ARAŞTIRMALARI • • DERGI I KUR' AN'DAKİ ALLL}H TASAVVURU AÇlSINDAN ŞEFAAT'E BAKlŞ Doç. Dr. Hasan ELiK* VIEW TO ŞEFAAT FROM RESPECT OF IMAGiNATiON OF ALLAH IN KUR'AN SUMMARY Belief of şefaat that means prophets, angels and, saints will be helper for sinful people to be saved from pain in the next world, is an important and effective consideration both as a directed belief to the next world and because of its social consequences. Majority of scholars of İslam accept existence of şefaat, but some of them refuse it because of idea that it is contrary to hymn justice. In preseni article it will be examined that ifreconciliation can be possible between şefaat and imagination of Allah in Kur'an . A. GİRİŞ Kur'an'da; insanın irade sahibi, özgür bir varlık olduğu, dolayısıyla şah­ s! tercihlerinin sonucu olarak yaptığı iyiliğin mükfıfatını, kötülüğün de M.Ü. ilahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, e-mail: hasanelik@hotmail.com 30 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi cezasını göreceği belirtilmektedir. Diğer taraftan bir başkasının vasıtasıyla Allah'ın günahlan affedeceği veya dereceleri yükselteceği anlamı verilen şeraat de Kur'an'da yer almaktadır. Makalemizde, İsHlm bilginleri arasında uzun tartışmalara ve farklı görüşlere sebep olan, hatta muhtelif düşünce ekollerine vücut venniş olan bu meseleyi ele alacağız 1 • Şe:faat kavramının sözlük ve terim olarak anlamını verip, şe:faatle ilgili ayet ve hadisleri zikrederek, İslam bilginlerinin konuyla ilgili görüş ve düşüncelerini ortaya koymaya, sonra da bir değerlendirme yaparak, kendi düşünce ve kanaatlerimizi ifade etmeye çalışacağız. Şeraat kavramının kökü olan "ş-f-a/şef" kelimesi, Arap dilinde "birşeyi benzeri olana eklemek, iki şeyi yan yana getirmek" anlamına gelir. Şefin bir anlamı da çift demektir ki, karşıtı "vitr =tek)" dir. Kur'an'ı Ker1m'de "şera ve vitr'e (çifte ve teke) yemin olsun" şeklinde kullanılmaktadır. Benzerleri olması itibariyle yaratılan her şeye "şef", eşsiz ve benzersiz olması itibariyle de Allah'a "vitr" deni_il. Şer kökünden türeyen Şeraat kelimesi ise, bir kişinin bağışlanması için aracılık etmek, ona yardımcı olmak veya bir başkasından onun adına yardım dilemek anlamlarına gelmektedir ki genelde yüksek konumda olan birisinin, kendisinden konum itibariyle daha aşağıda olan kimseye destek vermesini irade etrnektedir • Şeraat edene; şefi'-şafi' denir ki, çoğulu "şüfe'a"dır. Bir kimseden şeraat istemeye ise, "istişra'" denir'. Kelami bir ıstılah olarak şeraat; ahirette günahkar mü 'minlerin günahlarının bağışlanması, günahı olmayanların da derecelerinin yükseltilmesi için Hz. Peygamber'in Allah katında dua etmesi, yalvarması ve onlara yardımcı olmasıdır6 • Bazı hadislerde sadece Hz. Peygamber'in değil, nebilerin, meleklerin7, alimierin ve şehit­ 8 lerin de şe:faat edecekleri belirtilmektedir. 4 1 Şe:faat konusu, birçok klasik eserde yer almış, hatta m~stakil eseriere konu edil!:fiiştir. bu konuda birçok akademik çalışma yapılmıştır. Omeğin; Ahmet Uludağ, Ayet ve Jiadlslere Göre Şeffıat, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler E~stitüsü, Kayseri ı 992; Isınet Uçma, Kur'an ve Sünnete göre Şefoat Kavramı, Marmara Universite~i, Sosyal ..Bilimler Enstitüsü, İstanbul ı 986· Emrullah Yüksel, İslfım 'da Şefaat Yetkisi, Istanbul Universitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy.S, 2002. Ancak, söz konusu yayınların, bizim böyle bir çalışma yapmamızı gereksiz kılmadığı kanaatiyi e bu makaleyi yazmış bulunmaktayız. Fecr, 89/3. Cevherl, e~-Sı/ı{ıfı, s. ı238; Ragıb el-İsfehan'i, el-Miifi·edat, (thk: Nedim Maraşlı), Beyrut ts., s.270; Ibn Manzı1r, Lisanii '/-Ara b, Beyrut ts., VIII, ı 83. Ragıb el-İsfehanl; age, s.270; el-Ffrı1zabadf; Besfıirı1 Zevi 't-temylz, Beyrut ts., III,328; Tehanevt, Keşşô.fii Istı/ô.lıfıti 'l-fiinı1n, istanbul ı 984, I, 762. Mütercim Asım Efendi, Kô.mıls, istanbul ı305h., JII,308-309; Cevher'i, age, s.ı238. Tehanevi, age, I/762; Ebu'l-Bekii Eyyı1b ei-Kefevl; e/-Ka/liyô.t, Beyrut ı993, s.536. Buhar!, Tevhld, 24. Ebı1 Davud, Cihad, 26; İbn Mace, Zühd, 37; Tirmizi, Menakıb, 40. Ayrıca 3 4 5 6 7 8 KUR'AN'DAKi ALLAH TASAVVURU AÇISINDAN ŞEFAAT'E BAKIŞ Şefaatin şimdi de 31 sözlük ve kavramsal anlamına böylece temas ettikten sonra, ilgili ayetlere göz atalım: şefaatle Kur'an'da şe:ffiatle ilgili çok lamak mümk:ifndür: ı- Şe:ffiatin sayıda ayet olup, bu ayetleri iki grupta top- kesin olarak reddedildi ği ayetler: "Hiç kimsenin bir başkasına en küçük bir yararznın dokunmayacağı, kimseden yardım görmeyeceği ve hiç ldmseden şefaatin kabul edilmeyeceği hesap ve ceza gününe karşı hazırlıklı olun "9• "Herhangi bir pazarlığın, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı gün .. .! " 10• "Kendilerine bir yarar veya zarar verecek durumda olmayan şeylere kulluk edip kendi kendilerine: "Bunlar, Allah katındaki şefaatçilerimizdir" diyorlar, de ki, göklerde ve yerde Allalı 'ın bilmediği bir şeyi mi O 'na haber veriyorsımuz " 11 • "Şefaatçi e'dindikleri varlıklar hiçbir şeye malik olmadıkları ve hiçbir şeye akıl erdiremedik/eri halde, onları Allah 'tan başka şefaatçiZer mi ediniyorlar? De ki şefaat yetkisi tanıanıiyla, yerinlgöğiin mülk ve egemenliğine sahip olan Allalı 'a aittir"11• "Onlara hatırlat ki ahirette her insan yaptığı yanlışlardan ve haksızlıklardan dolayı rehin tutulacak ve kendisini Allah 'a karşı kanıya­ cak bir dost ve şefaatçı bulamayacaktır "13• "Onlara hiçbir şefaatçının şefaati fayda vermeyecektir"14• "O gün zalinıler için ne bir dost ne de sözü din/enecek bir şefiiatçi olacaktır" 15• "Zii16 linıler kendilerine yardım edecek kimse bulamayacaklardır " • 2-Allah 'ın izni olmadıkça şe:ffiatin olmayacağını bildiren ayetler: "Allah 'ın izni olmadan/olmadıkça onun katında kim şefaat edebilir? " 17 "Onlar/melekler Allalı 'ın hoşnut olduğu insanların dışında kimseye şefaat edemezler. Çünkü herkesten önce onların kendileri O 'nun korkusuyla titrerler " 18• "O 'nun izni olmadıkça hiçkimse ş~faatçı olamaz "19. "Ralımiin 'ın katından bir alıid almadıkça o gün hiçbir kimsenin bir başkasına şefaat etme hakkı olmayacaktır" • "Ra/ıman izin vermedikçe hiçbir lamsenin bir başka10 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 Bakara 21123,48. Bakara 2/254 Yunus, ı 0/18 Zümer 39/43-44 En'am 6170. Müddessir, 74/48. Gafir, 40/18 Bakara, 2/270 Bakara, 2/255. Enbiya, 21/28. Yunus, 10/3 Meryem, 19/87. DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARl DERGiSi 32 sına şejaati bir yarar sağlanıayacaktır"11 • "O izin vermedikçe Allalı katında, hiçkimsenin şefaat i fayda vemıez "22• Şefaatlerini umdukları göklerdeki melekler, Allalı dilemedikçe ve izin vernıedikçe onlara şefaat edemezler" 23 • Şeraatle ilgili bu ayetlerin yorumunda birbirinden çok farklı görüşler serdedilmiştir. Öyle ki, zikredilen ayetlerden hareketle bazı islam bilginleri şeraati ~eddederken, bazılan da aynı ayetleri şeraatin ispatı için delil saymış­ lardır. Islam bilginlerinin konuyla ilgili görüşlerini ve şahsi değerlendirme­ ınizi ileriye bırakarak, şimdi de hadislerde şeraatin nasıl yer aldığını görelim: Başta Buhfın (ö.256/870) ve Müslim (ö.261/875) olmak üzere bütün hadis mecmualarmda farklı lafız ve üslupla da, olsa şefaatle ilgili çok sayıda hadis yer almaktadıl4 • Bu mecmualardaki hadislerin genel olarak şu manalarda kullanıldıkları görülmektedir: ı. Hesap gününün şiddetini azaltıcı şeraat 2. Bazı insanların hesaba çekilmeden cennete girmelerini sağlayan şeraat 3. Bazı kimselerin hesaba çekildikten sonra azabı hak ettikleri halde azabeditmeden cennete girmelerini sağlayan şeraat 4. Cehenneme giren günahkarlann oradan çıkarıimalarını sağlayan şeraat 5. Günahsızların derecelerinin yükseltilmesini sağlayan şeraat 6. Hz. Peygamber'i~ amcası Ebu Talib'in azabmm hafifletilmesi. 7. Medine halkına şeraat 8. Iyilik ve kötülükleri müsavi olanların cennete girmelerini sağlayan şeffıat. 9. KeJime-i Tevhid'i ikrar ettikleri halde hiçbir hayır işlemeyenler hakkında şeffıaf'. ifade ettiğimiz gibi, konuyla ilgili birçok hadis olmakla birlikte burada şeraat konusunu yeterince açıkladığını düşündüğümüz ve en fazla söz konusu edilen üç hadisi zikretrnekle yetineceğiz. Bu hadislerden biri: "Şejaatim, ümmetimin biiyük günalı (kebdil) işleyenleri içindir" anlarnındaki hadisti~ 6 • Şeraat konusunda delil gösterilen bir başka hadis de şudur: "Her Peygamber 'in kendine has kabul olunan bir dulisı vardır ve onunla dua edegelmiştir. Fakat ben duamı, ahirette ümmetime şefaat etmek için saklıyorımı "27• Hz. Peygamber'in ümmetine şeraati yanında bir de genel ve kapsamlı şeraatinden bahseden bir hadis rivayet edilmektedir ki buna büyük şeraat (Şeraat-i Uzma) adı verilir. Hadis şöyledir: "Kıyamet gününde güneş insanlara o kadar yaklaşır ki; dökiilen ter insanın boyıma yükselir de kulak arkasına erişir, işte insanlar bu acık/ı durumda iken Adem 'den şefaat di/erler. 0: 21 22 23 24 25 26 27 Taha, 201109. Sebe', 34/23. Necm, 53/26. Buhar!, Zekat, 52, Salat, 56, Enbiya, 3, Tevhld, ı9; Müslim, Hac, Hadis, 322,330; Tirmizi, Kıyamet, 1O; Ebu Davud, Sünnet, 20; Dariml, Mukaddi me, 7. Bk. İbn Hacer, Fet/m '1-Biiri bi-şerlıiSalıilıi '1-Bıılıiiri, Suud i Arabia ts. XI, 428. Ebu Davud, Sünnet, 2 ı; Tirmizi, Kıyamet, ı 1; İbn Mace, Zühd, 37 Buhar!, Daa'vat, 1; Müslim, İman, 86 KUR' AN'DAKİ ALLAH TASA WURU AÇISINDAN ŞEFAAT'E BAKIŞ 33 'Ben bu yardıma ehil değilim ' der sonra Nuh 'tan yardım di/erler. O da: 'Ben buna ehil değilim" der. Sonra İbrahim 'den şefaat di/erler. O da: 'Ben buna ehil değilim' der. Sonra Musa 'dan yardım di/erler. O da: 'Ben buna ehil değilim 't der. Sonra İsa 'dan yardım di/erler. O da: 'Ben buna ehil değilim' der. Sonra Muhammed'den yardım di/erler. Bunun üzerine Hz. Peygamber secdeye kapanarak uzun bir müddet kaldıktan sonra Yüce Allah: 'Kaldır başını iste verilecek, konuş dinlenecek, şefaat dile şefaat hakkı verilecek' der bunun üzerine Rabbuna hamd ederek başımı s ecdeden kaldırır ve şefaatinıle cehennemlikleri cehennemden çıkarır cennete sokarını "28• Şefaatle ilgili ayet ve hadisleri zikrettikten sonra, İsHl.m bilginleri ve mezhepleri, bu naslan nasıl anlamış ve yorumlamışlar, şimdi ona bakalım. B. İSLAM BİLGİNLERİNİN ŞEFAATLE İLGİLİ GÖRÜŞ ve DÜ. ŞÜNCELERi İslam'ın daha ilk döneminden itibaren şeraat konusu tartışılmaya baş­ lanmış, Hariciler, Kur'an'da olmadığı ve bu konudaki hadislerin de Kur'an'a muhalif olduğu gerekçesiyle şeraati inkar etmişler, bazı sabahller ise onlann bu inkarlannı reddederek şeraati savunmuşlar ve şeraati inkar edenlerin ondan mahrum kalacağını söylemişlerdir9 • Sonraki dönemlerde de şeraat meselesi tartışılmaya devam edilmiş, bazı ve mezhepler (Mu'tezile) onu reddederken, çoğunluk (Ehl-i Sünnet) şeraati kabul etmiştir. Önce Ehl-i Sünnet'in, sonra da Mu'tezile'nin delil ve görüşlerini ortaya koymaya çalışalım. · kişi Ehl-i Sünnet'e göre şeraat, haktır. Kıyamet günü Hz. Peygamber, ürogünahkarlanna, hatta bütün insanlığa şeraat edecektir. Şeraat hem muti kullarm sevap ve derecelerinin yükseltilmesinde, hem de kebair ebiinin cezalannın affedilmesinde olacaktıil 0 • ınetinin Ebfı Hanife (ö.l50/767) Hz. Peygamber'in şeraatinin büyük günah işle­ yenler için hak olduğunu ifade etmiş31 ; Eş'ari (ö.324/926) müslümanlann, Hz. Peygamber'in büyük günah işleyen kimseler için şeraate bulunacağında icma (fikir birliği) ettiklerini söylemiş32 ; Mattıridi, (ö.333/944) şefilatin, 28 29 30 31 32 Bu hadisin farklı lafızlarla rivayetiiçin bk Buhar!, Zekat, 52, Rikak, 51 İbn Hacer, age, XI,426. Ali ei-Kari, Şerlııı Fıldıi'l-t!!kber, Mısır 1955, s.94-95; ei-Kumml, Ebu Cafer Muhammed; Risiiletii '1-İt/ktidiiti '1-İmiimf;rye., (çev. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara ı 978, s. 74. Ebu'I-Münteha Ahmed b. Muhammed ei-Manisavl, Şerlıu Fıklıi'l-ekber, Haydarabad ı 365h., s.63. Ebu'I-Hasan ei-Eş'arl, el-ibiine an Usuli 'd-Diyiine, Kahire 1385, s. 74. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 34 Kur'an ve hadislerle sabit olduğunu belirtmişti.2 3 • Şlı din bilginleri de, şeraati kabul etmişlerdir. Örneğin, Ebı1 Ca 'fer, Muhammed el-Kummi: (ö.381/991) "Allah'ın dinini kabul eden bir kimsenin küçük-büyük günah 4 işlese de, şeraat edileceğine inanınz" demişti2 • Yine Şlı kelamcılardan elHim, (ö.726/1325) Hz. Peygamber'in şeraatinin sabit olduğunda alimlerin ittifak ettiğini belirtmiştirl 5 • Müfessir R.az! (ö.606/1209) tefslrinde şeraat konusunu genişçe ele alarak Ehl-i Sünnet'in ve Mı1tezile'nin konuyla ilgili delillerini ve görüşlerini değerlendirmiştir. Aynı zamanda kelamcı olması ve Ehl-i Sünnet'in görüşlerinin önemli ve etkili bir savunucusu olması hasebiyle daha çok Razi'nin görüşlerine yer vereceğiz. RaZı şöyle diyor: "Muhammed ümmeti, Hz. Muhammed'in kendilerine ahirette şeraatçı olacağı hususunda icma etmiştirl 6 • Dayanaklan ise, "Rabbin seni ahirette Makam-ı Mahmı1d'a/övgüye değer bir makama yükseltecektir'm, "Rabbin sana kalbinden geçeni bağışlayacak ve sen de hoşnut kalacaksın"38 mealindeki ayetlerdir. Razi, Ehl-i Sünnet'in şeraatla ilgili delillerini şöyle sıralamaktadır: 1. Hz. İsa'nın ümmeti ile ilgili olarak "Şayet onlara azab edersen onlar senin kullanndır, eğer on1an bağışlarsan bu da senin kudret ve hikmetinin gereğidir" buynılmaktadırl 9 • Bu ayette Hz. İsa'nın, günah-ı kebair işleyen ümmeti ile ilgili şeraatinden bahsedilmektedir. Şayet Hz. İsa için şeraat geçerli ise, Hz. Muhammed için de geçerlidir. 2. Hz. İbrahim'in ümmeti ile ilgili olarak: "Bana uyan kimse bendendir, bana baş kaldırana gelince şüphesiz sen acıyan ve bağışlayansın" buynıl­ maktadır40. Bu ayetteki "mağfiret", kafirler için de (çünkü onlar mağfiret ehli değildir), küçük günah işleyenler ve kebair ehlinden olup tövbe edenler için de olmadığına göre , tövbe etmeden ölen kebiiir ehli içindir. 3. "Ralımdn 'ın katından bir alıid almadıkça o gün hiçbir ldmsenin bir başkasına şefaat etme hakkı olmayacaktır " 41 33 34 35 36 37 38 39 40 41 anlamındaki ayet, günahkarla- Ebu Mansur el-Matur'id'i, Kitabıı't-Tevlı/d, (tahk: Fethullah Huleyf), Beyrut 1970, s.365. el-Kummi, age, s.74. Cemalüddlin Ebi Mansur el-Hillf, Keşfıı'/-mıırô.d fi şerlı i tecridi '1-İtiktid, Kum 1366h., s.330. Saadettİn et-Taftaziin'i, Şer/ı ii '1-makô.sıd, İstanbul 1277h., II, 175; Seyyid Şerif e1-Cürcan'i, Şerlıii '1-mevô.kıf, İstanbul 1239 h., s.588. Bu konuda icma olup olmadığı tartışmalı dır; bk. İbn Hacer, age, XI,426. isra, 17179. Bu ayette ifıide edilen "Maklim-ı Mahmiid"1a şefilatin kastedilip edilmediğine dair görüşler için bk. İbn Hacer, age, XI,426. Duha, 93/5. Maide, 5/1l8. İbrahim, 14/36. Meryem, 19/87. KUR' AN'DAKİ ALLAH TASA WURU AÇISINDAN ŞEFAAT'E BAKI Ş 35 nn başkalanna şeraat edemeyeceğini veya başkalannın şeraatine nail olamayacağını irade ettiği gibi, Ralıman 'ın katından ahit almış olanlara şeraat edileceğini de irade etmektedir. Ahit'ten maksat da tevhid ve İslam'dır. Buna göre, ahit alan herkes şeraate hak kazanacaktır. Kebair ehli de Ralı­ man'dan ahit aldığına göre onlar da şeraate ehildirler. 4. "Kendi günalılannın ve erkek-kadın bütün mü'minlerin günahlannın bağışlanması için af ve mağfıret dile" 42 ayetine göre, Cenab-ı Allah, Hz. Muhammed'e bütün günahkarlar için istiğfar etmesini emretmiş, ve onları Kebair ehli de mü'min olduğuna göre onlar da bağışlanmıştır. bağışlamıştır. 5. "Eğer onlar kendilerine zulmettikten sonra sana gelip Allah 'tan bağış­ lanmalan için dua ederlerse şüphesiz Allah affedici ve merhametlidir" 43 Bu ayete göre Hz. Peygamber, zalim ve rasıklar için ne zaman istiğfarda bulunsa, Allah onun duasını kabul eder. Böylece peygamberin kebair ehli için dünyada şeraati sabit olmuştur. Bu, ahirette şeraatiiçin de bir delildir44 • Mu'tezile'ye gelince onlar, şeraatin büyük günah işleyenler için değil, itaatkar ve tövbekarlar için söz konusu olduğunu, dolayısıyla şeraatin, azabın kaldınlmasına değil, ancak dereeelerin yükseltilmesinde ve sevapların arttı­ rılmasında olacağını savunmuşlardır45 • Örneğin; Mu'tezile alimlerinden Kadi Abdü'l-Cebbfır, (ö. 415/1025) Hz. Peygamber'in şeraatinin ümmeti için sabit olduğunda ihtilaf olmadığını, ancak ihtilafın, şeraatiri kim için gerçekleştiri­ leceği hususunda olduğunu ifade ederek, şeraatin büyük günahlardan tövbe eden mü'minler için geçerli olduğunu söylemiştir46 • Mu'tezile'nin kebair ehline şeraat edilmeyeceğine dair delilleri ise şun­ lardır: 1. Eğer şeraat, cezanın düşürülmesinde etkili olsaydı Kur'an'da: "Hiç kimsenin bir başkasına yararı dokunmaz, kimseden şeraat kabul edilmez"47 denilmezdi 48 • İ'tizali fikirleriyle tamnan Zemahşeri (ö.538/1143): "Bu ayet, asilere şeraatin olmayacağının delilidir" demektedir49 • 42 43 44 45 46 47 48 49 Muhammed, 47/49. Nisa, 4/64. RaZı, Mefatilıu'l-gayb, III,56-58. Ebu'I-Hasan el-Eş'arl, Makalatü'l-İsliimiyyin, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid), Kahire 1969, II,I66; Saadeddin et-Taftazanl, Şerlıü'l-makfısıd, İstanbul 1277h., II,l75; Seyyid Şerif el-Cürcanl, Şerlıü 'l-nıeviikıf, İstanbul l239h., s.588; Zemahşerl, Caruilah Muhammed b. Ömer, Keşşiif, Tahran ts. 1,384. Kadi Abd u '1-Cebbar, Şer/m'/ Usıl/i '1-/ıamse, Kah ire I408-1988, s.687 vd. Bakara, 2/48, 123. Kadi Abdu'l-Cebbar, age, s.687 vd. Keşşaf, I, 279 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 36 2. Kur'an'ın bazı ayetlerinde şeraat mutlak olarak reddedilmiş 50 , bazı ayetlerde de zaliınlere şeraat edilmeyeceği beyan edilmişti~ 1 • Zalimden maksat, zulmeden herkes olduğuna göre, bu irade zalim kafideri de, zalim mü'minleri de içine almaktadı~ 2 • 3. Bir ayette Yüce Allah, meleklerin Allah'ın razı olmadığı kimselere şeraat edemeyeceğini haber vermektedi~ 3 • Fasık, Allah'ın razı olduğu kim- selerden olmadığından, melekler de o insanlara peygamber de böyle kimselere şeraat etmez54 • şeraat etmeyeceğine göre 4. Bir başka ayette: "Kimseye hiçbir şeraatçının şeraatinin fayda vermeirade edilmektedir. Şayet şeraat, azabın/cezanın düşürülmesinde, affedilmesinde etkili olsaydı, şe:faatin onlara faydası olacağı irade edilirdi. Bilakis ayet bunun aksini irade etmektedir. yeceği"55 5. Diğer bir ayette: "Allah'ın tahtını taşıyanlar (melekler) ve O'na yakın olanlar, Rab'lerinin sımrsız ihtişarnını hamdile yüceltirler, O'na iman edenler için bağışlanma dil erler: "Rab 'bimiz! Sen herşeyi ilmin ve rahmetinle kuşatırsın, tövbe edip yoluna uyanları bağışla ve yakıcı ateşin azabından onları koru!" 56 buyurulmaktadır. Mu'tezile: "Eğer :fasıklar için şeraat söz konusu olsaydı, ayette günahlarımn bağışlanması için tövbe şartı getirilmezdi. O halde, şeraat, ancak itaatkar mü' minler ve günahlarından tövbe edenler için söz konusud~ 7 " demektedir. İslam bilginlerinin had1slerle ilgili değerlendirmelerine gelince, Ehl-i Sünnet, "kebair ehline şeraat"ten bahseden had1s ile, Şeraat-i Uzına ile ilgili hadisleri, büyük günah58 işleyenierin şe:faat edileceğine delil gösteri~ 9 • 50 51 52 53 54 55 56 57 58 Bakara, 2/254. Bakara, 2/270 ; Gatir 40/18 Kadi Abdulcebbiir, age, s.687 vd. Enbiya, 21/28. Kadi Abdulcebbar, age, a.y.; ŞIT bilgin el-Hilll, ayette geçen "AIIah'ın razı olduğu kimse" ifadesinin içeriğine imanı sebebiyle !asıkın da dahil olduğunu söylemiştir. el-Hilli, age, s.330. Müddessir, 24/48. Razi, bu hükrnün kafırler için varid olduğunu, kebair ehli mü'minler için hükmün bunun hilafına olduğunu söylüyor. Razi, age, III,60 vd. Kelamcı el-Kurnrni de, şüpheciler, kafırler ve inkarlarında ısrar edenler için şeffiat söz konusu değildir. Ancak, mü'minler, büyük günah işleseler de, şe!aate layıktırlar. el-Kumml, age, s.74; ayrıca bk. el-Bakiilan i, Kitabü't- Temlıld, Beyrut 1957, s.3o5 vd. Gafır, 4017. Taftazani, age, a.y., S. Şerif el-Cürdlni, age, a.y.; Mu'tezile'nin iddiaları ve Razi'nin cevapları ile ilgili geniş bilgi için bk. Razi, age, III,53-55,57,59,62; ŞIT kelamcı elKummi; günahkarlara şeffiati, tövbe şartına bağlayan görüşe karşı çıkarak, tövbe edenlerin zaten şe!aate ihtiyaçları olmayacağını söylemiştir; age, s.74. Büyük günah "kebire" kavramı, dince yasaklanan büyük ve çirkin fıiller anlamına gelmektedir; bk. İbn Manzilr, Lisanü'l-Arab, 12/15. Kur'an'da "Azim" ve "kebir" sıfat- KUR' AN'DAKİ ALLAH TASA VVURU AÇlSINDAN ŞEFAA T'E BAK! Ş 37 Mu'tezile ise; Ehl-i Sünnet'in şefıiatle ilgili delillerini teşkil eden bu hadislerin haber-i vahid olduğunu60 , dolayısıyla zan ifade ettiğini, Kur'an'ın, şefıiati reddeden birçok ayetine ve akla aykırı olduğunu, şeraat gibi büyük bir olayı sadece büyük günah işleyeniere tahsis ederek itaatkar mü'minlerin bundan ma4rum bırakılacağını, dolayısıyla asiler lehine eşitsizliği irade ettiğini ileri sürerek kabul edilemez olduğunu söylemektedir. ~hi-i Sünnet; Mu'tezile'nin bu yaklaşırnma şöyle cevap vermektedir: Bu v_e benzeri hadisler ahad olarak rivayet edilse de şefıiat konusunda farklı tarikierden gelen birçok hadis vardır ki bunların ortak noktası, kebair ehlinin şefıiat sebebi ile cehennemden kurtulacağıdır. O halde bu hadisler mütevatir hükmünde olup, kati delil kabul edilmelidir61 • Mu'tezile'nin, şefilatin asiler lehine eşitsizliği ifade ettiğine dair itirazı­ na İbnü'l-Cevz! (ö.597/1201) ve Nevevi (ö.676/1277): "Şefıiatin en çok muhtaç olana ve en çok ihtiyaç hissettiği anda yapılması, Hz. Peygamber'in ferasetinin ve ümmetine sonsuz merhamet duygusunun bir ifıidesidir" şek­ linde cevap vermişlerdir62 . İmam Matürid! de, şefıiat olunan kimsenin, şefiia­ te işlediği günah sebebiyle değil, yaptığı iyiliklerle layık olduğunu söylerniştir63. ' Mu'tezile'nin meseleye akıl açısından yaklaşımını ise İbnü'l-Müneyyir el-İskenderi (ö.683/1284) şöyle eleştirmiştir: "Onları, şefıiati inkar etmeye sevk eden sebep, Allah'ın mutl kullarına mükafaat, asi kullarına ceza vermesinin aklın gereği olduğu şeklindeki sapık düşünceleridir" 64 • Mu'tezile, larıyla ° 6 61 62 63 64 ilgili bu hadisleri anılan gerekçelerle reddettiği gibi, nitelendirilen günahların büyük günah olduğunu savunan görüşlerin yanında; kul ilgili günahları "kebire", Allah ile kul arasındaki günahları ise, "sagire" (küçük günah) telakki eden görüşler de vardır; bk. Bagavi, Meii 'limii 't-tenzil, Beyrut 1992, 1,419420. Bir başka tanıma göre ise, Kur'an'da dünyevi cezası tayin edilen yahut ahirette şid­ detli azabı gerektireceği belirtilen veya Hz. Peygamber'in lanet okuduğu günahlar, büyük günahlardır. Ancak büyük günahların hepsi de, eşit derecede büyük olmayıp, aralannda derece farkı vardır. Büyük günahların sayısı hakkında da farklı görüşler olup, yediden yetmişe hatta daha fazlaya iblağ edenler vardır. Bu konuda müstakil bir eser te'lif eden Zehebi, kebair'in sayısını yetmiş olarak belirtmiştir. Allah'a şirk koşmak, haksız yere cana kıymak, yetim malı yemek, ana-babaya asi olmak, namuslu kadına iftira etmek, kebairin en büyük.lerindendir; bk. Zehebi, Kitiibii '!- Kebiiir, Beyrut ts., s.8. el-Bakillani, age, ay. Kadi Abdülcebbar, age, s.690. Razi, age, III, 60-6 ı. İbn Hacer, age, XI, 97. Ebu Mansilr, el-Maturidi, Kitabu 't-Tevlıid, (thk: Fethullah Huleyf), Beyrut 1970, s.365. İbnü'l-Müneyyir, "el-İntisiif fima lazammene/m '[-keşşiif mine 'l-itiziir', 1,384. (Keşşafla birlikte basım) hakkıyla 59 şefıiatle 38 DİN EÖİTİMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi bazı hadisleri de şefilatin reddine delil gösterrnektedir • Örneğin; "zalim yöneticilerin cennetten uzak olacağını" 66, "haramla beslenmiş bir bedenin 65 cennete giremeyeceğini, Hz. Peygamber'in, bu kişilerden uzak olduğunu" 67 "hür bir insanı satarak onun parasını yiyen kimselerin, çalıştırdığı insanın ücretini ödemeyenlerin, hasını olduğunu" 68 bildirmektedir. Şayet peygamber herkese şeffiatçi olsaydı, bu hadislerde belirtilen kimselerin hasını olduğunu, onların cennete giremeyeceklerini söyler miydi? Bu günahkarlar hakkında hem bu iffideleri kullanıp hem de onlara şeffiat etmesi düşünülebilir mi? 69 elBakillan1, bu gibi hadisleri, hararnı helal saymak ve nassı yalanlamak irikadı ile, hararnı işledikleri takdirde şefilate layık olmayacaklan tarzında yorumw . larmştır . RaZı de, şefilatin reddine delil gösterilen bu hadisleri şöyle yorumluyor: Bu had!slerden Hz. Muhammed'in kebair ehlinin tamamına şeffiat etmeyeceği anlamı çıkanlamayacağı gibi, kıyametin bütün saflıalannda şeffiat edilmeyeceği anlamı da çıkanlamaz. Mümkündür ki Hz. Peygamber'e, kıyametin bazı aşamalannda bazı kişilere şefilat etme izni verilmez, ama bazı aşamalannda bu kişilere şefilatine izin verilir71 • İbnü'l-Müneyyir, konuyu daha da açarak şunlan kaydetmektedir: "Kıyamet tek bir mekan ve tek bir günden ibaret değildir. O, elli bin yıllık bir süredir72 • Bazı vakitleri şeffiate müsait olmayabilir, ama bazı vakitlerinde şefilatin olacağı va'dedilmiştir. Birçok ayet, kıyametin farklı boyutlannı iffide etmektedir. Örneğin bir ayette: "O gün ne aralanndaki akrabalık işe yarayacak, ne de birbirlerinden 73 yardım isteyebileceklerdir" denilirken; bir başka ayette: "Onlar birbirlerine dönüp bakacaklar ve birbirlerinden günahlannın hafifletilmesini isteyeceklerdir" denilmektedir74 • Keza bir ayette: "O gün ne insanlara ne de cinlere günahlan hakkında bir şey sorulacaktır"75 denilirken; bir diğer ayette: "Onlan orada tutun çünkü onlara hesap sorulacaktır!"76 buyrulmaktadır. Görüldüğü gibi, birbirinin karşıt gibi görünen bu ayetleri kıyametin farklı zamanıa­ nna hamletmek gerekmektedir. Bazı vakitlerinde yardım isternek mümkün 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 Kadi Abdülcabbar, age, s.690. Müslim, Taharet, 39; İbn Mace, Zühd, 37 İbnu'l-Esir, Ciimiu'l-usı/1, Beyrut 1969, JV,75. İbn Mace, Ruhun, 4. Konuyla ilgili geniş bilgi için bk. Razi, age, III, 55. el-Bakillani, age, s.365 vd. Razi, age, III, 62. Mearic,70/4. Mü'minfin, 23/10. saffiit, 31121. Rahman, 55/39 safftit, 37/24 KUR'AN'DAKi ALLAH TASAVVURU AÇlSINDAN ŞEFAAT'E BAKIŞ iken, bazı vakitlerinde mümkün değildir. Şeraat 39 de böyledir. Bu ayetleri, kıyametin ahvalinin, günlerinin farklılığına hamletıneden işin içinden çıkı­ lamaz77. Bu bahs! yakın dönem din bilginlerinden Muhammed Abduh'un görüş­ lerini zikrederek ~mamlayalım. Abduh, hadislerdeki şeraati şöyle yorumlamıştır: "Şeraatle ilgili naslar müteşabihtir. Bu konuda selefin tutumu, herhangi bir yorum yapmayarak onu Allah'a havale etmektir. Kıyamet günü ile ilgili olarak irade edilen şeraatin gerçeğini biz bilemeyiz. Allah dilediğine böyle bir rütbeyi verebilir. Ancak insanlar arasında bilinen şekliyle bir şeraatten Allah'ı tenzih ederiz. Bu konuda halefin görüşüne gelince, onlar şeraati te'vil ederek onu dua şeklinde yorumlarlar. Nitekim şeraat konusundaki hadislerde bunu irade etıiıektedir. Allah'ın, irade ve hükınünden, şeraat­ çinin isteği üzerine vazgeçmesi söz konusu değildir. O ezeli irade ve hükmünü icra edecektir. Burada Hz. Peygamber'in Allah nezdindeki değeri irade edilmektedir. Kesin olan şudur ki, o gün bütün yetki sadece Allah'a aittir. Hiç kimseye, Allah'a itaat ve O'nun nzasından başka kimsenin bir fayda vermesi söz konusu değildir78 • C. DEGERLENDİRME Değerlendirmemizde önce şeraate dair ayetlerle, sonra da bu mevzudaki hadislerle ilgili görüş ve düşüncelerimizi ortaya koymaya çalışacağız. Ancak, bu değerlendirmeye geçmeden önce, Kur'an öncesi toplumlardaki şeraat anlayışına temas etmek istiyoruz: Şeraat, İslam öncesi toplumlarda da söz konusu olduğundan İslam'da şeraat meselesini iyi anlayabilmek için, bu toplurolann şeraat telakkİlerini iyi kavramak gerekmektedir. Zira Kur'an, böyle bir kültür vasatında şeraat konusunu ele almaktadır. İslam öncesi toplumlarda şeraat anlayışı çok eskilere dayanmaktadır. Örneğin eski Mısırlılar ve Yunanlılar, ahiret işlerini dünya işleriyle mukaye- se ederek, dünyada bazı önemli ve yetkili kişilerin, suçlulann affedilmesine vasıta olduklannı dikkate alarak ahirette de böyle bir durumun söz konusu olacağına inanıyorlardı. Y ahı1diler de peygamberlerin kendi kavimlerinden olmalanna güvenerek, onlar sayesinde cehenneme girmeyeceklerine, girseler de çok az bir süre kaldıktan sonra oradan çıkarak cennete gireceklerine 79, zira peygamberlerinin kıyamette etkili olup, kavimlerinin azap görmelerine 77 78 79 İbnü'l-Müneyyir, age, I, 278. Reşld Rıza, Tefsinı '!-Kur 'ani '1-lıakim, Beyrut ts. 1,307-308. Bakara 2/80. DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 40 razı olmayacaklanna inanıyorlardı. Peygamberlerine atfettikleri sini daha sonra din adamlanna da.(ahbar) tanırnışlardır80 . şeraat yetki· Keza bazı toplumlar; Allah kahnda kendilerine şeraat etmeleri için İsa Mesih'e, meleklere, az!zlere ibadet ederken, bazılan da semav1 ruhlan temsil ettikleri inancıyla ay, güneş ve yıldızlara ibadet ediyorlardı 81 . Böyle bir şeraat inancının temeliniTann anlayışında aramak gerekmektedir. Sosyolog Ali Şeriati'nirı: "Bir dini anlayabilmek için onun Tann tasavvuruna bakmak lazımdır" 82 şeklindeki tespiti bu bağlamda çok önemlidir. Bu toplumlann, adı geçen varlıklara ibadet etmelerinin ve Allah'la kendi aralannda vasıta kılmalannın sebebi, Yüce İlah'ın. (Allah) beşerin kendisine doğrudan ibadet etmesinden münezzeh olup, insanın doğrudan ona ibadet etmeye layık olmadığı, şeklindeki anlayışhr. O'na ancak yüce varlıklar ibadet edebilirler, normal insanlar da bu varlıklar vasıtasıyla Allah'a ulaşabi­ lirdi83. Kur'an'ın şirk olarak nitelendirdiği böyle bir şeraat anlayışında, görüleceği üzere Allah devre dışı bırakılmamakta, bilakis Allah'a yaklaşmak için, araya onun nezdinde değerli ve yüce kabul edilen vasıtalar sokulmaktadır. Burada, müslüman toplumlardaki şeraat telakkileri, tamamen İslam'dan mı mülhem, yoksa önceki toplurolann inanç ve kültürleri de bu anlayışta etkili olmuş mudur? sorusu, bizce anlamlıdır. Kur' an öncesi toplumlardaki şeraat anlayışına böylece temas ettikten sonra, şimdi şeraate dair ayetlerle ilgili görüşlerimizi ifade edelim. Şeraatle ilgili ayetleri iyi anlayabilmek için bu konuda Kur'an'ın ana fikrini tespit etmek gerekmektedir. Acaba şeraat konusunda Kur'an'ın ana fikri nedir? İlgili ayetlerden hangileri esas alınarak diğerleri bunlara hamledilmelidir? Şeraati, mutlak olarak reddeden ayetlere dayanarak, Kur'an'ın şeraat fikrini tamamen reddettiği söylenebilir. "Allah'ın izni olmadan şeraatin olmayacağına" dair ayetlere gelince, birçok İslam bilgini bu ayetlerden: "Allah'ın izniyle şeraatin mümkün olduğu" anlamını çıkarmaktadır. Bir tarafta şeraati kesin olarak reddeden ayetler, diğer tarafta Allah'ın izniyle şeraatin mümkün olduğu anlamına gelen veya böyle bir anlam çıkanlan ayetler! Bu bir çelişki midir? Kur'an çelişkiden uzak bir kitap olduğuna göre84 bu ayetlerin telif edilmesi gerekmektedir. "Allah'ın izniyle" ilgili ayetleri doğru anlayabilmek için Kur'an'ın, Allah'ın "izin ve meş!eti" konusundaki üslubunu dikkate almak gerekmektedir. 80 81 82 83 84 Reşld Rıza, age, 1,306-307. Razi, age, XXVI, 210. Ali Şeriatİ, İslam nedir? (çev. Ali Seyidoğlu) İstanbul ts. s.86. Razi, age, XXVI, 211. Nisa, 4/82. KUR' AN'DAKİ ALLAH TASA VVURU AÇlSINDAN ŞEF AAT'E BAKI Ş 4ı Bu Kur'an! üslupla maksat, vaz'edilen hükümden Allah'ın izin ve meş!etiyle bazı durumların hariç tutulması mı, yoksa nefyin kesinliğini ortaya koymak, bunun da Allah'ın izin ve meş!eti ile olduğunu i:fade etmek midir? Bir başka ifadeyle meş!etin, iHih! irade tarafından şe:faatin nefyi yönünde mi tahakkuk ettiği, yoksa. isbatı yönünde mi tahakkuk edeceği mevzu bahistir? Bunu anlayabilmek için aynı üslupta fakat başka konudan bahseden bazı a.yetlere bakalım. Bunlardan biri: "Biz sana Kur'an'ı öğreteceğiz/okutacağız, ve sen de Allah'ın, unutınanı diledikleri müstesna O'nu unutmayacaksın" şeklinde 85 manalandırılan ayettir • Söz konusu ayeti bu şekilde anlamak -ki görebildiğimiz bütün meallerde, uslfıp farkı dışında anılan ayet ve benzerleri bu şekilde çevrilmiştir- doğru mudur? Hz. Peygamber'e Kur'an'ı vahyeden ve onu tebliğ etmesini emreden Yüce Allah'ın, Kur'an'ın bir kısmını ona unutturacağını dilemesi (meş'ieti) makul müdür? Böyle bir durum, bize ulaşan vahyin güvenilirliği konusunda birçok problem çıkarmaz mı? Hz. Peygamber, vahyi unutma endişesi taşıyorsa86 , bu endişeyi gidermek mi, yoksa onun vahyin bir kısmını unutmasının Allah'ın dilemesi sonucu olduğunu i:fade etmek mi söz konusu olmalıdır? Eğer ikinci şık kabul edilecek olursa, o takdirde Hz. Peygamber'in endişesi giderilmiş olmayıp, bilakis onun kaygı­ sının gerçekleşeceği teyid edilmiş olmaktadır ki, bu pek anlamlı gözükmemektedİr. Bilakis, böyle bir durumda Hz. Peygamber' e ilahi inayet ve desteğİn sağlanacağı ifade edilerek, ona güç ve moral verilmesi gerekmektedir ki bu, Kur'an'da çokça görülmektedir87 • O halde söz konusu ayeti: "Biz sana Kur'an'ı öğreteceğiz/okutacağız, sen de Allah'ın meşieti sonucu onu asla unutmayacaksın" şeklinde anlamak gerekmektedir88 • Aynı durum şu ayet için de SÖZ konusudur: "Bahtiyar/mutlu insanlara gelince, onlar Rabb 'ının dilemesi sonucu yer ve gökler yerinde durduğu müddetçe (sonsuza dek89 ) cennette yaşayacaklardır90 • Eğer ayetin son kısmı­ nı "Ancak Rabb'ının bunun aksini dilemesi hariç!" şeklinde anlarsak, o zaman mü'minlerin, cennette bir müddet kaldıktan sonra Allah dilerse oradan çıkanlacaklan gibi bir mana anlaşılmaktadır ki, bu, Kur' an' da belirtilen, cennetin ebediyet ilkesine aykındır. O halde buradaki "İlla ma-şae" iradesini "Rabb'ın dilerse" şeklinde bir istisna olarak değil, Rabb'ının "dilemesi sonucu" şeklinde anlamak gerektiği kanaatindeyiz. Benzer üsluptaki bu ayetlerden de yararlanarak, 85 86 87 88 89 90 "Allah'ın izin ve A'la, 87/6-7. Tah ii, 20/ ı ı 4. Örneğin, Duha, 93 ve İnşirah, 94 sureleri. Kısmen alıntı ve geniş bilgi için bk. Reş'id Rıza, age, 1,307. "Yer ve gökler yerinde durduğu müddetçe" iradesinin, sonsuzluk anlamına geldiği ile ilgili b k. Taber'i, Ciimi 'ııl-beyiin fi te 'vili 'l-Kıır 'an, Mısır ts., XII, ı ı 8. Hud, ı uıo8. DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 42 meşieti olmadıkça, şeraatin mümkün olmayacağını" beyan eden ayetlerin, Allah'ın meşietiyle bazı kimselere şeraat izni vereceğini değil, bilakis kimseye şeraat izni vermemiş olmasının, onun meşietinin sonucu olduğıınu irade ettiğini anlıyoruz. Buna göre Allah'ın izin ve meşieti, gelecekte olacak birşey değil, olmuş bitmiş bir şeydir. Bu durumda, konuyla ilgili ayetlerin manası, "Ancak Allah'ın izin verdiği kimseler müstesna" tarzında değil, "Allah, meşiet ve iradesi sonucu kimseye şeraat izni vermemiştir" şeklinde olmaktadır. Durum böyle olunca, şeraatin açık ve kesin olarak reddedildiği ayetleri esas alarak, Allah'ın izni olmadıkça şeraatin olmayacağını beyan eden ayetleri, onlara hamletmek kanaatimizce daha isabetlidir. Şeraatle ilgili ayetlerin, siyak-sibak ilişkisi de,-Kur'an'da şeraatin redgöstermektedir. Şöyle ki, Kur'an'a dikkatlice baktığımızda şeraatle ilgili bütün ayetlerin, önceki toplurolann şeraat telakkilerine red cevabı mahiyetinde, bir başka ifadeyle isbat sadedinde değil, nefy sadedinde olduğıınu görürüz. Örneğin Bakara, 2/48 ve Zümer, 39/43-44. ayetler; "Yüce varlıklar bize Allah katında şeraatçi olsunlar diye onlara ibadet ediyoruz" diyen müşrik ve yahudilere, "böyle bir inancın şirk olduğıı, kıyamet günü halis iman ve salih arnelle elde edilecek olan Allah 'ın nzasından başka, kimsenin kimseye faydası olamayacağı" şeklinde cevap teşkil etmektedir>'. o halde şeraatle ilgili ayetler, şeraat anlayışının reddi üzerine olup, takriri değil, inkar! mahiyettedir. dedildiğini Şeraatin reddine gerekçe olabilecek bir başka husus da Kur'an'da, şirk Bir çok ayette şirk ve şefiiatin içiçe ve aynı 92 bağlamda irade edilmesi, bunu göstermektedir. Nitekim, bir ayette "Şüfe'a=şeraatçiler" ve "Şüreka=Allah'a ortak kılınanlar" kelimelerinin birlikte ve eş değerde kullanılmış olması, şirk dininin şeraat üzerine kurulmuş olduğıınu ortaya koymaktadır. İslam öncesi toplumlardaki bu inancın temelini "Tann anlayışı" teşkil etmektedir. Bu anlayışa göre Tann; ötelerde, uzaklarda ve yükseklerde olduğundan ona aracısız ibadet etmek ve nzasına kavuşmak mümkün olmayıp, Allah'a yaklaştıncı vasıtalar gerekmektedir. İslam, "Allah'ın insana şah damanndan daha yakın olduğıı" hükmüyle 93 bu anlayışın dayanağını temelden yıkarak aracıya ihtiyaç bırakmamıştır. Allah'a, vasıtayla ibadet edenlerin, O'nun nzasına da vasıtayla ulaşmak istemeleri, tutarlı bir mantık izlenimi vermektedir. Aynı şey Tevhid Ehli için de düşünülebilir mi ve böyle bir anlayış, Allah'ın vasıta kabul etmeyen mutlak ilmi, değişmeyen mutlak iradesi ve sonsuz rahmetiyle bağdaştınlabilir mi? Şeraat, şirk dininin Tann tasavvuruna uygundur, ancak kanaatimizce İsile şeraatin ·ilişkilendirilmesidir. 91 Razi, age, XXVI, 248. En'am, 6/94. Kaf, 50116. 92 93 KUR'AN'DAKi ALLAH TASAVVURU AÇISINDAN ŞEFMT'E BAKIŞ Him'ın Allah tasavvuru ile bu anlayışı telif etmek kabil 43 değildir. Şefilatin olamayacağına dair bir başka gerekçemiz de, Kur'an'da Evrensel hakimiyetle şefilatin ilişkilendirilmiş olmasıdır. Şöyle ki, Kur'an'da, bütün mülkün Allah'ın olduğu, şefilatin de bumülke minik olanın yetkisinde olduğu, ·evrenin egemenliğinde hiçbir etki ve yetkisi olmayaniann şeraat yetkilerinin de olmayacağı, şefilatçi kabul edilenlerin, kendilerine yönelenlere herhangi bir fayda, onlan reddedenlere de bir zarar veremeyecekleri irade eqilerek, fayda veya zarar verme gücüne sahip olmayan varlıklan, şefilatçi edinmenin hüsran olduğu belirtilmiş ve böylece şefilati reddin gerekçeleri de beyan edilmiştir94 • Zemahşed'nin de belirttiği gibi, gerçek ma'bfid (ve şefil­ atçi) kendisine itaat ve ibadet edenlere sevap, asi olanlara da ceza vermeye muktedir olan kudrettir 5 • Peygamberler dahil hiç kimse bu vasıflan haiz olmadığına göre, şefilatçi olma imkan ve yetkileri de yok demektir. Şimdi de şefilatle ilgili hadisler hakkındaki görüş ve düşüncelerimizi ifade edelim. Kanaatimizce Hz. Peygamber'in, ümmetinin günahkarlanna şefilatinden bahseden hadisler, onlan işlemiş olduklan günahlardan dolayı ümitsizliğe düşmekten kurtarmak ve onlara karşı duymuş olduğu şefkat ve merhametin iradesi olarak ahirette sıkıntıya düşmemeleri için kendisine itaat ve ittibaya teşvik sadedindedir ki, onun bu hasJetleri Kur'an'da da belirtil- miştir96. "Şefil'at-ı uzma"dan bahseden hadise gelince, seneditibariyle sahih kabul edilse de97 bu hadiste, Kur'an'la telifı oldukça zor olan hususiyeder bulunmaktadır. Şöyle ki Kur'an, peygamberliği bölünmez bir makam kabul ederek, peygamberlerden birini diğerlerine tercih etmeye karşı çıktığı halde, bu hadiste peygamberler arasında tafdil ve tercih görülmekte, Kur'an'ın; "Peygamberlerin atası" olarak zikrettiği ve "Atanız İbrahim'in dinine uyun!" 98 enıriyle tevhid dininin referansı olarak sunduğu, Hz. Muhammed'i de, yolunaldinine uymaya çağırdığı Hz. İbrahim, ikincil duruma düşürülmek­ tedir. Ayrıca, hadisin son kısmında "Şefilatiınle, cehennemlikleri cehennemden çıkam cennete sokanm" iradesi, kendisinin: "Ey Muhammed'in kızı Fatıma! Malımdan dilediğin şeyi iste, vereyim, fakat seni Allah'ın azabından koruyamam!" 99 beyanıyla ve "Hiçbir insanın başka birine zerre kadar fayda 94 95 96 97 98 99 Yunus, ı O/I 8; Zümer, 39/43-44. Keşşaf, II, 230. Tevbe, 91128. Hadis usulü ilrninde: "Senedin sahih olması, metnin sıhhatini gerektirmez" kuralının bu gibi hadislerde dikkate alınmasının isabetli olacağını düşünmekteyiz. Al-i imran, 3/95. Buhari, Yasaya, 11. DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 44 sağlayamayacağı hesap gününde hüküm nasıl telif edilebilir? yalnız Allah'a aittir" 100 ayetiyle Önceki toplumların peygamberlerine yaptığı gibi, Hz. Muhammed için yüce makamlar tasavvur ve temenni etmek adına farkında olmadan O, ilahi hakimiyete ortak mı kılınıyor? şeklinde bir düşünce akla gelmektedir. Böyle bir anlayışın, Beni İsrail'in peygamberlerine atfettikleri ve Kur'an'ın şiddetle reddettiği şe:faat telakkisinden -aynı derecede olmasa da- mahiyet itibariyle bir farkını göremediğimizi i:fade etmeliyiz. Kur'an, bütün peygamberlerin ve bu arada son peygamber Hz. Muhammed'in, gönlünü hidayete kapatmış olan muhataplarının hidayete ermeleri için gösterdikleri çabaların sonucu değiştirmediğini i:fade etmektedir 101 • Billlin peygamberler gibi Hz. Muhammed de Allah'ın buyruğuna tabi olmak zorunda olup, helalı haram, hararnı helal kılma ve Allah'ın hükmünü değiş­ tirm~ yetkisi yoktur 102 • Nitekim, hırsızlık yapan ünlü bir kadının bağışlanma­ sı için aracı olanlara: "Allah'ın hükümlerinden birini uygulamamam için aracılık mı ediyorsunuz?" 103 şeklinde çıkışmış olması, onun Allah ile kulu arasına şe:faatçi, kayırıcı ve aracı olarak giremeyeceğinin bir i:fadesidir. Fiili görev yeri olan dünyada kendisine verilmeyen bir yetki, hükmün sadece Allah'a ait olduğu ahirette verilebilir mi? Peygamberler, sadece ilahi mesajı tebliğ etmekle yükümlüdürler. Aslın­ da onlar, irşat ve tebliğ görevlerini yapmakla insanlığa bu manada şe:faat etmişlerdir. Nitekim Kur'an'da Hz. Muhammed bu yönüyle "Alemlere rahmet olarak taltif edilmiştir" 104 • Ragıb el-İsfehanl'nin, (ö.502/1108) bir ayete dayanarak105 dünyada bir insanın diğerine yol göstermesi; Örnek olması ve rehberlik etmesi, ona şe:faatçi olması anlamına gelir, bu sı1retle o kişi de şe:faat, yardım ve destek görmüş olur şeklindeki tespiti de 106 bunu i:fade etmektedir. İslam' dan önceki şe:faat telakkisine baktığımızda görürüz ki, peygam- dünyadaki rehberlik ve irşatla­ peygamberlerine nübüvveti çok görerek onlara kaşı çıkanlar, öldükten sonra onları ilahlaştırmışlardır. Halbuki peygamberlerin hakkı, ilahlaştırılmak değil, davetlerine icabet edilmesidir. berlerden ahirette şe:faat rını reddetmişlerdir. 100 101 102 103 104 105 106 Bir bekleyenler, onların başka deyişle yaşarken İnfitar, 82/19. Örneğin bk. Kasas, 28/56; Tevbe, 9/113. Tahrim, 66/1. Buhar!, Fedailü's-sahabe, ı 8. Enbiya, 211107. Nisa, 4/85. Ragıb el-İsfehanl, age, s. 270. KUR'AN'DAKi ALLAH TASAWURU AÇlSINDAN ŞEFAAT'E BAKlŞ 45 Burada zikredilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Hz. Peygamber'den şeraat beklenilmesinin sebebi, onun Allah katındaki yüce makamı ve mü'minlerin gönlündeki ulv1 yeridir. Ancak, şeraatçi olmayacağı yönündeki kabul, onun bu hususiyetlerine asla naklse getirmeyeceği gibi, şeraatçi olması için de bir sebep teşkil etmez. Zira Yahudilik, Hristiyanlık ve diğer dinlerde şeraatçi edinilenler de peygamberler, melekler, azizler ve salih kimselerdi. Örneğin, Hz. İsa'nın şeraatçi edinilmesiyle ilgili olarak Yuhanna'nın şu sözü bu mantığı açıkça ortaya koymaktadır: "Eğer biri günah işlerse, baba'nın nezdinde şeraatçimiz salih İsa Mesih vardır" 107 • Allah, önceki topluınıann yüce kimseleri şeraatçi edinmelerini şirk sayarken, müslümanlar için bunu meşru kılar mı? Kur'an'ın reddettiği İslam öncesi şeraat telakkisiyle, müslüman toplumlann şeraat telakkisi arasındaki mahiyet farkını temyiz edemediğimizden buna evet diyemiyoruz . • Burada şeraatçi anlayışın dünyevi boyı.ıtlanna da temas etmenin gerekliZira, şeraat anlayışı, dünyevi sonuçlan itibariyre de ciddi sorunlar üretmektedir. Ahirette vukuuna inanılan şeraatin, Hz. Peygamber'le sınırlı kalmayarak, alabildiğine genişlediği ve bunun yol açtığı sonuçlar malumdur. O halde şeraatin sadece ahirette vukuundan beklenilen faydası değil, dünyadaki şuyuunun sonuçlan da dikkate alınmalıdır. Meseleye bu açıdan bakıldığında şeraatçi anlayışın, sadece dini açıdan değil aynı zamanda sosyal, hukUki ve siyasi sonuçlan bakımından da zararlı olduğu görülmektedir. Şöyle ki, şeraatçi düşüncenin egemen olduğu toplumlarda ferdin değeri, kişisel sorumluluğu ve adalet ilkesi göz ardı edilerek hayat, imtiyazlı kişi ve sınıflann güdümüne mahkUm edilmektedir. Böyle toplumlarda ilkeler değil kişiler, adalet değil kayırma ve iltimaslar egemen olmaktadır. Burada Şu soru akla gelmektedir: Bu özelliğe sahip olan toplumlann hayat tarzlan, bireysel-kurumsal ilişki biçimleri mi böyle bir din anlayışını üretiyor, yoksa şeraatçi anlayış mı böyle bir toplumun oluşmasına katkı sağlıyor? Yani şeraatçi düşünce bir sebep mi, yoksa sonuç mudur? İster sebep, ister sonuç olsun, her halükarda böyle bir anlayış, bizce İsli'ım'a uygun değildir. Zira, İslam'da bireyin şahsi sorumluluğu esastır. Kur'an'da bu husus şöyle irade edilmektedir: "Her birinizi tek tek yarattığımız gibi, huzuromuza da tek başınıza geleceksiniz" 108 • liğine inanmaktayız. Sonuç olarak, açık ve kesin ifadelerle şeraatin reddedildiği ayetleri esas izni olmadıkça kimsenin kimseye şeraat edemeyeceği" anlamındaki ayetleri bunlara hamlederek; "Allah, kimseye şeraat izni vermemiş­ tir" şeklinde anlamak gerektiğini, dolayısıyla bu ayetlerden "Allah'ın izniyle şeraatin mümkün olduğu" şeklinde bir anlam çıkaran din bilginlerinin görüşalıp, "Allah'ın 107 108 Yeni Ah id, Yuhanna 'nın birinci mektııbıı, 2:2. En' anı, 6/94. DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 46 lerine iştirak edemediğimizi belirtmeliyiz. Konuyla ilgili hadisleri de Kut'an'a arz ederek değerlendirmek kanaatindeyiz. gerektiği Şe:faat telakkisinin; tevhid anlayışıyla bağdaşmayacağını, esasen Allah tasavvurunun ve Allah-insan arasındaki içkin münasebetin, şefiiate gerek de bırakmadığını düşünmekteyiz. Şöyle ki: dünyada insanlar arasında bilinen ve cereyan eden şekliyle şe:faat; bir insanın, başka bir insanın yaptığı veya yapmadığı bir işten doğan sorumluluğunu ortadan kaldır­ mak için devreye girerek, onu bu sorumluluktan kurtarması anlamına gelmektedir. Bu durumda şe:faat, hüküm ve karar mevkiinde olan adil bir kimsenin, bilgi eksikliği sebebiyle yanlış kararını düzeltmesi için veya adil olmayan bir otoritenin, çıkar ilişkisi bulunan etkili kişilerin şe:faat ve arabuluculuk taleplerini -bunun haksız olduğıınu bildiği halde- kabul ederek, kendi iradesini geçersiz kılması demektir. Her iki şe:faat yöntemi de, Allah için söz konusu olamaz. Allah; ezell ve değişmez ilmi ile her şeyi kuşattığın­ dan, bilgi eksikliği sebebiyle hatalı bir karar vermekten ve zulümden münezzeh olduğuna göre, herhangi bir kimsenin bir başkası için onun nezdinde şe:faatçi olması da düşünülemez. Kur'an'ın Şayet ahiretteki şe:faat, bu anlaşılan biçimiyle şe:faatin dışında malumumuz olmayan bir keyfiyet ise, onunla ilgili müsbet veya menfi bir görüş belirtilemez. Şunu da ifade edelim ki, İHl.h1 irade ve kudret sınırlandınlama­ yacağından, Allah'ın sonsuz lütuf ve merhametiyle tecelll ederek vasıtasız bir biçimde günahlan affetmesi, şe:faatle ilgili bu mütalaların dışındadır. KUR'AN'DAKi ALLAH TASAWURU AÇlSINDAN ŞEFAAT'E BAKIŞ 47 BİBLİYOGRAFYA Ali el-Kar!, Şerhu Fıkhi'l-ekber, Mısır 1955. Bagavi, Mea 'liınii 't-tenzil, Beyrut 1992. Bil.killiini, Ebii Bekr b. Muhanırned, Kitaba 't-Temlıfd, Beyrut 1957. Buhari, Muhanırned b. İsmail, el-Camiu 's- Salzllı, İstanbul1981. Cevheri, İsmail b. Hanırniid, es-Sıhtih, Kahire 1982. Cürcaru, Ebu'I-Hasan Seyyid Şerif, Şerhii 'l-mevakıf, İstanbul 1239h. Ebii Davud, Süleyman b. Eşas es-Sicistani, es-Siinen,(thk: Muhanırned Muhyiddin Abdülhamid), Beyrut ts. Ebii'l-Beka Eyyiib, el- Kefevi, el-Külliyat, Beyrut 1993. Ebu'l-Müntehii, Ahmed b. Muhanırned el-Manisavi, Şerh u Fıklıi 'I-ekber, Haydarabad 1365h. Eş'ari, Ebu'l-Hasan, el-lbtine an Usuli'd-Diyane, Kahire 1385. ---:eec--:-:-' Makalatil 'l-İslamiyyzn, (thk: Muhanırned Muhyiddin Aldülhamid), Kahire 1969. Flriizabadi, M ec' dü' d-din, Besaini Zevi 't-temyiz, Beyrut ts. Flriizabadi, Mecdü'd-din, Kanıusa '1-mu/ıit, (çev. Müterciriı Asım Efendi), İstanbul 1305h. Hilli, Cemalüddiin Ebi Mansiir, Keşfu 'l-murtid fi şerlıi tecridi 'l-İtiktid, Kum 1366h. lbn Mace, Muhanırned b. Yezid, el-Kazvinl, es-Siinen, (thk: Muhanırned Mustafa Azarill), Saudi Arabia 1983. lbn Manziir, Ebü'l-Fazl Muhanırned b. Mükerrem el-Ensari, Lisanil 'l- Arab, Beyrut ts. İbn Hacer el-Askalani, Fethu 'I-Bari bi-şerlıi Salıi/ı i 'l-Buhtiri, Saudi Arabia ts. İbnu'l-Esir, Mecdü'd-din Ebu's-saiidat el-mübarek el-Cezeri, Camiu 'l-usı1! Fı Ahad/si 'r rasUl, Beyrut 1969. İbnü'l-Müneyyir, el-iskenderi, "el-İntisaffima tazammenehu 'l-keşşaf mine 'l-itizaf', (Keşşafla birlikte basım). Kadi Abdu'l-Cebbar,"Şerlıu 'l Usiili'l-lıamse, Kahire 1408/1988. Kumrn1, Ebu Ca'fer Muhanırned, Ristiletii '1-İt!ktidati'l-İmanıiyye, (çev. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1978. Maturidi, Ebii Mansiir, Kitabu 't-Tevhzd, (thk: Fethullah Huleyf), Beyrut 1970. Müslirn b. Haccac el-Kuşeyri, Salılhıt Miislinı, (thk: M. F. Abdulbaki), Beyrut ts. Riigıb el-İsfehani, el-Miifredat, (thk: Nedim Maraşlı), Beyrut ts. Razi, Falıreddin Muhanırned b. Ömer, M efati/ı u 'l-gayb, Beyrut 1990. Reşid Rıza, Tefsznt 'l-Kur 'ani 'I-hakim, Beyrut ts. Şeriatı Ali, İsltim Nedir? (çev. Ali Seyidoğlu) İstanbul ts. Taberi, Muhanırned b. C erir, Cami 'u 'I-beyan fi te 'vili 'l-Kur 'an, Mısır ts. Taftazaru, Saadeddin, Şerlıii 'l-makasıd, İstanbul 1277h. Tehiinevi, Muhanırned b. A'la b. Ali el-Faruk!, Keşşafil Istılalıati'l-fiinun, İstanbul 1984. Tirmizi, Muhanırned b. Isa, Sahilıu 't-Tirmizi, thk: Alırnet Şakir, Beyrut ts Zehebi, Ebii Abdullah Şemsüddin Muhanırned, Kilabii 'l- Kebtiir, Beyrut ts. Zemahşeri, Carullah Muhanırned b. Ömer, el- Keşşaf, Tahran ts.