetleyebiliriz: • Öz boyutu: Burası, Tanrı nın Öz ü, Benliği ve tüm Kimliği ile yaratılış içinde sır olarak bulunduğu boyuttur. Burası Öz ün gizem içinde olduğu, kadim Uygurların Qara Kun gizli cevher, görünmeyen Güneş- dedikleri ve insanın aslının bulunduğu boyuttur. • Ay boyutu: Öz, burada kendisini yansıyarak Öz-tözi olarak belli eder. Kadim Türkler, Öz ü kara delik gibi, ortada bir nokta ile gösterip, etrafındaki çembere de öz-tözi demişler. İkisine birden Og ismini vermişler ve bunu binlerce sene önce kayalara çizip anımsamamızı istemişler. Sanki özü atomun çekirdeğine ve etrafındaki çemberi de elektron bulutuna benzetmişler. • İç boyut: Süzüg bedenin Tek ve İlk Varlık ile birlikte ortaya konulduğu boyuttur. • Dış boyut: Yaratılışın çokluğa açıldığı boyuttur. Burada süzüg ve fizik varlıklar belirir. • Dikey boyut: Süzüg bedenin alt ve üst kutuplarının ortaya çıktığı boyuttur. • Yer boyutu: Bedenin bulunduğu aleme göre şekillenip, bir müddet için yerleştiği boyuttur. Enerji bedeninin şekli her boyutta farklıdır. Ayrıca süzüg beden istediği şekle de girebilir. Esas şekli iç boyutta bulunur. Sırdır, bilinmez; güzel, bilinçli ve kendi özelliğinin içinde olduğuna inanılır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 54 Enerji bedenini tam olarak kavrayabilmek için insanın dört farklı kısmı olduğunu, insanın aslının ne akıl, ne ruh ne de beden olduğunu bilinmesi gerekir: Aslı: Özü ve öz-tözi insanın aslıdır. Özü yolcudur, öz-tözi de sürücüdür. Öz varlık: İnsanlık Tek-Birlik içinde olup, her insanın özel tigin (nur) olarak yaratıldığı sırlı kısmıdır. Süzüg beden: Tek ışığın yansıyarak dört katman (sezgi, akıl, hisler ve şekil) içinde yaratılan kısmıdır. Fizik beden: Kendi başına cansız olup, süzüg bedeninin gölgesi olan kısmıdır. Enerji bedeni içinde insanın bu dört kısmını birbirine bağlayan 14 ana süzüg kanal ve enerji bedenini yedi âleme bağlayan yedi süzüg odağı vardır. Yedi süzüg odak süzüg bedenin omurgası boyunca sıralanıp, bir ucu Öz Varlığın omurgasına kenetlidir, diğer ucu da fizik bedenin omurgasına bağlıdır. Bu biçimde alemlerin her birine uzanırlar. Süzüg beden anatomisinin kolay anlaşılabilmesi için, iç ve dış boyutlarda farkı işlevleri olan bu odaklara farklı isimler verilmiştir. Fizik omurga boyunca sıralanan ve dış boyuta uzananlarına “çark” (Sanskritçe: Çakra); iç boyuta uzananlarına ise “tïgin” (Tasavvufta: Lataif) denir. Her ikisi de aynı süzüg odaktan çıkar, ancak süzüg yapının farklı boyutları nedeniyle iki ayrı ad kullanmak süzüg anatomiyi görselleştirmede yardımcı olur. Süzüg bedende tïgin (lataif) ve çarkların (çakraların) renkleri farklıdır. İşlevleri de birbirini tamamlar. Bunlar; fizik beden, süzüg beden ve yedi alem arasında bulunan ve fiziksel olmayan süzüg kanallarla birbirleri ile bağlantılıdırlar. Her iki yönteme de gönderme yaptığımızda onlara “süzüg odaklar” diyoruz. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 55 Çarkların Konumları ve Görevleri: Çark No Öz-Türkçe veya BraTürkçe Çarklar Sanskritçe Çakralar Sinir Ağları (Nerve Plexus) İlişkili Oldukları Fiziksel Sistemler İlişkili Oldukları Salgı Bezleri Renkleri Ç1 Mul-ad-ara Mulādhara Çoğalma Yumurtalıklar Kırmızı Ç2 Suwadistan Svâdhistāna Kuyruk sokumu Oturak/Sacr al Üreme ve İdrar Sistemi Portakal Ç3 Man-Bur Qalp Manipūra Bel/Lumbar Sindirim Sistemi Ç4 Ana-Ata Anāhata Dolaşım Sistemi Ç5 Isuda Vishuddha Göğüs/ Thoracic Boyun/ Cervical Böbreküstü (Adrenal) Leydig Hücreleri Pankreas Langerhens Adacıkları Timus Mavi Ç6 Aya Türki Saz-ârt Ājña Kalkanbezi (Tiroit) Yañkalkanbezi (Paratiroit) Turbezi (Pitüiteri) Pineal Bezi Serotonin Salgılanması Ç7 Sahaşrâra Görme siniri Beyin Üst Odakları Solunum ve Özüşüm (Metabolizma) Sistemi Özerk (Otonom) Sinir Sistemi Beyin (Merkezi Sinir Sistemi) 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sarı Yeşil Çivit Parılday an Işık Sayfa 56 Tïginlerin Konumları ve Görevleri: Arapça Adı ve No Ösne No Adı ve Asıl Görevi Diğer Görevleri Bozukluk Durumları Rengi Qalabiyya Ti1 Ös1 Mul-ad-ara Süzüg bedenin kökü ve çekirdeği •Temelsiz hissetmek Gri Nafsiyya Ti2 Ös2 Suwadistan Güç odağı •Kendinde olmak •Hayatta kalmak •Süzüg bedeni, fizik bedenden ayrıldıktan sonra, çekirdek durumunda tutabilmek •Öz benlik •Öz güvenirlik •Başarma •Mücadele, rekabet Qalbiyya Ti3 Ös3 •Sevgi, aşk •Denkleştirme •İlerleme Ruhiyya Ti4 Ös4 Man-Bur, Qalp Düşünce ve hislerin sevgiye dönüşümü Ana-ata Özatalarımıza bağlılık Sırriya Ti5 Ös5 Isuda İç boyuta ve en üst kutba bağlılık •İletişim •İrade •Gayeli olmak Khafiya Ti6 Ös6 Aya, Türki Sezgi, sezi • Hormonları dengelemek • Yaşama doğru yön vermek Akhiffa Ti7 Ösne ötesi Kendini bilmek, Uyanmak, Ermek •Gerçeği arama •Mutluluğa erme (bliss) • Yaratılışın, çevrenin ve toplumun bir parçası olduğuna dair iyi hissetmek Dalınç (Meditasyon) Eşiği Kuyruk sokumu (Coccyx) •Baskın olmak Sarı •Özgüvensizlik •Bencillik •Korku •İlinti •Cinsel gerileme •Kızgınlık Kırmızı •Nefret Göbekten iki parmak aşağısı ve içerisi •Yalnızlık •İltihaplar •Kanser •Kopukluk •Saplantı •Baskıcı •İletişimsizlik •Bastırılmış hisler • Kalkan ve Yan kalkan bezi (Tiroid ve Paratiroid) bozuklukları •Sinir hastalıkları •Gayesiz hayat tarzı •Hormon bozuklukları •Bunalım, Çökkünlük (depresyon) •Ruh hastalığı delilik Beyaz Sağ meme (emig) arkası Giriş ve çıkış 3. tïginden Yeşil Göğüs kemiğinin (sternum) arkası Giriş ve çıkış 4. Tïginden Mavi İki kaş arası Giriş ve çıkış 5. tïginden Siyah Ön bıngıldak Giriş ve çıkış 6. tïginden 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sol meme (emig) arkası Sayfa 57 Süzüg Bedenin Fizik Bedene Yerleşmesi Süzüg beden fiziğe bağlanmadan önce fizik aleme uzanır. Anne karnında embryo geliştikçe altı haftada bir, bir süzüg odak yerleşir. İlk başta, kök odağı fiziken olgunlaşınca ilk süzüg odak yerleşir, en sonunda da ilk nefes ile öz fizik bedene yerleşir. Süzüg kanallar, enerji bedeni içinde süzüg besinleri ve güçleri taşıyıp, bunları aynı zamanda süzüg dokulara dönüştürür. Kadim Uygur bilgeleri, bu kanalları qanal ve kale diye farklı isimlerle ifade etmişlerdir. Bunlar birbirleriyle iletişim içindedirler ve her birinin kendine özgü bir görevi vardır. Bazıları süzüg alemlerin protein parçacıklarını, bazıları yağları, kompleks karbonhidratları, çekirdekçikleri (nucloid) ve diğer bir çok molekülleri ortaya çıkarırlar. Ayrıca kemik, sinir, kıkırdak ve kas hücrelerinin de oluşumunda rol oynarlar. Sanskritçede srotāmsi ve kalā adları kullanılır. Bu kanallar, tüm süzüg beden katmanları içinde ve aralarında yer alırlar. Fizik bedenin atardamar, toplardamar, lenf, sinir dokusu, bağdokusu, karaciğer, dalak, beyin ve sindirim organlarının hücrelerine benzerler. Bu 14 kanal üç gruba ayrılır. Daha kolay anlayabilmemiz için bir numaralandırma sistemi kullanmış olmamıza karşın, kanalların adlarının anlamları işlevlerini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Süzüg kanal grupları: 1. Öz-qanallar: Asal süzüg kanallar. Her şey, her varlık bu kanallardadır ve aynı zamanda bu kanallar her şeyde ve her varlığın içindedir; bengi olup, yaratılış öncesinden akıp gelen iki ırmak gibidirler: a. Bra-anna ( 1. Öz-qanal): Can ve nefesin süzüg kanalıdır. b. Am-buğ (2. Öz-qanal): Sevgi kanalıdır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 58 2. Bağ Qanalları: Bağlayıcı süzüg kanallar (Sanskritçe: Bandit strota) altı tanedir. Süzüg odaktan uzanıp süzüg katmanları birleştirir, besler ve temizlerler. Her süzüg odak, asal bir bağlayıcı süzüg kanala sahiptir. Bunları B1, B2, B3, B4, B5 ve B6 diye adlandırdık. Rakamlar süzüg odağın eşdeğer sayısına karşılık gelir. Örneğin, B1 ilk süzüg odaktan çıkar. Bu kanalları dikey olarak ve her iki yönde süzüg enerjiyi taşır diye düşünmek anlamayı kolaylaştırır. 3. Tad Qanalları: Süzüg doku kanalları (Öz-Türkçe:Tadu, Sanskritçe: Dhatu strotas). Bu kanalları da T1, T2, T3, T4, T5 ve T6 şeklinde numaralandırdık. Onları, kanallar içerisinde yatay şekilde saat yönünde ve saat yönünün aksi istikametinde hareket eder düşünmek anlamayı kolaylaştırır. Kadim bilgelikte bu kanalların tümünün kökleri, gövdeleri, dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyveleri olduğu bilinir. Diğer bir anlatımla, her odakta ağacın farklı bir kısmı tüm odaklardaki kanalı etkiler. Ana işlev köklerde gerçekleştirilir. Her bağ ve tad qanalı, tek bir ana süzüg odağa sahiptir. Dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyveleriyle birlikte bir bütün olarak diğer süzüg odak ve kanallara uzanırlar. Tek bir ağaç vardır, o da iç boyutta bulunur. Fizik bedendeki atardamar, toplardamar, sinirler, lenf, kas, kemik, kemik iliği, kan, üre, dışkı vs. gibi doku ve sıvılar ile fizik bedene bağlıdırlar. Qanal Sayısı Ö-1 Öz-Türkçe Anlamı Sanskritçe Bra-anna Bilinmek Öncesi Prāna Ö-2 Am-buğ Sevgi Bağı Ambu B-6 An-na Yansıyan İlahi Zekâ Anna B-5 Aş Hazır süzüg güç ve besin Rasa B-4 Siti-añ-ya Besleyici Süzüg Stanya Görevi Hayat kanalı; yüksek bilince, yaratıcılığa, Yaradan a açılma yolu. Fizik bedende solunum sistemi. Karşılıksız sevebilme yeteneği; süzük ve fizik beden ısı, elektromanyetik güç, nem, elektrolit ve salgıların düzenlenmesi. Özün zekâ kanalı, ilahi bilgeliğe açılış. Süzüg bedende yiyeceklerin, düşüncelerin ve hislerin sindirilmesi, emilmesi ve kullanılması. Fizik bedende yiyeceklerin bağırsak mukozasından emilmesi. Özün güç kanalı; süzük bedenin besleyici güç, sevgi, güven, inanç ve huzur kanalı. Fizik bedenin portal damarındaki besinler ve sağ kalp. Özün diğer özlerle ve süzüg bedende katmanlar arasındaki beslenme 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 59 Ö-1 Bra-anna Bilinmek Öncesi Prāna Ö-2 Am-buğ Sevgi Bağı Ambu B-6 An-na Yansıyan İlahi Zekâ Anna Hayat kanalı; yüksek bilince, yaratıcılığa, Yaradan a açılma yolu. Fizik bedende solunum sistemi. Karşılıksız sevebilme yeteneği; süzük ve fizik beden ısı, elektromanyetik güç, nem, elektrolit ve salgıların düzenlenmesi. Özün zekâ kanalı, ilahi bilgeliğe açılış. Süzüg bedende yiyeceklerin, düşüncelerin ve hislerin sindirilmesi, emilmesi ve kullanılması. Fizik bedende yiyeceklerin bağırsak mukozasından emilmesi. Enerji Bedeninin Tedavi Kapıları: Eşigler Enerji bedeninin kapıları süzüg kanallardır. Bu kapıların eşigleri ise iki kanalın kesişmesi ile ortaya çıkar. Bu iki farklı odanın bir birine açılan kapının eşiğine benzerler. Odalar, kanallardır; eşiglerde iki odanın arasında kapılardır. Eşik, iki farklı ortamın ve enerjinin ortasında bulunur. Kadim Türkçede „İg sözcüğü bu devrin karışık Türkçesinde en azından „elektromagnetik alan demektir. Bu nedenle ‘Eş-ig’ sözcüğü de eşleşmiş enerji alanları anlamına gelir. Bu eşiglerden, süzüg kanallardan birine girilerek, süzüg bir ortamdan diğer bir süzüg ortama geçilir. Bu kanalların veya kapıların kapanması hastalıklara neden olur. Bu eşigler fizik bedende kemik, kas, bağ dokusu, sinirler ve damarların kesiştiği noktalarda bulunurlar. Bu nedenlerle de kavşaklar tedavi giriş yerleri olarak kullanılır. Süzüg güç kapılarından yapılan tedavi yöntemine eşig-tığ diyoruz. Türkçemize akupunktur (acupuncture) ismiyle girmiş olan tedavi, eşig-tığ yöntemlerinden sadece bir tanesidir. Eşig-tığ, iğne ve lazer ile olabilir, ancak kadim bilgelikte tohum, yağ, ışın, renk, ses, nefes, bakış (nazar) ve titreşim gibi değişik araçlarla yapılması bedene olan saygı ve sevgi nedeniyle daha uygun olacağına inanılır. Süzüg güç kapıları, fizik ve süzüg bedende birlikte çalışırlar. Eşig adını verdiğimiz bu kapılar dört katmanlıdır ve birbirlerine bağlıdırlar. Üst katman alttakinin üzerinde egemendir. Bu katmanlar yukarıdan aşağıya şöyle sıralanır: Eşig Alanları, Eşig Bölgeleri, Ana Eşigler ve İğe Eşigleri. Süzüg bedenin beş alan eşiği vardır. Bunlar: Biran, Brānna, köz, eliğ ve ayaq eşiği olarak, en etkinden en az etkili olana doğru, sıralanır. Bu alan eşigleri, bir memleketin sınır kapılarına benzerler. Buralardan dışarısı ile güç alışverişi yapılır. Ayaq alanı daha çok boşaltım eşiğidir, diğer dört eşig ise giriş ve çıkış alanlarıdırlar. Bunlar tedavilerde hem hasta hem de sağlık uzmanı tarafından kullanılır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 60 Ayaq eşiği ayakta bulunur. Bedenin gerekli duymadığı güçlerin bir alt düzeye geçişini sağlar. Eliğ eşiği elde bulunur, bilhassa avuç içlerinde ve parmak uçlarında etkindir. Köz (göz) eşiğinde öz, gözün penceresinden bakar. Burada özün bakışından (nazardan) süzüg güç dışarı verilir veya alınır. Bu içe ve dışa olmak üzere iki türlüdür. Brānna, nefes aracılığı ile sağlık uzmanı tarafından hastaya şifa için verilebileceği gibi, hasta da kendisine uygulayabilir. Biran eşiği bir anda farkındalığın yakalanması ile olur. Burası erenlerin şifa ve bilgi alıp-verdiği en etkili eşig alanıdır. Eşig bölgeleri, ana eşigler ve iğe eşiglerinin kökü 1. ve 2. Alëm’de olup, alan eşiglerine bağlıdırlar; ayrıca süzüg ve fizik bedenin kemik, kas, damar, zar ve eklemleri üzerinde bulunurlar. Süzüg bedendeki eşiglere fizik bedendeki eş yerlerinin uyarılması ile ulaşılır. Bu uyarılma alan eşigleri ile olabileceği gibi, eşig bölgelerine basūvatum ve basruq uygulanır. Ana ve ige eşigleri ise iğne, titreşim, tohum, yağ gibi fiziki uyarılmalarla da gerçekleştirilebilir. Eşik bölgeleri fizik bedenin embriyolojik gelişmesi ile ilgilidir. Bunlar bedende kırk tanedir. Eşig bölgeleri, eşiglerin işlevlerinin daha kolay anlaşılmasını sağladığı gibi, basūvatum ve basruq gibi doğal sağlık yöntemlerinin yapılmasını da kolaylaştırır. Bedenin Arkasındaki Eşig Bölgeleri: 12- Qulpa, 13- Baldır 14- Tiz, 15- Uyluğ, 16- Çoñ, 21- Pariğ, 22Awūc, 23- Bïlek, 24- Tiraq, 25- Qol, 26- Kulbaş, 51Manyāmūla, 52- Üstün Boyun, 53- Altın Boyun, 54- Gardänlug, 55- Öpke, 56- Öşün, 57- Bēleg, 58- Olturak, 59- Üçgen, 61- Oq Töpe. Tilmar Eşig Bölgesi: Temiz dil, saf dilekte bulunan, tertemiz seslendiren anlamlarına gelir. Damakta ana eşigler, dilde ise bedenin organlarına uzanan iğe eşigler bulunur. Dilde ve damakta bulunur. Turbezinin (pitüiteri) işlevini etkinleştirir. Temel arkarcanın (sifenoid sinüs) arınmasını sağlar. Bedenin organlarını etkiler. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 61 Kulak Eşig Bölgesi: Qulaq, Bra-Türkçe’de “uyumlu akım” anlamına geldiği halde bugün için Türkçemizde sadece kulak anlamı bulunmaktadır. Kulağın dış kenarı fizik bedende omurilik eşiglerine açılır. Kulak memesinde beyin eşigleri bulunur, uyarılması kişiyi sakinleştirir. Bunun için kültürümüzde büyükler yaramaz çocukları sakinleştirmek için canını acıtmadan kulağını çekerdi. Sonradan süzüg bilgilerin unutulması ile kulak çekme can acıtma veya cezalandırma şeklini almış. Çarklar da kulak kenarında ters bir şekilde sıralanır. Burada kulağın en üst noktası kundağnomun (kundalinin) yuva eşiğidir. Buranın basūvatımı bu gücü uyarır. Aşağıdaki kulak çiziminde dört haftalık cenin üzerinde Ç-1’den Ç-7 kadar çarkların ige eşigleri ve 31 nolu nokta da kulak üzerindeki kalp bölgesini göstermektedir. Ana Eşigler ve İğe Eşigleri: Bunlara bu devrin karma-karışık Türkçesinde akupunktur veya tetik noktaları deniyor. Ana eşiglere, Bra-Türkçe’de “marmar, marma” gibi isimler de verilmiştir. İğe eşigler ise yardımcı eşiglerdir. Bedende birçok iğe eşiği vardır. Ana ve iğe eşiglerini uygulamada birbirinden ayırmak çok zor olduğundan, her ikisini de eşig adı altında topladık. Yukarıki çizimde görüldüğü gibi kulak üzerinde birçok eşigler vardır. Bu eşigleri bulmak için en kolay yöntem kulak üzerinde 40 haftalık bebeğin anne karnındaki duruşu göz önüne getirilmelidir. Yukarıdaki çizimde iki haneli rakamlar eşig bölgelirine aittir. Üç haneli olan sayılar ise ana ve iğe eşiglerini gösterir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 62 Kaynaklar • HAN, İnayet Ziya (2006-2010), Suluk Akademisi Öğretileri, New York. • İBN-İ SÎNÂ (1995), El-Kânûn Fi’t-Tıbb, Birinci Kitap, çev. Prof. Dr. Esin Kâhya, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi. • İBN-İ SÎNÂ (1999), The Canon of Medicine of Avicenna, Alabama: The Classics of Medicine Library Division. • İBN-İ SÎNÂ (1999), The Cannon of Medicine (al-Qānūn fi t-tıbb), çev. Laleh Bakhtiyar, Chicago: Kazı Publications. • KASIM, Dr. Mehmet ve KASIM, Dr. Ecz. Müge (2012), Gizli Beden Süzüg Yürek, İstanbul: Yükünç Yayınları • KASIM, Dr. Mehmet ve KASIM (2015), Kadim Bilgelikte Temel Öğretiler, İstanbul: Yükünç Yayınları • KASIM, Dr. Mehmet ve KASIM, Dr. Ecz. Müge (2016), Bedenin Enerji Kapıları, İstanbul: Yükünç Yayınları • KHAN, Hazrat Inayat (1999), The Heart of Sufism, Boston: Shambhala Publications. • LAD, Vasant, (2006-2008) Ayurvedic Institute, Albuquerque, New Mexico Öğretileri. • LAD, Vasant (2006), Textbook of Ayurveda, A Complete Guide to Clinical Assessment, Albuquerque, NM: The Ayurvedic Press. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 63 REİKİ VE BAKIMA YANSIMASI Prof. Dr. Nur ŞENEL Lâl Gelişim Eğitim Danışmanlık, ANKARA İçinde yaşadığımız ve bilebildiğimiz evrendeki enerjiler ve bunların çalışma biçimi, enerji bilimciler ve diğer bilim adamları tarafından açıklanmaya ve ölçülmeye çalışılmaktadır. Aslında insanoğlu kendi enerjisini, enerjisinin etkilerini ve evrenle etkileşimini varoluşundan beri fark etmiş ve bunu denemiştir. Mekanik enerjiler dışında kalanları fark etmiş olduğu gizem içinde tanımaya ve adlandırmaya başlamıştır. Açıklayamadığı “büyük gücü” ve düzeni tanrısallaştırarak inanç sistemine yüklemiş, kısmen korkmuş ve ona tapmıştır. İnanç sistemi dışında bilimsel olarak gösterilerek araştırılan bilgiler insanlığa çağlar açmış ve evreni tanımasını sağlamıştır. Bilim; Einstein’ın da belirttiği gibi, sır’la kaplı olan, giz’li ve Tinsellikle açıklanan enerji alanının varlığını kabul ederek, evrene yayılan enerjileri ve etkilerini araştırmayı sürdürmektedir. Bizi çeken, üzerimize inen, değişimlere ve ivmelere neden olan artı ve eksi donanımlarla fiziksel, zihinsel ve ruhsal dünyamızı etkileyen bu enerjiler; sağlık alanında insan varlığını tanımak, iyileştirmek, bu alanda teknolojiler yaratmak, insanın yaşamını ve uyumunu kolaylaştırmak üzere araştırılmakta ve kullanılmaktadır. İnsan dokunmanın karşılıklı şifa ve sevgi verdiğini, sakinleştirici ve güven verici bir etki yaptığını doğal olarak doğumuyla birlikte öğrenmiştir. Annesinin dokunması onun ilk kalbi deneyimi olmuştur. Ellerinde bulunan şifalı enerji ile bedeninde akan enerjiyi keşfederek, bunu ilk çağlarda taşlara resmetmiştir. Hatta Orta Asya öncesi Ön Türkler’den kalma sin taşlar üzerinde insanların ve doğanın birbirine nasıl bağlandığını ve bedensel enerjinin nasıl aktığını gösteren taş yazılar ve resimler bulunmuştur. Söz ettiğimiz evrensel enerjilerden birisi Reiki olup, insanın enerji alanını hücre seviyesinden, yaşam alanına kadar düzene soktuğu anlaşıldığından “evrensel yaşam enerjisi” olarak adlandırılmaktadır. Reiki Japonca bir kelime olup; Rei yaşamın evrensel bilgeliği, tek bilgi anlamında, Ki/ Chi ise yaşam enerjisi, gücü anlamındadır. Türkçe’de de çiğ, çiğit bu anlamları içeren bir kelimedir. Çiğ; öz su ya da hiç değişmemiş haldir. Çiğ ve çiğit/ çekirdek özü ve tek bilgiyi içerir. Bizim kültürümüzde “el” şifa verir, el alma ve verme özel anlam ve felsefe içerir. Reiki’yi diğer dokunma terapilerinden farklı kılan ayrı ve kadim bir felsefesi ve prensipleri olmasıdır. Reiki’yi 20. Yüzyıla anlaşılır bir şekilde, özünü bozmadan kazandıran ve iyileştirmede yeniden kullanılmasını sağlayarak, kutsal bilinerek saklanmış bilgileriyle gizlilikten kurtaran ve bir inanç sistemi olmadığı için üzerinde çalışılabilir kılan, eski bir Japon rahip ve araştırmacı olan Dr. Usui’dir. Bu uygulamayı yetiştirdiği kişilere öğretmiş ve 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 64 çok sayıda Reiki Okulu açmıştır. Reiki bu yolla savaşta ve barışta birçok yaralı ve hasta için kullanılmış, Amerika, Avustralya ve Avrupa’ya yayılmıştır. İyileştirici etkisi nedeniyle, kolayca öğretildiği insanlar tarafından ve daha sonrada sağlık personeli ama en çok hemşireler tarafından yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde gelişmiş ülkelerde Reiki Dernek ve Federasyonları ile Reiki Etik Kuralları çerçevesinde formal ve kontrolle kullanılmaktadır. Tıbbi uygulamalar içinde iki canlı sistemin etkileşmesi olarak kabul edilerek, “Tamamlayıcı Tıp-Enerji Tıbbı ve Zihin-beden Tıbbı” çerçevesinde, Psikoimmünoloji, Psiko-fizyoloji başlığı altında, kullanılmakta ve araştırılmaktadır. Dünya hemşirelik uygulamalarında birçok üniversite ve devlet sağlık kurumlarında standart bakım protokolleri içine alınarak uygulanmaktadır. Reiki yaşam gibi ve yaşamın kuralları içinde akmakta olan, varolan heşeyin canlı, bütün ve bağlı olduğunu kabul eden evrensel düzenin bilinci içinde, kendine özgü bir bilinçle, düzensizleşmiş ya da bloke oluş alana ve daima şifaya doğru aktığı deneyimlenen, zaman ve mekana bağımlı olmayan, varlıklar arası metaformik bir etkileşimle, henüz doğmatik tarafları olabildiği düşünülse de yok sayılmayan ve kendi içinde tutarlı açıklamaları olan bir enerjidir. Reikinin vibrasyonel olarak aktığı ve iyileştirme özelliği olduğu günümüzde bilimsel çalışmalarla gösterilmektedir. Reiki sınırsız bir şekilde güvenlidir. Reiki araştırmalarının 2/3 sinin geçerliği ve güvenirliği yüksek, kanıt düzeyinin ise orta ve yüksek olduğu gösterilmiştir. Reiki; bilimci ve teorisyenler tarafından kuantum fiziği, hologram kavramı, partiküllerin hareketi, düşüncenin tanımı, kozmik bilinç, ortak alan, enerji ve madde ilişkileri gibi konular içersinde açıklanmaya çalışılmaktadır. Tıbbi çalışmaları labaratuar, tıbbi ölçümler, yaşam ölçekleri, bakım çıktıları ile yapılmakta, çift yönlü analizli ve deneysel çalışmalarla gerçekleştirilmektedir. Reiki ile ilgili ilk hemşirelik araştırması Wetzel’in hematolojik protokollerle ilgili çalışması olup, 1989 da yayınlanmıştır. Bugün ulaşabileceğimiz çok sayıda hemşirelik araştırması bulunmaktadır. Araştırmaların güçlükleri; Reiki’nin sonuçlarının sadece “şimdi ve burada” olmayıp, tüm yaşam örüntüsü içinde, zaman tanımadan ve farklı biçimlerde ortaya çıkması, her deneyimin kendine özgü ve uygulandığı birey ve diğerleri üzerinde bireysel sonuçlar yaratması ve kendine özgü bağımsız bir akış göstermesidir. Araştırmalar somut konular üzerinde kullanılan yöntemlerle ve bilgilerle yürütüldüğünden daha başlangıçta sınırlılıklar vardır. Ancak iyileşme, düzenlilik ve rahatlama getirdiği kesin olarak gösterilmiştir. Yaşamda ve kişide açılımlar, değişimler ve labaratuvar sonuçlarında somut etkiler yarattığı kabul edilmiş, ilaç gereksinimini, dozunu ve yan etkilerini azalttığı da gösterilmiştir. Ayrıca yeterli sayıda araştırma ile ulaşılan sonuçlara göre Reiki’nin gösterilmiş etkileri şöyle sıralanabilir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 65 • Ağrıda belirgin azalma • Bitkinliğin belirgin azalması • Yatakta kalma süresinin azalması • Yara iyileşmesinde hızlanma • Uykunun • İşlem öncesi rahatlama • Sessizlik anı sağlama, odaklanma düzenli hale • yönde etkilenmesi gelmesi, güçlenmesi • • Para Sempatik sinir sisteminin olumlu Kanser semptom ve tedavilerin yan artışı, kafasının içini ve sessizliği etkilerinin azalması farketme • Yaşam konforunun artması düzenlenme • İyilik halinin artması • Eritrosit sayısında artış • Gevşeme halinin oluşması • Im Gl A da yükselme • Anksiyetenin • Stres hormonlarında azalma (Kortizol Kalp hızında yavaşlama ve gibi) serum Magnezyum, Tyrozine, Seratonin, Dopamin etkileme giderilmesi, depresyonda azalma • düzeyini İzolasyon ve yalnızlık duygusunda azalma • Hastalık veya yaşama karşı pozitif tutum geliştirme Bu saptamalar Reiki’nin A.B.D de 800 den fazla kuruluşta Standart Hemşirelik Bakımına girmesine neden olmuştur. Reiki uygulamaları her türlü somut ya da algısal çerçevesi ile detaylı olarak yazıldıkça, değerlendirildikçe kendi teori dili gelişecek ve araştırma yöntemleri gelişecektir. Bu nedenle ileri düzey uygulayıcıların deneyimlerine ve uygulananların ifadelerine de önem verilmelidir. Reiki daha önce de belirttiğimiz gibi; Reiki’ye uyumlanmış herkes tarafından kolayca öğrenilerek kullanılabilen, uygulanması için teknoloji gerekmeyen ucuz, hoş bir enerjidir. Reiki uygulamaları her türlü rahat ve huzurlu ortamda basit şekilde yapıldığı gibi, rahatlatıcı müzik, aromaterapi, kristaller eşliğinde, hafif ve hoş aydınlatılmış ortamlarda, kişinin mahremiyetine dikkat edilerek uygulanır. Uygulamada birçok ek teknik kullanılabilir. Uygulama öncesi ve sonrası kişiye gerekli açıklamalar yapılır. Burada etik kurallara, kişinin varlığına ve Reiki’ye üst düzeyde saygı ve dikkat gösterilir. Bilgilerin saklanması çok önemlidir. Reiki’ye uyulmama her üç derecesi için Reiki Master tarafından yapılarak, eğitimi verilir ve öğrenenin sorumluluğu alınır. Reiki felsefesini içselleştirmesine ve deneyimlerini anlamlandırmasına, benliğini kontrol etmesine yardım edilir. Sağlık personelinin profesyonel uygulamaları, Reiki’yi bilimsel açıdan zenginleştirir. Uygulamayı daha anlamlı kılabilir ve terapi yetkisini formal olarak verir. Reiki ise profesyonel uygulamalarımızı zenginleştirir, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 66 bireyin sağlıkla ilgili deneyimlerine yön ve anlam katar. Bu kazanımlar sözle anlatılmayacak kadar değerli olmakta ve alanın da verenin de yaşamlarında köşe taşları oluşturmaktadır. Reiki eşya, taş vb.ile bitki ve hayvanlara da uygulanabilmektedir. Hayvanların Reiki deneyimleri de çok olumludur. Hemşirelik uygulamaları ve teorileri ile Reiki’nin felsefe ve prensipleri, birbiriyle büyük bir uyum göstermekte ve “tek bilgi”de buluşmaktadır. İnsan varlığını görünen ve görünmeyen her yönü ile bir bütün olarak gören, onun bireyselliğine de aynı saygıyı göstererek, hayatının tüm zamanlardaki yaşamıyla ve çevresiyle ele alan, onun kendini gerçekleştirmesi ve sağlık ve hastalığından anlam çıkararak güçlenmesine hizmet eden hemşirelik, bilimsel başlangıcı olarak kabul edilen F. Nightingale’den bu tarafa insan ve evrenin varoluşu ile ilgilenmiştir. Çünkü hemşirelik bana göre de tam olarak budur. Bu nedenle Reiki ile çalışırken hemşireliği de derin ve geniş boyutu ile yaşabildiğimi düşünüyorum. Mesleki ve bilimsel bilgi, bireyin, varlığın bilgi dolu alanında, onun izin verdiği ölçüde, gitmesi gereken yerlere ulaşabilmektedir. F. Nightingale ruh ve bedeni ayrılamaz olarak tanımlarken, sağlığı bir dualite olarak görmez. Ayrıca ” İnsanlar iyi tedavi olabilir ama iyileşmez, iyi tedavi görmeyebilir ama iyileşir..” gibi önemli bir saptaması vardır.Hayat olaylarında ya da hastalıklarda ve kaoslarda semptom ya da belirteçlerin ortadan kaldırılması iyileşmeyi tek başına anlamlı kılmaz. Ya da tedaviden bağımsız öğelerde oluşan düzenlemelerle de iyileşmeler görülebilir. Bu da bize yaşam örüntüsünün her zaman göremediğimiz alanlarının ve düzeninin varlığını ve bunu etkileyen etmenlerin özel olduğunu düşündürmektedir. Hemşirelik işte bu kadar özel alanlarda uygulaması olan bir meslektir. O nedenle de eğitimi ve öğretimi de özel ve kapsamlı olmalıdır. Çağdaş post modern teorisyenimiz Jean Watson “Hemşirelik bakımı bütünle bağlantı üzerine temellenir” ve “ Transpersonal Bakım; yaşamın bir’liği ve bağları bilgisine oturmuştur. Bakımınız döngü ile diğer insanlara, topluma, Dünya’ya, ve Evrene ulaşır ve SİZ TÜMÜNÜ İYİLEŞTİRİRSİNİZ…” der. Bakımda bireye “kalbini açmanın ve tam olarak o anda orada bulunmanın” bakımı başlı başına belirlediğini söyler. “Bu modelle bilinç; makine gibi gördüğümüz bedenin esaretinden kurtulur ve kişi hakkında bilgi alırız.Böylece hastalığın arkasındaki bireyi buluruz. Tıbbi Tanının arkasındaki anlamaulaşırız.” der. Böylece Reiki uygularken birey/ varlık ile olan etkileşim ve anlayışı da açıklamış olur ki bu da hemşirelik ile Reiki’nin nasıl bağdaşmakta olduğunu gösterir. Ondan önce de Fitzpatrick, P. Benner ve M. Rogers da insan ve hemşireliği bu bağlamda belirten teorilerini yazmışlar, bunlara yine Reiki’yi açıklayan evrensel bilim kavramları ile ulaşmışlardır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 67 Ben bir Reiki uygulayıcısı olarak, Reiki’yi mesleki bilgi ve deneyimlerimle sentez ederek uyguluyorum. Bu uygulamalar sonucunda; ağrı da, bitkinlikte, genel durumda iyileşme, daha iyi baş etme, yaraların, kırıkların, yanık vb. iyileşmesinde hızlanma, Pre-Post opratif dönemde hazırlık ve iyileşmeye pozitif etki, kemoterapi vb. yan etkilerin kontrolünde pozitif etki, stresin fark edilir şekilde azalması, bireyin kendi yapabileceklerini denemeye başlaması, öz gücünü hissetmesi, odaklanma ve karar vermesinde artış, hayata ve yaşam olaylarına farklı bakabilme, farkındalık artışı, kendine bakışta esneklik ve rahatlık, zihinsel dinginlik ve netlik kazanma, öfkede azalma, tolerans artışı, sevgi, bir’lik, huzur gibi bütünleştirici ve olumlu duygularda artış, yalnızlık vb. depresif duygularda azalma, ölümle başetmede kolaylık gibi gelişmeler ve iyileşmeler olabildiğini görüyorum. Erdoğan Z. Ve Çınar S. In belirttiğine göre (2011) ülkemizde 3200 Reiki uygulayıcısı bulunmaktadır. Ancak resmi kayıtların olmadığını düşünürsek bu sonucun çok kesin olmadığını da söyleyebiliriz.Uygulayıcı hemşire sayısı da bilinmemektedir.Amerika Birleşik Devletleri’nde NIH’e göre 2009 yılında 300.000 in üzerinde kayıtlı Reiki uygulayıcısı hemşire vardır ve 2010 yılında 1.2 milyon kişi kayıtlı olarak enerji terapisi kullanmıştır. Ülkemizde 2014 yılında çıkan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinde Reiki ne yazık ki henüz yer almamıştır. HemşirelikeğitimindeReiki’ye bakacak olursak; “The American Association for Collages of Nursing” Reiki ve diğer Dokunma Terapilerini, Lisans Eğitim Programında “olmazsa olmaz”kategorisinde belirtmiştir. Bizde hemşirelik fakülte ve yüksekokullarında kullanılan Hemşirelik Uygulamaları Çekirdek Eğitim Programında tamamlayıcı tıp uygulamaları yer almakta olup, Reiki’den bu kapsamda söz edilebilmektedir. Klinik uygulamalarda hemşirelik tanılarına baktığımızda; NANDA-Hemşirelik Tanısı (2005 ) olarak “ Beden zihin, ruh armonisinin bozulmasına bağlı olarak bireyin enerji alanında düzensizlik olması” nı kullanılmakta, bu Reiki için de geçerli olmaktadır. Ayrıca hemşirelik girişimi olarak bakım planlarında “ Nursing Intervention Classification Code -2001” şeklinde kodlanmaktadır. Reiki eğitimi almış olmak ise hemşireler için “American Holistic Care Nurses Association” tarafından (AHNA ve ANCrCenter) kredilendirilmektedir (2003). Reiki’nin hemşirelik uygulamalarına girmesiyle hemşireler üzerindeki etkileri de araştırmalara konu olmuştur. Bu çalışmalarda; Reiki uygulayan hemşirelerde değişen yaşam biçimi algısı ve bilişsel davranışlar sonucunda iş stresinin azaldığını ve iş doyumunun arttığı, Reiki’nin uygulayıcı hemşirelerin duyusal becerilerini arttırdığını, sezgilerini güçlendirdiğini ve değerlendirme becerilerini olumlu yönde etkilediği araştırmalarla gösterilmiştir. Minnesota Üniversitesi “Center for Sipirituality&Healing” de aynı şekilde hemşirelerin çalışırken daha 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 68 az irrite, daha anlayışlı, daha sakin, barışçıl, koruyucu ve hoşgörülü olduklarını ve görevlerinde süreklilik gösterdiklerini rapor etmiştir. Bunlar hasta bakımı açısından son derece değerli bulgulardır. Sonuç olarak Reiki yaşadığımız evrenin hepimiz için sunduğu iyileştirici bir değerdir ve hemşireler için mesleki uygulamalarına anlam katacak bir zenginliktir diyebiliriz. Kaynaklar 1. Alarcao Z., J.R.S. Fonseca. The Effect Of Reiki Therapy On Quality Of Life Of Patients With Blood Cancer: Results From A Randomized Controlled Trial. Eur. J. Integr. Med. (2016), http://dx.doi.org/10.1016/j.eujim.2015.12.003 2. Baldwin A. L. , Rand W. L, Schwartz Gary E.. Practicing Reiki Does Not Appear to Routinely Produce High-Intensity Electromagnetic Fields from the Heart or Hands of Reiki Practitioners. The Journal Of Alternatıve And Complementary MedıcıneVolume 19, Number 6, 2013, pp. 518–526 3. BENNET,G. John, Maddesel Hayatsal Kozmik ENERJILER. (M.İsmail) Bil Yay Vakfı Ruh ve Madde Yayıncılık.İstanbul 1995 4. Bukowski E.L. The use of self-Reiki for stress reduction and relaxation. J Integr Med. 2015; 13(5):336–340. 5. Cuneo L C, Cooper CR et al. The effect of Reiki on Work-Related Stress of the Regested Nurse. J of Holistic Nurse 29:33 2011 6. Çev:Öğünç S. Mlodinow L. Stephen Hawking. Büyük Tasarım. The Grand Design. Doğan Yayıncılık . İstanbul 2012. 161s 7. Demir M. Can G. Kelam A. Aydıner A. Effects of Distant Reiki On Pain, Anxiety and Fatigue in Oncology Patients in Turkey: A Pilot Study.Asien Pac J Cancer Prev. 2015 ;16(12):4859-62. 8. Ed: Lewith T G., Jonas B W., Walach H. Clinical Research In Complementary Therapies. Principles, Problems&Solution. Churchill Livingstone. Second Ed. 2011. 414 9. Erdoğan Z. Çınar S. The Effect of Reiki on Depression in elderly people Living in Nursing Home. İndian Journal of Traditional Knowledge. Vol(15)1. January 2016. pp:3540 10. - Erdoğan Z. Çınar S. Reiki: Eski bir iyileştirme Sanatı- Modern Hemşirelik Uygulaması. Kafkas J Med Sci 2011; 1(2):86–92 11. Hahn J. Buchanan T. Development of a Hospital Reiki Training Program. Dimens.Crir. Care Nurs. Jan-Feb. 2014 pp:15-20 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 69 12. -Hart J. Healing Touch Therapeutic Touch and Reiki. Enery Medicine Advances in the medical Community, A&CT December 2012 13. Kasım M.Kasım. M. GİZLİ BEDEN Süzüg Yürek . Yükünç YayınlarıNobel Tıp Kitapevi 2012 İstanbul. Ss:277 14. Kundu A. Et all. Reiki training for caregivers of hospitalized pediatric patients: A pilot program. Complementary Therapies in Clinical Practice 19 (2013) 50e54 15. Simpson G. Consider all the evidence on alternative therapies. World View. Nature. 15 October 2015. Vol 526. p: 295 16. Midilli S.T. Eser I. Effects of Reiki on Post-cesarean Delivery Pain, Anxiety, and Hemodynamic Parameters: A Randomized, Controlled Clinical Trial Pain Management Nursing, Vol 16, No 3 (June), 2015: pp 388-399 17. Miles&True (2003), Moore (2005), Taylor (2006), Zahourek (2006), Long et al ( 2004) Vitale (2007), Coates (2001), Whelan&Wishnia (2003) Clarc C. An Integral Nursing Education Experience. Holistic Nursing Practice. Jan-February 2013 18. Natale W. G. Reconnecting Nursing Through Reiki. Creative Nursing. 16(4) 2010 19. Orsak G. et al. The Effects of Reiki Therapy andCompanionship on Quality of Life, Mood, and Symptom Distress During Chemotherapy. Journal of Evidence-Based Complementary & Alternative Medicine 2015, Vol. 20(1) 20-27 20. Susan T. Susan M. C. Effect of Reiki Therapy on Pain and Anxiety in Adults: An InDepth Literature Review of Randomized Trials with Effect Size Calculations. Pain Management Nursing, Vol 15, No 4 (December), 2014: pp 897-908 21. VANDERVAART et al. A Systematic Review of the Therapeutic Effects of Reiki. The Journal Of Alternatıve And Complementary MedıcıneVolume 15, Number 11, 2009, Pp. 1157–1169 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 70 TERAPÖTİK DOKUNMA VE BAKIMA YANSIMASI Yrd. Doç. Dr. Fatma ARIKAN Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Cildimiz en eski, en geniş ve ilk gelişen duyu organımızdır. Fetüs, dokunma ile ilgili ilk uyarılarını amniyotik sıvıdan ve annenin abdomen duvarından alır. Yenidoğan sarılma ve emzirme gibi temasla dokunsal uyarıları alır. Bebeklerde büyüme ve gelişmenin desteklenmesinin yanında ağrı, korku gibi sıkıntılı durumların çözümünde çoğu kez dokunma kullanılır. Hayatın ilk yılarında dokunmanın bebeklerde büyüme ve gelişmeyi olumlu etkilediği bilinmektedir. Bebek masajının premetüre bebeklerde kilo alımında etkili olduğu farklı çalışmalarda gösterilmiştir. Dokunma insanın doğasında var olan temel insan ihtiyacıdır. Hasta ve hemşire arasındaki insanı dokunuş bazen iyileşmenin en merkezi yönü olarak kabul edilir. Dokunma hemşirelik bakımının temel fonksiyonlarındandır. Hemşireler hastalarla karşılaştıklarında çoğunlukla dokunmayı kullanırlar. Anacak bu dokunma genellikle kasıtlı yapılmış rahatlamayı sağlayıcı bir dokunma değildir. Modern tıbbın yüksek tempolu, karmaşık ve hastane merkezli sağlık hizmeti sunumu hemşirelerin hastaya kasıtlı konfor sağlayıcı dokunmasında engeldir. Hemşirenin hastaya kasıtlı konfor sağlama amaçlı dokunmasını olumsuz yada olumlu yönde etkileyen faktörler; Zaman kısıtlılığı İş gücü yetersizliği (personel azlığı) Hastanın ihtiyaçlarının yarattığı duygusal yorgunluk Çalışma ortamında dokunmaya verilen değer Hemşirenin stresi, iş ve akran etkileri Hasta ve hemşire için dokunanın ortak anlamı, güven ilişkisinin kapsamı Dokunma için sosyal olarak tanımlanan anlam Hasta ve hemşirenin geçmiş deneyimleri Hemşirelik eğitiminde bu yönde yapılan eğitim/hazırlık Hasta geri bildirimi Hastaya dokunmak hastada fiziksel, duygusal ve ruhsal rahatlamayı sağlar, güven, huzur, sakinlik, iyilik halinde ve benlik saygısında artmaya neden olur. Günümüz sağlık bakımının 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 71 sunulduğu ortamlarda, iş stresi yüksek, işten aldığı doyumun düşük olduğu ve yoğun tükenmişlik yaşan hemşirelerin sayısını artırmıştır. Bu nedenle hastaya kasıtlı konforu artırmak amaçlı dokunmak hemşirelerin memnuniyetlerini artırmak içinde gereklidir. Hemşirelerin hasta dokunma tipleri farklı şekillerde sınıflandırılmıştır; • İşle ilgili/merkezli dokunma • Bakımla ilgili dokunma Hemşirelerin hastalara iş merkezli, order dayalı hastaya dokunmasının, bakımla ilgili, ekpresif ve sevecen dokunmadan daha fazla olduğu bilinmektedir. Hastaya dokunulmaması, hastada izolasyon ve güvensizlik oluşmasına neden olur. Hastaya dokunmada iş odaklı dokunma ya da bakımı sağlamak için dokunmanın ayrımında olunmalıdır. Çünkü hastalar için dokunmanın yanında dokunma kalitesi de önemlidir. Hastaya dokunmanın, fiziksel, duygusal, sosyal ve manevi önemini dikkate alınarak dokunma bütünsel bir şekilde ele alınmalıdır. Sonuç olarak kasıtlı konfor dokunuşu bakımda kaliteyi artırır, hasta ve hemşire için karşılıklı yarar sağlar. Bütüncül bir hemşirelik yaklaşımı olarak kasıtlı konfor sağlayıcı dokunmanın yapılması ve hemşirelik uygulamalarında entegrasyonu önemlidir. Kaynaklar • Field, T. (2010). Touch for socioemotional and physical well-being: A review. Developmental Review, 30(4), 367-383. • Moszkowski, R. J., Stack, D. M., Girouard, N., Field, T. M., Hernandez-Reif, M., & Diego, M. (2009). Touching behaviors of infants of depressed mothers during normal and perturbed interactions. Infant Behavior and Development, 32(2), 183-194. • Field, T., & Diego, M. (2008). Maternal depression effects on infant frontal EEG asymmetry. International Journal of Neuroscience, 118(8), 1081-1108. • Gleeson, M., & Timmins, F. (2005). A review of the use and clinical effectiveness of touch as a nursing intervention. Clinical Effectiveness in Nursing, 9(1), 69-77. • Connor, A., & Howett, M. (2009). A conceptual model of intentional comfort touch. Journal of Holistic Nursing, 27(2), 127-135. • Chang, S. O. (2001). The conceptual structure of physical touch in caring. Journal of Advanced Nursing, 33(6), 820-827. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 72 • Leonard, K. E., & Kalman, M. (2015). The meaning of touch to patients undergoing chemotherapy. Oncology Nursing Forum, 42(5): 517-526. • Smith, G. J. (2014). The ‘Soft Skills’ of Cancer Nursing: How to Keep the Focus on the Patient. Oncology Times, 36(5), 5-6. • Koo, M., & Lin, S. C. (2016). The image of nursing: A glimpse of the Internet. Japan Journal of Nursing Science,13, 496–501 • Collinge, W., Kahn, J., Walton, T., Kozak, L., Bauer-Wu, S., Fletcher, K., ... & Soltysik, R. (2013). Touch, Caring, and Cancer: randomized controlled trial of a multimedia caregiver education program. Supportive Care in Cancer, 21(5), 1405-1414. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 73 AKUPUNKTUR UYGULAMALARI Dr. Asuman Kaplan ALGIN Akupunkturist Özel Sağlık Hizmetleri, ANTALYA Akupunktur, Geleneksel ve TamamlayıcıTıbbı’n önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Binlerce yıldır Çin halkı, ilaç içermeyen, kolay uygulanabilen, geniş kullanım alanı olan ve yüksek tedavi edici etkinliği bulunan bu tedavi metodunun değerini bilmiştir. Dünyada, Çin ve diğer ülkeler arasındaki bilimsel ve kültürel alışverişin sonucu olarak uzun zamandır bilinmektedir ama en büyük ilgi ancak son kırk yıldır gözlenmektedir. Akupunktur tedavi metotları, 17. yy.da Avrupa’ya ulaşmış ama ancak 20. yy.da Çin’e giden bilim adamları sayesinde popülarite kazanmıştır. Özellikle Fransa, Vietnam ile olan ilişkisinden dolayı bu konuda uzun yıllar en önde olmuş ve sayısız Çinli bilim adamına kucak açmıştır. Akupunktur hakkında yazılan ilk batı kaynaklı eser, 1934 yılında, uzun yıllar Çin’de yaşamış olan Fransız diplomat George Souliz de Morant tarafından Fransızca olarak kaleme alınmıştır. Morant’ın kitapları ve diğer Fransızca yazılmış kitaplar sayesinde diğer Avrupa ülkeleri de akupunkturu tanımaya başlamıştır. 1966′da Asya ve Avrupa’da uzun yıllar akupunktur ve geleneksel Çin Tıbbı ile ilgili çalışmaları olan Prof. JackWorsley İngiltere’de Leamington Akupunktur Okulu’nu kurmuştur. Günümüze kadar bu okulların sayısı hızla artmıştır. Günümüzde birçok Avrupa ülkesinde akupunktur, legal bir şekilde son derece yaygın olarak kullanılmakta, akupunktur eğitimi verilmekte ve akupunktur tedavi masrafları sigorta şirketleri tarafından karşılanmaktadır.1800′lerde Amerika’ya Asya’dan göçen topluluklar, kendi içlerinde akupunktur tedavisi uygulamaktaydılar. Ama Amerikalıların bu tedavi metodunu kendilerinin kullanması için bir 100-150 sene geçmesi gerekmiştir. 1970′li yılların başında İngiltere’de Leamington Akupunktur Okulu’nda, Çin’de Pekin, Şanghay, Nanjing’deki kolejlerde veya daha sonraları Japonya, Kore ve Vietnam’daki okullarda eğitim alan Amerikalı öğrenciler, öğrendikleri ve halkın çok yabancı olmadığı akupunktur tedavisini ülkelerinde uygulamaya başlamışlardır. 1972 yılında Çin’i resmi ziyareti sırasında, ABD Başkanı Richard Nixon ve yanındaki kalabalık heyetin, akupunktur anestezisi ile yapılan bir cerrahi operasyonu izlemeleri ise bir çığır açmış ve akupunktur Amerika’da çok hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. 1976′da ilk Akupunktur Okulu açılmış, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) akupunkturu bilimsel bir tedavi metodu olarak onaylamış ve üniversitelerde akupunktur kürsüleri açılmış ve planlı bir eğitim ve öğretim programı çerçevesinde Akupunktur ve Geleneksel Çin Tıbbı, Batı Tıbbının 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 74 yanında yerini almıştır. 1981′de Akupunktur ve Geleneksel Çin Tıbbı Kolejleri Yetki Komisyonu kurulmuş ve 1987′de Birleşik Devletler Eğitim Departmanı tarafından yetkilendirilmiştir. Bu komisyon kolejlerdeki eğitimi denetlemektedir.En az 3 yıl ve 1725 saat süren eğitimin ardından öğrenciler, Ulusal Akupunktur ve Geleneksel Çin Tıbbı Sertifika Komisyonu‘nun yılda iki kez düzenlediği sınavı başarı ile geçmek zorundadırlar. Bazı eyaletler ise sınavlarını kendileri yapmaktadır.Günümüzde 50 kadar ABD eyaleti, Kanada ve Meksika’da akupunktur, legal bir şekilde son derece yaygın olarak kullanılmakta, 60’dan fazla kolejde akupunktur eğitimi verilmekte, her yıl 1000′den fazla kişi eğitimini tamamlamakta ve akupunktur tedavi masrafları sigorta şirketleri tarafından karşılanmaktadır. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan “Akupunktur Tedavi Yönetmeliği” 29 Mayıs 1991 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiş, 2002, 2005 ve 2012 yıllarında tekrar düzenlenmiştir. Akupunktur Tedavi Yönetmeliği’ne göre akupunkturun, Akupunktur Yüksek Kurulu tarafından yetkisi olan tıp doktorları tarafından uygulanması zorunludur. 27 Ekim 2014 tarihinde çıkan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği kapsamında akupunktur tekrar ele alınmış ve toplam 15 yöntem ile birlikte tekrar düzenlenmiştir. Sağlık Bakanlığı, ülkemizde akupunktur eğitimi verecek olan Üniversiteler için bir eğitim müfredatı hazırlamıştır. Böylece ülkemizde de doktorlar kendi evlerinde ve kendi dillerinde eğitim alma şansına sahip olmuşlardır. Önce bünyelerinde akupunktur poliklinikleri açarak işe başlayan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, ardından Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ümraniye Araştırma Hastanesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve Medipol Üniversitesi bünyelerinde akupunktur kursları düzenlenmeye başlamışlardır. Kursu tamamlayan doktorlar bitirme sınavına girmekte ve Sağlık Bakanlığı Akupunktur Uygulama Yetki Belgesine sahip olmaktadırlar. Dünya Sağlık Örgütü’nün akupunktur ile tedavi edilebilen hastalıklarla ilgili bir listesi bulunmaktadır. Solunum Yolu Hastalıkları: Astım, bronşit, sinüzit, larenjit, farenjit, soğuk algınlığı Sindirim Sistemi Hastalıkları: Diş ağrısı, aft, dişeti iltihabı, yemek borusu ülseri, gastrit, ülser, kabızlık, ishal, kolit Üro-genital Sistem Hastalıkları: Gece altını ıslatma, sistit, adet düzensizliği, ağrılı adet, kısırlık Endokrin Hastalıklar: Guatr, şeker hastalığı Cilt Hastalıkları: Akne, sedef, egzema 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 75 Nörolojik Hastalıklar: Migren ve diğer baş ağrıları, yüz felci, kas hastalıkları Psikiyatrik Hastalıklar: Stres, depresyon, uyku bozuklukları, kekemelik, tikler Kalp-Damar Hastalıkları: Ritm bozukluğu, hipertansiyon, hipotansiyon Romatizmal Hastalıklar: Behçet, kireçlenme ve boyun, bel, diz, omuz ağrıları Diğer: Kronik yorgunluk, el ve ayak yanmaları, aşırı terleme, sellülit, şişmanlık, alkol ve tütün bağımlılığı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 76 KAYROPRAKSİ UYGULAMALARI Dr. Ayşen TÜRK Antalya Kamu Hastaneler Birliği Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Spor Hekimliği Sporcu Sağlık Merkezi, ANTALYA Kanıta dayalı tıp, tüm sağlık çalışanları için tanı ve tedavi süreçlerini belirleyici temel unsurdur. Gelişen teknoloji ve hızla artan bilgi birikimi kaçınılmaz bir sonuç olarak her bir sistem ve organ üzerinde özel uzmanlaşma gereksinimi doğurmuştur. Farklı organ ve sistemlerin (solunum, kalp-dolaşım, sindirim sistemi…) birbirinden bağımsız hareket etmediği, hücre ve doku düzeyinde dahi etkileşim halinde olduğu bilgisine rağmen, bakış açımız kimi zaman bütünselliğini kaybederek uzmanlaştığımız alanlar doğrultusunda sınırlanabilmektedir. Manuel tıp: farklı doku ve organlardaki yapısal ve fonksiyonel bozuklukların hem tanı, hem de tedavi süreçlerini içeren, insan sağlığını bütünsel olarak ele alan, tecrübe kazanmış eller anlamda manual yoluyla terapi yapılan tıbbi uygulamaları uygulamalar da (Kayropraksi, olarak tanımlanmaktadır. Osteopati, Konnektif Bu Doku Manipülasyonu, Osteopatik Manuel Tıp) sağlığın geliştirilmesi hedefinde ve tedavi uygulamalarında kas iskelet sistemi ve omurgalar başta olmak üzere vejetatif sinir sistemi üzerinden etki sağlamayı hedefler. İnsanlık tarihine ait ilk yazılı kaynaklara dayanan tarihsel bir kökeni ve geleneği olmakla birlikte, manuel tedavi uygulamaları 1950’li yılların sonundan itibaren çok sayıda tıbbi tartışmanın ana konusu haline gelmiştir. Örneğin 20. yüzyılın ortalarına kadar genel sağlık hizmetlerinden bağımsız ve çoğunlukla Kuzey Amerika bölgesinde lokalize olan kayropraktik uygulamalar, çeyrek yüzyıl gibi kısa bir zamanda eğitim standartlarının gelişmesi, bilimsel verilerle elde edilen sonuçların yayınlanması, yasal tanınma ve yönetmeliklerle desteklenmesi süreçlerinde belirgin ivme sağlamıştır. 2005 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kayropraktik hizmetlerin düzenlenmesi için asgari eğitim standartlarına dair rehber klavuzlar oluşturmuş, kısa bir süre içinde dünya çapında öğretilen ve uygulanan bir sağlık hizmeti olarak kabul görmüştür. Günümüzde 40’dan fazla ülkede kayropraksi ve osteopati uygulamaları yasalarla tanınmakta ve düzenlenmektedir. Amerika’daki tıp öğrencileri arasından ‘Osteopati’ eğitimi alarak mezun olmak isteyenlerin sayısındaki belirgin artışın da çok yakın bir gelecekte modern tıp uygulamalarında köklü değişimlere yol açabileceği düşünülmektedir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 77 Kayropraksi uygulamalarında vertebralardaki dizilim bozuklukları, spinal hareket kısıtlılığı, artan doku gerilimi incelenmekte, spinal sinirlerde meydana gelen basının ve fonksiyonel kayıpların azaltılması hedeflenmektedir. İnsan vücudunda bulunan 24 Omurgadan her biri üst ve alt omurgalar yanında çevre kas, kemik ve ligaman yapılarıyla ilişkidedir. Omurgalar; spinal kordu ve spinal sinirleri koruyarak, afferent ve efferent bilgi akışına aracılık eder.Kayropraksinin odak noktalarından biri olan subluksasyon ardından omurgalar arası iletişim kaybı, ağırlık aktarımında sapma, nöral kanal ve intervertebral foramen çevresindeki dokuda morfolojik değişikliklerin geliştiği düşünülmektedir. Dizilim bozuklukları ve sinir basının lokal bulgular yaratmak yanında, fonksiyonel düzensizliklere de yol açarak ilgili distal yapılarda yansıma yaptığı kabul görmektedir. Ayrıca subluksasyonların bilgi ve enerji akışında kesintiler yaratarak fonksiyonların koordinasyonu, stresle mücadele ve bedenin kendi iyileşme kapasitesini olumsuz etkileyebilmektedir. Manuel tanı için anatomik, fizyolojik olarak omurga segmenti, nörolojik segment dağılımları ve dokuların vejetatif inervasyonu hakkında yoğun bir bilgi birikimi gerekir. Nitekim segmental fonksiyon bütünlüğü, kas ve fasya zinciri, nörolojik bağlantılar incelenerek manuel tanı konmaktadır. Üst servikal omurga ile manuel tıp açısından ilişkili olduğu düşünülen başağrısı, tinnitus, denge bozuklukları, yüz ağrıları, göz kasları işlevlerindeki bozukluklar arasındaki ilişkiyi anlayabilmek, ayrıca bu hastalıkların tedavisine omurga üzerinden katkı sağlamak bu bilgi birikimiyle mümkündür. Aşağıdaki kontraendikasyonlar açısından da detaylı ve hassas fizik inceleme ön koşuldur. • Akut Artrit • Romatoid Artrit • Akut Ankilozan Spondilit • Hipermobilite/İnstabilite (Ehlers-Danlos sendromu gibi jeneralize hipermobilite vakaları) • Kırıklar, Ligaman Rüptürleri • Calve-Pertes Hastalığı • Primer veya Sekonder Malignansiler • Osteomalazi, Paget Hastalığı • İleri Osteoporoz • Tüberküloz, Osteomyelit • Enfeksiyon Hastalıkları • İleri Nörolojik Tutulum Gösteren Disk Prollapsı (Kauda Equina Sendromu) 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 78 • Lomber Omurgalarda 2’den Fazla Ardışık Sinir Kökü Tutulumu • Servikal veya Torasik Omurga Kaynaklı Alt Ekstremite Nörolojik Tutulum Bulguları • Tüm Yönlere Ağrılı Hareket • Eklemin Lastiksi Son Nokta (Rubbery End-Feel) Hissi • Genel Sağlığın Deplase Hali • Hasta İntöleransı, Relakse Olamaması • Tanımlanmamış Ağrı • Koruyucu Kas Spazmı Varlığı • Uygun Pozisyonlamanın Sağlanamaması Manuel tanı işlemlerini takiben, uygulanacak tedavi protokolü aşağıdaki hedefler doğrultusunda belirlenmektedir. • Kas iskelet sistemi ağrılarını azaltmak • Belirli eklemlerdeki hareketliliği arttırmak • Arteriel ve venöz dolaşımı arttırmak • Lenfatik akışı arttırmak • Mental, ruhsal etkiler • Sinir sistemini kapsayan etkiler o Otonom bilgi akışı o Sinir tuzaklanması o Spinal kord fasilitasyonu o Refleksler -Visserosomatik -Somatovisseral -Somatosomatik -Chapman noktaları -Tetik noktalar Manual terapistlere en sık başvuru nedenleri arasında bel, baş ve boyun bölgesi gibi ağrılı kas iskelet sistemi hastalıklarını göstermektedir. Manuel terapi uygulamaları; kasiskelet sistemi ve vejetatif sinir sistemi üzerinden etki göstererek, bedensel işlevlerin koordinasyonu ve sinirsel fonksiyonlardaki değişimine bağlı gelişen hastalıkların tanı ve tedavisini hedefler. Kas-iskelet sistemi bedenin sağlığına dair bilgi almak, tanı koymak ve ayrıca tedavi etmek amacıyla ele alınmaktadır. Manuel tıp yaklaşımı; sadece hareket organlarında (lökomotor sistem) etkili olması beklenen uygulamalardan ibaret olmayıp, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 79 sağlığı ve bedeni bir bütün olarak ele alan çok daha kapsamlı bir felsefeye sahiptir. Bu nedenle kliniklere solunum ve sindirim sistemi sorunları, adet düzensizlikleri gibi çok farklı başvuru nedenleri de bulunmaktadır. Manuel tıp uygulamalarını derinden etkileyen Maithland, Cyriax, Mckenzie, Kaltenborn, Eklektik veya Osteopatik yaklaşımlarda değerlendirme kriterleri ve hedef yaklaşımları açısından birtakım farklılıklar gözlenmekle birlikte, temel felsefelerinde biyomekanik ve artrolojik yapılara olan ortak yaklaşımları dikkat çekicidir. Manuel tedavi hareket sistemindeki geri dönüşümlü disfonksiyonlarda endikedir. Geri dönüşümlü olarak tanımlanamayacak yapısal bozuklukların varlığında ise manuel tedavi yöntemlerinin etkinliği azalmaktadır. Ayrıca mevcut patolojilerin fonksiyonel açıdan reaktive olma riski taşıyabileceği göz ardı edilmemelidir. Tedavi yöntemleri eklemlere uygulanan (manipülasyon ve mobilizasyon gibi) manuel tedavi yöntemleri yanında ev egzersiz programları, gerekli ortopedik malzemelerin seçimi, ergonomi ilkeleri gibi hasta eğitimleri ile yaşam tarzının düzenlenmesi gibi uygulamaları da kapsar. Osteopatik düşünce sistemi hastalıkların sonuçlarına geçici çözümler sağlamak yerine, nedenleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Dowling ve Martinkc tarafından bu felsefe aşağıda özetlenmiştir: *Beden (birey) bir bütündür. Bedenimiz birbirinden bağımsız işlev gören kalp, akciğer, kasiskelet sistemi gibi organ ve sistemlerden değil, uyum içinde ve birlikte çalışan, bir bütünün ayrılmaz parçalarından oluşmaktadır. Baştan ayağa tüm yapıları saran ve destek görevi gören fasya aracılığıyla iletişim söz konusudur. Bedenin bütünlüğü ayrıca zihin, ruh ve bedeni de kapsamaktadır. *Yapı ve fonksiyonlar birbiriyle ilişkilidir. Yapısal hasarlar fonksiyon kaybı ile sonuçlanmaktadır. Tam tersine anormal fonksiyonlar da yapısal bozukluklara zemin hazırlamaktadır. *Beden kendi oto-kontrol mekanizmalarına sahiptir. Nöronal refleks mekanizmalar, hormonal ve vasküler yollar (bilincimiz ve kontrolümüz dışında) kendi fonksiyonlarını kontrol eden mekanizmalara sahiptir. *İnsan vücudu kendini koruyan ve tamir eden doğal kapasiteye sahiptir. Deri, mukoz membranlar, mide asiditesi yanında, beden ısısının düzenlenmesi, granülasyon dokusu oluşumu, karaciğer, barsak ve böbrek gibi organlardaki hasar sonrası fonksiyonu dengeleyici kapasite artışı, sempatik ve parasempatik yanıt gibi çok sayıda hücresel ve hümoral savunma sistemimiz bulunmaktadır. İç ve dış çevresel değişiklikler bedenin uyum ve savunma kapasitesini aştığı zaman hastalıklar meydana gelir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 80 *Vücut sıvılarındaki hareketlilik sağlığın devamı için kritiktir. Otonom sinir sisteminin kan akışını düzenlediği bilgisine dayanarak, otonomik yanıttaki düzensizliklerin dolaşım sistemini etkileyerek enflamasyon, atrofi, iskemi, irritasyon ve travma gibi patolojilere eğilim yarattığı söylenebilir. Sinir sisteminin iskelet ve visseral organları bağlayan ve entegre eden özelliği de unutulmamalıdır. Somatik disfonksiyon; Kemik, kas, eklem ve ilişkili somatik sistemler yanında vasküler, lenfatik ve nöral yapılardaki etkilenmiş veya bozulmuş fonksiyon olarak tanımlanmaktadır. Osteopatik manipülasyonla tedavi edilebilen somatik disfonksiyonlar ile somatik lezyonlar birbirleri yerine kullanılmamalıdır. Dejeneratif / enflamatuar süreçler, sprain veya kırık gibi somatik lezyonlar her zaman somatik disfonksiyon yaratmamaktadır. Somatik disfonksiyona bağlı eklemin normal fonksiyonlarında bozulma için tanı kriterleri: TART olarak belirlenmiştir. T (texture) cilt, fasya veya kaslardaki doku değişikliklerini, A (asymmetry) deviasyon, atrofi, hipertrofi gibi asimetrileri, R (restriction) bir veya iki eksendeki eklem hareket açıklığının azalması, hareket kısıtlılığını, S/T ise (sensitivity/ tenderness) dokuların palpasyonuyla meydana gelen hassasiyet ve gerginliği ifade etmektedir. En eski tıbbi sanatlardan biri olan manuel tıp; diğer uzmanlık alanlarının teorik bilgi ve prensiplerini de harmanlayarak, zaman içinde kendine özgü muayene metodları ve tedavi stratejileri geliştirmiştir. Bütüncül yaklaşımın organ, doku ve hücresel boyutlardaki yapı ve fonksiyonların devamlılığını sağlama hedefi modern tıp bilgilerimizde de kabul gören somatik disfonksiyon kavramı, visserosomatik reflex ve segmental bağlantılarla birleştirildiğinde daha anlaşılabilir hale gelmektedir. Manuel tedavinin etki mekanizmalarına yönelik çok sayıda hipotez bulunmaktadır. Biyomekanik, nöromekanik yanıtlar, kassal refleksler, nukleus pulposus hareketi, kapı kontrol teorisi, paraspinal kaslardaki hipertonisitenin azalması, nörofizyolojik prensipler bu hipotezlerden bazılarıdır. Manuel tedavi biyomekanik ve artrolojik kazanımlar yanında, bütüncül yaklaşımla genel sağlığı iyileştirmeyi hedeflemektedir. Bu nedenle pediatri, geriatri, genel cerrahi, obstetrik, dahiliye gibi cerrahi ve dahili branşların da ortak hedefi olan sağlığın devamı, hastalıkların önlenmesi ve tedavisi amaçlarında destekleyici ve uyum içinde rol alabileceği düşünülmektedir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 81 KİŞİLİK TİPLERİNE GÖRE STRESLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ Yrd. Doç. Dr. Kenan TAŞTAN Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, ERZURUM Tanım: Kişilik bir insanı başkalarından ayıran bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerin bütünü olarak değerlendirilmiştir. Bir başka deyişle, kişilik kavramından, bir insanı nesnel ve öznel yanlarıyla diğerlerinden farklı kılan duygu, düşünce, tutum ve davranış özelliklerinin tümü anlaşılır (1). Kişiliğin bu zamana kadar birçok tanımı yapılmış olup bunlardan birisi de Enegrama göre yapılan kişilik tanımı ve tasnifidir. Enegram Yunancada "dokuz yönlü figür" anlamına gelir (2). Enegrama Göre Kişilik Tipleri: 1 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • İçlerindeki “yanlış yapmamalıyım” sesi onları endişe ve sıkıntıya sokabilir. İşlerin göz göre göre yanlış yapılıyor olması, • Haksızlık ve sorumsuzluk, • Verilen sözlerin tutulmaması 1’leri strese sokan durumlardır. Güçlü Yanları: • Mükemmeliyetçi ve titizdirler. • İdealisttirler ve geride iz bırakırlar. • Ahlaklı, erdemli ve geliştiricidirler. Zayıf Tanları: • Hata bulma uzmanıdırlar. • Tahammül sınırlarını zorlayan standartları vardır. Kendini Geliştirdiklerinde: • Son derece olgun ve dengeli olurlar. • Tüm kişilik tipleri içinde dünyaya en tarafsız bakabilen insanlardır. (2) 2 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • İhtiyaçlarını karşılamak zorunda olduğu insanların çokluğu. • Çok çalıştığı halde insanların bunun farkında olmaması ve yeterince takdir edilememeleri. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 82 Güçlü Yanları: • Sevgi dolu ve yardımseverdirler. • İletişimde dahidirler. Zayıf Tanları: • Dikkat! Gözleri kararınca aniden patlarlar. • Yapılan kötülükleri kolay kolay unutmazlar. Kendini Geliştirdiklerinde: • İnsanları karşılıksız bir şekilde severler ve karşılıksız bir şekilde yardım ederler. • Tüm kişilik tipleri içinde en fedakar olanlar, kendini geliştirmiş 2’lerdir. (3-4) 3 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • Çok çalışmak ve duygularına önem vermemek. • Başarılı olmalarını engelleyecek her şey. • Verimsizlik, işlerin ilerlememesi ve kararsızlık. Güçlü Yanları: • Etkileyici, hareketli ve başarılıdırlar. • İş bitiricidirler. • Pozitif ve uyumlu bir takım oyuncusudurlar. Zayıf Tanları: • İhmalkâr ilgisiz ve hatta duygusuzdurlar. • İmaj düşkünüdürler. • Aceleci ve abartılıdırlar. Kendini Geliştirdiklerinde: • Samimi, güvenilir ve alçak gönüllü olurlar. • Hedeflerine daha emin yürürler. (5) 4 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • Sıradan herkesin yaptığı işleri yapmak. • Başkaları tarafından dikkate alınmayan, önemsiz birisi olmak. Güçlü Yanları: • İlham dolu, estetik ve sanatçı bir yapıları vardır. • Sıra dışı, farklı ve özgündürler. Zayıf Tanları: • Abartılı hayaller kurarak aşırı beklentiye girerler. Buda onları yalnızlığa iter. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 83 • Sosyal sorumlulukları zayıftır. Tutkulu ve romantiktirler. Kendini Geliştirdiklerinde: • Toplum standartlarına uymaya başlar. • Öz güven ve cesaretleri artar. (6) 5 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • Çalıştığı konu ile ilgili yetersizlik ve acizlik hissetmek. • Kişisel sınırlarını koruyamamak ve özel hayatına istemediği insanların girmesi. Güçlü Yanları: • Çok soğukkanlıdırlar. • Ciddi ve karizmatiktirler. Zayıf Tanları: • Fazla samimiyete gerek yok diye düşünürler. • Endişe ve korkuyu yoğun olarak yaşarlar. Kendini Geliştirdiklerinde: • Öz güvenleri yüksektir. • Donanımları çok iyi olduğundan, fikirleriyle insanlara faydalı olurlar. • Esprili, entelektüel kişilerdir. (7) 6 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • Belirsizlikler, ne yapacağını bilmemek ve emniyetsizlik hali. • İnsanlara kolay kolay güvenemediği halde onların güvenini kazanmaya çalışmak. • Baskı ve kontrol altına alınmak. Güçlü Yanları: • Güven arayışı için sorgulayan kişilerdir. • Sadakatle sisteme bağlıdırlar. • Ayrıntıları gözden kaçırmazlar ve kolay kolay unutmazlar. Zayıf Tanları: • Şüpheci ve endişelidirler. • Korku merkezlidirler ve risk almayı sevmezler. • Her şeyin planlı olması gerginlik oluşturur. Kendini Geliştirdiklerinde: • Hata yapma oranları en aza iner. • Başkalarına bağımlı olmazlar. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 84 7 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • Katı kurallar. • Birilerinin onu yapmak istemediği işe zorlaması. Güçlü Yanları: • Vizyoner, yenilikçi ve kaşiftirler. • Proje üretim fabrikası gibidirler. Zayıf Tanları: • Bir işin sonunu kolay kolay getiremezler. • İşin sonunu düşünmeyen başına buyruk kişilerdir. • Sık sık iletişim kazaları yaşarlar. Kendini Geliştirdiklerinde: • Kişilik grupları arasında en yetenekli grup 7’lerdir. • Son derece iyimser ve esnektirler. (8) 8 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • Çevresinde gördüğü haksızlıkları düzeltememek. • Özgürlüğünü sınırlayan kurallar. • Başkalarına muhtaç olmak. Güçlü Yanları: • Güçlü, kararlı ve gözü karadırlar. • Büyük düşünür, büyük işlere talip olur ve öyle yaşamak isterler. • Esprili ve sevecendirler. Zayıf Tanları: • Zorlayıcı kaba ve bencildirler. • Geri bildirime tahammülleri yoktur. Kendini Geliştirdiklerinde: • Çok güçlü ve kararlı olduklarından, büyük işlere talip olur ve üstesinden gelirler. • Bütün kişilik tipleri içinde en azimli olan 8’lerdir. 9 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ: Strese Sokan Şeyler: • Baskıya maruz kalmak ve başkaları tarafından kontrol edilmek. • Hızlı karar almak zorunda kalmak. • Birine “hayır” deyip o kişinin kızgınlığı ile yüzleşmek. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 85 Güçlü Yanları: • İyimser, huzur veren ve yardımsever kişilerdir. • Soğukkanlı, sakin ve uyumludurlar. Zayıf Tanları: • İhmalkardırlar. • Aceleciliğe gelemezler. Kendini Geliştirdiklerinde: • Kendilerine saygı duyarlar. • Çok sakin olmakla birlikte çok canlı ve enerjiktirler. Kaynaklar 1. ONUR B. “Gelişim Psikolojisi”, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, sf;1-20;1997. 2. Taştan K. “Kişilik tiplerine göre stresle mücadele yöntemleri”, Ayham Ofset, Erzurum, sf; 10-50;2012. 3. "www. Awarenesstoaction.com" Erişim Tarihi: 11.09.2014. 4. "The Essential Enneagram" (Daniels, David-Virginia Price) San Francisco: HarperSanFrancisco 2000. 5. "An Introduction to the Enneagram" (Wagner, Jerome) Personality Stylesand Where You Fit In. Fine Communications 2005 6. "The Nine Ways of Working" (Goldberg, Michael J.) New York: MarloweDCo. 1994. 7. "The Everyday Enneagram." (Sheppard, Lynette) Nine PointsPress 2000. 8. "Spiritual Truth Using The Enneagram." (Fennis, Alan) Metaire, LA: Way Publishing 1995. 9. "An Enneagram Profile" (Zuercher, Suzanne) Notre Dame, in: Ave Maria Press 1996. 10. "The Enneagram Journeyto New Life: Who am I? What Do I StandFor?" Denville, NJ: DiemensionBooks, Inc. (Nogosec, Robert)1995. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 86 YEREL DÜZEYDE UYGULANAN AVRUPA BİRLİĞİ PROJELERİ Baki KARAÇAY Antalya Valiliği Avrupa Birliği Projeleri Koordinasyon Merkezi (CEUPA), ANTALYA Türkiye’nin büyük bölümünde taşra ilk defa ikibinli yıllarda “Avrupa Birliği projeleri” ile tanıştı. Yerel düzeyde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların Türkiye’nin yararlandığı AB hibelerini kullanmak suretiyle yürüttüğü sözkonusu Avrupa Birliği projeleri sayesinde toplumda yepyeni tematik öncelikler duyulmaya ve tanınmaya başlandı. 2000 yılına girilirken Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylık statüsünü kazanması, aslında cumhuriyet tarihimizde yepyeni bir sayfa açmıştı. Bu adımla, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde belki de olağanüstü sayılabilecek gelişmelerle kapılarımızı her alanda etkilerini göreceğimiz yeni bir döneme araladık. Çağdaş medeniyetler seviyesinin güncel karşılığının AB müktesebatı olduğu vizyonundan hareketle, Türkiye AB’ye adaylık sürecinde yürütülecek uyum çalışmalarında kararlılığını sergileyen oluşumlara imza attı. Adaylık statüsünü kazanmanın ardından, Birliğe üyeliğe yönelik Türkiye’nin çabasını güçlendirici Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kuruldu. Türkiye’nin, Topluluk Programlarından yararlanmasını sağlayacak olan Çerçeve Anlaşma onaylandı; ayrıca aday ülkelerin AB’ye üye olma yolundaki ihtiyaç ve önceliklerine hizmet eden projelerin desteklenmesini amaçlayan Katılım Öncesi Yardım Aracından (IPA) yararlanma dönemi başladı. Bunların beraberinde merkezde bir dizi örgütlenme, yanısıra yerele hibe yararlandırıcısı kuruluşlar olarak hizmet verecek olan Ulusal Ajans ile Merkezi Finans İhale Birimi’nin kurulması birbirini izledi. AB destekli programlar sayesinde müktesebat uyumu ve siyasi kriterlerin yerine getirilmesi alanında önemli ilerlemeler sağlandı. Bu sürecin yarattığı ivmeyle, Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanlarının Brüksel Zirvesi’nde aldığı karar doğrultusunda, Türkiye’nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde karşıladığı tespitinden hareketle 2005 yılında Avrupa Birliği ile katılım müzakereleri süreci resmen başladı. Nihayet, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde daha yüksek bir profil sergilemesini sağlayan AB işlerinden sorumlu bir bakanlığın 2011’de kurulması, ilişkilerin geleceği açısından önem taşıyan örgütlenme konusunun ön plana çıkmasını ve bu sebeple AB işleri ile ilgili yerel örgütlenmeye yönelik somut adımlar atılması ihtiyacını beraberinde getirdi. Adaylık statüsünü kazanmasından sonra geçen sürede, Türkiye sadece Avrupa Birliği ile ilgili işlerin yürütülmesine dair yeni kurumsal sistemler yapılandırmakla ve reformlar yapmakla kalmadı, hayata geçirilen projeler sayesinde “taşrada” da kamuoyu ve kurumlar bir anlamda izleyici konumundan çıkıp bu dönüşüm sürecine katkı verebilen aktörler olarak farklı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 87 bir düzeye geçti. Belediyeler, il özel idareleri, valilikler, kamu kuruluşlarının taşra örgütleri, köyler, sivil toplum örgütleri, odalar, KOBİ’ler, üniversiteler, bu hibelerden yararlanarak çeşitli projeler uyguladılar. Merkezî yönetim düzeyinde olduğu gibi yerel düzeyde de gözardı edilemeyecek bir proje hazırlama ve yönetme kapasitesi oluşmaya başladı. Eğitim ve öğrenci değişim programlarıyla sürece aktif katılan üniversitelerimiz yanısıra, özellikle valiliklerimiz, kurdukları AB birimleri marifetiyle geliştirip uyguladıkları veya destek verdikleri projeler sayesinde bu sürece bizzat dahil olarak kendisini sürece yön ve katkı verici konuma getirdi. Belirli temalarda yürütülen AB projeleri ile elde edilen kazanımlar, çağdaş ve müreffeh bir toplum olmak için, sosyal yaşama dair temel değerlerin iyileştirilmesinin ne kadar önemli olduğunun kavranmasına yardımcı oldu. Yerel düzeyde daha geniş kitleler “sosyal içerme” ve “pozitif ayrımcılık” gibi pek çok çağdaş kavramla tanıştı. Kadın istihdamının desteklenmesi, engellilerin toplumsal entegrasyonunun geliştirilmesi, etiğin teşviki, okul öncesi eğitimin güçlendirilmesi, kız çocuklarının okullulaştırılması, kadına yönelik şiddetle mücadele, kültürel değerlerin korunması, yerel ve ulusal STK’ların kapasitesinin güçlendirilmesi, demokratik vatandaşlık ve insan hakları eğitimi, Avrupa gönüllü hizmeti gibi birçok AB programına yerelin gösterdiği ilgi sayesinde, bu tematik önceliklerde eksiklerimiz, dahası yapmamız gerekenler ve neler yapabileceğimiz değerlendirilmeye başlandı. AB projeleriyle ilgili konular ve çalışmalar günlük yerel gazetelerde alışagelen haberler arasında yeralır oldu. Hibe teklif çağrılarının tematik öncelikleri, bu konulardaki ihtiyaç ve kapasitemizin çeşitli platformlarda tartışıldığı bir döneme geçmemizde itici güç oldu. Başta üniversite ve eğitim kurumlarımızdan olmak üzere, yerelden yüzbinlerce vatandaşımızın katıldığı öğrenme ve çalışma hareketliliği programları sayesinde kültürlerarası farklılıklar tanındı, çalışma alanlarımızda yeni vizyonlar geliştirildi, yeniliklerin ve iyi uygulamaların transferi başarıldı. AB sürecinin getirdiği bu tür fırsatlarla taşranın buluşmuş olması, uygulamalarda da köklü bir değişikliği beraberinde getirmeye başladı. Avrupa Birliği hibe programları ve bunlarla ilgili proje yönetim süreçleri, sağladığı benzersiz deneyimle Ülkemizin dört bir yanında proje hazırlama ve uygulama kapasitesinin gelişmesini sağlarken AB prosedür ve uygulamalarının yakından tanınmasını sağladı. Şimdiye kadar iş hayatında “göç yolda düzelir” metoduna dayalı uygulanan genel yaklaşım, yerini yavaş yavaş “plan”, “program” veya “proje” gibi geleceği öngörmeyi gerektiren çalışma disipline bırakmaya başladı. Uzmanlık gerektiren bu yeni metotların çalışma hayatımıza girmesi, beraberinde yerel düzeyde Avrupa Birliği sürecimizin getirdiği yeniliklerle ilgili işlerin yürütülmesine dair yeni mekanizmaları, örgütlenmeleri ve kurumsal yapılanmaları harekete geçirdi. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 88 Bütün bu bahsedilen gelişmelerin çok büyük bir kısmı adaylıktan itibaren ve yoğunlukla da son on yıl içerisinde gerçekleşti. Öyle ki, bu yaklaşık on yıllık süreçte elde ettiğimiz kazanımlar ve bunların çalışma hayatımızda ve toplumsal dönüşümde yarattığı etki ve sonuçları, yarım asırlık AB serüvenimizin geride kalan kısmında elde edilenlerden çok daha fazla ve çok daha güçlü hissedilir oldu. AB’ye tam üyelik başvuru süreci ile daha önce de kamu kurumları ile yerel yönetimler de dahil olmak üzere yönetim kurumlarında artan bir değişiklik gereksinimi hissedilir olmuştu ve ABGS’nin kuruluşuyla birlikte ilişkiler daha sistemli ve düzenli bir şekilde yürütülmeye başlanmıştı. Ancak, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki neredeyse yarım asırlık geçmişe sahip olan ve her iki taraf için de ekonomik, siyasi, yönetimsel, sosyokültürel pek çok yansıması olan ortaklık sürecinin getirdiği yükümlülükler ve bu kapsamda gerçekleştirilen AB müktesebatına uyum ile ilgili hukuki ve idari düzenlemelerin neredeyse tamamı, tüm süreç boyunca merkezî düzeydeki örgütlenmeler sorumluluğunda yürütülmüştü. Oysa özellikle son yıllara kadar elde edilen gelişmeler, gözden kaçan önemli bir noktaya dikkat çekiyordu: Türkiye’nin girmiş olduğu Avrupa Birliği serüveninden maksat sadece yasal ve idari düzenlemeler yapmak değildi; yapılan bu düzenlemeler doğrultusunda toplumda çağdaşlaşma hedefine yönelik bir dönüşümün gerçekleşmesi gerekiyordu. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin getirdiği yükümlülükler ve bu kapsamda gerçekleştirilen AB müktesebatına uyum ile ilgili hukuki ve idari düzenlemeler o güne değin merkezî düzeyde bakanlık veya müsteşarlıkların sorumluluğunda yürütülmüştü fakat müktesebatın uygulanması, yerel düzeyde faaliyet gösteren valilikler, belediyeler ve il özel idareleri gibi kuruluşları da yakından ilgilendirmekteydi. Bu doğrultuda, aday ülke durumundaki Türkiye’nin mevzuatının, kendi öncelik ve hedefleri doğrultusunda, AB müktesebatına mümkün olan en yüksek düzeyde uyumlu hale getirilmesi amaçlanmış ve bu yönde önemli siyasi reformlar ve yasal değişiklikler gerçekleştirilmeye başlanmıştı. Ne var ki, merkezde gerçekleştirilen bu çalışmalara ve tüm olumlu gelişmelere rağmen, merkezî yönetimin taşra teşkilatının ve yerel yönetimlerin AB ile yürütülen sözkonusu uyum çalışmalarında yeterli düzeyde etkin olduklarının ve hatta bu kapsamda gerçekleştirilen düzenlemelerden yeterli seviyede haberdar olduklarının söylenemeyeceği gerçeği de gözlerden kaçmadı. Ayrıca, yapılan düzenlemelerden, beklenen çağdaşlaşma hedefine yönelik toplumsal dönüşümün, yerelde istenen seviyede seyretmediği de dikkat çekiciydi. Bunların yanısıra, kamuoyunun büyük bir kesiminde, AB’ye katılım süreci ile ilgili olarak önyargı ve yanlış algılamaların varlığını hâlâ devam ettirdiği sıkça gözleniyordu. Avrupa Birliği’ne uyum amacıyla yerelde yürütülen çalışmaların çoğu; hayat 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 89 standartlarının yükseltilmesi, refahın artırılması, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, ekonominin iyileştirilmesi, sosyo-kültürel alanlarda yaşanan olumsuzlukların giderilmesi, kamu hizmetlerinde verimlilik ve etkinliğin sağlanması gibi doğrudan insan yaşamının kalitesini yükseltici niteliği olan uygulamalardır. Bunlara binaen hemen her toplumsal kesimde Avrupa Birliği’ne üyeliğin Türkiye’deki istikrarı sağlamlaştıracağı, gelir dağılımının çok daha adil bir nitelik kazanacağı ve bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azalacağı, çevre, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik ile çalışma ilişkileri gibi toplum yaşamının birçok alanında belirgin iyileşmeler yaşanacağı, bürokratik hantallıkla ve yolsuzlukla mücadelede önemli ölçüde yol alınabileceği, küresel boyutta bakıldığında Avrupa Birliği gibi siyasal, ekonomik ve sosyal anlamda güçlü bir birliğe üye olacak olan Türkiye’nin dünya ölçeğindeki konumunun ve rolünün güçleneceği görüşleri hâkim olmuştur. Ancak Türkiye’nin bu resmi tezlerinin yanında kamuoyunda, Avrupa Birliği’nin ulus devleti parçalayacağı, ülkeyi sömürülecek bir bölge olarak gördüğü gibi radikal görüşler de bulunmaktadır. Ayrıca, toplumun büyük kesimi, yapılan yeni düzenlemelerle günlük yaşamına giren Avrupa Birliği sürecinin getirdiği kazanımların neler olduğunu bilmiyordu.Oysa, çevre korumaya yönelik katı atık tesislerinin, transit karayollarının ve tüp geçitlerin yapımı gibi birçok yatırımdan, evlenme yaş sınırının 18 olması, evlilikte eşlere eşit söz hakkı tanınması, doğum izninin 16 hafta olması, çocuk istismarının cezasının artırılması, çiftçilere danışmanlık desteği sağlanması, tüketicinin satınaldığı ürünün orijinini ambalajından öğrenmesi, A sınıfı enerji verimliliği olan çevreci, tasarruflu özelliklere sahip yeni nesil cihazların piyasada sunulması, numara değiştirmeden GSM operatörü değiştirme hakkına ulaşılması, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının verilmesi gibi her vatandaşımızın hayatını etkilen sayısız konuda birçok hukuksal ve sosyal düzenleme AB sürecimizin kazanımları doğrultusunda gerçekleşmiştir. Yerel düzeyde uygulanmakta olan AB projelerinin tematik önceliklerine baktığımızda şu konulara yoğunlaşıldığını görüyoruz: İnsan hakları ve demokrasinin geliştirilmesi ve bütünleştirilmesi, Demokratik vatandaşlık bilincinin güçlendirilmesi, Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, çokseslilik, ifade özgürlüğü, Kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele, Kadına karşı şiddetin önlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi, Engelli kişilerin toplumla bütünleşmesini güçlendirme, engellilerin sosyal hayata kazandırılması, Okul öncesi eğitimin ve hayatboyu öğrenmenin güçlendirilmesi, Gençlerin toplumsal yaşama aktif katılımı, Tüketici haklarının korunması, Çocuk haklarının korunmasını güçlendirme, Çevrenin korunması, Sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi, Kültürel mirasın korunması vb. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 90 Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Avrupa Birliği’ne uyum amacıyla yerelde yürütülen çalışmaların çoğu, hayat standartlarının yükseltilmesi, refahın artırılması, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, ekonominin iyileştirilmesi, sosyo-kültürel alanlarda yaşanan olumsuzlukların giderilmesi, kamu hizmetlerinde verimlilik ve etkinliğin sağlanması gibi doğrudan insan yaşamının kalitesini yükseltici niteliği olan uygulamalardır. Bu demektir ki, uyum sürecinde “toplumda, çağdaşlaşma hedefine yönelik bir dönüşümün gerçekleşmesi” beklenmektedir.Habermas ve Lacroix, “Avrupalılaşma” sürecinin tüm kültürel aidiyetlerden ziyade evrensel, anayasal-yasal çerçeveden üretilmiş ve Avrupa sathında paylaşılan ilkelere dayanması gerektiği iddia eder. Habermas’a göre:“… herkesin tek kimliğinin olması şart değil; ulus kimliğinin yanında supranational (ulusüstü), sivil değerlere dayalı Avrupalılık kimliği de sürdürülebilir. Ortak değerlerin güçlü olmamasına rağmen ortak bir uygar kimlik yaratılabilir.” AB Türkiye’den kültürünü değiştirme ve AB kültürel değerlerine benzetme yönünde bir adaptasyon süreci talep etmiyor. Aksine demokratik kurumsal yapılanmasını ve o yapılanmasının arka temelini oluşturan zihniyetini dönüştürme yönünde bir adaptasyonu üyelik için şart koşmaktadır. Şimdi burada “AB projelerinin” yerine bakalım. Proje uygulamaları, bir takım faaliyetlerin gerçekleştirilmesiyle gözlenirler. Süreç olarak baktığımızda projelerin arkasında programları görürürz. Alsında programlar, belirlenene politikaların hayata geçirilmesi için düzenlenmiş bileşenlerdir ve arkalarında politikalar vardır. Proje bir değişim yaratma aracıdır. Bizi mevcut durumdan yeni bir duruma götürürler. Proje hazırlayabilmek, geleceği şimdiden öngörebilme becerisi gerektirir. Uygulamaların proje disiplininde yürütülmesi bir takım avantajlar sağlar. Projeler, Faaliyetleri belirli bir hedefe yönlendirir, Zaman ve kaynak planlamasına olanak sağlar, İzleme ve değerlendirmeye olanak sağlar, Kaynak bulunmasına yardımcı olur, Hedeflere ulaşılmasının önündeki risklere ve engellere ilişkin bilgi sahibi olunmasını ve önlem alınabilmesine olanak sağlar, Fikrin anlatımını ve faaliyetlere katılımcılığı kolaylaştırır, Sonuçların sürdürülebilirliğini artırır. Kaynaklar • Şener, H. E. ve Esen, E., “Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinin Örgütlenmesi: Türkiye, Macaristan, Polonya”, Ankara, 2010. • “Avrupa Birliği Hibe Programları Kapsamında Sivil Toplum Kuruluşlarına Sağlanan Destekler”, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Ankara, 2010 (a). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 91 • “Avrupa Birliği Süreci Yerelde Başlar İllerimiz AB’ye Hazırlanıyor Programı”, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ankara, 2013 (b). • “Avrupa Birliği’ne Erişim, No.11”, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ankara, 2013 (c). “Avrupa Birliği”, İktisadi Kalkınma Vakfı web sitesi,www.ikv.org.tr, Erişim: Eylül 2014. • “CouncilRegulation on Establishing an InstrumentforPre-AccessionAsistance (IPA)”, Council of theEuropeanUnion, (EC) No 1085/2006, 17.07.2006. • “Ekonomik Rapor 2010”, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Ankara,2011. • “ENLARGEMENT: AccessionnegotiationwithTurkey: General EU Position, Negotiating • Framework”, Council of theEuroepanUnion, 12823/1/05 REV 1, 12 October 2005 (a). • “Financial Perspective 2007–2013”, Council of theEuropeanUnion, 15915/05 CADREFIN 268, 19 December 2005 (b). • “İllerde Yürütülen Avrupa Birliği Çalışmaları / 2011 Yılı Faaliyet Raporu”, Avrupa Birliği Bakanlığı, 1. Basım, Ankara, Ocak 2012. • “İllerde Yürütülen Avrupa Birliği Çalışmaları / 2012 Yılı Faaliyet Raporu”, Avrupa Birliği Bakanlığı, 1. Basım, Ankara, Haziran 2013 (d). • “PresidencyConclusions”, EuropeanCouncil, Brussels, 16–17 December 2004. • “Turkey 2010 Progress Report”, EuropeanCommission, 8 October, SWD (2014) 307 final, Brussels, 2014. • “Türkiye–AB İlişkilerinde Son Gelişmeler”, Avrupa Birliği Bakanlığı Dış İlişkiler Belgesi, Ankara, 8 Şubat 2013 (e). • “Yerel Düzeyde AB İşleri ve AB Fonlarının Yönetimi için Kapasitenin Güçlendirilmesi • Konulu Strateji Belgesi Mevcut Durum Analizi 2. Taslak”, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ankara, Haziran 2014 (c). • • “Yerel Düzeyde AB İşleri ve AB Fonlarının Yönetimi için Kapasitenin Güçlendirilmesi Konulu Strateji Belgesi Mevcut Durum Analizi”, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ankara, 2014 (d). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 92 BAKIM FELSEFESİNİN UYGULAMAYA YANSIMALARI Prof. Dr. Hülya OKUMUŞ Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR Hemşirelik; bireyin, fiziksel, psikolojik, sosyolojik, kültürel ve kültürel yönleri ile ilgilenen sağlık bilim ve sanatıdır. Başlangıçta hemşireler ne yaptıkları, bunu niçin yaptıkları, nasıl yaptıkları yada elde ettikleri sonuçların ne olduğu üzerinde durmamışlardır. Zamanla hemşireliğin bilimsel yönüne odaklanarak, mesleklerini kuramsal bir çerçeve üzerine oturtmaya çalışmışlardır. Ülkemizde hemşirelik uygulamaları genellikle tıbbi modele dayalı olarak yürütülmektedir. Doktor istemine dayalı olan tıbbi model, hemşireye hemşirelikle ilgili ne yapması gerektiğini söylemez, iş odaklıdır. Yurt dışında hemşireler giderek daha fazla hemşirelik modelleri ile çalışmaya, hemşireliği tıptan ayırmanın ve meslek olmanın temel koşulu olarak görmeye başlamıştır. İnsanın doğasını anlamak için bakım kavramını anlamak gerekir. Bakımın felsefi boyutunu anlamak ise bakımın sorumluluklarını anlamamıza yardım eder.Bakım kavramını hemşireliğe uyguladığımızda da tutumları ve girişimleri içerir. Bakım kavramı (care) incelendiğinde,sıfat olarak kullanıldığında; "yardımsever, şefkâtli, sempatik", isim olarak kullanıldığında; "önemseme" anlamına geldiği görülmektedir.Bakım kavramı, insanı anlamamız için temel bir kavramdır. Bu kavram hemşireliğe uygulandığında aktiviteler ve tutumlar olduğu görülür.Bakım; sevgi ile bakma bilinci,değerler ve dürtülerden oluşur.Bakım eylem olarak; dokunma ve huzur olarak tanımlanmaktadır.İnsana karşı sevgi,şevkat ve duyarlı olmaktır.Hemşireler için bu özellikler bir değerdir,ancak eyleme dönüştürülememektedir.Felsefi anlamda bakım, bakıma ilişkin olasılıklar ve sorumluluklar ile ilişkilidir. Felsefe nedir? Felsefe, eleştirel düşünceyi ortaya çıkaran bir etkinlik olarak fikir temelli gelişmelerin odağında yer almıştır.Diğer bir tanımlafelsefe “düşünce sanatı” dır.“Bir şeye erişmenin arkasındaki yöntem veya prensipler”olarak da kullanılmaktadır.Felsefe çalışmaları toplumun temelleri üzerinde etkili olmuştur. Felsefe, eleştirel düşünceyi ortaya çıkaran bir etkinlik olarak fikir temelli gelişmelerin odağında yer almıştır.Felsefenin uygulamadaki sıfatı “tüm bilimlerin anası” olarak da belirtilebilir.Arslan Kaynardağ’ın ifadesi ile felsefe “varlığın temeline araştırmaya yönelen, bilginin ilke ve yöntemlerini, bunlarla 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 93 birlikte değerleri sorgulayan düşüncedir.Bu tanımlarla birlikte, “Bakım Felsefesinin” ne olduğunu irdeleyebiliriz. Bir bireyi önemseme ve bakım amaçlarına ulaşabilmebelirlediğimiz, içselleştirdiğimiz yöntem ve prensipleri bakıma uygulamamız demektir. Diğer bir değişle hemşirelik bilgisi ile bakım felsefemizi birleştirmek ve bunu uygulamak diye düşünebiliriz. Hemşirelik bilim ve sanat olarak tanımlandığında, bakım felsefesi ve sanat olarak yorumlayabiliriz. Hemşireliğin aynı zamanda bir sanat olduğunu da biliyoruz,acaba felsefe ve sanat arasındaki benzerlikler nelerdir? • Felsefe ile sanat özneldir. • Her iki dal da eleştiriye dayanır. • Her ikiside yaratıcı zekaya dayanır. • Her iki dal da insanı ve evreni açıklamaya çalışır. • Felsefe hakikati ararken, sanat güzeli arar. • Felsefe akla dayanırken, sanat duygulara dayanır. Bakım felsefesi tanımı içinde tüm bu özellikler bulunmaktadır. Bakım felsefesi ile birlikte hemşirelikte kuram ve modeller doğmaktadır. Kuram ve modeller birbirlerini bütünlemekte, duruma daha anlamlı, anlaşılır, tam ve çözüm getirici bir yaklaşım sağlamakta, aktiviteye rehberlik etmekte, belirli değişkenlerin hemşirelik bakımı üzerindeki etkilerinin görülmesini sağlamaktadır. Bakım Felsefesinin Uygulamaya Yansıması Bazı ülkelerde, bazı hastanelerde hemşirelik bakımı belli bir felsefeye dayalı olarak yürütülmektedir. Buraya kadar yapılan tanımlara bağlı kalarak hasta bakımı planlanmakta ve yürütülmektedir. Ülkemizdeki duruma baktığımızda bunu söylemek çok zor. Belirlenen felsefe yolu ile bakım amaçlarına ulaştığını söyleyen yok gibidir. Varsa da bu sonuçları bilimsel veri olarak gösterememektedirler. Ancak yaşam boyu öğrenmeye inanan sağlık personeli için felsefenin uygulamaya yansıtılması çok önemli bir stratejidir. Ülkemizdeki hemşirelik sistemindeki sorun, belli bir felsefeye dayalı olmayan, bakımın rutinleşmesi ve hasta gereksinimlerinin robotlaşmış bir şekilde giderilmeye çalışılmasıdır (İş Odaklılık). Bu sunumda bakım felsefesinin uygulamaya yansımasının nasıl olması gerektiği belirtilecek olup, ülkemizde yapılan bazı araştırma ve makalelerden örnekler sunulacaktır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 94 Kaynaklar • Pektekin, Ç. (2013). Hemşirelik Felsefesi. İstanbul Tıp Kitabevi • Griffin, AP. (1983). A Philosophical Analysis of Caring in Nursing. J Adv Nurs., 8(4):289-95. • Arslan Özkan, İ., Okumuş, H. (2012). Bakım ve İyileşmenin Kesiştiği Bir Model: Watson’ın İnsan Bakım Modeli. Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi, 2: 61-72. • Watson, J. Caring Science Aand Human Caring Theory: Transforming Personal and Professional Practices of Nursing and Health Care. Journal of Health and Human Services Administration 2009; 31(4): 466-482. • Öner Altıok, H., Şengün, F., Üstün, B. (2011). Bakım Kavram Analizi. DEUHYO ED., 4 (3):137-140. • Kitson, A., Conroy, T.,Wengstrom, Y., Profetto-McGrath, J.,Robertson-Malt,S. (2010). Defining the Fundamentals of Care.International Journal of NursingPractice; 16: 423–434. • Felsefe. https://tr.wikipedia.org/wiki/Felsefe Erişim: 20.10.2016 • Erbay,A. (2009). Bilim ve İdeoloji: Tekniğin İktidarı. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(2): 1-11. • Ortaş, İ. (2016). Prof. Dr. Yaman Örs Hocanın Ölümü ve Felsefeye Bakış Açısı. www.atasehirhabercigazete.com/popup/haber-yazdir.asp?haber=11762 Erişim: 20.10.2016 • Fawcett, J. (2005). Watson’s Theory of Human Care. In J. Fawcett (Ed). Contemporary Nursing Knowledge an Analysis and Evaluation of Nursing Models and Theories. Philadelphia: F.A. Davis Company, 553-599. • Tomey, AM., Alligood, MR. (2005). Nursing Theorist and Their Work. St. Louis: Mosby, Inc., 6nd ed. • Velioğlu, P. (1999). Hemşirelikte Kavram ve Kuramlar, 1. Baskı. İstanbul, Alaş Ofset. • Chinn, P. (2001). Toward a Theory of Nursing Art. In N. L. Chaska (Eds), The Nursing Profession: Tomorrow and Beyond (pp. 287-298). Thousand Oaks, CA: Sage. • Genç, F., Yeşilyurt, G., Eroğlu, G., Altıparmak, A., Polat, A., Soğüt,D. (2016). Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinin Sağlığı Geliştirme Davranışlarının Belirlenmesi. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi;4(1): 15-43. • Barış, N., Gülseven Karabacak, B., Ecevit, A. (2015). Roy Adaptasyon Modeline Göre Bir Hemşirelik Bakım Planı. Ege Üniversitesi hemşirelik Fakültesi Dergisi, 31(2):130-139. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 95 • Aluş Tokat, M., Okumuş, H. (2008). Başarılı Emzirme İçin Kuram ve Modele Dayalı HemşirelikUygulamaları Nasıl Geliştirilir. Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi, 3. • Kürtüncü Tanır, M., Kuğuoğlu, S. (2012). Olgu Sunumu: Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL)’li Çocuğun Evde Egzersiz Programının Sürdürülmesi. Ankara Sağlık Hizmetleri Dergisi, 11(1): 51-61. • Özkan, F., Zincir, H., Seviğ, Ü. (2014). Birden Fazla Kronik Hastalığı Olan Bir Çocuğa Orem Öz Bakım Yetersizliği Teorisine Göre Hemşirelik Bakımı Verilmesi: Bir Olgu Sunumu. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 2(2):71-79. • Gürler, H., Yılmaz, M. (2011). Rektum Kanserli Bir Olgunun Standart Hemşirelik Bakımının Planlanmasında Bir Model: “Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri. Fırat Tıp Dergisi, 16(3): 141-146. • Özkaraman, A., Özer, S., Balcı Alpaslan G.(2012). Romatoid Artritli Bir Vakanın Hemşirelik Bakımında Roy Adaptasyon Modelinin Kullanımı. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi;1(3): 138-152. • Özer, M. (2001). Huzurevinde ve Aile Ortamında Yaşayan Yaşlıların Öz Bakım Gücü ve Yaşam Doyumunun İncelenmesi. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İzmir. • Bozhüyük, A. (2010). Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Öğrencilerinin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışlarının Değerlendirilmesi. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Yayınlanmış Uzmanlık Tezi, Adana. • Kaçmaz, N., Terzi, B. (2014). Çoklu Organ YetmezliğindeHemşirelik Bakımı: Bir Olgu Sunumu. Yoğun Bakım Hemşireliği Dergisi, 17(1): 8-12. • Karadağ, A., GöçmenBaykara,Z., Cihan, R. (2008). Kompleks Bir Stomanın Bakımı: Olgu Sunumu. Kolon Rektum Hast. Derg., 138-141. • Güner, Ö., Kavlak, O.(2015). Neuman Sistemler Modeline Göre Endometriyum Kanserli Hastanın Bakımı: Olgu Sunumu. Balıkesir Sağlık Bilimleri Dergisi, 4(2): 94-102. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 96 İYİLEŞTİRİCİ BAKIM ÇEVRESİ Yard. Doç. Dr. İlkay BOZ Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA İnsanlar çevreleriyle etkileşim halindedir ve sağlıkları, iyilik halleri çevre koşullarından etkilenmektedir. Bireylere bakım sürecinde iyileştirici çevreden oluşturmak hemşirelerin temel görevidir. İyileşme fiziksel, zihinsel, sosyal, ruhsal ve çevresel olarak yaşanan bir dönüşüm sürecidir.İyileşme çevresi ise bireyin, psikolojik, fizyolojik, davranışsal ve tıbbi yönlerini kapsayan bir sistem ve alandır. Burada amaç bireylerin doğal iyileşme kapasiteleri, ilişki ve çevrelerini destekleyen ve stimüle eden koşulları sağlamaktır.Optimal iyileşme çevresi ilk olarak Samueli Enstitiüsü tarafından 2002’te tanımlanmıştır.İyileştirici Bakım Çevresi’nin (1) ilişki merkezli bakım, (2) iyileşme alanı ve özbakım, (3) istek ve farkındalık gelişimi, (4) bütüncüllük, (5) işbirliğiyle-ortak bakım ve (6) manevi bağ olmak üzere altı temel alanı bulunmaktadır. İyileşme Çevresi’nin Dışsal, Davranışsal, Kişilerarası ve İçsel olmak üzere dört boyutu bulunmaktadır. Dışsal çevrede iyileşme alanının oluşturulması, duyusal girdilerin arttırılması ve ekolojik sürdürebilirliğin teşvik edilmesi söz konudur. Bu boyutta renk, ışık, sanat, mimari, aroma, hava, müzik, ses, çevre dostu, yeşil alan ve doğa ön plandadır. Davranışsal çevre sağlıklı yaşam stilini uygulama, sağlık alışkanlıklarını geliştirme, tamamlayıcı terapileri uygulama ve bakımı arttırma ile sağlanabilir. Bunun için diyet, egzersiz, gevşeme, ek uygulamalar, bütüncül, birey/aile merkezli ve kültüre duyarlı bakış açısı gerekmektedir. Kişilerarası çevre iyileşme ilişkileri geliştirme, bakımı arttırma, iyileşme organizasyonları geliştirme ve kültüre yayma faaliyetleri ile oluşturulabilir. İletişim, şefkat, empati, sosyal destek, liderlik, görev, ekip çalışması ve teknoloji bu boyutun öne çıkan kavramlarıdır. Son boyut içsel çevredir. İyileşme isteğini geliştirme, farkındalığı arttırma, kişisel bütünlüğü deneyimleme ve bütünlüğü arttırma yolları ile en iyi içsel çevre sağlanabilir. Bu boyutun öne çıkan kavramları ise beklenti, umut, anlama, inanç, akıl, beden, ruh ve enerjidir. Hemşirelikte İyileştirici Bakım Çevresi: Kavramsal Çerçeve Hemşirelik, bireye en iyi doğal ortamları sağlayarak iyileşmesine yardımcı olan etkinlikler bütünüdür. Sağlığın tanımının zamanla değişim gösterdiği bilinmektedir. Modern tıp, sadece hastalığı iyileştirmek yerine, ‘iyi/sağlıklı olma’ kavramına doğru değişim göstermektedir. Sağlık başlarda “hastalığın olmaması” olarak tanımlanırken zamanla “adaptasyon kapasitesi” 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 97 olarak görülmüştür. Yakın geçmişte sağlık “fonksiyonel sağlık” yani rolleri yerine getirme kapasitesi olarak değerlendirilirken günümüzde “eudaimonist model” yani mutluluk ve kişisel iyilikşeklinde tanımlanmaktadır. Bu yeni paradigma ‘hasta olmak’tan ‘iyi olma’ haline geçiş; dünyadaki sağlık politikalarının koruyucu bakım kavramına doğru yöneldiğini anlatmaktadır.Tablo 1’de iyileştirici ve geleneksel çevrenin kavramları verilmiştir. Kavramlar arasında farklılık her iki çevrenin farkını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Tablo 1. İyileştirici ve geleneksel çevreninkavramları İyileştirici Çevre Geleneksel Çevre Kişiler arası bakım-iyileşme Tıbbi model Birey merkezli bakım/ Aile merkezli Biyomedikal model bakım/İlişki merkezli bakım Holistik yaklaşım Geleneksel tıp yaklaşımı Magnet hastane/Hemşire hastanesi Doktor hastanesi Yeni paradigma: akıl-beden-ruh uyum Eski paradigma: hasta olmamak Hemşirelikte iyileştirici bakım çevresiFlorence Nightingale başta olmak üzere, Leninger, Swanson, Roger ve son olarak Watson gibi kuramcılar tarafından kuramlarında tanımlanmaktadır. Florence Nightingale: İyileşme Çevresi Florence Nightingale “Hemşirelik Üzerine Notlar” kitabında iyileşmede çevrenin önemine değinmiş ve iyileşme ortamları oluşturmada hemşirenin önemli bir sorumluluğu olduğunu dile getirmiştir. Dahası Nightingale, bakımın iyileştirici çevre ile desteklendiğinde bireyin iyileşme süreci ve derecesinde önemli bir fark yaratıldığı belirtilmiştir. Nightingale’e göre iyileşme çevresi içsel ve dışsal iki boyuttan oluşmaktadır. İçsel İyileşme Çevresinin kapsamını varolma, bakım, sevgi, merhamet, yaratıcılık, derin dinleme, zarafet, dürüstlük, hayal, içtenlik, öz-farkındalık, güven, kendi ve başkaları için hizmet bilinci, akıl-beden-ruh bütünlüğünü kavrama, iyileştirici ilişkileri teşvik etme, öz-bakımın ve sağlığın yükseltilmesini destekleme, dışsal iyileşme çevresinin elementlerinden etkilenme ve onlarla sıkı bağ kurmak olarak tanımlamıştır.Nightingale’e göre Dışsal İyileşme Çevresirenk ve doku, iletişim, aile alanları, ışık, ısı konforu, gürültü kontrolü, mahremiyet, havalandırma ve hava kalitesi, doğa görüntüsü ve integratif uygulamalar kapsamında şekillendirilmelidir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 98 İnsan Bakım Kuramı Bakım hemşirenin bireyin varoluşsal alanına girmesiyle başlar. Bakım anında bireyin akılbeden-ruh uyumu yüksek düzeyde bir enerji oluşturur. Hemşire ve bireyin metafiziksel olarak varoluşsal alanları birleştiğinde bakım-iyileşme alanı meydana gelmektedir. Kişilerarası bakım/iyileşme ilişkisi eşsiz, bilinçli bir biraradalıktır. Hemşire kendi içsel manevi özü gibi bireyin bütünlüğünü geliştirmek için kişilerarası bakım/iyileşme ilişkisini ahlaki olarak benimsemiştir (Watson, 2005). Kişilerarası bakım ilişkisi içinde optimal iyileşme bir fenomenolojik alan içinde elde edilebilir. Bu da ancak hemşirenin bireyin öyküsünü, yaşam deneyimlerini anlaması, bireyi akıl-beden-ruh bütünlüğü olan eşsiz bir varlık olarak kabul etmesiyle mümkündür. Kuramın 6. ve 7. İyileştirme Süreçleri iyileştirme çevresine odaklanmaktadır: - 6. Bakıma karar vermek için yaratıcı, bilimsel problem çözme yöntemlerinin kullanımı bakım-iyileşme uygulamaları yeteneklerinin geliştirilmesi - 7. Fiziksel ve ruhsal benlik için bireysel bütünlüğe saygılı iyileşme çevresi oluşturma tüm düzeylerde, fiziksel, metafiziksel-enerji ve bilinç İyileştirme süreçleri boyunca, hemşireler bakımla birlikte rutin görevlerini yerine getirerek iyileşmenin gizli elementlerine dönüşmektedir (Watson, 2008). Birey ancak kendi özünden gelen iyileşme ile kendini değiştirebilir. Hemşire bu değişimi kolaylaştırıcıdır. Bakım olasılıklarını yaratabilmek için bakım çevresini geliştirir. Bu ancak bakım bilinci ile mümkündür. Hemşirenin iyileşme için rutinlerden kurtulmanın yolunu bulması ve bakım anına hazırlık yapması gerekmektedir. Hemşire nasıl iyileştirici çevrenin bir enstrümanı olabilir? Hemşirenin değişime önce kendisinden başlaması gerekmektedir. Bu da ancak varlığını anlamlandırması ve öz farkındalığını arttırması ile mümkündür. Kendisi ve meslektaşları için iyileşme çevresi oluşturmalıdır. Bunun için reiki, nefes egzersizleri, müzik terapi, taş terapi, su ile renk ile gevşemeyi kullanabilir. Watson’ın iyileşme çevresinin yaratılmasında önerileri: Bilinçli dokunma, otantik varolma, sanatsal dışavurumlar, günlük tutma, oyun-eğlence-mizah, doğaçlama, müzik, nefes egzersizleri/ hayal kurma/ imajinasyon, göz kontağı, gülümseme ve olumlu vücut hareketleri, aktif dinleme gibi… İyileştirici Bakım Çevresi’nin hemşirelik bakımında etkilerini ortaya koyan pek çok araştırma ve proje yapılmıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 99 Bakım Analizi Ali bey 42 yaşındadır. Ali beyin sekiz haftadır geçmeyen sırt ağrısı yaşıyor. Akut bir travma öyküsü bulunmamaktadır. Ahmet beyin spinal kök semptomları yoktur ve kayropraksi yapılmamış. Ali bey nonsteroid antiinflamatuar ilaçları kullandıysa da ağrısının geçmediğini ifade etmektedir. Aşağıda geleneksel ve iyileştirici çevrede sunulan bakımın Ali beyin iyilik durumuna etkisi karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Tablo 2. İyileştirici ve geleneksel bakım çevresinin karşılaştırılması İlişki merkezli bakım İyileşme Alanı Öz-bakım İyileştirici Bakım Çevresinde Ali bey poliklinikte hemşiresi Özen Hanıma gelir. Çünkü onu tanımakta ve ona güvenmektedir. Ayrıca Özen hemşire Ali beye daha önce boşanmasıyla ilgili yardımcı ve destek olmuştur. Ali bey Özen hemşirenin görüşme odasından hoşlanmaktadır. Doğa resimlerinin asılı olduğu sıcak ve samimi ortam Ali beye kendini güvende ve rahat hissettirmektedir. Ali bey bazen Özen hemşireyi sahilde yürürken görüyor ve “diğer pek çok hemşire gibi stresli” görünmediğini düşünüyor. İstek ve Ali beyin Özen hemşireyle ilgili en farkındalık sevdiği şeyin onun yanındayken tamamen onunla olması ve var olmasıdır. Görüşmeleri sırasında aklındaki en önemli şeyin kendisi olduğunu düşünüyor. muayenede sağ quadratus Bütüncüllük Fizik lumborum kasında spazm. Muayene sırasında Ali bey birkaç ay önce işini kaybettiğini söylemekte çekinmiyor ve rahatlıkla paylaşıyor. Özen hemşire stresin vücut üzerine olumsuz etkileri ile ilgili bilgi veriyor. Geleneksel Bakım Çevresinde Ali beyin poliklinikte tanıdığı bir hekim ya da hemşiresi yoktur. Poliklinikte sırasını bekler. Poliklinik soğuk ve iticidir. Poliklinikte sırasını beklerken trafik gürültüsünü, anons sistemini duyabiliyorsun. Poliklinik 3. hasta için hazır… Ali bey poliklinikteki hemşirenin (adını bilmiyor, çünkü tanışmadı) kilolu, solgun ve yorgun göründüğünü, Dahası hemşire acelesi varmış gibi oturuyor ve bekleyen hastalardan dolayı stresli görünüyor. Ali bey hemşire için üzülüyor ve işini hızlı bir şekilde yapabilmesi için ona verimli bir şekilde bilgi vermek istiyor. Baskı yaşıyor. Hemşire ayakta kalıyor, kısa göz teması kuruyor ve kapıdaki bekleyen insanlarda rahatsız gibi görünüyor. Fizik muayenede sağ quadratus lumborum kasında spazm saptanıyor. Hemşire Ali beyin sadece sırt ağrısına odaklanıyor ve fiziksel semptomların ötesine geçemiyor. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 100 İşbirliğiyle- Özen hemşire Ali beye aromaterapi ortak bakım masajının sırt ağrısına iyi geleceğini söylüyor ve masaj için plan yapıyor. Ayrıca stresini azaltmak için gevşeme egzersizlerini kapsayan bir danışmanlık veriyor. Hemşire Ali beyin geçmeyen sırt ağrıları için MR çektirebileceğini ve ileri inceleme için ortopedik cerrahiye gitmesi gerektiğini iletiyor. Epidural blokla ilgili Ali beye hızlıca bilgi veriyor. İşbirliğiyle- Özen hemşire Ali beyin kilo almış Ali Bey’e narkotik analjezik reçete edilerek, bel ağrısı egzersizi ortak bakım olduğunu fark ediyor. Ona bir egzersiz programına katılması broşürü verilir. gerektiğini iletiyor. İdeal kilosuna dönebilmesi için onu destekliyor. Ağrı-stres ilişkisini tanımlayan bir kitap öneriyor Ali Bey ilaçların ağrısını ve Manevi bağ Özen hemşire Ali beyin fotoğrafa ve doğaya olan ilgisini bilmektedir. rahatsızlığını keseceği Onu yaşadığı bu dönemin kariyer tercihi umuduyla baş başa bırakılır. açısından bir fırsat olabileceğini söyler. Yaşadığı yoğun stres Ve bu hayatta sevdiği bir işi yapması duygusuyla hastaneden ayrılır. için cesaretlendirir. Rakel D, Jonas W. Creating Optimal Healing Environments. In Integrative Medicine. (Rakel D ed.) 3 th. Edit. Philadelphia, PA : Elsevier Saunders, 2012 Kaynağından uyarlanmıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 101 Kaynaklar 1. Arslan- Özkan H, Bilgin Z. Hemşireliğin Felsefi Özü İyileştirme ve İyileştirici Bakım Yöntemleri. HSP 2016;3(3):191-200. 2. Clark, Carey S. “Beyond holism: Incorporating an Integral Approach to support caring healing-sustainable nursing practices.” Holistic Nursing Practice 26 (2012): 92–102. 3. Coakley, AB, Mahoney EK. Creating a Therapeutic and Healing Environment with a Pet Therapy program.Complement Ther Clin Pract. 2009 15(3): 141–146. 4. Diette, G. B., Lechtzin, N., Haponik, E., Devrotes, A., & Rubin, H. R., (2003) ‘Distraction therapy with nature sights and sounds reduces pain during flexible bronchoscopy: A complementary approach to routine analgesia’ Chest, 123(3), 941-948. 5. Dossey, “Florence Nightingale’s Tenets: Healing, Leadership, Global Action,”in Florence Nightingale Today: Healing, Leadership, Global Action, eds. B. M. Dossey et al. (Silver Spring, MD: Nurse- Books.org, 2005). 6. Emoto et al. A Model to Create a Caring and Healing Environment for Nurses in Child and Family Nursing. International Journal for Human Caring. 2015 19(1) 7. France NEM et al. Creating a healing environment: Nurse-to-nurse caring in the critical care unit. International Journal for Human Caring 2011 15(1): 44-48. 8. Geary M. Facilitating an organizational culture of healing in an urban medical center, Nurs Adm Q. 2003;27(3):231-239. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 102 SANATIN BAKIMDA KULLANIMI Yrd. Doç. Dr. Emine KOL Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Hemşirelik Esasları AD, ANTALYA Sanat kavramı çoğunlukla; resim, müzik, heykel, tiyatro, şiir gibi güzel sanatları tanımlamak için kullanılır. Sanat; güzel sanatlar (resim, heykel), performans sanatları (dans, müzik, opera, tiyatro) ve insan bilim sanatları (edebiyat, teoloji) olarak gruplandırılır (AACN, 2008).Sanat; insanların gördükleri, işittikleri, his ve tasavvur ettikleri olayları ve güzellikleri, insanlarda estetik bir heyecan uyandıracak şekilde ifade etmesidir (Müleyim, 1994). Sanat, duyguları, hisleri ve yaşamın anlamını ortaya çıkarır ve ilişki merkezlidir (McCaffrey ve Purnell, 2007). Tolstoy’a göre sanat, sanatçının, belirli göstergeler aracılığıyla, yaşamış olduğu duyguları bilinçli olarak başkalarına aktarmasıdır. Tolstoy aynı zamanda sanatı, kişisel çıkarlar gözetilmeden yapılan, zahmetli, buna rağmen diğer insanlara doyumsuz zevk veren etkinlik olarak tanımlarken, sanatı, insana incelik ve zarafet duygusunu kazandıran çok önemli bir olgu olarak niteler (Tolstoy, 2011). Hemşirelik Sanatı; sezgi, mantık, yorumlama ve anlayış üzerine temellenir (Yıldırım, 2013). Sezgisel uygulama; bilgi birikimi, muhakeme yeteneği ve el becerisi ile bütünleştiğinde sanatsal değere ulaşır (Paniagua, 2004).Hemşirelik ve sanat literatürde sıklıkla karşılaştığımız kavramlardır.Sanat kavramı hemşirelik disiplini için kolayca kabul edilmiş ve benimsenmiştir.Hemşirelik eylemlerinin anlaşılması zor olsa da bu eylemler, bilimin bireyselliğe odaklanmadaki eksikliğine karşı bir önlem olarak görülür (Paniagua, 2004).Hemşireliğin bir sanat olduğuna ilişkin görüşler hemşireliğin varoluşu ile birlikte ortaya çıkmasına rağmen hemşirelik sanatı kavramının doğru algılanması daha hayali kalmaktadır. Hemşirelik ve sanatı tartışırken şu sorulara yanıt aramalıyız; • Toplum hemşirelik sanatını diğer sanat dallarında olduğu gibi görsel olarak algılayabiliyor mu? • Hemşirenin icra ettiği sanat bir sistem haline getirilip öğretilebilir mi? • Hemşirenin icra ettiği sanat elle tutulur bir eser içerir mi? • Tekrarlanıp çoğaltılabilir mi? Bir sanat dalı olarak hemşireliği tanımlarken yaşanan ana kaygılardan birisi hasta bakımının görünebilir olmayışıdır (Paniagua, 2004).Hemşirelik sanatı görünmeyebilir, ama etki bırakır. Bu bağlamda sanat ve hemşireliğin yakınlaşması çok yönlü düşünülmelidir. Sanatın Bakımda Kullanımı üç amaca hizmet eder; 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 103 • Bakımda güzellikler sunmak; hastayı ele alırken ellerimize, iletişimimize yüklediğimiz güzellik, • Sanatın tedavi amaçlı kullanımı; hastayı sanatın içine çekmek, • Hastanın çevresinin dizaynında sanatın kullanımı; hastayı hastane ortamından uzaklaştırmak. Bakımda Güzellikler Sunmak Johnson (1994) Hemşirelik sanatını oluşturan 5 basamaktan söz eder; 1. Anlamlı hasta karşılaşmalarını kavrama 2. Hasta ile anlamlı bir bağ kurma 3. Hemşirelik girişimlerini becerikli bir şekilde yerine getirme 4. Sezgiler ile daha ileriyi görebilme 5. Hemşirelik uygulamalarını ahlaki bir şekilde yerine getirme Hemşire hasta ile karşılaştığında varlığını; tüm benliği ile hastaya dokunması, duruşu, ses tonu, duyuları, seçtiği kelimeleri, hisleri ile hastaya yansıtabilir (Watson, 2012).Gaydos (2006), hemşirenin varlığını hastaneye yattığında hissettiğini ve bunu da sanat olarak kabul ettiğini belirtmektedir. Birkaç yıl önce dağ yürüyüşünde ayağımı kırdım. Kötü bir kırıktı, cerrahi gerekiyordu ve dahası hastanede yatmak gerekiyordu. İşinde gerçek bir sanatçı olduğu için bir hemşireyi belirgin bir şekilde hatırlıyorum. Hemşire gece görevde olduğunda, özenli ve yetkin bir tedavi alacağımı biliyordum. Mesaisinin başlangıcında, odama gelir ve durumumu değerlendirirdi. Tuvalet ihtiyacım için bana yardım eder, Benim maksimum rahatlığım için çarşafların kırışıklığını düzeltir, yastıkları düzenlerdi. Beni dinlemek için birkaç dakika harcıyordu, çok az konuşuyordu fakat ben onun varlığı ile rahatlıyordum. O görevde olduğunda anksiyetem azalıyordu, daha az ağrı kesici talep ediyordum ve gece boyunca rahat uyuyordum. Bir gece benim ihtiyaçlarımın ne olduğunu nasıl bildiğini sordum. O gülümsedi ve cevapladı ‘’Ortopedi hemşireliğinde 30 yıl!’’ Çalışma yıllarının önemini biliyordum, ancak O’nun verdiği bakımda uzmanlıktan dahası vardı; SANAT… Hemşirenin varlığı; hassasiyet, holizm, mahremiyet, incinebilirlik ve bireyin eşşizliğinin korunması ile karakterize kişilerarası bir süreçtir (Kostovich ve Clementi, 2014). Gramling (2004), hemşirenin tam olarak varlığının hasta için rahatlık olduğunu vurgular. O’na göre sanat dolu hemşireler; hasta için ekstra mil gidenler ve hastalarını bilenler olarak tanımlanır. Gaydos (2006) hemşireliği sanat olarak görür ve hemşirelerin sanata ilişkin hikayelerini araştırır. Bir hemşire sanatın bakıma yansımasına ilişkin şu hikayeyi aktarır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 104 “Oldukça yoğun bir Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesiydi. Deneyimli bir yoğun bakım hemşiresi ve bir baba infant kızının tüm dünyası olan minicik karyolaya doğru eğildiler. Hemşire ve baba bu minik bedeni yaşatmak ve rahatlatmak için günlerce çabaladılar ancak başarısız oldular. Onlar çocuğu çaresizce izlerken O yaşamdan ayrılmıştı. Hemşire bebeğin son nefesini takiben ışıkları azalttı, yatağın etrafındaki perdeleri çekti ve babanın vedalaşması için sessiz ve kutsal bir alan yarattı. Hemşire ve baba bebeği birlikte yıkadılar, eve gitmek için alınan kıyafetleri bebeğin üzerine koydular. Bu normal banyodan farklı bir durumdu. Hemşire baba ve bebeği yalnız bıraktı. Derin bir sessizlikten sonra baba hazır olduğunda perdeyi açtı’’ Dissanayake (1995), tüm sanatların ve bir sanat biçimi olarak tanımladığı ritüelin; yönetilemeyen, baş edilemeyen duygular için bir konteyner görevi yaptığını belirtir. Hemşirelik sanat eserinde, bu yoğun bakım hemşiresi, hem kendisi hem de genç babanın yaşadığı derin üzüntü için bir konteyner yarattı.Gaydos (2006)’a göre bu eylem yaratıcı ve güzeldi; denge, ritim ve oran dikkat çekiyordu ve Johnson’un ‘Hemşirelik Sanatı’ için tanımladığı 5 basamağı kapsıyordu. Aristoteles; güzeli bir denge unsuru olarak görür. Güzelin olabilmesini oranlara bağlar. Bu oranların birbirleriyle uyumu güzeli ortaya çıkarır (Kavuran ve Bayram, 2010). Platon’a göre güzellik, düzen ve orantıdan çok, orantı ve düzende parıldayan şeydir. Güzellikte ışık yoksa sanat değildir (Kavuran ve Bayram, 2010). Sanat; temel işlevi güzeli meydana getirmek ve güzellik yaratmak olan öznel bir faaliyettir (Tunalı, 2008). Sokrates’e göre güzel bizi sürekli kendine çeken bir güçtür, yücedir (Kavuran ve Bayram, 2010). Hemşire sanatı güzellikler sunar. Bu güzellik yücedir ve hastayı da yüceltir, onu kendinden, insan olduğundan mutlu ettirir (Connett, 2008). Hemşire, hasta ile yaşadığı birliktelikte hastanın hissettiklerini kendinde algılayabilmelidir (Watson, 2012). Sanat, insana dokunuş, bakış, sesleniştir, insanı anlamaya çalışmaktır ve onun hissettiklerini kestirebilmemizdir. BenedettoCroce’a (1983) göre sanatçının sezgisi burada en önemli noktadır çünkü her türlü teknik ve ustalığa karşın sezgi olmadan sanatçı olunamaz. Bununla birlikte hastanın ne hissettiğini algılayabilmek uzmanlık gerektirir. Bilim olmaksızın hemşirelik sanatı kör ve cahildir, hatta tehlikelidir (Lindemann, 1999). Sanatın İçine Hastayı Çekmek Sanat terapisi, sanat materyallerinin kullanıldığı dışavurumcu terapinin bir biçimidir. Sanat terapisi, hastalar ve ailelerine farkındalığın artırılması, semptomlarla başa çıkma, travmatik ve 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 105 stresli deneyime adapte olmaya yardım etmede kullanılır.Sanat terapinin amacı bireyin en derin duygularını fark etmesi ve ifade etmesine izin veren yaratıcı süreçlerin kullanımıdır. Hastayı hastane ortamından uzaklaştırmak İyileştirici bakım çevresi hastanın hastane ortamından uzaklaşması, kendini iyi hissedeceği, evinde hissedeceği ortamların yaratılmasını kapsar. Monet ve Nightingale’ye göre güzelliğin hasta üzerinde olumlu etkisi vardır. “Güzelliğin iyileştirici gücü vardır” ClaudeMonet “İnsanlar etkinin sadece zihinde olduğunu söylerler, etki aynı zamanda vücuttadır. Biçim, renk ve ışıktan etkilenmemizin yolunu çok az bilmemize rağmen şunu biliyoruz ki üzerimizde gerçek fiziksel etkileri vardır. Hastalara sunulan objelerdeki biçim çeşitliliği ve renk parlaklığı iyileşmenin gerçek yöntemleridir” FlorenceNightingale Sonuç olarak sanat ve hemşirelik için; estetik, terapötik müdahaleler, insanı anlama, bilgi ve sezgilerin kullanımını kapsayan derin bir yakınlaşmadır. Kaynaklar • AmericanAssociation of Colleges of Nursing (AACN). (2008). The Essentials of BaccalaureateEducationfor Professional NursingPractice. Washington D.C. http://www.aacn.nche.edu/education/pdf/baccessentials09.pdf • Müleyim S. Sanata Giriş, 2. bsk., Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 1994. • McCaffrey R, Purnell M. Fromexperiencetointegrationthearts in nursingeducation. NursingEducationPerspective 2007; 28(2): 72-76. • Tolstoy LN, Sanat Nedir?, Çeviri, A. Baran Dural, Bilge Karınca Yayınevi, İstanbul, 2011 (p.53). • Yıldırım A. Estetik Bilme ve Hemşirelik. BalikesirSaglik Bil Derg, 2013; 2(1): 69-76 • Paniagua H. Can theunderlyingprinciples of art be appliedtonursing? British Journal ofNursing, 2004; 13(4): 220-224. • Johnson JL. A dialecticalexamination of nursing art. Advances in NursingScience 1994; 17(1): 1-14. • Watson, J. (2012). Human CaringScience: a theory of nursing ( 2nd ed.), Jones&Bartlett Learning, LL. • Kostovich CT, Clementi P. Nursing presence. Journal of Nurses in Professional Development 2014; 30(2): 70-75. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 106 • Gramling KL. Anarrativestudy of nursing art in criticalcare. Journal of HolisticNursing 2004; 22: 379-387. • Barbara Gaydos LH. The art of nursing. Nursing, 2006; 2(1):70-74. • Dissanayake E. Homo Aestheticus: Where Art ComesFromAndWhy. 2nd ed. Seattle: University of Washington Press; 1995. • Kavuran T, Bayram D. Platon ve Aristoteles’in Sanat Etiği, Estetik Kavramı ve Yansımaları. Sanat Dergisi, 2010, 26:47-64. • Croce, B. , Tunalı, İ. (1983). İfade Bilimi ve Genel Lingüistik O la rak Estetik, B. Croce Este tik’ine Giriş. İstanbul: Remzi Kitabevi. • Tunalı İ, Estetik, 11. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2008. • Lindemann C. The art of nursing. Creative Nursing 1999; 5(3): 3-4. • Connett DF. Qualitativeconvergence of threenursingconcepts. Art of nursing, presence andcaring. JAN 2008; 527-534. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 107 KADIN SAĞLIĞINDA AROMATERAPİ Doç. Dr. Gülay RATHFISCH İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İSTANBUL Günümüzde aromaterapi estetik, klinik ve holistik olmak üzere genelde üç alanda kullanılmaktadır. Aromaterapinin kullanım amaçlarından en yaygın olanı bedeni gerilim ve stresten arındırarak gevşemeye yardımcı olmak ve özellikle de ağrı algısını azaltmaktır. Aromaterapide uyarılan koku duyusu, beyinde ağrı uyaranlarının düşünen beyne yani kortekse ulaşmasını engeller. Ağrı uyaranları, yerini aromaterapinin o hoş kokulu esintilerine bırakır. Bazı insanlar, aromaterapinin sadece inhalasyon anlamına geldiğine inanır. Diğerleri, aromaterapinin masaj anlamına geldiğini. Fransa’daki hekimler, aromaterapiyi oral, rektal ve vajinal yollar ile esansiyel yağların içeri alınması olarak ifade ederler. Koklamanın insanda en önemli duyulardan biri olduğu ve davranışlar üzerinde anahtar bir etkiye sahip olduğu yeni fark edilmiştir. Ancak aromaterapi herhangi bir şeyi koklamak değildir. Aromaterapinin tanımlamasında özellikle esansiyel yağlar yer alır. Bitkiler iki tip yağ sentez edebilir. Bunlar zeytin ve ceviz gibi sabit yağlar ve gül ve lavanta gibi aromatik bitkilerden elde edilen daha yüksek oranda uçucu olan esansiyel yağlardır.Aromaterapinin, • Etkili, güvenli ve hoşnut edici özelliği vardır. • Kullanımı ve kabulü uygulamayı yapanlar açısından keyiflendiricidir. • Daha az yan etkisi vardı ve fiyat açısından daha uygundur. • Aromaterapi, aynı zamanda çalışma ortamını da çok keyifli hale getirirler. KADIN SAĞLIĞINDA AROMATERAPİ Gebelik Dönemi ve Aromaterapi Gebelik döneminde esansiyel yağların kullanılması biraz tartışmalı bir durumdur. Gebelik döneminde, fetüs ve gebe üzerinde istenmeyen yan etkileri olabileceğinden esansiyel yağ kullanımı konusunda oldukça dikkatli olunması gerekir. Ancak çoğu endişeler ise asılsızdır. Genelde aromaterapi ekolü, ilk trimasterdeesansiyel yağ kullanılmamasını önermektedir. İster soluma isterse topikal uygulama olsun kayıtlarda esansiyel yağ kullanımının düşüklere ya da fetal sağlıkta bozulmaya neden olduğu yönünde bir bulgu yoktur. Aynı şekilde kayıtlarda birkaç damla ağızdan alınan esansiyel yağ kullanımıyla da ilgili olarak herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Ancak, abortus tedavisi için iki özel esansiyel yağ yarpuz ve nane tohumunun oral alımıyla ilgili bir avuç dolusu kayıt vardır. Esansiyel yağların miktarı, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 108 özellikle de ağızdan alımlarda hepatotoksititeye neden olabilmektedir. Normal kullanımda özellikle asansiyel yağların bir ile beş damlaya kadar deriye uygulanabileceği ya da koklanabileceği önerilmektedir. Yüksek miktarla özellikle de gebelik döneminde sorun oluşturabilmektedir. Karaardıç %20, adaçayı da %10 oranında sabinylacetate gibi taratojenik bir maddeiçerdikleri için bu esansiyel yağların gebelik döneminde kullanımı tehlikelidir. Esansiyel yağlar, doğru kullanıldığında, gebelikte kadının kendini güçlü, güzel ve sağlıklı hissetmesini sağlar, gebeliğe bağlı yan etkileri azaltır. Sentetik kimyasallar (uzun süreli etkileri üzerinde yeterince çalışılmamış) ile esansiyel yağlar(yüzyıllardır kullanılmakta) arasında bir seçim yapılacak olsaydı sonuncuyu tercih etmek akıllıcı olurdu. Aromaterapi, gebelik döneminde genellikle yorgunlukta, ağrılarda, mide bulantısında, uykusuzlukta ve sırt ve bel ağrılarında yardımcı olabilmektedir. Bazı esansiyel yağların küçük uterin kasılmalara neden olduğu ve menstrual periyodu erkenden başlatabileceği düşünülmektedir. Ancak gebeliğin hormonal ve fiziksel etkileri menstrual süreçten oldukça farklıdır. Yapılan bazı çalışmalarda bu nedenle uterotonikesansiyel yağların gebeliğin devamı konusunda herhangi olumsuz bir durum yaratmayacağı açıklanmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken durum, kadının daha önceden abortus öyküsünün olup olmadığıdır. Bir ebe tarafından yapılan bir çalışmada preeklampsi vakasında gül ya da lavanta esansiyel yağı ile avuç içine düzenli aralıklar ile yapılan 5 dakikalık masajın kadında tansiyonu düşürdüğü fetal kalp hızını ise düzenlediği belirlenmiştir (Nathan 2000 s:379). Gebelik ve de emzirme döneminde büyük miktarlarda toksik madde içeren esansiyel yağlar kullanılmamalıdır. Gebelik döneminde uzak durulması gereken esensiyel yağlar: • Anason tohumu: %96 oranında toksik madde içeriyor • Selvi: %14 oranında toksik madde içeriyor • Dereotu: %52 oranında toksik madde içeriyor • Çördük: %80 oranında toksik madde içeriyor • İspanyol Lavantası: %56 oranında toksik madde içeriyor • Yıldız Anason: %92 oranında toksik madde içeriyor Doğum Eylemi ve Aromaterapi Aromaterapi Burns’ün çalışmasından sonra uzun bir yol kat etmiş ve günümüzde aromaterapi dünyada birçok doğum ünitesinde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. (s:380). (Smith et al 2011 sistematik reviewcochrane). Doğum eyleminin erken evresinde, gül, lavanta, sardunya ve mandalina gibi sakinleştirici özelliği olan esansiyel yağlar kadını 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 109 gevşetmek ve anksiyeteyi gidermek için kullanılabilir. Doğum eyleminde kadın dilatasyon döneminin aktif hatta geçiş fazına geçerken günlük ağacı yağı, yasemin ve nane yağları hem sırt masajı ile hem de koklayarak kullanılabilir. Özellikle geçiş fazında mide bulantısının oluşabilmesinden dolayı nane esansiyel yağı oldukça etkili olacaktır. Aktif doğum eyleminde adaçayı düzenli uterinkontraksiyonların oluşmasında yardımcı olabilir. Ayrıca adaçayı antidepresan etkisi nedeniyle stresi azaltır. Burns ve arkadaşları (2000) 8 yıl süresince toplam 8058 gebe üzerinde aromaterapinin etkilerini değerlendirmişlerdir. Buçalışmada gebelere sıklıkla ağrıyı, anksiyeteyi, mide bulantısını gidermek ya da uterinkontraksiyonlar düzenleyip güçlendirmek için aromaterapi önerilmiştir. Çalışmada aromaterapiebeler tarafından sunulmuştur. Gebelerin %50’si çalışmayı faydalı bulmuştur. Aromaterapiye bağlı yan etki ise oldukça düşük oranda (%1) rapor edilmiştir. Bu çalışmada günlük ağacı yağının ağrıyı gidermede etkili esansiyel yağ olduğu rapor edilmiştir. Anksiyeteyi gidermede gül, mide bulantısını gidermede ise nane esansiyel yağlarının büyük oranda etkili olduğu belirtilmiştir. Aromaterapinin kontraksiyonları artırmada etkisi görülmemiştir. Genelde uterinkontraksiyonlar için en çok sunulan yağ adaçayıdır. Burns ve arkadaşlarının 2007 yılında 510 gebe üzerinde aromaterapi kullanımıyla ilişkili yürüttükleri ikinci çalışmada sezaryen, vakum ya da fundal basın uygulamaları yününden önemli farklılıklar bulunmazken, aromaterapi grubunda bebekler daha az oranında yenidoğan yoğun bakım ünitesine transfer edilmiş ve gebeler daha az ağrı algıladıklarını ifade etmişlerdir. Dhany ve ark. 2012 yılında yaptıkları çalışmada kadınları doğum ağrısını gidermede en çok bergamot ve günlük ağacı yağlarını tercih ettikleri görülmüştür. Postpartum Dönem ve Aromaterapi Postpartum Blues/Depresyon: Postpartum depresyonda alternatif ve tamamlayıcı tıp kullanımıyla ilgili çok sayıda çalışma bulunmakta. Imura ve arka (2006) vajinal doğum yapan ve ilk kez anne olan kadınlarda 30 dakika aromaterapi ile masaj yapılmıştır. Çalışmada anksiyete düzeyinin aromaterapi ile masaj yapılan grupta daha düşük çıktığı belirtilmiştir. Conrad ve Adams (2012) postpartum depresyon açından yüksek riskli 28 kadın üzerinde gül ve lavanta ile uyguladığı aromaterapinin kontrol grubuna göre postpartum depresyonda daha fazla düzelmeye neden olduğunu rapor etmişlerdir Epizyotomi: Doğum sonrası kadının perine ve rektal bölgesi oldukça hassas olacaktır. Çiçek suları ile ıslatılmış petler ya da havlular ile perinedeki dikişlerin üzeri nazikçe silinebilir. Bu bölgedeki morluk ve lezyonlar için %1 oranında çiçek ve kuşburnu yağı karışımı iyi gelecektir. Her tuvalet sonrası perine bölgesi bu karışım ile silinmelidir. Doğum sonrasında 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 110 varsa perineal dikişlerin (epizyotomi) iyileşme sürecini hızlandırmak ve dikişlere bağlı oluşan ağrıyı azaltmak için kuşburnu yağı ile soğuk kompres uygulaması oldukça etkili olmaktadır. Daha iyi bir sonuç almak için kuşburnu yağı az miktarda lavanta yağı ile karıştırılabilir. Bu karışım sezaryen dikişler için de kullanılabilir. Bunlara alternatif olarak, şam gülü, herdem yeşil ve sardunya yağları da sezaryen ve perine bölgesindeki dikişler için etkili olabilir. Bu karışımlar dikiş bölgesinde günde en az iki kere kullanılmalıdır.Eğer bu bölgelere dokunulması ve silinmesinden hoşlanılmıyorsa, bu karışımlar bir sprey şişesine konularak da kullanılabilir. Perine bölgesindeki dikişlerin iyileşmesi için özellikle sprey karışımları çok fazla tercih edilmektedir. Hur ve Han (2004) , epizyotominin iyileşme sürecinde esansiyel yağların kullanıldığısitz banyolarının etkisini incelemişler. Lavanta, myrırh (sarı sakız), neroli, gül, greyfurt, mandalina, portakal ve roman papatyası esansiyel yağlarını içeren banyo losyonları ve sabunlarını çalışmada kullanmışlardır. Aromaterapi uygulanan grupta doğum sonrası 5 ila 7 günlerde perinel iyileşme durumu kontrol grubuna göre daha iyi bulunmuş. Sheikhan ve ark. (2012), epizyotomiye bağlı oluşan perineal ağrı için lavanta esansiyel yağını kullanmışlardır. Doğum sonrası 4. ila 12.saatler arsında ve 5. günde perineal ağrıyı değerlendirdiklerinde, lavanta kullanılan grupta perineal ağrının daha düşük algılandığını rapor etmişlerdir. Hadi andHanid (2011), Sezaryen dikişlerine bağlı yaşanan ağrının, lavanta esansiyel yağı koklatılan grupta daha az algılandığını belirtmişlerdir. Süt Üretimi: Süt üretimini artırmak için çiçek sularına batırılmış pamuklu kompresler ile memeler silinebilir ya damemeler üzerine bu sular serpiştirilebilir. Süt desteğini artırmak için ayrıca, rezene ve fesleğen yağları da yararlı olacaktır. Günde iki ila üç kez meme uçları hariç meme üzerine rezene, fesleğen, sardunya ya da misk adaçayı yağı ile masaj yapılmalıdır. Emzirme öncesi memeyi yıkamaya gerek yoktur. Nane süt üretimini baskılayan bir yağdır. Bazı kadınlar için nane süt üretimini baskılamak için yeterli olmazken bazıları için naneyi koklamak bile süt üretimini baskılamak için yeterli olmaktadır. Meme Ucu Çatlağı: Mell ve ark (2007) nane esansiyel yağı içeren jellerin meme ucu çatlakların oluşmasını önlediği ve olası çatlakları tedavi ettiği rapor edilmiştir. Ayrıca nane esansiyel yağının diğer krem ve jellere göre daha etili olduğu belirtilmiştir. Bir İran çalışmasında, Sayyah ve ark (2007), emziren kadınlarda nane suyunun meme ucu ağrısını ve meme ucu çatlaklarının oluşumunu azalttığını rapor etmişlerdir. Lane ve ark (2012), sezaryen olan kadınlarda nane esansiyel yağını koklamanın mide bulantısını azalttığını belirtmişlerdir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 111 Dismenore ve Aromaterapi Dismonerede alt abdomene kompres olarak esansiyel yağ uygulanması daha çok tercih edilmektedir. Sıcak su şişesi, uzun yılardır periyodik ağrılar için kullanılan etkili bir uygulamadır. Esansiyel yağ kompreslerinin üstüne sıcak su şişesinin konulması hem esansiyel yağın daha hızlı emilmesini sağlayacak hem de sıcak uygulamanın rahatlatıcı etkisinden yararlanmayı sağlayacaktır. Bu ağrılı kramplara gerçekten yardımcı olabilir. Şiddetli dismenoreye zaman zaman mide bulantısı da eşlik etmektedir. Bu durumda nane yağının koklanması mide bulantısını hafifletebilir. Alt abdominaleuygulanan %5 ila %20 oranında antispazmotik , hormonal ve aneljezik etkiye sahip esansiyel yağ karışımlarının kullanılması faydalı olabilmektedir. Roman papatya, nane, biberiye, lavanta gibi birçok esansiyel yağlar antispozmatik özelliğe sahiptir. Hormonal etki yaratmak için adaçayı, gül, sardunya ve rezene gibi esansiyel yağlar tercih edilebilir. Aneljezik etki gösteren esansiyel yağlar için ise; limon otu (yağı), lavanta, mercanköşk, zencefil ve nane örnek olarak verilebilir. Menopoz Dönemi ve Aromaterapi Menopozal dönemde aromaterapi kullanımı daha sıklıkla masajı da içine alan topikal uygulama şeklindedir. Birçok araştırmada lavanta, gül, sardunya ve yasemin gibi esansiyel yağ karışımları kullanılmıştır. Murakami (2005) ve Darsareh ve ark (2012) menopozal semptomların giderilmesinde sırt, bacak, boyun ve göğüs bölgesine yapılan aromaterapi masajının etkili olduğunu belirtmişlerdir. Masaj dışında diğer bir yöntemde sprey uygulamadır. Gül, selvi ya da adaçayı gibi esansiyel yağların, sıcak basması sırasında yüz, boyun ve omuzlara sprey şekilde püskürtülmesi sıcak basmalarının etkisini hafifletmede yardımcı olabilir. Karışım içine birkaç damla nane yağı damlatmak mükemmel bir serinleme sağlayacaktır. Masaj, Patchler ya da rezene, adaçayıve anason tohumu içeren kişisel inhaler östrojen desteği için kullanılmıştır. Sardunya ve gül de östrojen desteği vermektedir. Enfeksiyonlar ve Aromaterapi Esansiyel yağalar özellikle oksitlenme özelliği gösterenler vajina dokusunda irritasyona neden olabilirler. Bunun yanında alkol grubu esansiyel yağlar vajinal hassasiyete daha aza neden olurlar. Kadınlarda sıklıkla karşılaşılan candidaalbicans, bakterielvajinozis ve trikomonasenfeksiyonlarınıntedavisinde en etkili esansiyel yağ çay ağacı yağıdır. Sıklıkla tercih edilen çay ağacı esansiyel yağının yan etkisi ise oldukça azdır. Beş mililitre taşıyıcı yağ içine 2 ila 3 damla kadar çay ağacı esansiyel yağı damlatılır. Bu karışım içine batırılan bir tampon vajen içine yerleştirilir. Ayrıca parmak üzerine alınan bu karışım labialar üzerine 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 112 sürülür. Çay ağacı yağı gebelik döneminde de vajinal enfeksiyonda güvenle kullanılabilmektedir. Bunun yanında yine taşıyıcı yağ içinde dilüe edilmiş lavanta yağı da tampon ile birlikte ya da sitz banyosu şeklinde kullanılabilir. Kaynaklar 1. Burns E, Blamey C, Ersser S, et al. An investigation into the use of aromatherapy in intrapartum midwifery practice. J.AlternComplementMed. 2000, 6(2): 141-7. 2. Burns E, Zobbbi V, Panzeri D. et al. Aromatherapy in childbirth: a pilot randomized controlled trail.BJOG. 2007, 114 (7): 838-44. 3. Buckle J. Clinik Aromatherapy. Essential Oils in Healthcare. Churchill Livingstone, an imprint of Elsevier Inc. Philadelphia, 2015. 4. Conrad P, Adams C.The effects of clinical aromatherapy for anxiety and depression in the high risk postpartum woman - a pilot study. Complement Ther Clin Pract. 2012 Aug;18(3):164-8. doi: 10.1016/j.ctcp.2012.05.002. Epub 2012 Jun 27. 5. Darsareh F, Taavoni S, Joolaee S, Haghani H. Effect of aromatherapy massage on menopausal symptoms: a randomized placebo-controlled clinical trial. Menopause. 2012 Sep;19(9):995-9. doi: 10.1097/gme.0b013e318248ea16. 6. Dhany A. Mitchell T. Foy C. Aromatherapy and massage intrapartum service impact on use of analgesia and anesthesia in women in labor: a retrospective case note analysis. J Alt Complement Med. 2012, 18 (10): 932-8. 7. Hadi N, Hanid AA. Lavender esence for post-cesarean pain. Pak J BiolSci. 2011 Jun 1;14(11):664-7. 8. Hur MH, Han SH.Clinical trial of aromatherapy on postpartum mother's perineal healing. Taehan Kanho HakhoeChi. 2004 Feb;34(1):53-62. 9. Imura M. Misao H. Ushijima H. Ushijima H.The psychological effects of aromatherapymassage in healthy postpartum mothers. J Midwifery Womens Health. 2006 MarApr;51(2):e21-7. 10. Lane B, Cannella K, Bowen C, Copelan D, Nteff G, Barnes K, Poudevigne M, Lawson J.Examination of theeffectiveness of peppermintaromatherapy on nausea in women post C-section. J Holist Nurs. 2012 Jun;30(2):90-104; quiz 105-6. doi: 10.1177/0898010111423419. Epub 2011 Oct 27. 11. Mell M, Rashidi M, Nokhoodchi A, Tagavi S, Farzardi L et al. 2007. A randomized trail of peppermint gel, lanolin ointment, and placebo gel topreventnipplecrack in primiparous breastfeeding women. MedSciMonit. 2007, 13 (9): CR 406-411. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 113 12. Murakami S, Shirota T, Hayashi S, Ishizuka B. Aromatherapy for outpatients with menopausal symptoms in obstetrics and gynecology. J Altern Complement Med. 2005 Jun;11(3):491-4. 13. Nathan E. Aromatherapy for pregnancy induced hypertension. Unpublished dissertation. RJ BuckleAssociates, 2000. 14. Rathfisch G. Gebelikten Anneliğe Yoga. Nobeltıp Kitapevi, İstanbul 2015. 15. Sayyah Melli M, Rashidi MR, Delazar A, Madarek E, KargarMaher MH, Ghasemzadeh A, Sadaghat K, Tahmasebi Z.Effect of peppermint water on prevention of nipplecracks in lactating primiparous women: a randomized controlled trial. IntBreastfeed J. 2007 Apr 19;2:7. 16. Sheikhan F, Jahdi F, Khoei EM, Shamsalizadeh N, Sheikhan M, Haghani H. Episiotomy pain relief: Use of Lavender oil essence in primiparous Iranian women. Complement Ther Clin Pract. 2012 Feb;18(1):66-70. doi: 10.1016/j.ctcp.2011.02.003. Epub 2011 Mar 16. 17. Smith C, Collins C, Crowther C. Aromatherapy for pain management in labour. Cohrane Database of Systematic reviews, 2011, 7. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 114 KADIN SAĞLIĞI VE DOĞUM ALANINDA REFLEKSOLOJİ Yrd. Doç. Dr. Nursen BOLSOY Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, MANİSA Refleksoloji Refleks sözcüğünün sözcük anlamı dış etkenlere bağlı olmak üzere istemsiz kas kasılmasıdır. Ancak refleksoloji sözcüğünün içinde bulunan ‘refleks ‘ terimi, yansıma ya da aksetme anlamına gelir(Wilhelm, 2009; Soutar, 2012). Refleksoloji, vücudun spesifik organ ve bölgelerinin küçük bir aynası kabul edilen kulaklar, eller ve ayaklardaki refleks noktalarının masajla uyarılması anlamına gelir. Bu yönteme göre kulaklarımız, ellerimiz ve ayak tabanlarımızda vücudumuzun tüm organlarının yansıdığı bir nokta vardır (Olesonve Flocco, 1993; Stephenson ve ark., 2000;Tıpping ve Mackereth, 2000, White ve ark, 2000; Vennells, 2004). Vücudun dengede kalmasını sağlamak için her organ için kan dolaşımı ve sinir sisteminin optimum çalışması çok önemlidir (Tıpping ve Mackereth, 2000; Tabur ve Başaran, 2008). Vücudun bu dengesine ‘hemostazis’ denir (Tıpping ve Mackereth, 2000).Refleksoloji, karışık vücut fonksiyonlarını düzenleyen bir masaj şeklidir ve böylece rahatlatma ve gevşetme etkilerine sahiptir. Refleksologlar, genellikle kolay ulaşılabilir, daha duyarlı ve daha büyük olmasından dolayı ayaklar üzerinde çalışmayı tercih ederler (Mollart, 2003). Fakat ayak masajı ile refleksoloji arasında bir fark olduğu savunulmaktadır(Oleson ve Flocco, 1993; Botting, 1997; Vennells, 2004; Tiran ve Chummun, 2005). Refleksoloji seansı sırasında organların, endokrin bezlerin ve vücut bölümlerinin yansıması kabul edilen spesifik noktalara baskı uygulanır (Botting, D., 1997; Tabur H. ve Başaran E.B., 2008, Wang ve ark., 2008; Wilhelm, 2009). Bu terapi yöntemi ağrıyı azaltmak, rahatlamayı artırmak için antik zamanlardan beri kullanılmaktadır. Refleksolojinin Tarihçesi Refleksolojinin ilk uygulama yeri tıbbın doğuş ve uygulama yeri olan Çin ve Mısırdır. İlk defa 1917 yılında Amerikalı KBB uzmanı William Filzgerald ellerin ve ayakların belirli bölgelerine uygulanan basıncın vücudun diğer bölgelerinde anestetik bir etkiye neden olduğunu gözlemlemiş ve “zonatherapie” (bölge tedavisi) adlı kitabını yazmıştır (Botting, 1997; Frankel,1997; White ve ark., 2000; Wilkinson, 2002; Vennells, 2004). Tıp dünyası tarafında çok ilgi ve saygıyla karşılanmayan Dr. Filzgerald’ın çalışmalarına Dr. Rileyçok saygıyla karşılamış ve ayaklar üzerindeki refleks noktalarının ilk ayrıntılı çizim ve diyaframlarını yapmıştır. Daha sonra, Dr. Riley’in asistanı olan ve modern refleksolojinin 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 115 annesi olarak bilinen EuniceIngham (1876-1974) ayaklar üzerine yoğunlaşmış. Ayağın vücudun çeşitli bölümleriyle sınırsız sayıda sinir uçlarıyla bağlantılı olduğu kuramı üzerinde durmuştur (Wilkinson, 2002; Vennells, 2004). Araştırmaları aracılığıyla, sanki ayaklar vücudun aynasıymış gibi, tüm vücudun ayaklardaki refleks bölgelerinin şemasını çizmiştir (Botting, 1997;Vennells, 2004). Kalifiye bir hemşire olan DorenBayley ABD ziyareti sırasında Ingham’la tanışmış ve refleksolojiye duyduğu ilgi Avrupa’da refleksolojinin bir eğitim okulu kurularak gelişmesiyle sonlanmıştır. Son yıllarda, stres ve gerilimi rahatlatmak, kan dolaşımını artırmak ve hemostazisi sağlamak için tamamlayıcı bir tedavi olarak kullanılmaktadır (Tıpping ve Mackereth, 2000; Wilkinson, 2002; Tiran ve Chummun, 2005; Bolsoy, 2008). Türkiye’de Sağlık Bakanlığı refleksolojiyi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin içine dahil etmiş ve refleksoloji uygulaması için tabip gözetiminde sağlık meslek mensuplarını yetkili personel olarak tanımlamıştır (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2014). Refleksolojinin Etki Mekanizması Etkilerinin açıklanması çeşitli teorilere dayanır. a. Enerji teorisi; organların elektromanyetik alanlar yoluyla iletişimde olduğu ve refleksolojinin tıkanmış kanallardaki enerjinin tekrar dolaşmasına yardımcı olduğu görüşünü savunur (Stephenson ve ark., 2000; Tabur ve Başaran, 2008; Wilhelm, 2009). b. Laktik asit teorisi; Vücutta kalsiyum, laktat ve ürik asit gibi kristal yapıdaki atık maddelerin(toksinlerin) ayaktaki sinir uçlarında depolandığı, toksinlerin bulunduğu bölgeye bağlı olarak belirli semptomların ortaya çıktığı kuramına dayanır. (Botting, D. 1997; Stephenson ve ark., 2000). Refleksolojinin bu kristalleri erittiğini ve enerjinin serbest akımına izin verdiğini savunur (Stephenson ve ark., 2000; Vennells, 2004; Wilhelm, 2009). c. Sinir uyarı teorisi-Endorfin salgılama teorisi: Deri her biri farklı anotomik ve fizyolojik özellikli sinir reseptör algılayıcılarının çeşitli tiplerini içerir. Refleksolojinin sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmasının ortaya elektrokimyasal mesajlar çıkardığını, bununda nöronların yardımı ile spinal korda ve/veya beyine ulaştığı ve buradan alınan yanıtın ilgili organları uyardığını, fiziksel problemlerle ilgili gerginlik ve stresi rahatlatarak onların gevşemesini sağladığını ileri sürer. Bu gevşeme otonom yanıtı etkiler, sırasıyla, endokrin, immün ve nöropeptit sistemin çalışmasını düzenler. Refleksoloji, duyusal uyaranlarla aşırı yüklenen sinir yollarını açarak morfinden en az 5 kat daha fazla analjezik etkisi olan endorfin ve diğer nörotransmitterlerin salınımına yol açar. Salgılanan nörotransmitterler ağrının 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 116 azalmasına yardımcı olur ve iyilik hissini artırır (Stephenson ve ark., 2000; Mollart, 2003; Tiran ve Chummun, 2005; Tabur ve Başaran, 2008,McCulloughandHughes (2014 ). d. Kapı kontrol teorisi: Melzack ve Woll tarafından 1965’te ileri sürülen bu teoriye göre; afferent liflerce iletilen duyu impulslarınınmedullaspinalisteki T Cell’lere iletilmesi, dorsal boynuzdaki kapı kontrol mekanizmasınca yapılmaktadır. Büyük çaplı lifler(A-alfa ve A-beta), kapıyı kapatarak duyu impulslarının geçişini engeller, küçük çaplı lifler(A-delta ve C) de kapıyı açarak duyu impulslarının geçişini kolaylaştırırlar. Ancakbüyük çaplı lifler(A-alfa ve A-beta) daha yüzeyseldir ve mesajı daha hızlı iletirler. Uygulanan masaj büyük çaplı lifleri uyararak ağrı algısını engeller (Stephenson ve ark., 2000; Sezen, 2002; Tiran ve Chummun, 2005;). Refleksolojinin Kadın Sağlığı ve Doğum Alanında Kullanımı İnsanların, çeşitli sağlık bakımı verenlerden ve özel gruplardan refleksoloji talebi sayısında bir artış olduğu araştırmalarla ortaya konmaktadır (Mackereth 2000; Long 2001; Emslie, M.J 2002 Mak ve ark.2007; Wang ve ark.2008,). Refleksoloji herhangi bir yan etki olmaksızın kadının gençlik(PMS, dismenore), doğurganlık (gebelik, doğum ve doğum sonu) ve yaşlılık(menopoz) dönemlerinde yaşam kalitesini artıracak, olumlu deneyim kazanmasına yardımcı olabilecek bir tamamlayıcı terapi yöntemidir. Son yıllarda, hemşireler ve ebeler tarafından kullanımında bir artış vardır (Wang ve ark.2008, Öztürk ve sevil, 2013). Bu doğrultuda, refleksolojiyle ilgili klinik araştırmalarda da bir artış gözlenmektedir. PremenstrüelSendrom (PMS) ve PrimerDismenoredeki Etkileri Refleksoloji ile ilgili ulaşılabilen ilk bilimsel çalışma Oleson ve Flacco(1993) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmarandomize, kontrollü bir çalışma olup olupelde edilen sonucun plasebodan fazla olduğunu göstermiştir. İki siklus süresince, her hafta yarım saat, kulaklar, eller ve ayaklararefleksoloji masajı uygulamışlar ve premenstrüel dönem semptomlarında %46 azalma kaydetmişler. Kontrol grubunda uygun olmayan noktalara yapılan refleksoloji yanıtı %19 olarak kaydedilmiştir. Bolsoy (2008) aynı noktalara aynı sürede refleksoloji masajı uygulamış ve menstrüel dönem semptomlarında %46.54, premenstrüel dönem semptomlarında %44.99 azalma kaydetmiştir. Diğer bir çalışma Kim andCho(2002) tarafından yapılmış, 60 gün boyunca toplamda altı kez olmak üzere 1 saatlik ayak refleksoloji uygulanmıştır. Uygulama sonrası, yorgunluk (% 50), uykusuzluk (% 40), karın ağrısı (% 35), alt karın ağrısı (% 30), kabızlık (% 30) rahatlama belirtileri olduğu saptanmıştır. Yılmaz’ın(2014) ayak refleksolojinindismenore ve okul performansına etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları randomize tek kör plasebo kontrollü çalışmanın sonucunda refleksoloji ve 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 117 ayak masajı arasında istatistiksel bir fark bulunamamış. Fakat refleksoloji ve ayak masajının dismenore, okul devamsızlığı ve okul başarısı üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Gebelik, Doğum ve Doğum Sonu Etkileri Gebeliğin ilk üç ayında ve riskli gebeliklerde refleksoloji uygulanmamalıdır. Ancak, yapılan çalışmalar özellikle son üç aydaki yakınmaları azaltmada ve doğuma hazırlanmada yararlı olduğunu göstermektedir. Mollart’ın çalışmasında (2003), lenfatik ve rahatlatıcı refleksolojininsemptomları azaltmada etkili olduğu ancak lenfatik refleksolojinin daha etkili olduğu belirlenmiştir. Ghaffari ve Ghaznein’in (2010) çalışmasında solar plexus noktasına 5 hafta, haftada iki seans, her seans 30 dakika refleksoloji uygulanmış ve gebe kadınlarda yorgunluğun önemli ölçüde azaldığı bulunmuştur. Close ve arkadaşları (2015) 6 hafta, haftada 30 dk. uygulananrefleksolojinin gebelik süresince görülen bel ve/veya pelvik ağrı yönetiminde etkili olduğunu belirtmişler. İntrapartum ve postpartum dönemde, anne de var olan korku ve anksiyete, sinirsel uyarımla hipotalamusa iletilerek, fizyolojik bir stres yanıtı oluşturabilmektedir. Bunun sonucunda sempatik sinir sistemi yoluyla adrenal bezlerden, adrenalin salınmasına yol açmaktadır. Adrenalin intrapartum dönemde oksitosin ve erdofin salınımını suprese ederek doğum eyleminin uzamasına veya durmasına neden olmaktadır. Postpartum dönemde ise oksitosin salınımını suprese ederek laktasyonu baskılamaktadır. Bu dönemlerde uygulanan refleksoloji, vücut sistemlerinin hassas dengesini geri kazandırarak, anksiyete ve korkuyu azaltabilmektedir(Feder 1996, Tipping 2000, McNeill 2006, Dolatian ve arkadaşları 2011, Yılar 2014). Dolatian ve arkadaşları (2011) primiparlarda doğum ağrısının şiddeti ve süresini değerlendirmek amacıyla yaptıkları çalışmada, servikaldilatasyon 4-5 cm iken 40 dakika refleksoloji uygulamışlar. Doğumun aktif fazında uygulanan refleksolojinin doğum süresini kısalttığını ve doğum ağrısının şiddetini azalttığını belirlemişler. Yılar’ın (2014) sonuçları da benzerdir. Moghimi-Hanjani ve arkadaşları (2015) refleksolojinin doğum süresini kısaltma ve doğum ağrısının şiddetini azaltmanın yanında anksiyete düzeyini düşürdüğünü, doğal doğuma katkısı olduğunu ve apgar skorlarında artışa etkisi olduğunu belirtmişlerdir. Chumthi ve arkadaşları (2011) postpartum dönemde adölesan anneler üzerinde yaptıkları çalışmada, refleksoloji müdahalesi sonrası ilk 5 dakika ve 24 saatte stres düzeylerini anlamlı olarak azaldığını bulmuşlar. Li ve arkadaşları (2011) postpartum dönemde refleksolojinin uyku kalitesini arttırdığını saptamışlar. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 118 Doğum sonrası kadınların uykusuzluk ve yorgunluğunu artıran en önemli nedenlerden bir tanesi bebeklerde ağlama krizlerine neden olan infantil koliğin görülmesidir. İçke’nin(2014) araştırma bulguları, kolikli bebeklere uygulanan refleksolojinin koliği gidermede etkili olduğunu göstermiştir. Menopozal Semptomlardaki Etkisi Menopozalsemptomların azaltılmasında, çoğunlukla hormon tedavisine üzerinde odaklanılmıştır. Ancak günümüzde fiziksel, mental ve sosyal sağlığa ilişkin semptomların giderilmesinde tamamlayıcı terapi kullanımının önemi ortaya çıkmıştır(Öztürk ve Sevil, 2013). Refleksoloji sinir ve endokrin sistemini yeniden dengelenmesi sayesinde vücudun rahatlamasına yardımcı olmakta, menopoz belirtilerinin azaltılmasında ve böylece menopoz dönemine yumuşak bir geçiş yapılmasına yardımcı olmaktadır (Pintoand Paul 2012), Williamson ve ark. (2002) şiddetli sıcak basması ve gece terlemeleri olan kadınlarda yapmış olduğu çalışmasında, 6 haftalık refleksoloji uygulaması sonrasında istatistiksel açıdan anlamlı fark olduğu bildirmiştir. Ancak refleksoloji ve non-spesifik ayak masajı alan gruplar arasında menopoz semptomları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (Williamson ve ark. 2002). Çalışma sonuçları menopozal dönemdeki kadınların vazomotor sorunlarının azaltılmasında ve yaşam kalitesinin arttırılmasında refleksolojinin etkili olduğunu göstermiştir (Pintoand Paul 2012, Gözüyeşil ve Başer 2014). Ayrıca cinsel alan semptomlarında (Gözüyeşil ve Başer 2014), yorgunluk, total kolesterol, kortizol seviyesinde anlamlı bir iyileşme görülmüştür (Lee 2006a). Diğer çalışmalarda ise orta yaş dönemindeki kadınlarda, kendi kendine uygulan ayak refleksolojisinin, yorgunluk, depresyon ve algılanan stresin azaltılmasında etkili olduğu ve kan dolaşımına yardımcı olduğu belirtilmiştir (Lee 2006b, Jang 2009). Asltoghiri ve Ghodsi’nin (2012) çalışmasında refleksolojinin, uyku bozukluğunu iyileştirmede etkili olduğu ve bu nedenle ebelerin/hemşirelerin refleksolojiyi öğrenmesi ve menopoz dönemindeki kadınlara öğretmesi gerektiği belirtilmiştir. Refleksoloji, son yıllarda Türkiye’deki hemşirelik profosyonelleri arasında da ilgi çeken bir araştırma alanı olmuştur. Ulusal tez veri tabanından 21 teze ulaşılmıştır. Bu araştırmaların 20’si ebelik ve hemşirelik alanlarında yapılırken, 1 tanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon alanında yapılmıştır. Ancak, 27 Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe giren Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği “refleksoloji uygulaması için tabip gözetiminde sağlık meslek mensupları yetkili personeldir” tanımlaması ile bilimsel çalışma yapmak daha zor bir hale gelmiştir. Etik kurullar Sağlık Bakanlığı onaylı sertifika isterken, şu ana kadar Türkiye’de Sağlık Bakanlığının onayladığı bir sertifikaya sahip kimse 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 119 yoktur. Bakanlık sertifikasyonu hekimlere yönelik planlamaktadır. Yönetmelikte hekim dışı sağlık meslek mensuplarının nasıl yetkilendirileceği ve eğitimi konusunda bir netlik yoktur. Kaynaklar 1. Asltoghiri, M.; Ghodsi, Z. (2012). The Effects of Reflexology on Sleep Disorder in Menopausal Women. Procedia - Social and Behavioral Sciences 31: 242–246. 2. Bolsoy, N. (2008). Perimenstrüel Distresin Hafifletilmesinde Refleksolojinin Etkinliğinin İncelenmesi. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, DoktoraTezi, İzmir, Türkiye. 3. Botting, D. (1997). Reviev of Literature on the Effectiveness of Reflexology. Complementary Therapies in Nursing & Midwifery 3:123-130. 4. Chumthi, L.; Volrathongchai, K.; Eungpinichpong, W. (2011). Effect of Foot Reflexology on Stress Reduction Among Adolescent Mothers During the Postpartum Period. Royal Thai Air Force Medical Gazette 57: (1), 24-35. 5. Close, C.; Sinclair, M.; Cullough, J.M.; Liddle, D.; Hughes, C. (2012). A Pilot Randomised Controlled Trial (Rct) Investigating the Effectiveness of Reflexology for Managing Pregnancy Low Back and/or Pelvic Pain. Complementary Therapies In Clinical Practice 23: 117-124. 6. Dolation, M.; Hasanpour, A.; Montazeri, Sh.; Heshmat, R.; Alavi M.H. (2011). The Effect of Reflexology on Pain Intensity and Duration of Labor on Primiparas. Iranian Red Crescent Medical Journal 13: 475-79. 7. Feder, E.; Liisberg, G.B.; Lenstrup, C. (1993). Zone Therapy in Relation to Labor in: Proceedings of the International Confederation of Midwives 23rd International Congress, vol. II. Vancouver: International Confederation of Midwives. P.651–656. 8. Frankel, B.M.S. (1997). The Effect of Reflexology on Baroreceptor Reflex Sensitivity, Blood Pressure and Sinus Arrhytmia. Complementary Therapy in Medicine 5: 80-84. 9. Ghaffari, F.; Ghaznein, T.P. (2010). The Reflexology of Sole on Tiredness Intensity in Pregnant Women. Caspian Journal of Intern Medicine 1: (2), 58-62. 10. Gözüyeşil, E.; Baser, M. (2014) The Effect of Foot Reflexology Applied to Women Aged Between 40 and 60 on Vasomotor Complaint and Quality of Life. World Congress on Controversies in Obstetrics, Gynecology & Infertility, December 4-7, 2014, Paris, France, Proceedings p. 46. 11. Içke, S. (2014). Refleksoloji’ninİnfantilKoliğinGiderilmesiÜzerineEtkisininİncelenmesi. EgeÜniversitesiSağlıkBilimleriEnstitüsü. DoktoraTezi. İzmir, Türkiye. 12. Jang, S.H.; Kim, K.H. (2009). Effects of Self-Foot Reflexology on Stress, Fatigue and Blood Circulation in Premenopausal Middle-Aged Women. Journal of Korean Academy 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 120 of Nursing 39: (5), 662-672. 13. Kim, Y.H.; Cho, S.H. (2002). The Effect of Foot Reflexology on Premenstrual Syndrome and Dysmenorrhea in Female College Students. Korean Journal of Women Health Nursing 8: (2), 212-221. 14. Lee, Y.M. (2006a). Effect of Foot Reflexology Massage on Climacteric Symptom, Fatigue and Physiologic Parameters of Middle Aged Women. The Journal of Korean Academic Adult Nursing 18: 284-92. 15. Lee, Y.M. (2006b). Effect of Self-Foot Reflexology Massage on Depression, Stress Responses and Immune Functions of Middle Aged Women. TaehanKanhoHakhoe Chi 36: (1), 179-188. 16. Lett, A. (2002). The Future of Reflexology. Complementary Therapy in Nursing & Midwifery 8: 84-90. 17. Li, C.Y.; Chen, S.C.; Li, C.Y.; Gau, M.L.; Huang, C.M. (2011). Randomised Controlled Trial of the Effectiveness of Using Foot Reflexology to İmprove Quality of Sleep Amongst Taiwanese Postpartum Women. Midwifery 27: (2), 181-6. 18. Mccullough, J.; Hughes, C.M. (2014). Reflexology Use During Pregnancy. Journal of Yoga & Physical Therapy 5: (2), 188-189. 19. McNeill, J.A.; Alderdice, F.A.; McMurray, F. (2006). A Retrospective Cohort Study Exploring the Relationship Between Antenatal Reflexology and Intranatal Outcomes. Complementary Therapies in Clinical Practice 12: (2), 119-125. 20. Moghimi-Hanjani, S.; Mehdizadeh-Tourzani, Z.; Shoghi, M. (2015). The Effect of Foot Reflexology on Anxiety, Pain, and Outcomes of the Labor in Primigravida Women. ActaMedicaIranica 53: (8), 507-511. 21. Mollart, L. (2003). Single-Blind Trial Addressing the Differential Effects of Two Reflexology Techniques Versus Rest, on Ankle and Foot Oedema in Late Pregnancy. Complementary Therapy in Nursing & Midwifery 9: 203-208. 22. Oleson, T.; Flocco, W. (1993). Randomized Controlled Study of Premestrual Symptoms Treated with Ear, Hand, and Foot Reflexology, Obstetrics & Gynecology 82: (6), 906911. 23. Öztürk, R.; Sevil, Ü. (2013). Refleksolojinin Kadin Sağliği Üzerine Etkisi. Uluslararası Hakemli Akademik Spor Sağlık ve Tıp Bilimleri Dergisi 3: (8), 87-100. 24. Pinto, P.C.; Paul, S. (2012). Effect of Foot Reflexology on the Quality of Life Among Menopausal Women in Selected Schools in Mangalore. National Junior Honor Society 2: (3), 75-79. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 121 25. Sezen, K. (2002). AkupunkturTeorikve Pratik. MN Medikal& Nobel Tıp KitapSarayı. 312 p. Ankara. 26. Soutar, G. (2012). Eller veAyaklarİçinRefleksoloji. Three Edition. 112 p. Translation: Evyapan, T. ArkadaşYayınevi, Ankara. 27. Stephenson, N.L.N.; Weinrich, S.P.; Tvakoli, A.S. (2000). The Effects of Foot Reflexology on Anxiety and Pain in Patients with Breast and Lung Cancer. OncolNurs Forum 27: (1), 67-72. 28. T.C. SağlıkBakanlığı. (2014). GelenekselveTamamlayıcı Tıp UygulamalarıYönetmeliği, ResmiGazete, 27 Ekim 2014. Sayı: 29158 29. Tabur, H.; Başaran, E.B. (2008). RefleksolojiyeGiriş. KitapDostuYayınevi. 174 s. Alsancak, İzmir. 30. Tıpping, L.; Mackereth, P.A. (2000). A Concept Analysis: The Effect of Reflexology on Homeostasis to Establish and Maintain Lactation. Complementary Therapy in Nursing & Midwifery 6: 189-198. 31. Tiran, D.; Chummun, H. (2005). The Physiological Basis of Reflexology and Its As a PotantialDianostic Toll. Complementary Therapies in Clinical Practice 11: (1), 58-64. 32. Valiani, M.; Shiran, E.; Kianpour, M.; Hasanpour, M. (2010). Reviewing the Effect of Reflexology on the Pain and Certain Features and Outcomes of the Labor on the Primiparous Women. Iranian Journal of Nursing and Midwifery Research 15: 302-310. 33. Vennells, D. F. (2004). Refleksoloji. Second Edition. Translation: Soner, S. Ege Meta Yayınları, İzmir. 34. Wang, M.Y.; Tsia, P.S.; Lee, PH.; Cang, W.Y.; Yang, C.M. (2008). The Eficacy of Reflexogy: Systematic Review. Journal of Advenced Nursing 62: (5), 512-520. 35. Wilhelm, Z.A. (2009). AdımAdımSağlık: Refleksoloji. Fourth Edition. p. 13-102. Dharma Yayınları, İstanbul. 36. Wilkinson, L. (2002). The House of Lords Selsect Commitee for Science and Technology. Their Report on Complementary and Alternative Medicine and Its Implications for Reflexology. Complementary Therapy in Nursing & Midwifery 8: 91-100. 37. Williamson, J.; White, A.; Hart, A.; Ernst, E. (2002). Randomised Controlled Trial of Reflexology for Menopausal Symptoms. British Journal of Obstetrics and Gynaecology 109: (9), 1050-1055. 38. Yılar, Z. (2014). Ayak Refleksolojisinin DoğumAğrisina ve Doğum Eyleminin Süresine Etkisi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, DoktoraTezi. Erzurum, Türkiye. 39. Yılmaz, F.A. (2014). Ayak Refleksolojinin Dismenore ve Okul Performansina Etkisi. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi. Kayseri, Türkiye. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 122 BEDENLENME SÜRECİNDE ENERJİ YAPILANMASI Doç. Dr. Billur MEMEDLİ Morsu Kişisel Gelişim Danışma ve Organizasyon, ANKARA İnsan da dahil olmak üzere tek ve çok hücreli canlılar, varoluşun temel planı üzerinden hareket ederler. Bir başka deyişle de Yaratanın Yüksek İradesi’ne dayanan şema üstünden gelişirler.21. asırda tıp ve tıp teknolojisi çok ilerlediği halde, varoluş konusuna yaklaşmaktan çekince duyulmaktadır. Felsefe, din ve bilim; ruh ve öz konusunda birbirinden çok farklı açıklamalar yapmaktadır. Kadim bilgelik ise varoluşu en ince ayrıntılarına kadar tarif etmiştir. O zamandan bu yana insanlık maddi bilimlerle uğraşırken, kadim bilgeliği unutmuştur. Buna karşın, günümüzde kadim bilgelik konuları tekrardan sıkça gündeme gelmektedir. İnsanın ruhu, özü ve görülmeyen beden kavramları yeniden ilgi odağı olmaya başlamıştır. Büyük Patlama sırasında evrim tohumları fraktal olarak fragmanlara parçalanarak Evreni inşa etmişlerdir. Bu üç ana fraktal veya kök fraktal hatları Holografik Evren’de kendilerini gösterir. Fraktil ışık, holografik olarak tezahür eder. Doğanın sonsuz tekrarlama kanununa uygun hareket ederek Evren’in her boyutunda var olur. Fraktal hatlar yeni oluşumların hareketinde, örneğin yeni bir canlının maddi dünya inişi sürecinde, kendilerini farklı biçimlerle ortaya çıkarırlar. Maddi dünyanın dışında olanYüce Kozmoz kanunlardan insanların haberi bulunmamaktadır. Bu kanunlardan en güçlüsü Tanrı Hafızası Kanunu’dur. Bu kanuna göre tüm düşünce, duygu ve davranışlar Evren yapısına yani dokusuna kayıtlıdır. İnsan Evrenin sonsuz bilgi ve bilinç okyanusunun içinde yaşar. Bu çok boyutlu yapı ya da geniş kuantum alanı her şeyi içine çeker ve kaydeder. Tam olarak bir hafıza bankası gibi çalışır. Kadim bilgelik buna “Akaşa Kayıtları” derken, kuantum fiziği de “Morfogenetik Alan” adı vermiştir. Morfogenetik Alan; koca bir uydu anteni gibidir -Evrenin alıcısı olarak çalışır, her an, ayrım yapmadan,en ince düşünce, duygu ve davranış titreşimlerini algılar ve cevap verir. Morfogenetik algının oluşum süreci yönünde harekete geçmesinde fraktal hatlar anahtar rol oynamaktadır. İnsan da dahil bir canlının görünmeyen anatomi yapılanması madde boyutundaki gebelikten çok daha önce Yaratılışın Yüksek ÖZ* Monad boyutunda “Kozmik Gebelik” simyasıyla başlar ve itici güç onu daha sonraki boyutlara taşır. Bu güç, bir alt boyut olan Morfogenetik alanı harekete geçiririr ve üç ana fraktal hat kendi içindeki fraktallardan gelmek isteyen canlının bilgilerine ulaşarak, enerji portresini oluşturur. Fiziksel boyuta hiç bir 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 123 hareket ve belirtiyokken (niyet/arzu dışında) üst boyutta her şey hareketlenmiştir. İnce yapıdaki “niyet titreşimi” oluşmasıyla birlikte enerjiyi yüksek boyutlardan maddeleşme ve biçimlenme sürecine hareket ettirmeye başlamıştır. Bedenleme sürecinde, en son gelişecek olan madde aşamasına kadar yani doğum anı gerçekleşene kadar, fraktal ışınların yedi dalga boyutu (yedi beden aşamalı olarak da geçiş yapar) varlığın bir boyuttan diğerine geçiş süreçlerini yönetir. Aynı prizma gibi ışığı içinden geçirdiğinde kırılmasına ve farklı frekanslara ayrılmasına yardım eder. Prizmadan çıkan her bedenin kendine göre bir dalga boyutu vardır, en yüksek dalga boyutundan (yedinci beden alanından) en alçak boyuta (birinci fiziksel beden alanına) doğru, yukardan aşağıya doğru akar ki bu fiziksel beden kimyasının elektromagnetik eşdeğeridir ve Mutlak Hakikati iç düyamıza yansıtır. Öz ya da Monad, yedinci ve Atmik altıncı beden boyutları her şeyi içinde barındırır ve aklın algısı dışındadır.Altıncı beden boyutu “Yüksek Benlik ve İlahi Ana veya Anandamaya Koşa” hem başlangıcın hem de sonun bulunduğu alandır. Zaman ve mekan dışında görülme arzusuyla beşinci beden boyutuna -Bidha beden akar, bu boyutta ne akıl nede kişilik belirtileri bulunur, sadece “Bir” vardır ve enerjisinin en önemli aşamasıdır. Dördü, üçü, ikiyi ve biri doğurur, besler ve düzenler. Bu enerji düzeyinde anne ve baba niyetten eyleme geçerler ve döllenme süreci başlatılır. Dördüncü beden boyutunda DNA sarmalları mayozve mitoz döngüsünü gerçekleştirir, zaman ve mekan kavramlarıişlemeye başlar ve enerji boyut madde boyutuna yerleşme sürecine girer. Aura oluşumaya başlar. 4-6.cı haftalarda Aura alanı ceninin kuyruk sokumu bölgesine yerleşir, tohumun kök salması gibi cenin fizik bedene tutunmaya başlar ve bir filiz gibi Aura enerjisi fizik beden içinde yukarı tırmanmaya devam eder. Her bir Aura alanı o bölgenin fizioloji ve biyokimya oluşumuna iştirak eder. 10-12 haftalarda ikinci Aura alanı, 16-18 haftalarında üçüncü, 22-24.cüde dördüncü ve28-30.ncu haftalarda beşinci, 34-36.cı da altıncı ve nihayetinde 36-44ncü haftalarda yedinci Aura alanı oluşum sürecini tamamlar. Bu enerji oluşum sürecinde bedenin fizik boyutuna aura alanlarının yanında 5 element -Enerji, Hava, Ateş, Su ve Toprak ve 2ci Ana ve 12 meridiyen ağı enerjileri yerlerini alırlar. Auranın beşinci alanı oluşum süreci sonunda, doğuma 88 gün kala, beden genetik yapısı netleşmeye başlar- DNA’lara bütün insanlık ve insanlık öncesi hafıza talimat programının yazılımı kayıt edilir. Bu talimat esasında hayat başlar ve devam eder, doğum 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 124 sırasında, Morfogenetik alandan ince bir titreşimle başlatılan yolculuk,DNA talimatlarını sabitleştirildikten sonra, fizik bedenin biçimlendirilmesi ile tamamlanır. Kısaca özetlersek; fizik beden fizik ötesi, Morfogenetik alanın niyet titreşimini algılayarak ona verdiği cevapla başlar. Böylece görülmeyen anatomi ile enerji akışı başlatılır. Kök fraktal hatlar harekete geçerek aşamalı frekans değişimlerini, sarmal spiral ve düz fraktal akımlarıyla, yedinci beden boyutundan birinciye kadar, yedi aura alanlarını, 5 Element ve meridiyen ağ enerjilerini yönetip yönlendirerek görülür anatomi haline getirir. Doğumun 88 gün öncesi hologenetik hafıza talimatı kaydedilir ve doğum esnasında bu talimat onaylanır. Fizik boyut yolculuğu buhologenetik talimatla deva eder gider. Kaynaklar 1. Kasım M. Kasım M., Gizli Beden (Süzük Yürek), İstanbul, 2012 2. Kasım M., Kadim Bilgelikte Temel Öğretiler.İstanbul, 2014 3. Radd Richard. Gennıye Klyuçi. Russiya. Biversum, 2013 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 125 KANSER TEDAVİLERİNDE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI Prof. Dr. Hasan ŞENOL COŞKUN Akdeniz Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, ANTALYA Kanser toplumlar üzerinde en önemli sağlık sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Tüm önleyici çalışmalara rağmen sıklığı kontrol altına alınamamaktadır. Gelecek 20 yıl içinde dünyada 17 milyondan fazla insanın bir yıl içinde kanser nedeniyle öleceği ve tüm dünyada 75 milyondan fazla insanın kanser tanısı ile yaşıyor olacağı hesaplanmaktadır. Kanser sıklığı ve sorunu özellikle gelişen ülkelerde daha önemli bir sorun olacaktır. Şişmanlık, sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı ve yaşlanan nüfus sorunun temel parçalarını oluşturmaktadır. Ülkemizde en sık görülen kanserler tüm dünyada olduğu gibi erkeklerde akciğer ve kadınlarda meme kanseridir. Kanser ve Tedavisi Kanser tedavisi son yıllarda inanılmaz bir hızla ile gelişmiş ve gelişmeler tedavi stratejilerinde ve araçlarında bunun sonucunda da ilaçlarda önemli değişimler getirmiştir. Kanser ve insan biyolojisinin daha iyi anlaşılması ile hedeflenmiş ve özgül ilaçlar geliştirilmiştir. Bu yeni yöntemler onkolojik tedavilerde önemli gelişim ve değişimi tetiklemiştir. Bu tedavinin akıllı ilaç çağı olarak isimlendirilebilmektedir. Tüm bu gelişmelerin temel amacı kanser tedavisinin temeli olan kür yani şifa sağlamaktır. Bunun için gerek bölgesel ve lokal tedaviler gerekse ilaçlarla sistemik tedavi yapılmadır. İlaçlar günümüzde daha özgün daha iyi hedeflere yönelmiş ya da insan savunma sistemi olan immun sistem aracılıklı tedavilere yönelmiştir. Tüm bu yüz güldürücü gelişmelere rağmen kanser tedavisinde hala cerrahi, radyoterapi ya da klasik ilaç tedavileri çok daha önemli yer tutmaktadır. Kanser tedavisi gören bir hastanın asıl amacı hastalanan bir insanda ki gerçek istek olan bu hastalıktan kurtulmaktır. Bir tedavinin hastalıktan tam anlamıyla kurtaramama gerçeği her zaman bir sorun ve tedaviye inancı ve arzuyu azaltan bir gerçektir. İnsanın yaşam mücadelesi içinde bu temel amaç hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Yaşamın tamamen kurtulması mümkün değilse yaşam süresinin uzatılması ya da kanser ile ilgili sorunların kontrol edilmesi ya da yatıştırılması istenen tedavi amaçlarıdır. Aslında bu amaç çok sayıdaki kronik hastalıklarda örneğin şişmanlık kalp hastalığı böbrek ve karaciğer yetmezlikleri, şeker hastalığı ve hipertansiyon için ortaktır. Her hastalığın kendi doğası ve öğrenilmiş özellikleri nedeniyle hastalar tarafından farklı değerlendirilmesi söz konusudur. Hayatın bu mücadelede daha güzel yanşaması da bir başka hedeftir. Hayat kalitesi olarak tanımlanan bu iyilik 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 126 hali bugün en önemli kanser tedavi hedeflerinden biridir. Hayatın iyi yaşanması bazen ne kadar uzun yaşandığından daha önemli olabilmektedir. Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Tüm amaçlar için kanıtlanmış tıbbi yaklaşımlar dışında uygulamalar olabilmektedir. Bu uygulamalar insan hayatı için fayda sağlayabildiği ölçüde kabul edilebilir veya uygulamak isteyen hastalar ile tartışılabilir. Ama bu uygulamaların gerçek kanıtlanmış yaşamı üzerinde net fayda sağlayan uygulamaların önüne geçmesi bir hasta hakkının kaybı anlamına gelecektir. Bugün için insan sağlığına katkı sağladığına inanılan çok sayıda uygulama vardır. Binlerce yıldır var bu uygulamaların bazıları hayat stili, beslenme özellikleri ya da diyet alışkanlıklarıdır. Bazı uygulamalar ise bugün ilaç olmuş maddelerin kökenleri olan ve bunların ekstre yada karışım olarak kullanıldığı bitkisel tamamlayıcı uygulamalardır. Belli bir disipline ulaşmış veya düzensiz uygulamaların çokluğu dikkat çekicidir. Bugün bu uygulamaların bütününe tamamlayıcı yada alternatif tıp uygulamaları ya da integratif tıp uygulamaları denmektedir. Bu alanların düzene kavuşması ve hasta için yararlı hala gelmesi için akademik çabalar ve düzenlemeler son yıllara daha yoğun olarak yapılmaktadır. Tamamlayıcı uygulamalar genelde 3 gurup hastada sık olarak tercih edilmektedir. Bunlardan birincisi hastalığın tedavisi için kanıtlanmış tedavileri kabul etmeyen hastalardır. Bunlar küçük bir gruptur ve bu tedavi reddinin sağlıklı olup olmadığı incelenmelidir. İkinci grup tedavi seçenekleri sonrası iyi bakım tedavileri uygulanan ve palyatif bakımın daha yoğunluklu uygulandığı hastalardır. Üçüncü gurupta ise tedavileri devam ederken destekleyici olarak tamamlayıcı ürün kullanan hastalardır. Birinci grupta etkin tedavinin reddi, ikinci grupta inanların umutlarının ticari metaya dönüşmesi, son grupta ise toksisite ve beklenmeyen yan etkiler ve erken ölüm önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Sıklığı ve Metodları Hastaların çoğunluğu tamamlayıcı tedaviler kullanmaya eğilimlidirler. Hem batı hem de doğu toplumlarında sıklıkla bitkiler vitaminlerden oluşan bir kullanım söz konusudur. ABD’de tamamlayıcı ürün kullanımı bir çalışmada %80 oranında bildirilmiştir. Bu uygulamaların piyasa değeri yaklaşık 40 milyar dolardır ve çoğunluğunu bitkisel uygulamalar oluşmaktadır. Hastaların yarısından çoğu bu uygulamaları doktoruna bildirmemektedir. Ülkemizde tamamlayıcı ürün kullanımı yarıdan fazladır ve giderek artmaktadır ve bunlarında çoğu kullanımı doktoruna bildirmemektedir. Dünyada en sık vitamin/bitkisel ürünler ve bedensel tedavi yöntemleri kullanılırken ülkemizde en 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 127 sık bitkisel ürünler kullanılmaktadır. Bitkisel uygulamaları diyet uygulamaları ve diğer uygulamalar sıklık olarak takip etmektedir. Sıklıkla insanlar bitkisel uygulamalara tarihsel sürecin bir sonucu olarak yönelmektedir. Tamamlayıcı uygulamalar stres ve anksiyetenin azaltılması, özellikle kas ve eklem kaynaklı ağrıda tedavilere yardımcı olabilmektedir. Yaygın kullanılan tamamlayıcı uygulamaları şunlardır: Beyin-Beden Tedavileri Meditasyon Yoga ve tai chi Ruhsal yöntemler Beden Kaynaklı Tedaviler Akupunktur Kriopati Masaj Enerji Tedavileri Reiki Teropatik dokunma Alternatif Tıbbi Yöntemler Geleneksel Çin Tıbbi Naturopati Homeopati Diyet Tedavileri Makrobiotikler Gerson Tedavisi Bitkiler Vitamin Vemegavitamin Tedavileri Tamamlayıcı tedavilerin kullanımı gençler ve kadınlar arasında daha yaygındır. Tamamlayıcı tedaviler pek çok nedenle kullanılmaktadır. Bunlar: • Kanser tedavisi yan etkilerinin azaltılması, • Kansere bağlısemptomlarınazaltılması, • Vücut direncini artırma, • Kanser tedavisinin etkinliğini artırma (!) • Kanseri tedavi etme(!) 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 128 Bu uygulamaların kanseri tedavi etme iddiasında olan ve ilaç olma sürecini tamamlamamış ürünlerin kullanılmasında çok dikkatli olunmalı hatta kaçınılmalıdır. Bugün kanser tedavisinde ki zorluklar nedeniyle etkisi kanıtlanan her uygulama insanlığın hizmetine sunulmaktadır. Maalesef büyük ümitler beslenen çok sayıda ilaç ve tedavi yolu etkisi kanıtlanamadığı için ilaç ve kabul edilir tedavi yolu olamadan çöpe atılmaktadır. Bir ilaç gelişene kadar onlarca yıl zaman harcanmaktadır. İlaç demek eczanede satılabilen ve etkisi ve beklenen yan etkisi kanıtlanmış maddeler demektir. Tamamlayıcı ürün çoğunlukla denetimsiz plansız ve kanıtlanmadan kişisel deneyimlere dayanarak kullanılmaktadır. Sanıldığının aksine oldukça pahalı uygulamalardır ve hastalar bunlar için bütçelerinden ciddi kaynak harcamaktadırlar. Tamamlayıcı Ürün Kullanımın Özellikleri • Yaygındır • Düzensizdir • Bilgi paylaşımı sınırlıdır • Kanıt derecesi düşüktür • Karşılıklı güvensizlik yüksektir • Geri ödemesi yoktur • Pahalıdır • Denetlenmeye kapalıdır Akupunktur Tamamlayıcı uygulamalardan en çok çalışılan ve uygulamalarda kanıt derecesi en yüksek olan uygulamadır. Klasik ya da elektro akupunktrun temeli doğu tıbbında binlerce yıldır vardır. Kore gibi modernize olmuş kültürlerde bu uygulamalar eğitim ve düzen temeline oturtulmuş olmakla beraber batı toplumlarında hala uygun güvenli uygulamalar sınırlı sayıdadır. Bitkisel Uygulamalar ve Diyet Tedavileri Toplumlarda en çok rağbet gören, güne ve şartlara göre popülerliği değişen uygulamalar bitki ve iyet tedavilerdir. Bu konuda çok iddialı söylemserlerde vardır. İmmun sistem ile ilişkilendirilen bitkiler vucut asit baz dengesi ile ilgili olanların çoğu gerçeği yansıtmaz. Immun sistem ve vücut asit baz dengesi hayatın devamı ve sağlıklı yürümesi için çok ciddi bir kontrol ve denetim altındadır. Hastalık ya da ciddi müdahaleler olmadan bunların dengesinin değiştirilensinden söz edilemez. Beslenme hayatın temelini oluşturan faktörlerden biridir. Yeterli ve dengeli beslenme insanlığın sağlıklı olması için şarttır. Bazı bitkilerin de özellikle semptomlar için hastalara 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 129 fayda sağladığını da belirtmek gereklidir. Bu konuda hastaların doktorları ile açık yüreklilikle konuşması en doğru yoldur. Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları ve Güvenlik Herhangi bir tıbbi uygulamada etkin olma yani işe yarama ve bunu elde ederken ödediklerimiz maliyet ve yan etki uygulamanın temel belirleyicisidir. Güvenlik ve etkinlik, hasta yararı ve zararını belirlemektedir. Hastanın zarar görebileceği etkin olmayan ve güvensiz uygulamalar ve bitkilerden hastalar mutlak suretle uzak durmalıdır. Güvenilir ve etkin uygulamalar ise desteklenmelidir (Şekil 1). Maalesef çok sayıda uygulama ve bitkinin özellikle ekstrelerin ve hazırlama metodlarının güvenlik yönü belirsizdir. Etkin olma konusunda hiç kuşkusuz etkin bir metod aslında yeterli sürede ilaç veya standart bir tedavi metodu olmaktadır. Şekil 1: Tamamlayıcı uygulamada güvenlik ve etkinlik Sonuç olarak: Zaman zaman çok popüler olan ve hastalar tarafından ciddi maddi kaynak ayrılan tamamlayıcı uygulamalarının bazılarının hasta yararına olabileceği bazılarının ise ölümcül sonuçlar doğurabileceği herkes tarafından bilinmelidir. Bu konuda sorumluluk sahibi yaklaşımlar hastaların sağlığının korumasında ve iyileştirilmesinde rol olacaktır. Ciddi anlamada bozunla ve bozunma süreci aylar yıllar alan bir kanser hatasının tedavisinin hedefsiz basit uygulamalar ile düzletilmesi pek mümkün olmaz. Hastaların bireysel özellikleri iyi değerlendirilmeli ve hastanın her zaman bir doktor bakımına ihtiyaç duyduğu gözden çıkarılmamalıdır. Yanlış karar alan bir hasta dahi hastane ve doktor bakımını kabul ettiği zaman bu hakkını kullanabilmelidir. Tüm bu sözlerin tamamına kanserin üçte birinin sigara ilişkili olduğu hatırlanmalı ve kanser gelişmeden önceki koruyucu çabalara daha büyük destek verilmesi gerektiği vurgulanmalıdır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 130 Kaynaklar 1-Richardson et al JCO, 2000) 2-Eisenberg et al. Ann Int Med 2001) 3-Samur ve ark,Supp Care Cancer 2001, 4-Gözüm S ve ark. Cancer Nurs. 2003, 5-Tas ve ark Acta Oncol 2005 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 131 KANSER HASTALIKLARININ BİOREZONANS TEDAVİSİ Dr. Sinan AKKURT Uluslararası Kanser Ajansı 2012 yılı için yeni kanser verilerini yayınladı (Globocan 2012). Bu verilere göre 2012 yılında dünyada toplam 14.1 milyon yeni kanser vakası gelişmiş ve 8.2 milyon kansere bağlı ölüm olmuştur.Dünyada en çok tanı konulan kanserler AC (13.0%), meme (%11.9), kolon (%9.7) iken kanserden ölenlerin ise en çok AC’den(19.4%), KC (9.1%) ve mideden (8.8%) gerçekleştiği belirtilmiştir. Türkiye’de ise 2015 istatistiklerine baktığımızda kansere bağlı ölüm %20.4 ile dolaşım sistemi hastalıklarından sonra ikinci sırayı almaktadır. En sık görülen kanserlere baktığımızda tüm yaşlarda erkeklerde Trakea, bronş, AC %21.9, prostat %12.9 ve kolorektal %9.1, kadınlarda ise meme %24.6, tiroid %11.6 ve kolorektal %8.3 ile ilk üç sırayı almaktadır.Bu şekilde kanser artış hızının devam etmesi durumunda dünya nüfusunun artışına ve nüfustaki yaşlanmaya bağlı olarak 2025 yılında toplam 19.3 milyon yeni kanser vakası olacağı belirlenmektedir. Kanser Hücresinin Temel Özellikleri 1- Anaplazi: Mikroskobik düzeydeki kansere özgü hücre değişikliğini göstermektedir. 2- Büyüme/çoğalma hızının yüksek olması: Kanser ne kadar kötü gidişatlı ise o kadar hızlı büyür/çoğalır. 3- Lokal invazyon: Bulunduğu bölgeyi istila etme gücüne sahip olmasıdır. 4- Metastaz: Kitlenin bulunduğu bölgeden uzak bölgelere sıçraması ki bu en önemli malignite özelliklerindendir. 5- Klonal Orijin: Çoğu kanser hücresi tek bir anormal hücreden doğar. 6- İmmortalite: Kanser hücreleri sınırsız sayıda bölünebilirler. İmmortalite mekanizmalarından biri kromozom uçları olan telomerlerdir. Hücre diferansiye olurken çoğu normal hücre tipinde telomerler gittikçe kısalır. Fakat kanser hücrelerinde ve stem hücrelerde telomerlertelomeraz enziminin etkisiyle yenilenirler. Bu enzim normal olarak hücreler diferansiye olurken bir taraftan programlı bir şekilde gittikçe azalır. Tümüyle diferansiye olmuş bir hücre istirahat “senescent” durumuna girer ve sonunda çoğalma kapasitesini yitirdiğinde ölür. Oysa bir çok kanser tipinde telomeraz etkinliğini sürdürür veya aktive edilir. Sonuçta telomerlerin uzunluğu sabit kalır ve hücre sınırsız sayıda çoğalır, immortal olur. 7- Apoptozis: Sağlıklı yaşamın temelinde hücre yenilemesi ve hücre ölümünün belirli bir sayısal denge içinde olması gerekir. İnsan hücrelerinin büyük çoğunluğu (%99) yaklaşık iki yıllık bir zaman diliminde yenilenir. Normal koşullarda zedelenmiş veya yaşlanmış 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 132 hücreler organizmanın hücresel homeostazını sağlamak için apoptozis denilen bir tür hücre ölümü ile kendilerini feda ederler. Bu fizyolojik hücre ölümünün en sık forumudur. İlk olarak 1970’de Kerr tarafından tanımlanmıştır. Bundan sekiz sene sonra da Wyllie deneysel olarak apoptozisi gerçekleştirmiş ve DNA yıkımının apoptozisin en belirgin özelliği olduğunu ortaya koymuştur. Apoptozisin kanserdeki önemi ise bazı virüslerin veya kimyasal maddelerin, çevresel faktörlerin apoptozisi engelleyerek kansere yol açmasıdır. Örneğin; HPV (Human PapillomaVirus) tip 16 ve tip 18 E6 proteini salarak apoptozisi başlatan p53 genine bağlanır ve apoptozisi inaktive eder. Burkit Lenfoma ve mononükleoza neden olan EpsteinBarr virüs Bcl-2’ye benzer bir protein sargılar veya salgıladığı bir diğer proteinle (BALF1) hücrenin Bcl-2 protein artırmasını indükler (J. Viral 2002 Mart) . Yukarıdaki bu iki olayda hücreyi apoptozise karşı daha dirençli kılar. Bu şekilde çoğalmaya devam eden hücre, kanser hücreleri haline gelir. Bazı kanserler virüsler olmadan da apoptozise karşı dirençli hale gelebilir. Örneğin; Melanom Apaf-1’i kodlayan genin ekspresyonunu engelleyerek direnç gösterir. Akciğer ve kolon CA hücreleri sitotoksik T hücrelerinin apoptozis mekanizmalarını başlatmalarına izin vermezler. Bu da kanser hücrelerinin fizyolojik apoptozisini engeller. Sonuç olarak; 1)Genetik kodlamada yetersiz onarım, 2)Apoptozis mekanizmasındaki yetersizlik, 3)Doku toksinlerinin yüklenmesi, 4)hücresel devamlılığı sağlayan hücrelerarası iletişimde bozulma (myc geni), 5) immün sistemin çökmesi kansere sebebiyet veren nedenlerdir. İmmün Sisteminin Kanser Hastalıklarındaki Savunma Mekanizmaları: İnsan vücudunda tümöre karşı savunma mekanizmaları vardır. Bunun başında immün sistem denilen bağışıklık sistemi gelir. Bağışıklık sistemimizde tümörle mücadele eden 3 ana hücre grubu vardır: 1- Sitotoksik T hücreler: Lenfositler bağışıklık sisteminin ana hücreleri olan akyuvarlardandır. B ve T olarak ikiye ayrılırlar. Sitotoksik denilen (hücre içinde toksik etki yaratan) etkili T hücrelerdir. Bu sitotoksik etki kemoterapötik ajanlarla aynı etkiyi gösterir. Bunlar tümörü infiltre edici veya istila edici tüm iç tabakalarına hücrelerarası mesafelerine kadar girme, istila etme özellikleri vardır. Bunu yapabilmesi için sensitize 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 133 (duyarlanması) olması gerekir. Duyarlanması için de tümörün salgıladığı bir takım yabancı maddeler ve antijen gerekir. 2- Natural Killer (doğal katil hücreler): Doğal katil hücreleri T hücrelerinin immünolojik olarak algılayamadığı birçok insan tümör hücresinin İl-2 adı verilen bir aracı molekül ile uyarıldığında algılar ve öldürülürler. Önceden duyarlanmaya gerek duymazlar. 3- Makrofajlar (çöpçü hücreler): Bağışıklık sisteminin çöpçü hücreleridir. Fagositoz ile yabancı maddeleri yok ederler. T hücreleri ve NK hücreleri ile işbirliği ile çalışırlar. T hücreleri ve NK hücreleri aktive olunca salgıladığı maddeler makrofajları aktive eder. Klasik Tıpta Kanser Tedavisi 1- Cerrahi müdahale: Mevcut kitlenin çıkarılmasıdır. Etkili ve yan etkisi düşük bir yöntemdir. Ancak en büyük handikap birçok tümör tipinde hastanın ameliyat şansını kaybetmesidir. Ayrıca invazyonu hızlı olan bazı kanser türlerinde örneğin mide, pankreas, karaciğer CA gibi histolojik anlamda metastaz rastlanmasa bile çoktan mikro metastazların yayılma olasılığı yüksektir. 2- Sitotoksik tedavi: Hedef tümör kitlesinin hücre bazında bloke edilmesidir. İlaçla yapılırsa kemoterapi, ışınla yapılırsa radyoterapi adını alır. Yan etkileri ve emniyet profili açısından cerrahi kadar emin değildir. 3- Hormon terapi: Hormon salgılayan ve oluşum mekanizmalarında hormonlardan etkilenen kanser türlerinde etkilidir. Örneğin meme kanserinde tamoksifen kullanılması. 4- İmmünoterapi: Bağışıklık sistemini güçlendirme esasına dayanır. 5- Biyolojik terapi: Son zamanlarda kanser tedavisinde kullanılan kanser ilaçlarının sayısında önemli bir artış olmuştur. Kemoterapi ilaçlarından farklı olarak normal dokulara daha az zarar verirler. Uygun durumda kullanıldığında bazen kemoterapiden daha etkili olurlar veya kemoterapinin etkisini önemli ölçüde artırırlar. Örnek; meme CA’da kullanılan herceptin (trastuzumab) hastalığın remisyonda kalma süresini artırıyor. Nanhodgkinlenfomada kullanılan mabthera (rituximap) da kemoterapinin etkisini artırıyor akciğer kanserinde kullanılan tarceva gibi. Kanser Tedavisinde Kullanılan Yardımcı Yöntemler 1- İmmün Sistem güçlendirici tedaviler 2- Detoksifikasyon 3- Vücudun kansere karşı savunma mekanizmalarını kamçılayan tedaviler 4- Direk tümör hücrelerini öldürmeye yönelik maddeler kullanmak 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 134 Kanser Hastalıklarında Biorezonans Metodu Biorezonans metodu ülkemizde yaklaşık on yıldır kullanılmaktadır. Ben de bu metodu on yıla yakındır uyguluyorum. Sekiz yıl öncesinde bir ay arayla, önce kız kardeşimin 32 haftalık hamileyken glikojenden zengin meme kanserine yakalanması, arkasından annemin primerperitonitiskarsinomatozaya yakalanmasıyla biorezonansı uyguladığım ilk kanser hastaları oldular. Onların aldığı tıbbi tedavinin yanında biorezonansı da destekleyince başarılı sonuç aldığımızı görünce, biorezonans metodunu kanser hastalarında destekleyici olarak uygulamaya başladım. Şu anda ikisi de tam emüsyondalar. Peki nedir Biorezonans? Maddelerin çevrelerine yaydığı mikro elektromanyetik titreşimlerinin yada vücudun kendisinden alınan elektromanyetik bilginin tedavi için kullanılmasıdır. Yöntemin doğası gereği biorezonans tedavilerinde kullanılan teknoloji etkinlik üzerinde birinci derecede belirleyicidir. Doğada her madde enerji kitlesinden oluşur. Her enerji kitlesi veya her madde çevreye enerji ışınlar. Buna biofoton denir (Fritz-Albert Popp, 1980). Bu biofotonlarınmaddeden maddeye göre değişen belli bir titreşim örneği vardır (Fizik Nobel Armağanı 1929, Luis Victor Prince de Broglie). Hiçbir maddenin titreşim örneği bir başka maddenin titreşim örneğine benzemez. Bu doğada bulunan her maddenin belli bir titreşim kodu olduğunu gösterir (Fizik Nobel Armağanı 1965, R. P. Freynmann, J. Schwinger, S. Tomonaga). Hücrelerin bilgi alışverişi bilinen metotlar (hormonlar vs.) yanı sıra biofiziksel anlamda, yani titreşim yolu ile olur. Biorezonans tedavisi invaziv değildir, ağrısızdır ve her yaş grubunda kullanılması güvenlidir. 1970’lerin ortalarında, Alman fizikçi Dr. Franz Morell ve elektronik mühendisi Mr. ErichRasche, bir hastada patolojik bir duruma neden olan veya yansıtan ultra ince patolojik elektromanyetik salınımları azaltmak ve ortadan kaldırmak için cihazlar tasarlamışlardır. Böylece vücudu regüle eden itici güçlerin ve bilgilerin yükten kurtarılması ve normal hale getirilmesi ve iyileşme sürecinin pekiştirilmesi mümkün olmuştur. MO-RA adındaki (mucitlerin adlarından esinlenilerek) bir cihazın terapisi, tedavi edici çeşitli maddelerin özelliklerine sahip ultra ince elektromanyetik salınımları üretmektedir. BICOM (Biyolojik Komünikasyon) cihazı ise hastanın kendi elektromanyetik salınımlarını alarak bunları işler (yükseltme, atma, dönüştürme,faz kaydırma) ve aynı düzenleyici mekanizmaların normal hale getirilmesi ve vücudun kendi kendini iyileştirici mekanizmalarının aktivasyonu hedefiyle, bu değiştirilmiş salınımları hastaya geri gönderir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 135 Son 30 yılda, çeşitli sağlık durumlarında biorezonans terapisi uygulanmasının etkinliği ve güvenliğine ilişkin gittikçe artan sayıda kanıt ortaya çıkmıştır. BRT’nin güçlü yanları arasında; çeşitliliği (organik, fonksiyonel, akut ve kronik çok sayıda rahatsızlık BRT ile tedavi edilebilmektedir), yan etkilerinin olmayışı (tasarlandığı şekilde kullanıldığında), tam anlamıyla bireye özel bir tedavi yaklaşımı ve hastanın gene sağlık durumunu iyileştirme potansiyeli, dolayısıyla da hastanın yaşam tarzını düzeltme, destekleme ve geliştirme potansiyeli yer alır. Biorezonans Ve Onkoloji Profilaktik Biorezonans metodu bütünsel bir tedavi metodu olduğu için diğer bütünsel tedavi metotlarında olduğu gibi hastalığı değil hastayı ele alır. Bu metoda göre hastalığın bir oluşum süreci ve hastalık şartlarının oluşması gerekmektedir. Biz buna bardak modeli diyoruz. Bu modele göre bardağın alt kısmında genetik nedenler, onun üzerinde çevresel faktörler, en üstünde de çözümlenmemiş iç çatışmalar, değişik oranlarda bardağı doldurabilir. Yaşanan ani bir travma veya ani şok, kronik üzüntü bardağın taşmasına sebep olur ki bu da kişinin genetiğinde bulunan kanserin başlamasını tetikler. Bardak modelinde de görüldüğü gibi kanser birkaç genetik faktör haricinde esasen doku kirlenmesinin, vücuttaki asit baz dengesinin bozulmasının, immün sisteminin zorlanmasının ve en sonunda da pes etmesinin ölümcül ve son aşamasıdır. Biorezonans metodu ile terapi kanserden korunma, yani kanser hastalığının oluşumunda yer alan etkenlerin minimuma indirilmesi demektir. Biorezonans kanser oluşumunda büyük rol oynayan kronik enfeksiyonların tanısı ve terapisi, asit baz dengesini destekleyen tedavi programları matrix arınma ve çeşitli detoks terapi programları ile kanserden korunma amaçlı terapi sistematiğine sahiptir. Bu alanda öncelikle test sistematiğine ağırlık verilir. Biofiziksel frekansı önceden kaydedilmiş olduğu binlerce madde (alerji, virüs, bakteri, parazit, kimyasal maddeler, ağır metaller, toksinler) taranarak hastanın vücudundaki çevresel faktörler tespit edilir. Bu sayede doğru tanı konulur ve gerekli terapiler uygulanırsa çok önemli bir profilaktik destek sağlanmış olur. Örneğin apoptozisi engelleyen virüslerin tanısı ve terapisi bunun yanı sıra vücudun bağışıklığının güçlendirilmesi ile desteklenebilir. Biofizik test ve terapi metotlarını uzun zamandır uygulayan uzmanlar kanser oluşmasında jeopatik etkenlerin ve zararlı elektromanyetik maruziyetin rol oynadığını bilirler. Biorezonans terapisi ile zararlı elektromanyetik maruziyetin giderilmesi mümkündür. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 136 Onkoloji Onkolojide genelde hastalar teşhis konulduktan sonra kliniğimize uğramaktadırlar. Bu hastalar aşağıdaki şekillerde bize gelirler: a) Kanser teşhisi yeni konmuş, konvansiyonel tıpla beraber biorezonans terapisiyle devam etmek için, b) Konvansiyonel tıpta elden gelen her türlü tedavi yapılmış, artık yapılacak bir şey kalmamış, c) Konvansiyonel tıp tedavisini reddetmiş hastalar bize başvururlar. Tabii ki kişisel tercihimiz birinci maddedeki gibi hastaların teşhis konar konmaz hem bize hem klasik tıptaki tedavisine devam etmesidir. Çünkü biorezonans metodu her türlü tedaviyle kombinasyon yapılabilecek zararsız ve yan etkisiz bir tedavi metodudur. Aynı zamanda vücutta detoks yapılmasını sağladığı için kemoterapinin ve radyoterapinin yan etkilerini azaltabilir. Diğer taraftan da bağışıklığı da güçlendirdiği için kişinin kemoterapi ve radyoterapiyi daha konforlu alabilmesini sağlamaktadır. Bu da aslında klasik tıpla beraber sinerji yarattığının göstergesidir. Kanser hastası biorezonans için tedaviye geldiğinde öncelikle hastayı bütünsel bir muayeneden geçirip biraz önce anlattığım gibi çevresel faktörlerin tespiti için biofiziksel bir kan testi yapılır. Muayenede tedavi blokajları tespit edilir. Sonrasında tedaviye başlanır. Tedavi aşamaları şu şekildedir: 1)Vücudu etkileyen dengesini bozan blokajları ortadan kaldırmak. Apoptozis mekanizmasını engelleyen patojenleri temizlemek. Hastayı tedaviye hazır hale getirmek. 2)Bağışıklık sistem desteği vermek: Kanser vücudumuzun bağışıklık zafiyeti nedeniyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Yapılan araştırmalarda (Giesing, Recklinghausen, bak. Lahodny), kanser hastası hangi metotla tedavi görürse görsün, lenf ve damar sisteminde sirküle eden kanser hücreleri mutlaka mevcut olmaktadır. Bu mikro metastazların hangi kanser hastasında makro metastaz gelişimi göstereceği, kanser hastasının immünolojik durumuna bağlıdır. Dolayısıyla amaç kanser hücrelerini yok etmekten önce bağışıklık sistemimizi güçlendirmek olmalıdır. Çünkü kanser sadece buzdağının su üstünde kalan kısmıdır. Bizim farketmediğimiz buzdağının altında kalan kısımla bağışıklık sistemi elemanları her an her saniye mücadele etmeye devam etmektedir. Dolayısıyla vücuttaki görmediğimiz bilemediğimiz problemlere karşı bağışıklık sistemimizi her saniye güçlü tutabilmek en önemli tedavi olacaktır. 3)Detoksifikasyon: Gün içinde vücudumuzda birçok reaksiyon olmaktadır. Ve bunun sonucunda da ciddi miktarda atık ve toksin ortaya çıkmaktadır. Kanserli hastalarda bu çok daha fazla artmaktadır. Hele hele kemoterapi ve/veya radyoterapi alan hastaların vücudunda 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 137 toksin madde birikimi çok daha fazla arttığı için bu hastalar klasik tıp tedavilerine bile devam edemez hale gelmektedir. Biorezonans metodu atılım organlarına destek vererek detoksifikasyonu hızlandırabilmektedir. Bu da hastanın tedavisine ciddi katkı sağladığı gibi kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerin etkinliğini artırmaktadır. 4)Asit-Baz dengesinin sağlanması: Detoksifikasyon programlarından hemen sonra en az 6 aylık bir beslenme planı önerilir. Bu beslenme planında asitli yiyecek ve içeceklerden uzak durmalı, alkali besinlere ağırlık verilmelidir. Vitamin ve özellikle Vitamin C uygulanmalıdır. Sodyum bikarbonat vücuttaki pHyı yükselterek asitleşmesini engellemek için verilmelidir. pH 7,0 nin altında T- lenfositlerin tümör hücrelerini öldürmediği ve ‘Naturel Killer’ hücrelerin de etkisiz olduğu tespit edilmiştir. Asit, immün sistemini etkisiz hale getirdiği için mutlaka beslenme planında baz içeren besinlerin ağırlıklı olmasına dikkat edilmelidir. 5)Kanserli hücrenin ters frekansının verilmesi: Biraz önce yukarıda bahsettiğimiz gibi hücreler arası iletişim biofotonlar ile olur. Hücrelerin bilgi alışverişi bilinen metotlar (hormonlar vs.) yanı sıra biofiziksel anlamda, yani titreşim yolu ile olur. Biorezonans metodunda vücuda yabancı olan kanser hücrelerinin biofiziksel bilgileri (bu hücreler kan testi ile tespit edilir veya hastanın patolojik preparatı kullanılır) biorezonans cihazına aktarılır ve faz kaydırması ile modüle edilir, güçlendirilir, uygun frekans aralığında hastaya geri aktarılır. Faz kaydırması aslında bir nevi kanserli hücrenin frekansının tersinin üretilmesi olduğundan hastaya verilen modüle edilmiş kanser frekansları hastadaki kanser hücrelerinin biofiziksel frekanslarını nötrleştirir. Bu kanser hücrelerinin etkisini kaybetmesini aynı zamanda da bu hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından da tanınmasını sağlar. Bu konuda kullanılan cihazlar biofeedback sistemleri olarak ele alınmaktadır (Arbanowski ve Nedeljkovic, 2000). 6) Psikolojik destek: Bardak modelinde olduğu gibi hastalığı tetikleyen nedenler arasında yaşanmış bir travma bir şok genelde vardır. Aynı zamanda kanser hastaları, hastalığın verdiği kaygıdan dolayı da psikolojik açıdan çökmüş kişilerdir. Dolayısıyla bu hastalara psikolojik destek mutlaka verilmelidir. Bu destek iki şekilde yapılmaktadır: Birincisi; yine kişinin serotonin düzeylerini artırıcı anksiyolitik tedavi frekanslarıyla hastanın desteklenmesidir. Diğeri ise; Hamer metodu denilen metot ile hastanın yaşamış olduğu şok, travma veya kronik üzüntünün biofiziksel bağlantısını kesmeye dayalı tedavidir. Kanser oluşumu ile ilgili Avusturyalı doktor GeerdRykeHamer bilimsel tıp camiasında henüz kabul görmemiş bir hipotezi tartışılmaktadır. Teorileri ‘NeueGermanischeMedizin (NGM)‘ adı altında holistik tıp anlayışı çerçevesinde yayılmaktadır. Dr. Hamer’in hipotezi, kanser hastalığının oluşumunda esasen kişinin çözemediği ve düşünceleri ile ‘takılı’ kaldığı psikolojik sorunun/sorunların var 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 138 olması, çok önemli rol oynamaktadır. Dr. Hamer kendi kanser hastalarında, kanser türü ne olursa olsun, beyin MR‘larında ‘Hamerfokus/foki’ olarak adlandırdığı ve beyinin çeşitli ve farklı bölgelerinde dansite farkından ötürü görülebilen bölgeler tespit etmiş ve ispatlamıştır. Hatta, kanser türüne göre bu bölgeleri kategorize etmiştir. Bundan yola çıkarak, hastaların bu gibi sorunlarını araştırmak ve psikolojik destek vererek hastalığı pozitif yönden etkilemek mümkündür. Ayrıca biorezonans cihazı ile beyindeki bu bölgeleri tespit ve tedavi etmek mümkündür. Yukarıdaki tedavi şekilleri sırasıyla her hastaya haftada iki defa uygulanır. Bu hastaların takibi klasik tıp metotları ve biorezonans test sistemi ile olur. Tedavilerden sonuç aldıktan sonra stabilizasyon tedavileri uygulanarak hasta üç ayda bir takibe alınır. Hastaya ortomoleküler maddeler de tavsiye edilir. Kaynaklar 1. James L. Oschman , EnergyMedicine ,TheScientificBasis, Second Edition 2016 2. LeonardA.Wisneski,LucyAnderson, TheScientificBasis ofIntegrativeMedicine Second Edition 2016 3. Robert O Becker,M.D.,Gary Selden The Body Electric, ElectromagnetismAndThe Foundation of Life 1985 4. International AgencyforResearch On CancerGlobocan: 2012 5. www.thsk.gov.tr 6. www.kanser.gov.tr 7. Meltem Yalınay Çırak, Suyun Hafızası, 2.ci Ulusal Klinik Mikrobiyoloji Kongresi 2013, Antalya 8. Arbanovski D, Nedeljkovic M. (2000) Bicom--bioresonance therapy. Med Pregl, 53(7-8), sayfa:437-439. 9. Benveniste, J., (1991) Defence of diluted water. Nature, 31, 353(6347), sayfa: 787. 10. Benveniste, J., Ducot, B, Spira, A, (1994) Memory of water revisited. Nature, 370(6488), sayfa:322. 11. Benveniste, J., (1999) Electromagnetically Activated Water and the Puzzle of the Biological Signal, INSERM Digital Biology Laboratory, http://www.tcm.phy.cam.ac.uk/~bdj10/lectures/benveniste99. html. 12. Güçer Ş, Tınaztepe K. 2001; Böbrekhastalıklarındaapoptozisinrolü. Hacettepe Tıp Dergisi; 32(2) : 160-168 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 139 13. Hetts SW. 1998; To die or not to die. An overview of apoptosis and its role in disease. JAMA; 279: 300-7 14. Hockenbery D. 1995; Defining Apoptosis. Am J of Pathology. 146(1): 16-19. 15. Kerr JFR, Wyllie AH, Currie AR. 1972; Apoptosis :Abasic biological phenomenon with widespread implications in tissue kinetics. Br J Cancer; 26: 239-57. 16. Daniel Ried, Detoks, Alfa Yayınları,2006 17. Dr. HüseyinNazlıkul, GerçekDetoksuKeşfet, Detay Yayıncılık,2007 18. Susan Levy,Carol Lehr , VücudunGizliMesajları, PrestijYayınEvi ,2005 19. HippocampusInstitute, Biyolojik Rezonans Bünyeyi İyileştirir. 20. Dr.Sinan Akkurt,Havingthecouragetotreatadvancedstages of cancerusingtheBicom,REGUMEDGmbHAusbildungsinstitut RTI volüme 35 June 2011 21. Dr.Sinan Akkurt,LungCancer:NewProspectsfortreatment , REGUMED GmbHAusbildungsinstitut RTI volüme 38 May 2014 22. Dr. med. Mag. theol. RykeGeerdHamer ,TheFiveBiologicalLaws of the New Medicine, German New Medicine® 23. Scott-Mumby, Keith,Medicine Beyond: Startling New Dimensions Of Health and Healing For The Future, 24. Eversole Ph.D., Finley,Energy Medicine Technologies: Ozone Healing, Microcrystals, Frequency Therapy, and the Future of Health 25. Gerber M.D., Richard,Vibrational Medicine: The #1 Handbook of Subtle-Energy Therapies: The Number 1 Handbook of Subtle Energy Therapies 26. OschmanPh.D, James L.,Energy Medicine in Therapeutics and Human Performance, 1e (Energy Medicine in Therapeutics & Human Performance) 27. Dr.Med.WolfgangRohrer,Specialist FMH,GM, BicomBioresonce Method- Degenerated Cells 2013 28. Dr.Med.SabineRauch,GM, BicomTherapy:Denegerated Cells And Autoimmunic Diseases 2016 29. SissiKarlz, Helpful Therapy for Cancer Patients 2010 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 140 HOMEOPATİDE İNOVATİF YAKLAŞIMLAR Uzm. Ecz. Serpil AŞAR Histoloji ve Hücresel Patoloji’ ye dayalı (Virchow, Cellular Pathology) hem homeopatik hem de bir biyokimya protokolü oluşturan bu tedavi, Hücre Fizyolojisi ile, iç biyokimyasal bağlantıların, farklı fizyolojik sistemlerdeki dinamik geçişlerin ve patolojinin bedendeki ilerleyişinin anlaşılması bakımından, Kuantum Tıbbı, Ortomoleküler Tıp, Fonksiyonel Tıp ve Homotoxicology gibi alanlara da ışık tutmaktadır. Birleşik, Enejik, Salgısal ve Maddesel süreçlerin oluşturduğu insan organizmasında adeta bir clockwork Mekanizması gibi çalışan temel bir biyokimyasal sistem vardır. Schuessler, bu biyokimyasal yapının bir işletim sistemi gibi çalıştığını ve bunun içinde farklı işletim maddelerine ihtiyaç olduğunu bulmuştur. Yani maddesel ve enejik bilgileri ile hücre işlevlerini kural dahilinde tekrar oluşturarak düzenleyen, hücreleri yenileyerek tüm organizmanın yenilenmesine hizmet eden bir takım biyokimyasal maddelere ihtiyaç vardır. İşte bu biyokimyasal maddeler, SCHUESSLER’ İN KEŞFETTİĞİ 12 DOKU TUZUN’ DAN OLUŞMAKTADIR... Vücudun şifa süreçlerini düzenleyerek, normal biofedback mekanizmalarını yeniden kuran, bu 12 Fonksiyonel Madde’ nin her birinin belirli organ sistemleri ve bunların fonksiyonları üzerinde etkisi vardır. Schuessler Doku Tuzları, İnsan bedeninin bilgisine entegre olarak, Humoral, Cellular, Nerval ve Hormonal alanlardaki tüm fizyolojik ve biyokimyasal basamakları regüle ederek çalışan, homeopatik potenslerde hazırlanmış özel bioregülatör ilâçlardır. Kuantum Fiziği öncüleri, maddenin özüne doğru yol aldıkça, hepimizin aynı temel maddeden yaratıldığımızı buldular. En temel alanımızda, biz bir enerji yüküyüz ve evrenle aynı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 141 frekans’da olmamızı sağlayan bu manyetik alanımız, biyokimyasal yapımızdaki, iç düzenleyici işlevselliklerin bir sonucudur ve saniyede milyonlarca reaksiyon demek olan bu işlevselliklerin varlığı ve korelasyonu, bu 12 Doku Tuzu’ nun varlığında geçekleşir. Organik yaşamında temelini oluşturan SCHUESSLER TUZLARI, organizmanın yaradılışında kalıtsal bir bilgi olarak bedene aktarılmıştır. Yaklaşık 100 Trilyon civarında oluduğu düşünülen tüm vücut hücrelerinde bu yaşam tuzlarının bilgisi vardır. VE her 7 yılda bir baştan ayağı yenilenen insan bedeni, bu bilgiyi her hücresiyle paylaşır. Yeni hücrelerimiz olmasına rağmen biz hala aynı kişiyizdir. Aynıyızdır. Çünkü varlığımızın temelinde yatan model olduğu gibi kalır. Biyokimya Bedenimizde Nasıl Çalışıyor? biyokimya, bir doğa bilimi ve anayasası olarak, organik yaşamın temelllerini ve hayatın kimyasını araştırır. Fizyolojik-kimyasal dengeler, Proteinler, Nükleik Asitler, Aminoasitler ve peptitlerin karakterizasyonu, Hücre ve dokulardaki tüm metabolik fonksiyonlar, Memran potansiyeli ve proteinleri, Protein ve enzimlerin üretimi, Glandular ve Hormonal Sistemin regülasyonu, PH ve Tampon Sistemleri, Bütün oksidasyon-Reduksiyon basamakları, Enerji metabolizması ve Eliminasyon ve detoks ve Tüm Biochemic korelasyonlar, biyokimyanın alanıdır ve sonuçta sağlıklı mı yoksa hasta mı olacağımıza karar veren biyokimyamızdır. İnsan hücresiyle buluşan en değerli mineral madde terapisi olan Schuessler Hücre Tuzları Tedavisi, Trimatrix bir tedavi yöntemi olup, Madde boyutunda Biyokimyasal, Enerji boyutunda Biyofiziksel, Enformasyon boyutunda ise Biyosibernetik, süreçlerden oluşur. İnsanların doğal optimal sağlığı korumak 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 142 için en çok tercih ettikleri bu terapi’ nin bu kadar yaygın kullanılmasının sebebi; Basit bir uygulama ve şaşırtıcı sonuçlara sahip olması ile açıklanabilir. Biyokimyasal Doku Tuzlarının Hazırlanışı Homepatik prosedürlere uygun olarak, D6 ve D12 potenslerinde inceltilerek hazırlanan iyonize yapıdaki (Conductivit) Schuessler Tuzları, ( + ) Pozitif yüklü katyonlar ve ( - ) Negatif yüklü anyonlar şeklinde bulunur. Katyonlar, genellikle Metal İyonları Anyonlarda, asit köklü iyonlardır. NaCl --------- Na+ Cl- Homeopatik İlâç hazırlama tekniklerini uzun yıllar test etmiş bir hekim olarak Schuessler bu formda hazırlanmış doku tuzlarının bedenin yaşam gücünü harekete geçirdiğini ve hasta hücrelerin yaydığı frekansın ilgili doku tuzu tarfından algılandığını bulmuştur. Biyokimyasal Tuzların Alımı Homeopatik Tedavilerde olduğu gibi, Schuessler Terapisi’ nde de ağız mukozası önemli bir etki alanı oluşturur. Ve bu bakımdan temiz olmak zorundadır. Etkinin kısa sürede hissedilmesi Prof. Pischinger’ in keşfi ile açıklanabilir. Bütün homeopatik tedavilerde olduğu gibi Schuessler Hücre Terapisi’nde de nikotin, alkol, kafein gibi güçlü stimülanlar ve keskin baharatlar Biyokimyanın iyileştirici gücünü azaltacaktır. İyileşm, 3’ lü Hering Kuralı gereği yukardan aşağıya, içerden dışarıya ve en son çıkan hastalık en önce iyileşerek gerçekleşir. Akut ve kronik olgulara göre, bireye özel pozoloji oluşturulur. Akut durumlarda her 5 dakikaya bir 4-10 tablet, kronik vakalarda ise günde 3 veya 4 kez 10 tablet reçete edilebilir. Bu dozajlar hastanın durumuna bağlı olarak aşılabilir. İşte Schuessler Terapisi’ ni homeopatik tedaviden farklı kılan nokta da budur. İnfoceutical özellikteki yaşam tuzları ile bedenin sahip olduğu yaşam gücü uyarılır. Hem de eksilen doku tuzlarının takviyesi yapılarak bedendeki temel regülasyon sağlanmış olur. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 143 12 FONKSİYONEL İLAÇ Nr1- Kalkera Florika (Kalsiyum Fluoratum) Nr2- Kalkera Fosforica (Kalsiyum Fosfat) Nr3- Ferrum Fosforicum (Demir Fosfat) Nr4- Potasyum Muriaticum (Potasyum Chloratum) Nr5- Potasyum Fosforicum (Potasyum Fosfat) Nr6- Potasyum Sülfürikum (Potasyum Sülfat) Nr7- Magnezyum Fosforikum (Magnezyum Fosfat) Nr8- Natrium Muriaticum (Sodyum Chloratum) Nr9- Natrium Fosforicum (Sodyum Fosfat) Nr10- Natrium Sülfüricum (Sodyum Sülfat) Nr11- Silicea (Kuvars) Nr12- Kalsiyum Sülfüricum (Kalsiyum Sülfat) 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 144 Nr.1 Kalkera Florika; Kemikler, dişler, epidermis ve elâstik liflerdeki tüm morbit oluşumlar bu ilâcın etki alanı içindedir. Nr.2 Kalkera Fosforika; Vücut biyokimyasının en önemli doku tuzudur. Protein sentezi için temel madde olan bu tuz, hücre büyümesini teşvik ederek, yeni dokuların temel fonksiyonlarını oluşturarak, güçsüz ve büyümekte olan dokuları güçlendirerek özel bir etki oluşturur. Nr.3 Ferrum Fosfat; Hemoglobinin temel bileşeni olarak, enerji ve oksijen gerektiren tüm metabolik fonksiyonların temel tuzudur. Enflamasyonların ilk evresinde kullanılır. (Akut Evre) Nr. 4 Potasyum Muriaticum; Tüm hormonal ve glandular sistemlerin tem tuzudur. Potasyum kloratumun hücre içindeki konsantrasyonu, Mitokondriyal düzeyde yaşamsal öneme sahiptir. Ve özellikle hücre apoptozunda başlatıcı sinyali veren yer olduğu düşünülmektedir. Enflamasyonların ikinci evresinde kullanılmaktadır. (Sub akut evre) Nr.5 Potasyum Fosfat; Beyin ve sinir sisteminin temel yapısal tuzudur. Beyin ve sinir hücrelerinin oluşumu ve beslenmesi için lesitine, lesitin üretimi için de bu tuza ihtiyaç duyarız. Nr.6 Potasyum Sülfat; Kandaki oksijenin hücre içine transferinden sorumludur. İçsel oksijenasyon için bu doku tuzuna ihtiyaç duyarız. Büyük bir metabolizma tuzu olarak enflamasyonların 3. evresinde kullanılır Hücresel metabolizmayı harekete geçirir. (Dejeneratif evre) Nr.7 Magnezyum Fosfat; Bütün sinir sisteminin kumandası için gerekli olan bu tuz, vejetatif sinir sistemini ve merkezi sinir sistemini yatıştırarak regüle eder. Bedende ki bütün organ sistemlerinin en fazla harcadığı doku tuzudur. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 145 Nr.8 Sodyum Chloratum; Suyu eşit ölçüde bedene dağıtmakla görevli olan bu doku tuzu, hücrelerin ihtiyacı olan su miktarını belirleyerek hücre içindeki sıvıyı rejenere eder. Nr. 9 Sodyum Fosfat; Yağ ve karbonhidrat metabolizmasının ihtiyaç duyduğu bu tuzu, asitbaz dengesinin oluşturulmasında, latent asidos ve metabolik asidozun tedavisinde kullanıyoruz. Nr.10 Sodyum Sülfat (Glauber Tuzu); Bu tuz sodyum Chloratum gibi dokuların osmotik dengesini düzenler. Sodyum Chloratum, hücrelerin alması gereken su miktarına yardımcı olarken, Sodyum Sülfat eleme mekanizması sonucunda dokularda biriken fazla suyun atılmasından sorumludur. Nr.11 Silicea; Bağ doku hücrelerini oluşturan temel doku tuzudur. Sinirsel ileti ve impulsların aktarımında rol oynayan bu tuz, diğer maddelerle birlikte asimilasyona yardımcı olur ve kronik iltihabik durumlarda ve bağ dokunun akıcılığının sağlanmasında etkin bir role sahiptir. Nr.12 Kalcium Sülfat; Bir çıkış noktası bulunan bütün iltihabik proseslerde kullandığımız bu mineral tuz, boşaltımı ve detoksu destekleyici etki gösterir. Görüldüğü üzere, Akut, kronik ve lokal kullanımları olan Schuessler Tuzları, proaktif, öngörülü, kişiselleştirilmiş tıp uygulamaları yapan sağlık profesyonellerine başarılı bir tedavinin yollarını işaret eder. SCHUESSLER TUZLARININ SİZLEREDE FARKLI BİR PERSPEKTİF KAZANDIRMASI DİLEĞİYLE ..... TEŞEKKÜRLER 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 146 KORE TIBBI VE EĞİTİMİ, AMERİKA’DAKİ ALTERNATİF TIP VE EĞİTİMİ Dr.İhsan Eun Sang Jeon Alternatif Tıp Uzmanı, Medipol Mega Hastanesi, İSTANBUL Kore Tıbbı ve Eğitimi Doğu Tıbbı, ya da Geleneksel Doğu Tıbbı, doğu felsefesinden temellenip, ondan gelişmiş bir bilim dalıdır. Doğu Tıbbı, 5.000 yıl önce Çin’de başlamıştır ve Çin, Kore, Japonya başta olmak üzere, 3 ülkede sistemik bir şekilde gelişmiştir. Kore Tıbbı (Geleneksel Kore Tıbbı), 2.000 yıl önce Çin’den Kore’ye geçmiş olan bir sistemli holistik tıptır ve doğa ile birlikte doğal bir şekilde insanların yaşam kalitesini yükselten ve yaşam tarzını değiştiren bir tıp bilimidir. Son yüzyılda batı tıbbının biyoloji ve patolojisini kapsayarak geleneksel ve modern bilgileri birleştirerek daha da gelişmektedir. Dolaysıyla, Kore Tıbbı’nda makaleler ve deneylerle kanıta dayalı tıp veri tabanı uygulanmaktadır. Bunun üzerinde, Kore’de 2 tıp sistemi mevcuttur. Kore Tıbbı (Sonra KT) ve Batı Tıbbı sistemidir. Eğitim ve sertifikasında da iki tip sistemi olmaktadır. KT ve Batı Tıbbı 2 tip doktoru olmak üzere ikisi 6 senelik tıp eğitimi verilmektedir. Batı Tıp Fakültesi 35, KT (integratif tıp) fakültesi 12’dir. KT Eğitim Sistemi • 6 yıllık üniversitesi eğitimi - 2 yıl ön-tıp ve 4 yıl tıp fakültesi eğitimlerinin toplamı - KT ön-tıp eğitimi içeriği o Biyotıp %40 Biyoloji, Kimya, Biyokimya, Embriyoloji, vb. o KT %40 KT fizyolojisi, temel KT bitkisel farmakoloji, vb. o Başka %20 Tıbbi istatistikler, terminoloji vb. - KT eğitimi içeriği o Biyotıp %50 Anatomy, mikrobiyoloji,physioloji, patholoji, teşhis, radiyoloji, farmakoloji vb. o KT % 40 KT fizyoloji, patoloji, teşhis, gelişmiş teorileri vb. Derinlemesine 16 KT bölümlerin çalışmaları. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 147 Akupunktur, bitkisel ilaç gibi KT Tedavi yöntemleri vb. o Diğer %10 Tarih, Sağlık kanunları, sağlık hizmetlerinin etik değerleri ve benzeri konular. • Lisans seviyesindeki Kore tıp eğitimi, modern biyomedikal eğitimi yanında geleneksel KT eğitimi de içermektedir. Mezunları genel hekim bilgisine ve KT bilgisine sahiptir. • Yüksek lisans eğitimi (lisans, doktora) mevcuttur. KT Doktoru Lisans ve KT Sigortası KT doktorlar, üniversitesi mezun olduktan sonra 4 yıl asistan olarak hastanede çalıştıktan sonra uzman doktor olmaktadır. KT8 uzmanlık dalı mevcuttur; Akupunktur ve yakı, İç hastalıkları, Rehabilitasyon tıp, Pediatri, Obstetrik ve jinekoloji, Psikiyatri, KBB ve dermatoloji, Sasang yapısal tıpdalıdır. KT Doktoru lisans, Kore devlet tarafından verilir ve uzman belgesi de verilir. Kore tıp yasaları, Batı Tıp doktorları, Diş hekimleri ve KT doktorlarına görev ve haklarını aynı seviyede veriyor.2016 yılında Kore’de 20,000 Kore Tıp doktoru ve 3,000 lisanslı Kore Tıp Uzmanı mevcuttur. Kore halk sağlık sigortası, çoğu KT tedaviler kapsıyor; Akupunktur, yakı, kupa tedavileri ve bazı bitkisel ilaç. Kore Tıbbının tedavi yöntemlerinde akupunktur (vücut akupunkturu, elektro akupunktur, kulak akupunkturu, maesun akupunkturu, farmakopunktur), apiterapi, moksa, bitkisel, hayvansal, mineral droglar, kupa tedavi, kayropraktik vs yer almaktadır. KT Uygulaması Kore yetişkin nüfusun %77,5’den fazlası, KT tedavisini görmüştür (2012) Halk sağlığı merkezine başvuran hastaların % 87,2’si, modern medikal tedaviye göre KT tedavisinden daha çok memnun olduklarını bildirdi. (2007) Kore Tıbbı ve batı tıbbı birlikte uygulanması ile tedavi edilen SVO (cerebro vascular accident) hastalarda, tek başına biyomedikal tedavi ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde daha hızlı iyileşme ve daha çok tedavi memnuniyetini gösterdi.(2011) Kore Tıbbının Tedavi Yöntemleri • Akupunktur; Vücut akupunkturu, Elektro-akupunktur, Kulak akupunkturu, Mesun akupunkturu, Farmakopunktur. • Apiterapi • Moksa (Pelin otulu ısı tedavisi) • Bitkisel, hayvansal, mineral droglar 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 148 • Kupa tedavi (Hacamat) • Kayropraktik vb. Amerika'daki Alternatif Tıp ve Eğitimi Amerika'da Geleneksel ve Alternatif Tıp sertifikası verme yetkisi, her eyalet için ayrı ayrıdır ve CA sertifikası ve NCCA sertifikası mevcuttur. İki çeşit sertifikanın sınavları ayrıdır ve uygulama yetkileri de farklıdır.2016 yılında, CA sertifika sahipleri 10 binden fazla, NCCA sertifika sahipleri 20 binden fazla olmaktadır. ABD’de 64 akupunktur üniversitesi bulunmaktadır. Öğrenciler, toplam 4 yıl (8 yarıyıl) eğitimi görmektedir. En az 1,548 saat terorik ve 800 saat pratik eğitim verilmektedir. Obama care ve özel sağlık sigortalar alternatif tıp tedavisini karşılır. Kaynaklar • Kaptchuk T. The web that has no weaver. N.Y: Congdon &Weed;1983 • Kim WH. Doğu tıbbi ana teorisi 1. Baskı.Seul:Sungbosa;1990 • Kim WH. Doğu tıbbin oluşu ve sistemi 2.baskı. Daegu:Jungmun Press;1991 • Kim W ve Choi D. The study of diagnosis among organs.5.baskı.Seul: Sungbosa;1993 • Park YL. Korean Medicine. International Forum for Korean Medicine 2014;23-35 • Park WS. International Cooperation Project between Korean Medicine, CAM and IM. International Forum for Korean Medicine 2014;39-46 • http://www.acupuncture.ca.gov/ • http://www.nccaom.org/ 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 149 KORE VE TÜRKİYE’DE TIBBİ BİTKİLERİN KULLANIMI Dr. Su Hye Lim, Kore Tıp Doktoru Kore tıbbın özelliği, kişiye özel tıp olduğu için Kore tıp kliniklerinde bitkilerin bireysel kombinasyonu olarak reçete yazılır. Eczanelerde ise standardize preparatlar bulunmaktadır. Kore’de kullanılan bitkisel ilaçların tipi, başta bireysel dekoksiyon olmak üzere granül, toz ve hap tipi ekstre preparatları, krem, pomad, pastil gibi çeşitli preparatlar mevcuttur. Bitkisel reçete oluşumunda remediumcardinale, adjuvans, dengeleyici, yönlendirici olarak 4 grup droglar önemli yer almaktadır. Bitkisel kombinasyonlar çeşitli hastalıklar için kullanılmaktadır. Sterilize bitki ekstrelerin enjeksiyonu ile tedavi yapılan farmakopunktur yöntemi bitkisel ilaçların değişik kullanımıdır. Türkiye’de tıbbi bitkilerin kullanımı standardize preparatlar halinde ezcanelerde mevcuttur. Aktarlarda bulunan bitki karışımları kalite, etkinlik, güvenlik 3 emel unsur sağlaması gerekmektedir. Key words: Kore tıbbı, Tıbbi bitkisel ilaçlar, Türkiye tıbbi bitkileri, bitkisel reçete, kombinasyon Kore tıbbı, Kore tıbbın teorisine göre kişiye özel tasarım olan tedavi yöntemi uygulanmaktadır. Kore tıbbın çeşitli tedavi yöntemlerinden biri olan tıbbi bitkisel ilaçlar Kore tıp klinikleri ve hastanelerinde bireysel dekoksiyon ve ekstreler halinde verilir. Eczanelerde ise standardize preparatlar yer almaktadır. Kore’de tıbbi bitkilerin kullanım tipi kombinasyondur. Hastalar Kore tıp klınığı ya da Kore tıp hastanelerde, Kore tıp doktorlar hastaları muayene ettikten sonra kişiye özel kombinasyon oluşturur ya da hazır olan ekstre ilaçlarını verir[1]. Bitkisel ilaçların tipi, başta bireysel dekoksiyon olmak üzere granül, toz ve hap tipi ekstre preparatları, krem, pomad, pastil gibi çeşitli preparatlar mevcuttur[2]. Birinci olarakbireysel dekoksiyon oluşumdaKore tıp doktorları tarafından yazılan reçeteye göre droglar ayrılır. Ayrılan droglar dekoksiyon cihazında kaynatıldıktan sonra paket olarak hazırlanır. Bu şekilde taze ve bireysel dekoksiyon olarak hastalara verilir. Bu dekoksiyon ilaçlar halk sağlık sigortası kapsamında olmadığı için maliyeti yüksektir. Bitkisel ilaçlar farmakolojik etkilere göre terapötik, profilaktik, tonik olarak ayrılır[3]. Kore tıp kliliniği içerisinde muayene hane ile birlikte drog dolaplar ve dekoksiyon ünitesi bulunur. Kore tıp doktorları hastaların tehşisiden bitkisel ilaçlara kadar sorumludur[4]. İkinci olarak granül, toz ve hap tipi ekstre preparatlarıdroglardan elde edilen ekstre ilacıdır. Bunlar halk sağlık sigortası kapsamının içinde olduğu için maliyeti düşüktür. Bel ağrısı, diz ağrısı, hazımsızlık, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 150 soğuk algınlığı, halsizlik, adet sancısı, menopoz vs.gibi hastalıklar için kullanılan hazır ekstre preparatları mevcuttur. Bunlar da tek drog preparatı değil, kombinasyon preparat türleridir. Üçüncü olarak krem, pomad, pastil gibi çeşitli preparatlardır. Onlar arasında dermatoloji ürünleri, soğuk algınlığı pastili, jinekoloji ürünleri, güç verici ilaçları vb yer almaktadır. Sadece Kore tıp dermatoloji kliniklerinde alınan özel bitkisel kozmetik ürünleri egzema, akne, atopi, kırışıklık, saç dökülmesi ve anti-aging için etkilidir. Bunun dışında normal bitkisel kozmetik ürünleri piyasada yaygındır[8,9]. Bitkisel reçete oluşumunda remedium cardinale, adjuvans, dengeleyici, yönlendirici olarak 4 grup droglar önemli yer almaktadır. Bitkisel kombinasyonlar çeşitli hastalıklar için kullanılır. Reçete oluşumunda tedavi için ana droglara Remedium Cardinale (君), etkiyi destekleyen droglara adjuvans (臣), yan etkisi azaltan droglar ve tedavinin dengesi için ana etkiye karşı karaktere sahip olan droglara dengeleyici (佐), hedef organa yönlendiren droglar ve tamamlayıcı droglara yönlendirici (使) denir[3,8]. Örneğin, halsizlik için kullanılan Bo Jung ik gi tang(補中益氣湯) kombinasyonunda Astragalus membranaceus(Remedium Cardinale), Panax ginseng , Atractylodes japonica, Glycyrrhiza uralensis (Adjuvans), Angelica gigas, Citrus unshiu (Dengeleyici), Cimicifuga heracleifolia, Bupleurum falcatum (Yönlendirici) olarak rol oynamaktadır[4,11]. Kore tıbbında bir kombinasyon oluşumu 2-3 drogtan 30-40 droga kadar geniş drog spectrumu kullanılır. Boğaz ağrısı ve bronşit için kullanılan Gam Gil Tang (甘桔湯), Glycyrrhiza uralensis ve Platycodon gradiflorum 2 drog ile bir kombinasyon oluşur[5]. Bitkisel jinekoloji ilacı Jagungdan, rahim kisti tedavi edici olarak Kore’de patent almıştır. 2004 yılında yapılan çalışmada kısırlık olarak teşhis edilen 131 hastalar Jagungdan tedavisi aldıktan sonra 37 hasta hamile kaldığı rapor edilmiştir (başarı oranı % 28). Jagungdan 38 çesit bitkisel drog ile elde edilen ovül tipi ilaçtır. Uterus serviksi bölgesine direk etki gösterildiği için rahim kisti ve kısırlığa karşı belirgin bir etki olduğu saptanmıştır [12]. Kore’de tıbbi bitki tedavisiye dayanan özel klinikleri bulunmaktadır: büyüme gelişme geriliği kliniği, obezite kliniği, saç dökülmesi kliniği, stres kliniği, kısırlık kliniği, bel ve boyun fıtığı kliniği, detoks kliniği, güzelik kliniği vb. Bu özel klinikler genelde 1 ay ile 3 aylık programı oluşur. Bitkisel ilaçların değişik kullanımı olan farmakopunktur, terapötik sonuçlar üretmek için vücuttaki belirli noktalara sterilize bitkisel ilaç enjeksiyonlarının enjekte edilmesidir.Etkileri belirlenmektedir.Apiterapi(arı enjeksiyon zehiri noktaları ve tedavisi), enjekte malzemelere farmakopunkturun göre bir parçasıdır.Farmakopunkturda kullanılan bitkiler 1-3 drog ya da kombinasyon ekstresi 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 151 halindedir. Angelica gigas’tan elden edilen decursin farmakopunkturu kas ağrısı, adet sancısı, kısırlık için kullanılır. Prunella vulgaristiroit tedavisi için, Carthamus tictorius kronik kabızlık, eklem ağrısı, kronik baş ağrısı için ve Panax ginseng akciğer kanseri için kullanılmaktadır[10,13]. Günümüzde Türkiye'de fitoterapi sertifikalı eğitim programı ile ruhsatlı bitkisel ürünler reçeteye girmeye başlamıştır. Türkiye’de tıbbi bitkilerin kullanımı standardize preparatlar halinde ezcanelerde mevcuttur[6,7]. Aktarlarda bulunan bitki karışımları kalite, etkinlik, güvenlik 3 emel unsur sağlaması gerekmektedir. Yapılan bir çalışmada eczanelerinde bitkisel ilaçlarda yer alan bitkiler ve preparatlara katılım sayıları 44 tane olarak yer almıştır [14]. Daha iyi terapötik sonuçlar ortaya çıkarmak için kalite, etkinlik, güvenliği kazanan bitki kombinasyonların ilerlemesi gerekir. Kaynaklar 1. Han JM, Yang WM. A Review on Korean Medicine and Personalized Medicine: Syndrome-based Personalized Medicine on the Basis of Syndrome Differentiation and TreatmentJ Korean Med. 2014;35(3):40-48 http://dx.doi.org/10.13048/jkm.14029 pISSN 1010-0695 • eISSN 2288-3339 2. Ahn D et al. The encyclopedia of Eastern herbal medicine, Jungdam Press,Seoul; 1997 3. Kang BS. Eastern Herbal Medicine. Seoul: Younglimsa; 2004 4. Kim HC. Pharmacology of Herbal Medicine. Seul: Gipmundang; 2008 5. Shin CY, Lee WJ, Choi EY et al. Platycodin D and D3 increase airway mucin release in vivo and in vitro in rats and hamsters. Planta Med 2002; 68: 221-225 6. Baytop T. Türkiye’de Bitkilerle Tedavi. 2. baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitap Evleri; 1999. 7. Çubukçu B et al., Fitoterapi yardımcı ders kıtabı,İ.Ü.basım ve yayınevi Müdürlüğü,2002 8. Kim IR. Korean Herb Medicine Seoul: Younglimsa;2009 9. Kim I et al. Total herbal medicine. 2. Baskı, Seul:Hakçangsa,;2009 10. Park YC, Lim JD, Kim JB, Lee SD. Review of Red Ginseng in terms of Mechanisms for Pharmacodynamics and ToxicityJ Korean Oriental Med 2012;33(3):200-230 11. Kim JW, editor. Pharmacognosy. Seoul:Dongmyungsa;2006. 12. RyuGH, Kim GC, Lee YT. Study on the Effects of Composition Consisting of GGT and JGD in the Treating and Preventing for Myoma of the Uterus Korean J. Physiology & Pathology 2003;17(4):923-929. 13. Cho HC, Lee SG, Kwon KR. An Experimental Study on Apoptosis of Cultivated Wild Ginseng Distilled Herbal Acupuncture by Concentration Level 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Journal of Sayfa 152 Pharmacopuncture 2004;7(2):5-17. 14. Selçuk S, Eyisan S.Türkiye’deki eczanelerde bulunan bitkisel ilaçlar Marmara Pharmaceutical Journal 2012;16:164-180. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 153 BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNDE E-ÖĞRENMEDE TAMAMLAYICI TERAPİLER MODÜLÜ Dr. Gamze TESKERECİ ANTALYA Uzaktan Eğitim İlk olarak mektupla öğretimle başlayan uzaktan eğitimin tarihçesi, 200 yıldan fazla bir geçmişe sahiptir. 1970’li yıllarda yaşanan teknoloji ve otomasyondaki gelişime paralel olarak uzaktan eğitimde önce radyo, daha sonra televizyon kullanılmaya başlanmıştır. 1990’lı yıllardan itibaren de bilişim teknolojisi alanında yaşanan hızlı gelişmelerle birlikte çoklu ortam ve internet teknolojileri, değişen ve gelişen bilgiyi yayma konusunda önemli bir araç haline gelmiş, güncel bilgileri izleme, sosyal paylaşım, profesyonel iletişim, alışveriş, bankacılık işlemleri ve eğitim gibi çok farklı amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde artık internet, uzaktan eğitimde, öğretmek ve öğrenmek için kullanılan, zaman ve mekan bariyerlerini ortadan kaldıran, “her zaman, her yerde” eğitim anlayışını oluşturan önemli bir bileşendir (Uslu, 2011; Balaban, 2012; Kırık, 2014). Fırsat eşitsizliğine çözüm getiren, isteyen herkese yaşam boyu eğitim sağlayan ve eğitim teknolojilerinden yararlanmaya ve daha çok kendi kendine öğrenmeye dayalı olan uzaktan eğitim, zaman ve mekandan bağımsız olarak ve bilişim teknolojileri kullanılarak yapılan ekonomik ve etkileşimli bir eğitim şeklidir (Bahar, 2015). Uzaktan eğitimin kullandığı teknolojilere bilgisayar, internet, cep telefonu, kablosuz teknolojilerin katılmasıyla, uzaktan eğitim kavramı çok geniş bir alanı kapsamaya başlamıştır (Çukadar ve Çelik, 2013). Hemşirelikte Uzaktan Eğitim Hızla değişen, gelişen ve giderek karmaşık bir hal alan sağlık bakım hizmetleri, hemşirelerin bu değişikliklerden güncellemesini, haberdar uygulamalarına olmasını, kuramsal yansıtmasını, bilgi bilgi ve uygulama teknolojilerinden becerilerini daha fazla yararlanmasını ve yaşam boyu eğitimi benimsemesini zorunlu kılmaktadır (Şenyuva, 2013). Hemşireler uzaktan eğitimle istedikleri zamanda istedikleri yerden bilgiye ulaşarak, yaşam boyu bireysel ve profesyonel niteliklerini/rollerini geliştirebilir ve eğitim faaliyetlerini sürdürebilirler. Hemşireler çalışma saatleri/vardiyalı çalışma nedeniyle örgün eğitim programına devam edemedikleri, kendi öğrenme biçimine, öğrenme hızına uygun çalışma ortamı sağladığı ve aile hayatını sürdürmede kolaylık sağladığı için uzaktan eğitimi tercih etmektedirler (Şenyuva, 2011; Şenyuva, 2013). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 154 Türkiye’de ilk kez uzaktan hemşirelik eğitimi 1990-1991 yılında Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Hemşirelik Önlisans Programı ile başlamıştır. Bu programı 2009–2010 öğretim yılında açılan ve web tabanlı olarak yürütülen önlisans mezunu hemşirelere lisans diploması kazandırmak amacıyla düzenlenen “Hemşirelikte Lisans Tamamlama Programı” izlemiştir. Dokuz Eylül Üniversitesi İş Sağlığı Hemşireliği Yüksek Lisans Programını, İnönü Üniversitesi Cerrahi Hastalıklar Hemşireliği ve Halk Sağlığı Hemşireliği tezsiz yüksek lisans eğitimini, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği, Halk Sağlığı Hemşireliği, Hemşirelik Esasları ve Psikiyatri Hemşireliği alanlarında uzaktan yüksek lisans eğitimleri vermektedir. Ayrıca Ondokuz Mayıs Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi bünyesinde Evde Bakım Hemşireliği Yüksek Lisans Programı yürütülmektedir. Ancak ülkemizde hemşirelik eğitiminde uzaktan eğitime ilişkin çalışmalar genel olarak değerlendirildiğinde; yalnızca ön lisans, lisans tamamlama ve yüksek lisans boyutunda olduğu, önlisans, lisans tamamlama programlarının süreklilik arz etmediği, mezuniyet sonrası sertifika programlarına yönelik uzaktan eğitim programlarının ise henüz olmadığı dikkat çekmektedir (Ergöl, 2011; Bahar, 2011; Şenyuva, 2013; Boz, 2015; Öztürk 2015). Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT): E-Öğrenme BİT bilgiyi iletmek, depolamak, yaratmak, paylaşmak için kullanılan radyo, televizyon, video, DVD, telefon, uydu sistemleri, bilgisayar ve ağ donanımı ve yazılımı, ayrıca, bu teknolojiler tarafından sağlanan video konferans ve e-posta gibi hizmetlerini kapsamaktadır (Haznedar, 2012). BİT’nin eğitim faaliyetlerinde ortaya çıkarmış olduğu en önemli etkilerden biri, bilgisayar ağları ve internet üzerinden yürütülen yeni bir öğrenme yolu olan e-öğrenmedir. Eöğrenmenin kelime anlamı elektronik öğrenme olup bazı kaynaklarda teknoloji tabanlı öğrenme olarak yer almaktadır. BİT yardımı ve internet gibi yerel ve geniş alan ağları aracılığı ile, zaman ve mekandan bağımsız olarak bilgiye erişim ve çoklu ortam uygulamaları ile etkileşim sağlanarak, öğretim etkinliklerinin elektronik öğrenme ortamlarında yürütülmesi “e-öğrenme” olarak tanımlanmaktadır (Aslan, 2006; Haznedar, 2012; Çoban, 2013). E-öğrenme dört türde gerçekleşmektedir. Bunlar (Çoban, 2013). • Kişilerin bilgisayar başında kendi kendilerine eğitim almalarıdır. • Eş zamanlı iletişim: Eş zamanlı olarak bir grup öğrenci ve ders öğretmenin canlı olarak bilgisayar ortamında bir sınıfta buluşmasıdır. Her iki yönlü iletişim ve etkileşim söz konusudur. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 155 • Eş zamanlı olmayan iletişim: Öğrencinin istediği zaman sisteme girmesiyle başlar. Öğretici ve öğrenci arasında iletişim, e-posta yoluyla sağlanabilir. • Karma e-öğrenme: Sınıf içi öğretimin ve internet aracılığıyla uzaktan eğitimin bir arada kullanılmasıdır. E-Öğrenmenin Güçlü ve Sınırlı Yönleri E-öğrenmenin pek çok güçlü yönü bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir (Aslan, 2006; Çoban, 2013; Kırık, 2014; Öztürk, 2015): • Eğitim imkanı olan her bireye aynı imkanı sunduğundan fırsat eşitsizliğini en aza indirir. • İnternet üzerinden öğrenme fiziksel sınıf ihtiyacını ortadan kaldırır. • Uluslar arası eğitim faaliyetleri gerçekleştirilebilir. • İçeriğe kolayca ulaşılabilir, herhangi fiziksel materyalin dağıtılmasına gerek kalmaz. • Öğrenen istediği ortamda stressiz bir şekilde öğrenme faaliyetinde bulunabilir. • Öğrenen e-öğrenme için kendine en uygun zamanı belirler. • E-öğrenme daha hızlı ve etkin öğrenmeyi sağlamaktadır. Hatırlama oranı kitap okumada %20, çoklu etkileşimli öğrenmede %40’tır. • Öğrenenler kendi ihtiyaçlarına göre öğrenme materyallerini özelleştirebilir, öğrenen istediği konuyu atlayabilir. • Çok sayıda bireye aynı anda ulaşılmasına olanak tanır. • Öğrenci başarısı aynı koşullarda eşit bir şekilde değerlendirilebilir. • Öğretici sorular sorabilir, öğrencilerin sorularını yanıtlayabilir. • Maliyet avantajı getirmektedir. E-öğrenmenin bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir (Aslan, 2006; Çoban, 2013; Kırık, 2014; Öztürk, 2015): • E-öğrenme materyallerinin geliştirilmesi yüksek maliyetlere yol açabilir. • İletişim yüz yüze olmadığından iletişim ve sosyalleşme sorunları ortaya çıkabilir. • Yardımsız ve kendi kendine öğrenme alışkanlığı olmayan öğrencilerin ders başarısı düşük olabilir. • Beceri ve tutum kazandırmayı amaçlayan öğrenme faaliyetlerinin sanal sınıflarda simülasyonunun yapılması oldukça güçtür. • Bilgisayar donanımlarının yönetimi ve online öğrenme yazılımının kullanımı başlangıç seviyesinde bilgisayar bilen öğrenciler için karmaşık olabilir. • E-öğrenme daha fazla sorumluluk ve öz disiplin gerektirmektedir. Motivasyonu düşük öğrenciler için e-öğrenme uygulamalarında başarı oldukça düşüktür. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 156 • İnternet kaynaklı teknik sorunlar nedeniyle öğrenci öğrenen arasında bağlantı problemi yaşanabilir. Hemşirelikte Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kullanımına Bir Örnek: BestCARE Projesi E-Öğrenme Modülü “Tamamlayıcı Terapilerle Avrupa Birliği Standartlarında Hemşirelik Bakımının Geliştirilmesi(Ref. 2014-1-TR01-KA202-013246)” (BestCARE) projesi hemşirelerin liderlik ettiği, Erasmus+ Programı 2014 yılı Ana Eylem 2 Stratejik Ortaklıklar Mesleki Eğitim Projesi kapsamında yürütülen iki yıllık bir projedir. BestCARE, Ekim 2014-Ekim 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. BestCARE projesi Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi koordinatörlüğünde, yerel ve ulusal altı ortakla yürütülmüştür. Projenin yerel ortakları; Antalya Valiliği Avrupa Birliği Proje Koordinasyon Merkezi (CEUPA), Antalya Kamu Hastaneleri Birliği, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği’dir. Projenin uluslararası ortakları; Centro Studi Delle Professioni Sanitarie-CESPI (İtalya), Athena School of Natural Therapies (İngiltere) ve Euro-cert Akademi (Almanya)’dır. BestCARE projesiyle, onkoloji ve kadın doğum alanında çalışan hemşirelerin tamamlayıcı terapilerden reiki, refleksoloji, aromaterapi, masaj terapi, gevşeme egzersizleri ile ilgili profesyonel bilgi ve beceriye sahip olması ve BİT kullanılarak tamamlayıcı terapiler konusunda sağlık bakım profesyonellerinin donanımlarının arttırılması amaçlanmıştır. Projenin 14 iş paketi bulunmaktadır. Bunlardan birisi de tamamlayıcı terapilere ilişkin BİT temelli e-öğrenme modülünün hazırlanmasıdır. BestCARE projesinin en önemli çıktılarından biri olan e-öğrenme modülüyle tamamlayıcı terapiler konusunda hemşirelerin ve öğretim elemanlarının bilgi ve becerisinin arttırılması ve eğitimin sürekliliğini sağlanması hedeflenmiştir. E-öğrenme modülünün hazırlanmasında sorumlu kurum Alman ortağımız Euro-cert Academy’di. Euro-cert Academy, Avrupa Birliği projelerinde, eğitim metodolojilerinin geliştirilmesinde ve e-öğrenme modülünün hazırlanmasında deneyime sahip bir kurumdur. E-öğrenme modülünün içeriği koordinatör kurum tarafından geliştirildikten sonra, Euro-cert Academy ile yapılan iki günlük bir workshopta e-öğrenme modülünün içeriği genişletilmiştir. E-öğrenme modülünün içeriğinin oluşturulmasında projenin iş paketleri doğrultusunda, koordinator kurum tarafından geliştirilmiş ve basılmış olan “Hemşirelik Bakımında Tamamlayıcı Terapiler” kitabından yararlanılmıştır. E-öğrenme modülünde, tamamlayıcı terapilerle ilgili Athena School of Natural Therapies ve Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği’nin gönderdiği telif hakkı alınmış görseller kullanılmıştır. E-öğrenme modülü Türkçe, İngilizce ve İtalyanca hazırlanmıştır. E-öğrenme modülünün İtalyanca 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 157 hazırlanmasında, İtalyan ortağımız CESPI’den destek alınmıştır. Öğrenmeyi desteklemek için projenin iş paketleri kapsamında koordinatör kurum tarafından hazırlanan masaj, aromaterapi ve refleksoloji videoları e-öğrenme modülüne yerleştirilmiştir. E-öğrenme modülü İtalya’daki ulusötesi proje toplantısında ortaklarla paylaşılmış, ortakların geri bildirimleri doğrultusunda son şekli verilmiştir. E-öğrenme modülüne http://bestcare-elearning.eu/ linkinden ulaşılabilmektedir. E-öğrenme modülü, BestCARE web sitesine yerleştirilmiştir. BİT temelli e-öğrenme modülü ve online iletişim gereçlerinin kullanılması ile hemşirelerin dijital yeterliliğini artıracağı ve hemşirelerin tamamlayıcı terapiler konusunda profesyonel gelişimine katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Kaynaklar 1. Aslan, Ö. (2006). Öğrenmenin yeni yolu:E-öğrenme. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 16(2):121-131. 2. Bahar, A. Temel hemşirelik becerisi eğitiminde bir yenilik: Web tabanlı eğitim. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi. 2015;18(4): 304-311. 3. Boz, B. (2015). Hemşirelik eğitiminde bilgisayar teknolojisinin kullanımı. Açıköğretim Uygulamaları ve Araştırmaları Dergisi.1(1): 103-118. 4. Çoban, Serhat (2013). Uzaktan ve teknoloji destekli eğitimin gelişimi. İstanbul: XVI. Türkiye’de İnternet Konferansı Bildiri Kitabı. 5. Çukadar, S., Çelik, S. (2003). İnternete dayalı uzaktan öğretim ve üniversite kütüphaneleri. Doğuş Üniversitesi Dergisi;4(1):31-42. 6. Ergöl, Ş. (2011). Türkiye’de yükseköğretimde hemşirelik eğitimi. Yükseköğretim ve Bilim Dergisi;1(3):152-5. 7. Haznedar Ö. (2012). Üniversite Öğrencilerinin Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Becerilerinin ve E-Öğrenmeye Yönelik Tutumlarının Farklı Değişkenler Açısından İncelenmesi.(Danışman: Baran, B.) Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Anabilim Dalı Bilgisayar Ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği Programı Yüksek Lisans Tezi, İzmir. 8. Kırık, A.M. Uzaktan eğitimin tarihsel gelişimi ve Türkiye’deki durumu. Marmara İletişim Dergisi. 21:73-94. 9. Öztürk, D. Uzaktan eğitime hemşirelik penceresinden bir bakış. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi. 18(3): 230-234. 10. Şenyuva, E. (2011). Trends towards distance educationof nursing education in Turkey. Turkish Online Journal of Distance Education. 12(4): 147-156. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 158 11. Şenyuva, E. (2013). Hemşirelerin uzaktan eğitime ilişkin görüşleri. Educational Technology Theory and Practice. 3(2):23-50. 12. Uslu, E. (2011). Hemşireler için Web Tabanlı İletişim Eğitimi Programının Hazırlanması Ve Kullanımının Değerlendirilmesi (Danışman: Buldukoğlu, K., Zayim, N.). Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliği, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 159 THE ROLE AND IMPORTANCE OF CIVIL SOCIETY ORGANISATIONS IN COMPLEMENTARY THERAPIES Kush KUMAR Chairman of Complementary Therapist Association Non-Governmental Organisations Regarding Complementary Therapies, ENGLAND CThA (Complementary Therapist Association) The CThA is a non – government Professional Association, which is one of the largest in the UK. We are a members based association based in the UK with some International Associate Members, who are trained by government recognised awarding organisations e.g. ITEC and VTCT etc. Our members come from several modalities i.e. Body Massage, Reflexology, Aromatherapy, SPA Therapies etc. What do we do? • Offer advice and support for; • Professional Recognition • Local group meetings • Some Exemption for Special Treatment Licence • Verification to the regulator register • Online Directory Access • Questions to the subject matter experts. • Group interaction (Facebook, Forums, Twitter) • How to run a successful business. • Taxation and legal matters • Counselling Service • Health and Safety advice and customer care. • Courses for Continual Professional Development Who do we work with? • Awarding Organisations i.e. ITEC, VTCT, City and Guilds etc • Governing bodies, skills based. • Local Councils. • Government recognised regulator (CNHC) • Employers for Industry knowledge • Other Professional Associations 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 160 • Insurance Companies Our Standards and Limitations • Quality and Standard Based • Follow Medical Guidelines • Entry Requirements • Code of Practice and Conduct • Verification Process • Assist the law in acceptable behaviour and treatments • Approval of CPD courses The CThA is not just for Complementary Therapist, Spa and Sport Students can join too. Sign up today and for more information visit www.ctha.com or email chairman@ctha.com 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 161 TÜRKİYE’DE TAMAMLAYICI TERAPİLERE İLİŞKİN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ROLÜ VE ÖNEMİ Öğr. Gör. Nihat Ayçeman Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği Başkanı, ANTALYA Dernek, kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarındandır. Dernekler birer (STK) Sivil Toplum Kuruluşlarıdır. Dernekçilik en kısa ve öz tanımıyla “Topluma karşılıksız hizmet etmek” demektir. Günümüzde sivil toplum örgütünün gerekliliği ve önemi her geçen gün artmaktadır. Bu tür örgütlü oluşumlar bize ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki ve bilimsel olarak güç katmaktadır. Dünyada ve ülkemizde değişen konjonktür bunu gerektirmektedir. Çevremize baktığımız zaman örgütlü yapıya sahip olan toplumların daha güçlü olduğunu ve devamlılığı olan yaptırım gücüne sahip olduklarını görüyoruz. Toplum bireylerden oluşur ve hiç kimse toplumdan uzak tek başına yaşayamaz. Bu yüzden toplumu oluşturan bireylerin toplumsal sorunlara kayıtsız kalmaması ve tabi ki derneklere katılması, destek vermesi ve faaliyetlerinden yararlanması gerekir. Dernekleri benimsemek demek, kişinin içinde yaşadığı toplumun değişim sürecinde bir seyirci olmaktan çıkıp, toplumsal değişim olgusuna aktif katkıda bulunmaya karar vermesi anlamını taşır. Dolayısıyla derneklerin bireye, topluma ve ülkeye kattıkları gücün öneminin anlaşılmasının yanında bir derneğin gerekliliğinin anlaşılması ve yaptıkları önemli çalışmaların da değerlendirilmesi gerekmektedir. Derneklerin Rolü ve Önemi Dernekler, bir ülkede aslında resmi devlet kuruluşlarının işlerini hafifleten, mesleki, sosyal, kültürel gibi birçok konuda önemli roller üstlenmektedir. Devlet kurumlarının her zaman gerçekleştiremediği ve üstlenmediği birçok konuyu dernekler üstlenip yürütmektedir. Bütün işleri devlet kurumlarının üstlenmesini ve yürütmesini beklemekhayal olur, öyle olduğu takdirde işleyiş tıkanır ve yapılmak istenenler her zaman gerçekleşmez. Özellikle yapısal anlamda multidisipliner olan ve işleyişi birçok faktöre bağlı olan geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları gibi geniş bir alanın bir kurum tarafından her yönüyle ele alınıp yürütülmesi de gerçekten zor olur. Dolayısıyla, derneklerle birlikte, işbirliği çerçevesinde hem teoride hem 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 162 de pratikte işlerin aksamadan yürütülebilmesi için işin bir kısmının dernekler tarafından yürütülmesi en verimli yol olarak görünmektedir. Gerçek anlamda bakıldığında, birçok meslek kolunda ve faaliyet alanında eğitim, araştırma, bilgi, beceri, belge edinme ve gelişmelerin devamlılığı gibi önemli işlerin daha çok derneklerin asıl çalışmaları sonucunda gerçekleştiğiotaya çıkmaktadır. Sağlık alanında birçok dernek, halkı bilgilendirme, eğitimler verme, alanda çalışan kişilere mesleki bilgi, beceri ve deneyim kazandırma gibi önemli çalışmaları kar amacı gütmeden yapmaktadır. Buna rağmen, derneklerin öneminin hem halk tarafından hem de devlet kurumları tarafından yeterince önemsenmediği ve olumlu değerlendirilmediği gerçeği maalesef ülkemiz için acı bir gerçek. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları konusunda ilk çalışmaları derneklerin yaptığı ve yapmaya devam etme çabası içerisinde olduklarını görmekteyiz. Konuya sahip çıkma, öncülük etme, değer kazandırma, konuyla ilgili araştırma yapma/destekleme, eğitim verme, belgelendirme, uygulama, danışmanlık yapma ve sürdürülebilir kılma gibi çok önemli çalışmaları derneklerin yaptığı gerçeği var. Bu kadar önemli olan konularda önemli çalışmalar yapan derneklerle birlikte hareket edilmesi gerekir ki gelişmeler daha da ileriye taşınabilsin. Maalesef, resmi kurumlar bu derneklerden faydalanmak, birlikte hareket etmek veya destek vermek yerine dernekleri pek dikkate almadıkları, görüş, fikirlerinin pek alınmadığı gibi, konuyla ilgili yapılan çalışmalara da pek dahil edilmedikleri görülmektedir. Ben bilirim, ben yaparım, yalnız ben sorumluyum ilkesi hiçbir kişi ve kurum için mantıklı bir başarı yolu değildir. Bir ülkede bir konu, bir sorun veya bir meslek sadece bir kurumu değil, bireyi ve ilgili derneği de ilgilendirdiği gibi, bütün taraflar bir arada üzerine düzüşen sorumlulukları yerine getirmekle ancak başarı elde edilir. Toplumsal başarıya bilinçli olarak katkıda bulunabilmek için öncelikle “Sosyal Sorumluluk” hissetmek gerekiyor. Sorumluluk almayıp, topluma karşı görevlerimizi yapmadıkça; ne yazık ki, her geçen gün yabancılaştığımız bireyler, meslekler, ilkeler ve kurumlarla dolu bir toplum kaçınılmaz olur. Toplumsal değerlerimizin her gün bir bir yok olduğuna üzülerek şahit oluyoruz. Farkında olarak ya da olmaksızın katkıda bulunduğumuz toplumsal yozlaşma ve kirlenmeden yakınmaların artmasıyla birlikte güven kavramı da daha sık telaffuz edilir hale gelir. Bütün bunlar Bireysel ve Kurumsal Sorumluluk almamanın tehlikeleridir. Derneklerde Genel Amaçları Kısaca Aşağıdaki Şekilde Özetleyebiliriz. • İnsan ilişkileri önemlidir ve yapılan işlerde insana değer verilir, kişilerin onurları gözetilir. • Faaliyetlerde ve projelerde güven uyandırmaya önem verilir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 163 • Amaç ve kaynaklarda şeffaflık önemlidir, hesap verebilir olma ilkesi ön plandadır. Gizli saklı gündem maddeleri olmaz. • İnanç, etnik köken, siyasi düşünce, cinsiyet, sosyal konum farklılıkları gözetilmeksizin her kişi ve kesime eşit yakınlık amaçlanır. Herkese eşit olanaklar sunulur. • Sorunlara çözüm aranırken profesyonellik ve objektiflik ön planda tutulur. • Asıl olan konuyla ilgili olarak sunulan hizmetin kalitesi ve etkinliğidir. • Toplumsal adalet hedef alınır. Hizmet edilen birey ya da kesimin yasal hakları gözetilir. • İdeolojik veya siyasi etkilerden bağımsızlık, bireysel çıkarlardan uzak durmak esastır. • Temel amaç derneğin (STK) misyonu doğrultusunda toplumsal bir sorunu çözümleyebilmek amacıyla hizmet etmektir. Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşları ile ilgili Bazı Veriler Şekil.1: Faal ve Fesih Edilen Dernek Sayıları Kapanan dernek sayısının faal dernek sayısından daha fazla olması düşündürücü bir durum. Türkiye’de derneklerin ayakta kalabilmesi ve faaliyetlerini sürdürebilmesi için henüz istenen şartlara ve koşullara gelememelerinden kaynaklanıyor olabilir. Örneğin, yeterli sayıda üye olmaması, üyelik aidatlarının düzenli ödenmemesi, yetersiz ekonomik karşılanamaması, şartlar, istenen giderlerin faaliyetleri gerçekleştirememek gibi durumlar başta gelmektedir. Bunun yanı sıra çok büyük bir çaba, istek ve hevesle kurulan derneklerin aslında yeterince yaptırım gücüne sahip olamadıklarının zamanla anlaşılması üzerine motivasyonların kaybolmasıyla kapanma yoluna gitmeleri de önemli bir etken. Diğer bir faktör de Türkiye’de dernek olmanın ve dernek çatısı altında bir araya gelmenin amacı ve öneminin yeterince bilinmemesi ve önemsenmemesi gelmektedir. Şekil.2: Yıllara Göre Faal Dernek Sayıları 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 164 Yıllara göre faal dernek sayısında değişkenlikler görülmektedir. 2005 yılında dernekler yönetmeliğinde yapılan değişiklikle derneklerin işleyiş ve yapılanmasında bazı iyileştirmelerin yapılmasıyla birlikte her ne kadar faal dernek oluşumunda belirgin artışların olduğu görülse de buna karşın zamanla kapanan dernek sayısının daha fazla olduğu tablo 1’de göze çarpmaktadır. Buartışların çok tatmin edici olmadığını da görmek gerekir. Şekil.3: Üyelik Oranları Türkiye’nin toplam nüfusunun %14 civarına denk gelen üye sayısının derneklere olan ilginin ne kadar az olduğunu göstermektedir. Şekil 4’de yıllara göre üye sayısın da düzenli artışların olmadığı görünmektedir. Bu oranlar içerisinde üye olanların daha çok erkek olduğu, erkeklere oranla bayan nüfusunun 1/4 oranında olduğu Dernek Üyesi Olmayanların Toplam Nüfusa Oranı %85,79 görünmektedir. Dernek oluşumu ve sivil toplum örgütlenmesinde bayanların çekimser olması, zor şartlar ve koşullar altında dernek faaliyetlerinin yürütülememesi gibi nedenler bayanlar için ürkütücü gelebilir. Girişimcilik, zaman, para, devamlılık gibi zor şartlarla mücadele etmeyi gerektiren bir oluşumda bayanların erkeklere oranla daha düşük olmasının doğal bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır. Şekil.4: Derneklerin Yıllara Göre Üye Sayıları 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 165 Şekil.5: Faaliyet Alanlarına Göre Dernek Sayıları Faaliyet alanlarına göre derneklerin dağılımına baktığımız zaman 1. sırada ve en büyük payı dayanışma derneklerinin aldığını, sağlık alanında faaliyet gösteren derneklerin ise 8. sırada yer aldığını görüyoruz. Toplam dernek sayısı içerisindeki payına baktığımızda ise sağlık alanında faaliyet gösteren dernek sayısının 2,476 olduğunu, bu sayı içerisinde de geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları alanında faaliyet gösteren dernek sayısının da 25 civarında olduğu görünmektedir. Bu alanda bu sayının oldukça düşük olduğu da gözden kaçmamalıdır. Türkiye’de bu alanda farklı isimler altında kurulan derneklerin listesi Tablo 1’de verilmiştir. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanında faaliyet gösteren derneklerin genel amaçları arasında çoğunlukla eğitim, araştırma, uygulama ve danışmanlık faaliyetleri görünmektedir. Daha çok kendi faaliyetleri arasında olan konulara yönelik eğitim, kurs, seminer benzeri faaliyetler aracılığıyla bilgilendirme ve tanıtım çalışmalarını yaptıkları görünmektedir. Her dernek kendi konularında yeterince bilinmeyen uygulamaları gerek toplumu aydınlatma gerekse bu alanda çalışan kişileri bilgilendirme çalışmalarıyla önemli bir ihtiyacı gidermektedirler. Birçok dernek ayakta kalabilmek ve faaliyetlerini sürdürebilmek için bağış toplama ve maddi destek bulma amaçlı eğitim, seminer benzeri faaliyetler gerçekleştirmek zorunda kalmaktadır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 166 Bu kadar önemli rolleri üstlenip gönüllü olarak faaliyetleri gerçekleştirip topluma ve ülkeye faydalar sağlamayı ilke edinen derneklerin yanında, bazı dernekler de gerçek amaçları dışında derneği bir araç olarak kullanarak bir uygulama merkezi kimliği ile uygulamalar yaparak şahsi kazançlar elde etme yoluna gitmektedir. Tablo.1: Türkiye’de Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Alanında Faal Görünen Dernekler Dernek adı Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği İntegratif Tıp Derneği Tıbbi Hipnoz Derneği Apiterapi Derneği İstanbul Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Derneği Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği Osteopatlar Derneği Fitoterapi Derneği Ankara Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Derneği Homeopati Derneği Ankara Şubesi Homeopati Vitalist Derneği Kanıta Dayalı Tıp Derneği Geleneksel Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbbı Destekleme Derneği Homeopati Derneği Klasik Homeopati Derneği Geleneksel Şifalı Tedaviler Eğitim ve Araştırma Derneği Durum Aktif Aktif Aktif Aktif Aktif Aktif Aktif Aktif Aktif Aktif Aktif - ? Aktif Aktif Aktif Aktif Uygulama Merkezi Görünümlü ? Avrasya Refleksoloji Refleksologlar ve Eğitim Birliği Derneği Uygulama Merkezi Görünümlü ?? Homeopatik Tıp Derneği -? Naturopathy Tıp Derneği -? Temel Tamamlayıcı ve Destekleyici Tıp Derneği -? Bilimsel Tamamlayıcı (Komplementer) Tıp ve Regülasyon -? (Düzenleme ve Dengeleme) Derneği Bütüncül ve Birleştirici Tıp Derneği -? Anadolu Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Derneği -? Doğal Hayat Alternatif Tıp Sağlık Turizmi Derneği - ? Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Araştırmaları Derneği -? Hacamat Sağlıklı Yaşam ve Kültür Derneği -? -?: Internet ortamında yapılan inceleme sonucunda, dernek hakkında ve faaliyetleriyle ilgili yeterli bilgiye rastlanmamıştır. Çok eski olan geleneksel uygulamalar ile yeni olan ve yeterince bilinmeyen uygulamaları araştırmak, uzmanlar tarafından eğitimlerin verilmesini organize etmek, uzmanlar yetiştirmek ve uzmanlar tarafından konuların tanıtılması yoluyla daha bilinçli, sağlıklı ve güvenilir uygulamaların olmasına olanak sunmak çok önemli bir meziyet. Bu kadar önemli rolleri üstlenmek ve büyükişleri gerçekleştirmek için konunun ehli insan gücü, fiziki ve ekonomik kaynakların yeterli olması gerekiyor. Ancak, bu derneklerin çoğu yetersiz 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 167 olanak ve kaynaklarla genellikle gönüllülük felsefesine dayalı olarak faaliyetlerini sürdürmek zorunda kalmaktadır. Sonuç olarak, dernekçilik gönüllülük, özveri ve zor işleri başarmak demektir. Her şeyden önce zor işler emek ister, sabır ister, en önemlisi de gönülden bağlı olmayı ve beraberinde gelen zorluklara katlanabilmeyi gerektirir. Doğru bildiklerimizin arkasında dirayetle durduğumuzda, paylaşmanın en güzel örneğini sergilediğimizde; ekip çalışmasına önem verdiğimizde, bencilliği ortadan kaldırıp yerine sevgiyi, yüreğimizi koyabildiğimizde başarılar da kendiliğinden gelecektir ve bunların hiç biri de hayal değildir. Kaynak Dernekler Dairesi Başkanlığı, Dernekler Bilgi Sistemi, https://www.dernekler.gov.tr/ 1011.2016 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 168 ARICILIK VE APİTERAPİ UYGULAMALARI Öğr. Gör. İbrahim YAVUZ Akdeniz Üniversitesi Teknik Bilimler MYO Organik Tarım Bölümü, ANTALYA Arıcılık Anadolu, dünyada arıcılığın en eski ve en yaygın yapıldığı merkezlerden birisidir. Türkiye’nin coğrafik konumu, zengin bitki varlığı, farklı vejetasyon tipleri ve iklimsel özellikleri arıcılığın gelişerek sürdürülmesini sağlamıştır. Türkiye yaklaşık 5 milyon adet bal arısı koloni varlığı ve 80 bin ton/yıl bal üretimiyle günümüzde de çok önemli bir arıcılık ülkesidir (Karacaoğlu 2012). Koloni sayısı bakımından dünyada ikinci sırada bulunan ülkemizde bu arı populasyonu bir taraftan florada devamlılığı sağlamakta ve bitkisel üretimde verim ve kaliteyi arttırmakta diğer taraftan ise bal ve diğer ürünleri ile önemli bir gelir yaratmaktadır. İnsanoğlunun arıcılıkla ilgilenmeye başlamasından bu güne kadar öncelikli ürün olarak balın dikkate alındığı bilinmektedir. Ancak son yıllarda arıcılık sektöründeki gelişmeler polen, arı sütü, propolis gibi diğer arı ürünlerinin de üretimini ve tüketimini yaygınlaştırmıştır (Gürel 2012). İnsanoğlunun arıcılıkla ilgilenmeye başlamasından bu güne kadar öncelikli ürün olarak balın dikkate alındığı bilinmektedir. Ancak son yıllarda arıcılık sektöründeki gelişmeler polen, arı sütü, propolis gibi diğer arı ürünlerinin de üretimini ve tüketimini yaygınlaştırmıştır. Propolis önemli bir bal arısı ürünüdür. Çok eski çağlarda keşfedilerek doğal bir antibiyotik olarak kullanılan propolis, bal arıları tarafından ağaçların kozalaklarından, kabuklarından, bitkilerin tomurcuk ve filizlerinden toplanan ve çeşitli yağlar, polenler, özel reçine ve mumsu maddelerin karışımından oluşan bir maddedir. Bal arıları propolisi kovan içindeki delik ve çatlakların kapatılmasında, peteklerin tamir edilmesinde ve birbirlerine yapıştırılmasında, savunma ve kovan girişini daraltmak amacıyla kullanırlar. Propolisin güçlü dezenfektan etkisi bulunmaktadır ve arılar bu etkiden yararlanmak için kovan ile petek gözlerinin iç duvarlarını propolisle kaplarlar. Mikroorganizma gelişimini engelleyici etkisi propolisin en önemli özelliğidir ve bu farmakolojik özelliği nedeniyle eski zamanlardan günümüze kadar çeşitli amaçlar için insanlar tarafından kullanılmaktadır. Propolis, antimikrobial, antifungal, antiviral, anti-inflamatör ve anestezik etkilerinin yanında pek çok yararlı biyolojik aktivitenin gerçekleşmesine neden olur. Bu nedenle propolis, apiterapide, biyokozmetikte ve sağlıklı beslenme gibi pek çok alanda kullanılmaktadır. Apiterapi Apiterapibal arısı (Apismellifera L.) ürünleri olan bal, polen, propolis, arı ekmeği, arı sütü ve arı zehirinin hastalıkların tedavisinde veya önlenmesinde kullanılması olarak tanımlanır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 169 Arı sütü Arı sütü; açık krem-kemik renginde, peltemsi- jöle kıvamında, keskin, mayhoş bir tada ve kokuya sahiptir. Suda kısmen çözünür ve oldukça asidik yapıdadır. Arı sütünün ana bileşenleri proteinler, karbonhidratlar ve yağlardır. Yaş ağırlığın yaklaşık üçte ikisini su oluşturmaktadır. Arı sütünün yaklaşık olarak % 65–68’ ini su, % 12–14’ ini ham protein, % 11-13’ünü şekerler, % 5’ini yağ asitleri ve % 1’ini mineral maddeler oluşturur (Münstedt ve Georgi 2003, Jianke ve Shenglu 2005). TSE (Türk Standardları Enstitüsü) ‘ye göre saf arı sütü “genç işçi arıların baş bölgesinde bulunan hypopharyngeal bezlerinin salgısı olup ana arı gözlerine aşılanan larvaların beslenmesine yarayan, ancak ana arı gözlerine aşılama yapıldıktan sonra 36–48 saat zarfında uygun aygıtlarla toplanan, pelte kıvamında açık kremkemik renginde, kendine has kokuya ve yakıcı bir lezzete sahip üründür” olarak tanımlanmıştır. Arı sütü ilaç ve gıda sanayinden kozmetik ve imalat sanayine kadar birçok sektörde kullanılmaktadır. Arı Sütünün Biyolojik Özellikleri ve Kullanımı Yıllar boyunca arı sütüne; kan damarlarını genişletici ve kan basıncını düşürücü, yangı giderici, tümör önleyici, yorgunluk giderici, antialerjik, antioksidatif, bağışıklık sistemini destekleyici, cinsel gücü ve döl verimini artırıcı, antibakteriyel, hücre onarıcı ve gençleştirici gibi çok çeşitli farmakolojik özellikler atfedilmiştir(Münstedt ve Georgi 2003, Jianke ve Shenglu 2005). Arı sütünün faydaları hakkında övgü dolu yayınlar olmasına karşın sıralanan bu özelliklerin bir bölümü bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Bu nedenle arı sütünün potansiyel faydalı özellikleri bilimsel olarak kabul görecek metotların uygulandığı araştırmalarla sorumlu bir şekilde açıklanmış olmaya ihtiyaç duymaktadır (Graham 2003). Arı sütüne özgü yağ asitleri faydalı bileşiklerdir ve arı sütüne olağan üstü bir yapı kazandırırlar. Arı sütü ve onun yağ asitleri özellikle 10-HDA güçlü bir antibakteriyel ve antifungaldır. Polen tanelerinin çimlenmesini önler ve bazı tip tümör hücrelerini öldürür. İnvitro çalışmalarda arı sütünün Escherichiacoli, Bacillussubtilis, Staphylococcusaureus, Micrococcuspyrogenve Salmonella’ya karşı antibakteriyel aktivite gösterdiği saptanmıştır (Yatsunami ve Echigo 1985). Ancak bu aktivitelerin hemen hemen tamamı yağ asitlerinin pH 5.6 veya daha üstünde nötralize olmasından dolayı ortadan kaybolmaktadır. Bu nedenle arı sütü ya da onun sekiz on karbonlu hidroksi yağ asitleri kan, kas ya da periton boşluğuna enjekte edildiğinde veya tüketildiğinde (arı sütünün olası beklenen aktivitesi mide içindeki asidik çevrede gerçekleşecektir) beklenen potansiyel iyileştirici etkiyi gösteremeyecektir (Blum vd 1959). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 170 En dikkati çekici lipit olmayan bileşik pantotenik asittir ve bu bileşik yüksek düzeyde bulunur. Arı sütünün bazı gonadotropic (yumurtalık ve testisleri uyaran) ya da cinsel fonksiyonu artırıcı etkisinden sıkılıkla bahsedilmektedir. Çünkü arı sütü dünyadaki en üretken organizmalardan biri olan kraliçe (ana) arının tek besin maddesidir. Ancak yapılan bilimsel araştırmalarda arı sütü dişi farelerde gonadotropik etki göstermemiş ve üremede kritik rol oynadığı bilinen en önemli yağda eriyen vitamin olan vitamin E düzeyi bakımından da çok yetersiz bulunmuştur. Benzer şekilde arı sütü erkek hormonu testosteron içermektedir ancak 0.012 ug/g düzeyindeki testosteron içeriği de önemsiz miktardadır (Vittek ve Slomiany 1984) . Arı sütü tüketiminin kolesterol ve trigliserit düzeyini düşürebileceği ile ilgili görüşler de ilave araştırmaları gerektirmektedir. Arı sütünün antibakteriyel ve diğer yapısal faydaları bakımından en ümit verici uygulama topikal (yüzeye uygulanan) krem şeklideki uygulamadır. Arı sütünün yara iyileştirici, deri temizleyici ve doku onarıcı özellikleri ile ilgili çok sayıda yayın vardır. Arı sütü hem insan hem de hayvanlar için potansiyel bir diyet perhiz maddesidir. Arı sütü yüksek dozda uygulandığı zaman bile toksik ya da mutajenik değildir ve damar içine enjeksiyonunda hafif damar genişletici etkisi vardır. (Münstedt ve Georgi 2003, Jianke ve Shenglu 2005). Arı sütü, yukarıda sıralanan yararlı özelliklerinden dolayı diyetlerde ve kozmetik endüstrisinde geniş kullanım alanı bulmuştur. Ülkemizde de son yıllarda, bazı firmaların içinde arı sütü bulunan çeşitli preparatları piyasaya sürdükleri görülmektedir. Arı sütü taze olarak, soğutma veya dondurma hariç işlenmemiş olarak, dondurularak kurutulmuş olarak ve diğer ürünlerle karıştırılmış olarak tüketicilere sunulmaktadır. Pek çok tüketici arı sütünü işlenmemiş, saf halde tüketmeyi tercih etmektedir. Bu şekilde tüketim için satışa sunulacak arı sütlerinin depolama, taşıma ve perakende satış sürecinde 5oC nin altında, koyu cam şişelerde tutulması gerekmektedir. Saf olarak tüketimde genellikle 15–20 günlük bir kür uygulaması ile sabah ve akşamları aç karnına tahta veya plastik bir malzeme kullanarak günde 250–500 mg olacak şekilde dilaltına alınması önerilmektedir. Asya ülkelerinde polen ve bal içeren şişelere katılarak tüketimi yaygındır. Türkiye’de de arı sütü saf halde ve bal, polen ve propolis ile yapılan çeşitli karışımlar içinde kullanılmaktadır. Bal ile arı sütünün karışımı (%1–3 oranında arı sütü) en genel kullanım şeklidir. Bir çay kaşığı karışım 100–300 mg arı sütü içerebilmektedir. Bu şekilde hazırlanan karışımın sabah, akşam aç karnına bir çay kaşığı alınması önerilmektedir. Bazı Avrupa ülkelerinde arı sütü ile zenginleştirilmiş olan diğer bir besin, arı sütü ile benzer asitliğe sahip yoğurttur. Yoğurtla yapılan karışım da (1kg yoğurda 2g arı sütü karıştırma; 125 gramlık kavanozda 250 mg arı sütü) buzdolabında saklanmalıdır. Arı sütünün en yaygın kullanıldığı sektörlerden birisi de kozmetik sektörüdür. Arı sütü pek çok 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 171 dermatolojik preparatlarda bulunmaktadır. Fakat çoğunlukla deri yenileme ve gençleştirme amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca bazen yarış atlarının performansını artırmak için de arı sütünün taze veya dondurularak kurutulmuş formu kullanılmaktadır (Krell 1996, Korkmaz ve Öztürk 2010). Propolis Propolis önemli bir bal arısı ürünüdür. Çok eski çağlarda keşfedilerek doğal bir antibiyotik olarak kullanılan propolis , bal arıları tarafından ağaçların kozalaklarından, kabuklarından, bitkilerin tomurcuk ve filizlerinden toplanan ve çeşitli yağlar, polenler, özel reçine ve mumsu maddelerin karışımından oluşan bir maddedir. Propolis, antimikrobial, antifungal, antiviral, anti-inflamatuar ve anestezik etkilere sahiptir. Propolis ayrıca pek çok yararlı biyolojik aktivitenin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynar. Bu nedenle propolis, apiterapide, biyokozmetikte ve sağlılklı beslenmede fonksiyonel bir gıda destek ürünü veya doğal ilaç şeklinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bal arıları propolisi kovan içindeki delik ve çatlakların kapatılmasında, peteklerin tamir edilmesinde ve birbirlerine yapıştırılmasında, savunma ve kovan girişini daraltmak amacıyla kullanırlar. Propolisin güçlü dezenfektan etkisi bulunmaktadır ve arılar bu etkiden yararlanmak için kovan ile petek gözlerinin iç duvarlarını propolisle kaplarlar. Mikroorganizma gelişimini engelleyici etkisi propolisin en önemli özelliğidir ve bu farmakolojik özelliği nedeniyle eski zamanlardan günümüze kadar çeşitli amaçlar için insanlar tarafından kullanılmaktadır. Propolis, antimikrobial, antifungal, antiviral, antiinflamatör ve anestezik etkilerinin yanında pek çok yararlı biyolojik aktivitenin gerçekleşmesine neden olur. Bu nedenle propolis, apiterapide, biyokozmetikte ve sağlıklı beslenme gibi pek çok alanda kullanılmaktadır. Doğal ve koruyucu özellikleri olan propolisin kimyasal yapısı ve farmokolojik özelliklerinin daha ayrıntılı incelenmesi sonucunda çeşitli şekillerde kullanımını yaygınlaşmıştır. Propolis ürünlerini kapsül, tablet, granül, damla, pastil, deri kremi, ruj, şampuan, ağız spreyi ve çiklet şeklinde kullanmak mümkündür. Propolis; antibakteriyel, antifungal, antiviral, antiinflammatör, antiülser, lokalanestezik, karaciğer koruyucu, antitümör, immünostimülatör özellikler gibi çok sayıda biyolojik aktiviteye sahiptir. Bu nedenlerden dolayı apiterapide ve halk arasında popüler bir doğal besin olarak kullanılmaktadır. İşlenmemiş ham propolis doğal olarak ağızda yumuşatılarak çiğnenebilir veya doğrudan yutularak kullanılabilir. İnsanların günde 10 g kadar propolis alabileceği belirtilmiştir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 172 Propolis, bakterilerin birçoğuna karşı öldürücü ya da gelişmelerini engelleyici bileşikler içermesi nedeniyle bazı bakteriyel hastalıklarda, bazı fungal hastalıklarda, içerisindeki esansiyel yağ asitleri nedeniyle lokal anestezide, kafeik asit nedeniyle grip, uçuk gibi viral enfeksiyonlara karşı, kafeikasitinantitümör etkisi nedeniyle akciğer kanserlerinde, doku ve hücrelerin formasyonunu düzenlemede, antiromatik özelliği nedeniyle romatizma hastalıklarda tedaviye yardımcı olarak kullanılmaktadır. Çürümeyi ve bozulmayı engelleyici özelliğiyle gıda sanayinde, Çimlenme engelleyici olması nedeniyle yumrulu bitkilerin saklanmasında, Mobilya sanayisinde (cila işlerinde) Propolis bitki ekstraktları, arı sütü ve E vitamini ile birlikte kozmetik alanında gün geçtikçe artan oranlarda kullanılmaktadır. Cildi besleyici, temizleyici ve onarıcı ürünlerden krem, süt ve pomatların yapımında geniş ölçüde kullanım alanına sahiptir. Evcil hayvanların ayak ve deri problemlerinin çözümünde, endometritisin tedavisinde başarılı sonuçlar vermiştir. Bal Mumu Bal mumu, Asya kökenli Apisdorsata, Apisflorea, Apisindica, Afrikakökenli Apismelliferaadansonii ve Avrupa kökenli Apismellifera gibi farklı balarıları tarafından üretilen doğal bir üründür. İki haftalık, işçi arıların abdomeninin ventral bölgesinde bulunan dört parçalı balmumu bezler, tarafından salgılanır ve indirgen şekerlerden sentezlenir. Bal mumu isçi arıların 12–18 günlük yaş dönemlerinde 4, 5, 6 ve 7. abdominalsegmentlerdeki mum salgı bezlerinden salgılanan bir maddedir. Saf balmumu, arı koyu renkli bal ya da şeker şurubu ile beslense de daima beyaz renklidir. Rengi salgılandığı anda beyaz olmasına rağmen, daha sonra koyulaşarak sarıya veya kahverengine döner. Mum peteğindeki sarı renge, polen kaynaklı yağ içinde eriyebilen karotenoid pigmentleri neden olmaktadırlar. Arılar bu maddeyi yavru yetistirmek, bal ve polen depolamak üzere gerekli depo gözlerini örmek için salgılarlar. Kuluçka gözleri, koza fragmentlerinin hücrelerde birikmesi sonucu uzun süreli kullanımlardan sonra koyu renge dönüşmektedir. Günümüzde peteklerin balı süzüldükten sonra geriye kalan örülmüş petek mumları eritilip yabancı maddelerden ayrılarak tekrar arıcılıkta kullanılmaktadır. Bal Mumunun Tarihçesi Kültürel miras olarak balmumu en çok kullanılan hayvansal kaynaklı maddedir. Eski çağlardan beri, aydınlanmada ya da yalıtımda, çanak çömlekçilikte sızdırmazlığı sağlamada 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 173 kullanılmaktadır.Mısırlılar, balmumunu mumya yapımında balsam içerisinde ve gemi sanayinde, Romalılar ve Yunanlılar, su geçirmez taş zeminlerde ve mermerlerin cilalanmasında kullanmaktaydılar. Orta çağa kadar, bir boyama tekniği olan çini yapımında, tutkal olarak değerlendirilmekteydi. Balmumu, yüzyıllar boyunca, mum heykeltıraşlığını gerçekleştirmede kullanılmıştır. 17. ve 20. yüzyıllarda balmumu heykeltıraşlığı anatomik oymacılık ve botanik modeller yapımı yönünde gelişme göstermiştir. Bal Mumunun Fiziksel Özellikleri Balmumunun kendine özgü bir özgül ağırlığı, kokusu ve karakteristik bir tadı vardır. Balmumu suda erimez, eter kloroform ve yağlarda tamamen erir. Kuzey Asya kökenli balmumu (Apisdorsata, Apisflorea, Apiscerana tarafından üretilen) Ghedda mumu olarak adlandırılır, kimyasal ve fiziksel açıdan, Apismellifera tarafından üretilen balmumundan farklıdır.15 °C’de parmaklar arasında sıkıldığı zaman ufalanır. 45–48 °C’de ise yumuşar ve kolayca şekil verilebilen bir yapıya kavuşur.İşçi arılar ham mumu 34°C’de çiğneyerek petek gözlerinin yapımını gerçekleştirirler. Balmumunun erime noktası 64°C’dir. Kimyasal Kompozisyonu Balmumu, hidrokarbonlar (%14), triesterler (%3), hidroksimonoesterler (%4), hidroksipoliesterler (%8), monoasit esterler (%1), asit poliesterler (%2), serbest asitler (%12), serbest alkoller (%1) ve %1 oranında tanımlanamaya bileşiklerden meydana gelmektedir. Arı zehiri Arı zehiri eklem ve romotizmal hastalıklarda kullanıldığı bilinmektedir. Aynı zamanda gripal hastalıklarda ve ortopedi rahatsızlığı olan kişilerde uygulanmaktadır. İltihap türü durumlarda ise arı zehirinin kurutucu ve ağrı kesici gibi özellikleri bulunmaktadır. Amerika’da bulunan apiterapi birliği yapmış olduğu araştırmalar neticesinde, doku sertleşmesi, deri veremi, yaşlı insanlarda görülen deri sertleşmesi, kronik yorgunluk durumu, yara izleri, deri kanseri, ekzema türü hastalık çeşitlerinde arı zehiri tedavi amaçlı kullanılmıştır. Genel olarak, immünolojide, alerjik hastalıkların tedavisinde, romatizmal hastalıklarda, gut hastalığında, sclerosisde (doku sertleşmesi), ayrıca scleroderma (yaşlılar insanlarda görülen deri sertleşmesi) ve astım gibi değişik hastalık türlerinde de kullanılmaktadır. Yine saymış olduğumuz bu hastalıklarının yanında, epilepsiye, arthritis çeşitlerine, bazı kanser çeşitlerine, boğaz enfeksiyonlarına, migrene, kolesterole, sinüzite, kansere, ülsere, astıma yönelik tedavilerde arı zehiri kullanılmaktadır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 174 Kaynaklar • ANONİM, 2000. Arı sütü. TSE, Türk Standard; TS 6666 / Aralık 2000, ICS 65.140;67.230, 1–9. • ANTINELLI, J.F., ZEGGANE, S., DAVICO, R., ROGNONE, C., FAUCON, J.P and LIZZANI, L. 2003. Evaluation of (E)-10-hydroxydec-2-enoic acid as a freshness parameter for royal jelly. Food Chem., 80: 85–89. • BLOODWORTH, B.C., HARN, C.S., HOCK, C.T and BOON, Y.O. 1995. Liquid chromatographic determination of trans–10-hydroxy -2-decenoic acid content of commercial products containing royal jelly. J. A.O.A.C. Int., 78 (4): 1019–1023. • BLUM, M.S., NOVAK, A.F. and TABER, S. 1959. 10-hydroxy -2-decenoic acid, an antibiotic found in royal jelly. Science, 130: 452–453. • BOSELLI, E., CABONI, M. F., SABATINI, A. G., MARCAZZAN, G. L and LERCKER, G. 2003. Determination and changes of free amino acids in royal jelly during storage.Apidologie, 34: 1–7. • CEMEROĞLU, B. 2007. Gıda Analizleri. Gıda Teknolojisi Derneği Yayınları No:34, Ankara, 535 ss. • FERIOLI, F., MARCAZZAN, G. L. and CABONI, M. F. 2007. Determination of (E)10-hydroxy-2-decenoic acid content in pure royal jelly: a comparison between a new CZE method and HPLC. Journal of Separation Science, 30, 1061 – 1069. • GARCIA-AMOEDO, L. H and ALMEIDA-MURADIAN, L. B. 2007.Physicochemical composition of pure and adulterated royal jelly.QuímicaNova ,30(2): 257-259. • GENC, M ve ASLAN, A. 1999. Determination of trans-10-hydroxy-2- decenoic acid content in pure royal jelly and royal jelly products by column liquid chromatography. J. Chromatogr. A, 839 (1–2): 265–268. • GENÇ, F. ve DODOLOĞLU, A. 2003. Arıcılığın temel esasları. Atatürk Üniversitesi Yayınları No:19, Ziraat Fakültesi Yayın No: 341, Erzurum, 338 ss. • GRAHAM, J.M. 2003. The hive and honey bee. Dadant & Sons, Hamilton, Illinois, 1324 pp. • GÜLER, A. 2006. Bal Arısı. OndokuzMayısÜniversitesiZiraatFakültesi Ders Kitabı No: 55, Samsun, 574 ss. • GÜREL, F. 2012. Arıcılıksektörüveetikilkeler. TSE Standard, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 175 EkonomikveTeknikDergi, 601: 74–79. • JIANKE, L. and SHENGLU, C. 2005. Royal jelly and human health. Am. Bee. J., 145 (5): 398-402. • JIANKE, L., LA, Z., BOXIONG, Z and SHENGLU, C. 2005. How royal jelly maintains its quality within the colony. Am. Bee. J., 145 (9): 736-738. • KAMAKURA, M., FUKUDA, T.,FUKUSHİMA, M. and YONEKURA, M. 2001. Storage-dependent degradation of 57-kDa protein in royal jelly: possible marker for freshness. Biosci Biotech Biochem, 65 (2): 277-284. • KARACAOĞLU, M. 2012. Türkiyearıcılığınınyapısalanalizi. TSE Standard, EkonomikveTeknikDergi, 601: 27–33. • KARAALI, A., MEYDANOGLU, F. and EKE, D. 1988. Studies on composition, freeze-drying and storage of Turkish royal jelly. J. Apic. Res., 27(3): 182–185. • KORKMAZ, A. ve ÖZTÜRK, C. 2010. Arı Sütü. Samsun İl TarımMüdürlüğü, KardeşlerOfset, Samsun, 43 ss. • KÖSEOĞLU, M. ve DOĞAROĞLU, M. 2012. Arı ürünleri. TSE Standard, EkonomikveTeknikDergi, 601: 94–98. • KRELL, R. 1996. Value added products from beekeeping. FAO Agricultural Services Bulletin No:124, Rome, Italy. • LERCKER, G., CAPELLA, P., CONTE, L.S., RUINI, F. and GIORDANI, G. 1982. Components of royal jelly: II. The lipid fraction, hydrocarbons and sterols.J.Apic. Res., 21(3): 178–184. • LERCKER, G., SAVIOLI, S., VECCHI, M.A., SABATINI, A.G., NANETTI, A. and PIANA, L. 1986.Carbohydrate determination of royal jelly by high resolution gas chromatography (HRGC). Food Chem., 19: 255–264. • MARCONI, E., CABONI, M.F., MESSIA, M.C. and PANFILI, G. 2002. Furosine: a suitable marker for assessing the freshness of Royal Jelly. J. Agri. Food Chem., 50: 2825–2829. • MESSIA, M.C., CABONI, M.F and MARCONI, E. 2005. Storage stability assessment of freeze dried RJ by furosine determination. J. Agri. Food Chem., 53: 4440–4443. • MÜNSTEDT, K. and GEORGI, R.V. 2003. Royal jelly, a miraculous product from the bee hive?. Am. Bee. J., 143 (8): 647-650. • NATION, J.L. and ROBINSON, F.A. 1971. Concentration of some major and trace elements in honeybees, royal jelly and pollen, determined by atomic absorption spectrophotometry. J. Apic. Res., 10 (1): 35–43. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 176 • SABATINI, A.G., MARCAZZAN, G.L., CABONI, M.F., BOGDANOV, S.F. and MURADIAN, L.B.C. 2009.Quality and standardization of royal jelly. JAAS, 1(1): 16– 21. • SERRA BONVEHI, J. 1991. Study of adulteration of royal jelly with other honey bee products and water. Prod. SanidadAnim, 6(2): 99-111. • SESTA, G. 2006.Determination of sugars in royal jelly by HPLC.Apidologie, 37: 8490. • SIMUTH, J., BILIKOVA, K., KOVACOVA, E., KUZMOVA, Z. and SCHRODER W. 2004. Immunochemical approach to detection of adulteration in honey: Physiologically active royal jelly protein stimulating TNF- alpha release is a regular component of honey. J Agric Food Chem, 52 (8): 2154–2158. • STOCKER, A., SCHRAMEL, P., KETTRUP, A. and BENGSCH E.2005. Trace and mineral elements in royal jelly and homeostatic effects.J Trace Elem Med Biol, 19 (2– 3):183–189. • TETIK, N., TURHAN, I., OZIYCI, H.R. and KARHAN, M. 2011. Determination of D- pinitol in carob syrup. Int J Food SciNutr, 62(6):572–576. • VITTEK, J. and SLOMIANY, B.L. 1984. Testosterone in royal jelly.Experientia, 40: 104–106. • YATSUNAMI, K. and ECHIGO, T. 1985. Antibacterial action of royal jelly. Bull. Fac. Agr., Tamagawa University, 25: 13–22. • ZHENG, H.Q., WEI, W.T., WU, L.M., HU, F.L. and DIETEMANN, V. 2012.Fast determination of royal jelly freshness by a chromogenic reaction. J Food Sci, 77 (6):247-252. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 177 1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL TAMAMLAYICI TERAPİLER ve DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI KONGRESİ SÖZEL BİLDİRİLER 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 178 SB 001 SB 002 SB 003 SB 004 SB 005 SB 006 SB 007 SB 008 SB 009 SB 010 SB 011 SB 012 SB 013 SB 014 SB 015 SÖZEL BİLDİRİLER Mothers\' or Fathers\' Arms? In Neonatal Pain Management Fatma Yılmaz Kurt, Aynur Aytekin, Sibel Küçükoğlu, Selma Atay, Nesrin Aşkı, Hakan Aylanç, Mustafa Tekin The Opinion and Thoughts of The Midwives About Spiritual Care Who Work At Maternity Hospital Rabiye Erenoğlu, Mürüvvet Başer Erasmus Plus Project ‘BestCARE’ to Improving The Nursing Care with Best Complementary Therapy Strategies Zeynep Özer, İlkay Boz,Selma Turan Kavradım, Gamze Teskereci Effect of Relaxation Exercise and Sleep Hygiene Training Given to Women in Postmenopausal Period on Sleep Quality Mesude DUMAN, Sermin TİMUR TAŞHAN Developing The Fertility Readiness Scale Based On Hypnofertility For Women Who Take Fertility Support Sevcan Fata,Merlinda Aluş Tokat Complementary And Supportive Care Practices Used By Infertile Women Nurcan Kırca,Aslı Sis Çelik Complementary and Alternative Medicine in Nursing Dissertations in Turkey Özlem Çiçek, Hülya Okumuş The Use of The Complementary Therapies to Increase Breast Milk: A Descriptive Study Gülden Korkmaz, İlkay Boz, Gamze Teskereci The Use of The Complementary Therapies For Prevention of Striae Gravıdarum in Pregnancy: A Descriptive Study Hamide Şahin Aydus, İlkay Boz, Gamze Teskereci Complementary and Alternative Medicine Use in Women with Menopause Symptoms Ruşen Öztürk, Sümeyye Bakır, Nilüfer Tok Yanık, Gül Ertem Research on The State and Attitude of Usage of Complementary and Alternative Treatment of Pregnant Women Özlem Güner, Nilüfer Tok Yanık,Gül Ertem Examination of Sustainability of Complementary and Alternative Medicine Methods Evaluated in Dissertations about Women’s Health and Obstetric Nursing in Turkey Özlem Çiçek, Hülya Okumuş The Knowledge, Attitude and Practices of Nursing Students about Complementary and Alternative Medicine (CAM) Methods Dilek Çilingir, Ceyda Uzun Şahin, Sevilay Hintistan The Effect of Reflexology upon Spasticity, Functional Dependence Level and Quality of Life among Children with Cerebral Palsy who Received Physiotherapy Filiz Özkan, Handan Zincir The Effect of Aromatherapy Applied to The Elderly on Sleep Quality and Fatigue Level: A Randomized Controlled Trial Fatma Genç, Nazan Kılıç Akça, Songül Göriş, Mehtap Tan, Fatma Cerit 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 179 SB 016 SB 017 SB 018 SB 019 SB 020 SB 021 SB 022 SB 023 SB 024 SB 025 SB 026 SB 027 SB 028 SB 029 SB 030 SB 031 SB 032 The Role Of Complementary Therapies in Experiencing Pain after Cesarean Section Nida Selvi,İlkay BOZ Effect of Tune Hejaz as an Auditory Stimulus on Sleep Quality of the Students Mehtap Kavurmacı, Nuray Dayapoğlu, Mehtap Tan Integrating The Complementary Alternative Therapies in Nursıng Education: Is This a Work Of Differentiating The Paradigms? Özen Kulakaç, Ayşe Metin, Nedime Gül Doğan, Cansu Karadeniz Determining of Stressors those Adolescents with Type I Diabetes Mellitus Faced According to Human Caring Model Nevin Uslu, Meral Bayat Effect of the General Health Reflexology Quality of Life İhsan Eriş, Gülşah Evrim Sancak,Canan Ünlü Sürmeli Traditional Approaches Applied on Newborn Babies–Bitlis Example Hatice Öntürk Effect of Peppermint Oil Inhalation on Postoperative Nausea and Vomiting Nida Aydın, Ümran Dal Yılmaz The Relationship Between the Use of Complementary and Integrative Health Practices of Diabetic Individuals and Their Health Beliefs Saadet Can Çiçek, Fatma Arıkan, Satı Can, Şefikan Dalkıran, Handan Ankaralı Effect of Reflexology Applied Before Coronary Angiography and Percutaneous Transluminal Coronary Angioplasty on Individuals’ Anxiety, Stress and Cortisol Levels Birgül Vural Doğru, Fisun Şenuzun Aykar, Yasemin Yıldırım, Oğuz Yavuzgil, Eser Y.Sözmen, Hikmet Memmedov Examination of the Impacts of The Healing Environment on Intensive Care Patients: Spring With You Emine Kol, İlkay Boz, Sevgi Özdemir, Andaç Güçlü, Merve Kavla, Abdullah Erdoğan Use of Herbal Product in Complementary and Alternative Treatment in The Patients With Hypertension Nurten Terkeş, Zeynep Özer, Güldane Ayaz The Effect of Reflexology on Fatigue in in Chronic Diseases Simge Kalav, Zeynep Özer Use of Reflexology for Postoperative Pain Management Ceyda Uzun Şahin, Dilek Çilingir Evaluation of Nurse’s Thesis on Acupressure Application in Turkey Emine Derya İster, Türkan Karaca Evaluation of Nurse’s Theses on Reflexology Practice in Turkey Didem Şimşek Küçükkelepçe, Türkan Karaca, Emine Derya İster Acupressure Effect on Sleep Disorders in The Elderly Simge Kalav, Hicran Bektaş Use of Complementary Medicine Practice in Primary Dysmenorrhoea Öznur Yaşar, Sezer Er Güneri 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 180 SB 033 SB 034 SB 035 SB 036 SB 037 SB 038 SB 039 SB 040 Systematic Analysis of Studies Related to Reflexology Applications Conducted between 2000 And 2016 in Turkey Gamze Göke Arslan, Şebnem Çınar Yücel, Mücahide Gökçen,Sevde Dölen Effect of Tai Chi Exercise for Patients with Type 2 Diabetes: A Systematic Review Nurten Terkeş, Ferya Çelik, Hicran Bektaş The Role Of Nurses in The Practice of Traditional and Alternative Medicine Şengül Üzen, Fatma Yılmaz Kurt, Selma Atay, Tanju Oğul The Effects of Foot Reflexology On Pain in Patients with Cancer Şefika Tuğba Yangöz, Hatice Ceylan , Zeynep Özer The Evidences from Complementary Therapies to Improve Fertility Elif Özçetin,İlkay Boz Use Of Hypnofertility in Reducing Stress of Women Taking Fertility Support Sevcan Fata,Merlinda Aluş Tokat Effects of Foot Reflexology on Sleeplessness Levels of Postpartum Women Nida Selvi, İlkay BOZ The Effect 0f Therapeutic Touch on Cancer Pain Zeynep Karakuş Er,Zeynep Özer 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 181 SB 001 MOTHERS' OR FATHERS' ARMS? IN NEONATAL PAIN MANAGEMENT Yrd.Doç.Dr. Fatma YILMAZ KURT*, Yrd.Doç.Dr. Aynur AYTEKİN**, Yrd.Doç.Dr. Sibel KÜÇÜKOĞLU**, Yrd.Doç.Dr. Selma ATAY*, Hemşire Nesrin AŞKI***, Yrd.Doç.Dr. Hakan AYLANÇ****, Yrd.Doç.Dr. Mustafa TEKİN**** * Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu, Hemşirelik Bölümü, ÇANAKKALE ** Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hastanesi, Hemşirelik Bölümü, ERZURUM *** Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Kadın Doğum Servisi ****Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD, ÇANAKKALE Purpose: This research was carried out to evaluate the effect of mothers' arms and fathers' arms in healthy neonates, who underwent a painful intervention. Material and Method: The quasi-experimental study was conducted in Çanakkale Onsekiz Mart University Faculty of Medicine, Maternity and Pediatric Hospital, Maternity Clinic between February 4, 2016 and June 15, 2016. The study population consisted of hospitalized neonates and their parents who met the selection criteria in the said clinic at the time of research. No sample selection was performed. In the study, the neonates who underwent heel prick blood sampling while held in mothers' arms consisted the "mother's arms group" (n=30), and the neonates who underwent heel prick blood sampling while held in fathers' arms consisted the "father's arms group" (n=30). The data were collected by the researchers using a "Questionnaire" and the "Neonatal Infant Pain Scale". The pain scores, vital signs, oxygen saturation levels, and duration of crying were evaluated of the neonates in both groups before and after the intervention. The legal permission of the related institution and ethical approval No.13173 was obtained from the Ethics Committee of Çanakkale Onsekiz Mart University, Faculty of Medicine on February 3, 2016. The data were evaluated using percentage distribution, means, Chi-square test, and independent samples t-test in a computer environment. Results: No statistically significant difference was found between the mean pain scores, vital signs, oxygen saturation levels, and duration of crying of the neonates in both group before, during, and after the intervention (p>0.05). Conclusion: It was determined that being in the arms of mothers or fathers has similar effect on the pain scores, crying duration, and vital signs of infants who underwent a painful intervention. This is especially important as it demonstrates the effectiveness of fathers, as much as mothers, in soothing and supporting infants during a painful intervention. Keywords: Neonates, pain, painful intervention, mother's arms, father's arms 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 182 SB 002 THE OPINION AND THOUGHTS OF THE MIDWIVES ABOUT SPIRITUAL CARE WHO WORK AT MATERNITY HOSPITAL Yrd. Doç. Dr. Rabiye ERENOĞLU1, Prof. Dr. Mürüvvet BAŞER2 1 Mustafa Kemal Üniversitesi Hatay Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü Doğum-Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, HATAY 2 Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Doğum-Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, KAYSERİ Abstract Its positive effect is obvious that to be given total care and recovering from the ilness, spiritual care takes an important place on the health, goodness and life quality.Descriptive type of this research, was adjusted to aim the working midwives’ opinion and idea about spiritaul care who work in Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi delivery room. 45 of the midwives in total aggreed to take part in this research that they are still working or have worked in the delivery room before. Research datas are gathered by using self description form and spiritual care (cure) rating scale (MMBÖ). The highest point taken from the total scale is 17 and the lowest point is 85. Data is SPSS in Statistic packeged software as well as descriptive statistics, Independent Sample t test, Mann Whitney U and Anova tests are analyse.Midwives participated in the research %46.7 graduated from associate degree program and %95.6 their total working time is 5 years and more than 5 years are found out. Spiritual care (cure) rating scale (MMBÖ) total point average 52.71±4.76 of the midwives, %97.8are found out that they practice spiritual care. These practices; providing psychological support (%97.8), smiling and empathize with (%97.8), during caring inspiring confudence and hope in verbal (%91.1), to start birth praying and during the birth continue top pray %75.6 are stated. Age of midwives, educational level, working hours (Professional time) the state that before they have had education about spiritual care and practising spiritual care (cure) rating scale (MMBÖ) total point average there is no significant statistical difference. Most of the midwives practise spiritual care during birth and spiritual care perpeption level are high. Key words: Birth, Spirit, Spiritual Care(Cure), Spiritualite, Midwife 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 183 DOĞUMEVİNDE ÇALIŞAN EBELERİN MANEVİ (SPİRİTÜEL) BAKIMA İLİŞKİN GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİ Özet Bütüncül bakım verilmesinde ve hastalığın iyileşmesinde önemli bir yer tutan manevi (spiritüel) bakımın sağlık, iyilik ve yaşam kalitesi üzerine olumlu etkisi oldukça açıktır. Tanımlayıcı türde olan bu araştırma, Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doğum Kliniğinde çalışan ebelerin manevi bakıma ilişkin görüş ve düşüncelerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.Araştırmaya halen ya da daha önceden doğumhanede çalışmış olan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 45 ebe katılmıştır. Araştırmanın verileri “Kişisel Bilgi Formu” ve “Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği (MMBÖ)” kullanılarak toplanmıştır. Ölçeğin toplamından alınabilecek en yüksek puan 17 ve en düşük puan ise 85’dir. Veriler SPSS-21 istatistik paket programında tanımlayıcı istatistikler Independent Sample t testi, Mann Whitney U ve Anova testleri ile analiz edilmiştir.Araştırmaya katılan ebelerin %46.7’sinin ön lisans mezunu olduğu ve %95.6’sının 5 yıl ve üzerinde toplam çalışma yılının olduğu bulunmuştur.MMBÖ toplam puan ortalaması 52.71±4.76 olan ebelerin %97.8’nindoğum sırasında manevi bakım uyguladığı öğrenilmiştir. Bu uygulamaların “psikolojik destek sağlamak” (%97.8), “gülümsemek ve empati yapmak” (%97.8), “bakım sırasında güven ve umut verici sözel telkinde bulunmak” (% 91.1) ile “dua ederek doğuma başlamak ve doğum süresince dua okumaya devam etmek” (%75.6) olduğu belirlenmiştir. Ebelerin yaşı, eğitim düzeyi, çalışma süresi, daha önceden manevi bakım ile ilgili eğitim alma ve uygulama yapma durumları ileMMBÖ toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p>0.05). Doğum sırasında manevi bakım uygulayan ebelerin büyük çoğunluğunun maneviyat-manevi bakımı algılama düzeyleri yüksektir. Anahtar Kelimeler: Doğum, Maneviyat, Manevi Bakım, Ebe, Spiritualite Giriş Günümüzde spiritüel boyuta yönelik bakımın önemi tüm sağlık çalışanları tarafından kabul edilmektedir. Bütüncül bakım verilmesinde ve hastalığın iyileşmesinde önemli bir yer tutan manevi bakımın sağlık, iyilik ve yaşam kalitesi üzerine olumlu etkisi oldukça açıktır. Bütüncül sağlık görüşüyle bakıldığında; spirütüel (manevi) gereksinimlerin karşılanması bakımın içerisinde yer almalıdır. Bu çalışma; bir doğumevinde çalışan ebelerin spirütüel (manevi) bakıma ilişkin görüş ve davranışlarını belirlemek amacıyla planlamıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 184 Gereç ve Yöntem Tanımlayıcı türde olan bu araştırma, Kayseri’de yer alan bir kamu hastanesinin Doğum Kliniğinde çalışan ebelerle yapılmıştır. Yatak kapasitesi 200 kişi olan Hastanenin Doğum Kliniğinde 2012 yılı kayıtlarına göre 4’ü erkek hemşire olmak üzere 275 ebe ve hemşire çalışmaktadır. Araştırma da örneklem seçimine gidilmeden, halen yada daha önceden doğumhanede çalışmış olan ve çalışmaya katılmayı kabul eden tüm ebelere ulaşılması planlanmıştır. Bu doğrultuda Kasım 2012 – Ocak 2013 tarihleri arasında araştırmaya katılmayı kabul eden 45 ebeye ulaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 21 istatistik paket programında yüzdelik, ortalama, standart sapma şeklinde tanımlayıcı istatistiklerin yanı sıra t – testi, Mann Whitney U Testi, ANOVA testleri ile analiz edilmiştir. Araştırmanın verileri “Kişisel Bilgi Formu” ve “Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği (MMBÖ)” kullanılarak toplanmıştır. MMBÖ McSherry, Draper ve Kendric tarafından 2002 yılında geliştirilmiŞ olup toplam 17 sorudan oluşmaktadır. Maneviyat ve manevi bakım (madde 6,7,8,9,11,12,14), dinsellik (madde 4,5,13,16) ve bireysel bakım (madde1,2,10) alt boyutlarından oluşan, beşli likert tipi bir ölçektir. McSherry, Draper ve Kendric (2002) 'in çalışmasında ölçeğin cronbach alfa değeri 0.64' tür. Ülkemizde ölçeğin geçerlilik ve güvenirlilik testleri Ergül, Bayık-Temel (2007) tarafından yapılmış ve iç tutarlılık kapsamında Cronbach alfa katsayısı 0.76 olarak saptanmıştır. Bizim çalışmamızda ise, ölçeğin cronbach alfa katsayısı ise 0.68 bulunmuştur. Ölçekten alınabilecek en düşük puan 17, en yüksek puan 85’tir. Toplam puanın yüksek olması maneviyat ve manevi bakım kavramlarının algılanma düzeyinin iyi olduğunu göstermektedir. Bulgular Araştırmaya katılan ebelerin yaş ortalaması 35.84±6.3 (min:23-max:47), %46.7’si ön lisans mezunudur. Ebelerin %51.1’i doğum salonunda çalışmakta olup %795.6’sının çalışma süresi 5 yıl ve üzerindedir. Çalışmaya katılan ebelerin tümü manevi bakımdan sorumlu olduklarını, %24.4’ü manevi bakımla ilgili eğitim aldığını ve %40’ı da manevi bakımla ilgili bilimsel yayın okuduğunu belirtmiştir. Ebelerin MMBÖ’den aldıkları toplam puan ortalaması 52.71±4.76 olarak bulunmuştur. Ölçeğin maneviyat ve manevi bakım alt boyutu puan ortalaması 26.5±3.24, dinsellik alt boyutu puan ortalaması 10.3±2.50, bireysel bakım alt boyutu puan ortalaması 10.7±1.86 olarak bulunmuştur. Ebelerin %97.8’idoğum sırasında manevi bakım uyguladığını belirtmiştir. Ebelerin manevi bakım kapsamında yaptıkları uygulamaların; “psikolojik destek sağlamak” (%97.8), “gülümsemek ve empati yapmak” (%97.8), “bakım sırasında güven ve umut verici sözel telkinde bulunmak” (%91.1) ve “dua ederek doğuma başlamak ve doğum süresince dua okumaya devam etmek” (%75.6) olduğu öğrenilmiştir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 185 Ebelerin yaşı, eğitim düzeyi, çalışma süresi, daha önceden manevi bakım ile ilgili eğitim alma ve uygulama yapma durumları ileMMBÖ toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p>0.05). Çalışmaya katılan ebelerin çalıştıkları birim ile MMBDÖ ölçek toplam puan ortalaması arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<005). Tartışma Araştırmada ebelerin büyük bir çoğunluğunun (%97.8) manevi bakım kapsamında uygulamalar yaptığı bulunmuştur. Kostak (2007)’ın çalışmasında ebe ve hemşirelerin %28.1’nin, Kavak ve ark (2014)’nın çalışmasında ise hemşirelerin %50.7’sinin manevi bakım verdikleri belirlenmiştir. Çalışmamızda manevi bakımla ilgili eğitim alan grubun sayısının az olduğu görülmektedir. Çalışma bulgularına benzer şekilde Kostak (2007)’ın çalışmasında ebe ve hemşirelerin %15.5’i, Yılmaz ve Okyay (2009)’ın yaptıkları çalışmada hemşirelerin %34.8’inin maneviyat ve manevi bakım ile ilgili bilgi aldığını belirtmişlerdir. Oysaki sağlık çalışanlarının özellikle de ebe ve hemşirelerin manevi bakım konusunda kendilerini geliştirmeleri ve bu konuda yeterli hale gelmeleri oldukça önemlidir. Doğum sırasında gebenin cesaretlendirilmesi, güven verilmesi ve desteklenmesi çok önemlidir. Ebelerin çoğunluğunun bu bakımı sağladığı anlaşılmaktadır. Doğum eyleminde hastanın ağrısını hafifletme doğrultusunda duygusal ve bilişsel girişimleri kullanan ve etkilerini kaydeden kişi çoğunlukla hemşire ve ebelerdir. Bütüncül ağrı yönetiminde ağrının fiziksel, duygusal, sosyal, kültürel ve spiritüel yönleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Ağrı kontrolünde şefkatli ve bireyselleştirilmiş bir yaklaşım kullanılmalıdır. Bu çerçevede düşünüldüğünde; bu araştırmada ebelerin ağrıya yönelik manevi destek olarak adlandırılarak yapılan girişimlerinin literatüre uygun olduğu sonucuna varılabilir. Araştırmada ebelerin yaptığı manevi uygulamalar arasında; “dua ederek doğuma başlamak ve doğum süresince dua okumaya devam etmek” (%75.6) olarak bulunmuştur. Günümüzde, her ne kadar spiritüalite ile din birbirlerinin yerine yanlış olarak kullanılsa da; spiritüalite, dinin ilk komponenti sayılabilir ancak dini inanç ve uygulamalarla sınırlandırılamayacak kadar geniş bir kavramdır. Yapılan başka bir çalışmada sürekli din kurumlarına devam eden kişilerde ağrı gidermede, stresle baş etmede, hastalığın iyileşmesinde, engelleri düzeltmede ve mortalitede %25 azalma olduğu saptanmıştır. Sonuç ve Öneriler Ebelerin büyük çoğunluğu doğum sırasında manevi bakım uygulamakta ve maneviyat-manevi bakımı algılama düzeyleri yüksektir. Bu sonuçlar doğrultusunda; doğum eyleminde manevi boyutun ele alınması ve ebelerin bu konu hakkındaki farkındalıklarının artırılmasına yönelik 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 186 kurs, seminer ve hizmet içi eğitimlerin düzenlenmesi ve daha büyük örneklem grubuyla farklı çalışmaların yapılması, ayrıca manevi bakımın gebeler tarafından nasıl algılandığını ortaya koyan araştırmaların yapılması önerilebilir. Kaynaklar • Çetinkaya, B., Altundağ, S., Azak, A. (2007). Spiritüel bakım ve hemşirelik. Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi , 8,47- 50. • Ergül, Ş., Bayık, A.(2004) Hemşirelik ve manevi bakım. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 8 (1),37-45. • Ergül, Ş., Temel A.B., (2007). Maneviyat ve manevi bakım dereceleme ölçeğinin Türkçe formunun geçerlik ve güvenirliği. Ege Üni. Hemş. Yüksekokulu Dergisi, 23:1, 75-87. • Ertem, G., Sevil, Ü. (2004). Doğum ağrısı ve hemşirelik yaklaşımı. Atatürk Üniv. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 8(2), 117-123. • Kavak, F., Mankan, T., Polat, H., Sarıtaş, SÇ., Sarıtaş, S. (2014).Hemşirelerin manevi bakıma ilişkin görüşleri,İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi , 3(1),21-24. • Kostak, MA.(2007) Hemşirelik bakımının spiritüel boyutu.Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, 2 (6),106-114. • Mcsherry, W., Draper , P., Kendrick, D.(2002). The construct validity of a rating scale designed to assess spirituality and spiritual care. International Journal of Nursing Studies, 39,723-734. • Yılmaz M, Okyay N.(2009). Hemşirelerin maneviyat ve manevi bakıma ilişkin görüşleri. Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi, 11(3), 41-52. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 187 SB 003 EUROPEAN UNION ERASMUS PLUS PROJECT ‘BestCARE’ TO IMPROVING THE NURSING CARE WITH BEST COMPLEMENTARY THERAPY STRATEGIES Prof. Dr. Zeynep ÖZER1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2, Dr. Gamze TESKERECİ2, Arş. Gör. Selma TURAN KAVRADIM1 1 2 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği AD Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD ANTALYA Abstract The increasing and widespread use of Complementary Therapies (CT) in the general population requires health-care professionals to have a knowledge about appropriate and safe CT. Nurses can not enough inform the patients due to have limited knowledge about CT. Nevertheless they have a positive approach towards CT and would like to be trained about CT. Nurses can keep themselves updated through participating to projects and researchs on CT. The aim of this study was introduce an European project on Complementary Therapies, disseminated the project outputs and results and create awareness about CT. The main aim of project was to improve the professional knowledge and skills of women health and oncology nurses about CT such as massage, aromatherapy, reflexology, reiki and relaxation exercises in Turkey and Europe. “Improving The Nursing Care with Best Complementary Therapy Strategies Based on European Union Standards” (BestCARE) project was a strategic partnerships for vocational education and training within Erasmusplus that was led by nurses. BestCARE started in September 2014 and ended in Semptember 2016. BestCARE was coordinated by Akdeniz University Nursing Faculty and carried out with six partners from Turkey and Europe. Fifteen nurses were trained for 14-days on CT at one CT center in United Kingdom. Also training courses and seminars on CT were held in Turkey and Italy for women health and oncology nurses. The BestCARE consisted of 14 work packages. The outputs of BestCARE were website, e-learning training program, short videos, reference and handbook,curriculum proposal on CT and simulation laboratory. BestCARE was gained to knowledge, experience and skills about CT and created a cultural awareness and sensitivity toward patients, caregivers and health professions. Also this project was a guide for further studies in Turkey and European countries. Keywords: BestCARE, Complementary Therapies, European Union Project, Nursing 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 188 TAMAMLAYICI TERAPİLERLE HEMŞİRELİK BAKIMININ GELİŞTİRİLMESİNDE BİR AVRUPA BİRLİĞİ ERASMUS PLUS PROJESİ: BestCARE Özet Toplumda tamamlayıcı terapilerin giderek artan ve yaygın şekilde kullanılması, sağlık bakım profesyonellerinin güvenli ve uygun tamamlayıcı terapiler konusunda bilgi sahibi olmasını gerektirmiştir. Tamamlayıcı terapiler konusunda hemşireler sınırlı bilgiye sahip olduklarından, konuyla ilgili hastaları yeterince bilgilendirememektedirler. Yine de hemşireler tamamlayıcı terapilerle ilgili olumlu tutumlarının olduğunu ve tamamlayıcı terapiler konusunda eğitim almak istediklerini belirtmektedirler. Hemşireler tamamlayıcı terapiler üzerine yürütülen araştırma ve projelere katılarak, konuyla ilgili bilgi ve deneyim kazanabilirler. Bu çalışma ile, tamamlayıcı terapiler üzerine yürütülen Avrupa Birliği projesinin tanıtılması, proje sonuç ve çıktılarının paylaşılması ve tamamlayıcı terapilerle ilgili farkındalığın arttırılması amaçlanmıştır. Tamamlayıcı terapiler üzerine yürütülen bu Avrupa Birliği projesi ile, Türkiye ve Avrupa'da masaj, aromaterapi, refleksoloji, reiki ve gevşeme egzersizleri gibi tamamlayıııcı terapiler konusunda kadın doğum ve onkoloji kliniğinde çalışan hemşirelerin bilgi ve becerilerinin arttırılması hedeflenmiştir. “Tamamlayıcı Terapilerle Hemşirelik Bakımının Geliştirilmesi”(BestCARE) projesi, Eylül 2014-Eylül 2016 tarihleri arasında, Erasmus+ programı kapsamında yürütülen stratejik ortaklıklar ve mesleki eğitim projesidir. BestCARE, Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi koordinatörlüğünde, Türkiye ve Avrupa’dan altı ortakla yürütülmüştür. 15 hemşire, 14 gün süreyle İngiltere’deki bir merkezde tamamlayıcı terapiler konusunda teorik ve uygulamalı eğitim almıştır. BestCARE, 14 iş paketinden oluşmaktadır. BestCARE'in çıktıları, web sitesi, e-öğrenme platformu, kısa videolar, referans ve el kitapları, müfredat önerisi ve simülasyon laboratuarıdır. BestCARE projesi, katılan hemşirelere tamamlayıcı terapiler konusunda bilgi, beceri ve deneyim kazandırmıştır. Bu proje hasta, hasta yakınları, sağlık profesyonellerinde farkındalık ve duyarlılık oluşturmuştur. Ayrıca bu proje Türkiye ve Avrupa'da daha fazla araştırmanın yürütülmesi için rehber niteliğindedir. Anahtar kelimeler: Avrupa Birliği Projesi, BestCARE, Hemşirelik, Tamamlayıcı Terapiler Giriş Tamamlayıcı Terapilerin kullanımı son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde birçok sağlıklı ya da hasta birey, sağlığı geliştirmek, hastalıkları önlemek, hastalık durumunda bakım ve tedaviyi desteklemek amacı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 189 ile tamamlayıcı terapileri kullanmaktadır. Hastaların tamamlayıcı terapilere yönelik ilgisindeki artış, sağlık bakım profesyonellerinin ve sağlık ekibi üyesi olarak hemşirelerin, tamamlayıcı terapilerde rol almasını gerektirmiştir. Dolayısıyla toplumun bu gereksiniminin, kuramsal bilgi ve bilimsel sorun çözme becerisine sahip hemşirelerden tarafından karşılanması önem kazanmıştır. Bu çalışma ile, tamamlayıcı terapiler konusunda hemşirelerin bilgi ve deneyimlerinin arttırılması amacıyla yürütülen Avrupa Birliği projesinin tanıtılması, proje sonuç ve çıktılarının paylaşılması ve tamamlayıcı terapiler konusunda farkındalık oluşturulması amaçlanmıştır. BestCARE Projesi “Tamamlayıcı Terapilerle Avrupa Birliği Standartlarında Hemşirelik Bakımının Geliştirilmesi(Ref. 2014-1-TR01- KA202-013246)” (BestCARE) projesi hemşirelerin liderlik ettiği, Erasmus+ Programı 2014 Yılı Ana Eylem 2 Stratejik Ortaklıklar Mesleki Eğitim Projesi kapsamında yürütülen iki yıllık bir projedir. BestCARE, Ekim 2014-Ekim 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Projenin toplam bütçesi 266.694.00 Euro’dur. BestCARE projesi Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi koordinatörlüğünde, yerel ve ulusal altı ortakla yürütülmüştür. Projenin yerel ortakları; Antalya Valiliği Avrupa Birliği Proje Koordinasyon Merkezi (CEUPA), Antalya Kamu Hastaneleri Birliği, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği’dir. Projenin uluslararası ortakları; Centro Studi Delle Professioni Sanitarie-CESPI, (İtalya), Athena School of Natural Therapies (İngiltere) ve EURO-CERT Akademi (Almanya)’dır. BestCARE projesiyle, onkoloji ve kadın doğum alanında çalışan hemşirelerin tamamlayıcı terapilerden reiki, refleksoloji, aromaterapi, masaj terapi, gevşeme egzersizleri ile ilgili profesyonel bilgi ve beceriye sahip olması amaçlanmıştır. Ayrıca BestCARE ile güvenli bir yaklaşımla tamamlayıcı terapilerin bakımda kullanılması, eğitimde kazanılan bilgi, deneyim ve becerilerin diğer sağlık bakım profesyonelleri ile paylaşılması ve iş birliğinin arttırılması, bilgi ve iletişim teknolojileri ile sağlık bakım profesyonellerinin donanımlarının arttırılması, kültürel farkındalık ve duyarlılık oluşturulması amaçlanmıştır. BestCARE Projesi İş Paketleri BestCARE projesi kapsamında 14 iş paketi yürütülmüştür. Bu iş paketleri şunlardır. 1.Proje logo ve kimliğinin oluşturulması: Projenin toplumda görünürlüğünün arttırılması, yaygınlaştırılması, proje aktivitelerinin duyurulması ve paydaşların bilgilendirmesi için, proje logo ve kimliği ve yaygınlaştırma materyalleri CEUPA tarafından koordinatör kurumun iş birliği ile geliştirilmiştir. Tüm yaygınlaştırma materyallerinde ve aktivitelerinde proje logo ve kimliği kullanılmıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 190 2.Tamamlayıcı terapilere ilişkin eğitim materyallerinin geliştirilmesi: Hemşireler, öğretim elemanları, öğrenciler için reiki, refleksoloji, masaj, aromaterapi, gevşeme ve hayal etme egzersizlerini içeren referans kitap ve el kitabı hazırlanmıştır. “Hemşirelik Bakımında Tamamlayıcı Terapiler” adlı referans kitap, Türkçe ve İngilizce dillerinde basılmış, Almanca ve İtalyanca dillerinde e-kitap olarak hazırlanmıştır. “Hemşireler İçin Tamamlayıcı Terapiler” el kitabı ise, Türkçe ve İngilizce dillerinde hazırlanmıştır. Tüm kitaplar BestCARE web sayfasına (http://www.bestcareproject.eu/) yerleştirilmiştir. 3.Tamamlayıcı terapilerle ilgili eğitim müfredatı geliştirilmesi: Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi lisans, yüksek lisans ve doktora eğitim müfredatında tamamlayıcı terapiler dersi bulunmamaktadır. İç Hastalıkları Hemşireliği doktora programında, “Hemşirelik Bakımında Tamamlayıcı Terapiler” adlı dört kredilik bir ders açılmıştır. Ayrıca tamamlayıcı terapilerle ilgili ulusal ve uluslar arası lisans müfredatları incelenmiş ve tamamlayıcı terapiler lisans müfredatı hazırlanmıştır. Bu müfredat Sağlık Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumu’na gönderilmiştir. 4.Proje web sitesinin hazırlanması: Projenin web sayfası http://www.bestcareproject.eu tüm ortakların dillerinde hazırlanmıştır. Web sitesi 2021 yılına kadar açık kalacaktır. 5.Tamamlayıcı terapilere ilişkin bilgi ve iletişim teknolojileri temelli (ICT) eğitim programı hazırlanması: ICT e-öğrenme modülü koordinatör kurum tarafından hazırlandıktan sonra, EUROCERT Academy ile yapılan bir workshopta içerik geliştirilmiş ve genişletilmiştir. ICT platformu Türkçe, İngilizce ve İtalyanca dillerinde hazırlanmış ve BestCARE web sitesine entegre edilmiştir. 6.Tamamlayıcı terapilerle ilgili kısa videoların hazırlanması: Tamamlayıcı terapilerle ilgili öğrenmenin desteklenmesi amacıyla, ICT platformu ve derslerde kullanılmak üzere, masaj, aromaterapi, refleksoloji ile ilgili kısa videolar hazırlanmıştır. Kısa videolar BestCARE web sitesi ve ICT platformuna yerleştirilmiştir. 7.Simülasyon laboratuarının geliştirilmesi: Hemşirelerin, öğretim elemanlarının ve öğrencilerin tamamlayıcı terapiler ile ilgili uygulamalarını geliştirebilmeleri için Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’de bir simülasyon laboratuarı kuruluştur. 8.Soru formları hazırlanması ve sonuçlarının değerlendirilmesi: Türkiye’den İngiltere’deki eğitime katılan hemşireler, onkoloji ve kadın doğum kliniğinde yatan 33 hasta ve 31 hasta yakınının tamamlayıcı terapilerle ilgili bilgi düzeylerini belirlemek için bir çalışma yürütmüşlerdir. Çalışma sonunda katılımcıların tamamlayıcı terapilere ilgili bilgi ve tutumlarının anlamlı düzeyde olumlu yönde değiştiği saptanmıştır. İtalya’da CESPI klinikte tamamlayıcı terapi uygulamalarına yönelik hastaların tutum ve görüşlerini belirlemeye 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 191 yönelik deneysel bir çalışma yürütmüştür. 15 onkoloji, hemotolojik onkoloji ve palyatif bakım hemşiresi, 36 hastaya holistik masaj uygulamıştır. Masaj hastalara en az dört kez, 20 dakika uygulanmıştır. Hastalar tarafından masaj öncesinde en çok anksiyete, ağrı ve yorgunluk bildirilirken, masaj sonunda rahatlama, gevşeme ve ağrıda azalma belirtilmiştir. 9.Makale hazırlanması ve projenin çıktılarının uluslararası konferansta sunumu: Proje süresince koordinatör kurum tarafından iki makale hazırlanmıştır. Bu makalelerden ilki “Learning Experiences of Nurses as Part of a European Union Project on Complementary Therapies: A Multinational Qualitative Study” adlı makale, “Holistic Nursing Practice” dergisinde yayımlanmıştır. Diğer makalede proje sonuç ve çıktılarının tanıtılması amaçlanmıştır. “European Union Erasmus Plus Project ‘BestCARE’ to Improving The Nursing Care with Best Complementary Therapy Strategies” adlı bu makale, “Journal of Advanced Nursing”e gönderilmiştir. 10.Yaygınlaştırma materyallerinin geliştirilmesi: Sosyal medya (facebook “Bestcare.eu” and twitter “@BestCAREeu”) aktif olarak kullanılmıştır. Antalya TRT radyosunda BestCARE tanıtılmıştır. Tamamlayıcı terapilerle ilgili Antalya ve Roma’daki hemşirelere, öğrencilere, öğretim elemanlarına ve diğer sağlık profesyonellerine seminerler düzenlenmiştir. 11.Ulusötesi proje toplantılarının yapılması:Proje süresinde beş ulusötesi proje toplantısı yürütülmüştür. Proje ilke, karar ve görevlerini içeren toplantı raporları, toplantı sonunda koordinatör kurum tarafından hazırlanmış ve partnerler tarafından onaylanmıştır. 12.İzlem ve değerlendirme raporlarının hazırlanması: İngiltere, Türkiye ve İtalya’da yürütülen kısa süreli eğitim etkinlikleri, ulusötesi proje toplantıları, Türkiye ve İtalya’da tamamlayıcı terapilere ilişkin hasta ve hasta yakınlarının bilgi ve tutumlarına ilişkin ölçüm sonuçları, CESPI tarafından değerlendirilmiş ve raporlanmıştır. 13.Ara raporun hazırlanması:Projenin birinci yılının sonunda tüm partnerlerin iş paketleri, bütçeleri incelenmiş ve bir ara rapor hazırlanmıştır. Bu rapor Ulusal Ajansa gönderilmiştir. 14.Final raporunun hazırlanması:Final raporun 12 Ekim 2016 tarihinde ECAS’a yüklenmiştir. BestCARE Projesi Eğitim/Öğrenme/Öğretme Faaliyetleri İlk eğitim etkinliği 12-28 Ağustos 2015 tarihlerinde Türkiye’den 12 ve İtalya’dan 3 hemşireyle İngiltere’deki Athena School of Natural Therapies merkezinde, reiki, refleksoloji, masaj, aromaterapi ve gevşeme egzersizlerine ilişkin teorik ve uygulamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İkinci eğitim etkinliği Türkiye ve İtalya’da gerçekleştirilmiştir. 19-23 Ekim tarihleri arasında, Türkiye’den İngiltere’deki eğitime katılan 12 hemşire 20 hemşireye, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 192 İtalya’dan İngiltere’deki eğitime katılan üç hemşire 15 hemşireye aldıkları eğitimi, teorik ve uygulamalı olarak aktarmıştır. BestCARE Projesi Çoğaltıcı Etkinlikleri Proje sonuç ve çıktılarının yaygınlaştırılması için koordinatör kurum tarafından Türkiye’de üç, CESPI tarafından İtalya’da bir seminer düzenlenmiştir. Bu seminerlerde hemşireler, öğretim elemanları, öğrenciler ve diğer sağlık profesyonelleri tamamlayıcı terapiler ve proje aktiviteleri konusunda bilgilendirilmiştir. Ayrıca koordinator kurum tarafından ulusal düzeyde bir konferans düzenlenmiştir. Bu konferansta proje sonuç ve çıktılarının paylaşılması ve tamamlayıcı terapiler konusunda farkındalığın arttırılması amaçlanmıştır. BestCARE Projesinin Sürdürülebilirliği Projenin sürdürülebilirliğinde web sayfası, ICT platformu,e kitap, referans kitabı, simülasyon laboratuarı kullanılacaktır. Ayrıca Türkiye ve İtalya’da tamamlayıcı terapilerle ilgilenen kurum, kuruluş ve sağlık profesyonelleri ile, proje ile kazanılan bilgi ve deneyimlerini paylaşacaklardır. Kaynaklar • Arslan Ozkan I, Ozer Z, Kulakac O (2012). Use of complementary and alternative medicine in cardiovascular diseases: A comparative literature review. HealthMED, 6(6):2185-2194. • Boz, İ., Özer, Z., Teskereci, G., Turan Kavradım, S. (2016). Learning experiences of nurses as part of a European union project on complementary therapies: a multinational qualitative study. Holistic Nursing Practice.. DOI: 10.1097/HNP.0000000000000171. • Cooke, M., Mitchell, M., Tiralongo, E., Murfield, J. (2012). Complementary and alternative medicine and critical care nurses: A survey of knowledge and practices in Australia, Australian Critical Care (2012) 25, 213-223 • Çamurdan, Ç., Gül, A. (2013). Complementary and alternative medicine use among undergraduate nursing & midwifery students in Turkey. Nurse Education in Practice, 13, 350-354. • Şenyuva, E. (2013). Hemşirelikte yaşam boyu öğrenme: Algılar ve gerçekler. F.N. Hem. Derg 21(1): 69-75. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 193 SB 004 EFFECT OF RELAXATION EXERCISE AND SLEEP HYGIENE TRAINING GIVEN TO WOMEN IN POSTMENOPAUSAL PERIOD ON SLEEP QUALITY 1 1 2 Öğr. Gör. Dr. Mesude DUMAN, Doç. Dr. Sermin TİMUR TAŞHAN2 Dicle Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü, DİYARBAKIR İnönü Üniversitesi Malatya Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Doğum ve Kadın Sağlığı Hastalıkları Hemşireliği AD, MALATYA Abstract Introduction: The present study was conducted using a true experimental model with pretest and posttest control group to determine the effect of progressive relaxation exercise and the sleep hygiene training given to women in postmenopausal period on sleep quality. Material and Method: Population of the study is created by the women in postmenopausal period who naturally went through menopause, and having insomnia and registered to one of Family Health Centre in Diyarbakir. Sample size is a total of 161 menopausal women complying with the criteria to be taken into research and 81 of them were included in the experimental group while 80 were included in the control group. Experimental and control groups were applied WHIIRS and personal info form on the first house call. On the first house call, sleep hygiene training and training manual, on the second house call, PMR training and CD were given to the experimental group. One day a week, PMR training was repeated and PMR was made 8 weeks in total. WHIIRS was applied to the experimental and control group after 4 and 12 weeks after the pre-test. Data were collected between June- October 2015 and evaluated by using descriptive statistics, independent samples t-test, chisquare test, Mauchly’s and McNemar X2 tests. Results: WHIIRS point average that experimental group women got in compliance with the control group was 14.03±3.4 at pretest, was 9.69±3.09 at mid-test and it was 7.09±3.4 posttest. Thus it has been observed that the differences among the points gotten from pre-test, mid-test and post-test are statistically important (p<0.001). It has been determined that the difference between post-test insomnia ratio in experimental and control group is statistically important; insomnia rate is lower in experimental group (p<0.001). Discussion: Progressive relaxation exercise and the sleep hygiene training for women in postmenopausal period increased the sleep quality. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 194 SB 005 DEVELOPING OF FERTILITY READINESS SCALE FOR WOMEN WHO TAKE FERTILITY SUPPORT Arş. Gör. Sevcan FATA, Yrd. Doç. Merlinda ALUŞ TOKAT Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR Abstract To develop Fertility Preparedness Scale Based on Hypnofertility for women who take fertility support. Methodological study. The scale was evaluated by 230 women. The Draft Form consisted of 23 item. The Kaiser-Meyer-Olkin test was 0,898 and Bartlett's test was x2: 2.790E3, p=.000. Researchers determined the number of factors as 3, all eigenvalues of factors were higher than 1. Subscale factor load varies between 0.26-0.90 in the confirmatory analysis. Cronbach alfa of scale was determined as 0.848 and Spearman Brown analysis correlation 0.811.As a results of validity and reliability analysis, the final version Draft Scale 2 has been determined as “Fertility Preparedness Scale For Women Who Take Fertility Support”. Keywords: Hypnofertility, Preparedness, Scale, Validity, Reliability FERTİLİTE DESTEĞİ ALAN KADINLAR İÇİN FERTİLİTE HAZIROLUŞLUK ÖLÇEĞİ’NİN GELİŞTİRİLMESİ Özet Amaç, Hipnofertiliteye dayalı Fertilite Desteği Alan Kadınlar İçin Fertilite Hazıroluşluk Ölçeği’nin geliştirilmesidir.Metodolojik çalışmadır. Ölçek 230 kadına uygulanmıştır. Ölçeğin Kaiser-Meyer-Olkin testi 0.898 ve Bartlett's testi (x2: 2.790E3, p=.000) bulunmuştur. Faktör sayısı araştırmacılar tarafından komut verilerek 3 faktörde toplanmıştır, bütün faktör özdeğerleri 1’in üzerindedir. Doğrulayıcı faktör analizinde, ölçeğin alt boyut faktör yükleri 0.26-0.90 arasında değişmektedir. Cronbach alfa katsayısı 0.848, Spearman Brown analizi korelasyon değeri 0.811 olarak belirlenmiştir.Yapılan geçerlik ve güvenirlik analizleri sonucunda geliştirilen ölçeğin son hali olan Taslak Ölçek 2 formu ‘Fertilite Desteği Alan Kadınlar İçin Fertilite Hazıroluşluk Ölçeği’ olarak belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Hipnofertilite, Hazıroluşluk, Ölçek, Geçerlik, Güvenirlik 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 195 Giriş Hipnofertilite kadınların stresini azaltmak için kullanılan çeşitli yöntemlerden biridir. Güçlü ve etkili beden beyin etkileşimine dayanmaktadır. Hipnofertiliteye göre fertilite sorunu yaşayan kadınların çevreden aldıkları mesajlar beyin beden etkileşimiyle fertilitesini olumsuz etkilemektedir, olumlu mesajlar vererek fertilitesi artırılmalıdır. Fertilite desteği alan kadınlar gebe kalmak için daha çok çaba sarfetmekte, hazıroluşlukları olumsuz etkilenmekte, psikososyal anlamda daha çok desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Türkiye ve dünya literatürü incelendiğinde; fertilite sorunu yaşayan bireylere uygulanan birçok ölçüm aracı bulunmakta ve bunların çoğu olumsuz ifadelerden oluşmaktadır. Hipnofertiliteye uygun, olumlu ifadeler içeren ölçek bulunmamaktadır. Makalede, fertilite desteği alan kadınların hazıroluşluklarını değerlendirmek için “Fertilite Desteği Alan Kadınların İçin Fertilite Hazıroluşluk Ölçeği” geliştirilmiştir. Yöntem Metodolojik tipte bir çalışmadır. Çalışma, Ege Doğum Evi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin ve Özel İrenbe Kadın Hastalıkları ve Doğum Merkezi’nin Tüp Bebek Merkezi, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi infertilite polikliniğinde Aralık 2015-Mart 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Literatürde yöntem bilimcilerin önerdikleri değişken başına ya 5-10 katı katılımcı olması ya da en az 100 kişiye ulaşılmasıdır (Şencan, 2005; Eser ve Baydur, 2007). Ölçeğin örnekleme uygulanacak olan taslak ölçek-2 halinin 23 madde olması nedeniyle 230 kadın dahil edilmiştir. Çalışmanın gerçekleştirilmesi için tüm kurumlardan çalışma izni ve Dokuz Eylül Üniversitesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurul’undan etik kurul izni alınmıştır (2015/22-16). Bulgular Geçerlilik Analizlerinin Bulguları Literatür incelemesi, benzer ölçeklerin maddeleri (Newton, Sherrard, & Glavac, 1999; Cousineau, Green, Corsini, Barnard, Seibring, & Domar, 2006), konunun uzmanlarının görüşü ve hipnofertilite yönteminden yararlanılarak 30 maddelik madde havuzu oluşturulmuştur. Madde havuzu uzman görüşüne sunulduktan sonra bütün maddelerin indeksi 0.78 in üzerinde ve ölçek geçerlik indeksi 0.968 olarak bulunmuş ve analizler sonucunda Taslak Ölçek-1 oluşmuştur. Taslak Ölçek-1’de bulunan 25 madde 30 kadına tek tek okunarak cevaplamaları istenmiş, kadınların cevaplamakta zorluk çektiği, anlamadığı ya da cevapsız bıraktıkları maddeler revize edilmiş ve Taslak Ölçek-2 oluşturulmuştur. Ön uygulamadaki kadınlar hariç 230 kadına Taslak Ölçek-2 uygulanmıştır. Veri setinin faktör analizine uygun olup olmadığına 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 196 bakmak için Kaiser-Meyer-Olkin testi (0,898) ve Bartlett's testi yapılmıştır (x2: 2.790E3, p=.000). Faktör sayısı araştırmacılar tarafından komut verilerek 3 faktörde toplanmıştır. Birinci faktörün özdeğeri 4.810, ikinci faktörün özdeğeri 3.724, üçüncü faktörün özdeğeri 3.642 olup bütün faktör özdeğerleri 1’in üzerindedir. Açıklanan toplam varyanslar Faktör 1 için 20.915, Faktör 2 için 16.192, Faktör 3 için 15.833 olup, 3 faktör toplam varyansın %52.939’unu açıklamaktadır.Açıklayıcı faktör analizine göre faktörler incelendiğinde, Faktör 1’in içerdiği maddelerin kadınların umut ve farkındalığını artıran maddeler olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu faktöre ‘Umut ve Farkındalık’ ismi verilmiştir. Faktör 2’nin içerdiği maddeler ise bedeni ve beyni rahatlatmaya yönelik olduğu için Faktör 2’ye ‘Rahat Beden ve Beyin’ ismi verilmiştir. Faktör 3 ise kadınların gebelik hakkındaki olumlu duygu ve düşüncelerini içerdiği isimlendirilmiştir.Ölçeğin için bu faktör tutarlılığının ‘Olumlu istatistiksel duygu olarak ve Düşünceler’ anlamlı olup olarak olmadığını değerlendirebilmek için doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Ölçeğin birinci alt boyut faktör yükleri 0.41-0.82, ikinci alt boyut faktör yükleri 0.26-0.68, üçüncü alt boyut faktör yükleri 0.48-0.90 arasında değişmektedir. Model uyum göstergeleri ise, x2: 640.49, df:224, x2/df oranı 2.85, YHOK: 0.090, İUİ: 0.80, KUİ: 0.95, NNUİ: 0.94, NUİ:0.92 olarak saptanmıştır. Güvenirlilik Analizlerinin Bulguları Ölçeğin Madde-Toplam Puan Korelasyon katsayılarının 0.455-0.712 arasında değer aldığı ve istatiksel olarak anlamlı düzeyde (p:0.000) olduğu saptanmıştır. Ölçeğin alt boyut madde puanları ile alt boyut toplam puanları arasındaki korelasyon katsayıları sırasıyla, “Umut ve Farkındalık” alt boyutunda 0.482-0.762, “Rahat Beden ve Beyin” alt boyutunda 0.574-0.677, “Olumlu duygu ve Düşünceler” alt boyutunda 0.555-0.833 arasında değişmektedir ve istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı (p: .000) bulunmuştur. İç tutarlılığını değerlendirmek için Cronbach alfa ve Spearman Brown testi kullanılmıştır. Taslak Ölçek 2’nin toplam cronbach alfa iç tutarlılık güvenirlik katsayısının 0.848 olduğu belirlenmiştir. Ölçeğin alt boyutlarının cronbach alfa iç tutarlılık güvenirlik katsayılarının 0.775- 0.843 arasında değiştiği görülmüştür. Ölçeğin iki yarım test güvenilirliği için yapılan Spearman Brown analizi sonucuna göre de ölçeğin iki yarısı arasındaki korelasyon değeri 0.811 olarak belirlenmiştir. Ölçekte yer alan tüm maddelerin madde puan ortalamalarının birbirine eşit olup olmadığını belirlemek amacıyla Hotelling T2analizi yapılmıştır. Madde ortalamalarının farklı olduğu belirlenmiştir (Hotelling T2=299.445, p=.000). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 197 Tartışma Altı veya daha fazla uzman olması durumunda M_İGİ i 0.78 den düşük olmaması ve Ö-İGİ nin en az 0.90 olması önerilmektedir (Polit ve Beck, 2006). Çalışma sonuçları ve literatür incelendiğinde; uzman görüşüne sunulan madde havuzunun ve her bir maddenin fertilite desteği alan kadınların hazıroluşluğunu değerlendirmek için uygun olduğuna karar verilmiştir. Çalışmadaki ölçek maddelerinin korelasyon katsayılarının 0.455-0.712 arasında değer alması maddelerin benzer davranışları örneklediğini ve testin iç tutarlılığının yüksek olduğunu göstermektedir (Büyüköztürk, 2011). Ölçekte KMO değeri 0.898 olarak bulunması örneklem büyüklüğünün faktör analizine uygun olduğunu göstermektedir (Tavşancıl, 2010). Çalışmadaki Barlett testi sonucunun ileri düzeyde (x2: 2.790E3, p=.000) anlamlı olması faktör analizi için korelasyon matriksinin uygun olduğunu göstermektedir (Tavşancıl, 2010). Özdeğer istatistiği 1’den büyük faktörler anlamlı kabul edilir (Kalaycı, 2010). Elde edilen varyans oranları ne kadar yüksekse, ölçeğin faktör yapısı o kadar güçlü olmaktadır. Ancak %40 ile %60 arasındaki varyans oranları yeterli kabul edilmektedir (Şencan, 2005). Bu çalışmadaki alt faktörlerin özdeğer istatistiklerinin 1’den büyük olması, açıklanan toplam varyansın % 52.939 olması, literatürdeki görüşlerle uyumludur. Maddelerin faktörlerle olan ilişkisi faktör yük değeri ile açıklanır. Bir maddenin kavramsal yapıyla ilgili olup olmadığına bakmak için o maddenin faktör yüküne bakmak gerekir (Şencan, 2005). Faktör örüntüsünün oluşturulmasın da 0.30 ile 0.40 arasında değişen faktör yüklerinin alt kesme noktası olarak alınabileceği belirtilmektedir (Tavşancıl, 2010). Ölçeğin sadece bir maddesinin faktör yükü 0.248 bulunmuş, maddenin araştırmacılar tarafından ölçek için temel bir madde olduğuna karar verildiğinden ölçekte yer almıştır. Ölçeğin diğer tüm maddelerinin faktör yüklerinin 0.398 ile 0.821 arasında olması ölçekte bulunan maddelerin ölçekteki alt boyutlarda yer alacak niteliğe sahip olduğunu göstermektedir. Literatür incelendiğinde, x2/df oranının 2.85 olması, KUİ, NNUİ, NUİ’nin 0.90’ın üstünde olması modelin iyi bir uyuma sahip olduğunu göstermiştir (YEM, 2008; Şimşek, 2007). Taslak Ölçek 2’nin toplam cronbach alfa iç tutarlılık güvenirlik katsayısı 0.848 olup yüksek derecede güvenilir olduğu görülmektedir. Taslak Ölçek 2’nin 1. alt boyutunun oldukça güvenilir, 2. alt boyutunun oldukça güvenilir, 3. alt boyutunun yüksek derecede güvenilir olduğunun saptanması Taslak Ölçek 2’de bulunan maddelerin homojen olduğunu ve aynı özelliği ölçtüğünü göstermektedir(Eser ve Baydur, 2007). Ölçeğin iki yarım test güvenilirliği için yapılan Spearman Brown analizi sonucu korelasyon değeri 0.70’in üzerinde belirlenmiş ve güvenilir bulunmuştur (Şencan, 2005). Hotelling T2 testinin anlamlı olması Taslak Ölçek 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 198 2’de bulunan maddelerin kadınlar tarafından aynı şekilde algılandıklarını göstermektedir (Özdamar, 2009). Sonuç ve Öneriler Taslak Ölçek 2 formu ‘Fertilite Desteği Alan Kadınlar İçin Fertilite Hazıroluşluk Ölçeği’nin Türk kültürüne uygun geçerli ve güvenilir bir ölçek olarak değerlendirilmiştir. Fertilite sorunu olan bireylerin tedaviye hazıroluşluğunu değerlendirmede sağlık ekibi tarafından kullanılabilecek bir ölçektir. Ayrıca ölçek maddelerinin tümünün pozitif ifadeler içermesi oldukça stresli olan bu sürece olumlu bakış açısı oluşmada katkı sağlayacaktır. Kaynaklar • Büyüköztürk, Ş. (2011). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı: İstatistik, Araştırma Deseni SPSS Uygulamaları ve Yorum. 14. Baskı, Ankara: Pegem Akademi. • Eser, E., Baydur, H. (2007). Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi Ölçeklerinin Kültürel Uyarlaması. Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi (Kongre Öncesi Kurslar Kitabı), İzmir, 5-7 Nisan 2007, 2-40. • Gilbert, S. (2013). Fertility Support Program. Scottsdale, Arizona, USA. • Kalaycı Ş. (2010). SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistik Teknikleri, 5. Baskı, Ankara: Asil Yayın Dağıtım Ltd. Şti, 321-331. • Newton, C.R., Sherrard, W., Glavac, I. The Fertility Problem Inventory: measuring perceived infertility-related stres. Fertılıty And Sterılıty, 1999; 72 (1); 54-62. • Özdamar, K. (2009). Paket Programları ile İstatistiksel Veri Analizi. Yedinci baskı, Eskişehir: Kaan kitabevi, 274-275. • Polit, D.F., Beck, C.T. (2006). The Content Validity İndex: Are You Sure You Know What’s Being Reported? Critique and Recommendations. Research in Nursing &Health, 29, 489-497. • Şencan, H. (2005). Sosyal ve Davranışsal Ölçümlerde Güvenirlik ve Geçerlilik. Ankara: Seçkin Yayıncılık. • • • Cousineau, T.M., Green, T.C., Corsini, E.A., Barnard, T., Seibring, A.R., Domar, A.D. (2006). Development and validation of the Infertility Self-Efficacy scale. Fertility and Sterility, 85 (6), 1684-1696. Tavşancıl, E. (2010). Tutumların Ölçülmesi ve SPSS ile Veri Analizi, 4. Baskı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM). Örtük Değişkenlerle Yol Analizi (Path Analysis with Latent Variables), http://www.yapisalesitlik.com/yem.php?gln=ortuk, 2008, Erişim: 01.11.2016 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 199 SB 006 COMPLEMENTARY AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES USED BY INFERTILE WOMEN Öğr. Gör. Nurcan KIRCA1, Yrd.Doç.Dr. Aslı SİS ÇELİK2 1 2 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Hemşirelik Esasları AD, ANTALYA Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Doğum, Kadın Sağlığı Hastalıkları Hemşireliği AD, ERZURUM Abstract In recent years, complementary and supportive care practices have been used by infertility patients; determination of what kind of practices patients perform for this reason is important to predict its positive and negative effects to reflect on treatment process of the practices, their success and general health of woman. This descriptive study conducted to determine complementary and supportive care practices used by women diagnosed with infertility was conducted on 280 infertile women undergoing treatment at a private In vitro Fertilization center between 20 April and 20 July 2016. The “Questionnaire” prepared by the researchers in accordance with the literature was used to collect data of the study. Average age of the womenwhousedcomplementarytherapywas 30.01±5.5.40 and they were receiving infertility therapy for averagely 6.95±4.42 years. Infertility of 39.6% was caused by themselves. Most of the women (65%) stated they were eating a herbal mixture or drinking its juice (they reported that they were using mostly materials such as alchemilla, horsetail, nettle, onion juice, garlic, soy bean, royal jelly, propolis, avocado, banana, fig, carrot, pomegranate, chickpea, honey, almond, hazelnut, walnut, fish, oyster, caviar, mesir paste, and carob molasses while preparing herbal mixtures), 47.1% wore amulet, 38.6% went to hot spring, 35.4% visited tomb, 31.8% received vitamin supplement, 25.7% drank zemzem water, 13.2% did exercise, and 3.9% did yoga. 52.2% told that they were using these practices along with their medicines and 95.7% did not mention about this practice to their physicians. It was indicated that they were using these practices mainly (56.8%) for one year, (65.9%) were applying these practices every day. There are several studies proving that yoga and exercise has positive effects on infertility and vitamin and mineral supplement is a need for a healthy pregnancy. However, there has been no adequate number of evidence-based studies in order to determine reliability and effects of herbal mixtures. Evidence-based studies are needed for these practices and patients should be informed and receive consultancy regarding these practices. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 200 İNFERTİL KADINLARIN UYGULADIKLARI TAMAMLAYICI VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI Özet Son yıllarda infertilite hastaları tarafından tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamaları kullanılmaya başlanmıştır, hastaların bu amaçla ne tür uygulamalar yaptığının belirlenmesi uygulamaların tedavi sürecine, başarısına, kadının genel sağlığına yansıyacak olan olumlu olumsuz etkilerini öngörebilmek açısından önemlidir. İnfertilite tanısı konmuş kadınların uyguladıkları tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamalarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı nitelikteyapılan araştırma, Türkiye’nin güneyindeki bir ilde bulunan özel bir Tüp Bebek Merkezinde tedavi gören 280 infertil kadın üzerinde 20 Nisan-20 Temmuz 2016 tarihleri arasında yürütülmüştür. Araştırma verilerinin toplanmasında araştırmacılar tarafından literatür bilgileri doğrultusunda hazırlanan “Anket Formu” kullanılmıştır. Tamamlayıcı terapi uygulayan kadınların yaş ortalaması 30.01±5.40’dır ve ortalama 6.95±4.42 yıldır infertilite tedavisi görmektedir. %39.6’sının infertilite nedeni kendinden kaynaklanmaktadır. Kadınların çoğu(%65’i) bitkisel kaynaklı bir karışımı yediğini veya suyunu içtiğini (bitkisel karışımları hazırlarken çoğunlukla aslanpençesi otu, kırkilit otu, ısırgan otu, soğan suyu, sarımsak, soya fasulyesi, arı sütü, propolis, avakado, muz, incir, havuç, nar, nohut, bal, badem, fındık, ceviz, balık, istiridye, havyar, mesir macunu, keçi boynuzu pekmezi gibi malzemeleri kullandıklarını belirtmişlerdir),%47.1’i nazar boncuğu taktığını,%38.6’sı kaplıcaya gittiğini, %35.4’ü türbe ziyareti yaptığını, %31.8’i vitamin desteği aldığını, %25.7’si zemzem suyu içtiğini, %13.2’si egzersiz yaptığını, %3.9’u yoga yaptığınıbelirtmiştir. %52.2’si bu uygulamaları ilaçları ile birlikte kullandığını ve %95.7’si bu uygulamayı doktorlarına söylemediğini belirtmiştir. Bu uygulamaları çoğunlukla (%56.8) bir yıldır, (%65.9) her gün uyguladıklarınıbelirtmiştir. Yoganın ve egzersizin infertilitede olumlu etkilerinin olduğunu, vitamin ve nineral desteğinin sağlıklı bir gebelik için ihtiyaç olduğunu kanıtlayan çeşitli çalışmalar vardır. Ancak bitkisel karışımların güvenilirliğinin ve etkilerinin belirlenmesi için yeterince kanıt temelli çalışma bulunmamaktadır. Bu uygulamalar için kanıt temelli çalışmalara gereksinim vardır ve bu uygulamalara yönelik hastalar bilgilendirilmeli, danışmanlık yapılmalıdır. Giriş Tamamlayıcı terapi, bireylerin sağlığını kazanmak için modern tıbbın paralelinde uygulanan yöntemlerin tümüne verilen isimdir. Amerikan Kanser Birliği ve Ulusal Kanser Enstitüsü tamamlayıcı terapileri, modern tıp ile birlikte kullanılan terapiler olarak tanımlamaktadır (Özçelik ve Fadıloğlu 2009). Çeşitli sağlık sorunlarıyla baş edebilmek için günümüzde 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 201 giderek yaygınlaşan tamamlayıcı terapileruzun yıllardır kullanılmaktadır (Avcıbay ve Beji 2016). İnfertilite tedavisi gören çiftlerin de yaklaşık %30-60’ı tamamlayıcı terapilere başvurmaktadır (Stankiewicz 2007; Coulson 2005; Boivin 2009). Hemşirelerin, sağlıklı/hasta bireyleri tamamlayıcı terapilerinetkin ve doğru kullanımı konusunda bilgilendirmesi, psikososyal destek vermesi ve etkili ekip iletişiminin sağlanıp sürdürülmesi yönünde önemli sorumlulukları bulunmaktadır (Kav 2008; Turan 2010;Ilgaz ve Gözüm 2016).Literatür incelendiğinde; İnfertilite tedavisinde de tamamlayıcı terapileringün geçtikçe yaygınlaştığı görülmekte, ancak ülkemizde infertilite sorunu yaşayan bireylerin uyguladıkları tamamlayıcı terapilere yönelik sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak çalışma, infertil kadınların uyguladıkları tamamlayıcı ve destekleyici uygulamaların saptanması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem Tanımlayıcı nitelikte yapılan araştırma, 20 Nisan-20 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türkiye’nin güneyindeki bir ilde bulunan özel bir Tüp Bebek Merkezinde tedavi gören kadınlar üzerindeyürütülmüştür. İlgili merkeze bir yıl içerisinde tüp bebek tedavisi nedeniyle başvuran infertil kadın sayısı net olarak bilinmemektedir. Bu nedenle çalışmaya alınması gereken minimum örneklem büyüklüğünü hesaplamak için evrendeki eleman sayısının bilinmediği durumlarda örneklem seçme formülü kullanılmıştır ve katılımcıların evreni temsil edebilmesi için en az 196 kişi gerektiği hesaplanmıştır. Türkçe iletişim kurulabilen ve araştırmaya katılmayı kabul eden 280 kadın araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırma verilerinin toplanmasında araştırmacılar tarafından literatür bilgileri doğrultusunda hazırlanan “Anket Formu” kullanılmıştır. Formda sosyo-demografik özellikler ile tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları ile ilgili toplam 33 soru bulunmaktadır. Çalışmaya katılmayı kabul eden kadınlarla yüz yüze görüşülmüş, anket formu kadınların kendileri tarafından okunarak cevaplandırılmıştır. Veriler SPSS 16 paket programında değerlendirilmiş ve değerlendirilmesinde yüzdelik dağılımlar, ortalama, standart sapma, t testi ve Ki-kare testi kullanılmıştır. Çalışmanın yapılabilmesi için Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Etik Kurulu’ndan onay, ilgili kurumdan yazılı izin ve infertil kadınlardan aydınlatılmış onam alınmıştır. Bulgular Tamamlayıcı terapi uygulayan kadınların yaş ortalaması 30.01±5.40’dır, %35.2’si ilköğretim mezunudur ve ortalama 6.95±4.42 yıldır infertilite tedavisi görmektedir.%9.6’sının infertilite nedeni kendinden kaynaklanmaktadır. Kadınların %65’i (182 kişi) tamamlayıcı veya 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 202 destekleyici bakım uygulamaları yaptığını belirtmiştir.%55.5’i bu uygulamaları ilaçları ile birlikte kullandığını ve %93.4’übu uygulamayı doktorlarına söylemediğini belirtmiştir (Tablo 1). Bu uygulamaları çoğunlukla (%56.8) bir yıldır, (%65.9) her gün uyguladıklarını belirtmiştir (Tablo 1). Kadınların çoğu (%65’i) bitkisel kaynaklı bir karışımı yediğini veya suyunu içtiğini (bitkisel karışımları hazırlarken çoğunlukla aslanpençesi otu, kırkilit otu, ısırgan otu, soğan suyu, sarımsak, soya fasulyesi, arı sütü, propolis, avakado, bal, balık, mesir macunu, keçi boynuzu pekmezi gibi malzemeleri kullandıklarını belirtmişlerdir), %31.8’i vitamin desteği aldığını, %25.7’si zemzem suyu içtiğini, %13.2’si egzersiz yaptığını, %3.9’u yoga yaptığını belirtmiştir (Grafik 1). Kadınların eğitim düzeyi, eşlerinin mesleği, aile tipi, uzun süre yaşadıkları yer ve infertilite süresiile tamamlayıcı terapi uygulama durumları arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır. (p<0.05) Eğitim düzeyi düşük olan, eşi serbest meslek sahibi olan, geniş ailede yaşayan, köyde yaşayan ve infertilite süresi uzun olan kadınların diğer kadınlara göre daha yaygın olarak tamamlayıcı terapi uyguladıkları belirlenmiştir. *Birden fazla cevap verilmiştir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 203 Tablo 1. Kadınların Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamalarına İlişkin Özelliklerinin Dağılımı Tamamlayıcı veya Destekleyici Bakım Uygulamalarına ilişkin özellikler N Tamamlayıcı veya destekleyici tıp uygulamalarına inanma durumu Evet 186 Hayır 94 İçilen ya da yenilen bitkisel karışımları doktora söyleme durumu** Evet 12 Hayır 170 Doktorun verdiği ilaçlar ile birlikte bitkisel karışımları kullanma durumu** Evet 101 Hayır 81 Bitkisel karışımları kullanma sıklığı** Her gün 120 Haftada 2–3 kere 57 Diğer (ayda 1 veya 2 defa, 15 günde bir defa) 5 Bitkisel karışımlarını kullanma süresi** Son 1 yıldır 77 1 yıldan fazla 105 Bitkisel karışımların, uygulamaların iyi geldiğini düşünme durumu** Evet 44 Hayır 138 Uygulamalar ile ilgili bilgilerin kaynağı* Televizyon programları 137 Haber programları 58 Sağlık ile ilgili kitaplar 25 İnternet 116 Radyo 63 Komşu/ Arkadaş/ İş arkadaşı 124 Akrabalar 126 Diğer Hastalar 125 *Birden fazla cevap verilmiştir. % 66.4 33.6 6.6 93.4 55.5 44.5 65.9 31.3 2.7 43.2 56.8 24.2 75.8 48.9 20.7 8.9 41.4 22.5 44.3 45.0 44.6 ** Tamamlayıcı terapi uygulayan kadınlar cevaplamıştır. Tartışma Bu çalışmada kadınların %65’inin (182 kişi) tamamlayıcı veya destekleyici bakım uygulamaları kullandığı saptanmıştır. İngiltere’de yapılan bir araştırmada; kadınların %63’ü, erkeklerin %25’i tamamlayıcı terapilere kayıtsız kalmadıklarını belirtmiştir (Boivin 2007). İsrail’de (2015) yapılan bir çalışmada, infertil hastaların tamamlayıcı terapileri uygulama oranının oldukça yaygın olduğu; %39.8’inde eşlerin biri veya ikisi tarafından kullanıldığı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 204 belirtilmiştir (Porat-Katz 2015). Lübnan’da (2012) infertil hastalarla yapılan çalışmada; hastaların en az bir kez tamamlayıcı terapi yöntemi kullanma oranları %41.1 olarak rapor edilmiştir (Ghazeeri 2012). Türkiye’de 100 kadınının örnekleme alındığı çalışmada kadınların %82.0 en az bir kez tamamlayıcı terapi uyguladığı saptanmıştır (Edirne ve ark.2010). Çalışmadaki tamamlayıcı terapi kullanım yaygınlığının diğer çalışmalardan özellikle de Edirne ve ark.’nın çalışmasından farklı çıkmasının nedeni çalışma kapsamına alınan kadınların sosyo-demografik özelliklerindeki farklılıklar olabilir. Kadınların tamamlayıcı terapi uygulamalarını çeşitli oranlarda uyguladıkları görülmüştür. Literatürde Akupunktur, masaj, egzersiz ve bazı bitkisel ilaçlarıninfertilitede olumlu etkilerinin olduğunu, vitamin ve mineral desteğinin sağlıklı bir gebelik için ihtiyaç olduğunu kanıtlayan çeşitli çalışmalar vardır. Ancak Yoga ve bitkisel karışımlar gibi birçok uygulamanın da güvenilirliğinin ve etkilerinin belirlenmesi için yeterince kanıt temelli çalışma bulunmamaktadır. Bu uygulamalar için kanıt temelli çalışmalara gereksinim vardır. Sonuç ve Öneriler Birçok tamamlayıcı terapi uygulaması bugün modern tıbbın bir parçası durumuna gelmiştir. İnfertilite tedavisinde de gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Dolayısıyla infertilitealanında çalışan sağlık profesyonellerinden tamamlayıcı terapilerin kullanımına ilişkin uygulamalarını geliştirmeleri, etkin stratejiler belirlemeleri ve sağlıklı/hasta bireyleri tamamlayıcı terapileri etkin ve doğru şekilde kullanmaları konusunda yönlendirilmeleri beklenmektedir. Bu durumda sertifika veya diploma gerekliliği kaçınılmazdır. Kaynaklar • Avcıbay B, Kızılkaya Beji N (2016). İnfertilite tedavisinde tamamlayıcı/alternatif tıp uygulamaları. Kadın Cinsel Sağlığı.71-74. • Boivin J, Bunting L, Collins JA, Nygren KG. (2007) International estimates of infertilityprevalence and treatment-seeking: potentialneed and demandforinfertility. MedicalCare Human Reproduction.22(6): 1506–1512. • Boivin J, Schmidt L. (2009) Use of complementary and alternativemedicinesassociatedwith a 30% lowerongoingpregnancy/livebirth rate during 12 months of fertilitytreatment. Human Reproduction.24(7):1626–1631. • Coulson C, Jenkins J. (2005)Complementary and alternativemedicineutilisation in nhs and privateclinicsettings: a United Kingdomsurvey of 400 infertilitypatients.J ExpClinAssistReprod. 2: 5. doi: 10.1186/1743-1050-2-5 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 205 • Edirne T,Arica SG, Gucuk S, Yildizhan R, Kolusari A, Adali E, Can M.(2010).Use of complementary and alternativemedicinesby a sample of Turkishwomenforinfertilityenhancement: a descriptivestudy.BMC Complementaryand AlternativeMedicine 10:11. • Ghazeeri GS, JT, Alameddine M, Younes ZMH, Naja F.(2012)Prevalence and determinants of complementary and alternativemedicineuseamonginfertilepatients in Lebanon: a crosssectionalstudy. BMC Complementary and AlternativeMedicine12:129. • Ilgaz A, Gözüm S. (2016) Tamamlayıcı Sağlık Yaklaşımlarının Güvenilir Kullanımı için Sağlık Okuryazarlığının Önemi. DEUHFED 9(2): 67-77. • Kav S, Hanoğlu Z, Algıer L. (2008) Türkiye’de Kanserli Hastalarda Tamamlayıcı Ve Alternatif Tedavi Yöntemlerinin Kullanımı: Literatür Taraması. Uluslararası HematolojiOnkoloji Dergisi,18(1):32- 38. • Özçelik H, Fadıloğlu Ç. (2009) Kanser hastalarının tamamlayıcı ve alternatif kullanım nedenleri. Türk Onkoloji Dergisi, 24 (1): 48-52. • Porat-Katz A, Eldar-Geva T, Kahane A, Laufer N, Younis JS, Radin O, Paltiel O. (2015) Use of complementarymedicaltherapiesbyIsraelipatientsundergoing in vitrofertilization.Int J Gynaecol Obstet. 129(2):133-7. • Stankiewicz M, Smith C, Alvino H, Norman R. (2007) Theuse of complementarymedicine and therapiesbypatientsattending a reproductivemedicineunit in southaustralia: a prospectivesurvey. Obstet Gynaecol.47.145–149. • Turan N, Öztürk A, Kaya N.(2010) Hemşirelikte yeni bir sorumluluk alanı: Tamamlayıcı terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi; 3(1):93-98. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 206 SB 007 COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE IN NURSING DISSERTATIONS IN TURKEY Öğr. Gör. Özlem ÇİÇEK, Prof. Dr. Hülya OKUMUŞ Dokuz Eylul Universtesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği, İZMİR Background: Many therapies except for modern and scientific treatments are classified as complementary and alternative medicine (CAM). Although there have been many studies on many types of CAM, they have not provided strong evidence for their effectiveness. With greater importance placed on alternative therapies, an increasing number of nursing studies has focused on them. The aim of this study was to examine methods of CAM used in nursing dissertations in Turkey. Methods: The study has a descriptive design. The study population included 1953 nursing dissertations obtained from Turkish Higher Education Counsel records and performed between 1976 and 2016. The study sample comprised of 81 dissertations on using CAM. Data about nursing departments where the dissertations were registered, types of dissertations, study designs and methods of complementary and alternative medicine investigated in the dissertations were collected. Obtained data were evaluated with numbers and percentages. Results: Fifty-three dissertations as part of doctor of philosophy studies and 28 dissertations in master of science programs were about complementary and alternative medicine. Of all the studies, 45.7% were experimental, 27.2% were randomized controlled and 24.7% were quasiexperimental. The most frequently studied complementary and alternative medicine was massage (40.3%) followed by musical therapy (22.2%) and progressive relaxation (15.9%). Discussion: Although alternative medicine methods have been spreading quickly in the world, the inability to provide strong evidence for their effectiveness creates concern about their side-effects. Well-designed, powerful studies are needed to obtain strong evidence. However, only 4.14% of the nursing dissertations in Turkey were about use of alternative medicine. Despite the very small number of the dissertations, most of the research done has experimental, randomized-controlled and quasi-experimental designs. This indicates that the research about alternative medicine use has high quality. Conclusion: It can be concluded that few nursing dissertations in Turkey have focused on use of complementary and alternative medicine up to now. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 207 SB 008 THE USE OF THE COMPLEMENTARY THERAPIES TO INCREASE BREAST MILK: A DESCRIPTIVE STUDY Hemşire Gülden KORKMAZ1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2, Dr. Gamze TESKERECİ2 1 2 Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kadın Doğum Kliği Hemşiresi Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract Aim: The aim of this study was determined that the use of the complementary therapies (CT) related to increase breast milk of women. Material and Methods: This descriptive research was conducted in maternity clinics of Akdeniz University Hospital. The sample was constituted of 100 women, which are in the last trimester 42 pregnant and in the first 24 hours 58 postpartum women. The data were collected between June-July 2016 wity face-to-face interviews. The data were evaluated using descriptive statistics. Results: 55% of women were between 26-34 years of age, 75% were housewives, 53% were high and university graduates, 76% had middle income. It is revealed that 59% of women were plan to breastfeed for up to 2 years. As expected, the most commonly used CT of women were determined on the biologic based. Women in this study were used to 51% of herbal therapies in biologic based CT. Beside 97% of women said that they did a dietary manipulation for the increase breast milk. The fennel tea has been used the highest rate with 25.5% percent of women fennel tea and humana still tea, 4% of only humana's still tea, 4% fennels and anise tea and 4% parsley and fennel tea has been used. It was determined that the second most commonly used CT were the body-mind based therapies including to 18% spiritual practices, 5% breathing exercises and 4% music therapies. Also, 35% massage and 4% aromatherapy of women were used manipulative and body-based CT for increase breast milk. The study showed that women did not use energy based CT. Women reported that these CT were recommended by 45% their mother, 12% of nurse/midwives and 8% doctors. Conclusion: Women quite widely used CT for increase breast milk and only 20% were receiving information from health professionals. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 208 SB 009 THE USE OF THE COMPLEMENTARY THERAPIES FOR PREVENTION OF STRIAE GRAVIDARUM IN PREGNANCY: A DESCRIPTIVE STUDY Hemşire Hamide ŞAHİN AYDUS1,Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2, Dr. Gamze TESKERECİ2 1 2 Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kadın Doğum Kliği Hemşiresi, ANTALYA Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract Striae gravidarum (SG) has been reported to be associated with various factors but the roleof the complementary therapies (CT) at prevention of SG is still not well understood. The aim of this study was to determine that the use of the CT for prevention of SG. This descriptive research was conducted in the maternity clinics of Akdeniz University Hospital. The study sample was constituted of 120 women who are in the last trimester 49 pregnant and in the first 24 hours 71 postpartum women. The data were collected through a 25-item questionnaire form. The data were collected between June-July 2016 with face-to-face interviews. The data were evaluated by using descriptive statistics.Half of women were 26-34 age, high school and upper graduates; two out of three were housewives and middle income. It is revealed that the 90.8% (109 of 120) of women had SG. To prevent SG, 46.7% of women were used aromatherapy massage in the field of manipulative and body-based CT: 55.4% oil, %28.6 with cream, and 8.9% mixed cream and oil. 42.9% of women were started to use CT at the first trimester. Half the women stated they had received information about CT. SG rate of women who do apply aromatherapies (39.2%) were statistically significantly lower (p=0.015) than the SG rate of women who do not apply aromatherapies (51.7%). However, there was not a statistically significant difference in the SG zones depending on the application of aromatherapy.It was concluded that nearly half of women used aromatherapy massage for prevention of SG but almost all have SG in pregnancy. In addition, aromatherapy was found to reduce the rate of SG. Keywords: stria gravidarum, caring, complementary therapies, aromatherapy 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 209 GEBELİKTE STRİA GRAVİDARUMUN ÖNLENMESİ İÇİN KULLANILAN TAMAMLAYICI TERAPİLERİN BELİRLENMESİ: TANIMLAYICI BİR ÇALIŞMA Özet Stria Gravidarum (SG) gelişiminde çeşitli faktörlerin ilişkisi olduğu belirtilsede, SG’un önlenmesinde tamamlayıcı terapilerin rolü halen açık şekilde ortaya konmamıştır. Bu çalışma ile SG’un önlenmesinde kullanılan tamamlayıcı terapilerin kullanımının belirlenmesi amaçlanmıştır.Tanımlayıcı olan bu çalışma Akdeniz Üniversite Hastanesinin kadın doğum kliniklerinde yürütülmüştür. Çalışmanın örneklemini son trimestirinde olan 49 gebe ve doğum sonu ilk 24 saatte olan 71 kadın olmak üzere 120 kadın oluşturmuştur. Veriler 25 sorudan oluşan bir form yardımıyla, Haziran-Temmuz 2016 tarihleri arasında yüzyüze görüşmelerle toplanmıştır. Çalışma verileri tanımlayıcı istatistiklerle değerlendirilmiştir. Kadınların yaklaşık yarısı 26-34 yaş arasında ve lise ve/veya üniversite mezunudur; kadınların yaklaşık üçte ikisi ev hanımı ve orta gelir düzeyine sahiptir. Kadınların %90.8’inde (109/120) SG belirlenmiştir. Kadınların %46.7’si SG’u önlemek için manüplatif ve beden temelli tamamlayıcı terapilerden aromaterapi masajını kullanmaktadır. Kadınların %55.4’ü yağ, %28.6’sı krem ve %8.9’u krem ve yağ karışımını kullandığını bildirmiştir. Kadınların %42.9’u tamamlayıcı terapileri kullanmaya ilk trimesterde başlamıştır. Kadınların yaklaşık yarısı tamamlayıcı terapiler konusunda bilgi aldığını belirtmiştir. Aromaterapi uygulayan kadınlarda SG oranı (%39.2), uygulamayanlara (%51.7) göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha düşük bulunmuştur (p=0.015). Ancak aromaterapi uygulanan bölgelere göre SG gelişiminde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Kadınların yaklaşık yarısında SG’un önlenmesinde aromaterapi masajını kullandığı görülmektedir. Ayrıca aromaterapi uygulamasının SG oluşumunu azalttığıda bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: stria gravidarum, bakım, tamamlayıcı terapiler, aromaterapi Giriş Gebelikte kadının cildinde gelişen çatlaklar stria gravidarum (SG) olarak adlandırılmaktadır. SG gebelikte en sık görülen cilt değişikliklerinden biridir (Dertlioğlu, 2011). Gebe kadınların %50-90’nında, özellikle gebeliğin 6.-7. aylarında ortaya çıkar. SG sıklıkla abdomende, bazende kalça, meme, bacaklar ve aksillada oluşabilmektedir. SG hayati tıbbi problemlere neden olmasa da, önemli kozmetik problemlere neden olabilmektedir. SG’nin kadında kaşıntı, beden imajında bozulma ve benlik saygısında azalmaya neden olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (Durmazlar ve ark., 2007; Yılmaz, 2007; Aydemir ve ark., 2008; Canpolat, 2010; 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 210 Akkoca ve ark., 2014; Bitirgen ve ark., 2016). Başlangıçta kırmızı ya da mor renkte parlak atrofik şeritler şeklinde ortaya çıkan SG zamanla rengini kaybedip ve soluk çizgiler haline gelmektedir. SG’ın etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Ancak östrojen, relaksin ve adrenokortikal hormonların kollejen doku üzerine etkisinin ve karın ön duvarının lateral gerilmesinin SG gelişimine neden olabileceği düşünülmektedir olabilir (Durmazlar ve ark., 2007; Aydemir ve ark., 2008; Bitirgen ve ark., 2016). Poidevin (1956) tarafından ileri sürülen hipoteze göre gebelikte abdomen ve kalça çevresindeki hızlı büyümenin SG gelişimine neden olabileceği belirtilmiştir. SG’nin gelişmesinde birçok risk faktörün etkisi olduğu belirtilmektedir: eğitim düzeyi (Ersoy ve ark., 2016), gebenin doğum öncesi kilosu (Canpolat, 2010; Kılıç, 2015; Ersoy ve ark., 2016), gebenin doğum sırasındaki kilosu (Osman ve ark., 2007; Canpolat, 2010; Kılıç, 2015), gebelikte alınan kilo (Canpolat, 2010), doğumdaki gebelik haftası (Canpolat, 2010), anne yaşı (Osman ve ark., 2007; Taşhan and Sever, 2012; Dertlioğlu, 2011; Ersoy ve ark., 2016), yüksek beden kitle indeksi (Ersoy ve ark., 2016), yaş (Canpolat, 2010; Dertlioğlu, 2011; Ersoy ve ark., 2016), gebelik sayısı (Dertlioğlu, 2011), polihidyoamniyoz (Canpolat, 2010), aile öyküsü (Osman ve ark., 2007; Canpolat, 2010; Taşhan and Sever, 2012; Kılıç, 2015; Ersoy ve ark., 2016), bebeğin cinsiyeti (Ersoy ve ark., 2016), bebeğin doğum kilosu (Osman ve ark., 2007; Canpolat, 2010; Kılıç, 2015), bebeğin boyu (Taşhan and Sever, 2012), bebeğin baş çevresi (Kılıç, 2015) gebelikte sigara kullanımı (Kılıç, 2015). SG’un oluşumunda çeşitli faktörlerin olduğu belirtilse de, önlenmesinde tamamlayıcı terapilerin etkisi açıkça ortaya konmamıştır. Kadınlar çoğunlukla SG’yi önleyici yöntemler konusunda sağlık personelinden bilgi almak istemektedirler. Bu nedenle kadınların hemşire tarafından SG önleyici yöntemler konusunda bilgi gereksinimlerinin karşılanması önem kazanır. Bu çalışma ile gebe kadınlarda SG sıklığının değerlendirilmesi ve SG’un önlenmesi için kullanılan tamamlayıcı terapilerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Bu çalışmanın tasarımı tanımlayıcıdır. Çalışma Araştırma Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniklerinde gebe ve doğum yapan 120 kadınla yürütülmüştür. Veriler Haziran-Temmuz 2016 tarihleri arasında yüz yüze görüşülerek toplanmıştır. Çoğul gebelikler, polihidroamniyoz, diyabet, HT, guatr, astım, kollagen doku hastalığı gibi kronik hastalığı olan kadınlar çalışmadan dışlanmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından literatüre temellendirilerek hazırlanan 25 soruluk bir soru formu kullanılarak toplanmıştır. Bu soru formu ile yaş, eğitim durumu, çalışma durumu, aile yapısı, gelir durumu, obstetrik öykü, cilt rengi, cilt tipi, gebelikteki kilo alımı, beden kitle 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 211 indeksi, sigara, alkol kullanma öyküsü, polihidroamniyoz durumu, oral glikoz tolerans testi yaptırma durumu, infertilite tedavisi görme durumu, bebeğin cinsiyeti, kilosu ve baş çevresi, ailede SG öyküsü, SG’nin bölgelerine göre dağılımı, SG önleyici aromatik uygulamalar, uygulama şekli, süresi, sıklığı, su tüketimi ve önlemek için uygulamalar konusunda bilgi kaynağı değerlendirilmiştir. Cilt rengi Fizpatric sınıflamasına göre yapılmıştır. Verilerin analizinde SPSS programında tanımlayıcı istatistikler ve chi-square testi yapılarak değerlendirilmiştir. Anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular Çalışmanın örneklemini son trimestrinde olan 49 gebe ve doğum sonu ilk 24 saatte olan 71 kadın olmak üzere 120 kadın oluşturmuştur. Kadınların yaklaşık yarısı 26-34 yaş arasında, lise ve/veya üniversite mezunudur. Kadınların yaklaşık üçte ikisi ev hanımı ve orta gelir düzeyindedir. Kadınların %52.5’si multigravida, %47.5’i primigravidadır. Kadınların %41.7’si esmer tenli, %34.2’si normal cilt tipine sahiptir. Kadınların %40,2’si hafif şişmandır. Kadınlar gebelikte ortalama 11,69±6,77 kg almıştır. Bebeklerin kilo ortalaması 2973.54±694.53 gr, baş çevresi ortalaması 34,93±0,90 cm’dir. Kadınların yalnızca 4’ü (%3.3) gebelik sırasında sigara, 1’i (%0.8) alkol kullandığını belirtmiştir. Kadınların %60’ı anne ya da kız kardeşinde SG olduğunu belirtmiştir. Kadınların %90.8 (109/120)’inde SG saptanmıştır. Kadınlarda stria bölge dağılımı incelendiğinde, kadınların %82.8’inin abdominal (%50 hafif şiddette), %40.9 bacak (%60’ı hafif şiddette), %36.8 kalça (%53.8’i orta şiddette), %25.5 meme bölgesinde (%65.4’ü hafif şiddette) olduğu saptanmıştır. SG’u önlemek için, kadınların %46.7’sinin manüplatif-beden temelli terapilerden aromaterapi masajını kullandığı belirlenmiştir. Aromaterapi masajında, kadınların %55.4’ü yağ, %28.6’i krem ve %8.9’u krem ve yağ karışımını kullandığını bildirmiştir. Kadınların badem (n=23), zeytin (n=7), bebe yağı (n=6), kantaron (n=3), susam (n=2), kakao (n=2), çınar (n=1), elma (n=1) yağı ve SG’u önleyici krem (n=19) kullandıkları saptanmıştır. Kadınların %58.6’sı 1-4 dakika süreyle, %69.9’u masaj şeklinde ve %57.1’i her gün uygulama yaptığını belirtmiştir. Kadınların %42.9’u ilk trimestirde SG için tamamlayıcı terapiler kullandığını belirtmiştir. Kadınların yaklaşık yarısı tamamlayıcı terapiler konusunda bilgi aldığını belirtmiştir. Kadınların %43.8’i çevresinden (arkadaş, komşu), %22.8’i internetten, %12.2’si ebe ya da hemşireden, %12.2’si doktorundan bilgi aldığını belirtmiştir. Ayrıca kadınların %65’i SG’u önlemek için su tükettiğini belirtmiştir. Bu kadınların %79.5’i günde 8-15 bardak su tükettiğini bildirmiştir. Aromaterapi uygulayan kadınlarda çatlak oluşma durumu (%39.2), uygulamayan kadınlardaki çatlak oluşma durumuna göre (%51.7) 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 212 istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p=0,015). Aromaterapi uygulama durumuna göre çatlak bölgelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Tartışma SG gebe kadınların büyük çoğunluğunda görülen, hayati tıbbi problemlere neden olmasa da, önemli kozmetik problemlere neden olabilmektedir. (Durmazlar ve ark., 2007; Yılmaz, 2007; Aydemir ve ark., 2008; Canpolat, 2010; Akkoca ve ark., 2014; Bitirgen ve ark., 2016). Stria gravidarum prevelansı çalışmalara göre değiştiği görülmektedir. Bu çalışmada kadınların büyük çoğunluğunda (%90.8) SG görüldüğü bulunmuştur. Soltanipour ve ark (2014)’nın İran’da yürüttükleri çalışmada nulliparlarda SG prevalansı %72, Ersoy ve ark. (2016)’nın ülkemizde yürüttükleri çalışmada primiparlarda SG prevelansı %75.4 bulunmuştur. Buchanan ve ark. (2010)’nın Jamaika’da yürüttükleri çalışmalarında primipar ve multipar gebelerde SG’u olmayan gebelerin gebelik sonunda SG prevelansı kakao yağı kullanan gebelerde %44, kullanmayanlarda %55 saptanmıştır. Bu çalışmadaki yüksek SG prevelansının, bu çalışmaya primipar ve multipar gebelerin birlikte alınmış olmasından, ayrıca SG’a ırkın etkisinden kaynaklanabileceğini düşündürmüştür. SG oluşmasını önleyici uygulamaların başında tamamlayıcı terapiler gelmektedir. Bu çalışmada aromaterapi uygulamasının SG oluşumunu azalttığıda bulunmuştur. Ancak SG oluşma durumu kullanılan aromaterapi ürününe göre karşılaştırılmamıştır. Liteartürde SG’nin önlenmesinde koruyucu krem ve aromaterapik yağ uygulamasının etkinliğine ilişkin çelişkili araştırma sonuçları mevcuttur. Canpolat ve ark (2010) ve Ersoy ve ark (2016) çalışmalarında, SG’yi önlemede koruyucu krem uygulamasının etkin olmadığını bildirmişlerdir. İran’da yürütülen RKÇ bir çalışmada ikinci trimesterde zeytinyağı ve lanolin içeren krem kullanımının SG oluşumunu engellemediği bulunmuştur (Soltanipour ve ark 2014). Yine İran’da yapılan başka bir çalışmada ikinci trimesterde zeytinyağı kullanımının SG oluşumunda etkili olmadığı ortaya konulmuştur (Taavoni ve ark 2011). Soltanipoor ve ark (2012) İran’daki bir randomize kontrollü çalışmada (RKÇ), zeytinyağı kullanan gebelerde şiddetli SG sıklığını azalttığı ancak SG insidans ve yoğunluğunda etkili olmadığını saptamışlardır. Karayipli (Buchanan ve ark 2010) ve Lübnanlı kadınlarda (Osman ve ark 2008) yürütülen RKÇ’larda, kakao yağının SG gelişimini azaltmadığı ve önlemediği kanıtlanmıştır. Kılıç ve ark (2015), gebelikte SG önleyici krem ve/veya yağ kullanmamanın SG oluşumu açısından risk faktörü oluşturduğunu belirtmiştir. İspanya’da yapılan çift körlü RKÇ’da, kuşburnu yağı içeren nemlendirici kremin SG şiddetini azalttığı, yeni SG oluşumunu önlediği ve mevcut olanlarında ilerlemesini durduğu kanıtlanmıştır (García Hernández ve ark 2013). Ülkemizde yürütülen deneysel bir çalışmada ise acıbadem yağı ile 15 dakikalık 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 213 masajın SG oluşumunu azattığı saptanmıştır (Taşhan ve Kafkaslı 2012). Bu çelişkili sonuçlar bize konuyla ilgili iyi tasarlanmış RKÇ’la ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Sonuç ve Öneriler Bu çalışma ile kadınların yaklaşık yarısının SG’yi önlemek için aromaterapi masajını kullandığı ve aromaterapi masajının SG oluşmasını engellediği bulunmuştur. Kadınlara gebelik öncesinde SG’ye neden olabilecek modifiye risk faktörleri konusunda prekonsepsiyonel danışmanlık verilmesi önerilmektedir. SG’u önlemek için aromaterapi masajının sağlık profesyonellerinin bilgisi ve kontrolünde kullanılması ayrıca SG önlenmesinde kullanılabilecek aromatik yağların etkisini test eden RKÇ’ların yürütülmesi önerilmektedir. Kaynaklar • Akkoca, A.N., Özdemir, Z.T., Kurt, R., Şen, B.B., Yengil, E., Karatepe, C., et al. (2014).The physiological changes in pregnancy and their distribution according to trimester. Journal of Gynecology and Obstetrics; 2(6): 86-90. • Aydemir, E.H., Yılmaz, E., Parlak, A.H. (2008). Gebelikte görülen deri değişiklikleri. Klinik Gelişim; 21(1):143-152. • Bitirgen, E., Köşüş, A., Namlı Kalem M., Duran, M., Köşüş, N. Gebelikte cilt hastalıkları. Jinekoloji-Obstetrik ve Neonatoloji Tıp Dergisi. 13(2):79-83. • Buchanan, K., Fletcher, H.M., Reid, M. (2010). Prevention of striae gravidarum with cocoa butter cream. Int J Gynaecol Obstet., 108(1):65-68. • Canpolat, F., Akış, H.K., Cemil, B.Ç., Eskioğlu, F. (2010). Türk toplumunda primipar gebelerde stria gravidarum ile ilişkili risk faktörlerinin araştırılması. Türkderm; 44:28-31. • Dertlioğlu, S.B., Çiçek, D., Uçak, H., Uçak, H., Çelik, H., Halis Demir, N. (2011). Gebelikte gözlenen deri değişiklikleri ve gebelik dermatozlarının incelenmesi. Fırat Tıp Dergisi, 16 (4):170-174. • Durmazlar, S.P.K., Atacan, D., Eskioğlu, F. (2007). Gebelikte fizyolojik ve biyolojik deri değişiklikleri:derleme. Kadın Doğum Dergisi, 6(1):1331-1334. • Ersoy, E., Ersoy, A.O., Yasar Celik, E., Tokmak, A., Ozler, S., Tasci, Y. (2016). Is it possible to prevent striae gravidarum?Journal of the Chinese Medical Association; 79: 272275. • García Hernández J.Á., Madera González, D., Padilla Castillo, M., Figueras Falcón, T. (2013). Use of a specific anti-stretch mark cream for preventing or reducing the severity of 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 214 striae gravidarum. Randomized, double-blind, controlled trial. Int J Cosmet Sci. 35(3):233137. • Kılıç, A., Çakmak, S., Atalay, C., Atıcı, E., Er, O., Yakut, K., Gül, Ü. (2015). Gebelerde stria gravidarum oluşumu ve ilişkili faktörler. Türkderm, 49:95-100. • Osman, H., Rubeiz, N., Tamim, H., Nassar, A.H. (2007). Risk factors for the development of striae gravidarum. Am J Obstet Gynecol. 196: 62e1-62e5. • Osman, H., Usta, I.M., Rubeiz, N., Abu-Rustum, R., Charara, I., Nassar, A.H. (2008). Cocoa butter lotion for prevention of striae gravidarum: a double-blind randomized and placebocontrolled trial. Journal of Obstetrics and Gynaecology. 1151:137-1142. • Soltanipoor, F., Delaram, M., Taavoni, S., Haghani, H. (2012). The effect of olive oil on prevention of striae gravidarum: a randomized controlled clinical trial. Complement Ther Med. 20(5):263-266. • Soltanipoor, F., Delaram, M., Taavoni, S., Haghani, H. (2014). The effect of olive oil and the Saj® cream in prevention of striae gravidarum: A randomized controlled clinical trial. Complement Ther Med. 22(2):220-225. • Sumit, K., Ajay, K., Shivkumar, P.V., (2012). Pregnancy and skin. The Journal of Obstetrics and Gynecology of India, 62(3):268-275 • Taavoni, S., Soltanipour, F., Haghani, H., Ansarian, H., Kheirkhah, M. (2011). Effects of olive oil on striae gravidarum in the second trimester of pregnancy. Complement Ther Clin Pract. 17(3):167-169. • Timur Taşhan, S., Kafkasli, A. (2012). The effect of bitter almond oil and massaging on striae gravidarum in primiparaous women. J Clin Nurs. 21(11-12):1570-1576. • Yılmaz, E. (2007). Gebeliğin fizyolojik deri değişimleri. Türkderm; 41(1): 13-15. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 215 SB 010 COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE USE IN WOMEN WITH MENOPAUSE SYMPTOMS Ar.Gör.Dr. Ruşen ÖZTÜRK1, Ar.Gör. Sümeyye BAKIR1, Öğr. Gör. Nilüfer TOK YANIK2, Doç.Dr. Gül ERTEM1 1 Ege Üniversitesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR 2 Akdeniz Üniversitesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract This research was carried out as a complementary study in order to identify the complementary and alternative medical methods for menopause symptoms of women. This research was carried out as a pilot study on 100 women who applied to Ege University, Faculty of Medicine, Polyclinic of Menopause between the years of 2016 and 2017. “Sociodemographic Characteristics Information Form”, “Menopause Symptoms Rating Scale” and “Information Form for After-treatment use” was used in order to collect information. SPSS 15.0 package software was used to analyse the data.Frequency and percentage calculation were done in the analysis of the data. It was verified that average of age for menopause for women is 45.5±6.40, %76.0 of women go through natural menopause, %76.0 of women do not receive any treatment fot menopause. Point average of menopause symptoms Rating Scale is 14.2±9.04, Somatic complaints bottom line is 6.08±3.85, Psychological complaints subdimension is 5.93±4.19, Urogenital complaints sub-dimension is 2.51±2.62 , %54 of women know the alternative. %54.0 of the women know the complementary/alternative medicine methods and %44.0 of them find out about this information from TV and %25 find out about this from society, %35 believe in complementary/alternative medicine methods, %6 of women use these methods during menopause periods and the rate of using complementary/alternative medicine methods against menopause is %5. It was determined that average rate for women to identify menopause symptoms is low and they had somatic problems the most. Approximately half of the participants are aware of the complementary/alternative medicine methods but the rate of complementary/alternative medicine methods usage is very low. This situation indicates that women can't reach the accurate and sufficient information about complementary/alternative medicine method.It is seen that the women need detailed information about the complementary/alternative medicine methods to be used during menopause in order to lessen the women's menopause symptoms and to use non-pharmacological treatment. Keyword: Menopausal symptoms, supportive treatment, nursing 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 216 KADINLARIN MENOPOZ SEMPTOMLARINA YÖNELİK UYGULADIKLARI TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP YÖNTEMLERİNİN İNCELENMESİ Özet Araştırma, kadınların menopoz semptomlarına yönelik uyguladıkları tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırma, 2016-2017 arasında, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Menopoz Polikliniğine başvuran kadınlardan, araştırma kriterlerine uyan ve çalışmaya katılmayı kabul eden, 100 kadınla pilot çalışma olarak yürütülmüştür. Araştırma verilerinin toplanmasında kadınlara yönelik “Sosyodemografik Özellikler Bilgi Formu” ve ‘Menopoz Semptomlarını Değerlendirme Ölçeği” ve “Tamamlayıcı Tedavi Kullanımına İlişkin Bilgi Formu”kullanılmıştır. Veriler yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Kadınların menopoz yaş ortalamalarının 45.5±6.40 yıl olduğu, %76.0’sının doğal menopoza girdiği saptanmıştır. Kadınların menopoz semptomlarını değerlendirme ölçeği puan ortalamalarının 14.2±9.04, somatik şikayetler alt boyutu 6.08±3.85, psikolojik şikayetler alt boyutu 5.93±4.19, ürogenital şikayetler alt boyutu 2.51±2.62 olarak saptanmıştır. Kadınların %54.0’ünün tamamlayıcı /alternatif tıp (TAT) yöntemlerini bildikleri, bu bilgiyi %44.0’ünün televizyondan, %25’inin çevreden aldıkları, %35’inin TAT yöntemlerine inandıkları, %6’sının TAT yöntemlerini menopoz döneminde kullandıkları, şuan menopoza yönelik TAT yöntemi kullanma durumunun %5 olduğu saptanmıştır. Kadınların menopoz semptomlarını puan ortalamalarının düşük olduğu, en fazla somatik şikayetleri yaşadıkları saptanmıştır. Katılımcıların, yaklaşık yarısı TAT yöntemlerini bildiklerini, ancak TAT kullanım oranlarının çok düşük olduğu görülmektedir. Bu durum, kadınların TAT konusunda doğru ve yeterli bilgiye tam olarak ulaşamadıklarını göstermektedir. Bu nedenle, menopoz döneminde kadınların, menopoz semptomlarının azaltmak ve nonfarmakolojik tedavileri kullanmak amacıyla sağlık personeli tarafından menopoz döneminde kullanılabilecek TAT yöntemleri konusunda ayrıntılı bilgilendirmeye ihtiyaçları olduğu görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Menopozal semptomlar, destekleyici tedavi, hemşirelik Giriş Halk arasında aybaşı olarak bilinen adet kanamasının kesilmesi ve yumurtlamanın tamamen durması olarak tanımlanan menopoz, ovaryum aktivitesinin yitirilmesi sonucunda menstürasyonun kalıcı olarak sonlanması olarak tanımlamaktadır (Çelikkanat 2012). Menopoz dönemi psikolojik ve fizyolojik değişimlerin yaşandığı özel bir dönem olarak değerlendirilmektedir. Menopoza bağlı yaşanan sağlık sorunlarının 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya ve menopoz Sayfa 217 semptomlarının kadın üzerine oluşturduğu olumsuz etkiler tedaviyi kaçınılmaz kılmaktadır. Tedavi seçenekleri arasında Hormon Replesman Tedavisi (HRT) ve Tamamlayıcı Alternatif Tıp(TAT) yöntemleri yer almaktadır (Gökgöz 2014). TAT uygulamaları tüm dünyada giderek artmaktadır ve genel popülasyon da alternatif tıbba başvuru sıklığı %9-65’tir (Chen 2003). Bu nedenle, araştırma da menopoz semptomlarına yönelik kadınların uyguladıkları tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemleri kullanımlarını belirlemek, bu amaçla hemşirelerin alternatif tıp yöntemleri konusunda farkındalıklarının arttırılması amaçlanmaktadır. Yöntem Araştırma, tanımlayıcı olarak yapılan, kesitsel bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini, 20162017 arasında, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Menopoz Polikliniğine Başvuran 100 kadın oluşmuştur.Araştırma verilerinin toplanmasında hastalara yönelik Sosyo-demografik Özellikler Bilgi Formu ve ‘Menopoz Semptomlarını Değerlendirme Ölçeği”, “Tamamlayıcı Tedavi Kullanımına İlişkin Bilgi Formu”kullanılmıştır. Veri toplama formları; sosyodemografik özellikler bilgi formu ve Menopoz Semptomlarını Değerlendirme Ölçeği”, “Tamamlayıcı Tedavi Kullanımına İlişkin Bilgi Formu” kullanılmıştır. Verilerin analizi için SPSS 15.0 paket programı kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde, frekans, yüzde kullanılmıştır. Verilerin normal dağılıma uygunluk göstermediği için Mann-Whitney U Testi,Kruskal-Wallis test kullanılmıştır. İstatistik analizler sonucunda p değeri 0.05’in altında ise anlamlı olarak kabul edilmiştir. Bulgular Araştırmada, menopoza giren kadınların, yaş ortalamalarının 56.7±6.51 yıl (min=25 yıl, maks:56) olduğu, %77’sinin evli olduğu saptanmıştır. Kadınların menopoz yaş ortalamalarının 45.5±6.40 yıl (min=25 yıl, maks:56) yıl olduğu, %76.0’sının doğal menopoza girdiği, %75.0’inin menopoza yönelik herhangi bir tedavi almadıkları, %10’unun kalsiyum ve vitamin tedavisi aldığı saptanmıştır. Kadınların %41.0’ının menopoz döneminde sağlık sorunları yaşadığı, %59.0’ının yaşamadığı saptanmıştır (Tablo 3). Kadınların menopoz semptomlarını değerlendirme ölçeği puan ortalamalarının 14.5±9.04, somatik şikayetler alt boyutu 6.08±3.85, psikolojik şikayetler alt boyutu 6,69±4.72, ürogenital şikayetler alt boyutu 1,75±1,89 olarak saptanmıştır. Kadınların %54.0’ünün tamamlayıcı /alternatif tıp (TAT),yöntemlerini bildikleri, bu bilgiyi %52.4’ünün televizyondan, %29.8’inin çevreden aldıkları, %35’inin TAT yöntemlerine inandıkları, %6’sının TAT yöntemlerini menopoz döneminde öncesinde kullandıkları, şuan menopoza yönelik TAT yöntemi kullanma durumunun %5 olduğu saptanmıştır. Kadınların en çok TAT kullanım amacının “Doğal ve güvenli olması” olarak 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 218 belirtikleri saptanmıştır. Kullananların %80’ini (n=4) tat yöntemlerinin yaralı olduğunu, kullananların herhangi bir yan etki görmediği, kullananların %60’ının (n=3) alternatif/tedaviler hakkında doktor veya hemşireye danıştıkları, %20’sinin sağlık personeli tarafından bilgilendirildiği, %40’ının tat kullanımı konusunda başkalarını teşvik ettikleri saptanmıştır. Tartışma Menopoz döneminde östrojen düzeyinin azalmasına bağlı yaşanan fiziksel ve ruhsal değişiklikler kadınların bazı sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Bu sağlık sorunları kadınların fiziksel, psikolojik ve sosyal işlevlerini yerine getirmelerine engel olmakta ve yaşam kalitelerini olumsuz yönde etkilemektedir (Liu 2014). Araştırmamızda kadınların menopoz semptomlarını değerlendirme ölçeği puan ortalamalarının 14.5±9.04, somatik şikayetler alt boyutu 6.08±3.85, psikolojik şikayetler alt boyutu 6,69±4.72, ürogenital şikayetler alt boyutu 1,75±1,89 olarak saptanmıştır. Çelik ve ark. (2014), kadınların MSDÖ somatik şikâyetler puan ortalaması 4.19±2.08, psikolojik şikâyetler puan ortalaması 13.12±4.59, ürogenital şikâyetler puan ortalaması 5.35±3.09 olarak, MSDÖ toplam puan ortalamasının 22.67±8.06 olarak belirlenmiştir. Çalışmamızda, menopoz semptomları puan ortalamasının orta düzeyde olduğu diğer çalışmalara oranla daha düşük çıkması dikkat çekicidir. Araştırma da, kadınların %6’sının TAT yöntemlerini menopoz döneminde öncesinde kullandıkları, şuan menopoza yönelik TAT yöntemi kullanma durumunun %5 olduğu saptanmıştır. Literatürde, menopozlu kadınlarda TAT kullanımının %22-%83 arasında olduğunu göstermiştir (Newton 2002, Upchurch 2005). Gartoulla (2015) Avusturalya’da menopozlu kadınlarda, vazomotor semptomlara yönelik TAT kullanımını %13.2, diğer semptomlar için kullanımını %32,3 olarak bulunmuştur. Gökgöz’ün (2014) çalışmasında TAT kullanma oranı %62.2 olarak bulunmuştur. Araştırma sonuçlarının, TAT kullanımı konusunda oranlarının farklı olduğunu ve araştırma bu oranın oldukça düşük olduğu görülmektedir. Araştırmada,kadınların %54.0’ünün tamamlayıcı /alternatif tıp (TAT), yöntemlerini bildikleri, bu bilgiyi %52.4’ünün televizyondan, %29.8’inin çevreden aldıkları, %35’inin TAT yöntemlerine inandıkları saptanmıştır. Gökgöz’ün (2014) çalışmasında, kadınların tamamının menopoz hakkında bilgi aldıkları görülmektedir.Kadınların bu bilgiyi sırası ile hekim (%88.1), kitle iletişim araçları (%4.8), arkadaş(%4.4), ebe ve hemşirelerden (%2.6) aldıkları saptanmıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 219 Sonuç Kadınların menopoz semptomlarını puan ortalamalarının düşük olduğu, en fazla somatik şikayetleri yaşadıkları saptanmıştır. Katılımcıların, yaklaşık yarısı TAT yöntemlerini bildiklerini, ancak TAT kullanım oranlarının çok düşük olduğu görülmektedir. Bu durum, kadınların TAT konusunda doğru ve yeterli bilgiye tam olarak ulaşamadıklarını göstermektedir. Bu nedenle, menopoz döneminde kadınların, menopoz semptomlarının azaltmak ve nonfarmakolojik tedavileri kullanmak amacıyla sağlık personeli tarafından menopoz döneminde kullanılabilecek TAT yöntemleri konusunda ayrıntılı bilgilendirmeye ihtiyaçları olduğu görülmektedir. Kaynaklar • Chen, Y.F., Chang, J.S. (2003). Complementary and alternative medicine use among patients attending a hospital dermatology clinic in Taiwan, Int J Dermatol, 42(8): 616-21. • Çelik, A.S., Pasinlioğlu, T. (2014). Klimakterik Dönemdeki Kadınların Yaşadıkları Menopozal Semptomlar ve Etkileyen Faktörler. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi, 16–29. • Çelikkanat, Ş,. (2012). 40 Yaş Üstü Kadınların Menopoz Ve Osteoporoza İlişkin Bilgi, Tutum Ve Davranışlarının Belirlenmesi, Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, (Yükseklisans Tezi), Gaziantep • Gartoulla, P., Davis, S.R., Bell, R.J. (2015). Use of complementary and alternative medicinesfor menopausal symptoms in Australian womenaged 40–65 years.Med J Aust. Aug 3, 203(3):1-6. • Gökgöz, N,. (2014). Postmenopozal Dönemdeki Kadınların Menopoz Semptomlarına Yönelik Uyguladıkları tamamlayıcı Ve Alternatif Tıp Yaklaşımlarının Yaşam Kalitesine Etkisi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara. • Liu, Z., Wang, Y., Xu, H., Wu, J., He, L., Jiang, J.Y., Yan, S., Du, R., Liu, B. (2014). Efficacy of electroacupuncture for symptoms of menopausal transition: study protocol for a randomized controlled trial. Trials, doi: 10.1186/1745-6215-15-242. • Newton, K.M., Buis,t D.S.M., Keenan, N.L., Anderson, L.A., LaCroix, A.Z. (2002). Use of alternative therapies for menopause symptoms: results of a population-based sample. Am Coll Obstet Gynecol. 100, 18-25. • Upchurch, D.M., Chyu, M.A. (2005). Use of complementary and alternative medicine among American women. Womens Health Issues, 15, 5-13. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 220 SB 011 RESEARCH ON THE STATE AND ATTITUDE OF USAGE OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT OF PREGNANT WOMEN 1 Arş.Gör.Dr. Ruşen ÖZTÜRK , Arş.Gör. Sümeyye BAKIR1, Öğr. Gör. Nilüfer TOK YANIK2 Doç.Dr. Gül ERTEM1 1 2 Ege Üniversitesi Kadın sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR Akdeniz Üniversitesi Kadın sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract This research was carried out to identify the attitude of pregnant women towards complementary treatment which they applied for their symptoms and the level of their level of the use of complimentary and alternative treatment. This research was carried out on 145 women who applied to a state hospital in Ağrı/Doğubeyazıt, Polyclinic of gynecology between January and June 2016. The data was collected using Personal Description Form and Attitude Scale against complementary and alternative medicine.The data collected during the research was evaluated with the test techniques using number, percentage,average,standart deviaton, Kruskal-Wallis and Mann-Witney U test.The result was evaluated in %95 confidence interval and relevance is p<0.05. Average Age of participant pregnant women is 28,31+6.51, %24.8of them are high school graduate.%77.3 of the pregnant woment do not work and their pregnancy week average is 31,97+5,07.It was determined that %64,1 of women believe in complementary and alternative medicine While %32,4 of pregnant women use complimentary and alternative medicine before pregnancy , this amount dicreased to %28.9 with the pregnancy. It was determined that score average In according to the results of the study , it can be said that the attitude of pregnant women towards complimentary and alternative medicine usage and the usage rates of complementary and alternative medicine methods are low but they have positive attitude towards complementary and alternatice medicine. It is important that the healthcare personnel have sufficient information about the possible risks and advatages of complementary and alternative medicine and they direct the patients correctly. Keywords: Complementary Treatment, Pregnancy, Alternative Medicine 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 221 GEBELERİN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ KULLANIM DURUMLARI VE TUTUMLARININ İNCELENMESİ Özet Bu araştırma, gebelerin semptomlarına yönelik uyguladıkları tamamlayıcı tedaviye karşı tutumlarını ve TAT kullanım düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu araştırma, Ağrı/Doğubeyazıt Devlet Hastanesinde Ocak-Haziran 2016 tarihleri arasında gebe pokliniğine başvuran 145 gebe ile gerçekleştirilmiştir. Veriler, birey tanıtım formu ve Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Araştırmada elde edilen veriler; sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, Kruskal-Wallis ve Mann-Witney U testi kullanılarak test yöntemleri ile değerlendirilmiştir. Sonuçlar %95 güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirilmiştir.Araştırmaya katılan gebelerin yaş ortalaması 28,31+6.51, %24.8’i lise mezunudur. Gebelerin %77.3’ü çalışmamakta ve gebelik haftası ortalaması 31,97+5,07’dir. Katılımcıların %64,1’i tamamlayıcı alternatif tıbba inandıklarını saptanmıştır. Gebelerin %32,4’ü gebeliğinden önce TAT kullanıyorken gebelikle birlikte bu oran %28.9’ye düştüğü saptanmıştır. Gebelerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği puan ortalaması 32.26±4.5 olarak düşük düzeyde olduğu saptanmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre gebelerin tamamlayıcı alternatif tıp oranlarının düşük olduğu ancak olumlu tutuma sahip oldukları söylenebilir. Sağlık personellerinin tamamlayıcı ve alternatif tedavinin olası riskleri ve yararları konusunda yeterli bilgiye sahibi olmaları ve hastaları doğru şekilde yönlendirmeleri büyük önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı Tedavi, Gebelik, Alternatif Tıp Giriş Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT), Amerikan Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi tarafından “standart tıbbi tedavilerin dışında kalan çeşitli sağlık bakım sistemleri, uygulamaları ve ürünleri” olarak tanımlanmaktadır (Durusoy 2010). Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede TAT’a olan ilgi ve toplumdaki kullanım sıklığı giderek artış göstermektedir. Üreme çağındaki kadınların yaklaşık %49’u TAT’ları yaygın olarak kullanmaktadır (Smith ve ark. 2010). Günümüzde birçok gebenin gebeliğe bağlı fizyolojik rahatsızlıkları azaltmak ve kendilerini daha iyi hissetmek için TAT kullanmakta olduğu öngörülmüştür (Amanak 2013). Ancak TAT yöntemlerinin kullanımı gebeliği olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Ülkemizde ve diğer ülkelerde yapılan araştırmalar, özellikle TAT kullanımın doğum ağrısı ve infertilite kullanma durumuna odaklanmıştır (Coulson 2005; Özcan 2016). Oysaki, TAT yöntemleri gebelik döneminde de sıkça 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 222 başvurulan yöntemlerden olduğu tahmin edilmektedir. Bu bilgiler ışığında araştırma, gebe polikliniğine başvuran gebelerin tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanım durumlarını ve bu tedavi yöntemine yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem Araştırma Ocak-Haziran 2016 tarihleri arasında, Ağrı/Doğubeyazıt Devlet Hastanesinde gebe pokliniğine başvuran gebelerin TAT kullanım durumları ve TAT’a karşı tutumlarını belirlemek amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel olarak 145 gebe üzerinde yapılmıştır. Gebelerin sosyodemografik özellikleri, gebeliğe ilişkin özellikleri ve TAT yöntemlerini kullanma durumlarını değerlendirmek üzere "Birey Tanıtım Formu" ve "Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği" kullanılarak toplanmıştır. Bulgular ve Tartışma Araştırmada gebelerin %40.7’sinin TAT’a ilişkin bilgileri olduğu, % 34.5 oranında bu bilgiyi en sık medya kaynaklarından, %12.9’unun aile ve arkadaş çevresinden, sadece %3.2’sinin sağlık personelinden aldıkları saptanmıştır. Hwang ve ark.(2016) 335 Iraklı gebe ile yaptığı çalışmada; TAT’a ilişkin bilgilerinin %46.3 oranında arkadaş çevresinden,%16.3 oranında ailesinden ve en az oranda %1.1 oranında sağlık personelinden aldığını belirtmiştir. Hashem Dabaghian ve ark.(2012) Tahran’da 402 gebe ile yaptıkları çalışmada %60.2 oranında arkadaş ve aileden, %49.7 oranında kitap ve medya kaynaklarından ve en az oran olan %12.2 oranında sağlık personelinden bilgi aldıkları belirtilmiştir. Çalışma sonuçları benzerlik göstermektedir. Gebelerin TAT’a yönelik daha çok medya kaynaklarından ve çevresinden bilgi edinmekte, sağlık personelinden bu konuda çok fazla bilgi edinememektedir. Araştırmada gebelerin %28.9’sinin TAT yöntemlerini kullandıkları saptanmıştır. Skouteris ve ark., (2008) 321 gebe ile yaptıkları çalışmada gebelerin %30.8 oranında, Kalder ve ark., (2011) Almanya’da 205 gebe ile yaptıkları çalışmada gebelerin %50.7 oranında TAT yöntemlerini kullandıkları belirtilmiştir. Literatürde gebelerde TAT kullanım oranları incelendiğinde ise %26-70 arasında değişmektedir (Bishop ve ark., 2011; Wang ve ark., 2005; Nordeng ve Haven, 2004). Çalışmamızda gebelerin TAT kullanım oranlarını diğer çalışmalara oranla daha düşük olduğu görülmektedir. Bunun sebebinin gebelerin TAT kullanımı hakkında bilgi düzeyinin düşük olması ve bu konuda sağlık personelinin gerekli bilgiyi sağlamadığından kaynaklandığı düşünülmektedir. Araştırmada hastaların % 38 oranında en çok tamamlayıcı tedavi olarak vitaminlerin kullandığı, %33.3 oranında dini terapilerden olan okunmuş yiyecek içecek alındığı, sonrasında %28.5 oranında bitkisel ürünlerin alındığı saptanmıştır. En sık kullanılan bitkisel yöntemin keçiboynuzu pekmezi ve papatya çayı olduğu saptanmıştır. Al-Riyami ve ark. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 223 (2011) 139 gebe ile yaptığı çalışmada TAT kullanıcıların % 77,5 oranında vitamin aldığı, %14,7 oranında bitkisel yöntem kullandığı belirtilmiştir. Hwang ve ark. (2016) yaptığı çalışmada TAT kullanıcılarının %36.3 oranında vitamin aldığı, %53.7 oranında bitkisel terapi kullandığı, en çok kullanılan bitkisel terapilerinde %16.5 oranında çörek otu %16.2 oranında papatya olduğu belirtilmiştir. Araştırma sonuçları benzerlik göstermektedir. Gebelerde sıklıkla TAT yöntemlerinden vitamin ve bitkisel tedavileri uygulamaktadır. Gebelerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği puan ortalaması 32.26±4.5 (min:20, max:43), tamamlayıcı alternatif tıp alt boyutu 17.46±3.44 (min:10, max:24), bütüncül sağlık alt boyutu 14.8±4.02 (min:7, max:32) olarak saptanmıştır. Gebelerin, tutum puanları ve alt boyut puanlarının ortalamanın altında, düşük olduğu; dolayısıyla tamamlayıcı ve alternatif tıbba yönelik daha olumlu tutuma sahip oldukları görülmektedir. Erci (2007) sağlıklı bireylerde yapmış olduğu çalışmada ise Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği puan ortalamasını 58.0±4.01 olarak saptamıştır Tamamlayıcı alternatif tıp alt boyutu 30.6±2.7, bütüncül sağlık alt boyutu ise 27.3±2.00 olarak saptanmıştır. Bu sonuçlar, sağlıklı bireylerin tat kullanımına karşı tutumunun daha olumsuz olduğunu, ancak gebelerin ile daha olumlu bir tutuma sahip olduklarını düşündürmektedir. Sonuç Çalışmadan elde edilen bulgulara göre; gebelerin yaklaşık yarısının TAT’a ilişkin bilgi sahibi olduğu, en çok medya kaynaklarından bilgi edindiği, sağlık personelinden bilgi edinme oranının düşük olduğu saptanmıştır. TAT kullanan gebelerin çoğunlukla vitamin, dini terapiler ve bitkisel yöntemleri tercih ettiklerini ve bu tedaviden yarar sağladıkları yönünde düşüncelerini ifade etmişlerdir. Bununla birlikte TAT kullanan gebelerin çoğunluğu sağlık personeli tarafından bilgilendirilmediğini ve kendilerinin de onlarla paylaşımda bulunmadığını ifade etmiştir. Gebelerin TAT’a yönelik tutumları ise ölçek puan ortalamasına göre olumlu olarak değerlendirilmiştir. Kaynaklar • Al-Riyami, I. M., Al-Busaidy, I. Q., & Al-Zakwani, I. S. (2011). Medication use during pregnancy in Omani women. International journal of clinical pharmacy,33(4), 634-641. • Amanak, K., Karaöz, B., Sevil, Ü. (2013). Alternatif /Tamamlayıcı Tıp ve Kadın Sağlığı. TAF Prev Med Bull, 12(4), 441-448. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 224 • Bishop, F. L., & Lewith, G. T. (2010). Who uses CAM? A narrative review of demographic characteristics and health factors associated with CAM use. Evidence-Based Complementary and Alternative Medicine, 7(1), 11-28. • Coulson, C., Jenkins, J. (2005). Complementary and alternative medicine utilisation in NHS and private clinic settings: a United Kingdom survey of 400 infertility patients. Journal of Experimental & Clinical Assisted Reproduction , 2:5 doi:10.1186/1743-10502-5 • Durusoy, Ç., Güleç, A.T., Durukan, E. Vd. (2010). Dermatoloji polikliniğine başvuran akne vulgaris ve melasma hastalarında tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımı: anket çalışması. Turk J Dermatol, 4, 14-7. • Erci B. (2007). Attitudes towards holistic complementary and alternative medicine: a sample of healthy people in Turkey. Journal of Clinical Nursing, 16(4), 761-768. • Hashem, Dabaghian, F., Abdollahi, Fard, M., Shojaei, A., Kianbakht, S., Zafarghandi, N., Goushegir, A. (2012). Use and Attitude on Herbal Medicine in a Group of Pregnant Women in Tehran. J Med Plants, 1(41), 22–33. • Hwang, J.H., Kim, Y., Ahmed, M., Choi, S., Al-Hammadi, N.Q., Widad, N.M., Han, D. (2016). Use of complementary and alternative medicine in pregnancy: a cross-sectional survey on Iraqi women.BMC Complementary and Alternative MedicineBMC series – open, inclusive and trusted 16, 191. doi: 10.1186/s12906-016-1167-0. • Kalder, M., Knoblauch, K., Hrgovic, I., & Münstedt, K. (2011). Use of complementary and alternative medicine during pregnancy and delivery. Archives of gynecology and Obstetrics, 283(3), 475-482. • Nordeng, H., & Havnen, G. C. (2004). Use of herbal drugs in pregnancy: a survey among 400 Norwegian women. Pharmacoepidemiology and drug safety, 13(6), 371-380. • Özcan, H., Kızılkaya Beji, N. (2016). İnfertilitede Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları, Okmeydanı Tıp Dergisi 32(1), 36-44 • Skouteris, H., Wertheim, E. H., Rallis, S., Paxton, S. J., Kelly, L., & Milgrom, J. (2008). Use of complementary and alternative medicines by a sample of Australian women during pregnancy. Australian and New Zealand Journal of Obstetrics and Gynaecology, 48(4), 384-390. • Smith, C.A., Collins, C.T., Cyna, A.M., Crowther, C.A. (2010). Complementary and Alternative Therapies for Pain Management in Labour (Review). The Cochrane Collaboration and Published in The Cochrane Library, 9(4), 1-43. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 225 • Wang, S. M., Zinno, P. D., Fermo, L., William, K., Caldwell-Andrews, A. A., Bravemen, F., & Kain, Z. N. (2005). Complementary and alternative medicine for low-back pain in pregnancy: a cross-sectional survey. Journal of Alternative & Complementary Medicine, 11(3), 459-464. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 226 SB 012 EXAMINATION OF SUSTAINABILITY OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE METHODS EVALUATED IN DISSERTATIONS ABOUT WOMEN’S HEALTH AND OBSTETRIC NURSİNG IN TURKEY Öğr. Gör. Özlem ÇİÇEK, Prof. Dr. Hülya OKUMUŞ Dokuz Eylul Universtesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği, İZMİR Background: Complementary and alternative medicine (CAM) is used to improve the quality of life in menopausal women and women with gynecological-oncological problems and to reduce stress and anxiety in women receiving treatment for infertility. Aim: To examine CAM methods evaluated in dissertations about women’s health and obstetric nursing and sustainability of these methods in Turkey. Material and Methods: The study has a descriptive design. The study sample included 24 dissertations evaluating CAM in terms of women’s health and obstetric nursing. However, six dissertations had to be excluded since their authors could not be contacted and the sample size decreased to 18. The data collection form created by the researchers was administered to the authors of the dissertations on the phone and through e-mail. Results: Out of 18 dissertations comprising the sample, 76.5% were a PhD dissertation. Of all PhD dissertations, 41.7% were an experimental study. Data were collected on the phone and through e-mail for 7 and 11 dissertations respectively. More than one CAM methods were used in some dissertations and 29.4% of the dissertations were about massaging. Seventy point six percent of the researchers noted that they made an attempt for sustainability of the CAM methods. Only 11.8% of the CAM methods were routinely used. Understaffing and heavy workload were reported to be barriers to implementation of CAM methods by 41.7% of the nurses and 64.7% of the researchers. Conclusion: The barriers mentioned by clinical and academic nursing staff are similar. However, the academic nursing staff noted that a work centered approach and the idea that CAM is waste of time were also barriers. It is very important to make results of experimental studies about CAM sustainable so that they can help to improve patient care and contribute to nursing knowledge. Key Words: Complementary and alternative medicine, research utulization, women’s health 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 227 SB 013 THE KNOWLEDGE, ATTITUDE AND PRACTICES OF NURSING STUDENTS ABOUT COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE (CAM) METHODS Doç. Dr. Dilek ÇİLİNGİR1, Öğr. Gör. Ceyda UZUN ŞAHİN2, Sevilay HİNTİSTAN1 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, 2 3 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, RİZE Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, TRABZON Abstract The study was conducted to determine knowledge, attitute and practices of nursing students about complementary and alternative medicine (CAM) methods. The present descriptive study was carried out with 264 nursing students at a college in northeastern Turkey. The data were gathered using a questionnaire form which was completed with students during face-toface interviews. Permission was obtained from institution and students. The percentage were used to evaluate the data. The mean age of the students was 20.68±1.77 years (range, 18-26), 72.7% were female and 98.1% were single. Pray (63.3%), exercise (53.0%) and imagination (46.2%) were the most frequently known CAM methods. Of the 33.7% students stated that they receive information about CAM methods. The sources of information were internet, TV (58.4%) and newspapers, magazines, books (42.6%). Of the 49.6% nursing students indicated that they had used CAM. It was found that the most commonly used CAM method by the students was pray (42.0%). More than half of the students (48.5%) used CAM methods during stressful situations. The majority of students (79.9%) stated that massage is beneficial. Of the 64.0% students indicated that they wanted to place course curriculum about CAM methods, from the faculty. According to the results of this study, it was found that knowledge and practices of nursing students about complementary and alternative medicine (CAM) methods are inadequate. Key Words: Complementary and alternative medicine, nursing students, nursing education 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 228 HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP (TAT) YÖNTEMLERİ KONUSUNDA BİLGİ, TUTUM VE UYGULAMALARI Özet Çalışma, hemşirelik öğrencilerinin tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) yöntemleri konusunda bilgi, tutum ve uygulamalarını belirlemek amacıyla gerçekleştirildi. Çalışma, Türkiye’nin kuzeydoğusundakibir sağlık yüksekokulundaki 264 hemşirelik öğrencisiyle yapıldı. Veriler, soru formu kullanılarak öğrencilerle yüz yüze görüşme metodu ile toplandı. Öğrencilerden ve kurumdan izin alındı. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik kullanıldı. Öğrencilerin yaş ortalaması 20.68±1.77 (yaş aralığı 18-26), %72.7’i kadın ve %98.1’i bekardı. Dua (%63.3), egzersiz (%53.0) ve hayal kurma (%46.2) en sık bilinen TAT yöntemleri idi. Öğrencilerin %33.7’si TAT hakkında bilgi aldıklarını ifade etti. Bilgi kaynaklarının %58.4’ü internet, TV ve %42.6’sı gazete, dergi ve kitaptı. Öğrencilerin %49.6’sı TAT yöntemi kullandıklarını belirtti. Öğrencilerin genellikle en sık kullandığı TAT metodu dua (%42.0) idi. Öğrencilerin yarıdan fazlası (%48.5) stresli durumlarda TAT yöntemi kullanmaktadır. Öğrencilerin çoğunluğu (%79.9) masajın yararlı olduğu ifade etti. Öğrencilerin %64.0’ı TAT yöntemlerinin müfredatta yer almasını istediklerini ifade etti.Çalışmanın sonuçlarına göre, hemşirelik öğrencilerinin TAT yöntemleri hakkındaki bilgi ve uygulamaları yetersiz bulundu. Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı ve alternatif tıp, hemşirelik öğrencileri, hemşirelik eğitimi Giriş İnsanoğlu var olduğundan beri tamamlayıcı ve alternatif tedavileri (TAT) kullanmaktadır. Bununla birlikte yirminci yüzyılın ortalarından itibaren, hastalıkların tanı, bakım ve tedavilerinde gözlenen hızlı gelişmelerle birlikte tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin kullanımında artış olduğu bilinmektedir. Ayrıca yaşam süresinin artışına paralel olarak, bakım ve tedavisi güç, kronik ve malign hastalıklardaki artış, yeni teknolojilerin yüksek maliyeti, bu olanaklara ulaşılmasındaki güçlükler, sağlık ekibi üyelerinin hastaya yeterli zaman ayıramayışı, geleneksel bakım ve tedavi yöntemlerine karşı duyulan kuşku ve olası yan etkilerinden korku, TAT yöntemlerine olan ilgiyi de büyük ölçüde arttırmıştır (Khorshid, Yapucu 2005; Molassiotis, Fernadez, Pud2005; Turan, Öztürk, Kaya 2010). Ulusal Tamamlayıcı ve Bütüncül Sağlık Merkezi (NCCIH), TAT tedavilerini doğal ürünler (bitkisel tedaviler, besin destekleri vb.), beden ve zihin uygulamaları (akupunktur, masaj, refleksoloji vb.) ve diğer tamamlayıcı sağlık yaklaşımları (ayurveda, homeopati vb.) olarak üç başlıkta gruplandırmaktadır (https://nccih.nih.gov/health/integrative-health). Bu TAT yöntemlerinden birçoğunun temel ilkesi holizme(bütüncül yaklaşım) dayanmaktadır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 229 Aynı zamanda holizm, hemşirelik uygulamalarının da temelini oluşturmaktadır. Günümüzde sıcak- soğuk uygulama vemasaj yönetimi gibi birçok hemşirelik uygulamasının tamamlayıcı tedavi olarak kabul edildiği bilinmektedir (O’Regan et al., 2010; Mariano, 2009). Bu çalışma, hemşirelik öğrencilerinin CAM yöntemleri konusundaki bilgi, tutum ve uygulamalarını saptamak amacıyla gerçekleştirildi. Gereç ve Yöntem Çalışma, hemşirelik öğrencilerinin TAT yöntemleri konusundaki bilgi, tutum ve uygulamalarını saptamak amacıyla tanımlayıcı olarak gerçekleştirildi.Çalışmanın örneklemini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında, Türkiye’deki bir üniversitenin sağlık yüksekokulunda öğrenim gören ve çalışmaya katılmayı kabul eden 264 hemşirelik öğrencisi oluşturdu. Çalışmanın yapılabilmesi için çalışmanın yapıldığı kurumdan yazılı izin ve Etik Kurul Başkanlığı’ndan 2016/97 no.lu etik kurul izni alındı. Ayrıca öğrencilerden gönüllülük ilkesi doğrultusunda bilgilendirilmiş onamları sağlandı. Veri toplamada, iki bölümden ve 18 sorudan oluşan soru formu kullanıldı. Birinci bölüm, öğrencilerin sosyodemografik özelliklerini içeren beş soru (yaş, cinsiyet vb.)ve ikinci bölüm ise TAT yöntemlerine ilişkin bilgileri(TAT yöntemleri ile ilgili bilgi alma durumu ve bilgi kaynağı, TAT yöntemi kullanma durumu ve nedeni vb.) içeren 13 soruyu içermektedir. Çalışmada elde edilen veriler, SPSS 22.0 bilgisayar paket programı ile değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik kullanıldı. Bulgular Öğrencilerin %86.0’ı 18-22 yaş grubunda ve yaş ortalaması 20.68±1.77 (18-26) idi. Öğrencilerin %27.7’si birinci sınıfta, %72.7’si kadın, %98.1’i bekar ve %47.0’ının ailesi ilde yaşıyordu. Öğrencilerin 46.6%’sı TAT’ın tanımını bilmediklerini ve %66.3’ü TAT yöntemleri hakkında bilgi almadıklarını belirtti. TAT yöntemleri hakkında bilgi alan öğrencilerin %58.4’ü bilgi kaynağı olarak internet/TV’yi gösterdi. Öğrencilerin 64.0%’ünün TAT yöntemlerinin müfredatta yer almasını ve %57.6’sının bu dersin seçmeli ders olarak verilmesini tercih ettikleri saptandı. Öğrencilerin %42.0’si TAT yöntemlerinin hemşirelik uygulamalarında kullanılmasını destekledi. Öğrencilerin TAT yöntemlerine ilişkin bilgileri incelendiğinde, öğrencilerin doğal ürünlerden vitaminler (%51.9), bitkisel tedaviler (%57.6) ve özel diyetler (%53.4) konusunda çok az bilgisi olduğu görüldü. Öğrencilerin beden ve zihin uygulamalarından dua (%63.3), egzersiz (%53.0) ve hayal kurma (%46.2) konusunda yeterli bilgisi olduğu bulundu. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 230 Öğrenciler diğer tamamlayıcı sağlık yaklaşımlarından homeopati (%87.1) ve ayurveda (%87.5) konusunda ise, hiçbir fikrinin olmadığını belirtti. Çalışmada öğrencilerin doğal ürünlerden vitaminler (%66.7), bitkisel tedaviler (%65.5) ve özel diyetlerin (%62.1) klinik olarak yararlı olduğunu düşündüğü saptandı. Öğrenciler beden ve zihin uygulamalarından olan masaj (%79.9), dua (%78.0) ve egzersizin (%75.8) yararlı olabileceğini belirttiler. Öğrencilerin diğer tamamlayıcı sağlık yaklaşımlarından olan homeopati (%89.8) ve ayurvedanın (%90.9) klinik yararlılığı konusunda ise hiçbir fikrinin olmadığı belirlendi. Öğrencilerin %49.6’sı TAT yöntemlerini kullandıkları saptandı. Öğrenciler beden ve zihin uygulamalarından en sık dua (%42.0) yöntemini uygularken biyofeedback ve akupressure yöntemlerini hiç kullanmadıklarını belirtmişlerdir. Bitkisel tedaviler (%19.7) öğrencilerin kullandığı doğal ürünler arasında ilk sırada yer almaktadır. Diğer tamamlayıcı sağlık yaklaşımlarından olan homeopati (%0.4) ve ayurvedanın (%0.4) ise yalnızca birer öğrenci tarafından kullanıldığı görüldü. Öğrenciler TAT yöntemlerini en fazla (%48.5) stresli oldukları zamanlarda kullandıklarını ifade ettiler. Öğrencilerin %50.4’ünün kullandıkları TAT yöntemlerinin etkisi olarak, psikolojik durumlarında iyileşme olduğunu hissettiklerini belirttiler. Öğrencilerin %76.5’inin, TAT yöntemlerinin kişinin psikolojini ve iyileşmesini pozitif olarak etkilediğini düşündüğü saptandı. Tartışma Günümüzde bireyler genel olarak rahatsızlık ya da hastalık bulgularının hafifletilmesi ve sorunlarla daha kolay baş edebilmek amacıyla TAT yöntemlerini kullanabilmektedir. Bu amaçla, birçok TAT yöntemi kullanıldığı bilinmektedir. Yıldırım ve arkadaşlarınıntıp fakültesi öğrencileri ile yaptığı çalışmada (2010), en sık bilinen TAT yöntemlerinin diyet, masaj ve vitamin olduğu belirlenmiştir. Araz ve arkadaşlarının çalışmasında (2012) bitkisel çayların ve Ergin ve arkadaşlarının çalışmasında (2011) ise diyet ve vitaminlerin en sık bilindiği bulunmuştur. Bu çalışmalardan farklı olarak çalışmamızda, dua, egzersiz ve hayal kurmanın en bilinen TAT yöntemleri arasında olduğu dikkati çekmektedir. Çalışmamızda hemşirelik öğrencileri internet, TV, gazete, dergi, kitap ve aile, akraba, arkadaş çevresini TAT hakkında bilgi edinme kaynakları olarak belirttiler. Konuyla ilgili yapılan çalışmaların sonuçları da çalışmamızla paraleldir (Araz, Taşdemir, Kılıç, 2012; Yıldırım et al., 2010). Çalışmamızda öğrencilerin yarıya yakının TAT yöntemi kullandığı ve duanın en sık kullanılan TAT yöntemleri arasında ilk sırada yer aldığı bulunmuştur. Duayı sırasıyla müzik 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 231 terapi ve egzersiz izlemektedir. Araz ve arkadaşlarının çalışmasında (2012) ise, öğrencilerin masaj, kaplıca ve solunum egzersizlerini kullandıkları saptanmıştır. Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin %64.0’ı TAT yöntemlerine hemşirelik eğitim müfredatında yer verilmesi gerektiğini belirtti. Çalışmamızla benzer şekilde Uzun ve Tan’ın hemşire öğrenciler ile yaptıkları çalışmada (2004) da, öğrencilerin %62’sinin geleneksel tedavi yöntemleri ile ilgili eğitim almak istedikleri ve hemşirelik uygulamalarında bunu kullanmak istedikleri bulunmuştur (Uzun, Tan, 2004). TAT uygulamaları, dünyada birçok ülkede eğitim müfredatları içinde yer almaktadır. Bu bağlamda, Amerika’da sağlık, hemşirelik ve sağlıkla ilgili eğitim veren okulların %88’inde TAT eğitimiverildiği bilinmektedir (Cattell, 1999). Sonuç ve Öneriler Çalışmanın sonuçları, hemşirelik öğrencilerinin TAT yöntemleri hakkındaki bilgi ve uygulamalarının istendik düzeyde olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, TAT yöntemlerinin hemşirelik müfredat programlarınadahil edilmesi, bu konudaki bilgi eksikliği giderilmesindeyararlı olacaktır. Kaynaklar • Khorshid, L.&Yapucu, Ü. (2005). Tamamlayıcı tedavilerde hemşirenin rolü. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 8(2), 124-130. • Molassiotis, A.,Fernadez,O.P. &Pud, D. (2005). Use of complementary and alternative medicine in cancer patients: European survey. Annals of Oncology, 16(4), 655-663. • Turan, N., Öztürk, A.& Kaya, N. (2010). Hemşirelikte yeni bir sorumluluk alanı: tamamlayıcı terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 3(1), 93-98. • National Center of Complementary and Integrative Health (NCCIH). Complementary, alternative, or integrative health: what’s in a name https://nccih.nih.gov/health/integrative-health (05.04.2016). • O'Regan, P.,Wills, T. &O'Leary, A (2010). Complementary therapies: a challenge for nursing practice. Nursing Standard, 24(21), 35-39. • Mariano C. Holistic nursing: scope and standards of practices. http://samples.jbpub.com/9781449651756/45632_CH02_Pass1.pdf (06.04.2016). • Yildirim, Y., Parlar, S., Eyigor, S., Sertöz, O.O., Eyigör, C., Fadıloğlu, C.& Uyar, M. (2010). An analysis of nursing and medical students’ attitudes towards and knowledge of complementary and alternative medicine. Journal Clinic Nursing, 19, 1157-1166. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 232 • Araz, N.Ç., Taşdemir, H.S. & Kılıç, S.P. (2012). Sağlık bilimleri fakültesi öğrencilerinin tıp dışı alternatif ve geleneksel uygulamalar konusundaki görüşlerinin değerlendirilmesi. Gümüşhane UniversityJournal of HealthSciences, 1(4), 239-251. • Ergin A., Hatipoğlu, C., Bozkurt, A.İ., Mirza, E., Kunak, D., Karan, C., Özçelik, G., Teğin, C., Pazır, Y. & Pırtı, İ. (2011). Uzmanlık ve tıp öğrencilerinin tamamlayıcıalternatif tıp hakkındaki bilgi düzeyleri ve tutumları. Pamukkale Tıp Dergisi, 4(3), 136143. • Uzun, O. & Tan, M. (2004). Nursing students' opinions and knowledge about complementary and alternative medicine therapies. Complementary Therapies in Nursing and Midwifery, 10(4), 239-244. • Cattell, E. (1999). Nurse practitioners' role in complementary and alternative medicine: active or passive? Nursing Forum, 34(3), 14-23. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 233 SB 014 THE EFFECT OF REFLEXOLOGY UPON SPASTICITY, FUNCTIONAL DEPENDENCE LEVEL AND QUALITY OF LIFE AMONG CHILDREN WITH CEREBRAL PALSY WHO RECEIVED PHYSIOTHERAPY* Arş. Gör. Filiz ÖZKAN, Doç. Dr. Handan ZİNCİR Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği AD, KAYSERI Abstract The current study was done in order to determine the effect of reflexology upon spasticity, gross motor function, functional dependence level and quality of life among children with cerebral palsy who received physiotherapy. The study, designed in placebo-controlled experimental model, was done with 45 children who were trained at a Special Education and Rehabilitation Center. The data were collected using Descriptive Information Form, Gross Motor Function Measure(GMFM), Modified Ashworth Scale (MAS), Modified Tardieu Scale, Pediatric Functional Independence Scale (WeeFIM), Pediatric Quality of Life Scale (PedsQL). Before and after the implementation; measurements of the participants in experimental, placebo and control groups were obtained. To the children in the experimental group and plasebo group; made reflexology, a 20 min., twice a week in a total 24 sessions To the children in the control group; no intervention was done. For the data analysis Wilcoxon T Test and Kruskal Wallis test were used. There was significant difference between right and left Tardieu gastrocnemius muscle V1 and M. Soleus muscle V1, V3 measurements among the groups (p<0.05). It was found in the study that reflexology reduced spasticity in lower extremities, improved gross motor functions, decreased dependency among children with cerebral palsy. Key words: Child with cerebral palsy, Spasticity, Reflexology *This study was supported by Erciyes University Scientific Research Unit (TDK-2015-5784) 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 234 FİZYOTERAPİ ALAN SEREBRAL PALSİLİ ÇOCUKLARDA REFLEKSOLOJİNİN ALT EKSTREMİTEDE SPASTİSİTEYE, FONKSİYONEL BAĞIMLILIK DÜZEYİNE ve YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ Özet Bu araştırma, fizyoterapi alan serebral palsili çocuklarda, refleksoloji uygulamasının, çocukların spastasite, kaba motor fonksiyonları, bağımlılık düzeyi ve yaşam kalitesine etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Plasebo-kontrollü deneysel araştırma olarak yapılan araştırma bir Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde eğitim gören 45 çocukla gerçekleştirilmiştir. Veriler Çocuk Tanıtım Formu, Kaba Motor Fonksiyon Ölçütü (KMFÖ), Modifiye Ashworth Skalası (MAS), Modifiye Tardieu Skalası, Pediatrik Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçeği (PFBÖ), Pediatrik Yaşam Kalitesi Ölçeği (PedsQL) kullanılarak toplanmıştır. Uygulama öncesi ve sonrası deney, plasebo ve kontrol grubunun ölçümleri yapılmıştır. Refleksoloji ve plasebo grubuna; refleksoloji haftada iki kez, yirmi dakika, toplam yirmi dört seans uygulanmıştır. Kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmamıştır. Araştırmanın analizinde Wilcoxon T Testi ve Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Tüm değerlendirmelerde p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Çalışmada sağ ve sol taraf Tardeu Gastrokinemius Kası V1 , M. Soleus Kası V1, V3 değerlerinin (p<0.05) gruplar arası farkın önemli olduğu belirlenmiştir. Çalışmada fizyoterapi alan serebral palsili çocuklarda refleksolojinin alt ekstremitede spastisiteyi azalttığı, kaba motor fonksiyonlarda ilerleme sağladığı, bağımlılık düzeylerini azalttığı, yaşam kalitesinde ise herhangi bir değişim oluşturmadığı bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Serebral palsili çocuk, Spastisite, Refleksoloji Giriş Serebral Palsi (SP); prenatal, perinatal ve postnatal nedenlerle gelişmekte olan beyinde ilerleyici olmayan bir lezyon sonucu ortaya çıkan yaşla değişebilen, aktivite limitasyonuna yol açan, kalıcı motor işlev, postür ve hareket gelişim bozukluğudur (1). SP’li çocukların tedavisinde; ilaç tedavisi, fizik tedavi, kas içi ve BOS içine enjeksiyonlar, nöroşirurjikal girişimler kullanılmaktadır. Tüm bu tedavilere rağmen kalıcı motor bozukluğa yol açan SP’de kesin bir tedavi yöntemi yoktur bu nedenle aileler tamamlayıcı tedavilere yönelmektedirler (2). Refleksoloji tedavisi kullanılan tamamlayıcı tedavilerden biri olup, SP’li çocuklarda kas tonusunu normalleştirmek, gövdede ileri denge reaksiyonlarını geliştirmek ve normal hareket paternlerini kolaylaştırmaktır. Böylece anormal postür ve paternlerin düzeltilmesi, oluşabilecek deformitelerin önlenmesi, mevcut becerilerin ve yeni becerilerin geliştirilmesi, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 235 alt ve üst ekstiremitelerin fonksiyonel kullanımının sağlaması, yürümenin geliştirilmesi ve fonksiyonel kapasitenin arttırılarak yaşam kalitesinin yükseltilmesi sağlanmaktadır (3). Çin’de ve Rusya da yapılan çalışmalarda refleksoloji uygulamasının spastisite ve yürüme becerisinde gelişmeye neden olduğu, konuşma fonksiyonlarında, lokomotor ve kongnitif bozukluklarda iyileşme sağladığı bulunmuştur (4). Yapılan diğerçalışmalarda refleksolojinin uyku, kabızlık, salya üzerinde olumlu etkilerinin olduğu bulunmuştur(5). Türkiye’de SP’li bireylerde spastisitenin azaltılmasında refleksolojinin kullanımı ile ilgili yapılmış bir çalışma bulunmamakla birlikte, Dünya’da da oldukça sınırlıdır. Bu doğrultuda araştırmanın hipotezleri: H1: Serebral palsili çocuklarda refleksoloji uygulaması spastisiteyi etkiler; H2: Serebral palsili çocuklarda refleksoloji uygulaması Kaba Motor Fonksiyon Ölçütü’nü etkiler; H3: Serebral palsili çocuklarda refleksoloji uygulaması Pediatrik Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçütü’nü etkiler; H4: Serebral palsili çocuklarda refleksoloji uygulaması yaşam kalitesi’ni etkiler. Yöntem Bu çalışma plasebo kontrollü randomize çalışma olarak, Türkiye’de yer alan bir özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde Ekim 2014- Şubat 2016 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmanın yapılabilmesi için Erciyes Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır (2014/567). Araştırmaya Dahil Edilme Ölçütleri; 2-18 yaş aralığında olmak,son altı ay içerisinde ameliyat olmamak,Spastik Tip Serebral Palsi tanısı almış olmak, daha önce refleksoloji uygulaması almamış olmak, son altı ay içinde ve uygulama sırasında botulinum toksin enjeksiyonu yapılmamış olmak, son altı ay içinde başka bir alternatif ya da tamamlayıcı tedavi yöntemi kullanmıyor olmak, ayakta refleksoloji uygulamasını engelleyecek deformite bulunmamış olmaktır.Çalışmanın bir özel eğitim rehabilitasyon merkezinde eğitim alan 90 öğrenciyle yapılması planlanmıştır. Ancak 30 öğrenci dâhil edilme kriterlerine uymadığı için çıkarılmıştır. Araştırmanın örneklemi 60 çocuktan oluşmaktadır. Grupların randomizasyonu çocukların yaş, engel türü, kaba motor sınıflama sistemi ve mental retardasyonlarına göre yapılmıştır (p>0.05). Çalışmada her gruptan beş çocuk çıkması nedeniyle, çalışma 45 çocuk ve modifiye aswort skalasına göre 0.05 yanılma payı ve %90 güçle tamamlanmıştır. Çalışmada veriler; Kaba Motor Fonksiyon Sınıflama Sistemi (KMFSS), Çocuk Tanıtım Formu, Kaba Motor Fonksiyon Ölçütü (KMFÖ), Modifiye Ashworth Skalası (MAS),Modifiye Tardieu Skalası (MTS), Pediatrik Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçeği (PFBÖ), Pediatrik Yaşam Kalitesi Ölçeği (PedsQL)ile değerlendirilmiştir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 236 Uygulama: Tüm ölçümler çalışma öncesi ve sonrası (24 seans uygulama sonrası) yapılmıştır. Ölçümler için araştırmacı tarafından oluşturulan ölçüm prosedürleri kullanılmıştır. Uygulama öncesi araştırmacı tarafından refleksoloji sertifikası alınmıştır. Refleksolojinin uygulama süresi ve alanları üç fizyoterapi uzmanı akademisyenin görüşleri alınarak belirlenmiştir. Uygulamalardan önce araştırmacı tarafından her uygulama için uyulması gereken ‘uygulama prosedürleri’ oluşturulmuştur. Uygulama haftada iki kez olmak üzere, 24 seans yapılmıştır. Her uygulama; 20 dakika bir seans yapılmış, beş dakika ara verilmiş, 20 dk bir seans daha uygulama şeklinde yapılmıştır. Uygulamalar belirlenen prosedürlere uygun olarak gruplara uygulanmıştır. Veri analizi: Veriler IBM SPSS Statistics 22.0 (IBM Corp. Armong, New York, ABD) programında değerlendirilmiştir. Değişkenlerin normal dağılım göstermemesi nedeniyle Wilcoxon T Testi veKruskal Wallis testi kullanılmıştır. Tüm değerlendirmelerde p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular MAS değerleri: Uygulama öncesi ve sonrası Gastrokinemius Kası ve M. Soleus Kaslarında gruplar arası farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.001). Sol taraf MAS değerleri: Uygulama öncesi ve sonrası M. Soleus Kasında gruplar arası fark olduğu bulunmuştur (p=0.020). Sağ taraf Tardieu değerleri: Sağ taraf Tardieu değerlerinin uygulama öncesi ve sonrası refleksoloji grubunda Kalça Addüktörleri V1, V3, Hamstringler V3, Gastrokinemius Kası V1, V3, M. Soleus Kası V1 ve V3 değerlerinde gruplar içi farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p=0.040; p=0.010; p=0.010; p<0.001; p<0.001; p<0.001; p<0.001). Ayrıca uygulama öncesi ve sonrası, sağ Kalça Addüktörleri V3 (p=0.010), Gastrokinemius Kası V1, V3, M. Soleus Kası V1 ve M. Soleus Kası V3 değerlerinin gruplar arası fark olduğu (p<0.001) ve gruplar arasındaki farkın refleksoloji grubundan kaynaklandığı bulunmuştur. Sol taraf Tardieu değerleri: Sol taraf Tardieu değerlerinin uygulama öncesi ve sonrası refleksoloji grubunda Kalça addüktörleri V1, V3, Hamstringler V1, V3, Gastrokinemius Kası V1, M. Soleus Kası V1 ve V3 değerlerinde gruplar içi farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p=0.040; p=0.010; p=0.020; p<0.001; p=0.031; p<0.001; p<0.001; p<0.001). Ayrıca uygulama öncesi ve sonrası Kalça Addüktörleri V1 (p=0.010), Hamstringler V1, V3, Gastrokinemius Kası V1, M. Soleus Kası V1 ve V3 değerlerinin gruplar arası farkın anlamlı olduğu (p<0.001; p<0.001; p<0.001; p<0.001) ve gruplar arasındaki farkın refleksoloji grubundan kaynaklandığı saptanmıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 237 Tartışma Fizyoterapi alan serebral palsili çocuklarda refleksolojinin spastisiteye, fonksiyonel bağımlılık düzeyine ve yaşam kalitesine etkisinin araştırıldığı çalışmada, uygulama öncesi ve sonrası sağ ve sol M. Soleus MAS değerlerinde gruplar arası fark olduğu bulunmuştur. Ayrıca çalışmada uygulama öncesi ve sonrası sağ ve sol tardeu Gastrokinemius Kası V3, M. Soleus Kası V1, V3 değerlerinin gruplar arası fark olduğu saptamışlardır. Çalışmaya benzer olarak Ner ve arkadaşlarının Multible skleroz hastalarında yaptıkları refleksoloji çalışmasında; Quadriceps, Hamstringler ve Kalça Addüktör kasları MAS değerlerinde ve kas gerginliğinde refleksoloji grubunda azalma ve kontrol grubuyla aralarında istatistiksel olarak fark olduğunu bulmuşlardır (6). Benzer olarak Rusya da 2-7 yaş çocuklarda microcurrent refleksoloji (noktalara akım uygulanarak yapılan) ve korteksin tedavisiyle yapılan çalışmada, sadece microcurrent refleksoloji yapılan grupta spastisitede azalma görülmüştür (4). Bizim çalışmamızda spastideki olumlu değişim nedeniyle H1 hipotezi kabul edilmiştir. Spastisitenin azalmasıyla mekanik etki ve kaba motor fonksiyon artışı olacaktır (7). Çalışmada uygulama öncesi ve sonrası toplam ölçek puanlarında gruplar arası farkın önemli olduğu ve farkın refleksoloji grubundan kaynaklandığı belirlenmiştir (Tablo I). Uhanova ve Gorbunov’un yaptığı çalışmada microcurrent refleksoloji yapılan çocuklarda tedavi sonrası %90 yürüme becerisinde gelişme bulunmuştur (4). Çalışmada ise Kalça Addüktörleri, Hamstringler, Gastrokinemius Kası ve M. Soleus Kaslarında refleksoloji sonucu azalan kas tonusu nedeniyle daha geniş eklem hareketlerine izin vererek kaba motor becerilerde olumlu gelişmeler sağladığı düşünülmektedir bu nedenle H2 hipotezi kabul edilmiştir (8). Erkin ve arkadaşlarının sağlıklı ve serebral palsili çocuklarda yaptıkları çalışmada PFBÖ’de yaş ve kültürün etkisinin çok önemli olduğu vurgulanmıştır. Türk toplumunda koruyucu anne-baba modeli olma nedeniyle çalışmadaki çocukların PFBÖ’lerini geliştirmelerinde bir engel olduğu ancak refleksoloji grubunda istatistiksel fark olduğu bulunmuştur(Tablo I). Bu nedenle H3 hipotezi kabul edilmiştir. Çalışmada çocukların yaşam kalitesinde bir değişim olmadığı bulunmuştur (Tablo I). Ko ve ark. yaptığı çalışmada; kaba motor seviyesinin, yaşam kalitesinin fiziksel alt başlığıyla ilişkili olduğunu ancak mobilite düzeyinin psikososyal iyilik durumuyla ilişkili olmadığını, psikolojik yaşam kalitesinin fizyolojikten yüksek olduğunu bulmuşlardır (9). Çalışmada da KMFÖ’deki değişimlerin çok fazla olmaması, çevre koşullarının ve toplumsal duyarlılığın değişmemesi, okul başarısı ile ilgili bir değişimin olmaması ve belirlenemeyen faktörler nedeniyle yaşam kalitesinde bir değişim olmadığı düşünülmektedir. H4 hipotezi red edilmiştir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 238 Sonuç ve Öneriler Çalışmada fizyoterapi alan serebral palsili çocuklarda refleksolojinin alt ekstremitede spastisiteyi azalttığı, kaba motor fonksiyonlarda ilerleme sağladığı ve bu nedenle bağımlılık düzeylerinin azaldığı belirlenmiştir. Yaşam kalitesinde ise herhangi bir değişim saptanmamıştır. Refleksolojinin serebral palsili çocuklar için fizyoterapiyle birlikte kullanılması önerilmektedir. Kaynaklar 1. Odding E, Roebroeck ME, Stam HJ. The epidemiology of cerebral palsy: incidence, impairments and risk factors. Disability and Rehabilition 2006; 28: 183-191 2. Gökçay E, Sönmez M, Topaloğlu H, Tekgül H, Gürer Y. Çocuk Nörolojisi, Anıl Grup Matbacılık, Ankara, 2010: 229-239 3. Tabur H, Başaran E. Refleksoloji’ye Giriş (2. Baskı), Ezgi Matbaacılık, İstanbul, 2009: 11-166 4. Uhanova TA, Gorbunov FE. Efficacy of reflexology in the combination with neuroprotective treatment in hemiparetic form of children cerebral palsy. Zh Nevrol Psikhiatr im SS Korsakova 2012; 112: 28-31 5. Sahiloğulları S. Serebral Palsili Çocuklarda Fizyoterapi Programı İle Birlikte Uygulanan Refleksolojinin Uyku, Kabızlık, Salya, Motor Fonksiyonlar, Yaşam Kalitesi ve Aile Etkilenimi Üzerine Olan Etkisinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara 2015: 116 6. Siev-Ner I, Gamus D, Lerner-Geva L, Achiron A. Reflexology treatment relieves symptoms of multiple sclerosis: a randomized controlled study. Mult Scler 2003; 9: 356361 7. Macgregor R, Campbell R, Gladden MH, Tennant N, Young D. Effects of massage on the mechanical behaviour of muscles in adolescents with spastic diplegia: a pilot study. Dev Med Child Neurol 2007; 49: 187-191 8. Günel KM. Rehabilitation of children with cerebral palsy from a physiotherapist’s perspective. Acta Orthop Traumatol Turc 2009; 43: 173-180 9. Ko J, Lee BH, Kim M. Relationship between function and health related quality of life of school aged children with cerebral palsy. Journal of Physical Therapy Science 2011; 23: 189-195 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 239 Tablo I : Toplam Ölçek Puanları Toplam Ölçek Gruplar Puanları Ortalama RG PG KG p M (%25 - %75) M (%25 - %75) M (%25 - %75) değerleri ** Uygulama Öncesi 136.0 (91.0 - 218.0) 217.0 (146.0 - 243.0) 226.0 (99.0 - 256.0) 0.351 Uygulama Sonrası 139.0 (91.0 - 221.0) 217.0 (146.0 - 243.0) 226.0 (99.0 - 256.0) 0.362 p* 0.062 1.000 1.000 Fark Mean Rank 27.00 a 21.00)b (21.00)b 0.010*** Uygulama Öncesi 66.0 (47.0 – 90.0) 107.0 (50.0 – 117.0) 120.0 (47.0-126.0) 0.072 Uygulama Sonrası 72.0 (48.0 – 90.0) 107.0 (50.0 – 117.0 120.0 (47.0 – 126.0) 0.083 p* 0.065 1.000 1.000 Toplam KMFÖ Toplam PFBÖ Fark Mean Rank (27.00) a (21.00) b (21.00)b 0.012*** PedsQL Anne Toplam Ölçek Puanı Uygulama Öncesi 66.8 (52.5 - 113.5)a 104.7 (78.7 - 142.7)b 151.0 (85.6 - 155.6)b 0.020 a b b 0.020 Uygulama Sonrası 66.8 (52.5 - 113.5) 104.7 (78.7 - 142.7) 151.0 (85.6 - 155.6) p* 1.000 1.000 1.000 Fark Mean Rank 23.00 23.00 23.00 1.000*** PedsQL Çocuk Toplam Ölçek Puanı Pre-application 113.5 (95.6 - 113.5) 162.2 (106.4 - 162.2) 155.6 (151.6 - 168.5) 0.082 Post-application 113.5 (95.6 - 113.5) 162.2 (106.4 - 162.2) 155.6 (151.6 - 168.5) 0.082 1.000 1.000 1.000 7.00 7.00 7.00 p* Fark Mean Rank 1.000*** RG: Refleksoloji Grubu, PG: Plesabo Refleksoloji Grubu, KG: Kontrol Grubu ,* Grup İçi Fark , ** Gruplar Arası Fark , *** Gruplar Arası Farkın Farkı, a ve b üst simgeleri gruplar arası farklılığı göstermektedir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 240 SB 015 THE EFFECT OF AROMATHERAPY APPLIED TO THE ELDERLY ON SLEEP QUALITY AND FATIGUE LEVEL: A RANDOMIZED CONTROLLED TRIAL Yrd. Doç. Dr. Fatma GENÇ1, Yrd. Doç. Dr. Nazan KILIÇ AKÇA2, Yrd. Doç. Dr. Songül GÖRİŞ3, Mehtap TAN4, Fatma CERİT5 1 Giresun Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, GİRESUN 2 3 4 Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, YOZGAT Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, KAYSERİ Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, ERZURUM 5 Denizciler Aile Sağlığı Merkezi Introduction: Sleep disorders and fatigue are found among the most frequent problems of elderly individuals. This randomized controlled study was conducted in order to determine the effect of aromatherapy applied to elderly individuals residing in nursing home via inhalation on sleep quality and fatigue level. Material and Method: The population of the study consisted of all elderly individuals (110) residing in a nursing home located in a city center. The sample of the study consisted of totally 59 elderly individuals (30 in the intervention group and 29 in the control group), who met inclusion criteria and agreed to participate in the study. The data were collected by using Elderly Description Form, Pittsburgh Sleep Quality Index, and Fatigue Severity Scale. Forms were applied in the beginning of administration and in the follow up at the end of four weeks. Aromatherapy (3% lavender oil) inhalation was applied to individuals in the intervention group half hour before their sleep every day for a month in accordance with aromatherapy protocol. No administration was applied to the control group. Ethics committee approval, institutional permission, and informed consent from the participants were taken in the study. Results and Discussion: In the study, it was determined that aromatherapy application improve sleep quality (p<0.001) and decreased fatigue severity in elderly individuals (p<0.05). In accordance with these results, it is recommended to benefit from aromatherapy application for improving sleep quality and decreasing fatigue severity in elderly individuals, and to also conduct study on different groups. In studies was found lavender essential oil increased quality of sleep and reduced level of fatigue in elderly Key Words: aromatherapy, sleep quality, fatigue, elderly, nursing care 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 241 SB 016 THE ROLE OF COMPLEMENTARY THERAPIES IN EXPERIENCING PAIN AFTER CESAREAN SECTION Nida SELVİ1, İlkay BOZ2 1 Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği, 2 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract In the postpartum period, pharmacological treatments for reducing pain dependent on caesarean section (CS) carries a variety of risks in terms of breast milk and baby. Therefore, healthcare professional and mothers are turning to complementary therapies (CT). The purposes of this study were investigated the content of the evidence-based studies regarding CT for women’ pain after CS and to lead health care professionals. The studies made in the last 10 years were systematic review through the comprehensive databases as PubMed, MEDLINE, EMBASE, the Cochrane Library, Natural Medicines, Comprehensive Database. As a result of the systematic review 27 studies was reached. Four of them are quasiexperimental, and 23 are Randomized Controlled Trials (RCT). The most used CT is the manipulative and body-based therapies. There is no study on yoga and hypnosis from mind and body-based therapies and phytotherapy from biologically based therapies, for postoperative pain after CS. Reflexology from manipulative and body-based therapies, which examined with five RCT is the most used therapies for the pain management. Seconds are aromatherapy and reiki with the four studies. Other studies are three massage therapy, three acupressure, music therapy, two acupuncture and onerelaxation exercises. CT has been reducing to pain after CS in all studies. One of the four experimental studies is massage and music other one is progressive relaxation exercise in our country. Although there are lots of international studies on CT for CS pain has been carried out, a limited number of study were reached in our country. It is recommended that health care professionals can be developed themselves on CT for pain management after CS and they may be integrate CT into their care management. Key Words: Caesarean, complementary therapies, evidence, pain 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 242 SEZARYEN SONRASI YAŞANILAN AĞRIDA TAMAMLAYICI TERAPİLERİN ROLÜ Özet Postpartum dönemde Sezaryene bağlı ağrının azaltılmasına kullanılan farmakolojik tedavinin bebek ve anne sütü açısından çeşitli riskler taşıdığı bilinmektedir. Bu nedenle, sağlık bakım profesyonelleri ve anneler ağrıyla başetmede tamamlayıcı terapilere yönelmektedir. Bu çalışmanın amacı sezaryen sonrası ağrının azaltılmasında tamamlayıcı terapilerin etkilerini kanıta dayalı çalışmalarla incelemek ve sağlık bakım profesyonellerine rehberlik etmektir. Bu alanda yapılan son 10 yıllık çalışmalar sistematik olarak PubMed, MEDLINE, EMBASE, the Cochrane Library, Natural Medicines gibi very tabanları kullanılarak incelenmiştir. Sistematik derleme sonucunda 27 çalışmaya ulaşılmıştır. Bunlardan dördü deneysel ve 23’ü randomize kontrollü çalışmadır (RKÇ). Sezaryen sonrası ağrıya yönelik zihin ve beden temelli terapilerden hipnoz, yoga üzerine yapılmış herhangi bir çalışma yoktur. Müzik ve gevşeme egzersizlerinin sezaryene bağlı ağrıya etkisini inceleyen sırasıyla üç ve bir çalışmaya ulaşılırken, manipülatif ve beden temelli terapilerden masaj terapilerini inceleyen dört, akupresurün etkisini inceleyen üç, refleksolojinin etkisini inceleyen beş, kupa terapisi bir, enerji temelli terapilerden reikinin etkisini inceleyen dört çalışma saptanmıştır. Biyolojik temelli terapilerden fitoterapinin sezaryen sonrası ağrı üzerine etkisini inceleyen herhangi bir çalışmaya ulaşılmamıştır. Alternatif terapilerden akupunkturun sezaryen sonrası ağrı üzerine etkisini inceleyen ise iki, aromaterapinin etkisini inceleyen dört çalışma bulunmuştur. İncelen tüm çalışmalarda sezaryen sonrası kadınların ağrılarına yönelik uygulanan tamamlayıcı terapilerin ağrıyı azalttığı belirlenmiştir. Ülkemizde yapılan altı çalışmanın biri masaj, üçü reiki, biri progresif gevşeme egzersizleri ve biri de müzik terapisine yönelik olduğu saptanmıştır. Bu çalışmalardan dördü randomize kontrollü olup, biri masaj ve diğer üçü de reiki üzerinedir. İncelenen deneysel çalışmalardan ise sadece ikisi ülkemizde yapılmış olup, progresif gevşeme egzersizleri ve müzik terapi üzerinedir. Sezaryen sonrası kadınların yaşadıkları ağrılara yönelik tamamlayıcı terapiler hakkında yapılmış RKÇ’lar olmakla birlikte, ülkemizde yapılmış sınırlı çalışmaya ulaşılmıştır. Kadın-doğum alanında çalışan sağlık bakım profesyonelleri yaşam boyu öğrenme kapsamında tamamlayıcı terapiler konusunda kendilerini geliştirmeli önerilmektedir. Anahtar kelimeler: Ağrı, Kanıt, Sezaryen, Tamamlayıcı Terapiler 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 243 Giriş Sezaryen doğum vajinal yolla doğumun anne ve bebek için riskli ya da mümkün olmadığı durumlarda bebeğin veya annenin sağlığını korumak amacı ile gerçekleştirilmektedir (Özgünen ve Evrüke 2001). Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2012 verilerine göre; sezaryen doğum oranı dünyada %16, Avrupa ülkelerinde %24, üst gelir grubu ülkelerde %28, orta-üst gelir grubu ülkelerde %32’dir. Ülkemizde dünya ortalamasının çok üstünde olmakla birlikte, sezaryen doğumlar %67.9 oranında özel hastanelerde, %63.0’lık oranla ise üniversite hastanelerinde yapıldığı saptanmıştır (DSÖ 2013). Sezaryen güvenli uygulanan bir cerrahi yöntem olmasına rağmen majör bir girişimdir ve çeşitli riskler oluşturmaktadır. Bu risklerden bazıları insizyon bölgesi, meme ucu, abdomende fizyolojik ağrılar ve annelerin doğum sonu dönemdeki değişimlere uyum sağlama, kendi bakımlarını ve yenidoğanın gereksinimlerini karşılama çabası ve anksiyeteye bağlı oluşan psikolojik ağrılardır (Füsun ve İğde 2004). Sezaryen girişimi sonrası ağrı tedavisinde uygulanan farmakolojik tedavilerin anne sütü ve bebek açısından risk taşıması, sağlık personellerini ve anneleri farmakolojik olmayan tamamlayıcı terapilere yönlendirmektedir (Martins-Costa ve ark. 2014). Tamamlayıcı terapiler sadece hastalıkta değil bireyin rahatlaması, bağışıklık sisteminin güçlenmesi ve psikolojisinin düzelmesi amacıyla uygulanabilmektedir. Tamamlayıcı terapiler Amerika’da toplumun %40’ı ve dünya nüfusun yaklaşık üçte ikisi tarafından denenmektedir. Bu yöntemler zihin-beden, manipülatif-beden, enerji, biyolojik temelli ve alternatif medikal sistem olmak üzerebeş başlık altında gruplandırılarak; refleksoloji, masaj, aromaterapi, müzik terapisi gibi uygulamaları içermektedir (Foltz ve ark. 2005; Quinn ve ark. 2008). Bu çalışmanın amacı sezaryen sonrası kadınların yaşadıkları ağrıya yönelik tamamlayıcı terapiler hakkında son 10 yılda yapılmış kanıta dayalı çalışmaları kapsamlı belirlemek, incelemek ve doğum sonu alanında çalışan sağlık bakım profesyonellerine yol göstermektedir. Gereç ve Yöntem Bu alanda yapılan son 10 yıllık çalışmalar sistematik olarak PubMed, MEDLINE, EMBASE, the Cochrane Library, Natural Medicines gibi veri tabanları kullanılarak incelenmiştir. Literatür taramasında “sezaryen”, “ağrı” “randomize kontrollü çalışma (RKÇ)” “tamamlayıcı terapiler”, “cesarean section”, “complementary therapies”, “pain”, ve “randomized controlled trial”anahtar kelimeleri kullanılmıştır.Bu derlemede sadece deneysel çalışmalara yer verilmiştir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 244 Bulgular Yapılan kapsamlı literatür incelemesinde sezaryen sonrası yaşanılan ağrının azaltılmasında kullanılan tamamlayıcı terapilerle ilgili 27 kanıta dayalı araştırma Tablo 1’de gruplandırılarak verilmiştir. Tablo 1. Sezaryen Sonrası Yaşanan Ağrıda Kullanılan Tamamlayıcı Terapi Yöntemleri Tamamlayıcı Terapiler A. Zihin ve BedenTemelli B. Manipülatif ve Beden Temelli Araştırmalar Müzik -Ebneshahidi ve Mohseni 2008 -Reza ve ark. 2007* -Şen ve ark. 2009 Gevşeme egzersizleri Akupresur -Özlü ve ark. 2016 Masaj Refleksoloji -Chen ve ark. 2005 -Akbarzadeh ve ark. 2014 -Nani ve ark 2015 - Ramezani ve ark 2016* -Değirmen ve ark. 2010 -Hanan ve ark. 2014 -Abbaspoor ve ark. 2014 - Irani ve ark. 2015 - Varghese ve ark. 2014 - Hassani ve Hassani 2015 -Mokhtarı ve ark. 2010 -Khoshtarash 2012 -Nastaran ve ark. 2012* Kupa terapisi -Akbarzadeh et al. 2014 C. Enerji Temelli Reiki D. Biyolojik Temelli Aromaterapi - Sağkal 2012 - Midilli ve Eser 2015 - Midilli ve Gunduzoglu 2016 - vanderVaart ve ark. 2011* -Hadi and Hanid 2011 -Olapour ve ark. 2013 -Metawie ve ark. 2015 -Sobhani ve ark. 2007 E. Alternatif Akupunktur -Wu 2009 -Gamermannve ark. 2015* * Tamamlayıcı terapi yöntemi sezaryen sonrası ağrıyı azaltmada etkili bulunmamıştır. A. Zihin-Beden Temelli Tamamlayıcı Terapiler Müzik terapi Amerika’da sezaryen olan 80 kadınla yapılan girişimsel bir çalışmada 30 dk hasta tercihi müziğin sessizliğe kıyasla istatistiksel olarak ağrıyı azaltmada etkili olduğu kanıtlanmıştır 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 245 (Ebneshahidi and Mohseni 2008). Ancak bir RKÇ’da intraoperatif dinletilen İspanyol müziğinin post-op dönemde sezaryenda ağrı ve anksiyeteyi azaltmada etkili olmadığı saptanmıştır (Reza et al. 2007). Türkiye’de yapılan bir deneysel çalışmada sezaryen öncesi müzik terapisinin, postoperatif ağrı ve analjezik gereksinimini azalttığı görülmüştür (Şen ve ark. 2009). Bu çalışmalardan müziğin rahatlatıcı etkisinin durumluk ve ağrıyı azaltmada etkili olduğu yorumu yapılabilir. Gevşeme egzersizi Gevşeme egzersizleri ile ilgili deneysel yalnızca bir çalışmaya ulaşılmıştır. Adana’da sezaryen olan 72 kadınla yapılan yarı deneysel çalışmada kadınlara günde iki kez, her biri 60 dk olmak üzere progresif gevşeme egzersizi uygulatılmıştır. Uygulama sonrası girişim ve kontrol grupları arasında anlamlı fark olduğu ve deney grubundaki lohusaların ağrı düzeylerinin düştüğü saptanmıştır (Özlü ve ark. 2016). B. Manipülatif ve Beden Temelli Tamamlayıcı Terapiler Akupresur Sezaryen sonrası ağrıya yönelik manipülatif ve beden temelli tamamlayıcı terapilerden akupresur ile ilgili yapılmış üç çalışmaya ulaşılmıştır. Tayvanlı 104 kadın ile yapılan bir çalışmada girişim grubuna üç kez P6 noktasına akupresur uygulanırken (sezaryen olmadan önceki gece, sezaryenden 2-4 saat sonra ve 8-10 saat sonra) kontrol grubu rutin hemşirelik bakımı almıştır. Sonuçta girişim grubunun ağrı düzeyleri kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (Chen, Chang and Hsu 2005). RKÇ olarak yapılan HT 6 ve LI 4 noktasına akupresurun sezaryen sonu ağrıda etkili olduğu (Nani et al. 2015) ve 108 kadınla RKÇ olarak yapılan sadece LI4 noktasına akupresurun ise etkili olmadığı belirlenmiştir (Ramezani et al. 2016). Masaj Sezaryen sonrası ağrıya yönelik masajın etkilerini inceleyen dört çalışmaya ulaşılmıştır Abbaspoor ve ark. (2014) İran’da sezaryen olan 80 kadınla yaptıkları RKÇ’da el ve ayak masajının postop ağrıyı azaltmada etkili olduğu bulunmuştur. Mısır’da 150 kadınla yapılmış deneysel çalışma (Hanan et al. 2014) ve Türkiye’den Değirmen ve ark. (2010) 75 kadınla yapılmış randomize kontrollü çalışmada benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Irani ve ark. (2015) el ve ayak masajının postop sezaryen ağrısı ile birlikte anksiyeteyi azaltmada da etkili olduğunu bulmuşlardır. Refleksoloji Sezaryen sonrası ağrı üzerine refleksolojinin etkisini inceleyen beş çalışmaya ulaşılmıştır. Atmış Hintli kadınla yapılan deneysel çalışmada ayak refleksolojisinin postop ağrıyı azattığı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 246 saptanmıştır (Varghese et al. 2014). İran’dan bir RKÇ da benzer sonuca ulaşmıştır (Mokhtarı et al. 2010). Aynı şekilde İran’da 20 (Hassani and Hassani 2015) ve 62 kadınla (Khoshtarash 2012) yapılan iki girişimsel çalışmada sezaryen sonrası ağrıyı azaltmada refleksolojinin olumlu etkisi olduğu ortaya konulmuştur. Tersine Nastaran ve ark. (2012) İran’daki 61 kadınla yaptıkları ayak refleksolojisine dayalı deneysel çalışmanın ağrı üzerine etkisi olmadığını saptamışlardır. Kupa terapisi Kupa terapisiyleilgili RKÇ yalnızca bir çalışmaya ulaşılmıştır. Akbarzadeh ve ark. (2014), doğum sonu BL23 noktasına, her gün 15-20 dk 75 ve 100 cm arasındaki vakum kupalarıyla yapılan kupa terapisinin ağrıyı azaltmada etkili olduğunu bulmuşlardır. C. Enerji Temelli Tamamlayıcı Terapiler Reiki Sezeryen doğum sonrası reikinin ağrı üzerine etkilerini inceleyen dört araştırmaya ulaşılmıştır. Türkiye’de sezaryen sonrası 90 kadınla yapılan RKÇ’da, uygulama grubundaki kadınların (n=45) ilk ölçülen ve son ölçülen ağrı şiddeti değerlerinde %66.75, kontrol grubundaki kadınların (n=45) ise %8.96 oranında azalma olduğu saptamıştır (Sağkal 2012). İkinci çalışma yine Türkiye’den 90 kadın ile post-op 1. ve 2. günlerde yapılmış, kontrol grubuna göre reiki uygulanan girişim grubundaki kadınların post-op ağrı yoğunluğu, anksiyete düzeyi, analjezik ihtiyacı ve solunum sayısı azalırken, kan basıncı ve nabızda değişim olmamıştır (Midilli ve Eser 2015). Kırkbeş kadınla yapılan RKÇ’da sezaryen sonrası ağrının azalmasında reiki ve sham reikinin etkili olduğu belirlenmiştir (Midilli ve Gunduzoglu 2016). Bununla birlikte Vandervaart ve ark. (2011) Amerika’da 80 kadınla yaptıkları çift körlü RKÇ’da, uzaktan reikinin sezaryen sonrası ağrıda etkili olmadığını saptamışlardır. D. Biyolojik Temelli Tamamlayıcı Terapiler Aromaterapi Sezaryen sonrası ağrı üzerine aromaterapinin etkilerini incelen bir yarı deneysel (Metawie et al. 2015) ve üç RKÇ’ya (Sobhani et al. 2007; Hadi andHanid 2011; Olapour et al. 2013) ulaşılmıştır. Çalışmalarda inhalasyon yoluyla lavanta yağı kullanılmış ve lavanta gruplarının ağrı düzeyi istatistiksel olarak anlamlı biçimde düşük bulunmuştur. E. Alternatif Medikal Sistem Tedavileri Akupunktur Sezaryen sonrası ağrı üzerine akupunkturun etkilerini inceleyen iki çalışmaya ulaşılmıştır. Akupunktur ile elektro-akupunkturun etkisinin incelendiği bir çalışmada, akupunktur ile 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 247 girişim gruplarında istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde analjezi miktarını azalttığı ve analjezi isteme zamanının geciktirdiği saptanmıştır (Wu et al. 2009). Brezilya’dan 56 kadın ile yapılan RKÇ’da akupunkturun doğum sonu ağrı, bulantı ve kusma üzerine anlamlı bir etkisi olmadığı bulunmuştur (Gamermannet al. 2015). Sonuç ve Öneriler Yapılan bu sistematik derlemede, sezaryen sonrası kadınların yaşadıkları ağrıyı azaltmada ve baş etmeyi güçlendirmede tamamlayıcı terapiler çoğunlukla etkili olduğu kanıtlanmıştır. Kadın-doğum alanında çalışan sağlık bakım profesyonelleri yaşam boyu öğrenme kapsamında tamamlayıcı terapiler konusunda kendilerini geliştirmeleri önerilmektedir. Kaynaklar • GamermannPW ve ark. 2015. Acupuncture as a complement to the pharmacological management of pain, nausea and vomiting after cesarean section: A randomized clinical trial. Acupuncture and Related Therapies 3(1): 11–14. • Midilli TS, Gunduzoglu NC. Effects of reiki on pain and vital signs when applied to the ıncision area of the body after cesarean section surgery. a single-blinded, randomized, double-controlled study. Holist Nurs Pract2016;30(6):368–378. • Ramezani S, Hamidzadeh A, Abdollahpour S, Khosravi A. Effects of LI4 Acupressure on Post-cesarean Section Pain. IJHS 2016;2(2): 23-26. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 248 SB 017 EFFECT OF TUNE HEJAZ AS AN AUDITORY STIMULUS ON SLEEP QUALITY OF THE STUDENTS Yrd. Doç. Dr. Mehtap KAVURMACI, Yrd. Doç. Dr. Nuray DAYAPOĞLU, Prof. Dr. Mehtap TAN Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ERZURUM Abstract This study was conducted to examine the effects of tune Hejaz as an auditory stimulus on nursing department students’ quality of sleep. This experimental study with pretest-posttest control group was conducted with the third-year students studying at Ataturk University, Faculty of Health Sciences during spring term of 2015-2016 academic year. 45 students, who obtained a total score above 5 according to Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), had no neurological-psychiatric disorder and hearing disorder, received no medical treatment, and agreed to participate in the study, were included in the sample. In order to collect the data, a questionnaire prepared by the researchers for determining socio-demographic characteristics of the students and Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI) were used. The students in the experimental group (n=20) were given mp3 players with tune Hejaz, and these students were asked to listen to music with tune Hejaz by using headphone just approximately one hour before sleeping for a week. No intervention was made to the students in control group (n=25). As a result of the study, it was found that the posttest PSQI mean scores (5.05±3.03) of students the experimental group, listening to tune Hejaz as an auditory stimulus, were lower than the mean scores of the students in the control group (9.08±2.91), and the difference between the groups was statistically very significant (p<0.001). Key Words: Sleep, Student, Music BİR İŞİTSEL UYARAN OLARAK HİCAZ MAKAMININ ÖĞRENCİLERİN UYKU KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ Özet Bu çalışma işitsel uyaran olarak hicaz makamının hemşirelik bölümü öğrencilerinin uyku kalitesine olan etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Öntest-sontest kontrol gruplu olan deneysel türdeki araştırma Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde öğrenim gören 3. sınıf öğrencileri ile yapılmıştır (n=110). Araştırmanın örneklemine, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ)’ne göre toplam puanı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 249 5’in üstünde olan, nörolojik-psikiyatrik bir rahatsızlığı bulunmayan, işitme sorunu olmayan, uyku ile ilgili herhangi bir medikal tedavi almayan ve çalışmaya katılmaya istekli olan 45 öğrenci alınmıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından hazırlanan öğrencilerin sosyo-demografik özellikleri belirlemeye yönelik hazırlanan anket formu ve Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) kullanılmıştır. Deney grubundaki öğrencilere (n=20) hicaz makamının yüklendiği Mp3 çalar verilmiş ve öğrencilerden bir hafta boyunca yatmadan yaklaşık bir saat önce hicaz makamını kulaklıkla dinlemeleri istenmiştir. Kontrol grubundaki öğrencilere (n=25) herhangi bir girişim uygulanmamıştır. Araştırma sonucunda, işitsel uyaran olarak hicaz makamı dinletilen deney grubundaki öğrencilerin sontest PUKİ puan ortalamalarının (5.05±3.03), kontrol grubundaki öğrencilerin puan ortalamalarına (9.08±2.91) göre düşük olduğu ve gruplar arasındaki farkın istatistiksel yönden çok önemli olduğu saptanmıştır (p<0.001). Anahtar Kelimeler: Uyku, Öğrenci, Müzik Giriş İnsan sosyal, entelektüel, ruhsal, spritüal ve fiziksel gereksinimleri olan kompleks bir varlıktır. İnsanın sağlıklı olabilmesi için bu gereksinimlerinin tamamının dengeli bir şekilde karşılanması gerekir. Uyku karşılanması gereken temel insan gereksinimlerinden biridir ve insan ömrünün yaklaşık üçte biri uykuyla geçmektedir (Black J, Hawks HJ andKeene, 2003). Günümüzde uyku ile ilgili araştırmalar üzerinde önemle durulmaktadır. Bunun nedenleri; toplumda uyku ile ilgili yakınmaların oldukça yaygın görülmesi ve uyku sağlığı ile fiziksel ve psikolojik iyilik arasında güçlü ilişki bulunmasıdır. Ülkemizde yapılan bir çalışmada Türk toplumunda %21.8 oranında uyku kalitesinde bozulma, %34 oranında uykuya dalmada zorluk ve erken uyanma problemi olduğu belirlenmiştir (Demir, 2010). Toplumda uyku sorunlarının sık görüldüğü gruplardan biride üniversite öğrencileridir. Konu ile ilgili yapılan araştırmalarda, öğrencilerin uyumak için yatağa gitme zamanlarının düzensiz olduğu, yetersiz uyudukları, uyku kalitelerinin kötü olduğu ve uyanık kalmak için uyarıcılar kullandıkları bildirilmektedir (Lund, Reider, Whiting, andPrichard, 2010; Taylor andBramoweth 2010). Özellikle tıp, hemşirelik, eczacılık gibi sağlık mesleklerinde yürütülen eğitim programlarının yoğun ve yorucu olmasına bağlı olarak, bu bölümlerde okuyan öğrencilerin daha sık uyku problemleri yaşadıkları belirtilmektedir (Mayda, Kasap, Yıldırım, Yılmaz, Derdiyok, Ertan ve ark. 2012; Saygılı, Akıncı, Arıkan ve Dereli, 2011). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 250 Hemşirelik, uyku gereksinimlerini de içeren, temel insan gereksinimlerinin karşılanmasında bireylere gerekli yardımı sağlayan bir meslektir. Dinlenme örüntüsünün nitelik ve niceliğinde rahatsızlığa yol açan ya da yaşam şeklini etkileyen bir durum olarak tanımlanan “uyku örüntüsünde rahatsızlık” yaşam kalitesini de etkileyen ve NANDA’nın (North AmericanNursingDiagnosisAssociation) belirlediği hemşirelik tanıları arasında yer alan önemli bir hemşirelik tanısıdır (HerdmanandKamitsuru, 2014). Bir işitsel uyaran olarak müziğin kullanılması uyku örüntüsünde bozukluk olan bireyleri tedavi etmek için kullanabilen nonfarmakolojik bir tedavi yöntemidir.Bu çalışma işitsel uyaran olarak hicaz makamının hemşirelik bölümü öğrencilerinin uyku kalitesine olan etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem Öntest-sontest kontrol gruplu olan deneysel türdeki araştırma Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde öğrenim gören 3. sınıf öğrencileri ile yapılmıştır. Araştırmanın evrenini ilgili fakültenin 3. sınıfında öğrenim gören toplam 110 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemine, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ)’ne göre toplam puanı 5’in üstünde olan, nörolojik-psikiyatrik bir rahatsızlığı bulunmayan, işitme sorunu olmayan, uyku ile ilgili herhangi bir medikal tedavi almayan ve çalışmaya katılmaya istekli olan öğrenciler dahil edilmiştir. Örnekleme alınma kriterlerine uyan toplam 45 öğrenci araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından öğrencilerin sosyo-demografik özellikleri belirlemeye yönelik hazırlanan anket formu ve PUKİ kullanılmıştır. Araştırma başlangıcında öğrencilere öntest olarak sosyo-demografik özellikleri belirlemeye yönelik hazırlanan anket formu ve PUKİ testleri uygulanmıştır. Araştırmanın başlangıcından bir hafta sonra öğrencilere son test olarak PUKİ testi uygulanarak uyku kaliteleri değerlendirilmiştir. Araştırmada öğrencilere işitsel uyaran olarak verilecek müzik Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma grubu (TÜMATA) derneğinin de görüşü alınarak, literatür bilgisi doğrultusunda rahatlatıcı, sakinleştirici ve yatsıdan sabaha kadar uykuya etkisi fazla olması nedeniyle Hicaz Makamı olarak belirlenmiştir (Birkan, 2014). Araştırma kapsamına alınan öğrenciler kura yöntemi ile deney ve kontrol gruplarına ayrılmıştır. Deney grubundaki öğrencilere (n=20) hicaz makamının yüklendiği Mp3 çalar verilmiş ve öğrencilerden bir hafta boyunca yatmadan yaklaşık bir saat önce hicaz makamını kulaklıkla dinlemeleri istenmiştir. Kontrol grubundaki öğrencilere (n=25) herhangi bir girişim uygulanmamıştır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 251 Araştırmanın yürütülmesinde aydınlatılmış onam, özerklik, gizlilik ve gizliliğin korunması, zarar vermeme/yararlılık ilkeleri göz önünde tutulmuş, uygulamaya geçmeden önce araştırma yapılan kurumdan, etik kuruldan ve örnekleme alınan öğrencilerden çalışmanın amacı açıklanarak yazılı izinler alınmıştır. Bulgular Araştırmaya alınan öğrencilerin %71.1’inin kız olduğu, %57.8’inin devlet yurdunda kaldığı ve yaş ortalamalarının 21.77±1.14 olduğu saptanmıştır. Sonuçlar incelendiğinde deney ve kontrol grubunu oluşturan öğrencilerin PUKİ ön test puan ortalamaları açısından gruplar arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark olmadığı ve her iki grubun benzer olduğu belirlenmiştir (p>0.05, Tablo 1). Deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin PUKİ son test puan ortalamaları gruplar arası karşılaştırılmasında; deney grubundaki öğrencilerin sontest puan ortalamalarının (5.05±3.03), kontrol grubundaki öğrencilerin son-test puan ortalamalarına göre (9.08±2.91) düşük olduğu belirlendi ve gruplar arasındaki fark istatistiksel yönden çok önemli bulundu (p<0.001, Tablo 1). Araştırma sonuçları, hicaz makamının öğrencilerin PUKİ puan ortalamalarına etki ettiğini ve uyku kalitelerini arttırdığını göstermektedir. Tablo 1. Deney ve Kontrol Grubundaki Öğrencilerin PUKİ Öntest-Sontest Puan Ortalamalarının Karşılaştırılması PUKİ Öntest Sontest X±SD X±SD Deney 10.25±3.59 5.05±3.03 Kontrol 8.56±2.73 9.08±2.91 t 1.790 -4.526 p 0.081 0.000 Gruplar Tartışma Müzikal seslerin ve melodilerin işitsel uyaran olarak fizyolojik ve psikolojik etkiler elde etmek için kullanımı oldukça sıktır. Literatür incelendiğinde müzikal seslerin ve melodilerin stres, depresyon, anksiyete, öfke, üzüntü, uykusuzluk, ağrı, bulantı gibi pek çok fizyolojik ve psikolojik sorunların tedavisinde kullanıldığı görülmektedir (de Niet, Tiemens, LendemeijerandHutschemaekers, 2009). Araştırma sonucunda işitsel uyaran olarak uygulanan hicaz makamının öğrencilerin uyku kalitesini arttırdığı saptanmıştır. Ülkemizde yapılan çalışmalar incelendiğinde; Lafçı ve 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 252 Öztunç’un (2015) çalışmalarında Hicaz andZirefkend makamının, Sarıkaya ve Oğuz’un (2016) çalışmalarında da uşak makamının hastaların uyku kalitesini olumlu yönde etkilediği saptamıştır. Uluslararası literatür incelendiğinde Harmat, Takács ve Bódizs (2008) yaptıkları çalışmada uyku kalitesi düşük olan üniversite öğrencilerine rahatlatıcı müzik dinletmiş ve müziğin öğrencilerin uyku kalitesini anlamlı ölçüde attırdığını saptamıştır. Tan (2004) ise çalışmasında ilkokul çocuklarında müzik dinletmenin çocukların uyku zamanı ve uyku kalitesi üzerine olumlu etkileri olduğunu saptamıştır. Araştırma sonuçları literatürle uyumlu olarak rahatlatıcı müzik dinletisinin uyku kalitesini arttırdığını göstermektedir. Sonuç ve Öneriler Araştırma sonucunda bir işitsel uyaran olarak hicaz makamının öğrencilerin uyku kalitesi arttırdığı saptanmştır. Bu sonuçlar doğrultusunda uyku problemi çeken bireylerde hicaz makamının kullanımının yaygınlaştırılması ve farklı yaş gruplarında hicaz makamının uyku üzerine etkisinin araştırılacağı çalışmaların planlanması önerilmektedir. Kaynaklar • Birkan, I. (2014). Müzikle tedavi tarihi gelişimi ve uygulamaları.http://www.ankaraakupunkturdernegi.org/wpcontent/uploads/2014/06/d10.pdf • Black, J.,Hawks HJ., Keene M.A. (2003). Foundations of MedicalSurgicalNursing. 6th Ed. England: Mosby, 431-443. • de Niet, G.,Tiemens, B., Lendemeijer, B., Hutschemaekers, G. (2009). Music-assisted relaxation to improve sleep quality: meta-analysis. Journal of Advanced Nursing.65(7), 1356-1364. • Demir, A.U.(2010). Türkiye’de erişkin toplumda uyku epidemiyolojisi araştırması ilk sonuçları. Türk Uyku Tıbbı Derneği Yayını.http://78.189.53.61/- /uyku/11uykusunu/7_acilis.pdf • Harmat, L.,Takács, J., Bódizs, R. (2008). Music improves sleep quality in students. Journal of Advanced Nursing.62, 327-335. • Herdman, T.H. and Kamitsuru, S. (2014). NANDA International nursing diagnoses: definitions and classification, 2015-2017. Oxford: Wiley-Blackwell. • Lafcı D, Öztunç G (2015). The Effect of Music on The Sleep Quality of Breast Cancer Patients. International Journal of CaringSciences,8(3), 633-640. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 253 • Mayda, A.S., Kasap, H., Yıldırım, C., Yılmaz, M., Derdiyok, Ç., Ertan, D., ve ark. (2012). 4-5-6. sınıf tıp fakültesi öğrencilerinde uyku bozukluğu sıklığı. Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 2(2), 8-11. • Saygılı, S., Akıncı, Ç. A., Arıkan, H., & Dereli, H. (2011). Üniversite öğrencilerinde uyku kalitesi ve yorgunluk. Electronic Journal of Vocational Colleges, December/Aralık, 88-94. • Tan L.P. (2004.) The effects of background music on quality of sleep in elementary school children. Journal of Music Therapy 41(2),128-150. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 254 SB 018 INTEGRATING THE COMPLEMENTARY ALTERNATIVE THERAPIES IN NURSING EDUCATION: IS THIS A WORK OF DIFFERENTIATING THE PARADIGMS? Prof. Dr. Özen KULAKAÇ, Arş. Gör. Ayşe METİN, Arş. Gör. Nedime Gül DOĞAN, Arş. Gör. Cansu KARADENİZ Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, SAMSUN Abstract Introduction:This presentation aimed to look at the integrating the complementary therapies into the nursing curriculum in the changing roots of science paradigms, the nature of nursing and their effects on nursing education in a critical way. The ever-increasing public enthusiasm for complementary and alternative therapies (CAT) is motivating nurse educators to consider the necessity of including the topic in nursing curricula in Turkey and in the world. It should be known that this is not an ordinary curriculum work. It is not about the alternative therapy anymore; it is about alternative thinking. It is the work of differentiating the paradigms of education from medical mechanistic-deterministic approach that emphasizes a split between the mind and body through new science paradigm emphasizes interrelationships, complexity, creativity, subjectivity and holism. Therefore, paradigm change is not only changing the knowledge but also it means a change in the majority of the words, language, techniques, research and teaching methods, values and practice and more. This presentation will make emphasis on holistic nature of nursing at the beginning and discuss how it came to its present route that excludes complementary therapies. Conclusion: If the paradigm change failed as a whole, it also failed to provide specific educational, financial and especially legal structures that reinforce the exclusivity of sanctioned practices. Nurse professionals are responsible for managing change in the process of integration alternative therapies into the nursing education. Key Words: Complementary Alternative Therapies, Scientific Paradigms, Nursing Education HEMŞİRELİK EĞİTİMİNE ALTERNATİF TERAPİLERİN ENTEGRASYONU: BİR PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİ Mİ? Tamamlayıcı ve Alternatif Terapilerin (TAT) son yıllardaki kullanımı hatırı sayılır bir şekilde artmaktadır. Doğuştan beklenen ömür beklentisinin artmış olmasına bağlı olarak bu süreçte sağlıklı yaşama arzusu, ilaç kullanımının yararları kadar, hatta daha fazla zararlarının 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 255 olduğunun fark edilmesi, yapay olandan uzaklaşma, maliyet etkinlik, dinlenme ve duyulma arzusu ve doğal olana yönelimdeki artış, doğanın iyileştiricileri içinde barındırdığınınkabulü, doğanın bir parçası olarak insanın iyileşme ve iyileştirme gücüne olan inançta artış, sağlığını kontrol edebilme ve tıbba olan bağımlılıktan kurtulma arzusu ve daha pek çoğu tamamlayıcı terapilerin kullanılmasındaki artışın nedenleri arasında sayılabilir. Sağlık sisteminin ve profesyonellerinin TAT kullanımındaki artışa hazırlıklı olmadığı belirtilmektedir. Benzer bir tespit Türkiye’deki Hemşirelik eğitimi için de geçerli midir? TAT nedir? Nasıl uygulanır? Kim(ler) uygulayıcı olabilir? Hemşirelik eğitimi TAT’a gereken önemi veriyor mu? TAT kullanımı sağlık bakımına ve hemşirelik eğitimine farklı bir bakış açısı (Paradigma) ile bakmayı gerektirir mi? Eğer bu bir gereklilikse TAT hemşirelik eğitim ve uygulamasında nasıl bir paradigma öngörüyor? Bu paradigma halihazırda hakim olan paradigmaya benzer ya da farklı mı? Görüldüğü üzere hemşire eğiticilerin yanıtlanması gereken soruların sayısı çok, pek çoğunun yanıtı zor, uygulamaya geçirilmesi ise bu konuya verilecek önemle ilgili olacaktır. Üstelik bu çabalar ülkemizde hemşirenin TAT alanındaki varlığını yasal olarak desteklemeyen bir politik yapı içinde başarılmaya çalışılacaktır. Başlığımızla uyumlu olarak öncelikle paradigma nedir-in yanıt verip ardından bu paradigma ile hemşirelik eğitiminde halen baskın olan paradigma(lar) arasında bir bağ kurmaya çalışalım. Paradigma, bir disiplinin bilim topluluğunca paylaşılan görüşleridir(Kuhn,1962)bir bilim geleneğinin paylaşılmasını, o bilimin gelişmesinin en temel unsuru olarak görmektedir. Çünkü paradigma bilim insanlarının konuya bakışına ortaklık getirerek eğitim, araştırma, uygulama ya da öğretimde problem çözme çabalarını koordine etmektedir. Paradigma sorunların çözümündeki koordinasyonu sağlamada yetersiz kalınca kriz çıkar ve yeni bir paradigma anlayışına geçilir. Öncelikle TAT’ın kullanımını destekleyen paradigmaya bakalım. Kreitzer ve ark. (2009) TAT’ın kullanımının, bütünleşik Sağlık(IntegritiveHealth) bakış açısı doğrultusunda olduğunaişaret etmektedir. Kreitzer ve ark. (2009) belirttiğine göre bütünleşik sağlık; hasta merkezlidir ve bütün olarak insanı iyileştirmeye odaklanır, insanları kendi bakımının aktif katılımcıları olarak ve kendi sağlığı için sorumluluk almak üzere eğitir ve güçlendirir, Batı bilimsel tıbbının en iyi yönlerini daha geniş bir anlayış olan hastalığın, şifanın ve sağlığın doğası ile bütünleştirir, optimal sağlığa ve şifaya ulaşmak üzere tüm uygun terapötikyaklaşımları ve kanıta dayalı uygulamaları kullanır, hizmeti sunan ve hasta arasında işbirliğini teşvik eder ve bireyselleştirilmiş bakımı destekler, sağlıklı bir yaşam kültürü yaratır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 256 Disiplinler-arası, konvansiyonel (Klasik tıp anlayışı) ve tamamlayıcı ve alternatif sağlık hizmetlerinin hiyerarşik olmayan bir harmanı olan bütünleşik sağlık; karar vermeye, hasta merkezli bakıma ve desteğe kesintisiz bir süreklilik kazandırır. Bütünleşik ağlık anlayışının alternatif tedavileri kapsamadığını belirten görüşler de bulunmaktadır: Bu anlayışa göre alternatif tıpgeleneksel bir tıp okulunda veya ihtisasla öğretilmemiş tedavi yöntemlerini kullanarak gerçekleştirilen bir tıbbi bakım.Ivanlllych (2011) Sağlığın Gaspı adlı kitabında “… bu tür kültürlerde sağlık bakımı daima yeme-içme, çalışma, soluk alma, sevişme, politik davranma, genellikle insanların iyileşmesi sırasında egzersiz yapma, şarkı söyleme, düş görme, savaşma ve acı çekme programıdır. Hastalığı iyileştirme onları avutmanın, rahatını sağlamanın ve onlarla ilgilenmenin geleneksel tarzıdır ve hasta bakımı genellikle dertli kişiye yönelik bir tür hoşgörüdür….” der(s. 87). Buna göre tıbbi uygarlık ağrıyı dindirmek, hastalığı ortadan kaldırmak ve acı çekme ve ölme sanatına olan gereksinimi yok etmek için planlanmış ve örgütlenmiştir. Cerrahi prosedürlerin geliştirilmesi, modern farmakolojik terapiler ve gelişmiş ve karmaşık tanı teknolojisi, 20. yüzyılda özellikle Batı tıbbi / sağlık bakımında tamamlayıcı terapilerin gerçekten ortadan kalkmasına neden olmuştur. Yukarda sayılan özellikleri dikkate aldığımızda TAT, pozitivist ve yorumlayıcı bakış açısınıharmanlıyor görünmektedir. Butespit, bildirinin başlığında sorulan “Hemşirelik eğitimine TAT’ın entegrasyonu bir paradigma değişikliği mi?” sorusuna, yarım asırdan fazla bir süredir pozitivist bilim geleneği rotasında olan hemşirelik eğitimi için büyük oranda “evet” yanıtını verdirmektedir. Fawcett (2005), Parse (1987), Newman (1992) ve Fawcett’in(1993) hemşirelik paradigmalarına vurgu yapmıştır. Teorisyenlerin üçü de farklı başlıklar altında benzer bakış açılarını gruplamıştır (Tablo. 1). Tablo1.Parse, Newman ve Fawcett’in Hemşirelik Paradigmaları Parse Newman 1. Totaliter (Totality) 2. Eşzamanlılık (simultaneity) 1. Partiküler-deterministik (particulate-deterministic) 2. Etkileşimli-bütünleşik (interactive-integrative) 3. Bölünmez-dönüşümsek (unitary-transformative) Fawcett 1. Reaksiyon (Reaction) 2. Karşılıklı etkileşim (reciprocalinteraction) 3. Eşzamanlı eylem (simultaneousaction) 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 257 Bunlardan ilki ve şu anda dünyada ve ülkemizde hemşirelik eğitiminde genelde hakim olan ve son zamanlarda pek çok eleştiriye uğrayan Totaliter/Partiküler-Deterministik /Reakyon dünya görüşüdür. Bu görüşe göreinsan biyolojik, psikolojik sosyal, spiritüel bir varlıktır ve bu parçalarının bir toplamı olarak görülür. İnsan davranışı bir etki-tepki ya da uyaran-yanıt çizgisel düzleminde tanımlanır. Bilgi yalnız nesnel ve ölçülebilir nesneler hakkında; izole edilebilir ve gözlenebilir, nesnel aletlerle ölçülür ve somut bir şekilde tanımlanabilir olandır. Hemşirelik fenomenleri ayrılabilir, indirgenebilir ve ölçülebilir varlıklar olarak ele alır ve çoğunlukla hemşireliğe nesnel olarak odaklanır. TAT kullanımını destekleyen paradigmayla büyük ölçüde uyuşmayan bu bakış açısı “Pozitivizm” olarak adlandırılmaktadır. Florance Nightingale’in (F.N.) hemşirelik tanımı özünde TAT’ın doğanın iyileştirme gücüne yaptığı vurguya uygundur; hemşirenin yaptığı, doğanın işini yapabilmesi için hastayı en iyi duruma getirmektir (Parker 2005).HospiceandPaliativeNursesAssociation’ın (2015) durum raporunda bildirdiğine göre F.N.,hastanın holistik bakımında kullanmak üzere aromaterapi, sıcak ve soğuk uygulama, avutma ya da dikkati başka tarafa çekme ve beslenmeyi iyileştirme yöntemi olarak tanımlamıştır. Öte yandan hemşirelik eğitimi, uygulaması ve araştırmasında egemen olan pozitivizmin kökenlerinin de modern hemşireliğin kurucusu F. N’in çıraklık anlayışına odaklanan, iyi düzenlenmiş temiz bir çevre anlayışını ve her şeyi temiz tutmayı dikkate alan hemşirelik eğitimine kadar dayandığı belirtilmektedir (Clare 1991). Feminist perspektiften bakıldığında 19.yy erkek egemen kültüründe F.N.’in hikâyesi bir başarı öyküsüdür. Philip J Warelow’a (2013) görebu başarı öyküsü isteyerek ya da istemeyerek doktora bağlılıkla sonuçlanmış, doktora itaat ve “order” izleme hemşireyi doktorun yardımcısı pozisyonuna indirgemiştir. Hemşirelerin kendilerini, doktorlar ve toplumun hemşireleri, daha çok doktorun yardımcısı gibi görme eğilimi, hemşirelik eğitimi ve uygulamasında ne yazık ki yaygındır. Hemşirelik eğitiminde pozitivizm tam olarak yükseliş rotasını 1950’lerden itibaren yoğunlaşan bilim olma, evrensel nitelikte hemşirelik bilimine özel bilgi üretme arzusundan alır. İlk hemşirelik teorilerinin üniversitelerde yaygın kabul gören ve tıp camiasında güçlü bir şekilde uygulananpozitivistfelsefeyi yansıtması şaşırtıcı değildir. Bu teoriler kişisel bir tarz yansıtsalar da, analizlerde realistik bir dil ve sebep ve sonuç ilişkileriyle çerçevelenmişlerdir. Aynı dönemlerde klinikte çalışan hemşireler ve doğal olarak öğrenciler TAT kullanımı ile taban tabana zıt olan yeni ve yoğun ileri medikal teknolojiyi deneyimlemekteydi. Kliniklerde uygulama yapan öğrenciler, tıp baskın ve iş oryante bir hemşirelik uygulamasının içinde, hastanelerin hemşirelik iş gücünün önemli bir kısmını oluşturdular(özellikle 1900’lerin 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 258 başından 1950’lerin sonlarına kadar).Bu dönemde pozitivist paradigmayla gelişen hemşirelik teori ve araştırmalarının uygulama ve eğitime olan etkisi ise hissedilemeyecek kadar azdı. Hemşirelik eğitimine de yansıyan bu bakış açısının bir sonucu olarak; insana mekanik bir bakış açısıyla yaklaşılarak yalnız teşhis ve tedavi üzerine odaklanılmış, insanı önceleyen bakış açısından uzaklaşılmıştır. İyileşme sürecinde bakım alan ve bakımı sunan arasındaki ilişki göz ardı edilmiş, hemşirelik mekanik bakış açısı ile var olmaya çalışmıştır(Karataş, 2015). Öte yandan pozitivist bilim paradigmasına sahip olsalar da birçok TAT uygulamasının hemşirelik girişimlerinde (girişim yerine iyileştirme süreçleri ya da terapi mi olmalı?) hayal etme, destek gruplarını önerme, sanatla meşgul etme, bitkisel çayların tüketimini önerme, terapötik dokunma, masaj vb ye aldığını görmekteyiz. Bu durum hemşireliğin özünün holistik, interaktif, integrative bir anlayışı geliştirebilme potansiyelini taşıdığına işaret etmektedir diyebiliriz. Tüm bu uygulamalar içerisinde akademiden mezun olan pek çok hemşire hemşireliğin ileri teknoloji uygulamasından (yalnız “yaparak” yetkin hemşire olmaktan) daha fazla ve farklı olduğunun farkına varmıştır. Bu nedenle pozitivist felsefeye dayalı mekanistik hemşirelik anlayışı zamanla-özellikle hemşirelik eğitimi akademiye geçtikten sonrahemşirelik eğitimi için çok dar görüşlü, tıp oryante ve eğitim için elverişsiz bir model olma eleştirisine uğramıştır. Kuhn’un (1962) “Bilimsel Devrimlerin Yapısı- Thestructure of ScientificRevolutios” başlıklı eserini yayımlaması işte bu döneme rastlamaktadır. Bu eserde Kuhn bilimin değerlerden arınmış olduğu yaygın varsayımına meydan okumuştur. Tek başına pozitivist felsefenin bilimin bütün sorularını çözeceği miti çökmüş, gerçeğin yalnız algılanan ve gözlemlenenden farklı olabileceği karşıt görüşü kabul görmeye başlamıştır. Bu durum tüm bilim camiasında olduğu gibi eş zamanlı olarak hemşirelikte de “Bilim nedir? Algıların ötesinde bir gerçeklik var mıdır? Eğer öyleyse bu gerçeğe ulaşmak olası mıdır? Bilimin yöntemi ne olmalıdır? Soruları sorulmaya başlanmıştır. Hemşirelik teorileri mekanistik, doğal bilimler yaklaşımının ötesine geçme çabasına girmiştir. Bu dönemlerde ortaya çıkan teoriler, ikinci grup hemşirelik paradigmasının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Rogers’tan başlayarak Benner, NewmanWatson gibi teorisyenlerin bakış açılarının bu bilimsel paradigma değişikliğinin izlerini taşıdığı, bilimin post modernist olarak tanımlanan yapısında olduğu açıkça görülmektedir(Fawcett, 2005). Newman (1986) hastalığın insanın yaşam modelinin yansıması olduğunu, yaşam modelinin farkındalığı ve hastalığın bireye ne ifade ettiğinin önemli olduğuna işaret eder. Bilincin/farkındalığın artırılması yaşam ve sağlığın da artırılmasıdır. Bu görüş mekanistik hemşirelik anlayışından bağımsızdır ve hemşirelik eğitimi ve uygulaması için özgün bir bakış açısı sunmaktadır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 259 Watson’ın (1979,1985) insan bakım teorisi ise hümanizm, psikoloji ve savunuculuğun bir bileşimini kullanarak sağlığın korunması/yükseltilmesi, hastalıklarda bakım konularında daha fazla fenomenolik ve holistik bir bakış açısı sunmaktadır. Benner (1984) ise uygulamada gömülü olan bilginin üzerindeki örtünün kaldırılmasının önemine dikkatleri çeker. Bu beceri edinimi, eylemleri yönlendiren kurallara bağlı resmi modellerden, durumların sezgisel kavrayışına ve durumların anlaşılmasına rehberlik etmek için model/ kurallara güvenmediği hemşirelik aşamasına doğrudur. Bu anlayışa göre pozitivizm ile bilimden dışlanan sezgisel bilme yeniden bilim alanına davet edilmektedir. Benner, hemşire tecrübe kazandığında klinik bilginin, pratik ve teorik bilgilerin bir karışımı haline geldiğini söyler. Bu bilgide artık teorilerin söylediği bilginin fazlası bulunmaktadır. Benner’ın söylemleri hemşirelik eğitiminde bilginin kazanılmasının nasıl zaman alıcı olduğu, başlangıcından itibaren ve ısrarla öğrenmenin bireysel boyutunun ne olduğu konusunda düşünülmesi gerektiğini hatırlatması nedeniyle önemlidir(Fawcett, 2005; Parker,2005). Gerçeği çoklu ve içeriğe bağlı olarak tanımlayan, gerçeğininsan-evren karşılıklıilişki sürecinde gömülü olduğunu varsayan Eşzamanlılık/Etkileşimli-Bütünleşik/Eşzamanlı eylem paradigmaları, bilimin historisist ya da yorumlayıcı rotasında olup TAT kullanım felsefesiyle pek çok yönden örtüşmektedir. Bu dünya görüşü hemşireliğin eğitiminde de etkili olan teorik yapılarını,bazı bilimsel bilgileri ve kanıta dayalı geleneksel bilim uygulamasını -hastayı korumak adına- koruyarakdeğerler, öznellik, sezgi, tarih, gelenek ve çoklu gerçekleri kabul eden alternatif yöntemlere dayandırır (Meleis 2010). Hemşirelik şu anda var gücüyle eğitim ve uygulamada baskın pozitivizm ve tıp egemen hemşirelik eğitim ve uygulamasının, toplumsal cinsiyetin etkilerinin üstesinden gelmeye çalışmaktadır. Young (2008) Toward an Inclusive Science of Nursing Education başlıklı makalesinde öğrenci hemşireleri çağdaş uygulamaya hazırlarken sayısız zorluklarla karşı karşıya olduğumuzu belirtmekte, pedagojik kararlarına rehberlik etmesi için eğiticilerin giderek daha fazla bir hemşirelik teorisine ihtiyaç duyduğuna işaret etmektedir. Hemşirelik eğitimi, hemşirelik bilimi olmaksızın öğretme ve öğrenme, öğretenler ve öğrenciler için bir anlam ifade etmeyecek, kısa bir öykü olmanın ötesine geçemeyecektir. Öte yandan tek bir bilim paradigmasının hemşireliğin sorunlarını çözemeyeceği açıktır. Eğilim çoklu bilim anlayışının - ampirik-analitik bilime ek olarak fenomenolojik, feminist, eleştirel ve postmodern söylemleri de içeren yorumlayıcı bilim -hemşirelik eğitiminde kullanılması yönündedir (Gaydos 2001; Kreitzer, Kligler&Meeker 2009). Bilginin gelişimi ve kullanılması her zaman değer yüklü ve politik bir eylem olduğundan, hemşire eğitimciler TAT kullanımını destekleyen bir müfredat oluşturma, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 260 uygulamanın sosyal ve politik temellerini de oluşturmak üzere çalışmak zorundadırlar. Halen Türkiye’de hemşireler TAT kullanımının pek azında yasal dayanağa sahiptir. Tıp egemen sağlık sisteminde bu alan geçmişte olduğu gibi şimdide hekimlerce yasaklı alan haline getirilmiştir. Bu da güçte dengesizliğe neden olarak eyleme geçmenin önünde engeller oluşturmaktadır. Eğiticilerin, uygulayıcıların baskılayıcı yapıların üstesinden gelmeyi sağlayıcı bir Eleştirel Sosyal Teori Bakış açısını da bu çoklu paradigmayadâhil etmeleri, eğitimin başarıya ulaşmasında zorunludur. Çünkü TAT kullanmanın önündeki engeller nelerdir? Hangi sosyal yapı özellikleri bu baskılayıcı yapının oluşmasına katkıda bulunuyor? Toplumsal cinsiyet TAT kullanılması ya da önerilmesin de etkili mi? Öğrenciler TAT kullanımı için nasıl desteklenebilir? Gibi daha pek çok soru yanıtlamayı beklemektedir. Geçmişte toplumsal cinsiyetin eğitime entegrasyonunda olan gecikme, hemşireliğin toplumsal cinsiyet kaynaklı sorunlarını anlama, eğitimde bu sorunların üstesinden gelme konusunda geç kalınmasına neden entegrasyonundaki olmuştu. gecikmeler Şimdi eleştirel TAT’ın ve sosyal TAT teorinin kullanım anlaşılmasında felsefesinin ve eğitime entegrasyonunda geç kalmakla sonuçlanabilir. Öte yandan eğitimin de yorumlayıcı bilim felsefesinin rotasına uygun hale getirilmesi ve TAT kullanımının felsefi, teorik ve yasal temellerinin öğrenilmesine zemin oluşturmasının sağlanması zorunludur. Böylece öğrenciler TAT uygulamalarıyla yaşam tarzlarını ve hemşirelik uygulamalarını entegre edebilirler. Lee ve ark. (2007) bu doğrultuda TAT’larınhemşirelik eğitimine entegre edilmesinde; (1) Öğrencinin merkeze alınması, (2) Çoklu bakış açılarının ve farklı görüşlerin teşvik edilmesi, (3) Bireysel farklılıkların ön planda tutulması, (4) İşbirliğinin, yardımlaşmanın ve paylaşımcılığın vurgulanması, (5) Öğrenmeöğretme sürecinde araştırarak, sorgulayarak, eleştirerek, analiz ederek, anlamlandırarak yani kendisi yapılandırarak öğrenmesi, ve (6) Eğiticinin rehberlik, yönlendirici ve kolaylaştırıcı bir role sahip olmasını önermiştir. Erişilebilir bir öğrenme çerçevesi oluşturmak TAT’ın hemşirelik eğitimine entegre edilmesinin önündeki engellerin üstesinden gelmede elzemdir. Kaynaklar • Clare, J. M. (1991). Teaching and learning in nursing education: a critical approach: a thesis submitted in total fulfilment of there quirements for the degree of Doctor of Philosophy, Massey University, New Zealand (Doctoraldissertation). • Fawcett J (2005) Contemporary Nursing Knowledge Analysis and Evaluation of Nursing Models and Theories. 2nd Ed. Philadelphia: F.A. DavisCompany. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 261 • Gaydos, H. B. (2001). Complementary and alternative therapies in nursing education: trends and issues. Online Journal of issues in Nursing, 6(2), 14. • HPNA Position Statement. Complementary Therapies in Palliative Nursing Practice. http://hpna.advancingexpertcare.org/wp-content/uploads/2015/08/ComplementaryTherapies-in-Palliative-Nursing-Practice.pdf (Erişim Tarihi: 14.11.2016) • Illich I(2011) Sağlığın Gaspı. İkinci Basım. Çev. Süha Sertabiboğlu. İstanbul: Kayhan Matbaacılık, p. 87. • Karataş, Z. (2015). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Manevi temelli sosyal hizmet araştırmaları dergisi, 1(1), 62-80. • Kreitzer MJ, Kligler B &Meeker WC (2009) Health Professions Education and Integrative Health Care. Commissioned for the IOM Summit on Integrative Medicine and the Health of the Public February, 2009. • Kuhn, T. S. (1962). The structure of scientific revolutions.(International Encyclopedia of UnifiedScienceVol. II, No. 2). • Lee, M. Y.,Benn, R., Wimsatt, L., Cornman, J., Hedgecock, J., Gerik, S., & Haramati,A.(2007). Integrating complementary and alternative medicine instruction into health professions education: organizational and instructional strategies. Academic Medicine, 82(10), 939-945. • Meleis, A. I. (2010). Transitions theory. Nursing theories and nursing practice. 3rd Ed. New York: Springer Publishing Company • Ökdem, Ş., Abbasoğlu, A., & Doğan, N. (2000). Hemşirelik Tarihi. Eğitimi Ve Gelişimi, Ankara Üniversitesi Dikiş Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Yıllığı, 1(1), 5-11 • Parker M.E.(2005) Nursing Theories and Nursing Practice, Second Edition. F.A. Davis Company 1915Arch Street Philadelphia, PA 19103 • Shelly J A, Miller A B.(2006) CalledtoCare, Second Edition. Madison: Inter VarsityPress. p.27-41. • TheKuhnCyclehttp://www.thwink.org/sustain/glossary/KuhnCycle.htm Erişim: 08.11.16 • Warelow, P. J. (2013). Changing philosophies: a paradigmatic nursing shift from Nightingale. Australian Journal of Advanced Nursing, The, 31(1), 36. • Young PK(2008) Toward an Inclusive Science of Nursing Education: An Examination of Five Approaches to Nursing Education Research. Nursing Education Perspective,, 29(2): pp 94-99. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 262 SB 019 DETERMINING OF STRESSORS THOSE ADOLESCENTS WITH TYPE I DIABETES MELLITUS FACED ACCORDING TO HUMAN CARING MODEL Arş. Gör. Dr. Nevin USLU1, Doç.Dr. Meral BAYAT2 1 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, BURDUR 2 Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, KAYSERİ Abstract Study; determining of stressors those adolescents with Type I Diabetes Mellitus (TIDM) faced according to their human caring model (İBM). It is a qualitative study that carried out in a university hospital Pediatric Endocrinology Policlinic over 13-17 year old 10 adolescents with TIDM by using purposeful sampling method. A deep interview has been performed individually on Adolescents with TIDM by means of meeting forms including the questions about development of a help-thrust relation, promote and accept the expression of positive and negative feelings, learning and teaching, creating a healing environment caritas processes. These interviews have lasted 20-30 minutes, recorded by devices with the approvals of adolescents and parents.The interviews deciphered by a researcher, analyzed of content by 2 researchers, the stressors of the adolescents; it has been discussed over two categorizes about perception and management of disease, and influence of social life.Themes have been created under these two category; 1. perception and management of disease; meaning of disease, nutrition, insulin treatment, injection, pain, swellings, purpleness, hypo/hyperglycaemia. 2. Influence of social life; family, friends, not attending to school trips and upstate trips, feeling nervous and angry, being irritated about informing the disease to others, failing on focusing attention.It has provided the adolescents to express their positive-negative feelings and thoughts about the stressors of disease and social life. Consequently, İBM can be used in pediatric endocrine clinics on managing the disease and determining the disease stressors and guiding care to the adolescents with TIDM. Key Words: nursing, human caring model, stressors, type 1 diabetes mellitus 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 263 İNSAN BAKIM MODELİ’NE GÖRE TİP I DİABETES MELLİTUS’LU ADÖLESANLARIN KARŞILAŞTIKLARI STRESÖRLERİN BELİRLENMESİ Özet Çalışma; İnsan Bakım Modeli’ne (İBM) göre Tip 1 DiabetesMellitus’lu (T1DM) adölesanların karşılaştıkları stresörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bir üniversite hastanesinin Pediatrik Endokrinoloji Polikliniği’nde, 13-17 yaş grubundaki 10 T1DM’li adölesan ile amaçlı örneklem yöntemi kullanılarak yapılan nitel bir çalışmadır. T1DM’li adölesanlar ile İBM’deki yardım-güven ilişkisi, duygu ve hislerin ifadesi, öğrenme ve öğretme, iyileşme çevresi oluşturma iyileştirici süreçleri doğrultusunda yarı yapılandırılmış soruları içeren görüşme formu ile bireysel derinlemesine görüşme yapılmıştır. Görüşmeler 2030 dk sürmüş, adölesan ve ebeveynlerinin onamı alınarak ses kayıt cihazına kaydedilmiştir. Görüşmeler bir araştırmacı tarafından deşifre edilmiş, 2 araştırmacı tarafından içerik analizi yapılmış, adölesanların karşılaştıkları stresörler; hastalık algısı ve yönetimi, sosyal yaşamın etkilenimi olmak üzere iki kategoride ele alınmıştır. Bu iki kategori altında temalar oluşturulmuştur. 1.Hastalık algısı ve yönetimi; hastalığa yüklenen anlam, beslenme, insülin tedavisi, iğne yapmak, ağrı, şişlikler, morluklar, hipo/hiperglisemi2. Sosyal yaşamın etkilenimi; aile, arkadaşlar, okul ve şehir dışı gezilere katılamama, kendini sinirli ve öfkeli hissetme, hastalığı hakkında başkalarına bilgi vermekten rahatsız olma, dikkatini toparlayamamadır. İBM çerçevesinde yapılan görüşmeler yoluylaadölesanların hastalık ve sosyal yaşama ilişkin stresörlerle ilgili olumlu-olumsuz duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri sağlanmıştır. Sonuç olarak; İBM çocuk endokrin kliniklerinde T1DM’li adölesanların hastalık yönetimi ve psikososyal alanda karşılaştıkları stresörlerin belirlenmesinde ve bakımın yönlendirilmesinde kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: hemşirelik, insanbakımmodeli, stresörler, tip 1 diabetes mellitus Giriş Adölesan dönem, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişikliklerle birlikte, yerine getirilmesi gereken bazı gelişimsel görevlerin olduğu stresli bir dönemdir. Bunlara Tip 1 Diabetes Mellitus (T1DM) gibi kronik bir hastalığın eklenmesi dönemi daha stresli hale getirmektedir(Sandrock, 2014). T1DM; diyet, egzersiz, insülin, kan glukozu izlemi, glukometre kullanımı gibi teknoloji kullanımını, hipo/hiperglisemi gibi komplikasyonlarile baş etmeyi gerektirmektedir(ADA, 2016). Tıbbi kontroller ve T1DM’nin gerektirdiği davranış rejimini uygulamakta zorlanma gibi nedenlerle adölesanlar ev, okul ve arkadaş çevresi ile 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 264 ilgili sorunlar yaşayabilmektedir(Helgeson et al., 2009 Lehmkuhl et al., 2009, Hains et al., 2006, Hains et al., 2007, Wodrich e al., 2010, Chien et al., 2007, Mccarthy et al., 2003, Carroll et al., 2007, Geffken et al., 2008).Bütün bu sorunlar adölesanın stresini artırmakta, puberte ile bozulma eğiliminde olan metabolikkontrol, stres ile daha da bozulabilmektedir. Streste nöro-endokrin sistemin aktive olması kan glukoz düzeyini doğrudan etkilemekte, diyabet özbakım davranışları azalarak hastalığa uyum bozulmaktadır (Helgeson et al., 2010). T1DM’li adölesanların psikososyal alanda yaşadıkları problemlerin çözümünde ve hastalık yönetiminde İBM kullanılabilir. İBM’de, bakımın sadece invazivgirişimlerden oluşmadığı, bireyin benliğine özgü düşünceleri, duyguları, idealleri, yetenekleri tanımanın, varoluşsal alanına girmenin, manevigereksinimlerinin karşılanmasınınönemli olduğu ve bakımın iyileştirici süreçler doğrultusunda şekillendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır (Watson, 2008). T1DM’li adölesanların hem hastalık yönetimi hem de psikososyal alanda yaşadıkları sorunlar göz önünde bulundurulduğunda, insanın akıl, beden, ruh bütünlüğü ve uyumu boyutuyla değerlendiren İBM kullanılabilir. Bu çalışma; İBM’ye göre T1DM’li adölesanların karşılaştıkları stresörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem Bir üniversite hastanesinin Pediatrik Endokrinoloji Polikliniği’nde, 13-17 yaş grubundaki 10 T1DM’li adölesan ile amaçlı örneklem yöntemi kullanılarak yapılan nitel bir çalışmadır. T1DM’li adölesanlar ile İBM’deki yardım-güven ilişkisi, duygu ve hislerin ifadesi, öğrenme ve öğretme, iyileşme çevresi oluşturma iyileştirici süreçleri doğrultusunda yarı yapılandırılmış soruları içeren görüşme formu ile bireysel derinlemesine görüşme yapılmıştır. Görüşmeler 2030 dk sürmüş, adölesan ve ebeveynlerinin onamı alınarak ses kayıt cihazına kaydedilmiştir. Görüşmeler bir araştırmacı tarafından deşifre edilmiş, 2 araştırmacı tarafından içerik analizi yapılmış, adölesanların karşılaştıkları stresörler; hastalık algısı ve yönetimi, sosyal yaşamın etkilenimi olmak üzere iki kategoride ele alınmıştır. Tüm veriler yorumlanarak rapor haline getirilmiştir. Bu çalışmanın yapılabilmesi için etik kurul ve ilgili kurumlardan, adölesan ve ailelerinden izin alınmıştır. Bulgular Çalışmada T1DM’li çocukların (n=10), %50’sinin kız, yaş ortalamalarının 14.3±0.8, diyabet tanı yaşlarının 9.7±3.2, HbA1c düzeylerinin %8.1±1.6 olduğu belirlenmiştir. Adölesanların karşılaştıkları stresörler; hastalık algısı ve yönetimi, sosyal yaşamın etkilenimi olmak üzere iki kategoride ele alınmıştır. Bu iki kategori altında temalar oluşturulmuştur: 1. hastalık algısı ve yönetimi; hastalığa yüklenen anlam, beslenme, insülin tedavisi, iğne yapmak, ağrı, şişlikler, morluklar, hipo/hiperglisemi. 2. Sosyal yaşamın etkilenimi; aile, arkadaşlar, okul ve 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 265 şehir dışı gezilere katılamama, kendini sinirli ve öfkeli hissetme, hastalığı hakkında başkalarına bilgi vermekten rahatsız olma, dikkatini toparlayamamadır. Tartışma T1DM’li adölesanlarda, adölesan dönemde büyüme-gelişme ve diyabete özgü stresörlerleile ilgili genel yaşam streslerinin kombinasyonu, fizyolojik ve psikolojik sorunlarakatkıda bulunabilmektedir. Adölesan dönemde T1DM ile birlikte bir çok stresöradölesanlarınmetabolik kontrollerinde bozulma, psikososyal zorluklar gibi kötü sağlıksonuçları ile karşılaşmalarına neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda adölesanlarstres nedenlerini kendileri, diyabet, okul, aile, arkadaşları/akranlar, sosyal yaşam, boşzamanlar ve karşı cins olarak belirtmişlerdir (Davidson et al., 2004, PisulaandCzaplinska, 2010, Jaserand White, 2011, Delamater et al., 2013, Chao et al., 2016, Ersig et al., 2016). Çalışmada daadölesanlarda stres nedenlerinin literatürdekilerle benzer olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar T1DM’li adölesanlarda diyabeteözgü stresörleri ve genel yaşam stresörlerinin incelendiği önceki çalışmaları hemdesteklemekte hem de genişletmektedir. Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak; İBM çerçevesinde adölesanların, hastalık ve sosyal yaşama ilişkin stresörlerle ilgili olumlu-olumsuz duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri sağlanmıştır. Adölesanların stres nedenlerini ifade etmeleri İBM’ninyardım-güven ilişkisi, duygu ve hislerin ifadesi, öğretme ve öğrenme, iyileşme çevresi oluşturma iyileştirici süreçlerinin kullanıldığını göstermektedir. T1DM’li adölesanların hastalık yönetimi ve psikososyal alanda karşılaştıkları stresörlerin belirlenmesinde ve bakımın yönlendirilmesinde zihin beden ruh bütünlüğüne önem veren İBM’nin diyabet hemşireleri tarafından kullanılması önerilebilir. Kaynaklar • American Diabetes Association (ADA) Diabetes Guidelines 2016.http://care.diabetesjournals.org/content/suppl/2015/12/21/39.Supplement_1.DC2/20 16-Standards-of-Care.pdf (23.2. 2016) • Carroll, A., Marrero, D., Swenson, M. (2007). Why do adolescent with type 1 diabetes and their parents participate in focusgroups? Research and theory for nursing practice.Res Theory Nurs Pract, 21, 135-139 • Chao, A.M., Minges, K.E., Park, C., Dumser, S., Murphy, K.M., Grey, M., Whittemore R. (2016).General life diabetes-related stressors in early adolescents with type 1 diabetes. J Pediatr HealthCare, 30, 113-142 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 266 • Chien, C.S.,Larson, E., Nakamura, N., Lin, S.J. (2007). Self-care problems of adolescents with type 1 diabetes in SouthernTaiwan. J Pediatr Nurs, 22, 404-409 • Davidson, M.,Penney, E.D., Muller, B., Grey, M. (2004).Stressors and self-care challenges faced by adolescents living with type 1 diabetes. Appl Nurs Res, 17, 72–80. • Delamater, A.M.,Paino-fernandez, A.M., Smith, E.K., Bubb, J. (2013). Measurement of diabetes stress in older children and adolescents with type 1 diabetes mellitus. Pediaric Diabetes, 14, 50-56 • Ersig, A.L.,Tsalikian, E., Coffey, J., Williams, J.K. (2016). Stressors in teens with type 1diabetes and their parents: immediate and long-term implications for transition to selfmanagement. J Pediatr Nurs, 28 • Geffken, G.R., Lehmkuhl, H., Walker, K.N., Silverstein, J. (2008). Family functioning processes and diabetic ketoacidosis in youths with type I diabetes. Rehabilitation Psychology, 53, 231-237 • Hains, A.A., Berlin, K.S., Davies, W.H., Parton, E.A., Alemzadeh, R. (2006). Attributions of adolescents with type 1 diabetes in social situations: relationship with expected adherence, diabetes stress, and metabolic control. DiabetesCare, 29, 818-822 • Hains, A.A., Berlin, K.S., Davies, W.H., Smothers, M.K., Sato, A.F., Ramin Alemzadeh, R. (2007). Attributions of adolescents with type 1 diabetes related to performing diabetes care around friends and peers: The moderating role of friend support. J Pediatr Psychol, 32, 561 • Helgeson, V.S., Lopez, L.C., Kamarck, T. (2009). Peer relationships and diabetes: retrospective and ecologicalmomentary assessment approaches. HealthPsychol, 28273282 • Helgeson, V.S.,Escobar, O., Siminerio, L., Becker, D. (2010). Relation of stressful life events to metabolic control among adolescents with diabetes: 5-year longitudinal study. Health Psychol, 29, 153-159 • Jaser, S.S., White, L.E. (2011). Coping and resilience in adolescents with type 1 diabetes. Child Care Health Dev, 37, 335-342 • Lehmkuhl, H.D.,Merlo, L.J., Devine K,Gaines, J., Storch, E.A., Silverstein J.H.,Geffken, G.R. (2009). Perceptions of type 1 diabetes among affected you thand their peers. J Clin Psychol Med Settings, 16, 209-215 • Mccarthy, A.,Tsalıkıan, M., Lındgren, E.(2003).Factors associated with academic achievement in children withtype 1 diabetes. DiabetesCare, 26, 112-117 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 267 • Pisula, E.,Czaplinska, C. (2010). Copingwith stress in adolescents with type 1 diabetes and their mothers. Eur J Med Res, 15, 115-119 • Sandrock, J.W. (2014). Ergenlik (14. Baskı), Çevirmen Diğdem Müge Siyez, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara: s. 3-460 • Watson, J. (2008). Nursing: Human Science And Human Care (1 nded), Jones&Bartlett Learning, New York: 17-93 • Wodrich, D.L., Hasan, K., Parent, K.B. (2010).Type 1 diabetes mellitus and school: A review. Pediatr Diabetes, 12, 63-70 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 268 SB 020 EFFECT OF THE GENERAL HEALTH REFLEXOLOGY QUALITY OF LIFE İhsan ERİŞ1, Gülşah Evrim SANCAK1,Öğr. Gör. Canan ÜNLÜ SÜRMELİ2 1 2 Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü Öğrencisi, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü Öğretim Elemanı, ÇANKIRI Abstract This study has been made to determine the effect of quality of life for students who are taking General Health Reflexology(GHR) lesson in Çankırı Karatekin University. This study has been made on September 2015 between May 2016. Study’s range has been created by students who study at Çankırı Karatekin University at Medical Collage Nursing Departmant, these students are the 4th and 3rd grade students who for take in the GHR(GENERAL HEALT REFLEXOLOGY) lessons. There has been no sampling.All the students have voluntarily participated in this study (N32).Having 3 hours of GHR lessons the students learned the subjects by applying it both themselves and each other, by doing so they have completed on experimental and descriptive study.To collect data “General Information Form” and SF 36 “Yaşam Kalitesi Ölçeği Formu” have been used the data put into SPSS 22.0. %75 percent of the participants are women % 25 percent are men.The participants who have physical disabilities consist of %15,6 percent and the remaining % 84,4 percent are healty.% 9,4 percent of the participants have had an alternative cure before.While the people who said to be unhealthy was % 6,3 percent, the perecentage of healthy people was % 9,4,before they took the GHR lesson.When the health state’s compared to last year,% 18,8 percents of the part notify that it was bet ter than last year.and% 65,5 percent say that this year was better.After taking GHR lessons, noone made negative statements howewer % 31,3 percent was positive about it.%87 percent hasn’t complained about physical activites yet after GHR lessons only % 28,1 percent remaing complains.When we asked the if they feel bad and pessimist before the lessson % 34,4 percent of the participants,after the lesson % 40,6 percent of participants said that they felt very good.% 37 percent of them said that their health is perfect. When the students with health problems take medical treatment with after treatment their health becomes better. And healthy students have increased their quality of life.To live healty and to increase quality of life, both health workers and everyone needs to learn GHR. Key Words; Reflexology, quality, life 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 269 GENEL SAĞLIK REFLEKSOLOJİSİNİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ Özet Bu çalışma Çankırı Karatekin Üniversitesinde Genel Sağlık Refleksoloji (GSR) dersi alan öğrencilerin yaşam kalitelerine etkisini saptamak amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma Eylül 2015- Mayıs 2016 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmanın evrenini; Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü 4. ve 3. Sınıf öğrencilerinden seçmeli GSR dersi alan öğrenciler oluşturmuştur. Örneklem seçimi yapılmamıştır. Bu dersi alan (N:32) tüm öğrenciler araştırmaya gönüllü olarak katılmıştır. Haftada 3 saatlik GSR dersi konuları içerisinde her konu öğrenmesinden sonra önce kendi kendilerine uygulayarak, el becerisi geliştikçe birbirlerine el yüz ayak GSR uygulamalarından alınan sonuçlar doğrultusunda tanımlayıcı ve deneysel bir çalışmadır. Verilerin toplanmasında literatür bilgileri doğrultusunda hazırlanan “Genel Bilgi Formu” ve SF36 “Yaşam Kalitesi Ölçeği Formu” kullanılmıştır. Veriler SPSS 22 ile değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin %75’i kadın, %25’i erkektir. Bedensel bir rahatsızlığı olan %15.6’dır, %84.4’ü sağlıklıdır. Daha önce alternatif-tamamlayıcı tedavi alan %9.4’tür. GSR dersi almadan önce sağlığını kötü bildiren %6.3 iken, çok iyi bildiren %9.4’tür. Sağlık durumunu geçen yılla karşılaştırmasında ise; geçen yıldan biraz daha iyi diyen %18.8 iken bu yıl daha iyi diyen %62.5’tir. GSR dersi aldıktan sonra kötü bildiren yok iken, çok iyi bildiren %31.3’tür. Fiziksel aktivitelerde zorluk yaşama %87 iken GSR sonra zorluk yaşama %28.1dir. Öğrenciler Kendinizi çökmüş ve karamsar hissettiniz mi sorusuna ders öncesi %34.4 iken sonrasında %40.6’sı ve kendisini her zaman capcanlı hissettiğini, ifade etmiştir. %37.5’i sağlığını mükemmel olarak belirtmiştir. Sağlık sorunu olan öğrencilerde tıbbi tedavi ile birlikte tamamlayıcı tedavi alanların durumları daha iyi hale getirmiştir. Sağlıklı olanlarda ise yaşam kalitesinin arttığı saptanmıştır. GSR sağlıklı yaşamak ve yaşam kalitesini arttırmak için öncelikle sağlık çalışanlarının ve herkesin öğrenmesi gerekmedir. Anahtar Kelimeler; Refleksoloji, kaliteli yaşam Giriş Refleksoloji sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmanın ortaya elektrokimyasal mesajları çıkardığını bununda nöronların yardımı ile ilgili organı uyardığını savunur. Stres belkide günümüz insanlarının karşılaştığı en temel sorundur. Bu sorunun sinir sistemimiz üzerindeki etkisi son yıllarda yapılan araştırmalarla kanıtlanmış olup günlük hayatta yaşadığımız birçok sorun buna dayalıdır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 270 Tartışma ve Öneriler GSR ile birlikte alınan tıbbi yada tıbbi olmayan tedavi yöntemlerinde elde edilen bu sonuçlar kişilerin GSR’yi düzenli olarak haftada en az bir kez uyguladıkları takdirde bu sonuçları elde ettiği saptanmıştır. Bu sonuçlar hastaların GSR’ti uygulamada etkili olduğunu göstermektedir. Dersi alan öğrencilerin GSR’yi düzenli olarak yapmalarını sağlamak için tedavi etkinliği kontrol etmek ve sonuca bağlı olarak sağlıklarının geliştirilmesine ve korunmasına gereksinim vardır. Hemşirelerin topluma hizmet veren sağlık profesyonelleri olarak GSR’nin yararlılığına inanmaları ve uygulamaları, sağlığı koruma davranışının öğretilmesini etkileyebilir. Hemşireler hastalarla sürekli iletişim içerisinde oldukları için ve kendi sağlıklarından sonra hasta sağlığı önemli olduğu için GSR uygulamada önemli pozisyondadırlar. Eğer kişiler GSR ‘yi düzenli ve doğru uygularlarsa vücutlarında meydan gelen değişikliklerin farkındalığını artırarak kendisine ve çevresine yararlı olmasını sağlayacaktır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda, hemşirelik okullarındaki müfredat programlarında ve mezuniyet sonrası hizmet içi eğitimlerde, kendi sağlığının geliştirilmesi adı altında geçen her alanda GSR eğitimlerinin etkin olarak verilmesi ile hemşirelerin bağımsız rolleri arasında bulunan bir alanın daha geliştirilmesi ve kişilerin yaşam kalitesindeki artış sağlanmalıdır. Ayrıca hemşirelerin GSR uygulama sıklığını artırmak için yapılan girişimlerin (eğitim v.b.) tedaviye yanıt etkisini inceleyen çalışmaların yapılması önerilebilir. Kaynakça 1. MULLER ,MARİE-FRANCE M.D N.D Facial Reflexology a Self Care Manual Healing Arts Press One Park Street Rochester Vermont 05767 2003,2006 2. YALÇINER BİLAL Dünden Bugüne Refleksoloji Terapi Volga Yayıncılık No:20 1.Baskı Ocak 2015 3. TABUR HALİL Refleksoloji’ye Giriş Kitap Dostu Yayınaları Mayıs 2009 2. Baskı Evgi Matbaacılık 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 271 SB 021 TRADITIONAL APPROACHES APPLIED ON NEWBORN BABIES–BİTLİS EXAMPLE Öğr. Gör. Hatice ÖNTÜRK, Bitlis Eren Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, BİTLİS Abstract Traditional medicine is widely used in various regions of our country. The city of Bitlis is a region where traditional medicine is still used extensively. The objective of this study was to examine the traditional applications widely used in the city of Bitlis for newborn babies via interview method. This qualitative study was carried out at the Bitlis city center during the dates of June 15 – July 15, 2016. The data were acquired via unstructured interviews. To this end, group interviews were carried out with 30 women whose ages vary between 30-90. Forms comprised of a total of 16 questions on the demographic properties of individuals as well as traditional applications were used. It has been accepted that traditional treatment methods are widely used in the city of Bitlis, that very different applications are used for newborn care whether or not they are suggested by healthcare professionals or not and that majority of these methods may solve various problems of newborns if used correctly. Traditional applications along with Complementary and Alternative Treatment methods should be examined more deeply, traditional methods widely used among the public should be uncovered and identification procedures should be carried out related with the use of Traditional and Alternative Treatments in our country where the vegetation is rich, education level is not too high and there are people who believe in people who appear frequently in media. Keywords: Traditional medicine, newborns, complementary treatment YENİDOĞAN BEBEĞE UYGULANAN GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR- BİTLİS ÖRNEĞİ Özet Bitlis ili geleneksel tıbbın yoğun olarak kullanıldığı bölgelerden biridir. Bu çalışma Bitlis İlinde Yenidoğan bebeklerle ilgili olarak yaygın bir şekilde kullanılan geleneksel uygulamaları görüşme yöntemi ile incelemek amacıyla yapılmıştır. Bu niteliksel araştırma 15 Haziran -15 Temmuz 2016 tarihleri arasında Bitlis İl merkezinde yapılmıştır. Veriler 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 272 yapılandırılmamış görüşme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Yaşları 30-90 arasında değişen toplam 30 kadınla grup görüşmeleri gerçekleştirilmiştir. Bireylerin demografik özelliklerini ve geleneksel uygulamaları irdeleyen toplam 16 sorudan oluşan formlar kullanılmıştır. Bitlis ilinde geleneksel tedavi yöntemlerinin kullanımının yaygın olduğunu, yenidoğan bakımına ilişkin çok değişik uygulamaların sağlık profesyoneli tarafından önerilse de önerilmese de kullandığını ve bu yöntemlerden birçoğunun doğru kullanılırsa yenidoğanların bazı sorunlarına çözüm olabildiği kabul edilmiştir. Bitlis ilinde, geleneksel uygulamaların daha derinlemesine inilerek araştırılması, halk arasında yaygın olarak kullanılan geleneksel uygulamaların açığa çıkarılması, Geleneksel, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler kullanımı ile ilgili toplumda tanılama yapılması gerekir. Anahtar kelimeler: Geleneksel tıp, Yenidoğan, Tamamlayıcı tedavi Giriş Tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin yüzyıllardır var olduğu, günümüzde tüm dünyada, ve ülkemizde hastalar tarafından tercih edilen bir tedavi yöntemi olduğu bilinmektedir (Topçu, 2005). Modern tıp dışındaki tedavi yaklaşımları Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) olarak tanımlanmaktadır. İnsanoğlu var olduğundan beri tamamlayıcı terapileri kullanmaktadır. Bununla birlikte yirminci yüzyılın ortalarından itibaren, hastalıkların tanı, bakım ve tedavilerinde gözlenen hızlı gelişmelere paralel olarak tamamlayıcı terapilerin kullanımında bir artış meydana gelmiştir (Muslu ve Öztürk 2008). Halk arasındaki sağaltım yaklaşımları ise çok büyük çeşitlilik gösterir. Halk arasında bilgeliğiyle tanınan ve geleneksel bir öğreti silsilesiyle usta-çırak ilişkisi içinde sağaltım yöntemleri öğrenen ve "El almak" denilen deyimle tanımlanan bu ilişki içerisinde kendini geliştirmiş kişiler halkın karşılaştığı sağlık sorunlarına özgün yöntemler kullanarak yanıt vermeye çalışmışlardır. Gereç ve Yöntem Bu niteliksel araştırma 16 Haziran- 16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Bitlis ilinde fenomenolojik yaklaşım doğrultusunda yapılmıştır. Araştırmanın başlangıcında bireylerle grup görüşmeleri yapılmış, görüşülecek kişilerin özellikleri hakkında fikir sahibi olabilmek için Katılımcıyı Tanıtıcı Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırma niteliksel olarak planlandığı için örneklem büyüklüğü hesaplanmamıştır. Odak grup görüşmelerine katılacak olan kişilerin seçiminde olasılıksız örnekleme yöntemlerinden “amaca yönelik seçim” yöntemi kullanılarak görüşülecek kişiler belirlenmiştir. Bu yöntemde örneklem; araştırma amacına uygun olduğu düşünülen, belirli bir kriter ve özelliğe bağlı olarak seçilen birey ve gruplardan 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 273 oluşmaktadır (Kümbetoğlu 2008). Odak grup görüşmeleri her biri 4-6 kişiden oluşan gruplar ile yürütülmüştür. Beş odak grup görüşme sonrası toplam 30 kişi ile görüşülmüştür. Odak grup görüşmeleri literatürde de belirtildiği gibi katılımcılardan benzer yanıtlar alınana kadar devam etmiştir (Tong et al 2007, Marshall 1996). Katılımcılara, sosyodemografik özelliklerini ve geleneksel sağlık uygulamalarını sorgulayan 16 soruluk Katılımcıyı Tanıtıcı Bilgi Formu uygulanmıştır. Araştırmaya katılacak kişiler bu görüşmenin bilimsel araştırma amacıyla yapıldığı ve elde edilen verilerin araştırmanın sınırları haricinde üçüncü şahıslarla paylaşılmayacağı konusunda bilgilendirilip sözlü onamları alınmıştır. Bulgular Araştırma kapsamına alınan kişilerin tanıtıcı özellikleri Tablo 1’de verilmiştir. Bireysel Özellikler Yaş 20-39 40-59 60-79 80-99 Evlilik Süresi (Yıl Olarak) 10-30 31-50 51-70 ve üzeri Eğitim Durumu Okuryazar değil Okuryazar İlkokul/ortaokul Lise/ Üniversite Çocuk Sayısı 0-7 08-15 Sosyal Güvence Emekli Sandığı SSK / Bağkur Yok Kardeş Sayısı 0-7 8-15 N % 8 12 4 6 26.6 40 13 20 9 9 6 30 30 20 12 8 7 3 40 26.6 23 10 17 13 56 43 16 12 2 53 40 6.6 20 10 66 30 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 274 TEMALAR Araştırma sonucunda beş tema ve iki alt tema saptanmıştır. Bu temalar aşağıdaki gibidir. Tema 1: Tamamlayıcı tedaviler algısı Tema 2: Geleneksel uygulamaların ne olduğuna ilişkin görüşleri Tema 3: Yeni doğmuş bebeğin göbek bakımını nasıl yapıyorsunuz: Alt Tema: Bu uygulamayı niçin yapıyorsunuz: Tema 4: Yeni doğan bebekte sarılık geliştiğinde neler yapıyorsunuz: Alt Tema: Bu uygulamayı niçin yapıyorsunuz: Tema 5: Yenidoğan bebeğin banyosunun nasıl yaptırıldığı Tema 1: Tamamlayıcı Tedaviler Algısı; “Tamamlayıcı tedaviler ifadesini daha önce duydunuz mu?” sorusuna katılımcıların büyük çoğunluğu evet cevabı vermiştir. Ancak bu katılımcılara tamamlayıcı uygulamalarla ilgili örnekler verildiğinde ne olduğunu anlamış ve “bu uygulamaları biliyorum. Ama adının geleneksel ya da tamamlayıcı tedavi olduğunu bilmiyordum” şeklinde cevap vermiştir. Tema 2: Geleneksel Uygulamaların Ne Olduğuna İlişkin Görüşleri; Katılımcıların büyük çoğunluğu geleneksel uygulamaların ne olduğunu bildiğini ifade etmiştir. 87 yaşındaki katılımcı ‘’ Bu uygulamaları yıllardır kullanıyoruz. Toplumda her zaman bu uygulamaları bilen insanlar var’’ şeklinde ifade etmişlerdir. Tema 4: Yeni Doğmuş Bebeğin Göbek Bakımına İlişkin Görüşleri; Yeni doğmuş bebeğin göbek bakımını nasıl yapıyorsunuz? Sorusuna 88 yaşındaki katılımcı ‘iltihabı önlemek bir çay kaşığı tuz ocak veya tandırda iyice kararmış kazanın altında dövülerek toz haline getirilir. Elde edilen toz bebeğin göbeğine dökülerek iltihaplanması önlenir’’ şeklinde anlatmıştır. Ayrıca katılımcıların büyük çoğunluğu göbek iltihabını önlemek için göbeğe Türk kahvesi bıraktıklarını ifade etmektedirler. Katılımcıların bir çoğu göbekte ileride şekil bozukluğu oluşmaması için Takla adı verilen bir malzemeden bahsetmiştir. 85 yaşındaki katılımcı ‘’ İpten küçük ama sert bir top yaparız. Topun çok sert olması lazım. Sonra bu topu ince bir kuşakla tam bebeğin göbek çukurunun üstüne gelecek şekilde bağlanır. Bu uygulamayı bebeğin göbeğinin dışa doğru çıkmaması için yaparız. Göbeğin güzel olması için yaparız.’’ Ayrıca bazı katılımcılar bebeğin göbeğinde yine şekil bozukluğunu önlemek için demir para bırakıp, onu sıkıca göbeğe bağladıklarını ifade etmiştir. Tema 5: Yeni Doğan Bebekte Sarılık Geliştiğinde Neler Yapıyorsunuz; Katılımcılar bu soruya büyük oranda bebeğin yıkama suyuna miras kalmış sarı altın attıklarını 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 275 belirtmiştir.‘’Bunu niçin yapıyorsunuz?’’ sorusuna altının suya sarı bir madde bıraktığını ve bu su ile yıkanan bebeğin sarılığında önemli oranda gerileme gözlendiğini ifade etmiştir. Katılımcıların neredeyse tamamı sarılık gelişmiş bebeğin üzerine sarı örtü örtüldüğünü ve sarılık geçinceye kadar sarı renkli giysiler giydirildiğini belirtmiştir. Yenidoğan bebeğin sarılığını gidermek için 88 yaşındaki katılımcı’’ Yumurtayı kırıp akını ayırıyoruz. Sarısını sabun olarak elimize alıyoruz. Bebeği yumurta sarısı ile sabunluyoruz. Sonra iyice duruluyoruz. Sarılık geçinceye kadar bunu yapıyoruz. Yine katılımcılardan bazıları aynı soruya özel maden içerdiği düşünülen sarı bir boncuktan bahsetmiştir. Herkeste bulunmayan hatta Bitlis’te sadece üç kişide olduğu düşünülen bu boncuğa ‘’Sarılık Boncuğu’’ denmektedir. Bu boncuğun atıldığı su ile bebek banyo yaptırılır. Bir hafta boyunca yapılan bu uygulama sonucu bebekteki sarılık azalmaya başlıyor. Bazı katılımcılar ise, ‘’içi su dolu küçük bir küvete canlı balık atıp bebeğin yüzü bu suya döndürülür. Bebek uzun süre bu suya baktırılır.’’ Bebeğin sarılığının balığa geçtiği düşünülmektedir. Tema 6: Yenidoğan Bebeği Banyo Yaptırırken uygulanan farklı yöntemler; Yenidoğan Bebeğin Banyosunu Yaptırırken Yaptığınız Farklı Uygulamalar Var Mı? Sorusuna katılımcıların büyük çoğunluğu’’ yıkama suyuna bebeğin korkmaması için metal parçası attıklarını ( para, makas, çatal iğne vb.) ifade etmiştir. Bazı katılımcılar banyo yaptırmadan önce bebeğin tüm vücudunu tuzlu su ile arkasından bal, sonra da zeytin yağı ile silindiğini, bir süre bekletildikten sonra bol su ile durulandığını söylemiştir. Bunu niçin yapıyorsunuz sorusuna ise, tuz kokmasını önler ve derinin gerginliğini arttırır, bal vücudunda oluşabilecek yaraları önler, zeytin yağı ise bebeğin daha hızlı büyümesini sağlar şeklinde ifade etmişlerdir. Tartışma Ayrıca bilimsel araştırmalarla desteklenmeyen, zararlı olduğu düşünülen uygulamalarla ilgili eğitim programları düzenlenmeli. Halkın yanlış ya da zararlı olduğu düşünülen uygulamalardan vazgeçilmesi sağlanmalı. Sonuç ve Öneriler Bu doğrultuda Bitlis ilinde kullanılmakta olan geleneksel uygulamaların daha fazla araştırma yapılması, bilimsel zemine oturtulması birçok sorunu daha rahat giderilmesini sağlayacaktır. Geleneksel uygulamaların daha derinlemesine inilerek araştırılması, Halk arasında yaygın olarak kullanılan geleneksel uygulamaların açığa çıkarılması. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 276 Kaynaklar • Topçu, S.A. Hemşirelik Uygulamaları ve Eğitiminde Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler Complementary and Alternative Therapy in Nursing Practice and Education.Atatürk Üniv. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 2, 2005 • Muslu KG, Öztürk C (2008). Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler ve çocuklarda kullanımı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 51: 62-67. • 3.Kümbetoğlu B. (2008). Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel Yöntem ve Araştırma. Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 96-102. • Marshall MN. (1996). Sampling for qualitative research. Family Practice, 13: 522-525. • Tong A, Sainsbury P, Craig J. (2007). Consolidated criteria for reporting qualitative research (COREQ): a 32-item checklist for interviews and focus groups. International Journal for Quality in Health Care, 19(6): 349–357. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 277 SB 022 EFFECT OF PEPPERMINT OIL INHALATION ON POSTOPERATIVE NAUSEA AND VOMITING Arş.Gör.Nida AYDIN, Doç.Dr.Ümran DAL YILMAZ Yakın Doğu Üniversitesi Abstract Introduction: Nausea and vomiting sourced feeling of illness, which is frequently seen after surgical interventions, causes increased dissatisfaction and prolonged discharge period of the patient. In this study it was aimed to evaluate the effect of peppermint oil inhalation on postoperative nausea and vomiting (PONV). Materials and Methods: Fifty-six patients, who had surgery at the Department of Orthopedics and Traumatology of a university hospital between November 2015 and April 2016, and meet the criterias of the study were investigated seperately under experimental (n=27) and control (n=29) groups. Personal information form, Apfel Scoring System and Visual Analog Scale (VAS) were used for collecting data. Peppermint oil inhalation was applied to the patients in experimental group and all the patients followed up to 48th hour postoperatively. Collected data was evaluated by using percentage, frequency, Chi Square test and Mann-Whitney U test. Results: There was a significant difference between experimental and control groups for existence of nausea at 6-12 hours, 12-24 hours and 24-48 hours postoperatively. In peppermint oil inhalation group (experimental) existence of nausea was lower than the control group. Postoperative existence of nausea was %11.1 in experimental group and %51.7 in control group at 6-12 hours, %3.7 in experimental group and %41.3 in control group at 12-24 hours, %0 in experimental group and %27.59 in control group at 24-48 hours. Nausea was not observed at 24-48 hours postoperatively in peppermint oil inhalation group. According to personal VAS score results; there was a significant difference between experimental and control group at postoperative 2-6, 6- 12, 12-24 and 24-48 hours. Conclusion: Peppermint oil inhalation was effective in decreasing the severity of postoperative nausea. In this study, it was proved that peppermint oil inhalation is an option before pharmacologic treatments, in patients who are susceptible to PONV, because of its effectiveness over nausea-vomiting and easy administration methods. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 278 SB 023 THE RELATIONSHIP BETWEEN THE USE OF COMPLEMENTARY AND INTEGRATIVE HEALTH PRACTICES OF DIABETIC INDIVIDUALS AND THEIR HEALTH BELIEFS Yrd. Doç. Dr. Saadet CAN ÇİÇEK1, Yrd. Doç. Dr. Fatma ARIKAN2, Hem. Satı CAN3, Uzm. Hem. Şefikan DALKIRAN4, Prof. Dr. Handan ANKARALI5 1 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Bolu Sağlık Yüksekokulu, BOLU Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA 3 4 5 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Hemşiresi, BOLU Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Diyabet Eğitimi Birimi, ANTALYA Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim AD, DÜZCE Abstract Introduction: Diabetes is a chronic disease which effects all aspects of life. The prevention of its complications requires individuals to organise their whole lifestyle according to the disease. For this reason, in order to manage the disease correctly, it is necessary to define the situations which affect these individuals' beliefs, attitudes, and behaviours regarding health. It is known that diabetics use complementary/holistic practices to manage the complications, and to protect their health. However, the beliefs, attitudes and behaviours of diabetics regarding health need to be researched. Purpose: The current study aims toinvestigate the relationship between the use of complementary/holistic health practices of diabetic individuals and their beliefs about health. Method: The current study adopts a cross-sectional design. It was conducted at the Endocrinology Clinic of the Diabetes Training Unit at AbantIzzetBaysal University Training and Research Hospital between 1 March and 30 August 2015. The research sample consisted of 175 volunteers diagnosed with Type 2 diabetes who were over 18 years old, had no difficulties in communicating orally, did not suffer from lack of hearing, and who were not diagnosed with psychiatric disease. There were three data collection instruments: a “patient demographic information”, the “Diabetics’ Health Beliefs Model (HBM) Scale”, and the “Approaches to Complementary and Alternative Medicine (CAM) Scale”. Findings: The mean age of the participants was 56.0±11.5, 50.9% were male, and 73.1% were diagnosed with at least one chronic disease other than diabetes. It was found that over half of the participants (62.3%)used complementary health practices, 59.6% reported that they had learned these practices from family/relations/friends/neighbours, approximately two1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 279 thirds (76.1%) found the practices beneficial, almost all of the participants (92.7%) did not know whether or not the practices they used interacted with their medical treatment, and 83.5% stated that they had not informed the doctors or nurses about the practices. The level of significance of the correlation between the total scores of the HBM Scale and the CAM Scale was found to be weak (p=0.004). Discussion: The literature reports similar findings to those of the current study. Specifically, there is a high rate of use of complementary medical procedures among diabetics, and that the health beliefs and attitudes of diabetic individuals were effective in their decisions to use complementary methods. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 280 SB 024 THE EFFECT OF REFLEXOLOGY APPLIED BEFORE CORONARY ANGIOGRAPHY AND PERCUTANEOUS TRANSLUMINAL CORONARY ANGIOPLASTY ON INDIVIDUALS’ ANXIETY, STRESS AND CORTISOL LEVELS Arş. Gör. Birgül VURAL DOĞRU1, Prof. Dr. Fisun ŞENUZUN AYKAR1, Doç.Dr. Yasemin YILDIRIM1, Doç.Dr. Oğuz YAVUZGİL2, Prof. Dr. Eser Y.SÖZMEN3, Dr. Hikmet MEMMEDOV3 1 Ege University Faculty of Nursing, Internal Medical Nursing Department 2 3 Ege University Faculty of Medicine, Cardiology Department, Ege University Faculty of Medicine, Medical Biochemistry Department,IZMIR Abstract The aim of this randomized clinical trial was to investigate the effect of reflexology applied before coronary angıography and percutaneous translumınal coronary angıoplasty on individuals’ anxiety, stress and cortisol levels.The study consisted of 30 patients reflexology group who underwent for the first time coronary angiography (CAG), 26 patients reflexology group who underwent for the first time percutaneous transluminal coronary angioplasty(PTCA), 30 patients control group who underwent for the first time CAG and 26 patients control group who underwent for the first time PTCA. Reflexology and control groups, data was collected with the Personal Description Form, State-Trait Anxiety Inventory(STAI) and Distress Thermometer 90 minutes before CAG and PTCA and the laboratory samples were taken. After these interventions, reflexology was applied to both feet of patients for 30 minutes in the patient group. It was not performed to the patients in the control groups. 30 minutes before the CAG and PTCA, data collection with scales was repeated and laboratory samples were taken. Scales were filled out again after the intervention. In CAG reflexology and control groups, in PTCA reflexology and control groups although there was a statistically significant decrease in the median scores of the STAI and distress after the reflexology and after CAG/PTCA (p<0.001), ), there was no significant decrease(p>0.05) before reflexology application. There was a significant difference between the CAG and PTCA reflexology groups before and after reflexology regarding cortisol levels (p<0.001), there was no significant difference in the control groups with CAG (p=0.992) and PTCA(p=0.183). Reflexology decreases cortisol, stress and the anxiety level without any adverse effects before CAG and PTCA. Therefore, reflexology before CAG and PTCA are recommended. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 281 Key Words: Coronary angiography, percutaneous transluminal coronary angioplasty, reflexology, anxiety, stress, cortisol KORONER ANJİYOGRAFİ VE PERKÜTAN TRANSLUMİNAL KORONER ANJİYOPLASTİ ÖNCESİ UYGULANAN REFLEKSOLOJİNİN BİREYLERİN ANKSİYETE, STRES VE KORTİSOL DÜZEYLERİNE ETKİSİ Özet Randomize kontrollü olan bu araştırmanın amacıkoroner anjiyografi ve perkütan transluminal koroner anjiyoplasti öncesi uygulanan refleksolojinin bireylerin anksiyete, stres ve kortizol düzeylerine etkisini araştırmaktır. Çalışmayı ilk kez koroner anjiyografi (KAG) olacak 30, ilk kez perkütan transluminal koroner anjiyoplasti (PTKA) olacak 26, kontrol grubunda ilk kez KAG olacak 30 ve PTKA olacak 26 hasta oluşturmuştur.Araştırmada veri toplama aracı olarak; Refleksoloji ve kontrol gruplarına KAG ve PTKA’dan en az 90 dakika önce Birey Tanılama Formu, Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği (STAI), Distress Termometresi uygulanmış ve laboratuvar örnekleri alınmıştır. Bu işlemlerin ardından uygulama grubundaki hastalara her iki ayağa toplam 30 dakika refleksoloji uygulanmış, kontrol grubundakilere uygulanmamıştır. KAG ve PTKA’dan 30 dakika önce ölçekler tekrar uygulanmış ve laboratuvar örnekleri alınmıştır. Girişim sonrası ölçekler tekrar uygulanmıştır.KAG uygulama ve kontrol, PTKA uygulama ve kontrol gruplarında refleksoloji öncesi Durumluk Kaygı Ölçeği ve stres puan ortancaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmazken(p>0.05) refleksoloji ve KAG/PTKA sonrası anlamlı bir fark saptanmıştır (p<0.001). Refleksoloji öncesi ve sonrası KAG ve PTKA uygulama gruplarında kortizol değer ortancaları açısından kendi içerisinde anlamlı bir fark saptanırken(p<0.001), KAG kontrol(p=0.992) ve PTKA kontrol(p=0.183) gruplarında bir fark saptanmamıştır. KAG ve PTKA öncesi refleksoloji uygulanması herhangi bir yan etkisi olmaksızın anksiyete, stres ve kortizol düzeylerini azaltmaktadır. Bu nedenle KAG ve PTKA öncesi refleksoloji uygulanması tavsiye edilmektedir. Anahtar Kelimeler; Koroner anjiyografi, perkütan translüminal koroner anjiyoplastirefleksoloj, anksiyete, stres, kortizol 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 282 Giriş Kardiyovasküler hastalıklarının tanılamasında, değerlendirilmesinde ve tedavisinde kullanılan KAG, PTKA gibiinvaziv tanı, tedavi yöntemlerinin bireylerde anksiyete, ölüm korkusu ve strese neden olduğunu göstermiştir (Sharif vd.,2014;Vardanjani vd.,2013;Jamshidi vd.,2009). Hastalarda KAG ve PTKA öncesi anksiyete ve stresin azalması önemli olup işlemi, tedavi başarısını, komplikasyon olasılığını ve rehabilitasyon sürecini etkilemektedir (Vardanjani vd.,2013;Poliwczak vd.,2013). Bu doğrultuda, koroner anjiyografi ve perkütan transluminal koroner anjiyoplasti işlemi öncesi uygulanan refleksolojinin bireylerin anksiyete, stres ve kortizol düzeyleri üzerine olan etkisini belirlemek araştırmanın ana konusunu oluşturmaktadır. Gereç ve Yöntem Randomize kontrollü olan araştırmayı, örnekleme alınma ölçütlerine uygun, araştırmaya katılmayı kabul eden ve uygulama grubunda ilk kez koroner anjiyografi (KAG) olacak 30, ilk kez perkütan transluminal koroner anjiyoplasti (PTKA) olacak 26, kontrol grubunda ilk kez KAG olacak 30 ve PTKA olacak 26 hasta oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak; Refleksoloji ve kontrol gruplarına KAG ve PTKA’dan en az 90 dakika önce Birey Tanılama Formu, Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği (STAI), Distress Termometresi uygulanmış ve laboratuvar örnekleri (Kortizol düzeyi için) alınmıştır. Bu işlemlerin ardından uygulama grubundaki hastalara her iki ayağa toplam 30 dakika refleksoloji uygulanmış, kontrol grubundakilere uygulanmamıştır. KAG ve PTKA’dan 30 dakika önce ölçekler tekrar uygulanmış ve laboratuvar örnekleri alınmıştır. Girişim sonrası ölçekler tekrar uygulanmıştır. Bulgular Çalışmaya dâhil edilen refleksoloji KAG ve kontrol, refleksoloji PTKA ve kontrol gruplarındaki bireylerin bazı sosyo-demografik özellikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı ve grupların homojen bir dağılım gösterdiği saptanmıştır (p>0.05). Tablo 1: Hastaların Refleksoloji Öncesi, Sonrası ve Girişim Sonrası Stres Puan Ortancalarının Karşılaştırılması KAG Grubu ( n=60) Refleksoloji ( n=30) Stres Düzeyi X I. Ölçüm II. Ölçüm III. Ölçüm X ' (SD) (Min±Max) 7.33 7.50 (1.84) (5.00±9.00) 5.00 5.00 (1.17) (2.00±8.00) .90 1.00 ( .99) (.00±4.00) χ2= 59.513 p=.000** DY***=%87.72 PTKA Grubu (n=52) Refleksoloji ( n=26) Kontrol (n=30) X X ' (SD) (Min±Max) 7.73 8.00 (1.22) (5.00±10.00) 8.00 8.00 (1.14) (5.00±10.00) 2.70 3.00 (1.11) (1.00±5.00) χ2= 55.837 p=.000** DY***=%65.07 z* p -1.225 .221 -6.123 .000 -5.235 .000 X X ' (SD) (Min±Max) 7.65 8.00 (1.35) (5.00±10.0) 5.19 5.00 (1.23) (3.00±7.00) 1.19 3.00 (1.26) (.00±5.00) χ2= 52.000 p=.000** DY***=%84.44 Kontrol ( n=26) X X ' z* (SD) (Min±Max) 7.34 7.00 (1.54) (2.00±10.00) 7.88 8.00 (1.10) (6.00±10.00) 2.73 2.00 (1.58) (.00±6.00) χ2= 46,674 p=.000** DY***=%62.81 -.733 .464 -5.593 .000 -3.696 .000 *Mann Whitney U testi z değeri, **Friedman Testi 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya p Sayfa 283 Tablo 2: Hastaların Refleksoloji Öncesi, Sonrası ve Girişim Sonrası “Durumluk Kaygı Ölçeği” Puan Ortancalarının Karşılaştırılması Durumluk Kaygı KAG Grubu (n=60) Refleksoloji (n=30) X X I. Ölçüm II. Ölçüm III. Ölçüm X ' (SD) (Min±Max) 63.00 63.50 (5.09) (47.00±69.00) 45.40 47.00 (4.47) (35.00±51.00) 35.43 37.00 (6.17) (24.00±45.00) χ2=57.630 p=.000** DY***=%43.76 PTKA Grubu (n=52) Refleksoloji (n=26) Kontrol (n=30) X ' (SD) (Min±Max) 64.56 64.00 (6.20) (50.00±71.00) 46.80 64.50 (9.50) (50.00±72.00) 37.70 50.00 (7.49) (43.00±59.00) χ2=50.034 p=.000** DY***=%41.60 z* p -.074 .941 -6.612 .000 -6.541 .000 X X ' (SD) (Min±Max) 62.84 66.50 (5.00) (47.00±71.00) 63.07 44.50 (4.96) (29.00±52.00) 49.23 35.50 (3.27) (28.00±45.00) χ2= 50.296 p= .000** DY***=%46.62 Kontrol (n=26) X X ' z* (SD) (Min±Max) 58.73 62.00 (7.69) (50.00±69.00) 60.19 63.50 (7.81) (50.00±70.00) 49.88 50.00 (6.81) (38.00±68.00) χ2=33.711 p=.000** DY***=%15.07 p -2.843 .085 -5.703 .000 -5.807 .000 *MannWhitney U testi z değeri, **Friedman Testi KAG uygulama ve kontrol, PTKA uygulama ve kontrol gruplarında refleksoloji öncesi Durumluk Kaygı Ölçeği ve stres puan ortancaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmazken (p>0.05) refleksoloji ve KAG/PTKA sonrası anlamlı bir fark saptanmıştır (p<0.001) (Tablo 1) (Tablo 2). Tablo 3:Hastaların Refleksoloji Öncesi ve Sonrası Kortizol Değer Ortancalarının Karşılaştırılması Kortizol KAG Grubu( n=60) Refleksoloji (n=30) X I. Ölçüm II. Ölçüm X ' (SD) (Min±Max) 127.24 115.60 (52.56) (60.17±251.23) 94.93 88.45 (38.35) (40.43±220.44) Z**= -4.515 p=.000 DY***=%25.40 PTKA Grubu ( n=52) Refleksoloji (n=26) Kontrol (n=30) X X p ' (SD) (Min±Max) 127.38 124.69 (47.63) (46.99±228.39 131.82 128.03 (51.45) (43.55±247.05 Z**=-.010 p=.992 DY***=%-3.49 z* -.347 3.016 .728 .003 X X ' (SD) (Min±Max) 137.44 120.48 (75.99) (44.90±376.76 ) 103.60 87.48 (59.32) (28.23 ±306.45) Z**= -3.924 p= .000 DY***=%24.62 Kontrol (n=26) X X z* ' (SD) (Min±Max) 141.53 104.32 (143.42) (50.18±805.00) 155.64 112.60 (149.34) (47.22 ±810.00) Z**= -1.332 p=.183 DY***=%-9.99 *Mann Whitney U testi z değeri, **Wilcoxon testi Z değeri, ***DY= Değişim Yüzdesi Refleksoloji öncesi ve sonrası KAG ve PTKA uygulama gruplarında kortizol değerortancaları açısından kendi içerisinde anlamlı bir fark saptanırken (p<0.001), KAG kontrol (p=0.992) ve PTKA kontrol (p=0.183) gruplarında anlamlı bir fark saptanmamıştır (Tablo3). Tartışma Çalışmamızda, Refleksoloji ve girişim (KAG) sonrası anksiyete düzeyinde refleksoloji uygulanan KAG grubunda KAG kontrol grubuna göre daha anlamlı bir azalma saptanmış olup literatürdeki diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir(Vardanjani vd., 2013; BagheriNesami vd., 2014). Vardanjani ve arkadaşlarının (2013) KAG yapılacak hastalarda, BagheriNesami ve arkadaşlarının (2014) KABG cerrahisi yapılan hastalarda, anksiyete üzerine 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 284 p -.769 .442 -1.775 .076 refleksolojinin etkisini araştırdığı çalışmada anksiyete düzeyi girişim grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Araştırmamızda refleksoloji sonrası anksiyete düzeyinde refleksoloji uygulanan PTKA grubunda PTKA kontrol grubuna göre daha anlamlı bir artma saptanırken girişim sonrası (PTKA) refleksoloji PTKA grubunda anlamlı bir azalma saptanmıştır. Demir ve Arslantaş (2014) KAG ve PTKA yapılan hastalarda müzik eşliğinde progresif kas gevşeme egzersizinin anksiyete düzeyini girişim grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede azalttığını saptamıştır. Çalışmamızda, Refleksoloji ve girişim (KAG/PTKA) sonrası stres düzeyinde refleksoloji uygulanan KAG grubunda KAG kontrol grubuna göre, refleksoloji uygulanan PTKA grubunda PTKA kontrol grubuna göre daha anlamlı bir azalma saptanmıştır. Cutshall ve arkadaşları (2010), KABG cerrahisi yapılan hastalarda, 20 dakika masaj uygulamasının stres düzeyini azalttığını saptarken Okvat ve arkadaşları (2002) kardiyak kateterizasyon yapılan hastalarda 10 dakika masaj uygulamasının stres düzeyini azaltmadığını saptamışlardır.Çalışmamızda,refleksoloji öncesi ve sonrası KAG ve PTKA uygulama gruplarında kortizol düzeyleri açısından kendi içerisinde anlamlı bir fark saptanırken (p<0.001), KAG kontrol (p=0.992) ve PTKA kontrol (p=0.183) gruplarında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Field ve arkadaşları (2005) tarafından 30 dakika masaj uygulamasının kortizol seviyesini azalttığı saptanırken, Adib-Hajbaghery ve arkadaşları (2015) tarafından 60 dakika vücut masajı uygulamasının kortizol seviyesini azaltmadığı saptanmıştır. Sonuç ve Öneriler KAG ve PTKA işlemi öncesi refleksoloji uygulaması bireylerin anksiyete, stres ve kortizol düzeylerini azaltmaktadır. Bu nedenle KAG ve PTKA öncesi refleksoloji uygulaması herhangi bir yan etkisi olmayan, alet gerektirmeyen, basit ve etkili bir hemşirelik girişimi olarak tavsiye edilmektedir. Kaynaklar 1. Adib-Hajbaghery, M., Rajabi-Beheshtabad, R., Abasi, A. (2015). Comparing the effect of whole body massage by a specialist nurse and patients’ relatives on blood cortisol level in coronary patients. ARYA Atheroscler, 11(2),126-132. 2. Bagheri-Nesami, M., Shorofi, SA., Zargar, N., Sohrabi, M., Gholipour-Baradari, A., Khalilian, A. (2014). The effects of foot reflexology massage on anxiety in patients following coronary artery bypass graft surgery: A randomized controlled trial. Complementary Therapies in Clinical Practice 20, 42-47. http://dx.doi.org/10.1016/j.ctcp.2013.10.006. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 285 3. Cutshall, S.M., Wentworth, L.J., Engen, D., Sundt, T.M., Kelly, R.F., Bauer, B.A. (2010). Effect of massage therapy on pain, anxiety, and tension in cardiac surgical patients: A pilot studyComplementary Therapies in Clinical Practice, 16(2), 92–95. http://dx.doi.org/10.1016/j.ctcp.2009.10.006 4. Demir, Ö., Arslantaş, H. (2014). Koroner anjiyografi ve perkütan transluminal koroner anjiyoplasti işlemi öncesi uygulanan müzik eşliğinde progresif kas gevşeme egzersizinin bireylerin anksiyete düzeylerine olan etkisi. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 5(3), 113-121. http://dx.doi.org/ 10.5505/phd.2014.78942 5. Field, T., Hernandez-Reif, M., Diego, M., Schanberg, S., Kuhn, C. (2005). Cortisol decreases and serotoin and dopamine increase following massage therapy. Int J Neurosci, 115(10), 1397-413. http://dx.doi.org/10.1080/00207450590956459 6. Jamshidi, N., Abbaszadeh, A., Kalyani, M.N. (2009). Effects of video information on anxiety, stress and depression of patients undergoing coronary angiography. Pak J Med Sci, 25(6), 901-906. 7. Okvat, H.A., Oz, M.C., Ting, W., Namerow, P.B. (2002). Massage therapy for patients undergoing cardiac catheterization. Altern Ther Health Med, 8(3), 72. 8. Poliwczak, A.R., Funt, D., Broncel, M. (2013). The evaluation of discomfort and anxiety in the patient undergoing coronary angioplasty. Pol Merkur Lekarsk, 35(208),202-4. 9. Sharif, F., Moshkelgosha, F., Molazem, Z., Kalyani, M.N., Vossughi, M. (2014). The Effects of Discharge Plan on Stress, Anxiety and Depression in Patients Undergoing Percutaneous Transluminal Coronary Angioplasty: A Randomized Controlled Trial. IJCBNM, 2(2),60-68. 10. Vardanjani, M.M., Alavi, N.M., Razavi, N.S., Aghajani, M., Azizi-Fini, E., Vaghefi, S.A.M. (2013). Randomized-Controlled trial examining the effects of reflexology on anxiety of patients undergoing coronary angiography. Nursing and Midwifery Studies, 2(1), 3-9. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 286 SB 025 EXAMINATION OF THE IMPACTS OF THE HEALING ENVIRONMENT ON INTENSIVE CARE PATIENTS: SPRING WITH YOU Yrd. Doç.Dr. Emine KOL1, Yrd. Doç.Dr. İlkay BOZ2, Hemşire Sevgi ÖZDEMİR3, Andaç GÜÇLÜ4, Merve KAVLA4, Prof.Dr. Abdullah ERDOĞAN5 1 2 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Hemşirelik Esasları AD Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD 3 Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Yoğun Bakım Sorumlu Hemşiresi 4 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Lisans Öğrencisi 5 Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, Göğüs Cerrahisi AD, ANTALYA Introduction: Watson’ Human Caring Theory is emphasizes that the healing environment is very important with regard to a holistic approach. The purpose of this study was investigated the effects of the healing environment on intensive care patient. Material and Methods: This quasi-experimental study was conducted in Akdeniz University Hospital the Thoracic Surgery Intensive Care Unit between the April-October 2016 with 20 patients. Primarily, the healing environment has been created. Three presentations between 3 to 5 minutes were created by researchers with using the spring, the sea and the forest themes pictures taken by them and covering classical music with appropriate themes. Also, aromatherapy odors have been used. The patients preferred presentations has started with after two hours of extubation and the passing of the effects of the anesthesia. The patient's blood pressure, pulse, respiration values, behavioral and verbal pain scale scores were measured. Results: Half of the sample was female and previously hospitalized in the intensive care unit. Before watching the presentation, average systolic blood pressure of patients was found 135±16 mmHg, after the presentation it was found 120±16 mmHg. Similarly, the average pulse of patients before watching the presentation was found as a 90±10/min, while after the presentation it was found 70±13/min. There was a statistically significant difference in systolic blood pressure and pulse before and after the presentations (respectively, p=0.001 and p=0.002). After watching the presentation, behavioral pain scores of patients was found 2.5±0.8 while during breathing exercises with the presentation it was found 1.8±0.9. Also, the verbal pain scores of patients were decreased. The decrease in both pain scores were found to be statistically significant (p<0.05). Conclusion: Healing environment was created the positive and desirable changes with vital symptoms and pain levels of intensive care patients. The creation and using of healing environment is recommended for nurses. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 287 SB 026 USE OF HERBAL PRODUCT IN COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT IN THE PATIENTS WITH HYPERTENSİON Arş. Gör. Nurten TERKEŞ1, Prof. Dr. Zeynep ÖZER1, Hemşire Güldane AYAZ2 1 2 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Klinik Sorumlu Hemşiresi,ANTALYA Introduction: According to the literature, some of the herbal products reported that used in control of blood pressure. Our study aims to examine the rates of herbal product use, the kinds of used products, source of information, whether the health profesionals are being informed. Methods: The study population consisted of patients who visited the cardiology outpatient clinic of a university hospital and received ambulatory treatment. The sample group was composed of 150 individuals who fulfilled the inclusion criteria. Data was collected using the Personal Information Form and Complementary Therapy Application Form developed by the researcher. The data was analyzed with the SPSS 21.0 package program. Results: It was found out that mean age of the participant individuals was 59.0±1.4, 62.0% were women and 76.7% were married. Mean duration of hypertension was 10.2±7.7 years and all of the participants had at least one chronic disease. In our study, the herbal product use in hypertension patients was 69.3% . The most frequently used herbal products were lemon and garlic. Majority of the patients (83%) reported the source of information about the product as relatives, media and other hypertension patients. 75% of patients used these products did not give information to the clinician about the product. The result of the study has shown that, gender, marital status income, in addition to hypertension availability chronic disease, residing and education with use of complementary and alternative treatment were found not to be statistically significant (p>0.05), age and diagnosis time with use of complementary and alternative treatment were found to be statistically significant (p<0.05). Conclusion: Alternative and complementary products were common in patients admitted to outpatient cardiology clinics. Nurses should determine the use of complementary and alternative treatment for individuals with chronic disease. The study is ongoing. Key Words: Hypertension, herbal product, nursing. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 288 SB 027 THE EFFECT OF REFLEXOLOGY ON FATIGUE IN CHRONIC DISEASES Arş. Gör. Simge KALAV, Prof. Dr. Zeynep ÖZER Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract As one of the complementary therapy methods, reflexology is a nursing intervention that can reduce fatigue in chronic diseases such as chronic renal failure, chronic obstructive pulmonary disease, rheumatoid arthritis, and multiple sclerosis. The aim of this review is to examine the effect of reflexology massage on fatigue in chronic diseases. Akdeniz University electronic databases center were searched published studies in English with “fatigue or exhaustion or tiredness or lethargy” AND “reflexology” trial key words without year limitation and 1599 articles were reached as a result of the scan. By the analysis, seven manuscripts were sampled.The study results were examined in terms of the type of chronic disease, the type of study, the type of reflexology applied, the duration of the application and the use of other complementary therapies compared to reflexology and reflexology was found to be an effective complementary therapy in reducing fatigue in chronic diseases. According to the results of the studies, it was found that other complementary therapies such as back massage, foot massage and aromatherapy had a positive effect on fatigue, but reflexology was found to be more effective when compared with the methods mentioned. Reflexology is a method that can be implemented by nurses in fatigue management. The spread of the use of reflexology can be achieved through the increase of evidence-based studies of reflexology on fatigue. So, improvement in fatigue symptom management can be achieved. Keywords: Fatigue, Exhaustion, Tiredness, Lethargy, Reflexology KRONİK HASTALIKLARDA REFLEKSOLOJİNİN YORGUNLUK ÜZERİNE ETKİSİ Özet Tamamlayıcı terapi yöntemlerinden biri olan refleksoloji kronik böbrek yetmezliği, kronik obtrüktif akciğer hastalığı, romatoid artrit ve multiple skleroz gibi kronik hastalıklarda yorgunluğu azaltabilen bir hemşirelik girişimidir. Bu derlemenin amacı kronik hastalıklarda yorgunluk üzerine refleksolojinin etkisinin incelenmesidir. Akdeniz Üniversitesi elektronik veri tabanları “fatigue or exhaustion or tiredness or lethargy” AND “reflexology” anahtar kelimeleri kullanılarak İngilizce yayımlanan çalışmalar açısından yıl sınırlaması olmaksızın 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 289 incelenmiş ve tarama sonucunda 1599 makaleye ulaşılmıştır. Analiz sonucunda yedi çalışma derlemeye dahil edilmiştir. Çalışma sonuçları kronik hastalık türü, çalışmanın türü, uygulanan refleksoloji çeşidi, uygulama süresi ve refleksoloji ile karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapilerin kullanım durumu açısından incelenmiş ve refleksolojinin kronik hastalıklarda yorgunluğu azaltmada etkili bir tamamlayıcı tedavi olduğu saptanmıştır. Çalışma sonuçlarına göre ayak masajı, sırt masajı ve aromaterapinin yorgunluk üzerine olumlu etkisi olduğu saptanmış olmakla birlikte, refleksolojinin belirtilen yöntemlerle karşılaştırıldığında daha etkili olduğu görülmüştür. Refleksoloji yorgunluk yönetiminde hemşireler tarafından uygulanabilen bir yöntemdir. Yorgunluk üzerine refleksolojinin incelendiği kanıta dayalı çalışmaların arttırılması yoluyla refleksoloji kullanımının yaygınlaştırılması bu semptomun yönetimine katkı sağlayabilir. Anahtar Kelimeler: Yorgunluk, Halsizlik, Bitkinlik, Uyuşukluk, Refleksoloji Giriş Yorgunluk güçsüzlük hissi, sürekli bitkin olma ya da enerji eksikliği şeklinde birçok yönden tanımlanabilmekte, altta yatan bir hastalık belirtisi olabilmekte, patofizyolojik nedenler, tedaviye ilişkin faktörler ve aynı zamanda durumsal faktörler nedeniyle kanser, kronik böbrek yetmezliği, kronik obtrüktif akciğer hastalığı, romatoid artrit, multiple skleroz gibi kronik hastalıklarda sık görülebilmektedir. Yorgunlukla baş etmede birçok yöntem kullanılmakla birlikte, bu yöntemlerden biri olan refleksoloji yorgunluk yönetiminde etkili bir hemşirelik girişimidir (Doğan, 2014; Polat ve Ergüney, 2015; Metin ve Özdemir, 2016; Nazari ve ark., 2015). Refleksoloji, iyileşmeyi sağlamak için refleks noktalarına basınç uygulanarak gerçekleştirilen özel bir teknik ve enerji dengeleme sistemi olup, bu yöntemle periferik ve santral sinir sistemi uyarılmakta ve beyne bilgi akımı gerçekleşmektedir. Refleksolojide uygulanan basınç ve masaj ile enerji blokajı kırılabilmekte ve dolayısıyla serbest enerji akımının ilgili organlara dengeli bir biçimde yayılmasına yardımcı olunabilmektedir. Refleksolojinin kan akımının düzenlenmesinde ve hipofiz bezinin uyarılması yoluyla ensefalin salınımında etkili olabileceği ve homeostazisi dengeleyebileceği, bu durumun da ağrının azalması ve kişinin duygularının düzelmesine katkı sağlayabileceği belirtilmektedir. Bu şekilde refleksoloji hem ağrıyı hem de yorgunluğu azaltarak kişinin daha konforlu yaşamasına yardımcı olabilmektedir. Bu özelliklerinden dolayı refleksoloji kanser, kronik böbrek yetmezliği, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, romatoid artrit, multipl skleroz gibi kronik hastalığı olan bireylerde yorgunluk yönetiminde kullanılabilmektedir (Otter ve ark., 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 290 2010; Mavis ve Bhattacharya, 2013;Özdemir ve ark., 2013; Doğan, 2014; Polat ve Ergüney, 2015; Nazari ve ark., 2015, Metin ve Özdemir, 2016; Ünal ve Akpınar, 2016). Bu derleme kronik hastalıklarda yorgunluk üzerine refleksolojinin etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem Akdeniz Üniversitesi elektronik veri tabanları - CINAHL Complete, ScienceDirect, Pubmed, Wiley Online Library, Scopus – “fatigue or exhaustion or tiredness or lethargy” AND “reflexology” anahtar kelimeleri kullanılarak, İngilizce yayımlanan çalışmalar yıl sınırlaması olmaksızın incelenmiş ve tarama sonucunda 1599 makaleye ulaşılmıştır. Kronik hastalığa bağlı yorgunluk deneyimleyen ve refleksoloji uygulanan bireylerle yapılan çalışmalar hedef grubu oluşturmuştur. Dahil edilme kriterleri refleksolojinin yorgunluk üzerine etkisinin değerlendirildiği randomize kontrollü çalışmalar, non-randomize kontrollü çalışmalar ve deneysel çalışmalar olarak belirlenmiştir. Bu çalışma yöntemlerinin dışında kalan, konuyla direkt ilişkisi olmayan ve fulltext ulaşılamayan çalışmalar dışlanma kriterleri olarak belirlenmiştir. Ulaşılan tüm makalelerin başlıkları ve özetleri incelenip, fulltext ulaşılamayan ve yinelenen çalışmalar belirlenip çıkarıldıktan sonra geriye kalan yedi çalışma derlemeye dahil edilmiştir. Bulgular Çalışma sonuçları uygulamanın gerçekleştirildiği kronik hastalık grubu, çalışma türü, uygulanan refleksoloji çeşidi (el ya da ayak refleksolojisi), uygulama süresi ve refleksoloji ile karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapilerin kullanım durumu açısından incelenmiştir. Refleksolojinin yorgunluk yönetiminde etkisinin değerlendirildiği üç çalışmada kronik böbrek yetmezliği olan hemodiyaliz hastaları (Mavis ve Bhattacharya, 2013; Özdemir ve ark., 2013; Ünal ve Akpınar, 2016); iki çalışmada romatoid artrit hastalığı olan bireyler (Otter ve ark., 2010; Metin ve Özdemir, 2016); bir çalışmada kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan bireyler (Polat ve Ergüney, 2015); bir çalışmada multipl skleroz hastaları (Nazari ve ark., 2015) ele alınmıştır. Çalışma sonuçları çalışma türü açısından ele alındığında ise dört randomize kontrollü çalışma (Özdemir ve ark., 2013; Ünal ve Akpınar, 2016; Metin ve Özdemir, 2016) ve üç deneysel çalışma yapıldığı saptanmıştır. Uygulanan refleksoloji çeşidi bakımından incelendiğinde, çalışmaların hepsinde ayak refleksolojisinin tercih edildiği görülmüştür. Çalışma sonuçları uygulama süresi açısından değerlendirildiğinde, minimum bir hafta maksimum altı hafta boyunca, en fazla sekiz seans refleksoloji uygulaması yapıldığı, tek bir seansta ise minimum 20 dakika maksimum 60 dakika girişim uygulandığı belirlenmiştir (Otter ve ark., 2010; Mavis ve Bhattacharya, 2013; Özdemir ve ark., 2013; 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 291 Polat ve Ergüney, 2015; Nazari ve ark., 2015; Ünal ve Akpınar, 2016; Metin ve Özdemir, 2016). Çalışma sonuçları, refleksoloji ile karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapi yöntemlerinin kullanım durumu açısından ele alındığında aromaterapi, ayak masajı, sırt masajı ve gevşeme tekniği uygulamalarına göre refleksolojinin yorgunluğu azaltmada daha etkili olduğu saptanmıştır (Otter ve ark., 2010; Metin ve Özdemir, 2016; Ünal ve Akpınar, 2016; Nazari ve ark., 2015). Refleksoloji ve iki dakika gevşeme tekniğinin yorgunluk üzerine etkisinin karşılaştırıldığı çalışma sonucunda ise her iki uygulamanın da yorgunluğun azaltılmasında oldukça etkili olduğu belirtilmiştir (Mavis ve Bhattacharya, 2013). Yapılan diğer çalışmalarda ise refleksoloji uygulamaları herhangi bir tamamlayıcı tedavi yöntemiyle karşılaştırılmamış olmakla birlikte, yorgunluğu azaltmada etkili olduğu saptanmıştır (Özdemir ve ark., 2013; Polat ve Ergüney, 2015). Tartışma Kronik hastalıklarda en sık görülen semptomlardan biri olan yorgunlukla baş etmede kullanılan yöntemlerden biri olarak refleksoloji, aktive olmuş bölgeleri uyararak ya da aşırı aktive olan bölgeleri yatıştırarak vücut sistemini dengeleyebilmekte ve dolayısıyla kronik hastalıklardaki yorgunluğun yönetiminde kullanılabilmektedir (Doğan, 2014). Genellikle duyarlı ve kolay ulaşılabilir olması, çok sayıda sinirin sonlanması ve daha büyük olmasından dolayı refleksoloji uygulamasında ayakların tercih edildiği belirtilmektedir (Doğan, 2014).Çalışma sonuçları incelendiğinde de ayak refleksolojisi uygulandığı görülmüştür (Otter ve ark., 2010; Mavis ve Bhattacharya, 2013; Özdemir ve ark., 2013; Ünal ve Akpınar, 2016; Polat ve Ergüney, 2015; Nazari ve ark., 2015; Metin ve Özdemir, 2016). Hemodiyaliz alan hastalarda kolda yer alan fistül nedeniyle refleksoloji tercih edilebilmektedir. Özdemir ve arkadaşları (2013) tarafından yapılan çalışma da tüm hastaların kollarında fistül bulunmasıyla nedeniyle ayak refleksoloji seçildiği belirtilmiştir. Literatüre göre refleksoloji seansları yaklaşık 10-45 dakika arası uygulanabilmekte, seans süresi semptomlar ile hastalığa göre değişebilmekle birlikte, optimal terapötik sonuçlar elde etmek amacıyla genelde 6-8 seans olması tavsiye edilmektedir (Doğan, 2014). Analiz edilen çalışma sonuçlarında da maksimum sekiz seans refleksoloji girişimi uygulandığı (Polat ve Ergüney, 2015; Nazari ve ark., 2015; Ünal ve Akpınar, 2016) ve tek bir seansta minimum 20 dakika maksimum 60 dakika girişim yapıldığı belirlenmiştir (Mavis ve Bhattacharya, 2013; Polat ve Ergüney, 2015). Aromaterapi, ayak masajı, sırt masajı, gevşeme teknikleri gibi tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin de kronik hastalıklara bağlı yorgunluk semptomu yönetiminde etkili olduğu çalışmalar belirlenmiştir (Otter ve ark., 2010; Ünal ve Akpınar, 2016; Metin &Özdemir, 2016; Mavis ve Bhattacharya, 2013; Nazari ve ark., 2015). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 292 Sonuç ve Öneriler Refleksoloji bireyin aktif rol alması, invaziv olmaması ve yan etkilerinin az olması nedeniyle kronik hastalıklarda yorgunluk üzerine olumlu yönde etki edebilmekte ve hemşireler tarafından uygulanabilmektedir. Bu nedenle yorgunluk üzerine refleksolojinin incelendiği kanıta dayalı çalışmaların arttırılması yoluyla refleksoloji kullanımının yaygınlaştırılması ve müfredat programlarında yer verilmesi bu semptomun yönetimine katkı sağlayabilir. Kaynaklar • Doğan, H. D. (2014). Ellerin iyileştirme sanatı: Refleksoloji. European Journal of Basic Medical Science, 4, 89-94. • Metin, G. Z., & Özdemir, L. (2016). Theeffects of aromatherapymassageandreflexology on pain and fatigue in patients with rheumatoid arthritis: A randomized controlled trial. Pain Management Nursing,17,140-149. • Mavis, B., & Bhattacharya, C. (2013). A comparative study to assess the effectiveness of reflexology and two minute relaxation technique on fatigue reduction and relaxation in clients undergoing haemodialysis in selected setting. International Journal of Nursing Education, 5, 34-38. • Nazari, F., Shahreza, M. S., Shaygannejad, V., & Valiani, M. (2015). Comparing the effects of reflexology and relaxation on fatigue in women with multiple sclerosis. Iranian Journal of Nursing and Midwifery Research, 20, 200–204. • Otter, S., Church, A., Murray, A., Lucas, J., Creasey, N., Woodhouse, J., & et al. (2010). The effects of reflexology in reducing the symptoms of fatigue in people with rheumatoid arthritis: A preliminarystudy. Journal of Alternative and Complementary Medicine,16, 1251-1252. • Özdemir, G., Ovayolu, N., & Ovayolu O. (2013). Theeffect of reflexology applied on haemodialysis patients with fatigue, pain and cramps. International Journal of Nursing Practice, 19, 265–273. • Polat, H., &Ergüney, S. (2015). The effect of reflexology applied to patients with chronic obstructive pulmonary disease on dyspnea and fatigue. Rehabilitation Nursing, 0, 1-9. • Ünal, K.S., & Balci, A. R. (2016). Theeffect of foot reflexology and back massage on hemodialysis patients' fatigue and sleep quality. Complementary Therapies in Clinical Practice, 24, 139-144. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 293 SB 028 USE OF REFLEXOLOGY IN PAIN MANAGEMENT OF SURGICAL PATIENT Öğr. Gör. Ceyda UZUN ŞAHİN1, Doç. Dr. Dilek ÇİLİNGİR2 1 2 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, RİZE Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, TRABZON Abstract Pain is one of the most important problems seen during postoperative period among patients for whom surgical intervention is done. Pain incidence ranges from 30% to 90% among those who undergo surgical interventions. Since postoperative pain affects activity of many organ systems negatively, patients suffer from extra problems, there covery is delayed and hospital stay is prolonged; as a result, patient comfort is negatively affected. Therefore; it is necessary to control patients’ pain during postoperative period. Today, in addition to traditional methods, complementary therapies are also used for relieving post operative pain in order to back these traditional methods. One of the complementary therapies is reflexology. Reflexology is also one of those therapies that nurses can directly include in their clinical practices. Reflexology is an energy balancing therapy provided through application of special pressure to reflexpoints in order to provide recovery. It is thought tha treflexology reduces pain by gate-control mechanism. Some of the relevant studies reported that reflexology reduced post operative pain. As a result; reflexology, which can directly be donebynurses as a complementary therapy, can make positive contributions to reducing pain level during postoperative period among surgical patients. Keywords: Painmanagement, surgicalpatient, postoperativepain, reflexology CERRAHİ HASTASININ AĞRI YÖNETİMİNDE REFLEKSOLOJİ KULLANIMI Özet Ağrı, cerrahi girişim geçiren hastalarda ameliyat sonrası dönemde gelişen en önemli sorunlardan biridir. Cerrahi girişim geçirmiş hastalarda ağrı görülme sıklığı %30 ile %90 arasında değişmektedir. Ameliyat sonrası ağrı, birçok organ sisteminin aktivitesini olumsuz yönde etkilediğinden hastalar ek sorunlarla karşı karşıya kalmakta, iyileşme süreci ve hastanede yatış süresi uzamakta ve hasta konforu olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu nedenle ameliyat sonrası dönemde hastanın ağrısının kontrol altına alınması gerekmektedir. Günümüzde ameliyat sonrası ağrı yönetiminde geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 294 tamamlayıcı tedavi yöntemleri de kullanılmaktadır. Tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden biri de refleksolojidir. Refleksoloji, hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil edebildikleri terapiler arasında yer almaktadır. Refleksoloji, iyileşmeyi sağlamak için refleks noktalarına özel basınç tekniği uygulanarak gerçekleştirilen enerji dengeleme tedavisidir. Refleksolojinin kapı kontrol mekanizması ile ağrıyı azalttığı düşünülmektedir. Konuyla ilgili yapılan çalışmalarda, refleksolojinin ameliyat sonrası ağrıyı azalttığıbildirilmektedir. Sonuç olarak, hemşirenin doğrudan uygulayabildiği tamamlayıcı terapi olan refleksoloji, cerrahi hastalarında katkılar ameliyat sonrası ağrı düzeyinin azaltılmasında olumlu sağlayabilmektedir. Anahtar Kelimeler: Ağrı yönetimi, cerrahi hastası, postoperatifağrı, refleksoloji Giriş Ağrı, ameliyat sonrası en genel ve beklenen bir rahatsızlıktır. Ameliyat sonrası ağrı, cerrahi travma ile başlayan, giderek azalan ve doku iyileşmesi ile sonlanan akut bir ağrıdır. Günümüzde cerrahi tedavi yöntemleri ile ilgili gelişmelere karşın ameliyat sonrası ağrı, hastaların en sık yaşadığı sorunlardan biridir. Günümüzde etkin ağrı kontrolünün, ameliyat sonrası bakımın önemli bir parçası olmasına karşın hastaların yaklaşık %30-80’i cerrahi sonrası orta ya da şiddetli derecede ağrıdan yakınmaktadır. Kontrol altına alınamayan ağrı, ameliyat sonrası dönemde aktivitelerde sınırlılık, solunum ve dolaşım komplikasyonları ve sindirim sistemi sorunlarına neden olmakta, iyileşme sürecini ve hastanede kalış süresini uzatmaktadır. Bu nedenle, ameliyat sonrası ağrı yönetiminin etkin bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Ameliyat sonrası ağrı yönetimi, hastanın rahatsızlığını en aza indirme ya da önleme, yan etkilerden koruma, hastanede kalış süresini azaltma ve ağrıya yönelik yakınmaların tekrarlanmamasını sağlamayı amaçlamaktadır (Aslan 2014; Apfelbaum, Chen, Mehta, Gan, 2003). Günümüzde sağlık bakımında, fiziksel ve ruhsal iyileşmede, relaksasyonu sağlamada geleneksel tıp yöntemlerinin yanında tamamlayıcı terapi yöntemlerinin kullanımının da giderek arttığı bilinmektedir. Özellikle ağrı yönetiminde, farmakolojik yöntemlerin etkisini artırmak amacıyla farmakolojik olmayan tamamlayıcı terapi yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Literatürde, hemşireler tarafından kullanılan tamamlayıcı terapilerin üç gruba ayrıldığı belirtilmektedir. Birinci grupta hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil edildiği terapiler (refleksoloji, masaj, shiatsu, aromaterapi ve terapötik dokunma), ikinci grupta hemşirelerin uygulamaya kısmen dahil edildiği terapiler (homeopati, bitkisel terapiler, beslenme terapileri, hipnoterapi) ve üçüncü grupta hemşirelik uygulamalarına kolaylıkla dahil 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 295 edilemeyen ancak hemşirelerin öneride bulunabilecekleri terapiler (akupunktur, şiropiraksi) yer almaktadır. Hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil edebildikleri yöntemlerden biri olan refleksolojinin son yıllarda sayıları giderek artan araştırma sonuçları ile etkinliği kanıtlanmakta ve klinik kullanımı önerilmektedir. Aynı zamanda refleksoloji, farklı alanlarda gerçekleştirilen çeşitli klinik araştırma sonuçları, refleksolojinin ağrı kontrolünde destekleyici bir yöntem olduğunu göstermektedir (Taparlı, 2004; Frazieret al., 2003; Vardanjaniet al., 2013; Korkan, Uyar, 2014). Refleksoloji, Uluslararası Refleksoloji Enstitüsü tarafından “tüm salgı bezleri, organlar ve bedenin bölümleri ile ilişkili olan ellerde, ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına elle uygulanan, beden fonksiyonlarının normalleşmesine yardım eden bir teknik” olarak tanımlanmaktadır (Stephenson, Swanson, Dalton, Keefe, Engelke, 2007). Bu teknik kulaklar, eller ve ayaklarda organların son bulduğu sinir noktaları olduğunu savunmaktadır. Bir başka deyişle, her organın kulak, el ve ayak tabanında yaslandığı bir nokta bulunmaktadır. Organlar, ellerde, ayaklarda ve kulaklarda yan, uzunlamasına ve orta noktalarda yer alan özel noktalarla adlandırılmaktadır (Hughes, Smyt, Lowe-Strong,2009). Bu özel noktalar, çeşitli organların temsilcileridir. Bu özel noktalara basınç yapılarak verilen uyarılar organlarda yanıta neden olmaktadır (Kim, Lee, Kang, Choi, Ernzt, 2010). Refleksologlar, refleksoloji ile uyarılan refleks noktalarının beyinde uyarılara neden olarak uyarılan alanda rahatlama olduğunu savunmaktadır (Nakamarua, Miurab, Fukushimab, Kawashimab, 2008). Bu yöntemle, özel el ve parmak teknikleriyle refleks noktalarına uygulanan baskı, bedenin belli bölgelerinde bloke olmuş enerjiyi çözerek, bedenin kendi kendisini iyileştirme gücünü harekete geçirmekte ve stresin azaltılmasını sağlayarak bedende fizyolojik değişikliklere neden olabilmektedir (Poole, Glenn, Murphy, 2007). Refleksoloji, kanser ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmek ve yaşam kalitesini arttırma, sempatik ve parasempatik sinir sistemini ayarlamada ve fonksiyonunu düzenlemede, bağışıklık sistemini güçlendirmede, dolaşımı düzenlemede, enfeksiyon süresini kısaltmada, stres, anksiyete, ajitasyon, gerginlik, depresyon, yorgunluk ve uykusuzlukta, konstipasyon ve irritabl bağırsak sendromunda, baş, sırt, bel, kas ve migren ağrılarında, sinüzit, astım, egzama, bazı allerjiler gibi dermatolojik sorunlarda, bulantı ve kusmayı rahatlatmada, dismenore ve doğum sırasında ağrıyı azaltmada, servikal dilatasyonu artırmada, postpartum dönemde uterus involüsyonuna yardım ve süt salınımını kolaylaştırmada ve ameliyat sonrası ağrının giderilmesinde kullanılmaktadır (Magill, Berenson, 2008). Babajani ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada (2014), açık kalp ameliyatı geçiren hastalarda göğüs tüpü çıkarılması sırasında ve Shermeh ve arkadaşlarının çalışmasında 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 296 (2009), koroner arter bypass ameliyatı sonrası sternotomi ağrısının giderilmesinde ayak refleksolojinin ağrı düzeyini azalttığı bulunmuştur. Khosravan ve arkadaşlarının çalışmasında (2015), ameliyat sonrası ürinerretansiyonun giderilmesinde ayak refleksolojisinin etkili olduğu belirlenmiştir. Moeini ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da (2011), koroner arter bypass ameliyatı öncesi uygulanan ayak refleksolojisinin yaşam bulguları üzerine olumlu katkı sağladığı görülmüştür. Sharp ve arkadaşlarının (2010) ve Park ve arkadaşlarının (2006) yaptıkları çalışmalarda da, meme kanseri tanısı almış ve ameliyat olan hastalara uygulanan refleksolojinin hastaların algıladıkları ağrı düzeylerini olumlu yönde etkilediği saptanmıştır. Sonuç olarak refleksoloji, hemşirelerin ameliyat sonrası ağrı yönetiminde kullanabilecekleri farmakolojik olmayan ve herhangi bir cerrahi müdahale gerektirmeyen, ekonomik bir yöntemdir. Aynı zamanda refleksoloji, hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil edebildikleri terapiler arasında da yer almakta ve ameliyat sonrası ağrı kontrolünde de etkili ve destekleyici olabilmektedir. Kaynaklar • Aslan, F.E. (2014). Tarihsel Süreçte Ağrı. Fatma Eti Aslan (Ed.). Ağrı Doğası ve Kontrolü içinde. Ankara: Akademisyen Tıp 11-38. • Apfelbaum, J.L.,Chen, C., Mehta, S.S.&Gan, T.J. (2003). Postoperative pain experience: results from a national survey suggest postoperative pain continues to be under managed. Anesthesia&Analgesia, 97(2), 534–540. • Taparlı, T.Z. 2004. Yoğun Bakım Ünitelerinde Çalışan Hemşirelerin Anksiyete Düzeyleri ve Nedenlerinin Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Adana. • Frazier, S.K.,Moser, D.K., Daley, L.K., Mckinley, S., Riegel, B., Garvin, B.J. & An, K. 2003. Critical care nurses’ beliefs about and reported management of anxiety. American Journal of Critical Care, 12(1), 19-27. • Vardanjani M.M.,Alavi N.M., Razavi, N.S., Aghajani, M., Azizi-Fini, E. &Vaghefi, S.M. (2013). A randomized-controlled trial examining the effects of reflexology on anxiety of patients undergoing coronary angiography. Nursing and Midwifery Studies, 2(3),3-9. • Korkan, E.A. & Uyar, M. (2014). Ağrı kontrolünde kanıt temelli yaklaşım: refleksoloji. Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 5(1), 9-14. • Stephenson, N.L.N.,Swanson, M., Dalton, J., Keefe, F.J. &Engelke, M. (2007). Partnerdelivered reflexology: effects on cancer pain and anxiety. Oncology Nursing Forum, 34(1), 127-132. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 297 • Hughes, C.M, Smyth, S. &Lowe-Strong, A.S (2009). Reflexology for the treatment of pain in people with multiple sclerosis: a double-blind randomised sham-controlled clinical trial. Multiple Sclerosis Journal, 15(11), 1329-1338. • Kim, J.I., Lee, M.S., Kang, J.W., Choi, D.Y. &Ernzt, E. (2010). Reflexology for the symptomatic treatment of breast cancer: a systematicreview. Integrative Cancer Therapies, 9(4), 326-330. • Nakamarua, T.,Miurab, N., Fukushimab, A. & Kawashimab, R. (2008). Somatotopical relationships between cortical activity and reflex areas in reflexology: a functional magnetic resonance imaging study. Neuroscience Letters, 448(1), 6-9. • Poole, H.,Glenn, S. & Murphy, P. (2007). A randomised controlled study of reflexology for the management of chronic low back pain. European Journal of Pain, 11(8), 878-887. • Magill, L. & Berenson, S. (2008). The conjoint use of music therapy and reflexology with hospitalized advanced stage cancer patients and their families. Palliative and Supportive Care, 6(3), 289-96. • Babajani, S.,Darzi, H.B., Ebadi, A., Mahmoudi, H.&Nasiri, E. (2014). The effect of foot reflexology massage on the level of pain during chesttube removal after open heart surgery. Iranian Journal of Critical Care Nursing, 7(1), 15-22. • Shermeh, S.,Bozorgzad, P., Ghafourian, A.R., Ebadi, A., Razmjoei, N. &Afzali, M. (2009). Effect of foot reflex massage on sternotomy pain after coronary artery bypass graft surgery. Iranian Journal of Critical CareNursing, 2(2): 51-54. • Khosravan, S.,Shojaei, M., Basiri, Moghadam, M. &Mojtabavi, S.J. (2015). Effect of feet reflexology massage on urinary retention relieving after surgery. Quarterly of the Horizon of Medical Sciences, 20(1), 215-221. • Moeini, M.,Kahangi, L.S., Valiani, M. &Heshmat, R. (2011). The effect of reflexotherapy on patients’ vital signs before coronary artery bypass graftsurgery. Iran Journal of Nursing Midwifery Research, 16(1), 8-12. • Sharp DM et al. (2010). A randomised, controlled trial of the psychological effects of reflexology in early breast cancer. European Journal of Cancer, 46(2), 312-322. • Park, J.W.,Yoo, H.R.& Lee H.S. (2006). Effects of foot reflex zone massage on patient spain and sleep satisfaction following mastectomy. Journal of Korean Academic Society Home Care Nursing, 13(2), 54-60. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 298 SB 029 EVALUATION OF NURSE’S THESIS ON ACUPRESSURE APPLICATION IN TURKEY Arş. Gör. Emine Derya İSTER, Yrd. Doç. Dr. Türkan KARACA 1 Adıyaman Üniversitesi Hemşirelik Bölümü, ADIYAMAN Abstract Aim: In this definitive literature research, the aim is to examine the thesis examples which has made with acupressure application; analyze the results of the thesis; it was planned to give tangible information for researches and health personnel. Methods: In this definitive research, between 2005-2016, National Council of Higher Education Thesis Center database were screened to assess some of the features on the thesis that acupressure is used in nursing initiative. When making research, akupres, akupresör, akupressur, and akupresür were key words. Total 17 theses were taken into research. 13 of them are PHD thesis and 4 are master thesis. Results: The majority of these theses were made on internal medicine nursing department and obstetrics and gynecology nursing department. When evaluation of thesis methods done, it is determined that, nearly all of them randomized controlled experimental (14) and only three of them are half-experimental. In master theses, acupressure effect on nausea, vomiting and pain was evaluated. In three master theses, acupressure accepted as a effective method, but in one master thesis, its determined that it is not efficient. Doctoral theses were mainly on pregnant women and chemotherapy patients who take acupressure application, and its effect on nausea, vomiting and pain. In other studies, their aim was to determine the effect of acupressure on exhaustion, anxiety, and itches. In most of the studies, Sp6 point determined as application point and according to purpose of the studies, application time differs. In researches, acupressure application was made by using wrist band. Conclusion and Suggestions: In this examination, in the majority of theses, it led to the conclusion that use of acupressure practice is effective. Because of the limited researches on this area, different sampling group studies can be done and different application protocols can be developed. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 299 SB 030 EVALUATION OF NURSE’S THESES ON REFLEXOLOGY PRACTICE IN TURKEY Arş.Gör. Didem ŞİMŞEK KÜÇÜKKELEPÇE1, Yrd.Doç.Dr. Türkan KARACA2, Arş.Gör. Emine Derya İSTER2 1 2 Adıyaman Üniversitesi Ebelik Bölümü Adıyaman Üniversitesi Hemşirelik Bölümü, ADIYAMAN Abstract Aim: In this definitive literature research, the aim is to examine the thesis examples which has made with reflexology practice; analyze the results of the thesis; planned to give tangible information for researches and health personnel. Methods: In this definitive research, between 2008-2016, National Council of Higher Education Thesis Center database were screened to assess some of the features on the thesis that reflexology is used in nursing initiative. When making research reflexology was key word. . Reached thesis evaluated according to the titles and seven theses left outside among 23 theses. Total 16 theses were taken into research. Results: The first thesis that is made use of reflexology practice in the field of nursing was conducted in 2008. Seven of the theses were from Obstetrics and Gynecology Nursing department, five from Internal Medicine Nursing department, three from Fundamentals of Nursing department and one prepared by the Child Health and Nursing department. Seven of theses half-experimental, and nine of theses randomized controlled experimental. There are two master theses on nursing area which evaluate the reflexology application. According to both thesis results, reflexology found efficient on aches. In doctoral theses, on different sample groups, reflexology application was studied in order to examine its effects on nausea, vomiting, exhaustion, labor pain and life quality. When the results of the doctoral thesis examined, most of the theses stated that reflexology application is said to be an effective method. Conclusion and Suggestions: In this examination, in the majority of theses, it led to the conclusion that use of reflexology application is effective. Because of the limited researches on this area, different sampling group studies can be done and different application protocols can be developed. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 300 SB 031 ACUPRESSURE EFFECT ON SLEEP DISORDERS IN THE ELDERLY Arş. Gör. Simge KALAV, Doç. Dr. Hicran BEKTAŞ Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract Sleep disorders are one of the common problems in elderly people and acupressure can be preferred in the management of sleep disorders. This review was conducted to investigate the effect of acupressure on sleep disorders in elderly individuals.Akdeniz University electronic databases center were searched published studies in English with “older people or older adults or elderly” AND “sleep disturbance or sleep disorder or sleep problem or insomnia” AND “acupressure” trial key words without year limitation and 2446 articles were reached as a result of the scan. By the analysis, five manuscripts were sampled. According to the results of the studies, the use of acupressure affects positively on sleep quality, sleep duration, falling asleep and awakening at night in elderly individuals. Acupressure can be preferred because it is noninvasive, safe, effective, economical and easy to apply.Acupressure can affect positively sleep disorders in elderly people. However, it needs to be replicated in additional studies before it can be routinely recommended for the management of sleep disorders. Keywords: Older People, Older Adults, Elderly, Sleep Disturbance, Sleep Disorder, Sleep Problem, Insomnia, Acupressure YAŞLI BİREYLERDE UYKU BOZUKLUĞU ÜZERİNE AKUPRESÜR ETKİSİ Özet Akupresür,yaşlı bireylerde sık görülen sorunlardan biri olanuyku bozukluğunun yönetiminde tercih edilebilen tamamlayıcı tedavi seçenekleri arasındadır. Bu derleme yaşlı bireylerde uyku bozukluğu üzerine akupresör etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Akdeniz Üniversitesi elektronik veri tabanları “older people or older adults or elderly” AND “sleep disturbance or sleep disorder or sleep problem or insomnia” AND “acupressure” anahtar kelimeleri kullanılarak İngilizce yayımlanan çalışmalar açısından yıl sınırlaması olmaksızın incelenmiş ve tarama sonucunda 2446 makaleye ulaşılmıştır. Analiz sonucunda beş çalışma derlemeye dahil edilmiştir.Yaşlı bireylerde akupresür kullanımının uyku kalitesi, uyku süresi, alışılmış uyku etkinliği, uykuya dalma ve gece uyanma durumları üzerine olumlu yönde etki ettiği saptanmıştır.İnvaziv olmayan, güvenli, etkili, ekonomik ve uygulaması kolay bir yöntem olması akupresürün tercih edilme nedenleri arasındadır. Akupresür yaşlı bireylerde uyku 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 301 kalitesini geliştirmede olumlu yönde etki etmekle birlikte, rutinde düzenli olarak kullanımının önerilebilmesi için konuyla ilgili yapılan kanıta dayalı çalışma sayısının arttırılması önemlidir. Anahtar Kelimeler: Yaşlı Bireyler, Yaşlı Yetişkinler, Yaşlı, Uyku Bozuklukları, Uyku Düzensizlikleri, Uyku Sorunları, İnsomnia, Akupresür Giriş Uyku bozuklukları yaşlı bireylerde yaygın görülebilen sorunlar arasında yer almaktadır. Tıbbi durum, ek hastalıklar, psikososyal etkenler ve çoklu ilaç kullanımlarının sıklığı uyku bozukluklarının major nedenleri arasındadır. Uyku bozukluğu olan yaşlı bireylerde gelişmesi muhtemel olan hastalıklara örnek olarak hipertansiyon, depresyon, kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalıklar verilebilir. Diğer yandan, bu hastalıklardan herhangi birinin varlığı da uyku bozukluğu gelişmesi açısında risk oluşturabilmektedir. Yaşlı bireylerde uyku bozukluğunun yönetiminde başvurulabilen seçenekler arasında TaiChi, meditasyon, masaj, akupunktur ve akupresör gibi bazı tamamlayıcı tedavi yöntemleri de bulunmaktadır (Gooneratte, 2008; Bloom ve ark., 2009). Akupresür, geleneksel Çin Tıbbına dayanan, vücutta enerji taşıyan meridyenler üzerinde akupunktur noktalarına parmak, avuç içi veya özel stimülasyon bantlarıyla basınç uygulayarak enerji kanallarının düzgün çalışmasını sağlayan bir tedavi yöntemidir. Akupunktur ile aynı ilkelere dayanmakla birlikte invaziv olmayan, doğal, güvenli, maliyetsiz, uygulaması kolay ve yan etkisi olmayan bir uygulama olduğu belirtilmekte, hastalarda ağrı, bulantı, kusma ve uyku rahatsızlığını hafiflettiği bildirilmektedir. Yaşlı bireylerde akupresör kullanımının uyku bozukluğu üzerine olumlu etkisi bulunmaktadır. Bu yöntemin yaşlı bireylerde kullanımının güvenilir olduğu kabul edilmekle birlikte, hemşire ve hasta yakınları tarafından da kolaylıkla uygulanabilmektedir (Hakverdioğlu ve Türk, 2006; Sun ve ark., 2010; Çalık ve Kömürcü, 2014; Simoncini ve ark., 2015; Zeng ve ark., 2016). Bu derleme yaşlı bireylerde uyku bozukluğu üzerine akupresör etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem Akdeniz Üniversitesi elektronik arama motoru aracılığıyla [CINAHL Complete, Science Direct, Wiley Online Library, Pubmed, Scopus] yaşlı bireylerde uyku bozukluğu üzerine akupresör etkisinin gösterildiği çalışmalar “older people or older adults or elderly” AND “sleep disturbance or sleep disorder or sleep problem or insomnia” AND “acupressure” anahtar kelimeleri kullanılarak İngilizce yayımlanan çalışmalar yıl sınırlaması olmaksızın incelenmiş ve tarama sonucunda 2446 adet makaleye ulaşılmıştır. Uyku bozukluğu olan ve akupresür uygulanan yaşlı bireylerle yapılan çalışmalar hedef grubu oluşturmuştur. Dahil 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 302 edilme kriterleri uyku bozukluğu üzerine akupresürün etkisinin değerlendirildiği randomize kontrollü çalışmalar ve non-randomize kontrollü çalışmalar olarak belirlenmiştir. Konuyla direkt ilişkisi olmayan ve fulltext ulaşılamayan çalışmalar dışlanma kriterleri olarak belirlenmiştir. Ulaşılan tüm makalelerin başlıkları ve özetleri incelenip, fulltext ulaşılamayan ve yinelenen çalışmalar belirlenip çıkarıldıktan sonra geriye kalan beş çalışma derlemeye dahil edilmiştir. Bulgular Çalışma sonuçları çalışma türü, akupresür uygulanan yaşlı bireylerin kaldığı / yaşadığı alan, akupresür uygulama şekli, uygulama süresi, akupresür noktaları, uyku kalitesini ve uyku bozukluklarını değerlendirmek için kullanılan ölçekler ve akupresürün uyku bozukluğu üzerine etkisi yönünden incelenmiştir. Çalışma sonuçları çalışma türü açısından ele alındığında dört randomize kontrollü çalışma (Chen ve ark, 1999; Sun ve ark., 2010; Reza ve ark., 2010; Zeng ve ark., 2016) ve bir prospektif çalışma (Simoncini ve ark., 2015) yapıldığı saptanmıştır. Yaşlı bireylerin kaldığı / yaşadığı alana göre değerlendirme yapıldığında, dört çalışmanın bakım evi ve huzur evi gibi kurumlarda kalan bireylerle (Chen ve ar., 1999; Sun ve ark., 2010; Simoncini ve ark., 2015; Reza ve ark., 2010), bir çalışmanın ise toplum içinde yaşayan bireylerle yapıldığı görülmüştür (Zeng ve ark., 2016). Çalışma sonuçları akupresür uygulama şekli açısından ele alındığında çalışmaların çoğunluğunda akupresür noktalarına parmak basıncı/masaj şeklinde uygulama yapıldığı (Chen ve ar., 1999; Sun ve ark., 2010; 2015; Reza ve ark., 2010; Zeng ve ark., 2016) bir çalışmada ise akupresür bantı kullanıldığı saptanmıştır (Simoncini ve ark., 2015). Uygulama süresi açısından değerlendirildiğinde minimum üç hafta (Chen ve ark, 1999; Zeng ve ark., 2016) ve maksimum sekiz hafta boyunca uygulama yapıldığı saptanmıştır (Simoncini ve ark., 2015). Akupresür uygulama noktaları analiz edildiğinde baş, boyun, yüz, alın, burun bölgesi, kulaklar, eller, el bilekleri ve ayakların tercih edildiği saptanmıştır (Chen ve ar., 1999; Sun ve ark., 2010; Reza ve ark., 2010; Simoncini ve ark., 2015; Zeng ve ark., 2016). Uyku kalitesi ve uyku bozukluklarını değerlendirmek için kullanılan ölçekler incelendiğinde dört çalışmada Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (Chen ve ar., 1999; Reza ve ark., 2010; Simoncini ve ark., 2015; Zeng ve ark., 2016), bir çalışmada Atina İnsomnia Skalası (Sun ve ark., 2010) ve bir çalışmada Epworth Uykululuk Ölçeği kullanıldığı saptanmıştır (Zeng ve ark., 2016). Akupresürün yaşlı bireylerde uyku bozukluğu üzerine etkisi ele alındığında, çalışmaların hepsinde akupresürün uyku bozukluğunu azaltmada anlamlı derecede etkili olduğu saptanmakla birlikte, akupresür uygulaması sonucunda etkili uyku süresi ve uyku kalitesinde artma olduğu, gece uyanma / gece uykusuz kalma sıklığında ve uykuya dalmak 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 303 için gereken sürede ise azalma olduğu bulunmuştur (Chen ve ark, 1999; Sun ve ark., 2010; Reza ve ark., 2010; Zeng ve ark., 2016; Simoncini ve ark., 2015). Tartışma Akupresür vücudun farklı noktalarına (akupunktur noktaları) basınç uygulanması yoluyla vücuttaki enerji akışını uyarmaya yardımcı olması özelliğiyle, yaşlı bireylerde sık görülebilen sorunlar arasında yer alan uyku bozukluklarının yönetiminde kullanılabilmektedir.Acısız, ağrısız, güvenli, etkili, ekonomik, yan etkisi olmayan, öğrenilmesi ve uygulaması kolay olan bir yöntem olması akupresürün tercih edilme nedenleri arasında gösterilmektedir (Akça ve Taşçı, 2011). Yapılan çalışmalarda da akupresörün kurumlarda kalan yaşlı bireyler için uygun ve kullanılabilir bir yöntem olduğu ve potansiyel yararları değerlendirilmek istenmiştir (Reza ve ark., 2010; Simoncini ve ark., 2015). Çalışma sonuçlarına göre, uygulamada tercih edilen akupresür noktalarının literatürde belirtilen noktalarla uyumlu olduğu görülmekle birlikte, HT7 (Heart=HT), K11 (Kidney=Ki), SP6 (Spleen=Sp) bölgelerinin kullanıldığı, genellikle baş, boyun, yüz, alın, burun bölgesi, kulaklar, eller, el bilekleri ve ayakların tercih edildiği görülmüştür (Chen ve ark, 1999; Taşpınar, 2006; Sun ve ark., 2010; Reza ve ark., 2010; Zeng ve ark., 2016; Simoncini ve ark., 2015). Literatürde akupresür uygulamasında parmaklar, avuç içi, tenis topları, küçük tanecikler, termal ısı ve özel stimülasyon cihazlarının kullanıldığı belirtilmektedir. İncelenen çalışmalardan birinde de özel stimülasyon aracı olarak “H7 Insomnia Control” bant tercih edilmiş ve uyku sorununda anlamlı bir azalma saptanmıştır (Simoncini ve ark., 2015). Literatürde Alzheimer hastalığı gibi ilerleyici demansların uykuyu normal yaşlanma sürecinden farklı biçimde etkileyebileceği ve gece sık uyanma, gün içi uykululuk görülebilme durumlarına yol açabileceği belirtilmektedir (Tarctenberg ve ark., 2005). Çalışmalardan birinde uyku düzensizliği olan ve kurumda kalan Alzheimer hastası bireylerin akupresür uygulaması yoluyla uyku sorunlarının azaldığı ve yaşam kalitelerinin arttığı belirtilmiştir. Derlemedeki bazı çalışmalarda yaşlı bireyler bilişsel açıdan da ele alındığından farklı ölçeklere de (mini mental durum değerlendirme testi, global kötüleşme skalası, nöropsikiyatrik envanter, durumluk - sürekli kaygı envanteri,Wechsler Hafıza Ölçeği) yer verilmiştir (Simoncini ve ark., 2015; Zeng ve ark., 2016). Sonuç ve Öneriler Güvenli, etkili, ekonomik ve kolay uygulanabilir bir yöntem olarak, akupresör yaşlı bireylerde uyku kalitesini geliştirmede olumlu yönde etki edebilmekle birlikte, rutinde düzenli olarak 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 304 kullanımının önerilebilmesi için konuyla ilgili yapılan kanıta dayalı çalışmaların sayısının arttırılması önemlidir. Kaynaklar • Akça, N. K., & Sultan TAŞCI, S. (2011). Hemodiyaliz hastalarında üremik kaşıntı ve akupresör uygulaması. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 4, 191195. • Bloom, H.G., Ahmed, I., Alessi, C.A., Ancoli-Israel, S., Buysse, D.J., Kryger, M.H., & et al. (2009). Evidence-based recommendations for the assessment and management of sleep disorders in older persons. Journal of the American Geriatrics Society, 57, 761789. • Chen, M.L., Lin, L.C., Wu, S.C., & Lin, J.G. (1999). The effectiveness of acupressure in improving the quality of sleep of institutionalized residents.The Journals of Gerontology, 54, 389–394. • Çalık, K. Y. & Nuran Kömürcü (2014). SP6 noktasına akupresür uygulanan gebelerin doğum eylemine ve akupresür uygulamasına ilişkin görüşleri. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 4, 29-37 • Gooneratte, N. S. (2008). Complementary and alternative medicine for sleep disturbances in older adults. Clinics in Geriatric Medicine, 24, 121–138 • Hakverdioğlu, G., & Gülergün Türk, G. (2006). Akupressur. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 43-47. • Reza, H., Kian, N., Pouresmail, Z., Masood, K., Sadat, Seyed, Bagher, M., & Cheraghi, M.A. (2010). The effect of acupressure on quality of sleep in Iranian elderly nursing home residents. Complementary Therapies in Clinical Practice, 16, 81-85. • Simoncini, M., Gatti, A., Ouirico, P.E., Balla, S., Capellero, B., Obialero , R., & et al. (2015). Acupressure in insomnia and other sleep disorders in elderly institutionalized patients suffering from Alzheimer’s disease. Aging Clinical and Experimental Research , 27,37-42. • Sun, J.L., Sung, M.S., Huang, M.Y., Cheng, G.C., &Lin, C.C. (2010). Effectiveness of acupressure for residents of long-term care facilities with insomnia: A randomized controlled trial. International Journal of Nursing Studies, 47, 798-805. • Tarctenberg, R.E., Singer, C.M., & Kaye, J.A. (2005). Symptoms of sleep disturbance in persons with Alzheimer’s diseases and the normal elderly. Journal of Sleep Research, 14, 177-185. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 305 • Zeng, H., Liu, M., Wang, P., Kang, J., Lu, F., & Pan, Lu (2016). Theeffects of acupressuretraining onsleepqualityandcognitivefunction ofolderadults: A 1-year randomizedcontrolledtrial. Research in Nursing & Health, 39, 328–336. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 306 SB 032 THE USE OF COMPLEMENTARY MEDICINE PRACTICE IN PRIMARY DYSMENORRHOEA Öğr. Gör. Öznur YAŞAR1, Yrd. Doç. Dr. Sezer ER GÜNERİ2 1 2 Balıkesir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü, BALIKESİR Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR Abstract Dysmenorrhea is one of the common pelvic pain and gynecological problems in women. Dysmenorrhea occurs in two forms, primary dysmenorrhea and secondary dysmenorrhea. Primary dysmenorrhoea pain is usually localized to the suprapubic area and is a form of cramp or spasm. It usually starts with menstruation and ends in 48-72 hours. Complementary therapy is used with today’s modern medicine to help the patient recover without diminishing its effectiveness. In studies, it seems that complementary practices such as hot application, resting in bed, taking a shower, consuming herb tea, exercise are used to cope with dysmenorrhea. In today's conditions nurses who are a member of the health team need to update their knowledge on this subject with the increasing interest in complementary practices. Keywords: Dysmenorrhea, traditional treatment, nursing, primary dysmenorrhea, complementary and alternative treatment TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARININ PRİMER DİSMENOREDE KULLANIMI Özet Dismenore, kadınlarda sık görülen pelvik ağrı ve jinekolojik problemlerden biridir. Dismenore primer dismenore ve sekonder dismenore olarak iki şekilde görülür. Primer dismenorede ağrı genellikle suprapubik bölgede lokalize olup kramp veya spazm şeklindedir. Genelde adet kanaması ile başlar ve 48-72 saatte sonlanır. Tamamlayıcı tedavi, günümüz modern tıbbıyla birlikte ve etkisini azaltmadan, hastanın iyileşmesine yardım etmek amacıyla kullanılmaktadır. Araştırmalarda dismenore ile baş etmede sıcak uygulama, yatarak dinlenme, duş alma, bitki çayı tüketme, egzersiz gibi tamamlayıcı uygulamaların kullanıldığı görülmektedir. Günümüz şartlarında tamamlayıcı uygulamalara olan ilginin artmasıyla birlikte sağlık ekibinin bir üyesi olan hemşirelerinde bu konuda bilgilerini güncellemesi gerekmektedir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 307 Anahtar Kelimeler: Dismenore, geleneksel tedavi, hemşirelik, primer dismenore, tamamlayıcı ve alternatif tedavi Giriş Dismenore, kadınlarda sık görülen pelvik ağrı ve jinekolojik problemlerden biridir (Taşkın 2011). Bu periodik ağrı alt karında, orta hatta, şiddetli kramp tarzında olabilir, iç kasık bölgesine, bacakların üst bölümlerine yayılabilir. Dismenore primer dismenore ve sekonder dismenore olarak iki şekilde görülür. Menarştan sonraki ilk bir iki yılda ovulasyonun tam yerleşmesiyle ortaya çıkar. Genelde mensturel kanama ile başlar ve 48-72 saatte sonlanır. Muayenede pelvik patoloji yoktur. (Çepni 2005, Taşkın 2011). Dismenoreye neden olan en önemli fizyolojik durumun C tipi ağrı nöronlar tarafından stümüle edilen iskemi ile birlikte görülen myometrial aktivite artışı olduğu düşünülmektedir. Bu durumun sebebi tam olarak anlaşılamamakla beraber artan myometrial aktivitenin artmış olan prostoglandin sentezi ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Öne sürülen ikinci bir faktör de myometrial aktiviteyi artıran dolaşımdaki vazopresin ve lökotrenlerin dolaşımda artmasıdır. Ayrıca psikososyal faktörler de ağrıya hassasiyeti ve ağrının algılanmasını etkilemektedir (Dep 2008). Tamamlayıcı tedavi, günümüz modern tıbbıyla birlikte ve etkisini azaltmadan, hastanın iyileşmesine yardım etmek amacıyla kullanılmaktadır (Topçu 2009). Toplumu oluşturan bireylerin tamamlayıcı terapilere yönelik ilgilerinin artması sonucu sağlık profesyoneli olmayan kişi ve kuruluşlar toplumun bu gereksinimini karşılamaya çalışmışlardır. Bu durumun sonucunda hizmet amacı birey, aile ve toplumun sağlık gereksinimlerini karşılamak olan sağlık bakım profesyonellerinin ve sağlık ekibi üyesi olarak hemşirelerin tamamlayıcı terapilerde rol alması zorunluluk haline gelmiştir (Turan 2010). Bu makalenin amacı; dismenorede kullanılan tamamlayıcı tıp uygulamalarını araştırma sonuçlarıyla beraber sunmaktır. Dismenorede Kullanılan Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Rezene: Rezene, uterus kontraksiyonlarını engelleyerek ağrının daha az hissedilmesini sağlamaktadır (Potur 2013). Ghodsi ve ark. (2014) ve Omidvar ve ark. (2012) rezene kapsülleri kullandığı çalışmada rezenenin dismenoreyi azalttığı tespit edilmiştir. Gül Çayı: Gül çayı, rosa gallicadenilen bitkinin yapraklarından veya goncasından elde edilir. Yüksek konsantrasyonda A, B, C, E, K vitaminlerini içerir. Gül çayının intrauterin bölgede kanın stazını azaltarak ve kan akımını düzenleyerek menstrüel distres ve dismenoreyi hafiflettiği bildirilmiştir (Tseng 2005). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 308 Zencefil: Zencefil nonsteroid antienflamatur ilaçlardan daha düşük yan etki oluşturarak siklooksigenaz (COX) ve lipooksigenaz (LOX) üzerinden araşidonik asit metabolizmasını inhibe etmektedir (Prasad 2015). Shirvani ve ark. (2015) İran’da zencefil kapsül ve mefanemik asit ile yaptıkları randomize kontrollü çalışmada zencefilin primer dismenorede mefanemik asit kadar etkili olduğu sonucuna varmıştır (Shirvani 2015). Tarçın: Tarçının, primer dismenoredeki etki mekanizması hakkında sınırlı bilgi bulunmaktadır. Tarçından elde edilen iki temel yağ bileşenlerinden biri olan cinemaldehit’in antispazmotik olduğu rapor edilmiştir (Jaafarpour 2015). Papatya: Papatya içeriğinde bulunan çeşitli maddeler ile antienflamatuar, analjezik, antioksidan, anksiyete giderici ve sindirimi kolaylaştırıcı etkilere sahiptir (Sharifi 2014). Çemen Otu: Çemen otu ekstresi, antienflamatuar, antioksidan özelliklere sahiptir. Ayrıca fitoöströjen bileşiklere de sahiptir. Younsey ve ark. (2014) çalışmasında çemen otunun dismenoreyi azalttığı bulunmuştur. Bugün çeşitli çalışmalar diyet takviyelerinin de dismenore tedavisinde etkili olduğunu göstermektedir. Bunlar omega-3 yağ asitleri, mağnezyum, çinko, B vitamini ve E vitaminini içermektedir (Rahbar 2012). Transkutanöz Elektriksel Sinir Stimülasyonu (TENS): Primer dismenorede TENS etki mekanizması kapı kontrol teorisine ve endojen morfinlerin salınmasına dayanmaktadır. Ek olarak uterusta kan akımını artırarak kas iskemisini azaltmak yoluyla dismenoreyi azaltmaktadır (Wang 2009). Spinal Manüplasyon: Spinal manüplasyonun etki mekanizmasında iki hipotez üzerinde durulmaktadır. Bunlardan biri; parasempatik ve sempatik pelvik sinir yolları spinal vertabrayla yakındır, vertebradaki mekanik disfonksiyon spinal mobilite azalmasına sebep olmaktadır ki bu da pelvik visseraya desteği sağlayan kan damarlarına destek olan sempatik siniri etkilemektedir. Bunun sonucu olarak vazokonstrüksiyona bağlı dismenore görülmektedir. Yapılan manüplasyon ile spinal mobilite artırılmakta ve kan damarları için destek olan spinal sinir etkilenmekte, kan akımı düzelmektedir. Diğer bir hipotez ise dismenore bazı pelvik sinir yollarının paylaştığı kas iskelet yapısından kaynaklanan yansıyan ağrıdır. Bel omuru, kalça ve pelvisten yansıyan ağrı dismenore ile ilgili semptomlardan ve pelvik ağrıdan sorumlu olabilmektedir (Proctor 2010). Akupunktur: Akupunkturun ana felsefesi, bütün evrende canlı cansız olan her şeyde var olan enerji akışları arasındaki birlik, denge ve uyuma dayanır. Vücuttaki enerji akım blokajı veya kesintisi denge bozukluğuna dolayısıyla hastalığa neden olur (Horasanlı 2008). Akupunktur analjezik, hemostatik, immün sistemi güçlendirici, sedatif, psikolojik, ve motor etkileri iyileştirici özelliklere sahiptir (Çevik 2001). Liu ve ark. (2014), dismenoreye spesifik 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 309 akupunktur noktalarına yapılan uygulamanın spesifik olmayan noktalara yapılana göre, dismenorede daha etkili olduğunu bulmuştur (Liu 2014). Akupresör: Akupresör kullanımının amacı, Chi olarak bilinen yaşam enerjisini düzenlemek, dengelemek ayrıca hastalıkları önlemek, sağlığı korumak ve geliştirmektir. Chi her biri iç organ ve sistemlerle bağlantılı 12 enerji yolu olarak adlandırılan meridyenlerle basınç noktalarıyla bağlantılıdır. Bu meridyenlerde blokaj yada yavaşlama olduğunda bu basınç noktalarından bir yada daha fazlasına basınç uygulanarak enerji akımının kolaylaşması ile ya da bu noktaların uyarılması ile enerji dengelenebilmektedir (Hakverdioğlu 2006). Literatürde aküpresörün dismenorde etkili olduğu bulunmuştur (Chen 2015, Bazarganipour 2010). Refleksoloji: Alternatif tıp uygulamalarından biri olan refleksoloji sözcüğündeki “refleks” terimi “yansıtma” ya da “aksetme” anlamına gelir. Her organın el, ayak, gözbebeği ve kulaklarda yansıdığı bir refleks noktası bulunmaktadır. Uluslararası Refleksoloji Enstitüsü tarafından refleksoloji; tüm salgı bezleri, organlar ve vücut bölümleri ile ilişkili olan ellerde, ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına elle uygulanan, vücut fonksiyonlarının normalleşmesine yardım eden bir teknik olarak tanımlanmaktadır (Nakamura 2008). Azima ve ark. (2015) çalışmasında, refleksoloji ve masaj terapinin dismenorenin bazı semptomlarını azaltmada etkili olduğu sonucuna varmıştır (Azima 2015). Masaj: Kim ve ark. (2005), abdominal meridyen masajının (kyongrak) menstrüel kramplar ve dismenorede oldukça etkili olduğu sonucuna varmıştır (Kim 2005). Yoga: Yoga, kasları güçlendirmek stresi azaltmak için fiziksel egzersiz, zihinsel meditasyon, solunum tekniklerinin birlikte kullanılmasıdır. Yapılan çalışmada, yoganın dismenoreyi azalttığı bulunmuştur (Rakhshaee 2011 ). Sıcak Uygulama: Sıcak, uygulanan bölgede damarlarda vazodilatasyon oluşturur. Vazodilatasyon kan dolaşımını artırarak impulsların doku beslenmesini artırır, ağrı impulslarını uyaran hücre metabolitlerinin atılmasını sağlar ayrıca ağrıyı azaltan refleksleri harekete geçirir. Böylece kas spazmı ve buna bağlı ağrıda azalma olur (Yavuz 2014). Akın ve ark. (2001) çalışmasında düşük etkili bölgesel ısı tedavisinin dismenorede etkili olduğu bulunmuştur (Akın 2001). Fiziksel Egzersiz: Literatürde, fiziksel egzersizin doğal ağrı kesici olan endorfinleri artırdığı, aynı zamanda pelvik kan akımını artırarak dismenoreyi azalttığı belirtilmektedir (Arora 2014). Arora ve ark.’nın (2014) çalışmasında 12 haftalık aerobik egzersiz çalışmasının primer dismenoreyi azalttığı bulunmuştur (Arora 2014). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 310 Sonuç: Hemşireler tüm yaşam dönemleri boyunca sağlıklı ve hasta bireyin yanında çeşitli rol ve sorumluluklar almaktadır. Bu yüzden hemşireler tamamlayıcı terapiler konusunda doğru bilgiye sahip olmalı ve toplumu doğru uygulamalar konusunda bilinçlendirmelidir. Kaynaklar • Akın M D, Kurt WW, Hangehold D A, Goodale M B, Hınkle R T, Smıth R P. Continuous Low-Lewel Topical Heat in the Treatment of Dysmenoorhea. Obstetrics & Gynecology 2001 (97) 3:343-349. • Arora A., Sujata Y., Sreeram G. Effect of 12-Weeks of Aerobic Exercise on Primary Dysmennorrhea. Indian Journal of Physiotherapy and Occupational Therapy 2014; 8(3):130-4 • Azima S, Bakhshayesh HR, Mousavi S, Ashrafizaveh A. Comparison of the Effects Reflexology and Massage Therapy on Primary Dysmenorheal. Biomedical Research 2015;26 (3): 471-476 • Bazarganipour F, Lamyian M, Heshmat R, Abadi M A j, Taghavi A. A Randomized Clinical Trial of the Effiacy of Applying a Simple Acupressure Protocol to the Taichong Point in Relieving Dysmenorhea. International Journal of Gynecology and Obstetrics. 2010;105-9. • Chen H , Wang H, Chiu M.ys Effects of Acupressure on Menstrual Distress and Low Back Pain in Dysmenorrheic Young Adulth Woman:An Experimental Study. Pain Management Nursing 2015(16):3;188-197. • Çepni İ.Dismenore , Adölesan Sağlığı Sempozyum Dizisi 2005 (43) ; 151-157. • Çevik C. Medikal Akupunktur. Ankara:Promat A.Ş., 2001 • Dep S. Raine Fenning N, Dysmenorrhoea , Obstetrics Gynaecology and Reproductive Medicine 2008(18):11; 294-299. • Ghodsi Z, Asltoghiri M. The Effect Of Fennel On Pain Quality, Symptoms, and Menstrual Duration in Primary Dysmenorrhea. American Society For Pediatric and Adolescant Gynecology . 2014 (27):283-286. • Hakverdioğlu G, Türk G. Acupressure. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 2006. 13:2 43-47 • Horasanlı E, Usta B, Yeşilay A. Medikal Akupunktur. Yeni Tıp Dergisi, 2008,5:70-75. • Jaafarpour M, Hatefi M, Khanı A, Khajavıkhan J. Comparative Effect of Cinnamon and Ibuprofen for Treatment of Primary Dysmenorrhea: A Randomized DoubleBlind Clinical Trial. Journal of Clinical and Diagnostic Research. 2015 Apr, Vol-9(4): 4-7. DOI: 10.7860/JCDR/2015/12084.5783. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 311 • Kim JS, Yo YJ, Hwang SK. The effects of abdominal meridian massage on menstrual cramps and dysmenorrhea in full-time employed women. Taehan Kanho Hakhoe Chi 2005; 35(7):1325-1332. • Liu C, Xie J, Wang l, Liu Y, Song J, Chen Y, Shi G, Zhou W, Gao S, Ll S, Xing J, Ma L, Wang Y, Zhu J, Liu J. A Randomize Controlled Trial of Point Acupuncture in Primary Dysmenorrhea. Pain Medicine 2014:15; 910-920. • Nakamura T, Miurab N, Fukushimad A, Kawashimab R. Somatotopical Relationships Between Cortical Activity and Reflex Areas in Reflexology.:A Functional Magnetic Resonance Imagıng Study.Neurosdence Letters 2008;448:6-9. • Omidvar S, Esmalizadeh S, Baradaran M, Basirat Z.Effect Of Fennel On Pain İn Dysmenorrhoea:A Placebo –Controlled Trial, AYU,2012, Apr-Jun(33);2: 311-313. • Potur D Ç, Kömürcü N. Dismenore Yönetiminde Tamamlayıcı Tedaviler. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi 2013 (10);1:8-13 • Prasad SS, Rathak RR, Desai A, Vajpeye SK, Bhavsar VH. he Analgesic Effects Of Ginger-Juice (Zingiber Officinale Roscoe) On Wistar Albino Rat. National Journal of Integrated Research in Medicine (NJIRM) (2015), 6(6)Nov-Dec:47- 50.http://www.scopemed.org/?mno=214898.Erişim:09.11.2016. • Proctor M, Hing W, Johnson TC, Murphy PA, Brown J. Spinal Manuplation for Dysmenorrhoea (Rewıew). Cochrane Database of Systematic Rewiews 2006, Issue 3. Art No: CD002119. • Rahbar N, Asgharzadeh N, Ghorbani R. Effect of Omega-3 Fatty Acids on İntensity of Primary Dysmenorrhea. International Journal of Gynecology and Obstetrics117, 2012,4547. • Rakhshaee Z. Effect of Three Yoga Poses(Cobra, Cat and Fish Poses) in Woman with Primary Dysmenoorhea:A Randomized Clinical Trial. Journal of Pediatric and Adolescant Gynecology. 2011; 24:192-196. • Sharifi S, Simbar M, Mojab F, Majd H A. Comparision of the Effects of Matricaria Chamomila (Chamomile) Extract and Mefenamic Acid on the İntensity of Premenstrual Syndrome. Complementary Therapies in Clinical Practice 20(2014):81-88. • Shirvani MA, Motahari-Tabari N, Alipour A. The effect of mefenamic acid and ginger on pain relief in primary dysmenorrhea: a randomized clinical trial. Arch Gynecol Obstet (2015): 291:1277–1281 DOI 10.1007/s00404-014-3548-2. • Taşkın L. Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği. Ankara: Sistem Ofset Matbaaacılık; 2012. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 312 • Topçu S A. Hemşirelik Uygulamaları ve Eğitiminde Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi 2009; 6 (2):5-9. • Tseng YF, Chen CH, Yang Y. Rose tea for relief of primary dysmenorrhoea in adolescent: A randomized controlled trial in Taiwan. J Midwifery Womens Health 2005; 50: 51-57. • Turan N, Öztürk A, Kaya N. Hemşirelikte Yeni Bir Sorumluluk Alanı: Tamamlayıcı Terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 2010;3(1): 93-98. • Wang SF, Lee J-P, Hwa HL. Effect of Transcutaneous Electrical Nerve Stimulation on Primary Dysmenorrhea. Neuromodulatıon: Technology At The Neural Interface. 2009(12):4; 302-309. doi: 10.1111/j.1525-1403.2009.00226.x. • Yavuz M. Ağrının İlaç Dışı Yöntemlerle Kontrolü. İçinden: Eti Aslan F. editör. Ağrı doğası ve kontrolü. Ankara: Akademisten Tıp Kitabevi ; 2014. s.162-166. • Younsey S, Amiraliakbari S, Esmaeili S, Alavimajd H, Nouraei S. Effects of Fenugreek Seed on the Severity and Systemic Symptoms of Dysmenoorhea. J Reprod Infert. 2014;15(1):41-8. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 313 SB 033 SYSTEMATIC ANALYSIS OF STUDIES RELATED TO REFLEXOLOGY APPLICATIONS CONDUCTED BETWEEN 2000 AND 2016 IN TURKEY Arş. Gör. Gamze GÖKE ARSLAN1, Doç. Dr. Şebnem ÇINAR YÜCEL1, Arş. Gör. Mücahide GÖKÇEN1, Sevde DÖLEN2 1 2 Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Hemşirelik Esasları AD Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 3.Sınıf Öğrencisi, İZMİR Abstract In this literature review, it was aimed to investigate studies conducted in Turkey on reflexology. The studies were reviewed in terms of the type, sample and subject of the research, and characteristics of researchers.The study included thesis studies and research on the reflexology treatments performed between 2000 and 2016 in Turkey. The study data were obtained from databasescovering the fields of medicine and nursing (PubMed, Ulakbim etc.) and thesis. The sample of the study included 22 studies. While 95.4% (n:21) of the studies were experimental. Of the studies, 86.4% (n:19) were conducted by academician nurses. It revealed that these studies were used for pain control, constipation, management of symptoms such as fatigue and anxiety, and improvement of the quality of life. Application of reflexology is increasing day by day since it has positive effects. Key Words: Reflexology, nursing, complementary and integrative therapy. TÜRKİYE’DE 2000-2016 YILLARI ARASINDA REFLEKSOLOJİ UYGULAMASIYLA İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALARIN SİSTEMETİK ANALİZİ Özet Bu literatür incelemesinde, Türkiye’de refleksoloji uygulaması ile ilgili yapılmış çalışmaların araştırma tipi, araştırmacıların özellikleri, örneklem ve konu açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya; Türkiye’de 2000-2016 yılları arasında refleksoloji uygulamasıyla ilgili yapılan tez ve araştırmalar dahil edilmiştir. Çalışma verileri tıp ve hemşirelik alanlarındaki veri tabanlarından (Siencedirect, Pubmed, Ulakbim) ve tezlerden elde edilmiştir. Araştırmanın örneklemini toplam 22 araştırma oluşturmuştur. Araştırmaların; %95.4’ü (n:21) deneysel tipte ve %86.4’ü (n:19) akademisyen hemşireler tarafından yapılmıştır. Refleksoloji uygulamasının ağrı kontrolü, konstipasyonun giderilmesi, yorgunluk ve anksiyete gibi semptomların yönetimi ve yaşam kalitesinin arttırılmasında kullanıldığı belirlenmiştir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 314 Refleksoloji uygulamasının olumlu etkileri nedeniyle sağlık alanındaki kullanımının gittikçe arttığı düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Refleksoloji, hemşirelik, tamamlayıcı ve bütünleştirici bakım. Giriş Refleksoloji, iyileşmeyi sağlamak için, refleks noktalarına ovma, sıvazlama ve sıkma hareketleri ile basınç uygulanarak gerçekleştirilen özel bir basınç tekniği ve enerji dengeleme sistemidir. Bu literatür incelemesinde, Türkiye’de refleksoloji uygulaması ile ilgili yapılan çalışmaların araştırma tipi, araştırmacıların özellikleri, örneklemi ve konu açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Bu çalışma, tanımlayıcı tipte yapılmış bir kayıt araştırmasıdır. Veriler, tıp ve hemşirelik alanlarındaki veri tabanları (Siencedirect, Pubmed, Ulakbim...) ve tezlerden elde edilmiştir. Taramalarda ‘reflexology’, ‘hand reflexology’, ‘reflexology massage’ gibi kelimeler kullanılmıştır. Çalışmaya; Türkiye’de 2000-2016 yılları arasında refleksoloji uygulamasıyla ilgili yapılan tez ve araştırmalar dahil edilmiş, kongre bildiri özetleri ve derlemeler araştırma kapsamı dışında tutulmuştur. Araştırmanın örneklemini toplam 22 çalışma oluşturmuştur. Bulgular Araştırmaların; %95.4’ünün (n:21) deneysel tipte, %86.4’ünün (n:19) akademisyen hemşireler tarafından, %36.8’inin (n:7) İç Hastalıkları ve %36.8’inin (n:7) Doğum ve Kadın Sağlığı Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı’nda görev yapan akademisyen hemşireler tarafından yürütüldüğü saptanmıştır. Tartışma Yapılan literatür incelemesi sonucu toplam 22 çalışmaya ulaşılmıştır. Bolsoy (2008), perimenstrüel distresin hafifletilmesinde releksolojinin deney grubundaki öğrencilerin (n=31) kontrol grubuna göre (n=31) premenstrüel ve menstrüel dönem semptomlarında anlamlı bir azalma olduğunu saptamıştır. Çevik (2013), yaşlılarda refleksoloji uygulamasının dışkılama sayısı, dışkı miktarı ve dışkı kıvamı puan ortalamalarını anlamlı düzeyde arttırdığını saptamıştır. Güven ve Karataş (2013), hipertansiyonlu bireylerde; ayak refleksolojisinin, sistolik kan basıncı, LDL, total kolesterol ve trigliserid ortancalarını düşürdüğünü, yaşam kalitesini yükselttiğini saptamıştır. Özdemir vd. (2013), hemodiyaliz hastalarına uygulanan refleksolojinin yorgunluk, kramp ve ağrı şiddetinin azalmasında etkili olduğunu saptamıştır. Akın Korhan vd. (2014), mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalarda refleksolojinin hastaların yaşamsal belirti değerlerini ve Sedasyon Değerlendirme Ölçeğinden aldıkları puan 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 315 ortalamalarını azalttığını saptamıştır. Alp Yılmaz (2014), ayak refleksolojisinin, dismenore, okul devamsızlığı ve okul başarısı üzerinde etkili olduğunu belirlemiştir. İçke (2014), refleksolojinin infantil koliğin giderilmesinde, refleksoloji grubundaki bebeklerin (n=31) kolik durumunda düzelme olurken, kontrol grubunda (n=33) değişim olmadığını saptamıştır. Özdelikara ve Tan (2014), meme kanserli hastalarda refleksolojinin deney grubunda (n=30) bulantı, kusma ve öğürme deneyimini, oluşumunu, sıkıntısını ve yorgunluğu azalttığını bulmuşlardır. Yılar (2014), ayak refleksolojisinin doğum ağrısını azaltmaya ve doğum eyleminin II. evresinin süresini kısaltmaya olumlu etkisinin olduğunu belirlemiştir. Alan (2015), jinekolojik kanser kemoterapi tedavisi süresince uygulanan progresif kas gevşeme egzersizleri ve refleksolojinin hastalarda ağrı, yorgunluk, anksiyete ve depresyon düzeyinin azaldığı, yaşam kalitesinin arttığını saptamıştır. Avcı (2015), total abdominal histerektomi ameliyatı sonrası refleksoloji uygulanan kadınların tamamının (n=54) refleksolojinin kendilerini rahatlattığını belirtmiştir. Doğan (2015), multiple sklerozlu hastalara uygulanan refleksolojinin hastaların ağrı puanı ve yorgunluk düzeyini azalttığı, yaşam kalitesini arttırdığını saptamıştır. Koç ve Gözen (2015), süt çocuğunda refleksoloji tekniği ile uygulanan ayak masajının deney grubundaki bebeklerin (n=30) daha az ağrı hissettiği, kalp atım hızının daha düşük, oksijen saturasyon düzeyinin daha yüksek ve ağlama sürelerinin daha kısa olduğunu saptamıştır. Öztürk (2015), abdominal histerektomi sonrası ayak refleksolojisinin, kadınlarda ağrı, anksiyete, yorgunluk, kas gerginliği düzeylerinde azalmaya, gevşeme, memnuniyet düzeylerinde artmaya yol açtığını saptamıştır. Polat ve Ergüney (2015), KOAH hastalarına uygulanan refleksolojinin dispne ve yorgunluğu azalttığı, enerjiyi arttırdığını bulmuştur. Sahiloğulları (2015), serebral palsili (SP) çocuklarda kabızlık problemlerini, salya akma sıklığı ve şiddetini azaltmakta, uykusuzluğu azaltarak gün içinde uykulu olma problemini ve dikkat eksikliğini olumlu yönde etkilediğini belirlemiştir. Demirtürk vd. (2016), primer dismenoreli hastalarda analjezik kullanma durumu ve ağrı yoğunluğunda üzerinde önemli gelişmeler sağladığını saptamışlardır. Deniz (2016), ayak refleksolojisinin hemodiyaliz hastalarında, laksatif kullanımı ve konstipasyon semptomlarını anlamlı derecede azalttığını belirlemiştir. Gök Metin ve Özdemir (2016), aromaterapi masajı ve refleksolojinin romatoid artritli hastalarda ağrı ve yorgunluğu azaltma ve sağlık algısını artırmada etkili olduğunu belirlemişlerdir. Gözüyeşil ve Başer (2016), ayak refleksolojisinin 40-60 yaş grubu kadınlarda sıcak basması, terleme ve gece terlemesi şikayetlerinde azalma meydana getirdiğini saptamıştır. Uğuryol (2016), refleksoloji uygulamasının anksiyeteye olumlu etkisinin olduğunu belirlemiştir. Ünal ve Balcı Akpınar (2016), hemodiyaliz tedavisi alan hastalarda, refleksoloji ve sırt masajının uyku kalitesini arttırdığını, yorgunluğu azalttığını 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 316 belirlenmişlerdir. Refleksoloji uygulaması ile ilgili Türkiye’de yapılan çalışmaların sayısının son yıllarda artış gösterdiği görülmektedir. Sonuç ve Öneriler Yapılan çalışmalarda hipertansiyon, böbrek yetmezliği, KOAH ve kanser gibi kronik hastalıklara sahip hastalar ile birlikte çalışıldığı, refleksoloji uygulamasının ağrı kontrolünde, konstipasyonun giderilmesinde, yorgunluk ve anksiyete gibi semptomların yönetiminde ve yaşam kalitesinin arttırılmasında kullanıldığı belirlenmiştir. Refleksoloji uygulamasının sistemler üzerindeki olumlu etkisi ve kolay, etkin ve ucuz bir yöntem olması nedeniyle sağlık alanındaki kullanımının giderek arttığı düşünülmektedir. Bu doğrultuda, hemşirelerin refleksoloji uygulamasını bu alanda uzmanlaşmış profesyonel kişilerden öğrenerek, kanıta dayalı çalışmalar planlamaları ve sonuçlarını bireyselleştirilmiş bakım doğrultusunda hemşirelik bakımına dahil etmeleri gerektiği düşünülmektedir. Kaynaklar • Akin Korhan, E., Khorshid, L., & Uyar, M. (2014). Reflexology: ıts effects on physiological anxiety signs and sedation needs. Holistic Nursing Practice, 28(1). • Alan, H. (2015). Jinekolojik kanser kemoterapi tedavisi süresince uyulanan progresif kas gevşeme egzersizleri ve refleksolojinin ağrı, yorgunluk, anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesi üzerine etkisi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Hacettepe Üniversitesi, Ankara. • Alp Yılmaz, F. (2014). Ayak refleksolojisinin dismenore ve okul performansına etkisi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Erciyes Üniversitesi, Kayseri. • Avcı, N. (2015). Total abdominal histerektomi ameliyatı sonrası ağrının ve anksiyetenin azaltılmasında refleksolojinin etkisi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). İÜ, İstanbul. • Bolsoy, N. (2008). Perimenstrüel distresin hafifletilmesinde refleksolojinin etkinliğinin incelenmesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). EÜ, İzmir. • Çevik, K. (2013).Yaşlılarda refleksoloji uygulamasının konstipasyon üzerine etkisi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). EÜ, İzmir. • Demirtürk, F., Erkek, Z.Y., Alparslan, Ö., Demirtürk, F., Demir, O., İnanir, A. (2016). Comparison of reflexology and connective tissue manipulation in participants with primary dysmenorrhea. Journal Alternative Complementary Medicine, 22(1):38-44. • Deniz, A. (2016). Hemodiyaliz hastalarında ayak refleksolojisi uygulamasının konstipasyona etkisi. (Yayınlanmamış YL Tezi). Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon. • Doğan, H.D. (2015). Multiple Sklerozlu hastalara uygulanan refleksolojinin ağrı, yorgunluk ve yaşam kalitesine etkisi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). AÜ, Erzurum. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 317 • Gök Metin, Z., & Özdemir L. (2016). The effects of aromatherapy massage and reflexology on pain and fatigue in patients with rheumatoid arthritis: a randomized controlled trial. Pain Management Nursing, 17(2), 140-49. • Gözüyeşil, E., & Başer, M. (2016). The effect of foot reflexology applied to women aged between 40 and 60 on vasomotor complaints and quality of life, Complementary Theraphy Clinical Practice, 24: 78-85, doi: 10.1016/j.ctcp.2016.05.011. • Güven, Ş.D., & Karataş, N. (2013). Hipertansiyonlu hastalara uygulanan ayak refleksolojinin kan basıncı, kolesterol düzeyleri ve yaşam kalitesine etkisi. Turkish Journal of Research & Development in Nursing, 15(3). • İçke, S. (2014). Refleksoloji’nin infantil koliğin giderilmesi üzerine etkisinin incelenmesi. (Yayımlanmamış YL Tezi). EÜ, İzmir. • Koç, T., & Gözen D. (2015). The effect of foot reflexology on acute pain in ınfants: a randomized controlled trial. Worldviews on Evidence-Based Nursing, 12(5):289-96. • Özdelikara, A., & Tan, M. (2014). The effect of reflexology on quality of life with breast cancer. European Journal of Oncology Nursing, 18 (1), 42-4. • Özdemir, G., Ovayolu, N., & Ovayolu, Ö. (2013). The effect of reflexology applied on haemodialysis patients with fatigue, pain and cramps. International Journal of Nursing Practice, 19(3), 265-73. • Öztürk, R. (2015) Abdominal histerektomi sonrası refleksolojinin iyilik haline etkisi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). EÜ, İzmir. • Polat, H., & Ergüney S. (2015). The effect of reflexology applied to patients with chronic obstructive pulmonary disease on dyspnea and fatigue. Rehabilitation Nursing, 0:1–9. • Sahiloğulları, S. (2015). Serebral palsili çocuklarda fizyoterapi programı ile birlikte uygulanan refleksolojinin uyku, kabızlık, salya, motor fonksiyonlar, yaşam kalitesi ve aile etkilenimi üzerine olan etkisinin incelenmesi. (Yayınlanmamış YL Tezi). HÜ, Ankara. • Uğuryol, M. (2016). Refleksoloji uygulamasının anksiyeteye etkisi. (Yayınlanmamış YL Tezi). EÜ, İzmir. • Ünal, K.S., & Balcı Akpınar R. (2016). The effect of foot reflexology and back massage on hemodialysis patients' fatigue and sleep quality. Complementary Theraphy Clinical Practice, 24:139-44. • Yılar, Z. (2014). Ayak refleksolojisinin doğum ağrısına ve doğum eyleminin süresine etkisi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Atatürk Üniversitesi, Erzurum. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 318 SB 034 EFFECT OF TAI CHI EXERCISE FOR PATIENTS WITH TYPE 2 DIABETES: A SYSTEMATIC REVIEW Arş. Gör. Nurten TERKEŞ, Arş. Gör. Ferya ÇELİK, Doç. Dr. Hicran BEKTAŞ 1 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction: Tai Chi is a unique mind-body exercise that includes all of the above relaxation techniques, and may offer benefits of combined physical exercise and stress. Tai Chi, which is one type of mind-body therapies, is frequently used by patients with T2DM. Purpose: The aim of this review, is to examine the effect of Tai Chi exercise as an intervention on T2DM. Method: Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last five years with key words such as “Tai Chi exercise in patients with type 2 diabetes”, “Tai Chi exercise and type 2 diabetes” and “evidence-based recommendations in Tai Chi exercise and type 2 diabetes”. Randomized control studies, systematic reviews, international guideline and meta-analyses were reviewed. Result: The literature searches identified 259 potentially relevant studies of which seven trials met the inclusion criteria. The results of these studies (Zyang and Fu 2008; Song et al., 2009; Ahnn and Song 2012; Xiao and Zhuang 2015; ) indicated that Tai Chi exercise may improve glucose control, balance, neuropathic symptoms, diabetic self-care activities, and quality of life. Chen et al., (2010), Tai Chi exercise practiced by patients who were obese and had T2DM was efficient and safe when supervised by professionals and helps improve parameters, such as BMI, lipid profile, C-reactive protein. Despite these studies, some studies (Shen et al., 2007; Tsang et al., 2007) were demonstrating that there were no significant effect of Tai Chi on HbA1c and selfreported fasting blood glucose. Conclusion: Tai Chi could be considered as an exercise treatment for patients with T2 DM. However, it is difficult to reach a firm conclusion because of low quality of included studies, so further studies are needed in this field. Key word: Tai chi, type 2 diabetes, evidence-based recommendations. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 319 SB 035 THE ROLE OF NURSES IN THE PRACTICE OF TRADITIONAL AND ALTERNATIVE MEDICINE Öğr. Gör. Şengül ÜZEN, Yrd. Doç. Dr. Fatma YILMAZ KURT, Yrd. Doç. Dr. Selma ATAY, Arş. Gör. Tanju OĞUL Çanakkale Onsekiz Mart Üniversite Sağlık Yüksekokulu, ÇANAKKALE Abstract Nurses are active members of the health care team whose aim is to improve the health of individual patients by preventing disease wherever possible, by providing support care and treatment for disease states and by using complementary therapies where appropriate. Due to increasing knowledge and developments in technology, improvements in traditional and alternative medicine practices are being made every day. However, changes were made to the regulations, as published in the Official Gazette on October 27, 2014 No. 29158, entitled '' Traditional and Alternative Medicine Practice Directives '' . These relate to 15 different therapy applications, as follows: acupuncture, apitherapy, phytotherapy, hypnosis, leech application, homeopathy, chiropractic cup practice, larvae application, mesotherapy, prolotherapy, osteopathy, ozone application, reflexology and music therapy. According to this regulation, nurses must hold specific certification for each type of threapy they perform and this can only be administered, under the supervision of a doctor. This applies to the following therapies: leech application, chiropractic practice, cup practice, osteopathy, reflexology and music therapy. Nurses who do not observe the relevant regulations should not carry out these therapies. This study will discuss the consequences of the changes in the regulations and the ramifications for all members of the nursing profession . Key Words: nurses, traditional and alternative practices, regulations 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 320 SB 036 THE EFFECTS OF FOOT REFLEXOLOGY ON PAIN IN PATIENTS WITH CANCER Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ1, Öğr. Gör. Hatice CEYLAN2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER1 1 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA 2 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR Abstract Pain is one of the most common symptoms associated with cancer. It may be caused directly by the cancer lesion or by anticancer treatments administered to the patients. Reflexology is a technique used widely as one of non-pharmacological pain management techniques. The aim of this review is to examine the effect of foot reflexology on pain in patients with cancer. Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched published studies in English with “cancer, cancer pain, reflexology” key words and 1046 articles were reached by the search results. By the analysis, the original five manuscripts have been sampled. Patients with breast and lung cancer, patients with metastatic cancer, patients with metastatic cancer and their partners, cancer patients survivors in nursing homes and aged 75 or overstudies examined the effects of foot reflexology on pain, patients experienced a significant decrease in pain intensity. In another study, patients with advanced-stage breast cancer, no differences were found pain intensity on breast cancer patients. Results of this review showed that reflexology can have a positive effect on the management of cancer pain. The studies were reported no adverse events. Reflexology can be safely used by patients with cancer pain. Key words: cancer, cancer pain, reflexology KANSER AĞRISI OLAN HASTALARDA AYAK REFLEKSOLOJİSİNİN ETKİSİ Özet Ağrı, kanser ile ilişkili en sık görülen semptomlardan biridir. Ağrı, direk kansere bağlı olarak ya da kanserde kullanılan ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Refleksoloji, yaygın olarak kullanılan non-farmakolojik ağrı yönetimi tekniklerinden biridir. Bu derlemenin amacı, ağrısı olan kanserli hastalarda ayak refleksolojisinin etkisini incelemektir. Tarama, MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience veri tabanlarında yapılmıştır. İngilizce dilinde, “kanser, kanser ağrısı, refleksoloji” anahtar 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 321 sözcükleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Tarama sonucunda 1046 araştırma bulunmuş ve araştırma kapsamına 5 çalışma alınmıştır. Meme ve akciğer kanserli hastalarda, metastatik kanseri olan hastalarda, metastatik kanseri olan ve eşlerinin dahil edildiği hastalarda ve huzurevinde kalan ve 75 yaş üstü kanserli hastalarda ağrı üzerine ayak refleksolojisinin etkilerinin araştırıldığı çalışmalarda ağrı şiddetinde önemli derecede bir düşme bulunmuştur. İleri evre meme kanserli hastalarla yapılan bir diğer çalışmada ise hastaların ağrı şiddetinde anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Sonuç:Bu derlemenin sonucunda, refleksolojinin kanser ağrı yönetimi üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Çalışmalarda herhangi bir yan etki bildirilmemiştir. Refleksoloji, kanserle ilişkili ağrısı olan hastalarda güvenli bir şekilde kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: kanser, kanser ağrısı, refleksoloji Giriş Ağrı, kanser hastalarının hastalık sürecinde en sık yaşadıkları ve onları tedirgin eden semptomlardan biridir.Birçok kanser hastasısemptom kontrolünde, tedaviye destek sağlamada, tedavi yan etkileriyle baş etmede, ruhsal olarak kendilerini daha iyi hissetmede, öz yönetim becerilerini artırmada vb. nedenlerle bilinen tedavi yöntemleri ile birlikte sıklıkla tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemlerine ilgi duymaktadır (Özçelik ve Fadıloğlu, 2009; Uysal ve Kutlutürkani, 2016). Bu yöntemlerden biri olan refleksoloji, popüler, invaziv olmayan, beş bin yıllık geçmişi olan, çok eski bir TAT yöntemidir. Ayrıca, refleksolojinin insan vücudu üzerindeki pozitif etkileri klinik çalışmalar ile gösterilmiştir. Refleksolojinin fizyolojik yanıtlara neden olarak iyileşmeyi ve homeostatik dengeyi sağladığıiddia edilir. Refleksoloji, eller, ayaklar ve kulaklar üzerinde spesifik somatik organ ve bölgelerle ilişkili özel noktalara,doğrudan lokal basınç uygulanmasını gerektiren, bütüncül iyileşme tekniği olarak tanımlanmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalarda refleksoloji, ağrıyı, anksiyeteyi ve ajitasyonu azaltmada, gevşeme ve konforu sağlamada ve uyku kalitesini arttırmada, yaşam kalitesini iyileştirmede önemli bir destekleyici, non-farmakolojik bir yöntem olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle ağrı deneyimleyen hastalarda ağrı kontrolünde refleksolojinin farmakolojik yöntemler ile birlikte kombine edilerek uygulanması önerilmektedir (Akın Korkan ve Uyar, 2014).Bu sistematik inceleme, kanserle ilişkili ağrı kontrolünde destekleyici bir uygulama olarak refleksoloji kullanımının etkinliğini ortaya koymaktır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 322 Gereç ve Yöntem Çalışma kapsamına alınacak makaleler, yıl sınırlaması olmaksızın MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience veri tabanlarında yapılmıştır. Tarama İngilizce dilinde yapılmıştır. Taramada “cancer and reflexology”, “cancer pain and reflexology” terimleri kullanılarak Haziran 2016 tarihinde yapılmıştır. EndNote X5 programı ile tekrar eden çalışmalar (duplikasyonlar) belirlenmiştir. Tarama sonucunda 1046 araştırma ve 258 duplikasyon bulunmuştur. Kanserle ilişkili ağrı ve refleksoloji ile ilgili dışlanma kriterleri; nonrandomize kontrollü çalışmalar, fulltext ulaşılamayan çalışmalar, postoperatif kanser ile ilişkili ağrı çalışmaları ve hasta popülasyonunun 18 yaş altı olduğu çalışmalar olarak belirlenmiştir. Araştırmaların başlıkları ile özeti bir araştırmacı tarafından gözden geçirilmiş ve 5 çalışma sistematik incelemeye dahil edilmiştir. Bulgular Çalışma sonuçları uygulamanın gerçekleştirildiği kanser türlerine, çalışma türü, refleksolojinin uygulama süresi ve seans sayısı, kullanılan ölçekler ve refleksoloji ile karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapilerin kullanım durumu açısından incelenmiştir. Ayak refleksolojisinin kanserle ilişkili ağrı üzerine etkisinin değerlendirildiği iki çalışmada metastatik kanserli hastalar (Stephenson et al.,2003; Stephenson et al., 2007),bir çalışmada ileri evre (Evre 3-4) meme kanserli hastalar (Wyatt et al., 2012), bir çalışmada meme veya akciğer kanserli hastalar (Stephenson et al., 2000) bir çalışmada 75 yaş ve üstü, solid tümörü bulunan (akciğer, prostat, kolorektal, meme) ve 5 yıl içinde kanser tedavisi tamamlanan, huzur evinde kalan hastalar (Hodgson and Lafferty, 2012) ele alınmıştır. Çalışma sonuçları çalışma türü açısından ele alındığında ise üç deneysel çalışma (Stephenson et al.,2003; Stephenson et al., 2007; Hodgson and Lafferty, 2012), bir randomize kontrollü çalışma (Wyatt et al., 2012) ve bir yarı deneysel çalışma (Stephenson et al., 2000) yapıldığı saptanmıştır. Çalışma sonuçları uygulama süresi ve seans sayısı açısından değerlendirildiğinde meme ve akciğer kanserli hastalarla yapılan çalışmada her seans 30 dakika refleksoloji uygulanmış ve 20 hafta boyunca devam etmiştir (Stephenson et al.,2000). Metastatik kanserli hastalarla yapılan diğer bir çalışmada, müdahale grubuna sabah ve akşam belli saatlerde 30 dakika seans şeklinde 2 kez ayak refleksolojisi uygulanmıştır (Stephenson et al.,2003). Metastatik kanserli hastalarla yapılan bir diğer çalışmada hastalara eşleri tarafından (refleksoloji eğitimi aldıktan sonra) 30 dakika ayak refleksolojisi uygulanmıştır (Stephenson et al.,2007). Huzurevinde kalan ve 75 yaş üstü kanser hastası ile yapılan çalışmada, her seans 20 dakika olmak üzere, dört hafta boyunda refleksoloji uygulanmıştır (Hodgson and Lafferty, 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 323 2012). Bir diğer çalışmada kemoterapi ve radyoterapi tedavisi alan ileri evre meme kanserli hastalara 4 haftalık 30 dakika refleksoloji uygulanmıştır (Wyatt et al., 2012). Çalışma sonuçları kullanılan ölçek açısından ele alındığında, bir çalışmada Kısa Form McGill Ağrı Ölçeği (SF-MPQ) ve Vizüel Analog Skala (VAS) (Stephenson et al.,2000), bir çalışmada Kısa Ağrı Envanteri (BPI) (Kısa Form), Kısa Form McGill Ağrı Ölçeği (SFMPQ) ve Vizüel Analog Skala (VAS) (Stephenson et al., 2007), bir çalışmada The Checklist of Nonverbal Pain Indicators (CNPI) (Hodgson and Lafferty, 2012), bir çalışmada Kısa Ağrı Envanteri (BPI) (Kısa Form) (Wyatt et al., 2012) kullanılmıştır. Refleksoloji ile karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapi yöntemlerinin kullanım durumu ele alındığında bir çalışmada refleksoloji ile İsveç masajı karşılaştırılmış, çalışma sonucunda her iki grupta da müdahale sonrası ağrı düzeyinde anlamlı bir azalma ve refleksolojinin az oranda daha avantajlı olduğu bulunmuştur (Hodgson and Lafferty, 2012). Diğer üç çalışmada ağrı şiddetinin önemli derecede azaldığı bulunmuştur (Stephenson et al.,2000; Stephenson et al., 2003; Stephenson et al., 2007). Bir çalışmada ise hastaların ağrı düzeylerinde anlamlı bir değişim saptanmamıştır (Wyatt et al., 2012). Tartışma Ağrı, insanların çoğu zaman yaşadığı ortak deneyimlerin bir parçası olup, tüm hastalıklardan daha çok insanı etkileyen, her zaman öznel, subjektif, anlaşılması ve tanımlanması oldukça güç karmaşık bir duygudur (Akın Korkan ve Uyar, 2014). Hastalar, medikal tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda yada ağrı ile baş edebilmek için TAT yöntemlerine başvurabilmektedirler. Ağrı kontrolünde non-farmakolojik yöntemler arasında periferal tedaviler; soğuk-sıcak uygulamalar, egzersiz, pozisyon verme, hareket kısıtlaması, dinlenme, akupunktur, hidroterapi, TENS, masaj ve dokunma, bilişsel davranışçı tedaviler; gevşeme, dikkati başka yöne çekme, dua etme, meditasyon, hipnoz, bio-feedback, davranış tedavisi ve diğer tedaviler; refleksoloji, aromaterapi, müzik terapi vb. girişimler yer almaktadır (Bayındır ve Çürük, 2015). Literatüre göre, refleksoloji seansları yaklaşık 10-45 dk arası uygulanır ve seans süresi semptomlara ve hastalığa göre değişebilir. Terapistler tarafından optimal terapötik sonuçlar elde etmek için genellikle 6-8 seans olması tavsiye edilir (Doğan, 2014). Çalışma sonuçlarına bakıldığında, iki çalışmada 4 seans uygulandığı (Hodgson and Lafferty, 2012; Wyatt et al., 2012), diğer çalışmalarda ise seans belirtilmemiştir (Stephenson et al., 2000; Stephenson et al., 2003; Stephenson et al., 2007). Çalışmaların seans sürelerine bakıldığında bir çalışmada 20 dakika uygulanmış (Hodgson and Lafferty, 2012), diğer çalışmalarda ise 30 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 324 dakikalık seanslar şeklinde uygulanmıştır (Wyatt et al., 2012; Stephenson et al., 2000; Stephenson et al., 2003; Stephenson et al., 2007). Ağrı sadece yaşayan kişinin bildiği, karmaşık, çok boyutlu, nörofizyolojik ve psikososyal bir deneyimdir. Geçerli ve güvenilir olmayan ağrı ölçümleri kullanıma uygun değildir. Bu nedenle ağrı ölçümlerinde geçerli, güvenilir ve kullanışlı bir yöntemin seçilmesine özen gösterilmelidir. Çalışmalar incelendiğinde dört çalışmada, geçerli ve güvenilir ağrı ölçümleri kullanıldığı görülmüştür (Stephenson et al.,2000; Stephenson et al., 2007; Hodgson and Lafferty, 2012; Wyatt et al., 2012). Bir çalışmada herhangi bir ağrı ölçüm aracı kullanıldığı belirtilmemiştir (Stephenson et al., 2003). Sonuç ve Öneriler Bu derlemenin sonucunda, refleksolojinin kanserle ilişkili ağrısı olan hastaların ağrı şiddetini azalttığı saptanmıştır ve refleksolojinin kanser ağrı yönetimi üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Çalışmalarda herhangi bir yan etki bildirilmemiştir. Refleksoloji, kanserle ilişkili ağrısı olan hastalarda güvenli bir şekilde kullanılabilir. Refleksoloji uygulamasının etkilerine ilişkin kanıta dayalıçalışmaların planlanması, holistik bir hemşirelik girişimi olarak hasta bakımına yansıtılması, bakım uygulamalarında refleksoloji yöntemini kullanabilmek için gerekli eğitimlerin planlanması ve farkındalığın oluşturulmasıönerilmektedir. Kaynaklar • Akın Korkan, E.,& Uyar, M. (2014). Ağrı Kontrolünde Kanıt Temelli Yaklaşım: Refleksoloji. Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi. 5(1), 9-14. • Bayındır, S. K.,& Çürük, G. N. (2015). Türkiye’de Ağrıya Yönelik Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları Konusundaki Hemşirelik Tezlerinin İncelenmesi. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi. 12 (3), 162-169. Doi:10.5222/HEAD.2015.162 • Doğan, H. D. (2014). Ellerin iyileştirme sanatı: Refleksoloji.European Journal of Basic MedicalScience,4,89-94. • HodgsonN.A., Lafferty D. (2012). Reflexology versus Swedish Massage to Reduce Physiologic Stress and Pain and Improve Mood in Nursing Home Residents with Cancer: A Pilot Trial. Evidence-Based Complementary and Alternative Medicine. • Özçelik, H.,& Fadıloğlu, Ç. (2009). Kanser hastalarının tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanım nedenleri. Türk Onkoloji Dergisi, 24(1), 48-52. • Stephenson N., Dalton J.A., Carlson J. (2003).The effect of foot reflexology on pain in patients with metastatic cancer.Applied Nursing Research. 16(4), 284-286. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 325 • Stephenson N.L., Swanson M., Dalton J., Keefe F.J., Engelke M. (2007). Partnerdelivered reflexology: effects on cancer pain and anxiety. Oncology Nursing Forum. 34(1), 127-132. • Stephenson N.L., Weinrich S.P., Tavakoli A.S. (2000). The effects of foot reflexology on anxiety and pain in patients with breast and lung cancer.Oncology Nursing Forum. 27(1),67-72. • Uysal, N.,& Kutlutürkani, S. (2016). Kanserli Bireylerde Semptom Kontrolünde Refleksoloji Uygulaması. Medical Journal of Bakirkoy, 12(3). • Wyatt G., Sikorskii A., Rahbar M.H., Victorson D., You, M. (2012). Health related quality of life outcomes:a reflexology trial with patients with advanced-stage breast cancer. Oncology Nursing Forum. 39(6), 568–577. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 326 SB 037 THE EVIDENCES FROM COMPLEMENTARY THERAPIES TO IMPROVE FERTILITY Hemşire Elif ÖZÇETİN1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2 1 2 Akdeniz Üniversitesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD Akdeniz Üniversitesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract The use of complementary therapies (CT) by patients and healthcare professionals has increased markedly in recent years. Complementary therapies are defined as ‘practices and ideas which are outside the domain of conventional medicine in several countries’, and their usefulness as ‘preventing or treating illness, or promoting health and wellbeing’. The aim of this study is to examine the effect of CTto improve fertility withRCTs investigating. Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library were searched studies published in English with “infertility”, “RCTs” and “Complementary therapies” key words. Investigation of the RCTs which were published an Engilish, between 2006-2016, as a full text, the original four randomized controlled studies have been sampled. RCTs that were published between 2006 and 2016 in English on humans and full text were investigated in this study.Search results reached in the 313 articles. Thirtyseven studies assessing a variety of CT met inclusion criteria. No studies regarding meditation and mindfulness, massage, exercise, or online-based support groups met inclusion criteria. Few high quality studies of the effect of CT on fertility have been undertaken. These RCTs showed that acupuncture, selenium supplementation, weight loss, and psychotherapeutic intervention have got a beneficial effect to improve fertility. Of the published studies, most have focused on female fertility. There is preliminary evidence of the effectiveness of some CT among infertile patients. Although many of these interventions require further investigation before they can be considered for routine clinical use. Key Words: Evidence, Complementary Therapies, Fertility, Infertility 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 327 FERTİLİTEYİ ARTTIRMADA TAMAMLAYICI TERAPİLERDEN KANITLAR Özet İnfertil bireyler ve sağlık profesyonelleri tarafından tamamlayıcı terapilerin kullanımında son yıllarda belirgin bir artış olmuştur. Bu çalışmanın amacı, infertilitede tamamlayıcı terapilerle ilgili kanıtları araştırmak ve fertiliteyi arttırmada tamamlayıcı terapilerin etkisini incelemektir. Akdeniz Üniversitesi MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect ve Cochrane kütüphanesini de içeren elektronik veri tabanları “doğurganlık”, “randomize kontrollü çalışmalar” ve “tamamlayıcı tedaviler” anahtar kelimeleri veİngilizce karşılıkları ile araştırılmıştır. 20062016 yılları arasında İngilizce yayımlanmış tam metin içeren 313 makaleye ulaşılmıştır. Tamamlayıcı terapi ile ilgili 37 farklı çalışma kabul kriterlerini karşılamıştır. Meditasyon, masaj, egzersiz yada online tabanlı destek grupları hakkındaki çalışmalar kabul kriterlerini karşılamamıştır. Tamamlayıcı terapilerin, fertilite üzerine etkilerini araştıran az sayıda yüksek kaliteli çalışmalar vardır. Bu RKÇ’lar akupunkturun, selenyum ilavelerinin, kilo kaybının ve psikoterapi içeren girişimlerin fertiliteyi artırmada yararlı etkileri olduğunu göstermiştir. Yayımlanmış çalışmaların birçoğu kadın fertilitesi üzerine odaklanmıştır. İnfertil kadınlar arasında tamamlayıcı terapilerin etkinliğine dair ön kanıtlar olmasıyla birlikte bazı tamamlayıcı terapiler rutin klinik uygulamada kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: Fertilite, İnfertilite, Tamamlayıcı Terapiler, Kanıt Giriş Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren, hastalıkların tanı, bakım ve tedavilerinde gözlenen hızlı gelişmelere paralel olarak tamamlayıcı terapilerin kullanımında bir artış meydana gelmiştir (Muslu ve Öztürk 2008).Hastalar sık sık biyomedikal tedavi yerine ya da bunlara ek olarak bu terapileri kullanmaktadır (Marcua ve Snodgrass,2005).Tamamlayıcı terapi kullanımı, gelişmiş ülkelerden; Amerika’da %42.1, Avustralya’da %48.2, Fransa’da %49.3, Kanada’da %70.4 iken gelişmekte olan ülkelerden Şili’de %71, Çin’de %70, Kolombiya’da %40 ve Afrika ülkelerinde %80 oranındadır (Özçelik ve Fadıloğlu, 2009).Türkiye’de tamamlayıcı terapilerin çoğunun henüz yeterince bilinmemesi, tamamlayıcı terapilere yeterince güven duyulmaması ve tamamlayıcı terapileri uygulayan profesyonel kişi sayısının oldukça az olması gibi nedenlerle tamamlayıcı terapi kullanımı ile ilgili kesin verilere ulaşmak mümkün olmamaktadır (Kutlu ve ark., 2009). Türk toplumunda özellikle kırsal kesimlerde çok eski zamanlara dayanan tamamlayıcı terapiler günümüzde tekrar değer kazanmaya başlamıştır(Arslan-Özkan ve Kulakaç, 2009). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 328 Tamamlayıcı terapilerin kullanımı, infertil bireyler ve sağlık çalışanları tarafından son yıllarda belirgin bir şekilde artmıştır (Vickers,2000).İnfertil çiftlere yardımcı olmak amacıyla tedavi öncesi ve tedaviyle beraber tamamlayıcı terapiler önerilmektedir. Fakat tıp alanında yaygın olarak kullanılan tamamlayıcı terapiler, infertilite tedavisinde yeni kullanılmaya başlanıldığı için daha fazla çalışmalara gereksinim duyulmaktadır (Rayner,2009). Bu çalışmanın amacı, mevcut kanıtlarla tamamlayıcı terapilerin fertiliteyi arttırmaya etkisini incelemektir. Gereç ve Yöntem Akdeniz Üniversitesi MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect ve Cochrane kütüphanesini de içeren elektronik veri tabanları üzerinden “fertilite”, “randomize kontrollü çalışmalar(RKÇ)” ve “tamamlayıcı terapiler” anahtar kelimeleri ve ingilizce karşılıkları ile araştırılmıştır. Literatür incelemesi sonucunda 2006-2016 yılları arasında ingilizce olarak yayımlanmış 313 tam metin çalışma içinde 4 RKÇ’ya ulaşılmıştır. Toplamda tamamlayıcı terapiler hakkında 37 araştırma çalışma kabul kriterlerini karşılamıştır. Araştırmalar; zihin-beden uygulamaları, biyolojik temelli terapiler, manüpülatif ve vücut temelli uygulamalar, enerji terapileri, alternatif tıp sistemleri/tüm tıbbi sistemler başlıkları altında incelenmiştir. Meditasyon, masaj, egzersiz ya da online destek gruplarına yönelik kabul kriterlerini karşılayan çalışmaya ulaşılamamıştır. Bulgular Genel olarak RKÇ‘lar akupunkturun, selenyum ilavelerinin, kilo kaybının ve psikoterapi içeren girişimlerin doğurganlığı artırmada, olumlu etkilerinin olduğunu göstermiştir. İncelenen diğer RKÇ’larda sınırlı kanıtlara ulaşılmıştır.Araştırmalar 3 başlık altında toplanmıştır: 1. Enerji terapileri: Reiki, teröpatik dokunma, biyoenerji, akupunktur, biyoelektromanyetik terapiler, 2. Biyolojik temelli terapiler: Bitkisel tedaviler, diyet destekleri, aromaterapi, 3. Zihin-beden uygulamaları: Meditasyon, düşleme, hayal kurma, dua, yoga, biyogeribildirim, gevşeme, sanat, dans ve müzik terapileri. Enerji Terapileri Geçtiğimiz 15 yıl içinde, infertilite tedavisinde akupunkturun rolünü inceleyen çalışmalar yapılmıştır. İlk RKÇ, Paulus ve ark. (2002) Almanya'da uygulanmıştır. In vitro fertilizasyon (IVF) ve/veya intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu ile tedavi gören 160 kadın çalışmaya alınmıştır. Deney grubundaki her kadına embriyo transferinden önce ve sonra 25 dk akupunktur uygulanmıştır. Akupunktur grubundaki kadınların gebelik oranı kontrol grubuna 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 329 göre önemli ölçüde yüksek bulunmaktadır(sırasıyla %26.3, % 2.5 p=0,003).Westergaard ve ark. (2006) akupunktur uygulanan kadınlarda gebelik oranının% 39 akupunktur uygulanmayanlarda % 24olduğunu açıklamışlardır(p=0.038). IVF hastalarında algılanan stres, akupunktur ve gebelik oranları arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışmaya göre; akupunktur uygulanan kadınlarda %64.7 akupunktur almayan kadınlarda %42.5 gebelik görülmüştür.Akupunktur alanlarla almayanlar karşılaştırıldığında, akupunktur alanların embriyo transferi öncesi daha az stres yaşadıkları bulunmuştur(Domar,2008).2000'li yılların ilk yarısında peş peşe çıkan yayınlarda akupunkturun IVF tedavisi altındaki hastaların gebelik sonuçlarında anlamlı farklar ortaya koyduğunu gösteren sonuçlara karşın, özellikle 2008 den sonra tersine akupunkturun olumsuz sonuçlarına ya da anlamsız farklar gösterdiğine dair çalışmalar yayınlanmaya başlamıştır. Bu duruma bağlı olarak konuyla ilgili ek çalışmalar gereklidir. Biyolojik Temelli Terapiler Son 15 yılda infertilite tedavisinde biyolojik temelli terapilerin rolünü inceleyen çalışmalar yapılmıştır. Çalışmalar incelendiğinde bitkisel takviyeler, diyet destekleri ve aromaterapilere yer verildiği görülmüştür. Shahin ve ark. (2009) foliküler faz etinil östradiol takviyesi ile karayılan otu takviyesini karşılaştırmışlardır. Karayılan otunun açıklanamayan infertilite geçiren çiftler arasında, endometrial kalınlık, foliküler olgunlaşma ve östradiol düzeylerini arttırdığını saptamış ancak klinik gebelik oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (% 21.1 karşılık% 14.0). Yine Shahin ve ark. (2009)Klomifen indüksiyon geçiren açıklanamayan infertilitesi olan kadınlarda, deney grubuna karayılan otunu (günde 120 mg, döngü gün 1-12) verilmiştir. Kontrol grubu ve deney grubu karşılaştırıldığında klinik gebelikoranı anlamlı biçimde yüksek bulunmuştur (p=0.01). Ek olarak, luteinizan hormon, progesteron ve östradiol düzeylerinde artış gözlemlemişledir.Unfer ve ark. (2004) luteal faz desteği için fito östrojen ve progesteron verdikleri deney grubunun kontol grubuyla karşılaştırılması implantasyon(sırasıyla % 25.4, %20.2), klinik gebelik (sırasıyla % 20.9, % 39.3) ve doğum oranları (sırasıyla % 16.2, % 30.3) arasında anlamlı farklılıkbulmuşlardır.Westphal ve ark. (2004)özel besin takviyesi içeren çalışmalarında bir ahududu çeşidi ve yeşil çay özlerinin etkilerini bulmuştur. Buna göre; L-arjinin, vitaminler ve minerallerin etkisi kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, luteal fazda bazal vücut ısısının37 °’deki gün sayısında ve 5 ay sonra gebelik oranlarında artış görülmüştür. Gilboa ve ark. (2005)plaseboya karşı vajinal probiyotik takviyesini karşılaştırmışlardır. Çalışmanın sonucundavajinal probiyotiklerin oosit toplama, IVF döngüleri, vajinal kolonizasyon ve gebelik oranları üzerinde etkisinin olmadığı görülmüştür. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 330 Stamets ve ark.(2004), Polikistik Over Sendrom’lu (PKOS) 26 obez infertil kadının 2 farklı düşük kalorili diyetlerinin etkilerini 1ay boyunca incelemiştir. Her iki grupta da belirgin kilo kaybı olmuştur. Karimzadeh ve Javedani (2010), PKOS olan 343 infertil kadın üzerinde RKÇ yapmıştır. Kadınlara 8 ay boyunca tek başına metformin, tek başına klomifen tedavi ya da klomifen tedavi ve metformin verilmiştir. Çalışmaya göre; gruplar arasında anlamlı bir fark saptamamıştır. Galletly ve ark. (1996) 21 obez infertil kadın üzerinde kilo kaybı programına ek olarak plasebo ve iştahı azaltan (deksfenfluramin) takviyesi vermişlerdir. Her iki grupta da kadınlarda kilo kaybı, öz güven artışı anksiyetede azalma görülmesine rağmeniştah azaltan takviye ve plasebo arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır.Bazı bitkisel ürünlerin gebelik oranlarını arttırdığına dair sınırlı kanıtlar olmasına rağmen, çalışmaların güvenliğini ve etkinliğini arttırmak için daha fazla çalışma yapılmalıdır. Zihin-Beden Uygulamaları Yapılan çalışmalarda; infertilite tedavisi gören kadınlar ile doğal yolla gebe kalanlar karşılaştırıldığında, infertilite tedavisi görenlerde anksiyete, depresyon ve stresin yüksek olduğu açıklanmıştır. Çin’de bir çalışmada, akıl-beden-ruh için 4 seans psikolojik danışmayı etkin bir şekilde alanlarla almayanlar karşılaştırıldığında, alanların daha yüksek bir gebelik oranı olduğu ve kadınların kaygı düzeyini azalttığını ortaya koymuştur(Chan,2006). Hosaka ve ark. (2002) yaptığı RKÇ’da 5 seans psikoloji danışmanlık alanlarla almayanlar karşılaştırıldığında; enflamasyonun azaldığı (doğal öldürücü hücre aktivitesi ile belirtilen) ve gebelik oranında artış görülmüştür (sırasıyla % 13.5, % 37.8). Domar ve ark. (2009)1 ay boyunca sorun odaklı psikolojik danışmanlık, duygu odaklı psikolojik danışmanlık ve kontrol olmak üzere üç grupla gerçekleştirdikleri çalışmada, kontrol grubuna göre danışmanlık gruplarının daha az depresyon yaşadıklarını ve infertilite tedavisini daha iyi geçirdikleri görülmüştür. Bir yıl sonra gruplarda gebelik oranları sırasıyla % 55, % 54 ve %20 şeklindedir. Klerk ve ark. (2005) ise 3 seans psikososyal danışmanlık alan ve almayan çiftlerin, IVF sonuçlarında anlamlı bir fark bulmamıştır. İnfertilite tedavisi gören çiftlerin psikolojik durumlarının, üreme parametrelerinin iyileştirilmesine olan etkileri belirsizdir. Bu sebeple, çalışmaların güvenliğini ve etkinliğini arttırmak için daha fazla çalışma yapılmalıdır. Sonuç ve Öneriler Yapılan bu sistematik derlemede, fertiliteyi arttırmada tamamlayıcı terapiler hakkında yapılmış araştırılmalar incelenmiştir. Buna göre, infertilite tedavisinde tamamlayıcı terapiler, yeni kullanılmaya başlandığından daha çok çalışma yapılmasına gereksinim vardır.Kadın1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 331 doğum alanında çalışan sağlık profesyonellerinin yaşam boyu öğrenme kapsamında tamamlayıcı terapiler konusunda kendilerini geliştirmeleri önerilmektedir. Kaynaklar • Chan, C.H., Ng, E.H., Chan, C.L., Ho, Chan T.H. (2006). Effectiveness of psychosocial group intervention for reducing anxiety in women undergoing in vitro fertilization: a randomized controlled study. Fertil Steril;85(2):339–46. • Covington, S.N., Gutmann, J.N. (2006). Group Approaches to Infertility Counseling. A Comprehensive Handbook For Clinicians. 2nd Edition. Cambridge University Press:196208. • Domar, A. D., et al. (2009): The impact of acupuncture on in vitro fertilization outcome. Fertility and sterility 91(3): 723-726. • Erin, N. (2006). Complementary and alternative medicine. Holistic Nursing Practice September/October: 242-246. • Karimzadeh, M.A., Javedani, M. (2010). An assessment of lifestyle modification versus medical treatment with clomiphene citrate, metformin, and clomiphene citratemetformin in patients with polycystic ovary syndrome. Fertil Steril;94(1): 216–20 • Klerk, C., Hunfeld, J.A., Duivenvoorden, H.J., Den Outer, M.A., Fauser, B.C., Passchier, J., et al. (2005). Effectiveness of a psychosocial counseling intervention for first-time IVF couples: a randomized controlled trial. Hum Reprod;20(5):1333–8. • Marcus, D.M., Snodgrass, W.R. (2005). Do no harm: avoidance of herbal medicines during pregnancy. Obstet Gynecol;105(5 Pt 1):1119–22. • Muslu, K.G., Öztürk, C. (2008). Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler ve çocuklarda kullanımı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 51: 62-67. • Özçelik, H., Fadıloğlu, Ç. (2009). Kanser hastalarının tamamlayıcı ve alternatif kullanım nedenleri. Türk Onkoloji Dergisi, 24 (1): 48-52. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 332 SB 038 USE OF HYPNOFERTILITY IN REDUCING STRESS OF WOMEN TAKING FERTILITY SUPPORT Arş. Gör. Sevcan FATA, Yrd. Doç. Dr. Merlinda ALUŞ TOKAT Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği, İZMİR Abstract Fertility problem is a major source of stress for couples. Stress is also known to play an important role in reducing fertility. Hypnofertility is a method that can be used to relieve stress. It’s the basic principle is that fertility is a natural function. In the article, a model intervention plan based on an Hypnofertility Support Program has been prepared that nurses can perform to women who taking fertility support from the first encounter until the last meeting. The program can be effective in reducing the stress of women, increasing pregnancy results and changing the confidence and perspective to nurse. Key Words: Nursing, Fertility, Hypnofertility, Hypnofertility support program. FERTİLİTE DESTEĞİ ALAN KADINLARIN STRESİNİ AZALTMADA HİPNOFERTİLİTENİN KULLANIMI Özet Fertilite problemi çiftler için önemli bir stres kaynağıdır. Stresin de fertiliteyi azaltmada önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Hipnofertilite fertilite desteği alan kadınlarda stresi azaltmada kullanılabilecek yöntemlerden biridir. Temel ilkesi, doğurganlığın doğal bir işlev olduğudur. Makalede, fertilite desteği alan kadınla ilk karşılaşmasından son görüşmeye kadar hemşirelerin uygulayabileceği, Hipnofertilite Destek Programı’na dayalı örnek bir girişim planı hazırlanmıştır. Planın, kadının stresini azaltmada, gebelik sonuçlarını artırmada ve hemşireye olan güven ve bakış açısını değiştirmede etkili olacağı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Hemşirelik, fertilite, hipnofertilite, hipnofertilite destek programı. Giriş Hipnofertilite stresi azaltmada kullanılabilecek yöntemlerden biridir. Buna rağmen dünyada ve özellikle ülkemizde birçok Üremeye Yardımcı merkezlerde bireylere sadece farklı girişimsel işlemler uygulanmakta ve gebelik sonucu izlenmektedir. Stresin azaltılması ve kadının bu süreci mümkün olduğu kadar rahat geçirmesi için sistematik girişimler 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 333 uygulanmamaktadır. Bu makalenin amacı, fertilite desteği alan kadınların stresini azaltmak için hipnofertilitenin bakımda kullanımını somutlaştırmaktır. Zihin-Beden İlişkisi ve Stresin Fertiliteye Etkisi Beyin intrauterin hayattan itibaren yetişkinliğe kadar her deneyimi kaydeder ve uzun ya da kısa süreli bellekte bilinçli veya bilinçsiz depolar. Stres beyin tarafından biyokimyasal ve elektriksel yolla kan dolaşımına ve üremede hormonal sorumluluğu olan hipotalamik/pituiter/gonadal (HPG) eksenine iletir (Gilbert, 2013). Hipnofertilite, kadının stresini azaltarak stresin fertilite üzerindeki nöroendokrin etkisi azaltmayı ve doğal doğurganlığı artırmayı amaçlamaktadır. Fertilite problemi yaşayan çiftlerde kullanımını sağlamak için Sherry Gilbert tarafından 2013 yılında “Hipnofertilite Destek Programı” oluşturulmuştur. Temel ilkesi, doğurganlığın doğal bir işlev olduğudur (Gilbert, 2013). Program, güçlü ve etkili zihin-beden etkileşimine dayanmaktadır. Zihin işlevsel olarak bilinç, bilinçaltı ve eleştirel faktörden oluşmaktadır. Bilinç, analiz yapan, mantık yürüten bölümdür. Kişisel sınırlar, tutumlar, inançlar, kararlar, gelecek umudu ve düşünceleri içerir. Bilinçaltı, bilgisayar gibi doğru ya da yanlış ayırmadan kabul eden, mantıklı düşünmeyen, yaratıcı, duygusal bölümdür. Duygular, davranışlar, deneyimler ve düşünce biçimini barındırır. Eleştirel faktör ise bilinç ve bilinçaltı arasında yer almaktadır. Eleştirel faktör bariyeri, hipnofertilite ile devreye girer ve olumsuz mesajların bilinçaltına yerleşmesini engellerken olumlu mesajların yerleşmesini sağlar (Gilbert, 2013) (Şekil 1). Şekil 1: Hipnofertilitede bilinç, eleştirel faktör, bilinçaltı ve otonom sinir sistemi etkileşimi 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 334 Bilinci Nasıl Olumlu Yönde Etkileyebiliriz? Bilinci olumlu etkilemek için olumlamalar kullanılmaktadır (Şekil 2). Olumlama, bir söylemin olumlu biçimde ifade edilmesidir (Özkan, 2006).Olumlamaların etkili olabilmesi için 6P (Personal; Positive, Precise, Present Tense, Plausible, Practiced) özelliğini taşıması gerekmektedir; kişisel, pozitif, kesin, şimdiki zaman, mantıklı ve uygulanabilir olmalıdır. Olumlamaların fertilite sorunu yaşayan bireylere nasıl uygulanacağını örneklerle açıklayalım: Oosit toplama gününde folikülleri/oositleri yeterince gelişmemiş olan kadına “Yumurtalarınız gelişmemiş, az ve ufak” demek yerine, “Yumurtalarınız gelişmeye devam ediyor, toplamak için biraz daha zamana ihtiyacımız var” diyebiliriz. Gebelik testi negatif olan kadına “Gebe değilsin, tedavi sonucu başarısız” demek yerine “Gebe kalmanız için biraz daha zaman ve tedaviye ihtiyacınız var. Sonucu olumlu etkilemesi için tedavi başlamasına kadar geçen süreyi rahat geçirin” diyebiliriz. Bilinçaltını Nasıl Olumlu Yönde Etkileyebiliriz? Bilinçaltının dili, görselleştirme, gevşeme ve hayal etmedir (Şekil 2). Fertilite sorunu yaşayan bireylere nasıl uygulanacaklarını örneklerle açıklayalım: Görselleştirme:Kişinin, zihninde bir görsel yaratması ve isterse buna tat, koku ve sesi eklemesidir (Köroğlu, 2011). Örneğin; klinikte tedavi sonrası çocuk sahibi olan çiftlerin resminin asılması, kadının resimleri gördüğünde, zihninde kendinin içinde olduğu resmi oluşturmasını sağlayabilir. Ayrıca, kadın bebeğini görselleştirdiğinde zihninde hem bebek resmini oluşturabilir, hem kokusunu hissedebilir, hem de sesini duyabilir. Hayal Etme: Bireyi rahatsız olduğu ortamdan zihinsel olarak uzaklaştırıp, gerginliği azaltmak, zihinsel ve bedensel gevşemeyi sağlamaktır (Okumuş, 2015). Örneğin; Kadının embriyo transferi sırasında ve sonrasında uterusuna giden kan akımını hayal etmesi kadının rahatlamasını ve gerçekten uterusuna kan akımının artmasını sağlayacaktır. Gevşeme: Kişinin vücudunu boşa bırakmasıdır (Fleury, Approbato, Silva ve Maia 2014; Kartın, 2015). Gevşemeler sırasında nefes egzersizleri, hayal kurma, görselleştirme, zihin alanı oluşturma ve müzik kullanılabilir (Braham, 2002; Köroğlu, 2011). Örneğin; klinikte rahatlatıcı, sözsüz bir müziğin çalınıyor olması, işlemler sırasında nefes egzersizleri ve zihin alanının kullanması kadının rahatlamasını sağlayacaktır. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 335 Şekil 2: Olumlama, Görselleştirme, Hayal Etme ve Gevşemenin Fertiliteye Etkisi Hipnofertiliteyi Hemşireler Nasıl Kullanabilir? Kadınların geçmişte kazanmış oldukları deneyimler ve sürekli aldıkları mesajlar vardır. Hemşirenin öncelikle bunları sorgulaması gerekmektedir. Fertilite desteği alan kadınla ilk karşılaşmasından son görüşmeye kadar hemşirelerin uygulayabileceği, Hipnofertilite Destek Programı’na dayalı örnek bir girişim planı hazırlanmıştır (Tablo 1). Girişim planı, hemşirelik bakımında, bireysel veya çiftle birlikte klinik uygulamada kullanılabilir. Sonuç Hipnofertilite destek programının non-invaziv, ucuz ve kolay uygulanabilir olması hemşirelerin bakımda kullanabilmeleri açısından önemlidir. Programın, kadının stresini azaltmada, gebelik sonuçlarını artırmada ve hemşireye olan güven ve bakış açısını değiştirmede etkili olacağı düşünülmektedir. Araştırmacı hemşireler de, hipnofertilitenin fertilite sorunu yaşayan kadınların stresi ve gebelik sonuçlarına etkinliğini değerlendirebilmek için konuyla ilgili araştırmalar planlayabilir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 336 Kaynakça • Braham, J.B. (2002). Managing Stres/Keeping Calm Under Fire. (Çeviren: V.G., Diker.) Stres Yönetimi/Ateş Altında Sakin Kalabilmek. Hayat Yayıncılık, 2.Baskı. İstanbul. • Fleury, E.A.B., Approbato, M.S., Silva, T.M., Maia, M.C.S. (2014). Music Therapy in Stress: Proposal of Extension to Assisted Reproduction. Journal of Brezilian Assisted Reproduction, 18(2), 55-61. • Gilbert, S. (2013). Fertility Support Program. Scottsdale, Arizona, USA. • Kartın, P.T. (2015). Müzik Terapi. Başer, M., Taşçı, S. (Ed.), Kanıta Dayalı Rehberleriyle Tamamlayıcı ve Destekleyici Uygulamalar (s. 9-14). Ankara: Akademisyen Tıp Kitabevi. • Köroğlu, E. (2011). Bilişsel-Davranışçı Terapiler/Temel Kavramlar, Temel Yaklaşımlar. HYB Yayıncılık, 2.Baskı. Ankara. • Okumuş, H. (2015). Anne Baba adayları İçin Doğal Doğum. İstanbul: Deomed Yayıncılık. • Özkan, B. (2006). Türkçede Dilbilgisel Terim Olarak “Olumlama” ve “Olumsuzlama”. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(1), 269-282. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 337 Tablo 1. Hipnofertilite Destek Programına Dayalı Girişim Planı Amaç Zaman *Zihinde yer alan olumsuz düşünceleri açığa çıkarmak *İnfertiliteyle ilgili bilinçaltında yer alan olumlu veya olumsuz duygu, düşünce, inanç ve davranışların öğrenilmesi *Hipnofertilite dilinin kullanılması *Olumlamaları evde kullanmasının öğretilmesi *Bekleme odasına olumlamaların asılması *Bekleme odasında resimler kullanılarak görselleştirmenin kullanılması *Evde görselleştirme kullanmasını öğretmek *Klinikte gevşeme müziğinin kullanılması *Nefes egzersizlerinin öğretilmesi *Evde kullanımlarının öğretilmesi *Hipnofertilite dili kullanılması *Eğitim odalarına olumlamaların yazılması Olumlama *İlaç uygulama sırasında yaşadığı endişe ve merak duygularının yerinin umut gibi duyguların almasını sağlamak *Kadının gevşemesini sağlamak *Olumlamaların bilinci olumlu etkilemesini sağlamak *Olumlamaların bilinci olumlu etkilemesini sağlamak Tutumlar, İnançlar, Gelecek umudu, Düşünceler, Kararlar (Bilinç) Görselleştirme Duygular, Düşünce biçimi (Bilinçaltı) Gevşeme Duygular, Davranışlar (Bilinçaltı) Olumlama Tutumlar, İnançlar, Gelecek umudu, Düşünceler, Kararlar (Bilinç) *İlaç uygulamasını anlatma sırasında folikül/oositlerinin geliştiğinin hayal ettirilmesi Hayal etme Duygular, Davranışlar, Düşünme biçimi (Bilinçaltı) *Gevşeme müziğinin kullanılması *Nefes egzersizleri *Hipnofertilite dili kullanılması *Muayene odalarına olumlamaların yazılması Gevşeme Davranışlar (Bilinçaltı) Tutumlar, İnançlar Gelecek umudu, Düşünceler, Kararlar (Bilinç) *Kadının gevşemesini sağlamak *Gevşeme müziğinin kullanılması *Nefes egzersizleri Gevşeme Davranışlar (Bilinçaltı) *Olumlamaların bilinci olumlu etkilemesini sağlamak *Hipnofertilite dilinin kullanılması Olumlama Tutumlar, İnançlar Gelecek umudu, Düşünceler, Kararlar (Bilinç) *Kadının gevşemesini sağlamak *Olumlamaların bilinci olumlu etkilemesini sağlamak İlaç eğitimlerinde Muayene ve işlemlerde (Oosit toplama, İntrauterin inseminasyon, Embriyo transferi vb.) Gebelik testi gününde Hipnofertilite’de etkilenen alanlar Düşünceler, Kişisel sınırlar (Bilinç) Olumlama *Kadının görselleştirme yoluyla bilinçaltını olumlu etkilemesini sağlamak Kadınla ilk karşılaşmada Uygulama Olumlama 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 338 SB 039 EFFECTS OF FOOT REFLEXOLOGY ON SLEEPLESSNESS LEVELS OF POSTPARTUM WOMEN Nida SELVİ1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2 1 Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği 2 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction: Sleeplessness is one of the main problems observed in the postpartum period due to incision pain and lactation. Since medical treatments carry some risks, mothers and health care personnel prefer complementary therapies. Reflexology which nurses can be directly included in implementation is common in the world and is becoming more widespread in Turkey. The purpose of this study is to investigate the effects of foot reflexology on sleeplessness levels of postpartum women. Material and Methods: PubMed, MEDLINE, EMBASE, Cochrane Library, Natural Medicines Comprehensive Database and Natural Standard databases were utilized in the comprehensive literature review that focused on the last decade. Literature review presented 2 randomized controlled trials (RCT) and an experimental study on the effects of foot reflexology on postpartum women’s sleeplessness levels. Results: The first RCT was conducted in Taiwan in 2011 on 65 postpartum women with sleep problems. It was identified that reflexology applications significantly improved the mothers’ sleep quality in the experimental group. The second RCT was conducted in India in 2014. This trial on 60 post cesarean women found that foot reflexology decreased post operative pain and sleeplessness. The last study included in the review was conducted in India in 2016 as an experimental study and investigated foot reflexology and back massage on the sleep quality of 30 postpartum women who underwent caesarean. The results showed that foot reflexology was more effective compared to back massage. Conclusion: Results prove that reflexology has positive effects on postpartum women’s sleep problems and it may improve sleep quality. However, there are no studies in our country in this field. Health care professionals who provide care and treatment to postpartum women should improve themselves regarding the use of reflexology in managing sleeplessness and equip themselves with evidence based skills obtained from RCTs to apply reflexology. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 339 SB 040 THE EFFECT 0F THERAPEUTIC TOUCH ON CANCER PAIN Arş. Gör. Zeynep KARAKUŞ ER, Prof. Dr. Zeynep ÖZER Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Abstract Nursing care to positive cancer therapy outcomes and suggest a need to explore nontraditional therapy modalities, such as therapeutic touch, as viable options to complement standard cancer therapy. The aim of this review is to indicate the effect of therapeutic touch on cancer pain. Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL and PUBMED e.g. were searched studies published in English with “therapeutic touch”, “cancer pain” and “therapeutic touch on cancer pain” key words. Randomized controlled trials evaluating the effectiveness of therapeutic touch on cancer pain were included in this review.. In the recent literature review, there are two research studies related with therapeutic touch on cancer pain. A study conducted by Aghabati and colleagues (2010) indicated thatTTwas more effective in decreasing pain of the cancer patients undergoing chemotherapy than the usual care group. Another study conducted by Tabatabaee and colleagues (2016) to evaluate the effect of (TT) on pain related parameters of in patients with cancer showed that TT had a positive impact on the positive management of pain related parameters in cancer patients. To conclusion, TT is suggested to be used by healthcare providers as a complementary method for managing pain cancer related pain. Keywords: cancer pain, therapeutic touch TERAPOTİK DOKUNMANIN KANSER AĞRISINA ETKİSİ Özet Kanser tedavisinde olumlu sağlık sonuçlarına ulaşma ihtiyacı, hemşireliğin standart kanser tedavisinin tamamlayıcısı olarak kullanılabilecek olan terapotik dokunma (TD) gibi tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemlerini keşfetmesini gerektirmektedir. Bu çalışmanın amacı, terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini belirlemektir. Araştırmanın verilerini oluşturan çalışmalara, Akdeniz Üniversitesi elektronik veri tabanında MEDLINE, CINAHL ve PUBMED İngilizce olarak “therapeutic touch”, “cancer pain” and “therapeutic touch on cancer pain” anahtar kelimeleri ile taranarak ulaşılmıştır. Çalışmaya terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini değerlendiren randomize kontrollü çalışmalar dahil edilmiştir. Bu çalışmada, terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini değerlendiren iki 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 340 çalışma bulunmaktadır. Aghabati ve arkadaşları tarafından yürütülen çalışmada (2010), kemoterapi alan hastalarda ağrının azaltılması için terapotik dokunmanın standart tedavi alan hastalara göre çok daha etkili olduğu saptanmıştır. Tabatabaee ve arkadaşları tarafından terapotik dokunmanın kanser ağrısı ile ilişkili parametrelere etkisini değerlendirmek amacıyla yapılan çalışmada (2016), terapotik dokunmanın kanser ağrısı ile ilişkili parametrelere olumlu etkisinin olduğu bulunmuştur. Kanser ağrısının azaltılmasında tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinden terapotik dokunmayı sağlık profesyonellerinin kullanmaları önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: kanser ağrısı, terapotik dokunma Giriş Kanser tanısı alan bireyler hastalık doğası ve tedavi yöntemleri nedeniyle çok sayıda ve ciddi düzeyde semptom yaşamaktadır. Ağrı kanser hastalarını zorlayan en önemli semptomlardan biridir. Metastazı olan kanser hastalarının % 50’sinden fazlasının ve ileri evredeki hastaların % 90’ından fazlasının ağrı yaşadığı tahmin edilmektedir. Kanser ağrısının % 70’inden fazlası tümör ve tümöre sekonder vücuttaki yapısal değişiklikler nedeniyle görülmektedir. Birçok hasta ciddi düzeyde yaşadığı ağrı ve diğer semptomlara karşı tamamlayıcı alternatif tedavi (TAT) kullanmaktadır (Richardson, 2002). Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler, geleneksel tıbbın bir parçası olarak kabul edilmeyen ve genellikle hastalıkları ve hastalıkların tekrarını önlemek, sağlığı yükseltmek, kanser gibi kronik hastalıkların semptomlarıyla başa çıkmak için kullanılan sağlık bakım yöntemleri, ürünleri ve uygulamalarıdır. TAT’ın kanser hastalarının yaşadıkları semptomları azaltıcı ve yaşam kalitesini arttırıcı etkisinin olduğu bilinmektedir (Post-White et. al. 2003). TAT kapsamında gevşeme teknikleri, meditasyon, hayal kurma, masaj, biyofeedback ve terapötik dokunma gibi farklı yöntemler yer almaktadır. Kanser tedavisinde olumlu sağlık sonuçlarına ulaşma ihtiyacı, hemşireliğin standart kanser tedavisinin tamamlayıcısı olarak kullanılabilecek olan terapotik dokunma (TD) gibi TAT yöntemlerini keşfetmesini gerektirmektedir (Jackson et al. 2007). Terapötik dokunma 19. yüzyılın başlarında hemşire Doleres Krieger tarafından geliştirilmiştir. Vücuttaki enerji noktalarına dokunarak uygulanan bir ağrı giderme yöntemidir. Empati oluşturmada ve sözlü empati kurulamadığı durumlarda alternatif bir yöntem olup, pozitif ya da negatif nörofizyolojik yanıtlara neden olmaktadır (Cole&Shanley, 1998). TD bireyde rahatlama oluşturarak ağrıyı azaltır. Ağrıyı hafifletmenin yanı sıra TD’nin anksiyete/depresyonu giderme, kan basıncı ve kalp hızını düzenleme, gevşeme ve rahatlamayı 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 341 sağlama, yaşam kalitesini artırma, yorgunluğu azaltma gibi etkilerinin olduğu bilinmektedir (Susan&Peck, 1997; Lin&Taylor, 1998; Turner,1998). Bu çalışmada, terapotik dokunmanın kanser ağrısını etkisini değerlendiren randomize kontrollü çalışmaların incelenmesi amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem Terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini belirlemek amacıyla yapılan bu araştırmanın verilerini oluşturan çalışmalara, Akdeniz Üniversitesi elektronik veri tabanında MEDLINE, CINAHL ve PUBMED İngilizce olarak “therapeutic touch”, “cancer pain” and “therapeutic touch on cancer pain” anahtar kelimeleri ile taranarak ulaşılmıştır. Çalışmaya terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini değerlendiren randomize kontrollü çalışmalar dahil edilmiştir. Tarama yapılırken yayın yılı ile ilgili herhangi bir kısıtlamaya gidilmemiştir. Bulgular Bu çalışmada, terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini değerlendiren iki çalışma bulunmaktadır. Çalışmaların bulguları Tablo-1’de özetlenmiştir. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 342 Tablo-1. Derlemeye Dahil Edilen Çalışmalar Çalışma Türü Aghabati et. Randomize al. 2010 kontrollü çalışma Tabatabaee et. al. 2016 Randomize kontrollü çalışma Yöntem * 90 hasta * Müdahale, plasebo ve kontrol olmak üzere toplam 3 grup * 5 gün boyunca günde 1 kez TD * Her seans 30 dakika * 90 hasta * Müdahale, plasebo ve kontrol olmak üzere toplam 3 grup * 4 haftada 3’er gün aralıkla toplam 7 seans TD * Her seans 10-15 dk Ölçek Visual Analog Scala (VAS) Rhoten Yorgunluk Ölçeği Bulgular Müdahale grubunda ağrı ve yorgunluk skorlarının azaldığı bulunmuştur. Sonuç Noninvaziv ve farmakolojik olmayan yöntemlerden TD, kanser hastalarının yaşadıkları ağrı ve yorgunluğu azaltmada etkilidir. Brief Ağrı Ağrı envanteri Envanteri parametrelerinin skorları karşılaştırıldığında, ilk seansta herhangi bir farklılık olmamasına rağmen tüm seanslar bittiğinde gruplar arası anlamlı farklılık bulunmuştur TD ağrı ile ilişkili parametrelerin yönetiminde etkilidir ve sağlık çalışanları tarafından kullanılabilir. Tartışma Tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerden TD’nin etkinliğini değerlendiren çok sayıda çalışma olmasına karşın kanser ağrısı üzerine etkisini değerlendiren randomize kontrollü çalışma sayısı sınırlıdır. Çalışmamız kapsamında incelenen çalışma sonuçları TD’nin kanser ağrısını azaltmada etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir. İki çalışmada da hasta sayısı aynı olup uygulama süresi ve süreci ile ilgili farklılıklar bulunmaktadır. İlk çalışmada (Aghabati et. al. 2010), seans 5 gün boyunca 30’ar dk olarak uygulanmaktayken ikinci çalışmada (Tabatabaee et. al. 2016), 4 3’er gün aralıklarla 4 haftada 10-15 dakikalık 7 seans şeklinde uygulanmıştır. Uluslararası Terapotik Dokunma Birliği tarafından seansların 20 dakikayı aşmaması önerilmektedir (http://therapeutic-touch.org/what-is-tt/history-of-tt/, 11.11.2016). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 343 Sonuç ve Öneriler Kanser ağrısının azaltılmasında TAT yöntemlerinden terapotik dokunmayı sağlık profesyonellerinin kullanmaları önerilmektedir. Kanser ağrısı ve ağrı ile ilişkili semptomlara terapotik dokunmanın etkisini inceleyen randomize kontrollü çalışmaların arttırılması gerekmektedir. Kaynakça • Aghabati N, Mohammadi E, Esmaiel ZP. (2010). The effect of therapeutic touch on pain and fatigue of cancer patients undergoing chemotherapy. Evid Based Complement Alternat Med; 7: 375–81. • Cole A, Shanley E (1998). Complementary therapies as a means of developing the scope of professional nursing practice. J Adv Nurs. 27:1171-1176. • Jackson E, Kelley M, McNeil P, Meyer E, Schlegel L, Eaton M. (2007). Does Therapeutic Touch Help Reduce Pain and Anxiety in Patients With Cancer? Clinical Journal of Oncology Nursing; 12(1). DOİ: 10.1188/08.CJON.113-120. • Lın Y, Taylor A. (1998). Effects Of Therapeutic Touch In Reducing Pain And Anxiety In An Elderly Population Integrative Medicine; 1(4): 155–162. • Post-White J, Kinney ME, Savik K, Gau JB, Wilcox C, Lerner I. (2003). Therapeutic Massage and Healing Touch Improve Symptoms in Cancer. Integratıve Cancer Therapıes 2(4); pp. 332-344. • Richardson MA. (2002). Complementary and alternative therapy use in gynecologic oncology: implications for clinical practice. Gynecologic Oncology;84:360- 362. • Tabatabaee A, Tafreshi MZ, Rassouli M, Aledavood SA, AlaviMajd H, Farahmand SK. (2016). Effect of Therapeutic Touch on Pain Related Parameters in Patients with Cancer: A Randomized Clinical Trial. Mater Sociomed; 28(3):220-3. doi: 10.5455/msm.2016.28.220-223. • Therapeutic Touch International Association, The Process of Therapeutic Touch. Erişim: http://therapeutic-touch.org/what-is-tt/history-of-tt/, 11.11.2016. • Turner JG. (1998). The effect of therapeutic touch on pain and anxiety in burn patients; DOI: 10.1046/j.1365-2648.1998.00770. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 344 1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL TAMAMLAYICI TERAPİLER ve DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI KONGRESİ POSTER BİLDİRİLER 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 345 POSTER BİLDİRİLER Bildiri No PB 001 PB 002 PB 003 PB 004 PB 005 PB 006 PB 007 PB 008 PB 009 PB 010 PB 011 PB 012 PB 013 PB 014 PB 015 PB 016 PB 017 PB 018 PB 018 PB 020 Bildiri Adı Neural Therapy Application On Low Back Pain Hayriye Alp Non-Pharmacological Methods Used in Painful Interventions in Children Fatma Yılmaz Kurt, Aynur Aytekin, Sibel Küçükoğlu Aromatherapy in Perioperative Nursing Care Enes Bulut, Dilek Çilingir Acupuncture Application on Autoimmun Disease Low Back Pain Osman Alp, Hayriye Alp Cervical Prolotherapy Application Hayriye Alp, Hasan Doğan Herbal Medicine Treatment As Complementary Therapy in Advanced NonsmallCell Lung Cancer Merve Atalay, Nurten Terkeş, Zeynep Özer The Use of Homeopathic Medicines in Cancer Patients Çiğdem Ökten, Zeynep Özer Acupuncture Application On EpinCalcanei Osman Alp, Hayriye Alp The Effects of Acupressure in Patients with Knee Osteoarthritis Pain: A Systematic Review Sibel Şentürk Massage Therapy To Reduce Pain in Newborn Vildan Cırık, Emine Efe, Çiğdem Ökten Use of Complementary And Alternative Medicine in Cardiovascular Disease: A Systematic Review Sibel Şentürk Impact of Animal Therapy in Managing Child with Epilepsy Fatma Dilek Turan Gürhopur, Ayşegül İşler Dalgıç The Effects of Acupuncture on Complications of Diabetes Hatice Ceylan, Şefika Tuğba Yangöz, Zeynep Özer The Effects of Acupuncture on Hypertension Hatice Ceylan, Zeynep Özer, Ferhat Sarıbek The Effect of Massage Therapy in Preterm Infants Vildan Cırık, Emine Efe Combined Use of HyperbaricOxygen Therapy And Acupuncture Ali Erdal Güneş The Role of Acupuncture in Experiencing Pain after Cesarean Section Ferhat Sarıbek, İlkay Boz Analysis on Phytotherapeuticals Complementary Treatment Algorithms Used for Some Chronic Diseases Selçuk Salim Erdoğan, Günnur Orhan, Derya Dikmen Impact of Music Therapy in Management Of Childhood Epilepsy: A Systematic Review Fatma Dilek Turan Gürhopur, Ayşegül İşler Dalgıç The Efficiency of The Acupressure for Cancer Related Fatigue Şefika Tuğba Yangöz, Sema Dibekçi, Zeynep Özer 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 346 PB 021 PB 022 PB 023 PB 024 PB 025 PB 026 PB 027 PB 028 PB 029 PB 030 The Effects of Acupressure on Chemotherapy Induced Nausea and Vomiting in Patients with Cancer Bahar Güntürkün, Şefika Tuğba Yangöz, Zeynep Özer Complementary and Alternative Therapies for Pain Relief in Pediatric Age Groups Tanju Oğul, Fatma Yılmaz Kurt, Şengül Uzan Effects of Acupuncture and some CAM Applications on Immune Response Nadejda Neronova, Fatih Dizman, Selçuk Salim Erdoğan Microbiological Risks in Complementary Medicine Nadejda Neronova, Fatih Dizman, Selçuk Salim Erdoğan The Use of Acupressure in Labor Pain Kiraz Gülpınar,Fatma Dilek Turan Gürhopur, Şefika Tuğba Yangöz, İlkay Boz The Effect of Reiki on Cancer Pain Zeynep Karakuş Er, Zeynep Özer Effective of Chinese Herbal Medicine İn Treating Rheumatoid Arthritis’ Nurten Terkeş, Fatma Kaya,Zeynep Özer Use of Solution Focused Approach to Improve Self Efficacy and Self Esteem Dudu Karakaya,Gönül Özgür Does Baby Massage Effect the Mental Health of the Mother? Pınar Tektaş, Dudu Karakaya Importance of Use of Complementary and Alternative Medicine in The Nursing Education Ferya Çelik, Nurten Terkeş, Hicran Bektaş 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 347 PB 001 NEURAL THERAPY APPLICATION ON LOW BACK PAIN Yrd. Doç. Dr. Hayriye ALP Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, KONYA Neuraltherapy can application on post operative skar tissue for pain relief. Case 30 years old man have low back pain. Quantum therapy given to he. He was tonsillectomi and arthroscopi operation ın history. He also have vaccination skar. 1cc % 0.5 lidocain was application on per scar tissues Conclussion After applıcatıon neuraltherapy, patient’s pain is vas 0;patient was made painless flexion and extansion action. Discussion Neural therapy can broke reflex arc cuteno-visseral and visserospinal. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 348 PB 002 NON-PHARMACOLOGICAL METHODS USED IN PAINFUL INTERVENTIONS IN CHILDREN Yrd. Doç. Dr. Fatma YILMAZ KURT Çanakkale Onsekiz Mart Üniversite Sağlık Yüksekokulu, ÇANAKKALE Painful interventions is one of the major fears of children. Often these fears lead to unwillingness to interventional practices in children and their parents, and affect the subsequent treatment and care experience of the children. In addition, fear and anxiety increases pain in children. Therefore, it's necessary to select the best method for relieving pain. In pain management, nonpharmacological methods is an integral part of the care of the children who feel pain. Considering the studies regarding the use of non-pharmacological methods in pain management of children, Cognitive/behavioral, Peripheral (Physical), and Emotional/supportive methods were observed to be used in a wider area. These methods help to make the pain more tolerable by strengthening the child's ability to cope, help to reduce the pain perceived, reduce anxiety, and increase the effects of analgesics. For this reason, nowadays, it's necessary to use nonpharmacological methods either in conjunction with other methods or alone, by abandoning the use of only the traditional analgesics for pain relief in nursing care. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 349 PB 003 AROMATHERAPY IN PERIOPERATIVE NURSING CARE Arş. Gör. Enes BULUT, Doç. Dr. Dilek ÇİLİNGİR Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, TRABZON Aromatherapy is the intentional use of essential oils to promote health and well-being. Essential oils are applied by inhalation, digestion or topical way. In health care, aromatherapy is used to treat infection, insomnia and vomiting, pain, stress management, etc. For these aims: lavender oil, Melissa oil, clove oil, rosemary oil and ylang ylang oil are preferred mostly. The perioperative period has some problems for patient. Patient may have stres due to surgery. Stress effect patient negatively. Wound healing and oral feeding are delayed. Postoperative pain is another problem for patient. Many analgesic is needed to pain relief in this period. Also nausea and vomiting are seen frequently after surgery. There are several studies conducted to investigate the effect of aromatherapy in perioperative period. In a study, it was found that blood pressure was significantly lower and mean sleep score was higher in lavender oil group. Similarly, in Bikmoradi et al.'s study, systolic blood pressure was effected positively by aromatherapy. In Soltani et al.'s study, it was stated that aromatherapy with lavender oil decreased the number of required analgesics after tonsillectomy. A study conducted to investigate effect of aromatherapy on nausea and vomiting showed that ginger was effective on preventing these complications. Nurses have important role in perioperative period to promote healing. Aromatherapy is an effective nonpharmacological method to prevent complications and can be applied by nurses. Also it provides lack of cost. In the light of these information it is recommended that aromatherapy should be integrated to nursing interventions. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 350 PB 004 ACUPUNCTURE APPLICATION ON AUTOIMMUN DISEASE LOW BACK PAIN Dr. Osman ALP1, Yrd. Doç. Dr. Hayriye ALP2 1 2 Merkez Sağlık Ocağı Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, KONYA Introduction Acupuncture is provide qi flow in body. Case A nursing, 41 years old female, she study in algology clinic. She has auto immune diseas; sjogren, ankylosing spondylitis, rheumatoid arthritis, hashimato, others diseases; allergy, reactive hypoglisemie and supraventiculer tachycardia, menopouse. Her complient is low back pain. Vas 6.she dosen’t use methotraksat because her immunglobulin levels are very low. Material and Metod In 1.session needled Liv-3 bilateral for dry eyes as body acupuncture and shenmen point, lumbal region (L5) on antihelix zone 4 as ear acupuncture. Her vas was O, althougt she was travel by bus 300km. 2.session du-20-21points for mind, P-6, H-7 points for svt, were needeled. She relief from svt. 3.session ınterferon point on ear was started to needle for ıg level. Conclusion Acupuncture can use as complemetery medicine in autoimmun diseas. Acupuncture can help to patients for life quality increase. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 351 PB 005 CERVICAL PROLOTHERAPY APPLICATION Hayriye ALP1, Hasan DOĞAN2 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Konya 2 Bilimsel Proloterapi Derneği, Denizli Introduction Prolotherapy can application in degenerative issue. Prolotherapy is %15 dextrose injection tecnic to ethesis point on joint. After injection, in region blood flow is increase and tissue is strengh. İnjection must be by 3 weeks space Case 49 years old female driver teacher. She wasa ppendysitis, endometriosis, and carpal tünel syndrome in her history. Patient was followed since 2012. Her complient was neck pain. In her physical examination were trigger points and limited neck motion. Total 18 session made on neck region; c1-c7 facet prolotherapy, trapezius and scalen muscle trigger point injection, occipital neuroprolotherapy, shchoulder prolotherapy were made. After Sesions patient was heated by infraruj. Patient was suplemented by homeopaty(SANG C30) only ganglion oticum injection was added. Conclussion Neuroprotherapy and prolotherapy combination results are very good.In neuroprolotherapy %5 dextrose is injectioned.Patient’s motion neck was relief from pain.%5 dextrose can neuroprotective effect on nerves system. Key words: prolotherapy, neuroprolotherapy, pain, cervical 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 352 PB 006 HERBAL MEDICINE TREATMENT AS COMPLEMENTARY THERAPY IN ADVANCED NON-SMALL-CELL LUNG CANCER Hemşire Merve ATALAY1, Arş. Gör. Nurten TERKEŞ2 1 2 Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD,ANTALYA Introduction Lung cancer is the first leading cause of cancerrelated death worldwide. Chemotherapy plays an important role in the treatment of advanced lung cancer. If untreated, the median survival time for Non-Small Cell Lung Cancer (NSCLC) is only 4–5 months. Herbal Medicine (HM), which has a long history in China and has accumulated rich experience in the treatment of malignant tumors, is widely used in the treatment of advanced NSCLC. Method Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last ten years with key words such as “Herbal Medicine in Lung Cancer”, “complementary therapy and Lung Cancer” and “Herbal Medicine in Lung Cancer and Randomized control studies”. Only randomized control studies were reviewed. Result The literature searches identified 98 potentially relevant studies of which five trials met the inclusion criteria. Some studies (Xu et al., 2011; Li et al., 2009; Jiang et al., 2016; Han et al., 2016) have shown that HM combined with chemotherapy, radiotherapy and targeted therapy can alleviate side effects of cancer treatment, enhance short-term therapeutic effects, stabilize the disease and improve the long-term efficacy of treatment, improved patients’ quality of life. Despite these studies, Bar-Sela et al. (2013) study was demonstrating that no effect of iscador /mistletoe could be found on quality of life or total adverse events. Nevertheless, chemotherapy dose reductions, severe non-haematological sideeffects and hospitalisation were less frequent in patients treated with iscador, warranting further investigation of iscador as a modifier of chemotherapy-related toxicity. Conclusions Studies demonstrated that HM could control the tumor size, improve the clinical symptoms, promote patients’ QOL, and was effective in prolonging survival rate. The current 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 353 maintenance therapy in advanced NSCLC still excites debates and requires for further research. Keywords: Herbal medicine, Complementary therapy, Lung cancer. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 354 PB 007 THE USE OF HOMEOPATHIC MEDICINES IN CANCER PATIENTS Arş. Gör. Çiğdem ÖKTEN, Prof. Dr. Zeynep ÖZER Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction Complementary medicines, including homeopathy, are used by many patients in cancer care. This use raised the question if there is any benefit in utilizing this type of care with cancer patients. Aim The aim of this systematic literature review, is to examine the effect of using homeopathic medicines on side effects of cancer treatments in cancer patients. Methods Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Web of science were searched studies published in English with “homeopathy and cancer”, “homeopathic medicines and cancer” key words. Search results reached in the 4200 articles. Also references of the determined studies had reviewed. Investigation of the articles published between 2005-2015, which can be accessed in full text, the original four randomized-controlled studies have been sampled. Results A randomized-controlled study was conducted by Oberbaum and colleagues in 2015. According to the study, subjective wellbeing was significantly higher in the homeopathy group when compared with the control group. Also, the control group experienced more fatigue, pain, dyspnea and appetite loss than homeopathy group. A randomized-controlled study was conducted by Ray-Coquard and colleagues (2012). According to the study, nausea, vomiting and global emesis FLIE (Functional Living Index for Emesis) scores were not statistically different at any time between the two study groups. Other two studies tested homeopathic medicines for menopausal symptoms depending on the treatment of breast cancer. In two studies reported significant improvements from baseline in the homeopathy group, but there were no statistically significant differences between homeopathy and placebo groups (Jacobs 2005; Thompson 2005). 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 355 Conclusion Homeopathic medicines may reduce side effects of cancer treatments. Homeopathy might improve the well-being of patients and might affect the progression of cancer and patient survival. But the effectiveness of homeopathic medicine treatments remain to be confirmed further studies. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 356 PB 008 ACUPUNCTURE APPLICATION ON EPIN CALCANEI Dr. Osman ALP1, Yrd. Doç. Dr. Hayriye ALP2 1 2 Merkez Sağlık Ocağı Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, KONYA Acupuncture can use for obesite and epin calcanei. Case 53 years old female nurse. Her weight 97kg. She has hashimato in history. Patient’s tsh; 4.5 Her complient is epin calcanei. shenmen, hunger, and endocrine points were needled. Diet was given to patient and recommended exercise. Next session Kid-3 bilateral needled. Total 3 session was made. Conclusion After 1 week, patient lossed 4.5kg her weight. Patient’s fat –muscle values was measured by tanıta device. Epine calcanei pain relief. VAS was 0. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 357 PB 009 THE EFFECTS OF ACUPRESSURE IN PATIENTS WITH KNEE OSTEOARTHRITIS PAIN: A SYSTEMATIC REVIEW Yrd. Doç. Dr. Sibel ŞENTÜRK Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR Introduction Knee Osteoarthritis is the most common form of arthritis and is a major cause of morbidity, imitation of activity and health care utilization, especially in elderly patients. Painful knee OA associated with mild to moderate disability affects up to 10%. Acupressure is a technique used widely as one of nonpharmacological pain management techniques. The aim of this review, is to examine the effect of acupressure in patients with knee osteoarthritis pain. Methods We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within effects of acupressure in patients with knee osteoarthritis pain. Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched studies published in English with “knee osteoarthritis and acupressure” “knee osteoarthritis pain and acupressure” key words. Search results reached in the 714 articles and four articles have been sampled. Results In one study they evaluated the effects training selfadministered acupressure exercise among postmenopausal women with osteoarthritic knee pain. The results of study showed that potential positive impact on physical function and pain scores. In another study, effects of acupressure versus isometric exercise on pain, stiffness, and physical function in knee osteoarthritis female patients were evaluated. The results of study showed that acupressure provide an improvement of pain, stiffness, and physical function in patients with knee OA. In another study, they evaluated the effects of self-managed acupressure on pain, function and osteoarthritis biomarkers among postmenopausal women with osteoarthritic knee pain. The result provided that acupressure exercise is feasible to be trained among postmenopausal women with knee osteoarthritis. Conclusion Results of this review showed that acupressure can have a positive effect on the management of knee osteoarthritis pain. Key words: Knee osteoarthritis, Pain, Acupressure 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 358 PB 010 MASSAGE THERAPY TO REDUCE PAIN IN NEWBORN Arş. Gör. Vildan CIRIK1, Prof. Dr. Emine EFE1, Arş. Gör. Çiğdem ÖKTEN3 1 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD 2 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD,ANTALYA Introduction Newborns in a neonatal intensive care unit are exposed to a high number of painful procedures. Massage can reduce pain in newborns during neonatal intensive care unit stays. Aim The aim of this systematic literature review, is to examine the effect of massage to reduce pain in newborns. Method Akdeniz University center electronic databases including CINAHL, Cochrane Library, Web of Science, MEDLINE, ScienceDirect, were searched studies published in English with “massage and pain in newborn”, “massage and newborn” key words. Search results reached in the 7251 articles. Also references of the determined studies had reviewed. Investigation of the articles published between 2000-2016, which can be accessed in full text, the original three randomizedcontrolled studies have been sampled. Results A randomized-controlled study was conducted by Jain and colleagues (2006). According to the study, after heel stick, NIPS (P<0.001) was increased in the no-massage group compared with the massage group. Gentle massage of the leg prior to heel stick is safe and decreases pain responses in preterm infants. A randomized study was done to compare nonpharmacological methods to reduce the pain of heel pricks in stable term neonates. Nonnutritive sucking, rocking, massage, sucrose, distilled water (DW) and expressed breast milk (EBM) were used as pain reducing agents. Rocking or giving a baby a pacifier are more effective non-pharmacological analgesics than EBM, DW, sucrose or massage for the pain of heel pricks in neonates (Mathai et al., 2006). A randomized-controlled study was conducted by Hernandez-Reif and colleagues (2007) . Preterm infants receiving massage therapy showed fewer stress behaviors and less activity from the first to the last day of the study. Conclusion 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 359 The available evidence suggests that for newborns, massage is effective in reducing pain and stress behaviors after a painful procedure. Additionally, The effectiveness of massage remain to be confirmed further randomized-controlled studies. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 360 PB 011 USE OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE IN CARDIOVASCULAR DISEASE: A SYSTEMATIC REVIEW Yrd. Doç. Dr. Sibel ŞENTÜRK Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR Introduction Complementary and alternative medicine (CAM) plays a significant role in many aspects of healthcare worldwide, including cardiovascular disease (CVD). The increasing popularity of CAM therapies highlights the need to explore their use among patients with cardiovascular disease. The objective of this study was designed to determine use of the complementary treatment (CT) methods which are used among people with cardiovascular disease. Methods We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within use of complementary medicine in cardiovascular disease. It was searched to achieve article related to the subject with keywords such as ‘cardiovascular disease and complementary therapy’ in electronic searches databases: MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience (1995-2016). Reviewer selected relevant abstracts and evaluated the quality of included studies. Results Prevalence of CAM use in cardiac patients ranged from 4% - 61%. The most commonly used methods; aromatherapy, diet-based therapies, vitamins, iridoloji, anthroposophical medicine, biofeedback, cognitive-behavioral therapy, deep breathing exercises, hypnosis, meditation, prayer, thai chi, yoga, relaxation, massage, reflexology, acupuncture, ayurveda and homeopathy. Studies in cardiovascular diseases that TAT methods are stated to be useful; pain, fatigue, dyspnea, vomiting, palpitation, anxiety, depression, the symptoms decrease in symptoms such as high-blood pressure and cholesterol levels. Conclusion CAM use in patients with cardiovascular disease appears common. Herbal treatments are the most preferred method. Key Words: Cardiovascular Disease, Complementary and Alternative Medicine 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 361 PB 012 IMPACT OF ANIMAL THERAPY IN MANAGING CHILD WITH EPILEPSY Arş. Gör. Fatma Dilek TURAN GÜRHOPUR, Doç. Dr. Ayşegül İŞLER DALGIÇ Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction Epilepsy is the most common childhood neurological condition affecting 1 in 220 children. Epilepsy management is often difficult among children with epilepsy is associated with a range of psychosocial difficulties and cognitive deficits. Animal therapy can be one of the most useful therapy in management of children with epilepsy. Aim The aim of the study was to evaluate impact of animal therapy in epilepsy management of children with epilepsy. Method Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last ten years with key words such as “Animal therapy in child with epilepsy”. Randomized control studies, original studies, systematic reviews, international guideline were reviewed. Results The literature searches identified 791 potentially relevant studies of which only one trials met the inclusion criteria. İşler et al., (2014) indicated that children with epilepsy (72,7%) cope with epilepsy using animal therapy. Animal therapy used by children with epilepsy contribute to management of illness. Of parents, 98% stated that animal therapy enable them to control their child's seizures, 100% said that animal therapy have no adverse effect, and 98.4% stated that they will continue to use the approach. Conclusion The impact of animal therapy in children with epilepsy is important. But this is one study in the literature concerning the animal therapy and children with epilepsy to support epilepsy management. However, larger studies need to be conducted over longer periods of time to determine the lasting effects of animal therapy. Identifying the used animal therapy by children with epilepsy is important for informing nursing care. Determining the negativepositive effects of the approach used by children will provide guidance to nursing education about epilepsy management. Keywords: Animal therapy, epilepsy, child, nurse. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 362 PB 013 THE EFFECTS OF ACUPUNCTURE ON COMPLICATIONS OF DIABETES Öğr. Gör. Hatice CEYLAN1, Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER2 1 2 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction Acupuncture have been used to treat diabetes for over 2000 years. Acupuncture offers a way to address each patient individually to eliminate the symptoms associated with diabetes and reduce the need for insulin. Aim The aim of this review, is to examine the effect of acupuncture on diabetes complications in patients with diabetes. Methods We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within effect of acupuncture on diabetes complications in patients with diabetes. Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL, Science-direct, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched studies published in English with “acupuncture and diabetes complications” key words. Search results reached in the 1304 articles and seven articles have been sampled. Results In one study, clinical and mechanistic effects of two styles of acupuncture were evaluated, about the treatment of painful diabetic neuropathy. According the study, both acupuncture styles, lowered pain. Another study was conducted the clinical effects of acupuncture for diabetic peripheral neuropathy. In the treatment group test showed significant good clinical effects for diabetic peripheral neuropathy. According to the another study, in addition to the routine treatment for controlling blood sugar, acupuncture can give quite good therapeutic effects on diabetic gastroparesis. In another study was investigated the effects of acupuncture on diabetic bladder dysfunction (DBD). They found that acupuncture clinically useful for the radical treatment of DBD. Another study examined that diabetic gastroparesis on diabetic patients. This study demonstrates that short-term EA effectively reduces the dyspeptic symptoms of diabetic gastroparesis and accelerates solid gastric emptying. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 363 Conclusion This review results showed that acupuncture has good effects for diabetes complications. Therefore, acupressure could be recommended as an effective, non-pharmacologic method to avoid complications of diabetes. Acupuncture can be safely used by patients with diabetes. Keywords: acupuncture, diabetes complications 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 364 PB 014 THE EFFECTS OF ACUPUNCTURE ON HYPERTENSION Öğr. Gör. Hatice CEYLAN1, Prof. Dr. Zeynep ÖZER2, Dr. Ferhat SARIBEK3 1 2 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD 3 Antalya İl Sağlık Müdürlüğü,ANTALYA Introduction Blood pressure–related disease remains a major public health problem in world. Acupuncture at specific acupoints has experimentally been found to reduce chronically elevated blood pressure. Aim The aim of this review is to examine the effect of acupuncture on hypertension. Methods We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within effect of acupuncture on hypertension. Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched studies published in English with “acupuncture and hypertension” key words. Search results reached in the 2442 articles and ten articles have been sampled. Results In one study they evaluated the effects of acupuncture on prehypertension and stage. The results of study showed that acupuncture might lower blood pressure in prehypertension and stage. In another study, effects of Hans electrical stimulation of acupuncture points of acupuncture were evaluated. The results of study showed that Hans electrical stimulation of acupuncture points reduced systolic blood pressure but not the diastolic blood pressure. In another study, they evaluated the efficacy and safety of acupuncture for patients with mild hypertension. The results provided evidence for the effectivenes of acupuncture as a treatment for mild hypertension. Another study, the effect and safety of auricular acupuncture evaluated. The study results provided that important clinical evidence for the effect and safety of auricular acupuncture on blood pressure in patients with prehypertension and stage 1 hypertension compared with usual care. Another study showed that active acupuncture provided no greater benefit than invasive sham acupuncture in reducing systolic or diastolic BP. Conclusion 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 365 Results of this review showed that acupuncture is effective in reducing the blood pressure. The effect of acupuncture on prehypertension and mild hypertension should be confirmed in larger studies. Acupuncture can be safely used by patients with hypertension. Keywords: acupuncture, hypertension 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 366 PB 015 THE EFFECT OF MASSAGE THERAPY IN PRETERM INFANTS Arş. Gör. Vildan CIRIK, Prof. Dr. Emine EFE Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction Massage therapy has positive effects on physical, physiological and behavioral states of preterm infants including weight gain, decreased stress behavior and pain, improved sleep and mortality rate of hospitalized preterm infants. Aim To evaluate the effects of massage therapy in preterm infants. Method Akdeniz University center electronic databases including CINAHL, Cochrane Library, Web of Science, Medline, ScienceDirect, were searched studies published in English with “massage and preterm infants”, “massage and preterm neonates” key words. Search results reached in the 2505 articles. Also references of the determined studies had reviewed. Investigation of the articles published between 2010-2015, which can be accessed in full text, the original fifteen randomized-controlled studies have been sampled. Results A randomized-controlled study was conducted by Ang and colleagues (2012). Immunologic evaluations (absolute NK cells, T and B cells, T cell subsets, and NK cytotoxicity), weight, number of infections, and length of hospital stay were also evaluated. Massage administered to stable preterm infants was associated with higher NK cytotoxicity and more daily weight gain. A randomized-controlled study was conducted by Saeadi and colleagues (2015) on weight gain of premature neonates. They were randomly divided into three groups: oilmassage, massage alone and control groups. Transcutaneous feeding with medium-chain triglyceride oil massage therapy in premature neonates can result in accelerated weight gain. According to other studies, massage therapy was effective in reducing trans-epidermal water loss (Nangia et al., 2015), level of transcutaneous bilirubin (Basiri-Moghadam et al., 2015), risk of bloodstream infection (Salam et al., 2015), increasing weight gain (Kumar et al., 2013; Diego et al., 2014) in preterm infants. Massage affects maturation of brain electrical activity (Guzzetta et al., 2011), improves autonomic nervous system function (Smith et al., 2013) and body fat deposition (Moyer- Mileur et al., 2013) in preterm infants. Conclusion The available evidence suggests that massage has positive effects in preterm infants. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 367 PB 016 COMBINED USE OF HYPERBARIC OXYGEN THERAPY AND ACUPUNCTURE Yrd. Doç. Dr. Ali Erdal GÜNEŞ Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp AD, Akupunktur Uygulama Ünitesi, ŞANLIURFA Introduction Hyperbaric oxygen therapy(HBOT) is expressed as inhalation of 100% oxygen at a pressure higher than 1 atmosphere. Acupuncture treatment is a basic component of traditional Chinese medicine and commonly used method of treatment as a complementary and integrative treatment in many countries. HBOT has begun to be used in with acupuncture therapy in the treatment of some diseases and have been positive results. Results of studies which using hyperbaric oxygen therapy with acupuncture treatment were examined in this study. Method The following databases were scanned from January 2006: MEDLINE, PubMed, Cochrane, Scopus and EMBASE. Hyperbaric oxygen therapy, acupuncture, electroacupuncture was used as search terms Results A total of 8 studies were obtained with search terms. After repeated studies have been removed, a total of four studies were included in the evaluation. In case series, King has benefited from the HBOT with acupuncture in the treatment of radiation damage. In case series, Liu et al has provided a success rate of 82.2% inpatients with coma after head trauma. In a randomized controlled trial Mao et al. has seen significant differences healing with HBOT addition of acupuncture treatment in patients with late encephalopathy due to carbon monoxide poisoning. Li and colleagues bring greater oxygenation of tissue with acupuncture during HBOT. Discussion HBOT used in the treatment of many diseases. Physician gets help from complementary therapies in chronic disease such as non-healing wounds, avasculer necrosis. Maggot, acupuncture, leeches are a few of these complementary therapies. In recent years, especially in the central nervous system(CNS) diseases treatment has been used HBOT with acupuncture as a complementary therapy. Seeing that of patients applied in order to see benefit before surgery because both treatment due to the lack of chemical direction. Hyperbaric medicine specialists are needed for applying the new controlled studies of acupuncture treatment to support theory. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 368 PB 017 THE ROLE OF ACUPUNCTURE IN EXPERIENCING PAIN AFTER CESAREAN SECTION Dr. Ferhat SARIBEK1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2 1 2 Antalya İl Sağlık Müdürlüğü Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction Acupuncture is a non-pharmacological therapy modality that can be used as a complementary treatment of various painful conditions. The purposes of this study were investigated the content of the evidence-based studies regarding acupuncture for women’ pain after CS and to lead health care professionals. Methods The studies in the last 15 years were systematic review through the comprehensive databases as PubMed, MEDLINE, EMBASE, the Cochrane Library, Natural Medicines. Results Two Randomized Controlled Trial (RCT) and observational pilot study were reached. One of the RCTs, 60 women in China were randomly assigned to the control group, the acupuncture group, and the electro-acupuncture group. The results showed in statistical significance that the total dose of PCA used within the first 24 hours was 30% - 35% less in the acupuncture group and the electro-acupuncture group when compared with the control group. However, two hours later, there were no significant differences of the visual analogue scale scores between either of the treatment groups and the control group. At the other RCT from Brasil, 56 patients post CS were randomly allocated to undergo up to 1 session of real acupuncture or to a control group receiving sham acupuncture after spinal anesthesia. The sham group showed better VAS pain scores at rest in the first 24 h. In the assessment of pain in 48 h there was no difference between acupuncture group and sham group. Last, a prospective pilot study stated that acupuncture for additional analgesia after CS was well accepted. Conclusion Only three study have been achieved to examine the effect of acupuncture in reducing cesarean section pain at postpartum period. More well-designed studies are needed to define the role of acupuncture on post-CS pain. It is recommended that health care professionals can be developed themselves on pain management after CS 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 369 PB 018 ANALYSIS ON PHYTOTHERAPEUTICALS COMPLEMENTARY TREATMENT ALGORITHMS USED FOR SOME CHRONIC DISEASES 1 Selçuk Salim ERDOĞAN,Msc, Phd (cont.), 2 Dr. Günnur Orhan, 3 1 Yard. Doç Dr. Derya DİKMEN The Ministry of Health of the Republic of Turkey Presidency of Public Hospitals Authority of Turkey,Traditional and Complementary Medicine Applications Programs 2 T. C. Ministry of Health, Public Health Agency of Turkey 3 Hacettepe University Department of Nutrition and Dietetics,ANKARA World Health Organisation (WHO), reported that chronic diseases such as cardiovascular diseases, obesity, medical 2 diabetes cause death much more than the other causes of death, in 2003. The diseases constitute 82 % of all deaths globally (WHO,2015). In our country the incidence of nutrition-related chronic diseases cannot be disregarded and the incidence rate is increasing day by day. In recent years despite the improvements in diagnosis and treatment of the chronic diseases, in our country and World the use of phytotherapeutic complementary therapies has been increasing by leaps and bounds. Phytotherapy is defined as the use of herbs in disease prevention or treatment. In the studies, it is seen that alternative herbal medicines are used in the treatments of the nutrition-related chronic diseases such as obesity, hypertension and diabetes. Most of the hypertensive patients use herbal products. In the study done in USA in 2002 it was pointed out that 36% of the ones, having cardiovascular disease, would use one of the TAT methods, one of the most frequently prefered ones of these were herbal products. Ecballium elaterium (Momordıca charantıa L.), cinnamon (Cinnamomum zeylanicum L, Cinnamomum cassia L), fenugreek (Trigonella foenum-graecum L.), olive leaf (Olea europea L.), black cumin (Nigella sativa L), White mulberry (Morus alba L.) are some of the herbal products alternatively used in diabetes treatment. Using herbal products without knowing their effects and side effects may cause undesired results. Therefore the treatment algorithms should be determined by considering the factors such as active substance concentrations of products used in herbal medicine ( root, stem, leaf etc.), and also the description, potency, purity, biocompatibility criteria according to the amount of dose on the basis of active substance. In fact, sufficient scientific clinical trials and evidence are required for this. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 370 PB 019 IMPACT OF MUSIC THERAPY IN MANAGEMENT OF CHILDHOOD EPILEPSY: A SYSTEMATIC REVIEW Fatma Dilek TURAN GÜRHOPUR, Ayşegül İŞLER DALGIÇ Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction Epilepsy affects about 11 million children throughout the world. The management of childhood epilepsy is difficult undertaking but music therapy is an important approach in childhood epilepsy. Aim The aim of the study was to evaluate impact of music therapy in management of childhood epilepsy. Method Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last ten years with key words such as “Music therapy in child with epilepsy”. Randomized control studies, original researches, systematic reviews, international guideline were reviewed. Result The literature searches identified 43 potentially relevant studies of which 10 trials met the inclusion criteria. The results of these studies (Millichap, 2015; Lin et al, 2014a; Lin et al, 2014b; Lin et al, 2013a; Lin et al, 2013b; Bodner et al, 2012; Lin et al, 2011a) indicated that the number of seizures and epileptiform discharges in children with epilepsy decreased during and immediately after music therapy. Lin et al (2011b) evaluated the long-term effects of Mozart K448. %72.7 of children became seizure free or had a very good responses after 6 months of music therapy. The reduction was a significant change when compared with the premusic therapy seizure frequency. Coppala et al (2015) said that music therapy was associated with an improved daytime behavior and quality of nighttime sleep in children with epilepsy. Despite Yeon et al (2014) demonstrated that music therapy were not important approach in management of childhood epilepsy. Conclusion Music therapy is commonly used children with epilepsy. Research indicates that music therapy is a useful therapeutic approach regardless of mentality. Listening to Mozart 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 371 especially decreased epileptiform discharges in children with epilepsy. However, music should be further studied in management of childhood epilepsy. Keywords: Music therapy, epilepsy, children. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 372 PB 020 THE EFFICIENCY OF THE ACUPRESSURE FOR CANCER RELATED FATIGUE Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ1, Hemşire Sema DİBEKÇİ2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER1 1 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD 2 Akdeniz Univesitesi Hastanesi, ANTALYA Introduction Cancer-related fatigue (CRF) is defined as subjectively perceived, persistent fatigue and exhaustion associated with cancer and its treatment. Acupressure offers a potential treatment for CRF. Aim The aim of this review, is to examine the efficiency of the acupressure for cancer related fatigue. Methods Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched published studies in English with “cancer, fatigue, acupressure” key words and 1423 articles were reached by the search results. By the analysis, the original five manuscripts have been sampled. Results A quasi-experimentalstudy examined the effects of acupressure in managing cancer-related fatigue. According to the study, there was a %19 improvement in fatigue levels in the acupressure applied patients. In a study which was evaluated the effect of two intensities of self-administered stimulating acupressure compared to relaxation acupressure on severity of fatigue, it was found that fatigue was significantly reduced across all treatment groups. In another study, the efficacy acupressure on fatigue severity were evaluated. According to the study, patients experienced a significant decrease in fatigue intensity. Another study tested the effects of acupressure on fatigue of lung cancer patients undergoing chemotherapy, it was found that acupressure reduced fatigue of lung cancer patients. In another study, the feasibility and tolerability of auricular point acupressure intervention to manage pain, fatigue, and sleep disturbance in breast cancer patients were examined. According to the study, there was a %44 improvement in fatigue levels in the auricular point acupressure applied patients. Conclusion Results of this review showed that acupresure may reduce the intensity of cancer related fatigue. Therefore, acupressure could be recommended as an effective, nonpharmacologic method for cancer patients. Keywords: Cancer, fatigue, acupressure 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 373 PB 021 THE EFFECTS OF ACUPRESSURE ON CHEMOTHERAPY INDUCED NAUSEA AND VOMITING IN PATIENTS WITH CANCER Hemşire Bahar GÜNTÜRKÜN1, Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER2 1 2 Akdeniz Univesitesi Hastanesi Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD,ANTALYA Introduction Chemotherapy-induced nausea and vomiting (CINV) remain difficult symptoms to manage in chemotherapy negative effects. Non-pharmacological methods and complementary therapies are used to control these effects. One of the non-pharmacological methods for controlling nausea and vomiting is the use of acupressure. Aim The aim of this review, is to examine the effects of acupressure on CINV in patients with cancer. Methods Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched published studies in English with “nausea, vomiting, cancer, chemotherapy, acupressure” key words and 1151 articles were reached by the search results. By the analysis, published between 2011-2016, the original five manuscripts have been sampled. Results A quasi-experimentalstudy examined the effects of acupressure on CINV in patients with breast cancer, it was found that acupressure is effective in reducing nausea and vomiting. In a study which was evaluated the effectiveness of acupressure using wristbands for the control and management of CINV, no differences were found nausea and vomiting outcomes. In another study, effects of the acupressure in prevention of the CINV. The results indicated that acupressure wristband was not an effective approach in preventing CINV. Another study tested the effectiveness of acupressure for the management of CINV. According to the study, no differences were found nausea and vomiting outcomes. In another study, the effects of auricular acupressure among breast cancer patients were examined, it was found that patients had a significant decrease of number and intensity of nausea and vomiting. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 374 Conclusion Results of this review showed that no clear conclusions can be drawn about the use of acupressure wristbands in the management of CINV. However, it is suggested that nurses use acupressure as a complementary treatment, nonpharmacological, inexpensive, non-invasive approach for the relief of CINV. Keywords: nausea, vomiting, cancer, chemotherapy, acupressure 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 375 PB 022 COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE THERAPIES FOR PAIN RELIEF IN PEDIATRIC AGE GROUPS Arş. Gör. Tanju OĞUL, Yrd. Doç.Dr. Fatma YILMAZ KURT, Öğr. Gör. Şengül ÜZEN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale Sağlık Yüksekokulu, ÇANAKKALE Aim Our study aims to investigate the research in field of clinical nursing conducted in the last 5 years on the complementary and alternative therapies (CAT) for pain relief in pediatric age groups in Turkey. Methods The research data were obtained with literature review onthe research topic performed through COMU Internet database access on the PubMed, EBSCOhost, ScienceDirect, ClinicalKey, Scopus, Ovid databases and Google Scholar search engine. In addition, the Higher Education Council national central database of thesis was searched with the “Child”,“Pain”,“Complementary and Alternative Medicine”and“Nursing” keywords. As aresult of the searches, 4 thesis and 13 randomized-controlled experimental/quasiexperimental clinical studies conducted in the last five years by researchers from the Nursing Departments were included in the study for analysis. Results Accessed in thesis reading an educational booklet and applying the procedure on a toy, use of techniques of coughing and blowing up balloons, massaging, and reflexology were among the CAT methods used in thesis. Of the clinical trials, 11 were randomized controlled experimental studies, and 2 ofthem were quasi-experimental studies. It was found that 4 of the theses have used the distraction method, 1 used music therapy, 2 used sugar solutions such as mother's milk, and sucrose,3 used Buzzy technique which combines vibration and external cold,1 used ShotBlocker, and 2 used massage therapy and manual pressure methods. All of the CAT methods considered in the studies were found to relieve pain in children, and 7 ofthem were found to reduce anxiety as well as relieving pain. Conclusion Although the CAT practices, carried out for relieving pain of children in Turkey in the last five years, began to attract attention in the field ofPediatric Nursing, we believe that the number of evidence-based studies should be increased for a wider acceptance and adoption in nursing. Keywords: Child, Pain, Alternative and Complementary Medicine, Nursing 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 376 PB 023 EFFECTS OF ACUPUNCTURE AND SOME CAM APLICATIONS ON IMMUNE RESPONSE 1 Dr. Nadejda NERONOVA, MD, 2Fatih DİZMAN, Msc, 3 1 Selçuk Salim ERDOĞAN, Msc, Phd (cont.) University of Medicine and Pharmacy "N. Testemitanu", Tetis International Co. 2 Recep Tayyip Erdoğan University The Institute of Medical Sciences Department of Medical Biochemistry 3 The Ministry of Health of the Republic of Turkey, ANKARA The worldwide utilization of Complementary and Alternative Medicine (CAM) generated a lot of questions about what effects it has over human beings and how it influence our immune system, what cells are activated, and if it is really necessary. In order to answer all of these questions one has to dig a little deeper into the world of CAM and provide a good example on acupuncture. Acupuncture is one of the main forms of treatment in traditional Chinese medicine. It involves the use of sharp, thin needles that are inserted in the body at very specific points. From immunological point of view vertebrates have a strong immune system and are able to protect themselves. This article will talk about two types of immune system responses: non-specific and specific. If we look back, at some of the investigations that were conducted from 1960 - 2005, by the US, Georgia, China and Russia we will find the results quite astonishing. For the initial experiments rats, mice, and marine animals were chosen. During these experiments it was discovered that there were significant changes to the stimulation of the immune system as well as the increase speed at which a cell matures (roughly 1.5 – 2 times the norm) At the moment there is not much opposition to benefit of acupuncturNo one, I think, is challenging the view that acupuncture is very effective kind of CAM, which shows good results of treatment. If it will be used with some additional kind the result of treatment can achieve 100%. I hold the view that CAM should attract more and more investigation and from all over the world, and will stay on the first place of treatment with low or even without side-effects for organism. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 377 PB 024 MICROBIOLOGICAL RISKS IN COMPLEMENTARY MEDICINE 1 Dr. Nadejda NERONOVA, MD, 2Fatih DİZMAN, Msc, 3 1 Selçuk Salim ERDOĞAN, Msc, Phd (cont.) University of Medicine and Pharmacy "N. Testemitanu", Tetis International Co. 2 Recep Tayyip Erdoğan University The Institute of Medical Sciences Department of Medical Biochemistry 3 The Ministry of Health of the Republic of Turkey,ANKARA This paper is an update generalization on microbiological risk, infections and potential infections, related to cupping, acupuncture, leech therapy, phytotherapy, and chiropractic. Taking into consideration, that complementary medicine is a good way of treatment for a lot of medical problems like gastrointestinal diseases, nervous disorders, gynecological problems, and disorders of the eyes, nose and throat, muscled pain and etc. According to scientific studies in countries like China, Canada, Korea, Australia, England, USA and Israel the last 10 years have identified more complex problems which pertain to microbial and viral provenience. Some of the reasons for these problems are due to poorly trained professionals, lack of sufficient sterilization and antisepsis as well as insufficient anamnestic, which can lead to significant health problems. If we make a detail description of some compartments of complementary medicine we can notice that, in the past four decades, a total of 52 isolated cases of pyogenic bacterial infections claimed to be associated with acupuncture treatment were reported in the English literature. Among them were bacteria’s like Methicillin-resistant Staphylococcus aureus ( 58%), and after followed by one case: Pseudomonas aeruginosa, Escherichia coli, Bacteroides fragilis, Staphylococcus epidermidis, group A streptococcus, group B streptococcus, Streptococcus anginosus, Streptococcus bovis, Listeria monocytogenes, Clostridium botulinum, Clostridium histolyticum, Clostridium subterminale, Bifidobacterium longum, Propionibacterium acnes and Klebsiella pneumonia. Tuberculosis, infections include Micobacterium, Hepatitis B and HIV appear. Cupping, chiropractic treatment, and acupuncture are considered dangerous as well as acupuncture by skin infections in most cases due to Methicillin-resistant Staphylococcus aureus. Leech therapy is dangerous because Aeromonas hydrophila can easily be transmitted. Phytotherapy is risky as well due to the non-sterile process of acquiring medicine. As a result, specialists in complementary medicine need to be aware of their work environment and their working procedures such as hygiene when treating the patient’s skin. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 378 PB 025 THE USE OF ACUPRESSURE IN LABOR PAIN Kiraz GÜLPINAR1, Arş. Gör. Fatma Dilek TURAN GÜRHOPUR2, Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ3, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ4 1 2 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD 3 4 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD Akdeniz Ünivers,tesi Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD ANTALYA Introduction Complementary and alternative medicines are simple, safe, effective and without serious side effects for both mother and infant. Acupressure has been used to decrease labor pain for many years. Aim The aim of this systematic review is to examine the effect of using acupressure on labor pain. Methods Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library were searched studies published in English with “labor pain and acupressure” key words. Search results reached in the 712 articles. Also references of the determined studies had reviewed. Investigation of the articles published between 2006-2016, which can be accessed in full text, the original four randomizedcontrolled studies have been sampled. Results A randomized-controlled study was conducted by Hajiamini and colleagues in 2012. There were three groups to receive ice massage, acupressure or placebo. The intervention was applied at the Hegu point and pain intensity assessed using a visual analogue scale (VAS) before and after the intervention. Ice massage and acupressure techniques reduced pain during labor. In other two studies, labor pain was measured before the intervention, immediately after the intervention. Active phase duration and second stage duration were shorter in the acupressure group. The women in the acupressure group reported greater satisfaction (Akbarzadeh, 2016; Hamidzadeh, 2012). Similarly a randomized-controlled study was conducted by Dabiri and colleagues in 2014. The difference in the pain scores between the 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 379 acupressure and control group was statistically significant but there was no statistically significant difference in the duration of the first stage of labor between the three groups. Conclusion Acupressure is an effective and easily applicable technique to reduce labor pain. Acupressure might improve the well-being of mother and infant, increase maternal satisfaction and reduce pain, but the effectiveness of acupressure remain to be confirmed further studies. Keywords: labor pain, acupressure 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 380 PB 026 THE EFFECT OF REIKI ON CANCER PAIN Arş. Gör. Zeynep KARAKUŞ ER, Prof. Dr. Zeynep ÖZER Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Backgroud Pain is a stressful event in patients with cancer that can affect a patient’s satisfaction and comfort, cause suffering, discomfort and fatigue and lead to impaired quality of life. The use of complementary alternative medicine such as aromatherapy, yoga, therapeutic touch and reiki in hospitals is attracting growing interest from health care providers working with patients with cancer. Reiki is a healing method that uses universal energy to achieve balance and harmony of body, mind and soul. Aim The aim of this review is to indicate the effect of reiki on cancer pain. Method We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within the effect of reiki on cancer pain. Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL and PUBMED e.g. were searched studies published in English with “reiki”, “cancer pain” and “reiki on cancer pain” key words. Randomized controlled trials evaluating the effectiveness of reiki on cancer pain were included in this review. Results In the recent literature review, there are two research studies related with reiki on cancer pain. A study conducted by Olson and colleagues (2003) indicated that Reiki when used in conjunction with standard opioid pain management strategies, relieves pain and improves quality of life. Another randomized controlled trial conducted by Demir and colleagues (2015) to determine the effect of distant reiki on pain, anxiety and fatigue in oncology patients showed that reiki may decrease pain in oncology patients. Within the scope of study Reiki groups’ pain score decreased and non Reiki groups pain score increased. Conclusion At the end of the review, it can be said that reiki decrease cancer patients’ pain. Therefore, nurses can implement reiki as a complementary method for managing cancer related pain. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 381 PB 027 EFFECTIVE OF CHINESE HERBAL MEDICINE IN TREATING RHEUMATOID ARTHRITIS Arş. Gör. Nurten TERKEŞ1, Hemşire Fatma KAYA2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER1 1 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD 2 Akdeniz Üniversitesi Hastanesi,ANTALYA Introduction Rheumatoid arthritis (RA) is a chronic, inflammatory and autoimmune disorder that affects the joints in apolyarticular manner. It is associated with significant mortality and morbidity. Disease-modifying antirheumatic drugs are effective in controlling symptoms and decreasing radiologic progression. However, these drugs are associated with potentially serious toxicities A traditional Chinese herbal remedy has shown similar efficacy to an approved drug therapy for the treatment of rheumatoid arthritis in a new clinical study. Method Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last ten years with key words such as “Herbal Medicine in Rheumatoid arthritis”, “complementary therapy and Rheumatoid arthritis” and “Herbal Medicine in Rheumatoid arthritis and Randomized control studies”. Only randomized control studies were reviewed. Result The literature searches identified 46 potentially relevant studies of which tree trials met the inclusion criteria. A randomised controlled trial was conducted by Willich and colleagues (2010). In this study, the results indicate that patients with RA may benefit from additional treatment with rose hip powder. Another study was conducted by He and colleagues in 2014. In the study, traditional Chinese medicine, while effective in treating RA, appears to be less effective than western medicine in controlling symptoms, but Traditional Chinese medicine is associated with fewer side effects. Another study was conducted by Kogure and colleagues in 2010. According to the study, in patients whose active RA persists despite treatment with oral methotrexate, herbal medicine in combination with oral methotrexate is safe and well tolerated and provides clinical and economic benefits. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 382 Conclusions The present trial was small and was not towell powered. And thus, though promising,the values should be taken with precaution. Therefore, studies with higher sample size and adequate power for multivariate analysis are warranted. Keywords: Herbal medicine, Complementary therapy, Lung cancer. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 383 PB 028 USE OF SOLUTION FOCUSED APPROACH TO IMPROVE SELF EFFICACY AND SELF ESTEEM Öğr. Gör. Dr. Dudu KARAKAYA1, Doç. Dr. Gönül ÖZGÜR2 1 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği AD, ANTALYA 2 Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği AD, İZMİR Introduction Self efficacy is the belief in one's capabilities to help manage situations. It has three dimensions as a self-esteem, self-love, self-acceptance and proficiency. It is a prerequisite for a healthy personality. Solution-focused approach is short-term, a structured counseling approach. The aim of this review is review and discusses the appropriateness of the use of solution-focused approach to improve self esteem and self efficacy. Methods The literature search was performed with key words as “self efficacy, self esteem, nursing, solution-focused approach” in accessible databases and suitable research and reviews are examined. Results To improve self-esteem, nursing interventions such as help to individuals for determine realistic goals, focus on strengths, providing a schedule of activities that will make patients feel a sense of success, unconditional acceptance, give positive feedback for success have been proposed. Self-efficacy feeding elements are the individual's own experiences, observations of own activities, the experiences of others in relation accomplish, verbal persuasion, the good person's mental state. The common aspect of proposals to increase the selfesteem and self-efficacy are to reveal the existing potential and supportive interaction and to focus the strengths of the individuals. What is provided that in interviews, determined the realistic, achievable and measurable objectives within the framework of the individual's own life events. At this stage, there are used techniques such as coping questions, cheerleading, rating questions and the determination exception conditions. Conclusions Nurses can benefit from the principles and techniques of solution focused approach when working with individuals in shaping the planning and practice in the diagnosis of “in the concept of self discomfort”. Although not included in the diagnostic system, the principles and techniques of this approach are also use to increasing self-efficacy. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 384 PB 029 DOES BABY MASSAGE EFFECT THE MENTAL HEALTH OF THE MOTHER? Dr. Pınar TEKTAŞ, Öğr. Gör. Dr. Dudu KARAKAYA1 1 Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği AD, ANTALYA Introduction It is thought that the beginning of the massage until human history at the old time. Massage is an effective communication tool that strengthens the emotional bond between mother and baby and supports psychosocial development of baby. It has played an important role in the protection of health and treatment of disease in different cultures for centuries. Infant massage studies are related to more positive impact on babies. However it is known that massage has a positive effects not only on babies but also applying mothers. In this review, we aimed to investigate the impact of infant massage on the mothers mental health. Material and methods The literature search was performed with key words as “baby massage, mother, mental health, anxiety, postpartum depression” in accessible databases and suitable research and reviews are examined. Results According to the studies, massage affects the emotions of the mother in a positive way and reduces the level of depression in the mother's depression and parenting stress. Infant massage also reduces the level of depression in mothers with premature babies and improve the mother-infant interaction. Baby massage develops physical interactions with babies, decreases mothers depression and anxiety levels in the adolescent mothers as a special group. It also provides a positive perception of the mother's for baby. At the same time, in the source, it is indicated that baby massage increases breastfeeding capabilities of mothers. In addition, it is also noted that milk production positively affected together with the increase of the hormone prolactin. Conclusions Studies shows that baby massage have a positive impact on the mother as well as on the baby. Therefore, it is recommended that the studies should be carried out related to baby massage and baby massage practice should be increased. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 385 PB 030 IMPORTANCE OF USE OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE IN THE NURSING EDUCATION Arş. Gör. Ferya Çelik, Arş. Gör. Nurten Terkeş, Doç. Dr. Hicran Bektaş Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA Definition and Importance: The use of complementary and alternative medicine (CAM) is increasing day by day among nursing practitioners, patients and families. Many patients inquire from nurses and nursing students about this subject. Nurses should know how to safely use of CAM and where it is used. For this reason, nurses should be receive training about this subject. Aim: Importance of use of CAM in the nursing education have been explained in this review. Results: Many people who suffer from chronic health prolems such as cardiovascular disease, cancer, diabetes, stroke, chronic obstructive pulmonary disease, renal failureuse CAM. It is used for different purposes which breathe comfortably, reduce dyspnoea, protect and improve health, increasing the quality of sleep. Patient’s quality of life are important for nurses. Nurses are bridge in the gap between complementary therapies and Western medicine. They must be a reliable source for patients seeking information. They must be improve their practices related to the use of CAM. Patients must be guided about effective and safely use of CAM. Behavior towards use of CAM can be affected training. CAM modalities should be teach to nursing students before they encountering with patients. Most of CAM practices such as massage, hot and cold application, musicotherapy, therapeutic touch, acupressure, reflexology, reiki, aromatherapy, prayer, music therapy, progressive muscle relaxation are similar to independent nursing interventions. Yet, the role of nurses stil has not been defined in practice of CAM. The role of nurses can be defined if nursing leader and educator integrated CAM to nursing education curriculum. Conclusion: CAM modalities should be integrated to undergradute nursing curriculum and nursing practice so that they can be used safely in nursing practice and patients can gain advantage from them. 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 386 DESTEKLEYEN KURULUŞLAR 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 387 SPONSORLAR ORGANİZASYON FİRMASI 1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi, 24-26 Kasım 2016-Antalya Sayfa 388